Tam Sürümü Görüntüle : Gürbüz Öztürk
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:47 AM
......Mış-Mişler
seyrediyoruz
bu ülkeyi kültür
erozyonuna sevkeden
ciğersizleri seyrediyoruz
provalardan
ve çalışmalarından
fırsat bulup
eğlenmeye gelmişler miş
....miş!
aman ne de çok çalışmışlar
ne de çok üretmişler miş
.... miş!
bir siyasinin söylemiyle
söylemek geliyor aklıma
sizi gidi burjuvazi artıkları
burjuvazinin yamacındaki
ufacık-tefecik
belli -belirsiz
ayrık otları
üzüntüm siz değilsiniz tabi
bu kentin
binlerce küçük sokağında
binlerce gecekondusunda
yaşamak zorunda olan
ve sizi seyretmeye
mahkum edilmiş
milyonlarca insanlarım var
duyuyorum; benim gibi söyleyenler
onların üzerinden
rant sağlıyor
reklam yapıyormuşuk
it ürür-kervan yürürmüş
bu halk doğruyu bilirmiş
bak nerdeymiş
yerinden belliymiş
başı arşa değermiş
eğer it'lik halkıma
doğruları havlamaksa
ben it'im
duyuyor musunuz
...mış-mişler
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:47 AM
Adaletin papatyalısı
ne kadar uzak olursak
o kadar iyi diyemiyorum
yüreğimden sarkıp
bileklerimi sımsıkı bağlayan
zincirdir vicdanım
ne elim-ne kolum kallkar
mecburen inziva nöbetindedirler
nede dilim söyleyebilir
ayrılık türküsünü
aklım terbiye ve tenbih etmiştir
zavallı dilime
devamlı surette
mahkumiyet türküsünü söylemeyi
pelesenk vurmuşum
çivilemişim damaklarıma dilimi
bülbül gibi şakıyabileceğim
konuşkan yanım
artık mahpus yalnızlığında
ve sessizliğindedir
duvarlarında zar-zor okunabilecek
silik yazılardan oluşan
dileklerim üşümektedir;
en keskin bir sabah ayazında.
ne kadar eziyet edersen et
boynum kıldan ince
şimdi
seyircinin protesto
çığlıkları arasında
rolü ezberinden düşmüş
dizlerinin üzerinde
celladını bekleyen
zavallı bir oyuncuyum
ve adaletine şaşarım
beni kendine
mahkum eden sen
nasıl bir hâkimsin ki
elinde papatya ile
kaderime hükmedersin
'adaletin papatyalısı' diye
yazılı yasa kitabının
üzerine yemin edersin
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Alfabenin yorgunluğu
girdabın giriş kapısıdır
kömür karası gözlerin
bu esnadaki yokoluşu
kaybolup gidişi
diyarımı terkedişimi
anlatabilecek
dünyadaki bir sürü
alfabelerin
toplamından oluşacak
olağanüstü
bir dilin kazandıracağı
anlatı yeteneğide
yetersiz kalacaktır
ve
bu işin adı
bu safhadan sonra
oluşturulan bu alfabe
ancak
anlatı yetersizliğinin
sembolü olacaktır
yine ancak
senin insafına kalacaktır
kaderim
geride sadece oluşturulan
alfabenin yorgunluğu
kalacaktır
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Anadolu kültürü torpilli keman
derinlerden,çok derinlerden
sızılar şeklinde geliyor
kemanın sesi.
ne tanımsız duygudur bu:
hem acılarıma kabuk bağlıyor,
hem de delik deşik ediyor
kalbura çeviriyor,
dağlıyor ve yanık izleri bırakıyor,
yüreğim göğsüme sığmıyor
yüreğim sanki celladım
'hadi son şiirlerini söylede
çıkalım artık şu idam sehpasına'
diyor ve ekliyor;
'gladyatörleri kızdırmayalım
bu kocaman şehrin sokaklarında
dolaşan gladyatörleri'
sus yüreğim kemanı dinle diyorum
anadolunun sesi
yüzyıllardan beri
yakılan ağıtların özü
damıtılmış hali.
nasıl asil ve insancıl
nasılda son vuruş ustası
nasıl da bir hayat öpücüğü.
................
keman denilen asil çalgı nasıl mutlu
dünyanın uyku saatinde
ışıl ışıl ayışığı telleri.
loş vadilerden geliyor
insanı hayrete düşüren tınıları;
böyle yüksek bir kültürün
yüksek motivasyonu sayesinde,
tarihindeki en büyük
performansı yakalıyor
bu keman denilen asil çalgı;
anadolu kültürü torpilli çalgı;
tınılarının altyapısını oluşturan medeniyetin
verdiği barışçıl mesajlarla
birleşince kemanın evrensel sesi
ne gladyatörler kalıyor ortada
ne de idam sehpaları.
.....................
yüreğim rahatlıyor.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Aracısız zafer
nasıl hırsla sıkarsın
demir parmaklıklardan teşekkül
demir damarlı kapıyı
adalete olan inancını
yitirmemiş olsan
koparıp atacaksın onları
ve tarih kayıt altına alacak
kan-et ve kemiğin
bu sert madene karşı
aracısız zaferini
özgürlük soluyacaksın özgürlük
mavi gökyüzünün altında
birazda gözlerin kamaşacak
ardı arkası kesilmeyen solumalarını
bir sen duyacaksın
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Avrasya vaktinde ezilmek
henüz betonlaşmamış
süt kemiklerimle
pirinç tarlalarında
sabahın saat beşinde
geceyle-gündüzün
avrasya vaktinde ezilirdim
buz gibi ergene suyunda
kıpkırmızı olurdu baldırlarım
ve tam anlamıyla
oyun çağımda
tanışmıştım emekçi bir
hayatın
hiç hazır olmadığım halde
en hazır
niyeti en belli
en engebeli
soğuk yüzüyle
hem çalışırdım
hem sorgulardım
süt kemiklerim ve omurgam
yasal olmayan
yıkıcı eğrilik ve bükülmeleri
yaşarken
kanbağı ve kanbağsızlığı
kategorilerinde ki
guruplardan hangisi kurtaracaktı
beni bu kaderimden
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Ay kahrından öldü
ay tuttu bizi
kan gibi
genlerimizde saklıydı
uluyan kurdun tohumları
kaşıntı halinde
varlığını hissettirdi
yanan ateşin etrafında
hepimiz biribirimizin
gözlerine baktık
belliydi kötü rüyalar
görmüştük
ama anlatmamaya
karar verdik
rüyalarımızı ateş tutmamalıydı
.....................
ay tuttu bizi
kan gibi
ateş tutmamalıydı rüyalarımızı
hepimiz
belli belirsiz
orta asya ayinlerinden
artakalan; bizim payımıza düşen
kutsal söylemler ve
belli belirsiz mırıldanmalarla
ateşin üzerine abandık
duymamalıydı ve anlamamalıydı
yaş bedenlerimizle
sonunu hazırladık
duman olduk
koyu-göz gözü görmez bir duman
kimsenin kanını içmeden öldük
.....................
ay kahrından öldü.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Balıkça yaşasam
bir balık olsam
berrak bir gölde
yağmur yağsa ıslansam
güneşte kurulansam
akşam olsa uyusam
yosunlara kurulu
bir hamakta
yalnız-yapayalnız
oltaya takılma
korkusu olmadan
balıkça yaşasam
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Bir tek yanım
Sen
velhasılkiram
denecek kadar
ve kesip atılacak
ve hemen bitecek
ve hemencecik
ve oncacık
kadar
gayriihtiyarı değilsin
Her ne olursa olsun
noktalanıp bitecek
bir cümle değilsin
Sen harbi-harbi
yaşanmış bir hadisesin
Kusurlu şiirlerimi
paylaştığım çilekeş yanımsın
Ve sürekli olmayan
sürekliliği
ve istikrarı hiç bir zaman
yakalamayan
bir sürü zayıf yanımın dışında
devamlılığı olan
bir tek yanımsın
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Bronz heykel
Nasıl sevdim seni
ne sen
ne başkası
bilebilir
nasıl sevdiğimi
bir tütünsüz zamanlarımın
adı azaptı
bir de sensiz zamanlarımın
adı
şehirlerarası insan dolusu
otobüs yolculuklarında
bomboştu koltuklar
sen yoktun çünkü
ve bana göre yalnızlık
oturuyordu her bir koltukta
yalnızlık öylesine kalabalıktı ki
bir yolcu daha almaya
takati yoktu otobüsün
yaşadığım şehirde öyleydi
şehrin uyku saatlerinde
çok kalabalık olurdu sokakları
kalabalıkları sevdiğim pek
nadir vakitlerdi bunlar
öylesine kalabalıktı ki şehir
her metrakaresinde sen vardın
ben diyeyim milyon kere
sen de sonsuz kere
ve ben kalabalıkları okşardım
varlığın bazan tekil yalnızlıklara
varlığın bazan tekil kalabalıklara
zemin hazırlardı
ve bol bol mırıldanırdım
kimse anlamazdı
ennihayetinde küfrederdim tonlarca
ben,sen ve hayat arasındaki
kurulamayan orantıya
ve çok bilinmeyenli bir sürü denkleme
ve bizim için denklemenin
kuş pislemesi gibi bir şey olduğuna.
Ağırdı laflarım kantarlar çekemezdi.
Saçak saçaktı
sararmış ve sarkmıştı
dudaklarımı perdeleyen
süpürge telleri.
Kimileri de konuşmadığımı sanırdı
başımda dolanırdı çingene kuşları
şeylerini şey ederlerdi kafama
onlara göre de
'Bronz bir heykeldim'ben
kuşları seviyordum
adetlerine sadıktı onlar.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Çocukluk aşkıymış=Riyakârlık
sen zengin bir enişte olma
kaygısını beynine yükle
vazgeç o kızdan
dibi çıkmadı içine soğuk su
konulan bardakların
doyasıya iç aslanım
doyasıya
el salla kader denilen
çivisi çıkmış tekere
dikkat et ayakların yanmasın
ıstırap mangalında
bir ayı gibi kaynana bayılması
yapma
böyle sevda masalında
yoksa bellerler ananı
burnundaki halkayla
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Dafodil çiçeğine rağmen
Bugün yine yağmur yağıyor İstanbulda
her nedense
bugün
bu koca şehir
inan bana
bütün uzuvlarıyla
mülâyim.
Caddeler insansız ve sessiz.
Bu şehir,
olası bir atom bombası,
perişanlığını yaşamışta,
amatör bir kameranın,
is renginde,
yanık renginde ve kirli bulut rengindeki
görüntü artıkları sanki,
Ve sanki
kimse bilmiyor nereye gittiğini
bir dinamit saldırısından,
artakalan balıklar gibi,
ve sanki bitmiş artık herşey
sararmış bir fotoğrafa dönmüş
şimdi gördüklerim sanki
bir yüzyıl öncesinin yaşantılarıymış.
......................
Bense arabamın camında biriken
yağmuru bertaraf etmiyorum
bu koca şehrin bulanıklığına
kendi bulanıklığımı
ve de en önemlisi
kendi hikâyemide ekliyorum.
İsyankâr müziğimin sesi kısık,
iç çebimde,
tam yüreğimin üzerinde
dafodil çiçeği.
Çaresiz seni düşünüyorum
....................
Caddeler insansız ve sessiz
ve ben
dafodil çiçeğine rağmen
mecburen sensizliğimi kabullenemiyorsam
bu kabullenemeyişim
iflâh ve ıslah olmayacak
yanımın,
sararmışta olsa fotoğrafıysa,
ne ben kalmışım bu şehirde,
ne de bu şehir kalmış bende.
....................
sen
seni bilemem
hüküm sahibi birini anlamak
bizim işimiz değil
biz idam sehpasındaki kırıntılar,
boynu kırıklar.
seni sevmek
sokak çocuklarının tatlıyı sevip
tatlıcı dükkânlarındaki tatlılardan
bir iki parça alıp
tadına varmadan daha
kodes boylarını boylaması
gibi birşeymiş.
Ve sanki çok ayıp birşey yapılmış gibi
tonlarca toplum tükürüğünün
altında ezilivermekmiş.
.......................
Bazan kendime kızıyorum
tabiat ana kulağımı çekmiş
bu çiçekle bana olmayacak olanı
anlatmıştı.
........................
tam yüreğimin üzerinde
dafodil çiçeği
mecburen seni düşünüyorum! ! ! ! !
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:48 AM
Dağ keçisi
senin saadet dolu yatağında
kök salan çınar ağaçı olaydım
vatana millete hayırlı olsundu
o güzelim odadan fışkıran
tomurcuklar
başkaları kızıp-eleştirsin
bağırıp-çağırsındı
günah evinin ******** maskaraları
desinlerdi
bilinçaltında saklamış olsunlardı
böyle bir duyguyu asla yaşayamacak
olmalarını ve imrenme duygularını
hiç farketmezdi güzel dağ keçisi
beni durup-durup hırpalayan
sen olaydın yeter ki
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Daha da adam olmak
Şairlik;
'az önce kalktım bu mısraları yazdım'
diyebilmekmiş.
Ve sonra düşünmekmiş.
Yok yok bu istisnai duygular
geçerse eğer duygular aleminin
yeşil ışığından;
o yeşil ışıkta,
onlar geçene kadar,
soğukta,karda,kışta,tipide.boranda
sıcakta ve nisan yağmurlarında,
ve anası babası belli olmayan bir gecede,
ve daha bir sürü
envai çeşit durumun,
yarattığı vaziyet çeşitliliğinde,
adam olup iki dakika,
daha da adam olup nice dakikalar
beklemekmiş.
yoksa kim kalkardı,
güzelim tatlı uykusunu hangi ahmak bozardı,
gecenin bu 02,43 sularında,
ve adını koyardı,
tanımını yapardı bu şairliğin.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Dehliz zamanı -2
Yaşamın kıyısına kıyısına vuruyorum kadersiz dalgalar gibi.tabiatın maşası olmak zoruma gitsede karşı koyamıyorum; bütün bunlara.
ve ölmüş
ve bitmiş halim
kıyıya vuruyor ölü balıklar gibi
Gövdem dökülüyor,ufalanıyor,talaş gibi.bu yokoluşu simgeleyen erozyonun sancıları kapımı çalıyor.
yüreğimin ritmi bozuluyor
çokça teklemeye
ve sanki kendini
bırakmaya hazırlanıyor.
soluksuz kalıyorum ve bir eve yanlışlıkla hapsedilmiş ve evcilleşmemiş serçe
kuşu performansında bir panik atak kervanında boğuluyorum.sık aralıklarla gelen darbelerin sonucunda gözlerim,ağzım ve burnum görünmüyor kandan ve revandan.
ekmeğim,aşım gibi istiyorum
serinlik ve ferahlık duygumu
özgürlüğümü;
artık çok geçgin bir zamanda
geçgin ve dehliz bir zamanda.
Gövdem yanmaya başlıyor bu uzun dehliz yolculuğunda ruhum karardıkça kararıyor,bu depresyon tünelinde.tek gördüklerim yarasalar.
artık normal düşünme mantığından sıyrılmışım dehlizin sonlu ya da
sonsuz olacak olmasını aklıma bile getirmiyorum.yarasalar gibi
düzenin bir parçası olmaya başlamışım hesapta.evrim aşamasın-
day mışım gibi.
yüreğimin ritmi bozuluyor
çokça teklemeye
ve sanki kendini
bırakmaya hazırlanıyor
Bu dehliz tünelindeki yarasaları seviyorum.onlar beni öbür yarasalar gibi satranç oynamaya davet etmiyorlar ve hiç bir hamlenin arkasına sığınmıyorlar.hiç bir hamlenin arkasından devirme plânları yapmıyorlar; şah-mat olayı yok yani sizin anlayayacağınız.
Herkes kafasına göre takılıyor.
arada bir ışık belirir gibi oluyor ve kayboluyor.ateş böceklerinin keyfi yerinde
çocuklar gibi oynaşıyorlar.
yarasalar ve ateş böcekleri
dehlizin müdavimleri gibi.
bense gövdesi aşınan bir adam;
talaş gibi dökülüyorum.
gövdem küçülüyor
yüreğimin ritmi bozuluyor
çokça teklemeye
ve sanki kendini
bırakmaya hazırlanıyor.
Dehliz müdavimlerinden bir yarasa
karanlığın sesine benzeyen,dehliz karakteri sesiyle,fısıltı halinde bana birşeyler anlatıyor.
anlamakta ustayım
ne demek istediğini
anlıyorum.
'yemin etmesini,ant içmesini bilmiyorsun.ilkel toplulukların özellikleri gibi görme bunları.duruşun yok senin'
diyor dehlizin müdavimi.
Yine konuşuyor:
'yoksa sende müdavimi olursun buranın
müdavimi olursun
müdavimi olursun.
kalırsın buralarda kimse seni anmaz bile; bir dehliz müdavimi olur aşınır gidersin,talaş gibi dökülürsün.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Dehliz zamanı
dehliz;
sözlük anlamını hiç araştırmadığım bir kelime
ama her nedense
sanki anlamını biliyormuşum da
sıcaklığını
kapkaranlık sıcaklığını
şahdamarımda hissediyormuşum gibi
ve
yutucu ve yokedici bir ortamın
ve bir insan yalnızlığının
demir atmış
öylesine sakin
ve fırtınasız bir
limanındaymışım gibi sanki
ve kilometrelerce sürsün istiyorum,hiç bitmesin.çıplak bedenimle sonsuz bir
karanlığın tadını çıkarırken,canımın tek istediği bedenime serin kavak yaprak-
larının değivermesiydi.
yine canımın istediği;
çıkar yüklü,düşünebilme kâbiliyetine sahip
beyinleri olan
beyinlerini kendi kişisel çıkarlarına
alet etmeyi
mastürbasyon derecesinde kendine
zevk edinmişlerin
bu dehliz yolculuğunda karşıma
çıkmamalarıydı.
durup durup çok şey istediğimin de farkındaysam da bunun aslında çok şey
olmadığını,isteklerimin sadece
benim ruhumla alakası olduğunu
ve ruhuma hiç bir şekilde
öksüz evlat muamelesi yapamayacağımı da
biliyordum.
aah şu anım.şimdiki zamanım;
tatlı bir dehliz zamanı.sanki günlerce tarlalarda çalışmışım ve bir kırmızı
şarapla yorgunluğuma noktalı virgül atmışım.
uyanık olmakla,uykulu olmak arasındaki
tarifi imkansız
noktalı virgül'ün iki yakasındaki
bu tatlı gidiş-gelişler
dünyada kalma ya da kalmama
tercihi değil
o aradaki dehliz zamanından
kendimi kurtaramamamın ifadesi;
ve en önemlisi kurtarmak gibi
bir çabamın olmamasıydı.
Şarap sıcaklığı bedenime öldürücü bir yılanın zehiri gibi yayılırken, yılanın tabiatın sıcağı karşısında girdiği kalıba giriyorum
fakat aldığı
tavrı hiç beğenmiyordum
tehlikeli olmayı sevmiyordum.
Dehlizler tehlikeli diyorlar ya bunun doğruluğunu kabul ederek birşeyler söyleyecek olursak ben bu sonsuz karanlığın içinde bir iyilik füzesi olarak
yolculuğuma devam etmek istiyorum.
'Ruhumun aklımdan
talebi buydu'
.................................
aaah şu anım,şimdiki zamanım
tatlı bir dehliz zamanı
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Demir takviyeli topuklar
salıverdim bugün kendimi
kalakaldım hüznün salıncağında
beterim demek yakışır mı
bilmem ama
hiç umurumda olmadan
söylüyorum
'beterim'
sallanıyorum ve sallandıkça
morfin yemiş bir adam gibi
en sevdiğim uykuya
göz kırpıyorum
dalların-yaprakların arasından
geliyor
annemin bana söylediği türküler
aah bırakmışım kendimi
etrafımda benimle dalga geçen
çocuklar
'eşşek kadar olmuş
salıncaktan inmiyor' diyorlar
onlar aslında beni iyi biliyorlar
aaah çocuklar
olabildiğiniz kadar çocuk olun
bende sizi iyi biliyorum
oyun sizin gıdanız
oyun oynamayı sevin sıpalar
büyüyüp sırtı semerli
eşek olacağınıza
böyle çocuk kalıp
eli oyuncaklı sıpa olun daha iyi
olur mu
bana söz verin çocuklar
çünkü burjuvazi yolunuzu gözlüyor
elinde envai çeşit semerler
sırtınıza bindiklerinde
karnınızı deşecekler
bir sağdan,bir soldan
demir takviyeli topuklarıyla
burnunuzun çeperleri yırtılacak
her soluk alış-verişinizde
onlar büyük ödülü aldıklarında
şeref tribününde
siz çoktan kandırılmış olacaksınız
boynunuza asılan torbanın
içindeki arpayla
çoktan unutursunuz annenizin
türkülerini
aşikar olursunuz
'deh deh düldül
deh deh düldül'
şarkısına
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Deneme tahtası
karşınızda
yüreğini kırbaç yemekten kurtaramamış
hayat ona işin kolayını sunmadan
yani acının ve yoksulluğun
tanımını sözlükte arayamadan
bizzat kendisinde aratmış
aslını yaşatmış
ve o yüzden biraz yıpranmış
ve o yüzden biraz hayatın
deneme tahtası olmuş
bir adam duruyor
...............
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Dikiş tutmayan sevda
kaç kereler iniyor
sensizliğin her anı balyoz gibi
başıma başıma
zamanın bölebileceğiniz
en küçük dilimleri kadar
aralıksız ve yoğun;
ve hesaplanma ihtimali olmayan
bölünmelerde;
hep sonsuzlukların yaşanacağı,
bu kadar sonsuz kerelerde,
hep şiddete maruz kalacaktır
zavallı yüreğim;
dikiş makinası düzeneğinde
dakikada yüzlerce kere inip-çıkan
iğnenin altında,
delil deşik olmaya mahkum
kefen bezi gibi!
mecbur çekeceksin
dikiş tutmayan bu kara gözlü
bahtı kara sevdayı yüreğim.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Dimdik duruyor chavez
Bugün diyor:
'Bizi sınırlayan
emperyalist zincirleri kırıyoruz'
Ve yine diyor:
'Zırıltı yapanları sokarım'
Bir halk şarkısından esinleniyor;
halkının şarkısından,
bunu söylerken.
Ve güçünü yine halkından alıyor.
Diğer insanlardan
daha cesaretli insan chavez.
Dimdik duruyor;
bebelerin süt kokulu vücutlarına
ve kemikleri sayılan
koca kafalı çelimsiz insanların
vücutlarına dişlerini geçirmekten
ağzı-burnu kan-revan
içinde kalmış;
yüzü şeytan
kendi şeytan
adı emperyalist
bedeninin ve ruhunun hammaddesi
demir olan,demir ruhlu
içgüdüsü bile olmayan
esintilerle hareket eden
bir garip hayvanın
bir garip organik yapının
karşısında.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Efe yüreğimin incileri
hem ağlarım,hem giderim
derler ya eskiler
hem ağlarım,hem kanatlarımı
açarım
göçmen kuşlar
gibi
ya da
kuvayı milliyenin efeleri gibi
birkaç damla gözyaşı
efe yüreğimin incileri
iyi bakın
çeker giderim başka diyara
göçmen kuşlar gibi
iyi bakın
şehit olur giderim başka diyara
o efeler gibi
geride kalır ceketim
anam için evlat kokulu
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Eksen
yüreğimin acıları sevketme
yeteneği olmasaydı
kuşların kanatlarına
ve o kuşlar hiç tereddütsüz
ve ücretsiz
taşımayı kabul etmeseydiler
gönüllü taşeronluk yapmasaydılar
ben nasıl yaşardım adı 'sevda' olan
kendi tekil
içeriği çoğul
ve içeriği bilumum
acılarla dolu
olan bu kelimeyle
kendini eksen yapmış
bu haliyle
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:49 AM
Elmas güneşi hipoteği
sen bilmiyorsun
ben senin gözlerine bakamam
yine söylüyorum
sen bilmiyorsun ama
senin gözlerin
elmas güneşi
ışıl ışıl
aklına birşey gelmesin
sen konuş
ben dinlerim seni
bakamasamda yüzüne
anlayabilirim belki
anlattıklarını
aklıma koyduğun
elmas güneşi hipoteğini
kaldırabilirsem
dokunabilirim belki saçlarına
unutabilirsem
iki kelimeyi de bir araya
getirebilirim
ve belki uzak bir ihtimalde
olsa
seni sevmeyede cesaret
edebilirim
işte büyü dedikleri olay
bu olmalı
elmas güneşi ışıltılarının
duygu ve düşünçe sistemine
ambargo koyması
mantığın,aritmetiğin
analitik düşünçenin
hesab ve kitabın
rafa kaldırılması
..............
yok yok
imkansız
ben sevemem seni
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Evrenden büyük insan
ne kadar gizemlidir bir insan
kim bilebilir
sabahın bir vaktinde
adı metropol olan bir şehrin
milyonlarca patikasından
birinde yürürken
neler düşündüğünü
kim anlayabilir
hüngür hüngür ağlayan
bir ağacın
sarı renkli hüzün sağanağından
geçerken
.............
ve kim anlayabilir
onun bu haliyle
evrende öyle sanıldığı
kadar da küçük bir nokta
olmadığını
ve hatta evrenden de
daha büyük olduğunu
..................
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Evrene dağılmak
Rüzgarı bekliyorum
................................
İnan bana
avucumda tuttuğum
şu küller
yanabilecek olan hiçbirşeyin
külü değildir
onlar ateş topuna dönmüş
sevdamızdan artakalan
kahrolası mikrobik atıklardır
..............................................
Rüzgarı bekliyorum
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Evrensel Empoze Sağanağı
yoruldum
dolayısıyla sustum
kendi kabuğuma çekildim
ve üstüne üstlük küstüm
kolumu-kanadımı
kafamı-yüreğimi
kırdım
ikinci el-insan yedek parçası-
alım-satımıyla uğraşan bir dükkana
yok pahasına sattım
çekildim
dolayısıyla azaldım
yüksek şiddette bir deprem
gerginliğinden sonra
kırılan ayaklarımın üzerinde
durmaya çalıştım
ayaklarımın dibinde bir sürü
cansız
artık ölmüş deniz halimle
kırılıp-dökülen bir limanın dibinde
uysal bir denizim
güzelim kıyıları artık eskisi
gibi sevemiyorum
çakıltaşları da öldü
ben durgun,onlar durgun
martılarında ekmek teknesi
olmaktan çıktım
düşünçelerim,fikirlerim ve ideallerim
bir dizi sopalama operasyonundan
sonra
ölü balıklar gibi
antiparantez içerisinde'dinozor'
yakıştırmasıyla
bir kenara atıldılar
boynumdaki urganlara öylesine
alıştırıldım ki
yüzyıllar öncesinden varolan
sonra inanılmaz bir şekilde
mumyalanarak
derin bir uykuya yatırılan
genetik yapımda mevcut
atalarımın karakteristik özelliklerinden
inanışlarından hareketle
öldüğümde
'kıymetli eşyadır
başucuma konsun' diye
vasiyette bulundum
........
evrensel empoze sağanağı altında
bir salyongaza döndüm
elimde olmayan
savunma içgüdüsüyle
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Falakaya yatırılan kalem
Güneş vuruyor kalemime.
Kalemimin gölgesi;
anlaşılmazı zor bir pandomim
sanatını icra ediyor.
Ben biliyorum
ve anlıyorum,
her gölge hareketinin manasını;
yalnızlığımı siliyor bu kalem
ve korkularımı bertaraf ediyor.
Anladığım ve hissettiğim herşeyin
aks-i sedası değil sanki bu.
Sanki güneş tokatlıyor kalemimi
sarhoşluğuna kızıp
derbeder oluşuna sitem ediyor,
kendime getiriyor beni.
Anlıyorum;
güneş falakaya yatırmış kalemimi,
bilemediğim herşeyin
ABC'sini
yazdırıyor bana,
elimden tutmuş ışıklı günlerin
hikayesini değil,
aslını yazdırıyor bana.
...................
Ağlayarak okula gittiğim
ilk günlerim geliyor aklıma.
Tabiattan sarı toprak
almaya giden,
bir yaşlı kadının ellerinde.
...............
Anlıyorum durum vahim
çocukluk zamanlarımdan kalma
duygularımı da yemişim.
................
Gözü yaşlı kalemime yazık
ellerim kırılsındı! ! ! !
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Geceyi okurdum
çocukluğumun kocakarılarıyla
sonbahar mevsiminin
serin *******inde
beslerdim,
pekmez kazanlarının altında
yanan ateşi;
babamla dağlardan arakladığımız
ömrü geçkin odunlarla.
ateş hararetinden
ve parlaklığından birşey kaybetmez,
oynak dallarının gölgesi
bir dansöz kıvraklığında
ker***ten teşekkül
evimizin duvarlarına düşerdi.
ve gece saklayamazdı kendini
geceyi okurdum,
ker*** duvarın bedeninden.
ateşin oynak dalları
bazan öylesine alfabetik
ve geometrik olurdu ki
herbirini anlamlandırma da
hiç zorlanmaz,
en baba kahve falı bakıcılarından
daha baba yorumlar yapardım.
velhasıl ihanete meyilli
geceyi kahrederdim,
ihanet olasılıklarından
yola çıkarak
ürettiğim tedbir senaryolarıyla.
.............
bir küçük dedektif olurdum ki
sormayın gitsin.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Geç kalınmış aşklara
çocuk gibi gülümseyişinde olmasa
alıp götürecek beni
kömür karası gözlerin.
adını koyamadığım
önceleri hiç gitmediğim yerlere.
eziyor beni
siyahın asil ve hükmeden yanı;
siyah senin siyahın;
ancak tutunabilirim karşında.
elim titriyor
ayakbağlarım çözülüyor
titreyen elimden düşecek
bu şarap kadehi.
sana birşeyleri anlatamadan
aklıma gelenleri söyleyemeden
yığılıvereceğim gözlerinin önünde,
dilim tutulacak,sesim kırılacak sanki
sendeki bu zeytin karası gözlerin
benim hükmüm
sona gidişim
biletimi ele alışım olacak
ve ben mecburen
geç kalınmış birşeylerin
acısını yüreğime saklayıp
sisli bir istanbul gecesinde
gerçekleştiremediğim bir çok şeye
yanmadan gideceğim derken
bu seferde senden bana kalan
yürek yangınıyla beraber
ayak seslerimi sana duyurmadan
gideceğim bu şehirden.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Geldi geçti
Siz denizden aldınız onu
denizden.
Balık sırtı gibi birşeydi
gördüğünüz.
kâh kaybolan,
kâh görünen.
Yunus balığı gibi de gülümseyen
bir cici bebekti,
payınıza düşen.
bağrınıza bastığınız,
olabildiğince değil,
alabildiğince sevdiğiniz.
....................
Geldi geçti işte bak,
geldi geçti.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Gözdiken
zamanın
onca dilimini
sayfa atlamadan
çevirebilen
hatasızlığıyla övündüğünüz
zaman göstericileriniz
ne kadar kıymetli de olsa
zamanın akıcılığı üzerinde
ne kadar söz sahibi olabilir
durdurabilir mi mesela zamanı
tek getirisi
bileğinizi güzelleştirmekten başka
ne olabilir
aksesuar olmaktan
öteye gidebilir mi
ve sizin güzellik uykunuza
onun gibi
acımasızca kim son verebilir
ve hatta
bu adi mekanizma
sabahları öten horozların
makamına
nasıl gözdiken bir vicdansızdır
görmüyor musunuz
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Hezimetin temsilcisi
Omuzlarımı çökertirdi sevdan
ağırdın,
dizlerimde izleri kalırdı
çakıltaşıydı sevdan
ezilirdim
yani ezerdin.
Tank paleti gibiydi de sevdan
izleri kalırdı mecburen.
Üzerimden geçerdin
yağmur niyetsiz bulut gibiydin
sorgusuz sualsiz
sevdanın kurak iklimine
mahkum ederdin beni.
Ve hiç geçilmemiş
ve gezilmemiş
patikalarda
adı bilinmeyen bir bitki gibi
yeşil suyumu bırakırdım toprağa;
hayret ederdim
bu paletler buradan
sadece benim üzerimden
nasıl geçti diye;
bu kadar sessiz
bu kadar sakin
bu kadar en az zaiyat vererekten,
diğer hiçbirşeye dokunmadan
sadece beni yere sererekten.
.....................
Anlıyorum sevdanın karşısında
hezimetin temsilcisiyim.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:50 AM
Hoşçakal tepkimeleri
yüreğim düştü yerlere.
biçare kımıldanmalar
hoşçakal tepkimeleridir
ölümle yaşam arasında.
ölümün güçlü olduğu
ona prim verildiği bir andır bu.
gözyaşlarım;
sağanak birer yağmurdur.
sağanak yağmurlarda
seni sevdiğim günler
geldi aklıma.
sakalıma kadar
saçının teline kadar
ıslandığımız günler,
saçak altlarında
gözgöze geldiğimiz
günler geldi aklıma.
yüreğimi elinde tutan
doktor at onu elinden
vaktin olduğu zamandır şimdi
ben çoktan ömrümü
şiir karalamalarımı
avucumda buruşturup
attığım gibi atmışım
bu şehrin çöplüğüne.
vaktin olduğu zamandır
şimdi doktor
vaktin olduğu zamandır.
ölümden korkan namerttir
bu işi dallanıp budaklandırmadan
bitirmenin en iyi mevsimidir şimdi.
sararmış yaprak mevsiminin
ardından,
en güzel zamandır şimdi.
yaprakların kemikleşmiş
bedenleriyle asfalta
yapıştığı bu zamanlar.
seni sevdiğim zamanlar
geldi aklıma.
ölümün en güzel yanıda
bu olmalı güzelim.
ona,sana ve hayata
sopasını sırtımdan indirmeyen
hayata müteşekkirim.
derin bir nefes alamamanın
bittiği,
derin bir nefes alabileceğim
zamanın başladığı bir andır
sırtımın kara toprağa
değeceği vakit.
bu andan itibaren gözlerim
asılı kalacaktır mavi gökyüzünde.
................
doktor at artık elindeki yüreğimi
o kımıldanmalar aldatmasın seni
yüreğim çoktan açmış
ayrılık pankartını
ben ölüme çoktan vermişim
rüşvetimi.
pişman olan namerttir doktor.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
İçtik şiirleri
çarmıha takıldı kaldı
düşünçe üretim atölyelerinin
kaderi
ürettiğimiz
üzerine terimizi
akıttığımız
düşünçe motifleri için
olmaz
dediler
bunlar olmaz
öyle söyledi yobazlar
sakıncalı olduğunu
söylediler
çarmıha gerilmeliydi şiirler
sesimizi çıkaramadık
öylesine çoktular
olamazdı şiirler çarmıha
gerilemezdi
içtik şiirleri
tütün gibi
şarap gibi
aziz su gibi
nerede diye sordular
düşünçeleriniz,şiirleriniz
n e r e d e
n e r e d e
azgın bir yaratık gibiydiler
öylesine ateş püskürüyorlardı ki
burunlarından değil
bilmem nerelerinden
parça parça yakıyorlardı
yaşamı
biz onlardan korkmadıkça
n e r e d e
n e r e d e
diye
böğürüyorlar
öfkelerine öfke katıyorlardı
sonra
dağa çıktı şiirler dedik
inandılar
döndüklerinde de
dağ neredeydi
diye
soracaklar
....................................?
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
İhtimal dışı haklarım mundardır
ruhum çırpınıyor kurmuş olduğun
çarmıhın kollarında
küt-küt atan yüreğim eziliyor
böyle bir eziyet sahnesinde
başımda dolanıyor çaresizce
hacı kuşları
insanlar çoktan dönmüşler sırtlarını
beni doğuran kutsal insanları arıyor gözlerim
böyle mahşere benzeyen bir günde
yoldaşımdan duyduğum
yoldaş türkülerini
ancak mırıldanıyorum
senin evcilleşememiş intikam rengindeki
sözüm ona hesaplaşma çığlıklarını
arada bir zevk-i sefa renginede
bürünen sesini duyuyorumda
bu halinle de dehşetli gelmiyorsun bana
kızamıyorum sana
anlayamasamda seni
hep bir bildiği vardır diyorum
acı duymuyorum çarmıhın kollarında
yoldaşımdan duyduğum yoldaş türkülerini
ancak mırıldanıyorum
bu dünyada varolduğum
ve seni tanıdığım müddetçe
sırtımda kaldı hep attığın kamçıların izleri
ancak yaşıyordum şiir yazdığım zamanlarda
senden
senin eziyet seanslarından
artakalan zamanlarda.
bütün bunlar yetmediği gibi elinde kılıçınla
şiirimin toplumsal dilini kesiyordun
şiirlerini kişiselleştireceksin
benim hizmetime sunacaksın diyordun
ve o zaman canımı acıtıyordun
elinde olsa söz söyleme yeteneğimi
hafızamdan silip beni kahretmeyi
bile düşünüyordun
bilmiyorum ne istiyordun
özele sipariş kabul etmediğimin
benliğimle alakası olduğunu biliyordun oysa
acı duymuyorum çarmıhın kollarında
yoldaşımdan duyduğum
yoldaş türkülerini
ancak mırıldanıyorum
ben sana da kızamıyorum
ben kendim ettim kendim buldum diyorumda
bu saatte bile pişman olamayışıma şaşırıyorum
sana kızma hakkım saklı bile değil
ihtimaller dahilinde olmayan
hiçbir hakkımı saklı tutmuyorum
ihtimal dışı haklarım mundardır
................
sen yaratanın beni cezalandırmada kullandığı
ant içmiş ceza neferlerinden biriydin sanki
...................
imece usulüyle ölü bedenimi
taşıyor hacı kuşları
çalı-çırpı ve topraktan yapılmış ebedi evime
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
İkametgâhım rüzgarda
Can damarımı yırtardınız;
yüreğimi parçalayıp,
bölük bölük gelen yırtıcı kuşların
çığlıklarına teslim ederdiniz ruhumu,
paylaşırdılar sonra,
etimi,kanımı,kemiğimi.
İliklerime kadar işlerdi ölüm.
.........
Hayal görürdüm sanki
az ışıklı odamda;
İstasyonlar karışırdı.
parazitler ve cızırtılar arasında,
bir sarhoş uyuşukluğunda,
algılama güçlüğü çekerdim;
ve algılayamazdım,
uzanıpta düğmesini çeviremezdim
radyomun.
Kaderim hep aynıydı,
kaderime her nedense artık razıydım,
etimi yerdi sanki,
yoldaşlıktan bihaber,
aslında yoldaş olması gereken eşim.
Pıhtılaşmış bağlılık duygularım
artık sulanıyordu;
ve şehrin mikroplu suları karışıyordu,
aklım karışıyordu.
Gözlerimin gördüğü
ince iplikçikti ışıklar.
Zayıf ışıklar oynaşıyordu
sinsice aşındırıp gözbebeklerimi
yoruyorlardı beni;
gözlerimle beraber yoruluyordum yani.
Anlıyordum
ne kadar çabalasanda hayatta
boştu.
Kabahat ya bende
ya onlardaydı.
Yaratılışım belki mevcut
standart kalıpların
ve dökümlerin dışında
illegal bir biçimde gerçekleşmişti.
Belkide aslında onlar haklıydı.
Ah eşim
bu gece sabaha karşı
eşiğinde durdum;
başımın üzerinde az ışık
kümeleri vardı;
sana öylece baktım.
Ve de artık ben anladım
senin nezdinde geçer akçe olabilmem
ve senin beni anlayabilmen
ve senin benim hatalarımı
görmezden gelebilmen,
ancak aynı kandan gelmemizle
olabilirdi.
Ama o zaman evliliğimiz
illegal olurdu,
sen ananla yatarken koyun koyuna,
ben kapıyı vurdum çıktım.
dışarıda bekleyen
rüzgara bıraktım kendimi.
Artık bana değil ona sorun yerimi;
...............
ikametgâhım rüzgarda.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
İnsan prototipi
mülke sevdalı
patlak gözlerimiz vardı
hain hain bakan
timsah gözleri gibi
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
İsyan duygum
yanan kocaman ateşin
kolları
tartaklarken kocaman dağın
bedenini
şarabın kan kırmızı
inadına karşı koyamıyorum
uyuşmuş bedenimle
dağın en kutsal ağaçının
altında
küfrediyorum sözüm ona
disipline edilmiş yaşamları
üretenlere
ve aşkı öldüren
fantezi ve gösteri yüklü
beyinlere
ruhumun bahtsızlığına yanarken
bahtsızlığımın ak olan yanı
şiirlerime dayıyorum sırtımı
kocaman ateşin kolları
dağı tartaklarken
ruhuma isyan duygusunu
yapıştırıyordu
taze tayların
güçlü kuvvetli bacaklarına
indirilen kamçılar gibi
izi kalıyordu şaklayan ateşin
ruhumun üzerinde
ve bu ateş uyumakta olan
uyanmaya meyilli isyan
duygumun azığı oluyordu
ah ruhum ve bedenim
bu dünyada varolmanın
önceden sipariş edilmiş
ıstırapların
altında ezilmekten bıkmış
bir şekilde
ve üstüne üstlük pazarlık yüklü
aşklardan yana
tiksinme duygusuyla
ayaklandırıyordu
isyan duygularımı
ateş bu gece adeta
sonu gelmeyen kamçı darbeleriyle
isyanın
mitolojik tanrısını yaratıyordu
yıldız dağlarında
kendi isyankâr ruhunu üflüyordu
uyuşmuş bedenime
.......................
uyuyakalmadan önce
ateşin etrafında
kutsal âyinini yapan insanların
uğultuları geliyordu kulağıma
belli-belirsiz
.....................
ve dağın eteklerinde
dolanıyordu donatılmış
terbiye edilmiş
her türlü lojistik desteği
arkasına almış
hâmlıktan çıkmış
olgunlaşmış
evrim geçirmiş isyan duygum.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
Kahır basıncı
Tarif edilemez tanımsız
yalnızlığımı
bıraktım
herkesin malı olan
aynı zamanda
çok şükür benimde
mülk sahibi olduğum
uykuma.
Tasalarımı
kederlerimi
ve acı çığlıklarımı
kurban edilmiş bir hayvan gibi
çengele asılı bıraktım
ve kesilecek hiç bir çığlığımın
ve acımın
ve kederimin
ne bana faydası vardı
ne de sevab niyetine dağıtılan yoksullara
...............
Birazcık morfindi uykum o kadar
küçük bir serinlik
bir aralık
uyku; canım canımsın
az da olsa benimsin.
................
Rahatlardı kiralık evimin
duvarları
kurtulurdu kahır basıncından
santimetrekareye düşen yük azalırdı
hane halkı suskunlaşır
zavallı eşim saçlarımı okşardı
ben duyardım o bilmezdi
ağlardı için için sessizce
gözyaşları yüreğime dökülürdü
ben ona dökülürdüm bilmezdi
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
Kankardeşim cevizağacı
tak-tuk,pat-küt
tak-tuk-pat-küt
aah! dışarıdan bir uğultu
geliyor
birde bu sesler
aah! başım bitkin mecalsiz
geceden kalma başım
yumuşaçık yastığından
kaldıramaz kendini
şeytan bir virüs gibi
uyku kimliğinde girmiş
sanki kanıma
uğultular isyana dönüşür
ölmek üzere olan birinin
feryadına benzer
ama benliğimdeki virüs
engeller
şeytan sevincinden zurna
çalar
bir taraftanda sol duyum
kıvranır durur
'kalk bre mel'un'
ne çare; bir kulağımdan giren
diğerinden çıkmaz yinede
uğultular birikir
vicdanım ıstırabın yalın halidir
anlayamadığım ıstırabımın
sırtında evin balkonuna çıkarım
tak-tuklar bombardımana
dönüşür
topyekün top atışı altında
kalırım
tansiyonum yükselir,şekerim düşer
dudaklarım titrer
kalbim; insanoğlunun dramasının
en uç noktası olan ağlamanın
eşiğindedir artık
sinir iletkenliğimin performansı
artar, saniyede milyonlarca
ağrı yüklü sinyaller, coğrafyamın
en uç noktasına kadar ulaşır
dövülen demir tavında
vücudum ısınır
bir insan nasıl kilitlenirse
bende öylesine kilitlenirim
velhasıl
bir cinayete şahitlik ederim
cinayeti işleyenler insanlar
ölen ise cevizağacıdır
kocaman kocaman yeşil
yaprakları olan
kanlı-canlı hayat dolu
bir ağaçtır yere düşen
kocaman gövdesiyle.
ellerinden tutarım cevizağacının
gözyaşlarım dökülür
yeşil kocaman ellerine
saçlarım ıslanır onun gözyaşlarından
gözgöze geliriz onunla
sarılırım kanı çekilmekte
olan vücuduna
başımı kaldırıp yalvaran gözlerle
bakarım
eli baltalı adama
'ne olur benim boynumuda vur
kankardeşimdi cevizağacı'
........................
aynı günde düşmüştük;
ben anamın rahmine
o da toprağın
onu rüzgar getirmişti
benide anamın söylediğine
göre leylekler
.........................
aynı günde öldük
..........................
kayıtlara geçti suçlarımız onaylandı
cevizağacının suçu;
sararan yapraklarını
komşunun çatısına bırakmasıydı
kar sularının akışını engelliyormuş
diye dipnot geçildi
benimde suçum;
ona yataklık yapmamdı
koruyup gözetmemdi
hükümden sonra,infaza geçildi
aynı günde öldük.
...............
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:51 AM
Kapitalizmde istikrar
İstikrar; bugünlerde ne çok kullanılan bir kelime oldu değil mi? Önüne gelen bu kelimeyi kullanıyor,ağzından hiç eksik etmiyor.İstikrar, istikrar ve yine istikrar.Amma çok seviyormuşuk bu kelimeyi de ben farkında değilmişim.Sihirli bir kelime sanki; onu kullanmadan olmazmış gibi sanki ve yine sanki sanal anlamda entellektüel kimliğe bürünmenin olmazsa olmaz kuralı gibi.Belkide büyük adamlardan piyonlarına emirler geliyor tamim edilmek üzere ve belkide şöyle diyorlar'oğlum şimdi moda bu,istikrar kelimesini alabildiğine çok kullanın ve kullandırın yanınızdaki emir alıcılarınıza da söyleyin tamim etsinler memleketimin en ücra köşelerine kadar yayın bunu duymayan kalmasın'
Hoş ve yapıcı bir kelime,kulaklara ister istemez öyle geliyor.
Nasıl olsa bu halk sormaz ki neyin istikrarı,istikrar mı istikrar işte.
İşlerin yolunda gittiğinin en büyük göstergesi, işlerin yolunda gitmesi değildir,pratik önemli değildir,siz teorik anlamda istikrardan söz edin yeter.
Peki bu istikrarın pratik anlamda tecellisi de bu arada mümkün olmuyor mu sanıyorsunuz; hemde nasıl hemde en kralından bir tecelli.
Bunun tabii istikrar kelimesini nasıl algıladığınızla direkt bağlantısı var.
Mesela istikrarın en basit anlamı mevcut düzenin sekteye uğramadan devam etmesidir.
Burada akabinde hemen şu soru akla gelmektedir Peki mevcut düzenin tanımı nedir? Mesela şu olabilir mi mal ve mülk sahiblerinin ve sermaye sahiblerinin kazanma yetilerini yitirmeden devamlı surette üzerlerine koyarak yola devam etme yeteneklerini kaybetmemeleri olabilir mi? olabilir.Peki bu pratikte istikrarın varlığına delalet midir? Evet delalettir.
Durum böyle olunca farklı tanımlamalar getirmeye kalkarsanız vatandaşın da kafası elbette karışır bu da bizim suçumuz olsun! !
Vatandaş benim bu anlattığımın kapitalizmin istikrar tanımı olduğunu nereden bilsin ki.Birde üstüne üstlük onları ezme pahasına.Çünkü kapitalizmde istikrarın ayakları vardır ve bu ayaklar,hayatını emeğiyle geçinen insanların üzerinden hiç inmez,onları ezebildiği kadar ezer.
Benim zavallı vatandaşımda memlekette istikrar var sanır ve o kelimeyi en çok kullananları iktidara getirir ve yine kendisi farkında olmadan hergün biraz daha köleleşir,biraz daha kan kaybeder.Kendi geleceğinden çok çocuklarının geleceğini farkında olmadan ipotek altına sokar.Ve ne acıdır ki kendi kan emicilerini alkışlar saf saf.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kara sevda mağduruydu
Ölüme yatmanın zamanıdır şimdi.
Yatırın beni musalla taşına.
çoktan koydum kefenin cebine,
unutma ve dilimin tutulma
ihtimaline karşı;
içi serin dualarla dolu kitabı.
................
Gürgen yapraklarıyla örtün bedenimi.
...............
sessizce,ağlaşmadan ve isyan etmeden yaradana,
bana dualarda okuyabilirsiniz.
sessizce,ağlaşmadan ve isyan etmeden yaradana,
bana beddualarda okuyabilirsiniz.
Size bırakıyorum bunu,gücenirsem nâmerdim,
el yapımı, iyice pişmiş, olgunlaşmış,
toprak bir testiyle;
bir öksüz çocuk su döküverirse toprağıma,
anam avradım olsun balından yenmez,
böyle bir ölümün.
Nazımında dediği gibi;
çocuklar sever ölü törenlerini.
bırakın alabildiğince eğlensinler,
bolca verin irmik helvamdan,
gücendirmeyin onları.
Bırakın alabildiğince dalga geçsinler,
topaçlarla oynasınlar,
bir ölü töreninde şenlensinler.
Canları isterse asker selâmıda versinler,
omuzlar üzerindeki tabutuma.
İtişip kakışsınlar,kimisi daha ağırbaşlı,
kimisi deli fişek,yaramaz bir şekilde,
uğurlasınlar beni.
Bilirim ben onları,siz bıraksanız,
onlar bırakmaz;
gürgen yapraklarıyla örterler bedenimi.
Ve akıllıdırlarda ne yazacaklarını,
bilirler mezar taşıma.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kavram yorgunluğu
Tabiatttaki veriler aklımı karıştırıyor
Bilinçaltımda saklı bazı şeyler
sanki
En son varılacak nokta dediğimiz
noktanın
aslında hiçbir zaman
varamayacağımız bir nokta
olduğunu biliyor olmama
rağmen
ve bu beni korkutmasına
rağmen
O verilerden ipuçları yakalamaya
çalışıyorum
Hiç kimsenin çözemediği
ve asla çözemeyeceği
o büyük soruyu çözmek
için
Bir yüzsüzlüktür yaptığım
Beynimin her giriş tuşuna bastığımda
Kavramlar kaplıyor atölyemi
Bir zaman sonra
dövemez oluyorum demiri
Ne elim tutuyor çekici
Ne kolum kalkıyor
ben isteksizleşiyorum
vücudum halsizleşiyor
Düşünce atölyemin bir kenarına
yatırıyorum yorgun vücudumu
Velhasıl demir tavında dövülemiyor
Beynimin kılcal damarları durgun
hücreler yorgun
Beklemeye alıyorum kendimi
yapacağım yeni yüzsüzlükler
ve deneysel girişimler
bir kenarda yine
hazır kıta bekliyorlar
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kırılgan
yerin yedi kat dibine
girseydim de
sana
özenle hazırladığım duygularımın
toplamını sunmasaydım
ilgisizliğinin ve duyarsızlığının
ve hazmedilmesi
zor olan vurdumduymazlığının
altında ezilmeseydim
şimdi dokunsalar ağlarım
kendimi yakar
külümü savururum
uçuşur dururum
ıstırancalarda
bir kır tavşanını griye boyarım
bir gürgen yaprağında
demlenirim
kurtlar gelir saklanırım
arada bir küçük derelere
karışırım
seyr-ü sefer ederim
çingene kuşlarının kanatlarında
gözyaşlarımı da çiğ zamanlarından
kalma bir ustalıkla
yapıştırırım rüzgarın yanaklarına
ve
çocukluk zamanlarımda
üşüdüğüm gibi üşürüm
yine
.............
ayçiçek bezeli tarlalarda
kaybolur giderim
koynumda kemallettin tuğcu'dan
kalma bir hikaye
öylesine uyur kalırım.
rüyamda
bana vermiş olduğun
kırılganlığı
yapısında
gülün genetik özelliklerini
taşıyan bir ağaçın gövdesine
aşılarım
senin soysuzluğunu unuturum
unutmasına ama
beynimi deforme ederek
'kırılgan'yazısını
kazırım onun gövdesine
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kırıntı nefesler
Lanetliyim;
neyi tutarsam elimde
kalıyor.
Gizli bir güçün
yazdığı bir senaryoda
başrolü oynuyorum.
Uğursuzluğun sembolüymüşüm
farketmeyecekmiş,
evrenin yada benim bitişim.
Evrenin kendini yokediş saati
benim ömrümün sonlanmadığı
bir zaman dilimine de gelse,
ya da;
benim ömrümün bitişi
evrenin daha kendini
bitirmediği bir zamana da
denk gelse,
farketmeyecekmiş.
Ensemden,şahdamarımdan
hiç uzak durmayacakmış,
beni lanetleyen güç.
o karakterin taşeronluğunu
her durumda yapacakmışım.
bunun böyle olacağını
anam bilirdi
fakat bana söylemezdi,
benim üzülmemi istemezdi.
ama bende bilirdim bunu
ona bilmiyormuş gibi
davranırdım
'anam üzülmesin'derdim.
lakin anamın beni doğururken
yaşadığı sıkıntıları hissetmiş,
ve yaşlı köy ebesinin
söylediklerini duymuştum.
Yorgun ve pürüzlü sesiyle
'bahtı kara olacak
bu çocuğun kızım' demişti.
Anamın nasıl çöktüğünü
bir ben görmüştüm;
ve yemin etmiştim
iki rol oynamaya.
Şimdi ne zaman anamın
yanına gitsem
hep dünyanın en mutlu insanı
rolünü oynuyorum;
anamın yüzünden anlıyorum
kafasının içindekileri
ve duyuyorum
'şükürler olsun yarabbim
yanılmış bizim köy ebesi'
dediğini.
Ve ben köyümden ayrılırken
bütün acılarımı da alarak yanıma
kaç kereler bağırmışımdır
kaç kereler kıvranmışımdır
kaç kerelerin zaferiyle
o gizli gücün anamı mağlup
edemeyişine çocuklar gibi
sevinmişimdir;
sonra ki zamanlarımı
kırıntı nefeslerle geçireceğimi
bile bile.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kıvılcım yoksunluğu
Eskiden hediyeler getiren
uçaklar geçerdi;
ayışığından müstakil perdesi olan,
loş tadında gizil düşlerimin,
ve gökteki yıldızların arasından,
Oysa şimdi darmadağın olmuşum,
elinde cetvelleri kırılan
işini yapamayan,
ölçüp biçemeyen
beceriksiz harita mühendisi
gibiyim artık.
Ruhum;
sonbahar adlı şehrin
varoşlarında dolaşan,
beti-benzi atmış,
ve de sararmış,
ve artık kurumuş
nemsiz nefesi olan bir ihtiyar!
........
Şehrin mezartaşı çöplüğüne düşer
hediyesi düş kıvılcımları olan uçak,
binlerce,
ateşböceği gibi yokolur;
artık kıvılcım yoksunu düşlerim.
Yaldızlı boyaları da dökülür kainâtın
sarı toprak sıvalı köy evleri gibi,
saman parçaçıkları karışır karayellere
silinip giden 'hiç' olan yıldızlar gibi
ve;
ellerime dökülür
gözyaşları ve makyajları,
bir sürü yalanı oynamaktan
yorgun düşen palyaçoların
............
Bir muhafız alayı eşliğinde
sirk maymunları gibi taşınırız,
kalın demir parmaklı
nakil araçlarında.
...........
Bir sürüngendir artık
aklımız ve bilinçaltımız.
..........
Çekiliriz neresi olacağını bilmediğimiz
ve de aslında merak etmediğimiz
ebedi dinlence yerimize;
düşlerimizden yoksun bedenlerimizle!
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kiriş
Belki biraz daha
acıya sarmalıyım kendimi;
gelincik yaprağı ince astarıma,
özenle ve usulca yerleşmeliyim,
Birazda tütün gibi
sararmalıyım,
sararmalı ve için için yanmalıyım.
Her yerimden duman duman akmalı
anlatamadığım yalnızlıklarımın hikâyesi.
artık pusuda olsada farketmez,
umursamazlık ve vurdumduymazlık
ve bananecilik! ! ! ! ! !
ve piyesleri dinlememe alışkanlığı;
hebâ duygusuna alışmışımdır,
tükenmelere açıktır yüreğim,
neslimin son örneği oluşumu da
özümsemişimdir.
...................
Çaresiz ve nafile
bir salıncağım,
iplerimle bağlıyım
ve belkide zincirlerimle
dayanma gücümün kirişlerine.
......................
kurtuluş savaşından kalma
bu gümüş tabakada
unutulup giden;
ömrü yetmediğinden
belkide içilemeyen,
ölüp giden o kalpaklı
ve onurlu ihtiyarın ardından;
kalakalmış bu cıgara,
nasıl o ihtiyardan hatıra,
bedeninde, dilinden kalma
bir ıslaklığın kurumuş izlerini taşıyorsa,
bende deforme olmuş bir hayatın,
daha henüz sönmemiş yangın izlerini
mecburen taşıyarak bedenimde,
sallanır dururum
dayanma gücümün kirişlerinde,
Ve;
mumyalanmış acılarımla
tarihteki yerimi alırım.
Anlatamadığım
hebâ olmuş ve artık dondurulmuş
duygularımla.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kontrolsüz hamleler
Kendi üzerinizdeki sıkıntıları boşaltmanıza hayat ne kadar izin verir? Sinirlisinizdir,bozgunsunuzdur.Bir yılanın avına zehirini boşaltması gibi sizde
aynı duygularla zehirinizi boşaltacak bir kurban beklersiniz.Sizin kahırınızı omuzlarına alacak birini.
Sonra bu ruh halinin yaratmış olduğu kontrolsüz hamlelerle o insanın üzerine adeta saldırırsınız. Küçük şeyleri büyütür,pireyi deve yapmada üstünüze rakip tanımazsınız
Fren sisteminiz devre dışı kalır o saatten sonra ezmeye başlarsınız karşınızdaki insanı.
Öncesinde üzerinizde birikmiş bulunan negatif elektrik yükünü bir yılanın gömleğini üzerinden atması gibi zorlana-zorlana atmaya çalışırsınız. Çıkardığınız çığlıklar diğer insanları da mutsuz eder.
Ve bir bakarsınız sizin yükünüzü olgunlukla karşılayan size yardımcı olmaya
çalışan bir insanın kalbini kırmış olursunuz. Artık muradınıza ermiş sayılırsınız.
Ama sahip olduğunuz vicdan duygusu size öylesine bir cehennem hazırlamıştır ki o cehennemin kor ateşlerinde,kızgın sularında yanar durursunuz.
Bu saatten sonra ne söyleseniz boştur.Gözyaşı torbalarının ağzını büzüştürmeye çalışan bu adamın kalbi kırılmıştır. Ve sizin o kontrolsüz hamleleriniz sizi yine yanlış yerlere sürüklemiştir.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Kuvözdeki bebeklerin ölümü
beyaz bez parçalarına sarılmış
bebeklerin ölü bedenlerini
babasının ellerine bırakıverdiler
kuvözde virajı almaya çalışan
yaşam mücadelesinde
yenik düşen bebeler
cahilliye döneminden kalma
insanların ellerinden
sofra bezi silkeler gibi
yada bir zehirleme operasyonundan
artakalan haşaratların
mekândan sokağa atılması gibi
atıldılar zavallı babanın kucağına
belliydi taş kesilmişti kalpleri
haince bakan donuk gözleri vardı
bu insanların
ellerinin arasında evlatlarının
ölü bedenlerini taşıyan adam
yaşlı gözlerle
kendisine uzatılan mikrofona
hayallerinden bahsetti
güzel beşikler
pembe battaniyeler
bebek resimleri ve çizgi film
kahramanlarıyla bezeli
duvar kağıdı kaplamalı oda
ama şimdi utanıyordu
sigortalı olduğundan utanıyordu
anlatıyordu
ne olursa olsun sigortalı bir iş olsun
parası az olsun
önemli değil böyle bir iş olsun
ona öyle demişlerdi
ama o şimdi
sigortalı olduğundan utanıyordu
röportajı yapan gazetecinin gözleri
hani o 'be ablası iyi olacak inşallah'
diyen kadını aradı
ama bulamadı
belki daha hala izmir'de
torunlarının hayırlı haberlerini
bekliyordu
..................
hastanenin ücra odalarında
konuşuyordu taş kalpli
donuk gözlü insanlar
genelev gülüşü atıyordular
biri diğerinin kalçalarını çimdikliyordu
'ne diyor kız manitan
fıs fıs telefonda' bana da söylesene
......................
kuvözde yaşamını kaybeden çocuklar
izmir'e defnedilmeye giderken
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Küçük bir şimşek
bir şairin tabiatın yaratıcısına
verdiği brifingi
anlatan oratoryo
bir ara sezsizliğe büründü
toprağın çatlak yüzünde
çıplak ve çatlak ayaklı
bir sürü insan
bir sürü umutsuz insan
hiç kımıldamadan
gözlerini kırpmadan
öylesine kalakaldılar
ellerinde buğday taneleri vardı
geçen seneden kalma
şu anda
hiçbirşeye bu kadar
hasret değildiler
ve hiçbirşeyi
şu anda bekledikleri şey kadar
beklemiyordular
..................
karmaşık insanlar değildiler
ihtiyaçlarına isim konulamaz
değildiler
onları çözmek ve anlamak
zor değildi
koca bir topluluk
aynı şeyi düşünüyor
aynı şeyi istiyordular
........................
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Küle bulanmış ekmekler
Rumeliden bir ses geldi
ruhumu okşayan rüzgârlar gibi.
türküleri,
oyun havaları,
ve çingeneleri;
Rumeli oğluyum ben
nasıl doğulum
nasıl akdenizlim
egelim ve karadenizlim varsa....
aynen öyleyim;
ve onlar gibiyim.
çocukluğumun fırınlarını
hatırladım; çınar ağaçlarının
altındaki.
çilekeş ve yorgun anam
somunlar yapardı bize
ve biz odun külüne bulanmış
haliyle yerdik onları
ve büyük olasılıkla
ülkemdeki yaşıtlarımda
çocukluk dönemlerinde
analarının küle bulanmış
somunlarını yerlerdi.
yani biz;
bir ananın çocuğu
bir toprağın oğlu
uzaklıklara rağmen
uzaklıkların farkı yaratamadığı
bir çoğrafyanın çocuklarıydık.
merhametimizin ve insanlığımızın,
ve adamlığımızın
ve kadir- kıymet bilişimizin
sebebi hep aynıydı;
sebep;
küle bulanmış ekmeklerdi.
insancıllığın kokusu,
evrensel insan hakları
beyannamesinin hazır kalıpları
hep hilesiz yapılan
bu alınteri yüklü ekmeklerle
büyüyen çocukların
genetik yapılarında yüklüydü
adaletin türk soyunda
tecellisi bu küçük ayrıntılarda
gizliydi.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:52 AM
Mevcudiyet; hepsi o! ! !
Ne muzaffer olsaydı da adı
farketmezdi,
ne de Kemal.
Ne kazanmanın tadını yaşayabilecekti,
ne de olgunluğun;
ne olduğunu bilebilecekti.
Onu durmadan törpüleyen
iyi ve sağlıklı olan neyi varsa
talaş gibi döküveren
bir hayatı vardı.
Ve yalan değildi
bütün bunlar,emin olabilirdiniz.
Adı Nazımda olsa
şiir yazamazdı,
Picasso olsa resim yapamazdı.
Taş yontamazdı
heykeltıraş da olamazdı.
Üstelik her acı çeken
sanat yapacak değildi ya! ! !
Sırtına kazınmıştı ve dövmelenmişti
ve de adeta çöreklenmişti
bir daha çıkmamacasına da çekiçlenmişti
kaderi ve; bakır gibi ezilmişti ciğerleri.
Ömrü boyunca hep kötü müzik dinleyecek
onunla efkarlanacaktı.
Köpek öldüren şarabıyla da zıkkımlanacaktı.
Ve bir yudum şarabı da
nasibinden sayacaktı.
Onun yazgısı binlerce yazgıdan
sadece biriydi.
Birde adammış gibi sevdalanacaktı,
adammış gibi yüreği yanacaktı.
Oysa mahallesinin delikanlı kızları da
onu satıvereceklerdi bir kalemde;
Bakımlı dedikleri
zengin çiplerine iki dakikada.
Türk filmlerine benzemediğini
anlayacaktı belki hayatın.
Hiç kimse gelip gözünden dökülen
yaşları silmeyecekti,
hele öyle bir sevgili zaten olmayacaktı.
Araç mezat satacaktı ömrünü
parası olan züppelere.
Aklar düşecekti saçlarına
ve bedeni
zavallı bedeni hergün
biraz daha bitecek,
ve onu taşıyan omurgası çökecekti.
O ise kendisine zengin gelen
hayallerin yamaçına bile yaklaşamayacaktı.
Ömrünün asıl amaçının
sadece bir mevcudiyetten ibaret olduğunu
anlayamadan,
çekip gidecekti bu hayattan.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Müze yüzlü sevecen insanlar
ressam olmayı ne zaman ister adam
......................
ve insanın kolu kanadı ne zaman kırılır
......................
ve insan ne zaman,ne kadar üzülür
......................
ve insan ne zaman,donakalır,dili tutulur
.....................
zamanın yıpratıcılığı
ve insanın nice göçler sonucunda
meydana gelen boşluklar,bakımsızlıklar
sonra rüzgarın hoyratlığı
ve yalnız yapayalnız kalmış,derbeder olmuş
kadersiz ker*** ev.
.......................
eskiden ders çalıştığım petek gözlü pencerenin
arkasından; korkarak-ürpererek ve kahrolarak baktım.
bir yaşamdan artakalan korkunç manzaraya.
artık;
kollarına tansiyon aletiyle
bakmanın gerekmediği bu viraneye.
ressam olmak gerekliydi
kazımalıydı bu yağlı boyanın yarattığı imgeleri
kim yaptıysa becerememiş deyip
bir bilen edasıyla, yoketmeliydi;
bu yokoluş imgesini,vurgusunu.
kiremitleri kırılmış,kimisi çalınmış
gözlüklerinin arkasında göz kalmamış
omurgası eğrilmiş, kendisini taşıyamaz olmuş.
...................................
rüzgar hoyratça
yaramaz bir çocuk gibi
girip-çıkıyor delik deşik olmuş bedenine
yaşanmış hatıraların sırtında bir topaç gibi
oyuk-oyuk ediyor,canına okuyor onların.
ve umurunda olmadan
bir ker***in bedeninden ayırıyor
bir saman parçasını
zengin sarısı bedeniyle uçuşuyor
bilinmedik yerlere isteksizce.
ah diyorum ah
yine çıksa nuriye teyze
zamanın esaretinden kurtulup ortaya,
yine sarmısaklı-yoğurtlu yufkayı bize verse
sönük ve bitkin gözleriyle,kemikli elleriyle
ve de yüzündeki bitkin haliyle,
insancıllığıyla,dedikodusuzluğuyla
farkında olmadan
insan olmanın gereklerini sergileyen
müze yüzüyle! ...yorgun sesiyle
'hadi yiyin bakalım *** kuruları'deseydi.
ve sonra ağzından hiç düşürmediği cıgarasıyla
çeltikçi ustası ahmet amca açsaydı kapıyı
üzerinden hiç çıkarmadığı paltosu
ve kirli sakallarıyla bize seslenseydi;
'o yufkayı yiyinde şu parayla
bana ispirto alıverin çocuklar'deyip.
gıcırdayan kapıyı tekrar üzerimize kapasaydı.
ve biz düşünseydik yine
ispirtonun nasıl olupta
ciğerlerini yakmadığını bu adamın
.....................
anam söğüt ağaçının altındaki fırında
yaptığı sıcak ekmeklerden
nuriye teyzeye yine verseydi.
ve nuriye teyze anama:
'kızım rabia birazda tuz-biber var mı?
susamlı olanından' deseydi.
ve mis gibi susamlı tuz-biberin kokusu
kaplasaydı her yanı.
anam sorsaydı yine:
'nuriye teyze,ahmet amca gidecek mi
yine gönene çeltiğe? '
ve nuriye teyze yine kızarak cevap verseydi:
'sıçtığımın çavuşu,körolası herif
romatizmadan geberecek
mara rabia kızım,
ama alışmış bir kere
alışmış kudurmuştan beterdir,
gideyi,gideyi boşa
elde yok,avuçta yok
ölümü bulacak benim bu evde,
mara kızım,gidinin gavuru,
gidecek herhalde yine'deseydi.
.......................
petek gözlü pencerenin arkasından baktım
korkarak,ürpererek ve kahrolarak
......................
kalakaldım;
kurşun yemiş bir insan gibi donakaldım.
gözlerim donakaldı,
gözlerim çivilendi,bulunmaz hint kumaşı
karakterlerle yüklü geçmiş zamana.
artık anladım, anlamı yoktu ve boşunaydı;
hiçbir romancının ruh üfleyemeyeceği
vücuda getiremeyeceği karakterleri;
şimdiki zamanda aramanın! ...
.......................
yüzlerinin her kıvrımına
insan olmanın gerekleri yüklenmiş
bu insanlar,
müze yüzlü bu insanlar
benim düşünce dünyama sunulmuş
hediyelerdi sanki! ...
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Narin eşkiyalar
düşümdeki sevgili gibisin
canın istediğin zaman
geliyorsun
aktif gönüllü zamane kızı
yüzyıllardan beri aynısınız
her biriniz
acıyı üretmede birer ordinalyus
şirinde de öyle
aslı da öyle
ben kendimi bildim bileli
hep öyle
çoban osmanın
vefasızlığınıza kurban gidişide
öyle
altınızdaki atı
hunharca kullanan
onu çatlatırcasına koşturan
bitişi olmayan
adına yarış bile denemeyecek
bir hadisede
surdibi et kesicilerinin
yüzünü güldüren
narin eşkiyalar
.............
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Nasılda teskin olurum
Ne zamandan beri düşünürümde
şu mevcut alfabetik yapının
çizdiği sınırlar içerisinde seni
nasıl anlatabilirim;
en yalın biçimde nasıl ifade edebilirim.
Dünyanın en zor işi be!
Saçına düşmüş akların,
yüzüne vurmuş hüzün dalgalarının,
merhametindeki sınırsızlığın
anlatımını nasıl yapabilirim.
Ve gözlerindeki evlat ışıltısını
hiç yapmacık olmayan
evrensel evlat sevgini
nasıl anlatabilirim.
Bana mı düşmüş bu derim de
kahrolurum,
kahroldukça yanarım.
Sırtımdadır çocukluk zamanlarımdan kalma
şefkât dokunuşların;
hâlâ daha dün gibi hissederim
ve onlar ki en çok üşüdüğüm
zamanlarda,
ve en çok ağladığım zamanlarda
aklıma gelir nasılda teskin olurum.
Seni düşününce
sen aklıma düşünce anacığım
inan bana göç imkânı kalmıyor.
İsyan bulutları içerisinde
derbeder bir halde
tam kendimi yakayım diyorumda,
dediğime diyeceğime
pişman ediyorsun.
Yüzünde nasıl bırakırım
bir dramatik senaryonun izlerini.
Ve sisli bir gecenin
sabaha yakın bir vaktinde
elâlem derin uykulardayken
ben seni derin acılara
nasıl sevkederim;
bir köy çeşmesinin dibinde.
İki elin yapışırda kefenime
bırakmazsın bilirim,
öbür tarafa mahsus biletimi
yakar;
günahlarıma ilişkin
bir hesap kapamadır bu desemde,
böyle bir mizanı tanımaz geçersin.
Bu yüzden varlığın
sanki varlığımın teminatı,
senin hatırına yaşamak,
sen varolduğun müddetçe varolmak,
sanki evlat olmanın gereğidir.
Bana yakışmaz seni acılara bırakmak;
iyi misin dediğinde,
iyi olmasamda,
vücudum ve ruhum
derin ıstıraplar içinde de olsa,
emin ol vereceğim cevap
hep aynı olacaktır.
'İyiyim anacığım,iyiyim ben'
diyeceğim hep.
Yemin ederim ki;
sana evlat acısını yaşatmak
benim hesapsız ve ayarsız
insiyatif duygumdan kaynaklanmayacak;
ta ki yaradanın
bana tahsis ettiği nefes sayısı
bitene kadar.
Velhasıl ben sana
kendi olasılıklarım dahilinde
ne ebedi bir acı
ne de gündelik bir acı yaşatamam.
Yaşadığımız müddetçe
ancak önünde eğilir
ve ellerinden öperim.
................
Sırtımdadır çocukluk zamanlarımdan kalma
şefkât dokunuşların,
hâlâ daha dün gibi hissederim,
ve onlar ki en çok üşüdüğüm
zamanlarda,
ve en çok ağladığım zamanlarda
aklıma gelir nasılda teskin olurum.
.................
Rüzgârlar senin kokunu bana getirir
nasılda teskin olurum.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Olasılıklara kan doğramışım
ben çaresizim
şu anda hiçbirşeyi
anlatma derdinde değilim
anlatamayacağımı bildiğim için
bu tasaya
böyle bir kaygıya yol vermişim
böyle bir şeyi anlatabilme
olasılığına kan doğramışım
senin gözlerindeki
düpedüz samimiyetin ağababasıdır
sevmelerin kıralıdır
şefkatin anayasasıdır
ben bunu anlatamam
gözlerindeki okyanusları
insanoğluna sunamam
ben daha henüz bu kadar büyümedim
senin şaheserliğini ulaşılmazlığını
anlatacak olgunlukta değilim
beni affet ben seni
bugünkü dünyaya tercüme edecek
yeterlikte değilim
tercümede yetersizim
bu yüzden ben seninle ilgili
bütün olasılıklara kan doğramışım
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Olmasınlarda
Bir kuşun kanadına
koymuşum ömrümü
kuş pencerenin kenarında
ürkek
titrek
pır-pır
endişeli
gitmemeye çalışarak
tutunmaya çalışarak
düz mermere
ve üşüyerekte
aynı zamanda
bir sırat vaktinde duruyor
yani.
ahşap penceredeki kurtçuk
umurunda değil
Tek derdim
Hane halkı
Olayın farkındalığında olsun
olsunda
onu üstelemeden
ve de bilmeden
gitmesine neden olmasınlar
....................
Olmasınlarda
....................
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Otoritelerin eğitim müfredatları
bize öyle öğretildi
onlara da öyle öğretilmiştir
muhakkak.
ne kadar merhametli
ve asilmişiz; onu öğrendik.
onlarda merhametli
ve asil olduklarını öğrendiler
muhakkak.
ortada nâmerd kalmadı hiç.
savaş meydanlarında mazlumu
ezmediğimiz söylendi,
onlarada haçlı seferlerini yaparken
ezmedikleri söylenmiştir muhakkak.
ne kadar puşt bir dünyada
maksatlı öğrenme yanılsamalarının
yapıldığını gördüm.
onlarda görmüşlerdir muhakkak.
bu ezilenler ve mazlumlarda
nereden türedi böyle.
ben böyle düşünürken
onlarda öyle düşünmüşlerdir
muhakkak.
ben düşünçede tam yol ayrımına
girecekken,
ve büyük olasılıkla onlarda
girecekken
....................
başıma vurdular balyozu
büyük olasılıkla onlarında.
sürüden ayrılanı kurt yermiş bizde
öyle dediler,
onlarda böyle bir söz varmıdır bilmem ama
buna benzer birşey demişlerdir
muhakkak.
.....................
durup düşünürken
ve onlarda düşünürlerken
aklın yolu
çakışıyordu bir düzlemde.
ve hep bir ağızdan bağırdık
anlamadığımızı
ve anlamadığımızı söylemek için
hep beraber:
'ezmenin ve ezilmişliğin
mertliğin ve namertliğin
asil olmanın ve olmamanın
yoksulluğun ve fakirliğin
milliyeti yoktur'diye.
.................
dünyadaki otoritelerin
eğitim müfredatları
ne kadarda fabrikasyondu
koli koli hazır mamuller
zehirliyordu çocukları.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Paylaşımzede
Aaah ah! ...
nasıl hasretim sana
'paylaşım duygusu'
nasıl bir fazilet
nasıl bir olgunluksun
ekmek gibisin
su gibisin
senin yokluğunda nereye
dokunsam yanıyor,
parmak uçlarımla
yıkıyorum gökdelenleri;
boşalttığım yüksek voltajlı
akımlarla.
senin yokluğunu taşıyamıyorum
omuzlarımda,
birikiyorsun tonlarca.
ve zaman ilerledikçe
ağırlaşıyorsun
anlatamamakların,yazamamakların
derdini dökememeklerin,
yükleri dağıtamamakların
oluşturduğu enkazın altında
bir paylaşımzede olarak kalıyorum
ve cılız sesimle
'sesimi duyan var mı'
diyorum.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Rantiye düşü olmayan çabalar
yazmalıyım diyorum,
biraz; şair kendinibeğenmişliği yapıp
bencilce davranarak,
en güzelini ben yazmalıyım diyorum.
şair bencilliği şartmıdır,
en güzel söylem diline
sahip olabilmek için,
bilmiyorum ama;
bildiğim tek şey şairin
bencilliğide temizdir,
cıvıl cıvıl çocuk çoşkusudur,
içeriğinde karşı tarafı
karalama yoktur.
sadece en güzeli bulmak
ve meydana getirebilmek
ve ortaya koyabilmek çabasıdır.
bu çaba başka çabadır;
başkalarının itinayla uyguladığı
el yordamı maharet yüklü,
ve sonunda rantiye düşü yatan
çabalar değildir elbet bunlar.
sardunya çiçekleriyle konuşmak,
kuşların kanatlarına beceri yükleyip
postacı kılığına sokmak,
bir köpeğin nasılda şımardığını,
kuyruk salladığını anlatabilmek.
tarlalarda çalışan kadınlarımızın
omurga ağrılarını,
ve delikanlıların sevda türkülerini
anlatabilmek.
bir kaynağın başında
yılanın su içişini korkuyla gözleyip,
o uzaklaşınça toprak testisini
buz gibi suyla dolduran,
hayvan güdücüsü
küçük çocuğuda unutmadan,
bu işe devam etmek.
osmanlının küllerinden doğan
bir ülkenin,
çilekeş
ve ağır işçi karasaban çekicisi
kocaman boynuzlu
sarı oğlanlarınıda söyleyip,
içgüdüsüyle hareket eden
bu yorgun hayvanların,
bu doğmada ve kalkınmada
en büyük pay sahibi olduklarına
vurgu yapmak.
yıllardan beri altına kaçıran
bir sütninenin geçmişini öğrenivermek,
ve gençliğinde,
ve hamileyken,
öküz arabasında doktora götürülürken,
diz boyu çukur yollarda,
bebesinin öldüğünü sarsıntılardan,
bu hastalığında o acı yaşantının
mühürü olduğunu anlatabilmek.
ve yemek menüsünün ne olduğunu
bilmeyen insanların,
günde üç öğün,dört öğün
ve belkide beş öğün,
tarhana çorbasıyla besendiklerini,
şehre geldiklerinde,
karşılaştıkları yemek kültürüyle
hayatın sadece bu çorbadan
ibaret olmadığını anlayıp,
şaşkınlıklarının fotoğrafını anlatabilmek.
yılda bir et yemeyi,
bir yaşlı ninenin dünyayı
bir köyden ibaret sanması
derecesindeki kadar doğal
bir biçimde kabullenilmesini
anlatabilmek.
yavrusu yediği yonca otunun
azotundan ölen bir süt ineğinin,
nasıl ağlayarak otlaklardan
evine doğru koştuğunu,
yavrusunun ölümüne inanmadığından
toprağı koklayarak onu aradığını,
ve aslında bu hayvanın
toprak koklama yeteneği olmasada,
kendinin farkında olmadığı bir zamanda,
yavrusunun kanının toprağa akıtıldığını;
görmesede hissettiğnden dolayı,
yerküreyi yarıp içine girmeye çalışmasını ve,
günlerce,
çilekeş dervişler gibi
kendini yemden ve sudan
uzak tutmasını anlatabilmek.
ve satıldığında köy cambazlarına,
küçük bir çocuğun rızasıyla
nakliye aracına
ancak binmeyi kabullenebildiğini
anlatabilmek.
ve akabinde de
çocuğun günlerce sürecek
bir ıstırap seli içerisinde
pişmanlıklarla yüklü bir şekilde;
'ah elim kırılsaydı da
onu yemliğinden söküp,
cambazın nakliye kamyonuna
sevkine aracı olmasaydım'dediğini.
nasıl pişmanlık duyduğunu anlatabilmek.
ülkenin doğusundan gelip
batısına yerleşmiş
kan davasından kaçmış,
adı cemal olan bir çobanın
bir kavgada
hiç tanımadığı bu insanlar tarafından
korunmasının sıcaklığını,
ve milletimizin hamurunun,
aslında hep aynı olduğunu,
ve kan davalıları geldiğinde,
bir köyün nasıl
ona sahip çıktığını,
onun canını koruma altına aldıklarını
ancak gözyaşlarıyla anlatabilmek.
ve aklıma gelen bu tür şeyleri
anlatabilmek çabasının,
nasıl farklı bir çaba olduğunu,
illede benim anlatmayı istememin
aslında tatlı bir bencillik olduğunu;
ama,
diğerlerininde anlatabilecekleri
güzel şeylerdende,hüzünle karışık
alabildiğine gurur duyacağımı,
hüznümün sadece; onların söylediklerini,
ben niye daha önce düşünemedimden
ibaret olduğunu anlatabilmek,
ve bu çabalarımızın
farklı çabalar olduğunu,
başkalarının itinayla uyguladığı
el yordamı maharet yüklü,
ve sonunda rantiye düşü yatan
çabalara benzemediğini,
anlatabilmek insanlarımıza.
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:53 AM
Renksiz insanlar
aslında kireçle kapatmak
sadece duvardaki yazıları
yokolur kılmak değildi
idealizmin köküne de
amonyak dökülüyordu
ve bir sürü şey
yokolup gidiyordu
badana fırçasının
her darbesiyle
acımasız bir erozyon dalgası
alıp götürüyordu kum gibi
birçok şeyi
ve her yer kaybolan
silikleşen
kişiliksizleşen
renksiz insanlarla doluyordu
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:54 AM
Salkım-söğüt kokulu tepe
nasıl uyudun bunca zaman
'kasım'
öldüğünü umdum
uyanmaz bu uğursuz
68 yıldan beri uyuyor dedim
yanılmışım
azraile yataklık yapan kahpe
beni de gömün
beni de
artık bu ayda
bin yıllık ardıç ağaçının altına
olmazsa
anıtkabire yakın
bir yere
o da olmazsa karaoğlanı gömecekleri
yerin yakınında
varsa
salkım-söğüt kokulu bir tepenin
yamaçına
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:54 AM
Sebep
Bugün
Gündüz-güpegündüz
Günün beyaz vaktinde yani
Gökyüzünden yeryüzüne
Yıldızlar yağıyor
Serseri mayınlar gibi
İntihar ediyorlar
Bütün mesele
Günün karanlık yüzünde
Ayyüzünü onlara çevirmediğinden
İçlerinden birini seçip
Dilek tutmadığındandır
GooD aNd EvıL
11-07-2008, 11:54 AM
Ses rengi
Kısık bir ses
yardım sesi ama;
Kısık bir ses.
Yardım manasını yüklemekte
ve benimsemekte zorlanıyor.
Belli ki zor iş! ! ! !
Sesini yardım rengine boyamaya
pek meyilli değil.
Kısa kesiyor,
yarın yine arayacağını söylüyor.
Oysa telefonun karşısındaki adam
maalesef dünya düzenini sapına kadar
özümsemiş ve insancıklarını da tanımıştır,
ve de aynı zamanda tedaylardan
hayata dair ne veriler çıkarmasını
maalesef öğrenmiştir.
Boşunadır yine, maalesef boşunadır,
geçiştirmek vakit kaybından başka nedir,
bu uğurda yapılan her hamle boşunadır,
subjektif tavırların getirisi nedir ki?
Rüzgarlı bir havada, elimizde ki
kuş tüyleri gibi direnemeden,
ve savrulup gitmekten başka nedir;
yalpalayarak bilmediğimiz yerlere.
...............
Yine arayacakmış! ! !
................
Belki asli görevini
bundan ibaret sayıyor.
................
Aramak! ! !
Sesine yalan yükleyerek aramak! ! !
................
Ama bilmiyor tohumu kuruyor.
Ve acı bir şamar semiriyor bir köşede;
suratına ineceği günü bekliyor.
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.