KoJiRo
03-08-2008, 11:30 AM
Geçtiğimiz aylarda Nevw York'ta sergi açan Çiğdem Yapanar'la sanat serüvenini konuştuk...
Heykeltıraş Çiğdem Yapanar, "Hareket ve Boşluk" adını verdiği üçüncü kişisel sergisini Kade Sanat Galerisi'nde açtı. Eserlerini 2007 Kasım'ında da New York'taki bir galeride sergileyen başarılı sanatçı, insanların heykele olması gerektiği gibi yaklaşmamasından yakındı: "İnsanlar heykeli ellemiyorlar. Oysa onları okşamak, sevmek lazım. Resimden tek farkı, bu şekilde hissedilmesi."
n Otodidakt diyorlar tarzınız için, bu ne demek?
- Kendine has demek. Kaya Özsezgin’in yazısı o. Ben form bozuyorum ve üzerinde oynuyorum aslında.
n Formlarınız ince ve uzun. Siz de fizik olarak böylesiniz, kendinizden mi yola çıkıyorsunuz yoksa?
- En çok gördüğümüz form tabii ki kendi vücudumuzun formu. Ben 1992 senesinde İrfan Korkmazlar’la başladım bu işe. Arnavutköy’de atölyem var şimdi. Evimde de bir odayı atölye haline getirdim. Sabah 05.00’te kalkıp çalışabiliyorum. Çocuklar da büyüdü. Oğlum 24 yaşında, üniversiteyi bitirip, evden ayrıldı. Kızım 20 yaşında ve Amerika’da okuyor. Eşim işine gidiyor ve ben de sakin sakin çalışabiliyorum.
n Nasıl başladınız heykel yapmaya?
- Tamamen tesadüf eseri. Heykel dersleri alan bir arkadaşım önerdi, "Ben ne anlarım" diye düşünürken gittim ve elimin yetenekli olduğunu fark ettim. Sonra başladım derslere. Yeteneğin yanında bir de insanın olayı algılama meselesi var. İç dünyanızın ne kadar zengin olduğu önemli. 15 yıl oldu bu işi yapmaya başlayalı, çok keyif alıyorum çalışırken. Çamurun doğasını bozmadan, parmak izlerimi bırakmayı seviyorum. Heykellerimi yaparken mutlaka müzik dinliyorum, ilham kaynağım olan parçayı belki 10 kez dinliyorum ve dans ediyorum.
n Geçtiğimiz günlerde Kade Sanat Galerisi’nde "Hareket ve Boşluk" ismini taşıyan kişisel serginizi açtınız. Ama ondan önce New York’ta bir serginiz oldu sanırım...
- Evet kasım ayının ortalarında New York’ta Broodway Galeri’de 15 gün süren bir kişisel sergim oldu. Çok değişikti aslında. Oradakilerin bakışları bizden farklı, çok daha yumuşak. Sizi anlamaya çalışarak bakıyorlar yaptıklarınıza.
n Türkiye’de sergiyi izleyenler eleştirel gözle mi bakıyor?
- Evet, biraz öyle. Zaten Türkiye’de heykel, Cumhuriyet’ten sonra anıt heykelle başlamış. Ondan önce böyle bir şey yokmuş. Dolayısıyla bu çok yeni bir sanat ve pahalı bir uğraş. Bütün heykellerim bronz ve bu da pahalı bir malzeme.
n "Hareket ve Boşluk" serginizle ilgili neler söyleyeceksiniz?
- Bu sergimdeki eserlerimde hareket ve boşluk teması vardı. Üç boyutlu bir şey heykel, duyguyu da katınca dört boyutlu oluyor. Etrafındaki boşluğu biz algılamıyoruz ama plakalarla boşluk ortaya çıkıyor. Formun bir hareketi var, bazıları gerçekten hareket ediyor plakanın üzerinde.
n Yurtdışındaki serginize ’Hareket ve Boşluk’tan da götürdünüz mü?
- Dört tane götürebildim. Çok ilgilerini çekti, heykele yeni bir soluk getirdiğimi söylediler.
n Suratları yok heykellerinizin...
- Surat yapmayı sevmiyorum. Yaparsam da amors surat yapmayı seviyorum. Yaparken seyrediyorlarmış gibi hissediyorum ve bunu istemiyorum. Ayrıca insanlar ellemiyorlar heykeli. Oysa okşamak, sevmek lazım. Resimden tek farkı bu şekilde hissedilmesi. İnsanlar, sanatçıların bir şey demesinden korktukları için çekiniyorlar ellemeye.
n Peki mesleki olarak bunun bir kazancı var mı?
- Bu işi profesyonelce yaptığımı düşünüyorum, çünkü bir işin profesyonel olmasını gerektiren emeği ve zamanı harcıyorum. Gerektiğinde yedi gün boyunca çalışıyorum. Allah’a şükür, kendi kendini döndürüyor.
n Güzel sanatlar okudunuz mu?
- Hayır, okumadım. Burada "Güzel sanatlardan değilim" dediğinizde başka bir bakış açısıyla geliyor size. Ama örneğin Amerika’da "Akademili değilim" demek, büyük bir onur.
n Yarım bıraktığınız çalışmanız oluyor mu? İlham kaynağı bulamadığınız, sıkıldığınız?
- Aslında pek yarım bırakmıyorum. Başladığımda nefes almadan yapıyorum heykeli ama sonra başlayıncaya kadar eğer birkaç tane üst üste yapmışsam, tükenmişlik gibi bir duygu hissediyorum. 3-5 gün ara veriyorum, sonra tekrar başlıyorum. Ellerim ara verdiğimde özlüyor. Vıcık vıcık çamura bulaşmak istiyorum. Çok büyük keyif alıyorum. Bu kadarını tahmin edemezdim.
Heykeltıraş Çiğdem Yapanar, "Hareket ve Boşluk" adını verdiği üçüncü kişisel sergisini Kade Sanat Galerisi'nde açtı. Eserlerini 2007 Kasım'ında da New York'taki bir galeride sergileyen başarılı sanatçı, insanların heykele olması gerektiği gibi yaklaşmamasından yakındı: "İnsanlar heykeli ellemiyorlar. Oysa onları okşamak, sevmek lazım. Resimden tek farkı, bu şekilde hissedilmesi."
n Otodidakt diyorlar tarzınız için, bu ne demek?
- Kendine has demek. Kaya Özsezgin’in yazısı o. Ben form bozuyorum ve üzerinde oynuyorum aslında.
n Formlarınız ince ve uzun. Siz de fizik olarak böylesiniz, kendinizden mi yola çıkıyorsunuz yoksa?
- En çok gördüğümüz form tabii ki kendi vücudumuzun formu. Ben 1992 senesinde İrfan Korkmazlar’la başladım bu işe. Arnavutköy’de atölyem var şimdi. Evimde de bir odayı atölye haline getirdim. Sabah 05.00’te kalkıp çalışabiliyorum. Çocuklar da büyüdü. Oğlum 24 yaşında, üniversiteyi bitirip, evden ayrıldı. Kızım 20 yaşında ve Amerika’da okuyor. Eşim işine gidiyor ve ben de sakin sakin çalışabiliyorum.
n Nasıl başladınız heykel yapmaya?
- Tamamen tesadüf eseri. Heykel dersleri alan bir arkadaşım önerdi, "Ben ne anlarım" diye düşünürken gittim ve elimin yetenekli olduğunu fark ettim. Sonra başladım derslere. Yeteneğin yanında bir de insanın olayı algılama meselesi var. İç dünyanızın ne kadar zengin olduğu önemli. 15 yıl oldu bu işi yapmaya başlayalı, çok keyif alıyorum çalışırken. Çamurun doğasını bozmadan, parmak izlerimi bırakmayı seviyorum. Heykellerimi yaparken mutlaka müzik dinliyorum, ilham kaynağım olan parçayı belki 10 kez dinliyorum ve dans ediyorum.
n Geçtiğimiz günlerde Kade Sanat Galerisi’nde "Hareket ve Boşluk" ismini taşıyan kişisel serginizi açtınız. Ama ondan önce New York’ta bir serginiz oldu sanırım...
- Evet kasım ayının ortalarında New York’ta Broodway Galeri’de 15 gün süren bir kişisel sergim oldu. Çok değişikti aslında. Oradakilerin bakışları bizden farklı, çok daha yumuşak. Sizi anlamaya çalışarak bakıyorlar yaptıklarınıza.
n Türkiye’de sergiyi izleyenler eleştirel gözle mi bakıyor?
- Evet, biraz öyle. Zaten Türkiye’de heykel, Cumhuriyet’ten sonra anıt heykelle başlamış. Ondan önce böyle bir şey yokmuş. Dolayısıyla bu çok yeni bir sanat ve pahalı bir uğraş. Bütün heykellerim bronz ve bu da pahalı bir malzeme.
n "Hareket ve Boşluk" serginizle ilgili neler söyleyeceksiniz?
- Bu sergimdeki eserlerimde hareket ve boşluk teması vardı. Üç boyutlu bir şey heykel, duyguyu da katınca dört boyutlu oluyor. Etrafındaki boşluğu biz algılamıyoruz ama plakalarla boşluk ortaya çıkıyor. Formun bir hareketi var, bazıları gerçekten hareket ediyor plakanın üzerinde.
n Yurtdışındaki serginize ’Hareket ve Boşluk’tan da götürdünüz mü?
- Dört tane götürebildim. Çok ilgilerini çekti, heykele yeni bir soluk getirdiğimi söylediler.
n Suratları yok heykellerinizin...
- Surat yapmayı sevmiyorum. Yaparsam da amors surat yapmayı seviyorum. Yaparken seyrediyorlarmış gibi hissediyorum ve bunu istemiyorum. Ayrıca insanlar ellemiyorlar heykeli. Oysa okşamak, sevmek lazım. Resimden tek farkı bu şekilde hissedilmesi. İnsanlar, sanatçıların bir şey demesinden korktukları için çekiniyorlar ellemeye.
n Peki mesleki olarak bunun bir kazancı var mı?
- Bu işi profesyonelce yaptığımı düşünüyorum, çünkü bir işin profesyonel olmasını gerektiren emeği ve zamanı harcıyorum. Gerektiğinde yedi gün boyunca çalışıyorum. Allah’a şükür, kendi kendini döndürüyor.
n Güzel sanatlar okudunuz mu?
- Hayır, okumadım. Burada "Güzel sanatlardan değilim" dediğinizde başka bir bakış açısıyla geliyor size. Ama örneğin Amerika’da "Akademili değilim" demek, büyük bir onur.
n Yarım bıraktığınız çalışmanız oluyor mu? İlham kaynağı bulamadığınız, sıkıldığınız?
- Aslında pek yarım bırakmıyorum. Başladığımda nefes almadan yapıyorum heykeli ama sonra başlayıncaya kadar eğer birkaç tane üst üste yapmışsam, tükenmişlik gibi bir duygu hissediyorum. 3-5 gün ara veriyorum, sonra tekrar başlıyorum. Ellerim ara verdiğimde özlüyor. Vıcık vıcık çamura bulaşmak istiyorum. Çok büyük keyif alıyorum. Bu kadarını tahmin edemezdim.