Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Efsane türkülerin öyküsü


ÇaKıR-
03-23-2008, 09:28 PM
Efsane türkülerin öyküsü


Ünlü türkücü Neşet Ertaş, efsane haline gelmiş 3 türküsünün öyküsünü anlattı.
23 Mart 2008 / 13:40

http://www.ensonhaber.com/images/news/100801.jpg
İNCİ DÖNDAŞ'ın özel röportajı / STAR
Bugün artık 70 yaşına gelen 'Türkülerin efendi prensi' ve bozlak ustası Neşet Ertaş, 5 yaşında babasının elinden tutarak götürdüğü köy düğünleri ile başlayan sanat hayatını ve efsane haline gelmiş türkülerinin öyküsünü Star Pazar'a anlattı..

Acem Kızı, Zahidem, Neredesin Sen? Neşet Ertaş’ın dillerden düşmeyen türkülerinden sadece birkaçı. Tam 28 yıl Almanya’da yaşayan sanatçı, iki yıldır Türkiye’de. Ertaş konserlerine aralıksız devam etse de ‘70’ime geldim artık dinlenmek istiyorum. Sonbaharın rahatsız edilmeye tahammülü yok’ diyor.

Daha beş yaşındaydı babası Muharrem Ertaş onu elinden tutup da köy düğünlerine götürdüğünde... Aradan tam 65 yıl geçti, Neşet Ertaş halen konserleriyle onca yıl yazdığı türkülerini sevenleriyle paylaşıyor. Tam 28 yıl Almanya’da yaşayan Neşet Ertaş, iki yıl önce Türkiye’ye kesin dönüş yaptı. Sanatçı ‘Bir oğlum, iki kızım var, Almanya’da yaşıyorlar. Orada doğup, orada büyüdüler, orada evlendiler. Ekmeklerini ellerine aldılar ben de onlara ‘Bana müsaade edin’ dedim. Emekli ettim kendimi, temelli buraya geldim’ diyor.

Ertaş İstanbul’da Ankara’da ve tüm Türkiye’de konserler vermeye başladı... 70 yaşındaki Neşet Ertaş ile Almanya günlerine, aşka ve hayatına dair yaptığımız söyleşide her söz ağzından şiir gibi dizeler halinde dökülüyor. İstemeden kendisine sunulan çayla ilgili söylediği söz gibi: ‘Gelenden kaçmam, kaçanı kovalamam. İçerim bu çayı.’

HASRET VARSA YAŞAM YOK
İki yıldır Türkiye’desiniz, konserleriniz dolup taşıyor. Herkes sizi çok özlemiş.

Genelde halk konserlerini tercih ediyorum ki garibanlar da gelebilsin. Ben bugüne kadar onların ekmeğini yedim. Benim büyüklerim de onların ekmeğini yedi. Onların düğünlerinde para kazandık. O yüzden halk konserlerini tercih ediyorum.

Almanya’ya neden gittiniz?

Burada uzun yıllar içkili yerlerde çalıştım, mecburen ben de içtim. İçen insanların karşısında içmeden saz çalıp türkü söyleyenin sazı da sert gelir, sesi de sert... Yemekten uzaklaştım, zayıf düştüm. Sol elimin parmaklarında uyuşukluk başladı. Öyle ki bir havayı çalıp bitiremez olmuştum. Ankara’da tedavi oldum ama faydalanamadım. Almanya’da ağabeyim yaşıyordu. Son çare onun yanına gittim. Doktor sigara dahil her şeyi bırakmamı istedi. Doktor sanatçıların Almanya’da kalma imkanının olduğunu söyleyince araştırdım ve kaldım. Ve iyileştim...

28 yıl boyunca neden geri dönmediniz?

Çocuklarımı da yanımda götürdüm, okula gidiyorlardı. Maaşlı çalışmıyordum. Çocuklarımı okutmak için her hafta düğün ve konserlere gidiyordum. Sorumluluğum çok fazlaydı. Gelmek için hiç fırsatım olmadı ki...

Nasıl geçti 28 yıl?

Hasretin olduğu yerde yaşamak diye bir şey yok. En büyük kazancım çocuklarımın dünya kültürü alması.

Babanız Muharrem Ertaş olmasaydı, siz ne olurdunuz?

Ben de Neşet Ertaş olmazdım. Ben bugün yüzde 99 babamın duygularıyla çalıp, onun gözüyle gördüklerimi söylüyorum.

KARDEŞLERİM İŞSİZ KALDI

Kardeşleriniz de mi çalıp söylüyor?

Bir anadan iki erkek, iki kız kardeş kaldık. Biri öldü. Annem ölünce babam yeniden evlendi, dört tane daha kardeşim oldu. Hepsi çalgı çalardı. Eskiden ‘Cin işi, şeytan işi’ derlerdi saza kimse elini uzatmazdı. Şimdi okula giden gençlerimiz baktılar ki cinin de fotoğrafı yok, şeytanın da... Aldılar sazı, kemanı; bizimkiler aç kaldı. İzmir’e gittiler. Artık çalamayınca hanımları ev temizliklerini gidiyor, merdiven siliyorlar. O anadan doğma sanatkarlar hanımlarının yolunu bekliyor ki bir sigara parası getirsin...

Siz baba mesleğini seçtiniz, çocuklarınız müzikle ilgileniyorlar mı?

Ben okula gidemediğim için onların okumasını ve dünya kültürü almasını istedim. O muradım yerine geldi. Oğlum Hüseyin Ertaş komple müzisyen. Berlin’de orkestrası var. İki üniversite bitirdi ama müzikten vazgeçemedi.

Siz kimleri dinliyorsunuz?

Kendimi bile dinleyemiyorum. Hayatımın sonbaharındayım. Sonbaharın rahatsız edilmeye tahammülü yok. Güzellikler görmek, sakin olmak ve dinlenmek isteyen bir mevsim... 70’ime geldim artık dinlenmek istiyorum.

Kadın dövmek cahillik

Türkülerinizde ‘Canana kıyılır mı?’ diyorsunuz. Hep gündemde olan kadına şiddet konusunda?

Suçun sorumlusu ruhtur/Vücudun günahı yoktur/Şüphesiz ki her can hak’tır/İncitme canı incitme... Yani insanlık da insanın ruhundadır, hayvanlık da... Hepimiz bir can içinde ruhuz.

Bir dörtlük daha söylemek istiyorum... Nerede ne arıyorsun divane gönlüm/ Dinle bir kendini anlamak için/ Sen bir ruhsun, kalbin ruhuna bağlı/ İrade elinde yönelmek için/ Tanıyabildin mi sendeki seni? Yani can canlı haktır. Kadınlarımızın canı yaratan candır. Kadınların dövülmesi ne demektir ya! Sen yaratanı dövüyorsun.

Hiçbir cana dokunmak doğru değil. Yaralama bir tek teli/Güneş gözü mah-cemali/Çekemem onun vebali/İncitme canı incitme... Bu nasıl kendini bilmezlik, bu nasıl cahillik, bu nasıl Allah’ın verdiği gözlerle gerçekleri görmemek, bu nedir? Allah ne kadar güzellik vermiş onlara. Ben anama, karıma sarıldığımda dünyayı unuturum. Kadın nasıl dövülür!

Evcilik oynarken aşık oldum çalgıcıyım diye kız vermediler

Türkülerinizde hep aşk var, nelerden etkileniyorsunuz?

İnsan karşısındaki bir güzele aşık olur. Bize o güzellikleri veren siz kadınlarsınız. Göz gönlün yaylasıdır. İki lokma ekmek yiyince karın doyar, göz güzellik görmek ister.

Bugüne kadar kaç kez aşık oldunuz?

Onu ben bilmem, Allah bilir. 3-4 yaşındaydım, evcilik oynadığım kıza aşık oldum ilk... Aşk bana aşılandı. Halen aşığım. Biter mi?

Acı bir aşk hikayeniz var mı?

Olmaz mı? Çalgıcı olduğumuz için bize kız vermezlerdi. 21’inci yüzyıldayız hala vermezler. Almanya’da oğlum okul arkadaşı bir kıza aşık oldu. Avrupa’da olmalarına rağmen adam kızını vermek istemedi oğlum müzisyen diye. Kız ve ailesi Türk’tü. Kız 18’ini doldurunca kendisi geldi ve oğlumla evlendiler.

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Ben askere gitmemiştim, memleketten çıktım bir gazinoda çalışıyordum. Kimsem yoktu. ‘Ergen olana evlenmek kolay gelir’ derler ya o aralarda evlendik. Bir ara aramıza ayrılık girdi. O arada onu da sahneye çıkardılar. Plak da yaptılar. Fırsatçı, çıkarcılar... Sonradan devam etmedi müziğe.

Eşinize yazdığınız türkünüz var mı?

Pek çoğunu ona yazdım... Hangi birini söyleyeyim ki? Pek çok türkümde onun adı ‘Leyla’ geçer.

Bir dörtlük söyleyin...

Bilemedim kadrini kıymetini / Hata benim, günah benim, suç benim...

Niye bunu söylediniz?

İnsan kendini bilinceye kadar cahildir, çok genç yaşlarımızda gereken sevgiyi bilinçli olarak veremiyoruz. Bu da doğanın, Allah’ın kanunu... O da hiçbir şey bilmeden bizi dünyaya getiriyor, ruhumuzla bizi baş başa bırakıyor, bir ömür veriyor. Bir deney içindeyiz. O deney içinde herkes hata yapabiliyor.

TÜRKÜLERİN HİKAYESİ
Neşet Ertaş bugüne kadar o kadar çok türkü yaptı ki sayısını kendisi bile tam hesap edemiyor. Peki o türküler kime ve nasıl yazılmıştı? İşte en sevilen üç türkünün hikayesi...

Zahidem
Biz dedelerimizden beri düğünlerde çalıp söyleriz. 13-14 yaşındayken bizim Kırşehir’in Çiçekdağı kazasının bir köyündeki düğünde elime bir şiir yazılı kağıt verdiler. Sonradan öğrendiğime göre öksüz bir çocuk yazmış bu şiiri. Bu öksüz çocuğu bir aile evine almış, o da o evin kızına aşık olmuş. Kızın adı Zahide imiş. Çocuk askere gidince kızı başkasına vermişler. Ben bu dörtlükleri düzelttim, 45 yıl önce plağa okudum.

Acem Kızı
Bizim sazcılardan Selli Yusup vardı... Bir gün tiyatroya gitmiş, orada hep dansözler varmış. Birinin takma adı ‘acem kızı’ imiş. Bakmış kızlar güzel, gözleri sürmeli, allı yeşilli giyinmiş; Selli Yusup orada birkaç dörtlük karalamış. Mesela türküdeki ‘şan ova’ sahne anlamında. Bu dörtlüğü ben düzelttim ve bu hale getirdim.

Neredesin Sen?
1960’lı yıllarda TRT sanatçılarıyla Almanya’ya gitmiştim. Otomobilim vardı ama ne ehliyetim vardı, ne de kullanmayı biliyordum. Bazıları dönünce mecburen ben kullandım otomobili. Dönüşte kaza yaptık. Beni cezaevine koydular. Üç ay hapis yattım. Kağıt, kalem de vermiyorlardı. Bu türkünün sözlerini sigara kağıtlarının üzerine kibrit çöpünün barutlu kısmını tükürükle ıslatarak yazdım.
EnSonHaber.com