Tam Sürümü Görüntüle : Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Acaiptir İnsanlar
Yaşamaktan çoğalan zevki tahayyül ederiz.
Ne kadar haz dolu anlar.
Ve hayât derdi olan zahma tahammül ederiz.
Ne acâiptir insanlar.
Zahma = zahmete, sıkıntıya
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Feilâtün feilâtün
. . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Adanalı Fadimem
Seni atamıyorum
Cana katamıyorum,
Hiç unutamıyorum.
Adanalı Fadimem.
Gözüme su doluyor
Acı kayıb oluyor
Gene beni buluyor.
Adanalı Fadimem.
Köz odu ile yanan
Öpücüğüne kanan.
Benim o adam, inan.
Adanalı Fadimem,
İkimize de, elim
İşe ara verelim
Gel. Uzaya gidelim
Adanalı Fadimem.
Fei fei feilün
. . . . . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Adaşım Bardakçı’ya
Hemen İMDÂD’a cevap, zevk-i zarâfetle geldi
Kısa bir sözdü fakat harfleri âfâkı deldi.
Sanırım, ben gibi gurbetçiye gönderdiğin lafz,
Vecîz olmakla berâber dizelerden ‘GÜZELDİ’
Feilâtün feilâtün feilâtün feûlün
. . / / . . / / . . / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Ahter Kızım
Yıllarca güzel resmine bakmakla yetindim
Irmaktan akan sel gibi coştum ve sevindim.
Lâkin seni şahsen görebilmek var emelde
Dürrât kadar ahterle buluşmak yaban elde.
Isrâra ne hâcet, kaderin yazdığı buysa
Zevkyâb oluruz gökteki mahtâb bizi duysa.
Ahter = yıldız
Dürrât = büyük inci taneleri
Zevkyâb = zevk alırız
Mefûlü mefâilü mefâilü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Alıştık
Tadarak zevkini dünyâya alıştık.
Feleğin döndüğü girdâba aıştık.
Biz edepten ve hayâdan çok uzakta
Köşe çöplükteki nefhâya alıştık.
Unutup farkını mûbahla harâmın
Dalarak bâdeye hamrâya alıştık.
Malı paylaşmada öz kardeşi âdû
Bilerek, boş yerre gavgâya alıştık.
Kara sevdalı gönüllerde yatan bir
Gül için, kalp acıtan hâra alıştık.
Bir alışkanlığa düştük köyümüzde
Törenin verdiği mu’tada alıştık.
Nefhâ = koku
Hamrâ = içki
Âdû = düşman
Hâr = dikrn
Mu’tâd = geleneğe
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Amerikadan Hatıralar (1)
Ben ne bir kahramanım ne de bir kabadayı
Senelerce dolaştım Kuzey Amerikayı
Her gittiğim şehirde Türklerle karşılaştım
Birkaçıyla anlaştım, birkaçıyla dalaştım
Çoğu muhacir gelmiş Orta Anadoludan
Kimisi Kayseriden kimisi de Boludan
Bazısı doktor olmuş bazısı olmuş dişçi
Talebelerden başka ekserisi de işçi
Bir gün geldim Texas’a tanıştım Ahmet ile
İngilizcesi zayıf yabancısıdır dile
Uzun uzun konuştuk sonra arkadaş olduk
Kalbini açtı bana sanki biz kardaş olduk
Saz çalar şarkı söyler bazan da şiir yazar
Yazdığı şiirlerden okudu azar azar
Dosyasını açınca ah çekti derin derin
Şöyle bir kıt’a vardı sayfasında defterin
Hasretim köyüme geldim geleli
Doğum yerim benim Konya Ereğli
Bir güzel kız sevdim burya gelmeden
Adı Ayşe aslı da Darendeli.
Uzuncadır boyu incedir beli
Herkes onu sanır dünya güzeli
Nişanlanacaktık köyden çıkmadan
Adı Ayşe aslı da Darendeli.
Gözleri yaşarınca başka bir şey demedi
Bana öyle geldi ki okumak istemedi
Neden sonra doğruldu uzun oturuşundan
Ben de hafiften aldım konuştuk bundan şundan
Planında yok imiş Amerikaya gelmek
Ne Okyanosu aşmak ne kaderini çelmek
Şansı onu gezdirmiş tayfa iken vapurda
Dolaştırmış kendini Burma’da Singapur’da
Yük dolusu gemisi Miami’ye gelince
Vapurdan atlamayı düşünmüş ince ince
Bakmadan neticeye kara veya zarara
Neden sonra ulaşmış maceralı karara
Texas sahillerine gemisi yaklaştıkça
Yüreği yanıyormuş binalara baktıkça
Vapur demirleyince kendini suya atmış
Yüzüp sahile gelmiş gece kumlarla yatmış
Ertesi gün sabahtan Houston sokaklarında
Dolaşmış aç olarak havayla su var karında
Rastlamış istasyonda muhtaç ekmeğe aşa
Azıcık Türkçe bilen bir İran’lı dindaşa
Doyurmuş onu o gün yatırmış hanesinde
Ertesi gün bir Türkle tanışmış sayesinde
Orada benzin satan o Türk iş vermiş ona
Bir yatak odasına ve karın tokluğuna
Çalışmış onbeş saat etmeden hiç şikayet
Allaha şükür etmiş istememiş inayet
Beş ay önce burdaki fabrikada iş bulmuş
İngilizce öğrenip sefaletten kurtulmuş
Şimdi yeşil kart almak için uğraşıyormuş
Kendisinden beklenen limiti aşıyormuş
Sigarasını yaktı nefes çekti bir iki
Yavaş sakin bir sesle çekinerek dedi ki
‘Şimdi başım derttedir köydeki sevgiliyle
Cevap alamıyorum mektupla e-mail ile
Bundan bir müddet önce bir gün çoğaldı derdim
Çok sevdiğim Ayşeye şu kyt’ayı gönderdim
‘Sevgili Ayşe, ben burda kalacam
Pek yakında sana para salacam
Hükümetten yeşil kartı alınca
Uçak ile seni burya alacam.’
İşte tam düne kadar karanlıklarda kaldım
Ne bir mektup ne haber nede e-mail aldım
Sabahleyin erkenden çrvirdim telefonu
Birkaç saat içinde sık sık aradım onu
Her nedense Ayşecik telefona gelmedi
Onun küçük kardeşi de bir şey söylemedi
Nihayet bir arkadaş cevap verdi telime
İşte şu telgrafta yazmış birkaç kelime
Ahmet. İş işten geçti. Telaş etmen nafile
Ayşe evlendi. diyor köyün muhtarı ile.’
Sazını aldı Ahmet ve şunları söyledi
Kendi kendime ettim şimdi ben bittim dedi.
Kader şekerdi baldı
Beni gurbete saldı
Bu çekilmez gurbetin
Acısı bana kaldı.
Onu böyle söyleten içindeki mihnetti
Sazını bırakmadan şunu ilave etti.
Kalbimi Ayşe çaldı
Ayşemi muhtar aldı
Ayşe gelin olunca
Acısı bana kaldı.
Ahmedin defterine bir defa daha baktım
Kalbi kırık Ahmed’i kederiyle biraktım.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Amerikadan Hatıralar (2)
Amerikanın güzel yerlerinden biri de
Kentucky eyaleti, hiç te kalmaz geride
Torosları andırır suyuyla havasıyla
Menekşe dağlarıyla, yemyeşil ovasıyla
Öyle bir yerdedir ki eyaletler arası
Görülmeğe çok değer umumi manzarası
Ormanlar arasında bir yerde duruverdik
Bir mola vermek için kilimi yere serdik
Hem istirahat ettik hem etrafı dolaştık
Birkaç köprüden geçtik renkli tepeler aştık
Epey gezdikten sonra yürümekten yorulduk
Henüz güneş batmadan bir kafeterya bulduk
Yolustü lokantaya kafeteriya derler
Bazan kahve içerler bazan da yemek yerller
Çok erken olduğundan kafeteriya boştu
Garson hizmet etmeğe masaya doğru koştu
Hizmet eden efendi sevinçten kekeledi
Güzel bir Türkçe ile ‘Siz Türk müsünüz? ’ dedi
Biz de ‘Evet’ deyince hemen bana yaklaştı
Bir kardeş bulmuş gibi benimle kucaklaştı
Benim adım Hüseyin bana ‘Hose’ diyorlar
Aslımı Meksikalı İspanyol biliyorlar
Bu kara kaş kara göz onları aldatıyor
Bu da benim nefsime neş’e ve zevk katıyor
Yemek yedikten sonra kapatınca kepeni
Evine davet etti arkadaşımla beni
Koltuğuna oturup sodasına buz attı
Birkaç yudum içerek geçmişini anlattı.
‘Turist olarak geldim maksadım okumaktı
İşim yolunda gitti Allah yüzüme baktı
Bir gün sabah erkenden oturuyordun parkta
Futbol oynuyorlardı işçiler ortalıkta
Top bana yaklaşınca kuvvetli bir şut attım
Alışkanlıkla topu uzaklara fırlattım
Ben de ister istemez onlarla oynuyordum
İstirahat anında şefle konuşuyordum
Hakem bir ara bana kim olduğumu sordu
Gel istersen beraber çalışalım diyordu
Çivi fabrikasında bana bir iş verdiler
Bundan böyle ismim de Hose olsun dediler
Futbol bildiğim için beni hemen kaptılar
Maaşımı arttırıp takıma şef yaptılar
Biz her gün fabrikada normal çalışıyorduk
Azından birkaç saat eksersiz yapıyorduk
İşte şimdi on aydır orda çalışıyorum
Akşam da lokantada garsonluk yapıyorum
İki yerde çalışıp topladım biraz para
Beni Allah Taala hiç düşürmedi dara.
Ben halimden memnundum yaptığım güzel işti
Ama ne yapalım ki şimdi işler değişti
Geçen gün müdür beni çağırdı odasına
Söylediği kafamda kopardı bir fırtına
Çalışmak için işçi vesikan yok diyordu
Muhacir ofisinden bir belge istiyordu
Muhaceret ofisi müsaade vermiyor
Sen turist vizesiyle çalışamazsın diyor
Vizemin bittiğini resmen bildiriyorlar
A.B.D.den çıkmazsan suç işlersin diyorlar
Bir kaç gündür şaşırdım ne yapsam bilmiyorum
Bazı ihtimalleri defterden silmiyorum
Aceba avukat tutup bütün paramı versem
Vizemi uzattırıp bir vesika al dersem
Yoksa burda evlenip bir yeşil kart istesem
Böyle bir maceraya muhakkak yetmez kesem
Burda kaçak yaşamak aklımdan hiç geçmiyor
Kanunsuz iş yapmayı gönlüm dahi seçmiyor
Böyle tenakuz dolu yolda bana ne dersin
Benim gibi şaşkına ne tavsiye edersin’
Sana ne söyleyeyim elinden çıkmış kozlar
Kararı sen verirsin yere düşünce tozlar
Yabancı kimselere etmektense müdare
Türkiyeye dönmekten kalmadı başka çare.
Hüseyinle beraber yatsı namazı kıldık
Candan vedalaşarak bir hüzünle ayrıldık.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:34 AM
Amerikadan Hatıralar 3
Gelin bugün New York’a hep beraber gidelim
Yabancılar gibi biz de ziyaret edelim
Büyük kentler içinde New York görmeğe değer
Genç ihtiyar yerlisi herkese ‘Hoşgeldin’ der
New York’a turist gelir dünyanın her ilinden
Bir kısmı York’ta kalır anlamadan dilinden
Kalanlar arasında her ırktan insan vardır
Yabancı uyruklular New York’lular kadardır
Manhattan adasında kurulmuştur bu şehir
Kayalıklı adayı sarmıştır iki nehir
Adanın uzunluğu on üç mil’den daha az
Genişliği de yalnız üç mil’i geçer biraz
Manhattan adasında yetmiş dil konuşulur
Yeni gelen göçmenler hemşerisini bulur
Varizona köprüsü hem uzundur hem ince
Altından vapur geçer bu limana gelince
Hürriyetin timsali Fransız armağanı
Liberty heykelidir süsleyen bu limanı
Manhattan’da yaşayan insanlar hızlı yürür
Hepsı koşarcasına yürür gibi görünür
Bu şehrin her tarafı kiliselerle dolu
Sanki burda gelişmiş dinlerin yetmiş kolu
Meşhur yerlerden biri Radio City Music Hall
Her türlü saz çalınır istediğinden de bol
Yerli yabancı turıst herkesin geldiği yer
Bütün dünya gözünde meşhurdur Time Square
Bu meydanda buluşur bütün karalar aklar
Caddeleri yolları yüzbin hikaye saklar
Beşinci Avenude çok pahalı dükkanlar
Vitrinlere bakmakla çabuk geçer zamanlar
Rockefeller Pılaza kırk yıllarda açılmış
Şanı şöhreti hemen tüm dünyaya yayılmış
Bir milyon kişi her gün bu pılazadan geçer
Kimisi kiliseyi kimi tiyatro seçer
İrlanda Kadedralı açıktır her turıste
İstersen ibadet et istersen görmek iste
Yahudi sinagogu iki bin kişi alır
Beşinci Avenue’de başı başına kalır
Her köşede bir otel, lokanta dolu her yer
Turistler bu yerlerde hem yatar hem yemek yer
Manhattanı dolduran büyük otelleridir
Fakirlerden ziyade zenginlerin yeridir
Metrolpolitan san’at merkezinde her türlü
Kültür sergisi vardır açık veya örtülü
Sergilerin yanında daim konser verilir
Tiyatronun iyisi çok defa gösterilir
Antika müzesiyle Dinasor’un müzesi
Çocuklarla beraber cezbediyor herkesi
Kimine iyi gelir kimine daha beter
Hayal edilmese de yalnız düşünmek yeter
Binlerce kitap taşır New York kütüphanesi
Kasalarda saklanır kitabın ilk tanesi
Yabancı öğrenciler bazan burda buluşur
Birbiriyle hep kendi lisanını konuşur
Üniversite, meslek, ilk okul ve lisesi
Zengin fakir farketmez tatmin eder herkesi
New York’a her memleket öğrenciler gönderir
Kimine yol gösterir, kimine de burs verir
Talebe vizesiyle Türkiyeden gelen çok
İyi derecelerle okululu bitiren çok
Manhattan’ın içinde en fazla gezilen yer
Riverside Drive ile çok meşhur Hudson River
Gündüz çalışmak için herkes adayı seçer
Üç milyonluk York gündüz sekiz milyonu geçer
Normal giden insanlar başlarlar seğirtmeğe
Koşarlar bir an evvel evlerine gitmeğe
Yayalar durmaz koşar trafikse çok yavaş
Günde yirmi dört saat devam eder bu savaş
Otolarla insanlar yarışıyorlar dersin
Sen de çabuk yürürsen taksileri geçersin
Yabancıysan bu şehre zâhire aldanırsın
Gördüğün insanları birer şaşkın sanırsın.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Amerikadan Hatıralar 5
New York şehri uyumaz, her zaman hareket var
Yani başka deyimle ‘Geç yatar, erken kalkar’
Daha akşam olmadan ortalıklar karışır
Tiren, taksi, otobüs birbiriyle yarışır
Küçük büyük binalar lambaları yakarlar
Yıldızlarla ışıklar birbirine bakarlar
New York her akşam giyer gece elbisesini
Sabaha dek duyarsın ışıkların sesini
Bambaşa bir alemdir Manhattan’ın gecesi
İşte burda çözülür feleğin bilmecesi
Dükkanlar kapanırken hemen açılır barlar
Altın, elmas, mücevher gibi binalar parlar
Yanıp sönen ışıkşar kamaştırır gözleri
İlk defa görenlere unutturur sözleri
Gök yüzünden Galexi düşmüştür Manhattana
Zannedersin böyle bir manzara verir sana
Nurlu işıklar yüksek binalardan geliyor
Bayram kandili gibi göklere yükseliyor
Günün başlangıcında gecenin ortasında
Sevgililer buluşur Empire binasında
Hiç te yalnız değilsin günün her saatında
Her zaman turist vardır yüz üçüncü katında
En üstünden görünür her tarafı adanın
Tad damağında kalır böyle zevki tadanın
Avrupada Asyada büyük şehirler çoktur
Ama o şehirlerde bu kadat ışık yoktur
Işıkların altında başka bir heyecan var
Kızlar gece canlanır dans eder fecre kadar
New York başka bir âlem Christmas’la Yılbaşı
Pırlanta veya elmas benzeri cevher taşı
Yılbaşında her taraf ay-yıldız gibi parlar
Meydanlarla caddeler gece gündüz parıldar
Yılbaşı gecesinde herkes saata bakar
On ikiye gelince haykırır, nağra atar
Bir kısmı şarkı söyler, gülüşür bazıları
Birçoğu kucaklaşır, öpüşür bazıları
York’u ziyaret etmek verir başka heyecan
Heyecanla beraber vücuda kan katar can
Columbus Circle’inden yollar gider her yöne
Arabalar, taksiler dolaşır döne döne
Birleşmiş milletlerin elçilerinin yeri
Nehrin bir kenarında adanın serin yeri
Greenwich Village yolu san’atkarlar yoludur
Şair, yazar, ve artist ressamlarla doludur
Yeni gelen artistlar bir otelde yatarlar
Yapılan resimleri sokaklarda satarlar
Bazan güzel resimler çok ucuza satılır
Bazıları da küçük sergilere katılır
Park Avenue yolunda hep zenginler oturur
Kuzey Doğu kısmında yüksek binalar durur
Kuzey Batı kısmıdır okumuşların yeri
Burda yaşar adanın ileri gelenleri
Duch askeri doldurmuş güney kanalı, nehri
Düşman İngilizlerden korumak için şehri
Kanalın kuzeyine Küçük İtalya denir
İşte her gün burada etli makarna yenir
Melberry caddesini Napolide sanırsın
Hayallenip uyursan Romada uyanırsın
Çinlilerin merkezi güneyde Mott yoludur
Bu mıntıka temamen Çinlilerle doludur
Güney Doğu kısmıdır yahudilerin yeri
İlk gelenler burada yaşar yıllardan beri
Kapalı sıpor yeri Madison Square Garden
Girince de hiç çıkmak istemezsin bu yerden
Dünyada Amerika muhaceret diyârı
Avrupada Asyada yoktur onun ayarı
Arap, Japon, İngiliz, Çinli ziyaret eder
Birçokları kıskanır bir kısmı hayret eder.
İkiz binalar denen dünyanın iş merkezi
Yeri bomboş duruyor kalmamış hiç bir izi
Fakat daha güzel bir Center yapacaklarmış
Bu merkez de dünyada çok meşhur olacakmış
Bu ikiz binaların yerini bir şey tutmaz
On bir Eylül gününü York’lu asla unutmaz
World Ticaret Merkezi hürriyet semboluydu
Eşitliğe dayanan ölmez ümit yoluydu
New York’a aşık olmak zor bir şey değil amma
Şartlarına uyarak yaşamak bir muamma
New York uzakta değil ister isen gelirsin
Arzda duracak yerde semâya yükselirsin.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Amerikadan Hatıralar 4
Manhattanı karaya on dokuz köprü bağlar
Köprülerle dört tünel geliş gidişi sağlar
Queens, Bronx, Staten, Brooklyn ayarında
Büyük kentler gelişmiş Manhattan civarında
Trafıği yaptıran Subway tiren ağı var
Bütün mahallelerin Manhattan’la bağı var
Çok uzaktan görünür adanın güzel süsü
Yüzelli yıldan eski Brooklyn’in köprüsü
Bin sekiz yüz seksen üç senesinden bu yana
Hizmetinin yanında gurur verir insana
Bir kez geçen köprüden yürüyerek yaz günü
Uzun müddet unutmaz oradan gördüğünü
Brooklyn mahallinde Coney İsland sahili
İstanbulu andırır Florya mukabili
Abesiniya denen bir Habeş kilisesi
Korolarla duyurur âleme dinî sesi
Bronx mahallesinde her türlü insan yaşar
Gelen muhacirlerle dolar, boşalır, taşar
Wall Street’te olur stok alış verişi
Gece gündüz yapılır dünyanın mâlî işi
Burada güneş batmaz binalarda ışık var
İş birliği yaparlar tahville oynıyanlar
Para pul işlerinde dünyanın can evidir
Günde yirmi dört saat muhabarat yeridir
Tokyo, Melburn, Singapur stokları burdadır
Bazısı altın gibi bazısı da hurdadır
Paristen stok alan Wall Street’te satar
Kimisi zengin olur kimisi toptan batar
Yankee Stadiom’unda oynar dünya serisi
Football, baseball yanında cimnastik gösterisi
Üç hava alanından Kennedy’nin pistleri
Dünyanın her yerinden getirir turistleri
Durmadan iner kalkar uçaklar her dakika
Bu duruma çok kimse inanmaz fil-hakika
Staten adasına her saatte vapur var
Yanaşırken bir gemi diğeri hemen kalkar
Her an bir gösteri var Washington denen parkta
Son gelen seyirciler otururlar toprakta
Kuzey ile güneyi ayıran büyük Arch’tır
Hippilerle yippiyi birleştiren bu parktır
On iki mil’den fazla Broadway en uzun yol
Ne ararsan bulunur dükkanlarda her şey bol
Union meydanıdır siyasi nutuk yeri
Toplanır partilerin ileri gelenleri
Bu alanda kurulur günlük sebze pazarı
Gece vakti toplanır şiir, roman yazarı
Cental Park’ında her gün koşanları görürsün
Sen de ister istemez onlar gibi yürürsün
Dört bin dönümlük park ağaçlarla doludur
Çok enterasan olan dolambaçlı yoludur
Paytonlara binince başka bir his sezersin
Yavaş yavaş etrafı seyrederek gezersin
Bir tarafta uçurtma uçuranlar da vardır
Oturanlar adedi oynuyanlardan azdır
Atla parkı gezdikten sonra attan inersin
Hiç vakit kaybetmeden bisiklete binersin
Bu şehirde görünür tenaküzlerin yeri
Adanın kuzeyinde Harlem mahalleleri
Yüz yirminci sokakta Apollo tiyatrosu
Yanında yerleşmiştir hoş sanatlar bürosu
Negrolar çok çalışır gündüz akşama kadar
Fakat gece olunca salonlarda jaz çalar
Harlem’de yaşayanın başka bir yanı vardır
Eğlenecek gülecek çokça zamanı vardır
Bu gün bile Harlem’de yaşayanlar çok fakir
Binalar yıkık dökür her taraf pislikle kir
Hırsızlık var, cürüm var eksik değil cinayet
Fakat bunlar yanında başta gelir emniyet
New Yor öyle bir yer ki kimine yatakhane
Olurken bir taraftan kimine batakhane.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Anneme Borcum
Annem benim akşamları neş’eyle gülerdi
Hak vermek için ince dokurken sık elerdi
Din, terbiye, hürmet gibi irfân konusunda
Annem bize sarsılmaz ilim saygısı verdi
Haylaz sekiz oğlan büyüterken çile çekti
Kur’ân okuyup tesbih ile besmele çekti
Ölmek, vatan uğrundaki kurbân, konusunda
Annem bize sonsuzca vatan sevgisi verdi
Kem komşuların gönlüne insanlık ekerken
Mekteplere biz gitmeden evvel, sabah erken
Ahlâk, eğitim, terbiye, iymân konusunda
Annem bize şefkat ve onur duygusu verdi
Bildiklerimin küllünü dershâneye serdim
Aldıklarımın hepsini öğrenciye verdim.
Mahşer günü ahretteki mizân konusunda
Sen hakkını ettin mi helâl? İşte bu derdim.
Küllünü = bütününü
Mizân = terazi
Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Ara
Gamı sor kendine, esbâbını sen serde ara.
Gama derman veren edviyyeyi kişverde ara.
Senin öz bilgin için taşrada bir yerde değil
En eşit kıymeti haznendeki cevherde ara.
Kılavuzsuz seferin yardımı aysız gecede
Sana yol gösterecek kandili ahterde ara.
Kitabın saydığı suçlar yalın insanda değil
Verilen rüşvetin esbâbını serverde ara.
Sana ihsân edilen benliği buldunsa eğer
Sahiden bilmediğin nefsini makberde ara.
Esbâbını = sebeplerini
Ser = baş, kafa
Edviyye = ilaçlar
Kişver = memleket, ülke
Taşra = dışarda, uzakta
Seferin = yolculuğun
Ahter = yıldız
Server = başkan, reis
Sahiden = gerçekten
Makber = mezar
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Aradım
Dolaşıp yurttan uzak taşrada bir kâr aradım.
Bana münkâd kalacak zenne hükümdâr aradım.
Yok imiş böyle kazanç, böyle nisâ, böyle diyâr
Coşarak yurda dönüp karyede bir yâr aradım.
Nice köşklerde kasırlarda misâfir yaşadım.
Çoğu günler kötü evlerde de tâhir yaşadım.
Kararan her gece bir hânede yatmak yerine,
Koşarak yurda dönüp karyede bir dâr aradım.
Taşrada = başka memleketlerde
Kâr = iş, güç, kazanç
Münkâd = bağlı, mut’i
Zenne = kadın
Nisâ = kadın
Karye = köy, kasaba
Tâhir = temiz
Dâr = ev
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Aruzda Âhenk
Kâinattan feyz alan her şeyde vardır bir nizâm
Ger nizâm eksikse aslen derc olur birden kiyâm.
Nazmda aruz bir vezindir, farzolan sırf anane
Çok denenmiş bir makamdır mûsikîden farkı ne.
Veznden âri dengesiz mebnî binâ var değil
Ölçüsüz âhengi yok hissi kelâm âsar değil.
Bir şiirden nağne gelmiş şarkıda âhenk gibi
Bir makâmdan bir makâma fâilâtün denk gibi.
Her beyitten ses gelirken hoşlanır dört zâviye
Muttarid ritmler saçar her kıt’ada tüm kâfiye.
Özlü sözlerden yapılmış her veciz mısra’ yaşar
Vezni âruz, nağme mevcut şi’re tüm dünyâ şaşar.
Böyle bir vezn kullanılmış altıyüz yıl muttasıl
Böyle makbul vezni şâir kullanır binlerce yıl.
Derc = birikir, yayılır Kiyâm = isyan, kaos
Sıdk = doğru, gerçek Mebni = inşa edilmiş
Muttasıl = devamlı
Muttarid = düzgün, bir seviye
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/. / / /. / / /. / / /. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Arzum
Hecenin veznine çoktan yetiştim
Aruzun zevkini seçmektir arzum.
Edebî bilgime yoktan yetiştim
Bu sefer kendmi geçmektir arzum.
Feilâtün feilâtün feûlün
. . / / . . / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Aşk
Berrak denizin dalgası sık sık soluyorsa
Asude bahar mevsiminin şuh sesidir. Aşk
Bağlarda Mayıs akşamı renk renk oluyorsa
Asude bahar mevsiminin şuh sesidir. Aşk
Dilberleri cennetteki yıldız gibi parlak
Göklerde yüzen bir meleğin cilvesidir. Aşk
Kızlar görünen canlı bulutlar kadar oynak
Göklerde yüzen bir meleğin cilvesidir. Aşk
Şen türkülerin verdiği zevk izleri mutlak
Köy şairinin duyduğu saz nağmesidir. Aşk
Oğlak güden özgür çoban özler yeşil otlak
Köy şairinin duyduğu saz nağmesidir. Aşk
Erken gelin olmuşsa utangaç küçücuk kız
Bir sevgilinin verdiği ilk busesidir. Aşk
Geç kalmış öpüşten kimi yanlış kimi haksız
Bir sevgilinin verdiği ilk busesidir. Aşk
Aslen ana bağrında vatan sevgisi varken
Rağbette olan sevgilerin meyvesidir. Aşk
Kardeş, baba, hep aile kan sevgisi varken
Rağbette olan sevgilerin meyvesidir. Aşk
Mehmet Baki aşktan yerinen kimseye söyle
Sonsuz feleğin eğreti bir neş’esidir. Aşk
Aşk, sevgi, gönül, kalp denilen şey nedir öyle?
Sonsuz feleğin eğreti bir neş’esidir. Aşk
Asude = rahat ve sakin Şuh = neş’eli ve oynak
Eğreti = muvakkat
Mefulu Mefailu Mefailu Faulun
/ / . . / /. . / /. . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Aynalar
Bana kalmıştı mirastan kocaman dört meraya
Ele aldım birini veche nazarçin bir ara
Hemen ilk aynaya bir şevk ile baktım gülerek
Görünen vechimi gençlikte bıraktım gülerek
Seneler sonrası mir’at beni celbetti yine
Bu defâ yaklasıyor bendeki yaş kırk beşine
Kulağım sem’ini, hem şeklini ğayreylememiş
Ama gözler bana bir kez bile hayreylememiş
O yüzüm hep kırışıklarla boğulmuş sayılır
Sene altmış, saçım akpak beyaz olmuş sayılır
Yine on beş sene geçmiş yüze baksam mı dedim
Kararım belli değil, yoksa bıraksam mı dedim
Kırışık vechimi son aynada nâ-rü’yet için
Bütün aynaları kırdım yarı hürriyet için
Ne yazık beklediğim çıkmadı, ammâ ve lakin
Yüzü yüz parçaya döndürdü bu öfkemdeki kin.
Meraya = aynalar Vech = yüz, çehre
Nazar = bakmak Mir’at = ayna
Sem’ = işitme, dinleme Nâ-rü’yet = görmemek
Ğayreylemedi = değiştirmedi
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Ayrılalım Güzelim
Seni severim derdin
Gönlümü yere serdin
Hiç acımadan beni
Gurbet ele gönderdin.
Evvela, bir ay dedin
Sonrası kolay dedin
Haftaları günleri,
Birer birer say dedin.
Bir çok memleket gezdim
Her yerde seni sezdim
Sensiz geçen günlerde
Bütün dünyadan bezdim.
Geçen gün düştüm dara
Düşündüm kara kara
Dönersem beni kabul
Edermisin bir ara.
Ekmek yer, su taşırız
Ücretle sırt kaşırız
Şükredip sabredelim
Elbette anlaşırız.
Güzel bir ev düzelim
Aşk içinde yüzelim
Buna da yok diyorsan
Ayrılalım güzelim.
Heve: 7
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:35 AM
Azline Değsin
Hayât-ı mahsusenin şevki hür bir insana zâhir
Yeter ki kendi yönünden, efendisin ya da beysin.
Zamânın en yüce devletlerinde öyle güzel bir
Makâm-ı me’muriyet yok ki, nasbı azline değsin..
.
Şevk = keyif, neş’e
Zâhir = açık, belli
Makâm = mevki
Nasb = me’murluğa tayin
Azl = işten çıkarılma
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bahar
Bu bahar mevsimi gülzâr yine şenlikle yaşar
Eserek bahçede rüzgâr yine şenlikle yaşar
Sabah erken bile bülbüller öter, güller açar
Çimen üstündeki ezhâr yine şenlikle yaşar
Gece âlemleri hem neş’elidir, hem de kibar
Kamerin verdiği nevvâr yine şenlikle yaşar
Yeni bir dostla berâber yalınız kaldığı gün
Mehi vech sevgili dildâr yine şenlikle yaşar
Kelebeklerle dolan bahçede beklenmedik an
Yanağından öpülen yâr yine şenlikle yaşar
Baharın lutfuna hürmet, Fatin eğlenmeğe bak
Özenip yazdığın eş’âr yine şenlikle yaşar.
Gülzâr = gül bahçesi
Ezhâr = çiçekler
Nevvâr = nur
Mehi vech = ay yüzlü
Dildâr = sengili
Eş’âr = şiirler
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bahr- i Baykal
Bahr-i Baykal va’z verirsin çarkı yok
Attığın tîrler nişangâh vurmuyor.
Darb-ı nutkun darb ü cerhten farkı yok
Sözlerin fikrinle bağdaş kurmuyor.
Sû-i zann’ın kandırırken kendini
Hüsn-i hâl defterde sabit durmuyor
Halka merbutken kopardın bendini
Sözlerin kalbinle bağdaş kurmuyor.
Va’z = öğüt
Tîr = ok
Darb-ı nutk = Söz atma gücü
Darb ü cerh = vurma ve yaralama
Nişangâh = hedef yeri
Sû-i zann = kötü düşünceler
Hüsn-i hâl = güzel huy
Merbut = bağlı
Bend = bağ
Fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bakı’ye Nazire
Ey sevgilim, lûtfeyleyip âgûşuna aldın beni
Yalnız küçük bir bûseyle sevdâlara saldın beni
Bir uhrevî derde düşen şâirlere dostum diyen
Âşıka derman vermeyen hülyâlara saldın beni
Köyden uzak illerde ben, bir tek suçum sevmek iken
Husûmetin bilmem neden dünyâlara saldın beni
Dağ deldirip Ferhat gibi, yol kaybeden Mecnun gibi
İklimlerin en çirkini sahrâlara saldın beni
Söz verdiğin vuslat için yüzlerce kez ettin yemin
‘Yarın dedin birgün dedin ferdâlara saldın beni’ (1)
Gurbetzede Mehmet Fatin göz yaşlarınla hasretin
Doldurduğu, en çok derin deryâlara saldın beni
(1) Baki’nin gazelinden
Âgûş = kucak
Uhrevî = öbür dünya ile ilgili
Husûmet = karşıtlık, düşmanlık
Ferdâ = gelecek zaman
Müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün
/ / . / / / . / / / . / / / . /
Gazel
Hattım hîsabın bil dedin gavgalara saldın beni
Zülfüm hayalin kıl dedin sevdalara saldın beni
Geh ebr veş giryan edip geh bâd veş püyân edip
Mecnun-ı sergerdan edip sahralara saldın beni
Vaslım dilersin çün dedin lûtf edeyin olsun dedin
Yârın dedin birgün dedin ferdâlara saldın beni
Yusuf gibi izzette sen Yakub veş mihnette ben
Dîl sakin-î beytül hâzen tenhalara saldın beni
Bakî sıfat verdin elem ettin gözüm yaşını yem
Kıldın gârik-î bahr-î gâm deryalara saldın beni
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bâki'dir Gönül (Nazire)
Zulme kâdir düşmanından aşkı vâkîdir gönül
Eylemek yok derdin izhâr. Sırrı hâkîdir gönül.
Nem birikmiş gözlerinden damlayan yaş gösterir
Her zaman gam yüklü bir gurbette âkîdir gönül
Hem sevenden hem güzelden duyduğum hasret dolu
Yıl geçer, bir gün gelir, yârdan da şâkîdir gönül.
Mâha benzer vechinin her günde bir kez geldiği
Meclisin koynunda yatmış nazlı sâkîdir gönül.
Bâkî der ki, durmadan kalbim yanarken kor gibi,
‘Ben ölürsem âlemî ma’nâda bâkîdir gönül.’ (1)
(1) Nef’î nin gazelinden
İzhâr = gösterme, meydana çıkarma
Vâkî = koruyan Hâkî = saklayan
Âkî = isyan eden Şâkî = şikayetçi
Vech = yüz Sâkî = mey sunan
Âlem-i mâ’nâda = rüya aleminde Bâkî = kalan
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Nef’i nin Gazeli
Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül.
Ehl-i aşkın hâsılı sahip-mezâkıdır gönül.
Bir nefes dîdâr için bin cân fedâ etsem n’ola
Nice demlerdir esir-i iştiyâkıdır gönül.
Dildedir mihrin ko hâk olsun yolunda cân u ten
Ben ölürsem âlem-i ma’nâda bâkîdir gönül.
Zerredir ammâ ki tâb-ı afitâb-ı aşk ile
Rûzigârın şemse-i tâk u revâkıdır gönül.
Etse Nef’i n’ola ger gönlüyle dâ’im bezm-i hâs
Hem kadeh hem bâde hem bir şûh sâkîdir gönül.
Nef’i (1635)
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Barış Yap
Çok varsa gücün âlemi bir karmakarış yap
Gâyen ödül almaksa rakiplerle yarış yap
Sarhoş dolu meyhanede zevk almak için sen
Nefsinle boğuşsan bile komşunla barış yap.
Mefulu Mefailu Mefailu Feilun
/ /.. / /.. / /.. / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Başka Cihana
Adem-i akl ile çıplak gelinen köhne cihanda
Edemezsek demi tağyir, göçeriz başka mekana.
Ne kadar çok yaşasak sevdiğimiz fantazi handa
Ecelin geldiği günler gideriz başka cihana.
Kaderin verdiği günden daha çok ayş ötesinde
Yaşamak yok gibidir koskoca dehrin kafesinde
Yarı menhûs kafesin zulmünü sevmek neresinde,
Ecelin geldiği günler gideriz başka cihana.
Adem-i akl = akılsız
Uryân = çıplak
Dem = zaman
Tağyir = değiştirmek
Ayş = yaşama
Derhr = dünya
Menhûs = uğursuz
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bayram Tebriği
Kıymetli kızım, gökteki yıldızla eşitsin,
Dün yaptığın iylikleri dünyâ da işitsin.
Ahlâkça güzel, kalpte de oldukça güzelsin
Allah seni Bayramda meleklerle eş etsin.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bekle Dediler
Yıldızlara sordum sevgilimi ben buradan
Ay yüzlü güzel “Şimdi gelir, bekle” dediler
Günler gibi, aylar, seneler geçti aradan
Ay yüzlü güzel “Şimdi gelir, bekle” dediler
Ferhat gibi dağı delmek yok ki hevesimde
Mecnundaki titrek o seda yok ki sesimde
Duydum, yine dydum son ümit son nefesimde
Ay yüzlü güzel “Şimdi gelir, bekle “ dediler
Mefaki kırk-yedi yıl önce köyünden göçtü
Şehrini terketti diyar-ı gurbeti seçti
Kamerru kızı bulmak için fezayı geçti
Ay yüzlü güzel “Şimdi gelir, bekle.” dediler
Kamerru = ay yüzlü
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Bekledim
Mihribandan bir kadeh nûş isteyip hep bekledim,
Gençliğmden bende kalmuş derde, bin derd ekledim
Yirmiden çok nâme yazdım, bir kızıl verd ekledim.
Kûy-i yârdan bir güzel söz, bir de mektup bekledim.
Ağlamaktan, sızlamaktan duygular gelmez dile
Yazdığım, gönderdiğim sert serzenişler nâfile.
Vuslatimçin diz çöküp bir secdeye gelsem bile.
Kûy-i yâdan bir güzel söz, bir de mektup bekledim.
Nûş = içki
Nâme = mektup
Verd = gül
Kûy-i yârdan = sevgilinin köyü
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Beklemedesin
Gurbet elde dolaşmış yetmişlik bir dedesin
Köyünden uzak kalan garip hasret-zedesin
Gönül dostu olmayan yabancı bir alemde
Arkadaş yok, kardeş yok malı mülkü ne(e) desin
Hürmet gördün pirlerden, hizmet ettin ednâya
Köle misin? Bey misin? Bilemedim sen nesin
Gezdin, gördün, okudun âlim olduğun sandın
Hayat-memat ilminde hâlâ Elif-be desin
Mefaki der, Ey nefsim “Ne yaptın? Ne eyledin? ”
Ecdadının gittiği yolda beklemedesin
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:36 AM
Ben Neyim
Kimbilir ben nerdeyim, yâhut kimim yâ ben neyim
Asgar imkân belli bir leyl üflenilmiş benneyim.
Dal değil, yaprak değil, yaş bir kütük kalmış gibi
Girdiğim külhanda seksen yıl yanan bir nesneyim.
Asgar imkân = küçük bir ihtimalle
Leyl = gece
Benne = güzel koku
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Ben Bana (Nazire)
Ey güzel şehvetli kız, bir kerrecik gül sen bana
Bil ki sen, senden gelen bir tek gülüş gülşen bana
Çektiğim gurbet yeter, sensiz geçen günler fena
Gördüğüm kâşâneler gurbette bir medfen bana
Ben seninçin yazdığım bir çok güzel manzûmeyi
Kendi nefsim hem bozar hem yazdırır cebren bana
Can muvakkat bir konuktur, ten benim mülküm değil,
“Çıksa can, hâk olsa ten, ne can gerek ne ten bana”(1)
Gam yemem, kalbim kırılmaz füc’eten göçsem bile
Zira son yıllarda sonsuz sevgi sundun sen bana
Ehl-i dil bahsinde artık dinle Baki kalbini
‘Gençlik elden çıktı çoktan’ söylemiştim ben bana
(1) Fuzûlinin gazelinden
Gülşen = gül bahçesi
Medfen= mezar
Füc’eten = ansızın
Ehl-i dil = gönül dostları, aşıklar
Fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün
/. / / /. / / /. / / /. /
-
GAZEL
Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana
Gam değil zirâ yetersin dost ancak sen bana
Aşka saldım ben beni pend almayıp bir dosttan
Hiç düşmen eylemez anı kim ettim ben bana
Can ü ten oldukça benden derd ü gam eksik değil
Çıksa can hâk olsa ten ne can gerek ne ten bana
Gamze tiğin çekti ol mah olma gâfil ey gönül
Kim mukarrerdir bu gün ölmek sana şiven bana
Ey Fuzûli çıksa can çıkmam tarik-i aşktan
Reh-güzer-i ehl-i aşk üzre kılın medfen bana
Fuzûli (1556)
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bende
Anadadan doğma bebekler gibi ben de
Ararım kabre kadar kendimi bende
Ne zaman benlik için şeytana uysam
Yapıyor benciliğim hep beni bende.
Ömürüm bitse dahî köhne bedende
Yine nefs eyleyecek bendeni bende.
Yalınız küflü kemik kalsa kefende
Bu kemik sağlayacak nâşımı bende
Arasam hür köşe ben kendi içimde
Beni nefsim yapacak kendine bende.
Kabr = mezar
Ben de = ben dahi
Bende = özümde, içimde
Bende = köle
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bende Ne Kaldı
Sana şefkat verecek bende ne kaldı.
O kızıl saçlı güzel zende ne kaldı.
Aradan fazlaca kırk beş sene geçti
Güzelim hâtıradan sende ne kaldı.
Ötüşen kuşları küs, bülbülü sessiz,
Gülü solgun, kuru gülşende ne kaldı.
Geçen aylar sonu kış geldiği günler
Yarı cennet gibi bahçende ne kaldı.
Güzel uğrunda bir âşık gibi gönlün
Çöle düştükte doğal fennde ne kaldı.
Çocuğun herbiri bir başka diyarda
Ana gitmiş, baba yok, dende ne kaldı.
Özü bağrında yatan rûh da cıkınca
Fatin’in mülkü olan tende ne kaldı.
Zen = kadın
Fenn = akıl, bilgi, ilim
Den = in, mağara, ev
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bercesteler
Ağyara çuvaldız sokacaksan, daha evvel
Kendin dene bir kez, kanatır iğne batınca
Fa’ lun fe ilâ tun fe i lâtun fe i la tun
/ / . . / / . . / / .. / /
*****
Bundan yana insanlığa kıymet veriyorsan
Öksüz ve yetimlerle de paylaş ne yiyorsan
Mef u lu me fâ i lu me fâ i lu fe u lun
/ /. . / / . . / / . . / /
*****
Bazı düşman bazı şeytan seni etmiş perişan
Sonu gelmez kibirindir sana güçlük çıkaran
Fe i la tun fe i la tun fe i la tun fe i lun
. . / / .. / / . . / / . . /
*****
İdâma makkum olmadan ölüm dahi güzel gelir,
Me fa i lun me fa i lun me fa i lun me fa i lun
. / . / . / . / . / . / . / . /
*****
Vezn-i âruzla şiir yazması derdim zor olay
Dediler cevheri yerden çıkarım çok mu kolay
Fe i lâ tun fe i lâ tun fe i lâ tun fe i lun
/ . / / .. / / . . / / . . /
*****
Bu gün ölsem bu benim mâzimin en son günüdür
Ya yaşarsam bu gün istikbâlimin, ilk dünüdür
.
Fe i la tun fe i la tun fe i la tun fe i lun
. . / / .. / / . . / / . . /
*****
Bir esb sanacaksın ne vakit nefsimi görsen
Hem tekme atar hem de sanır kendini tevsen
Esb = asil at
Tevsen = azgın, huysuz at
Mef u lu me fâ i lu me fâ i lu fe i lun
/ / . . / / . . / / . . / /
*****
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bercesteler 4
Sahte bir şeyler yaparken doğru söz gelmez dile
Doğrulur mârân dahî bir kez girerken menzile.
Mârân = yılanlar
Menzil = ev, konak yeri
*****
Olsaydı eğer topluluğun verdiği ahkâm,
Sâdece ma’kûl.
Yapmazdı hatâ, meclis-i millet denen avâm,
Böylece mebzûl.
Ahkâm = hükümler Ma’kûl = akıllıca
Avâm = halk Mebzûl = çok, bol
*****
Bir çift dudağın tâkati pek çok mu sanırsın
Öptükçe sıcak lebleri, bir yevm usanırsın.
Leb = dudak Yevm = gün
*****
Bir tek kadeh içkiyle döner bilgili başlar
Serbâz meyi içtikçe de küfretmeğe başlar.
Serbâz = yiğit
*****
Ma’sum yalanın te’siri hiç yok mu sanırlar
Arttıkça dürûğ sözleri her zikr utanırlar.
Dürûğ = yalan Zikr = anma, hatırlama
*****
Kelb-i vefâkâr da müfîd bir köpek amma
Etmesin Allâh bizi pest itlere mühtaç.
Kelb-i vefâkâr = sadık köpek
Müfid = faydalı, yararlı
Pest = aşağı, alçak
*****
Onlar ki yalın servet için tırmanarak dağlar aşarlar
Doğdukları gündenberi tenhâdaki yoklukta yaşarlar.
Tenhâ = ıssız, boşluk
*****
Müfidse eğer kelb ile it nef’i demektir
Tâhir ve temiz sâdık it’in hepsi köpektir.
Müfid = faydalı Kelb = köpek
Nef’i = faydalı Tâhir = temiz
*****
Fayda vermez çok direnmek sâbir ol sen, gam yeme
Kimse dünyâ hanesinden sağ ve salim çıkmadı.
*****
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bercesteler 3
Fatin’in şarkıları beste değerli
Bazı mıra’ları berceste değerli.
******
Kederin söyleme hiç, dostları gam-yâb edersin
Ama, yekten kamu düşmanları kam-yâb edersin.
Gam-yâb = mahzun, acıyan
Kam-yâb = mesrur, mutlu
******
Mahşerde çıkıp kimleri mes’ul tutarız biz
Dünyâda bizim yaptığımız kirli çamurdan.
******
Şartları hak gösteren, kem sözün varsa bile
Düşmana çok sövme kim, gün gelir dostun olur.
******
Bir defa rüşvet alanın, çarpıcıdan farkı nedir?
Nân’ı fakirden çalanın, ismine sârik mi denir?
******
Uçsada toz göklere dek, avdet eder toprağa.
******
Çekicin kıymeti artmaz kızarak dövsede zerri
Değer altın’da kalır. Dengeli kıymet var içinde.
******
Kara toprak bile bilmez, ölümün verdiği vehm’ı
Kazılan kabre inen sandığın uzlet var içinde.
******
Fayda vermez çok direnmek sâbir ol sen, gam yeme
Kimse dünyâ hanesinden sağ ve sâlim çıkmadı.
******
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bercesteler 2
Mülkün kısalır kıymeti ihsana katınca
Sevgiyle ilim nisbeti artar dağıtınca (A01)
****
Alemde bu aşk-illeti yoktur bilen amma
Sevmek zedeler kalbi, sevilmekse lezizdir (A21)
****
Sarhoş dolu meyhanede zevk almak için sen
Nefsinle boğuşsan bile komşunla barış yap. (A28)
****
Serbest hece vezniyle de şâir yazar amma
Aruzdaki aşk sözleri ezberde kalandır (Ab08)
****
Kurtar beni nefsimden azâb eyleme yâ Rabb
Affeyle kabâheti, gazâb eyleme yâ Rabb (Ab14)
****
Evlatları genç, gençleri çok yaşlı yapan şey
Hiç kıymeti kaybolmayan evkât ve zamânlar (Ab15)
****
Dünyâya dokuz kerre dahî gelsem eğer
Ağzım kapayıp gözlerimi dört açarım (Ab27)
****
Eğer ukbâya gidiş varsa, kaderden silemem
Yaşayıp dertleri çekmek midir ehven? Bilemem (Ab30)
****
Hiç bilmediğin şeyhi, gönül dostu sanıpta
Derviş gibi hoş davranan ağyârı unutma (Ab35)
****
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Beyaz
Pak olmak gereklidir temiz şahsiyet pek az
Bütün renkler içinde çabuk kirlenir beyaz
Mecliste rağbet görür kazanır çok imtiyaz
Bütün renkler içinde çabuk kirlenir beyaz
İyilik yapan insan mumla aranır fakat
Aleyhinde söylenen sözler gelişir on kat
Eleştirilir her an, sağdan soldan yer tokat
Bütün renkler içinde çabuk kirlenir beyaz
Öksüz, yetim ve yoksula Mefaki yardım eder
Gece gündüz çalışır aşılmadık yol gider
İyilikler yaptıkça gece gündüz dayak yer
Bütün renkler içinde çabuk kirlenir beyaz
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bilemem
Bu küçük şi’ri okurken yalınız tek başına
Göreceksin yürek ağrım dönecek göz yaşına
Yazarak söyleyecektim sana bildiklerimi
Nerelerden kırılıp nerde eğildiklerimi
Kuru bir yel gibi gurbetteki vakt oldu heder
Bozulan sıhhatı kaybetme dahî başka keder
Bu felâket başa her dem gelecek sanma sakın
Ama kâfir feleğin cilvesidir. Kanma sakın
Yaşadım ağlayarak her günü yetmiş sene ben
Şükür Allâhıma derken dökerim yaş gene ben
Eğer ukbâya gidiş varsa, kaderden silemem
Yaşayıp dertleri çekmek midir ehven? Bilemem
Heder = boşa giden
Ukbâ = âhiret
Ehven = daha kolay
Fe i lâ tün fe i lâ tün fe i lâ tün fe i lün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:37 AM
Bilgi
Bilmediğin bilmiyorsan sakın gelme bu yana
Bildiğin bilmeyen cahil uykusundan uyana
Biliyorsan bilmediğin öğretirim ben sana
Bildiğini bilen ârif, gel önder ol sen bana
Hece: 8 + 7
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bilmez
Benim âşüfte kadın sevdiğimi annem bile bilmez.
O güzel şûh’ta doğal şehveti âlem bile bilmez.
Sanem ister ki gözünden düşen âb, ebr ile uçsun
O kadar yükselecek katreyi şebnem bile bilmez.
Yere sarkan saçın okşandığı ülfet gecesinde
Heyecandan kırıtan kâkülü, perçem bile bilmez.
Kanı kaynar bulacaksın, günü geldikte firâkın
Bunu bir kalp yarasından süzülen demm bile bilmez.
Bu ketûm sırrını hiç kimseye fâş etme Fatin sen
Senin od derdini çoktan beri hem-dem bile bilmez.
Âşüfte = delicesine seven perişan kadın
Şûh = ne’şeli oynak kadın
Sanem = Put gibi güzel kadın
Âb = su, gözyaşı Ebr = bulut
Katre = damla Şebnem = çığ
Ülfet = alışma kaynaşma
Firâk = ayrılık Ketûm = gizli
Demm = kan Fâş = açığa vurma
Hem-dem = sıkı fıkı, can ciğer arkadaş
Feilâtün filâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bilmezden Gelir
Bülbülün firkat dilinden serçe bilmezden gelir
Dert kazanda kaynar ammâ, kepçe bilmezden gelir
Gezdiğim her memleketten Türkçe yazdım Çin’liye
Asya’dan Hon-Kong’lu gençler Türkçe bilmezden gelir.
Dil yüzünden konferans terkeylemiştim Konya’da
Pişman olmak fayda vermez. Türkçe yok Birtanya’da
Bir de baktım, Türke kardeş, Türke dost Almanya’da
Son doğan Hambug’lu gençler Türkçe bilmezden gelir.
İlk adım Mehmet Fatin’dir. Lâkabım, Gurbetzede
Türkçe manzumlar yazan, yaşlanmış olgun bir dede
Can gönülden sevdiğim dost başka dil bilmezse de
Aslı Türk New Yok’lu gençler Türkçe bilmezden gelir.
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bir Uyarı
Güfte, teşbih, Hüsn-i ta’bir, bikr-i mazmûn, saire
Edebiyyat kültüründen resmeder bir daire.
Böyle san’atlar hazırlar nâzımını teşhire
Başka şâirler belirler nâm-ı şair, şaire. (1)
(1) Kendini şair diye tanıtan bir talebeme
Güfte = söyleyiş
Hüsn-i ta’bir = güzel ifade
Bikr-i mazmûn = ilk defa söylenmiş nükteli söz
Nâzım = manzume yazan
Teşhir = halka duyurma, şöhretlendirme
Belirleme = kesin olarak kararlaştırırlar
Nâm-ı şair = şairlik umvanı
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bir Cevap
Kader evlatları insanlar için haz dolu gün var.
Büyüyen gençlere bayram, deliren dosta düğün var.
Arayan kimseye eğlencelerin her türü mevcut
Ama çok neş’eli günlerde dahî bizde hüzün var.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bir Dosta İthâf
Çoğu bî-vefk hareketsiz gibi durmakla olur.
Olacak şeylere bir mânia kurmakla olur.
Sürügen başarısızlık yere düşmekle değil,
Düşülen yerde kalıp nefsini vurmakla olur.
Bî-vefk = başarısızlık
Sürügen = devam edegelen
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bir Teklif
Beni mesrûr eden ilk va’dini ettinse edâ
Ederim kırk senedir topladığım müklü fedâ
Doğuşundan beri noksansa eğer sende vefâ
Edelim gel, bivefâ sevgiye biz dostça vedâ.
Mesrûr = hoşnut
Edâ = yerine getirme
Bivefâ = vefasız
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bitmiyen Bir Hâb
Bunca yıldır çokça gördüm kabre medhal bâbını.
Amma bir kaç kerre gömdüm ehl-i derd erbâbını.
Ehl-i dildârdır göçenler, yaşla dolmuş gözleri
Saklıyorken dostlarından havf-i mevt âzâbını.
Bildiğim tek şey şudur, ‘Gitmek kolay kalmaksa zor.’
Ben de yaşlandıkça gördüm yılların girdâbını.
Hiç vakit kaybetmeden Allâha her gün hamd ile
Sen de Mehmet bekliyorsun, bitmiyen bir hâbını.
Kabr = mezar
Madhal bâbı = giriş kapısı
Havf-i mevt = ölüm korkusu
Ehl-i dildâr = sevgili kimseler
Hamd = şükür
Hâb = uyku
Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Bosnali Kiz
Anadan doğma güzel cilvelisin Bosnalı kız
Süzülüp hazla bakan gamzelisin Bosnalı kız.
Sıladan gurbete gelmiş gibi ürkek görünüp
Sabah erkenden esen tan yelisin Bosnalı kız.
Heyecandan yana birdenbire içten doğarak
Derenin durmaz akan çay selisin Bosnalı kız.
Ne zaman meclise gelsen sarılıp dâmenine
Sarı gülden daha çok neş’elisin Bosnalı kız.
Dokununca şaha kalkmış kabaran hislerine
Yumuşak nağme çalan saz telisin Bosnalı kız.
Seni her dem severim ben, kölen oldum, diyene
İnanıp kahkakalarla gülmelisin Bosnalı kız.
Yaşamak köyden uzak herkese zor geliyor
Bir an olsun yalınız gelmelisin Bosnalı kız.
Beni baştan çıkarıp neyleyeceksin güzelim
Bu Fatinden güç umarsan delisin Bosnalı kız.
Dâmen = etek
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:40 AM
Boş Köşelerde
Gel göstereyim gel sana zevk bahçesi nerde
Dün baktığımız pencereler durduğu yerde
Bir kez daha hiç bilmediğin zevki hayelle
Meçhulleri ilk tattığımız pencerelerde.
İçten gelen ilk söz bile her derde devâdır
Gel gör güzelim burdaki bir başka hevâdır
Kalbim bu muhabbetler için kuytu mevâdır
Gel bir daha hemkeyf olalım boş köşelerde.
Hevâ = tutkunluk hoşlanma
mevâ = mekan, mevki, yer
Pencereler = hayata bakış açıları
Boş köşelerde = fırsat buldukça tenha yerlerde
Mefûlü mefâilü mefailü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:41 AM
Boş Laf DeğilL
Kimse senin selvi endâmına enbâz değil.
Hendem olan dostlarım sen gibi mümtâz degil.
Meclis-i yârânda söz söyleyen âfetlerin
Avâzı mevcut fakat, hiç biri dilbâz değil.
Ey güzel endamlı! Gurbette seninçin rulet
Oynayan hayranların, ciddi kumarbâz değil.
Resmini karşımda gördükçe ozan gönlümün
Çaldığı saz olsa da, nağmesi şehnâz değil.
Serseri nefsim cesur, meydan okur herkese,
Nâmına serbâz denir, hiç te ateş-bâz değil.
Her nekadar gizli tutsam da devâsız, vahim
Derdimi âlem bilir, maksadım ibrâz değil.
Ey yumuşak kalpli şûh! Bir süredir hüsnüne
Meftun olan Mehmed’in zikri, boş elfâz değil
Müf te i lün, fâ i lün, müf te i lün, fâ i lun
/ . . / / . / / . . / / . /
Selvi endâm = selvi boylu, Enbâz = eşit,
Şûh = neş’eli kadın, İbrâz = meydana çıkarma, Ciddi = gerçek Afet = güzel kız
Dilbâz = güzel söz söyleyen, Elfâz = laflar
Zikr = ifade, anma, Şehnâz = müzik makamı, Devâ = ilaç Avâz = ses, sedâ,
Ateş-bâz = ateşle oynayan, Hüsn = güzellik
Mümtâz = üstün Hemdem = samimi arkadaş, Meftun = tutkun Dil = gönül
Meclis-i yârân = dostlar meclisi, Vahim = sonu tehlikeli,
Serbâz = korkusuz yiğit
Kimse senin selvi boyunla ölçüşemez. Benim sıkı fıkı samimi olduğum arkadaşlarım bile senin gibi üstün ve gösterişli değildirler.
Dostlar meclisinde güzel kızların sesleri duyulur amma hiç biri senin gibi güzel sözler söyleyemezler.
Ey güzel boylu! Gurbet ellerde senin alakanı çekmek için, birbiriyle rekabet eden hayranların gerçek kumarbaz değildirler.
Remini karşımda gördükçe, ozan gönlümün çaldığı bir saz da olsa çıkarttığı nağme şehnâz makamında değildir.
Serseri nefsim cesurdur. Herkese meydan okur. Kendisine yiğit derler fakat hiçbir zaman ateşle oynamaz.
Her ne kadar gizli tutsam da benim tedavisi edilemiyen ve sonucu gayet tehlikeli olan derdimi herkes bilir amma ben gene durumu ilan etmek istemem.
Ey kalbi yumuşak neş’eli kadın! Bir süreden beri senin güzelliğine tutkun olan Mehmed’in söyledikleri boş laf değildir.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:41 AM
Boştur
Başı boş hatıranın şâdı da boştur
Günü geçmiş yaşamın yâdı da boştur
Felegin verdiği nîmetlere mühtaç
Kulun isyânı da bîdâdı da boştur
Yeni dünyâda adâlet yok olurken
Yasanın yazdığı baş dâdı da boştur
Yüce ahlâk ve hamiyyet gibi örfün
Yenilik mucibi bünyâdı da boştur
Büyüyen havf ile bir âlem yaşarız ki
Ekilen mahsülün ihsâdı da boştur.
Senelerdir ne arar hiç te sorulmaz
Fatin’in sancılı feryâdı da boştur.
Bîdâd = Adaletsiz, zulüm
Dâd = adalet, doğruluk
Bünyâd = yapı, temel
Havf = korku
İhsâd = hasad, biçme
Feilâtün Feilâtün Feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:41 AM
Bulunmaz
Öyle câhilsin ki Mehmet, zâtınâ mekteb bulunmaz.
Şems’e istid’a’ yazarsan kâmil-ül-âm şeb bulunmaz.
Hazret-i Peryamberin sünnetlerinden saptığında
İlm-i-fıkh dersinde dün zikrettiğin mezheb bulunmaz.
Câmi dergâhında mazbût din-i islâm dersi versen
Mescidin bâbında yatmış bunca rind-meşreb bulunmaz.
Elli yıldır genç okuttun tıfl’a yol gösterdin ammâ
Hâla ümmîsin Fatin sen, zâtınâ mekteb bulunmaz.
Şems = güneş
İstid’a’ = yalvararak birşey isteme
Kâmil-ül-âm = bütün yıl boyunca
Şeb = gece
İlm-i fıkh = şerâit ilmi, hadis, tefsir,
Mazbût = doğru, sağlam bir şekilde
Bâbında = kapısında
Rind-meşreb = derviş kılıklı kalender
Tıfl = küçük çocuk
Ümmî = anadan doğma cahil
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün
/ . / / / . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:41 AM
Bûsende Kalir
Bütün âlemdeki gül bahçelerinden gülü soldurdu isek
Emin ol sen güzelim, râihanın verdiği bû, sende kalır.
Ne çıkar kem feleğin verdiği üç beş günü doldurdu isek
Duyulan zevkle berâber dudağın hoş tadı bûse’nde kalır.
Râiha = Koku
Bû = güzel koku
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:41 AM
Canımsın Benim (Nazire)
Selvi boylum dil bağından gül fidânımsın benim
Nevnihâlim dünya-ahret sen revânımsın benim
Hem yazımsın, hem kışımsın hem bahârımsın benim
“Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim” (1)
Mâvi gök renk gözlerin tasvire yetmez bir lûgat
Süslü kıvrık zülfü bir kez görmeden kalmam rahat
Sırlarım çok saklıdır. Nefsim dahi bilmez, fakat
“Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim” (1)
İsminin baş harfi yok. BAKİ’si yetmiş beş hece
Kimdedir gönlün senin? Mesken yerin bir bilmece
Sen benim kalbimdesin, akşam sabah, gündüz gece
“Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim” (1)
(1) Şeyh Gâlib’in şarkısından
Dil bağı = gönül bahçesi
Nevnihâl = taze fidan
Revân = ruh, can
Tasvir - resmini çizme
Zülf = iki şakaktan sarkan saçlar
Fâ i lâ tûn fâ i lâ tün fâ i lâ tün fâ i lün
/ . / / / . / / / . / / / . /
--
ŞARKI
Ey nihâl-i işve bir nev-res fidânımsın benim
Gördüğüm günden beri hâtır-nişânımsın benim
Ben ne hâcet kim diyem ruh-i revânımsın benim
Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim
Derd-i ışkın ben senin bihude izhâr eylemem
Lâf edip ah ü enini kendime kâr eylemem
Hâsılı âlem bilir bu sırrı inkâr etlemem
Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim
Gâhi ikrâr eyleyip gâhi dönüp inkârdan
Aksini seyreylerim âyinede divârdan
Gerçi bu suretle pinhân eylerim ağyârdan
Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim
1757-1799
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:42 AM
Cennetle Cehennem
Zannetmeki cennetle cehennem çok uzakta
Beklenmedik an mevt bizi bekler bu tuzakta.
Mevt = ölüm
Tuzak = Bizim bilmeden geldiğimiz bu dünya.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Ciddi Bir Cevap
Leylekler uçar hepsi berâber
Pîr şâhin uçarken yalınız hep.
Ben veznimi seçmekte muhayyer
Sizler müteşâir kalınız hep.
Gerçek kişi manzûme yazarken
Siz gaflete toptan dalınız hep.
Mefûlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Çerkez Kızı Sultan
Çerkez kızı Sultan, ne kadar çok değerin var
Cânân olarak gel, sana kalbimde yerin var.
Yıllar yılı gurbette kalan sevgili yolcu
Mihmân olarak gel, sana kalbimde yerin var
Dans etmek için köydeki meyhâneye bir kez
Raksân olarak gel, sana kalbimde yerin var
Yıldızların altında şafak sökmeden önce
Nihân olarak gel, sana kalbimde yerin var
Sağlıkla heman gel, eğer istersen, görevli
Derbân olarak gel, sana kalbimde yerin var
Hâk olmadan evvel Fatin’in gönlüne girdin
Sultân olarak gel, sana kalbimde yerin var
Mihmân = konuk
Raksân = oyuncu
Nihân = gizli
Derbân = kapıcı
Mefûlü mefâîlü me fâîlü fe ûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Çiçekler
Cevher gibi kıymetli metâ oldu çiçekler
Gurbette dahî medh ü senâ oldu çiçekler
Kış bitti muhakkak yine yaz geldi dedikte
Yerden çıkarak renkli dibâ oldu çiçekler
Bir mu’cizedir hastalığa derman aranırken
Beklenmedik an derde devâ oldu çiçekler
Hasret giderip neş’eyi artırmağa mebnî
İşret-kede mecliste sefâ oldu çiçekler
Göklerden inen sevgili sâkî tarafından
Hamrâ sunan illerde minâ oldu çiçekler
Meskende zitâ, neş’eli günlerde muamma
Kalplerde yatan tarz-ı edâ oldu çiçekler
Metâ = eşya Medh ü senâ = övgü
Dibâ = nadir kumaş Mebnî = kurulmuş
İşret-kede = içki satan meyhane
Hamrâ = şarap, bâde Minâ = şarap kadehi
Zitâ = süslü kadın Tarz-ı edâ = işve, cilve
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Çok Şükür
Dünyâya nizam verdin, halkın önüne serdin
Rabbim Sana çok şükür, doğru yolu gösterdin.
Önce esirdik kulduk, hak dinine sokulduk
Rabbim Sana çok şükür, tükenmez nimet bulduk.
Kalbimizi saf ettin, hükmünde insaf ettin
Rabbim Sana çok şükür, suçumuzu affettin
Kullarını aç etme, zalime araç etme
Rabbim Sana çok şükür, nâ-merde muhtaç etme.
Lutfunuz bana candır, damarımdaki kandır
Rabbim Sana çok şükür, rızkım bana ihsandır.
İnancım hep dindedir, vücudum da zindedir
Rabbim Sana çok şükür, sıhhatım yerindedir.
Bilmem neydi muradım, yürüdüm adım adım
Rabbim Sana çok şükür, seksen sene yaşadım.
Hece: 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Danıştım
Senin ahvâlini, ey sevgili, rüzgâra danıştım.
Dolaşırken garip ellerde de, küffâra danıştım.
Bakarak gökteki yıldızlara, mehtâba da hergün
Hem uçan kuşlara, hem yerde yatan mâra danıştım.
Gece rüyâma giren yerde, hayâller köşesinde
Sarışın zenne yanından geçen ebkâra danıştım.
Gene sağlık durumundan haberalmak niyetiyle
Kimi doktorlara, hattâ dil-i bîmâra danıştım.
Ve nihâyet şaşırıp dün gece zülmette kalan ben
Senin adres ile ahvâlini ağyâra danıştım.
Küffâr = kafirler
Mâr = yılan
Zenne = kadın
Ebkâr = bekar kızlar
Dil-i bimâr = hasta gönül
Ağyâr = yabancı
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Dediler
Aradım dün gece tâ subha kadar köyde seni
Senelerdir o güzel kız köye girmez dediler.
Ararım haşre kadar var diye kendimde seni,
O güzel sendeki boş gövdeye girmez dediler.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Değil Midir?
Mevt Allâhın emri derler
Aşk ta böyle değil midir?
Yas tutarlar gam ederler
Aşk ta böyle değil midir?
Evde gelir handa gelir
Tende gelir canda gelir
Beklenmedik anda gelir
Aşk ta böyle değil midir?
Mekân bilmez zaman bilmez
Kazâ gibi aman bilmez
Hatâ etsen affeylemez
Aşk ta böyle degil midir?
Gündüzleri gece olur
Kelimeler hece olur
Basit sözler bilmecolur
Aşk ta böyle degil midir?
Havadisler haber vermez
Dost melekler kanat germez
Ermişlerin aklı ermaz
Aşk ta böyle değil midir?
Pusudadır sessiz durur
Ne ahlâk var ne de gurur
Masumlara sille vurur
Aşk ta böyle değil midir?
Hem ağlatır hem güldürür
Hislerimi dört böldürür
Benim yaşta pir öldürür
Aşk ta böyle değil midir?
Mevt = ölüm Pir = yaşlî
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Değişmem
Mestâne çivit gözleri asmâna değişmem
Çeşminden akan eşki de ummâna değişmem
Gök gözlü güzel sevgilinin doğduğu yerde
Birlikte geçen günleri cihâna değişmem
Vuslat haberin duymayı çok isterim amma
Firkat düşü’nün sunduğu hicrâna değişmem
Aşkın kapı kulluk gücünün verdiği zevki
Azl korkusunun verdiği hüsrâna değişmem
Yıllar yılıdır şefkat ilen beslediğim bir
Âhû’yu da ormandaki ceylâna değişmem
Gönlümde yatan gonca vefâsız bile olsa
Cânânımı New York’taki fettâna değişmem
Asmân = gök Çeşm = göz
Eşk = gözyaşı Vuslat = kavuşma
Firkat = ayrılık acısı Azl = kovulma
Hüsrân = kaybetme acısı Âhû - maral
Fettân = cazibeli kadın
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Deli Misin?
Kız sen nesin? Sen nesin? İlk bahar yeli misin?
Deli dolu akan bir ırmağın seli misin?
Kız sen nesin? Sen nesin? Yüzü gamzeli misin?
Manalı gülüşünle her gün neş’eli misin?
Kız sen nesin? Sen nesin? Gözü sürmeli misin?
Güzel nağme çıkaran kemençe teli misin?
Kız sen nesin? Sen nesin? Her an cilveli misin?
Mefakiyi mahvettin. Kızım sen deli misin?
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Demişler
Gece rakseylediğin meskene meyhâne demişler
Kimi meyhâne değil zevk dağıtan hâne demişler
Çoğu gurbetzede olmuş bu harâretli mekanda
Sana meftûnlara, dil-beste-i pervâne demişler
Gözucundan yeni hayranlara baktıkça yakından
Eminim, sendeki gök gözlere mestâne demişler
Bize mecliste hakîkatleri nakleylediğin gün
Yakışık hüsn-i mekâl zikrine, efsâne demişler
Yarı mahzûn birinin kavline aldanma sakın sen
Fatin’in şi’rine onlar, lafz-ı divâne demişler.
Meftûn = hayran
Dil-beste-i pervâne = etrafında dönen aşıklar
Hüsn-i mekâl = güzel söylenen
Kavl = sözler
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Denecek
Yeni doğdun diyerek şimdi bebeksin denecek
Büyüyüp çok çalışırsan sen eşeksin denecek
İyi günler sana, saf ballı peteksin denecek
Geleceksin, göreceksin, gideceksin denecek.
Direnirsen bile her gün kara toprak yenecek.
Somla salât hacla zekât vâcibi yaptın diyelim
Seneler beş vakit Allâhına taptın diyelim
Sana dün gösterilen düz yola saptın diyelim
Geleceksin, göreceksin, gideceksin denecek.
Direnirsen bile her gün kara toprak yenecek.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:44 AM
Dengin Kadar
Pek şikâyet etme kim senden de dûn bin kişi var.
Çok böbürlenmek te boştur. Kimse vermez i’tibar.
İç güzellik dış güzellikten de evlâdır, Fatin
Mûteberdir gösterirsen kendini dengin kadar.
Dûn = aşağı
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Depresyona Girdik
Keyflenmek için dosta uyup meye düştük
Gâh sâkiye, gâh mutribe, bâzan neye düştük
Hiç bilmeden ayyaş dolu dünyâya gelince
Depresyona girdik, gece meyhâneye düştük.
Çirkef bulaşır herkese ihlâsta olunca
Kanserle ölen gençler için yasta olunca
Bir kış günü beklenmedik an hasta olunca
Depresyona girdik ve maraz-hâneye düştük.
Seksen senelik bahçede güller soluverdi
Düz râhı değil nefs bize mahrûb yolu verdi
Sırf içtiğimiz mâyi zehir şürb oluverdi
Depresyona girdik, mezar-astâneye düştük.
Mutrib = çalgıcı, hanende
Sâki = içki sunan
İhlâs = temiz yürekli, temizliği seven
Maraz-hâne = hastahana
Râh = yol
Mahrûb = bozuk, harap edilmiş
Sırf = sade, yalınız
Şürb = içilecek şeyler
Mezar-astâne = mezar eşiği
Mefîlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Derine - Deri Ne?
Şu fâni vücudunda kemik nedir, deri ne?
Kimse değer vermiyor kemiğine derine.
Beş para etmedi dün, beş para etmez yarın,
Gömülünce vücûdun, iki metre derine.
Hece: 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dermek İsterim
Bâğbân uyanmadan sana gül vermek isterim
Bir gonca gül yolunda gönül vermek isterim
Hasret, keder ve gam dolu gurbette inleyen
Kalbimde saklı hisleri göstermek isterim
Mâba’di gelmeyen ******* veche damlayan
Eşkimle yazdığım şiri göndermek isterim
Kısmetse vuslatınla, yol üstünde bastığın
Toprakla kaplı yerlere, gül sermek sterim
Gam, kaygı, dert değil de şu son gümlerimde ben
Gül koklayıp ta bağda, çiçek dermek isterim
Bâğbân = bahçivan
Mâba’di = sonu, arkası
Vech = yüz
Eşk = gözyaşı
Mef û lü fâ i lâ tü me fâ î lü fâ i lün
/ / . / . /. . / / . / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dil-Dâra Bıraktım
Aruzun veznini fehm, şâir-i düm-dâra bıraktım
Yeni tarz şi’ri de garb düşkünü ağyâra bıraktım
Yazarım bilgimi, hissettiğimi sıdk ile billah
Bana tevcîh edilen telmihi, eş’âra bıraktım
Okunan bir kısa beytin bile şerh anlamı lâzım
Kötü ma’nası olan nazmı da rüzgâra bıraktım
Edebin verdiği şartlardan uzak kirli lügatla
Başıboş, saçma sapan sözleri mey-hâra bıraktım
Bu mukaffâ beyitin metnini tullâbıma ithâf
Gazelin baş sözü bercesteyi dil-dâra bıraktım.
Fehm = anlaşılması
Düm-dâr = arkadan gelecek
Telmih = imâlı sözler
Mey-hâr = sarhoş
mukaffâ = kafiyelenmiş
Tullâb = öğrenciler
Dil-dâr = sevgili
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dinçlik Azaldı
Bana seksen sene çift imtiyaz aldı
Acı derd verdi, dü-dest ihtizaz aldı
Feleğin lûtfu olan yaşlanan ömrüm
Sabır arttırdı fakat dinçlik azaldı.
Dü-dest = iki el
İhtizaz = titreme
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Diyeceksin
Ferdâ beni dört gözle makâmında mı bekler?
Mahdûr diyeceksin.
Seksen yıla her dün yine bir gün daha ekler.
Makrûr diyeceksin.
Her gün kuru gövdemdeki kalp darbesi tekler.
Mahtûr diyeceksin.
Ferdâ = yarın
Mahdûr = saklı, gizli, belli değil
Makrûr = daha evvel kararlaştırılmış
Mahtûr = tehlikeli
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mefûlü feûlün
/ / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Diyecektim
Artık kocadın hicr edeceksin baba, derdin
Yanış düşünüp vehm ediyorsun diyecektim.
Beş yıl daha kalsan nedeceksin baba, derdin
Oğlum, beni az fehm ediyorsun diyecektim.
Gönderrmede kabre beni kıldınsa muaccel
Ahh olmaya kardeşlerinin hakkına engel
Sen hisseni yuttun daha ben göçmeden evvel
Mîrâsı galat sehm ediyorsun diyecektim.
Hicr = göçmek, ölmek
Vehm = yersiz şüphe, kuruntu
Fehm = anlamak
Muaccel = pek acele
Ahh = kardeş
Galat = yanlış, haksız
Sehm = pay
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Doğum Günüm
Son meskenim güzel handı
Orda yaşam şeref, şandı
Görünüşe ayna kandı
Gözucuyla bir bakınca
Ayna benden çok utandı.
Bahçemizde gül dermekte
Genç kızlara ders vermekte
Böyle hasret gidermekte
Varmış gibi bir sakınca
Ayna benden çok utandı.
Çalışmakla başı yordum
Mes’uliyet taşıyordum
Sâkin hayat yaşıyordum
Öz geçmişe yaş takınca
Ayna benden çok utandı.
Konuşurken mırıldadım
Hem öksürdüm hem hırladım
Gençliğimi hatırladım
Gözlerimden yaş akınca
Ayna benden çok utandı.
Bir tansiyon hastasına
İçki doldu mey tasına
Doğum günü pastasına
Seksen tane mum yakınca
Ayna benden çok utandı.
Hece: 4 + 4 = 8
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dokunma
Ey bâd-ı seher, lûtfile dildâre dokunma
Cânânıma el sürme sakın, yâre dokunma
Dilber ki siyah saçlı çakır gözlü yüzünde
Esved beni görsen bile dîdâre dokunma
Ben nefs-i perîşâna değil, yâre selâm ver
Zülf okşar iken şehv ile rûhsâre dokunma
Gül bahçesi gez, bülbül-ü şeydâ ile söyleş
Gülhânede gül koklar isen, hâre dokunma
Bâki! O güzel, meclis-i handâna gelince
Efkâra dalıp sehv ile güftâra dokunma
Bâd-ı seher = seher yeli
Dildâr = sevgili
Esved = siyah
Dîdâr = güler yüz
Rûhsâr = yanak
Şeydâ = şaşırmış, divâne
Hâr = diken
Handân = neş’eli
Efkâr = fikirler, düşünceler
Sehv = yanlışlık
Güftâr = söz, şiir
Mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dostdar
Yardım istemek için dost bulan zavallılar
Görmeyince menfâat dostlugun çabuk yılar
Dost odur ki beklemez her zaman muâvenet
Yâranından arkadaş görmez âni mel’anet
Dost yapar muâvenet halleder büyük habı
Bekliyorsa karşılık kaybeder bu ahbabı
Yardım et fakire hep karşılık gözetmeden
İhtiyar, küçük çocuk, hiç te tefrik etmeden
İşte böyle başlayan dostluğun hemen yürür
İşlerin kolay gider, arkadaşlığın büyür
Dostu kaybeden beşer varken aç ve ihtiyar
Arzumend-i dost olan Bâki oldu dost(ı) dâr
Yâran = dostlar
Mel’anet = kötü bir hareket
Hab = sıkıntı, üzüntü
Arzumrnd-i dost = yardımlaşmak için dost
bulma istegi
Dostdâr = dostluğu karşılık beklemeden yapan kimse
Fa i la tu fa i lun, fa i la tu fa i lun
/. / . /. / /. /. /. /
Yardım görmek için dost edinen zavallı insanların,
bekledikleri menfâatî gömeyince dostlukları çabucak
bozulur. Başkasından menfâat beklemeyen hakiki
dosttan arkadaşî kötü bir eylem görmez. Dost yardım
eder ve büyük sıkıntılar giderir, fakat yaptığı
hizmetten karşılık beklerse dostluğunu kaybeder.
Sen genç ve ihtiyar diye ayırt etmeden ve karşılık
beklemeden fakirlere yardîm et. İşte bu şekilde
başlıyan dostlukların büyür ve arkadaşlığın devam
eder. Dostlarını kaybeden aç ve ihtiyar insanlar
varken, yardımlaşmak için dost bulma arzusu olan
Bâki, hiç karşılık beklemeyen bir dost oldu.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dostlar Bilecek
Hiç kimsenin umrunda değil gelse vefâtın
Mescitte iken sâdece dostlar bilecekler.
Gelmez geri ömründe biten senevâtın
Akranlarının bâzısı ‘Eyvâh’ diyecekler.
Rahmet dileyip kabre gömüldükte memâtın
Evlâd ü iyâl hâtıralardan silecekler.
Senevâtın = selelerin
Memât = ölüm
Evlâd ü iyâl = çocuklar ve aile
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:45 AM
Dostum
Bu kadar yıl yaşadın zevk alarak küfr ile dostum
Bu tarîk tez götürür gövdeni son menum zile dost
Seçilen meclis-i millette adaylar arasında
Lakabın ‘Bankacı hırsız’ diye düştün dile dostum
Senin isrâfını hoş görmede millet bu dem ammâ
Tutulursan sana kalmaz kara bir pul bile dostum
Kasadan çaldığın esham, yeter artık, bu ne cür’et
Seni deryâ boğarak fırlatacak sâhile dostum.
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dostun Olur
Kesme garip parmağın gün gelir dest’in olur
Kaymağı yersen bu gün yüzdüğün postun olur
Şartları hak gösteren, kem sözün varsa bile
Düşmana çok sövme kim, gün gelir dostun olur.
Dest = el
Müfteilün, failün, failün, müfteilün
/ . . / / . / / . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dört Açarım
Manzum yazarak duygumu kalpten saçarım
Mecliste duraksız konuşandan kaçarım
Dünyâya dokuz kerre dahî gelsem eğer
Ağzım kapayıp gözlerimi dört açarım
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feül
/ / . . / /.. / /.. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dörtlükler
Yol şaşırmış kimsenin zinhâr bilinmez niyyeti
Hem kader vardır denilmiş, hem de şahs hürriyeti.
Zenginin hiç farkı yoktur bir fakirden vesselâm
Hüsn-amelden bellolur insanların şahsiyyeti.
Zinhâr = aslâ
Hüsn-amel = iyi işler yapma
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
******
Şu vezinsiz yazılan bâzı şiirler
Cem’edersen bir aruz beytini tutmaz.
Kimi zevksiz dizeler zihni zehirler
O kadar kirli ki pür-pâk su arıtmaz.
Cem’ = toplam
Köstik = asit, sabun
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
******
Bilen ancak yaşayış devrini söyler
Yorulan baş ayağın cevrini söyler
Bu kadar çok seneden sonra kırışmış
Yüzün, özgeçmişinin seyrini söyler.
Devrini = zamanın dönüp dolaşmasını
Cevrini = eza, cefa, zahmetini
Seyrini = geçmiş ve gelecek gidişini
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
******
Kalbinde yeşil zinde çınar besle ki bir gün
Bir bülbül-i şeydâ konarak şarkıya başlar.
Hiç bilmediğin şarkıyı söyler ki, düşkün
Ferhat gibi, gönlündeki ses yankıya başlar.
Bülbül-i şeydâ = şaşkın, divsne bülbül
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
******
Suyu yüksek tepelerden yavaş indirme yolu
Koca bir hamlede birdenbire atmakla değil.
Dere kazmakla olur. Kazmayı satmakla değil.
Alışılmış nice kerh işleri sindirme yolu
Gider ancak alınan doğru kararlarla dolu
Yola çıkmakla olur. Gölgede yatmakla değil.
Kerh = İğrenç, çirkin, ikrah edilen şeyler
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
******
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dörtlükler 4
Benim ey sevgili nefsim, niye gavgâ çıkarırsın
Bakışımdan, gülüşümden bile manâ çıkarırsın
Yürüdük yan yana seksen sene, artık sona geldik
Ne için hâla bu can yoldaşa vertâ çıkarırsın?
Vertâ = zorluk, tehlike
*****
Galatın sâhası dünyâda kesîr yönlü boyuttur
Bilerek yanlışı dercetmenin en zıddı sükûttur
Kizibin kavlini bir kerre dahî eyleme güftâr
Gebe kaldıkça yalan, döl doğurur. Çünkü velûttur.
Galat = yanlış Kesîr = çok
Derc = yaymak Kizb = yalan
Kavl = söz Güftâr = laf, lakırdı
Döl = nesil Velût = verimli
*****
Uçarak her gece yıldız aradım koskoca gökte
Bulabildim seni binlerce güzel renkli çiçekte
Bu mu yıldız, bu mu kevkeb, bu mu ahter diyerek, ben
Yine bir yıl daha sermest oluverdim bu felekte.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dörtlükler (2)
Dün bülbülü gördüm aralıksız gülüyordu
‘Gül sen bana tutkun birisin’ sanki diyordu.
Şaşkın ne kadar vecd etti ki bıktırdı habîbi
Hem nefsini yıprattı hezâr, hem gülü yordu.
Vecd etmek = kendinden geçercesine, aşkın
Habîb = sevgili
Hezâr = bülbül
Mefûlü mefâîlü mefâîlü fûlün
/ /. . / / . . / / . . / /
******
Hemşerim hesap zamanı muntazır
Yaptığın güzel amel görür hatır
En sonunda hallolunca intikâl
Rûh uçar, beden çürür, eser kalır.
Muntazır = bekleyen
Amel = iş
İntikâl = bir yerden bir yere nakil
Fâilâtü fâilâtü fâilün
/ . / . / . / . / . /
*****
Yaşadın bunca zaman, dehr ile hem birlik yeter
İki misl ücreti var zorla atılmış hatvenin.
Sana seksen seneden fazla misâfirlik yeter
Tadı var demli çayın, hâtırı fincan kahvenin.
Hatve = adım
Feilâtün feilâtün feilâtün fâilün
. . / / . . / / . . / / / . /
*****
Sevinç göçtükten sonra sanki hislerime kuldum
Anısını sakladım kalbimin bir cebinde
Neden sonra uyandım aradığımı buldum
Karımın gülüşünü kızımın kevkebinde.
Sevinç = karımın adı
Kevkeb, yıldız = kızımın adı
Hece: 7 + 7 = 14
*****
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Durduran Yok
Bütün âlem geçecek râh-ı kurdan
O hıyâbân koca yoldur duran yok.
Görünür her gece hem-vâre burdan
Kara tâbût gidiyor durduran yok.
Râh-ı kur = ayak basılmamış yol
Hıyâbân = iki tarafı ağaçlı ana yol
Hem-vâre = dâimâ
Feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Düğün
Erken başladı telaş
Büyüdü yavaş yavaş
Ana, baba, bac(ı) kardaş
Köyde düğün var bugün
Bazlamalar açıldı
Sofralara geçildi
Üste ayran içildi
Köyde düğün var bugün
Davulla zurna çalsın
Oynayacaklar gelsin
Seyirciler halka olsun
Köyde düğün var bugün
(Ertesi gün)
Mefaki dün çok yoruldun
Yataklara serildin
Sabahleyin dirildin
Köyde düğün vardı dün
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:46 AM
Dünya
Dokuz ay bekledim gelmek için bu dünyaya
On gün dolunca hemen birden çıkıverdim
Gezdim evreni gâh uçtum gâh yürüdüm yaya
Gül kokladım her gün birdenbire bıkıverdim
Yetmiş yaz güzel sevdim ömür geçti aradan
Daha kaç güz sürecek göçmek için buradan
Kimse bilmez ne zaman, giden gelmez oradan
Mefaki yaşayacak, mecâl versin yaradan
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Dünyaya
Hageldim ağlaya ağlaya
Sıkıntılarla bu dünyaya
Bi-çare, uryan, çırıl çıplak
Yavaşça gitmeliyim yaya
Rahat huzur dolu dünyaya
Beyaz kefenle temiz ve pak
Mefailun Feilun Feul
. /. / . . / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Düş
Bir tuhaf düş rü’yet ettim muttasıl bir kaç gece
Olmuşum ben bir yağız at. Halli müşkil bilmece.
Ol kadar benzer ki enfüs, lafzı denktir zikrime
Farkedilmez bir konuşsan, fikri benzer fikrime.
Esb miyim ben yoksa bir rü’yâ gören insan mıyım?
İns miyim ben yoksa bir rü’yâ gören hayvan mıyım?
Rü’yet ettim = gördüm
Muttasıl = devamlı, ardı ardına
Halli = çözümü
Müşkil = zor, güç, çetin
Enfüs = nefsler, ruhlar canlar
Lafz = söz
Esb = yağız at
İns = insan
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Ebâbil (1)
Uçarak geldi selâm verdi Ebâbil,
Havadan savt bile gönderdi Ebâbil.
Kafamın saptığı müzmin yaralardan
Kuru bir nedbe demet derdi Ebâbil.
Seneler saklı sakîl hisleri deşti
Dönerek gösteriler serdi Ebâbil.
Beni ben bilmez iken belki doğuştan
Beni öz nefsime yönderdi Ebâbil.
(1) Appalachia dağlarında yaşıyan yerli bir kadın.
Ebâbil = dağ kırlangıcı
Savt = hafif bir ses
Müzmin = süregen
Nedbe = yara kabuğu
Sakîl = çirkin
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Ecelin Pılanı
Ecelin değişmez pılanı
Taşımaz hatâyı yalanı
Ayırmaz filanı falanı
Ne zenginde ne serseride
Sevabım günâhımdan çoktur
Gönlüm açsada gözüm toktur
Belli bir yerim yurdum yoktur
Yaşadım, ötede, beride
Geldi zamânı da, yeri de
İsmimi bıraktım geride
Kabre mal götürmek yoksa da
Yüz kilo sakladım deride
Fatin yüzün, benzin solmakta
Sayılı günlerin dolmakta
Artık her şey belli olmakta
Mezar mekânı da, yeri de
Hece: 9
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Edecek Kasidesi
Hele bir gelsin o büt herkesi hayrân edecek
May içen dostları birbirine düşmân edecek
Perişân sarhoşu divâne eden raksı ile
Gece meyhâneyi tüm hâk ile yeksân edecek
Yalınız bir gece rakkâs olarak geldi diye
Bizi rüsvâ ederek âleme destân edecek
Gece neş’eyle şaraphânede meynâb götüren
Yeni sâki harâbât ehlini neşvân edecek
O gül endamlı güzel bahçeye hiç gelmez ise
Baharın gülleri, bübülleri figân edecek
Caka göstermek için cilveli kıp kırmızı gül
Ötüşen bülbül-i şeydâyı gazelhân edecek
Kurumuş bahçeye âşüfte güzel geldiği gün
Şakıyan gülmesi sahrâyı gülistân edecek
Yüce meclisteki kırkbeş senelik sevgili şûh
Küçücük kız gibi yaş haddini nihân edecek
Sinemin yangını bir damla su muhtâcı için
Eğer isterse Hüdâ katreyi bârân edecek
Ama bir kez yüregim köşküne bir gel görelim
Yaramaz günleri aklım yine nisyân edecek
Leb-i nârdan bana bir bûse verirken de veli
Ki şarap içmek için hem beni hirmân edecek
Esir oldum diye artık şarap içmezsem eğer
Beni dar kalbine binbir gece mihmân edecek
Dilinin verdiği sözden gece gündüz kanayan
Yüreğim, gizli olan sırrımı âyân edecek
Sonu gelmez acı rü’ya gibi yıllarca süren
Bu firâk sancısı çok yazları hâzân edecek
Ecelin gel diği gün dilberi hâk etmesine
Bu şaraphânede sarhoş bile giryân edecek
Ey ecel! Nâfile geldin yine cân almak için sen
Bu güzel cânını hayranlara kurbân edecek
İki dünyâ arasından geçerek yâre giden
Sonu yok gam dolu yol Mehmedi natvân edecek
Feilâtün feilâ tün feilâtün feilün,
. . / / . . / / . . / / . . /
Âşufte = seven cilveli kadın Ayân = açık, meydanda
Barân = yağmur, sağnak Buse = öpme Büt = güzel
Figân = yüksek sesle inleyen Firâk = ayrılık Gam = kaygı, tasa
Gazelhân = gazel okuyan şarkıcı Giryân = ağlayan
Gülendam = gül fidanı gibi nazik Hâk ile yeksân = toprakla bir, yıkık
Hâk = toprak Harabât = meyhane Hirmân = mahrum etmek.
Katre = damla Leb-i nâr = ateş dudak Meynâp = katısız şarap
Mihmân = konuk, misafir Nat(ü) vân = zayıf, halsiz Nihân = gizli, saklı Nisyân = unutma, hatırdan çıkarma Perişan = kederli, kaygılı Reşvâan = sarhoş Rüsvâ = rezil Sahrâ = çöl, kır Sâki = içki sunan Şeydâ = sevgiden aklını kaybeden Şûh = neş’eli kıvrak kadın Veli = lâkin, fakat
O güzel kadın meclise geldiği zaman herkesi hayran edecek ve içki içen arkadaşları birbirine düşürecek. Dansları ile kederli sarhoşları çılgına döndürüp, gece meyhaneyi harap edecek. Yalınız bir geceliğine dans etmek için geldi diye bizi rezil edip aleme ilan edecek. Gece şaraphanede neş’e ile katısız içki dağıtan yeni sunucu meyhaneye devamlılarını sarhoş edecek. O gül fidanı kadar güzel kadın bahçeye gelmez ise baharın gülleri ve bülbülleri yüksek sesle inleyerek üzülecek.
Çılgınca sevdalı güzel kadın kurumuş bahçeye geldiği gün bir belli gülümsyişiyle (çölü) kırı gül bahçesine çevirecek. Cilveli kırmızı gül gösteriş yapmak için öten şaşırmış bülbülü gazel okuyan şarkıcı yapacak. Yüce toplantıda kırkbeş yaşındaki neş’eli kıvrak kadın, küçük bir kız yaşındaymış gibi, yaşını gizliyecek. Göksümdeki yangının ihtiyacı olan bir damla suyu eğer Allah isterse bir sağnak haline getirir. Bir kerre olsun kalbimin köşküne gelirsen, hafızamın o eski yaramaz günleri yine unutacağını göreceğiz. Ateşli dudaktan bana bir öpüş verecek amma beni şarap içmekten de mahrum edecek. Kendisine esir oldum diye bundan böyle içki içmez isem, beni daracık kalbinde binbir gece konuk edecek. Söylediği sözlerle yaralanan ve gece gündüz kanayan yüreğim, gizli olan sırlarımı açığa vuracak. Sonu gelmeyen bir rüya gibi yıllarce süren bu ayrılık sancısı, çok yazları sonbahara çevirecek. Ecelin bu güzel kadını almağa geldiği gün, bu şaraphanedeki sarhoşlar bile ağlayacak. Ey ecel! Sen can almak için yine boşa geldin, zira bu güzel kadın canını hayranlarına kurban edecek. İki dünya arasindan geçerek yâre giden, sonu gelmeyen kaygı dolu yol Mehmed’i zayıf, halsiz ve yorgun düşürecek.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Efendim
Tam üç sene hiç yılmadan emrinde köleydim
Hizmetçisi ben, gözcüsü ben, bekçisi bendim
Yıllar sonu hasretle senin kalbine girdim
Lutfunla fakir hâneme hoşgeldin Efendim.
Hasretzedenin korktuğu aşk derdini bildin
Hiç görmediğim bahçede güller derebildin
Bir kuş gibi kış gelmeden evvel gelebildin
Lutfunla fakir hâneme hoşgeldin Efendim.
Bir müddet için senden uzak beldede kaldım
Birkaç defa dostlarla selâm nâmesi saldım
Âhirde seni gizli harem-gâhıma aldım
Lutfunla fakir hâneme hoşgeldin Efendim.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü faûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
El Kızı
Firkat-zede ben fakr-ü garip, sen de bir eldin
Deryâlar aşıp vuslat için sen bana geldin
Aklımda yer etmiş, hiç unutmam sen o akşam
Yıldız gibi göklerde melekten de güzeldin.
İkbâli hemen biz kaderin seyrine saldık
Aşk âlemi derken gece hülyâlara daldık
Biz böylece geç vakte kadar bir süre kaldık
Meltemli o seherde melekten de güzeldin
Rüzgarlı semâlarda bulutlarla görüştük
Ay nûrunun altında harâretle öpüştük
Hûrî dolu âlemde yeşil cennete düştük
Cenneteki her yerde melekten de güzeldin.
Firkat-zede = ayrılık derdine uğrayan
Fakr-ü garip = fakir ve garip
İkbâl = bahtiyarlık
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Elden Gider
Yaşlanırken gün gelir gurbette yâr elden gider
‘İrüşür fasl-ı hazân bâg u bahâr elden gider’ (1)
Cedd ölür evlat doğar mahdud ömür böyle biter
Şems batar leyâl gelir birden nehâr elden gider
Gam, keder, günlük geçimle ihtiyarlık bir yana
Hastalık baş gösterir, derhal karâr elden gider
Tarlalar, bağlar gider amma asıl gerçek kalan
Bir karış toprak yeter, sanma mezâr elden gider
Bunca yıldır durmadan zevk eyledin Mehmet Fatin
Bâki kalmaz kimseye, mürg-i hezâr elden gider
(1) Sultan Fatih Mehmet II (Avnî) nin gazelinden
Cedd = dede, büyük baba
Şems = güneş
Leyâl = *******
Nehâr = günler
Karâr = dinlenme, rahat
Mürg-i hezâr = bülbül kuşu
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Gazel
Sâkiyâ mey sun ki bir gün lâlezâr elden gider
İrüşür fasl-ı hazân bâg u bahâr elden gider
Her nice zühd ü salahâ mâil olur hâtırum
Gördüğümce ol nigârı ihtiyâr elden gider
Şöyle hâk oldum ki âh itmeğe havf eyler gönül
Lâ cerem bâd-ı sabâ ile gubâr elden gider
Gırra olma dilberâ hüsn ü cemâle kıl vefâ
Baki kalmaz kimseye nakş u nigâr elden gider
Yâr içün ağyâr ile merdâne cenk itsem gerek
İt gibi murdar rakip ölmezse yâr elden gider
Sultan Fatih Mehmet II (Avnî) 1481
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Ele Beni
Kalbur altına düştüm. Sıdk ü hakk ele beni
Gizli kalmadı sırrım, verdi nefs ele beni
Gam keder dolu yetmiş yıldır aşka tutuldum
Olmasın diye vuslat, sürdü baht ele beni.
Sıdk ü hakk = doğruluk ve insâf
Vuslat = kavuşma
Fâilün feilâtün fâilün feilâtün
/ . / . . / / / . / . . / /
Hece = 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:47 AM
Emsâlin Senin
Benzemezsin kimseye sen, yoktur emsâlin senin
Titretir ma’sum dudaklar kehrubâ lâl’in senin.
Saç siyah, zülfün siyah, çeşmin siyah rû’yün temiz
Bir buçuk dünyâ değer vechindeki hâl’in senin.
Bir bakış binbir gülüştür, muttasıl gönderdiğin
Hiç tükenmez haznedir, hezl-i emvâlin senin.
Eyledin her gün yemin sevdâya vâfî kalmayı
Amma tağyîr olmamıştır. Dostu ihmâlin senin.
Kimse bilmez çektiğim gurbette hüsrân cevrini
Izdırabtan kurtarır vuslat diyen kâl’in senin.
Kehrubâ = elektrikli
Lâl = dudak
Rû = yüz, çehre
Hâl = yüzdeki ben
Hezl-i emvâl = bol bol hediye veren
Muttasıl = aralıksız
Vâfî = sadık, vefakâr
Tağyîr = değişme
Hüsran = mahrumiyet acısı
Cevr = eziyet, sıkıntı
Kâl = söz
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/. / / /. / / /. / / /. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Ervâh
Kim uyandırdı şehit ruhları dün Bosnada? Eyvah!
Ne bilen var ne de ben söyleyebildim. Bilir Allah.
Ki eğer Bosnalı kardeşleri görmekse kaderde
Uyanır yardım için toprağa düşmüş yatan ervah.
Ervah = ruhlar
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Esbâbı Nedir
Sorarız biz bu nezîh hilkatin esbâbı nedir
Sonu mechûle giden hicretin esbâbı nedir
Bu sorumsuz yaşamın bir sonu var olsa bile
Daha dün gelmiş isek, avdetin esbâbı nedir
Ta doğuştan beridir, fıtraten insanda olan
Bir asâlet var iken zilletin esbâbı nedir
Köleliktir yapılan servete, mülkiyyete hep
Pula hasrettiğimiz rağbetin esbâbı nedir
Düşüyor çığ gibi dağdan, dolu servet yağıyor
Bu kadar mülk var iken kılletin esbâbı nedir
Unutup bizdeki ni’metleri bin kez, bilerek
Hased etmek gibi pest illetin esbâbı nedir
Yüce Mevlâ tarafından bize ihsânı görüp
Edelim şükr ve senâ, gafletin esbâbı nedir
******
Sorarım ben bu uzun gurbetin esbâbı nedir
Yalınız çekmesi zor hasretin esbâbı nedir
Uyarak geçmişe bir beldede kalmak yerine
Dem-a-dem gam getiren, fürkatin esbâbı nedir
Uzak ellerle yakın beldede açlık yaratan
Bu musîbet, bu habis nedretin esbâbı nedir.
Gece dostlar tarafından kazılan laht çukuru
Bana re’sen görünür, sûretin esbâbı nedir
Ölünün konduğu tâbûtla beraber karadır
Kazılan hâk-i-mezar, zulmetin esbâbı nedir
Kim ararmış bilemem, vâde henüz gelmedi ki
Ecelin derdi nedir, dâvetin esbâbı nedir.
******
Sorunuz bunca kavî hiddetin esbâbı nedir
Çoğu hüsranla biten şiddetin esbâbı nedir
Koca dünyâdaki mazlumlara yardım edecek
Kolay işler var iken külfetin esbâbı nedir
Açılır beldede mektep ve modern medreseler
Buna rağmen geri zihniyyetin esbâbı nedir
Kölelikten yana zincirleri kaldırmak için
Bize mahsus yarı hürriyetin esbâbı nedir
Bilerek seçtiğimiz sözde güzin kimselerin
Bu sadârette kabih sirkatin esbâbı nedir
Bulabildikçe vakit dosta güzel söz yerine
Kıl-ü-kâl yaparak gıybetin esbâbı nedir
Bize has terbiye, hürmet, iyi ahlâk yerine
Töreden çektiğimiz mihnetin esbâbı nedir
Nezîh = temiz, pâk
Fıtraten = yaradılıştan
Zillet = alçaklık, horluk
Kıllet = noksanlık, azlık
Gaflet = ihmal, ihtiyatsızlık
Dem - a - dem = her vakit, sık sık
Fürkat = ayrılık
Habis = pis, kötü
Nedret = eksiklik, azlık
Laht = mezar
Re’sen = alenen, kendiliğinden
Sûret = resim, hayalleme
Hâk-ı-mezar = mezar toprağı
Kavi = kuvvetli
Kabih = çirkin, fena
Kıl-ü-kâl = dedi-kodu
Gıybet = çekiştirme
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
.. / /.. / /.. / /.. /
Mehmet Fatin Baki
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Eşitlik
Kimimiz zanneder insanları bâlâ, cihanda
Kimimiz görmede akrankarı dûnân, bu handa.
Yüce dağlarda dahî yok düpe düzgün seviyye
Biliriz yoktur eşitlik büyüyen her fidanda.
Hükemâ! Her ne kadar yoksa müsâvât zamanda
Var eşit rütbe mezarlıktaki hâkî mekanda.
Bâlâ = yüksek, yüce
Dûnân = aşağı kimseler
Hükemâ = hakimler, alimler, bilginler
Hâkî mekan = toprak mesken, mezar
Feilâtün feilâtün feilâtün feûlün
. . / / . . / / . . / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Eşlere Vasiyet
Sağlığımda vermedin bir selâmet
Tıynetinde varsa ger hüsn-i niyyet
Öldüğümde bâri bir tövbe eyle
Rûz-i haşr’de faydasızdır nedâmet.
Hüsn-i niyyet = iyi niyet
Tıynetinde = yaradılışında, mizacında
Rûz-i haşr’de = kıyâmet gününde
Fâilün mefâilün fâilâtün
Fâilâtü fâilâtün feûlün
/ . / . / . / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Etmeseydi
Aldığım muzmir sitemler kalbi şerhâ etmeseydi
Bûseden destan yazardım gurbet imhâ etmeseydi
Bende mazbut aklı şeydâ etmeseydi.
Fikri ednâ etmeseydi.
Kâmalırken vuslatından kulların hayrân olurdu
Nısfı çökmüş çöp samanlıklar dahî seyrân olurdu
Köyde bizden kimse şekvâ etmeseydi.
Komşu kıssâ etmeseydi.
Mest olurdum her dem amma bir tebessüm sağlamakla
Can gönülden sevdiğim kız köyde her leyl ağlamakla,
Göz yaşından çağlayan mâ etmeseydi.
Çölde deryâ etmeseydi.
Sonbahardan sonra kalmış solmadan sümbül dereydim
Geçmeden vakt, bitmeden yol tıklıyan kalbim vereydim
Tenle nefsim gönlü yağmâ etmeseydi.
Keşke gavgâ etmeseydi.
Muzmir = saklı, gizli Şerhâ = dilim dilim kesme
Mazbut = sâlim, sağlam Şeydâ = şakın, deli
Ednâ = daha aşağı Nısfı = yarısı
şekvâ = şikayet Leyl = gece
Mâ = su
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün
/ . / / / . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Ey Mâh
Enhârda su âheste akar bıkmadan, Ey mâh.
Ömr böyle biter, âlemi hiç sıkmadan, Ey mâh.
Gel, şevk içelim âb-ı hayât zevk kadehinden
Miâdı gelip tendeki rûh çıkmadan, Ey mâh.
Enhâr = nehirler
Âheste = yavaş yavaş
Şevk = neş’e
Miâdı = vâdesi
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:48 AM
Fahriye
Şiirin nağmesi söyler benim uslûbumu şerhan
Okuyan güfteyi, şenlikle kalır neş’eli, ferhan
Güzel âhenk ve mukaffâ redif, eyler iken ritm
Yazılan her gazelin beyti hulümkâr ve perîhan.
İyi bercestesi tetkik edilir şâir elinde
İki uzman bile yanlış bulamaz tek hecesinde
Yeni teşbihleri gel dinle bekar mazmun evinde
İşiten benzeri mahmûr, okuyan sanki gazelhan.
Fahriyye = övgü, kendini övme
Şerhan = açık olarak
Ferhan = sevinçli
Mukaffâ = kafiyeli
Hulümkâr = rüya kaynağı
Perîhan = büyüleyici
Berceste = veciz ve manalı mısra’lar
Mahmûr = sarhoş, mest olmak
Gazelhan = şarkıcı
Bikr-i mazmun = evvelce söylenmemiş simgeler
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Fitre - Zekât
Alarak mülkünü arzın, nekes âlemde yaşarsın.
Bölüş emlâkini, âdem yaşatır hem de yaşarsın.
Hasis âlemde sen ancak kısa birkaç sene varsın.
Vererak fitre zekât, hem yaşatır hem de yaşarsın.
Nekes = cimri, pinti, hasis
Âlem = dünyâ, cihân
Âdem = adam, insan
Feilatün feilatün feilatün feilatün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Fürkânsız Olur
Mesken kirası vermeyen iskânsız olur
Mümkün bile bir tembele imkânsız olur.
Tenhâya gidip kırk seneden fazla kalan
Gurbetçi, cefâ-keş gibi furkânsız olur.
Tenhâ = uzak ıssız yerler
Cefâ-keş = cefa çeken
Furkânsız = iyi kötü, doğru yanlış arasındaki farkı
görmeyen kimse
Mefûlü mefâîlü mefâilü feül
/ / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gâfil-i Edyân
Feleğin câhili ey gâfil-i edyân
Hoca sen gaybet edip küfre yapıştın.
Kılarak mü’mine kızb ile bühtân
Köyü tüm yağma edip mülkü kapıştın.
Edyân = dinler
Kizb = yalan
Bühtân = iftira
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gafil
Kemâl der Fatin’e fâtin
Kalır medresede cahil.
Fatin der ki buna, lâkin
Kemâl “Fatn-ı mütegâfil”
Fatin = zeki, zihni açık
Fâtin = fitneci
Kemâl = olgunluk, bilgili
Fatn-ı mütegafil = hakikati bilerek kendisini
gâfil gösteren kimse
Mefailü feilatun
. / /. .. / /
Kemal, zeki ve zihni açık Fatin’e, fitneci fâtin
demiş. öylesine medrese cahili derler.
Amma Fatin buna cevaben der ki:
Kemâl ” Olgun, bilgili, hakikati bildiği halde
kendini bilmez gösteren bir insandır.”
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gel Güzelim
Nice günler sana vuslat haberin bekliyorum
Eğer akşam gelemezsen bu seher gel güzelim.
Beni hasretle yakan günlere leyl ekliyorum
Beni bekletme günahtır. Bu sefer gel güzelim.
Bana mektupta geliş vaktini ‘Sen söyle’ dedin
Gelirim belki sabah belkide asr-öğle dedin
Beni irşâd ederek böyle değil şöyle dedin
Beni bekletme haramdır. Bu sefer gel güzelim.
Azıcık kaldı vakit. Tatlı ömür harcanacak
Sana vuslatla da birkaç günümüz ballanacak
Yalınız böylece bir hâtıra bâkî kalacak
Beni bekletme yazıktır. Bu sefer gel güzelim.
Leyl = gece
Asr= öğleden sonra, akşama doğru
İrşad = doğru yolu gösterme
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Geldi Zaman
Olamaz kimse şerefyâb günah işlerse her an
Cezalardan kaçınıp sen diledin Haktan aman
Suçu çok nefsine yol vermek için geldi zaman
Bazı düşman bazı şeytan seni etmiş perişan
Sonu gelmez kibirindir sana güçlük çıkaran
Yaramaz nefsine yol vermek için geldi zaman
İbadettir seni Mehmet kötü yoldan koruyan
Ederek tövbe bu akşam gelesin vecde heman
Gözü kör nefsine yol vermek için geldi zaman
Aman - bagışlama
Şerefyâb = şeref kazanan
Vecd = Tanrı sevgisine dalma
Fe i la tun fe i la tun fe i la tun fe i lun
.. / / .. / / .. / / .. /
Her an bir günah işleyen kimse hürmet kazanmaz.
Sen cezalardan korktuğun için Allâhtan af diledin
amma şimdi suçu çok olan nefsine yol verme zamanı
geldi. Bazan düşman ve bazan da şeytan seni perişan
etmiş amma sana esas güçlük çıkaran senin
başkalarına yukardan bakma huyundur. Bu
yaramazlık yapan nefsine yol verme zamanı geldi.
Mehmet, seni kötü yola düşmekten koruyan, Allaha
gösterdiğin saygıdır. Bu akşam hemen tövbe et ve
Tanrı sevgisine dal. Gözü kör olan nefsine yol
verme zamanı geldi.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gelsene
Müştakım ben bûsene
Güz gelmeden gelsene
Deryâları aşarak
Gelemezsen bu sene
Bekliyorum gel sene
Eyub sabrım taşarak
Hece: 4 + 3 = 7
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gelsin
Dilerim lutf-ı Hüdâ yol sapıtan düşmana gelsin
Edilen hayr ve düâ sevgili dostum sana gelsin.
Eğitimden alarak feyz, dolaşan kanda asâlet
Ona gelsin, sana gelsin bu azizlik cana gelsin.
Nolur, Ey Hazret-i Mevlâ, yaşanan son günümüzde
Dil ü hüsn, âli fazîlet yeni genç insana gelsin
Koyu mücrim gibi her şeytana uymuşsa günahkâr
Koca sultan bile makberde yanan külhana gelsin
Göreyim gençleri ben toprağa gark olmadan evvel
Ramazan bayramı yâhut gelecek Kurbana gelsin.
Beni zımnen kınayan dostlara bir tatlı sözüm var
Utanıp pişman olanlar küçücük zındada gelsin.
Rahm-ı Hüdâ = Allahın rahmeti
Feyz = ilim, irfan, verimlilik
Azizlik = olgunluk
Dil ü hüsn = gönül ve güzellik
Âli fazîlet = yüksek iyi vasıflar, huy
Zımnen = üstü kapalı olarak
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Genç Dostuma
Vechine hasret kalan âşıklara pest edersin
Yufka rakik kalpleri mecliste şikest edersin
Kahrını kimler çeker en neş’eli günde dahi
Sermest olan dostları bir kez daha mest edersin.
Bir kere bahtın sana tâlih ney’i çalmamış ki
Sen gibi genç kızları eğlenmeğe salmamış ki
Falsolu kalbinde de vicdan yeli kalmamış ki
Sermest olan dostları bir kez daha mest edersin.
Böylece gelmiş senevât, böyle kalır bu eyyâm
Fâni hayat son bulur ammâ buna yoktur encâm
Derd ile kasvet dolu meyhânede sen her akşam
Sermest olan dostları bir kez daha mest edersin.
Vech = yüz
Pest etmek = aşağı bakmak
Rakik = ince
Şikest = kırmak
Senevât = seneler
Eyyâm = günler
Encâm = son, âkibet
Müfteilün müfteilün müfteilün feûlün
/ . . / / . . / / . . / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gençlerin Feryâdı
Ne dediysem, ne düşünsem dediler tıfl-aklıdır
Ne taraftan bakabilsem ebeveynim haklıdır.
Emelim arzuların hep beraber olmak fakat,
Görünüşler, düşünüşler alenen çok farklıdır.
Tıfl = çocuk
Feilâtün feilâtün feilâtün fâilün
. . / / .. / / .. / / /. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:49 AM
Gerdanlık
Sana gerdanlık yaptım onu kimse göremez
Kuyumcuda yapılmaz bahçelerde türemez
Öyle bir gerdanlık ki benzemez hiç bir şeye
Ben kendimde sakladım zayi olmasın diye
Otuz üç tanesini ardı ardına dizdim
Gözlerimi kapayıp renkli resmini çizdim
Göz yaşımla silerek pırıl pırıl parlattım
Yüreğimin en ücra bir köşesine attım
İşte orda kalacak sen dönünceye kadar
Veya içimde yanan kor sönünceye kadar
Ben göçmeden gelirsen gerdanına takarım
Gerdanlıkla gerdana haşre kadar bakarım
Öyle bir gerdanlık ki benzemez hiç bir şeye
Öpücüklerden yaptım sana yakışsın diye
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:50 AM
Gerekir
Yaşayan mahluka sıhhat ve saâdet gerekir
İnanan mü’mine kuvvetle metânet gerekir.
Doğuşundan sana Allâh tarafından verilen
Nefesin bitmeden evvel de şahâdet gerekir.
Yedi kat gökten inen Hazret-i Kur’ân-ı Kerim
Ve o âyetlere saygıyla riâyet gerekir.
Kulun Allah tarafından verilen nîmetine
İçi el-hamd ile şükran dolu minnet gerekir.
Namazın hükm-i kazâ farzedilen secde için
Kitabın kavline tâatla ibâdet gerekir.
Yalınız bayrama mahsûs iyi günlerde değil
Gücü az yoksuna her demde inâyet gerekir.
Güneh işler ve fesat sözleri yaymak yerine
Yasak olmuş bir amelden kaçış elbet gerekir.
Birinin şeytana bir kez kanarak başladığı
Güneh eylemlere bin kerre nedâmet gerekir.
Seneler sonrası birden hür olan millet için
Yeni devlette mecâl, halkta hamiyyet gerekir.
Çalışan millete yâ Rabb bir akâmet yerine
Ona rıf’at, ona hakkettiği nusret gerekir.
Yeni asrın kuduran düşmanı def’etmek için
Cesur askerde şecâat millette de vahdet gerekir.
Acımaz zâlime dünyâda cezâ olmasa da
Rezil insafsıza mahşerde musîbet gerekir.
Su-i tefsirde hatâ yapmadan Ey âlim-i dehr
Daha çok fehm için elfâzda selâset gerekir.
Küçücük hânede evlâd-ı ayâl, ced, ebeveyn
Gibi tüm fertlere ikrâm ile izzet gerekir.
Fukarâ komşuya dünyâ malı bahsinde felek
Kuru bir va’d-ı tehî fevki, mürüvvet gerekir.
Ta ezelden beridir küskün olan kimselerin
Barışıp birbirinin affına gayret gerekir.
Kısacık ömrünü hoşnut yaşayıp gülmek için
Sevilenlerle sevenlerde muhabbet gerekir.
Yaratan Hakk tarafından verilen gün yaşadın
Ve nihâyet sana Bâkî, bir azîmet gerekir.
Metânet = sağlamlık
Hükm-i kazâ = Allah tarafından verilen hüküm
Kavline = sözlerine Taât = Tanrı buyruğuna uymak
İnâyet = ihsân, iyilik Mecâl= güç, kuvvet
Hamiyyet = milli onur, haysiyet Akâmet = başarısızlık
Rıf’at = yükseklük, yücelik Nusret = başarı
Şecâat = yiğitlik Vahdet = birlik
Musîbet = sıkıntı, eziyet, belâ.
Su-i tefsir = yanlış yorumlama
Âlim-i dehr = dünyâ âlimi Fehm = anlayış
Elfâz = sözler Selâset = kalay anlaşılma, düzgünlük
Evlâd-ayâl = aile efradı Ced= dede
Ebeveyn = ana ve baba İzzet = hürmet
Va’d- ı tehî = boş vait Fevki = üstünde, dışında
Mürüvvet = insâniyet, cömertlik Azimet = yolculuk
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:50 AM
Gibidir
Felekte neş’e veren ses güzin rübâb gibidir
Ölüm rahatlığı ukbâda tatlı hâb gibidir
Uzun yaşantı umumun talebi olsa bile
Geçinme kayıgsı hiç bitmeyen azâb gibidir
Kılıç misali kesen sözlerin saçıldığı yer
Kızıl dudakla ağız, süslü bir kirâb gibidir
Sevenlerin çabucak sislenen gözündeki nem
Firuze gökteki ratıp gezen sehâb gibidir
Nihâni meclise her geldiğinde sevgilinin
Hafif sıcak nefesi çölde bir serâb gibidir
.
Baharda bahçivanın bahçesinde gül kokusu
Gülen kadın didesinden gelen gülâb gibidir
Ağarmayan gecenin zulmetinde gaybubetin
Kederli kalbimi örten siyah hicâb gibidir
Mahalleden gelerek mâşuku ve mâşukayı
Çekiştiren kişiler havlayan kilâb gibidir
Küçük iken gelin olmuş bekar ve bâkireler
Kütüphanemde okunulmamış kitâb gibidir
Uzunca tatlı ömür mahbubeyle bir yaşamak
Zamanla eskiyip kıymetlenen şarâb gibidir
.
Acuzların yaşı hakkında kim ne derse Fatin
Senin bu günlerin eyyâm-ı-eş-şebâb gibidir..
Felek = dünya Güzin rübâb = seçkin saz
Ukbâ = ahiret Hâb - uyku
Kirâb = kılıç kını Firuze = mavi renk
Ratıb = rutubetli Sehâb = bulut
Nihâni = gizli Serâb = buğu
Dide = göz Gülâb = gülsuyu
Gaybubet = meydanda bulunmama, gözden uzak kalma Hicâb = perde Mâşuk = seven
Mâşuka = seven kadın Kilâb = köpekler
Mahbube = sevilen kadın Acuz = ihtiyar
Eyyâm-ı-eş-şebâb = gençlik günleri, gençlerin günleri
Me fâ i lün fe i lâ tün fe fâ i lün fe i lün
. / . / . . / / . / . / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:50 AM
Gideceksin
Can, bana ‘Gitmem’ deme. Bir gün gideceksin
Nefsine kırgın, bana küskün gideceksin.
Ummadığın bir gece kasvette kalınca
Şeytana uydun diye üzgün gideceksin.
Bir fidanın körpe dalından koparılmış
Gonca gülün zevkine düşkün gideceksin.
Eyle duâ vakt-i hesap gelmeden önce
Dest uyuşuk, gözleri süzgün gideceksin.
Yetti hayât mihneti seksen sene Mehmet
Sonsuza dek, zindana sürgün gideceksin.
Dest = el
Kasvet = sıkıntı, karanlık
Mihnet = Gam, keder, dert, eziyet
Müfteilün müfteilün müfteilün fa
/ . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:50 AM
Gönderiyor
Yeni dünyâda yahûd dış siyaset dönderiyor
Koca bir devleti Texastaki genç önderiyor.
Çocuk öldürmeğe Bağdatla Kudüs cephesine,
Gavurun leşkerini York’lu çıfıt gönderiyor.
Leşker = asker
York’lu = New York’lu
Çıfıt = yahûdi
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:51 AM
Gönlüm Benim
Bunca yıldır gurbet elde bekleyen meftun benim
Aşka düşmüş, çölde kalmış, kaybolan Mecnun benim
Vuslatınçin hergün akşam derde derman bekledim
‘Sen dururken meyl ider mi kimseye gönlüm benim’ (1)
Özledim dostım seni, hiç görmeden gitsem bile
Düştüğüm gökten derin deryâda ben yitsem bile
Varlığım son haddedir. Cansız kalıp bitsem bile
‘Sen dururken meyl ider mi kimseye gönlüm benim’ (1)
(1) Sultan (Genç) Osman II (Fârisî) nin bir kıt’a sından
Meftûn = büyülenmiş, tutkun
Hadd = hudut
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
KIT’A
Musfaf-ı hüsnüne iki kaşun iki râ gibi
Ol rûhun üstinde mûyun anber-i sârâ gibi
Sen dururken meyl ider mi kimseye gönlüm benim
Yoluna kurbân ola nice güzel havrâ gibi
Sultan (Genç) Osman II (Fârisî) 1622
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:51 AM
Gönlüm Tok
Sevgim arttı gittikçe
Bunda bir maharet yok
Fitre ihsân ettikçe
Verdi Allâhım pek çok
Gençleri egittikçe
Bilgim arttı. Gönlüm tok
Failun Mefailun
/. / . / / /
.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:51 AM
Gönül
Aşıkın aklında Hüsrev gibi keydir gönül
Güçlü nefisten kavî hânede beydir gönül
Hiç dayanılmaz bir arzu gibi iştahlanan
Ruhlara benzer yüreklerdeki şeydir gönül
Hislerin altında iç fırtınalardan kaçıp
Dosta ferahlık veren yaz gibi deydir gönül
Akl ile vicdân kasasında hafî, kimsesiz
Gövdeye kan gönderen yoldaki peydir gönül
Hisli ve mânâlı bir şarkı için herkesin
Duyduğu bir nağmenin kaynağı neydir gönül
Son seneler, ayrılık hasretinin durmadan
Mehmet’e içtirdiği kırmızı meydir gönül
Key = İran padişahlarına verilen unvan, hükümdâr
Key Kubat, Key Hüsrev, Key Kâvûs gibi
Kavî = kuvvetli
Dey = kış
Hafî = saklı, gizli
Pey = iz
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:51 AM
Gördüklerin
Zannedersen sevginin deryâsıdır gördüklerin
Mutlakâ müzmin bir aşkın Â’sıdır gördüklerin
Muttasıl nısf-ın nehar rü’yetlerin rü’yâ değil
Pirlerin geçmiş kayıp dünyâsıdır gördüklerin
En güzel günler biter beklenmedik bir lahzada
Farkedersin geçmişin ferdâsıdır gördüklerin
Bakma zinhar kendinin böyle düşkün haline
Hurdalaşmış gençliğin sevdâsıdır gördüklerin
En nihayet vaslolur sevdâlının son menzili
Başka dünyâ başka bezm ukbâsıdır gördüklerin
Kalmamış mahfuz kelâm derlerse bilgin âlemi
Şairin söylenmemiş kıssâsıdır gördüklerin.
Müzmin = süregen
Rü’yetler = görüntüler
Muttasıl = aralıksız
Nısf-ın nehar = gün ortası
Bezm = meclis
Ukba = öteki dünya, ahiret
Mahfuz = saklı, gizli
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:51 AM
Gördüm
Yalınız kaldığımız hücrede dünyâ gördüm.
Odadan çıktığın an devranı tenhâ gördüm.
Kamerin sunduğu aydınlığın etrâfında
Senin ay yüzlü güzel vechi hüveydâ gördüm.
Sana kalbimdeki mülkten yer ayarken, medfen
Sığacak yirmi bir arşın karelik câ gördüm.
Gözünün damlası dün kaldı benim mendilde
Güneşin doğduğu an koskoca deryâ gördüm.
Kaderin verdiği üç çeyrek asırdan fazla
‘Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rüyâ gördüm.’ (1)
Senelerden beri gurbette kalıp yaşlanmış,
Kendi derdiyle yanan, Mehmedi şeydâ gördüm.
(1) Zatî’nin gazelinden
Tenhâ = boş Câ = yer
Hüveydâ = açık, meydanda
Hâb-ı gaflet = gaflet uykusu
Şeydâ = şaşkın, divânne
Feilâtün feilâtün feilâtün Fe’ün
. . / / . . / / . . / / / /
Gazel
Gözüm açtım bu seher bir ulu sahrâ gördüm.
Anda bir dâne-i hardal gibi dünyâ gördüm.
Def’edüp sinesini hâle-i pür sûzunu ney
Raksa girmiş nice bin âşık-ı şeydâ gördüm.
Nice bin zevrâk-ı ser geşte ana müstağrak.
Cûş edüb mevce vurur bir ulu deryâ gördüm.
Ne güzel vakıadır bu iki açub can gözünü
Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rüyâ gördüm.
Zatiya hiç zeval vermez ana zerre kadar
Dide-i can ile bir şems-i hüveydâ gördüm.
ZATİ (1477-1546)
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Görürüm
Gece rü’yamda kiyâmetleri cennet görürüm.
Düşümün hepsni bir dakkada sûret görürüm.
Yazılan terk-i günâh işleri, bir farz sayarak
Yüce Mevlâya erişmiş gibi vahdet görürüm.
Ama bir gün dalıversem sofular âlemine
Kara nefret yerine, orda mürüvvet görürüm.
Yine hiç bilmediğim bir gece meyhânede ben
Mey’i lezzetli bulur, sâkide iffet görürüm.
Kayıbolmuş ebeveynin gibi Mehmet, sanada
Günü defterde yazılmış bir azimet görürüm.
Vahdet = birlik
İffet = namus, ahlak
Azîmet = yolculuk
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
.. / / .. / / .. / / .. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Gördüm Seni Şarkısı
Gördüm seni ben dün gece kaç kerre düşümde
Birden bırakıp Meclisi koştun bana geldin
Gördüm seni ben dün gece kaç kerre düşümde
Gerçekten inandım ki Venüs’ten de güzeldin.
Cennetteki yaşlanmış ağaç sâyelerinde
Bin katre-i âb kaynağı fevvârelerinde
Neş’eyle gezerken bu behişt bahçelerinde
Gördüm seni ben dün gece kaç kerre düşümde
Gerçekten inandım ki Venüs’ten de güzeldin.
Sâye = gölge
Katre-i âb = su damlası
Fevvâre = fıskıye
Behişt = cennet
Mfûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Görürüm
Gece rü’yamda kiyâmetleri cennet görürüm.
Düşümün hepsni bir dakkada sûret görürüm.
Yazılan terk-i günâh işleri, bir farz sayarak
Yüce Mevlâya erişmiş gibi vahdet görürüm.
Ama bir gün dalıversem sofular âlemine
Kara nefret yerine, orda mürüvvet görürüm.
Yine hiç bilmediğim bir gece meyhânede ben
Mey’i lezzetli bulur, sâkide iffet görürüm.
Kayıbolmuş ebeveynin gibi Mehmet, sanada
Günü defterde yazılmış bir azimet görürüm.
Vahdet = birlik
İffet = namus, ahlak
Azîmet = yolculuk
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilün
.. / / .. / / .. / / .. /
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Görürüm (2)
Foto-albümdeki sûrette hayâlin görürüm
O geçen neş’eli günlerdeki hâlin görürüm
Kuru bir çift dudağın yandığı bir şehvet ile
Küçücük bûse için kırmızı lâlin görürüm
Yalınız kaldığım akşamların avcunda bile
Yedi katmer göğün üstünde hilâlin görürüm
Kara kış gelmeden evvel baharın cilvesi var
Güle baksam bile her yanda nihâlin görürüm
Yaşasam senden uzak beldede her leyl ve nehâr
Gecenin kapkara göksünde zühâlin görürüm
Gece durgun göle baksam göremem başka kamer
Suda yalnız yüzen ay yüzlü cemâlin görürüm
Sûret = resim Lâl = dudak Nihâl = fidan
Leyl ve nehâr = gece ve gündüz
Zühâl = yıldız Lîk = lâkin, fakat
Kamer = ay
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Götür
Ey uçan nemli bulut, gönlümü cânâna götür.
Sulu gözlerde birikmiş yaşı al, câna götür.
İyileşmez yaralar hastasıyım bir süredir
Çaresiz derdimi yüklen de bir ummâna götür.
Senelerdir düşülen zilleti bir ben bilirim
Kötü ahbârı bizim köydeki ihvâna götür.
Eziyet çektiğimiz cevr-ü cefâ arttı bugün
Hepisin benden alıp gökyüzü asmâna götür.
Gülecek, zevk alacak kalmadı bir şey. Henüz akl
Beni terk etmeden al rûhumu Mevlâna götür.
Zillet = aşağılık, alçaklık
Ahbâr= haberler
İhvân = kardeşler
Cevr-ü cefâ = sıkıntı, incitme
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Gurûr
Sendeki BEN’lik seni kem rü’yaya daldırır.
Dost dahi düşmanla berâber sana saldırır.
Gönlünü alçalt biraz, at kibrini, kardeşim
Zor yere düşsen bile Mevlâ seni kaldırır.
Müfteilün, müfteilün, müfteilün, feül
/ . . / / . . / / . . / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:52 AM
Gül
Gül dalında güzeldir koparınca üzülür
Çelenge koysan bile orda çabuk büzülür
Allah onu yaratmış dikenler arasında
İyi kötü günlerin akında karasında
Ona dokunmak değil yalnız bakmak isterim
Eğer fırsat bulursam “Seni severim” derim
Olgun gülün yanında üç tane gonca gül var
Üç tane de tomurcuk, ateş böcegi kadar
Hepsi ona muhtaçtır, hepsi eline bakar
Birbirinden ayırmak yüreklerini yakar
Ama çok istiyorum yanımda olmasını
Gözüm gibi bakarım önlerim solmasını
Fakat bir gün gelecek o gülümle yan yana
Oturup içeceğiz vuslatı kana kana
Şimdi kadere küsüp ağlarım güle güle
Bu ihtiyar halimde aşık oldum o güle
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:53 AM
Gül Yeter
‘Gül üzülsün gonca açulsun, bana sen gül yiter’ (1)
Her tataftan kaygı saçılsın, bana sen gül yeter
Bir hazânî bahçede zambak ile sümbül yeter
Zevk verir gurbetteki hayrânına sen gül yeter.
Dostu mecnûn etmeğe zülfündeki kakül yeter
Ağlasın bülbül gül için, dostuna sen gül yeter.
Sahte bir dünyâda benimçin bu kadar zül yeter
Suçlarım yüz kerre yazılsın, bana sen gül yeter
Çaresiz gurbette kalan Mehmede bir gül yeter
Makberim gönlünde kazılsın, bana sen gül yeter
(1) Zâtî’nin gazelinden
Hazânî = sonbahar görmüş
Fâ ü lâ tün müf te i lün müf te i lün fâ i lün
/. / / /.. / /.. / /. /
GAZEL
Gül üzülsün gonca açulsun, bana sen gül yiter
Ağlasun bülbüllerin ey gonca, tek sen gül yiter
Ey kamer-ruh fi-l-mesel bir bende-i ferzâne-veş
Atı önince piyâde sen şehün ben kul yiter
Mutribâ kaanûn odur kim sâzunı al çengüne
Bizi söyletme sürâhi didüği kul kul yiter.
Bir nedür ben bülbülün zahmı hezâr ur cânına
Didum ol gonca ayıtdı ârife bir gün yiter
Açılub gül kalmasa hergiz negam bülbül ne gam
Câm gül Zâtî surâhi kulkul-i bülbül yiter.
Zâtî
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:53 AM
Gülsen De Bir Ağlasan Da
Muammâdır bu cihanda gülen de var ağlayan da
Keder, hüzün içimizde, neş’e varken öte yanda
Ebeveynim gülüyordu, ağlıyarak gelirken ben
Evlatlarım hıçkıracak bu dünyadan giderken ben
Kader budur, gelen gider, doğan ölür geç ya erken
Teker teker göçeceğiz son nefeste Hudâ derken
Mefaki der hiç değişmez gülsen de bir ağlasan da
Birkaç sene kiracıyken ya sarayda ya da handa
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:53 AM
Gülü Vereyim
Seninçin bir gül aldım
Dikenini pakladım
Bana fırsat verirsen
Sama gülü vereyim.
Gülüşünü dün çaldım
Hafızamda sakladım
Bana fırsat verirsen
Sana gülüvereyim.
Hece: 4 + 3 = 7
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:53 AM
Gülüyordu
Dolaşan sisleri içmiş bulutun sînesi doldu
O sehâb damlar iken toprağa baktım gülüyordu.
Bu mübârek çiye muhtaç çimenin haznesi doldu
Sabah erken yıkanan yaprağa baktım gülüyordu.
Gün ağarmakla berâber kara leyl usluca kaçtı
Derelerden taşan ırmak suyunu bağlara saçtı.
Baharın müjdesi dağlarda yamaçlar çiçek açtı
İyi bir yıl daha geçti diye bahtım gülüyordu.
Sehâb = bulut
Leyl = gece
Feilâtün feilâtün feilâtün feillâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:53 AM
Gümrâh
Pejmürde, perîşân dolaşan bir sürü gümrâh,
Sanmakta mezardan kaçacak dün göçen ervâh.
Tuttukları yollar ne yazık selvete çıkmaz
Külhanda yatıp gıybet eden müfsid’e kem râh.
Zâhid geçinip wa’z vererek zenb eden eşhâs
Bilsin ki güzergâhı cehennem yolu billah.
Bir doğru tarîk hangisidir bilmeden insan
Nefsiyle berâber kanıyor şeytana gâh gâh.
Hem sinn-i kebir hem daha genç hem yaşı pencâh
Aff isteyen insanlara yardımcıdır Allâh.
Gümrâh = yolunu kaybetmiş kimseler
Pejmürde = eski yırtık elbiseli
Ervâh = ruhlar
Selvet = gönül rahatlığı, mutluluk
Gıybet = yerme
Kem râh = kötü bozuk fena yol
Zenb = günak, suç, kabahat
Eşhâs = şahıslar, kimseler
Tarîk = yol
Gâh gâh = zaman zaman
Sinn-i kebir = yaşlı
Pencâh = Elli
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / /. . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 08:59 AM
Günler Geçiyor
Eyyâm geçiyor muntazaman mu’cibi devran
İnsan gibi hayvan da nefes almada her an,
Mestûr olan insandaki can, böylece izhâr.
Enhâr akıyor koskoca deryâlara doğru
Zürra’ su ararken boşa isrâf gibidir bu,
Bulmaz bunu uygun küçücük çay, koca cuybâr.
Harp günleri ekser gece etfâl yatıyor aç
Cenk sonrası evlerdeki halk ekmeğe muhtaç,
Hakk eylemesin canlı iken kimseyi idbâr.
Mebzul para, pul var diye eslâha üşüştük
Hak çiğneyerek yanlış olan yollara düştük
Her devrede Mevlâ veriyor bizlere ihtâr.
Artık seçenek kalmadı hiç, zâtına Bâki
Pîrân da gider merkade, takdîr-i ilâhi,
Ukbâya giden herkesi hıfz-etmeğe yer var.
Eyyâm = günler Mestûr = gizli, kapalı
İzhâr = belli olur, meydana çıkar
Enhâr = nehirler Cuybâr = akar su
Zurra’ = çiftçiler, ekinciler Etfâl = çocuklar
İdbâr = talihsizlik, düşkünlük Eslâha = silahlara İhtar = tenbih, hatırlatma Pîrân = İhtiyarlar, yaşlılar
Merkad = mezar Ukbâ = öbür dünya, âhiret
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:00 AM
Güzâf
Arıyorsan sözü, mânâsı derin bir kısa lâf
Şiirin vezni aruz, fikri kavî, lehçesi sâf,
Oku, elfâzını öğren, lugatın farkını bil
Yanılıp sanma sakın bâkire efkârı güzâf.
Kavî = kuvvetli
Elfaz = kelimeler
Lugat = söz
Bâkire = hiç söylenmemiş
Efkâr = fikirler
Güzâf = boş lakırdı
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:00 AM
Haber Ver
Yıl geçti sen gideli
Geleceksen haber ver
Eserken hasret yeli
Geleceksen haber ver
Koruklar üzüm oldu
Yaşaran gözüm oldu
Sana son sözüm oldu
Geleceksen haber ver
Acı haber iletme
Dedim sana gel gitme
Ben ettiysem sen etme
Geleceksen haber ver
Doğru çıkarsa falım
Vuslattan zevk alalım
Dügün bayram yapalım
Geleceksen haber ver
Mefaki üzdü seni
Özlüyor affetmeni
İstemedi gitmeni
Geleceksen haber ver
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:00 AM
Hamd ü Senâ Et
Sana her gün sunulan nîmeti fâdıl
Bulabildiysen eğer, hamd ü senâ et.
Tadarak zevkini ömrün bu kadar yıl
Yaşabildiysen eğer, hamd ü senâ et.
Nice ins baş sokacak hâne ararken
Bir evin varsa eğer, hamd ü senâ et.
Çoğunun kâr getiren mesleği yoktur
Bir işin varsa eğer, hamd ü senâ et.
Bulamaz beldede can yoldaşı herkes
Eşinin kadrini bil hamd ü senâ et.
İki milyar kişi bir lokmaya muhtaç
Doyuyorsan bu günen hamd ü senâ et.
Giyecek çul bulamazken çoğu halkın
Caketin var diye sen hamd ü senâ et.
Kara zulmette kalan kör, kötürüm çok
Bakarak yol yürüsen hamd ü senâ et.
Kimi müsteşfede bîmâr, kimi mecnun
Bu gün aklın var iken hamd ü senâ et.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:00 AM
Hanım Kızım
Sûretin gördüm resimden nazlı handânım kızım
Sanki YILDIZ gökten inmiş sevgi sultânım kızım
Bekliyordum vuslatından bir haber cânım kızım
Hoş gelirsin yâr-ı cânım, cânımâ hanım kızım
Bülbülümsün sen benim, ağlatmasın Mevlâ seni
Neş’e dolsun hep hayâtın, gülle doldur gülşeni
Kılmasın Allah cüdâ hiç bir vakit senden beni
Hoş gelirsin yâr-ı cânım, cânımâ hanım kızım
Gurbet elde bir hayâtın ma’mur olmaz dört yanı
Günlerim geçmez kolay, yalnız yaşam kalp düşmanı
Gökte kevkeb, yerde YILDIZ’lar hatırlar amcanı
Hoş gelirsin yâr-ı cânım, cânımâ hanım kızım
Sûret = resim
Handân = neş’e ile gülen
Yâr-ı can = can dostu
Cüdâ = ayrı
Kevkeb = yıldız
Fâilâtüm fâilâtüm fâilâtüm fâilüm
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:00 AM
Hasret Yarası
Hasret yarasın sarmak için câna danıştım.
Yıldızlara sordum gece asmâna danıştım.
Hem yaz günü, hem kış günü rüzgarla berâber
Kırkbeş senelik hasreti bârâna danıştım.
Gurbette iken çektiğimiz hicre binâen
Fürkat gamı nerden gelir ahzâna danıştım.
Merhem mi bulur böyle marazlar diye baktım
Dün nâfile mecnun gibi hayrâna danıştım.
Duymuş mu haber köyde kalan sevgili yârdan
Şahsen tanıdık hemşeri mihmâna danıştım.
Zihnî niyetim dönmedir İstanbula her gün
Esmâka sorup dalgalı ummâna danıştım.
Hicr kaygısının bir bilinen çaresi yokmuş
Ben dün gece meyhânede sekrâna danıştım.
Asmân = gök Bârân = yağmur
Hicr = ayrılık Binâen = dolayı
Fürkat = ayrılık Ahzân = Kederler
Maraz = hastalık Hayrân = şaşkın
Mihmân = konuk Esmâk = balıklar
Sekrân = sarhoş
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:01 AM
Hatay
İskenderunun toprağı kumsal suyu berrak
Alâ Amanos dağlarının sırtına çık bak
Elbet göreceksin denizin rengini mos mor
Gündüzleri aydın ******* benzeri fosfor
Antakya basar bağrına efsânelerinden
Asî suyu inler müziğin nağmelerinden
Kırkhan gibi Reyhanlı da şenlikli şehirler
İhsan ile ikbâl ile en başta gelirler
İskenderun ismiyle Hatay dünyada önder
Gitmek nasib olmazsa eğer naşımı gönder
Gurbetteki dem fazlaca beş yüz yedi aydan
Mehmet Baki bir mutlu haber bekle Hataydan
Naş = İçinde ceset bulunan tabut
Fa’lun Feilatun Feilatun Feilatun
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:01 AM
Hayâlim Yıktılar
Akrabam, nefsim ve şeytan tende cânım sıktılar,
Tâ ezelden hattedilmiş doğru yoldan çıktılar.
Bahtımın bir lûtfudur bu. Hasma hâcet kalmadı
Hep berâber birleşip toplam hayâlim yıktılar.
Hattedilmiş = yazılmış
Fâilatün fâilatün fâilatün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:02 AM
Hayat- Memât
Hayat irsî maraz oldukça bu âlemde bize
Babadan vaslile geçmekte bebek bünyemize.
Bilinen belli devâ yok bu muzir hastalığa,
Esefâ! Bir de memât dercedilir künyemize.
Maraz = hastalık Vasl = ulaşma
Muzir = zararlı Esefâ = eyvah, ne yazık
Memât = ölüm Dercedilir = yazılır
Feilâtün feilâtün feilâtüun feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:02 AM
Hayatında
Annene bir gül gönder hayatında
Çelenk, çiçek yerine vefatında
Ziyaret et babanı hayatında
Hergün ağlayacaksan vefatında
Sakın üzme eşini hayatında
Pişman olacaksan vefatında
Dosta güler yüz göster hayatında
Sana rahmet dilerler vefatında
Çocukları sevindir hayatında
Hürmetle anılırsın vefatında
Duânı ihmâl etme hayatında
Rahat etmek istersen vefatında
Mefaki şarkı söyle hayatında
Sesin çıkmayacaksa vefatında
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:02 AM
Hayır - Evet
Ezilen lûgat-ı Osmani’ye râhil diyelim mi?
Ya, Latin lafları öz Türkçeye dâhil diyelim mi?
Senelerden beri kullanılan Osmanlıca sözler
Üretilmiş yeni elfâza mümâsil diyelim mi?
Dile yerleştirilen Farsça’yı dilden çıkarıp
Kökü eksik yarı kültüre tâil diyelim mi?
Türetilmiş sözü Asyadaki Türkmen bile bilmez
Anayurtta yaşayan Türklere gâfil diyelim mi?
Yüce Kur’andaki âyetleri tefsir ile ma’ruf
Din-i İslâmı eğiten mektebe zâil diyelim mi?
Ata’nın nutkunu bilmek, Akif’in marşını bilmek,
Onu fehm eylemeyen gençlere bâhil diyelim mi?
Özü tarihte yazılmış şanımız kültüre bağlı
Diyen öz duygulu askere câhil diyelim mi?
Edebiyyat eğitim dersleri vermekle muvazzaf
Bu veciz hicvi yazan şaire zâhil diyelim mi?
Râhil = ölmüş, vakti geçmiş Mümâsil = eşit
Tâil = faydalı Tedris = eğitim Ma’ruf = belli
Elfâz = sözler Zâil = sona ermiş, modası geçmiş
Fehm = anlamak Bâhil = başı boş, Muvazzaf = vazifeli
Zâhil = unutan, ihmalci, vurdum duymazcı.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
.. / / .. / / .. / / .. / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:02 AM
Hayret-Hayran
Hayret-hayrân kefenin iki gözü
Biri azalınca diğeri artar
İlimdir bunların esası özü
Temkinli tahminin değeri artar
Zâhire inanmak ne işe yarar
İşin memba’ını öğrenmek gerek
Araştır aslını vermeden karar
O işi yapana kiymet vererek
Hayret-hayrân, bunlar birer muamma
İnsan yaşıyorsa hayret’i olur
Hayrânkâr olanlar bilirler amma
Hayret olmayınca hayat son bulur
Mefaki’nin ömrü bilgiyle doldu
Hayrân’ı arttıkça hayret’i yitti
Hayret’i gidince ögrenmez oldu
Şaşkınlık yolunda takatı bitti
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Haz ve Naz
Var iken böyle kesîf bendeki haz, sendeki naz
Sanırım bizde henüz gelmedi kış, bitmedi yaz
Gelecek günleri bir kerre düşün eyle niyâz
‘Açılırsın güzelim sen dahi, sabreyle biraz’ (1)
Dem alan mey gibi geldinse bu olgun çağına
Yürü, gez sallanarak hem soluna hem sağına
Güzel endâmını göster gülerek gül bağına
‘Açılırsın güzelim sen dahi, sabreyle biraz’ (1)
Kesîf = yoğun
Niyâz = dua
(1) Nedim’in gazelinden
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Herc ü Merc
Aruz vezninden ayrıldık, kayıtsız vezni derc ettik
Biz âhenkten de vazgeçtik, müzikten nağme ferc ettik
Esef-nâktır, sayın şair, firâkından hemen sonra
‘Evet, tarz-ı kadim-i şi’ri bozduk herc ü merc ettik.’ (1)
(1) Abdülhak Hamit Tarhan’ın kıt’asından (1937)
Kayıtsız = serbest
Derc = toplamak, yayınlamak
Ferc = yarık, aralık
Esef-nâktır = Acıklıdır, hüzünlüdür
Firak = ayrılış
Tarz-ı kadim-i şi’ri = eski şiir tarzını
Herc ü merc = altüst etme, karma karış yapma
Mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün
. / / / . / / / . / / / . / / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Hiç Dinlemez
Levh-i mahfuz hep yazar hiç dinlemez
Havf- ı ecel makber kazar hiç dinlemez.
Komşu düvel sulh için ceht etmeden
Harbeder köy, kent yıkar hiç dinlemez
Ciddi mü’minler kılar her gün namaz
Her sabah kur’an okur hiç dinlemez.
Sor nedendir bî-sebep haksızlığa
Milli meclis göz yumar hiç dinlemez
Bir kısım menhûs havâdis dâima
Yerleşir hâtır-nigâr hiç dinlemez.
Tıflı erken tenvir etmektir gerek
Gûş-i etfal hep duyar hiç dinlemez.
En mühim dersler dahî versen bile
Bir kısım gençler bıkar hiç dinlemez.
İlk bahardan sonra bir yaz mevsimi
Bir böcek cümbüş çalar hiç dinlemez.
Cümle insanlar bilir dağlarda her
Kış gelince kar yağar hiç dinlemez.
Nerde olsan, nerde kalsan her zaman
Şems doğarken şeb batar hiç dinlemez.
Usta bir bağbân bilir yaz gelmeden
Her bahar ezhâr açar hiç dinlemez.
Kimbilir kaç rûz-ü şeb kış mevsimi
Gays yağar şimşek çakar hiç dinlemez.
Pek lüzumsuz sırnaşık çok tutkular
Can sıkar cânan sıkar hiç dinlemez.
İhtiyar, genç, her yaş insan bir defa
Görse bir büt, göz bakar. hiç dinlemez
Âşık olsun, mâşûk olsun yok ki fark
Mest olanlar kalp yakar hiç dinlemez.
Muztarib şâir yazar bir şah beyit
Bülbül ağlar, gül güler, hâr hiç dinlemez.
Bilmiyenler bir taraftan lâfeder
Bir taraftan yol tıkar hiç dinlemez.
Ey Fatin coşkun taşan cuy-bâr gibi
Şi’riniz kalpten çıkar hiç dinlemez.
Levh-i mahfuz = Manevi levha, kader
Havf- ı ecel = ecel korkusu
Düvel = devletler
Ceht = çaba
Bî-sebep = sebepsiz
Menhûs havadis = uğursuz hadiseler
Hâtır nigâr = resim gibi hatırda kalan
Tenvir = aydınlanma
Tıflı = çocuğu
Gûş-i etfal= çocukların kulağı
Şems = güneş
Şeb = gece = bahçivan
Ezhâr = çiçekler
Rûz-ü şeb = gündüz ve gece
Gays = yağmur
Büt = put, güzel kız
Muztarib = rahatsız, ızdırab çeken
Hâr = diken
Cuy-bâr = ırmak, akar su
Failâtün failâtün failün
/ . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Hilkatin Hikmeti
Yaşadım bilmeyerek hilkatimin hikmetini
Harcadım boş yere ilk gençliğimin kıymetini
İşte yıllarca dolaştım gülerek kâm alarak
Almadan hiç bu acâip feleğin himmetini
Günbegün zillete düçâr bile kalsam yine hor
Göremem hilkatin ihsânı HAYÂT nimetini
Bir an inkâr edemem çok seneler geçse dahi
Perişanlık günü tüm dostlarımın hizmetini
‘Hoşça kal sen.’ demeden dostlarım ayrıldı çabuk
Umarak görmeyi ukbâda Hüdâ rahmetini
Geçti günler seneler, geldi ömür son demine
Başladım görmeğe yaşlanmanın âlâmetini
Sevinir hoşnut olur şen giderim âhirete
Kazanırsam ben eğer dostlarımın hürmetini
Hilkat = yaratılış
Himmet = yardım
Zillet = yoksulluk
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Hurşid Batar
Gonca bir büt kokladım, gönlüm dayanmaz hasrete
İşte nefhâ böyle yel, bir gül kokar bin hâr batar
Çağla gözden sivri oklar parçalar tüm bağrımı
İşte nazrâ böyle re’y, göz yan bakar kirpik batar.
Sert bakışlardan da zâid bir güzel söz şâd eder
İşte sevdâ böyledir, lebden çıkan kem söz batar.
Çok semek yer bir balık, vardır rekâbet bol suda
İşte deryâ böyle bir bahr, bir yüzer birçok batar.
Bir taraftan tıfl gelirken bir taraftan pîr gider
İşte dünyâ böyledir, bir gün doğar hurşîd batar.
Büt = güzel Nefhâ = güzel koku
Hâr = diken. Re’y = götme, görüş
Nazrâ = bakış Zâid = ziyade
Leb = dudak Kem = kötü, bozuk
Bahr = deniz Semek = küçük balık
Pîr = yaşlı, ihtiyar Hurşîd = güneş
Tıfl = küçük çocuk, bebek
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
Ikra’
Yalvarmalar Allâha temâmiyle vakûrdu.
Mescitte duâm savtımı Mevlâya duyurdu.
Meçhûle gidenler, bana, Allâhın adıyle,
Ikra’ dedi Kur’ânı. Resul böyler buyurdu.
Vakûr = ağırbaşlı
Savt = ses
Ikra’ = oku
Resûl = Peygamber
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
İblis
Gece rü’yamdaki âb-hufte ya yağmur veya karmış,
Fakat âb-nâr ile iblis bedi’ evrâkı yakarmış.
Bu fecî cürmüne pişmân olan iblîs ile nefsim,
Suçunun affı için nâfile Allâha yakarmış.
İblis = şeytan
Âb-hufte = eriyen buzun suyu
Âb-nâr = sıcak su
Bedi’ evrak = eşi ve emsâli olmayan Kûr’an-ı Kerîm
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:03 AM
İhtiyaç
Şâyet âşık sevgisinden yoksa şekki
Hiç te sormaz mâşukundan sinni kaçtır.
Yetmişinden sonra Mehmet Bâki der ki
Hem sevilmek hem de sevmek ihtiyaçtır.
şekk = şüphe
Sinn = yaş
Hece: 4 + 4 + 4
Aruz: Fâilâtün Fâilâtün Fâilâtün
/. / / / . / / / . / /
Eğer âşık kendi sevgisinden emin ise sevgilisinin yaşını bile sormaz.
Yetmişinden sonra Mehmet Bâki hem sevmenin hem de sevilmenin bir ihtiyaç olduğunu itirâf eder.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:05 AM
İhtiyar Değilim
Sözüne güvenilir merd adam yiğit olur
Zayıf ve fakirlere her zaman müfit olur
Etrafına nur saçar zulmette hurşit olur
Yalan dolan geçinen namerde yâr değilim
Serkeşane değilse sarhoşane dolaştım
Mecburiyet icabı köpeklerle dalşatım
Yadellerde bir kerre kanunla karşılaştım
Zavahire bakma sen ben sahtekâr değilim
Pelaspare görünen kiyafete aldanma
Berduş için söylenen rivayetlere kanma
Küffâr ile uğraştım hata etmedim sanma
Allâh şahidim olsun pek günahkâr değilim
İhtilaflı taraflar özümü hakim seçti
Adalet makamında elime yetki geçti
Sonunda insafsızlar ektiklerini biçti
Vicdanen müsterihim asla hünhar değilim
Kaderin emri ile zürriyetim olmadı
Ahfâdıma gidecek şefkat şevkim dolmadı
Çocuklara verecek sevgim hiç kaybolmadı
Öksüz, yetim ve yoksul tıfla ağyar değilim
Sefahet aleminde Mefaki sefâ sürdün
Göklere hakim olan kartal gibi özgürdün
Köyden uzak gurbette yirmibin şafak gördün
Sen kocadıysan eğer ben ihtiyar değilim
Hurşit = güneş Hünhar = zalim
Ahfâd = torunlar Tıfl = küçük çocuk
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:05 AM
İki Bayram Duası
Merhametli şefkatli yaradanın ismiyle
Dünyanın âhiretin tüm âlemin cismiyle,
Mahşer günü maliki bizler sana taparız
Senden yardım umarız emrinizi yaparız
Sapıtanlara değil sevdiğin insanlara
Lutfettiğin düz yolu göster bize bir ara. (1)
Ne doğar ne doğurur eşiti yoktur diye
Varlıklar arasında benzemez hiç bir şeye.
Gelin mü’min kardeşler Allah tektir diyelim
Varlığına ınanıp O’nu tekbirliyelim. (2)
Sana sığındık yâ Rabb şeytanın amelinden
Gece karanlığından, mücrimlerin elinden
Kurtar bizi Allahım, kullarınız biz senin
Kıskançlık hıslerinden hased eden kimsenin.(3)
Varlıkların sahibi insanların Allahı
Ancak sensin düşenin en son ilticahâhı
Şeytan kötülüğünden, müfsitlerin elinden
Ara açan fitneci insanların dilinden.(4)
Kazanılınca r zafer, insanlar birer birer
Allahın yardımıyla İslâma dinine girer
Öyleyse Fatin Baki, O’na yalvar afv dile
İştiyakla dua et, ömrün az kalsa bile. (5)
Kur'anı Kerimin sure ve ayetlerinden ilham alınarak yazılmıştır.
(1) Sure 1, (2) Sure 112, (3) Sure 113,
(4) Sure 114, (5) Sure 110.
Hece: 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:05 AM
İkimiz
Keyf ararken serde bulduk dinç hayâtın şevkini
Tatmış olduk yârelinden âb-ı hayvân zevkini.
Beklemezken başka yerden başa bir keyf sevkini
Güçtü lâkin kalpte bulduk can ve canân zevkini.
Son bahârdan sonra gördük, nevbahârın nevkini
En nihâyet kışta tattık vahşi hayvân zevkini.
Âb-ı hayvân = efsânevi ölümsüzlük suyu, âb-ı hayat
Nevkini = ucunu, sonunu
Fâilâtun fâilâtun fâilâtun fâilun
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:05 AM
İllete Düştün
Mülkün böleceksin.
İsrâf ederek mülkünü sen kıllete düştün.
Nefsin bileceksin
Kör nefsini bir kez duyarak zillete düştün.
Tab’an öleceksin
İhmâl ederek sıhhatı beyt-illete düştün.
Zevkin sileceksin
Mehmet Baki bin tövbe edip söyleyeceksin.
kıllet = azlık, kıtık
zillet = aşağılık, alçaklık
beyt-illet = hasta evi
tab’an = tabii olarak
Mefulu Feulun
/ / . . / /
Mefulu Mefailu Mefailu Feulun
/ /. . / /.. / / . . / /
Malını, mülkünü bölmeden hepsini birden
harcadîgîn için fakirliğe düştün. Kendi kendini
iyice tanımadan nefine uydun ve haysiyetini kaybettin.
Öleceğini bildigin halde sıhhatını korumadığın için
seni hastahaneye kaldırdılar. Mehmet Baki, dünya
zevklerini temamen bıraktığını ilân ederek tövbe
etme zamânın geldi.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:05 AM
İmdad
Yâr elinden çâk olup şerhâda kaldım.
Gâh duman gâh külle bir nefhâda kaldım.
Bir yığın ben kimsesiz bir mâl-ı metrûk
Doğduğum köyden baid tenhâda kaldım.
Çâk = yarık, yırtık Şerhâ = parça parça
Nefhâ = yel, hava, koku
Mâl-ı metrûk = sahipsiz, terkrdilmiş mal
Baid = uzak Tenhâ = boş yer
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün
/ . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İnanmam
Artık bana nâmus sözü versen de inanmam
Binlerce yemin teklif edersen de inanmam
Rüzgar gibi göğsümde esersen de inanmam
Binlerce yemin teklif edersen de inanmam
Ceylanla gazel bizden uzak dağda gezerken
Yaz mevsimi bülbülleri gül seyran ederken
Duysan da nedâmet gece gündüz sabah erken
Binlerce yemin teklif edersen de inanmam
Bir nebze dahî kan variken, ten kafesimde
Sös söyleyecek kudreti mevcutsa sesimde
Son demlerimin geldiği gün, son nefesimde
Binlerce yemin teklif edersen de inanmam
Mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün
/ /. . / /. . / /. . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İnsan Hayatı
Onu bi-s-sehl ana karnındaki yerden çıkarıp
Koca deryâda sabun sandala bindirdi felek.
Denizin dertlerinin verdiği cerhâyı sarıp
Seneler sonrası son sancıyı dindirdi felek.
Kayığın kaptanı esmâk tutacak yaşta idi
Yaşayış tarzı onun renk dolu bir film şeridi
Doğuşundan beri kullandığı şem’-fülk eridi
Ne yazık sandala son darbeyi indirdi felek.
Bi-s-sehl = kolaylıkla
Sabun = suda yavaş yavaş eriyen temiz bir karışım
Cerhâ = yara
Esmâk = balıklar
Şem’-fülk = mumdan yapılmış gemi veya sandal
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İskenderun
Ünlü İskenderun’un canlılığına gel bak
İnsana neş’e verir cana can katar ancak.
Hiç bir yerde bulunmaz tabiat güzelliği
İklimin nerminliği, hayat lemyezelliği.
Kışları yeşil bahar, baharı yaz gibidir
Körfezin suyu oynak, bir cilvesaz gibidir.
Tanrı nasıl yarattı çiçekleri bûlarla
Bu beldeyi süsledi pınarlarla sularla.
Bir yanda mavi deniz, bir tarafta mor dağlar
Firuze gök altında renkli bulutlar ağlar.
Hercai menekşesi gibi dönen havası
Az zamanda değişir yağmurla fırtınası.
Yağmur, güneş, fırtına, istersen dolu iste
Hepsi bir günde olur, garip gelir turiste.
Denizden gelen yeller herkesi serinletir
Yarıkaya ruzgarı kavakları inletir. (*)
Yazın ılık denizde dalga köpüğü aktır
Sahildeki kumlarla çakıllar sımsıcaktır.
Yaylalarda yaşanır tabiat duyguları.
Hem ötüşen kuşları konuşan kumruları
Güzelliği emsalsiz yılın her mevsiminde
Turistik bakımından bir tanedir yüz binde
Siz de buyurun gelin görün gözlerinizle
Duygunuzu anlatın kendi sözlerinizle.
Mevlam İskenderun’u koru kışkanç gözlerden
Yektâ şehri uzak tut yalan yanlış sözlerden
Gece gündüz her yerde eğlenceye doyulmaz
Yaşamak şöyle dursun orda doğmak imtiyaz.
Öz vatana kavuştuk öğün Hataylı öğün
Beş Temmuz sabahında izci idim ben o gün.(**)
Ben asla unutmadım serin Pınarbaşını
Suyunu, çamurunu, toprağını taşını.
Hemişe gurbet elde, tüter âteş-i derun
Hasretinle yanarım sevgili İskenderun.
(*) Yarıkkaya İskenderun’un senede iki-üç gün süren
soğuk fırtınası.
(**) Beş Temmuz 1938
Nermin = yomışak
Lemyezel = sunu gelmeyen, yok olmayan
Cilvesaz = cilveli nazlı kız
Bû = güzel koku
Yektâ = tek, eşsiz, benzersiz
Âteş-i derun = yürek yanışı
Hece: 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İstanbul
“İstanbulun evsâfını mümkün mü beyân hiç”
Der miydi Nedim böylece söz kendi şirinde
Hâşâ! Hiç eder miydi kasir vakti ziyan hiç
Şahsen bu güzel hissini Sultân beşirinde.
beyân = açık söyleme
Kasir = kısa
Beşir = müjdeci, iyi haber verici
Fa’lün Feilatün Feilatün Feilatün
/ / . . / / .. / / .. / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İşkence Bitsin
Niye doğduk? Ne için biz yaşadık bilmeden hiç?
İki üç günde ömür bitti. Bir an gülmeden hiç
Getirenler, ne de biz geldigimiz dehri bildik
Niye burdan gene biz göçmege icbâr edildik?
Yaşayan fanilerin neş’esi gittikçe arttı
Yaşamak kaygısı lâkin ne cefâlar çıkarttı
Kaderindir yazılan deftere. Münkir değilsin
Hal-u-ahvaline şükret. Bunu Rabbin de bilsin
Baki sen kırgın isen söyle ki mevtâ işitsin
Yazılanlar olacak. Keşke bu işkence bitsin.
dehr = dünya
münkir = inkar eden
mevtâ=ölüler
Feilatun Feilatun Feilatun Feülun
.. / / .. / / .. / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İtirâf
Tüm tesâdüftür buluştuk bir sabâh
Müşterek nakşeyledik birkaç günâh.
Tatlı pişmanlık duyarken dün gece
Ben dövündüm. Belki sen buldun refâh.
Râzıyım ben bir cezâya. Sen eğer
Bir sevâp yaptınsa dün milyon değer.
Kimse bilmez gün doğarken her seher
Çok dövündüm. Keşke sen bulsan refâh.
Fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
İzmir
Batı Anadoluyu bir yaz mevsimi gezdim
Eğenin her yerinde çok derin hisler sezdim
Türkiyenin önemli yerlerinden biridir
Sanki Harun Reşid’in Behişt Bahçeleridir
Denizin berraklığı kumlu sahillerinde
Geniş bir yer almıştır yabancı dillerinde
Körfezlerde yerleşmiş balıkçı limanları
Hatırlatır geçmişin emsalsiz zamanları
Eskimiş harabeler etrafındaki köyler
Yıllarca medeniyet hikayesini söyler
İklim, deniz ve güneş herbiri teker teker
Doğal seven insanın alakasını çeker
Homerin doğduğu yer biliner güzel İzmir
İnce uzun körfezin en ucra yerindedir
Vapurların yatların demir attığı liman
Serin yel esintisi eksilmez hiç bir zaman
Caddelerle bulvarlar müzelerin yoludur
Agora mıntıkası heykellerle doludur
Bayraklı kazısında görünür harabeler
Kadifekalede var çok eski kitabeler
Mimarinin örneği Kızlarağası handır
Osmanlılardan kalan güzel bir armağandır
Sultan Abdulhamidin İzmire hediyesi
Konağın meydanını süsler Saat Kulesi
Yerliler yabancılar herkes bir fıyakada
Arkadaşlık gelişir İzmir Karşıyakada
En büyük ve en eski Hisar Camii meşhur
İçerisinde mimber, mihrab duruyor vakur
Tiyatro, konser veren açık hava yerleri
Hayret içre bırakır turisti yerlileri
Turgut Özal Parkında gezenler hem yorulur
Hem zevk alır körfezden, hem de çok huzur bulur
Opera, müzik, konser orda durmaz yayılır
İzmir her şeyden önce kültür şehri sayılır
Rıhtımda ister yürü, ister paytonla gez
İzmir sahillerinde ben çok eğlendim bu kez
*****
Etrafı da körfezin, İzmir kadar güzeldir
Balçova-Çeşme yolu sanırsın başka eldir
Çamaltı ve civarı sanki kuşlar cenneti
Pelikanlar, leylekler Allahın emaneti
En eski kiliseler Efeste, Akhisarda
Hırıstiyan turistler durur Eski Hisarda
Çeşme yarımadası İzmirin bir koludur
Yüzlerce temiz berrak pınarlarla doludur
Ildırı, Alaçatı Çeşmeye çok yakındır
Gelenler ve gidenler sanki akın akındır
Balıkova, Mordoğan seherde Karaburun
Unutulmaz sahilde seyredin, hayal kurun
Apolloyu görenler sanki bir rüya görür
Ahmetbeyli yoluyla Pamucuğa dek yürür
Bütün bu syyahatte sevinç içinde kaldım
Güzel hatıralarla mıntıkadan ayrıldım.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:06 AM
Kaçılsın
Ey nazlı bulut, ağla için gönlün açılsın
Bol bol sulanan toprağa bir neş’e saçılsın
Bizler gibi gurbetçi olan kaçtı feleken
Topraktan ucuz başka mekân yok ki kaçılsın.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / /. . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kalb Yarasında
Aya baksam görürüm vechini saçlar arasında.
Sana baksam görürüm kevkebi bir şeb karasında.
Kamerin şavkını ölçsem gece etraf kararınca
Yüzünün nûru gelir fazlaca revnak darasında.
Seni andıkça uzaktan yüreğim parçalanır hep
Kanayan cerhayı gel gör Fatin’in kalb yarasında.
Vech = yüz
Kevkeb = yıldız
Şeb = gece
Kamerin şavkı = ayın ışığı
Revnak darası = parlaklık terazisi
Cerha = yara, yarık
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kaldı Bize
May içtimsede mey-hoş değilim
Gönül hüsn-i füsûn aldı yine.
Fürâkınlada hiç hoş değilim
Visâl bizden uzak kaldı yine.
Mefâkî sana hasretle yanar
Felek sille vurur sînemize
Bu müzmin yara durmaz da kanar
Visâl bizden uzak kaldı bize.
Hüsn-i füsûn = büyü ve sihir güzelliği
Fürâk = ayrılık Visâl = kavuşma
Müzmin = eskimiş
Mefâîlü mefâîlü feül
. / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kâr Ederler
Aşka düşmüş genç kadınlar dost ararken yâr olurlar,
Bir taraftan zevk alırken bir taraftan zâr ederler.
Göz yaşından gül sularken gül dalından hâr olurlar,
Yâr olurlar, zâr ederler. Hâr olurlar, kâr ederler.
Zâr = ağlama, inleme
Hâr = diken
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün
/ . / / / . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Karınca
Yuva yapmıştı bizim bahçeye mûrân
Tıkadım yolları gitsin diye fevran
İki gün geçti henüz gitmedi nemle
Yuvasın bir daha bozdum bu gücümle
Doru beygirdeki kudret kadarınca
Bütün azmiyle sebât etti karınca
Yaparak râhını etraf kararınca
Bana ibret dolu ders verdi karınca
Mûrân = karıncalar
Fevran = hemen, derhal
Nemle = karınca
Kudret = güç
Azm = kararlılık
Râh = yol
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Karınca (2)
Gece gündüz çalışan mûr’daki tathirliği gördüm.
Beliren düşmanı bir hamlede tedmirliği gördüm.
Yiyecekler getirirken derelerden tepelerden
Dili yoktur sanılan nemlede dil-birliği gördüm.
O kadar çok güzel anlaşmalı mûrân arasında
Bütün insanları hayrân eden el-birliğ gördüm.
Mûr = karınca
Tathirliği = temizliği
Tedmirliği = helakini, mahvını
Nemle = karınca
Mûrân = karıcalar
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kari'
Bu kadar yıl yaşadım gık demeden hecr ile, kari’
Bu tariktir götürür bendeni son menzile, kari’
Benim isyânımı hoşgör ve geçen hakkı bağışla,
Ne kazansam yine kalmaz bana bir pul bile, kari’.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Kari’ = okuyucu
Hecr = ayrılık
Tarîk = yol
Menzil = gidilecek yer
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kazâ
Havf etme sakın seng-i kazâdan,
Kevkeb gibi düşmüşse fezâdan.
Kem mu’cizeler acze sezâdır.
Her mu’cize bir yahşi kazâdır.
Zıddolmasa zorlarla kolaylar
Bin bir çeşit işlerle olaylar
Mef’ulleri bir noktada bağlar
Her mu’cize bir yahşi kazâdır.
Havf = korku
Seng -i kazâ = kaza taşı
Kevkeb = yıldız
Acz = beceriksiz
Kem = kötü
Sezâ = benzerlik, yaraşır
Mef’uller = yapılmışlar, olmuşlar
Mefûlü mefâîlü fe ûlün
/ / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:07 AM
Kazâ mı - Mu'cize mi
Nâm almak için bir realist zât
Fark etmeye tefrit veya ifrât
Her mu’cize bir nev’i kazâdır.
Her yahşi kazâ, mu’cize bizzat
Her dem kötü bir mu’cize dâdır.
Takdir edilen kadr-i sezâdir.
İfrât - Tefrit = iki ayrı yönde aşırılık
Yahşi = güzel
Dâ = hastalık, dert ve illet
Kadr-i sezâ = uygun değer
Mefûlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Keder Eder
Ne dağ nede belen
İçin keder eder
Giden veya gelen
Ne iyd nede şölen
İçin keder eder
Kıral veya kölen
Ne don nede kefen
İçin keder eder
Kalan veya ölen
Feûlü feilün
. / . . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Kefeninde
Ey oğul! Kendine gel, düşme sakın gaflete sen de
Bir atom kan bile kalmaz kuru gövdendeki tende.
Yemeden topladığın mülkü nasıl sakyayacaksın
En ufak şey koyacak ceb bile yoktur kefeninde.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Kendi Defnim
Kuru gövdeyi beyaz kefene sarıyorum
Bedenimle yalınız mezara varıyorum.
Kara taşına.
Kanayan yüreğimin yarasına dokunup
Koyacak başımı ben bir omuz arıyorum.
Boşu boşuna.
Feilâtü feilün fei fei feilün
. . / . . . / . . . . . . /
Fei feilün
. . . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Kendime Nasihat
Dostuna düşmanına habis gözlerle bakma
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
İhtiyacı halinde dostu yalnız bırakma
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
Fesat sözler söyleme seda çabuk yayılır
Alçak gönüllü olan mütevazi sayılır
Gıpta etme kimseyi yüreğin temiz kalır
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
Yoksulun gönlünü al, düşkünlere selâm ver
Arkadaş ol garibe, fakire dostluk göster
Tenkid etmek yerine tatlı söylersen eğer
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
Varlığa önem verme paylaş her yediğini
Sözlerinin eri ol infâz et dediğini
İlim irfân yolunda öğret öğrendiğini
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
Mefaki bahtiyar ol etrafına neş’e sal
Asık surat yerine daim güler yüzlü kal
Ömrün hitâm bulmadan felekten bir gece çal
Esenlikle yaşarsın rahat eder vicdanın
Habis = kötü
İnfâz = yapmak, yerine getirmak
Hitâm = son
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Kendini
Bul terazi çek hesâba kendini
Yaptığın sevab günâha pest iken
Atma sen behişte bâba kendini
Görmemişse kendi vicdanın hesap
Mantığınla vermeyince bir cevap
Var gücünle ver kitâba kendini
Kem felekte bî-nihâye kalmayan
İns misâli öz dedenle bey baban
Koydu senden önce hâba kendini
Dehr-i dûnda bir günahlı olmadan
Verdiğinle aldığın bozulmadan
Bul terazi çek hesâba kendini
Behişt = cennet
Bâb = kapı
Pest = az, aşağı, alçak
Bî-nihâye = sonsuz
Hâb = uyku, ölüm
Dehr-i dûn = Alçak dünya
Fâilâtü fâilâtü fâilün
/ . / . / . / . / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Keşke
Mevla çok menekşe vermiş
Keşke toplasaydım ondan
Koklayınca mest edermiş
Keşke koklasaydım ondan
Geldi altı bint uzaktan
Birbiriyle oldu reşke
Buse verdiler dudaktan
Keşke öpmeseydi keşke
Ben günahı işleyince
Nefsimin çok oldu kaybı
Vicdanım “Hayır” deyice
Keşke söyleseydim aybı
Pişman olma fayda vermez
Dünya çarkı etmez iyab
Bâki Mehmet aşkı yermez
Keşke sevgi olasa sevab
Bint = kız
Reşk = kıskanma
Ayb = ayıp
İyab = geri dönmek
Yermek = hiciv etmek
Fa i la tu Fa i la tu
/. / . / . / .
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:08 AM
Kıt'alar
Bir çifte gözün varsa, bakacak
Çul düşkünü insanlara, bir bak
Dünyâya gelir her yeri çıplak
Son giydiği don bir kefen ancak.
Mefûlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / /
*****
Hem habâset, hem hamâset sendedir.
Hüsn-i hisâl hem felâh sînendedir.
Hemşerim, her şeyde vardır hakikat,
İşte hikmet yaptığın hamlendedir.
Habâset = kötülük
Hamâset = cesaret, kahramanlık
Hüsn-i hisal = huyların iyiliği
Felâh = kurtuluş, mutluluk
Hikmet = Hakimlik, bilgi, sebep
Fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . /
*****
Ekilen her tohumun çıktığı bostan görürüm.
Gelecek günde çiçek, meyve, güzel gül verecek.
Batı Lübnanda yıkılmış harabistan görürüm.
Gömülen bunca çocuklar ne zaman gün görecek?
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
*****
Dağ başında âb-ı hufte fasl uyur
Kış bitince canlanır yolak bulur
Durmadan diyâr gezer sonunda tüm
Dostlarıyle birleşince bahr olur.
Âb-ı hufte = kar
Fasl = mevsim
Bahr = deniz
Fâilâtü fâilâtü fâilün
/ . / . / . / . / . /
*****
Ekser eşhâs hayvanâmiz harbederler
Olsa mağlûb, gelse gâlib aybederler
Kim muzaffer fark eddilmez harp sonunda
Ehl-i gavgâ i’tibardan kaybederler.
Ekser eşhas = çok kimseler
Ehl-i gavgâ = kavga edenler
Failâtün failâtün failâtün
/ . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kıymet - Himmet - Zimmet
Gayretin ger varsa şâyet kıymeti
Var demektir gâyenin bir hikmeti.
İnsanın muhtaca bir kez hıdmeti
Gösterir candan verilmiş ni’meti.
Fıtraten eksikse ferdin himmeti
Bitmez asla böyle şahsın zimmeti.
Hikmet = sebep
Hıdmet = hizmet
Fıtraten = doğuştan, tabiaten
Zimmet = borçlar
Fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . /
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kıymetini Bilmedim
Bir zamanlar mutlydum pederimle yan yana
Kıymetini bilmedim, babam gitti kayboldu
Ninem okuttu beni, eğitim verdi bana
Kıymetini bilmedim, anam gitti kayboldu
Dünyanın dört yönünde insanlarla tanıştım
Kıymetini bilmedim, yoldaş gitti kayboldu.
Beş ah-lıebeveynle kah küstüm kah barıştım
Kıymetini bilmedim, kardaş gitti kayboldu.
Dost oldum, dost edindim, dostça şem’alar yaktım
Kıymetini bilmedim, yarân gitti kayboldu.
Gurbette göz ucuyla bezm-i hubana baktım
Kıymetini bilmedim, canân gitti kayboldu.
Allâh verdikçe verdi, servet kesemi deldi
Kıymetini bilmedim, fırsat gitti kayboldu.
Mefaki artık uyan, aklın başına geldi
Kıymetini bilmedim, sıhhat gitti kayboldu.
Ah-lıebeveyn = ana-baba bir kardeş
Şem’a = mumlu fitil
Bezm-i huban = güzeller meclisi
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kızıma
Senelerdir doğum eyyâmı düğünden de güzel.
Bu yaşın verdiği bir gün bile, dünden de güzel.
Seni andıkça kızım, tarlada sümbüller açar
Ama YILDIZ’lı adın bahçe gülünden de güzel.
Göğe çıktıkça nücûmun duyulur kahkahası
Yere indikçe, sadâ yok gülüşünden de güzel.
Umarım sevgili YILDIZ kaderin gösterecek
Sana neş’eli hayât en iyi günden de güzel.
Emin ol, hamd ile Allâha güven, bizler için
İyi günler gelecek, belki düşünden de güzel.
Eyyâmı = günleri
Encâmın = yıldızların
Sadâ = ses, yankı
Hamd = şükür
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kızıma Mektup
Sevginin meâlini luğatlar tarif eder
Anneler bebeğini daha görmeden sever
Az sonra samimiyet duygularla birleşir
Anne çocuk arası muhabbet perçinleşir
İşte böyle babalar da sever evladını
Kız, oğlan, büyük, küçük duyar duymaz adını
Konuşurken beliren sesindeki ihtizaz
Kararımı vermekte yardımcı oldu biraz
Babaların arzusu iç güzellik yanında
Nezaket, dürüst ahlak en yüksek ayarında
Yardımseverlik gibi inanış ve terbiye
Meziyetlerin hepsi sinende vardır diye
Seni sevdim görmeden benim sevgili kızın
Yerde yürüyen melek, gökte uçan yıldızım
Bu ölümlü dünyada seni görmezsem eğer
Bu baba da kızını bir kez görmeden sever.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kim Bilir
Bağçemizden gitti bülbül neyleyim ben gülşeni
Son bahardan sonra kıştır, zikreder bülbül Seni
Beklenen bir gün, diğer dünyâya gittim farzedin
Kimliğim dünyâda kalmış kim bilir Sensiz beni.
Bağçe = hayat
Bülbül = rûh
Gülşen = vücut
Sen = Hâlik, yaratan
Ben = kul
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Kirli Çamur
Bilmem ki neden hem koşarız yokluğa burdan
Hem saklanırız biz güneşin verdiği nurdan
Toprakla mezar. Belkide kurtulmağa çâre
Dünyâda bizim yaptığımız kirli çamurdan.
Mihmân olarak beş gün için burda varız biz
Aç gözlü bir insan gibi her şey yutarız biz
Mahşerde çıkıp kimleri mes’ul tutarız biz
Dünyâda bizim yaptığımız kirli çamurdan.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Korkmadık
Bunca yıldır bıkmadan biz mâcerâdan korkmadık.
Bilmeden geldik cihânâ dehr-câdan korkmadık.
Cümleden gördük husûmet kimseden rahm gelmedi
Bekledik bir lutf kaderden hiç fenâdan korkmadık.
Hastalıktan kurtulup hoşnut geçen bir kaç sene
Bir yaşam derdiyle kaldık güç bekâdan korkmadık.
Lâceremdir hilkaten dünyâya gelmiş herkese
Bir tecellî varsa bi-kayd, intifâdan korkmadık.
Hakka ma’tûfen duâdan, secdelerden bellidir
Lâf-ı bî mânâ değil bû, biz gazâdan korkmadık.
İlmce ma’lûm canlı, cansız her şeyin vardır sonu
Biz de fânî can misâlî bir vedâ’dan korkmadık.
İşte bundan böyle Mehmet, herkesin mâlûmudur
Nâma mahsûsen yazılmış bir menâdan korkmadık.
Dehr-câ = dünya ikametgâhı Rahm = koruma, yardım
Fenâ = yok olmak Bekâ = baki kalmak
Lâcerem = elbette, şüphesiz Bi-kayd = kayıtsız şartsız
İntifâ = yok olma, kaybolma Lâf-ı bî mânâ = manasız söz Gazâ = Din uğrunda savaş Menâ = ölüm haberi
Failâtün failâtün failâtün failün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Korkutma Beni
Zâhidim, ukbâda ateş var diye korkutma beni
Gaflet ile aşka düşen kimseye sormaz nedeni
Firkat-i yâr yaktı yakar kalbimi yıllar beridir
Yaktı fakat yapmadı kül bendeki bomboş bedeni
Zâhid = Sofu
Ukbâ = öbür dünya
Firkat = ayrılık
Müfteilün müfteilün müfteilün müfteilün
/ . . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:09 AM
Köyümden Ayıldım
Ayrıldım köyümden ederek merak
Dolaştım illeri birşeyler için
Bu merak götürdü beni çok ırak
Yerlere: Hint, Japon, Burma, Tibet, Çin
Acaip ellerde dolaşır iken
Gurbette tükettim hayatımı ben
Domuzla köpekle dalaşır iken
Temanen unuttum memâtımı ben
Yaptığım şeylerin edebi vardı
Bunca iyilikler boşa gitmez ki
Ne eyledi isem sebebi vardı
Hepsini yapmağa ömrüm yetmez ki
Füc’eten ölürsem görmeden seni
Vatanım. HAKKINI HELAL ET derim
Garipler gömmeden mezara beni
Dostları namaza davet ederim
Mefaki ilm için Çine de gittin
Eğrildi büğrüldü ilk bildiklerin
Yıllarca gençleri öğdün eğittin
Billahi sevaptır eylediklerin.
Memât = ölüm
Füc’eten = ansızın
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Köyümün Muhtarı
Köyümün muhtarı, yok zerre kadar ârı, uzundur bir eli.
Okumuş bir sene Almanyada, olmuş sıradan bir De Pe’li.
Onu biz seçtik aday dört sene evvel, bilirim. Belki de o,
Koca bir bankada hortumcu müdürdür veya milletvekili.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Köyümüzden
Ârif bilir Eyvâh’ları manzum sözümüzden
Lâkin yine firkat yaşı dinmez gözümüzden
Çoktan beri gurbet-zedeyiz. İşte bu yüzden
Bayram yaparız gelse misâfir köyümüzden
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Kulusun
Kıral olsan dahi hiç kimseye kalmaz bu acun
Yere dimdik duran eşcâr dolu orman kesilir.
Kan için şahsa değil, topluluğun bir kulusun
Yasa bilmezsen eğer dehr sana düşman kesilir.
Uzanan bir halatın telle takılmış ucusun
Yenilir hasta yatarsın veya güçten kesilir
Töreden korkma eğil, topluluğun bir kulusun.
Sen eğilmezsen eğer dehr sana düşman kesilir.
Eşcar = ağaçlar
Dehr = dünya
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Kuş Gibi
Kuş gibi git, şuh ile gel, yel gibi dağ, bahr aşalım
Etmez isek tövbe hemen yükselecek günahımız
Sevgi dolan kalbini aç, beklemeden koklaşalım
Bilmiyerek etti isek affedecek Allâhımız
Hissedelim anlaşalım dille değil, sözle değil
Sevgimizin heybetini kıskanacak hemrahımız
Kalbimizin yangını berk odla değil közle değil
Bilmiyerek etti isek affedecek Allâhımız
Bâki Fatin suçlarını göstererek meydana çık
Evce kadar yükselecek feryâdımız hicr-ahımız
Bunda ne var saklayacak. Et itiraf, söyle açık
Bilmiyerek etti isek affedecek Allâhîmîz
Şuh = neş’e
Bahr = deniz
Hemrah = yoldaş
Berk = yaprak
Od = ateş
Evc = en yüksek yer
Hicr = hicran, ayrılık,
Müfteilün Müfteilün Müfteilün Müfteilün
/ . . / / . . / / . . / / . . /
.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Leyla Gibi
Görmedim âlemde müşkil hastalık sevdâ gibi
Ben de düştüm derd-i aşka görmeyen âmâ gibi
Mâvi gözlüm bir taraftan uykusuzluktan yana
Gözlerin mestâneleşmiş âşık-ı şeydâ gibi
Neyledin döndün sözünden, ağlamışsın dün gece
Döktüğün bir katre yaş gönlümde bir deryâ gibi
Hasretinden hastalandım, çöktü gökler üstüme
Sanki dünyâ oldu birden kimsesiz tenhâ gibi
Çölde kalmış dertli Mehmet iltifâtın görmeden
Serseri Mecnuna dönmüş sen de kal Leylâ gibi
Âşık-ı şeydâ = şaşkın aşık
Tenhâ = boşluk
Derd-i aşk = aşk illeti
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Ma'na
Yeni bir gâye ve ma’nâlı fikir yoksa beyâna
Sorarım var mı beyaz defteri kirletmede ma’na.
Yazılan nüktede mazmunlu zikir yoksa beyâna
Yok olur neşre lüzüm, şi’ri beyân etmede ma’na.
Mazmun = kavram, san’atlı ince söz
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Ma'nen İkâb
İskenderun hasreti zayıf kalbimde yatan
Uzun zaman ruhuma sinmiş azâb gibidir
Sevdiğim Antakyanın tarihini anlatan
Şirin Hatay evleri şimdi harâb gibidir.
Sık sık yükseldiğine bakmadan ateşimin
Resimlerine dalıp annemin ve eşimin
Anısıyla kaldığım babamın, kardeşimin
Kemikleri çürümüş şimdi turâb gibidir.
Uzun ömür yaşamak bir himârlık değilse
Gurbet ümitlerinde inkisârlık değilse
Hastalıklar değilse, ihtiyarlık değilse
BAKİ senin çektiğin ma’nen İKÂB gibidir.
Hece: 7 + 7 = 14
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Makber Taşıma
Şükür ettim yüce Allâhıma ben tek başıma.
Seneler koydu beyaz saçları yorgun başıma.
Bana tattırdı bu yetmiş sekizin yaş tadını
Beni sıhhatlı yetiştirdi bu olgun yaşıma.
Bana ihsâmı yeter târihe bâkî kalacak
Gazelim zevkle yazılsın kara makber taşıma.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:10 AM
Maniler
Dolaştım dünyâ gördüm
Sahrayla deryâ gördüm
Seksene vardı yaşım
Ömrümü rü’yâ gördüm.
3 + 4 lü hece
**********
Hakkedenler cezâya
Ölür gider fezâya
Mu’cizeye inanır
İnananlar kazâya.
4 + 3 lü hece
**********
Dusturları herkes bilsin
Yargılara baş eğilsin
Yanlışını düzeltmeğe
Fatin henüz geç değilsin.
4 + 4 lü hece
***********
Hikayeler şakalar
Söylenir vakıalar
Bir ünüversitedir
Neş’eli dakikalar.
7 li hece
*********
Tokatı
Tarlaya sürdüm atı
Dolaşırken Tokat’ı
Ben o semte hiç gitmem
Orda yedim tokatı.
Tokat cinaslı
*******
Yaz
Gündüz sıcak şeb ayaz
İster oku ister yaz
Defterde kağıt beyaz
Gece gündüz çalışıp
Diplomanı al bu yaz.
Yaz cinaslı
*******
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Manzum Mu'ammalar
Acemin lafzı ‘yok’un kalbini oydum
Temizin sâfi beyaz rengini koydum.
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
---------
Yağlı karnımdan çıkardım faydasız BÂ harfini
Vezn-i âruzdan bulup vasl eyledim FÂ harfini.
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
---------
Senenin âhiri boş kalmasın artık diyerek
Sunar unvânını baldız aselinden yiyerek
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Mektup
Ben köyümü terkettim evi unuttum sanma
Hürmet ve selâmımı ulaştırdım babama
Bu ölümlü dünyada zaman kısadır ama
Kâfi geldi yazmağa bir kaç mektup anama
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Meşakkat
Bir eziyyet ve meşakkat yeridir derh ü zemin
Çekecek cevrini insan olamaz kimse muin
Kötü bir nefs-i derûn herkese güçlük çıkaran
Onu yenmek bile müşkül. Edemez sahsı emin
Tutalım kaldırıverdik eziyetten birini
Yeni zorluk çıkacak kuşkusu etmekte yemin
Çekilen vec’ine katlanmalı derlerse dahî
Kimi sabreyleyecek zannediyor ehl-i karin.
Alışır sancısını saklıyarak kabre kadar
Ne şikâyet ne de sızlanma gerek bunda Fatin
Meşakkat = sıkıntı zorluk zahmet
Dehr ü zemin = dünya
Muin = yardımcı
Nefs-i derûn = içimizdeki nefis
Emin = korkusuz
Vec’i = acı çekmesi
Ehl-i karin = okuyucular
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Mevlâya Bırak
Kıl nefsini pâk, kalbini ak, sen
Vaktinde namaz kılmağa bak sen
Tut her gün oruç tüm Ramazanda
Bâkîsini Mevlâya bırak sen.
Git makbere dostlarla berâber
Rahmetli duâ ceddine gönder
Bayram günü Fitreyle Zekât ver
Bâkîsini Mevlâya bırak sen.
Yaptıkların ahvâle delildir.
Zenbinle sevâbın kökü dildir.
Sen kendini kendin gibi bildir.
Bâkîsini Mevlâya bırak sen.
Ahvâl = olanlar
Zenb = süç, kabahat, günah
Mefûlü mefâîlü feû lün
/ / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Mezar Taşı
Mehmet son senelerde epeyce genç eğitti
Mektep yapmak için yedi yıl beş ay seğirtti
Her mahluk gibi vakti tükendi ömrü bitti
Hasret vardı içinde çabuk gömüldü gitti
Fa’lun Mufteilun Mutefailun Feulun
/ / / . . / . . /. / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Muamma
Sevmekle sevilmek yaşanan güçlü muamma
Söyler kimi gaflet, kimi der bimecemizdir
Alemde bu aşk-illeti yoktur bilen amma
Sevmek zedeler kalbi, sevilmekse lezizdir
Fa’lun Feilatun Feilatun Feilatun
/ / . . / / .. / / .. / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:11 AM
Muhtaç Değilim
Yüzün aydan daha ablak. Aya muhtaç değilim
Dudağından mey akarken suya muhtaç değilim.
Perişan âşıka masûm görünüp fırlatılan
Oka benzer bakışın var. Yaya muhtaç değilim.
Günü meçhul pulu yok vâdeli bir bûse için
Deli yaptın beni sen. Leylaya muhtaç değilim.
Sen uzaklarda iken ağlayarak yaşla dolan
İki gözden yaş akarken çaya muhtaç değilim.
Sana hasret çekerek kırk senedir köyden uzak
Çöle düştüm diye ben, sahraya muhtaç değilim.
Yaşadım her günü bir gün sayarak neş’e ile
Yeter artık bu yalan dünyaya muhtaç değilim.
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Muradım
Gidemem bir yere, bilmem zamanı
Sahiden yoktur atım, yok saatım
Evimin bir yana sarkık tavanı
Geçecek burda son ömrüm hayatım
Ta ezelden deli bir ayş aradım
Buluverdim budur en son muradım
Ta ezelden = eskiden beri
Ayş = hayatın zevkini çıkaran bir yaşama
Fe i la tun Fe i la tun Fe i lun
. . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Mübarek Ramazan
Rahmet ve refâh lûtf et amîm ümmetine
Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine. (1)
Şarktan çok uzaklaştır o insafsız Garbi
Yâ Rab, bu mübârek Ramazan hürmetine.
Durdur sonu menfûr şu uğursuz harbi
Yâ Rab, bu mukaddes Ramazan hürmetine.
(1) SAFAHAT’tan, Mehmed Âkif Ersoy
Amîm = bütün, umumî
Menfûr = iğrenç
Mfûlü mefâîlü mefâîlü feilün
/ / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Müebbet Hapis
Ölümün bahsini açmak kaçınılmaz bir olay
Olamaz bir yana kaçmak konudan hiç te kolay
Ne hayâl âlemidir geldiğimiz kürre-i arz
Hakikattir. Bu hayâl âleminin terki de farz
Daha ilk gün bile şehvet denilen zevki tadar
Tenakuzlar dolu yıllar yaşarız kabre kadar
Ne kadar neş’eliyiz doğduğu gün yavru değer
O kadar çok acırız öldüğü günlerde peder
Anarız cenneti bir belde imiş sanki bize
Yaşayan şeytanı rehber seçeriz kendimize
Bu gün ölsem bu benim mâzimin en son günüdür
Ya yaşarsam bu gün istikbâlimin, ilk dünüdür
Ölümün gelmesi gerçek kaçınılmaz şey ise
Esir olduk sayılır biz bu müebbet hapise
Feilâtün Feilâtün Feilâ tün Feilün
.. / /.. / /.. / /.. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Müeddeb Nefsim
Ben nefsimi katletsem ecel gelmeden önce
Mutlak bulunur kendine toprak dibi melce
Herkes gibi nefsim de ölür bahtı dönünce
Mevtâ bırakır mülkünü merkad görününce
Makberde geçer belki bu mel’un, hevesinden
Hatta ayırır kibrini boş vesvesesinden
İfşâ edilir yaptığı ekser kötü şeyler
Kul hakkı için borç çıkarır sevdiği beyler
Ger bir iyi şey yaptı ise vakt-i zamanda
Onlar da konur bir masaya hepsi bir anda
Pişmân olup ef’âline eylerse nedâmet
Ancak o zaman kaydedilir ba’sına namzet
Mu’tî ve müeddeb yeni nefsimle berâber
Artık yaşarız sulh ile, Allah bize rehber.
Melce = sığınak Mevtâ = ölenler
Merkad = mezar, kabir Ef’âl = yaptıkları
Ba’sine = dirilmesine Mu’tî = itaatli
Müeddeb = terbiyeli
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Mühlet Bu Kadarmış
Derin Okyânusa dek yolculuğum var
Boşalan bir kişilik yer daha varmış.
Koca dünyâda varım bitse, yoğum var
Ecelin verdiği mühlet bu kadarmış.
Kaderin hükmüne bir dâd edelim mi?
Çaresiz, nâfile feryâd edelim mi?
Gülelim, yoksa biraz şâd edelim mi?
Ecelin verdiği mühlet bu kadarmış.
Dâd = şikâyet
Şâd = sevinç
Feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Mürsillerine
Kendim gibi ahret suçu fâillerine
Sır köprü çıkar geçmeğe mevt illerine.
Göçtükte bu ten postacı bey lutfederek
Gönder geri mektupları mürsillerine.
Fâiller = yapanlar
Mevt = ölüm
Mürsiller = gönderenler
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feül
/ / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Müşkile
Ufacık fark bile mevcutsa eşitlik darasında
Çıkarır müşkile zenginle fakir şahs arasında.
Bu meşakkat çoğalırken, kızışan kavga da bitmez
Nice suçsuzlar ölürler bu cemiyyet yarasında.
Seneler böylece gelmişken eğer böyle giderse
Çabucak çâre bulunmaz beşerin yüz karasında.
Müşkile = zorluk
Meşakkat = sıkıntı
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Mütekâmil
Mütekâmil olabilmek bütün insanlara câzib
Fakat etmez mühim işlerde tağayyüratı tasvîb
Değişir fikrini öz şahsına kâr gördüğü yerde
Yapar elbet gereken tebdili farzmış gibi vâcib.
Mütekâmil = mükemmel, olgun
Câzib = çekici
Tağayyüratı = değişmeleri
Tasvîb = uygun bulmak
Tebdili = değişmeyi
Farz = zaruri
Vâcib = yapılması gerekli
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Namazsız Ezan
Doğdum, kulağım duydu namazsız bir ezan.
Ömrüm sonu mevt olduğum oldukta beyan,
Ancak kılınır mahfuz ezansız namazım
Bir seng-i mussallâda vakit geldiği an.
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feül
/ / . . / / . . / / . . /
*****
Bilerek dosta yalan söyleriken serde cesâret buluruz
Sahi şeylerde tereddüt ile memlû ketumiyyet buluruz.
Sahi = doğru, hakiki
Memlû = dolu
Ketumiyyet = ağız sıkılığı
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . / / . . /
******
Yaz deftere Mehmet, nere yükseldi acun?
Kardeş gibi cumhur, kimi zengin kimi dûn
Normal yaşıyorlar. Yeni dünyâda bugün
Başkan seçecek. Sûd veya Teksaslı hatun.
Cumhur = halk Dûn = düşkün, fakir
Yeni dünya = Amerika Sûd = Afrikalı siyahi
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feül
/ / . . / / . . / / . . /
*****
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:12 AM
Nazar
(Bana nazar boncuğu gönderen kızıma)
Bu nazar boncuğu dercetmeğe yetmez bu kenar
Nazarın neşveder erzhar, gelişirken gülizar.
O şefik çeşmini, enzârını hıfzeyleye Hakk
Var iken hüsn-i sülûk bizlere değmez ki nazar.
Dercetmek = yazmak, yayınlamak
Kenar = köşe, sütûn
Nazarın = bakışın
Neşveder = canlandırır, nemâlandırır
Ezhâr = çiçekler
Şefik = şefkatli
Çeşm = göz
Enzârını = bakışlarını
Hıfzeylesin = korusun
Hüsn-i sülûk = doğruluk, dürüstlük
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:13 AM
Nazire
Hasretinden sarhoşum. Gurbet zevâl eyler beni.
“Kim gören âb-ı hayât içmiş hayâl eyler beni.” (1)
Meclis-i yâranda hergün durmadan söz söylerken
Arz-ı endâmın senin, hâmuş ve lâl eyler beni.
Ben senin aşkınla ger göklerde uçsam bir defa
Âşık-ı biçare nefsim pây(ı) mâl eyler beni.
Geç vakit boy gösterip mecliste naz etsen bile,
“Ikd-i zülfün çözme kim âşüfte-hâl eyler beni.” (2)
Gün gelir bir gün seninçin zillete düşsem, ne gam
İltifâtın her vakit sâhib celâl eyler beni.
Ol Fuzuli’den de fazla ben senin hayrânınım
Kim bu Bâki? der Nediim. Hep suâl eyler beni.
(1) Nedim’in nazire’sinden (2) Fuzuli’nin gazel’inden
Zevâl = düşkün Hâmuş = sessiz
Lâl = dilsiz Pâymâl = ayak altında kalmış
Âşüfte = perişan sevgili Sâhib celâl - büyük bir kimse
Fâ i lâ tun, fâ i lâ tun, fâ i lâ tun fâ i lun
/ . / / / . / / / . / / / . /
------------
FUZULİ’nin GAZELİ
Hayret ey büt, suretin gördükte lâl eyler beni;
Suret-i hâlim gören, suret hâyal eyler beni.
Mihr salmazsın bana, rahm eylemezsin, bunca kim,
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pâymâl eyler beni
Za’f-ı tâli’ mâni’-i tevfik olur, her nice kim,
İltifâtın ârzumend-i visâl eyler beni.
Ben gedâ sen şâha yâr olmak yok ammâ, neyleyim,
Arzu ser-geşte fikr-i muhâl eyler beni!
Tir-i gamzen atma kim, bağrım deler, kanım döker,
Ikd-i zülfün çözme kim, âşüfte-hâl eyler beni.
Ey Fuzuli kılmazam terk-i tarik-i fakr kim,
Bu fazilet dâhil-i ehl=i kemâl eyler beni
Fuzuli (1556)
-----------
NEDİM’in NAZİRESİ
Bus-i la’lin şöyle sirâb-ı zülâl eyler beni,
Kim gören ab-ı hayât içmiş hayâl eyler beni.
Şaire söz bulmağa minnet ne ammâ. Neyleyim,
Ah kim hayret, seni gördükte lâl eyler beni.
Bağda zülf-ü ruhun andıkça, bu kimdir? deyu
Sümbül ü gül birbirinden suâl eyler beni.
Gerdişin gördükçe sâki-i mülâyim meşrebin
“ Arzu ser-geşte fikr-i muhâl eyler beni!
Ben kulun lâik değildir vaslına ammâ, yine
“İltifâtın ârzumend-i visâl eyler beni.”
Guyyâ bilmez, efendim bende-i dirinesin,
Kim: Nedimâ bu mudur? Deyu suâl eyler beni.
Nedim (1730)
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:13 AM
Ne Çıkar
Suya benzer biri olsam ne çıkar
İnerek dûn yere dolsam ne çıkar.
Mütevâzî oluşum gösterecek
Bana düşman bile kıymet verecek
Diyecekler şahsıma zât-ı aziz
Utanıp söyleyemezler suhn-ı galiz.
Akışım sert kayalıklar delecek
Yere indikçe onur yükselecek
Dene bir kerre de sen şahsın için
Kul olur zâtına mağrur kibirin.
Dûn = alçak
Zât-ı aziz = muhterem
Suhn-ı galiz = edebsiz, kaba sözler
Feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:13 AM
Ne Hâcet
Sevmekte cefâ varsa ger, esbâba ne hâcet.
Hançer vurarak kalbime gir, bâba ne hâcet.
Hiç bitmeyen aylar seneler senden uzakta
Hasret beni mahvetti inan, tâba ne hâcet.
Çektim dönerek bin defa ben çarkını aşkın
Fırlattı felek gönlümü, girdâba ne hâcet.
Mehtâb gibi rü’yâma girip bir gece gelsen
Ay benzeri vechin yeter, aftâba ne hâcet.
Bir gün bile sensiz uyumak sanki ölümdür
Mevtâ da uyur sonsuza dek, hâba ne hâcet.
Vuslat dışı kalb ağrısı çin doktora gitme
Aşk derdini Mehmet bilir, erbâba ne hâcet.
Esbâb = sebepler, bahaneler Bâb = kapı
Tâb = güç, kuvvet Girdâb = burgaç
Vech = yüz Aftâb = güneş Hâb = uyku
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:13 AM
Ne Diyorum
Yüreğimden gelen aşkım, sana sâfi diyorum
Kalacak sırlarımız, beynene hâfi diyorum
Çok uzaklardaki deryaların üstünden uçan
Sesinin verdiği şenlik, bana kâfi diyorum
Çekeriz sabrederek ayrılığın sancısını,
Feleğin yazdığı kem kadere câfi diyorum
Dayanılmaz çoğalan hasretinin zorluğuna
Ama vuslat haberin, hastaya şâfi diyorum
Unutup derdimizi şükredelim halimize
Olacaktır yüce Mevlâ, bize nâfi diyorum
Senin aşkınla canım kaynaşacak haşre kadar
Bilesin, daima Mehmet sana vâfi diyorum
Beynene = aramızda,
Hâfi = gizli
Câfi = eziyet eden
Şâfi = şifa verir
Nâfi = yardımcı
Vâfi = sözünde duran
Fe i la tun Fe i la tun Fe i la tun Fe i lun
.. / / .. / / .. / / .. /
Benim yüreğimden gelen aşkım temizdir diyorum.
Bizim sırrımız aramızda gizli kalacak diyorum.
Uzak denizler üzerinden aşarak gelen sesinin verdigi
neş’e bana kâfi diyorum. Bu ayrılığın acısını
beraberce sabrederek çekeriz amma feleğin yazdıgı
kötü kadere zalim diyorum. Artan hasretinin
zorluğuna dayanılmaz lâkin sana kavuşma haberi bir
hastaya şifâ diyorum. Gel halimize şükrederek
derdimizi unutalım. Bir gün yüce Allâh bize
yardımcı olacaktır diyorum. Bilesin ki senin aşkınla
yüreğim kıyâmet gününe kadar yanacak ve Mehmet
sana daima sâdık kalacak diyorum.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:13 AM
Ne Mümkün
Gökteki yıldız sevenin hâlini irfân. Ne mümkün
Sessiz olan türbe içinden dışa tuğyân. Ne mümkün
Eski pirân insana “Nisyân ile mâlül” demişler
Duygumu inkâr ederek buseni nisyân. Ne mümkün
Aşkın için yılmıyarak mânialar geçtiğim gün
Nefsime kaç kerre dedim dünyaya isyân. Ne mümkün
Memleketimden çok uzak yerleri gezdim ve lâkin
Gurbete gitmekle senin sevgini nisyân. Ne mümkün
Girye- i hicrân ile nâlan, Fatin’in ruhu ister
Her sene bayramda koyunlar gibi kurbân. Ne mümkün
İrfân = bilgi, biliş
Tuğyân = taşkınlık, taşma
Pirân = ermişler
Nisyân = unutma
Nâlân = inleyen
Girye-i hicrân - ayrılık ağlaması
Müfteilün Müfteilün Müfteilün Fâilâtün
/ . . / / . . / / . . / /. / /
Gökteki yıldızın yeryüzünde bir sevgilinin halinden
anlaması mümkün olmayacağı gibi, bir mezarın
içinden dîşarı çîkan bir taşma (bir haykırış) da
mümkün değildir. Eski büyüklerimiz insanların bir
unutma hastalîğına müptela olduklarını söylemişler.
Ben duygularımı inkâr etmeme ragmen senin öpüşünü
unutamıyorum. Aşkına erişmek için yılmıyarak bir çok
manialar aştığım gün kaç kerre bu dünyaya isyan
edeyim dedim. Yapamadım.. Memleketten çok uzak
yerleri gezdigim halde gurbete gitmekle senin sevgini
untmak mümkün olmadı. Bir ayrılık ağlamasıyla
inleyen Fatin’in ruhu, her sene bayramlarda kesilen
koyunlar gibi, kurban olmak istedigi halde, o da
mümkün olamıyor.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:14 AM
Ne Sandın?
Hukukçu Zehra’yı kadı mı sandın?
Çiçeğin arapça adı mı sandın?
Yürüyen Merdiven sunucusunu
Gönül dostlarına dadı mı sandın?
Birsen’le hasbıhal aleni-beyaz
Her Cuma orada, kış, bahar ve yaz
Yürüyen Merdiven üyesi olmak
Şairler nezdinde büyük imtiyaz.
Yamak’la tanışmak bir değer alır
Şiirlerin bin-bir şehre dağılır
Yürüyen Merdiven bağlantısına
Elli-bir telefon çok mu sayılır?
Zehr, zehre = çiçek
Zehra’ = Yüzü parlak olan
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:14 AM
Neden Düştüm
Yolum düzdür yolak bilmem
Sağım verken solak bilmem
Karanlık bir sokak bilmem
Bu şehr’e ben neden düştüm
Deniz deryâ sudur derken
Pınarlardan su içerken
Akan çaydan da geçerken
Bu nehr’e ben neden düştüm
Param yoktur pulum yoktur
Abam yoktur çulum yoktur
Paşam yoktur kulum yoktur
Bu dehr’e ben neden düştüm
Günahsızdım duâ ettim
Utanmazdan hayâ ettim
Gönül derdinden âh ettim
Bu kahr’e ben neden düştüm
Dehr = dünya, devir
Kahr = dert, zorlanma
Mefâîlün mefâîlün
. / / / . / / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:14 AM
Nef'i
Erzurumdan genç Ömer bir sâni mahlas tâlibiydi
İptidâ Zarrî yazarken ba’de zâlik Nef’î oldu
Zâdelerden saygı görmüş şâirânın gözdesiydi
Ba’demâ bir pâdişah nezdinde resmen ref’i oldu
En nihâyet hicv yüzünden boğdurulmak hükmü giydi
İntikâdî hicvi, heccâvın namazsız def’i oldu
Sâni = ikinci
Mahlas = lakâb
Tâlibiydi = istiyordu
İptidâ = başlangıçta
Zarrî = zarar verici
Ba’de zâlik = sonraları
Nef’î = faydacı
Şâirân = şairler
Ba’demâ = daha sonra
Ref’i = taltif edildi, itibar gördü
İntikâd = alaylı eleştiri
Def’i = ortadan kaldırma
Failâtün failâtün failâtün failâtün
/ . / / / . / / / . / / / . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:14 AM
Nefs-i Emmâre
Arzu-nâk sultân efendim nefs-i emmâre hakir
Müstakim yoldan çıkıp mecliste ters ahkâm verir
Hüsn-i ahlak mantığından muttasıl zılgıt duyar
Müstakildir, kimse bilmez nerde endâm gösterir
Doğduğum günden beri hep böyledir nefsim benim
Çifte mihmandan rahatsızlık sezer sâkin tenim
İzdihamdan memnun olmaz nemli toprak medfenim
Baş belâlım hangi hengâm kande encam gösterir.
Arzu-nâk = isteki, arzusu kuvvetli olan
Nefs- emmâre = insanı kötülüğe sürükleyen nefis
Hakir = itibarsız, değersiz
Müstakim = doğru
Hüsn-i ahlâk = ahlak güzelliği
Endam = boy, bos
Mihman = misafir, konuk
Hengâm = vakit, zaman
Encam = son, akibet, nihayet
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:14 AM
Nerdedir
Varsa kulüp başkanı gurbette, imâm nerdedir.
Geçti mübârek Ramazan, bizde siyâm nerdedir.
Saklı durur rafta, lûğatlarla berâber, temiz
Bir iki Kur’ân cüzü, furkânı kelâm nerdedir.
Âlem-i fânîdeki insanda hasâil gibi
Olsa bir aşk tutkusu, Allâha garâm nerdedir.
Köyler uzaklaştı da gündüz gece hep yoldayız
Camiye vakt kalmadı, salâta kıyâm nerdedir.
Çarşıda ahlâka riâyet bile kaybolmada,
Şimdiki gençlerde edep nerde, zimâm nerdedir.
İnsanı çok yordu hayât kaygısı, hiç şüphesiz
Lûtfile göster bana dünyâda arâm nerdedir.
Siyâm = oruç
Furkânı kelâm = âyetler
Hasâil = hasletler, huylar, tabiatlar
Garâm = olağan üstü düşkünlük, sevda
Salâta kıyam = namaza durma
Zimâm = ar, nâmus
Arâm = rahatlık, dinlenme
Müfteilün müfteilün müfteilün failün
/ . . / / . . / / . . / / . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Oğluma
Akranların ergeç baş ederler seni Dâvut
Mâzîdeki önderleri ders/örnek alırsan
Lâkin göremezsin büyüyen gölgeni Dâvut
Bir başkasının gölgesi altında kalırsan.
Mef û lü Me fâ î lü Me fâ î lü Fe î lün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Oku Oğlum
Oku oğlum. Oku yaz. Her şeyi bilmen gerekir
Ne kadar zor sorular sorsa da Münkir ve Nekir
Acaip dünyadasın. Başkası tutmaz kolunu
Okumazsan kölelik mesleği bekler yolunu.
Feilatun Feilatun Feilatun Feilun
.. / /.. / / .. / /.. /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Olacak Şeyler
Şu garip hâdiseler bin defa olmuşsa müselsel
Olacak şeyleri olmuş bilelim olmadan evvel.
Ecelin gelmesi birkaç gün için kılsa müeccel
Olacak şeyleri olmuş diyelim olmadan evvel.
Yine güz mevsimi vasloldu düşerken kuru yaprak
Doğuyor her gece mehtâb, batıyor bir sürü zevrak
Yaşayan pîrleri mutlak yutacak yerdeki toprak
Olacak şeyleri olmuş görelim olmadan evvel.
Feleğin sistemi düzgün sıralanmış gidiyorsa
Bizi ecdâd sözü bir kez daha ihtâr ediyorsa
İçimizden boşalan his, bize zımnen ne diyorsa
Olacak şeyleri olmuş sayalım olmadan evvel.
Müselsel = ardardına
Müeccel = tehir ve te’cil edilmiş
Vasloldu = geldi
Zevrak = sandal, kayık
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Olmazsa Hiç Olmaz
Yaşamak cebr ise, her gün vehim olmaz, behiç olmaz
Feleğin verdiği ten toprağa düşmekle **** olmaz
Kocayıp pîr-i dümûy her kula elbet nasib olmaz
Ömür illâki biterken vefat olmazsa hiç olmaz.
Ecelin gelmesi bazan götürür gençleri amma
Sana kaç yıl daha kalmış diye sen kimseye sorma
Şu gelenler gidecek, boş yere hadd beynini yorma
Ömür illâki biterken vefat olmazsa hiç olmaz.
Cebr = zorlama
Vehim = korkulu
Behiç = neş’eli, güler yüzlü
**** = eğri büğrü, dolaşık
Pîr-i dümûy = saçı ağarmış ihtiyerlık
Hadd = mahdud dereceli, sınırlı
İllâki = mutlaka
Vefat = ölüm
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Oluverdi
Yanağından bir öpüş dertlere merhem oluverdi
Ama bir bûs-ü kenar herkese mahrem oluverdi
Senelerden beri gurbette kalan ma’suma bir gün
Sulanan gözde bi-baht eşk-i surûr dem oluverdi
Saçının rengini bir kez bana göstermedin amma
Şakağından salınan saç teli perçem oluverdi
Daha dün âleme şarkıyle gazel söyleyen ağzın
Konuşan gonca-dehenden de güzel fem oluverdi
Feleğin sunduğu aşk vardır ezelden beri lâkin
Seni sevmek ve sevilmek daha akdem oluverdi
Nice yıllar bana gurbette bir ahbab bile yokken
Gülüşün lutfuna herkes bana hemdem oluverdi
Mesajın geldiği gün Mehmede bir baht açılınca
Yalınız kaldığı nursuz gece subhdem oluverdi
Bûs-u kenar = öpme ve kucaklama, Mahrem = yasak
Ma’sum = suçsuz, kabahatsiz, Bi-baht = bahtsız
Eşk-i surûr = sevinç gözyaşı, Dem = kan,
Dehen = ağız, Fem = ağız, Akdem = öncülük kazanan, Hemdem = arkadaş, Subhdem = sabah vakti
Feilâtün Feilâtün Feilâtün Feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:16 AM
Öğren
Eğlenmek için yârını yârârını öğren
Çindeysede, lûtf ilmini irfânını öğren
Mahşerdeki menzilde hesap vermeden önce
Dünyâda iken diynini iymânını öğren
Mef û lü me fâ î lü me fâ î lü fe û lün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:17 AM
Öğretmen Cemil Beye
Mektepte eleştirme Cemil bendeni sen
Ceddim dili Osmanlıca dil olduğunu.
Bir sözlüğe bak hüsn’ü, güzel gör seni sen
İsmin de güzel-yahşi-cemil olduğunu.
Ceddim = ecdâdım, dedelerim
Hüsn = güzel
Yahşi = güzel
Cemil = güzel
Mefûlü mefâîlü mefâîlü feül
/ / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:17 AM
Öğün-Döğün
Ne doğdu diye öğün
Ne öldü diye döğün
Doğan bebek ölecek
Yaşantını bölecek
Ateş sönemiyecek
Giden dönemiyecek
Fatin bu mucize der
Ve son durağa gider
Mefailu Feilun
. /.. . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Öte Yandan
Dinimiz hak bilerek gençleri irşâd ederiz.
Öte yandan da zayıf ma’suma bîdâd ederiz.
Batıdan kopya edip hâneyi âbâd ederiz
Öte yandan da güzel köşkleri berbâd ederiz.
Ramazan bayramı bir yoksula imdâd ederiz
Öte yandan metelik yok diye feryâd ederiz.
Çalap’ın verdiği bol mahsulü ihsad ederiz
Paramız bittiği gün zengine munkâd ederiz.
Yakın akrâbaların dostu için dâd ederiz
Öte yandan bilerek komşuyu nâ-şâd ederiz.
Aramızdan giden ecdâdı anar yâd ederiz
Öte yandan ne okur rahm, ne de evrâd ederiz
Bize ‘Suçtur.’ denilen her şeyi mu’tâd ederiz
Ve cevâben buna biz ‘Nefs ile arbâde.’ deriz.
İrşâd = doğru yolu gösterme, uyarma
Bîdâd = zulm, işkence Âbâd = mamur, bayındır
İhsâd = hasad etme, biçme, toplama
Munkâd = boyun eğme Dâd = adalet, doğruluk
Na-şâd = hüzünlü, mahzun
Evrâd = okunması adet olunan dini âyetler
Mu’tâd = alışkanlık, adet olunmuş
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Rahmetli
Hele bayram günü gelsin vatanın
Ebeveyn kabrine fi’len gideriz.
Bu vatançin yere düşmüş yatanın
Şühedâ ruhları rahmetli deriz.
Ebeveyn = ana ve baba
Fi’len = gerçekten
Şühedâ = şehitler
feilatün feilatün feilün
. . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Ramazan Bayramı
Nice bayamlara herkesle berâber koşalım
Bu mukaddes günü tebcîl ile bayramlaşalım.
Köyümün sahnına tez varmağa bir yol bularak
Bu mukaddes günü tebcîl ile bayramlaşalım.
Kalarak nefs ile hoşnut, iyilikler yeri ver
Ramazan bayramıdır, mutlu saâdetleri ver
Me Fatin, Köydeki eshâba selâm gönderiver
Bu mukaddes günü tebcîl ile bayramlaşalım.
Tebcîl = ululama, yükseltme, ağırlama
Sahn = bayram meydanı
Eshâb = köyün ileri gelenleri
Feilâtün feilâtün feilâtün feilün
. . / / . . / / . . / / . . /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Ramazan Nimetleri 2
Feyz-i safâ Ramazan bereketli bir aydır
Sahûrlarla iftarlar şenliklere adaydır.
Merhametli, rahmetli bir şifa kaynağıdır
Mutluluğu paylaşan arkadaşlık ağıdır
İyi alışkanlıklar bütün yıla yayılır
Oruçlular huzurlu birer varlık sayılır.
Cömert ayı Ramazan kardeşlik zamanıdır
İnsanlar arasında eşitlik beyanıdır.
Ramazanda çoğalır yardımlaşma günleri
Zenginlerle fakirler paylaşır ürünleri
Kimsesiz yoksullara iftarda yemek vermek
Arkadaşlık yoluyla dostluk zevkine ermek
Fakiri davet etmek asil bir harekettir
İftar sofrasındaki bolluk bir berekettir.
Şafak sökene kadar ******* esenlenir
Lutûfkarlıklarla dolu toplantılar şenlenir
Düşkünleri koruyan kişilerin günahı
Affedilince artar şahsın dine salahı
Cahillik uykusundan uyan ey gafil uyan
Tatmin eden his verir feyz getiren Ramazan.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Ramazan Nimetleri 3
Allah emirlerine uyanlar Ramazanda
Şeytandan kaçınırlar hür olurlar bir anda
O günlerde şeytanla kesilir ilişkiler
Nefis bile uslanır azalır çelişkiler
Kalp kirlerden arınır, ferahlar, aydınlanır
Temiz pak duygularla herkes Hakkını tanır
Oruç tutan kendini Allaha teslim eder
Emirlerine uyup kulluk zevkine erer
Oruçlunun bu ayda iç huzuru kurulur
Zinde vücutları da sıhhat, afiyet bulur
Oruçlunun hedefi Allaha yaklaşmaktır
Gönlünü hayra verip şerden uzaklaşmaktır
Orucun bir hikmeti huzurluğu sağlamak
Böylelikle nefsini ibadete bağlamak
Açlık ve susuzluk tahammülü aşılır
Eldeki nimetlerin değeri anlaşılır
Oruç bir bakıma sabreyleme işidir
Oruçlu iradeye hakim olan kişidir
Oruçlu duaları boş yere olmaz revan
İymanı güçleştirdin ey muhterem Ramazan.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:19 AM
Ramazan Bayramı Temennileri
Nice bayramları görmek nasib olsun bize dostum.
Yüce Mevlâ vere sıhhat ve afiyet size dostum.
Açılır fıtr-ayının günleri cennetteki ebvâb
Nur açar mü’mine aftâb, görünür her gece mehtâb.
Ramazan şehrini tekrar görelim şa’şaalarla
Gülelim, dolduralım bayramı şen kahkahalarla.
Büyük akrâbaların yeddini öpmek gerekirken
Gidelim bayramı tebrik edelim bir sabah erken.
Bu mübârek id-i-sağir günü hep âlemi islâm
Yaşasın sulh ve sükûnetle. Mezellet bula encâm.
Sakın ihmâl ile Mehmet, unutup geçme bu bayram
Fakir eytâma da yardım gerekir muhterem eyyâm.
Ebvâb = kapılar
Aftâb = güneş
Şa’şaa = parlaklık, gösteriş
İd-i-sağir - küçük bayram
Mezellet = horluk, hakirlik, alçaklık
Encâm = son, nihayet
Eytâm = yetimler
Eyyâm = günler
Feilâtün feilâtün feilâtün feilâtün
. . / / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:20 AM
Ramazan Nimetleri 1
Duyulur sabah akşam minerelerden ezan
Bayramın habercisi hoşgeldin ey Ramazan.
Kur’anı Kerim indi bir kadir gecesinde
Allahın emirleri vardı her hecesinde
Meleklerle Cebrail müjdeledi Nebiye
Faziletli Kur’anı Allahtan bir hediye
Bu hediye kurtardı insanı karanlıktan
Mü’minleri korudu her türlü fenalıktan
Onbir ayın sultanı iymanın bayrağıdır
Kalpleri arındıran bir şifa kaynağıdır.
Ramazan duasında oruç var teravih var
Dünya ile ahiret arasında bağ kurar
Oruç tutmakla insan ağırbaşlı ve vakûr
Nefsinin gizli kalan özelliğini bulur.
Oruçta riya yoktur Allah için yapılır
Farzlarla vaciblerle yalınız Hakka tapılır
Oruç bir inanışı iradeyi gösterir
İyman ile yapanın ecrini Allah verir
Orucun faydasını gördü öğrendi cihan
Sana şükürler olsun ey Mübarek Ramazan.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Ramazan Nimetleri 4
Kur’an vahy şeklinde dünyâya şeref verdi
Seçilmiş insanlara doğru yolu gösterdi.
Allah emirlerinde mutlaka hikmet vardır
Rızasını kazanmak ihsanları kadardır.
Bu ayda affedilir günahlarla kusurlar
Oruçlulular şükretmek fırsatını bulurlar
Günlerinde bu ayın kalben tövbe edenler
Pişmanlığını söyler mağrifetler dilerler
Yüce Allah tevvabdır, tövbeyi kabul eder
Hataları hoş görür günahları affeder
Ramazan akşamları niyaz dua edelim
Buyur Allahım deyip Labbeyk Hüdâ diyelim
Günlük yaşantımıza namazı ekleyelim
İç-dış temizliğiyle bayramı bekleyelim
Bayramın hürmetine küskünle barışalım
Arkadaşlık kardeşlik hududunu aşalım.
Kardeşlik sevgisiyle yakın bir dost olalım
Şefkat, sevgi yoluyla bayramda mest olalım
Yardımı, cömertliği bize eyledin beyan
Bayramın habercisi ey sevgili Ramazan.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Resmimi Çizen
Görünmeyen evsaf yazmağa değer
Bir kaç okuyucu bulursa eğer
Çekilen fotoğraf tasvirim değil
Eş’ârım resmimi çizermiş meğer.
Şerhettiğim haslet şayet güzelse
Seçkin uzmanlarla toplanır celse
Bir tenkid beklerken bir taltif gelse
Kulaklarım çınlar, gözlerim seğer.
Evsaf = vasıflar
Tasvir = resim
Eş’arım = şiirlerim
Şerhettiğim = açıkladığım
Haslet = huy, tabiat, mizaç
Hece: 6 + 5 = 11
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Rü'ya Bu Ya
Rü’ya bu ya! Ben dün gece tayyâr gibi kuştum
Gök kubbeyi hem ârife hem câhile sordum
Fırsat bularak gökte meleklerle konuştum
Eflâka giden yolları Cebrâile sordum.
Düyâdaki insanlara rızk taksim edilmiş
Peyk-Rıdvana ‘Çok gizli tutun’ emri verilmiş
Ancak yalınız nurlu melekler bunu bilmiş
Cür’et bularak rızkımı Mikâile sordum.
Mahlûkları gözden geçiren bir peri varmış
İnsanların en gizli birer defteri varmış
Defterde sevaplarla günahlar yeri varmış
Mahfuz tutulan levhayı İsrâfile sordum.
Gün doğmadan evvel sabah erken vakitinde
Gördüm meleğin kaldığı yer, rû-yi zeminde
Meftuh kapısından bakarak korku içinde
Bâkî kalan eyyâmımı Azrâile sordum.
Tayyâr = uçan, uçucu
Eflâk = semâların en yüksek katına
Peyk-Rıvan = haber getirip götüren melekler
Mahfuz levha = Allahın emirleinin yazıldığı levha
Rû-yi zemin = yeryüzü, dünyâ
Meftuh = açık
Mefûlü mefâîlü mefâîlü fûlün
/ / . . / / . . / / . . / /
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Rüzgar
Doğduğun diyara dönmezsen geri
Söyle bana RUZGAR geldiğin yeri
Denizde karada bilirler seni
Tanırlar tadınca ölüm buseni
Belli birçok ismin unvanın vardır
Düşmanların kadar hayrânın vardır
Üstüne biçilmez bir şânın vardır
Bin çeşit hayatın, bin canın vardır
Gezdiğin yerlerden biri Hindistan
Oradaki ismin insafsız TUFAN
Amerika denen yerlerde iken
Senin yeni adın olur HÜRRIKEN
Bazı günler olup deli FIRTINA
Yüklersin ağacı evi sırtına
Yıkarsın bentleri suyu taşırıp
Basarsın kentleri köprüler yıkıp
Fakat bugün vardır başka bir hâlin
Birini sevmeğe vardır mecâlin
Akşam YEL’i gibi odama girdin
Sıcak dudağını bana değirdin
Oturduk sabaha kadar diz dize
Bakıştık, gülüştük yalnız biz bize
Sarılıp dolaşıp hudut aşmadan
Öpüştük, seviştik hiç konuşmadan
Fakihi şafakta uykuya daldı
HAVA’nın sevgisi askıda kaldı.
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Sabit İnce’ye
Şairlerin ünvânı mağâbit gibidir
Yazdıkları insanlığa âit gibidir
Şefkat dağıtan kalbi büyük yoldaşımın
Lutf İNCE’leyen dostluğu SABİT gibidir.
Mağâbit - imrenilecek, gıpta edilecek
Lutf = letafet, güzellik
Mehmet Fatin Baki
GooD aNd EvıL
09-27-2008, 09:21 AM
Sağ Çıkmadı
‘Kısmetimdir dehre geldim, zorla gitmem ben’ deme
Âşikardır, kimse dünyâ âleminden bıkmadı.
Fayda vermez çok direnmek sâbir ol sen, gam yeme
Kimse dünyâ hanesinden sağ ve sâlim çıkmadı.
Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün
/ . / / / . / / / . / / / . /
Hece: 4 + 4 + 4 + 3
Mehmet Fatin Baki
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.