Tekli Mesajlari izle
Eski 04-21-2010, 01:59 AM   #13
styla45
Forum Kalfası
 
styla45 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5
Teşekkür Edilme: 16
Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3454
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi : styla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

ÇANAKKALE CEPHESİNDE İNGİLİZLER

20.Yüzyılın başlarında Avrupa'da siyasi hava iyice ağırlaşmıştı. Büyük devletlerin jeopolitik ve ekonomik alanlarda egemen olma hırsları düşman kamplar kurulmasına sebep oldu. Bu nedenle Avrupa büyük devletleri eski kuvvetler dengesinden çözülerek karşılıklı iki bloka ayrıldılar. "İlk göze çarpan grup, Merkezi Avrupa Devletleri grubu idi. Üç devletten oluşuyordu. Almanya, Avustralya, Macaristan, İtalya. Bu grubun adı "İttifak Devletleri" idi. Bu anlaşmanın hazırlıkları ta 1871 Alman-Fransız harbinden sonra başlamıştı. Hedefi de Fransa'yı yalnız bırakmaktı. I.Dünya Savaşı başladıktan sonra İtalya'nın yerini; Almanya'nın isteği ve baskısı üzerine Osmanlı İmparatorluğu almıştır. Batı Avrupa devletlerine gelince İngiltere ve Fransa aralarına Rusya'yı da alarak "İtilaf devletleri"ni meydana getirdiler." Bu siyasi kamplara ayrılış ta Rusların izlediği politika ayrı ayrı sorundu. Yüzyıllar boyunca Türk boğazlarından Ortadoğu ve Akdeniz'e inmeyi hedef tutan bir devlet; Avrupa'da oluşan bloklara ters düşmekte hatta korkutmaktaydı. Ancak İngiltere ve Fransa, Rusya'nın sınırsız insan kaynaklarını kullanmak için boğazlardan ödün verip, Rusya'yı yanlarına çektiler.

"Öteden beri Türk boğazlarını alan politikaların önemli ve tehlikeli olanları Slav, Cerman ve Anglo-Frank kökenli politikalardı. Almanlar Baltık, Basfor, Basra ekseninde kuracakları jeopolitik bir kuşakla Akdeniz ve Hint Okyanusu'na uzanmak istiyorlardı. Bu proje Balkanlar üzerinden ve büyük kısmıyla Osmanlı Devleti'nin sırtından gerçekleştirilecekti. Rusların, açık denizlere ve sıcak iklimlere çıkma politikalarının hedefi de aynı coğrafya idi. <![endif]>

19.yüzyıl sonlarına kadar, Akdeniz'in güvenliği bakımından tutucu ve koruyucu bir politika güden İngilizler, bu dönemden sonra siyasetlerini değiştirdiler. Londra otoritelerine göre, Osmanlı Devleti hayatını tamamlamış, mirasını paylaşmak zamanı gelmişti. Fransızlar da benzer koşullar dolayısıyla aynı politikayı izliyorlardı. Üçlü antlaşmanın temelinde yatan hırs bu idi. Osmanlı bu nedenle yalnız bırakılmıştı. Oysa, İstanbul hükümetinin istedikleri haklı şeylerdi. Devlet olarak varlığının garantisini ve özellikle kapitülasyonların kaldırılmasını istiyordu. Bunları şart koşarak Londra, Paris ve İstanbul merkezlerinde yapılan bütün öneriler adeta alay edilircesine hafife alınarak reddedildi. İtilaf Devletlerinin kapıları kapanınca Almanya'nın yanında savaşa girildi. "9 Kasım 1914'de İngiltere Başbakanı Asquith, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişi konusunda şunları söylemişti; "Üç ay evvel savaş başladığı zaman Türk hükümetine müttefiklerimizle birlikte, tarafsız kaldıkları takdirde imparatorluk topraklarına, bütünlüğüne saygı göstereceğimi vade etmiştik. Bu ülkenin ikiye bölünmüş politikacıları iki taraf arasında tereddüt geçirdikten sonra nihayet Alman gemilerinin emrivakileri yüzünden ve Alman altınları sayesinde onların tarafında yer aldılar. Aslında silaha sarılan Türk halkı değil Osmanlı hükümetidir ve hiç tereddütsüz söyleyebilirim ki bu silah onları yok edecektir. Türkiye İmparatorluğu intihar etmiştir ve kendi mezarlarını kendi elleriyle kazmıştır." <![endif]>

Zaman geçiyor ve Avrupa cephelerindeki muharebeler gittikçe şiddetleniyordu. Fransa'ya yöneltilen Alman taarruzları, kuzeydeki vurucu kısmı ile Belçika'yı aşmıştı. İngiltere imparatorluğunun sömürge kaynakları henüz yeni seferber oluyorlardı. Almanlar için en önemli sorun, İngiliz kaynakları batı Avrupa''a boşaltılmadan kesin sonuç almaktır. Sonunda Karadeniz olayı adıyla tarihe geçen trajik oyunun sonunda ilkin Ruslar Kafkas sınırına tecavüz ettiler. Hemen arkasından İngiliz deniz kuvvetlerinin Akabe Körfezi, İzmir Körfezi ve Çanakkale Boğazındaki hedeflere ateş açarak düşmanca duruma girdikleri görüldü. Osmanlı devleti bu olaylar sonucu 3 Kasım'da bütün antlaşma bloku ile savaşa girdi.

Çanakkale boğazı karşısında 11 Ağustos'tan beri bekleyen ve boğazlardaki geçişleri kontrol altında tutan İngiliz filosu gün geçtikçe kuvvetlendirilmişti. Harbe girildikten sonra İngiliz ve Fransız filoları ile adeta bir armada haline getirilen bu kuvvetin Çanakkale boğazından İstanbul üzerine her an harekete geçmesi mümkündü. Türk Genel Karargahı seferberlikten başlayarak boğazdaki Müstahkem mevki savunmasını güçlendirmeye çalışmıştı. Kasımdan itibaren bu çalışmalar hızlandırıldı. Boğazın kıyı savunması için 3.Kolordu da Gelibolu yarımadasına kaydıran Türk Başkomutanlığı bu kesimde yeni bir cephe açılmasını bekliyordu.

Çanakkale cephesinin açılmasına dair muhtelif siyasi ve askeri tarihler adeta söz birliği etmişçesine aynı yüzeysel nedenler üzerinde durmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

"-1914-1915 kış mevsiminde Kafkaslara doğru girişilen Türk taarruzlarının hafifletilmesi için Rus Başkomutanlığı tarafından yardım isteği;

• - Marmara çevresi ve Trakya'daki Türk yığınağının Süveyş kanalı ve Mısır üzerine kaydırılmasını önlemek,

• - Boğazları açarak Rusya ile bağlantı kurmak, Rusların insan kaynaklarını silahlandırmak, Rusya'nın 1.sınıf ikmal maddelerini serbest piyasalara aktarmak,

• - Henüz durumu belli olmamış bulunan ve fakat Almanya istikametine eğilimi sezilen Bulgaristan'ı üçlü ittifak yararına etkilemek ve Balkanlardaki çıkmazlığı düzeltmek,

• - İtalya üzerinde üçlü ittifakın etkisini kuvvetlendirmek,

• - Trakya ve buraya yakın büyük Türk yığınağını Balkanlar istikametine muhtemel ileri hareketlerden alıkoymak,

• - Karadeniz'de kapalı kalan muhtelif milletlere ait irili ufaklı 132 taşıt gemisi (380000 tonalito)ni kurtarmak,

• - İslâm otoritesine karşı Hilafet'in prestij ve otoritesini kırmak,

• - Gittikçe artacak olan İngiltere kaynaklarını uygun ve yararlı yerlerde kullanabilmek,

• - Manş denizindeki harplere karşı bıkkınlık duyan İngiliz halkına ayrı cephelerde parlak başarılar göstererek moralleri yükseltmek,"

Bu sebeplerin bazıları tamamen ters ve yanlış bazıları söz konusu edilmeyecek kadar önemsiz ve bazıları da doğrudur. Ancak, doğru olan yüzeysel sebepler, asıl temelde yatan gerçek nedenleri bütünleyici niteliktedir. Asıl temelde yatan gerçek sebepler şunlardır."

• 1. Boğazlar çevresi ve Başkent İstanbul üzerine girişilecek bir harekât ile Osmanlı devletinin can noktasına vurmak ve onu en kısa yoldan harp dışı etmek.

• 2. Üçlü ittifakın Baltık-Bosfor-Basra eksenindeki jeo-stratejik kuşağını Bosfor-Basra kanadından koparmış olarak Alman blokunu tek başına Orta Avrupa'da sıkıştırıp tecrit etmek,

• 3. Türk boğazlarını Ruslardan önce ve onların karışmasına olanak bulunmayan bir dönemde ele geçirmek ve bu havzayı elde bulundurmak suretiyle barış masasına oturmak."

Sıralanan bu üç gerçek nedenin anlam ve kapsamında İngiliz ve Fransız siyasetinin bütün istekleri, Akdeniz'in stratejik güvenliği ve daha önce belirtilmiş olan yüzeysel sebeplerin sağlayacağı düşünülen sonuçları mevcuttur.

Birinci Dünya Harbinin çıkmazlığı ve oluşumuna ait bütün olasılıkları dikkate olan Osmanlı Devleti çok önceden ordusunu nasıl kullanacağına dair 4 sefer plânı hazırlamıştı. Bunlardan ilk üçü taarruz ana fikrine göre, dördüncüsü ise savunmaya yönelikti.

Sefer plânına göre uygulanan yığınak planlarının Çanakkale cephesini ilgilendiren kısmında, ana kuvvetler Marmara çevresinde ve Trakya'da toplanmakta idi. Bu durum boğazlardaki savunma gücünün erkenden ve yeterince pekiştirilmesi olanağını vermiş olacaktı. Nitekim gerçekte de böyle oldu.

"Uygulamasına geçilen seferberlik planı bir çok konularda gecikti. Fakat sefer planında Çanakkale savunması için düşünülen 3.kolordunun seferberliği istenilen zamanda yapılmıştı. 3 Kasım'dan itibaren Gelibolu'ya yanaştırılan bu Kolordu zaman geçtikçe yeni kuvvetlerle de takviye edildi. 4.Kolordudan 11.Tümen Ezine bölgesine yanaştırılarak 3.Kolordu emrine verildi. 2.Kolordunun Trakya'daki kuvvetlerinden 5.tümen, kendi kolordusuna bağlı kalmak koşuluyla Kavaksuyu kuzeyine alındı. 3.Kolordudan Halep'e gönderilmek üzere Derince bindirme iskelesine alınan 8.Tümenin yerine Tekirdağ'ında 19.tümen kuruldu, 1915 Şubatında Eceabat'a nakledildi. Böylece 19 Şubat sabahı İngiliz ve Fransız filoları boğaz harekatına başlarken, Çanakkale Müstahkem Mevkinin deniz kuvvetlerine karşı savunması yanında, 3.kolorduya bağlı 4 tümenlik bir kuvvetin ve ayrıca Kavak suyu kuzeyinde hazır tutulan 5.tümenin amfibi hareketlere karşı savunma düzeni de kurulmuş bulunuyordu."

"Çanakkale Boğazındaki Türk savunma tertibinin bel kemiğini "Müstahkem Mevkii" teşkil eder. Mart 1915 başlarında Çanakkale Müstahkem

Mevki emrinde 27 Topçu Bataryası ile bir de Mayın grubu vardı. Bundan başka kara savunmasında 4 piyade tümeni (yukarıda söylediklerimiz 5., 7., 9., 11.) ile 2.Jandarma olayı tahsis edilmişti. Bu birlikler karargahıyla Gelibolu'da bulunan 3.Kolorduy emrine verildi. Ayrıca Maydos-Bigalı bölgesinde ordu ihtiyatı olarak 19.tümen vardı. Müstahkem mevki topçuları Merkez ve Giriş tahkimatı olarak iki grupta toplanmıştı."
styla45 Ofline   Alinti Yaparak Cevapla