www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee  

Geri Git   www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee > Her Telden > Din Bilimleri > Hıristiyanlık

CevaplaCevapla
 
Konu Seçenekleri Görünüm Şekli
Eski 06-09-2009, 12:16 PM   #1
despina
Geçerken Uğradım
 
despina 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Jun 2009
Nerden: Tinos, Ellinikh Dimokratia
Yaş: 35
Mesajlari: 65
Teşekkür Etme: 0
Thanked 1 Times in 1 Post
Üye No: 83585
Rep Power: 1109
Rep Puanı : 885
Rep Derecesi : despina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to beholddespina is a splendid one to behold
Cinsiyet : Bayan
Belirlenen 7-Gunahin Sonuclari

Günahın ne olduğunu inceledik; tüm insanlara bulaştığını gördük. Pek hoşumuza
gitmeyen bu konuyu bırakıp hemen İsa Mesih'teki kurtuluş müjdesine geçmek isterdik.
Oysa daha buna hazır değiliz. Tanrı'nın bize sunduğu kurtuluş armağanının değerini
kavrayabilmemiz için, önce günahın yarattığı kötü sonuçları görmeliyiz.

Acaba günah gerçekten o kadar büyük bir sorun mudur? Bu soruya yanıt verebilmek
için günahın bizler, soydaşlarımız ve Tanrı'nın üzerindeki etkilerini inceleyelim.

Tanrı'yla İnsan Arasındaki İlişkilerin Kopması

Şimdilik önemini kavrayamasak bile, günahın en korkunç sonucu Tanrı ile olan
ilişkilerimizin kopmasıdır. İnsan, Tanrı'yı tanımak, O'nunla kişisel düzeyde
ilişkide bulunmak üzere yaratılmıştır. İnsan olarak soyluluk iddia edebileceğimiz
tek nokta, "Tanrı'nın benzeyişinde" yaratılmış olmamızdır. Bu yüzden
O'nu kişisel olarak tanıyabilir, ruhsal bir paylaşımda bulunabiliriz. Ne var
ki, Kendisini tanımak üzere yaratıldığımız bu Tanrı, kutsal bir Varlıktır. Doğrulukta
eksiği, kusuru yoktur. Kutsal Kitap, bu gerçeğin üzerinde önemle durmaktadır.

"Yüce ve görkemli Olan, sonsuzlukta yaşayan, adı Kutsal Olan diyor ki,
'Yüksek ve kutsal yerde yaşadığım halde, alçakgönüllülerle, ezilenlerle birlikteyim'"
(Yeşaya 57:15).

"Kralların Kralı, Rablerin Rabbi,... yaklaşılmaz ışıkta yaşıyor" (l.Timoteos
6:15, 16).

"Tanrı ışıktır, O'nda hiç karanlık yoktur. O'nunla paydaşlığımız var deyip
de karanlıkta yürürsek, yalan söylemiş,

gerçeğe uymamış oluruz" (l.Yuhanna 1:5, 6).

"Tanrımız yakıp tüketen bir ateştir" (İbraniler 12:29).

"Her şeyi yiyip bitiren ateşin yanında hangimiz oturabilir? Sonsuza dek
sönmeyecek alevin yanında hangimiz

yaşayabilir?" (Yeşaya 33:14).

"Kötüye bakamayacak kadar saftır gözlerin. Haksızlığı hoş göremezsin"
(Habakkuk 1:13)

Kutsal Kitap'ta, Tanrı'nın yüceliğini kendi gözleriyle gören birkaç kişinin
öyküsü anlatılmaktadır. Bunların hepsi de, kendi günahlılıklarının bilinci altında
ezildiler. Tanrı'yı yanan, ama tükenmeyen çalıda gören Musa, "Yüzünü kapadı,
çünkü Tanrı'ya bakmaya korkuyordu" (Mısır'dan Çıkış 3:1-6). Eyüp, "kasırganın
içinde" Tanrı'nın sesini işitti, her şeyden üstün olan görkemini gördü.
Bunun üzerine şöyle bir itirafta bulundu: "Kulaktan duymaydı bildiklerim
senin hakkında, şimdiyse gözlerimle gördüm seni. Bu yüzden kendimi hor görüyor,
toz ve kül içinde tövbe ediyorum" (Eyüp 42:5, 6). Peygamberlik görevine
yeni başlayan Yeşaya, Tanrı'yı "yüce ve yüksek bir taht üzerinde oturmakta"
gördü. Tahtın çevresinde, Tanrı'nın kutsallığını ve yüceliğini öven, O'na tapınan
melekler bulunuyordu. Bu görkemli görünüm karşısında Yeşaya, kendi acıklı durumunu
olanca açıklığıyla gördü. "Vay başıma! Mahvoldum, çünkü dudakları kirli
bir adamım, dudakları kirli bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral'ı,
Her Şeye Egemen RAB'bi gözlerimle gördüm" dedi (Yeşaya 6:5). Peygamber
Hezekiel ise, garip bir görümde, kanatlı yaratıklarla iç içe dönen tekerleklerin
üzerinde yine bir taht gördü. Tahtın üzerinde, çevresi ateşle ve gökkuşağının
parıltısıyla sarılan, "insana benzer biri" oturuyordu. Hezekiel bu
kişinin, "RAB'bin yüceliğinin benzeyişinde" olduğunu yazıyor, "Ve
gördüğüm zaman yüzüstü düştüm" diyor (Hezekiel 1:26-28).

Mesih İnanlıları'na ateş püskürerek Şam'a doğru yol almakta olan Pavlus, birdenbire
gökte, güneşten daha parlak bir ışığın parıltısını görünce yere yıkıldı ve gözleri
görmez oldu. Bundan sonra, ölümden dirilmiş, Mesih'i gördüğünü bildiren Pavlus,
"O bana da göründü" diye belirtiyor (Elçilerin İşleri 9:1-9; l.Korintliler
15:8). Patmos adasına sürülmüş, yaşlı Yuhanna, ölümden dirilmiş ve yüceliğine
kavuşmuş olan İsa'yı nasıl gördüğünü ayrıntılarıyla anlatıyor. "Gözleri
ise alev alev yanan bir ateşti sanki... Yüzü, tüm gücüyle parlayan güneş gibiydi.
O'nu gördüğüm zaman, ayaklarının dibine ölü gibi yığıldım" diye yazıyor
(Vahiy 1:9-17).

Tanrı'nın tanımlanamaz görkemini örten perdeyi bir an için çekebilsek, biz de
bu görüme dayanamayız. Şimdiki durumumuzda, Yüce Tanrı'nın göz kamaştırıcı yüceliğini
ancak bulanık bir şekilde algılamaktayız. Bununla birlikte, günahlarının pisliği
içinde olan insanın hiçbir zaman bu kutsal Tanrıya yaklaşamayacağını biliyoruz.
Kutsal olan Tanrı ile aramızda uçurum bulunmaktadır. "Doğrulukla fesadın
ne ortaklığı, ışıkla karanlığın ne beraberliği olabilir?" (2.Korintliler
6:14).

Günahın insanları Tanrı'dan ayırdığı gerçeği, Eski Antlaşmada. Buluşma Cadırı'nın
ve tapınağın yapımında somut bir biçimde simgelenmekteydi. Bu yapıların her
ikisi de iki bölümden oluşuyordu. Önde yer alan ve öbüründen büyük olan bölmeye
"Kutsal Yer" denilmekteydi. Onun arkasında, daha küçük olan "En
Kutsal Yer" bulunuyordu. Bu iç odayı, Tanrı huzurunun gözle görülür belirtisi
olan bir yücelik dolduruyordu. İki odanın arasında ise En Kutsal Yer'e girişi
engelleyen kalın bir perde asılı duruyordu. Yahudiler'in en büyük din önderi
olan Başkâhin dışında herhangi bir kişinin Tanrı'nın katına girmesi kesinlikle
yasaktı. Başkâhin bile, yalnız yılda bir kez Günahları Bağışlatma Günü'nde (Kefaret
Günü'nde), o zaman da beraberinde günahlar için kesilen kurbanın kanını götürmek
koşuluyla En Kutsal Yer'e girebilmekteydi.

Eski zamanlarda böylece gözle görülür biçimde canlandırılan gerçek, Kutsal Kitap'ın
her yerinde açıkça öğretilmektedir. Günahın ka çınılmaz sonucu, insanın Tanrı'dan
ayrılmasıdır. Bu ayrılık ise ölüm demektir. Ruhsal anlamda ölüm; kişinin, gerçek
yaşamının tek kaynağı olan Tanrı ile ilişkilerinin tümüyle koparılması demektir.
"Günahın ücreti ölümdür" (Romalılar 6:23).

Bundan başka, bu dünyada O'nun aracılığıyla sonsuz yaşamı elde edebileceğimiz
İsa Mesih'i bile bile reddedersek, öbür dünyada sonsuz ölümle cezalandırılacağız.
Cehennem korkunç bir gerçektir; kimse seni aldatmasın. İsa cehennemin varlığından
söz etti ve cehennemi "karanlık" şeklinde tanımladı (Matta 25:30);
çünkü Işık olan Tanrı'dan sonsuz ayrılıktır. İncil'de cehennem için "ikinci
ölüm" ve "ateş gölü" gibi deyimler de kullanılmaktadır. Bu sözler,
Tanrı katında sürgün edilen kişinin sonsuz yaşamı kaçırmasını ve ruhunun duyacağı
korkunç susuzluğu dile getirmektedir (Matta 25:30; Vahiy20:14,15; Luka 16:19-31).

Tanrı ile insan arasındaki ilişkinin günahın sonucu olarak bozulduğu gerçeği,
Kutsal Kitap'ta öğretildiği gibi, insanlık deneyinde de doğrulanmaktadır. Çocukken
dualarımla Tanrı'ya yaklaşmaya çalıştığım zaman uğradığım şaşkınlığı anımsıyorum.
Tanrı'nın neden sanki bulutların arkasında saklandığını, O'na neden bir türlü
yaklaşamadığımı anlayamıyordum. Tanrı benim için çok uzakta duran, erişilmez
bir sırdı. Şimdi bunun nedenini anlıyorum. Sorumun yanıtını peygamber Yeşaya
vermiştir:

"Bakın, RAB'bin eli kurtaramayacak kadar kısa, kulağı duyamayacak kadar
sağır değildir.

Ama suçlarınız sizi Tanrınız'dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O'nun yüzünü
göremez,

sesinizi işittiremez oldunuz." (Yeşaya 59:1, 2).

Peygamber Yeremya'nın dediği gibi bizim de, "bulutla örtündün, dua ondan
geçmiyor" diyeceğimiz geliyor (Ağıtlar 3:44). Ne var ki bulutun sorumlusu
Tanrı değil, biziz. O bulutu bizim suçlarımız oluşturdu. Bulutlar güneşi nasıl
örtüyorsa, bizim günahlarımız da Tanrı'yı bizden gizliyor.

Aynı durumla karşılaşan daha nice kişi tanıyorum. Kişi, bazı özel anlarda, tehlikeli
veya sevinçli bir durumda, ya da hayranlık verici bir görünümün karşısında,
Tanrı'nın yakın olduğunu hisseder. Oysa çoğu zaman, açıklayamadığı bir nedenle
de Tann'nın çok uzakta olduğunu, kendisinin de yalnız bırakıldığını hisseder.
Bu yalnız bir duygu değil, aynı zamanda bir gerçektir. Suçlarımız bağışlanmadıkça
bizler Tanrı katından sürgünüz ve gerçek yuvamızdan çok uzaktayız. Tanrı ile
bağlantımız kopuktur. Kutsal Kitap'a göre, Tanrı'ya karşı işlediğimiz suçlar
sonucunda kaybolmuş ve ölüyüz.

Bugün insanlarda görülen duyumsuzluk, boşluk, rahat edememe belirtileri bundan
ileri geliyor, insanın iç benliğinde, yalnız Tanrı'nın doyurabileceği bir açlık,
yalnız Tanrı'nın doldurabileceği bir boşluk vardır. İnsanın gazetelerde heyecan
verici haberleri arayıp durması, sinemalarda abartmalı aşk ve şiddet konularının
peşinde koşması, uyuşturucular kullanması, seks tutkusuyla yanması... işte,
bütün bunlar, doyum arayan insanın içinde duyduğu duyumsuzluğun birer belirtisidir.
Tanrı ile bağlantısı kopan insan, O'na karşı derin bir susuzluk duymaktadır.
Eski çağların Tanrı adamı Augustin'in İtiraflar adlı kitabında geçen şu sözler
doğruluğunu yitirmemiştir: "Sen bizi Kendin için yarattın, Sende rahat
bulmadıkça yüreğimiz rahat edemez." İnsanın durumu, sözle anlatılmayacak
derecede acıklıdır. İnsan, Tanrı'nın kendisi İçin amaçladığı mutlu yaşama kavuşamamaktadır.

İç Benliğin Köleliği

Günah yalnızca ayrılık yaratmakla kalmıyor, köleliği de beraberinde getiriyor.
Kişiyi Tanrı'dan uzaklaştırdığı gibi, onu tutsak da alıyor.

Şimdi günahın kişinin iç benliğinde yarattığı bozukluk üzerinde durmamız gerekiyor.
Günah, talihsiz bir davranış ya da alışkanlıktan çok daha ciddi bir durumdur:
Kişinin iç benliğinde, kökü derinlere uzanan bir çürümedir. Nitekim işlediğimiz
günahlar, içte görülmeyen bu hastalığın dışa vurması, gözle görülür bir şekilde
su yüzüne çıkmasıdır. İsa Mesih, günahın özünü açıklamak için ağaçla meyve benzetmesini
kullandı. Ağacın verdiği meyvenin, iyi ya da kötü olması, ağacın türüne ve durumuna
bağlıdır. İyi ağaçtan iyi meyve çıkar; kötü, hastalığa tutulmuş ağaçtan bozuk
meyve çıkar. Aynı şekilde, "ağız yürekten taşanı söyler" (Matta 12:34).

Bu konuda İsa Mesih'in öğrettikleri, çağdaş birçok toplumbilimcinin ve devrimcinin
ideolojilerine ters geliyor. Şüphesiz hepimiz, içinde bulunduğumuz ortamdan,
gördüğümüz eğitimden, çevremizde hüküm süren siyasal ve ekonomik düzenden iyi
ya da kötü etkileniyoruz. Hiç kuşkusuz biz Mesih İnanlıları da tüm insanlara
adalet, özgürlük ve rahat bir yaşam sürdürme hakkını sağlamak için uğraş vermeliyiz.
Oysa İsa, toplumda görülen bozuklukları bu dış etkenlere bağlamadı. Toplumdaki
kötülüklerin, insanın öz doğasından, iç benliğinden ileri geldiğini belirtti.

"Kötü düşünceler, fuhuş, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük,
hile, sefahat, kıskançlık, iftira,

kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır. Bu kötülüklerin hepsi
içten kaynaklanır ve

insanı kirletir" (Markos 7:21-23).

Bu gerçek, Eski Antlaşma'da açıkça belirtilmişti. Peygamber Yeremya'nın da
yazmış olduğu gibi, "Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez; onu
kim anlayabilir?" (Yeremya 17:9). Kutsal Kitap'ın her yerinde, insan doğasının
bulaşıcı bir hastalığa tutulduğu öğretilmektedir. İçimizde, doğuştan gelen bir
bencillik tutkusu, kötülüğe bir eğilim vardır. İnsan doğasının kökeninde yatan
bu bozukluk, birçok çirkin yoldan kendini dışa vurur. Bunlara "bedenin
işleri" diyen Pavlus şöyle bir liste çıkarıyor:

"Benliğin işleri bellidir. Bunlar fuhuş, pislik, sefahat, putperestlik,
büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık,

öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgın
eğlenceler ve benzeri şeylerdir"

(Galatyalılar 5:19-21).

Günah, insan doğasının bir iç bozukluğu niteliğinde olduğu için, biz kölelik
içindeyiz. Belirli bazı tutkular ya da alışkanlıklar bizi dışarıdan bağlıyor;
ama bunların kaynaklandığı kötülük iltihabı da içimizde dolaşıyor. İncil'in
birçok yerinde insanlar için "köle" sözcüğü kullanılmaktadır. Bu deyime
belki alınıyoruz, ama bu gerçektir. İsa ile konuşan bazı din adamları, O'nun
şu sözlerine gücendiler:

"'Eğer benim sözüme bağlı kalırsanız, gerçekten öğrencilerim olursunuz.
Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür

kılacak.' 'Biz İbrahim'in soyundanız' diye karşılık verdiler, 'Hiçbir zaman
hiç kimseye kölelik etmedik. Nasıl oluyor

da sen, Özgür olacaksınız diyorsun?'

İsa, 'Size doğrusunu söyleyeyim, günah işleyen herkes günahın kölesidir' dedi"
(Yuhanna 8:31-34).

Pavlus da, mektuplarının birçoğunda, günahın getirdiği utanç verici köleliğe
değinmektedir:

"Eskiden günahın köleleriydiniz" (Romalılar 6:17).

"Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini
yerine getirerek benliğimizin

tutkularına göre yaşıyorduk" (Efesliler 2:3).

"Bir zamanlar biz de anlayışsız, söz dinlemez, kolay aldanan, türlü arzulara
ve zevklere köle olan, kötülük

ve kıskançlık içinde yaşayan, nefret edilen ve birbirimizden nefret eden kişilerdik"
(Titus 3:3).

Kendimizi denetlemekte ne kadar başarısız olduğumuzu göstermek için Yakup,
dilimizi örnek veriyor. Canlı benzetmelerle dolu bir bölümde Yakup, "Sözleriyle
hiç hata işlemeyen kişinin, bütün bedenini dizginleyebilen mükemmel bir insan"
olduğunu yazıyor. "Dil, bedenin küçük bir üyesidir, ama büyük işlerle övünür"
diyor. Onun etkisi yangın gibi yayılır. İnsan her çeşit hayvanı evcilleştirebiliyorsa
da, "dili hiçbir insan denetim altına alamıyor" (Yakup 3:1-12).

Bir gerçeği gayet iyi biliyoruz. İdeallerimiz yüksek, uygulama gücümüz ise çok
zayıftır. İyi bir yaşam sürdürmek istiyoruz, ama bencilliğimizin zincirleriyle
bağlanmış tutuklularız. Özgürlüğümüzle ne kadar övünürsek övünelim, gerçekte
günahın birer kölesiyiz. Zayıflığımızı, suçluluğumuzu görerek Tanrı'nın önüne
göz yaşlarıyla gelmeliyiz.

Tanrı'nın bize yasalar vermesi, kurallar sıralaması yetmiyor; bunlara nasıl
olsa uyamıyoruz. Tanrı bin kez "yapmayacaksın" desin, yine yapıyoruz.
Dünyanın sonuna kadar da yapmadan edemeyeceğiz. Güzel bir öğüt, iyi bir eğitim
sorunumuza çözüm getirmeyecektir; bir Kurtancıya ihtiyacımız var. Yürekte köklü
bir değişim olmadıkça, düşüncelerin eğitilmesi eksik kalır. İnsan, nükleer gücün
sırrını bulmuştur; şimdi ise ruhsal güce gereksinimi vardır. Öyle bir güç olmalı
ki, onu kendi düşkün benliğinden özgür kılsın, ona kendini denetim altında tutma
gücünü versin, ona bilimsel ilerlemelerinin düzeyinde yenilenmiş bir iç karakter
sağlasın.

İnsanlar Arasında Çekişmeler

Günahın korkunç sonuçlarını sıralayan araştırmamız daha tamamlanmadı. Şimdi
günahın, insanlar arasındaki ilişkiler üzerindeki etkilerini incelememiz gerekiyor.

Günahın, insan doğasının derinliklerinden kaynaklanan bir hastalık olduğunu
gördük. Kişiliğimizin kökeninde günah vardır ve benliğimiz üzerinde hüküm sürmektedir.
İşlediğimiz her günah, benliğimizin kendini ya Tanrı'ya ya da başka bir insana
karşı öne sürmesidir. Musa'nın aracılığıyla verilen On Buyruk, her ne kadar
birtakım yasaklar halinde sıralanmışsa da, Tanrı'ya ve başkalarına karşı görevlerimizi
belirlemektedir. Tevrat'tan iki sözü birleştiren İsa ise, Kutsal Yasa'nın olumlu
yönden özetini çıkararak Tanrı'nın isteğini daha da belirgin bir duruma sokmuştur:

"' Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.'
İşte ilk ve en önemli buyruk budur.

İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: 'Komşunu kendin gibi seveceksin. 'Kutsal
Yasa'nın tümü ve peygam

berlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır" (Matta 22:37-40; Levililer 19:18;
Yasa'nın Tekrarı 6:5).

Şunu önemle belirtelim ki, temel buyruklardan birincisi, kişinin komşusuna
karşı değil, Tanrı'ya karşı göreviyle ilgilidir. Her şeyden önce Tanrı'yı sevmemiz
gerek; ondan sonra komşumuzu kendimiz gibi sevmeliyiz. İşte Tanrı'nın öngördüğü
düzen: Önce Tanrı'yı, sonra öbür insanları, en son olarak da kendimizi düşüneceğiz.
Günah ise, bu düzenin tam tersi oluyor. Kendimizi ön plana koyuyoruz, sonra
komşumuz geliyor, Tanrı'yı ise gerilerde bir sıraya yerleştiriyoruz. Kendi yaşam
öyküsünü kaleme alıp Sevgili Ben başlığını koyan kişi, aslında hepimizin düşüncesini
dile getirmiş oluyor. İnsanın içindeki günahlı tabiatı tanımlayan bir yazarın
şu sözleri gerçeği güzel bir şekilde açıklıyor:

"Algıladığım dünyanın merkezinde
ben duruyorum. Ufuk, benim durduğum noktaya bağlıdır...
Eğitim,

ufkumu genişletmekle belki öz benciliğimi daha az yıkıcı
bir duruma getirebilir. Şöyle ki, bir kuleye

çıkmaya benziyor. Ufkumu genişleterek daha çok görebilirim;
ama merkezde yine ben duruyorum,

değerlendirme noktası yine benim."1

Bu temel bencillik tüm davranışlarımızı etkilemektedir. Başka kişilerle kolay
kolay geçinemiyoruz. Başkalarını ya hor görür, ya da kıskanırız. Kendimizi başkalarına
göre değerlendirerek ya üstünlük ya da aşağılık kompleksine kapılırız. Kendimiz
hakkında tarafsız, ölçülü bir değerlendirme yapamıyoruz. İsteklerimiz, duygularımız
hep içe dönük olarak kalıyor.

İster ana-baba ile çocuklar, ister karı ile koca, ister işverenle işçi arasındaki
ilişkiler olsun, herkesin ilişkileri karmaşıktır. Bu karşılıklı ilişkilerin
hepsinde kendi çıkarımızı aramak eğilimindeyiz. Karı-koca arasında çıkan anlaşmazlıklarda
kişi, bu suçu eşinde değil de kendinde arayabilecek kadar alçakgönüllülükle
davranabilse, yüzlerce boşanma olayı önlenebilirdi. Evliliklerini tehlikede
gören çiftler benden öğüt almak için sık sık geliyorlar. Çoğu zaman eşlerin
anlattığı öyküler birbirini hiç tutmuyor! Öyle ki, durumu az çok anlamasam,
aynı evlilikten söz ettikleri hiç anlaşılmaz.

Çoğu kavgalar, basit anlaşmazlıklar yüzünden çıkmaktadır. Anlaşmazlık ise kişinin,
karşısındakinin görüş açısına saygı göstermemesindendir. Bizim için, konuşmak
dinlemekten, kavga çıkarmak ise uzlaşmaktan daha kolay oluyor. Bu ilke, aile
içindeki kavgalarda olduğu kadar, işveren-işçi çekişmelerinde de geçerlidir.
Taraflardan her ikisi de öncelikle kendi kendini eleştirse, ondan sonra da karşı
tarafın istekleri için hoşgörüyle, iyi niyetle bir değerlendirme yapsa, nice
çatışma kolaylıkla çözümlenebilirdi. Oysa biz tam tersini yapıyoruz; kendimizi
her zaman hoş görüyor, karşı tarafı ise eleştiriyoruz. Uluslararası ilişkiler
bundan çok daha karmaşık bir durumda olduğu halde, aynı ilke bu yönde de geçerliliğini
korumaktadır. Dünyamızdaki gerginlikler çoğunlukla korkudan ve düşüncesizlikten
kaynaklanıyor. Görüşümüz hep tek taraflıdır. Kendi iyiliğimizi, öbürünün ise
kötülüğünü abartıyoruz.

Toplumdaki ilişkilerin ne denli bozuk olduğunu anlatmak kolay. Bunların üzerinde
durmamızın amacı, tüm sorunlarımızın kökünün günahlarımızda ve bencilliğimizde
bulunduğunu göstermektir. Bu bencillik, bizi birbirimizle çekişmeye, çatışmaya
götürüyor. Hep kendimizi öne sürme isteğinin yerine, fedakarlık yapmak, kendimizi
başkaları için vermek, Kutsal Kitap'ta açıklanan gerçek sevgidir. Günah içe
dönük, sevgi ise dışa dönüktür. Günah hep almak, ele geçirmek; sevgi ise vermek
ister.

İnsanın asıl gereksinimi, öz doğasında köklü bir değişimdir. Ne var ki insan
bu büyük değişimi, kendi kendine başaramaz. Kendi kendini ameliyat edemez. Bir
Kurtarıcıya ihtiyacı vardır.

Günah konusunun üzerinde durmamızın bir tek amacı var. İsa Mesih'e olan ihtiyacımızı
görmemiz, O'nun bize sunduğu kurtuluş armağanını almaya ve benimsemeye hazırlanmamız
gerekir. İman, ihtiyaçtan doğar. Kendi kendimizden umut kesmedikçe, Mesih'e
gerçek anlamda teslim olamayacağız. Nitekim İsa şöyle dedi. "Sağlıklı olanların
değil, hastaların hekime ihtiyacı var. Ben doğru kişileri değil, günahkârları
tövbeye çağırmaya geldim" (Luka 5:31, 32). Ancak hastalığımızın ağırlığını
kavradıktan sonra, tedaviye gereksinmemizin ivediliğini anlayabiliriz.
despina Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
Eski 11-22-2009, 04:24 PM   #2
biqboy
ÇaKaL Üye
 
biqboy 'in Avatari
 
Kayit Tarihi: Aug 2009
Nerden: oOOGehennaOOo
Yaş: 34
Mesajlari: 1,226
Teşekkür Etme: 11
Teşekkür Edilme: 32
Teşekkür Aldığı Konusu: 26
Üye No: 88099
Rep Power: 1349
Rep Puanı : 2914
Rep Derecesi : biqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond reputebiqboy has a reputation beyond repute
Cinsiyet : Erkek
Belirlenen

Paylaşım için saol
__________________
biqboy Ofline   Alinti Yaparak Cevapla
CevaplaCevapla


Bu Konudaki Online üyeler: 2 (Üye Sayisi : 0 Ziyaretçi Sayisi : 2)
 

Mesaj kurallari
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Acik
[IMG] kodlarAcik
HTML kodlari Kapali


Saat Dururmu GMT +3. Şimdiki Zaman 10:37 PM.

Powered by vBulletin Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.