KoJiRo
10-28-2007, 09:52 AM
Altaylı Halklar
http://www.turkleronline.com/images/Resim_Galerisi/turkler/altayyurdu_sayfadakiresim.jpg
Şorlar'ı Altaylılar içinde değerlendirirken Prof.Dr.Nadir Devlet'in çizelgesinde bağlı kaldık. Devlet, "Sibirya'daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri" (Sibirya Yazıları, Simurg yayınları) başlıklı konuşması/yazısında Altay Türkleri genel başlığı altında şu boyları toplar:
Teleüt (Tenegit-Kişi), Gerçek Altaylılar (Altay-Kişi), Şorlar, Dağ Tatarları (Tuba-Kişi), Kumandi (Kumandi-Kişi), Kızıllar, Çolım tatarları, Sagaylar, Beltirler, Kacinler, Kayballar (Kayba), Karagaslar, Soyotlar (Soyon), Kamasinler, Baraba-Tobol Tatarları, Tuba (Uranhay), Kök-Culutlar (Kök-Munşak), Musurmanlar (bu halk kendilerine Müslüman diyor, bazıları ise onlara Hoton diyor. Prof. Devlet bu konuda şu kaynağı gösteriyor: S.A.Tokarev'in Etnografiya Narodov SSSR, Moskova 1958, s.101), Yakutlar (kendilerine Saha diyor)...
Altaylılar'ın Yaşamı
Çuya Soyları
Gerçek Altaylılar
Kök-Culutlar
Kumandılar
Şorlar
Teleütler
Resimler
Altaylı kadın ve kızların pipo alışkanlığı...
“Altaylar’ın giyim kuşamından bahsedilirken, çok fakir kimselerin ancak çizmesi, pantolonu ve kürkü bulunduğu, şapka yerine de başlarına bir bez sardıkları, fakat hepsinin de bıçağı, kuşağı, sünger kutusu, tütün torbası ve piposu bulunduğu söyleniyor.
Radloff’un gözlemlerine göre tütün torbası ve pipo, sağ çizmenin konçu ile çorap arasında saklanır, piponun ağzı çizmenin kenarından gözükürdü. Hem erkekler, hem kadınlar, hem kızlar tütün torbalarını ve pipolarını çizmelerinde taşırdı.
Edvard Babraşev’in verdiği bilgiye göre bekâr kızlar saçlarını ikiye ayırmaz ve pipo içemezlerdi, buna karşılık evli kadınlar erkeklerden daha çok pipo içerdi. Tütün torbası deriden yapılmıştır ve derin değildir, üst tarafında üç zoll kadar uzunluğunda mahruti bir ek kısım vardır. Altay piposu (Altay kangzası) demirden yapılmıştır; başlık kısmı ile sapı yekparedir...
Erkekler, kadınlar ve çocuklar ancak yemek yemek için veya başka bir iş yüzünden mecbur kaldıklarında pipolarını ağızlarından bırakır. Çocuklarını teskin etmek için annelerin, çocuklarının ağızlarına pipo soktukları da vakidir.”
(Emine Gürsoy-Naskali, Sibirya Türkleri ve Tütün Alışkanlığı, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar çağlayan için hangi sözcüğü kullanır?
“Altay Türkçesi’nde çağlayan için, tonmok suu ifadesi vardır. Tonmok, Eski Türkçe’deki tonmak fiilinden gelmiştir; ‘üşümek, soğuktan kaskatı kesilmek’ anlamındadır. Ancak, tonmok suu, Altay Türkçesi’nde, ‘donmayan, tedavi eden su’ anlamında kullanılmaktadır. Burada mastar ekinin olumsuzluk fonksiyonunda kullanıldığını görüyoruz. Tonmok suu, yazın çok soğuktur, kışın ise donmamaktadır.”
(Fahrünnisa Bilecik Kahraman, Sibirya Lehçelerinde Akarsu Terimleri, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar güneş ışınlarından nasıl saat tayini yapar?
“Altaylar saati güneşe ve yıldızlara bakarak belirlemiştir. Dünyanın dört tarafını gösterecek şekilde kurulan Altay çadırı, bir nevi güneş saati vazifesini görmüştür. Duman deliğinden giren güneş ışınlarının çadır içinde, belli bir düzende yerleştirilmiş olan eşyalar üzerinde gezinmesi ve ışınların belli bir nesne üzerinde olması belli bir saati ifade eder.
(Grigori Samayev, Altaylarda Takvim, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar günü 12 bölüme ayırır!
“Altay takviminde 24 saatlik süre (konok) dört bölüme ayrılır. Tan-sabah, tüş-gündüz, imir-akşam, tün-gece. Bunlar da kendi içinde üç bölüme ayrılır. Tan; tanarı cuuk-sabaha yakın, tozor öy-hayvan bekleme zamanı ve sarı tan. Tüş; udura tüş-güneşin karşıda olma zamanı, tal tüş-tam günün ortası ve ineri tüş-akşama doğru. İnir; kızıl inir, bozom inir-kül rengi, boz akşam, ve bürünkiy inir-karanlık akşam’lardan teşekkül eder. Tün; inir tün’e akşam-gece, tün ortosı’na ve tan aldı olarak ayrılır.”
(Grigori Samayev, Altaylarda Takvim, Sibirya Araştırmaları, s.161)
Altaylılar şelaleye ne der?
“...Şelale kelimesini, Altay Türkçesi’nde uçar suu ifadesi karşılamaktadır. Uçar suu, yüksekten uçar gibi akan su anlamındadır. Günümüzde halen Anadolu’nun bazı bölgelerinde, şelale veya çağlayan için uçar su tabirine çok benzeyen ‘su uçtu’ tabiri kullanılmaktadır.”
(Fahrünnisa Bilecik Kahraman, Sibirya Lehçelerinde Akarsu Terimleri, Sibirya Araştırmaları)
Altay’da 1900 yılına kadar ölüler atlarıyla gömüldü
“Altay’da 20. yüzyıl başlarına kadar ölüleri binek atları ve muhtelif eşyaları ile birlikte gömme ve mezarın üzerinde taş kubbeli kurgan yapma geleneği süregelmiştir. Bu eski bir Türk geleneğidir. Altaylar’ın Şamanist inançlarında gözüken bazı özellikler Çin vakayinamelerinde Tukyu ve Tele boylarına has özellikler olarak geçer. Altaylar, tanrılara öküz, at, koyun kurban etmişler ve sonra tıpkı Çin vakayinamelerinde tasvir edildiği gibi kurbanlık hayvanların postlarını sırıklara asarak teşhir etmişlerdir.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Altaylar’da ulusal dile dönüş
“Rus Altay iki dilliliği, 17.yüzyıl ortalarında hasıl olmuştu ve o zamanlarda cüzi çapta idi. Temaslarda Tatar tercümanlar – telmaçlar, Altaycazı tilmeşler – yardımcı olmuşlardır. 19. yüzyılın sonuna doğru artık tercümanlara ihtiyaç kalmamıştır. Bilhassa, Hıristiyanlaştırma hareketinin etkisiyle Altay halkları arasında iki dillilik oldukça yayılmıştır.
1959, 1979 ve 1989 yıllarında yapılan sayımlara göre, Altaylar’ın yüzde 99,5’i, yüzde 86,4’ü, yüzde 89,5’i, Tuvalar’ın yüzde 99,1’i ve yüzde 98,8’i, Hakaslar’ın yüzde 86’sı ve yüzde 80,9’u ana dili olarak kendi milli dillerini göstermişlerdir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da üç ayrı din
“Nesturi Hıristiyanlığı ile Altay Türkleri 9.yüzyılda tanışmışlardır. 17.yüzyıldan itibaren, bilhassa 18.yüzyılda misyonerlerin çabalarıyla Sibirya halkları arasında Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. 1834 yılında, Altay Dini Misyonu kurulmuştur. Altaylar’ın bir kısmı, Hıristiyanlığı kabul etmiştir.
16.yüzyıldan itibaren Batı Sibirya Türkleri arasında İslamiyet baş göstermiştir. 1916 yılında, Altay’da Müslümanlar'ın sayısı 8.000’e ulaşmıştır.
Böylece, Altay halkları üç büyük dinden etkilenmiş, tabii ki bu durum, insanların dünya görüşlerinde de kendisini göstermiştir.
Nikolay rerih hareketinin taraftarları için, Altay bölgesi, çok büyük bir önem taşımaktadır. Onlara göre Şambala, yani dünyevilik ile şuurun en yüksek seviyeye ulaşmış bir halinin birleşmesi hadisesinin gerçekleştiği yer, Altay’da bulunmaktadır.
Rerih 1926 senesinde Altay’ı ziyaret etmiştir. Bu zamandan itibaren onun taraftarları, her sene Altay Dağları’na giderek bir nevi hac görevini yerine getirmeyi adet edinmişlerdir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da en eski insan kalıntıları ne zamana tarihlendi?
“Altay gayet zengin bir geçmişe de sahiptir. Bu topraklarda yer alan çeşitli insan topluluklarının tarihi gelişme sürecinin başlangıcı, muhtelif verilere göre 300 bin yıl ya da bir buçuk milyon yıl öncesine kadar gider. Bu topluluklardan kalma muazzam miras, insanoğlunun tarihi gelişimi hakkında, gayet değerli kültürel-tarihi malumat içermekte ve çağdaş insanlarda, zamanın derinliklerine dalan tarihi hafızayı devam ettirmektedir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar balıkçılıkla uğraştılar
“Bulunan eşyalar, kaya resimleri ve yazılı kaynaklar bize Eski Türkler’in ekonomik-kültürel seviyesi hakkında önemli bilgiler verir. Ekonomide en önemli rolü iklim ve coğrafi şartlarda yapılabilecek en uygun iş olan geniş otlaklarda sığır yetiştirme oynar. Bunun yanı sıra balıkçılık ve avcılık başta gelen ekonomik faaliyetler arasındaydı (gömülerde balık figürleri ve balık omurgaları bulunmuştur; avcılık teması yazıtlarda da işlenen bir konudur, ayrıca yabani hayvan derilerinden yapılan kürk kalıntıları da kazı bulguları arasındadır). Çok küçük alanlarda ve sınırlı olarak yapılsa da çapa ve saban tarımı da yapılmaktaydı. Saban ve çapa buluntuları, bunların arasında Çin işi metal saban parçaları, el değirmenine ait değirmen taşları, sulama sistemi kalıntıları bu bölgede tarımın var olduğunu göstermektedir.”
(G.V.Kubarev, Eski Altay Türkleri’nin Kültürü)
Altaylılar tanrı adlarını halen koruyor mu?
“Altaylılar eski Türk yazıtlarında geçen Tanrı adlarını bile saklamışlardır. Tenri, Yer-su, Umay. Altaylar bunların vazifelerini de aynen eski Türkler gibi tasavvur etmişler (örneğin Umay’ı çocukları koruyan tanrıça olarak görmüşlerdir).
Hunlar’dan itibaren gelen yazılı kaynaklara göre, eski Türkler’de gelenek olan göğe tapma törenleri Sayan-Altay bölgesindeki bazı halklarda bugünlere dek görülmüştür. Bugünkü Altay ve Tuvalar’ın dedeleri dağlara at, öküz, koyun bağışlarmış. Bu tür törenlerin gerçekleştirildiği dağlar ıdık olarak adlandırılmıştır. Eski Tür yazıtlarında da kutsal dağlar aynı adla geçer.
Eski Türkler’de kötü ruhların dikkatini çekmemek amacıyla, insanın kendi adını söylememesini gerektiren bir inanç vardı. Aynı inanç Altaylar’da ve Tuvalar’da da mevcuttur.
Göktürk Kağanlığı’nın askeri-siyasi çekirdeğini oluşturan, hegemonyasını ve göçebe konaklarını Altay, Tuva ve Moğolistan’a (yani Altaylar’ın etnik köken belgesine) yaymış olan Tukyu boylarının Altaylar’ın cetleri ile karışmış ve onların etnik bünyesini etkilemiş olması şüphesizdir. Böylece etnik isimlerin, etnografik malzemelerin v.b. tarihi kaynakların incelenmesi neticesinde Tukyu boylarının Altaylar’ın etnik kökenine katkısını ispatlanmış kabul ediyoruz.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Burhanizm Altaylar’da yeniden canlanıyor
“Budizm’in Altay üzerinde üç ayrı dönemde etkisi olmuştur. 6.-9. yüzyıl; 15. yüzyıl – 18.yüzyılın ilk yarısı; 19.yüzyıl – 20.yüzyıl başları.
Bu etkileşmeler sonucunda, 20.yüzyıl başında, Altaylar’ın geleneksel inançlarını ve Budizm’in unsurlarını içeren milli Altay dini hasıl olmuş ve tarihi etnografya ilminde Burhanizm olarak adlandırılmıştır. Ne yazık ki, bugüne kadar Burhanizm üzerinde ilmi tahliller yapılmamıştır. Çünkü, bu meselenin tarafsız olarak incelenmesini önlemek amacıyla, birtakım elverişsiz şartlar yaratılmıştır. Burhanizm taraftarları, hem Çarlık döneminde hem de Sovyet döneminde baskılara maruz kalmışlardır.
1991 ilkbaharında Altay Cumhuriyeti’nde, Burhanizm’i canlandırmayı amaçlayan Ak-Burkan adında bir dini dernek kuruldu.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Çağdaş Altaylılar’ın kökeni nedir?
“Çağdaş Altaylar, Çin kaynaklarından bildiğimiz eski İskitler’in (Yueçjilerin) yerine geçen eski Türk ‘Tele’ ve ‘Tukyu’ boylarından olan eski Uygurlar, Kimak-Kıpçaklar, Yenisey Kırgızları, Oğuzlar v.b. boylardan meydana gelmişlerdir.
M.S. 1.yüzyılın ilk yarısında ‘Tele’ adı ile genellikle Orta Asya’nın doğu kısmında, Gobi Çölü’nün yukarılarında göçebe hayat süren ve hayvancılıkla uğraşan boy grupları akla gelmektedir. Teleler’in Teleut, Telengit ve Telesler’le etnik köken bakımından bağlantısının olduğu tahmin edilmektedir.
Bu karşılaştırma, çağdaş Altaylar’ın güney grubunun tarihi cetleri meselesini aydınlatabilir.
M.Ö. 5 ile 3. yüzyıllarda Dağlık Altay’ın güney ve güneybatı bölgelerinde Saka-Usun boyları yaşamıştır. Bunlar İrtiş ile Obi nehirleri arasına ve yukarı Obi bölgelerine yerleşmişlerdir. Merkezi Altay sakinleri ile Sakalar arasında kültür etkileşimi olmuş, Ön ve Orta Asya sanatının numuneleri yayılmıştır.
Pazırık kültürü, M.Ö. 6.yüzyılın sonunda Dağlık Altay’ın güney, güneybatı ve kısmen merkezi bölgelerin yerli halkı ve Kazakistan’ın doğu ve güneydoğu bölgelerinden gelenlerin muhitinde oluşmuştur. Pazırık kültürü sınırları Orta Asya ve Doğu Kazakistan’daki geniş sahaları içine almıştır...
Meşhur Türkolog N.A.Baskakov, Kuzey Altaylar’ın oluşumunda Semodi ve Ugor-Fin etnik unsurlarının etken olduğunu umumiyetle kabul etmekle birlikte, Altaylar’daki soy isimlerinin Orhon yazıtlarında rastlanan soy isimleriyle benzerliğine dayanarak Kuzey Altaylar’ın Uygur menşeini ayrıca kaydetmektedir. Baskakov’a göre bu benzerlik, ‘çağdaş Altaylar’ın eski Türk boylarıyla olan genetik bağlantısına ve Altaylar’ı oluşturan esas etnik unsuru Uygur soylarının –bunlar daha sonra Oğuzlar ile karışmıştır- teşkil ettiğine işaret eder.
Baskakov, başlıca dil malzemelerinin ve soy – boy yapısının incelenmesi üzerine ‘çağdaş Altaylar; eski Kırgızlar’ın, eski Uygurlar’ın ve daha sonra Uygurlar’dan ayrılan eski Oğuzlar’ın torunlarıdır’ fikrine ulaşmıştır.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Güney Altaylar’ın etnik kökeni...
“Arkeolojik kazılardan elde edilen verilere göre, eski Türkler otları sicim şeklinde kurutmuşlar, bunlarla kışın hayvan yavrularını beslemişlerdir. Kuru otun bu tür tedariki Altaylar’da ve Tuvalar’da bugüne dek aynen muhafaza edilmiştir. Aynı şeyi keçe, post, deri ve ağaç işlemeciliği için de söyleyebiliriz. Ayrıca arkeolojik kazı malzemeleri ile yazılı kaynaklar çok yakın paralellikler sergiler.
Örneğin arkeolojik kazılar esnasında ortaya çıkarılmış olan ağaç kap kacaklar, tabaklar, kaseler v.b. ayırt edilemez derecede Altaylar’ın yakın geçmişte kullandıkları eşyalara benzemektedir. Tıpkı eski Türkler gibi Altaylar da ekşi sütten yapılmış kuru peynir (kurut) ve kımız ile beslenmişlerdir. Kımız ikramı sırasında eski Türkler birbirlerinin karşısında diz çökerek türkü söylerdi. Güney Altaylılar da birbirlerine içki ikram ederken aynen böyle yaparlar.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Kuzey Altay halklar mozaiğidir
“Kuzey Altaylar başlıca Sayan – Altay yaylasının tayga bölgelerinde muhtelif Türk, Ugor, Samoyed ve Ket etnik unsurlarının uzun süre devam eden parçalanma, yayılma, karışma ve çaprazlanması sonucunda meydana gelmişlerdir. Bu yüzden Kuzey Altaylar’ın antropolojik tipi, Güney Altaylar’dan ziyade Obi Ugorları ve Hantı-Mansiler’e yakınlık göstermektedir. Yine aynı sebeplerden dolayı, Kuzey Altaylılar’ın dili Türk dilinin Uygur grubuna dahil edilmektedir. Halbuki Güney Altayları’ın dili Kıpçak grubuna girmektedir.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da bir “yurt”ta gecelemek zor mudur?
“(21 Mayıs) (1860 yılı b.n.) Yurtta kaldığımız gece pek hoş olmadı. Ateş yandığı müddetçe yurtun içerisi, etrafımızı göremeyecek şekilde dumanla dolmuştu, fakat ateş söndükten sonra da şiddetli bir soğuk bastırdı.
Üzerimdeki keçe örtüye rağmen bütün vücudumla titreyerek uzun müddet uyuyamadım, bundan başka is ve dumandan başım ağrıyor ve yattığımız zeminin sertliği de buna ekleniyordu.
Aşyaktu’ya bir gezinti yaparak, ağaç kabuklarından yapılmış birçok yurtla kurban yerlerini (uzun değnekler üzerine gerilmiş at postları) gördük. Birçok yurtu ziyaret ettik, her tarafta korkunç bir fakirlik hüküm sürüyordu; bir yurtta, ancak 10-12 yaşlarında iki erkek çocuğu tarafından bakılmakta olan yaşlı bir adama rastladım.
O hemen hemen çıplak bir vaziyette bir ot yığını üzerine yatmış ve kürkü olmadığı için de üzerine ot örtünmüştü. Onun bütün mülkü, bütün aileyi beslemesi lazım gelen tek inekten ibaretti.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.43)
Altaylı soyları hangileridir?
“Mundus, Kıpçak Köbök, Yaramalu Sarı-Almat, Kösögölü Kara-Almat, Tölös, Ara, Tatoş, Nayman, Çaptı, Irgıt, Mürküt, Tongjon, Kan, Ködyö, Kärgil, Tangdu, Paylagas, Sart, Kırgız, Soyong, Mongol.” (Derleme tarihi 1860’lı yıllar, b.n.)
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Altaylılaşmış Sartlar’ın torunları kimlerdir?
“Altaylı ve Teleütler arasında rastladığımız Sart soyu, görünüşe göre yabancı halk mümessili olsa gerektir, bunlar Közüm Han Devleti’nin yıkılması sırasında güneybatıya kaçmış veya Kalmıklar tarafından esir edilmiş bazı Sart soyunun ardıllarıdır.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Sibirya eyaletlerinde 19. yüzyılda Türk nüfusu ne kadardı?
“Rittich eyaletlere göre sayılar verir:
İrkutsk : 1.900
Yenisey: 20.500
Tomsk : 13.000
Tobolsk: 26.000
Soyotlar: 13.500
Toplam : 74.900
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
1897’deki ilk nüfus sayımına göre Sibirya Türkleri’nin nüfusu ne kadardı?
“Çarlık Rusyası’nın, imparatorluktaki azınlıkları resmen tespit ederek adlandırırken bunları daha genel adlarla anarak, bilimsel araştırmalarda belirtilen nüfusça ufak toplulukları kaydetmeme yolunu seçtiğini anlıyoruz. 1897 yılına ait ilk nüfus sayımında Sibirya Türkleri ile ilgili veriler aşağıdaki gibi olmuştur:
Topluluğun adı Nüfusu
Yakutlar 221.776
Güney Sibirya Halkları
Altay ve Teleütler 22.796
Yenisey ve ötesi Samoyedleri 22.044
Yenisey Türkleri 35.793
Uranhaylar 45.000
Hotonlar 2.000
Baraba ve Batı Sibirya Tatarları 41.783
Toplam 391.192*
Resmi 1897 nüfus sayımında ise Yakutlar’ın nüfusu biraz tashihle 227.384 olarak düzeltilmişti.”
*V.İ.Lamanskogo
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
Radloff’a göre 19.yüzyılda Sibirya’daki Türk nüfusu ne kadardı?
“Teleüt : 5.782
Gerçek Altaylı : 11.824
Şor : 10.688
2.588
Dağ Tatarı : 2.464
Kumandin : 2.177
Kızıl : 4.362
Çulum Tatarı : 500
Sagay : 2.166
Beltir : 2.640
Karagas : 543
Koybal : 840
Kacin : 9.908
Toplam : 56.482
Bu sayıya 80 bin Yakut’un eklenmesi gerekmektedir. A.Vambery ise bütün bu verileri inceleyerek Sibirya Türkleri’nin 150 bine ulaştıklarını belirtmişti.”
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
Sibirya Türkleri’nin 20.yüzyıldaki nüfusları ne kadardır?
Yakutlar : 1959’da 233.344, 1970’de 296.244, 1979’da 328.018, 1989’da 382.255 kişi.
Tuvalar : 1959’da 100.145, 1970’de 139.388, 1979’da 166.082, 1989’da 206.924 kişi.
Hakaslar :1959’da 56.584, 1970’de 66.725, 1979’da 70.776, 1989’da 81.428 kişi.
Altaylar : 1959’da 45.270, 1970’de 55.812, 1979’da 60.015, 1989’da 71.317 kişi.
Şorlar : 1959’da 15.274, 1970’de 16.494, 1979’da 16.033, 1989’da 16.572 kişi.
Dolganlar : 1959’da 3.932, 1970’de 4.877, 1979’da 5.053 kişi.
Tofalar : 1959’da 586, 1970’de 620, 1979’da 763 kişi.
1996’daki nüfus tahminleri ise;
Yakutlar: 428.988, Tuvalar: 245.296, Batı Sibir Tatarları: 150.000, Hakaslar: 90.435, Altaylar: 81.249, Şorlar: 16.970, Dolganlar: 5.000 kişidir.
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.41 ve 45)
Sibirya Türkleri Ay yılını Güneş yılına nasıl tamamlar?
Sibirya Türkleri’nin kullandığı “aylar tamamen kameridir ve güneş yılından 10,8764 gün daha kısadır. Türkler yılbaşını sabit tutmak için diğer bazı kavimlerin yaptıkları gibi her iki veya üç yılda bir (yaklaşık 19 yılda yedi defa olmak üzere) on iki aya on üçüncü bir ay ilave ederler. Böylece ay yılının başlangıcı olan aram ay ile güneş yılının başlangıcı olan liçün birbirine denk gelir.”
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları)
Çuya Soyları
“Yıttas (=yittû-as, kokan kakım), Mundus, Kottı, Kıpçak-Sakal, Köbök, Yıdak, Almat, Tölös.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Gerçek Altaylılar
19.yüzyılda Gerçek Altaylılar kaç kişiydi?
“Gerçek Altaylılar (Altay-Kişi) : “Ruslar bunlara ‘Altay Kalmukları derlerdi. Genelde göçebe olup, Katunya ile Caruş ırmakları sahillerinde yaşarlardı. Radloff’a göre nüfusları 11.842’dir. Mundus, Ara, Totoş, Nayman, Captu, Urkut, Mürküt, Tonğşon, Almat, Köbök, Tölös, Kıpçak, Kan, Köyö, Kergit, Tanğdu, Pailagas, Kırgız, Soyonğ, Mongul, Yıltas, Kotı, Sakal ve Yudak kollarına ayrılırlardı.”
(Prof. Dr.Nadir Devlet, Sibirya Araştırmaları, Simurg yayınları, S.32-33)
Kök-Culutlar
Kök-Culutlar 19.yüzyılda nerede yaşıyordu?
“(Kök-Munşak): Kobdo Irmağı’nın kaynağında yaşayan ve Potanin’e göre Türkçe konuşan bu topluluğa Kırgızlar Kök-Munşak diyordu.”
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.36)
Kumandılar
http://www.turkleronline.com/images/Resim_Galerisi/turkler/kumandiputu_sayfada.jpg
Bir Kumandı putu
Kumandılar Kimdir?
19.yy.daki nüfusları
Ay isimleri
Kumandılar Kimdir?
Kumandılar kimdir, nerede yaşar, kaça ayrılırlar?
“Kumandılar başlıca Makariyevsk ile Lebed mansabı arasında olmak üzere Biya sahillerinde ve dağın kuzey yamaçlarında yaşarlar. Bunlar, beş ile on evden ibaret küçük köyler halinde her tarafta yerleşik bir hayat sürer ve çoğunlukla ziraat ile meşgul olurlar.
İkâmetgâhları umumiyetle ağaç kütüklerinden yapılmış kaba baraka, toprak kulübe ve kayın kabuğundan yapılmış çadırlardan ibarettir. Birçok şahıslar artık tamamıyla veya yarı yarıya Ruslaşmıştır.
Milli elbise büsbütün kaybolmuş, göçebe hayatın izi de kalmamıştır. Hatta Tatarca konuşan Kumandılar’ın diline birçok Rusça sözler girmiştir. Kumandılar iki zaysanlığa ayrılır:
Yukarı Kumandılar zaysanlığı. Bunlar Sô ve Kubandı veya Kumandı (bütün kabile bunların adını almıştır) adında iki soydan mürekkeptir.
Aşağı Kumandı zaysanlığı. Bunlar Tastar, Yutı, Çabraş ve Tôn-Kubandı adında beş soydan ibarettir.
1869 yılında Kumandılar’ın sayısı şöyle idi:
Aşağı Kumandılar 831 erkek, 740 kadın.
Yukarı Kumandılar 322 erkek, 284 kadın.
Toplam 1153 erkek 1024 kadın.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.200)
19.yy.daki nüfusları
19.yüzyılda Kumandiler’in nüfusu ne kadardı?
Kumandi (Kumandi-Kişi) : “Bir kısmı Lebed’e dökülen Biya’nın mecraında Cepci’ye kadar olan bölgede, bir kısmı ise Katunga’ya dökülen İşim Irmağı ve onun civarındaki kolların sahillerinde 5-10 hanelik küçük köylerde yaşarlar ve tarımla uğraşırlardı. 1869 yılında 2177 kişilik bir nüfusa sahip olan Kumandiler, Yukarı Kumandi (Zo ve Kuban kolları) ile Aşağı Kumandi (Tatar, Yotı, Cabaş ve Ton kolları) boylarına ayrılırlardı.”
(Prof. Dr. Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, Simurg Yayınları, S.34
Ay isimleri
Koybal, Kumandı ve Karagasça’da ay isimleri nelerdir?
“Ocak = kürgan (K.) = kuzer gul (Knd.) = çok soğuk ay
Şubat = bözük-ai (K.) = argan kerek (Knd.) = güneşin ufukta görünmesi
Mart = kang (K.) = sen kerek (Knd.)
Nisan = koskar (K.) = bu ayda çoğalırlar) = örteng ai (Kar.)
Mayıs = silkar (K.) = kezel ai (Knd.)
Haziran = kitik ai (K.)
Temmuz = toz ai (K.) = kayın ağacının kabuğu
Ağustos = ...
Eylül = dares-ai = ılık ay = taiga ai = orman ayı (bu ayda ormana gidilir)
Ekim = kitik-sok = soğuk ay
Kasım = uluk-sok = çok soğuk ay
Aralık = ....
....... = al ai = renkli ay (karla kaplı olan yerin bazı yerlerinden toprağın görünmesi)
....... = od-ai = ot ayı
....... = orgag-ai = hasat ayı”
K=Koybal
Knd= Kumandı
Kar=Karagas
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları)
Şorlar
Kimlikleri, nerede yaşarlar?
19.yy.da nüfusları
Aylara hangi adları verirler?
Gökyüzüne ne derler?
Organ adlarını nasıl söylerler?
Rakamlara ne ad verirler?
Kimlikleri, nerede yaşarlar?
Şorlar kimdir, nerede yaşar, kendilerini nasıl adlandırırlar?
“Burada Şor ismi altında topladığım bütün Türk kabileleri, Teletsk Gölü ile Tom nehri menbaı arasındaki ormanlık dağlarda oturur. Altaylılar onlara Şor derler.
Kendi aralarında umumi bir adları olmayıp, Pısas-Kiji, Mıras-Kiji, Tom-Kiji şeklinde civarında oturdukları nehre göre adlanırlar. Bu Şorları, bugün ormanlık dağlara sıkıştırılarak tamamiyle fakirleşmiş bulunan eski demirci Tatarlar’ın neslinden saymaktayım.
Demirci Tatarlar’ın menşe bakımından Yeniseyliler’den geldiği hakkında yukarıda bahsetmiştim. Şorlar bugün bile Sagaylar gibi çok yerde büyük köyler halinde yerleşmiş olarak görünürler.
Karaorman toprağı köy hayatı için hiç de uygun olmadığına göre ve bu veriler de Ruslar’dan çok uzak bulunduğuna nazaran mezkûr durum, ancak bu halkın çok eskiden yerleşik hayata alışmış olmasıyla izah edilebilir.
Dilleri Sagay lehçesine pek yakındır, böylece Şorlar’ın da Kırgız tesiriyle Türkleştiği kabul olunabilir. Şorlar arasında bana şu soylar zikredilmiştir: Kızay (Kızıl-Kaya), Tyaş, Kogıy, Koyı, Kıy, Kara-Şor, Sargı-Şor, Karga, Çädäbäs Çäläy, Zäbä, Tartkın, Usta, Kobıy, Aba, Tagap, Käräş, Bar-Soyat, Şakal-Çaragaş, Bäş-Boyak.
Bu soy listesinin Sagay adları ile karıştırılması, her iki halkın birbiri ile yakınlığını ispat etmektedir, çünkü Kızay, Tayaş, Kıy, Şor, Karga, Çädäbäs gibi birçok aile adları intibak halindedir.
Diğer adlardan Aba ile Usta dikkate değer. Abalar muhakkak ki Aban’ların ardıllarıdır, çevrildikte ‘sanatkar, demirci’ anlamına gelen Usta sözü ise, açık olarak bunların demirci Tatarlar’la ilgisine işaret etmektedir. Şorlar resmen 22 volost’a ayrılır ve her volost’un başında bir Baştık bulunur.
Bu volostların beş tanesi Kondoma boyunda ve üçü de Mras boyundadır. Resmen göçebe olarak gösterilen Şorlar’ın sayısı 1869 yılında 5563 erkek ve 5125 kadından ibaretti.
Soyların taksimatı hakkında yalnız etmiş olduğum iller üzerine malumat verebileceğim: Tom boyunda Çäläy, Zäbä, Tartkın; Mras boyunda Şädäbäs, Çäläy, Koyı, Kızay, Usta; Psas boyunda Tayaş; Köyüş boyunda Kobıy; Kondoma boyunda bilhassa Şor, Tartkın, Çädäbäs ve Zäbä soylarına rastladım.
Resmen göçebe olarak gösterilen ve hep ormanlık dağlarda yaşayan Şorlar’dan başka Tom’un bakısında, Kuznetsk Alatau’ının kuzey uzantıları civarında yerleşik hayat süren daha birçok Tatar bulunmaktadır ki. Bunları da demirci Tatarlar’ın Teleütler’le karışmış ardıllarından saymaktayım.
Dil bakımından kısmen Şor ve kısmen Teleütler’e yakınlık gösterirler. Resmen onlara yerleşik yerliler denmektedir, büyük bir kısmı Ruslaşmış olarak Ruslar gibi köylerde yaşarlar. Aşağıdaki kabilelerle altı volost’a ayrılırlar:
Aç-Keştim 214 erkek, 235 kadın.
Bayan 309 erkek, 118 kadın.
Torgul 176 erkek, 196 kadın.
Kömnöş 229 erkek, 129 kadın.
Kamlar 125 erkek, 129 kadın.
Açın 296 erkek, 322 kadın.
Şü 355 erkek, 385 kadın.
Toplam 1704 erkek, 1594 kadın.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.202-203)
19.yy.daki nüfusları
19. yüzyılda Şorlar’ın nüfusu ne kadardı?
“Ruslar bunlara Kondoma Irmağı civarında yaşadıklarından Kondomatz derlerdi. Radloff’a göre, Şorlar’ın ortak bir adı yoktur, civarında buludukları ırmaklara göre adlandırılırlardı. Göçebe addedilmelerine rağmen genellikle yerleşiktiler, geçimlerini avcılık ve balıkçılıkla sağlarlardı. Dışa karşı vaftiz edilmiş gözükmekle birlikte Şamanizm’i sürdürürlerdi. 5563 erkek ve 5215 kadın toplam 10688 kişiden ibaret idiler. Kızay (Kızıl Kaya), Tayaş, Kongu, Koyu, Kara Şor, Sarı Şor, Karga, Cedibes, Şeley, Sebe, Tartkın, Ustu, Kobyi, Abın, Tagap, Kereş, Bay-Soyat, Şakal, Şaragaş ve Beşboyak kollarına ayrılırlardı. Radloff burada Altay dağının kuzey yamaçlarında Tomsk şehrinin batısında bir kısmı Şorlar’a, bir kısmı Teleütler’e dahil olan Tatarlar’dan da bahsetmektedir. Bunların nüfusu ise 1349 erkek ve 1209 kadın, toplam 2588 kişiden ibaret idi.”
(Prof. Dr. Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, Simurg Yayınları, S.33)
Ay isimleri
Şorlar aylara hangi isimleri verir?
“Ocak = çel ayı = rüzgar ayı
Şubat = azıg ayı = ayı ayı
Mart = körük ayı = sincap ayı
Nisan = an ayı = hayvan (avlama) ayı
Mayıs = pes ayı = alp lalesi
Haziran = ölen ayı = ot ayı (otların yeşillenme ayı)
Temmuz = ***en ayı = kuru ot ayı
Ağustos = orgak ayı = orak ayı
Eylül = ürtün ayı = hasat ayı
Ekim = kurtuyak ayı
Kasım = kırlaş ay
Aralık = kiçig kırlaş ay”
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları, S.149)
Gökyüzüne ne derler?
Şorlar gökyüzüne hala tegri diyor...
“Şor Türkçesi’nde tegri kelimesi ‘gökyüzü’ anlamında kullanılmaktadır. Kelime, eski Türkçe’de tenri şeklinde olmak üzere ‘gökyüzü’ ve ‘tanrı’ anlamlarında kullanılmıştır. Kelimenin temel anlamının ‘gökyüzü’ olduğu, zamanla kelimenin ‘tanrı’ anlamında da kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Şor Türkçesi, bu kelimenin eski Türkçe’deki ‘gökyüzü’ anlamını koruyan sayılı lehçelerden birisidir. Şorlar’da tanrı anlamında iki ayrı kelime bulunmaktadır: Kuday ve Çayaçı.”
(Şükrü Haluk Akalın, Şor Türkçesi’nin Söz Varlığı Üzerine Gözlemler, Sibirya Araştırmaları, S.79)
Organ adlarını nasıl söylerler?
Şorlar organ adlarını nasıl telaffuz ederler?
“Paş=baş, kol=kol, azak=ayak, kulgak=kulak, purnu=burun, kögüs=göğüs, çürek=yürek, til=dil, tiş=diş, pel=bel, karak=göz (karak Moğolca’dan türetilmiştir.)”
(Şükrü Haluk Akalın, Sibirya Araştırmaları, S.71)
Rakamlara ne ad verirler?
Şorlar rakamları nasıl telaffuz ederler?
“Şor Türkçesi’nde sayı adları eski Türkçe’ye dayanır. Pir=bir, iygi=iki, üş=üç, tört=dört, peş=beş, altı=altı, yiti=yedi, segis=sekiz, togus=dokuz, on=on, yigrmi=iygi on=Yirmi, odus=üjon=üş on=otuz, kırık=törton=tört on=kırk, elig=pejon=peş on=elli, alton=altı+on=altmış, çetton=çetti+on=yetmiş, sekizon=seksen, Toguzon=doksan, çüs=yüz, bin=bın=min=bin”
(Şükrü Haluk Akalın, Sibirya Araştırmaları, S.70-74)
http://www.turkleronline.com/images/Resim_Galerisi/turkler/altayyurdu_sayfadakiresim.jpg
Şorlar'ı Altaylılar içinde değerlendirirken Prof.Dr.Nadir Devlet'in çizelgesinde bağlı kaldık. Devlet, "Sibirya'daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri" (Sibirya Yazıları, Simurg yayınları) başlıklı konuşması/yazısında Altay Türkleri genel başlığı altında şu boyları toplar:
Teleüt (Tenegit-Kişi), Gerçek Altaylılar (Altay-Kişi), Şorlar, Dağ Tatarları (Tuba-Kişi), Kumandi (Kumandi-Kişi), Kızıllar, Çolım tatarları, Sagaylar, Beltirler, Kacinler, Kayballar (Kayba), Karagaslar, Soyotlar (Soyon), Kamasinler, Baraba-Tobol Tatarları, Tuba (Uranhay), Kök-Culutlar (Kök-Munşak), Musurmanlar (bu halk kendilerine Müslüman diyor, bazıları ise onlara Hoton diyor. Prof. Devlet bu konuda şu kaynağı gösteriyor: S.A.Tokarev'in Etnografiya Narodov SSSR, Moskova 1958, s.101), Yakutlar (kendilerine Saha diyor)...
Altaylılar'ın Yaşamı
Çuya Soyları
Gerçek Altaylılar
Kök-Culutlar
Kumandılar
Şorlar
Teleütler
Resimler
Altaylı kadın ve kızların pipo alışkanlığı...
“Altaylar’ın giyim kuşamından bahsedilirken, çok fakir kimselerin ancak çizmesi, pantolonu ve kürkü bulunduğu, şapka yerine de başlarına bir bez sardıkları, fakat hepsinin de bıçağı, kuşağı, sünger kutusu, tütün torbası ve piposu bulunduğu söyleniyor.
Radloff’un gözlemlerine göre tütün torbası ve pipo, sağ çizmenin konçu ile çorap arasında saklanır, piponun ağzı çizmenin kenarından gözükürdü. Hem erkekler, hem kadınlar, hem kızlar tütün torbalarını ve pipolarını çizmelerinde taşırdı.
Edvard Babraşev’in verdiği bilgiye göre bekâr kızlar saçlarını ikiye ayırmaz ve pipo içemezlerdi, buna karşılık evli kadınlar erkeklerden daha çok pipo içerdi. Tütün torbası deriden yapılmıştır ve derin değildir, üst tarafında üç zoll kadar uzunluğunda mahruti bir ek kısım vardır. Altay piposu (Altay kangzası) demirden yapılmıştır; başlık kısmı ile sapı yekparedir...
Erkekler, kadınlar ve çocuklar ancak yemek yemek için veya başka bir iş yüzünden mecbur kaldıklarında pipolarını ağızlarından bırakır. Çocuklarını teskin etmek için annelerin, çocuklarının ağızlarına pipo soktukları da vakidir.”
(Emine Gürsoy-Naskali, Sibirya Türkleri ve Tütün Alışkanlığı, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar çağlayan için hangi sözcüğü kullanır?
“Altay Türkçesi’nde çağlayan için, tonmok suu ifadesi vardır. Tonmok, Eski Türkçe’deki tonmak fiilinden gelmiştir; ‘üşümek, soğuktan kaskatı kesilmek’ anlamındadır. Ancak, tonmok suu, Altay Türkçesi’nde, ‘donmayan, tedavi eden su’ anlamında kullanılmaktadır. Burada mastar ekinin olumsuzluk fonksiyonunda kullanıldığını görüyoruz. Tonmok suu, yazın çok soğuktur, kışın ise donmamaktadır.”
(Fahrünnisa Bilecik Kahraman, Sibirya Lehçelerinde Akarsu Terimleri, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar güneş ışınlarından nasıl saat tayini yapar?
“Altaylar saati güneşe ve yıldızlara bakarak belirlemiştir. Dünyanın dört tarafını gösterecek şekilde kurulan Altay çadırı, bir nevi güneş saati vazifesini görmüştür. Duman deliğinden giren güneş ışınlarının çadır içinde, belli bir düzende yerleştirilmiş olan eşyalar üzerinde gezinmesi ve ışınların belli bir nesne üzerinde olması belli bir saati ifade eder.
(Grigori Samayev, Altaylarda Takvim, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar günü 12 bölüme ayırır!
“Altay takviminde 24 saatlik süre (konok) dört bölüme ayrılır. Tan-sabah, tüş-gündüz, imir-akşam, tün-gece. Bunlar da kendi içinde üç bölüme ayrılır. Tan; tanarı cuuk-sabaha yakın, tozor öy-hayvan bekleme zamanı ve sarı tan. Tüş; udura tüş-güneşin karşıda olma zamanı, tal tüş-tam günün ortası ve ineri tüş-akşama doğru. İnir; kızıl inir, bozom inir-kül rengi, boz akşam, ve bürünkiy inir-karanlık akşam’lardan teşekkül eder. Tün; inir tün’e akşam-gece, tün ortosı’na ve tan aldı olarak ayrılır.”
(Grigori Samayev, Altaylarda Takvim, Sibirya Araştırmaları, s.161)
Altaylılar şelaleye ne der?
“...Şelale kelimesini, Altay Türkçesi’nde uçar suu ifadesi karşılamaktadır. Uçar suu, yüksekten uçar gibi akan su anlamındadır. Günümüzde halen Anadolu’nun bazı bölgelerinde, şelale veya çağlayan için uçar su tabirine çok benzeyen ‘su uçtu’ tabiri kullanılmaktadır.”
(Fahrünnisa Bilecik Kahraman, Sibirya Lehçelerinde Akarsu Terimleri, Sibirya Araştırmaları)
Altay’da 1900 yılına kadar ölüler atlarıyla gömüldü
“Altay’da 20. yüzyıl başlarına kadar ölüleri binek atları ve muhtelif eşyaları ile birlikte gömme ve mezarın üzerinde taş kubbeli kurgan yapma geleneği süregelmiştir. Bu eski bir Türk geleneğidir. Altaylar’ın Şamanist inançlarında gözüken bazı özellikler Çin vakayinamelerinde Tukyu ve Tele boylarına has özellikler olarak geçer. Altaylar, tanrılara öküz, at, koyun kurban etmişler ve sonra tıpkı Çin vakayinamelerinde tasvir edildiği gibi kurbanlık hayvanların postlarını sırıklara asarak teşhir etmişlerdir.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Altaylar’da ulusal dile dönüş
“Rus Altay iki dilliliği, 17.yüzyıl ortalarında hasıl olmuştu ve o zamanlarda cüzi çapta idi. Temaslarda Tatar tercümanlar – telmaçlar, Altaycazı tilmeşler – yardımcı olmuşlardır. 19. yüzyılın sonuna doğru artık tercümanlara ihtiyaç kalmamıştır. Bilhassa, Hıristiyanlaştırma hareketinin etkisiyle Altay halkları arasında iki dillilik oldukça yayılmıştır.
1959, 1979 ve 1989 yıllarında yapılan sayımlara göre, Altaylar’ın yüzde 99,5’i, yüzde 86,4’ü, yüzde 89,5’i, Tuvalar’ın yüzde 99,1’i ve yüzde 98,8’i, Hakaslar’ın yüzde 86’sı ve yüzde 80,9’u ana dili olarak kendi milli dillerini göstermişlerdir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da üç ayrı din
“Nesturi Hıristiyanlığı ile Altay Türkleri 9.yüzyılda tanışmışlardır. 17.yüzyıldan itibaren, bilhassa 18.yüzyılda misyonerlerin çabalarıyla Sibirya halkları arasında Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştır. 1834 yılında, Altay Dini Misyonu kurulmuştur. Altaylar’ın bir kısmı, Hıristiyanlığı kabul etmiştir.
16.yüzyıldan itibaren Batı Sibirya Türkleri arasında İslamiyet baş göstermiştir. 1916 yılında, Altay’da Müslümanlar'ın sayısı 8.000’e ulaşmıştır.
Böylece, Altay halkları üç büyük dinden etkilenmiş, tabii ki bu durum, insanların dünya görüşlerinde de kendisini göstermiştir.
Nikolay rerih hareketinin taraftarları için, Altay bölgesi, çok büyük bir önem taşımaktadır. Onlara göre Şambala, yani dünyevilik ile şuurun en yüksek seviyeye ulaşmış bir halinin birleşmesi hadisesinin gerçekleştiği yer, Altay’da bulunmaktadır.
Rerih 1926 senesinde Altay’ı ziyaret etmiştir. Bu zamandan itibaren onun taraftarları, her sene Altay Dağları’na giderek bir nevi hac görevini yerine getirmeyi adet edinmişlerdir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da en eski insan kalıntıları ne zamana tarihlendi?
“Altay gayet zengin bir geçmişe de sahiptir. Bu topraklarda yer alan çeşitli insan topluluklarının tarihi gelişme sürecinin başlangıcı, muhtelif verilere göre 300 bin yıl ya da bir buçuk milyon yıl öncesine kadar gider. Bu topluluklardan kalma muazzam miras, insanoğlunun tarihi gelişimi hakkında, gayet değerli kültürel-tarihi malumat içermekte ve çağdaş insanlarda, zamanın derinliklerine dalan tarihi hafızayı devam ettirmektedir.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Altaylılar balıkçılıkla uğraştılar
“Bulunan eşyalar, kaya resimleri ve yazılı kaynaklar bize Eski Türkler’in ekonomik-kültürel seviyesi hakkında önemli bilgiler verir. Ekonomide en önemli rolü iklim ve coğrafi şartlarda yapılabilecek en uygun iş olan geniş otlaklarda sığır yetiştirme oynar. Bunun yanı sıra balıkçılık ve avcılık başta gelen ekonomik faaliyetler arasındaydı (gömülerde balık figürleri ve balık omurgaları bulunmuştur; avcılık teması yazıtlarda da işlenen bir konudur, ayrıca yabani hayvan derilerinden yapılan kürk kalıntıları da kazı bulguları arasındadır). Çok küçük alanlarda ve sınırlı olarak yapılsa da çapa ve saban tarımı da yapılmaktaydı. Saban ve çapa buluntuları, bunların arasında Çin işi metal saban parçaları, el değirmenine ait değirmen taşları, sulama sistemi kalıntıları bu bölgede tarımın var olduğunu göstermektedir.”
(G.V.Kubarev, Eski Altay Türkleri’nin Kültürü)
Altaylılar tanrı adlarını halen koruyor mu?
“Altaylılar eski Türk yazıtlarında geçen Tanrı adlarını bile saklamışlardır. Tenri, Yer-su, Umay. Altaylar bunların vazifelerini de aynen eski Türkler gibi tasavvur etmişler (örneğin Umay’ı çocukları koruyan tanrıça olarak görmüşlerdir).
Hunlar’dan itibaren gelen yazılı kaynaklara göre, eski Türkler’de gelenek olan göğe tapma törenleri Sayan-Altay bölgesindeki bazı halklarda bugünlere dek görülmüştür. Bugünkü Altay ve Tuvalar’ın dedeleri dağlara at, öküz, koyun bağışlarmış. Bu tür törenlerin gerçekleştirildiği dağlar ıdık olarak adlandırılmıştır. Eski Tür yazıtlarında da kutsal dağlar aynı adla geçer.
Eski Türkler’de kötü ruhların dikkatini çekmemek amacıyla, insanın kendi adını söylememesini gerektiren bir inanç vardı. Aynı inanç Altaylar’da ve Tuvalar’da da mevcuttur.
Göktürk Kağanlığı’nın askeri-siyasi çekirdeğini oluşturan, hegemonyasını ve göçebe konaklarını Altay, Tuva ve Moğolistan’a (yani Altaylar’ın etnik köken belgesine) yaymış olan Tukyu boylarının Altaylar’ın cetleri ile karışmış ve onların etnik bünyesini etkilemiş olması şüphesizdir. Böylece etnik isimlerin, etnografik malzemelerin v.b. tarihi kaynakların incelenmesi neticesinde Tukyu boylarının Altaylar’ın etnik kökenine katkısını ispatlanmış kabul ediyoruz.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Burhanizm Altaylar’da yeniden canlanıyor
“Budizm’in Altay üzerinde üç ayrı dönemde etkisi olmuştur. 6.-9. yüzyıl; 15. yüzyıl – 18.yüzyılın ilk yarısı; 19.yüzyıl – 20.yüzyıl başları.
Bu etkileşmeler sonucunda, 20.yüzyıl başında, Altaylar’ın geleneksel inançlarını ve Budizm’in unsurlarını içeren milli Altay dini hasıl olmuş ve tarihi etnografya ilminde Burhanizm olarak adlandırılmıştır. Ne yazık ki, bugüne kadar Burhanizm üzerinde ilmi tahliller yapılmamıştır. Çünkü, bu meselenin tarafsız olarak incelenmesini önlemek amacıyla, birtakım elverişsiz şartlar yaratılmıştır. Burhanizm taraftarları, hem Çarlık döneminde hem de Sovyet döneminde baskılara maruz kalmışlardır.
1991 ilkbaharında Altay Cumhuriyeti’nde, Burhanizm’i canlandırmayı amaçlayan Ak-Burkan adında bir dini dernek kuruldu.”
(Y.A.Pustogaçev, Altay ve Altaylılar, Sibirya Araştırmaları)
Çağdaş Altaylılar’ın kökeni nedir?
“Çağdaş Altaylar, Çin kaynaklarından bildiğimiz eski İskitler’in (Yueçjilerin) yerine geçen eski Türk ‘Tele’ ve ‘Tukyu’ boylarından olan eski Uygurlar, Kimak-Kıpçaklar, Yenisey Kırgızları, Oğuzlar v.b. boylardan meydana gelmişlerdir.
M.S. 1.yüzyılın ilk yarısında ‘Tele’ adı ile genellikle Orta Asya’nın doğu kısmında, Gobi Çölü’nün yukarılarında göçebe hayat süren ve hayvancılıkla uğraşan boy grupları akla gelmektedir. Teleler’in Teleut, Telengit ve Telesler’le etnik köken bakımından bağlantısının olduğu tahmin edilmektedir.
Bu karşılaştırma, çağdaş Altaylar’ın güney grubunun tarihi cetleri meselesini aydınlatabilir.
M.Ö. 5 ile 3. yüzyıllarda Dağlık Altay’ın güney ve güneybatı bölgelerinde Saka-Usun boyları yaşamıştır. Bunlar İrtiş ile Obi nehirleri arasına ve yukarı Obi bölgelerine yerleşmişlerdir. Merkezi Altay sakinleri ile Sakalar arasında kültür etkileşimi olmuş, Ön ve Orta Asya sanatının numuneleri yayılmıştır.
Pazırık kültürü, M.Ö. 6.yüzyılın sonunda Dağlık Altay’ın güney, güneybatı ve kısmen merkezi bölgelerin yerli halkı ve Kazakistan’ın doğu ve güneydoğu bölgelerinden gelenlerin muhitinde oluşmuştur. Pazırık kültürü sınırları Orta Asya ve Doğu Kazakistan’daki geniş sahaları içine almıştır...
Meşhur Türkolog N.A.Baskakov, Kuzey Altaylar’ın oluşumunda Semodi ve Ugor-Fin etnik unsurlarının etken olduğunu umumiyetle kabul etmekle birlikte, Altaylar’daki soy isimlerinin Orhon yazıtlarında rastlanan soy isimleriyle benzerliğine dayanarak Kuzey Altaylar’ın Uygur menşeini ayrıca kaydetmektedir. Baskakov’a göre bu benzerlik, ‘çağdaş Altaylar’ın eski Türk boylarıyla olan genetik bağlantısına ve Altaylar’ı oluşturan esas etnik unsuru Uygur soylarının –bunlar daha sonra Oğuzlar ile karışmıştır- teşkil ettiğine işaret eder.
Baskakov, başlıca dil malzemelerinin ve soy – boy yapısının incelenmesi üzerine ‘çağdaş Altaylar; eski Kırgızlar’ın, eski Uygurlar’ın ve daha sonra Uygurlar’dan ayrılan eski Oğuzlar’ın torunlarıdır’ fikrine ulaşmıştır.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Güney Altaylar’ın etnik kökeni...
“Arkeolojik kazılardan elde edilen verilere göre, eski Türkler otları sicim şeklinde kurutmuşlar, bunlarla kışın hayvan yavrularını beslemişlerdir. Kuru otun bu tür tedariki Altaylar’da ve Tuvalar’da bugüne dek aynen muhafaza edilmiştir. Aynı şeyi keçe, post, deri ve ağaç işlemeciliği için de söyleyebiliriz. Ayrıca arkeolojik kazı malzemeleri ile yazılı kaynaklar çok yakın paralellikler sergiler.
Örneğin arkeolojik kazılar esnasında ortaya çıkarılmış olan ağaç kap kacaklar, tabaklar, kaseler v.b. ayırt edilemez derecede Altaylar’ın yakın geçmişte kullandıkları eşyalara benzemektedir. Tıpkı eski Türkler gibi Altaylar da ekşi sütten yapılmış kuru peynir (kurut) ve kımız ile beslenmişlerdir. Kımız ikramı sırasında eski Türkler birbirlerinin karşısında diz çökerek türkü söylerdi. Güney Altaylılar da birbirlerine içki ikram ederken aynen böyle yaparlar.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni)
Kuzey Altay halklar mozaiğidir
“Kuzey Altaylar başlıca Sayan – Altay yaylasının tayga bölgelerinde muhtelif Türk, Ugor, Samoyed ve Ket etnik unsurlarının uzun süre devam eden parçalanma, yayılma, karışma ve çaprazlanması sonucunda meydana gelmişlerdir. Bu yüzden Kuzey Altaylar’ın antropolojik tipi, Güney Altaylar’dan ziyade Obi Ugorları ve Hantı-Mansiler’e yakınlık göstermektedir. Yine aynı sebeplerden dolayı, Kuzey Altaylılar’ın dili Türk dilinin Uygur grubuna dahil edilmektedir. Halbuki Güney Altayları’ın dili Kıpçak grubuna girmektedir.”
(Y.A.Putogaçev, Altay ve Sibirya Türk Halklarının Etnik Kökeni, Sibirya Araştırmaları)
Altaylar’da bir “yurt”ta gecelemek zor mudur?
“(21 Mayıs) (1860 yılı b.n.) Yurtta kaldığımız gece pek hoş olmadı. Ateş yandığı müddetçe yurtun içerisi, etrafımızı göremeyecek şekilde dumanla dolmuştu, fakat ateş söndükten sonra da şiddetli bir soğuk bastırdı.
Üzerimdeki keçe örtüye rağmen bütün vücudumla titreyerek uzun müddet uyuyamadım, bundan başka is ve dumandan başım ağrıyor ve yattığımız zeminin sertliği de buna ekleniyordu.
Aşyaktu’ya bir gezinti yaparak, ağaç kabuklarından yapılmış birçok yurtla kurban yerlerini (uzun değnekler üzerine gerilmiş at postları) gördük. Birçok yurtu ziyaret ettik, her tarafta korkunç bir fakirlik hüküm sürüyordu; bir yurtta, ancak 10-12 yaşlarında iki erkek çocuğu tarafından bakılmakta olan yaşlı bir adama rastladım.
O hemen hemen çıplak bir vaziyette bir ot yığını üzerine yatmış ve kürkü olmadığı için de üzerine ot örtünmüştü. Onun bütün mülkü, bütün aileyi beslemesi lazım gelen tek inekten ibaretti.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.43)
Altaylı soyları hangileridir?
“Mundus, Kıpçak Köbök, Yaramalu Sarı-Almat, Kösögölü Kara-Almat, Tölös, Ara, Tatoş, Nayman, Çaptı, Irgıt, Mürküt, Tongjon, Kan, Ködyö, Kärgil, Tangdu, Paylagas, Sart, Kırgız, Soyong, Mongol.” (Derleme tarihi 1860’lı yıllar, b.n.)
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Altaylılaşmış Sartlar’ın torunları kimlerdir?
“Altaylı ve Teleütler arasında rastladığımız Sart soyu, görünüşe göre yabancı halk mümessili olsa gerektir, bunlar Közüm Han Devleti’nin yıkılması sırasında güneybatıya kaçmış veya Kalmıklar tarafından esir edilmiş bazı Sart soyunun ardıllarıdır.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Sibirya eyaletlerinde 19. yüzyılda Türk nüfusu ne kadardı?
“Rittich eyaletlere göre sayılar verir:
İrkutsk : 1.900
Yenisey: 20.500
Tomsk : 13.000
Tobolsk: 26.000
Soyotlar: 13.500
Toplam : 74.900
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
1897’deki ilk nüfus sayımına göre Sibirya Türkleri’nin nüfusu ne kadardı?
“Çarlık Rusyası’nın, imparatorluktaki azınlıkları resmen tespit ederek adlandırırken bunları daha genel adlarla anarak, bilimsel araştırmalarda belirtilen nüfusça ufak toplulukları kaydetmeme yolunu seçtiğini anlıyoruz. 1897 yılına ait ilk nüfus sayımında Sibirya Türkleri ile ilgili veriler aşağıdaki gibi olmuştur:
Topluluğun adı Nüfusu
Yakutlar 221.776
Güney Sibirya Halkları
Altay ve Teleütler 22.796
Yenisey ve ötesi Samoyedleri 22.044
Yenisey Türkleri 35.793
Uranhaylar 45.000
Hotonlar 2.000
Baraba ve Batı Sibirya Tatarları 41.783
Toplam 391.192*
Resmi 1897 nüfus sayımında ise Yakutlar’ın nüfusu biraz tashihle 227.384 olarak düzeltilmişti.”
*V.İ.Lamanskogo
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
Radloff’a göre 19.yüzyılda Sibirya’daki Türk nüfusu ne kadardı?
“Teleüt : 5.782
Gerçek Altaylı : 11.824
Şor : 10.688
2.588
Dağ Tatarı : 2.464
Kumandin : 2.177
Kızıl : 4.362
Çulum Tatarı : 500
Sagay : 2.166
Beltir : 2.640
Karagas : 543
Koybal : 840
Kacin : 9.908
Toplam : 56.482
Bu sayıya 80 bin Yakut’un eklenmesi gerekmektedir. A.Vambery ise bütün bu verileri inceleyerek Sibirya Türkleri’nin 150 bine ulaştıklarını belirtmişti.”
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.37)
Sibirya Türkleri’nin 20.yüzyıldaki nüfusları ne kadardır?
Yakutlar : 1959’da 233.344, 1970’de 296.244, 1979’da 328.018, 1989’da 382.255 kişi.
Tuvalar : 1959’da 100.145, 1970’de 139.388, 1979’da 166.082, 1989’da 206.924 kişi.
Hakaslar :1959’da 56.584, 1970’de 66.725, 1979’da 70.776, 1989’da 81.428 kişi.
Altaylar : 1959’da 45.270, 1970’de 55.812, 1979’da 60.015, 1989’da 71.317 kişi.
Şorlar : 1959’da 15.274, 1970’de 16.494, 1979’da 16.033, 1989’da 16.572 kişi.
Dolganlar : 1959’da 3.932, 1970’de 4.877, 1979’da 5.053 kişi.
Tofalar : 1959’da 586, 1970’de 620, 1979’da 763 kişi.
1996’daki nüfus tahminleri ise;
Yakutlar: 428.988, Tuvalar: 245.296, Batı Sibir Tatarları: 150.000, Hakaslar: 90.435, Altaylar: 81.249, Şorlar: 16.970, Dolganlar: 5.000 kişidir.
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.41 ve 45)
Sibirya Türkleri Ay yılını Güneş yılına nasıl tamamlar?
Sibirya Türkleri’nin kullandığı “aylar tamamen kameridir ve güneş yılından 10,8764 gün daha kısadır. Türkler yılbaşını sabit tutmak için diğer bazı kavimlerin yaptıkları gibi her iki veya üç yılda bir (yaklaşık 19 yılda yedi defa olmak üzere) on iki aya on üçüncü bir ay ilave ederler. Böylece ay yılının başlangıcı olan aram ay ile güneş yılının başlangıcı olan liçün birbirine denk gelir.”
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları)
Çuya Soyları
“Yıttas (=yittû-as, kokan kakım), Mundus, Kottı, Kıpçak-Sakal, Köbök, Yıdak, Almat, Tölös.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.205)
Gerçek Altaylılar
19.yüzyılda Gerçek Altaylılar kaç kişiydi?
“Gerçek Altaylılar (Altay-Kişi) : “Ruslar bunlara ‘Altay Kalmukları derlerdi. Genelde göçebe olup, Katunya ile Caruş ırmakları sahillerinde yaşarlardı. Radloff’a göre nüfusları 11.842’dir. Mundus, Ara, Totoş, Nayman, Captu, Urkut, Mürküt, Tonğşon, Almat, Köbök, Tölös, Kıpçak, Kan, Köyö, Kergit, Tanğdu, Pailagas, Kırgız, Soyonğ, Mongul, Yıltas, Kotı, Sakal ve Yudak kollarına ayrılırlardı.”
(Prof. Dr.Nadir Devlet, Sibirya Araştırmaları, Simurg yayınları, S.32-33)
Kök-Culutlar
Kök-Culutlar 19.yüzyılda nerede yaşıyordu?
“(Kök-Munşak): Kobdo Irmağı’nın kaynağında yaşayan ve Potanin’e göre Türkçe konuşan bu topluluğa Kırgızlar Kök-Munşak diyordu.”
(Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, S.36)
Kumandılar
http://www.turkleronline.com/images/Resim_Galerisi/turkler/kumandiputu_sayfada.jpg
Bir Kumandı putu
Kumandılar Kimdir?
19.yy.daki nüfusları
Ay isimleri
Kumandılar Kimdir?
Kumandılar kimdir, nerede yaşar, kaça ayrılırlar?
“Kumandılar başlıca Makariyevsk ile Lebed mansabı arasında olmak üzere Biya sahillerinde ve dağın kuzey yamaçlarında yaşarlar. Bunlar, beş ile on evden ibaret küçük köyler halinde her tarafta yerleşik bir hayat sürer ve çoğunlukla ziraat ile meşgul olurlar.
İkâmetgâhları umumiyetle ağaç kütüklerinden yapılmış kaba baraka, toprak kulübe ve kayın kabuğundan yapılmış çadırlardan ibarettir. Birçok şahıslar artık tamamıyla veya yarı yarıya Ruslaşmıştır.
Milli elbise büsbütün kaybolmuş, göçebe hayatın izi de kalmamıştır. Hatta Tatarca konuşan Kumandılar’ın diline birçok Rusça sözler girmiştir. Kumandılar iki zaysanlığa ayrılır:
Yukarı Kumandılar zaysanlığı. Bunlar Sô ve Kubandı veya Kumandı (bütün kabile bunların adını almıştır) adında iki soydan mürekkeptir.
Aşağı Kumandı zaysanlığı. Bunlar Tastar, Yutı, Çabraş ve Tôn-Kubandı adında beş soydan ibarettir.
1869 yılında Kumandılar’ın sayısı şöyle idi:
Aşağı Kumandılar 831 erkek, 740 kadın.
Yukarı Kumandılar 322 erkek, 284 kadın.
Toplam 1153 erkek 1024 kadın.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.200)
19.yy.daki nüfusları
19.yüzyılda Kumandiler’in nüfusu ne kadardı?
Kumandi (Kumandi-Kişi) : “Bir kısmı Lebed’e dökülen Biya’nın mecraında Cepci’ye kadar olan bölgede, bir kısmı ise Katunga’ya dökülen İşim Irmağı ve onun civarındaki kolların sahillerinde 5-10 hanelik küçük köylerde yaşarlar ve tarımla uğraşırlardı. 1869 yılında 2177 kişilik bir nüfusa sahip olan Kumandiler, Yukarı Kumandi (Zo ve Kuban kolları) ile Aşağı Kumandi (Tatar, Yotı, Cabaş ve Ton kolları) boylarına ayrılırlardı.”
(Prof. Dr. Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, Simurg Yayınları, S.34
Ay isimleri
Koybal, Kumandı ve Karagasça’da ay isimleri nelerdir?
“Ocak = kürgan (K.) = kuzer gul (Knd.) = çok soğuk ay
Şubat = bözük-ai (K.) = argan kerek (Knd.) = güneşin ufukta görünmesi
Mart = kang (K.) = sen kerek (Knd.)
Nisan = koskar (K.) = bu ayda çoğalırlar) = örteng ai (Kar.)
Mayıs = silkar (K.) = kezel ai (Knd.)
Haziran = kitik ai (K.)
Temmuz = toz ai (K.) = kayın ağacının kabuğu
Ağustos = ...
Eylül = dares-ai = ılık ay = taiga ai = orman ayı (bu ayda ormana gidilir)
Ekim = kitik-sok = soğuk ay
Kasım = uluk-sok = çok soğuk ay
Aralık = ....
....... = al ai = renkli ay (karla kaplı olan yerin bazı yerlerinden toprağın görünmesi)
....... = od-ai = ot ayı
....... = orgag-ai = hasat ayı”
K=Koybal
Knd= Kumandı
Kar=Karagas
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları)
Şorlar
Kimlikleri, nerede yaşarlar?
19.yy.da nüfusları
Aylara hangi adları verirler?
Gökyüzüne ne derler?
Organ adlarını nasıl söylerler?
Rakamlara ne ad verirler?
Kimlikleri, nerede yaşarlar?
Şorlar kimdir, nerede yaşar, kendilerini nasıl adlandırırlar?
“Burada Şor ismi altında topladığım bütün Türk kabileleri, Teletsk Gölü ile Tom nehri menbaı arasındaki ormanlık dağlarda oturur. Altaylılar onlara Şor derler.
Kendi aralarında umumi bir adları olmayıp, Pısas-Kiji, Mıras-Kiji, Tom-Kiji şeklinde civarında oturdukları nehre göre adlanırlar. Bu Şorları, bugün ormanlık dağlara sıkıştırılarak tamamiyle fakirleşmiş bulunan eski demirci Tatarlar’ın neslinden saymaktayım.
Demirci Tatarlar’ın menşe bakımından Yeniseyliler’den geldiği hakkında yukarıda bahsetmiştim. Şorlar bugün bile Sagaylar gibi çok yerde büyük köyler halinde yerleşmiş olarak görünürler.
Karaorman toprağı köy hayatı için hiç de uygun olmadığına göre ve bu veriler de Ruslar’dan çok uzak bulunduğuna nazaran mezkûr durum, ancak bu halkın çok eskiden yerleşik hayata alışmış olmasıyla izah edilebilir.
Dilleri Sagay lehçesine pek yakındır, böylece Şorlar’ın da Kırgız tesiriyle Türkleştiği kabul olunabilir. Şorlar arasında bana şu soylar zikredilmiştir: Kızay (Kızıl-Kaya), Tyaş, Kogıy, Koyı, Kıy, Kara-Şor, Sargı-Şor, Karga, Çädäbäs Çäläy, Zäbä, Tartkın, Usta, Kobıy, Aba, Tagap, Käräş, Bar-Soyat, Şakal-Çaragaş, Bäş-Boyak.
Bu soy listesinin Sagay adları ile karıştırılması, her iki halkın birbiri ile yakınlığını ispat etmektedir, çünkü Kızay, Tayaş, Kıy, Şor, Karga, Çädäbäs gibi birçok aile adları intibak halindedir.
Diğer adlardan Aba ile Usta dikkate değer. Abalar muhakkak ki Aban’ların ardıllarıdır, çevrildikte ‘sanatkar, demirci’ anlamına gelen Usta sözü ise, açık olarak bunların demirci Tatarlar’la ilgisine işaret etmektedir. Şorlar resmen 22 volost’a ayrılır ve her volost’un başında bir Baştık bulunur.
Bu volostların beş tanesi Kondoma boyunda ve üçü de Mras boyundadır. Resmen göçebe olarak gösterilen Şorlar’ın sayısı 1869 yılında 5563 erkek ve 5125 kadından ibaretti.
Soyların taksimatı hakkında yalnız etmiş olduğum iller üzerine malumat verebileceğim: Tom boyunda Çäläy, Zäbä, Tartkın; Mras boyunda Şädäbäs, Çäläy, Koyı, Kızay, Usta; Psas boyunda Tayaş; Köyüş boyunda Kobıy; Kondoma boyunda bilhassa Şor, Tartkın, Çädäbäs ve Zäbä soylarına rastladım.
Resmen göçebe olarak gösterilen ve hep ormanlık dağlarda yaşayan Şorlar’dan başka Tom’un bakısında, Kuznetsk Alatau’ının kuzey uzantıları civarında yerleşik hayat süren daha birçok Tatar bulunmaktadır ki. Bunları da demirci Tatarlar’ın Teleütler’le karışmış ardıllarından saymaktayım.
Dil bakımından kısmen Şor ve kısmen Teleütler’e yakınlık gösterirler. Resmen onlara yerleşik yerliler denmektedir, büyük bir kısmı Ruslaşmış olarak Ruslar gibi köylerde yaşarlar. Aşağıdaki kabilelerle altı volost’a ayrılırlar:
Aç-Keştim 214 erkek, 235 kadın.
Bayan 309 erkek, 118 kadın.
Torgul 176 erkek, 196 kadın.
Kömnöş 229 erkek, 129 kadın.
Kamlar 125 erkek, 129 kadın.
Açın 296 erkek, 322 kadın.
Şü 355 erkek, 385 kadın.
Toplam 1704 erkek, 1594 kadın.”
(W.Radloff, Sibirya’dan 1.Cilt, S.202-203)
19.yy.daki nüfusları
19. yüzyılda Şorlar’ın nüfusu ne kadardı?
“Ruslar bunlara Kondoma Irmağı civarında yaşadıklarından Kondomatz derlerdi. Radloff’a göre, Şorlar’ın ortak bir adı yoktur, civarında buludukları ırmaklara göre adlandırılırlardı. Göçebe addedilmelerine rağmen genellikle yerleşiktiler, geçimlerini avcılık ve balıkçılıkla sağlarlardı. Dışa karşı vaftiz edilmiş gözükmekle birlikte Şamanizm’i sürdürürlerdi. 5563 erkek ve 5215 kadın toplam 10688 kişiden ibaret idiler. Kızay (Kızıl Kaya), Tayaş, Kongu, Koyu, Kara Şor, Sarı Şor, Karga, Cedibes, Şeley, Sebe, Tartkın, Ustu, Kobyi, Abın, Tagap, Kereş, Bay-Soyat, Şakal, Şaragaş ve Beşboyak kollarına ayrılırlardı. Radloff burada Altay dağının kuzey yamaçlarında Tomsk şehrinin batısında bir kısmı Şorlar’a, bir kısmı Teleütler’e dahil olan Tatarlar’dan da bahsetmektedir. Bunların nüfusu ise 1349 erkek ve 1209 kadın, toplam 2588 kişiden ibaret idi.”
(Prof. Dr. Nadir Devlet, Sibirya’daki Halkların Demografik ve Ekonomik Potansiyelleri, Sibirya Araştırmaları, Simurg Yayınları, S.33)
Ay isimleri
Şorlar aylara hangi isimleri verir?
“Ocak = çel ayı = rüzgar ayı
Şubat = azıg ayı = ayı ayı
Mart = körük ayı = sincap ayı
Nisan = an ayı = hayvan (avlama) ayı
Mayıs = pes ayı = alp lalesi
Haziran = ölen ayı = ot ayı (otların yeşillenme ayı)
Temmuz = ***en ayı = kuru ot ayı
Ağustos = orgak ayı = orak ayı
Eylül = ürtün ayı = hasat ayı
Ekim = kurtuyak ayı
Kasım = kırlaş ay
Aralık = kiçig kırlaş ay”
(Meral Gölgeci, Sibirya Şivelerinde Aylar, Sibirya Araştırmaları, S.149)
Gökyüzüne ne derler?
Şorlar gökyüzüne hala tegri diyor...
“Şor Türkçesi’nde tegri kelimesi ‘gökyüzü’ anlamında kullanılmaktadır. Kelime, eski Türkçe’de tenri şeklinde olmak üzere ‘gökyüzü’ ve ‘tanrı’ anlamlarında kullanılmıştır. Kelimenin temel anlamının ‘gökyüzü’ olduğu, zamanla kelimenin ‘tanrı’ anlamında da kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Şor Türkçesi, bu kelimenin eski Türkçe’deki ‘gökyüzü’ anlamını koruyan sayılı lehçelerden birisidir. Şorlar’da tanrı anlamında iki ayrı kelime bulunmaktadır: Kuday ve Çayaçı.”
(Şükrü Haluk Akalın, Şor Türkçesi’nin Söz Varlığı Üzerine Gözlemler, Sibirya Araştırmaları, S.79)
Organ adlarını nasıl söylerler?
Şorlar organ adlarını nasıl telaffuz ederler?
“Paş=baş, kol=kol, azak=ayak, kulgak=kulak, purnu=burun, kögüs=göğüs, çürek=yürek, til=dil, tiş=diş, pel=bel, karak=göz (karak Moğolca’dan türetilmiştir.)”
(Şükrü Haluk Akalın, Sibirya Araştırmaları, S.71)
Rakamlara ne ad verirler?
Şorlar rakamları nasıl telaffuz ederler?
“Şor Türkçesi’nde sayı adları eski Türkçe’ye dayanır. Pir=bir, iygi=iki, üş=üç, tört=dört, peş=beş, altı=altı, yiti=yedi, segis=sekiz, togus=dokuz, on=on, yigrmi=iygi on=Yirmi, odus=üjon=üş on=otuz, kırık=törton=tört on=kırk, elig=pejon=peş on=elli, alton=altı+on=altmış, çetton=çetti+on=yetmiş, sekizon=seksen, Toguzon=doksan, çüs=yüz, bin=bın=min=bin”
(Şükrü Haluk Akalın, Sibirya Araştırmaları, S.70-74)