Tekli Mesajlari izle
Eski 04-21-2010, 01:56 AM   #5
styla45
Forum Kalfası
 
styla45 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2005
Nerden: ManisA
Yaş: 38
Mesajlari: 7,071
Teşekkür Etme: 5
Teşekkür Edilme: 16
Teşekkür Aldığı Konusu: 15
Üye No: 4
Rep Power: 3451
Rep Puanı : 67186
Rep Derecesi : styla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond reputestyla45 has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Bu genel tablo içerisinde 1. Cihan Harbini hazırlayan diğer nedenler de şunlardır.

I. Dünya Harbi arifesinde daha önce de bahsettiğimiz gibi Almanya'nın kudreti İngiltere'ninkine çok yaklaşmıştı. Münakaşasız bir biçimde dünyanın 1, kara kuvvetlerine sahip Almanya , İngiltere'ninkinden sonra gelen bir donanmaya, İngiltere'yi hafifçe geçmeye başlayan bir sanayiye sahipti. Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki mesafe tehlikeli bir şekilde açılmıştı.

Milliyetçilik hareketleri, 19,yy. içinde etkili olduğu gibi 20.yy.. ilk çeyreğinde de ilişkilerin temelini teşkil etmiştir. İtalya ve Alman milli birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesine yeni bir biçim vermekle birlikte Balkanlardaki milli duyguları kamçılamış, Balkanlar 1870'den sonra Avrupa diplomasisinin başlıca müdahale alanı olmuştur. I. Dünya Savaşı öncesinde Milliyetçilik, bütün dünyada milli toplumların yalnız cankurtaran simidi değil, ideallerinin gerçekleşmesine de imkan veren bir akım olmuştur.

Fransa ihtilalinin bir diğer etkisi de, siyasi anlamda değerlendirilen özgürlük (liberalizm) hareketlerinin devlet sınırlarını da aşarak milletler arası diplomatik ilişkilere konu olması ile belirmiştir.

Sanayileşmenin 19, y.y içinde kazanmış olduğu yeni hız ve bunun sonucu olarak gelişen ve genişleyen sömürgecilik, diplomatik münasebetlerin alanı,Avrupa'nın dar sınırlarından çıkarak yeni kıtalara,Afrika ve Uzakdoğu'ya yayılır. Ayrıca büyük devletlerin çıkar çatışmaları ,karşılıklı siyasi rekabete ve uyuşmazlıklara sebep olmuştur.

1904-1914 devresinde bloklar arasında çatışmalar sürdü. İtilaf devletleri, bu çatışmalar sırasında ,İtalya'nın bu ittifaka zayıf bağlarla girmiş olduğunu fark ettiler ve savaşa başladığında ,çeşitli vaatlerle bu devleti yanlarına çekmeyi başardılar.

Savaş, sömürgeci devletler arasında çıkmıştı ama,sömürgeci bir güç olmayan,bilakis, emperyalizmin boy hedefi haline gelmiş olan Osmanlı Devleti de bu savaşa sürüklendi.

b ) Savaş öncesi Osmanlı Asya' sının bölüşülmesi ve Rus Bölgesi

Bu bölüşme işinde ilk adım Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu ile ilgili 29 kanun-u Sani 1329 (8 Şubat 1914 ) günlü Osmanlı-Rus antlaşması ve onunla sonuçlanan uzun tartışmalardır.

Buna göre büyük devletlerce seçilecek yabancı genel müfettişten biri o zamanki Erzurum, Trabzon ve Sivas öbürü de Van Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerinde yönetimi, adaleti, polis ve jandarmayı ve bir ölçüde de orduyu denetleyebilecek ve kullanabilecekti.

Rus bölgesi halkı askerliği yersel olarak yapacağı ve yemen gibi uzak yerlere yapılacak seferler için ayrılacak birlikler bu bölgeden de alınabileceği için Rusya bu yolla tüm Osmanlı devletini de bir bakıma denetleyebilecekti. Antlaşma Rusya ile yapıldığı için, Rus hükümetine Zimren (Örtülü) bile olmayan biçimde o koca bölgenin bütün işlerine koşmak yetkisi vermekteydi. Anılan bölge Erzurum, Erzincan, Ağrı (Karaköse) Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Sivas, Tokat, Amasya, Van, Hakkari (Çölemerik) ,Bingöl (Çapakçur), Siirt, Bitlis, Maraş, Elazığ, Tunceli, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Mardin vilayetlerimizi yani 23 vilayeti içine almaktaydı. Bu bölgenin Sürmene dolaylarından güneye kadar inen bir şeridine Fransız ekonomik çıkarları, Mardin ile Diyarbakır bölgesine de Bağdat demiryoluyla ilişkileri dolayısıyla Alman ekonomik çıkarları girmekteydi.

Bunlar dışında kalan Rusya'nın payı hem siyasal, hem ekonomik bakımdan Rus sayılabilir,çünkü orada Rusya'nın istediği dışında demiryolu yapılmayacaktı.

Fransız Bölgesi

Orta Asya'nın Türk kısmında iki Fransız bölgesi vardı; Bunlardan biri Karadeniz Ereğilisi - Bolu -Yozgat - Sivas - Diyarbakır - Ergani - Pekeriç - Trabzon şematik çizgisiyle Karadeniz kıyıları arasında kalan bölgedir. Bunun bir kolu Bitlis ve Van'a kadar uzanmaktadır.

Farnsız bölgesinin ekonomik bakımdan Rus siyasal bölgesine girdiği yerler.

Ana ikinci Fransız bölgesi bu devletin uyruklarınca yapılıp işletilen ;

• a) İzmir-Manisa-Afyonkarahisar b) Manisa-Soma-Bandırma c) Bursa-Mudanya demir yollarını besleyen bölge.

Üçüncü Fransız bölgesi Suriye ve Lübnan'ı içine almaktadır. Ancak Palestin'in bir kısmıyla Mısır'a ait yerlerin bazıları için kesin sınır çizilememişti. Yani oralar da Fransızlarla İngilizlerle anlaşmazlık çıkabilirdi.

İngiliz Bölgesi

Bu bölge Osmanlı Asyasının Türk kısmında İzmir-Aydın-Afyonkarahisar demiryolunun ekonomik alanıyla Eğridir,Beyşehir,Burdur, göllerine değin uzanmaktadır.

Bu duruma göre İzmir, Fransız ve İngiltere için ortak bir liman olacak demektir.

Osmanlının Arap kısmındaki İngiliz bölgesi 31.arz dairesinin güneyindeki bölgedir ve hemen bütün Arabistan yarımadasını içine almaktadır. Fırat ve Dicle ırmaklarında öteden beri gemi işletme hakları bulunduğundan bugünkü Irak'ın Basra'nın kuzeyinde bulunan kısmında demir yolları ile Bağdat ve Basra limanları Almanların ırmaklarda gemi işletilmesi ve sulama işleri İngilizlerindir. Petrol %70 İngilizlerindir.

Alman Bölgesi

İzmit Adapazarı çizgisinin güneyinden musul vilayeti sınırına değin uzanmakta olup Eskişehir , Kütahya, Afyonkarahisar, Konya,Kayseri, Adana, Mersin, İskenderun,Maraş, Gaziantep ve Urfa'yı içine almakta olduğu gibi ekonomik bakımdan yukarıda görüldüğü gibi Rus ve İngiliz bölgeleri içine de girmektedir.

İtalyan Bölgesi

Kıyıda Marmaris,Fethiye,Antalya ve Alanya'yı içine almakta ve içeride kızıl kaya ve Akseki'ye kadar uzanmaktadır.

Avusturya Macaristan bölgesi

Anamur'la Silifke'yi içine alan ufak bir parçadır. Bu devlet sömürgeci olmamakla birlikte bu genel paylaşmaya katılamamak onuruna dokunduğundan o da çok ufak bir bölge elde etmiştir. Orası alman payı olacakken onun onaylamasıyla Avusturya - Macaristan verilmiştir.

Bu paylaşmanın genel anlamı ve özellikleri :

Balkan savaşlarından önce Osmanlı ülkesinde imtiyazlar almak için büyük devletler arasında bir çok gerginlikler ve karşıtlıklar olurdu. Çünkü alınan her imtiyaz onu alan ortaklığın bağlı olduğu devletlerce o bölgeye atılmış bir kanca gibiydi ve ona orada bir şekilde hak sağlamış sayılırdı.

Almanların Haydarpaşa limanı imtiyazını almaları İstanbul'da gözü olan Rusya'yı Bağdat demiryolu imtiyazını elde etmeleri de Irak'ı Hindistan'ın kapısı sayan İngiltere'yi kuşkulandırıp kızdırmıştı. Bir takım sızlanmalara yol açmıştı.

Balkan savaşlarından ezik bir durumda çıkmış olan Osmanlı Devleti'nin her an dağılması olasılığı var sayıldığından büyük devletler bir takım anlaşmalarla bölgelerini kabataslak bir biçimde olsa da bir birlerine tanıtmak istemişlerdi. Doğal olarak Alman - Rus ve Alman İngiltere bölgelerinde var olan pürüzleri de yeni görüşmeleri ve bir takım tavizler gerektirecek şekildeydi, ancak işin büyük kısmı çözümlenmişti.

Çok kez Bab-ı Ali'de de tanınan bu anlaşmaların özleri büyük devletin bölgesinde öbür büyük devletlerden hiçbirinin yeniden demiryolu, liman ve benzeri bayındırlık işleri yapmaya kalkışmayacağı ve kendi uyruklarını bu yolda desteklemeyeceğiydi. Görünürde bu bölüşme Osmanlı'nın da yararına olarak rahat bir ekonomik çalışma alanı elde etmek amacını güdüyor ise de gelecekteki siyasal paylaşmanın temellerini atmaktı.

Doğu ve orta Anadolu'daki Rus payında bu amaç pek açıkça görüldüğünden işbaşındaki ittihat ve terakki hükümeti Rusya ile imzalanan 8 şubat 1914 günü anlaşmanın niteliğini ve esaslarını hem meclislerden hem de halktan gizlemişti. Öbür paylardaki tehlike amacının gizlenmesi ise daha kolaydı çünkü o bölgede Osmanlı yönetimini yıkan ve hatta yaralayan bir yön açıkça görülmüyordu. Ancak işin gerçek niteliği diplomat ve devlet adamlarının yazılarından anlaşılır.

Paylaşma Anlaşmaları Yapanlar ne Diyor?

İngiliz alman bölgelerinin Irak'la ilgili kısmını saptamak için İngiltere hükümetiyle görüşmelerde bulunmuş olan alman büyükelçisi Prens Lihnovski şunları yazmaktadır.

" Bağdat anlaşması denilen anlaşmayı müzakere ediyordum. Gerçektende bu anlaşma ile güdülen amaç Küçük Asya'yı nüfuz bölgelerine ayırmaktır. Fakat sultanın haklarına saygı göstermiş olmak için bu deyimin kullanılmamasına son derece dikkat etmem gerekiyordu..."

Fransız - Alman müzakerelerinin Berlin'de cereyan etmiş olanlarını yöneltmiş olan Fransız Büyük elçisi Dül Kambon 25 eylül 1915'te kendi Dış İşleri bakanına yazdığı özel bir mektupta şöyle der:

" ....Londra'da, Paris'te, Berlin2de yapılan bütün bu müza k e relerden çıkacak sonuç şudur.;

• 1- Türkiye'nin ekonomik bakımdan bir dereceye kadar güçlenmesi , ki bizim için son derece yararlıdır.

• 2- Büyük devletlerin küçük Asya'da gelecekteki paylarının ve bugünkü nüfuz bölgelerinin hep bir arada ve pek kesin olarak saptanması...

Paylaşma İçinde Türklük Bakımından En Tehlikeli Devletler

Bunlar hiç şüphesiz Rusya, Almanya ve İtalya idi. Çünkü bunların nüfuzları biteviye çoğalmakta olup dışarıya taşmaktaydı.

Bu paylaşımların bir özelliği vardı. Öbür paylaşmacıların bölgelerinde yalnız ekonomik hakları olacak, siyasi ve yönetimsel etkileri olmayacaktı. Rusya ise orta ve doğu Anadolu halkında Osmanlı ile yönetim, baysallık, askerlik ve yargı işlerini de içine alan ayrıca bir anlaşma imzaladığından bunun uygulanış biçimine biteviye karışmakta kendini yetkili görecek ve Osmanlının güçsüzlüğü dolayısıyla bu işi alabildiğine ileri götürecekti. Buna göre kesin paylaşma işi ortaya çıkınca kendi payına esasen siyasal yönden geniş ölçüde el koymuş, yabancı genel müfettişleri seçilmiş ve birine de işe başlatmış olan Rusya'nın henüz öyle bir duruma gelmemiş olan öbür büyük devletlerden, kesin ve edimsel bir paylaşmaya karar verilince daha fazlasını yani yeni bir şey istenince daha fazlasını yeni yeni bir şeyler istemesi onun bilinen hırsı dolayısıyla doğal sayılabilirdi.

İstanbul ve boğazlar sorurunda Rusya'ya karşı daima İngilizlerle Fransızlar dikilmiş olmakla birlikte onların başarılı karşı koymalarında Avusturya Macaristan İmparatorluğu desteği çok etkili olmuştu. Kırım seferinde (1854 - 1855) Ayastefanos Anlaşması yerine Berlin anlaşmasının geçirilmesinde (1878) Trablusgarp savaşı sırasında Rusya'nın savaş gemilerinin boğazlardan geçirmek hakkını elde etmek isteğinde (1911) Avusturya'nın açıkça ve edimsel biçimde veya örtülü olarak denizci devletlerin yanında olması Rus'un yenilgisinde yahut ta gerilemesinde büyük etki yaratmıştır. Çünkü Rusya denizden Ormanlıyı destekleyen devlet yada devletler karşısında yandan ve balkanlara inince arkadan Avusturya'nın tehdidi altında bulunmuştu. Buna göre önce Avusturya - Macaristan'ı çökertmek gerekiyordu.

Rusya'nın Sırbistan'ı bu yola itmiş olması da onun genel tutumundan anlaşılmaktadır. Rus dış işleri bakanı Sozonof'un Belgrat'taki elçisine çektiği tel de bu durumu açıkça gözler önüne sermiştir. Sozonof 'un Petrograt'da ki ( bugünkü Leningrat) sırp elçisine onun hükümetine çekmiş olduğu 25 mayıs 1913 günlü tele göre de aynı kışkırtmalarda bulunmuştur. Bu telde "Sozonof bana yeniden dedi ki ; Biz ilerisi için çalışmalıyız ve Avusturya'dan toprak alsalıyız"

Esasen bu işin heveslisi olan Sırpların Sozonof'un öğuütlediği yolda çalışadurmaları Sırp komitecilerin de daha gayrete gelmeleri doğaldı. Bu kışkırtmaların bir bakıma sonucu savaşın sebebine hazıl olan olayı doğurmuştu.

Böylelikle birçoklarınca umulduğu gibi genel savaş çıkmasaydı bu paylaşma tasarılarının uygulanması yoluna gidilecekti.

19,yy içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz gibi Osm. İmp. nun çeşitli alanları büyük devletlyer arasındaki mücadelelere konu olmuştur .

Bu mücadeleleri genel olarak 4 kısma ayırabiliriz.

• a) Boğazlar üzerinde İngiliz- Rus mücadelesi

• b) Balkanlar üzerinde Avusturya - Rusya mücadelesi

• c) Mısır üzerinde İngiliz-Fransız mücadelesi

• d) Osm. İmparatorluğunun orta doğu topraklarında İngiliz-Alman mücadelesi



A- Boğazlar Üzerindeki İngiliz Rus Mücadelesi

Rusya'nın Türk boğazlarını ele geçirerek Akdeniz'e inmek istemesini, İngiltere, Hindistan'la bağlantısını sağlayan imp. yolunun güvenliği bakımından endişe ile karşılamış ve bunu her vasıta ile önlemeye çalışmıştır. Rusya açısından ise mesele şuydu: 15,yy'ın sonunda kurulan Rus Çarlığı başlangıçta tamamen bir kara devleti idi, ve denizde bağlantısı yoktu. Rus çarlığının denize ulaşabilmesi için iki istikamette topraklarını genişletmesi gerekiyordu Biri Baltık denizi , diğeri ise Karadeniz'di. Lakin her iki istikamette de önüne engeller çıktı. Baltık denizine çıkmamasında İsveç ve Karadeniz'e ulaşmamasında da Osm. Devletine bağlı Kırım Hanlığı yanı Osm. Devletiydi.

1699 Karlofça Anlaşması ile Azak kalesini alan Rusya ilk defe olarak Karadeniz kıyılarına ayak basıyordu. İsveç ile yaptığı savaş sonunda 1721'de imzalanan Ngstid barışı ile de Rusya Baltık kıyılarına çıktı. Bundan sonra Rusya bütün 18,yy boyunca hem Kafkaslar, hem de balkanlar doğrultusunda olmak üzere Karadeniz de kıyılarını genişletmiş olan ve Balkanlarda Osm.-Rus sınırı 1792 Yaş anlaşması ile Tuna'nın kollarında Purut Nehri olmuştur. Böylece bütün Karadeniz kıyılarını ele geçirmiş olan Rusya'nın 19, yy içindeki çabaları İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ele geçirilmesine hiç değilse bu boğazların kendisine açık olması amacına yönelmiştir.

Bununla beraber Rusya'nın bu boğazlar politikasına paralel olarak yürüttüğü diğer bir politika balkanlar politika olmuştur. Çünkü Rusya balkanları ele geçirdiği ve Osm devletini balkanlardan çıkarıp balkan yarımadasına hakim olduğu taktirde Ege denizi ve Akdeniz'e çıkabileceği gibi Boğazlar üzerinde bir baskı imkanı elde edecekti. Boğazlar Osmanlı Devletinin elindeydi ve egemen bir devlet olarak da Osmanlı Devleti boğazları istediği devletin savaş gemilerine ve açmaya ve kapatmaya yetkili idi. Osmanlı Devletinin bu yetkisi İngiltere için zaman zaman hoşlanmadığı durumlar çıkarmıştır. Mesela Napolyon'un Mısır'ı işgali üzerine Rusya 1798'de Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifak anlaşması ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan serbestçe geçmesi hakkını elde etmiş ve 1805'te yapılan ikinci bir anlaşma ile de bu hak devam ettirilmiş ayrıca Rusya boğazları başka bir devlete karşı Osmanlı devleti ile birlikte savunacaktı.

Mehmet Ali isyanında Osmanlı Devletinin sıkışık durumundan istifade ederek Rusya'nın Osmanlı devletiyle imzaladığı 1833 Hünkar İskelesi Anlaşması ise gerçekte bir ittifak anlaşması olarak aynı zamanda Rusya'ya yönelecek bir saldırıya karşı Osmanlı Devleti 'nin boğazları kapamasını da öngörmektedir. Fakat diğer Avrupa devletleri bu anlaşmanın boğazları Rusya'ya açtığı inancında olmuşlardır.

Bu anlaşmalar İngiltere'nin hoşuna gitmemiştir. Bu sebepten bu tarihten sonra İngiltere barış zamanından başka devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi meselesini Osmanlı Devleti'nin yetkisinden çıkarıp bunu milletlerarası bir statüye bağlamak istemiştir. İngiltere bunu 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile muvaffak olmuştur. Bütün Avrupa devletlerinin imzaladığı sözleşmeye göre; barış zamanında hiçbir yabancı devletin savaş gemileri boğazlardan geçmeyecekti. Yani Boğazların kapalılığı ilkesi kabul ediliyordu. Osmanlı devleti savaşa girerse boğazları istediğine açar ve kapatabilirdi. Bu suretle İngiltere 1841 boğazlar sözleşmesi ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan geçerek Akdeniz'e çıkmasını önlemiş olmaktaydı. Boğazların bu statüsü 1923 Lozan Boğazlar sözleşmesine kadar devam edecekti.
styla45 Ofline   Alinti Yaparak Cevapla