PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Sevgili Özbek


GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:56 PM
**Gülşen-i Seyda
(Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla,
ışığından bir şey kaybetmez)


Gelenler gül izine eşkine şiir yazır
Gelmişem men de nece yollar salası değil

Can kalbimin şefkat-ı tükenecek hardasan
Otağında gonağam şaşkın çilesi değil

Dilemişem semahtan şirin dilleri nazir
Sözlerine çemenem damla olası değil

Beşeri insan olmak bu devirde ele zor
Katresi bulaklara zehir kolası değil

Çağın odunda ya Râb zihinler sarmış duman
Ne eylersen boşuna şeb-i alası değil

İnsan-ı edebînde ehlî gülistan-ı zar
Üreğimin özünde ucadan âlâ değil

Sığındım dergâhına lütfûnu ihsan eyle
Dertlerin devasında infaz selesi değil

Düzen gam verir bize talihsiz insanlarız
Bahar-ı nevrûz olsa özge balası değil

Okuyuram desteni Gülşen-i Seyda menim
Eriyirem şam kimi akan cilası değil

Yolunda tozun olum kulluğunda Sevgili
Horasan şeherinde güller alası değil

24/03/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:56 PM
*Brüksel ve Bizimkiler
İnsan olmanın güdülerinde yarın olmak isterdim! Herkesin eşit şartlarda ve eşit haklarda yaşayabilecekleri bir mekân, kendini yaşam üzerinde mutlu bulan akıl olmak isterdim. Güzel olan güzellikler içinde kelebek, varoluşun üstünde güzel kokulu çiçek olmak isterdim.

Brüksel’deyim. Etrafı izlerken, Ankara’lı bir arkadaşımın sözleri gelmişti aklıma. Bana demişti: « Brüksel’i hiç sevmedim, çok pis » Türk vatandaşlarımızın yoğun olduğu bir mahalle. Her taraf çöp içinde ve yer yer dağınık. Köşeler hacet kokusu, insanın beynini dağıtıyor. Vatandaşlar, sanki bu durumu benimsemiş gibi, şikayet eden yok.
Sokaklarda ki bu ilkel durumla, evlerin durumlarında benzerlik var gibi. Oturulan yere Türk mahallesi demek daha uygun. Şehrin merkezinden oldukça uzakta.

Durumlarından şikayet etmeyen bu vatandaşlarımız, dışlanmanın ve yabancı olmanın vermiş olduğu psikolojiyle farklı boyutlarda yaşıyorlar gibi. Brüksel’de de anlaşılıyor bu. İnsanı insan yapan hususlar, buralarda da çok gerilerde kalmış kanımca. Ve oldukça kalabalık olan bu vatandaşlarımızın yaptıkları işler de aynı; genelde inşaat, esnafcılık ve dönercilik yaygın. Burada da aklıma yine yıllar önce Metz’e gelen ve bir kaç yıl önce kaybettiğimiz değerli yazar Duygu Asena’ gelmişti. Metz’i gezmiş, Türk vatandaşlarımızı ziyaret etmişti ve ardından « Metz et kokuyor « diye bir yazı yazmıştı. Yıllar sonra O’nu çok iyi anlıyorum şimdi. Bir Türkiyeli olarak şehrin çok ötesine konulan bu vatandaşlarımız için endişe duysam da adı yaşamak olsun.

Daha sonra, Brükselin merkezinde gözüm Türk marketleri ve buna benzer bir şeyler arıyor. Ama hiç bir şey göremiyorum. İnsanların kalabalık olduğu bu yerde gelip gidenleri izliyorum. Yine vatandaşlarımızdan bir tane göremiyorum. Sanki o kenar semtte karşılaşmadım o Türkiye’li vatandaşlarımızla.

Nehir boyunca her ulustan ihtiyacını giderecek mola yerleri var. Gözlerim yine bizimkileri arıyor, ama neredeler? Dikkatimi ekmek fırını çekiyor. Mis gibi buğday kokusu! Susamlı simit ve taze ekmek kokusu! Nefis, dayanılır gibi değil. Türk kültürünü tanıtan bir başka meslek diye nefes alıyorum… Seviniyorum. Bu durumda kültürel gelişmenin boyutlarını düşünüyorum. Kapalı kalmanın ve kendini sadece etnik olarak görmenin ve dışlanmanın fikirleri ürkütüyor beni. İnsan, sosyal bir varlık olduğuna göre, her yerde insan olarak yaşayabilmelidir diyorum.

Daha sonra « Atatürkçü kültür ve düşünce derneği »ne giriyorum. İki uçta, ama farklı nitelikte fikirlerle yaşayan Türkiye’liler arasında ne kadar fark olduğunu görüyorum. Bir durumda seneler önce geldiği zihniyetle yaşayan bizimkiler, diğer tarafta günümüz insan tipiyle kareli pencerelerden dünyayı genişçe gören bizimkiler… Bilginin ve kültürün gücüne, kendini geliştirmenin toplumla ve kendisiyle bağlı olduğuna bir kez daha inanıyorum burada…

Türkiye’den insanlarımız Avrupa’ya gelmek için ne kadar çaba sarfediyorlar. Oysa hiç bir şey dışardan görüldüğü gibi değil. Avrupa ve Avrupa’lıları göklere çıkaran ve onlara değer veren bizleriz. İnsanların gelişmesi kendi çabası ve toplumlar içerisinde ki bağlarından öte, sistemin, sosyetenin ve gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerin kendi öz kültürleri içirisinde dayattığı yaşam şartlarıyla da sağlanmakta ve yaratılan değerler kendi öz kültürüyle doğmaktadır diyorum ve buna yine bir kez daha inanıyorum.

Brüksel 06/08/2008/


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:56 PM
*Kars’ı Yaşamak
(Bu makalemi yazmama vesile olan gazeteci yazar sayın
Halis Kaya hocama sonsuz teşekkürlerimle)

Yaylası taşlıdır ova çiçekli
Meseller diyarı pınar içekli
Tandır başı sohbet ballar göçekli
Yâdımı kor alır Kars’ı yaşarken

25 yıl sonra çocukluğumun meselli kentini yeniden yaşamak. Ah neydi o günler…!
Neydi o tandırbaşı sohbetleri, neydi o türkülü deyişlerin masalsı hayelleri..!
Kışları karlar içerisinde kartopu oynayarak geçirdiğim ve üşüdüğümde sobanın yanı başında kömür ya da tezek sıcağıyla ısındığım kent. Akşamları gün batımıyla ekmek piştikten sonra, tandır başı sıcaklığında masallar anlatıp seviştiğimiz kent. Baharla beraber, çöllerde yemlik, evelik toplayıp doğallığını doya doya sindirdiğimiz kent, seni yeniden yaşamak ne kadar güzel!

Çok uzaklarda, Anadolu’mun Kuzeydoğusunda, Kafkaslar ezgisinden, yemyeşil ve binbir çiçekli ovaların eteklerine kurulu Kars şehrim. Bir çok kültürü ve farklı bir yapıyı bağrına mavzer, gözlerine siper etmektedir. Beni hasretlere boğan bu güzel kent, en çok özlediğimdir. Kar beyazı gözlerinden, Anadolu’yu seyrediyorken; serhat kışlasında komşu diyarlarada mukayyet oluyor.

Orta Asyanın açılan kapısı konumundaki biberli kentim, şimdilerde talebeler diyarı pehlivan olmuş. Anadolu’nun dört bir yanından Kafkas Üniversitesine okumak için, gelen gençleri yürek dergâhına konuk ediyor. Gelecekte, Serhat bakışlarından nice bilim adamları yetiştirecek kim bilir? Havalimanı ulaşımıyla bahar hasretlerini sunuyor kavuşmalara. Mavi semâda yıldızları sayarken, özlemler gideriyor ana balalar. Kara ve demiryolu ağlarının efendisi olarakta, kralığını sürdürdürmeye devam ediyor.

Güneş erken doğar saçar kızılı
Dağlara hükmeder kuzu ezeli
Kafkaslar anası kızlar güzeli
Cemale ay düşer Kars’ı yaşarken

Kuzeyinde; Susuz, Arpaçay ve Akyaka'yla, doğusunda; Ermenistan'la, güneyinde; Digor ve Kağızman'la, batısında ise, Selim ve Erzurum sınırlarıyla çevrili bu şirin kentimin, herkese sunacak kadar şekerli demli çayı var. Kalbinin misafir kapakçıklarında serin iklimlere sahip olsada, hemen hemen her gün ufuklarında güneşi pırıl pırıl gönderir. Dört mevsimi cömertce sunar ve misafirperver insanlarıyla, bu mevsimleri daha bir sıcak, daha bir renkli kılar.

Kars kalesi, şehrin genel görünüşü içerisindedir. 220 burçtan meydana gelen Kars kalesi,doğu batı istikâmetinde yaklaşık 90 metredir. 40 yıllık Rus işgalinde tahribatlara uğramış, orijinal özelliğini ve kullanımını yitirmiş olmasına rağmen hâlâ görkemlidir. Rus işgalinde iken, binalar ve giriş cephelerindeki sütunlar, kabartma taşlarıyla süslenmiştir. Bu tarihi Rus yapısı binaların bir kısmı tescil edilerek koruma altına alınmış, bir kısmı ise, kişisel mülkiyete bırakılmıştır. Çoğrafi yapı ve iklimin şekillendirmesi ile oluşan doğal değerler ve insan eliyle yapılan tarihi yapıların sayesinde, burada zengin bir turizm potansiyeli mevcuttur.
Kuş gözlemlemek, çiçek seyiri, Sarıkamış’ta kayak, Ani harabeleri bir başka güzellik katar. Kümbet camii ve Modern Kars müzesi günümüzde arkeolojik, etnografik ve taş eserlerin sergilendiği önemli müzeler arasında yer alırken; Kars’ı bunlarla yaşamak bir başka duygudur.

Gün batımı erken gidene bakar
Doğacak güneşi sineye takar
Geçmişi saklayıp atiye akar
Hasretim od alır Kars’ı yaşarken

Hayvancılık ise başlıca geçim kaynağıdır. Yaylaların yüksek oluşu, küçük ve büyük baş hayvanların yetiştirilmesine olanak sağlar. Sütü kaymaklı dondurma gibidir.. Sarıyağı tane tane bezelye gibi, peyniri apak, hele çeçil peyniri, kahvaltıların padişahıdır. Besinlerin damaklarda kalan doğal tadı, hiç bir yerde bulunmaz. Kars kaşarı Anadolu’nun her yerinde aranır, hatta yarışmalarda Kars kaşarı ödül almıştır. Kars balı, organik bir ürün olup yaylalarında doğal olarak üretilir, yedikçe yiyesi gelir insanın. Çok sayıda polen ve nektar kaynağı çiçeklerden, Kafkas türü arılar, gün boyu çalışarak üretiyorlar.

El sanatlarında halıcılık, kilim ve keçe dokumacılğı ise bir başka zengiliğidir Serhat’ın. Kirman ipinden geometrik ve bitkili desenler kullanılır, halıların kenar işlemeleri yöredeki çok kültürlülükten etkilenerek değişik motiflere sahiplenerek işlenir. Gelinlik kızlar mendiller işler, çoraplar örerler rengarenk. Bir yolunu bulup yollanır gizliden aşk pehlivanlarına. Bu gizlilik daha bir sevdalı kılar, daha bir sıcak gürül gürüldür akan kanları; yürekleri nehirler gibi coşar, fırtınalar eser gözbekelerinde.

Çeçil peyniridir zülüfler teli
Sarıyağ aylası analar gülü
Petektir yaylası balların seli
Halısı tozlanır Kars’ı yaşarken

Çeşitli etnik grup ve mezhepleride barındıran karlar diyarı, zengin folkloru ve ağız özellikleriylede bir başka gizemlidir. Türkler, Kürtler, Azeriler, Terekemeler, Yerliler, Türkmenler, Tatlar ve Çerkezler, sarayının en güzide cariyeleridir. Malakan Ruslar ve Almanlarıda barındırır. Şiiler ve sunnilerde cariyeler kervanında ikâmet etmektedirler. Kültürel yönden köklü temellere dayanır Kars. Hatta, M.Ö. 9000 yıllarından günümüze kadar bir çok uygarlıklar hüküm sürmüştür. Mozaik kültürlü olan şirin kentim, gelenek, görenek, halk hikayeceliği ile maniler, türküler ve dengbejler gibi çoğunluğa sahiptir. Ayrıca orijinal kiyafetleride gelenek ve göreneklere göre giyilir. Halk oyunları, davul zurna, saz, balaban, tar, tulum, mey, tütek, garmon, akordeon gibi çalgılar eşliğinde oynanır. Akordeonla Kafkası oynanırken, davul zurna eşliğinde halaylar çekilir.Yüzün üzerinden çeşitli oyunları var. Folklorik oyunlara uygun kiyafetleriylede bir başka kem vuruyor gönüllere.

Aşıklar geleneği ise çok eskilere dayanır. Saz ve kopuz eşliğinde deyişler, atışmalar çok sayıda aşıklar doğurmuştur. M.Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Dengbejler geleneği ise ayrı bir tat katar sevdalı söyleşilerin kâhküllerine. Yanık sesleriyle dengbej kadınları, herhangi bir çalgıya ihtiyaç duymadan hüzünlü ve efkârlı, geçmişte yaşanmış olayları, özellikle de birbirine kavuşamayan aşıkları, sevdalıları anlatırlar. Kına *******inde, halay çekerken iki kişi bu manilerden söyler, diyer sırada gelenler tekrarlarlar ve böylece halay tüm güzelliği ve sıcaklığıyla devam eder. Bunlar, kars’ı yaşarken hâlâ devam etmektedir.

Azerisi Kürdü şanında Türkü
Kültürlü toprağı suyunun arkı
Humuslu makamı dillerde şarkı
Verimi al vurur Kars’ı yaşarken

Bütün bu güzellikleri sinesinde barındıran Kars’ımda, dağların başından yaylalar çırılçıplak yıkanır akarsu vadileriyle. Rüzgâr, nazlı nazlı salınır kurularken dalgalı düzlükleri. Allahüekber dağlarına inat, şahlanan atlar gibi Kısırdağı, Aladağı ardına koşar sanki. Aşağıdağ’ın gölgelerini çevirir yeşil vadilere. *******in koynunda sevişmek için sevgililere el eder. Kamerin göz kırpmasıyla Kars çayı, şehrin güney batısından geçer. Akşamları yakamoz izlemek insanı daha bir mutlu kılar Kars kentimde. Çocukken yakamoz bilmezdik ama, ayın ışığını izlerdik türkülü akışında. Kulaklarda çok zaman sonra bile hatırlanacak ezgiler bırakan Kars çayı, bazan deli deli akardı, özellikle yağmurdan sonra. Bir damarına basılsa gene deli deli coşar.

Bozkırlarla, plato ve dağ çayırları ise, bedenleri şet gibi sarar. Toprağı bereketli ve katışıksızdır. Doğal yetiştirdiği 1250 çeşitli bitkinin 100 den fazlasını, dünyanın hiç bir yerinde yetişmeyen nadir bitkileri yürek heybesinde saklıyor. Bu bitkilerin bir çoğu Kars adını alır. 'Karsianus, karsiana, karsianum, karsensis' gibi. Kars şehrimde Bahar, kardelenlerle ve düğün çiçekleriyle gelir. Topuz dikeni, evelik, aş otu, kuş yemi, yemlik gibi ve adlarını burada sayamadığım çok çeşitli faydalı bitkiler, göz sofrasından damak sofrasına bir başka zevk katar. Bu bitkiler doğal, hiç bir sulama, gübreleme işlemine gerek kalmadan yetişir.

Baharın ilk çiyi kalkar kalkmaz gelin kız şehirden uzakta, bu bitkileri toplamak için çöllere giderdik Bu doğal bitkileri, türküler eşliğinde, deye güle toplar, yediklerimizi yerdik kalanları kışlık erzak olarak güneş altında kurutup saklardık. Bunların yanında saman efkârı, buğday, şeker pancarı, yulaf, rüzgârın serin bıyıkları altında bir başka güzellikler katar karlar diyarıma. Kış ayları uzun sürdüğünden, yılda bir kere ürün alınır ancak..Suyu tertemiz ve soğuktur, kana kana içilir.

Bağrından atılan bendeniz hüzün
Yirmi beş yılının seferi tüzün
Ne etsem varamam vuslata güzün
Rengim küle döner Kars’ı yaşarken

Hamur işi yemekleri ise başka ünlüdür. Hangel, başlıca yöresel yemeğidir. Anacan, kurutla pişirirdi hangeli. Ne çok özleniyor şimdi uzak diyarlarda. Tandırda kaz çekmesi, plavlı kaz, hörre (un çorbası) ayran aşı. Lavaş, arasına patates ve soğan sarıp yemek ise bir başka güzeldir, bir başka ömür lezzet verir insana.

Nice özlemişim kurut aşını
Anamın elinden kavut taşını
Lavaşın dürmeği kartol kaşını
Damağım közlenir Kars’ı yaşarken

Belkide biberli kentimin Serhat tv. Bu gelenekleri zaman zaman en iyi sergileyen televizyondur. Serhat fm, pop protest ağırlıklı müzik türlerini sunuyorken yöresel türküleri ve ezgileride dinletir.

Kars’ı yaşamak yazılarda bile olsa, hasret meltemlerinin bu taraflara doğru esmesinden, kelebek hafifliğinde mutlu oluyorum

Sevgili’yim lakin seni sevmişim
Seninle büyümüş tahta varmışım
Uzaktada olsam huyun sarmışım
Bedenim paylandı seniyaşarken

01/06/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:56 PM
*Sen Gibi (divan, ilk denemem)
Yaşadığım zamanda muteber bir başka yok sen gibi
Olmaya adın ben de zihni kurak bir dal gibi

Ölüm dedikleri yosundan ve topraktan kundak isteğidir
Olmaya aşkın cefa yürekte vahdet gibi

Sensiz bir yaşam ancak talihin kavgasıdır
Olmaya alın yazım kaderde hicran gibi

Olsa dünyalar benim ömrüme ahdî vefa
Gelmeye bu uzlet bana sensiz bir saat gibi

Gel kalbime huzur et dilersen öldür beni
Olmaya ihsan ruhumda mecnun-i leyla gibi

Sevgili’nin kelamı ahdedilmiştir gayrı
Salmaya huzuruna şam-ı teselli gibi

05/12/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
_Çoğul
Yalnız olduğunuzu düşünürsünüz
Yanılıyorsunuz ama
Oysa hep kendinizlesiniz gün boyu
Bir çok yüzü olan kendinizle
Bir çok yüzünüzle
Yanılıyorsunuz ama
Ötesi yok

Ötesi var
Seni senin dinlemesidir
Sen sen de
Yaşadıklarınız zihninizde
Yaşıyorluğunuz dilinizde
Yaşayacaklarınız ama ne
Sorulan sorular kendinize
Nefes alışınız
Yanılıyorsunuz ama
Ötesi var
Çoğul

04/06/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
_Paris’te Bir Kitabevi
Ney çalar gül kokusu Anadolu derinden
Yeni bir eski zaman Konya şehri serinden
İnanmak tatlı rüya yıldızların erinden
Sığmaz Paris’e şanı Mevlana kitabevi

Paris’in merkezinde ilerliyoruz. Gökyüzünü gölgelendiren duvarlar arasında, sokakların darlığını güneşlendiren ve herkesin uzaktan görebileceği Mevlana çizgili panosuyla dikkatlerimizi çekmişti. Bu şirin kitabevi, uzayıp giden o sokaklar arasında oldukça görkemli duruyordu. Mevcudiyeti bizi çok ötelerden çağırıyordu sanki!

İzledi gözlerimiz vuslat-ı özlemiyle
Hasret-i kültürümüz firkat-ı gönderinde
Sesledi ırmak gibi Konya’lı gözlemiyle
Çağlayan uzakları kaynaklar önderinde

Mevlana Kitabevini gördükten kısa sonra içeri girdik. Selamlaştıktan ve tanıştıktan sonra, kitapların arasına kurulu masanın başına davet edildik. Oturduk… Yanı başımızda üçlü semaver; çay ve ıhlamur aynı anda demlenmekte. İsteyen çay, isteyen ıhlamur içebilir. Tatlı bir serinlik vardı içerde. Bu serinliği, Mevlana eserlerinden harika bir Ney sesi doldurmaktaydı. İnsanı bir yerlere alıp götüren, gözlerini kapatıp bulutların üzerinde kelebek hafifliğinde uçurtan sihirli bir dua gibiydi müzik. Karşılaşmanın sıcaklığı ile, kendimizden geçerek ve huzurlu bir sessizlikle dinliyoruz. Daha sonra kitabevi sahibi Aziz Kaya ile tanışıyoruz. Konya’nın Mevlana geleneğini taşımış bu koca kente. Mevlana’nın insan felsefesini benimsediğini hemen belli ediyordu her haliyle. Güler yüzü, sevecen tavırları, samimi sohbeti, açık yüreklilikle insanları karşılaması, azizce güvenli ortama uygundu.
Beni etkileyen ne kitaplardı, ne ortamın serinliği, ne kasetler, ne tesbihler, ne de diyer eşyalar… 25 senelik Fransa yaşamımda, oturduğum yer Metz’de, Türk vatanadaşlarımızın Türk geleneklerini unuttuğu endişesi yaşıyordum. Ve zaman zaman yazılarıma da yansıtmışımdır bu endişelerimi. Mevlana kitabevini keşfedene kadar, bu düşüncelerim, kalbimi acıtırken üzülürdüm. Fakat Aziz Kaya ve orada tanıdığım bir çok güzel insanlar, bu endişelerimin yersiz olduğunu vurguluyordu.

Gülistanın yongası sunduğun gülün özü
İntizar sevdasından Mevlana aziz sözü
« Gel gene gel » şiarı özelliği ram sezi
Baharın tezinde ki kardeşim Aziz Kaya

Felsefi düşüncelerini içeren bilgileriyle Pembe, orman çiçeği misali alımlı endamıyla Yıldız, insana ömür katan gülüşleriyle Mutlu, esmer teniyle dikkatleri çeken Mine, tanıdığım bu güzel insanlar bizleri mutlu etmişlerdi. O kaybetme endişesine kapıldığım Anadolu ‘mun kültürünü, cömertliğini, misafir perverliğini yıllar sonra, Mevlana kitabevinde yeniden yaşamak umudun yerini bana bir kez daha hatırlatmıştı. Mevlana kültürüyle modern çağın yepyeni melodisiydi bu kitabevimiz. O « gel kim olursan ol, gene gel » şiarını 21inci yüzyılda da yaşatıyordu.

Çaylarımız yenileniyor. Sanki bu güzel insanları yıllardır tanıyoruz. Ve ben, Anadolu kültürümüz güzelliklerinin korunduğu mutluluğunu bir kez daha yaşıyorum. Hani bizim oralarda çay bittikçe ev sahibi doldurur bardakları. Misafirini memnun bırakmak için elinden geleni yapar. Sanki bir bardak daha çay alması ona dünyaları bağışlar. İşte bu anları yeniden yaşıyorum. Aziz Kaya’nın samimi karşılaması ve misafirperliğimizi yeniden yaşatması ayrı bir güven veriyordu.

Mevlana kitabevini keşfetmek ve sizleri tanımak, çam ormanlarında ki temiz havayı solumak gibiydi. İyi ki varsınız. Yüreğiniz hep böyle çok, gönülleriniz Mevlanaca kalsın…Unutmadan,
Paris’e uğrarsanız mutlaka Mevlana Kitabevine uğrayın derim. İhlamur, Anadolu çayını yudumlamadan ve Aziz Kaya’dan Ney çalmasını dinlemeden gitmeyiniz.

Librairie- Papetrie
MEVLANA
Kitabevi
18 rue de l’Echiquier
75010 Paris/fax: 0142466283
Tel:0142466282

14/07/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
_Yalnızlığıma Sunulan İlahî Lütuf
pâk değil cisimler lütfum, yıldızlar suskun, gecem sessiz, şehrim, sensizliğin ötesinde seni beklerken kutluyor bu mükaddes günü. Sana yüreğimin çoğrafyasından sesleniyorum; gel, gel ki seni anışım Allah'ın metnine sarılsın. Her gecem de olduğu gibi, bu gecem de *******imle Regaip kandilinin aklığında seninle anılsın. Şafaklar, sensizliğime özlem şarkısı değil, ilahî dualar mırıldansın. Suskunluğum sensizliğin yerle gök arasında ki mahşere varsın. Sen gibi sevdigim Sevgili, sen gibi ilahî lütfum, suskunluğum seninle mahşere varsın.

Gözlerim, hayalimde seni ararken; gel ey Gülistan nesli, gel de baharlar açsın diyorum..içimi ısıtan sıcaklığının derecesi bir kez daha çoğalsın bu mübarek günde. *******imin karanlığı senli ışıklansın, hasretlerimin gönül güneşi, sen dolu özlemlerimi yeşertsin..Gel ey Sevgili, cumaya varan aksamda gel.
Gel ki;
kalbimde unutulmuş şiirler yeniden canlansın. Dilimde ki sen, sana olan hasretim, gene türküler misali yanlızlığıma söylensin. seni âlemlerde ki mavilerin sonsuzluğuna nakşettiğim gibi, yüreğimi acıtan sensizlik, senli ırmaklara çağlasın. Gel de sana olan sevgim aminlerle, dualarla daha da büyüsün.
Gözlerin kadar berrak, yüreğin kadar rahman.

Gel ey Sevgili, yozlaşan beşer ilişkilerinde boğma beni yalnızlığıma.

Çağrılarım sana ulaşamazsa eğer,
seni bana tarih kılan hasbelkader çizgilerinin pervazlarına konan güvercinlerin kanatlarında sana,
sadakatımı gönderiyorum. En temiz nüktelerde dokunulmamış sevi’lerimi gönderiyorum. Mevlamın gülistanından koklanmamış gül kokusu, açılmamış renginden miraç dualarımı gönderiyorum. Kâinat karanfilinin tevazuunda bengi gönderiyorum ve sonsuza dek sende kalırken;
Netice de güzel yüreğine rahmetten dileyerek nur gönderiyorum. Temiz ve inançlı kalbin nurla dolarken, kandilin kutlu olsun diyorum ey Sevgili,

KUTLU OLSUN KANDiLiN..

19/07/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
19 mayıs Ve…
Sorma Ata’m Türkiye’mi
Faaldedir kalkınacak
Avrupa’yı geçeceğiz
Amerikan izin verse…

19 Mayıs 1919 Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başladığı gündür. 1. Dünya Savaşı sonunda ülkemizin birçok yeri savaşı kazanan devletler tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Yurdumuzu bu işgallerden kurtarmak için Atatürk, 16 Mayıs 1919 da “Bandırma Vapuru” ile İstanbul’dan Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ulaştı ve burada Kurtuluş Savaşını başlattı. Üç yıl süren savaşlar sonunda ülkemiz yabancı güçlerden kurtarıldı. Atatürk’ün, Samsun’a varış tarihi olan bu 19 Mayıs günü, Ata’nın isteği üzerine “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Fakat son dönemlerde 19 mayıs gençlik ve spor bayramı başlığına birde 'Atatürk’ü anma' diye başlıklar atılmış.
Oysa gençliğe armağan edilen bu anlamlı gün, sadece Türk gençliğine aittir. Ata’yı anmak için neden gün seçemedik?

19 Mayıs, Ata’nın gençliğe hitabıyla başlamıştır.
Kağnıların tekerlek seslerinden, cesur ve kararlı milletimizden;
o günün şartları ve koşullarından bu günkü gençliğe ve günümüze baktığımızda;
bu günkü koşullar ve şartlara, gelişen teknolojiye baktığımızda;
acaba ne gibi farklılıklar görüyoruz?
Atatürk bu gün olmuş olsaydı, bu günkü gençliğe yine öyle coşku dolu hitap eder miydi?
Bu günün liderlerini nasıl kabul ederdi, neler söylerdi acaba?

Evet, Atatürk 19 Mayıs 1919 da, Türk gençliğine hitaben sunduğu gün, parlak bir istikbalin başlangıcı olacağını düşünerek,
Türk gençliğine Türk milletinin daimi ve Türk istikbalini temin ederek armağan etmiştir.
Ve o gün ümit etmiştir ki,
Türk gençliği, 19 Mayısın manevi ve ahlaki varlığından alacağı, canlı ve temiz ilhamla,
yurda ve millete olan vazifelerini yapabilmek için;
kafası kadar kolununda sağlam olmasını sağlayacak ve buna inanacaktır ve buna inanmıştır..

Şimdi ben soruyorum:
1972 Deniz Gezmiş’ten sonra ve o günden bu yana bütün bu ahlaki teminatları içeren gençlik oldu mu?

19 Mayıs 1919 dan bu yana yurdumuz gelişmek yerine, geri geri veya çok yavaş gelişmekte. Ve hepimizin bildiği gibi farklı siyasi gündemler ortaya atılmaktadır. Siyasi liderlerimiz, kendi kariyerlerini gündemde tutabilmek için; her yeni bir günde yeni meseleler atmaktalar ortaya. Akıllarınca milleti mi oyalıyorlar, yoksa gerçekten Türkiye’ gelişsin diye çaba mı harcıyorlar?
'Hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatlariyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin..? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir'… Demiş sevgili Ata’mız.
Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan hiç bir devlet gelişemez. Eğer ülke ayakta kalıyorsa, bu evlatlarının vatana olan imanındandır.

Atatürk ilkelerine sadık kalarak günümüz Türkiye’sini ve milletini düşünerek sadece törenlerde değil; tarihlerden gerçeklerle ve yeniden anlamalı ve yeni Atatürk’lerin doğmasını sağlamalı diyorum.

Türk gençliğinin 19 Mayıs bayramını en kalbi dileklerimle kutluyorum. Haydiyin ellerle el ele; gelecek güzel Türkiye’miz için, bağımsız ve özgür vatanımız için. Barış kuşlarıni birlikte uçuralım.

19/05/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
Adem
Arkadaş
Ben özgürlüğün kanat telekleriyim
Uçmamı kendim sağlarım
Kendim aşarım yalçın dik kayaları
Kendi ayaklarımdır bastığım toprak
Sonra
Çalıya takılan tüy gibi
Öyle uydurma telek değil
Anadolu'nun tandırında pişmiş teleği
Yeline dokunsan can yakar

Ve sonra
Korkmuyorum küflenmiş fikirlerinden
Köşen ve bucağına borçlu değilim
Ne verecek hesabım vardır sana
Ne hesap vereceksem yitirecek bir şeyim
Ne de ağır aksak gidişatları
Kör gözüne sokmak için kaybedecek vaktim

Anatomimde senin gibi
Belleğimde ki beni, sadece ben
Ben temsil ediyorum
Kararlarımı kendi yetkimle alırım
Verecek kadar cesur
İzah edecek kadar akıllıyım

Ayırırım güneşi gölgesinden
Yakamozlara asarım
Savururum yıldızları kehkeşana
Bir başıma yaşarım

Yaşamımda hatalarımla ben yargılanırım
Sevaplarımdan en çok ben hoşnut olurum
Salt ben sorumluyum günahlarımdan
Huzurunda Tanrı'nın ben sorgulanırım

Bana sağlam dost gerek
Duvar gibi, taş gibi
Zelzele de bile, yıkılmamalı
Bana dost gerek adam gibi yani

Bendim en çok ezilen kadın olduğum için
Az mı harcandım gelin olurken
Ana oldum değişmedi yazgım
Bendim gölgenin kahrını çeken

Bil ki, tüm benliğimle
Anadolu ve tüm kadınların sesinde
Nasırlı ellerinde ben; alın yazılarında
Göz kenarlarında ki hayat çizgileri
Yüreklerinde ki yanıklarında ben

Sana Adem*
Sana henüz son sözümü söylemedim
Söylemedim henüz
Bir gün
Tarihin yok edemediği sayfalarla
Köhnemiş fikirlerinin ve eskimiş bedenin
Karşısında olursam, sakın şaşırma

Ve de hayat bu
İşin ucunda ölüm dur be kadın demezse
Yağmur dolu sellerimle
Özgürlüğe vurgun güneş ışınlarını
İnançlı gözlerle, direnç dolu
Kendi benliğinde kişilik dolu
Arıtılmış bir yaşamdan bir solukla
İçli bir türkünün ezgisinde
Senden es soracağım

Hazan olsa bile
özünde insanlığın kadınca yaşamak için
Kadınca, emeğiyle yüreğiyle kadın
Ve
Sevdalara inat kavgam için
Aslıma verilmiş sözüm var
Var olmak adına rahvan kısrak misali
Seni dividimle yazacak bahşedeceğim

* hayali isimdir

2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
Adı Saklım
Mavinin hicran yarasından puslu yüreği
Ala göğün sonsuzluğuna merhem sürüyor
Özlemin bağrına akkor düşüyor inceden
Ve şefkat sunuyor hasreti bedr-i hüznüne

Kavruk savaşlardan alazlanıyor iç çekişleri
Tenle tin üşütüyor leyli kor dudaklarını
Güneş soluğu gömülüyor kalbine melalim
Ve göllerin yüreğine gümüşten sevmek çiziyor

Ben ki
Güneşi sevmişim tarçınlı kaküllerinde umut
Ben ki
Yıldızları sevmişim yolları vuslata giden
Ben ki
Kehkeşanı sevmişim milyonlarca dost düşlerimde ki

Oysa
Bir tek seni sevmişim ayazda adı saklım
Bir tek sensizliğimde ki seni
Ta derinlerde ki mahmur sevi'nin mahzun tutsaklığından
*******ime yansıyan o gizemli gözlerini
Ve gökyüzüne işlenen nakışlı duruşunla
Şuruplanan sedanı, dillerini sevmişim

Ah yüreğim, ah benim ciyerparem
Ah gülistan nesli, gönül bağım
Susmalıydım raksının eflatun gölgesinde
Susmalıydım elem har asılırken turaç yalnızlığına
Susmalıydım
Sevdana demlemişken bu yürek hezimetini
Susmalıydım ki
Hep varolmalıydın

Ah sefa gamlarımdan gün ışığına astığım sen
Kapat bari o gizemli gözlerini
Köz değmesin gamzelerine
Susam benekli bûseler yolluyorum şimdi
Kirpiklerinin gölgesinden geçecekler zira
Saçlarının peşrevinden akına konacaklar
Ve nihavent şiir ezgisinden sana dokunacaklar
Ve do ku na cak lar

tem.ağ. 2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
Adın Barış Olsun (Kadın)
Toprak gibi bereketli yürekleriyle
Bam telidir dünyanın her yerinde kadın.
Yerimiz toplumsal mücadelenin saflarında
İnançla öğrenen yüreğinde direncin.

Beyinlerini yürüteç ağlarına mahkûm kılan
Para arzı silahlarının vebal tetiklerini okşayan sin Kapitalistlerin
Tefessüh tozlarını yüzlerine silkeleyerek
Sınıfsız bir toplum da, salt sevgiye dayanan
Emeğin her gününde çıkarsız, bencil duygulardan arınmış,
İçselleşmiş değerlerimizden ve dağ gibi mavi ilkelerimizden
İnsanlık tarihinde ki yeni süreçte insanca,
Yaşam karelerinde buluşmak amacıyla

Dünyanın kavkısı çoktan değişti
Despot çemberini çöz anam bacım
Sekiz mart tarihi liberalleşti
Kaldır duvağını gör anam bacım

Yazgı tellerini niye ram etmiş
Kolluk kuvvetleri aşikâr gitmiş
Baskılar altında anam ne bilmiş
Töreden dersini al anam bacım

Kurtuluş harbinde önlerde sendin
Kağnıları çeken ayrı değerdin
Beyaz sayfalarda sarı gizemdin
Günümüz yalazı kor anam bacım

Zamanın namlusu bilgiden geçer
Hiç bir hak verilmez almaktan geçer
Kendini tanımak anlamdan geçer
Beyninde ihtilal kur anam bacım

Unutmadan gündüz sema da tacım
Karanlığım yıldız ruhunda sacım
Ferdi kurtuluşun yetmez ay bacım
Cemiyet tabusun kır anam bacım

Adın barış olsun tut ellerimden
Zorbanın fikrini harbi sinirden
İnsanın yüreği kadın sesinden
Yıkalım halk anam gel anam bacım
Sunalım *toy gibi bar anam bacım
8 mart 2006.

Toy: düğün, şenlik


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
Alıştık Çünkü
Bir tarih daha doğuyor eğri budaklı
Şom öpüşlerini izlerken orta doğunun
İnsan kılıklı çakallar sinmiş yarasa inlerine
Yazılıyor ha bire kirletilmiş elleri

Bu da bitecek, bu da bitecek
Zulmün kan pıhtısı, çizilen çoğrafyasında
Alıştık çünkü kanlı tablo görmeye

Böylesine iğrenç

Şimdi
Bir yanda biz
Bir yanda sakatlar
Bir yanda ölüler

Kim hesabını verecek

01/08/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:57 PM
Ana/dolu/yum gözlerini
Vefaya mihman bilinen tarihim
Hüsnü gösterir ana rahminde
Doğmadan başlar o yaşmak yazı
Renklerine gergef hasretinde ki hüzün

Oğlum olsun yükünün hesabında
Ne sancılıdır bu kamerî ay
Ne masalsı istekler yalnız
Ne buyruklar dile gelir
Baba neslini yeşertecek sürdürecek ya

Yıktığım saltanatın en ücrasında oğul
Aşkımın saflığıdır oysa
Ve ben yaşadıkça
Yaşandıkça evin mehter dirilişidir o
Yüreğimin çoğrafyasında ebediyeten

Beni gök yüzü
Hafızam çile kevserine hükmedemezken gayrı
Yasaklar tozlu yaz tenim de gün doğumuna sinmiş
Söğüt dalında ayıplarla büyüyecek ahraz geleceğimse
Efkârımda alyansına sayrı

Tabuların haziran yaşamıyla
Geçmişten gelip günümüzde dem tutan
Çarpık bir düzende ikinci kuşak
Alnın hatlarında ki kronik çizgidir artık
On üç yaş teşekküllü
Sanem sultanın mudil yolları

Endamım
Düşleri çamaşır iplerine asılan
Güneşin kuruttuğu açlıktır şimdi
Ondört yaş tamahkârına sürgülenen akaretim
Bastırılmış duyguların kanayan dudaklarında
Zembil anahtarıdır

Ismarlama benliğim
Şiir gibi bir yazın gündüz gölgesi
Ahlakın şahikasında alnımın kızıl akı
Boynuma yüklenen ben olmayan kişiliğim
Yaldızıdır beyaz çarşaflı *******in
Neme lazım bu
Yok sayılan şahsiyetim kibrit kutusunda
Eflatun hisleri içerde kalan zaman
Sessiz yakarışların didişinde men edilen kararlarım
Bozuk psikolojiden gelen yalpak düşüncede
Kendimi tanıyamamamdır

Ah
Ağrı/nın eteğinden güneş nasıl
Nasıl habersiz doğuyorsa
Ram etmiş çıplak bir gökyüzü için
Sabır sofralarımdan duman tütüyor öyle
Esrik kültürün şımartılan yanlışlarında
Bir hiçliğın tomurcuklarından kayboluyor kardelen
Sararıyor benzi gravür açtıramadan
Bir kentin katran havsalasında

Nevruz çiçeklerinden gün seyeline yeşeren imanımla
*hani benim gençliğim anne*

Şimdi şimdi
Gonca sancılarım geçmiş gibi neftî
Ünsüz çoğunluğun hoyratça suskunluğundan
Bir koca yaşamdır üstüme yüklenen
Oy balam
Ne zor şeydir ne yaman üzüntü
İsteyipte seni kucaklayamamak
İsteyipte sana verememek anaç öpüşlerimi
İkinci yasakların ayıplar karargâhından
Utangaç ananenin zincir halkasından
Adım gelin belirtisidir çünkü
Kadın rollerinden kırmızıya boyanan

Sahi neydi size diyeceklerim
Hizmetlerin göstergesi atfetim
Pederin nazeninden kayınpeder nazına
Nisyanı ihtiyarlık karşıtı
Anamın göbeğinden saçılan
Onbeşinde mesuliyet duygusu

Dilsizliğimden bir hayat çiziliyor alnım bulvarlarına
Aymaz hüviyetim isyan-ı kaygı duruşunda anne

Eksiğinden ellinin yorgun nefesiyle
Ardımda bıraktığım akşamlar esmerleşirken
Gör bak hele umudum elemlerle yüklü yüreğime
Kurşunlar yağıyor nankör soytarı cücelerden

Hey
Serencam bedenim ak tellerim yaralı göğsüm
Ben savaşlar için doğurmadım oğullarımı
Ben ağıtlar yaksın diye yoğurmadım kızlarımı
Ben insan doğurdum
İnsanca yaşamın içinde
İnsan evrimini yaşamak için

Ah acılara hükümran bağrım
Bana yeşerttiğim ormanları kim geri verecek
Kim sunacak şefkat yeşili aşklarımı
Kim hesabını soracak yaktığım ağıtların

Nisa Anadolu’m
Her ne kadar derin çizgilerde oyulmuşsada yüz hatlarım
Gül nadaslarım erguvan dallarındadır
Anamın avuçlarıma bıraktığı miras
Hasatta ki hasebiyle büyümeğe dursun
Seninle olan davamda velhasıl
Ana/dolu/yum gözlerini varsıl ana yazgımı
Hayatın başaklarına diz sarı sarı
Diz ki
Harmanlar seni bir baştan ötekine
Ana/dolu kokar teni
Ana gök gürültüsünden

17/03/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:58 PM
Anne
Sebepsiz değildir sana olan hasretim, intizarım yollarda anne.
Gözlerimden akan tuz, hangi kayaları çatlatır bilmem;
O da neyin nesi.

Hükmetmesiydi canın, sevdan acılarımda zaman andız otu,
Hayat yordu beni. Çöktü hasretin omuzlarıma ahuzar dilim.
Şimdi sensizim anne, şimdi olmuşum hüzün.

Kaç zamandır seni öyle özlüyorum ki anne!
Bir türlü fırsat bulupta, başım dizlerinde, oturupta dertleşemedim senle.
Neredesin, ne halde deyipte halini soramadım. Bağışla beni anne..!
Beni sorarsan, dert boğazıma kadar. Hazır değinmişken beni dinler misin anne!

Biliyor musun anne, seninle öğrendiğim sabır taşlarını hâlâ taşıyorum. Sensizliğin nârına yanarken, sevdaları yüklüyorum yüreğime. Aşkın adreslerini sözlerinle besliyor, Samanyolu boşluğunda topluyorum. Sustu çığlıklarım artık, söz icabı lâl oldum.

Öyle yalnızım ki anne! Kendim kendime ağırım şimdi. Yaşamın bilmecesindeyim.
Dönme dolap savruluyorum değirmen taşlarında. Nerdesin anne? Nerede?
Gel artık, ya da, al beni kollarına! Acıların rahmet olsun susayan sevdalarıma.

Sen mehtaba benzeyen serinlik, sen ruhumun latife çağrısı, güzel annem,
gel yanımda ol, karanlıkları beraber aşalım. Tüm güzellikleri gôzden geçirip, beraber varalım onüçüncü aylara. Kaçırdığımız o hayellerimize seninle yeniden başlayalım. Daha emin, daha güvenli, daha sevdalı, daha barış dolu.
Tüm anaların mutlu olabilmeleri için güvercinler uçuralım senle.

Ben yorgunum anne, tükendim artık. Acılı yüreğim bedenimde işçi şimdi.
Yılların kumları birikmiş anlayacağın. Sensizsem nasıl yaparım harcını?
Nasıl doldurabilirim yüreğimin heybesini? Nasıl sıvayabilirim kalbimin atışlarını? Kimse beni anlamıyor anne, sevdiklerim dahi, yüreğime mühürlü olan sevdiğim bile.
Anlayacağın tek başıma yaşamayı beceremiyorum artık. Ne kadar dayanırım dersin? Yüreğimin koylarında akan asi çağlayanlara ne kadar göğüs gerebilirim dersin, bilemiyorum anne.

Çok uzaklardayım anne! Seslenişim yankı yapar belki Süphan dağı eteklerinden. Yokluğunun bedeli çok ağır anne! ! Hasreti kalemimde kem vururken, nasıl yakın olabilirim sana, nasıl kendimi ifade edebilirim diye kahroluyorum.
Telefonda edemiyorum hani. Ah körolası ayrılık!

Öyle muhtacım ki sana anne, öyle çok muhtacım ki! Yokluğunla, tükeniyorum.
Sayrı zamanın sayrı ilişkilerinde kahroluyorum. Sana dokunamıyorum anne! Nerdesin? Nerede? Duyuyor musun?

Her sabah güneşin kurutamadığı otların üzerinde ki ıslaklıkları kırağı mı sanıyorsun. Onlar her seni hatırladığımda akıttığım göz yaşlarımdır anne. Yokluğun sonsuzluk gibi
Ben de. Adın kanımda canıma yazılı, gittiğin yolun telvesindeyim çünkü; yaralı zamanın koylarında bir başıma anne.

Hani, bir zamanlar gençliğin verdiği toylukla, sana istediğim gibi sarılıp öpememiştim.
Bir şeyler yapmak isterken bilinçsizce, vermeye çalışıyor ama verememiştim ya. Şimdi olmalıydın yanımda anne, ahh şimdi olmalıydın!
Sana yürek heybemden neler sunardım. Hürrem Sultanın saraylarında ki aşk masallarını anlatırdım sana. Ağrı dağı eteklerinde uçuşan çiçeklerin gizemlerinden bahsederdim. Gözlerindeki mutluluğu izlerken ben de mutlu olurdum anne.! Ama geleceğim. Eteklerim güllerle dolu, bekle beni anneciğim.

Biliyor musun daha bitmedi dertlerim anne! Yürek mahzenimdeki birikimlerimi, çalışarak kendimce bir şeyler yazmak istemiştim ve yazdıklarımı ne hayallerle beslemiş ne umutlarla süslemiştim. Yeşil sayfalarla yeşil olacaktı her şey.
Yurdumun dört bir yanında, yurduma olan özlemlerim okunacaktı.
Fakat tüm heveslerim içimde kaldı anne. Hiç bir şey beklediğim gibi olmadı. Anlayacağın, kitabım da hüzünlü anne.

Albenim, beni hasretlere boğan, sevmeyi öğretip beni yetim koyan güzel kadın..!
Sana böyle dert yandım diye üzülme hemi. Serzenişlerim boşa değil bilesin.
Var dostlarım, hem de çok güzel dostlarım. Az ama özler.
Vefalı onlar. Bir ben vefasızım anlıyacağın. Ama onları çok seviyorum.

Çok konuştum demi, seni yordum gene. Beni senden başka kim anlayabilir ki!
Kim dinleyebilir ki bu kadar! Kim dinleyipte ortak olabilir ki dertlerime!

Üzüntü sebebim en çok senin çağında seninle olamamamdır anneciğim.
Çocukluğumla bana verdiğin tarih beyaz sayfalarda dem vururken, kabrinin çoğrafyasında banada yer ayır, topraktan olsun. Toprak olsun ki çiçekler türesin, kelebekler uçuşurken, arılar konsun hep. Bir daha ki sefere çiçeklerden demet yapmak için papatya kal anne beyazlığına ihtiyacım var çünkü.

Az daha unutuyordum bak, bu gün anneler günü. Dünyanın en kutsal insanları anneler günü. Senin günün anneciğim…

Günün kutlu olsun ANNEANA. Makberinden öperim.

11/05/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:58 PM
Annem Irakta'ysa N'olmuş, Teyzem gelmiş Ya da
.................Şiirimin babası Nuralay'dan bana

Sonbaharda taranmamış başak tarlasıydı
Kapatan,
Algılayan yüreklerde ilme ve sevdaya dönüşen bakışlarını

Hazan güllerinin yapraklarıydı
Olası rüzgarların savurduğu
Gülüşü

Sözsüz tabiatın ve vakitsizliğin zamanına
Bulanan yüreğiydi
Kelimelerindeki nihayetsizlik


Meltemlerin, polenlerin kimyasallarıydı
Melankolisi ve sarhoşluğu
Aklının

Ve böyleyken çıkageldi başkalarının düğün sabahalarında
Ağlamalar tortusu; tuz kayaları
Yüreğime

Sevgili'ydi adı
Tuzu eritti
Tuzu eritti
Sevgili teyzem

Nuralay

16/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:59 PM
Anne
Bugün kupkuru bir merhabamla
Esrik zaman halinden şikayetlerim var anne
Uzak kentlerin çok ötelerinden
Nemli andız otu,
Haylaz dertlerimden bahsedeceğim
Vaktin hederine yükleyeceğim hüznü
Ve
Kalemin ucuna kadranı sıkıştıracağım

Biliyor musun anne,sana yazarken
Yılların eskitiği tarumar gözyaşlarım,
İnsan tariflerinde akrepleşiyor
Gerilerde kalan kırıntı ahlarımız
Hayatımızla bezginleşiyor anne
Yelkovanlarda can çekişiyor


Sana güzel şeylerden bahsetmek isterdim aslında
Mavilerden,uçan kuşların özgürlük kanatlarından
Buralarda yangın var anne, hadi gel
Gel beraber uçalım derdim, bak gelmezsen düşerim
Öyle çok yalnızım ki, baldıran yalnızlığım anne
Ve şefkatine bu kadar muhtaçken, en kötüsü de sensizim
Bilincimin uç noktasında sensizim anne
Yokluğunla kimsesizim

Buralarda çok şey değişti anne, her şey kalıntı artık
İnsanlar çok değişti; kişilikler patikalarda kangal
Sosyetenin tefessüh anjin ilişkileri, internete bile yansıdı
Sahteliğin sancıları kol vuruyor, anlıyor musun
Ve bu yaşadıklarımız boştur deyip geçiştirsek bile
İçimizde ki kanayan kar soğukluğundan
Yitmek an meselesi anne
Yitmek kırmızılarda

Evet anne, senin o kader dediğin tarihimde
Alnımdaki çizgiler yılların yorgunluğudur
Bağrımdaki ıstırap ayrılığın cefası
Beşerin ihanetidir sırtımda taşıdığım
Ve beni kahreden yedi bıçak yarası değil anne
Beni kahreden onur yarasıdır, kahrolası onur
Kutsal sevdalarımı hiçe sayıp yandığım
Şuursuzca kaybettiğim yirmi yedi yılım bile
Bu yarayı onarmıyor anne
Tamir etmiyor

Halime yanan dostum,hadi gel
Gel de beni o eski günlere
Anlattığın o masalsı günlere götür
Hayallerimi süsleyen aşklar diyarına
Kirletilmemiş o düşler bahçesine anne
Yılların beni mahrum bıraktığı
Göçmen kuşların mevsimine götür
Kanayan anılarımdan yoksunum işte
Yoksunum anne, hanemde yoksun

Sitemim böyledir diye kızma bana Zeyno
Sen yetiştir umutlarımı, kendi ellerinle ek
Doğmadığım o gün gibi toprak çıplaklığına
Tohumlarınıda nilüferlerden pembeye bırak
Sulara baktığımda eğil berraklığına
Yansıyan cemalinden mayısı giydir anne
Ve kimbilir
Yollarını şaşıran sabır taşlarından belki
Sığındığım bahar yaz olmadan al beni rahmîne
Yorgunum çünkü, çok yorgunum
Yor gu num,yo rul dum anne


11/05/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:59 PM
Arkadaş
………………………Kitap arkadaşıma


Güne düşmemiş yılların yorgunluğundan
Hayat bazan karamsar çekilmiyor
O kadar çok ki
O kadar çok ki dostluğun yoksunluğu
Gül mü desem yoksa diken mi şüphelerinden
Sevenler ah sevilenler anlaşılmıyor

Anamdan kalma
İçimde ki buğday kokusu tam da
Oturmuşken değirmenin taşına
Suyun susuşundan sabır taşıyor
Üzülmek yetmiyor bunlara
Niye arkadaş

Bazan efkârında hüznü
Alev sarıyor
Bazan hasretinde özlem
Tütün kokuyor
Bazan kederinde ayrılık
Zehir oluyor
Çekmeye yetmiyor içtiğin
Niye arkadaş

Şimdi
Bedbaht kent düşlerinin evinden geldim
Off! Ne sevdiklerimde vefa
Ne sevmediklerimde cefa
Böyle dünyada yaşamaya
Değermi ki
Kahırdan ölmek üzereyim
Yetiş arkadaş

30/05/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:59 PM
Arzu Nihal'e
Gözlerimin ışığı, ilk göz ağrım
Gençliğimin kızıl gülü
Bana, gerçek yanını yaşamın
Bilinç altında benliğimi öğreten
Fikirlerimin ecesi Arzu Nihal
Varlığınla sen, arzulu balam

Kilometreler ötesinden sana dokunmak
Kanadında rüzgârın kelam yollamak
Dizelerinden arzumun, bir demet özlem
Seninle dolu sevi'mde sana ulaşmak

Acılar belirler sanki hayatı
........................Ayrılıklar
Yollar ayırır sanki insanı
....................... Özlemler
Bekleyişler betimler sanki yaşamı
........................ Hasretler

Yağmurlar eksilmesin bulutlarından
Gök kuşağı yoldaşın olsun
Umutların mavilerin sonsuzluğunda
Dans ederken, koynuna yıldızlar
Işığı direncinde, gözlerine dolsun
Güneşin sıcaklığından beyaz sevinçler
Kavuştuğun vuslatın nakışında dokusun

Doğacak aydınlığında, dualarım seninle Arzu Nihal
Gurbetimden diyarına mahsus selamım olsun

28/12/2005


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:59 PM
Aşk-ı Gülnihâl
(Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir)


Hamdım
Başak oldum toprakta efil efil esen
Boy verdim yemyeşil yürek dolu mukaddes
Kendi sapaklarımla kucaklamak istedim dünyayı
Kalbinin istikâmetinde tane tane desen
Rüzgâr-ı şah oldum tutmadı salınışım
Nerde yanıldım/
Ey muhabbeti sağanak derde kanıldım

Piştim
Gözlerim harap oldu bitişidir ağlayışlarımın
Çok uzaklarda tüten buharıdır mihrab-ım
Nice güzellikler yad olurken gülistan-ı yol aldım
Görülmez bitap oldum ezgide yalvarışlarım
Ney sustu ya Râb duygular değişmekte
Nerde nefesim/
Ey Vecdet-i seyr-i bahar tutmaz düzenim

Yandım
Cihan büyük değil küçüldü savaşlardan
İnsanlar bir başka içiçe geçmiş elem
Kaç kere kayboldum, kaç kere yorulmuş
Yollarına düşmüşüm bendi limanlarından
Ey Konya, aşk-ı gülnihâl
Gel ne olursan ol gel, gene gel gene
Ne olursan ol, nasılsan öyle gel
Gel de/
Gözlerimiz seninle, yeniden aydın olsun

15/03/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 01:59 PM
Aşk-ı Memnu
Sana olan sevdamı, *******imin kırık kanadında seni beklerken yazdım. Ak kâğıdım ve kara kalemim seni özlemenin ızdırabıyla eksildi.
Bir sevdanın içerisinde ne ararsan, hepsini ama hepsini sana bırakıyorum. Çay niteliğinde.

Çünkü,
seni uzaklardan ebedî bir aşkla seviyorum, en büyüğünden. Hayallerinin Leylâsı oldum, vuslatının mecnunu. Sensiz bir gelecek düşünemediğim gibi, dünlerden kalma birikimlerimide sensiz ama seninle omuzlarıma yüklüyorum. Aşk-ı memnu bu, belki de vuslat…
Adın kalp atışlarımda, yaşamak için soluduğum nefeste, çatlayan dudaklarımı ıslatan dilimde saklı.

Sana bunları yazarken, içimde garip bir hüzün, tıpkı yalnızlığım gibi sensiz, senden uzaklarda; gözlerim ağlamaklı uzakları görememekten kan çanağı, bedenim hasretinle tıpkı tipiye tutulmuş kurtulmaya çalışan bir çalıkuşu.

Ey hasretimin firkat efkârı, uzakların gün ışığını bekleyen atim, sana söylenmemiş sözlerimle, yüreğimin sevgi çoğrafyasından bir demet gül yaprağı kıvamında olan bu dizeleri bırakıyorum. Bak şafak seninle ağarıyor, güneş seninle varıyor ikindiye.
Gün batımında her şeyini bir kenara bırak!
Çayını yudumlarken bir göz atıver seni bana atfeden bu dizelere.

09/07/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:00 PM
Aşktı Biriken
Sevdiğim özlemin sevda tütüyor
Hasret kokuyor sensizlikte ki sızısım
Hüsranlı yüreğim
Kahroluyor ahında teslimiyeti özlemin
Kar gibi, ayaz gibi, boran gibi
Tipi tipi
Ahh!
Seni özlediğimi bilmekteyim
Yenilecek sevgi dünyam
Yenilecek biriken sen
Yok olmaktayım
Söyle bana sevda söyle bana
Neyleyim

Seni sevmek seraptı değil mi
Uzak oluşundu benden
Bedenden uzak
Suskun vahalar dile gelirken
Biriken elzemdi sana dokunan
Biriken aşktı
Aşktı biriken

11/09/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:00 PM
Atamcan
Versem selamımı alır mıydınız
Der miydiniz geçerken
Madem yolun düşmüş buralara
Buyur gel, geç otur
Nasılsın halin keyfin
Yorgun musun

Sunar mıydınız
İnce belli güz kemerli bardaktan
Demli bir çay bir akide şeker
Ve de gümüş tabağından ekim kokan
Bir demet türkü memleket havasından

Çoğu gitti azı kaldı be atamcan
Varmışım sonlarına alın yazımın
Çözmüşüm şifresini çizgilerinde


Bir varmış bir yokmuş anlamından
Tütsülü bir ton daha yaklaşmışım
Geçmiş değerleri geleceğe taşıyan o
Belleklerde kalan boz hatıraların
Ve sizinde eşlik edeceğiniz
Bülbül nağmesi nazım sohbetlerine

17/10/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:00 PM
Avrupa'da Türk Olmak (yazı)
Gurbet gurbet dedik beniz sarardı
Hangi sebeplerden umut arardı
Ömür geçip gider niyet karardı
Körelmiş zihinden uyan vatandaş

(Rahatlık insanı geliştirmiyor, zorluklardır insanı geliştiren)

Yaşadığım bir haftanın özetiyle, tekrardan birlikteyiz. 14 mart 2008 « Hüznünde İsyanı Deftere Yazdım » kitabımı posta aracılığı ile aldım. Ve ertesi gün, yani 15 mart Cumartesi, yaşadığım yerde kitaplarımı tanıtmak için yola koyuldum.

24 yıl oturduğum yer Metz. Sadece Türklerin bulunduğu kahvelere giriyorum. Adına kahve demek yanlış olur; erkekhane, evet sadece bayların bulunduğu bir mekân. Herkes küme küme masa başında. Kimilerinin önünde rakı bardakları, kimileri okey oynuyor, kimileride bomboş öylece karşı karşıya oturuyorlar. İlk izlenimleri gözlerimde, sanki masa başında kaybolmuş, bir başka dünyadan gelmişler gibi, bomboş bakışlar, hayat ve gurbetin kahrı çökmüş soluk benizleri ve kendi iç dünyalarının görünümüyle yoksul insancıklar. İnsancıklar diyorum çünkü, bu insanların çoğunluğu siyasi amaçlarla gelmişlerdi güya buralara. Kitaplarımı veriyorum; ilk eserlerim diyorum, bakmak ister misiniz? Ki bu insanların çoğunluğunu da geçmişten siyasi olarak tanıyorum.. Kitabımı alıp bakıyorlar. İlk söyledikleri yine o fakir görüntüleri gibi “ben okuyamam ki” oluyor. Kimileri beni tanıdıkları için alacağını söylüyor; kimileri, kitabı geri uzatırken, donmuş gibi yüzüme bakarak, sanki benim onları gördüğüm gibi, onlarda beni bir kadın olarak bu kahvelere nasıl girebiliyorum dercesine, anlamsızca yüzüme bakıyorlar. Bir kaçı akıl edebiliyor, kitabını imzalar mısın diye. (Konu kesinlikle kitabım değildir, sadece kitabım aracı olmuştur bu vatandaşlarımızın gerçek yüzlerini bir kez daha görmeme.)

Daha sonra, erkek mekânından çıkıyor, bir türk marketine giriyorum. Kadınlar var, ellerinde sıgara, çocuklar salıverilmiş. (market ev gibi kullanılıyor aynı zamanda.) televizyonun karşısında ve önlerinde çay. Merhabalaşıyoruz. Ki gene geçmişten tanıdıklarım. Ve ben yine onlara kitabımı uzatıyorum, alıp bakıyorlar ve yine ilk duyduğum; “ya ben kitap okumayı sevmiyorum, okuyamıyorum ki! Ben de diyorum ki, benim şiirlerimle okuyarak başlarsınız okumaya. Vaktimiz mi var ki deniliyor, sonra şiirden miirden ne anlarız biz diye gülüşüyorlar. Üzülüyorum! Bir zamanlar, haklarını savunduğum bu kadınlarımız, okumak ve öğrenmekten neden bu kadar uzaklar? Televizyon karşısında bilmem hangi diziyi izliyorlar.
Ve 10 veya 15 yıl önce bıraktığım bu kadınlar, zihniyet olarak neden hâlâ aynı yerlerinde sayıyorlar? Aklıma sorular takılıyor, nedir insan olmak? Nedir yaşamak? Biz kimiz ve neyiz? Nedir bizleri bu hallere sokan? Ve en önemlisi, nedir Avrupa’da Türk olmak? 30 yıl önce gelmiş bu vatandaşlarımız, sanki Türklüklerinide unutmuş gibiler.Ve bu vatandaşlarımızın çoğunluğunun Türkiye’ye gelişlerinde ki havalarınıda biliyorum.

Bunca zaman içerisinde tanıdığım bu insanların, bilinçsizce çökmelerinin sebebini bir tek amaç uğruna yaşayışlarından dolayı olduğu kanısına varıyorum. Ve aklıma ilk şu dizeler geliyor; insanın gelişmesini gerçekten, rahatlık engelliyor. İnsanı geliştiren yaşadığı yer ve koşulların dayattığı zorluklardır. Madem ki düşünmeyen halimizden şikayet etmiyoruz, hiç bir şeyden şikayet etmiyelim o zaman. Benzimizin soluk haliyle, devam edelim mutsuz yaşantımıza, gurbetçi insan kardeşlerim.


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:00 PM
Avrupa ve Türkiye
Memleketim,
Sen, yıllar önce bıraktığım acılarımsın
Hicran-ı gurbette özlediğimsin
Sen memleketimsin
Sen, fakirlik nispetlerinden değil
Onmaz dilinden ihanetlerin
Yüreğimde kanayan yitirilerimsin
Vuslat-ı hasretim yürek üstünde
Sevgili’nin sevgilisi memleketimsin

Bir kaç gün önce emekli bir öğretmenimizin Almanya ve Hollanda ziyeretlerinden sonra yazdıkları yazısını okurken, uzun yıllardır Fransa’da yaşayan vatandaş olarak, fikirlerimi paylaşmak istedim sizlerle.

Öğretmenimiz, bizde ne eksik onlarda ne fazla? Türkiye’miz geri mi kalmış, gibi sorulara değinmişler. Bakın, gerçekler dışardan görüldüğü gibi değildir, hani Avrupa’lılar çok rahat yaşıyorlar falan diyorlar ya. Ne bir Avrupalı bir türk gibi olur, ne de bir türk bir avrupalı gibi. Kültür farklılığı her yerde kendini belli eder. Ülkelerin farklılıklarının olmaması anormal olur. Her ülkenin kendine özgü kültürüyle alt yapısı vardır ve bu alt yapısıyla yaşayışını devam ettirir. Bu dünyanın her yerinde aynıdır.

Türkiye geri mi kalmış? Geri kalmışlık diye bir şey var mı? Her ülkenin kendine özgü, bizim geri dediğimiz geçmişi vardır. Dünyanın her yerinde, her ülke belli bir süreçte belli bir süreç yaşamış ve diyer bir sürece geçmiştir. Tarihte, toplumların gelişmesine baktığımızda bunları pekâla görürüz. Her yeni gelişen yenilik, geride bıraktığı yaşayışın ilerisidir. Avrupa da bu yaşayışlardan geçmiş, ve alt yapısını oturtarak yaşam standartlarını düzenli götürmektedir. Bu onların çok ilerici olduklarını kanıtlamaz. Avrupa’nın tek güzel yanı temel eğitimi esastır. Ve bizim güzel gördüğümüz sistemini anasının koynundan alar gibi almamıştır.

Asıl bakmamız gereken mesele bana göre, Avrupa yaşam standartlarının ne gibi faydaları vardır? Burdan esinlenerek şöyle diyorum. Millet olarak biz neler yapıyoruz ülkemiz için? Ülkemizin kalkınması için, devlet olarak neler yapıyoruz? Öz kültürümüzün ana temellerini korumak için, neler yapıyoruz? Tatile geldiğim dönemlerde üzülerek görüyorum insanlarımızın ve ülkemizin durumunu. Bir kere biz, üreten değil, tüketen milletiz. Proje diye bir bilgimiz yok, olsunda nasıl olursa olsun kavramı hakim,, kendi ceplerimiz dolsun mantığı hakim ki bu, özellikle devlet memurlarının sisteminde var ve her şeyi devletten bekliyoruz. Okumayı sevmeyen milletiz. 'aman okuyupta ögretmen mi olacağız' mantığı hakim.
Üniversiteli gençlerimiz varlıkla yoksulluk içerisinde kendi kaderlerine bırakılmış. Vergimizi vermemek için her türlü hilekârlığı yaparız. (Oysa avrupada bunu hiç bir şekilde yapamaz vatandaş) . Tüketen toplum olduğumuz için, Türkiye’mizdeki güzellikleri görmez, Avrupaya özeniriz. Kendimize, ülkemiz için nasıl faydalı olabilirim diye sormayız. Aynı topraklar üzerinde yaşayan insanlar olarak, güya vatan sevgisi, Allah sevgisi diye biribirimizi yeriz. Yıllardır Türkiye’de savaş oluyor, bunun bedelini ve ülkemize verdiği zararları hiç düşündük mü? Fransa ‘da çok sayıda ulus yaşıyor, ben bir türk olarak, vatandaşlarla aynı haklardan faydalanmaktayım yasal olarak. Çalışanlar da çalışmayanlarda her hakka sahiptir.

Diğer bir şey, Avrupada tamir edilmesi gereken yerler, belediyeler tarafından hemen onarılır. Bu Türkiye’mizde farklıdır. Yasalar ne kadar sert baksada, devlet elemanları ve milletimiz es geçiyor. Sonra, kendimizi geliştirmediğimiz gibi, çoçuklarımızada kötü örnek oluyoruz; çevremizi kirleterek, yediklerimizi yerlere atarak, yerlere tükürerek v.s. Vallahi ben Ankarada bakamaz oluyordum insanlara. Her 5 kisiden 4 ü tükürüyordu. Bir sebebi vardır diye düşünmüştüm.
Kısacası, hiç bir şey içte ki yaşayışla dışardan görüldüğü gibi değildir. Her ne kadar Avrupa’yı gelişmişte görsek, kendi içinde sorunları vardır. Ama onlar bizim ülkemizde ki gibi her şeyi abartarak medyaya konu etmezler.
Diyeri, Avrupa topluluğuna katılmayı düşünmek yerine, diyorum ki; her şeye kendimizden başlayalım. Okuma alışkanlığı, var olan sorunları konuşarak çözebilmeyi, gerçekler nelerdir diyerek araştırmayı, kendimizi geliştirmeyi, kendimize has özelliklerimizle, kendi kokumuz ve kendi renklerimizle var olmak için, çaba harcamayı görev bilerek, yeni kuşaklara sevgi ve barışı aşılayarak v.s. diye başlayalım işe. İnanıyorum ki gelişen her birey, önce ailesine; sonra çevresine ve çevrede, çevresine faydalı olarak, ülkemizin yaşayışına ve gelişmesine katkıda bulunacaktır. Çünkü beyinler değişmediği sürece yasalar sakat kalır. Unutmayalım cehalet gelişmenin düşmanıdır. Türkiye’miz son zamanlarda en zor sürecini yaşamaktadır. Allah yardımcısı olsun!

21/02/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:42 PM
Baba
Hayat telaşından bakmak biz bize
Yok olan günlerin kederi dize
Dizmeden hüzünü karası göze
Yazıldı akına süzüldük baba

Geçen hazirandı, güneşli Kars havasının ardından, çayları yudumlarken, sohbet ediyorduk seninle. Bana şiir okumanı istemiştim ve sen, aşık Şenlik’ten dörtlükler okumaya başlamıştın. Ben kamaraya almıştım seni. Okuduğun şiir, baba ile oğul ilişkisini anlatıyordu hatırladın mı? Konusuna hepimiz gülüşmüştük.
Sonra ana emeği mi çok baba emeği mi, diye tartışmıştık. Biz hepimiz, ana’nın emeği daha çok derken, sen tek başına bunun doğru olmadığını söylemiştin. Babalar, orda burda ekmek parası için didinir demiştin, rızkın hangi zorluklarda kazanıldığını anlatmıştın.
Ah, ananız olsaydı da, benimle bu kadar eylenmezdiniz diye yakınmıştın.Artık benden iş geçti ay gızım demiştin.

Tam on bir ay oluyor bunları konuşup tartışalı baba, zaman ne çabuk tükeniyor, acılar ne çabuk ulaşıyor bizlere. Hiç bir şeyin yokken, hasta olduğun haberini alıyorum ve senin, eliesger türkünü hatırlıyorum. Hani diyor ya *sındı gol ganadım yanıma tüştü* Benimkisi de öyle bir şey, çaresizim baba; teknolojinin bu kadar yoğun bir anında bile, hemen gelemiyorum yanına. Ah babam, bilsen Sevgili kızının bahtsızlığını. Artık hiç bir şeye niyet etmiyecem, annemi de görememiştim çünkü?

Evet baba,
sana bir şiirimde, on beş veya yirmi yıl yeter mi bizi mutlu kılmaya? Kaçırdığımız o ayrık günleri yakalamaya yeter mi demiştim? Tam da kanatlarımı almaya başladığım bir anda, sen hasta oluyorsun. Olur mu bu baba? Bana yapılır mı bu? Sen ki, hiç doctor yüzü görmemiş, eski sağlam babalardandın, sen ki hastalık denen merete meydan okurdun. Ama şimdi, hasta yatağında seni ziyaret etmek için geliyorum. Yok baba, anlaşmamız bozulur eğer hasta olmaya devam edersen. Olur ya belki yatakta, gözlerini kapatıp ayrılık şarkısını dinlerken, o buğdayları çuvallarla kuyuya boşalttığımız günleri; ya da, sen samanı mereğin bacasından doldururken, ben bir karış boyumla taramaya çalıştğım anları; ya da o tepelerce buğdaylarımızın çalınmaması için gece nöbette yatarken saydığımız yıldızları; ya da değirmen taşının arpayı iyi öğütüp öğütmediğini; ya da alabalıkları birer birer yakalayıp fırlattığın günleri hayal ediyorsundur.
Ah Meyti gağa, sırası mıydı şimdi hasta olmanın, sırası mıydı masallar aleminden hayaller kurmanın. Ama buna da razıyım baba, yeter ki bekle beni. En kısa zamanda geliyorum.
Gurbet yollarından gün tükenmeden gelip ellerini öperken, hayallere kaldığımız yerden devam edelim olur mu?
Görüşmek üzere baba, bekle beni lütfen.Bekle.

23/04/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:42 PM
Başlayabilmek
Bir şeyler anlatmak,
Anlatabilmek,
Sonbahar yelleri gibi eserek..
Alıp götürebilmek,
Sararmış yaprakları.

Bırakabilmek bir yerlere
Kümelenmiş kara bulutları.
Savurabilmek,
Köhnemiş karanlıkları
Uçsuz bucaksız
Derinliklerine mavilerin.

Unutabilmek dünleri;
Sıyrılabilmek,
Cevizin kurumuş kabuğundan,
Yeni oluşmuş çekirdek gibi.

Kucaklayabilmek bir şeyleri.
Yağabilmek lapa lapa,
Yeşil sahalara,
bembeyaz karlar misali.

Anlatabilmek,
Dağları ve yaylaları
Serebilmek gözler önüne
Bütün güzellikleri
Açıl susam açıl misali.

Çözebilmek
Hayatın labirent'lerini,
Ve başlayabilmek
Yeniliklerle yaşama.! ! !


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:42 PM
Baharın Hasreti Şimdi
Yakamozlar kavminin demli gecesi
Uzaklardan gelen ilahî lütuf
Hisli yıldızlarımın paylaştığı sevgi gözem
Ol memleketim de Paşamsın


Seni sevmenin sevinci
Geçmişin karanlığından gün aydınlığına
Gönül saraylarımın kapısını açan
Kavgamın gülüşünde sıcak merhabam
Baharla gizemin yarpız kokusundan
Kekik özlemine yanan unutulmuş sinem de
Aromatik dünyamsın

Azizim
Şiirin perçinleştiği mürekkep anatomisinden
Platonik aşkın hece sarhoşluğuna
Tüsey papatyalarının ezgisine müsavi
Efendi olgusu, dostluk olgusu
Bir yudum mutluluğumda ebedî sevdam
Düşlerine sığındığım ağamsın

Seni sımsıcak
İklim teli kıvırcık saçlarına dokunmadan
Baharın hasreti şimdi leylâ’ya döndü
Kerem buyur, gene de sen bahar kal yüreğim
Seni göz yaşlarımda seveyim
Ham bir mayısa yazılmasın adımız

Hüsnüyusuf cemalim
Sana ulaşamazsada hallerinden bu deli kız
Sen bahar
Mevsiminde gene de nisan kal
Çileli mart ayından
Nem değmesin kirpiklerine
Yıkılırım ben yoksa kahrolurum

03/04/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bayram
Bayrama bir kaç gün kala
Ağrısı asıldı boynuma
Harman harman sızısı oyy
Ağdı inceden bağrıma

Bir bayram daha geçiyor sensiz
Yıldız çiziyorum yollarına
Uzak tozlar kuşanıyorum
İntizar akıyor dillerime

Ülkem susuzluğunda dudaklarım
Tuz kayalarını işgal ediyor
Kütlesine biber sürüyor kanayan ve
Çağrışan kadehinde seni içiyor

Ama yoksun, yokk
Kilometrelerce uzaklardasın
Geçmişten kalan sevdama dair
Yâdımın son duraklarındasın
Ellerim tutmaz kollarım sarmaz
Depremdir gözlerim

Ah bir tek sen olsan neyse
Ana yok, baba yok, kardeş yok
Evlat yok
Yok işte yok

Of yine burkuldu sevinçlerim
Giydi günü aziz, erteledi özlemi
Sarıldı hasretine doya doya ağladı
Bıraktı vuslatını umutlar sandalına
Oya oya çağladı

Susmadı incesinden
Yine dünden dem aldı
Nice bayramlara diye diye
Hele bayramlara
Bayramınız kutu olsun

21/10/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bedbaht Kent Düşlerinin Yeri
Evet, *GÜLCE*Yeni bir nazım şekli olup; dünya şiiri ile Türk şiirinin harmanlanarak; eski şiirimizle yeni şiirimizin bir yürek potasında birleştirilek, sayın Mustafa Ceylan hocamız tarafından ortaya atılan nazım şekillerinden birisidir ve Japon' Haiku' şiiriyle bizim 'mani' türümüzün bir noktada buluşturulmasından oluşmaktadır.
Ve bizlerin faydalanması için sayfalarına astığı bu emekten dolayı; kendilerine şükran ve sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.



Hatırladın mı geçen
Taşırıyordum
Telvesini kanımın
Sayrı tortusu
Nispeten sıcak tenin
Dudaklarıydı

Duygularımın
Yalvarışlarındaydım
Senin varlığın
Kuşkulara damlayan
Panzehirimdi

Ey başımda ki
Hakan, sevecen ölüm
Tutsağın oldum
Zira senin yurdunda
Firak ve hüzün
Yoktur ebediyeten
Gecende ki aşk
Bedbaht kent düşlerinin
Baki yeridir

Öpüşlerinde
Hücrelerinde ki tuz
Gözlerinde ki

31/08/2006

Gülce..


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bedbaht Kentin Düşleri
Karanlığında
Bir başıma odamın
Duvarlarına
Korkuluk çiziyorum
Çiviliyorum
Ötesinde ki beni

Çıplak özlemim
Şehrimin tuvalinden
pusulasız an
Esrik zaman talaşı
Küflü günlerin
Hicran törpüsündedir

Ey gecemin hor
Ahval yalnızlıkları
Sarsmayın beni
Gözlerim ölümün ak
Gerdanında ki
Bezginlik kolyesidir

Zira birazdan
Seksen ayar nöbeti
İntiharlarda
Çığlıklara baş tutar
Asude kalır
Bedbaht kentin düşleri.


27/08/2006

Gülce....


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Ben Kimim
'Gerçekler, yaşanan ve görülenlerdir, geri kalanlar insan üstü ve
insanların hayal ettikleridir.'

Toprakla göğün arasında, yıldızlarla tahılların seviştiği *******e inat, sarı çamurdan sıvalı evlerin bir gözlü odasında ahalinin toplanıp masalların anlatıldığı ve aralarında cinsiyet ayrımı olmadan, ellerin kulak arkasına atılıp şiir tadında türkülerin senfonisiyle, mecnun-i sevgilerin yaşandığı, toprak kültürü bereketlerinin taşındığı bir köyde, baharı nevruz çiçekleriyle karşılayan martta doğmuş bir Anadolu çocuğuyum. Çocuğu, çünkü, ben hâlâ büyümedim.
Kuzuların ve danaların peşinden koşup, kazların ayak izlerinde emeklemişimdir. Buğday başaklarının arasında, sarı saman kokusunu koklayarak başlamışımdır ilk okul hayatıma. Henüz harman yerindeki esmer taneler yıldızları saymayı bitirmeden; gelecekte yerini nostaljiye bırakacak ilk gizemli yolculuğum başlamıştır karlar diyarı Karsa. Çocukluk durağım, varlığın içerisinde ama varlıksız bir yaşamla ilk, orta ve liseye kadar burda devam etmiştir. Özlem dolu kişisel hayallerim, ikinci bir nostaljiye burda eklenmiştir. Sıradanlığın içerisinde bilinçsizce.
Gençlik limanımda henüz yelkenli sandalları yamamadan, ikinci yolculuğum başlamıştır, sultan olmanın ilk kavmi, çileli bedbaht kent düşlerinin evine. Ve bu yolculuğumda tanımışımdır kutsal varlık ANAmın anlamını ve o pınarlardan akan zemzem suyundan içmemle başlamıştır hayatın sabır taşlarını toplamam. Toplayıp birer birer al kınalar içinde yürek heybeme atmam.Heybemin yaralı gözleri henüz dolmaştı ki, hayallerimin gerçekleşeceğine inandığım üçüncü yolculuğum başlamıştır, adına gurbet denilen düşler denizine doğru.
Yaşam mücedeleme geçmişten kalan hayallerimi bu senelere, öğrenmenin azmine inanarak sığdırmaya çalışıyorum. Asıl okul, hayat denilen araf çizgisinde. Diplomayı bu çizgiden almaya çalışıyorum. Ve her senemi efkâr demleyerek bitiriyorum sayrı zamanın iyileşmeyen karanlıklarında..
Güzel olan her şeyi seviyorum. İnsan olmanın gizemlerini bu sevgi içerisinde ve Tanrının bana lütfettiği yolun tozlarıyla, bedenim, beynim ve yüreğimin taşıdığı kadar yutmaya çalışıyorum. Ve sigara zifti zamanın âmâ gözlerine ömrümü sığdırmaya, geçmiş değerlerden kalma; tahıl sürmelerinin akına muhtaç olan karayı sürmeye çalışıyorum. Şiirin mavisinden esinlenerek, aşkın vuslatını oğul niyetine özleme koşuyorum. Hasretlerim, sevda ve özlemlerim şiirlerimde ve yazılarımdadır ve de ben olan benliğim.


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bende ki Sevdan
Sen
Güneş kadar yakın
Bir o kadar uzaksın.
Yıldızlar kadar parlak
Bir o kadar çıplaksın.

Söyle bana güneşin oğlu
Nedir beni cezbeden sende ki
İçmeye susadığım dudakların mı
Yoksa
Umutla
Pırıltılarını görmek istediğim
Karagözlerin mi

Sevinçle duymak istediğim
Melodik vuruşlarımı kalbinin

Yoksa
Özlemle yüzmek mi
Yüreğinin engin denizinde
Ya da
Hasretle yalnızlığımda ki bana
Bende ki yalnızlığa
Gömülen sevdan mı


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bırak Baharla Çarpsın Kalbin
Eriyen kar suları
Temiz toprakların sıcak
Yumuşak teni içinde

Her bahar bir yaş demek
İkinci çarpması kalbinin

Umutlarında yeşil goncalar
Aynı kalmamak için
Arınmış
Dinlenmiş bedenlerinde
Güzellikleri
Devriminde evrimler açmaya gebe

Filizler yaşama ilmik
Büyümek için gün ışığında
Büyütmek için zamanı
Soluklanan dallarında düğme

Yeniden tınazlarda şekillenmek
Var olmaya inat
Bırak baharla çarpsın kalbin
Yaşadığının simgesidir çünkü

14/04/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Benden Sorulsun
Alemi yaratan seni bağrıma
Dokusun ipekten senli çağrıma
Vururken bam teli kalbi ağrıma
Sorulsun gardaşım benden sorulsun

Yüklenen vefadır özümde esen
Hasret eyleminde özlemi kesen
Vuslat çöllerinde dostluğa desen
Varılsın gardaşım benle varılsın

Yeşersin daneler sevgi salında
Güvercin uçuşu fidan dalında
Canımın özeği güller alında
Derilsin gardaşım benle derilsin

06/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bir Dokunuşun Mirası
Yaşamı ünsüz harflere mekik gibi dokurken, yalnızlığına sığındığım limanımda; sevmenin esmer gizini hatırlatan sen geldin aklıma.
Kelimelerinle acıların tadındaki sevmenin değerini anladım. Demir atılmamış limanlarımda, oldum olası virgullerle sevmiştim her şeyi. Algıladıklarımsa, noktalı olmuştu.
Ama seni, mısralarla sevmek, seni paragraflarla tanımak ne kadar farklıymış meğer.

Hecede ki öğretmenliğini cümlelerle sana dokunmadan,
sesinin tınısında yanında olmadan seviyorum. Uzakları, daha doğrusu bana ters gibi görünen aşk uzaklarının ne denli önemli olduğunu farkediyorum.
Her Geçen gün seni fiil çekimlerinde özlüyorken, kompozisyon sonsuzluğunda kayboluyorum. Yüreğimi besleyen sen, beynimi geliştiren sen, aşk mavisinin hesabında beni bambaşka yerlere götüren sen. Yazım prensiplerinin dışına çıkıyorum bir an. Her şey sevda deryasında ünlemlere yükleniyor ve, yakamozların yaldızlı ışıkları niteliğinde yüreğimi titretiyorken, güneşsi nesirlerde dünyanın kalbini görüyorum. Gerçek aşkın bu duygulardan ibaret olduğuna inanıyorum. Çünkü, apostroflar evren boşluğunda sensizlikle kayboluyor.

Uzakları yakın kılan mürekkebimle inandığım ve bildiğim terimleri karalarken; seninle yeniden doğuyorum ve ebedî yaşayacağımı biliyorum. Satırlarımda varsın çünkü.
Varsın bana uzak olsun sesin, varsın bana uzak olsun nefesin, varsın bana görünmez olsun cemalin. Var olduğunu ve varlığının taa ezelden geldiğini bilmek yetiyor bana.
Seni, gözlerim kapalı iken bile düşünmek, teninin sayısız hücre gözeneklerine,
karanlıklar ötesinden dokunmak, mutluluk parantezlerinde, tıpkı Gérardmer* ormanlarının çam ağaçları beyazlığında ki giyilen gelinlik gibidir.

Seni, derin duygulara gömülen evetlerden çıkarıyorum.
Kendini sorgulayan soru işaretlerinin kuyruğundan yıldızlara takıyorum. Allı turna kanatlarında seni dolduruyorken çırpınışlarıma, kalbimin başkenti şark-ı diyar illerine göç ediyorum. Güneşin doğuşuyla ceviz ağaçlarının dalları seni beziyor, çiçekleri sarının hüznünden seni açıyor. Kahramanca, yüreğimin gem vurulmuş iplerini çözüyorum böylece. Ve asırlardır birikmiş sevgimi serzenişlerimde sadece ve sadece sana sunuyorum.

Eyy ulvi papatya,
gönülleri seren kılan, sendeyim ve sen de senin her şeyinle varoluyorum. Biliyorum, sen yolculuğumda ki karmaşık yapraklarımı ayıklıyacaksın, anlaşılmıyor, düşüklüğüm var diye. Gene de üç nokta ileride gözlerinin elâsında kayboluyorum. Demir atıyorum, dizlerinin dibinde ve kalbine pranga vuruyorum. İklim kıvırcığı saçlarına dokunuyorum teker teker. Aşk denilen illeti seninsiz paylaşıyorum. Benimser acemiliğimi atışmalarının renklerinden okuyorum. Kelimelerinin ahengiyle yeniden yaratıyorum beni ve defterime yazdığım seni, yeniden yeniden içiyorum.

Eyy avuçlarına güneşten sıcak bûseler kondurduğum yakamoz!
Seninle doluyum. Sana olan özlemim, sana olan hasretim, hüznüm ve bu intizarım bitmeyecek. Özümdeki sevgi gözem, kalbimde ki gönül paşam, seni yazmaya kalkmakla nefes almanın tütsüsünden istifade ediyorum. Bunca geçen zamanda hep seni beklemişim. Seni sensiz yaşarken şimdi, kelimelerinin sarhoşluğunla ipeksi gökyüzünden süzülen yakamoz akislerine yansıyorum yeniden. Aşk mavisinden özgürlük ve cesurluk adına. Bunca beslediğim hayaller, bunca beklediğim hasret ve özlem senmişler meğer. Yüreğimin tahtında ayrılığın ayraç pençesi, bedelsiz kokuyor. Zamansız bir sevgilinin sevgisinde açan papatyanın müptela yapraklarına yüreğimin tamamıyla sarınıyorum.
Sana esir duygularımın şifresinden ebemkuşağına yazılan hüsnü, elvan elvan demetleyerek beklediğim sana kavuşturuyorum. Bir dokunuşun mirasından, yaşamı, senin dilinle hasretten mutluluğa ve yıllanmış nazım tadında ki şaraplara çeviriyorum. Ne kadar uzaklarda olursan ol, bir nefes kadar yakınsın bana. Ezberlediğim bir şiir, okuduğum bir kitap kadar içimdesin.

27/05/2007

(* Fransa’nın kalbi)


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Bir Mayıs albümünden
Zekai Kömürcü' ye

Bir mayıs albümünden yarınlara seslenen
Özgürlük kelepçesinden kavruk kavgaların
Gün görmemiş sehpası şafak allığından
Ülkemin renginden eylül gözleri var
.............Akının tonlarında kara değil alın yazısı
.............Mavzer kurşunu yumruğunu yansıtan

Bir mayıs albümünden yarınlara seslenen
On yedi yaş civanı ülkemin özleminden
Kısırlaşmış düzende kendinden çok sevdiği
Aydın fikirleriyle tarihin yenisinden,
Çalınmış tarihlerin insan anayasası var
.............Sesinin tonlarında değil bildik özdeyişleri
.............Milyonlarca çoğalıp bağ dokusu donatan

Bir mayıs albümünden yarınlara seslenen
Güvercin güzellikler taşıyan yüreğinde
Emek bulvarlarının törpülenen işçisi
Ve çolak koridorların toprağını yeşerten,
Nasır ezgisinden mahir elleri var
..............Ay ışığında söyleşen deniz sevdası değil
..............Demli çanakların atisi proleter

01/05/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Can
Sen yoksan ey yâr
Neye yarar sevmek yağmurlarca
Doğan güneşin turuncusunu
Seyretmek
Rengini yağan yağmurun
Neye yarar koklamak otlarını, ıslak toprağın

Sen yoksan ey yâr
Neye yarar bu can, yaralı
Tıpkı anasından ayrılmış öksüz
Körpe bebelere benzer
Bir o yana, bir bu yana
Arar durur, yanık
Kederli şarkılar dudağında
Ha buldu ha bulacak

Sen yoksan ey yâr
Neye yarar bu can
Kalır sol yanı hüzün
Sen yoksan ey yâr
Hazanın eylülü neye yarar

28/12/2005


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:43 PM
Can Kuşum
Alnını alnıma yasla
Bir dağ ateşinde bazı yanayım
Ellerinle dokun dudaklarıma
Şefkatin renginden hazzı alayım

Rüzgâr telli başını omzuma yasla
Erguvan dallarında zümrüt olayım
Nazar kıl tükeniş doruklarımda
Filizlerin diline senle varayım

İçerken nefesinin ılık meyini
Buharının nemiyle sarhoş olayım
İhsan buyur can kuşum bağrı kalbime
Aşığına mahsur arzun olayım

14/02/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:44 PM
Çatabilmirem
Sen gittin gideli intizar esir
Özlemini yâd’a salabilmirem
Ele ki hesretin nefesim kesir
Yuxum gaçah tüşüf yatabilmirem

Baharın mı oğlu güneşinsen mi
Tabiat gülüşün görebilmirem
Cana can katanım eşidirsen mi
Mehebbet ahtımı yapabilmirem

Üreğin ürekde heberin getir
Tebessümü lebe katabilmirem
Gülbahrim karanfil sevdana hetir
Sen yoxsan çemeni çatabilmirem


22/01/2008

Hetir: hatır


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:44 PM
De Mene
De mene eşk mavisi
Ağrıyan yerlerinden öpem
Tarifsiz hesretlerden
Ağrıların alırken
Yokluğunda cesurca
Yollarında men ölem

De mene eşk mavisi
Sızıyan yerlerinden öpem
Sensizliği doldurup
Kadehime sunarken
Özlemin badesinde
Vuslatı yudumluyam

De mene eşk mavisi
Dillerinden men öpem
Mende ki mensizliği
Galemim ahtarırken
Ütopya mahzenin de
Al şarabın men olam

23/04/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:44 PM
Cana Can Katanım
Özledim
Seni sevmeyi özledim civanım
Sana ait her şeyi, bu şehre sığmayan seni
Özlemlerimin avuçlarında ki özlemini
Yüreğimin hasretine teslimini özledim
Hadi gel artık göm sevdanı şiirlerime
Adressiz bir mekân da yedi renk donat beni

Özledim
Uzakların gün ışığı yüreğini özledim
Aha şuramda ki yaşam suyu özden
Sana ait her şeyi tonlarında sesinin
Özledim işte çok özledim
Hadi gel artık kan koy damarlarıma
Hayat senin kokunda kalbimin atmasıymış
Cana can katanım al duldana duy beni
Kimliksiz bir mekânda yeniden yarat beni

15/03/2006

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:44 PM
Deftere Yazdım
Uzaklardan
Diyarların en âlâsından
Kişiliğimin en etkin
En verimli döneminde
Geldim düşler denizine
Yeni bir hayata, yolculuk sonrası
Yirmisinde baharımın

Hayallerim
Bu yeni duruşta
Başaklarla dolacak, baş kaldıracaktı
Kızıllığında şafağın
Daha bir sarıya çalacak
Renklerin cümbüşünde güneş görecekti

Koynunda mavi kadife
Ellerinde yıldızlar parlayacak
Zamanın akışında
Bulutsuz dört mevsim
Düşleri gerçekleşecekti

Oysa
Acıların zemherinde büyüttüm dostlukları
Sancısını ayrılıkların
Dokudum halı tezgâhına
Zamanı kelimeler ağırlığında
Nakış nakış işledim
Düğümledim birer birer umutları
Her yeni ilmikte
Gün gelip çözülecek diye
Askıya aldım yarınları

Attığım her adımda, yeni düşler toplarken
Vardığım yollar çelişti
Bildiğim herşeyi unutarak, kendimi avuttum

Yalnızlığın arması göz yaşlarımla ıslandı
Umutlarım tek başına
Belirsiz bir adresi arar gibi
Yuvarlandı her seferinde
Yetmedi sesim
Zamanın nabız atışlarına
Ne kadar sığar duruşum, bilemedim
Hazin bir veda gibi alışamadığım o
Kaybedilen yılları
Deftere yazdım

Fransa 28/12/2005
17h02


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:44 PM
Değil
Şiir insana değil
İnsan şiire yansımalı

27/10/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Deli Kız (2)
Deli kız, epey zamandır uzak diyarlara sığdıramadığı yâreninden haber alamıyordu. Onun böyle sessiz kalışına çok üzülüyor, için için kendisine eziyet ediyordu. Zaman zaman ona yalvarıyordu, dertlerine ortak olayım, geldiğin yollara yoldaş olayım diyordu.
Ama yâreni, sessizliği seçiyordu. Bir sebebi vardı mutlaka, diye düşünüyordu deli kız.

Deli kız, ondan uzaklarda da olsa, zaman zaman onun yanıbaşında olduğunu hissediyordu ve tanıyordu onu aşıklar dergâhından. Her seferinde O’na soruyordu neden ses vermediğini. O ise, sessizliğinin kendisine olduğunu söylüyordu.

Deli kız, son günlerde garip rüyalar görmeye başlamıştı. Anlam veremiyordu rüyalarına ve bu rüyalarından sevdiği o güzel varlığa bahsetmişti, ama ilgilendirememişti. Eh! Adı gibi deli kız işte, kim inanırdı?

Deli kız, bir şeylerin iyi gitmeyen sırlarını anlıyordu rüyalarından. Gene böyle bir gündü, Geç vakitlere kadar çalışmış, tam kalkacağı sırada, yine o garip hisleri hissetmişti. Çok sevdiği varlık, buralardaydı, yanıbaşında. Sarı sıcak pencerelere baktı. Can ötesinin nurlu penceresi kapalıydı. Yokluğundan yoksun, yoktu. Tam kalkacakken, hiç beklemediği şiiristan şehrine düştü. Oğul gibi taptığı bu güzel varlık ordaydı.

Yıkılmıştı deli kız. Bunca zamandır acı çekiyordu ondan haber alamadığı için. Onunla hiç bir şey paylaşamadığı için üzülüyordu. Oysa O, yanıbaşında sarı sıcak pencerelerin ardında yıldızları seyrediyordu. Deli kız, o şaşkınlık içerisinde ve o şokla, sarı sıcak penecereye, sevdiğini üzecek sözler haykırmış, buğusuna elleriyle sen…. diye yazarak, bencilce davranmıştı. Uğruna ölebileceği bu varlık,o yazıyı okumuş muydu bilmiyordu ama, böyle bir şeye gerek gördüğü için kendisine kızıyordu. İnsanın sevdiği varlığı üzmeyeceğine inanıyordu. Demek ki, ani eylemler karşısında bunları yapabiliyormuş insan. Ve işte bunun adıda bencillikti. Ve anlamıştı ki böylesi anlarda kendini kontrôl edebilmek önemliydi. Hiç bir şey, hiç bir varlığı üzmeye değmez dedi kendine.

Artık olan olmuştu, ok yayından çıktıktan sonra, yönünü değiştiremezsin diye düşündü. Toparlandı deli kız, güçlü olmak zorundaydı. Çünkü o, insan olabilmek için uzun ve engebeli bir yola koyulmuştu. Ve bu vasfın ne denli zor olduğunu bir kez daha anlamıştı.

Ah! Canımdan öte, sevgigözem! Üşüyen kalbimin şefkati rengi, hayat yolumun nurlu asası
Ah! Yüreğimin armasında açan papatya. Seni sensizlikte, sessizliğin anaforlarında bir kez daha sensedim.

Artık gözyaşlarına tahammül edemiyordu deli kız. Boşaldı, boşaldı, bir nehrin başı boş akışı gibi boşaldı. Sevdiği bu güzel varlığı bencilliğinden dolayı üzdüğü için deprem deprem kahroldu.

Deli kız yüreğinin engin çöllerinde ölü bir deniz gibiydi. Gökyüzü altında bir süre öyle kalmayı tercih etti. Kim bilir, hangi kayıkçı bu ölü denizi keşfedecek, kaldırıp hangi köşeye fırlatacaktı. Kendine bir kez daha kızdı deli kız, sevdiği varlığı yaptığı doğru da olsa, insanca uyarmadığı için yüreği bir kez daha acıdı., Şahdamarlarında dolaşan sızı kanına sem vururken, akan göz yaşları, kutupta ki buzulları eritti.

Olan olmuştu artık, parçalanmanın hiç bir anlamı kalmamıştı. Bu, deli kıza güzel bir ders olurken, yüreğinin boşluğunda nem akşamına şöyle seslendi. Tüm yaşanmışlıklar adına and olsun ki, seni hep güzel hatırlıyacayacağım sevda, paylaşılan o güzel günler adına yemin olsun ki; seni hep aynı seveceğim kar beyazlığı o, yakamoz dostum gibi. Dudaklarında ki yarım gülümsemene muhtaç ben’le, hoşça kal bağrıma hükümran varlık, Benliğimi Sen’le alan ben, hoşça kal!


22/11/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Deli Kız
Uzak diyarlara sığdırmaya çalışıyordu içinde ki boşluğu ve zamanın acizliğini. Benliğini yıllanmış kasnak gergefinde, az da olsa kanıtlamak istiyordu deli kız. Yaşadığı sosyete de zaman sayrı, takvimler sarhoştu. Parantez içler abacı, eksiliyordu ha bire.

Kendisininde yer aldığı bu içlerde, kimsenin bilemeyeceği, ya da çok az insanın hissedebileceği
bir aşk taşıyordu, damarlarında gürül gürül akan. Yüreğinde ve ruhunun derinliklerinde kekik kokulu yaylalardan geçiyordu. Dere kenarlarından çiğelem toplarken, kıyılara vuruyordu kum tanesi gibi. Bitmeyecek bir sevdaya bu derelerden dolu dolu akıtıyordu Ren nehrini. İçinde ki saf çocuk ne kadar dayanırdı bilemiyordu. Güruh yaşamın bağnaz ilişkilerinde, yüreğinde ki o gizemli sese kulak veriyordu. O zaman daha bir güzel bakıyordu hayata. Gökkuşağı elvan elvan doğuyordu palyaço dünyasında.

Hayat çemberinde, sendeliyordu zaman zaman. Yürüdüğü yolun tozlu sessizliği gözlerini yaşartıyordu. Nemli gözlerle uzaklara bakarken, tutunacağı bir baston arıyordu. Konaklamak istiyordu göl kenarlarında. Süphandağı eteklerinde bekliyordu poyraz esişlerini.Ya da yanaklarını okşayan mutluluk meltemlerini. Beklerken üşüyordu. O anlarda işte, o büyülü aşkı düşünüyordu. Güçleniyordu gerçekten, uzun bir hastalıktan halsiz kalmış bir hastanın yeniden iyileşmesi gibi, dengesini buluyordu.
Ve anlıyordu ki o, aşkın içinde aşkı, sevginin içinde sevmeyi seviyordu. Kalbinin ehramlarında kraliçe esprisi taşıyordu bir nevi.

Deli kız, aşkında yer eden bu espriyi yakamoza, yakamozu da gün aydınlığına benzetiyordu. Bir yansıma da olsa gerçekti o. Yüreğinin çoğrafyasında edebî arkadaşıydı. O’nu kelimelere dökmek, kalemini gül hokkasına banır gibiydi. Rüzgârın hafif, ince kâküllerini okşar gibiydi.
Yaşamı O’nunla, tıpkı deniz yalnızlığında, okyanus özgürlüğünde sevmek gibiydi. Yakamozsuz zamanı bulutların ardına saklıyordu ama, gömmezdi kahrolmuşluğunu içine. Bekliyordu; turnaların göçüşünü bekliyordu. Yüreğinin çoğrafyasında ki pusulaya aktarıyordu hezimetlerini. Kadeh kadeh içiyordu beslediği istikametini. Özlemin rengiyle kırmızıya boyuyordu sarıda ki hüznü. Güven ve sevginin içten içe çürümeye başladığı sayrının kanserli hücresini, insan içinde insanca yaşamak için, beyazın renginden insüline aktarıyordu.

Eh! Aşk bu, elâ gözlerin mahmur süzülüşünde kaybolmak gibi bir aşk.

28/07/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Doğum Günün Kutlu Olsun
Uzaklardan sesleniyorum sana muhterem
Kilometreler ötesi sarı sıcak çerçevelerden

Nice mutlu yıllar dilerken yeni baştan
Sığdıramam takvimlere seni
Sen güneşin unuttuğu şafak ezgisi
Mısralarca şiir, gözleri mevsim
Sesinin tonlarında dostluğun efendisi

Seni sevmek, paylaşılan gökyüzü
Akşam sefası, çay keyfi tadında
klasik özlem temennisinden peşrev senfonisi
Ve
Zamanın eskitemediği sağlıklı bir yaşla
Boyarsın şehrimi Şark-ı Diyar rengine

Ayrılık faslı
Gözlerinin elâsında sakladığın hüzünle
Uzaklarda da olsan çok yakınımdasın

Sodalı mı berrak mı fark etmez
Akmalı, akmalı dereler boyu,
Koşmalı iyiye güzele
Sevmeli, gülmeli tüm yaşamında,
Doğmalı en güzel sevinçlerde başarı şafağına
Toprak gibi bereketli, yağmur şeffaflığına

Dostluğun sözde değil özde ki adı,
Harman sonrası baharlarından iyi ki savruldun
Ve o anam kokan zamanlarımızdan
İyi ki süzüldün bu diyarlara

Kar beyazlığı, güzel dostum
Ne varsa getirirken yurdum yaylalarından
Ne varsa bohçalarken en eskilerinden
İyi ki doğdun Yakamoz
Iyi ki varsın
Doğum günün kutlu olsun


Sevgili Özbek

10/11/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Dünyalı
Nedense insanlar,
Sık sık nerelisin diye sorarlar..
Ya boş ver arkadaş,
Dünyalıyımm.
Oltasında mavi kadifenin
Bir yıldız zerresi..
Yani,
Asi dalgalarında denizin,
Boğulmamak,
Tuzlu suyunda, kaybolmamak için
Okyanusların..
Çam ormanlarının kuytusunda
Kalmamak için
Yaşayan dünyalı..
Yani,
Güneşin altında
Üstünde bulutların
Özgürce
Kanat çırpmak için
Yaşayan minnacık..


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Ela Gözlüm
Sana,
Neler söylemek isterdim
Bir bilsen
Aşkı
Göz bebeklerinde izlerken
Ellerinden tutardım
Bütün hakimiyetiyle avuçlarımın..

Dilimde ki kelimeleri
Çevirirdim hecelere
Dokunmak isterdim yürekten..
Ve kanat açar gök yüzüne
Bulutların üstüne
Güneşin altına konardım.
Sonra
Dünyayı seyr'eylerdim seninle..
Oradan
Bir çırpı da uçarak,
Yeryüzüne,
Çimenlerin üstüne inerdim
Çocuksu,uçarı,
Koşar yuvarlanırdım.
Ve
Daha sonra
Sıcak öpüşler kondururdum
Ela gözlerine,
Ela gözlüm..


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Gidersin
Nezle misin söyle hey gidi dünya
Hapşırık içinde sızar gidersin
Paslanmış gözyaşın hergün kumanya
Beşeri kandırıp süzer gidersin

Uzaktan miyop-i bir bilmecesin
Kanayan astigmad düş silmecesin
Huyunda labirent yol dilmecesin
Tahrili kıvırıp bozar gidersin

Görmezsin nedense soluk yüzünü
Farlarsın her sefer hazan gözünü
Her düşen yaprağın nasır sözünü
Yeşiline katre dizer gidersin

Bazan tepe takla yokuş inerken
Hızına müptela elem binerken
Yalnızlığa heder hüznü yenerken
İkindi kuşanıp şazar gidersin

Ve sislersin ömür bulut kotanı
Zamana eklersin köhne rotanı
Çelersin yün gibi kesme notanı
Haritana tiftik yazar gidersin

Sevgili'yim lakin ben sana kanmam
Babalığın böyle dağ gider sanmam
Kum olsa da ferdim nârına yanmam
İsyan sahrasından bezer gidersin

02/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Gönül Bahçesinde Özlem
(İnsan yaşamı insanların içinde var olan sırların ortaya çıkmasıyla değişecek)



Çekip gitsem bir akşam buralardan
Uzansam otların üstüne ayın altında
Doldursam yıldızları koynuma, uçup konsam maviye
Bir daha dönmesem
Dönüp gelmesem

İçip içip bir akşam sarhoş olsam
Demir atsam sessizce mavi limanda
Dolaşsam meçhûl hasret bağını
Bir daha özlemesem
Özlem duymasam

Yılların ardından bir akşam varmış olsam
Otursam bağdaş kurup güller bahçesine
Dokunsam teker teker öpsem koklasam
Bir daha ayrılmasam
Ayrı kalmasam


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Gurbet
Beyaz hüzünlerde bayram gelince
Bezeli kırmızı bağlama gurbet
Sevdalı turkuaz hasret kalınca
Rengini soldurup ağlama gurbet

Biriken sevdadır geçen seneler
Yakar ötelerden yetim daneler
Urgan urgan acı sehpa yineler
Yargısına sayıp yağlama gurbet

Yüreğim zemheri karlı bucaktan
Kollarım sancılı vasıl kucaktan
Saçlarım firezli harman ocaktan
Lodosla harlanıp çağlama gurbet

Bülbülün nağmesi güldür dalında
Açar senfonisi diyar yolunda
Al yeşil toprağı bahar salında
Hazanı giydirip dağlama gurbet

Aslında seni de donatan benim
Adın gönüllerde okutan benim
Şiirde melalli yöneten benim
Önünü görmeden sağlama gurbet

28/01/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Güneşi Okşayan Şehr-i İstanbul
Elvan kavlinde şafakla öpüşürken güneş
Yıldızlar halay çekiyordu inancın hedefinde
Aşka yeşeren gökyüzü nilüfer bakıyordu
Kına yakıyordu bulutlar yedisinde alımlı
Uygarlığın kalbine İstanbul yazılıyordu

Seni İstanbul
Seni tanımak için artık girmek gövdene
Sıralarda öğretmen dayağına hacet kalmadı
Sen heryerdesin, dünyanın can gözdesi
Orhan Veli misali havan gönüllerdesin
Tadında hünkâr çamlıca suyu
Sarıyer'de öpülen hadim dondurmalarda
Özünde aruz gibi şiir yarışlarındasın

Denizlere ahkâm
Küsülü gerdanlığında ay sağılırken
Şerbet yudumluyordu Marmara dalgaların
Çiçeği burnunda Prens hazretlerinin
Efkârında demli susan gözleri
Oğul Ayasofya'da
Giriş: yurt dışı onbeş, yerli beş milyon tabelasıyla
Yeniden gülümsüyordu

Emirgan baharına imreniyordu Beykoz
muştular çam yarmasından istikbal etme
Özlem serpiştiriyordu bir tutam
Lâleli bir duruş gibi
Alnından öpüyordu Ümraniye'nin

Gülüşlerinde şavkın paşa veletleriyle
Benim güneşi okşayan kentim
İncilerini büyüt Şile'nin gözbebeklerinde
Bırak ağartsın Beyoğlu kırlaşmış saçlarını
Göğsünde Esenler hüznün sirenlerinden kalmadır çünkü
Umutlar hasret kokan vapurlarında

Esmer gecelim
Çaresaz-ı derdimendan Hazret-i Mahmud Han*
Zamanın cılız nefesinden soluyor mirastan kalanlar
Savruluyor kanatlarında Kartal ak martılarının
Terkedilmişliğin derinliklerinden yansıyan uçuşla
Belki zordur çırpmak kanatları upuzun
Ama delikanlı bir çabayla yine
Yüreğinin bulvarından meltemler ayırtıp
İkram buyur Taksim'de bir nebze
Ve tak Bozdoğan Kemerini eyer kaşına
Yorgalan Haliç kıvamından refahlığa mahkûm
Yorgalan gülistan barış bahçelerinde
Dağlarında sönmesin ışıkların geleceğe mahsus
Karanfiller açarken doruğunda mutlansın Fatih


08/04/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Güneşin Üvey Çocukları
Onlar,

güneş doğarken, şafak ezgisine yansıyan buğday sarısının, mavi ışığını bilmeden, hayallerinde ki atiyi, gül nesline benzetip yaşamaya çalışan;

bir yangın sonrası gibi, bakır tenlerinin çatlak çizgiler gölgesinden, yoksulluğun bir başka gecesinde, üzerinde şaklayan kamçının ucunu, bilinçsizce yakalamaya uğraşan;

gümüş bedenlerinde minik kalpleriyle, hayatın ince sızısında, kin ve nefretle büyüyen, büyütülmek üzere salıverilen, güneşin üvey çocuklarıydı.


Onlar,

mümkünü yok, kendi iç dünyalarında kocamandılar. Erken vakitlerde dana ve kuzu güderek, hayatın yelpazesine, sanki şimdiden alışmak gibi devam ettiriyorlardı yaşamlarını. Kangalları toplarken; ellerine gurbet gibi batan dikenlerin acısına aldırmadan, kendi aralarında, keyifle günü akşam ediyorlardı.


Onlar,

yurdumun tüm çocukları gibi, isteksizce, hazırlıksız doğmuşlardı.Üvey çocuk olmanın koşullarında daha bir değişmeyen...' Böyle gelmiş böyle gider' değimini doğrularcasına, bilemeğe ömür törpüsü gibi bırakılmışlardı.
Yetiştirme tarzımız anlayışından, çocuklar, yalnızca çocuklarla ve kendi aralarında oynardı. Hayatlarında öğretmenleri dahil, yetişkin bir insanla oyun oynamamışlardı hiç. Artı,yine güneşin üvey çocukları muamelesi görüyorlardı. Onlara; 'Haydi, ya kar topu oynayalım.' dediğimde gülüşmüşler, ciddi olduğumu gördüklerinde de şaşırmışlardı.Oyun esnasında, ilk yadırgamaları geçtikten sonra, yüzlerinde ki mutluluğun çoğrafyasını çizememiştim bir an.Toz içinde kalmış yüzlerinde, tıpkı, tuz ve kül arasında açan nadide karanfilleri yansıtıyorlardı.


Düşündüm bir zaman; uzun yıllar çocuklarla çalıştığım dönemlerde, türk çocuğu, arap çocuğu, fransız çocuğu diye bir şeye rastlamamıştım. Hangi ulustan olursa olsun, hangi renkten olursa olsun, aynı isim altında, (ÇOCUK) aynı koşullarda, aynı muamele görüyorlardı.
Ağaç yaşken eğilir* kavramından;
kin ve nefretle, sevgisizliğin sıkıntılarında şefkatten yoksun, ayrıcalıklar içerisinde büyüyen çocuklar, gelecekte, insanlığa ve ülkeye ne gibi faydalar getirebilirdi?


Kıssadan hisse,
yeryüzüne sunulan yağmurdan sonra, renkler cümbüşünü tüm yeryüzüne akseden gökkuşağı, dünyanın heryerinde aynıdır.

Şair demiş; bebeklerin ulusu yok* diye. Şimdi aynı şey, çocukların ulusu yoktur.İnsanlığa armağan olan çocuklar, evrenin ağustos yadigârıdır.


Üşüyen göğsümüzden, onlara olan değerin altın saçaklarından tutam tutam çıkarıp, güneşle ısıtarak, irfan tohumlarını saçalım.Her tanenin bırakacağı ileti ekosunda kalıntılar ve alıntılar yaşadığımızı, yaşayacağımızı hatırlayarak...

Seni ne çok sevdim bilsen çocuk..
Özlemine tutunduğum yekta ülkem de
Çok uzaklardan bağrıma işleyen
Hardan,
Ateş oldun kilitlendin ben de

02/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:45 PM
Hazanın Eylülü Yüreğim
Elvan kanatları gökkuşağının
Derilmiş gülleri gamze bağının
Gülüşü muhabbet bal dudağının
Çehresine yağız resmini çizdim

Duvarların düşer aklıma
Yüzüm lâl olur
Hatlarına çiy düşer,çuha çiçeğim
Tutulurum
Güneş doğmaz köşelerinde
Üşür çerçevesi
Sus olur yüreğimde
Nabzımın atışında sen
Sen akan mihrabım
Hangi maşukla sevişirsin bilmem
Sana ben vurgunum
.......................Vurgun
............................Vurgun
................................Tek sana
.....................................Vurgun

Samanyolunun ak incilerinden
Sinemdeki mevsim meltemlerinden
Mazinin kaçamak sevişlerinden
Gözlerine umut adını koydum

*******im zifiri, kollarım duman
Çevreledim ayçayı gölgesine durdum
Kapandı göz kapaklarım gül ağırlığında
Dokunacaktım yumuşaklığından dudaklarına
Sevgili serap iken düşlerim zaman
............................................Zaman
................................................Za man
.................................................. ..Zaman
Mukaddes günahlarında coşarmıydı yeniden
Zemherinde yad olmuş bu beden

Tebessümüm çok ötelerde
...............................Senden yoksun
................................................Yo ksun
.................................................. ....Bu garip
.................................................. ........Garip
.................................................. ............Rüyalardayım

Bucak bucak özlem lalezar tahtın
Hüzünlü gönlümün gülşeni bahtın
Ahlâtın çağında rüzgârı şahtın
Yelende vuslatı alnıma yazdım

Oy benim hazanın eylülü yüreğim
İsyanımın dermanı firkat efkârım
Oy gamlarımda titrek terk edişlerim
Yorgunum çok saçlarım yorgun
Hüsranlarım bir yaman bakır hasretim
...............................................Has retim
.................................................. ..Hasretim
.................................................. ......Bir bak şu hale
.................................................. ..........Bitsin bu şule
.................................................. ..............Bitsin
.................................................. .................Bitsin Anadolu'm
.................................................. ...........................Tahassür bitsin

19/01/2006

Kaynak: Mustafa Ceylan


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Hicretim
Baharına vuruluyorum yeniden yaşıyorum; başımı dizlerine koyuyorum
Ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde, gül cemalin yüzümde
Öyle yakınımdasın ki öyle yanıbaşımda
Nefesinle sarhoş oluyorum

Yoksun epey zamandır. “Yoluna yoldaş olam sloganıyla, senden bir haber alabilsem” başlığıyla günlerdir bekliyorum seni. En derin sevgilerin içinde sensiz ama, seninle karıyorum. Uzak oluşun, aksine daha bir başka yakınlaştırıyor seni bana.
Gelmeyeceğini bildiğim halde bu gün, ilahî atifetinin tezahür ettiği mühürlü dilinin gizemlerini yeniden yaşıyorum. Ne kadar yalnızsam o kadar sana yakınım. Uzaklığınla o kadar yakınımda, o kadar yanıbaşımdasın. Bir zamanlar kulaklarıma yansıyan “b e n d e” değişini bir başka yaşıyorum. Kelebeklerin uçuşlarındaki hafiflik kadar, sütey papatyalarının aralarında yuvarlanıp beyazlığında kaybolurcasına seni yaşıyorum. Yüreğimin en derinlerinde bir şeyler cız ederken,şahdamarlarımda, heybe heybe coşan hicretim, seninle kaf dağına ulaşıyor.

Oralardan sana seslenmek geliyor içimden. Aldım kalemimi elime seni yazmaya çalışıyorum. Bir yandanda mevcudiyetinin türkülerini dinliyorum. Sarının renginden hüznünü algılıyorum. Öyle içimdesin ki! Sana yazarken, sen de okuyorsun gibi, yazılarımı eleştiriyorsun. Yok burası olmadı, ya da şöyle olsa daha iyi olacak dercesine sesini duyuyorum. Tahayyül de olsa, odamın bir köşesinden beni izliyorsun.

Her ne ise, sana yazıyorum. Sana hemen yollayamasamda bu ruznamelerimi, kalbimin içindesin ya hissediyorsun. Yoksa zaten yakında, kendin alıp okuyacaksın; yüreğimin engin denizlerinden sana ait olan, sana ait okyanuslarımdan damlayan mürekkebiyle karalanan bu cümlelerimi. Yokluğunda ki bana yakın olan senin mucizevi ithaflarını.
En önemlisi ne biliyor musun? Seni sana yazarken, yokluğunla bitap düşmüş bu yüreğimle öyle çok mutluyum ki!

Bir kez daha inanıyorum sana olan idrakimin o derece sonsuz oluşuna, o derece reel.
Sen kokan bu menzilim sona erirken, seni seviyorum, yüreğimin hicreti, bütün benliğim, bütün ebedî diyarım, nefesime serpiştirilmiş metin hayatım, SENİ seviyorum,
çok hem de,
çokk.

22/10/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Hüznünde İsyanı Deftere Yazdım
Bir nostaljidir yüreğimi yakan, geçmiş değerlerdendir özlemlerim ve hasretin koylarında biriken bir beden daha büyük asırlık yalnızlığımı yanıma alarak yazdığım, HÜZNÜNDE İSYANI DEFTERE YAZDIM; ve yüreğimin sevda dağlarına çarpıp geri gelen bedenimin tenlerinde yankı yapan, AKSİSEDÂ kitaplarım, şu günlerde çıkmak üzere.Ve 'HÜZNÜNDE İSYANI DEFTERE YAZDIM' çıktı

Kitaplarımı seveceğinizden eminim. Bir insan olaraktan öte, bir kadın olarak yazmaya çalıştım. Her yürekten bulabileceğiniz sesler olduğuna inaniyorum. Ve bu sesleri sizlerle paylaşmak istedim. Heyecanla mutluluğun karışımı duygular taşıyorum, bazan korkutan, bazan coşturan. Ve şöyle sesleniyorum,'tüm ezilmişliği yok etmek üzere sana geliyorum edebîyat'.
Bilmem benimle paylaşamak ister miydiniz? Turnanın kanatlarında selamlarımla sevgilerimi yolluyorum sizlere ve bilmem avuçlarınıza alır mıydınız?

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
İnsanlık Davası
Bir mayısı anlatmaya gerek var mı bilmiyorum.
Senelerdir, bir mayısları sıcak sıcak, bir kaç gün kala tüm stresiyle,
Acaba nasıl geçecek, diye korkularla yaşıyoruz.
***
1880 yıllarında ki insan dışı yaşam koşullarının giderilmesi için ortaya çıkan
bu insanlık davasının günümüze ne getirdiğine veya neyi değiştirdiğine
bakmak ve değerlendirmek daha mı doğru olur?
***
1880 li yıllarında, çalışma saatleri 15e kadar varan, bu koşullarla
günümüzde yaşanan 8 saatlik modern işçi köleliği arasında çok mu fark var?
Bu gün belki 15 saat çalışmıyoruz ama, son derece zor şartlarda çalışan
işçiler vardır, çoğu kanunlar sadece evrak üzerinde kalmaktadır.
Bundan dolayıda ben, modern işçi köle diyorum.
Modern işçi kölelerden biri olarak, bu konuya kendimce,
hemde Avrupa’nın (özde) en gözde ülkesi Fransa’dan değineceğim.
***
Karl Marx, kapitalist üretim biçiminde
işçininin çalışma sürecinde gösterdiği emek faaliyetini,
işçi için yıkıcı, bıktırıcı ve yok edici, insanı insanlıktan çıkaran
ve aynı zamanda insanı alıklaştıran etkinlikler toplamı olarak değerlendirmişti.
***
Bu gün 21inci yüzyılda, Fransa’da, insan haklarının en iyi olduğunu bildiğimiz bir Fransa’da.
Çalışıpta insan gibi yaşayan çok azdır. Kısıtlanan zaman dilimleri
insanı makine olmaya zorlarken, monoton bir yaşam türü, işten eve, evden işe şeklinde
devam ettirmektedir, modern köle işçi, istesede kendini bu halkadan kurtaramıyor.
35 saatlik iş süresinin yeniden 39 saate yükselmesi,
mayıstaki bazı milli tatillerinin kaldırılması, emekliliğin ölüme dek uzatılması,
enflasyonun daima yükselmesi, (maaşlarda kıbırdama yok tabi)
vb. durumların, işçileri ne kadar kullandıklarını ortaya çıkarmak değil midir?
Sadece bunlarla kalınsa belki de eyvallah denilip geçilecek. Ayrıca Kapitalistler, biz modern işçi köleleri avuçlarına aldıkları gibi,
Kapitalistler arasındaki rekabetlerlede Emperyalist savaşları doğurup,
yeni yeni gelişmekte olan ulusları köle edinmekteler.

***
21 inci yüz yıl dünyası ahh..!
***
Özellikle göçmen işçiler olarak biz daha çok ezilmekteyiz.
Örneğin ben, sabah 8.15 de işe başlıyorum.
Bir buçuk saat yemek molası ve tekrar iş başı, akşam 18 de bırakıyorum. Ve bu çalışma süresinde kesinlikle her hangi bir mola yoktur. Ki yasalarda
saat 10 ila, 16 arasında bir kahve molası verilmesi öngörülüyor. Benim kahve alışım sorun yaratmıştır zaman kaybediyorum diye.
Ve insanın doğal olarak arada işle ilgili konuşmak bile zaman kaybıdır diye uyarılır.
Millyonları bizim sırtımızdan kazanan patronlar, işler ne kadar iyide olsa
memnuniyetini hiç bir zaman belirtmez.
Sözüm ona, günün tüm yorgunluğundan psikolojik baskıların yarattığı stresle dolu bir kafayla
Eve geliyorum. Hani insanca yaşamın içerisinde insanca yaşamak istiyoruz ya,
Bu kadar yorgunluktan sonra, insanlığımız bile kendiliğinden çiğnenmektedir.
Dışarı çıkıp bir arkadaşı görmek, bir çay içmek
vb. şeyleri yaşayabilmek insanın aklına gelsede yapamıyor.
Evdeki diğer görevler beklemektedir bizi.
***
Almanyada ki göçmen işçilerinin yaşadıklarını biliyoruz hepimiz.
Gazeteci yazar sayın Günter Wallraff’ın “en alttakiler” kitabında tüm gerçekler
Detaylarıyla anlatılmaktadır. Türk işçilerini kobay olarak deneylerde kullanıyorlar 21 inci yüzyılda. Kapitalistler sermayelerine sermaye katarken,
Biz modern işçi köleler, ekmek parası kazanmak için canımızı koyuyoruz.
***
İşçi Sınıfının ne derece birlik ve beraberlik olması gerektiğini göstermiyor mu bu durumlar?
Anavatanda ki işçiler aynı sorunları yaşasalarda, hiç olmasa kültürel olarak aynı koşullarda kendilerine bir hayat çizmekteler ve zaten Türkiye’nin alt yapısı olduğu gibi bilinmektedir.
***
Artık bir mayıslardan teori önemi değil, yaşamsal önemini almamız gerekir.
Çünkü ben insanım, kitap okumak istiyorum,
Bir dosta gidip çay yudumlamak istiyorum, sevdiğim insanla dolaşmak istiyorum,
sinemaya gitmek istiyorum;
Balık tutmak, yürümek istiyorum. Güneşin sıcaklığını azda olsa hissetmek istiyorum.
Kapitalistler bunlarıda elimizden almış. Gelişen teknolijiyle
gözlerimizi boyayarak hem de.
***
Türkiye’mizde ve dünyada gelişen bir mayıs katliamlarından dersler alarak
Gelecek bir mayısların hepimize, insanlık davasından, insanca yaşanması için
Hep beraber bir mayıslara sahip çıkalım. İnsanlık davasıdır çünkü, insanca üretip insanca yaşamak hepimizin hakkıdır. Barış ve huzur içinde yaşamak bizimde hakkımızdır.
***
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber, Ya Hiçbirimiz!
***
(1977 bir mayıs katliamını unutmadık)
***

Sevgili Özbek/30/04/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
İnsan
İnsan
En güzel Ney çalan değil
Ne çaldığını bilen, düşünen insandır
Sınırlarını aşmadan zamanlamanın
Kendi olanaklarından bir şeyler yaratan
Melodisinden gerçek nağmeler sunan insandır

En güzel insan
Cehaletin koyu karanlıklarında bile
Beyninin sesini yüreğinden süzen
Ve yüreğini ellerinde tutan insandır

28/12/2005


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Jan Derân
Esir düştüm adının anlattıklarına şimdi
Yemyeşil hüzündü vadisi tutkulu söyleşilerde
Bir hasret başlamıştı kederlerin dallarından
Çünkü özgürlüktü sevdası güneşlere uzanan
Çünkü tohumdu ilhan-ı eskiyen gözlerinde

Teslim oldum adının anlattıklarına şimdi
Perişandı mantığım, üzgün aklım sızıda
Depreşir başım sancılarda, uykularım ağrıyor
Ve tedirgin fikirlerim sevmek sloganında
Ülkem nispetinden isyan kokuyor
Öyle ki iki gözüm
Müebbete sürgün gülüşlerin gökyüzü çoğrafyasıdır
Oldukça ağır, oldukça yüklü, taşınan omuzlarımda


12/01/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Janderân
Yemlikler toplamışız seninle memleketimizden
Aşlar pişmiş madımaktan tencerelerimizde
Sofralar aras yeryüzü çaylar dinlendiren
Ellerimiz ekmekte tuzda şekerde ve alınlarımız
Şükretmişiz beraber aş otu kokusuna ve
Anlamışız seninle Janderân
Kars’ın ana çizgisinden
Aldığımız bu kanla evrensel olduğumuzu

Yaylalara çıkmışız seninle memleketimizde
Lavaşlar dürmek dürmek aynı duygu dilinde
Tandır başı, aynı değer yıldızlar ışığında
Sarı yağ kaymak olmuş çeçil peynirimizde ah
Neydi o, yaşadıklarımız bahtiyar

Susar dağlarımız yokluğuma, yokluğumuza
Poyraz eskilerden eser ne bilsin
Ne bilsin gelecekte, hasret bostanlarına
Ne bilsin ki konacak
Aynı yürek çiçeklerinin ahu elem melas rengine

Vakit birlikteliğimiz aşiyan, farklıda olsa
Bilmem kaç bin yıl sonra
Memleketi kutsayan o mahnı seslerini
Yaşamışız Janderân, yaşıyoruz seninle ve
Damar kavşaklarımızdaki güneşle sulak
Akan o en kalbi, türkü kanlarımızda


29/03/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Janderân
Birazdan uyuyacağım
Bu günkü yaşananlar bitecek
Konuştuklarımız konuşulanlar
Yüreğimizin heybelerinde
Biriken tanelerle öğütülecek
Anılarımızın kalbine gömülecekler
Birazdan uyuyacağım Janderân
Yarına ya kerim

Yarın yeni bir gün doğacak
Güneş aynı güneş, şafak aynı şafak
Kim bilir nelerle karşılaşacak
Belki aşk dolu demli bir çay
Ya da şekersiz
Belki zehir gibi acı
Belki biribirilerimizi anlayamadığımız
Ya da ölümüne sevebildiğimiz biribirilerimizi

Yarın yeni bir gün doğacak Janderân
Biribirimizi çok seveceğimiz

28/01/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Kaleminin Sevisi
Kalemimde mürekkep defterimde anımsın
Canımın içinde can al hücremde kanımsın
Yaratandan sonra sen sol yanımda yanımsın
Hecemde değişmeyen elifsin öğretmenim


Sevda bu, yorulmadan kalem selama durdu; ağır ağır aşk süzüldü mürekkebinden. Nil ırmağı kıvamında aktı yavaş yavaş, emsalini aradı. Kendini yansıtan emsalini, ayna gibi.
Buldu mu? Kim bilir?

Beyaz ufuklarda bir gece vakti, aşka ve varlığına duyulan özlemle, ruhunun çıplaklığını örttü. Kırmızıya hasret, sarıya meftun, sevda dedi, yüreğine sunulmuş cennet kokusundan bir sevda, S E N sevdası.

Gökyüzünde yıldızlar, yan yana dizili. Turuncu bir ay ışığının aydınlığında yüzlere yansıyan her bir çizgisinde S E N nağmesi. Göz ve ufuk arasında ki nemli dudak bûselerinde S E N portresi.

Pirüpak nüktelerinin uyumlu okunması, heceli şiirlerde,öğretmenim. Değişmeyen elif gülüşlerinde yakamoz diye kaleminin sevisi yeni düşler topladı. Melul ve çocuk kalbinin serinliğinden, yaşam sebebi, gayrı benliğim senin varlığın, SEN yazan mısrasıyla doyasıya içti BEN sevdasını.





11/03/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Kâfi Değil Sesim
İhanetten arınan güzelliklerin altında doğa
Muhteşemliğe mahsur
Her çiçek bir anlam yüklüyordu kendine
Kendine özgü kendi has kokusuyla
Her farklılığın zenginliğinde motif motif tezhip

Hürriyet sarısı güneş her şafak olduğu gibi
Herkes için yeniden yükseliyordu semâda
Sıcağıyla gülümsüyordu kızıl saçları
Şahabı göz kırpıyordu günü arkasında bırakırken

Ben büyülenmiş ben sarhoş ben bir hoş
Şöyle bakınıyorum yeryüzünün bu bozulmayan efsununa
Henüz insan olamamış beşer tezgâhından sorular karıncalanıyor beynimde
Neydi yeryüzünde insanoğluna yetmeyen
Toprak mı
Hava mı
Yağmur mu
Neydi insanoğlunun gözlerini doyurmayan

Aklım karışıyor sorular içerisinde sörf yaparken
Bir denizin ölü dalgaları döngüsünde kalıyorum
Çaresizim
Beceriksizim
Bir şeyler yapamamanın sancısıyla
Küreklerim kıyılara vuruyor

Bir taraftan ağıtlarını dinliyorum yorgun tubaların
Şom öpüşlerini izliyorum tıbbın ve teknolojinin
Ülkemde onca keder, onca onarılacak çok şey var iken
Serhat kışlasında babalarını yitiren
Çocuklar geliyor gözlerimin önüne
Evlat acısını yaşıyorum, dulluğu yaşıyorum
Yoksulluğu yaşıyorum, yetimliği yaşıyorum
Oralarda, bizim oralarda Ah’ları yaşıyorum

Bütün bunlar sahnelerce peydahlanıyor
Yirmibirinci yüz yıl adına kaygılarını giyiyorum
Utanıyorum, utangaç hırkasını kuşanıyorum insanlığın
Taşın altında beyinlerini saran karadulları
Vicdanımın kuzey saatinde
Ruznamelere yazıyorum

Ah kâfi değil sesim, kâfi gelmiyor dividim

Bir hiçliğin çıkmazında boğulurken kahroluyorum
Kahrediyorum ben, ben olduğuma
Ve yeniden bir şeyler yapamamanın ezikliğini yaşarken
Konuyor şu dizeler köşesine aklımın
Sarının siyah beyazında *yeryüzü vatandır*
Herkese yetecek kadar, her göze hitap edecek kadar
Kilim sofrası asil garnitür
Nefes alıp vermekte aynı
*Gökyüzü herkesindir*


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:46 PM
Kar Sarhoşu
Ne deyim kar çiçekleri açmaz İstanbul'da
Her nasılsa ne bileyim bir şekilde açmışsın buralarda

Ne yazık bahar gelecek

Erimeğe düşmez mi kar İstanbul’a
Ne ala ne beyaza boyar çatıları
Hiç bir yüreğe de düşmez ki tek bir tanesi
Ne bileyim her nasılsa bir şekilde
Düştün mü yüreğime
Ağlasam mı bilmem ki eritir mi

Ne yazık bahar gelecek

Ne bileyim karda üşümek benimkisi
Bu saatte
Ne yazık hep benimdi zaten
Baharlar seninle olsun

20/01/2007
Nuralay


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Kasyope
Kasyope, her sabah güneşle beraber uyanır, tezekten duvarın yanına oturarak, elinde bezden bebeğiyle, annelik oynardı. Bir taraftan da güneşin turuncusunu izler, hayeller kurardı.Dert yoldaşıydı güneş; aradığı umudun gizemli yolculuğu onda idi, onun doğduğu yerdi umut.Bu yüzdendir belki, güneşi hâlâ çok seviyor O.

Kasyope, ölen ablasının yerine doğmuştu.Can anası, çok sevdiği Kasyope'sini hekimsizlikten kaybetmiş; yine kızı olursa, Kasyope koyacaktı adını, ve anasının dediği olmuştu. Evet O, ufukta ki kızıllığa, beyaz gülüşlerle açmıştı gözlerini. Altı kızkardeşi, üç abisi vardı. Kızların ortasında, düşe kalka, altı yedi yaşına gelmişti. Duyarlıydı, bir takım yetenekleriyle doğmuştu her çocuk gibi. Kız oluşundan bu yetenekleri pek farkedilmiyordu.

Yağmurdan sonra, ıslak başakların kokusuyla kendinden geçer, yağışa aldırmadan, başakların boynunu bükmelerine kızarak, onlara inat üstlerinde yuvarlanırdı. Sereserpe uzanır, gökkuşağının çıkmasını beklerdi. Onu, düşsel renkleri içerisinde görür görmez, bildiği bütün duaları okur, altından geçmeye çalışırdı.Birilerinden duymuştu.Gökkuşağının altından geçerse, erkek çocuk olacaktı. Fakat, her deneyişinde gökkuşağı ondan kaçardı sanki. Kızardı Kasyope ona, ve bir gün inatla ona varacağına inanıyordu..Sonra neden erkek olmak istiyordu? Niyeydi bu isteği? Anlıyamıyordu.

Minik yüreğiyle, yaşına bakmadan, bütün ev işlerini üstlenerek, anasına yardım ediyor, ve böylece varolduğunu kanıtlamaya çalışıyordu. İlgi ve sevgi isteyişinde, kendi çabasıyla varolmak onu yoruyordu. Peki ne yapmalıydı? Anası, onca işin gücün içinde kendisiyle nasıl ilgilenecekti? Babasını fazla göremiyordu zaten. Oniki nüfusun ekmeğini kazanmak kolay olmasa gerekti, bu yüzden de orda burda didinirdi.Hem görmüş olsa bile babasını, onunla ilgilendiği, güzel bir iki söz söylediği yoktu. Üstelik, ayıptır diyerek kucağına bile almazdı. Çünkü, ana babalar çocuklarını, büyüklerinin yanında kucaklamazlardı.

Kasyope kendi dünyasında ki algılarıyla varolmak isterken, içine kapanır,üzülürdü zaman zaman. Saçlarının okşanmayışı, ya da başını anasının dizlerine koyamayışı, onun yalancıktan hasta olmasına neden olurdu ve zaman zaman bu oyunu uygulardı.İşte o zaman annesi onu ağdüye diye sever, saçlarını okşardı ve kasyope bu durumdan çok mutlu olurdu. Ama bu oyun fazla sürmezdi, başka bir şey yapmalıydı? Ebedi ilgi görmek için, birden bire aklına kaçmak fikri gelmişti. Evet, kaçacaktı O! Rusya'ya kaçacaktı hem de! Duymuştu ki,oralarda çocuklar daha çok seviliyor ve daha mutlu yaşıyorlardı.

Doğduğu köy, Rusya sınırının tam yanındaydı.üstüne üstlük, uzaktan yıldız gibi görünen ışıklarını da pek merak ederdi.Ne de parlaktılar sürekli kendisine göz kırparlardı ve ne olduklarını bilmeden onlara el sallardı. Kasyope, onlara gitmeliydi; kendisini şefkate çağıran diyara. Kimsenin yapamayacağı eylemi gerçekleştirecekti. Ve tuttuğu gibi, kimseye haber vermeden sınıra doğru yürümeğe başladı.Korkuyordu.Heyecanlı ve ürkekti, ama minicik beyninde kararlıydı geçmeğe. Sınırın hemen yanında kayalar vardı.Kayalara doğru ilerlemeğe başladı, kalbi duracak gibi çarpıyordu; arada bir arkasına bakıyor, İçinden, keşke babası gelsede kendisini alıkoysa diye dua ediyordu.Geriye dönmek zor geliyordu.Yavaş yavaş kayalara yaklaştı, yaklaştıkça korkusu artmaya başladı.Ve birden bire kayaların canlandığını gördü. Kurtlar, kuşlar, üstüne üstüne geliyorlardı.Canavar dedikleri bunlar olmalıydı.Korkuyla arkasına bakmadan, koşmaya başladı. Eve dönemiyordu.Sanki suç işlemiş gibi utanıyordu.Anne babasına ne diyecekti? Vazgeçti eve dönmekten.Kekik kokan tepelerden aşağıya doğru, Firengiz ablasının evine geldi. Oh be! Rahatlamıştı; sınırı geçmediği için de çok sevinmişti. Bir taraftanda anne babasının kendisini aradığını düşündükçe, yüreğinde hüzünle karışık bir sevinç vardı, nihayet onu farkedeceklerdi.

Görenler, Kasyope'nin ablasında olduğunu söylemişlerdi babasına. Babası da, bir kaç arkadaşıyla kendisini aramaktan kurtulmuştu. Daha sonra, karankuş adlı atının terkisine alıp eve getirmişti O'nu. Ailesi sevinç içinde kendisiyle ilgileniyordu. Bu Kasyope'nin pek hoşuna gitmişti. Fakat kısa sürede Kasyope eskimiş, eski yaşamına dönmüştü. Değişen pek bir şey yoktu. Yine erkek kardeşleri daha çok ilgi görüyor, her istedikleri hemen hemen yerine getiriliyordu. Erkek kardeşlerine öncelik tanınıyordu. Kızlar nasıl olsa büyür mantığı hakimdi.

Epey zaman sonra, Kasyope, anlamıştı nihayet neden erkek çocuk olmak istediğini.Sırf arada ki bu farklılıktan ve onlara gösterilen ilgiden dolayı.Peki nedendi bu farklılık? Anası, babasıyla olan ilişkisinden O'nu da dokuz aylıkken, erkek kardeşleri gibi, aynı koşullarda ve aynı şartlar altında dünyaya getirmişti.

Kasyope, anlamaya çalışıyordu olup biteni? Kız olduğu için suçlumuydu gerçekten? Yoksa, bu zihniyeti aşılayan toplum mu, ya da bu zihniyeti bilinçsizce yaşayan anne babalar mı?
Bunlara cevap bulmak pek zordu, ve uzun zaman gerekti.Kasyope'nin umutları belleğinde canlanırken, bir şeylerin tek başına değiştirilemeyeceğini ve yaşama inat, yeni kardelenler doğacağını sezinliyordu. Belki de, köhne fikirlerin voltasından, güneşli güzel günleri, bir başka rotalara yüklemek için, cevabı zamana bırakıyordu. Zaman erimeli, zaman, zaman, zaman.

Çağımızda bunlar hâlâ yaşanırken,savaşları öğrendik;
Taa uzaklarda çocuklar öldürülmesin.
Güneşin hangi mevsimde olduğunu kimseler bilmesin.
Taa uzaklarda analar çocuklar için ağlamasın

04/10/2005

Kasyope: Yıldızlar aleminde bulunup, pek bilinmeyen bir yıldızın adıdır.


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Kavgamın gülüşü
Telaşlı bir eylül akşamıydı
Kalbinin atışlarını dinliyordum
Günün gizemli türküsünde

Eski zaman sevdalarından soluklanıyordum
Buram buram özlem kokan
Yıldız kokan, sen kokan
Dokunuyordum nakış nakış taş plaklarına
Ve
Yeniliyordum anılarımı
Dört bir yanında evrenin
öylesine
Yaşıyordum özgün, hatıra dolu
Yâd eyleyen
Uzakların hasret dolu gülüşlerini
Seni dinlerken
Kavgamın gülüşü

29/01/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Kim Ebe Olsun
Oynadık mı insan kardeşlerim
Eğlenip güldük mü
Ne hoş
Öğrendik mi oynayarak

Hadi biraz soluklanalım
Ardımızda kalanı
Gittiğimiz yeri
Bilebildik mi grininin rengini

Ne zor sorular bunlar değil mi insan kardeşlerim
Üstelik oyundayken
Oyun oynarken nerden de geldi aklımıza bunlar
Nerden çıktı bu mevzuu
Boş verelim

Hadi insan kardeşlerim size yeni bir oyun
Eskilerden kalan
Oyun içinde oyunu oynayalım
Oynadığımızın da farkına varmayalım
Ki
Ölümü de yadsıyan
Ne güzel değil mi insan kardeşlerim
Nefesimiz, koşuşumuz, kahkahalarımız, gülüşümüz

Hadi saklambaca ne dersiniz
Hadi söyleyin kim olsun ebe
Olsun mu Tanrı
Ayın karanlık yüzüne dönüp yüzünü
Ecelimize kadar saysın mı

Gölgemin önüne saklandım ben
Hadi insan kardeşlerim siz de saklansanıza
Ama sakın kalplerinize saklanmayın
Bulur hemen Yaradan


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Le Procès de Mai
Faut-il encore raconter l’histoire du 1er mai?

De 1er mai 1880 les conditions d’heure de travail, a été amélioré à 8 h de travail par jour. Mais depuis ce temps qu’est ce qu’il a virement changé? Nous savons très bien que les moments durs au travail sont toujours avec nous. C’est pourquoi j’affirme que nous somme des esclaves du temps moderne.

Nous savons que les lois françaises sont bonnes. Malgré cela, dans la réalité dans le monde du travail, les lois ne sont pas toujours respectées. Le morceau de temps de restriction, on nous force a devenir une machine, nous vivons une vie monotone. Aller au travail, venir a la maison, ainsi va la vie. Plus de moitié de temps de quotidien passe au travail, nous somme tellement fatigué que nous pouvons plus vivre en dehors de ces temps. Car, il nous reste que la nuit.

Le temps de travail de 35 h a réaugmenté a 39h, pourquoi? Suppression quelque jours férie, Pourquoi? Prolonger la limite de l’âge de la retraite jusqu’a la mort, pourquoi? Etc. Ne montre pas que les ouvriers sont autant utilisés?

Autrement les capitalistes, nous tiens dans la paume de leur main en nous offrant des nouveautés sois disant. Il y a même une concurrence entre eux et ainsi nait la guerre, pour acheter des petits pays en voie de développement…

Ah le 21 unième siècle.!

Nous avons toujours de fardeau à porter sur notre dos. Au travail, nous n’avons même pas de droit de prendre une petite pause. Si on prend un café, discuter sur même le travail etc. ça pause la question. Malgré tous nos efforts, les patrons ne sont jamais satisfaits.
Et alors, nous voulons vivre en tant qu’être humain, ça vient peut-être de la.!

Le stress psychologique de la journée, la fatigue physique, cela ne nous permet pas de vivre en sérénité avec nous même. Même si on veut sortir un peu, on refuse de sortir.
Tous ces problèmes que nous vivons ne suffisent pas. Et avec les technologies qui avancent, nous restons devant notre ordinateur à rester chez nous…Encore une affaire de capitaliste.!
Alors, tout pour dire qu’aujourd’hui, nous somme le 1er mai et nous devions tous réfléchir sur les candidats réels au travail et nous passé repère qu’aux lois.

Il n’y a pas de route pour se sauver tout seul, alors réunissons nous tous pour nous tous.

Plus de temps pour plus de liberté.!

01/05/2008

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Kimlik_ (yazı)
“ 22 Temmuz genel seçimlerinde ana dilimle yaptığım kürtçe konuşmam nedeni ile “ başka dilde propaganda yaptığım gerekçesi ile ” Kars Sulh Ceza Mahkemesince 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldım.
34 yıl önce annem beni bu kimliğimlekürt olarak doğurmuştu.Ve ben 34 yıl sonra bu kimliğin aidiyetimden, ana dilimden dolayı cezalandırılıyordum.” Evet, bu sözler ana diliğle konuştuğu için ceza alan Kars’lı bir arkadaşıma ait.

Konuya başlamadan önce, şunu demek isterim. Ben, olaylara, hayata, dünyaya kısaca her şeye evrensel bakıyorum. Var olan her türlü sorunlar, insanlığa zarar veren her şey, insanoğlu tarafından çıkarılmış ve yine, insanoğlu tarafından yapılmaya devam etmektedir. Çünkü insan evrensel olduğu için, yaptıkları veya yaşadıkları da evrenseldir. Topluma, ülkeye ve insanlığa zarar vermediği sürece, her fikri, her hakkı omuzlarımda taşıyabilirim.

Bir vatanın içerisinde yaşayan milletlerin, gelenekleri görenekleri ve dilleri varsa ulustur. Aksini hiç bir güç yok edemez. Devlet içerisinde ki yasalarıda insanlar oluşturmuştur. Hiç bir yasada, ana dili konuşma yasağı olamaz.

Kimlik ve dil konusuna değinmeye çalışacağım kendimce. Ne ilginçtir ki, bizlerde, buralarda kimlik ve dil sorunu yaşıyoruz. Şöyle, doğan çocuklarımız ilk okula başlayana kadar önceTürçe öğrenirler. Yaşadığımız yerlerin dillerini bizler bilmediğimiz için, ana dilimizi konuşmak zorundayız. Bundan doğal ne olabilir? Fransızca bilenlerimiz bile, bir arada, evde, dışarda, sokakta, kısaca her yerde Türkçe konuşuruz.

“Amarika’da doğmuş ve orda okumuş hekimlik mesleğinide orda edinmis bir doktor, hasta oluyor, çaresi bulunmayınca psikolojik teşhisi konuluyor ve bunuda anlamak için gece sayıklarken ne söylediğini bilmek gerekiyor ve bunu bilmek için ana vatanınan yolluyorlar, çünkü sayıklarken ana diliyle sayıklar insanlar”.

Avrupa da yaşayan genç vatandaşlarımız, iş ararken Türk olduklarını söyleyemiyorlar veya oturdukları mekânın adını demiyorlar. Eğer çok Türk varsa bilinir Türk oldukları. İşe alınmama veya aşağılanma söz konusu. Ve iş yerlerinde Türkçe konuşulması yasaklanıyor. Bizzat bunu kendim yaşadım. Benim ana dilimin yasaklanmasının bende yarattığı etkiyi anlatmak bile çok zor. Avrupalı insanlar, Türkleri geri kalmış, bir şey anlamayan olarak görürler ve her seferinde bunu vurgularlar. Almanya’da veya diyer Avrupa ülkelerinde ki ırkçılık olaylarını hepimiz biliyoruz.

Genel bir bakışla, dünyanın her yerinde ırkçılığı görmek mümkündür.Tarihte ve günümüzde, bir ulustan olan insanlar, diğer bir ulustan olan insanları küçümser. Kaynaklardan tutun, fıkralara kadar, bir çok kitapta örneklerini görmek ve okumak mümkündür. Bir Fransız bir Almanı aşağılar, Bir İngiliz bir Fransızı aşağılar v.s. Sanki bir gelenek gibi. Kendinden olmayan, kendi gibi konuşmayan bir ulusun insanını sevmemek, onu dili veya renginden dolayı uzaklaştırmaktan öte, sanki bir marifetmiş gibi küçümsemeye çalışırlar. Bütün bunlar olabilir, ama hiç bir güç, hiç bir baskı ana dilini ortadan kaldıramaz. Konulan yasaklar sadece, korku, nefret ve kin yaratır.
İnsan oğluna ait olan bu gerici tavırlar, ulusal sorunlara yansır. Bir kaç kişinin bu feodal davranışı, kişilerde paranoya ve kompleks yarattığı gibi, bir çok zararlı sorunlarıda ortaya çıkarır, ve böylece ülke genelinde büyür. Dünyanın her yerinde bu böyledir ve böyle gidiyor. Yeni yeni gelişmekte olan Türkiye’miz gibi ülkelerde ise bu durum, daha çok olduğu gibi, ulusculuk adına, her şeyi artık siyasete dönüştürüyorlar. Sanırım bu karşılıklı gelişmekte. Şu bir gerçektir; bir milletin dili, geleneği, göreneği varsa o millet ulustur. Yapılan tüm geri kalmışlık ve olaylar bir ulusun varlığını yok edemez, ama yapılan ayırımcılık, yaşadıkları ülkenin kalkınmasına ve milletine sonsuz zarar verir. Dünyanın bir çok yerinde farklı uluslardan milletler birlikte yaşamaktadırlar. Avrupa’da tüm ırkçılığa rağmen, yasal olarak her ulusun bir arada toplanabilecekleri dernekleri vardır. Ve tüm konferanslar, tüm toplantılar ana dillerinde yapılmaktadır. Ve hatta diyer uluslardan insanların, kültürel içerikli activiteleri için devlet para bile ödemektedir. Durum böyle olunca yapılan ırkçı saldırılar, aşırı boyutlara ulaşmıyor. Bir kaç akılsızın işidir deniliyor.
Farklı uluslardan olmak birlikte yaşamayı engellemez. Bilakis bir ülkenin zenginliğidir. Kişisel paranoya durumlardan sakınmak ve kişiler tarafından yapılan bu hasta durumları tüm millete veya ülkeye mal etmemek gerekir. Hele ki Türkiye’miz gibi, bağımsızlığında birlikte savaşmış, şehitler vermiş, ve hâlâ, bu gün oğullarımız aynı serhat kışlalarında askerlik yapıyorlarsa, kızlarımız aynı çatı altında okula gidebiliyorlarsa, bunları görmek ve böyle değerlendirmek gerekir. Yoksa feodalizmin kırıntılarında yaptıklarıyla, onların seviyelerine inmek çok kolaydır.

Fakat, tekrar ediyorum, kişisel paranoya durumlar ırkçılığıda ortaya çıkarıyor. Bu durum hem milletimize, hem beraberliğimize hemde ülkemize zarar veriyor. Aydın insanların ortaya atılan fikirlerinden, ülke içerisinde var olan sorunları dile getirmelerinden, onlara verilen ceza veya, bu aydın insanların susturulması yerine, düşünmek ve değerlendirmek ve yine düşünmek derim. Çünkü, bu aydın insanlar canlı bir kaynaktır millet ve vatanımız için, bu insanlarımız, var olan gerçekleri sunmaya çalışıyorlar, bazan yanlış, bazan doğru. Önemli olan atılan fikirleri tartışıp, doğru noktaları tespit etmektir. Ve yine milletimizin böylesi durumlarda dikkat etmeleri gerekir. Yani en gelişmiş ülkelerde bile, hatta ileri ki dönemlerde bile ırkçılık yaşanacaktır.
Yazımı yine evrensel bir bakışımla bitirmek istiyorum; ırkçılık sadece insanlara özgü bir durum değildir. Dünyanın tüm yaratıklarında bu durum var, ve bu farklı farklı yaratıkların bile kendilerine özgü sesleri ve dilleri ve de geldikleri yerleri vardır. Kendilerinden olmayan yaratıkları yok etmek için, her yönü denerler, kendilerini korumak için saldırırlar.

Dünyaya tek yönden değil, bir çok yönden bakalım; pencerelerimiz yuvarlak değil, kare olmalı. Var olan gerçekleri ise yok etmek yerine, güzelliklerle değerlendirelim. Hepimize yetecek kadar yer var memleketimizde ve dünyada.

Yazımı bir Fransız fıkrasıyla bitirmek istiyorum. Bir fransız, fransız arkadaşına soruyor, “ bir Türk denize düşse ne olur? ” Arkadaşı, “ kirlilik olur” der. Arkadaşı devam eder, peki tüm Türkler denize dökülseler ne olur? Arkadaşı, “”temizlik olur” der. Evet, yorumu sizlere bırakıyorum.


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Masal
Küçüktüm küçücüktüm
Sevecen, sevilen, seven
Belki
Belki de değil
Ama hamarattım
Severdim masal dinlemeği
Özlerdim

Rahmetli anam başlardı
Bir varmış bir yokmuş
Yerimde duramaz, çığlıklar atar
Sevinçle beklerdim
Masal süregiderdi

Padişahın koca sarayları vardı
Bilmem kaç tane cariyesi
Yok bu kadar serveti
Ama
Yüreği bomboştu
Bağdat diyarında mutsuzdu

Neden acaba diye kendime sorar
Sebebini bulmaya çalışırdım
Masal bu ya
Birileri yasak mı etmişti
Sen padişahsın
Hakkın yok yüreğinin köşküne
Yoksa
Bulamamışmıydı padişah
Aradığı hazineyi
Ya da
Padişahlarda mı masallarda yaşardı
Kimbilir
Belki belki de değil

02/04/06


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Le Vieux Sucre
…………..À mon fils

C’était un jeudi, au mois de Mai
Le trente et un exactement
Que s’ouvrit au printemps
Une fleur vermeille un œillet de 84
À l’aube de ce jour, le soleil
S’est paré de couleurs dorées, chaudes et festives
Pour honorer cette vie nouvelle
Qui se balance à l’arbre de Judée
Tu es né, et moi,
Je vole sur les ailes du bonheur

Comme toi
Chaque jour, je tisse des feuilles de joie
Chaque jour je raconte une histoire
Brodée de fils d’or

Dis moi
Es-tu mon chéri
À chaque anniversaire, tu te fais rappeler
Es-tu la vie aux champs d’épis
Qui grandissent et mûrissent
L’amour d’une mère pour son fils
Est-il nostalgie du temps qui passe
Et qui reste toujours accordée au cœur
Comme la musique d’une éternité d’amour
Es-tu la flamme dans mon cœur
À chacun de tes anniversaires,
Elle allume une bougie de plus
Qui rêve le futur avec toi, qui t’appartient

Aujourd’hui
Le jour de ta naissance
Ta photo sur la commode
La brise de l’ouest entrant doucement par la fenêtre
M’apportent ensemble joie et mélancolie
Tel un goût de baklava épicé et sucré

Comme les branches d’un platane
Nous sommes séparés
Mais notre vie dépend du même tronc
Et les feuilles s’envolent doucement dans la rivière
En restant au cœur du temps
La vie continue et vieillit lentement

Alors, n’oublie pas que, j’existe pour toi
Tu trouveras toujours mes bras
Pour te serrer, te dire que tu n’es pas seul
Et que je t’aime mon fils

Le vieux sucre, mon sourire
Je suis heureuse que tu sois né
Que tu existes en ce monde
Ta maman te souhaite
Un bon anniversaire

31/05/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:47 PM
Men
Men çizgili kâğıt hayat mürekkep
Her gün yazıp durdu galemi meni
Duygular acemi ahını geçip
Mehebbete rezil eyledi meni

İndi çırağam men yeni gelmişem
Kitaplar içinde gezinirem men
Cesur şiirlerim çıkmasa eğer
Sınağında sözüm cezalıyam men

Sevgili'yem lâkin göğsü doluyam
Vetenden uzağam hicrandayam men
Gonağı gurbetin, bir başınayam
Gene de bir şeyler yazacağam men

28/12/2005


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Mevlevi Aşkın temsili
Ey aşk bilmez misin ki ben hasretliğin ataşındayım
Bilmez misin ki özlemler limanında geminin peşindeyim
Yelkenim forasız küreğim teknesiz gitmiyor sandalım imgesiz
Deryadil temsilim tez gel düşler denizinde batmak üzereyim


Selamdan sonra, ilahî bir müzik başlıyor önce. Ney’in sesini usulca dinliyorsun, gözlerin kapalı. Beynin, yavaş yavaş ilahî nağmalerden süzülen ezgilere alışıyor. Sihirli melodilerle ayakların yerden kesilirken, insanın ruhuna işleyen o giz, aşkın ta kendisi diyorsun. Ney’den çıkan her melodi, bir yalvarış bir imge gibi ve her yalvarışta yeryüzüne ait tüm kötülüklerin arınmasını istiyorsun. İlahî senfoni, tüm giziyle semaya ulaşıp geri dönüyor. Sana çağırış sunuyor ve nağmeler eşliğinde insanın insana saygısı ve sevgisini görüyorsun. Mevleviler, dönmeye başlıyor, onlar döndükçe sen merak ediyorsun?
Her dönüşlerinde selamlaşmalar gözlerle başlıyor, adeta biri birilerini aynada görüyorlar ve, sen bensin, ben senim, ben, hem kimseye ait olmadıgım gibi, hem sana aitim der gibi. İnsanın tenine ve ruhuna işleyen Ney’in nağmesine insan sesleri eşlik ediyor. Dervişler, dönme sırasında kendilerinden geçiyorlar, kendinden geçtiğin gibi. Sihirli nağmeler seni de gökyüzüne ulaştırıyor dünyayı ordan izliyorsun
.
Mevleviler, beyaz pelerinleri içerisinde, rüzgârın esişine kapılan pervane gibiler. Sıcacık poyrazları gizemli nağmelere kapıldıkça, ulaştıkları emel kollarında, sıkı sıkı kucaklıyorlar ve sanki aşka doyamamış gibi yeniden ısmarlıyorlar bedenlerini.
Ey aşk sar beni, bedenim sana muhtaç der gibi yeniden kucaklaşıyorlar. İlahî huşuyla, Ney’den süzülen her nağme, insan oğlunun sınırsız yürek topraklarından avuç avuç serpiştiriyor, insan sevgisine, insan yüreğinin meramını yansıtıyor.
Ten ve tin ve mantık titreşimler içerisinde erimeğe mahkûm kalıyor. Ulaştığın aşk, yetersiz geliyor o an, yeniden yeniden, duymak istiyorsun o, seni rahatlatan, çözemediğin gizemli nağmeleri. Sen doyamazken bu muhteşemliğe,
İlahî dönüş tamamlanıyor, Siyah pelerinlerini usulca öperek üzerlerine aldıktan sonra, aşk badesinin sarhoşluğuyla dini ayetlerin eşliğinde, sanki bedenleri herşeyden arınmış ve temizlenmiş gibi, sev ey insan oğlu sev, yalnızca sev, neyi paylaşamıyorsun der gibi, yine biribirlerine olan sevgi ve değerin imgesini yansıtarak sahneden ayrılıyorlar.

Sahi neyi paylaşamıyoruz?

08/05/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Mutluluğun Resmini Çiziyorum Seninle
Uzun uzun bekleyişlerden sonra gelmiştin
Güneş gelişinin yanında imgelere saklıydı
Seni seninle yaşamanın imgelerine
Yüzüm aşkın çoğrafyasında kibleye dönüktü
Kırmızı şaraplarla doluyordu yüreğimin başkenti
Taşan her damla yaşam anahtarını ödünç alıyordu
Ve nabız atışlarında
Mahzende ki seni yudumluyordu kalbim

Bedenim esrik beynim köle tenim tuval
Mutluluğun resmini çiziyordum seninle
Sen şiirler okurken ben bulutların üstünden
Çizdiğim tabloyu senin sevdiğin renklere
Renlerden sarıya
Sarının içerisinde ki akın beyazına boyuyorum
Paranteze yaşam, virgule hayat, noktaya sen

12/05/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Müge
Topraktandır köklerim
Ürerim söğüt gibi
İmbattan çiçeklerim
Haykıran yürek gibi

Körler alfabesini
Emeğimle bezerim
Eyy maddenin esiri
Seni de ben beslerim

01/05/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Nağme
Tanıdığım azeri kızı Azer'e

Hardasan, Kimsen?
Neyin nesisen? Nece tanıdım, bilmirem.
Bir mahnıydı içimde başlayan
Neyniyimdi o üreğinnen süzülen nağmeler

Kelebekler kanat çırpardı belki bir başak tarlasında.
Arılar petek yapardı belki sarı buğda özünde.
Çiçekler gül olurdu ince fikirli yağmur katresinde

Sesini mi duydum, yüzünümü gördüm
Değil vallahi, billahi değil
Ama yüreğini, yüreğinden süzülen nağmeleri
Nağmelerin gizinde kalbini gördüm
Kalbinin sesinde nabzını gördüm.

Türkülerin sesinde yaşam güneş darısı
Özlemin sessizliğinde hayat yıldız arısı
Bam telinde nağme Azer bacısı


Fransa
11/08/2008/
Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Ne çok şey kaçırmışız baba
Takvimlerde sakladığımız mevsimler
Uzun bir telaşın dalgınlığında gibi
Gün görmeden koparılan yapraklarda
Geçen ömrümüzün farkına vardık mı baba

Alınan bir nefes gibi yakın herşey
Zamanın duruşu avuçlarımızda
Belleğimizde peyda olan geçmiş ayrıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir, anlayabildik mi baba
Ve geçmiş günlerden sakladığım
Sözsüz dünyamı, söylemek yerine
Sunmak isterdim ellerimde gündüz gibi
Yaktığından ateşin
Gül bohçasında kırmızı,
Sunmak isterdim servetinden erdemin
Bir demet gül baba, bir demet gül

Ne çok şey kaçırmışız seninle baba
Yosunlu taşların yüreği değirmen ikliminde
Hayat, kozasını örerken öğütülen taneler de
Yeşil kalmışız hani pişmeyen soyut fikirlerden
İsyanlarını beceremeyen bakışlarımızda
Yaşamışız öylece bilgisiz, isteksizce doğduğumuz gibi
Ve özleyişlerimiz gömülü kalplerimizde

Ne çok şey kaçırmışız seninle baba
Ne çok şey
Sevgimiz, salt alaturka dağlar gibi topraktı
Şefkatimiz, hasat sonrası aldığımız tahıl
Çalışkanlığımız akıtılan tuzdu alın terimizde
Ekmek parası nasırlı ellerimizdi kanayan
Ve devrilen günün ardından sadece
Bir aferin duyabilmekti ödülümüz

Ve
Daha daha
Ne çok şey kaçırmışız seninle baba
Şefkatin rengini solgun çizmişiz sarmaş dolaş
Bihaber, nakşetmişiz gülün kırmızı çizgilerine
Her vakit, aynı sabah yelinin serinliğinde
Tutarsa tutsun misalinden sulamışız fidanları
Koyuvermişiz kılavuzsuz, çalıntı bedbaht hayatı

Ve saf kaynağından da olsa akan derenin
Suyu
Kalbur kalplerin bakracını dolduramaz
Herşey vaktinde doldurulmalıdır ve yaşanılası
Ki
Gök yüzü yorganımızdı başka ne vardı bilecek
Dikiliğdi kör iplikle dört bir yanı yıldızların
Bilinçsiz kokuyordu herşey çobaniğnesinde
Kardelenlerde kural doğduğumuz gibiydi
Serpildik doğduğumuz gibi gölgesinde şafağın
Ve bizim için
Harmanlarda hasatlar bitti artık baba
Saklanan kavramlarda büyüdük
Sıradan yeni bir yaşama geçerken yüz yıl adına
Duygularımız nasırlaştı bu sefer ellerimiz gibi

Baba
Yanlış hatalar zincirinden
Seninle kaçırdığımız günler adına
Şöyle bir onbeş, yirmi yıl daha
Bizi mutlu kılar mı

Ve üzülerek diyorum ki
Yukarıda vadettiklerimden veremesem de sana
Benden de bu şiir, sefil ama olsun
Ve arzu ettiğin gibi okumasam da
Sevgili kızın nazım karalıyor baba
.............................Ellerinden ellerinden öperim

06/02/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:48 PM
Öğretmenim
Kalemimde mürekkep defterimde anımsın
Canımın içinde can al hücremde kanımsın
Yaratandan sonra sen, sol yanımda yanımsın
Hecemde değişmeyen elifsin öğretmenim

23/11/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Ol Memleketim
Ola ki gün olur çekip gidersen
Bana söylemeyi al memleketim
Bir yürektir deyi akıl edersen
Kelamı inceden sal memleketim

Yüreğim turuncu elâ gözünde
Taşırım aşkını tenin özünde
Derdin bana gelsin şifa tezinde
Tabibimde sen ol gel memleketim

Aşsam dağlarını bozkır misali
Sarsam paresini ahkâm asalı
Giysem denizini mavi yasalı
Kaftanına sen koy gül memleketim

Efkârımda hüzün sesin ben gibi
Özlemimde çiçek tozun can gibi
Hasretimde közün akan kan gibi
Visale dermansın bil memleketim

Yunus’un deryası sözün söylerim
Al şarapta bade hatm-i eylerim
Ermişim mevlama derviş neylerim
Duamda elifsin sol memleketim

Yegâne günahım sevmektir seni
Arzularım ala ilmektir dünü
Vuslatım tütünde almaktır beni
Nefesime nazır, ol memleketim

İşit feryadım'ey gülistan neslim
Sanadır bu niyaz gökyüzü aslım
Firakın renginde zülfikâr yaslım
İlahi tutkumsun kal memleketim


21/01/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Neylersin
Kar yağıyor kalbime kar yağıyor hüzünlü
Yılların yorgunluğu biriken uzaklardan
Şekerler şerbet oldu şile bezden süzüldü
Buram buram bu hasret kristali neylersin

Kar yağıyor kalbime kar yağıyor hüzünlü
Yordamını bilmeyen sualsiz mekânlardan
Ayrılık bestesi bu bam telinde tezene
Vuruşları sıra dağ zamanları neylersin

Kar yağıyor kalbime kar yağıyor hüzünlü
Sıla dolu özlemi giden hayallerinden
Gamlı gamlı hicret bu ağıtlarla dizimde
Yolları meyan tozu menzilleri neylersin

Kar yağıyor kalbime kar yağıyor hüzünlü
Bu gün bizi biz yapan o geçmiş değerlerden
Ne yazık ki gönlümde nostalji kalan izi
Şimdi bu bağdaşmayan bayramları neylersin

21/10/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Pembe çiçek
Uzaklar da
Doğasında gömgöğün
Güneşin rengi.
Eski zamanların
Sevdalı buludu
Yenilerin senfonisi..

Bir mevsim,
Adı sonbahar-yaz,
Kış ya da ilkbahar.
Her sezon da açar
Pembe çiçek.

Sevimiz de
O bir suskun simdi,
İndirir yağmur sularını
Serin serin çiseler..
Kimi zaman şelale
Akar çağlayarak yalçın dağları.

Hele sesi güzel,
Kendi soluğunca
Kuytu ormanlarda,
Aheste beste gezer.
Güfteler melodisini,
Açar al al..

Çiçeklerin şekeri,
Söyle şarkılarını sen! !
Herşey olduğu gibi kalsın
Adı Suheyla,
Pembe çiçek..

(Bu siirimi, ruhuyla, sesiyle tanıdığım, sevgili Suheyla K. ithaf ediyorum.)


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Piknik
Dağlıdır ibişin yolları tozlu dumanlı
Amber kimi gohar ovaları çayları
Hele bir de suyu var cana can gatar
Tutamazsın elini beş dakka, kor kimi yahar
İçtikçe ganarsın, gandıkça içersin
Sıcah mıcah işlemez, tenin sanarsın

Çelmih başı gayalı, pikniğe otağ olar
Çobanlar geler orda
Balıh tutar gam atar
Yer alar yanında şeherden gelenler
Izgara yapacahlar
Dadı damahda galar

Meleh bacı hacca gedif; bir rica da bulunar
Ay çoban gardaş, hele gahın gedin burdan
Bizim gızlar ayahlarını suya sohacak
Gariban çoban, Anadolu uşağı
Anlar halınnan meleh bacının
Çayı pişsin doğanın, gahıp gedecek

Şeherli piknihçiler gülüşüf yarışacahlar
Izgaranın yanında lezzeti tanıyacahlar

Pek özüfsenifdi yan tarafta bu şenlih
Çobanın hoşuna gedif, garışıflar gülereh
Yannan yannan süzüfler zamanı uzatarah
Çay daha gaynamadı birez tezeh atarah

Geçmişti ki on dakka
Saman ataşı kimi parladı bizim Özgün
Namus gavramınnan rahatsız edilifler
Mesut birden fırlıyıf, göysünü gere gere
Sözüm ona, bahmanın böyühlüğü,
Etraf daş gaya dolu kim tüşüneceh
Çoluh çocuh şaşırıf gorhudan ne yapacah
Birine bir şey olarsa kim hesabı soracah
Meleh bacı girif aralarına
Aman gardaş, bahma sen bu cahalların sözüne
Bilmiller nasıl danışılır, oluflar şeherli
Ne de olsa er kişi gururu incinifdi
Allah’a bah ay gede
Olmuyufdu bir şey, yalvarır balalarına

Ortalıh bir anda savaş alanı kimi
Olay böyümesin diye herkes ayahta
Mesut koç kimi, boynuzları çıhacah
Özgün horoz kimi tikelif
Bir yumruhta yıhacah
Sevinç tavuh kimi; özünü akıllı sanıf
İki yana çekeceh

Meleh bacı, vefakâr anaçlıktan da ana
Bir yanda balaları bir yanda bacıları
Galbi elden gedeceh tansiyonu ükselif
Gene de çırpınıfdı;
Gurban olum ay gardaş uyma bunlara
Bunlar anlamıllar bari sen anla

Olay şirin şirin bağlanıf fikirleri düzmeğe
Çobanlar çekif gedif son daşını atarah
Hele gurban olun bu bacıya deyereh
Hesabını sorarmış özüne güvenereh

Haydi biz de gedeh, moral mı galdı
İzgara, balıh tutmah, çelmiğin dibine daldı
Geriye galan ise kim hahlıydı kim hahsız
Yaylalar aleminnen kimileri de bahtsız

Şeherli kervanı yerleşir başga yere
Hayıflana hayıflana çelmiğin serinliğine
Değişen bir şey olmaz, danışılır herneyse

Meleh bacı tez unudar, çektiği acıları
Balaları sağ salım yanı başında,
Bundan başka Allah’tan daha ne ister
Biyy ocağına çıra tüşsün ay gede
Zamanında gahıf getseydin
Bunların heç biri olmuyacahtı

Üç acemi piknihçi, hele bir bah geriye
Oluf piteni tüşün, ne galıfdı beriye
Sana gurban olum ay Mesut, bu gavramın özüyle
Olanları derliyif biz de varah doğruya

Ne ifade ederdi birilerine bahmah
Ne ifade ederdi tanımadığına danışmah

Aman Sevgili, hele get sen anarı
Özünü bir şey sanıf da, bize şiir yazırsan
İller geçif getse de, sen de burdan çıhıfsan
Üç beş kelime ile felsefeni yapırsan
Burası Türkiye’dir hele birez bahsana
Fransa’nın suyunnan, bize hava atırsan

Haziran 2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Sana Gelişim
Bir beden daha büyük asırlık yalnızlığımı yanıma alarak, hasret yağmurlarına, ıslanan özlemlerimi ısmarlıyorum. Ben olmak alışkanlığım ne olursa olsun, sahibi olduğum bedenim ve yüreğimi, hayatın acımazsızlığına uğurlayıp sana geliyorum.

Hayat, her şeye rağmen devam ediyor. Kaybettiğim o bayat seneler parmak aralarımda kil kalıntısı olsa bile, hayatımın bu ikinci baharında, kardelenleri yarınlara gebe bırakarak, az da olsa geleceği senin gözlerinde görmek için sana geliyorum.
'
Şimdi,
Seninle benliğim geleceğe daha farklı ve daha başka bakacak, inanıyorum. Çünkü, renkler cümbüşünün mavisi gökkuşağından sonsuzluk, Nevrûz çiçeklerinin ahenginden beyazlık, yıldızlar aleminin aydınlığından özgürlük görüyorum ve arzusunu çektiğim seni, gamzelerime gömmek için,doya doya içmek için sana geliyorum

Belki,
Palyaço dünyamda bu umutlarım çok uzaklarda kalacak. Ama biliyorum ki ben senin içtiğin sigaranın küllerine ilk günden beri beleniğim. Silkelesen de üzerimde kalan tozlarını vedalara değil, sesinin tonlarından esinlenerek sıcak gülüşlerinle kavuşmalara ekleyeceğim. Nefesinin şefkat içeren notalarıyla bitap düşmüş yorgunluğumu, kalbimdeki intizar tüfeğine yükleyerek, senin sadeliğinden, en güzel nağmeleri sunmak için sana geliyorum.

Bundan böyle,
Benim sevgi gözem, özlemlerim nefesine reva, hasretlerim öpüşlerine meftun, arzularım dokunuşlarına. Eğer tüm bunlara rağmen hâlâ yok diyorsan; seninle sevişmek için değil, biriken yetim sevgimi şarap mahzeninden çıkarıp, beynimden ve yüreğimden süzerek, avuçlarımda dinlendirip, ağzının kıyılarına damlatıp, gözlerinin elâsında kaybolmak için sana geliyorum.

Olur ya,
Belki yürekli bir sevgiyi sindiremezsin. Ama yine de bir yüreği özlediğin vakit, bir tutam sevgiyi özlediğin vakit, ben yanı başındayım. Ve uzaklara kayarken gözlerin, güneşin doğuşundaki sarı güveni izlediğin gibi, tüm korkularımı geride bırakarak bedenimi yüreğinin kollarında erimeye bırakmak için sana geliyorum.

Tüm ezilmişliği yok etmek üzere sana geliyorum.


Sevgili Özbek

'Hüznünde isyanı deftere yazdım' kitabından


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Satranç
Yontulan gelgitlerin içinde
Bir muammadır yaşadığımız
Siyah beyaz resimlerin hapsinde
Hapsedilen

Başaramadığımız tabuları
Değiştirmemiz gereken saltanat koşullarında
İki yüzlü, göz ucuyla sıvıştırıp
İçeriğine bakmadan
Düşüncesizce hesapladığımız

Varmak istediğimiz menzilde
Çaba harcamadan, hazıra konar gibi
Bekleyişleri göz ardı edip
Amaçlarımızı dönüşümle
Zamanın göğsüne astığımız

Zayıf ve sayılıdır onlar
Sözde kurallarla, şartlarda eşit gibi
Nerelerinden tutsak,
Farklarda nedensel
Tutsaklığın masum görüntüsüyle
Bir hayaldir çözdüğümüz

Mantık zincirini kenetlemeden
Yitirilen zaman karşısında
Değerleri denetlemeden dondurup,
Gerçekleri göremediğimiz

Denklemlerin çıkmazında anlamsızca uzanıp
Oynamak istediğimiz oyunun kurallarında hamle
Rastgele oynadığımız bu oyun
Bir dünyadır
Kareler içinde bir satranç gibi

23/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Sen Dilendim
Herkesi barındıracak kadar geniş arazilere hakîmdi yüreğim. O kadar çoktu ki yeşil sahalar, anamdan kalma çimlerle kaplıydı dört bir yanı. En eski sevmelerden herkese yetecek kadar papatya vardı. Sevgiye prangalı, prangaya vurgun papatyalar.

Sensizlikten ve yokluğundan beyaz yapraklarına çamurlar yağdı.Koparıldı birer birer ihanetin kara elleriyle. Karlar ve buzlar yer tuttu saplarında. Gün batımlarında yansıyan ışıklarıma, sağlamlığına inandığım duvarlardan gölgeler çöktü. Sararan çimlerimden faydalanmaya çalıştı herkes. Kuruyan tohumlarımı, az da olsa sulamadılar timsah gözyaşlarıyla. Herkes kendini düşünürken, kekeme ilişkiler sosyal cinayetlere katkıda bulundu.

Ben ise, sensizliğin koynunda sen dilendim hep. Seni beklemenin ızdıraplarıyla yandı bağrım. Seni görebilirim diye, seni duyabilirim diye nehirler yarattım yüreğimin geniş arazilerinde. Yakamozlar yağdırdım kirli sularına nehirlerimin. Nilüferlerle süsledim bulanık sığlarımı.
Kamışlar boy verdi sığ köşelerinde. Bata bata ben, gene de sen dilendim.

Gelmedin! Gelemedin! Geldiğin vakitlerde akan gözyaşlarımın debisine sen çizdim, seni çizdim hayallerimde ki tuvallere. Masum yüzlerde seni aradım. Seni bulamadığımda karam en büyük desteğim oldu. Gâh umutladı, gâh umutsuzladı. Sensizdim ya ve sen yoktun, topalladı mısralarım. Satırlarımda, mürekkebim sen olurken tükendi. Bıkmadım gene de tüm yaşanmışlıklar adına seni dilendim.

Zamansız doğan güneşim, seni beklemenin zamanıyla şark-ı diyar yaylalarından papatyalara kelebekler konduruyorken ben, aşk ayetlerinden gelirsin diye, dualarımda da SEN dilendim.
Seni dilendim.

13/05/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Sen Dokusu
........................Nuralay'a

Uzak kentlerden manolyalar açmıştı.
Sözlerin eylül turuncusuna boyanırken
Laleler gün sunmuştu düşler diyarına
Güneşin doğduğu yerden çoğalıyordun
Sarı sıcak sen dokusu işleniyordu
Yağızlaşırken denginde bahar

Evet
Çok uzaklarda sen, güneşin tadı
Çok yakınlarda sen şafak imbatı
Ve tam yanıbaşımda yine sen
Gülüşlerin doluyordu gözlerime ve
Nevruz renklerinden hasret kıyılarına
Sevda çizip günlerimde dem çeken

Ve
Uzak kentlerin çok ötesinde pınar sızıntısı ben
Kadın yüreğinin özlem çoğrafyasına sığmayan
Melankolik kavuşmaların hüzün kokan efkârı
Tütsülenmiş ayrılıkların isyan mühürlerinden
Yorgun sinesinde ki sarmallardan öte
Ağır yaşamın altında kaybolmak meselesi

Yani, anlayacağın
Kilometrelerce uzaklarda oluşun
Benim seni sevmemi ay can
Benim seni düşünmemi engellemiyor
Yani sen balam
Sarmal dallarında gün ışığısın, aydınlık

Velhasıl
Senle ben pek yaman
Dönencesi geceyle gündüzün
Yirmi dört saatlık bir gün gibiyiz
Bir gün gibi yakın

05/08/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Senden Bana Kalanlar Annem
Senden
Senden kadın annem
Cemalinden ayrılalı kaç yıl oldu
Kaç zamandır ayrılığın kollarında
Sensiz uyuyorum
Yontulan gelgitlerin içinde
Buruk özlemlerimle
Senden bana kalanlari izliyorum

Nerdesin şimdi sen nerede
Kahrolduğum hayalinden
Yollara düşer mum ışığında
Seni ararım
Gülecen yüzün insanı seven kalbinle
Seni yâd'eylerim

Gözlerimde geçmişin
Acı yanımda yaşamın

Günleri semiz
Geleneklere göre
Çocukları iyi ana baba olsun kavramıyla
Kuş gibi çırpınıp ordan oraya
Gün boyu koşturan annem
Yıpranmadın mı sen
Vakur yüreğini koruyabilmenin
Mücadelesini verirken
Hasret kalmadın mı
Bedenin yorulurken
Sarfettiğin onca emeğin ardından
Karanlığın çökmesini bekleyip
Dolunayı görmeye
Özlemedin mi
Sıcak bir bûse
Ya da
Tatlı bir sözün sana getireceyi
Mutluluk meltemlerini

Biliyorum anne
Bunlar sana çok uzak
Belki de saçmaladığımı söyliyeceksin
Ya da
Yine o şiirsel sesin azeri şivenle
Kızacaksın bana

Oysa biliyorum ki sen
Doğu'nun uzak
Ağır yükü altında
Başından beri
Yaşama çıplak ayakla meydan okuyup
Kaderim diye ezilen
Ama
Yaşamdan anlam çıkarıp
Dönemin tüm anneleri gibi
Mutluydun

Biliyor musun sana atfen
Bunları bilmem çok geç anne
Bir şeyler düşlemek isterken
Geçmişin acılarına dolar yeniden
Bu çocuksu düşüncelerim

Güzel annem
Hasretimin gümüş firkatı
Aşk ikliminde bedenim sana sürülmüş
Sana benzemiş vefa göğünde ay ışığım
Yıldızlar şahikasında hilâl
Yokluğunun iştiyakı
Seni yansıtır

Taa oralarda kadın annem
Anadolu’mun çoğrafya çizgilerinde
Seni böyle tanıyabilmem
Senden bana kalanları izleyebilmem
Tesellisidir yüreğimin

Kaç bin yıllık yasta
Yurdunda fikirlerimin
Has anılar kırıntısıyla nemli
Sineme yüklenen özlemle
İşte
Senden bana kalanlar göyçek annem
Bana senden kalanlar

30/04/2005


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:49 PM
Seni Anlatamadım
Kekik kokan yaylam volkanik dağlar
Ovalara seni anlatamadım
Aladağ murad-ı kavağı bağlar
Erdiş'e has seni anlatamadım

Gurbette meltemin uçuşuyordu
Kalemin yürekte çalışıyordu
İzahın edebî yakışıyordu
Kitaplara seni anlatamadım

Diyarımdan hasret yazmalı bakış
Yolcudur duruşu isyanı çakış
Rüzgâr ezgisinde sevdalı yakış
Mehtaplara seni anlatamadım

Yağan yağmur rengi mutlu kılıyor
Türküler misali bağra dalıyor
Selvi'de serinlik mavi kalıyor
Emrah'lara seni anlatamadım

Bende ki sevgili özdeyiş bengi
Seninle anlamlı hecenin dengi
Yaşayacak bakî ufkunda yengi
Ediplere seni anlatamadım
..........................Anlatıpta seni sığdıramadım

29/05/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Seni Haykırışım
Seni çizmek tuvallere
Sana ulaşmak içindir
Seni yazmak kavillere
Sana kavuşmak içindir

Bir kalemin mürekkebi
Seni okumak içindir
Sana haykırışım behey
Beni yaşamak içindir

11/07/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sevdiğim
Yazdığın nazımların Sevgili hayranıdır
Hece denizlerinde kalemin seyranıdır
Öğrettiğin mısralar risalin bayramıdır
Kelamını visale güller misin sevdiğim

Uzak dağların mor sümbülleriydi seni sevmek, dalga dalga rüzgârın yelesiydi savrulurken başakların bıyıklarında.

Şimdi yoksun, mevsim sonbahar. Kışa yokluğunla hazırlanıyorum. Isınmak için sana geliyorum sevdiğim, sana dair, sevdana dair yazmak için odun kömür arıyorum. Kim bilir, çok üşürsem, sobayı tutuşturacak kibrit bulamayabilir, ısınmayabilirim. Yokluğunun hüznüyle tekleyebilir sol yanım. Şimdi bile olduğu gibi neşeli bir şeyler bulamayabilirim yazmak için.

Seni özlediğim anlarda işte böyle hüzünlenirim sadece. Mantığımla ezmeye çalışıyorum kederleri. Ama kalbime söz geçiremiyorum, yokluğun ve gelmeyişin her an esir alıyor bende ki beni.

Ha, hal böyle olsa da, yokluğuna ve gelmeyişine boynum bükük değil. Seni daha çok özümsüyorum. Yüreğim yokluğuna kelepçelide olsa; hüznün çıkmazlarına sığınmıyorum. Daha çokk seviyorum seni.

Yüreğimin sen köşesinde yangınlar hazırlıyorum. sönen küllerini yeniden yeniden tutuşturacak közler hazırlıyorum. Yüreğimi Süphan dağı eteklerindeki sen kokan papatyalardan yaprak yaprak besliyorum. Sensizliğin girdabında yenilmekte mesele hani, boynundan asılmak da var ya. Neme lazım!
Böyle bir şey olursa seni de üzerim. Kimseleri üzmek yok ya ahdîmizde; temkinli olmak lazım diyorum. Sende bunu önerirdin eminim. Metanetli olmamı isterdin ya yine aynı derdin.
Onun için, sönmeyen, beni daima ısıtacak olan alevler alazlıyorum. Zaman zaman sitem edebilirim belki gelmeyişine; ama bakma sen buna, bunlar sadece anında isyanın duygusal dillerine kapılan çığlıklarımdır. Uzaklarda oluşun, isteyipte dizlerine başımı koyamayışım bozguna uğratır sadece. Yoksa bir nefes kadar yakınsın bana.

Şiirlerimin hepsine sen kokusunu bulaştırdım. Kilometrelerce uzaklarda oluşun engel değil. Dediğim gibi yanıbaşımdasın. Çok özlediğim vakitlerde, hasretini sindirmek için açarım defterimi, seni okurum çay niteliğinde, yudumlarım yani.

Anlayacağın, kalemimin ucundasın. Defterimin baş sayfasında.
Yüreğime dokunan mühürlü dilinle adını sık sık andığım hecelerimdesin. Çünkü seni sevmek ve heceni hatırlamak işgal eder aşkı en uzaklardan, ve senli düşlerimi elvan elvan yollara serer.

27/10/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sessizce Sevdim Seni
Oralarda
Tün ağarmadan
Parladın parladın gözlerimde
Dokunamadım heyhat erişemedim
Başımı dizlerine koyamadım
Tutamadım ellerini koklayamadım
Taştın deryasında sabrımın
Taştın taştın

Aktın yol boyu köklü ırmaklarımda
Sessizce sevdim seni
Sessizce süzdüm kirpik aralığından
Büyüdün büyüdün
Kayboldun gün ışığında

09/10/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sensizliğim
Kahroluyorum sensiz en yakıcı uzaklarda
Asıyorum yokluğunu ay dedenin kancasına
Zamanı yok ediyorum karam göz yaşlarımda
Sevdalı bakışlarım sende kalışlarım bir ayça

Baldıran yalnızlığımı yudumluyorum *******i
Mavi yıldızların koynuna gizliyorum düşlerimi
Bin bir kederle dinliyorum ülkemin türkülerini
Şiirlerime aktarıyorum özlem dolu hüzünlerimi

Ve bütün *******e inat
Haykırıyorum sonsuzluğa
Parçalamak için sensizliğimi

23/01/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sevgili
Yasak notaların ötesindeydi sol anahtarını yargılayan infaz
Fa almamış halleriydi bam teline verilen nağme
Mi diyezde, sesinin sıcaklığıydı güneşin gözlerini kamaştıran
Si bemol tonlarında ki güvendi gökyüzünü kıskandıran,
Ve sesinin sıcaklığıydı yine titreten yürek sazımı
Şefkat melodisiydi beni alıp götüren

Uzak ve mavi, göz faylarıma yansıyan güneş, titanik batmadı inan
En alt sınıflarda, idam sehpasında bedelini ödemeye hazırım bu aşkın
Bu sana ilk gelişimdir çünkü sevgili

Zaman artık geçmeyecek yüreğimin sevda koylarında
Papatyalar gerçekten sarı sıcak olup, şark duracaklar
Dağpınar sularından nevruz çiçeklerine

Hayallerde beslenmeyecek artık beyaz düşleri
Yüreğimin deminde dinlenip, telvesinde boy verecekler
Çocuk olduğum şehrin prangalarını atarak geliyorum çünkü sevgili
Bastırılmış duyguların kavli, özgün düşünceden özgün yaşama
Andız bir nizam özetinden tüm utangaçlıkları yok etmek için

Uzaklardasın sevgili, yasak bölgelerdesin
Mekânın Şark-ı diyar ve ben mekânına sığmayacak konuğun

Yüreğim esir sana sevgili, muhabbetin ihanetiğim şimdi
Gelmemeliyim belki de
Tükenen nefesim, mayısı albümünden meşgul eder zira

Hangi kadehi öpüşlerinde görmek istersin dokunan avuçlarına
Hangi irem diyarının ilhanı olurda tatmak istersin, mahzen-i abat aşkın al şarabını

Esriyen kalbimde ellerin ellerime dokunmayacak belki
Dudaklarım ıslatmayacak ağzının kıyılarını, dilim değmeyecek dillerine belki
Gönlümün sarayında gümüş bedenli, otantik ormanlarında saklanacaksın ama sevgili
Apak karların altından, çam ağaçlarının pirüpâk kokusuna karışacaksın

Seni tanımadan, sürenin eskimeyen mabedinde ne çok seviyorum sevgili
Türkiye ‘msin sen, göllerinde suna rengi, duruşunda vakur
Ay gülüşlü evrimin toprağı mütenevvi

Heyy! Elâ gözler gölgesinden dağlara vurgunuyla dağlayan beni
Vera’nın Nazım’a olan aşkı başladı bende şimdi
Yüreğimin çoğrafyasını kaplamaz artık zelzele
Seni çiziyorum çünkü sol anahtarından
Yaşamın bileklerinde ki altın renklerin nabız atışlarına ve
Sana kilometreler ötesinden sesleniyorum sevgili
Ağustos sıcağından, vatanım, vatanımız hasretine
Kendine iyi bak bastığın yerler bağrım olsun
Canın canımda kalsın sevgili gitarının tellerinde sev beni

Sevgililer günün kutlu olsun.

14/02/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sevgili
Nevbahar geçiyor tecil senden uzakta
Zaman gibi kısıtlı hava gibi ağır
Özlemin çetelesi yangın telaşındayım
Kor gibi kızıl kül gibi sağır

Ey hayaliyle bendimi kuşatan sevgili
Gel artık geleceksen şimdi sırası
Ah tin ve tenim
Biriken çığlıklarım bir nefes sığlığında
Dudaklarım bana seni soruyor
Gel de bitsin bu terhis
Canımın kendisi sen şehrim de

14/02/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sitanbul Cilveli Şeher
Neçe bahar oldu hicranındayam
Sırdaşı özlemin kimliği men de
Hesretinnen özge intizardayam
Türkü kimi sarıf gurbeti men de

Nece baftaharsan ufkunda güneş
Rıhtımın mehriban dilin kesmekeş
Söykenifsen asma Vefa'lı keleş
Boğaz cevherine efendi şeher

Rumeli Hisarı Çandar özüne
Sürmeler çekilif mahmur gözüne
Ele yaraşırsan cennet sözüne
Meylini süzende edalı şeher

Çengelköy gamzesi Kaptan-ı Derya
Dözülmez telinde Çınarın varya
Nurunda Göztepe sarı papatya
Temâşa durufdu alpeni şeher

Kime bu gaş gözün yanıf sönürsen
Kızkulesi deyi gül bezenifsen
Yiğitler tanıyıf erler görüfsen
Gene oynaşırsan cilveli şeher

Basıfsan sinene göğ âsumanı
Baki azameti can Ayazma'nı
Kışlanın faslında Davutpaşa'nı
Şölene bilifsen tarihi şeher

İskelende balık ekmek arası
Sahilinde acı midye dolması
Çöreğinde kifte yarpak sarması
Atam'dan yadigâr sofralı şeher

Bekle meni balam gelecem sana
Gözel mektebinde bilmehten yana
Şirin otağında nağme destana
Hüsnü mana çemen sunacam şeher

03/04/06


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Sevmek
Ömrümün baharında zemheri
Gençliğimi yaşayamadım
Sarı ışıklı yıllarımda
Acıya bal
Kendime söz geçiremedim
Sessizce
Bildiğim türküleri
Not ettim benliğime
Her seferinde güneşi besledim
Belki
Sevmek budur diye
Hapsettim yüreğime

29/04/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Şair
Maviye soyunan derya misali
Dalga temposuyla gidendir şair
Lügata bakmadan rıhtım meseli
Koyların vasfıyla beyandır şair

Höşgörüde deniz sabırda umman
Güneşe benzeyen lambada duman
Gümrah fitilinde bağrı sütliman
Asil duygularla yanandır şair

Felsefi çoğrafya insan kaygısı
Arifinde mümin yosun yaygısı
Müsmir köklerinde toprak saygısı
Humuslu bendine uyandır şair

Eskimiş raflarda tozlu risale
Gönül bağlarında hasret visale
Tefekkürde yeşil doğru mesele
Zülâl gibi şeffaf olandır şair

İmgede izanda edebî devran
Kalemde mürekkep dilinde evren
Kelamıkibarda çağmağı çevren
Gülistan bağında ayandır şair

Soluğunda aslı nefes alışı
Sol yanında kerem nabız atışı
Ahlatında sahra mecnun kalışı
Leylâsında özün bilendir şair

Tüm savaşlar haklı haksız olsada*
Bir başka ulustan nefer ölsede
Yek cihanda barış naçar kalsada
Din ve ırk ayırmaz inandır şair

Anemon renginden fahri kerterek
Baharlara ferman süsen yortarak
Çoban kavalından polen tartarak
Doğanın sulhundan sunandır şair

Sevgili'yim lakin bu benim sözüm
Nadandan uzak ol korkar ki özüm
Tendürüst inançta ilimde gözüm
Ruhun temizleyip yunandır* şair

Daha yazacaktım sözüm çok benim
Hikmet'ten çekindim Nazım can benim
Umarım aşmadım yazım bor benim
Kendiyle haddini bilendir şair

Tem.ağ.2006

*Tüm savaşlar iğrençtir
*Yunmak


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Turnam
Hasret cana karıştı hicran eyler ellerim
Yokluğundan hasbihâl gurbetime uz oldu
Özlem güle edadı ala söyler dillerim
Merheminde dikenler didede ki tuz oldu
Tez gel turnam gör hele tende dudak iz oldu

Susadı sevgi zekâm depreşen kaygıları
Yaylalar yarpuzundan acılara öz oldu
Mutlandı eziyeti bağrımın yaygıları
Özdeşen gamlı eylül kekiklere boz oldu
Tez gel turnam gör hele baharlarım güz oldu

Yoksun ya turnam şimdi, mekân nasılda zalim
Bam telinde bu yürek melodisi köz oldu
Geçmez zaman anbean ihtişamı ak salim
Mapuslarda müebbet sehpalara bez oldu
Tez gel turnam gör hele ölüm bana saz oldu

Kamer-î barındıran gökyüzünün ateşi
Sefasından yıldızlar uzaklaştı buz oldu
Şark-ı diyar göç etti avuçlarda güneşi
Tutuklandı mevsimler prangalı toz oldu
Tez gel turnam gör hele dert bir değil yüz oldu

Duman duman Erciyes gözleri kahverengi
Elâsında Sevgili türkülere söz oldu
Masalsı gülüşünün muhabbette ahengi
Küstü yalnızlığına kaf dağında kuz oldu
Tez gel turnam gör hele, şehr-i Bağdat giz oldu

20/01/2008


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:50 PM
Söz
Doğru diye bir şey yoktur. Hayat yanlışlar üzerine kurulmuştur ve bu yanlışlar çizgisinde doğruyu insanın kendisi bulur.

Çünkü,

İnsan, fikirden ibaret olan ve düşünendir.

29/09/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Tut-ku
Yüreğimde ki seni anlatıyorum kalemimle defterime. Mürekkebim sarıyla kırmızı arasında, seni özlemenin, seni sevmenin ve sana hasretliğin, gizli ehramlarından yansıyan gizleriyle,
Turkuaz bir renk alıyor.
Sol yanıma soruyorum, mantığıma soruyorum. Sevmenin sol yanı, mantığı mı olur diye sesler duyuyorum.Yamaçlardan kayalara çarpıp, yankı yapan ve tanıdık bir ses bu. Bağrımın bam teline dokunuyor, nihavent bir melodi doğuyor fa anahtarından.

Badenin ahengiyle sarhoş olurken, acaba yanlış mı, doğru mu, gerçek mi, yalan mı yapıyorum. Beynim donuyor bu düşüncelerden ve vazgeçiyorum.
Bildiğim tek şey var; seni en çok bir ana gibi sevdim. Bir şeyler olacak, yorulacak, üşüdü mü, sıcak mı, ne haldedir diye korkulara kapıldım.
Seni en çok bir kız kardeş gibi sevdim; beni duldasına alabilecek bir dal. Düşmanımın çekinebileceği bir çınar. Gölgesinde serinliyebileceğim güvenli ihzar.

Seni en çok bir arkadaş gibi sevdim; dostluğa adım olan bu yolun temasıyla, keşke yanımda olsa da sohbet etsek, çoluk çocuk nasıllar diye sorsam, ya da, ara da bir uğrasam gönül hanına. Demli bir çayını yudumlarken; yüreğimde ki boşluğun bir gözesini sohbetiyle doldursa, dönüşte heybemin bir gözü dolu dolu tartsa.
Seni en çok bir dost gibi sevdim ve bu erdemin erişkenliğinden, mutlulukla aşkın doğduğu yerden esinlenerek; en zor ve sıkıntılı anlarımda başımı göğsüne yaslayıp ağlayabileceğim, ya da bağdaş kurduğun dizlerine dayanıp, saadetin hayallerini kilit sözlerinle kurabileceğim, mazlumane yüreğimin sırlarını dökebileceğim Aziz.

Seni en çok sen gibi sevdim. Esmerliğine, *******imin etamin tuvallerini ışık hüzmelerinle nakış nakış işleyebileceğim, mühürlü dilinden unutulmuş tenime, güneşten sıcak şualar yollayıp, duygularımın kanatlarına elvan şahaplar asabileceğim bir yakamoz.

Kısacası, seni her şey gibi sevdim; dilim başka şey demeye varmıyor.Çünkü olmayacağını biliyorum. kurallarım buna izin vermiyor. Ama sevmenin sınırını koyamıyorum. Seni sevmek yaşamak demektir. Pusarık ortasında papatyaların açması demektir. Unutulmuş sinelerde kalbin gürül gürül atması demektir.
Velhasıl, hayatın ta kendisidir seni sevmek. Seni sevmek; susuzluğu gideren zülâl, açlığı dindiren nanıaziz.
Seni her şey gibi seviyorum ve seni her şey gibi özümsüyorum; uzun uzun, aralıksız koştuktan sonra, akran da kesilen nefes gibi, ya da karlı bir çam ormanında dağ soğuğunda, tüten soluk gibi.

Artık düşünmüyorum seni sevmenin ölçülerini. Çünkü bunun adı tut-ku. Tut-kuyu yazabilmek için nasıl kaldıramazsan bu harfleri, seni sevmenin elifleri de aynı. Sen aşkın doruğunda visal, Ebedî benliğimde kadimsin.

22 nisan 2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Tuz Diyarlı
Bakarken uzaklara,
Maviye haykıran dağların ardında
Karların beyaz,
Soğuk soluğunda.

Yüreğinden akan sevinçlerin,
Sevdalı yarınlara özlemle
Seslenişin.

Görüyorum seni sevdiğim,
Görüyorum.
Gri ve sarıya çalan
Gözlerinin rengini,
Pırıltılarında umutların,
Sevincini görüyorum..

Ayazlı bu kış gününde,
Özlüyorum sıcaklığını
Üşüyen ellerimde.

Nisan yağmurlarının
Coşar gibi yüreğinden,
Hergün, her saat
Akıp gelen,
Duru,
Berrak sularını içiyorum..

Tuz dıyarlı,türkü yüreklim,
Görüyorum seni,
Seyrediyorum
Serhat gözlerinde
Dünyayı..


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Türkiye'm
Gecemin güneşi
…Mevsim
......Tabiat
.........Güneş
............Ve şiir
Seninle daha anlamlı
Seninle daha güzeldir

Ve hasret
....Ve umut
.......Ve özlem
Seninle buluşacak
Özgürlüğün rıhtımında
Seninle doyacak yaşama

21/12/2006

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Var
İyi insan yoktur
İyi olmak var
İyi olmaksa zor iştir

23/11/2006


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yasemin



Ben bunca hasreti çektiğim zaman
Yonttuğun özlemin uzaktı anam
Hicrandı vuslat-ı gözyaşı ağu
Kalbime dem vurup içirdin anam


Yasemin, uzun yıllardır annesini görememenin özlemiyle yanıp tutuşuyordu. Yıllar olmuştu anasını görmeyeli, ve yıllar olmuştu gurbet ellerde onsuz yaşıyalı.
Hasret, buram buram tütüyordu genizlerinde. Özlem, gözlerinde yolların hicran tozu.

Sözde, gelecek aylarda memlekete gidecek; az da olsa sevdikleriyle özlem giderecekti. Ve en çokta anasını, son yaşlı haliyle görecekti. Vuslat hayalleri içerisinde günleri sayarken, bir cuma günü annesinden bahsetmişti arkadaşlarına, ve elinde olmadan göz yaşları yıldız gibi kayarken yanaklarından, yüreği cız etmişti. Zeyno anasını ne çok özlemişti yarap, ne çok göresi gelmişti.
Yasemin, O'nu göreceğinde, geçmiş değerlerden bahsettirecek, ve annesinin o masalsı anlatışıyla bilgiler edinecekti. En çokta anne ve babasını hatıralardan bir kez daha tanıyacaktı.

Kim bilebilirdi ki; bazan virgülleri yakalarken, nokta koymak için geç kalınıyordu ve özlenen sevgilere kucak dolusu parantezler açılamıyordu.
Aynı günün akşamıydı; gece yarısı telefon çalmaya başlamıştı. Her zaman çalan telefonun sesi, değişmişti bu sefer sanki. Kalkmak istemedi bir an, garip bir hisse kapılmıştı aniden. Telefon ısrarla çalıyordu. Bir kaç dakika tereddütten sonra, ahizeyi kaldırdı, ve telefonun öbür ucunda ki ses:
- Anneni kaybettik Yasemin! .
-Ya hu ne diyorsun sen?
-Evet anneni kaybettik.
-Aman yarabbim, diye haykırmıştı Yasemin

Ani bir krizle,
Anadolu kadını Zeyno'nun yorgun kalbi, artık hayatın cilvelerine dur demişti.
Bu ne ıstıraptı yarap, bu ne acıydı! Ev başına döndü ve olduğu yere çuval gibi çöktü. Öylece haraketsiz kalakalmıştı bir süre. Ne yapacaktı şimdi sorusu geçmişti kafasından, sanki yıllardır onunla yaşıyordu da, şimdi kolu kanadı kırılmış gibi, onsuz ne yapacaktı? Bir türlü ağlıyamıyordu, ne de kalkabiliyordu yerinden..

O yoktu, Zeynep anası yoktu.İnanamıyordu, bir şaka olmalıydı bu! Sırasımı şimdi şakanın? Sonra, ya hakikaten o nu kaybettiyse, göz yaşları boğazına düğümlenmişti.Ah bir ağlayabilse, şaka olup olmadığını sorabilecekti. Saatler geçmişti, Yasemin hâlâ kımıldamadan ana rahmînde ki bir bebek pozisyonunda bekliyordu ve tekrarlıyordu:
-Ya doğruysa, ya doğruysa!
Neden sonra belki son kez annesini beyaz bedeninde, beyaz teniyle görüp dokunabilirdi düşüncesiyle, hemen memlekete gitmeye karar verdi. En yakın havaalanı ofisinden bilet aradı, ancak iki gün sonraya bulabilmişti. Yüregine gömdüğü acısıyla anasını sessiz dünyasında görebilme ümidi taşıyordu. Nasıl olsa annesi hastahanede hayata veda etmişti. Yavruları gelmeden defnedilmezdi diye düşünüyordu. yıllar önce bıraktığı bazı inançların değiştiğini düşünerekten, morgta bekletecekler ümidini taşıyordu.

İki gün sonra nihayet baba ocağına gelmişti Yasemin. Fakat annesi vefatından hemen sonra defnedilmişti. Olamaz diye haykırmıştı tüm benliyiğle. Yaşamanın umutları gözyaşlarıyla yüreğine sızmıştı. Oysa emindi, onu görebilecek, onu son yolculuğuna sessizce uğurlayacaktı.İçinde ki öfke kristal taşa dönüşmüştü, bir dokunulsa volkan gibi patlayacak, en kızgın lavları bırakacaktı cehennem ateşine.
İnançlara göre ölüler beklemezdi. Töre yıllanmış yalnışlıklarla 21 inci asırda bile aynı devam ediyordu.

Heyhat!
Buğulanan kara toprağından ve arada beyaz tülbentli annesinin hayalinden başka bir şey görememişti. Biriktirdiği soruları annesine sessizce sordu Yasemin:
- Neden beni beklemedin anne?
- Kalbim yoruldu kızım dedi, annesi.
-Ama neden? Sen güçlüydün anne, Anadolu kadınıydın.
-…
Yasemin bu sessizlik karşısında sessizce içine gömüldü. Kırmızı yalnızlıklarda tek başına gezindi ve bir şeyler bulmaya çalışdı.

Bir hafta aradan sonra Yasemin gurbetteki evine dönmüştü. Karmakarışık duygularda bir türlü annesinin ölümünü ve onu uzun yıllar görememesini kabullenemiyordu. Yıllardır hasretti ona. Her yıl onu görmenin özlemiyle kendisini kandırmıştı. Her bahar geldiğinde bahtsızlığın gergefinden kendini kurtaramıyor, hayallerini gelecek bahara erteliyordu. Ve böyle devam ediyordu Yasemin'in asırlık özlemleri.

Bütün bunları düşünürken, Yasemin'in aklına annesini görebileceği gelmişti. Evet ona kavuşmanın yolu rahmandan geçecekti. Denemek istedi. Çok korkmuştu ve bu korkuyla çocuklarını ve sevdiklerini düşledi. Annesine kavuşmayı bir daha ki sefere erteledi. Her seferinde aynı şekilde erteliyordu vuslatı, derken, haftalar geçmişti aradan.
Ve bir gün, rüyasında çöken bir evin altında kalmaması için annesi siper olmuştu.Göz yaşları içerisinde uyandı Yasemin, ve ölmek istemesine anlam veremedi.Kendisinin ölümü annesini daha çok üzecekti.Ve anlamıştı ki zaman en iyi ilaçtı çareler bulmaya. Gerçekler, zaman içerisinde yürek ve beyinle görülebiliyordu. Ve biliyordu artık Yasemin, hayat acılarla devam edecek, insan acılarla var olacaktı. Ölmek istemiyordu artık, bu bencilce bir düşünce idi, vazgeçti. Yaşama uzun vadeli bakmaya başladı, onu seven varlıklar vardı. Bakış çerçevelerinin daha da genişletilmesi ve genişletmeye devam etmek gerektiğine inanıyordu.

Zeyno anasının ölümünden uzun yıllar geçmişti. Yasemin anasının ölümünü kabul etmiş ama bir türlü onu görememeği kabul edememişti ve edemiyordu. Bağnaz törelerin değişmesi gerektiğine inanıyordu. Neydi bu töreler? Bunları bulmak ve ayıklamak gerekti. Eğer annesini en azından beyaz teninde ve tahta yatağında görebilseydi bu kadar acı çekmeyecekti.Çekmeyecekti bu zemheri ayları.

Yasemin,özlemler içerisinde bir kez daha uzaklara dikti gözlerini. Onu anlayacak tek dostu olan anası çoktan yoktu. O'na kavuşacağı günü rahmanın kurallarına bıraktı, vakit geldiğinde kendiside veda edecekti bu diplomalı hayata. Dalıp gitti bir an, annesinin dizlerindeydi başı:
- Anne, bilsen seni ne çok özledim dedi.
Annesi azeri şivesiyle:
- Mende seni ay balam dedi. Ama merak etme yanımda yerin hazır, geleceğin gün sana beyaz tüller içerisinde ki yerini göstereceğim.
Anasının buğulanan gözlerine bakarak, göz yaşlarını sessizce yüreğine akıttı
Yasemin.Serap gördüğünü farketti. Sıyrıldı seraptan.Yerinden kalkarken, kimseler göremedi bu ayrılığın ızdırabını; bağrı hasrete dönüştü özlemi..Yüreğinin en ücra köşelerinde, tuz kayaları yaktı genzini, yaktı, yaktı ve yaktı.
Yasemin,yavas yavas adımlarını atarken yaşama doğru, annesi gülümsüyordu ardından:
- Sen benim kızımsın unutma; dozer kızım. Güçlü olmalısın, zayıflara burdada yer yok diyordu.
Yasemin acı bir tebessümle:
- tamam anne, tamam. Hayat devam ediyor biliyorum. Ufuklarda görüşmek üzere hoşça kal, hoşça kal emdostu.Hoşça kal.

29/12/2006

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yakamoz
Hayat bazan sevdalı, bazan karamsar.
Ne yapacaksın düzen böyle!
Hayat nedir, yaşamak nedir, ve biz neyiz,
kime hizmet ediyoruz, kimin için yaşıyoruz?
İşte bunları bilmek ve değerlendirmek,
insan için bir mutluluk kaynağı olacaktır.

Yanımda sen yoksan, ellerin ellerimden uzaksa,
yaşanacak ve sevişecek duygular terk edip gittiyse,
olmasın düşünceler, olmasın süslü kelimeler.
Sen yoksan, seni hatırlatacak şiirlerde olmasın.

17/05/2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yaşam
İnsan yaşamı üç unsurla var olmaktadır bana göre. Hasret, özlem ve hüzün. Neye bakarsak, nereye bakarsak bu üç öğeyi görürüz. Bu yüzdendir ki yaşadıklarımız ve yazdıklarımız bunların etrafında oluşur ve bunların içeriğiyle geçer. En çok hatırlananlardır. İnsanı bütünleştiren bu öğeler, yaşam boyunca hep ağır basar. Ben, bunları yoğun yaşadığım için şiirlerim genelde bunların üzerinedir. Yüreğimi besleyen bir sevgili olmamıştır. Yüreğimi, hasret, özlem ve hüzünle kendim beslemiş, kendim yeşertmişimdir. Aşk şiirlerim ve yazılarımda bunları özellikle yoğun işlemişimdir. İnsanoğlu ulaşamadığı hayallerine daha derin hasretlik çeker. Özleminde hüznü yaşarken; ve aşkı yüreğinin ücra köşelerinde ateşlenmeye hazır fitili ile kendi yaratırken, yeryüzündeki her şeye tüm değerleri bu özelliklerden dolayı verir.

Sevgili Özbek

'Hüznünde isyanı deftere yazdım' kitabından


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yeni Yıl
Geçmiş günlerden beslediğim günleri
Harmanlayıp geliyorum gelecek günlere
Hazzından bir yudum, gölgesinden bir tutam
Sınırsız sevmenin düşüncesi

Bir isteğin gelişinden
Bir önce ki olmayan arzuların
Ve herşeyin bittiğini sandığın an
Yerimdeyim ben, kıyılarında zamanın

Bütün engeller yenilmek için
Ve üstesinden gelmek içindir
Yaşamın kaygısı, bilemediğin yarınlara
İnanmak yürekten başarmak içindir

Sıfır altıdan yola çıktığım, evrensel görevlerimden
Yeni bir güne başlamak üzre

Ey hep aynı şeyler
Yürek cızlatan insan manzaraları
Ey savaşlar, açlık ve yoksulluk
Tabiatın öfkesi, isyanı depremler
Dinle ey ömrü emel beslenen Dünya

İç gücün mayasıdır yaşanan manzaralar
Zamanın buğusunda tümlüğü yüreklerin
Yankısal fikirleri duyan, düşünen beyniyle
Kaynağı insanlığın yenecektir her şeyi

Yüzüncü yılın çarpıklığından değişim kadar
Yetmese de sesim
Özlemlerin sofrasında simgeyim
Karesinde yaşamın
Sevi'lerin haritasında

28/12/2005 Fransa


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yok/sun
Dayanmak zor geliyor artık akşamların sessiz karanlıklarına. Senden sensiz, yok/sun. Seni beklemenin sarhoşloğundan, sensizliğin sağırlığına seyahat ediyorum. Her şey anlamsızlaşıyor birden bire. Sesinin musikisini duyamamanın fakirliyiğle bir başka kayboluyorum anlamsızlığın boşluğunda. Ha bir gayret diyerek, bekliyorum. Beklemenin ne olduğunu bilirsin mutlaka. Hele bu beklediğin kişi sevdiğin insansa, işte o vakit, zehir zemberek akar zaman. Esmer isyanların iç dünyasında kor gibi yanar özlem. Burun direkleri sızlarken göz pınarlarından dem çeker hasret, deminden yok/sun.

Sensizliye tutsak kalırken, seni hâlâ bekliyorum. Bir yerlerden geleceğini umutluyorum. Lilipar bulağının kıyısına oturmuşum, sana yakın bir yer. Tam yanıbaşında. Dokunmak istiyorum tenine, ellerimi can sıcaklığıyla uzatıyorum sana, tenim soğuk kalıyor, yok/sun! Mavinin derinliklerinden ilham alarak, düşlerimi uzatmaya çalışıyorum, sırf elâ gözlerinin mahmur süzülüşünü görebilirim diye. Ama tüm cimriliğinle uzaklardasın sen, belki de rüyalarda tüsey papatyalarının arasında kelebek arıyorsundur.

Ağır göz kapaklarım vurgun, seni beklemenin ızdırabıyla rest çekiyor arabesk hayallere. Ne o? Yanıbaşımdasın! Bir şeyler anlatıyorsun, buralardan sıkıldığını ve hiç bir zaman gelmeyeceğini, gelemeyeceğini söylüyorsun. *******in baharı ertelendi diyorsun, belki de yeni şiirlerde kamerî başka yakamozlara dönüşecek diyorsun. Belki de bizsiz doğacak güneşin ufukları. Ne yani, şafak ağarken, aşk bahçesi sonsuzluklar ötesinde ki sohbet sofralarında lâl kalacak öyle mi? Senden uzak? Senden yok/sun.

Off! Oysa ben, yüreğimi besleyen sevginle, saklı zamanların koynunda ilerletirken sensizliği, ufkumda açılan bu ebedî sevinin kahvesini yudumluyordum sıcak sıcak. Ve bir gün bana beyaz güllerin gölgesinde, karanfillerin nar kırmızısı akidesiyle karıştırılmış telvesinden sunacaktın.
Anladım.
Yeni umutları nadasa bırakacaksın. Visalin ana bulvarlarında ıhlamur ağaçlarının açacağı çiçekleri ben toplayacağım, tek başıma, yok/sun, senden yok/sun. Ve demleğeceğim çayları da tek başıma yudumlayacağım, senden yok/sun.

6 Mayıs 2007


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yokluğunun Özdeşi (mektup)
Kamerin öz kızıyım. Yeryüzüne yansıyan gökkuşağı nezdinde, benim elvan elvan açan. Güneşin hâkim olduğu göğün sahibiyim. Dünyam Ağrı dağlarının doruğunda.

Seni seviyorum heyy! Varlığının yokluğuna özdeyişini seviyorum!

Yorgundu kalbim biliyorsun. Dayandı bunca zamandır hüznün hezimetlerine. Her yokluğunu aradığımda papatyaları öptüm teker teker. Okşadım şefkatle onları. Rüzgârın sarı göbeklerinde uçtu bûselerim, içimde ki saf çocuğun kalbine dizildiler inci inci. Ve tesadüf olmayan senin kokunu getirdiler her seferinde.

Seni sevmek, ve seni özlemlerin mahrem dostluklarından özlemek istediğim için gönderilmiştin. Uyandığımda sabahlarımı renklendirecek ilahî bir lûtfa, yorgun kalbimi dolduracak ilahî bir güce ve, gözlerinin elâsında kaybolan gülüşünün utangaç harelerine muhtaçtım. Düşlerimdeki sen yetmiyordun çünkü.

Evet, yağmur sonrası yosunların yeşilliğinden, toprak nesliyle gelmiştin hayatıma. İçimde ki melankolik sevgimi saf suların aksine yansıyan cemalinden besledim. Taa ezelden var olan aşk çoğrafyam, seninle daha bir renklendi. Yürek haritamda ahirim oldun, Gönül diyarımın manidar şehri. Yankınlandı yalnızlığım, yakasına rozet astım. Dualarım ve adaklarım yokluğunun zehir gibi akan zamanlarında adandı. Varlığın kadar yokluğunuda istedim çünkü.

Arâf çizgilerinde yürümem zordu tek başıma. Adın gerekliydi hasat mevsiminde ki harman tutkusuna. Elenen kalıntısından tahıl sürmesine, seninle varmam, tek ve bütün olmam şarttı.
Benliğimi kuşatan, tenimi yakan ağustos sıcağı, kavgamın gülüşündeki özlemini başka türlü yaşayamazdım. Özlemin içinde özlemin keşfedilmemiş adalarını gezemezdim. *******ce uykusuzluklarım ve seni kaybetme korkularım, ölüme teslim olmanın sırlarını bilemez, seni görebilmenin hasretiyle biriken seviyi ebedî barındıramazdım.

Sevmek ihtiyacımın cevabıyla sen, ilahî aşkımın meyvesiydin. Padışahın bana sunduğu o kırmızı elma. Sesimdeki sesimdin ve payıma düşen bir nimettin. Edebî dünyama kattığın kalemini sevdiren kelamın, elif sözcüklerinden yalnızca özümsediğim sendin.

Cam şeffaflığından yokluğunu yüklendim taa uzaklardan. Zor olanları istedim dualarımda, varlığının kattığı yoklukla kalmak istedim. Yokluğunda acılar içerisinde kıvrandımsada damla damla biriktirdim seni yüreğimin zulasına. Özlemine tutkun, hasretine müptela, sessizliğine erek.

Eskiyorum artık.
Sayrı zamanın sayrı ilişkilerinde yıpranıyorum. Tükeniyorum kaybolmamak için. İznin olursa, zaman zaman kalbimin koridorlarından çalacağım kapını ve yüreğinin merhamet limanına sığınacağım.

Ruznamem bitmek bilmiyor sana yazarken işte, daha uzayacak gibi. Ama kısa keseceğim.

Seninle yüreğimden başka hiç bir şey paylaşmak istemem; çünkü paylaşıldıkça azalır tutkunun gücü. Hele sıradanlığın yarattığı bir aşka dönmesini hiç istemem.
Sen, varlıkla yokluk arasında damarlarımda akan kanımsın. İnsanın yaşamasını sağlayan iki dudak arasından solunan nefessin. Seni hep özlemeliyim, hasretinin devasa gölgesinde acı çekmeliyim. Evet, anavesilem, sevgi dünyamın çoğrafyasında alnıma yazılmış ilahî lütûfsun sen. Adımın özelliği senle ilham alır. Dünyanın öbür ucunda da olsan, hayatıma anlam katacak, nabız atışlarımı değiştirecek tek varlıksın.

Şimdi seni sevmeyi ne çok özlüyorum, ah ne çok özlüyorumm!

Artık bir notanın ezgisinde olan kalbimi, senin hicret yollarından, padişahın feriştelerine emanet ısmarlıyorum. Koruyamam belki kim bilir? Defterimin karelerine seni çizerek bitiriyorum namemi ve sevimin bana düşen payıyla, beyazın ak tonlarına bürüyorum seni. Yokluğunda seninle varlığında sensiz.

07/12/2007

Sevgili Özbek


Sevgili Özbek

GooD aNd EvıL
03-15-2009, 02:51 PM
Yumulu Göz Kapaklarımdasın Sevgili
Mümkün mü
Seni unutmak
Avutabilmek bu yüreği
Denizler gibi, umman olup,
Dalga dalga coşuyorsun damarlarımda.
Yudum yudum içiyorum kara gözlerini
Ve
Damla damla akıtıyorum
Onları Yüreğime
Derken
Savuruyorsun beni
Güneşin o dayanılmaz sıcaklığına

Birden bire yandığımı hissediyorum
Canım acıyor, yüreğim kanıyor
İçimden sana
Zalimm diyorum
Sana dokunamıyorum yâr,
Do ku na mı yo rum..

N'apalım
Canın sağolsun kara gözlüm
Ben de sana
Yumulu göz kapaklarımın için de dokunuyorum.

Her şey ora da
Ora da başlıyor seninle
Ve seninle bitiyor

Yumulu göz kapaklarımdasın sevgili
Yumulu göz kapaklarımın içinde


Sevgili Özbek