Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Özkan Karaca


GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Acı

Anların dikeninde izleyen bıçak
Saplar yüreklere delik deşik
Hüzün damarında sıcak
Karabulutların döktüğü acı yağmuru

Ruhları heyelanlarla yırtarak
Eğik başlara yığılarak
Ufukların kaşlarına uzanan
Ah-ü figanın fısıltısı

Ey acı
Seni sende sorarlar
Mesut kokuları ararlar
Acı eken, felaket görür
İbretin hazin dudağına sokulur
Tarihin vakit sayfasında lanetle anılır

Yitik kentin ensesinde
Yıkık esaretin sesinde
Solan günlerin yapraklarında
Yankılanan ahların yaşlarında
Yeryüzünü doldurur, yüreklere acı daldırır
Sulara üflenen kaçış selleri

Toprağı işgal edilerek
Özgürlüğü elinden alınarak
Uzaklıkların nefesinden çalınarak
Mahsunluğun kırık dişlerinde
Acılarla öğütülmüş insanlık

Mahkum günleri sislere kazınmış
Bedenler adres sormuyor kör kurşun
Ruhları odasından çıkaran kör vurgun
Acı kalblerin bahçesinde durgun

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Alnımın Acısı Olan

Yıldızları avuçlayarak başına dökmüştüm
Dalgaları kucaklayarak kaşına serpmiştim
Hayallerimi zaman taşına kazımıştım
Senin tebessümünü alarak anların ardına attım

Alnımın tozları süpürülerek uzaklara savrulmuştum
İzlerim sana sürgün kalarak kaldırımlarda üşümüştüm
Yüreğime işareti olan ismini kuyulara düşürmüştüm
Rüyaların ihanetini dürerek rüzgara bıraktım

Resmin gözlerimi ağrıtarak
Sesin sözlerimi acıtarak
Harap kalemlerin alın yazısı olunarak
Karalanan defterlerle sen yankılısın

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Anılar

Zamanların kıskacı ufuklardan yarılır
Zihinlerin kırbacında dağılarak anılır

Akıl defterinden anıların sayfaları karıştırılır
Yırtılan hecelerin kanlı damlasında zamanlar kırılır

Anıların tozlu kirpikleri idraklere erilir
Hayatın kirli gözleri ufuklara serilir

Anılar: hatırların havuzunda, fotoğrafların yavuzunda
Zamanlar gönlümüzün dilinde, ruhumuzun dişinde

Hayatın çile dizlerinde
Toz pembe, kös seste kalır
Zamanların dikeninde
Zihnimizin duvarına yapışır

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Anların Penceresinde Görülen

Yüreğimin pervazında sen esersin
Sözlerimin yaslarında sen dolarsın
Gözlerimin yaşlarında sen okunursun
Günlerimin dalllarında sen açarsın
Vakitlerimin damlasında görülen
Hülyalarımın nemlerinde süzülen sen

Ruhumu kemiren, rüyalarımı semiren anımız
Anların penceresi kanlanarak dayanmış
Pencerenin uzaklığında görülen tanların dişleri

Yüreğim ezik, hislerim ezik olarak
Senin üzerine yapışan tozları ararım
Seninle olan mazinin şanlarını kalemime sorarım
Seni sahillerin dillerine hırsla vurarak sararım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Aşkına Tutsak

Bulutlar senin nemli yağmurlarında kirlenmiş
Taşlaşmış anların aynasında kirpiklerin yansımış
Ruhumun aralanan penceresine yanaşmış
Gölgenin yüreğime batışında şeklim ziftlenmişti

Güneşin alev bakışını silen beyaz boyaya takılmış
Hayallerime ittiğim bulutlar gelinlik olarak süslenmiş
Biriken karabulutların kadehleri gözlerime sızarak
Anlık dikenli sızıların kanlarında şeklim ıslanmıştı

Zamanların dudaklarında üflediğim bulutlar yığılmış
Hayatımı saran zincirlerle sukütlar yırtılmış
Geçmişin inlerine kapattığım sevda benliğimde yankılanmış
Ufukların bilinmezinde aşkınla şeklim sislenmişti
Acı yüklü nefesim sesini arıyarak sana tutsak kalmıştım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:08 AM
Ay Vakti Dondu..!

Kızkule'sinin çağların alnına vuran hazin sesinden
Sahillerin tokatlayan, kaldırımların bataklayan esinden
Sokakların seni çağıran izinden
Ay vakti bende donarak
Kör karanlığa kapanmıştım

Karanlığın adımları sırdaş oldu
Zihnimin adası çalkalanarak seni taşlıyordu
Yüreğime biriken acısı kanlanarak taşıyordu
Sevda sessizliği her yanımda akrepli

Gönderdin hazin yaprakların kuruluğuna
Toprağın rengini gözlerime sürdün
Hayallerimi parçalayarak kabusa düştün
Anıların tabağını kırarak rüyalarımı yıktın
Ufukların portresini ellerinle kırdın

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Aynalar

Her sabah yüzümü okuyan aynalar
Bu sabah şaşırdı, kömür saçlar beyazlara karıştı
Alnımı dokuyan kırışıklar
Hayatımın esaretinde enseme vuran kırbaçlar
Adımlarımla sürüldüğüm taşlı meşaleler
Dertleşir benimle, birde ruhuma sarılan hakikatler

Sen beni tanırsın, yoksa bunlar düşmü
Yalanlar küstü, hakikatlerin külü ellerime düştü

Daha dün çocuktuk, oynardık topaç
Mutluluğun remzine uzanan kaçak
Saklanırdık halimizden, yarınları umursamadan
Zaman nasılda eridi habersiz
Yarınlar gerçek oldu,
Geleceğin toprağı önüme doldu

Senelik imzadan sonra, hayata serilen kilim
Saatlerin kuyusunda damlayan dilim
Bilinmez yarınların yokuşunda halim
Kaçınılmaz vuslata uzanacağımız mı sağ salim

Anılar yüreğimde ısıttığım yakacaktır
Aynalar yüzümde ısırdığım yaralardır
Hayatın yokuşuna çöken ruhum geçmişe küstü
Kırılan aynaların çığlığı beynimin arazisine düştü
Geçmişin safyasında ikram olan alnım
Nasılda habersiz çizgilere karışmış
Hatıralar aklın odasında tozlara yapışmış
Duygularım aşkın adresinde buzlanarak yatışmış

Yarınlar avuçlara kurulmayacak
Saatlerin akrebi kusmayacak
Yalnızca kuyuların karanlığına kapanacak
Aynaların şahitliğinde yüz ve güzler

Aynalar söylermisin ben kimim
Bir hakikatın kitabına konu olmuş izzetmi
Yoksa oyalanan düşlerin ızdırab ibretimi
Anladım ki aynaların içinde haykırılan sır var

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Beni Unut Demiştin

Beni unut demiştin
Yıldızlar başıma çökerek
Anılar kaşımı yırtarak
Umutlarımın ışığı kor dağlarla sönerek
Beni benden kopararak
Uzaklıkların seraplarına itmiştin

Hüznün balyozu ruhumu sökerek
Güllerin kanlarını ellerime dökerek
Sahillerin dudağında gözyaşı içerek
Mazinin ve maviliğin tablosunu karanlığa iterek
Boşlukta saplanan yüreğimle sükut çekmiştim

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Bir İstanbul Gecesinde

Gecenin boğucu ıssızlığında
Karanlığın bulanık ıslığında
İstanbul' un sancılı taşlarında
İzanım sellerin taşkınlığında
Kafamın odası altüst, fikrimin adası işğal olmuştu

İstanbul gecesi ile işlenmiş
Kafamın heceleri ile seslenmiş
Sahillerin tokatlıyan nefesi ile islenmiş
Issızlığın bataklığında yürüyordum

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Bir Zamanlar İstanbul

Sönmüş hayatın bulanık bakışlarını emerek
Eski eserlerin şahitliğinde
Bir zamanlar İstanbul

İlimlerin bağında, medeniyetlerin bağrında çınar
İnsanlığın zihninde ve fikrinde kökler meydana getirerek
Gayelerin yegane köprüsüne ulaştırarak
Kutlu vazifesinin fatihinde,
Çağ kapatıp, yeni çağlar açan
Kutsi seslerin fethinde övülmüş... İstanbul

Zamanın kuyusunda nesilleri yüksek ruha kavuşturan
Kültürel derinliğin sorumluluğuna sokan,
Bir zamanlar İstanbul...

Yosun tutmuş geçmişin karanlığı
Esiyor duyguların penceresine
Ruhumun hapsinde, zihnime kenetlenmiş
Bir zamanlar İstanbul’un baharına yansımış.

Fikrimin odasında İstanbul' un acı gözleri
Hayallerimin gölgesinde kayıveren ıslak bakışları
Bir zamanlar İstanbul’un kelepçesine takılmış
Kırık aynalı düş gibi, hayalimin kıskacına yansımış

Gözlerim ahşap evlerin mazisinde, fikrimde çevrili
Küçük bir ateşe yenik düşerek feryat ve yok oluş
Kim bilir kaç aileye konak oldu, kendinde taşıdı
Kimi gurbetten kopup geldi, kimine dededen yadigar
Zamanın noktasında ev bağlı, el değiştirip durdu

İstanbul’un mavi yüzlü inci boğazı
Sahillerin kenarına konan göz yalılar
Her biri eski İstanbul’un gözü, mazinin kapakları
Hayatlarının bulanık istirahatlerin de
Kendisinde artık yaşamadığı
Anıların tozlu tablosunda donan
Bir zamanlar İstanbul
İstanbul güzelliklerle örülün, genişlikle süzülen
Tarih üstünde tarih,

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Duydum ki...

Duydum ki,
Güneşin keder terini damlattığı
Mevsimin nemli dudağında
Evleniyormuşsun...

Ah! ..
Acı pıhtılı kan döküldü mü gözlerine
Çünkü, o anda üzerimde ki yağmurlar kan atarak
Karanlığın şemsiyesi benliğimi kapatmıştı
Anlamını ve anılarını alarak
Kuyuların bakışına bırakmıştım

Sensizlik sessizliği yüreğimi yakan kor
Ruhuma saran düşlerin donukluğunda kar

Seni nasılda sevmiştim
Rüyaların boyasını ufuklara çekmiştim
Yüreğimin sevda dallarını sana itmiştim
Şimdi ise yağmurlu cinayetinle yoksun
Hayatımın çiziminden çekip gittin
Ruhuma taş yığılarak
Istırabın kırbacında bitmiştim

Zamanımın penceresine sen dokunurdun
Kalemimin duygu tahtasında sen okunurdun

Bir vakitler seni,
Nasılda altın ufuklarda ısıtmıştım
Beynimi emen sevda süngeriyle fısıldamıştım
Düşlerimin üşüyen arazisinde seni işaretlemiştim
Sözlerimin dişleriyle, avuçlarımın kelebeğiyle
Senin gözlerini kafa odamda ısırmıştım

Hayatıma bir karabasan gibi çöktün
Yüreğimin kalabalığına yağmurunu döktün

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Duygularımı Parçalayan Mayın

Senin adın dudaklarıma kanca
Senin izin düşümcelerime karınca
Seninle olan hatıralarım
Yüreğimi kıran dev ayaklı ağırlık
Seninle yürüyen satırlarım
Duygularımı parçalayan terli mayınlık

Tanların sönüklüğüne sorduğum gölgesin
Acıların kırık depreminde durduğum sukunetsin

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Duygularımın İçinde

Duygularımın içinde ses olan,
Düşüncelerimin harabe odasında yankı bulunan.
Edebiyat sesimde dayanak,
Satırlarımın damlasında kaynak olan.
Bir ses ver, ruhumun hüznüne yaklaş.
Bir nefes yansıt, yüreğimin hicranına ulaş

Kalemimin hazanlarında çırpınan,
Anların dişlerinde parçalanarak kırılan.
Şiirlerin anları seni resmeder,
Sözlerin kanları seni seyreder.
Bir güllere ulaşılan zerafetin nehiri,
Bin günlere kaçışılan hicranın sehiri.
Sen ise gönülden ıraklaştın,
Gözlerden uzaklaştın.
Sesim sesine hasret,
Gözlerim gözlerine ahdet.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Ey Gülüm...

Ey..! Rüyalarımın penceresine gizlice yaslanan
Ey..! Hülyalarımın perdesini sinsice aralayan
Ey..! Düşlerimin pergelini izlerinle karalayan

Hayallerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Her anımdan zihnime kurulan, her yanımdan fikrime vurulan, her yazımdan sonra sislerinle oyalayan: Günlerimin şafakları senle doğar, Gözlerimin nemleri seninle batar.

Sana olan sevdaya son vermişken, umutsuz sevgiyi zamanın kuyusuna gömmüşken, karanlığın işaretine ulaşmışken... karşıma çıktın. Tebessümün ruhumun kalıbında dondu. O günün damlası kan sızarak kalbimi yoran, günlerin teni gözlerime dolan, güllerin rengi gönlümü soran. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma milleşmiş. Sancılı kalıp içersinde kavrulup duran ben. Gözlerimiz kilitlendi: Sana olan sevdam yeniden filizlendi. Bakışlarında şiir satırları gördüm, tebessümünde hatırların izlerini buldum. Belki de bu umutsuzluğun alevinde mantığımı söndüren boş ve uzak olan sevda düşüdür. Gözlerim gözlerini arıyor, sözlerim sözlerini sarıyor...

Beni ret etseniz de, yüreğinizde set çekseniz de; sizin gönlünüzü sıkacak, ruhunuzu daraltacak gelişmelerden uzak kalacağımdan emin olabilirsiniz.

Var oluş istikameti iki kanattır: Biri sanatla medeniyetin dairesine ulaşmak, diğeri de ihsanların gayesinde bulaşarak ufuklarda süzülmektir. Var oluşun istirahatı iki kanattır: Biri kişilik ve kimliğin olgunda şahsiyet donanımı, diğeri de şahsiyetlerin olgunluğuna ayna olacak ve bütünlük içersinde tamamlayacak eştir.

Benimle hayat yolculuğuna çıkmayacaksanız da; çürük bedenimi sahiller boyu sürükleyerek, yumuşak kumların batışıyla ağır ağır yürüyeceğim. Aydınlık gözlerin ufkunda gündüzün perdesi kapanarak, gecenin karanlığına benliğim yaslanacaktır. Üzerime yığılan zifiri karanlığın bağrıyla size olan hislerimi derin kör kuyulara atacağım. Gözlerimi dolduran geniş deryanın ıslaklığı yüreğime çökecektir. Ve... Sizler; meçhullerin bir daha açılmamak üzere dikenli güllerin bahçesinde gölgenizi kalbime gömeceğim.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Ey Güzel İstanbul

Ey güzel İstanbul. Senin teveccühünde eriyerek
Çilelerin zahmetinden, Lâçinlerin kapısını çalarak
Yaratanın rahmet damgasındaki eşsiz güzelliğini açarak
Geçmişin silinmez vesikası Ahmetlerin imzasını izliyorum.


Var olmanın yolunda kanatlanarak uçuran
İstikametlerin geniş ufkunda yükselen
İslam medeniyetini bağrında buluşturan
Asırların sislerinde, güzelliklerin kıvılcımını oluşturan
Zamanın izinde araç,
Asırların dizlerinde amaç olunan.


Bin bir çile ve zahmetlerle yoğrulmuş
Hakkın rahmet pınarı ile sulanmış
Güzelliğin şafağında medeniyetlere zirve olmuş
Genişliğin menzilinde ademiyetle yıkanmış
Zihinler de dalgalanan, fikirlerde yankılanan
Altın kubbeli şehirler sultanı İstanbul.


Ruhumuz da ses, gönlümüz de nefes olarak yansıyan
İnkişaf değişimin, ikbal gelişimi ile günümüze yaslanan
Hak çağların istikameti ile aydınlıklarla ayna bulunan
Nesillerin istirahatında ilim - irfan deryasında yaşatan
İstanbul senle yaşarım, sende içimde...


Geçmişin kuyularından vakarla kopup gelen
Günümüzün göz bebeklerinde kalabalıkta bulunan
Asırların değişimlerine öncülük eden
Şehirlerin estetiklerine özellik ve güzellik olan
Ey güzel İstanbul’um. Senle yaşarım, sende içimde


İstanbul mavi kubbe ve mavi tülbent
Çağların parlayan örgü kimliği
Nesillerin paklanan inci kişiliği
Sanata gönül koyan inkişaf kilidi
Kültürel donanımın geniş kapısı
Dillerle kaplanan, gönüllerle dolanan
Altın ufuklara kazılmış ve yazılmış addır. İstanbul.


Feyiz ışığı olarak insanlığa meşale olmuş
Vuslat gözünde ümmetin iftiharına sebep olmuş
Ulvi gayelerle medeniyetlere ulu olmuş
Çağların üstünde çağlara zirve olmuş
Ey güzel İstanbul...


Çağının ilerisine mesafe taşı olan âlimlerin ocağı
Çağının temeline mesafe başı olan sanatçıların bucağı
Çağının yoluna mesafe yaşı olan sancakların karargâhı
Vuslat gözünde manevi bekçilerin bayraktarlığın istirahatgahı
Ey İstanbul. Senle yaşarım, sende içimde...


İstanbul hatırların neşesinde gül kokulu diyar
İstanbul satırların nasirinde güzellik şehri
İstanbul kıtaların nazarında geçit köprü
İstanbul parlak donanımlı şehir üstünde şehir.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Ey..!

Ey çöl seraplarına kapanmış canım
Ey göz serhatlerine saklanmış sazım
Ey söz şerbetlerine yapışmış sazım
Ey köz kalemlerine yığılmış yangınım
Şiirlerimin destesi seninle okunur
Duygularımın bestesi seninle dokunur

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Eyüp Sultan da Hayalin

Eyüp Sultan türbesinde hayalini gördüm
Yakarışların sızıntısında gözyaşı döktün
Ellerin semada; başın düştü, dilin doldu
Ulvi kapılarda yüz sürdün
Senin anılarınla gün saydım

Eyüp Sultan da hülyalarıma kapattım
Eski mezarlığın ölüm vuslatını içtim
Geçmiş günlerimizin gönül yasını açtım
Senin sevdana gizlice kaçtım

Damarlarımızı çekelim şu güzelliğin yaygınlığında
Kanlarımızı akıtalım hakikatlerin genişliğinde
Ruhlarımızı ulaştıralım ufkun enginliğinde
Senin ellerin ellerimde zamanları ezelim

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Gecenin Mahkumu

Hırçın dalgalar vuruyor yüreğime
Kırgın avuçlarım bulutları tokatlıyor
Dağın başına saplanan güneşi boğazlıyorum
Gözlerimle taşlanan güneşin bedeni
Alnı yaralanmış tepeye çökerek
Birden etrafıma kara kanını fışkırttı
Akşamlar benden katil oldu
Katlimin sessiz fermanında
Yıldızların uğultusu başıma doldu
Gecenin demir duvarlarında mahkum oldum

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Gitme

Gitme, sensizlikte ellerimi uzattığım
Zihin sandığında karıştırdığım
Özlemin aynasında seni izlediğim
Gönlümün duvarına çizdiğim
Ruhumun tablosunda işlediğim
Geleceğimin atlasında işaretlediğim
Anılarını, anlamını, umutlarımı alma benden
Rüyalarımı koparma, düşlerimi kapatma

Gitme, sevda çiçeğimi kanlandırarak
Yüreğimden çıkaramayacağım acıya batırma
Ruhumun sarsılan ezikliğinde
Kaybolan izlerinin ardında kaldırımlara düşürme
Mecnun sayfalarımın çizikliğinde
Serseri kalemimin kan saplayışında
Hüzün denizinde yüzdürme

Senin anılarının koynunda damarlarıma
Seninle yorulacak sancıların havuzuna daldırma
Senin gölgenin boyunda düşen enseme
Yıldızları çökertme, ayı dondurma
Samanyolunu gözlerime söktürme
Akşamın mehtabında karanlığa döktürme
Sokakların yüreğime çarpan sesinde
İsminle yankılanarak uzaklığa daldırma

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:09 AM
Gittin Gideli

Sen benden gittin gideli
Şizosfen günlerin sataşmasıyla
Gölgemin ardında yitik kaldım
Gönlümün acısında ezilerek
Senin şimşek gözlerin
Ummanların yerine yıkık vurdu
Anıların kâbus bakışıyla
Vakitler bana deli oldu

Uzaklığın dilinden acı azık aldım
Hafakanların çarpıntısıyla
Yüreğimi kıstığım sert veda yeli
Karlı geçmişin soğukluğuyla
Sevdamın kuşunu sensizliğe saldım

Duygularıma yığılan sevda sesli sular kurudu
Alnımın zindanında sensiz yerin örümceklerle tutuldu

Yıldızların gözlerimde kaynayan batışı
Bulutların sözlerimde kanayan ağlayışı
Sukutların ellerimde kapanan sıkıntısı
Rüyaların kalbimde kararan sığıntısı
Sessiz gelen, sensiz geçen
Günlerin yağlı kemendli intizarı
Seni bana hatırlatır
Parçalanan düşlerin bezleri
Geçmişin sürur tuzağına batırır

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Gölgen

Hayatımı işret ederek harap ediyorsun
Oklarla yırtılan ruhumun kalesi işgalde
Süretin yansıyarak alnımı dolduruyor
Ufukların menzilinde iz olan
Zihnimin üstünde hayal şapka bulunan

Gölgen düşlerin çığlığında kemiriyor
Gölgen gönlümün kalıbını korla dolduruyor
Kuyularıma ansızın akarak balçıkları eşiyon
Fikrimin hayat suyunu bulandıran

Gölgen sırıtkan yolların ayak damlasında
Gölgen sokulgan dağların dayak çilesinde
Gölgen karabasan gibi üzerimde
Rüyalarımın penceresinden gizlice sokulan

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Gölgenin İzlerinde...

Yine yapayanlızım bir sokak ortasında
Kimsesiz sessizliğine çekilen oltasında
Yürüyorun, kanlı dilin hüzün sayfasında
Gecenin ışıklarından kaçarak izbelerin arkasında

Varlığıma çekilen karanlık bıçak
Sevdanın yüreğine akan gözlerim sıcak
Duygularıma vuran sözlerin
Aklımın süngerine hep saplanacak
Süngeri içerek, düşleri iterek
Ağlıyorum kendimden habersiz
Yürüdüğüm çığlıklar ayaklarıma batacak
Sen ise beyaz bulutların ardında
Yağmurunu üzerime atacaksın
Günlerin elleri, güzlerin dizleri
Senin gölgenin izlerine bakacaktır

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Gözlerimde Yakarmıydın

Sinemin yaralı hicranını tutabilirmisin
Sana mıh lanan hasreti çıkarabilirmisin
Şafakların kanlı damlasını alabilirmisin
Doğan günlerin yaslı dallarına itebilirmisin

Sana olan cananımı bilirmiydin
Yüreğimin kırık taşlarını saklarmıydın
Gözlerini gözlerim de yakarmıydın
Sözlerini sözlerime yaslarmıydın

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Gül Bahçesin de

Bir ahu bakışın ömrümün kederine değer. Yüreğime kan sızarak akışın: Sevdamın; asil ferdine, asıl kendi adına olan...... değer. Özümü oyalayan, sözümü aralayan, ruhumu kor layan, izanımı zorlayan..! Hüzün sarsıntısı ile, yağmurların irademi örterek karanlığın bağrına sokulmuştum. İsmini dilimden düşürerek karanlığın bezi içersinde arıyordum. Başıma toplanan yıldızları avucumda topladım. Işık süzmeleriyle; yolumu tayin, ismini kaim ederek izlerle sürülüyordum... İsmini anı taşların altında buldum, dudaklarım çığlığın yankılı sesinde isminle duruldum. Seni kalbimin sandığını açarak sakladım. Benliğimi dikenliyen gül adı olan sen. Gül bahçesinde durdum. Karanlık içersinde kan akışı gibi hafakan basan, ızdırab yükleyen güllerin gözlerime kan boşaltan renkleri. İsminle haykırdım, yapraklar savruldu. Hazin bahçenin boğucu oltasında hafakanlar bastı, gölgen kırılan dimağımda taştı. Bir yandan güllerin kanlı bakışı üzerime hücum eder, bin andan günlerin derdi yüreğimi ezer. Anların resminde yansıyan cismin alnıma yerleşti, izlerin sesinde fısıldanan ismin canıma yerleşti. Gözlerimin acı boğultusunda sen, gönlümün sancı kavruluşunda sen. Güllerin yapraklarını rüyalarına sokuyorum. Günlerin şanlı adresinde ve merkezinde konumlanan sana taze gül gönderiyorum. Şiirlerimin bestesi seninle çalıyor, acı melodilerin yakarışı seni çalıyor. Yüreğimin esareti senin adınla kelepçeleniyor.
.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Güle Selam, Sana Kelam

Semanın ufkunu saran karabulutlar dağılmış, baharın rikkatini yeryüzüne yayan ışıltısı sarmıştı. Güneşin enginliğini gözlerimize yapıştırarak, güllerin rengini ve kokusunu sinemizde yatıştırarak öteler ötesinin ufuk perdesi aralanmıştı. Güneşin sıcak yüzü tenleri yıkamaya başlamış, güllerin zarif yelleri açılmaya başlamıştı.
Akşamın mehtabında sahillerin sürükleyişi hicranımı taşlamıştı. Zihnimin ince bezini yırtarak, fikrimin kalın tezini kırarak... Güllerin kanlarını yüreğimde kaçışımla ısırıyordum, günlerin tanlarını sözlerimde bakışımla ısıtıyordum. Kendimi kaybettiğim, hicranla ezildiğim yaralı ruhum. Belli belirsiz sahillin dilinde yutularak yürüyorum, karanlığın gizlediği ufuklara doğru yalnızlığa kapanıyordum... Gökyüzünün süslü perdesi yıldızlar başımda taç. Bedenimi ürperten ılık İlk baharın esen uğultusu kafamın odasında dinmişti. Ruhumu saran, kafamın odasını soran sesin yankısı ise bende sinmişti. Bir yandan bakan güller, bin andan akan düşler.

Güllerin rengi, günlerin derdi: Birinde gözlere kan akar, diğerinde izlere yan bakar. Varlık istikametinin var oluşu, karlık istirahatının yar oluşu yakalandığı an, ruhun sevincine şan takar: Gül ve günler... Güller izzet, günler ismet. Düşler ise; yüreklerin çizik izi, kafaların kırık dizi, günlerin yanık sisi.
Zihnimin günlüğü artan adımlarımla tutuşmaya başlamıştı. Fikrimin külüne, izanımın gülüne yazdığım yırtık sayfalar. Benliğimi soldurduğu, irademi doldurduğu ve yüreğimi yaslarla yoğurduğu denizin kucağında! hüzünlere gark olan gözlerime dalgalar çarpıyordu. Duygularıma vurulan balyozların hıçkırığıyla, düşüncelerime kurulan heyelanların kırıklığıyla yaslar ve yaşlar artıyordu. Aklım durmuş, ruhum donmuş, kalbim dalmış...
Düşler..! boş bir avuntu, loş bir anı esintisi olarak beyhude ömürun tozu olarak dağılıp gider. Düşler sonunda kalan ise yalnızca kafalara biriken hecelerin hamal yüküdür. Yükler idraklerin derinliğine sızarak; hayatın değişimini kavranmasını zayıflatıyor, sağlam kişilik edinmesini hayıflatıyor, toplumun zengin birikiminde kaliteli kimlik edindiremiyor. Atıl ve sıradan hayatla, bereketsiz ve verimsiz zamanla, esefsiz ve esersiz özürlülükle ömür geçiriliyor. Anlık anlar dönüyor, geleceğin bilinmez karanlığına üfleniyor. Ruhları ve kalpleri karartan vasıtasız ve gayesiz düşler. Bunun sonucunda yüzler kırışmış, dişler kırılmış, düşler hayatının çarkında sıkışmış olarak yaşamın soluğu söner.

Düşler... gerçekçilikle birleşirse, gayelerin adımı akıl nimeti ile şekillenirse; hayatın anlamı, varlığın sırrı boşluk yerine hoşluk meydana getirir. Mana yarışının dinamizmine koşarak insanlık özelliği yakalanır. Geleceğin aydınlığında akılcı adımlarla, akıcı yaklaşımlarla merdivenleri çıkarak ihsanların kapısı aralanır.

Güller; bize estetiğin ve güzelliğin resmini fısıldar, sevginin zarif tebessümünü yaslar. Kırmızılıklar gözlerin yaşlarını isletir, kırıklıklarla kan olarak yüzleri ıslatır. Güller sevdalara tılsımdır, yüreklerin yangınlarına biriken ayrılıkların yakarışıdır. Gayesiz düşlerden uzak, gayelerin derinliğine vakıf olarak, akıl izzetine akif kalarak güller varlığımda bana paye.

Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemeyerek; gözlerimin boğulandığı, ruhumun boğulduğu, kalbimin kasıldığı, dimağıma kadar biriken selin yığılışıyla ve fıtratımın fırtınalı coşkusuyla İstanbul Boğazının enginliğine haykırıyorum:
Selam; yaşamın donanım işaretini sunan izler, varlığın gelişim iradesini açan güller. Adresi benliğimize ulaşan, zihinlerin duvarında buluşan, satırlara kazınan, hatıralara yazılan: Günler...

Akşamın soğuk deminde, sahillerin millerce uzunlukta ki dilinde ağır ağır süzülüyordum. Kulaklarımda dalgaların sahile vuran tokadı, üzerimde martıların acı çığlığı, önümde karanlığın alnı, özümde hecelerin yağmurları takip eder. Her yanım kuşatılmış, her anım başıma gömülmüş. Rüyaların bulanık tablosu şiirle tüten duygularımın sandığından çıkarılarak, fikrimde seyir. Seyir ki hüzün bakış. Yüreğime ok atışı gibi; bedenimi eğen, ruhumu ezen çatlamış tablo.
Zamanların akıntısında çağlarla sarılan, ruhların ufuk aşıntısında aralanan, anlık anların harabelerinden süzülen… Destansı sevdaların düşleri varılan, hicranlı ayrılıklarla yazılan; Üsküdar’ın dudağına yapışmış konağı, acı aşkların yanağı olan: Kız Kulesi karşımda durur. Tarihlerin kuyusunda çalkalanan sancıların yakıcı sırdaşı... Kim bilir hangi sevdanın ayrılıklarına tanık oldu, kim bilir hangi zahmetlerin kamcısı davasına vurdu. Nice hadiselerin tanığı, nice kasidelerin sanığı olarak yorgun duvarları fısıldar. Anıların mühründe öğütlenen, asırların dişinde öğütülen: Kız Kulesi

İstanbul’un kalın ense kökünde, başıma yığılan ağırlığın közünde yürüyorum; karanlığın gizlediği ufuklara doğru. Uzaklıklar gözlerime koz, yıkıntılar gönlüme toz, hüzün taşkınlıkları artan doz... Sanki yılların çilesi ıslatmıştı. Boynuma ateş dolanmıştı. Günler; gözlerimde okunan hicranla yıkanmış, güllerin kanlarıyla dokunan isyanıyla sararmış, düşlere sokulan ıssızlıkla sıvanmıştı.

Düşüncelerime yansıyan, güllere ayna. Şu satırların yazılmasına sebep kaynak. Düşlerimde bilenen, duygularımda şekillenen güllerin kanlarını yüreğime akıtan, yosunlu kuyuların acılığını yaşatan. Rüyalarımın penceresinden akan, kafa kağıdına yazdığım eserimden bakan. Şiirlerimin ilham yazısı seslenir, gül esintisini her andan nefesi kalbimin izinde savrulan, gün esaretinin her andan ruhumun gizinde kavrulan:

İlk baharla açan güllere selam. Esaretiyle yüreğimi sürgünlere atan sana kelam...
Kalıpta donan ruhum erimiş, satırda duran özlem kalbime inmişti. Güllerin aynasında ki kanlar dökülerek, kirpiklerimi ağrıtan anılar film şeridi gibi canlanmaya başlamıştı.
Gül kokulu, şen dokulu; kafamın odasını altüst eden, fikrimin adasını işgal eden...
Anlık tozların düşlerinde solukla yürüyen. Damarlarımın ininde uğultulu seslerle gezinen. İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma damgalanmış. Benliğimi ansızın sisleyerek yürüyen sen...
Sen izanımın bünyesinde, zamanlarımın bütünlünde gölgesin. Gölgenle izin izimi bulan varlık. Zihnimi ve fikrimi kemirip duran darlık...
Sana sürgünüm: Sevdanın işaretinde atılan oklarla bilinmezin balçıklarına iten, karanlığın kubbesinde biten sürgün yüreğim
Selamların haykırışı sesini bulsun. Satırlarım senin gözünü öpsün. Kelamlarım; kırgınlığını dindirerek, kızgınlığını sindirerek tutsun...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Güllerden Sana

Geleceğin atlasına seni işaretlemiştim
Hayatın hazanlarına seni serpmiştim
Kalemimin atışlarına seni izah etmiştim
Seni uzakların bakışına gül diye ekmiştim

Anılarımın sandığında ansızın göründün
Zihnimin çerçevesinde tebessümünü süpürdüm
Alnımın camekanında ellerine döküldüm
Gülistanların çardağında gözlerine süzüldüm

Yitik kentin karanlığına esaret ayaklarımı serdim
Yıkık bentin aralığına asalet atışlarımı vurdum
Ilık ferdin kabalığına azamet bakışlarımı verdim
Silik derdin abalığına emanet yakarışımı kırdım

Günlerin inlerinde sende kaldım
Sevdanın serçesini izlere saldım
Elvanın yollarında ismini aldım
Elveda nın yıllarında cismini sakladım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Gün batımı- Gün yakıtı

Gecenin mezarında alnımı kemiren anılar
Düşler yurdunun bulutlarını parçalayarak kaçar
İzbe duvarların hicranında nefes olarak bakar
Kafa hatırasının defteri soluk kalarak rüyalara yatar

Yitip giden zamanların toprağı çöktü
Küskün bulutların özlemi yağmurunu döktü

Gün batımı güneşin kanlı gözleri
Gün yakıtı hayatın sıcak şefkati

Gün batıyor, gün doğuyor
Zamanlar suya yazılarak kaybolur
Bulutlar başımızda taç olarak
hatıralar kuma kazılarak yok olur
Ufuklar ötesine taş adımı uzatacak
Gün batımı - gün yakıtı..

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerden Sen

Günlerden sen
Acı lokmanın çilesi geldin
Sahillere sürüklendiren sert rüzgarınla gittin

Her günlerden yüreğime saplanan sen
Zihnimin ince damarını kopartan giyotin
Fikrimin kalın gövdesine yazılan süretin
Anılarımın sayfasına kazılan gölge elin

Her güzlerin şafaklarında sözlerime saklanan sen
Her hecelerin deftere kaplanan şeklin
Sevda serçesinin şakırtılarını uzaklara seslendiren

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerimi Zehirliyerek

Gül yüzlüm, ay tülüm, hayat külüm
Seni sevdim, günlerimi zehirliyerek içtim
Hicranın yokuşunu kalbime ittim
Hayatın boşluğunda mesafelere indim

Gün ikamet telim, esaret adresindeki yerim
Uzaklık yelim, sana kafamın odasında gülüm derim

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerimin İhtiharında ki

Sana olan hicranın alevinde piştim
İntizarın yığılan sellerinde aştım
Ahdetin kapısını açtım
Güllerin kanlarını yüreğimde yaktım
Kirli bulutların yüzüne taş attım
Kaldırımların inilti nefesini ittim
Ruhumun ızdıraplı tokmağını aldım
Dudaklarımda kilitlenen sabırlara vurdum
Dişlerimde sıkılan ismini yırtım
Hülyalarımın iştahına koydum

Sen şafaklarımın sabahlarında görünmedin
Ruhum sancıların kaşıklarında dağıldı
Yıldızların dertleri gözlerime doldu
Sokakların uğultusunda sesinle yoktun
Hayatımın karabasanında gölgen takipte
Günlerimin intiharını uçurumlara bıraktım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerimin Papatyaları

gönül kapımı ellerinin manolyaları ile
sertçe çalmıştın
duygularımın pergeli,
seni bana sınırlamıştı.

rüyalardan çıkmayan,
düşlerden yılmayan
gün limanımda mavi sınırların

sokaklarla ayaklarımın parangasına
kaldırımlarla taşlanmıştım
sevda güvercinimin gölgesinde
gözlerine bakmıştım
günlerimin papatyaları umutla çekilerek
yüreğimden batmıştım

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerin Çilesi Olan

Gözlerinin ışıltısı günlerimin karanlığına bakmış
Sözlerinin nefesi yüreğimin kalabalığına batmış

Hüzün üflediğim deryanın aynasında suretin yansımış
Hicran tuttuğum kaldırımların kirlerini anlara itmiş

Gölgen sokakların alnında izlere bulanmış
Bense şakakların terinde dövülerek bunalmış

Günlerin gül kanlarını ellerimde yakmış
Senin tatlı tebessümün fikrimin çilesinde kırıntı
Benim hayallerim zihnimin filesinde boşaldı.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:10 AM
Günlerin Tozu

Senin adın dudaklarımda kilitlenerek hapsoldu.
Ben ise senin izinde mechullere sokularak,
Günlerin tozunda düş kaldım.
Hayatımın güzellik örgüsü,
Yüreğime sevda dişinde okunan sözcüsü.
Hep seni anarım, kalbim derdin yangınında yanar.
Hayatın bulanık örtüsünde boğularak;
gözlerim yırtılmış, sözlerim kısılmış, idrakim sıkışmış
Senin resminle avunurum.
Yüreğimin hüznü ise kavrulur

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Her Anımda Gömülen

Seni görürüm her vaktin tırnağında
Seni gözlerim her akıntının girdabında
Sen rüyalarımın aynasında görülen
Her yanımın sislerinde buluşan
Her anımın izlerinde gömülen

Seni bulurum Marmara'nın
gözlere çarpan dalgasında
Seni düşlerim Kız kulesinin aynasında
Seni süslerim beyaz bulutların oyunlarında

Sen sokakların alnında bedenimi sürükleyen
Senin cismin kaldırımların dizinde yansıyan
Dişlerle parçalanan satırlarla yüreğime kan akıtan
Dilim ismini anar,
Rüyalarımda seni hakikat sanar

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Her Yanımda Görülen

Fırtınaların uğultusunda kafama esen
Yüreğimin cinnetini hançerliyen eser
Dilimde işlediğim, dizimde izlediğim esef
Anların hazin dudağında yüreğimi ezen

Sen uykularımı bölen, zamanlarımı yırtan
Uzaklıkların ufuklarına gönlümü yapıştıran
Her anım seninle yazılı, her yanım seninle kazılı
Teselinin satırlarında bakışlarınla damlalı

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Hicran Acısı

hicranım mahşerin uğultusunda
boğulacak gibi
gözlerim bulutların sıkıntısını
sözlerim sukutların yıkıntısını
tutacak gibi
hicranın adasından sürülerek,
zindanların akrebine sığındım.
yürek acısının
uzaklığı kollaması hicrandır
duvarlarına kürekle karanlık atılan
içimde ki kara zindandır

mechullere gidecek bir yol arıyorum
dağların belini, denizlerin yelini
ellerime sarıyorum


bu yol nice hicranların adımını ve dilini tuttu
kimbilir hangi yürek ağrısının iniltisini duydu
yolların başı canavar gibi
boğazına gireni içinde parçaladı

hicrandan yürüdüm,
ıssız izlerimle sürüldüm
sürgün veren yüreğimle yoruldum
içimde ki zindanla kurudum
hicrandan zindana ellerimi vurdum
kara bulutlara özlemi sordum
hicran acısı kanlı yakarış oldu

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Hicran Alevi

Hicranın aleviyle yandım durdum, özlemin sıcaklığı her yanımı tutuşturdu. Ne olur ses ver, ne olur hüznümün kırık ağacına yaklaş. Seni seviyorum. Geleceğin sisli merdivenlerinden çıkarak hayatımızın değişimini yakalayalım. Harabe zamanlarımın sensizlik değirmeninde öğütülen yüreğimi açarak sürgün veren yollarımı açayım. Senin hayat elin olarak hayallerime kaçıyorum. Ahdetin kanlı sayfalarını karıştırıyorum. Sen ve ben... Elin elime sarılmış, gözlerin gözlerime yaslanmış. Sen benim için özelsin, Sen benim için değer ifade eden güller gülüsün. Gülüm; Gülistanlar bahçesinde seni görürüm, başımda esen yellerle seni denizin mavi saçlarında görürüm. Ufukların perdesini açarak geleceğe yürürüz. Hayallerimin değirmeninde suyu alarak sana sunarım.Canım: Gönül yasımın teri damlamış, kalemlerimin mürekkepi ile bulanmış olan suyumdan içermiydin.
Rüyalarımda görülen, kalbimin toprağına gömülen sen. Hüzünle; ruhum tutuşmuş, yüzünle kafam tutulmuş, rüyalarım yorulmuş... Kara günlerin rengi ile kaplatma beni, kaba dillerin tükürüğü ile sarartma beni, kafa tozunun feryadında daraltma beni. Sana ellerimi uzatıyorum, geri çevirme, ne olur uzatma sürgünlerin kanatlarına. Sana yüreğimi veriyorum, ağlatma beni. Benliğimi aldın deryaların aynasına bıraktın, şimdi ise günlerim çalkantılı. Üzerimden hüzün yağmuru geçiyor, sayfalarıma akan hüzün yağmuru ile yazıyorum seni. Hayatımın cenderinde bakan hüzün çamurunda yaşıyorum.
.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Hüznüm Tanık

Yüreğim sevda sesinde yanık, benliğim ise sensizliğin sürgünlerine atılan sanık. Hüznüm tanık; martıların acı çığlığı, sahillerle adımlanan taşlar, senin saçlarını ellerime düşüren mavi deli dalgalar, Kız kulesine sırlarımı açan sözlerim, yıldızların gözlerime dolan dertleri, her vaktimin anları bana tanık... Uzatma sürgün yüreğimi, gönderme hazin yolların kuruluğuna. Seni sorarım şafakların kanlarına, seni görürüm alnımın terleyen penceresinde, seni ararım kara dilin kaldırımında, seni sararım ufukların tebessümüne. Vakitlerimin damlasında akan sen, gözlerimin boğuntusunda bakan sen. Düşlerin hecesi seni fısıldar, zihnimin hançeri seni gönlüme saplar, damarlarımın içinde gezen sevda izi ruhumu kaplar. Senin ismin dudaklarıma kilitlenerek yorgun, hayallerimin kelebeği duygularımın sisinde yolcu. Bir teselli ver, yüreğimin hüznünü söndür. Bin tesirli söz sun, ellerimin uzanan hicranını anı kuyularına döndür. Nemli yazda, senli yazılarla ve sensiz anlarla ulaşmaya çalışıyorum. Titreyen sesimi, dalgalara itekleyen nefesimle sana yazıyorum, okuyan gözlerine yapıştırarak kazıyorum. Canımın içi, yazgımın kanlı dişi, kanıma damgalanan dili olan. Şiirlerimin bestesi seninle okunur, kafa kağıdım seninle dokunur. Kalabalığa usulca sokulurum, seni bulurum umuduyla tozlu adımları yırtarım, çehrelerle seni gözlerime ısırırım. Yaşamımın üzerinde aşan yankı, hicranımın alevinde aranan boşluk sanki. Yoksun artık, yoksul kalan kelimelerim ağlayışların sarsıntısında, yorgun duran yüreğim derya çığlığıyla boğuldu.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Hüzün Anılar

Yüreğimin yangını intizara sürüklüyor, günlerimin sızısı ıssızlığa itiyor, düşlerimin batan kayığı hiçliğe gömülüyor, kafam seni resmederek sessizliğe atıyor. Kalbim seni heceleyerek sensizliğin hüznünde yakarışım
adımlarına yayıldı, gözlerinin kuru penceresine yazdığım satırlarım kaldırımlara atıldı. Gözlerim yaşla yırtılarak, gönlüm yasla kırılarak seni anı paketine sararım. Duygularım acı aşla beslenerek, düşüncelerim aşk çıkmazının sokağına seslenerek seni ararım. Hayallerimin aynasından kopmayan, rüyalarımın penceresinden çıkmayan sen... Sensizlik feneri elimde, sensizlik teri dilimde... Sayfalar la karalanarak, günlerin ölü donukluğuyla paralanarak seninle kapanırım. Gölgen tanların kanlı kızıllığında ellerimde tutuldu, gözlerin zihin tutkalında anların kara perdesine yapıştı. Film şeritleri kafa raflarına itildi, ara sıra raflardan anıları çıkarak izliyorum. Bazen ise benden tarafa dönerek gülümsemeni ısırıyorum... Sözlerin sözlerimi kovalayarak, gözlerin gözlerimi kapatarak sevda damlasını içmiştim. Buradan son çıkışınla yüreğim harabeye dönerek senin özleminle zamanım hüzün tutuyordu. Sensizlikle sarsılarak ruhumun izine sokulan ismini hicran yutuyordu. Hüzün selleri anılara doğru sürüklüyordu...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:11 AM
Hüzün Yağmuru

Genç adam gecenin karanlık örtüsünde ruhunun hazin yankısı çığlık kopartarak sahilde yürüyordu. Dilinde dökülen özlem ve söylemler uzaklığın kanlı deresine itilmişti. Dişinde sıkışan kırgınlıkla hayallerinin fotoğrafı karanlığı ısırmıştı.
Seni diyordu genç adam ‘ - Seni geleceğimin atlasına gül olarak ekmiştim, günlerin başaklarında seni görmüştüm, canım seninle cananlığa kavuşmuştu. Şimdi ise yüreğimin dileğine çıkılan hayal merdivenlerinden düştüm. Gözlerimde ve gönlümde hüzün yağmuru döktüm...’

Ruhunun hazin kamcısı acıyla döverek başı düşmüş, dizleri eğilmiş olarak ağır ağır yürümeye devam etmişti. Kulaklarını şaklatan dalgaların sahile vuran sert tokadı, kalbini yaralayan dert sakatı her yanını sarmıştı, her anı ruhunu tırmalayarak artmıştı. Boğazı ışıklarıyla öpen karşı kıyının betonuna gözleri takıldı.
Genç adam ‘ - İşte sevdiğim şu evlerin kör penceresinde ikamet ediyor. Acı aşkların fısıltısı duvarlarını ıslatmış Kız kulesinin üstünde bulunuyor. Tarih kokan, heybeti ile Haydar paşayı tutan, boğazın maviliğine gülümseyen kışlanın yakınında, Selimiye mahallesinde sevdamın ayaklarını vurduğu yerdir ‘... Başında hüzün yağmuru akar, soğuk ürpertiyle denizin ağlaması bakar. İntizarın hicranında ufuklar karanlık balçıkla kararak gönlü sararmış, umutları sönmüş, hayalleri yıkılmış olarak geleceğin perdesini kav la tutuşturarak yakar. Hüzün yağmuru şiddetlenmişti... Kederin kader alnında terlemeye başlamıştı. Ruhunu ıslatan hüzün yağmuruyla sarsılmış ve kederle terleyen kalb titremiş olarak sahilin çapağı olan taşın beline yığıldı. Başını ayaklarının arasına sıkıştırarak söylenmeye başlar
‘ Ey aşk acısı, ey gönül yarası, ey derdin karası... Sana sığınırım, Sevgimin adını düşlerim... Onun yokluğunda sürgün kaldım, günlerim onsuzlukla zindan oldu. Bir çıkış ver, bir ferahlık ser. Hani gözleri gözlerime kilitleniyordu, hani sözleri sözlerimi sarıyordu bir zamanlar’... Zihnine film şeritleri yayılır, anıların sahnesi açılır. Ela gözleri karanlığı yırtan ayla kendisine bakmış, siyah saçları denizin dalgasında ellerine düşmüş, oval çenesi ufukların köşesinden bakarak gözlerine çökmüş, güzel yüzü sahilin ıssız belinde kafa odasını kırmıştı. Derbeder durumda sürüklenip duruyordu, sevda ölümünün soluğunu yutarak hüzün yağmuruyla: Duyguları kanlanış, sözleri kurumuştu.
Dudaklarına yapışan hüzün melodisi tütsülenir, karanlık siyah saçın dalgasına. Öylece durup izler sevdiğinin hayalini...İkametgahı gözlerine batarak gölgesi yanı başında buluşmuştu. Gölgeye sorar ‘ Ey hayal sulületi karanlığın aynasından çıkarak ellerimi tutsan, geleceğimizin inşasını beraber kursak‘... Hayal sulület donuk kalır, ağzından tek kelime, gözlerinde bir gram bakış görülmez gözleri kapalı, hayattan kopuk, cansız et yığını gibi durur. Genç adam yaklaşır, hayal geriye çekilir. Genç adam adımlarını hızlandırır, hayal de gerisin geri hızlanır. Daha çabuk kavuşma özlemiyle kollarını açar, feryat koparır. ‘- Ey canım benim niye kaçarsın benden, niye uzak kalırsın yardan. Gel ellerimi tut, gel gönlümü nefesinle yıkat’... Hayal cesedi Boğazın dalgasını yararak Selimiye’nin duvarlarına sokularak kaybolur. Karabasanlar bedenini tutarak kahkahalarını kafasında yankılandırırlar. Hafakanlar ayaklarına serilerek denizin çağıran sesine itekler. Hüzün yağmuru ıslattığı gibi denizin çağıran kolları gözlerine çarparak: Gel diyordu. - Senin yangınını söndüreyim, hüzün yağmurundan kaç, esaret ayaklarını bana dokundur, senin bedenini karanlık derinliğimde kapatayım. Aşkın keder kalemi yüreğine bir kere yazıldı mı iz kalır, kalbinde hep sızısını hissedersin. Genç adam öylece durur düşüncelerin dehlizinde dolaşır. Karanlığın alnında çağıran ses, kalbinin acı nefesi buhramlara atarak çıkmazlarda bocalıyordu. Hüzün yağmuru artmış artık meçhulün adresine sürüklüyordu ‘ Ya ölümün vuslatında hayata son vermek, yada yeni bir hayatın menzillerine uzanmak. Başı kah denizde batıyordu, kah sahil yolunun uzaklığına çevriliyordu. Bir kedi gelir ayaklarına dolanır, kedinin mırıltısı silkeler kendisini. Yorgun ayaklarını isteksiz sürükleyerek sahilin karanlık ağzına girerek kaybolur. Sahilin tokadı artar, kedinin mırıltısı denizin tokadına yanıt verir

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:12 AM
İhtiyar Adam ve Mezarlık

İhtiyar adam kat kat yükselen
yaşların izlerinde yüzü kırışmış

Zamanını çilesini omuzluyarak
beli düşmüş, ayakları eğilmişti

İhtiyar adamın yorgun gözleri
Eyüp mezarlığına değmişti

Kaçınılmaz edebi vatanın vuslatını aralamıştı

Çocukluğunun şen dolu, en deli
anıların filmleri zihninde sahne

Gençliğinin enerji yüklü,
kavak yelli serhatleri fikrinde perde

Esinti tozlarla yükselen hayatlar örtülmüştü
İhtiyarlık zamanının ızdırabına örülmüştü

İhtiyar adam ve mezarlık
Toprağa çöken dostları ıssız iklimde
Ruhları bedenlerinden koparılarak vuslata nefesli

İhtiyar adam da
Karatoprağın bağrında sarsılarak
kendini ubudiyete bırakmış
Yıkık bedeni ölüm nemleriyle sarılmiştı

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:12 AM
İstanbul' da Bir Adam

İstanbul’un kalın ense kökünde bir adam
Başına yığılan tonlarca ağırlığın közünde
Kalabalıkların kirpiklerine yumuşakça dokunan
Kaldırımların kirlerine usulca dolanan
Mahzunluğun ruhunu saran süzüntüsünde
Caddeler boyu taşları damgalayarak ezen
Tanırsınız belki: ağzından düşürmediği sigarasından
Bir de gözlerinden okunan hüzün alevlerinden

İstanbul’da bir adam, meçhullerin karanlığına sığınan
İstanbul’da bir adam, meşakkatlerin sessizliği ile gölgeli
İstanbul’da bir adam, düşüncelerinin yankısı ile kaldırımları gözleyen
Tanırsınız belki ağzından düşürmediği sigarasından
Bir de yüzünde gezinen kırışıklardan

İstanbul’un koca beden yoğunluğunda
Kalabalıkların bağrına usulca sokulan
Gözleri kısıkça, bedeni eğikçe bulunan
Kaldırımların başına genişçe dolanan
Kafanın çığlığında caddelerce süzülen
Tanırsınız belki ağzından düşürmediği
Bir de dalgalı saçlarını kaplayan aklardan

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:12 AM
İstanbul' da Dilenci Çocuklar

Gözlerinin içinde İstanbul esintisi
Sorar ruhunun hazinli kamçısı
Dudakların da sıkışan istekler kaçamak
Ellerinde bulutlanan yakarışın ezikliğinde

İstanbul' da dilenci çocuklar
Kaldırımların kirlerinde köşeleri parselliyerek
Duyguların kölesini avlamak için
Açar avucunu, eğer boynunu

Sanki yılların çilesi ıslatmış
Boynuna ateş dolanmış
Gözlerinde okunan hüzünle yıkanmış
Hayatının baharında sararmış

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:12 AM
İstanbul' da Seninle

İstanbul’da seninle maviliğin aynasında kaynasak
Saatlerin rikkatlerinde, düşlerin sözlerinde kapansak
Üsküdar’ın dudağına konan, acı aşkların yanağı olan:
Kız kulesinin hüzün yutan duvarlarına fısıldasam seni
Gözlerimin nemlerini, gönlümün nezlesini,
İstanbul’un uzaklığında ki kanlı alınlara atsam

İstanbul’da seninle mazinin kapısını açsam
Eski göz yalılarda, eski söz anılarda soluklansam
Haydarpaşa’nın demir dişinde yutularak
Karacaahmet’in sessizliğini ruhumuza gömerek
Selimiye nin asker yankısı kulaklarımızda dinerek
Sahillerin soğuk esintisi kalbimizde sinerek yürüsek

İstanbul’da seninle kuşların kanatlarında kollarımızı açsak
Ufukların mavi perdesini yırtarak geleceğe kaçsak
Gözlerin gözlerimde ezilerek uzaklıkların düşlerini içsek
İstanbul anıların sahnesi okunur, geleceğin menzilleri dokunur
İstanbul’da seninle ahdetin örgüsünde sözlerimizi yaslasak
İstanbul’un kalın ense kökünde hayatın dizini çürütsek
İstanbul’un özünde buluşarak varlığımızın aynasını savursak

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:12 AM
İstanbul' da Bir Günüm

İstanbul’ un bir günün koyu karanlığında
Kendimi kaybettiğim, hicranla ezildiğim
Şehrin gri bakışlarından kaçtığım
Yeşil ufukların başlarına koştuğum
İstanbul’da bir günüm

Sisli ufukların bağrına sokulduğum
Derbeder durumda meçhullere süzüldüğüm
Duygularımın buhranlarıyla
Düşüncelerimin bulanıklığıyla
İstanbul’da bir günüm

İstanbul’un geniş bedeninden koparak
Varlık gaye ve şuurundan uzaklaşarak
Benliğimi solgunluğa savurarak
Hüzünlü bir günün şafağı

Kah sahiller boyu sürüklendiğim
Kah tabiata kapandığım
Kah ta mezarlıkların ahir et soluğunu
Gönlüme gömdüğüm
İstanbul’da bir günüm

Alaca karanlığın ruhumu sardığı
Tanların aydınlığını fikrimin sorduğu
Taşların ağırlığıyla kişiliğimin solduğu
Kaşların eğilmesiyle ufukların söndüğü
Hüzünlü bir günün şafağında. İstanbul

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul' da Kimsesiz

Bir ılık sonbaharın yalnızlığında
Semayı karabulutların ördüğü saatlerin diliminde
Akşamın soğuk deminde, Kadıköy sahilinin dizinde
Yüreğimi saran kor alevlerin dibinde

Yalnızlığın sarsıcı kollarında
Gözlerimde ki nemler bedenimi titreterek
Gönlümdeki yaslar ruhumu kemirerek
Kalbime dolan hicranla ezilerek
Akşamın soğuk deminde
Fırtınaların savurucu elinde
Ufukların çizgisine doğru ayaklarımı sürüyorum

Gecenin ıssızlığında karanlığı yırtan adımlarında
Karanlığın anlık soluğunda gözlerimdeki dolunay
Sahillerin bedenimi alıp sürükleyen boyunda,
Karabulutlar başımda taç
Dalgaların kayalıkları döven hırçın seslerin çığlığında
Yürüyorum karanlığın gizlediği ufuklara doğru

Dilimde dökülen heceler nakış, yaratana yakarış
Kalbime saplanan hançer feryat oluyor
Ruhuma vurulan tokmak çığlık oluyor
İdrakime yığılan seller sızı oluyor
Zihnimde ki iğne, fikrimdeki yara
Eğik bedenime ağırlık oluyor

İstanbul gecesinde bulanıklarla islenmiş ruhum
İstanbul gecesinde buhranlarla seslenmiş kafam
Gecenin ıssızlığında, hüzünlerin ıslığında
Kafamın odasını sarsan uğultu yüklü

Çilekeş kimsesizlerin yorganı olan karanlık
Üzerlerinde yüklü kasvet, ümitlere olan ahdet
Sisli ufukların aydınlığına uzanan eller
Yıkık bir hülya gibi sönük ve donuk

Hicranın kollarında, hüzünlerin alevinde
Ayak izime dolanan bir kedi yalnızlığıma sokulan
Karanlığı inleten kedinin mırıltısı gözlerimde yağmurlu
Yürüyorum karanlığın meçhullerine doğru

Ruhumu kaplayan kara perdelerin bağrında
Gönlümü dolduran sislerin altında
Kedinin mırıltısı ve dalgaların tokadı
Kulaklarımı iğneleyen.
Yürüyorum karanlığın gizlediği ufuklara doğru

Ey İstanbul..! Hep yaşanılmaz hüzünlerin ile
Sende mutluluk ver hazanlarında
Hayallerimin aynasında sen, gözlerimin boğuntusunda sen

İn cin uykuya dalınca
Gecenin boğucu uğultusunda dişlerde gıcırtı
İki yanımda kanatlanan evlerin ateşi dinmiş
Evsizliğin evinde kör pencerelere gözleri yapıştırarak
Yalnızlığın rıhtımında hülyalar la süzülerek
Düşlerin tebessümünde lekeli tablolara kapılarak
Kimsesizliğin sessizliğinde, kimseleri bekler gibi
Yalnız ve yıkık

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul' da Sen

Yüreğim İstanbul’la hecelenen sürgünlerinde
Kafamın odasına dolan hüzünlerin nemlerinde
İstanbul’a kapanan ruhumun seslerinde
Seni sorarım, düşlerimin paketine sararım.
Seni karanlık dudakların nefesine sorarım
Seni mavi dumanlı, şanlı umranlı olan...
Tarih adresinde, fasih semtinde ararım

Sen ve İstanbul.
Biri hayatımın soluğu, diğeri varlığımın balyozu
Kalın ense kökünde ruhumu eğen kanlı balyoz
Seninle kilitlenen duygularım İstanbul’la sürüklenir
Karanlığın bağrında kör ufuklarla dişlenen batak göz

Satırların isyanında seni sayıklayan
İstanbul sürgününde seni adımlayan
Harabelerin urganında seni ayıklayan
İstanbul ayağında buluşan sevda söz

Güllerin kanlarında seni görürüm
Günlerin anlarında seni bulurum
Her anım seninle kuşanmış
Her yanım seninle kapanmış
Hayallerimin adasına yaslanan
İstanbul aynasına yapışan sen

İstanbul’un başına gömülen karabulutların izinde
İstanbul’un kaşını serinleten maviliklerin dizinde
Göz yaşı akıtırım, gönül yasımı acıtırım
Senin gözlerin İstanbul tütüyor
Benim sözlerim hüzün tutuyor

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul' da Yaşamak

İstanbul' da yaşamak; acı, mutlu ve düşlerin kandillerine kaçış
Gönüllerin derinliğine çöken berrak dolu anlayış

İstanbul' da yaşamak; ufukların kalbinde yanık
Gözlerim açık: hayallerimin kelebeğinde ben sana tanık
Zamanın gerisinde ki soluğun, koca ensenin kalabalığına sanık
Eski gravürlerinin vesikası ve eserlerinin imzası
Yeşil boyan gri yüzlü, eserlerin ise kiremitle örülü

İstanbul' da yaşamak; acı, mutlu ve hüznümün kamçısına itiş
İstanbul' da yaşam; semtleri ve kaldırımları karış, karış
İstanbul' da yaşam, geleceğin ufkuna uzandıran yarış
İstanbul' da yaşam, insanlığın teveccühüyle güzelliğe yoldaş
İstanbul' da yaşam, gelişimin tebessümüyle yüksekliğe varış

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul Penceresi

Düşünce dünyamın penceresinde
Duygularımı İstanbul seyrinde
Gözlerim ufkun nemlerinde
Gönlümün yakın sevdasında
İstanbul penceresini aralıyorum


Ruhuma dolan gezintisinde
Duygularıma dalan esintisinde
İstanbul ilticasının nefesinde
İstanbul iltifatının sesinde
İstanbul penceresini açıyorum


Huzur deryasının genişliğinde
Duygularıma yığılan güzellikle süzülerek
Düşüncelerime atılan tokmaklardan sıyrılarak
İstanbul’un engin ufuklarına sokuluyorum


Gönlümü saran zarafetinde
Duygularımı İstanbul’a kilitleyerek
Kalbimin hararetiyle yoğunlaşarak
Düşüncelerin hareket ile yoğrularak
İstanbul’un engin ufuklarına sokuluyorum


İş ve sanat gelişi ile Dünyanın zarafetinde
Kültür ve sanat donanımı ile insanlığın bakışlarında
Estetik donanımı ile şehirlerin yüksekliğinde
Kıtaların parlaklığında altın nokta. İstanbul

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul Varlığımıza Yansıyan

Ruhumun ensesine sokulan geniş bağrında
Gönlümün eşiğine süzülen yaygın bağında
Varlığımın eşine savrulan aynasında
Hayatımızın soluğuna yansımış,
İstanbul aynasına yapışmış.

Yedi tepenin kalburunda, güzelliğin ikliminde
Düşünce dünyamızın penceresinde, genişliğin ilanında
Ruhları saran seyrinde, ilahi zarafetin ilinde
Zaman ve mekân hareketinde, insanlığı soran izinde
İnsanlığın soran keyfinde, varlığımıza yansıyan

Huzur meltemlerinin estetiğinde süzülüyorum
Duygularıma yığılan enginliğinde sürükleniyorum
Düşüncelerime atılan tokmaklardan sıyrılıyorum
İstanbul’un ufuklarına sokuluyorum

Gözlerim kaynıyor bu güzelliğin gezintisinde
Gönlüm bu genişliğin sevincinde
Kalbimdeki bulanıklık çözüldü bu zarafette
Kafamdaki sulanıklık döküldü bu estetikte
Fikrim doydu bu ilahi mührün aynasında

Düşünce dünyamın penceresinde
Duygularımı tabiata kilitleyerek
Gözlerin ufuk izleyişin sefasında
Gönlümün ağırlığını yatıştırarak

İstanbul uzakların şafaklarına kapanarak
İstanbul seyrinde, buhranların gerisinde
İstanbul güzelliğinde yoğunlaşarak
İki kanat süzüntüsünde buluşturan
Var olmanın yoluna koşturan
Hayatın anlamını oluşturan
Varlığın derinliğine daldıran

Düşüncelerin sellerinde, duyguların taşkınlığında
Fikirlerin gülşen kokusu zaferinde
Ruhları saran gezintide
Sana olan soluklarını biriktirerek
Değişimin öncüsü, gelişimin sözcüsü olunarak
Gaye ideallerin aynası. İstanbul

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
İstanbul Sevdalısıyım

İstanbul gözlerimi saran ruhumun hapsinde
İstanbul gözlerin nazarlarını kıran şafakların kelepçesinde
İstanbul’a yapışan varlığım yansımaların esintisinde
Geniş ufukların tebessümü ile İstanbul her yanımda

İstanbul sevdalısıyım yarınların şafağında
İstanbul ahdesindeyim bugünlerin genişliğinde
İstanbul Akabesindeyim geçmişlerin izlerinde
İstanbul evladıyım zamanlarımızın yaşantısında soluk

İstanbul sevdalısıyım, ruhumdaki hicran senle dinmiş
Gül kokulu, bülbül ötüşlü, mavi perdeli kentim
İstanbul sevdalısıyım, bünyende hayatım senle kazınmış
Gönüllerle örtüşen bağrınla âdemlerin iltifatında
İstanbul sevdalısıyım, kalbimin sesinde senle yankılanmış

İstanbul kendisine süzülenlerin hecesinde
İstanbul kendisine sokulan noktaların işaretinde
İstanbul geniş ufukların çerçevesinde nefes
İstanbul kendisinde yaşayanların aynasında ses

Çiçek bahçeli, deryalarla serili, mavi kubbeli kentin
Sanat ve kültürle örülen insanlığın coşkusu
Ufuklarla örtüşen istikametinle gelişimin imzasında
İstanbul sevdalısıyım, varlığımızdan kapanışına kadar

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
Kaldırımlara İdamım Yazıldı

seni nasılda çok özledim
bir yavrunun ana kucağını istemesi gibi
akreple zehirlenen derede anıları izlemesi gibi
bir yanın kulağında yıldızlara dayanması gibi
tanın batmasında güneşi içmesi gibi

senin gözlerin gözlerimde kaçmasıyla
kalbimin kapısını darbeyle kırmasıyla
sana olan özlem ve söylemlerim artarak
şiirlerimin tanıklığında,
kaldırımlara idamım yazıldı

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:13 AM
Karacaahmet' teyim

Toprağı kanla sulanan
Teni kemiklerle süslenen Karacaahmet'teyim
Ölüm bahçesinde ruha gıda olan rahmetteyim
Yüreğimi burkan son menzilin elindeyim
Kaçınılmaz yatağın koynunda zahmetteyim
Gözlerime çarpan taşların hüzün eteğindeyim

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Karacaahmet'te ki Vesikalık

Gözlerime topraktan sürme çekildi
Dudaklarıma taşların telaşında mim gerildi
Selvilerin gölgesinde, tarihin göbeğinde
Yüreğimin tenine hüzün yeli serildi
Karacahmet'in takibinde ruh torbaları
Ensemin damarına devrildi

Mermer köşeli yüzü
Ceset döşeli yükü
Toprak köseli teli
Anılarla yüzleşmiş seli
Akar hazin kuyuların duruluğuna

Saatler, elimde hovardaca kaçan
Çöllerin kuruluğuna ayak vuran deli

Bir vesikalık buldum
Karacaahmet'in ölüm evrakında dürülen filesinde

Anların mengenesinde sıkışmış
Hayatın yaşlılığında gerilerde sıkılmış
Alınların penceresine karanlık boya yıkılmış
1960 yılında kalan er kişi vesikası
toprağın tabağına gömülen yakamoz
bedenini çürüttü...

Dudaklarında hafif tebessüm,
Ufukların avucuna uzanan tezekkür bakışlarında,
yürek seferi vardı, kafanın kürek eseri sardı...
Kıvırcık saçları maviyi ve maziyi kaç kere yaladı
Yorgun gözleri kimbilir hangi kaldırımları kamcıladı
Bilinmez, dostlarının şahitliğinde hatıralarla yaslandı

Bu yüze ölümü sordum
Kendisinden kaçınılmaz vuslatın ağırlığını duydum
Ruhumun savrulan sağırlığında
toprak yüküne eğildim
Kara toprağın kelepçesinde teslim...

Bir vesikalık fotoğraf
Bin anın ininde aklıma yatalak
Elimde ki benim vesikalığım olsa
Geleğin izinde donan yüzle
Mezarlığa ayna...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Karacaahmet

Çağların dişli çapasıyla kazılan
İnsanlığın anlık ellerinde yazılan
İbret koltuğu olan
Hayat tabağında son durak bulunan
Karacaahmet

Ceset döşeli ocakla sarılı
Mermer köşeli kucakla yarılı
Varlığın söndüğü kucakla yaralı
Terleyen renginde yüküyle yorulur

Ölüm bahçesinde biçilen hüzün boşluğudur
Edebi vatana geçiş yokluğudur
Tarihin mirasından gelen insan tokluğudur

Eski mezar taşları
Geçmişin kuyusundan sıvanan mülkü
Kavuklu, sarıklı, yazmalı kararan mührü
İşte şu taşın altında yatan bir insan yüzü

Gökyüzünü kollayan selvi gözlü
Kimbilir hangi anıların defterinde sözlü
Günahın kadehinde içilen anlar
Sevabın payesinde biçilen şanlar
Anlar geride kalır toprağa akar
Sessizliğin batışında zamanlardan ağlar
Son menzilin bakışında kendine bağlar

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Karanlığa Üflenen Özlem

Anlık tozların düşlerinde solukla yürüyen
Damarlarımın ininde uğultulu seslerle gezinen
İsmin canıma mimlenmiş, cismin kanıma damgalanmış
Benliğimi ansızın sisliyerek kazınan
Uzaklıkların çöl seraplarında buzlanarak oyalıyan

Yitik gecenin kaldırımlarında seninle süzülen
Sahiller boyu sürüklenerek dalgalarla tokatlanan
Yıkık bir sevdanın kanlı hecelerinde sayıklayan
Geçmişin yosunlu taşlarını ayıklayan
Seni viranelerin yollarında arayan

Geçmişin aşılmaz iklimlerin ardında kalmıştım
Bende: savurucu esintilerle feryat kopartım
Sana olan özlemi kendime hapsettim
Düşüncelerim le delinmez duvarlarda büzüldüm
Yüreğimin yangınlarını korlayan taşlarla üzüldüm

Hayatımın aynasında hicranla duran
Tebessümün kalbimi hançerliyerek alnımda donan
Geleceğin serhatlerini mecnun misali dağlayan
Hüzünlerin tokmakları ile mahsun timsali ağlayan
Hülyalarına ördüğüm kumaşlarım yırtınan
Karanlığa üflenen özlemle tutuşan
Sevdanın zamanlarına zincirlenen: Maktul

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Karartma *******i

benim hayallerimi boşa çıkardın
kırgınlığımla kaldırımların boşluğuna düştüm
anladım ki, sana olan sevgime
ihtiyacın yokmuş
anladım ki, sevgini bir başkası için
örmüşün

karartma *******ime yıldızlar düşer
yıldızlar ellerimde sıcak olur,
yas düşer
rüyalarım gözlerime bıçak oluır,
kan düşer
ay ın yüzü avuçlarımda kor olur
ruh ilimi ısıtan, can izimi ısıran
*******

karatma *******imde
karanlıklar gözlerimi yoklar
beynimin süngerine karanlığı batırırım
başımı emen yastıklar
karatma *******imin sahibi olur
kaç gecenin ölümcül soluğunu duydum
senin karartında
yüreğime acı vurdun
geleceğin arazisine
karartı *******inin
sirenini duyurdun

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Kırmızının Rengi

Bir sevdanın solan gülleri kırılır
Kırmızının rengi yüreğime saplanır
Kan damlayan günler zihnime satır
Fikrimin acı sellerinde kırmızı yığılır
Benliğim önlenmez hezeyanların sürgünlerinde
Harabelere boğulmuş anılarla dürbünlerinde
Geçmişin sevdasını seyrederim ruhum dalmış
Hayatımın duvarını sızlatmış
Saatlerimin nemlerini oyalamış
Gönlümü boyayan kırmızı ile kapatmış

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Kuyuların Ağzı

Zamanların kuyusu yüreğime dökülür
Seninle hayatın kıyısında gezilir
Anların acı suyu içilir
Yılların kelepçesi sende takılır

Kuyuların ağzı gözlerime dolar
Anıların ağrısı zihnimde donar
Hayatımızın sisi kalemimde saklanır
Yılların kelebeği sende kanlanır

Varlığımın içinde hayal sülület
Canımın izinde kırmızı büket
Kırmızının yüzü kuyularda süret
Yılların ipi seninle çekilir
Kafeste ki sevda serçesi sende ötülür

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:14 AM
Mecnun Misali

Gözbebeklerimi ağrıtarak nuru olmuş
Gönlümü sancılatarak duru olmuş
Benliğimi kamcılatarak sevdana divane olmuş
Sensizliğin fenerlerinde yoluna koyulmuş
Mecnun misali kalbur dağların yoldaşı olmuştum

Çile taşlı yolumun üzerinde bataklıklar
Mim kaşlı geçmişin ininde yataklıklar
Anıların tokatları ruhuma sataşarak
İşaretsizliğin ilinde kapanarak
Mecnun misali kirli bulutların izdaşı olmuştum

Sorularımın heceleriyle yırtılarak
Kanlı satırlarıyla kırılarak
Anlı zamanın yosunlarında boğularak
Sessizliğin hülyaları yüreğimi kavurarak
Mecnun misali süslü güllerin sırdaşı olmuştum

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Neredesin

Anılarımızın paslı kapısından girerek
Zamanların an koridorlarında geziniyorum
Ahu gözlerinin melteminde
Senin gönlünü hicranıma sürmeliyerek
Ufukların derinliğine kilitliyorum

Hani gözlerin gözlerimde eriyordu
Hani sözlerin sözlerimi arıyordu
Hani nefesin nefesimi soruyordu
Hani sevdan sevdama ortaktı

Şimdi ise yoksun
Karanlığın sisine kapandın
Seni arıyorum
Kaldırımların kirli kirpiklerinde
Seni soruyorum
Uçan kuşların yankılı sesinde

Karanlığa bürünmüş, hayatımda boğulmuş
Gölgen gölgemi tokatlıyor
Ey! Sevdanın yanlızlığına sokulmuş
Gözlerin gözlerimi kavalıyor
Ruhumun hüznü seninle açılıyor

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Resim Üstadı: Şenol Kirpikçioğlu

Resimlerin zarafetine, sanat kelebeğine diz oldu,
Reşitlerin gelişimine, nesillerin geleceğine iz oldu,
Tanların estetiğine, tanımların zenginliğine çizgi oldu,
Şanların enerjisini yükleyerek bozukluğa silgi oldu.

İlk adımımızın teşekküründe dişli hayalleri yoğurdu,
İlk anımızın tezekküründe sisli rüyalara soruldu,
İlk arayışımızın teveccühünde sırlı kitapları yorumladı.
İlk alnımızın tevekkülünde saklı tohumları yakamozladı!

Esinlerin seslerini zaman yoluna okundurdu;
Renklerin sellerini hayat yolunda dokundurdu,
Enginliklerin ellerini resim yurduna doldurdu,
Doğanın atlasını ressam yorgunluğuna daldırdı.

Güzelliğin iklimine kanadını saldı,
Genişliğin ikramına varoluşunu sardı,
Hayat gazelin ikrarına değişimini kattı.

İlhamını vuslattan aldı.
Fırçasını güzelliklere daldırdı.
İnkişaf değişimin öncüsü tat,
İkbal gelişimin sözcüsü addı.

İlkelerin özü, çizgilerin gözü,
Resim izlenimlerinin sözü,
Altın ufuklara kazılmış,
Yıldızlara yazılmış addır: Şenol Kirpikçioğlu...

Zamanını rikkatli ve verimli kullanarak,
Gayelerin istikametinde bulunarak;
Göz nuru, alın teri dökerek yapılan eserleri:
Tozlu hayat çerçevesinde miras kaldı.
Gönül telini gözleyerek dokunan,
Talebelerinin ellerin duasında çınar kaldı...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Ruhumun Katresi

Ruhumun katresi donmuş
Onun içine sen dolmuştun

Zihnimin basamakları dinmiş
Onun içine sen çıkmıştın

Fikrimin kapıları açılmış
Onun içine sen dalmıştın

İsmimin heceleri kırılmış
Onun içine sen girmiştin

İklimimin gülistanı şenlenmiş
Onun içine sen kurulmuştun

Umranlarımın satırları kurumuş
Onun içine sen yazılmıştın

Ummanların enginliği batmış
Onun içine sen vurmuştun

İkrarımın genişliği kanatlanmış
Onun içine sen uçmuştun

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Rüyalarımın Tablosu

Sensizlik karanlığında benliğimi yitirdim
Kendimde değilim, bir boşluğa düştüm
Dilime sarıldım, saatlerin zehir akrebine küstüm
Zihnimin duvarını yoklayan, kalbimin acısını yakalayan
Her vaktimi çalan büstün
Günlerimin kanlı bardağında içtiğim sözdün
Gözlerimin şanlı şafağında izlediğim özdün
Hülyalarımın paket aralığına sakladığım sendin
Rüyalarımın tablosunda çizdiğim renktin
Yüreğimi demir tarakta parçalayan derttin
Yüzümü dişli telaşta kırıştıran,
Şakaklarıma ak düşüren sendin
Kafamın hamal yükünü sayfalara yığan bendim

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Sana Bir...

Sana bir gül veremedim
Güllerin kanlarını yüreğimizde ısıtamadık
Sana bin gün veremedim
Günlerin anlarını sözlerimizde ısıramadık

Sana bir yol veremedim
Yolların uzun dillerinde millerce bulunamadık
Sana bin göz veremedim
Gözlerin izli dallarında mimlerce buluşamadık

Sana bir taş veremedim
Taşların alev bakışında güzlerce savuramadık
Sana bin yaş veremedim
Yaşların sancı akışında seslerce sunamadık

Sana bir su veremedim
Suların serin sebilinde saatlerce içemedik
Sana bin hu veremedim
hu ların ince nefesinde anılarca itemedik

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Sana Veda

Sana anlatacak sözlerim durgun nehiri batıracak kadar, şafakların vurgun sehirini yırtacak kadar çoktu. Senin ise bana üflediğin sessizlik hançeri. O hançerle; uykularım bölündü, yıldızlar başıma çöktü, yüreğim hüzünle döküldü. Sana değer veriyordum, ilgimi uzatıyordum, sevdamın asıl derdini sunuyordum. Değerlerin büstü olarak kalbime dikmiştim seni. Özlem yangınlarında sayfara dökülerek yazsamda, günlerin heyelanları üzerime yığılarak çıkış yolunu kazısamda... çilenin yakaladığı yaşamımdın. Sana yazılanlar; sevda torpağında filizlenen, duyguların yağmurunda beslenenmişti. İlhamını ise özlem çamurunda batırarak yüreğimi ıslatmış, düşüncelerimin balyozu ruhuma sataşarak serseri kalemimle satırlara yayılmış, derbeder ayaklarımla sahillerin karanlık dudağında bedenim kırılmış. Sana yazdıklarımı eser telifi içersinde gelecek kuşaklara aktaracağım. Otuzum dan sonra kitaplarla toplumun ızdırabını yansıtacağım, sosyal yarayı pansuman edecek zihni ve fikri güzelliği kucaklamış ve istikamet olmuş eserler. Artık sana olan yüreğim koptu, kalemim kırıldı, duygularım yırtıldı. Sen acı bir tebessümle çehrem geçmişin tablosunda donacaksın. Şayet sizde bir yerlerde makalelerimi okursanız yada kitap raflarında adımla karşılaşırsanız anıların tabağıını rüyaların mutfağına atarsınız ya tabağı kırar anlık anların dişinde kaybolmuş bir hiçliğin sokağı, ya da tabağı yıkarsın anı kuyusunda acı tat olsa da ömrün aynası gözlerime dokunur dersin... Seni artık duygularımın sandığından çıkarıyorum, düşüncelerimin zindanından salıyorum. Ben ise sahillerin karanlık dudağında derbeder ayaklarımı sürükleyerek sürgün veren uzaklıklara doğru gözlerimden kan, gönlümden ise ah yankısı denizin tokadına yanıt verecek. Bir yerlerde kitap raflarında adımla karşılaşırsan şunu söylemeyi unutma:

BİR VARMIŞ.... BİR YOKMUŞ

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Selam Sana...

Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemediğim seller hayatımı bataklığa sürüklüyordu. Kalemimi tutan parmakların titrediği, gözlerimin boğulandığı, kalbimin kasıldığı, ruhumun boğulduğu ve dimağıma kadar yığılan hüzün yağmuruyla kalemim selin önüne geçemeyerek sürüklenircesine haykırıyorum..!

Selam sana; Sevdamın adı, hayatımın acı tadı. Bir çileli anın sebebi olan, bin şiir mısralarının kendisi bulunan...

Selam Sana; Düşlerin çukurunda yaralayan, rüyaların penceresinde yakalayan. Sana sevgi hecelerini kanatlandırarak, sevdamın serçesini ellerine kondurarak ulaştırdığım sessiz ve ıssız gölgenin yakarışı! .. Hayatımda şekillenen, hayalimde bilenen sen.

Selam Sana; Bin bir çile ve zahmetle yoğrulmuş, tarihin soylu anası, tarihsel ve kültürel zenginliğin adresi:İstanbul

Selam Sana; Sevdaya gözyaşı abidesi Kız kulesi, Dilden dile- gönülden gönüle akan türküyle aşkın tellendiği türküye konu olmuş Üsküdar. Duvarları kan tutan... gurbetin gözyaşını yutan: Selimiye...

Ey! .. yürek yaşlarımın ve yanık derdimin gayesinde ki selamlarıma karşılık ver

Ey! ... söz yaslarımın ve yıkık derdimin amacına sürüklendiren sen

Selamımın haykırışını; maviliğin enginliğini gözlerime yapıştırarak ve mürekkeplerin rengini satırlara damlatarak gönderiyorum.

Ölüm vuslatının istirahatğahı Karacaahmet ten, Üsküdar semtinin serinlik ve eşsiz güzellik aynasında maviliğin kara dilinden, tarihin izleri kaybolsa da; seni anlatan kaldırımlardan, adımlarımın kaba sesinden, aydınlığın güzel sesinden: Sana selam iletiyorum.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Sen

Taşların dişlerinde, dağların dizlerinde
Çehren hayat kuyumun dilinde
Zihnimin odasından çıkmayan sen
Gözlerimin yağmurlarında dinmeyen sen

Kara gözlerin, tatlı sözlerin kalbimin derinliğinde
İsmin, cismin fikrimin adasına yığılmış
Nefesin ruhumun adresine sokulmuş
Hayatımın kırbacında sen
Ufukların kırıntısında sen

Tırnaklanan saatlerin diliminde
Tırpanlanan zamanların dikeninde
Yüreğimi saran alevlerin dibinde
Dağların hazin çığlığında sen
Kaldırımların hüzzam soluğunda sen

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Sende Mahkum

Yüreğimin acısı sende mühürlenmiş
Kafamın kaçısı sende mahkumlanmış
Hayatımın yazısı sende manalanmış
Bir günlere atılmış çile dişleri
Bin günlere yıkılmış file dizleri

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:15 AM
Seni Gördüm

Seni gördüm kirli bulutların altında
Küçük izlerimizle çiğnediğimiz sokakların alnında
Yılların an taşları hayatıma dolmuş
Sevdanın rengi bende donmuştu
Geçmişin çocukluğundan çalarak kadın haline saldın
Hasretin karanlığından çıkarak gözümü aldın

Seni gördüm uzun suların akıntısından sonra
Düşlerin penceresini elimizle aralardık
Sevdamızın serçesini ufuklara salardık
Gözün gözümde erirdi
Sözün sözüme esirdi
Ah..! Dişlerimde öğüttüğüm pişmanlık taştı
Yüreğimin intizarı damarımı yırtarak aştı
Sana dönseydim, sevgimize örseydim

Yıldızları avuçluyarak kalbine koymuştum
Dalgaları kucaklıyarak başına dökmüştüm
Şafakların tebessümüne seni sormuştum
Hülyalarımız arasına seni sarmıştım

Sokakların seninle eskiyen kirlerinde
Anılarını getirerek aklımın kalıbına bıraktın
Seni gördüm ince dilin akrebinde
Senden çocukluğumuzun şadında kopmuştum
Gördüğümde ise; alnı kırışmış, gözleri yırtılmış
Birde: şefkatle ellerini tuttuğun evlatların vardı

Seni hayalimin tarağında eşim yapmıştım
Derme çatma bir evimiz
Yuvamızı şenlendiren çocuklarımız...
Karanlığın hasretinden ansızın göründün
Ve... bende akşamın karanlığında karardım
Yitik şehrin kaldırımlarına vurdum
Gözlerimi acının yağmuruna sürdüm

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:16 AM
Seni İçimde Terk Ediyorum Artık...

Seni içimde terk ediyorum artık
Gecenin karanlık kulesinde ki yıldızlar
Ellerimde taş, yüreğimde yaş olarak
Deryanın saçlarına bırakıyorum
Gözlerime çarpan dalgaların çığlığı
Sanki senin saçlarının çırpınışı

Senin izinden ayaklarımı çekiyorum artık
Hayatımın damarına yapışmış keneleri atıyorum
Kamcılı dilini, canımı zehirleyen gözlerini
Yüreğimden anılarını da sökerek
Çiğneyeceğin gölgenin önüne bırakıyorum
Umudum söndü,
Sevda yurdum kendine döndü

Artık kalemim sayfalara katil olmayacak
Karalanan defterler yüzüne çarpılmayacak
Sana olan sevdamın adı
Sokakların dişlerinde öğütülmeyecek
Seni içimde terk ederek
Anıların acı tadı öğütleyecek

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:16 AM
Seni Kalemimle...

Yüreğimin acısı ile seni
kafa çerçevesinde
yutarım

Derdimin yakası beni ta
canevimden
tutar

Gözlerimin ıslaklığı ile seni
kalemimle
yakalarım

Günlerimin ıssızlığı beni çile
dilinde
yoklar

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Seni Özledim

Seni özledim
Bulutlar gözlerime dolarak
Senden gök çağlar
Saatlerimin akrebi kan kusurak
Yüreğim can yuvasından ağlar

Seni özledim
Anıların karabasanları *******imi yoklar
Senden bana kalan ise acı oklar
Oklar alnıma saplanır
Izdırabın ağrısında gözlerimi ağlatır
Oklar aklıma saplanır
Hüznün ağırlığında gönlümü parçalatır

Seni özledim
Kaldırımlarla ayaklarım terliyerek fısıldarım
Ellerim yıldızlara dokunarak dertleşirim
Avuçlarımla kayıp yüzünü alarak
Sahilin mavi dalgalarına bırakırım
Karanlığın boyasında ruhum kararır
Anı bataklığında duygularım boğulur

Canım sendin, hayatımın tanımı sendin
Beni hicranın intizarında iplere bırakarak
Sevdamın sayfasını hoyratça yırtarak
Gittin ve beni düşlerin duvarına çöktürdün
Duygularım harap kalarak rüyalarımı söktürdün

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Seni Rüyalarıma Gömmüştüm

seni rüyalarıma gömmüştüm
düşlerin kitabını yakmıştım
ufukları tarih kuyusuna dökmüştüm
zihnimin izbe bölgesinde
anıların garip dilencisini
peşime takmıştım
duygularım hüzün nağmesi çalardı
gözlerim acı tokatla yağmura dalardı
sana olan sığıntımda
sensizlik mağarasına saklanırdım
bunca zamandan sonra adımına döndüm
sokakların ensesinde bedenini gördüm
içimde kopan kıpırtı iğneliyerek
izimde kaçan tozları alarak
senin ardından
topuklu ayakkabınla dövdüğün
yaralı kaldırımlara bıraktım
kaldırımlar benim sırdaşımdır
hiç işittin mi, benden haberini aldınmı
kalbin nemli duvarında kaldınmı
kaldırımların saçlarında ki dalgalanan benim
yıldızlarını boşluğa kattınmı
ellerini deryanın tabağına saldınmı
gündüzün kalabalığında bedenim esir
yıldızların kafesinde yüreğim mahkum

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Seninle

Seninle düşlerimizin ipini çekelim
Hayat kuyusunun dilinde su içelim
Zaman sarmaşıklarını dişlerimizde itelim
Sevdanın yanlızlığına son verelim

Karanlığın perdesi elimizde yırtılsın
Gözlerimizin milleri konuşsun
Saatlerin mimleri buluşsun
Sevdanın yanlızlığı son bulsun

Fırtınaların uğultusu dinsin
Baharların gülleri serilsin
Hicranın korları sesimizde erisin
Sevdanın yanlızlığı kapansın

Ufuklar gözlerimizde siperlensin
Zamanlarımız eyvanlarla sürülsün
Hicranın ağır tozları süpürülsün
Sevdanın yanlızlığı solsun

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Sensizlik Sessizliği

Günler günleri telaşla kovalıyor, aylar ayları takiple kapatıyor. Fakat yüreğim yırtıldığı, rüyalarım kırıldığı halde yine yoksun. Yoksun kalan hicran derdimle, sensizlik sessizliğinde karanlığın giysisini giyen gölgeni arıyorum. Ufukların kanlı yüzüne ismini ve cismini sarıyorum. Gecenin karanlığına boğulan Üsküdar pencerelerini, gemilere kılavuzluk yapan fenerle tarıyorum. Fenerler; rüyalarıma yavuz, biriken gözyaşıma havuz, sensizlik körlüğüne kılavuz oldular... Kız kulesine fırlattığım hüzün taşları, yorgun duvarlarının canı yanarak acımla feryat ediyor. Deli dalgalar gözyaşımı yutarak, bilinmezlerin kara fanusunda kapanarak iradem hapiste kaldı. Sensizlik sessizliğine gömülen, kaldırımların kalabalığıyla sürülen ruhuma yaklaşarak bir santimde olsa tebessüm ver, benliğinden bir gramda olsa bakış ser. Umutsuzluğun sıkan cenderesinde boğulacak gibiyim, Uzakların bıkan enderinde bağıracak gibiyim... Sana olan özlemim darağaçlı intizarıma dayanarak gönül yasımla yandıkça yanıyorum, kalemim mürekkepler tutarak kanlı hüzünle battıkça batıyorum, bedenim Karacaahmet’in ölüm soluğunda yattıkça yatıyor. Düşlerim sönük, sözlerim donuk kaldı, beni benden aldın. Dudaklarımı tellendiren melodiler, duygularımı seslendiren şiirler, ellerimi terlettiren işaretler seni söyler bana. Ah..! sevginin çilesinde çiçek bahçeleri kuruyarak kopan ızdırap çığlığım... Ah..! yaşamımın filesinde topladığım dilek sayfaları tutuşarak deryanın serinliğine bıraktığım küllenmiş kaşım. Ah..! hayatımın direğinde yükselen sevda kubbesi yıkılarak koparılan başım. Ah..! zamanımın dişlerine atılan taşlar: Hep seninle akar, yüreğim seninle bakar.

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Sessiz Limanlar

Ellerim uzanmış sessizlik limanına
Yüreğim ulaşmış anların ihtirasına
Hayatın ağı, ufukların bağı
Can damarından bağırır
Geçmişin tuzağı göçmüş
Geleceğin uzağını avuçlarına gömmüş
Sessiz limanlar bekler,
bez siz bedenleri ölüm gemisine uğurlamak için
Anlar kuyulara damlar
Hayat kelebeği ağlar
Güneşin bakışı sönerek
Karanlığın kucağında toprağa bağlar...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Sevda' nın Yanlızlık Gülü

Sevdanın kimsesizliğine gömülmüş
Sevdanın hicran sesiyle boğulmuş

Seninle zamanların basamaklarında yürüyorum
Anılarımızın kirli kapısında buluşuyorum
Alnımızın kementini sıkarak ahdediyorum
Seninle, geleceğin ufuklarında kanatlanıyorum

Zihnimin odasını altüst eden
Fikrimin adasını işgal eden
Düşlerin adresini yırtarak ezen
Ruhumun aynasını kırarak yayan

Yosunlu zamanların kuyusuna saklanmış
Gözlerimi uzaklıkların kayalarına yapıştırmış
Gönlümü yarınların kalabalığına kaçırmış
Seni sevdanın yanlızlığıyla kavurmuştum

Kalıp ta donan ruhum erimiş
Kafam da duran muhakeme açılmış
Kalbim de dinen nemlerin aşılmış
Alnımın damarlarına girerek taşmıştı

Ah! başımı taşlarla ezseydim
Ah! kaşımı iğnelerle batırsaydım
Ah! yaşımı balyozlarla vurarak
Çocukluğumun yanlızlık sevdasını bulsaydım
Çocukluğumun yanlızlık sesine dönseydim

Duygularımın çığlığı seninle yankılanıyor
Şiirlerimin dizeleri seninle yayılıyor
Fikrimin mürekkepleri seninle yazılıyor
Zihnimi uğuldatan karıncalar seninle yaşıyor

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Sevda Güvercinim

bir güvercin pervazlığında gözlerine konmuştum
gözlerinin yuvasından güvercinimi beslemiştin
kalemimden fırlayan çekirgeler tebessümüne dalmıştı
mürekkeple sürme çekilmiş bakışların tanla batışıyla
senin pencerenden umut ve uzaklık diye ötüyordum
izinde durmuştum, vakitlerime mühür vurmuştum
gözlerin, bulutlara değince kanadım çarpardı
sükütlara eğilince yüreğim çırpınırdı

yuvandan zehir azık sunduğun bir gün
güvercinim kan kusarak kaçtı
hayatın ruhundan hızla koparak
çekingen beyaz bulutlara derdimi açtı
sevda güvercinime yıldırımlar çarparak
yağmurun ipinde intizarı boynuna geçirdi

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:17 AM
Sevdanın Yalnızlık Gülüne

Bir sevdanın gülünü sisli ufukların yağmurların da bırakarak; gözlerden uzak, gönülden ırak kalmıştım. Kalıp'ta donan ruhum erimiş, satırlar da duran hasret kalbime inmişti. Günümüzün tozlu kirpiklerinde anılar canlanmış, ruhumdaki yarada kanamaya başlamıştı.
Kalbimin baskısının ve ruhumun sancısının okları muhakememi açmış, izan muhasebesiyle aşmıştı. Benliğimin solduğu, irademin dolduğu ve yüreğimin hicranla yoğrulduğu taşkınlıklar da boğuluyordum.
Kah... tabiatın yeşil boyasında bedenimi kapatarak,
Kah... sahiller boyu ufukların çizgisine doğru ayaklarımı sürükleyerek,
Kah... İstanbul'un geniş ensesinde kaldırımları çiğneyerek:
vakitlerimin damlasında akan sen, hayallerimin aynasında sen, gözlerimin boğuntusun da sen...
Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemiyerek sellerin taşkınlığında sürüklenerek
haykırıyorum.
Selamlar sana: kelamlar seninle buluşsun. Canım Ay. K...
Buhranla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak,
fikrimi yaslayarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor.
Çocukluğumun basamaklarında; gül kokulu, şen dokulu sevdanın izlerini takip ediyorum... islerini anlık kuyuların kovalarına batırıyorum...
Sevginin yakınlığından uzaklaşarak, sessizliğe kapanan. Gölgenin ve bulanık çehrenin peşinde olan ben..!
Hani... gözlerin gözlerimde eriyordu.
Hani... sesin sesimi arıyordu.
Hani... nefesin nefesimi soruyordu.
Zihnimin odasını altüst eden, fikrimin adasını işgal eden, vicdanımın yarasını işret eden: bir zamanların yalnızlık
gülünün samimi ve içten sevdası.
Sen izanımın bünyesinde, hali yemin bütünlüğünde gölgeli varlıksın. Sürekli zihnimi, fikrimi kemirip duran varlık.
Zamanların çarkında: gölgenin kelepçesinde peşinden sürükleyen darlık.
Sevdanın yalnızlık gülü olan: Ay. K...
Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenginliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası ile birikmiş kuyumdan su alırmıydın.
Hatırlarsın; ilkokulun ilk sınıfında senin bana yaptığın ilanı aşkın mührünü. İlan sözle değildi. Ne olur gözlerin küçülmesin, gönlün ezilmesin: anlatıyorum... Sıra arkadaşlarımla oturup konuşurken, sen aniden iki kolunu; incecik boynuma dolayarak sağ yanağımdan öpmüştün. Geriye dönüp baktığımda senin zafer kazanmış edalarla tatlı gülümsemenle karşılaştım.
Eminim ki; şimdiler de bu yaptığın hareketi hatırına geldikçe kendinden utanıyorsundur. Çocukluğun gamsız ve
idraksiz silsilesinin içinden geldiği gibi davranışlar özgürlüğü bunlar.
Hatırlarsın, bazen okul çıkışlarında beni beklerdin. Omuzun kollarıma yaslanarak evlerimize dönerdik. Ben bir üstte,
sende bir alttaki sokakta bulunurdun.
Hani... okulumuzun olmadığı günler de Sokağında karşılaşırdık ta nasılda gülümserdin. Sanki seni görmeye gelmişim gibi. O anda dünyalar senin olur: için içine sığamaz alaka gösterirdin.

Hani okulun en uzun boylusu olduğum için ' sırık' derdin. Bunu söylerken tatlı tatlı kırıtırdın. Ben de; yüzümü buruşturarak, başımı eğerek alınmış rollerine bürünürdüm. Sen ise hemen pişmanlık duyar ve kalın sesle ' Özkaaan'' diyerek sarsardın. Geride bıraktığın o çocuk şimdide boyu uzun. Beni görsen: şakaklarıma hafif kar düştü, yüzüm ince kırıştı, alnım ve ellerim nasır bağladı. Kıskanırdın, kem gözlerinden sakındırırdın. Kız arkadaşların benimle konuşmak istese onları iter, birileri baksa
önünü keserdin. Okulun bahçesinde oyunlar oynardık; mendil kapmaca, çember olup dönme ve daha farklı oyunlar.
Mendili daha çok benim arkama bırakır: fark edince de peşinden koşardım. El ele tutuşarak şarkılar söyleyecek olsak yabancı elleri kırar ve ellerime yapışırdın. Nasılda mutlu olurdun: benim gözümde eriyecek, ellerim elini tutacak ve sadece benimle konuşacak: sahiplenme isteğin.
Hatırlarsın... İlkokulun dördüncü sınıfına gelmiştik. Beni senden kopartan kiralık evimizden, bir kaç kilometrelik
uzaklıkta ki satın aldığımız eve taşınma olmuştu.
Bir ılık sonbaharın günlerinde, semayı karabulutların ördüğü saatlerin akşamında: okulun koridorlarında yalnız sen ve ben vardık. Nasılda bedenin sarsılarak: gönlünün içi yanıyordu. Kaybetme korkusundan göz bebeklerimin içine işleyerek oyuyordun. Dışarının fırtınalı esintisiyle beraber hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Senin acı dişli bakışlarından koparak: pencereleri tokatlayan yağmurları izlemeye başlamıştım. Pencerede yansıyan başımda ki yağmurla bir süre öylece kalmıştım. Sonra senin ıslak yüzün penceredeki yüzüme değmiş ve şunları söylemiştin.
' Özkan ne olur gelicen değil mi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değil mi. '
Islanan yanakların, islenen küçücük yüreğinin korlarını üflemeye gayret ederek senden kopmuştum. Acımasızca döven yağmura bedenimi bırakarak karanlık sokaklarla dertleşerek yürümüştüm. Ertesi günde yeni okuluma merhaba diyecektim.
' Özkan ne olur gelicen değil mi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değil mi. '
Ve... bu bizim son görüşmemiz olacaktı.
Ah... başımı taşlarla vursaydım.
Ah... kaşımı iğnelerle batırsaydım.
Ah... yaşımı balyozlara vurarak, çocukluğumda bıraktığım gülüme dönseydim.
Gitmedim. Hiç gitmedim: çünkü unutmak, maziden silmek, sevdadan koparmak istiyordum. Ama geçen bunca yıldan sonra da unutamadım seni.
Beni beklemiştin, yolumu gözlemiştin. Ders sırasın da kapı açılacak; sırığım ve yakışıklım ' Özkan ' görünerek hasreti
donduracak diye. Kapılar açılmadı, sokaklar aralanmadı. Böylece dudaklarını ısırarak, dişlerini sıkarak boynunu kırdın
ve mahzunluğun girdabına kapılarak ağlamış, ağlamıştın...
Bunları biliyorum çünkü: aynı sınıfımız da okuyan akrabam ' Murat ' söylemişti. ALLAH şahidimdir ki bu olanları bana
okuldan mezun olduktan sonra anlattı da: bir kaç yıl kendisine kırgın ve kırgın kaldım. Niye bana bunları zamanın da
söylemedin diye.
İnan. Daha sonraları seni aradım. Sana kavuşma özlemleri ile yanıp tutuşmuştum...
Sevdanın yalnızlık gülü. Canım Ay. K...
Okuduğun '... Anadolu İmam Hatip Lisesinin ' nizamiyesi önünde bazı zamanlar seni beklemiştim. En sonunda bekçi ve hocaların sövüp, itmesi sonucu uzaklaştırıldım. Hatta bir kaç kere de üç katlı apartmanın en üst katında ki evinizin önüne gelmiştim: kapınızı çalmaya cesaret edemedim. Kavuşamadık, buluşamadık seninle.
Şimdi ise sana;
Ses olsam... sesim kalın duvarlara çarpıyor ve içimde feryat olarak yankılanıyor,
Nefes olsam... nefesim donuyor ve ruhum boğuluyor,
Ellerimi uzatsam... ellerim boşlukta saplanıyor ve idrakim duruyor.
Sevdanın yalnızlık gülü. Canım Ay. K...
Rabbim bilir. Şimdiler de nereler de ve ne yapıyorsundur.
Belki mutlu bir evlilik ocağında sana bağlı eşin ve şefkatle üzerlerine titrediğin evlatların vardır. ALLAH her daim bahtiyar kılsın: İnşallah.
Ya da... Evet hepimizin dünyada ki imtihandan sonra hesapların düşüleceği; ahrete menzil olan kabirdesindir.
Bedenini toprağın sıkarak sakladığı, gelinlik gibi kefenin içinde ki kabir misafiri.
Belki de bunlar olmamıştır: hayallerin mahsulü olsa da. Evlenmemişsin, henüz beğenebileceğin kısmetin çıkmamıştır. Karşına çıkarak, ailenin de rızasını alarak: ' Beni eşin olarak, kabul ettin mi ' derdim.
Evet bu teselli mahsullerin hayalleri. Belki de bana olan derin kırgınlığınla; maziye sünger çekerek, defteri kapatmışsındır.
Ama; ben ise seni hiç unutamadım. Canım gülüm Ay. K...
Sevdanın yalnızlık gülü: Ay K...
Genişleyen vicdanımın ağır tokmakla vurulan feryadı, yaralanan gönlüme akan yaygın kanlardan: bu satırların gölgesi gölgeni bulsun.
Selamlar seninle buluşsun. Satırlar senin gözünü öpsün. Kelamlarım kırgınlığını dindirerek tutsun. Canım: Ay. K...
Ne olur bir ses ver: kalbim ferahlansın.
Ne olur bir nefes ver: duygularım sefahatlansın

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Sokakların Senfonisin de

Zamanlarım senin yokluğuna sığıntı
Gözlerime mıhlanan yoluna yıkıntı
Beynimi tutan, sensiz anıları yutan
Ağır yükünde yüreğime vuran takıntı
Sokakların senfonisinde dudaklarıma yakındı

Bilmiyorum, kaldırımlarına anılarımız düştü mü
Pencereyi yalayan yağmura gözlerin küstü mü
Evlerin başını yoklayan dumanlara ellerin yandı mı
Yıldızlara ulaşan sitemim rüyalarına kandımı

Bir ses ver
İster rüyalarımın perdesini arala
İster düşlerimin adresini karala
İster izlerimin ataletini yakala

Bir nefes ser
Avuçlarımda bulutlar yoksulluk der
Yoksul kalan yüreğime anlamını ver
Duygularımın sandalını gözlerine sal
Yalnızlık ve sessizlik halime dal
Hayatın örümceği seninle kor hal

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Son Bakışın

Hayalimin elleri nasılda seni yakalamıştı
Kapıdan son çıkışınla yüreğim sana kapanmıştı
Gözlerim acının yağmurunda sarsılarak ağlamıştı
Gözlerinin gözlerime bakışı, hayalimin bezine takılmıştı

Sözlerimin nemleri seni sorar
Kalemim seni işaretleyerek yorar


Son bakışların anları durarak, alnımın camında çerçeve
Zamanın akışında, sana olan sevda yakarışında hep sen
Hicran çığlığı zihnimin odasında koparak hayatımda çile


Boğaza saplanan kanlı bıçağın ufkuna batıyordum
Kız kulesinin hüzün yutan geçmişin uzağına bakıyordum
Mecnun misali deryanın karanlık tuzağına akıyordum
Yıldızları avuçlayarak Üsküdar’ın kör pencerelerine atıyordum

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Söz Olan

Sen karlı dağların dizlerinde iz olan
Sen yaslı anların direğinde sis olan
Sen yaşlı gözlerimin penceresinde köz olan
Sen taşlı gönlümün hicranında söz olan

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Süleymani' ye Camii

Osmanlı vakıf elinde yoğrulan
İnsanlığın akif dizinde şekillenen
Göznurların zerafetine sokulan
Rahmet yağmurın adresinde buluşan
Ruhların zahmetine dökülür altın sacaklı özellik
Yükselir kubbesi gökyüzüne dua
Ezanları asırların antik fersahında çınlatır
İstanbul' un kulağını
Gönülleri alıp sürükler vuslatın ufkuna
Bir gülistanlar bahçesinde Süleymaniye camii
Dişli zamanların kelamına güneş aydınlığı
Denizin maviliğini gözleyen
İstanbul' un bağrını süsleyen
Tarihin soylu damgası

Ruhların çoşkusuna sıcaklık
Akıp sürükler hayatın esintisinde pınar
Her bir taşında anların tozları birikir
Vakar başında anılar dirilir
Gönüller ulvi istikamet yoluna serilir
Süleymani' ye Camii alınların nasırına yapışır

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Sürgün Kaldım

Sevdamla sana sürgün kaldım. Derbeder durumda sürüklendiğim, sahiller boyunca yürüdüğüm deryanın sesinde seni konuştum. Uzatma sürgün yüreğimi, gönderme nazlı yaprakların kuruluğuna. Gözlerim acıdan deryaya nazar bakışlı, bakış ki derya gözlerime boşalmış. Yüreğimde yükselen feryat ki sözlerime yığılmış. Yılgın ve kırgın kalan, hüznün çamuruna bulanan yaralı ruhum. Buhramla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak, fikrimi yaslıyarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor. Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenginliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası avuçlarımda biriktirdiğim yağmuru görebilirmisin. Denizin saçlarına taş atarak ufukların altın prizmasına kanatlanarak sen ve ben olarak süzülebilirmisin. Genişliğin atmosferini ellerinde örebilirmisin

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Sürgün Yüreğim

Kaldırımların terinde sürüklenerek baş veren
Sürgün yüreğimle yağmurların tokadına giren
Kırışık bulutları dondurarak zihnime seren
Gözlerim acının balyozunda kalbimi parçalayarak ezen
Solgun gölgenin sürükleyişinde seninle gezen
Hayallerimin çiçekleri koparak ellerimde kanlanan
İstanbul'un kalın bedenine kapanarak uzaklara eren
Seni düşlerimin tarağında hayat elim olarak gören
Seni dudaklarımın bestesinde hayat eşim olarak ören
Bir derbeder yokuşlarda heyelanlar çöken ben
Bir divane yakarışlarda hıçkırıklar söken ben

Şimdi ise yoksun, karanlığın perdesine kapanmış
Yoksun kalan yüreğim dalgaların kucağında
Yoksul duran kelimelerim ağlayışların sarsıntısında

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Şehir ve İnsan

Geçmişin kaba yükü gözü yordu
Yaşamın kırışık yüzü anılarla doldu
Şehrin gri bakışlarından ellerimi yakarak
Kalb sandığımda satırların tozlu resmini yakaladım
Tarihin kuyu boşluğunda sesini araladım

Şehirlerin tarihinde, kaldırımların takibinde
Kimbilir hangi bedenin hamallığını üzerinde taşıdı
Taşlarının dilinde hangi anıların mührü basıldı
Şehir ve insan ayrılmaz an kitaplar
Hayatın beraberliğinde yüreklere yazılır
Kafa sayfasında hatıralarla kazılır

Osmanlı yadiğarı mabetler
Secdelerin ulvi mehtabı yerler
Hatıraların kara perdesi
İşte şu her gördüğünüz tarih sahnesi
Bizlere duvarlarından hüzün fısıltısı okur
İnsanlığın talihinde sokaklar yürek dokur

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Unutamadım

Seni unutamadım
sana uzattığım güller soldu
akrepler kan kusarak
zehirlendim, uyuştum
düşlerime felc indi
hareketli kaldırımlarda çizildim
hüzün yağmurları selle
çamurunu katarak
beni anıların kiriyle ıslattın

Unutamadım
gül kokulum
günlerimle dokuduğum
sen

her vakit zihnimde yakacaksın
kendimi özüme döndüremedim
hicranın yangınını söndüremedim
her yıldızın ellerime dökülüşünde
rüyalarımın kapısından bakacaksın
kapım hayalimde çalacak
gözlerimin ağrısı son gidişine mıhlanacak
kalemimin fısıltısı sana seslenecek
umulmaz ellerim boşluğa kapanmış
öylece kalacağım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:18 AM
Uzaklığın Gümüş Işığı

Uzaklığın gümüş ışığı
bağrıma senin hayalini serdi
yüreğimin kiliminde sen yürürsün
uzaklığın ipi sana el verdi

senin hayalinle içimde şan kurdum
heyalanların sürüngeninde can durdum
gözlerinin yurduna resmimi sordum
sözlerinin ilmiğini ensemde yordum
bir yürek seferinde seninle yol almıştım

tuzak olan anıların aynası
aynalar alnımda akan ter
aklımı yakan acı tel
günlerim mayınlı sınır
gümüş bakışlar beni tanır
senden kalan bulutları tan sanır
her günün batışında
üzerime kan düşer

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Üskadar' lı Gülüm

Kız Kulesi nin hicran ağıtına serenatım, yıldızlarla sarkar
Kız Kulesine sevdamın adına şiir teri akar
Yüreğimin acısı Üsküdar lı gülüme bakar
Güllerin kanları derdimi yakar

Tarihin tefekkürü kırışık kaldırımında ruhun adresini çalarak seslenir
Bir yandan kalabalığın sıkışık perdesinde sokaklar gülümü anlatır
Sokakların karanlık dudağında, fasıl sözlerim hüzne kapatır
Mavi düşlerin semtinde, yüreğime çarpan renginde canımı sarartır

Asırların sevda izleri taşıyan Üsküdar da sen
Güllerin dikenleri her vakit ruhuma sataşır
Günlerin esaretinde, yüreğim gülün kan rengiyle
kelepçelenmiş durur
Kah kaldırımların alnına sertçe vuran mecnun
Kah sahilin kollarında kaybolarak,
ruhum karanlıkta pençelenmiş olur

Önümde mavinin teni yayılır, özümde ise mazinin telaşı yazılır
Karacaahmet mezarlığının sessizliğine solgun bedenimi saklarım
Bir zamanlar; kan tutan, gözyaşını yutan... Selimiye’de seni fısıldarım

Martıların acı çığlığı gökyüzünde yankılanır
Enseme yığılan gülleri savurarak senin gölgeni ararım
Sokakların intizarı benliğimi tutar, senin resmini kafam yutar
Üsküdar lı gülüme olan özlemimle sürgün kalırım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Üsküdar' da Sen

Aklım kementin işkencesinde sıkılıyor
Alnım karıncaların tükürüğünde doluyor
Damarımın isinden gizlice geçiyon
Hafakanların çıglığını yıldızların damlasına üfürüyorum
Seni sevginin mavi dumanlı semtin de arıyorum

Kızkulesi Üsküdar' ın sevdaya gözyaşı abidesi
Bende sevdanın yanlızlığına konmuş dudak
Seni sokakların geniş omuzunu çiğniyerek
Evlerin kirli sayfalarını karıştırarak
Caddeleri karartan tülleri kırarak
Üsküdar' ın kalın ensesine kapanmıştım

Yüreğimde sana olan hicranın bakışı
Kaldırımların dikenleri hasretime ok atışı
Dalgaların tokatlarıyla hülyalarıma giden kaçışı
Bir deli deryanın sacına taş,
İki derbeder ayaklarla sokaklara kaş fırlatıyorum

Üsküdar' da sen
Gözlerimi parçalıyan kalabalıklarda arıyorum
Üsküdar' ın soğuk ağzında nefesini soruyorum
Senin mechul gölgeni kovalıyorum

Kalbim tütsünün sisinde türkülerde acıyor
Dilim senin ismini, dimağım cismini sayıklıyor
Kaldırımların bataklığı benimle kayıyor
Günlerimin şafakları seninle doğuyor
Ama sen gözümden kaçıyorsun
Gönlümün sancısını yontuyorsun

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Üsküdar' da Yüreğim Hüzünde

Acı, mutlu sevdalara konu olmuş
Destansı aşkların sesi Kız Kulesi nde okunmuş

Yürekleri yakıcı hicrana kani olmuş
Nağmelerin tatlı yeli okunmuş

Saadet nişanında gülistanlara tanık olmuş
Nazendelerin tatlı seli okunmuş

Tarihin soylu adresi olarak
Duyguların nefesi olmuş: Üsküdar
Sevdamın kendisi ile
Yüreğim Üsküdar da hüzünle okunmuş

Üsküdar'ın tarihini kafamın bezine dokurum
Diğer yandan talip kalbimle sevdamın resmini okurum
Bin andan takip gölge ile
Maviliğin çercevesinde sen ve ben olurum
Üsküdar'da yüreğim hüzünde boğularak
Düşlerin kanatlarında Üsküdar la süzülmüştüm
Sokakların karanlığında gölgeyle sürülmüştüm

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Üsküdar Toptaşı Cezaevi

Tarih bereketinin kalburunda
Asırların çamurunda kazınarak
Duvarları hüzünle maviye ve maziye saçılarak
Islak bakışları anılarda yazılarak
Duvarları hicran yutan, avluları ayak tutan
Bir zamanlar Üsküdar'ın alnını terlettiren
Hicranın uzaklığını izbe ellerinde seyrettiren
Üsküdar Toptaşı Cezaevi

Adi suçlular
Kim bilir hangi günaha kadeh kaldırdılar
Nefislerini anlık suya daldırdılar
Burada bedenleri çürüdü,
şimdi ise toprak olup kurudu

Ya adil suçlular
Kim bilir hangi davanın yumağını ördüler
Beyinleri mahkûm oldu, fikirleri prangaya vuruldu
Şairler, yazarlar, akademisyenler, siyasetçiler…
Bedenleri soldu,
şimdi ise eserlerde geleceğe kuruldu

Karanlık dudaklı zindanına bakışlarını bağladılar
Yılların darbesinde ruhlarını kapattılar
Devrilen yıllara çarpı çektiler
Gözlerinde ısırdıkları pencereden umut ektiler
Üsküdar'ın esintisini alınlarına soktular
Geleceğin atlasına kafalarını yokladılar

Harabe duran demirsiz pencerelerin hatırasında
Çıplak kalan avlusunun oltasında donan tarih ve insan
Neler fısıldar, hangi ayakların hatırasına kayıt düştü
Bilinmez bir fasıldı geldi, geçti


Cezaevinin avlusundan üflenen sigara dumanı
Sürur günlerin şafağına itilen sisi
Mahkûm günlerin dumanında yükseldi
Üzerinde kalan şu karabulutların izi

Bir zamanlar acı nefesinden cinneti kopmuştu
Hicran elindeki ruhlara yılgınlığı çökmüştü
Gözlerinde yaş, duvarlarında yas hâkimdi demir ensesinde
Üzerine dökülen şu yağmur
Mahkûm günlerinden çekilen yürek sesi

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Üstat: Necip Fazıl Kısakürek

Düşüncelerinin sellerinde, duygularının taşkınlığında
İnsanlığın: zihin bulanıklığını, fikir sulanıklığını
Çile yüklü kalbine doldurarak
Aydınlık boyasını yapıştırarak
Fikir bereketi ile açarak
Değişimin öncüsü, gelişimin sözcüsü olan
Çağının değerler üstü değeri bulunan
Şairler sultanı: Necip Fazıl kısakürek

Müteffekkir soluğuyla ikmal sıvayıcısı
Ulvi ağahıyla ikbal sulayıcısı
Selim hasletiyle inkişaf habercisi
Dillerle kaplanan, dualarla yankılanan
Üstat: Necip Fazıl

Zamanın kıskacında;
Nesillerin buhramını söndüren
Ruhların sancısını çöktüren
Gönüllerin bağrında filizler meydana getiren
Zihinlerde dalgalanan, fikirlerde yaygınlanan

Fikri ve ilimi genişlikle alim
Duygu ve düşüncelerle salim
Yumuşak gönül ve yüksek ruhla halim
Güzelliklere buluşturmasıyla hakim

Vuslat kimliğinin zerafetinde
gönül genişliğinin zirvesinde
Var olmanın geçiş yolunda
Zamanın kültürende araç,
Asırların sanatında amaç olan

Şiir ekolunda yoğrulan
Fikir dinanizminde yükselen
Ufukların altın yıldızlarının parçası
Şairlerin biriciği, kelamların diriliği
Mutmain kanatlarıyla güzeliklere ulaştıran
Necip Fazıl Kısakürek

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Var Olmanın Yolu

Geniş ufukların penceresinden yayılan
Çağlar üstü çağların adresinde yürüyen
Rahmet pınarının şenliğinde serinleyen
Hakkın mührünün damgasında yoğrulan
Hilim ve ilimle bayraklandıran
Zaferle dalgalandıran
Mana mirasıyla insanlığın ihya deryası

Himmet özüyle güneşlenerek
Hikmetlerin aydınlığıyla buharlaşarak
Kuran'ın sözüyle gözlenerek, hallerle buluşturarak
Ufukların altın parıltısına kanat açtıran

Çağların mesafesine adım taşı
Nesillerin istikbaline adım yaşı
Gönüllerin istikametine adım başı
Ruhların istirahatine adımdaş
Mana atmosferinde uçuran
İlim ve hilim donanımında koşturan
Ufukların varlık gaye menzilinde buluşturan:
İslamın hak yolu...

Kalblerin karanlığını söndüren, hakikat yükünde
Ruhların sıkıntısını çöktüren, İrfan yoğunlugunda
Kişiliklerin bulanıklığını toparlıyan, takva yaşantısında
Duyguların balçıklarını pak eden, zikir yaygınlığında

Var olmanın esintisinden
Gönül baharıyla uzanarak
Ruhların yüksekliğinden
Güzelliklere kanatlandıran
Hakikatlerin yoluna kavuşturan
Hayatın anlam ve değerini aşılıyan
Gülistan bahçelerini aralayan:
Var olmanın yolunda: İslam

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Ya RESÜLALLAH

Öteler ötesi nur ışıltılı pencereden gülümseyen.
Zulmet çağlarını söndüren, zahmet dağlarını sonlandıran.
Çağların izine, şeytanın dizine, karanlığın sisine vurulan;
Hilkatin sebebi, insanlığın edebi olan...

İzanların hezeyan yokuşunu tutan ve hidayetin varlığına koşturan,
Kafaların ur ensesini solduran ve hakikatin karlığına daldıran.
Ruhların şirk tütsülüğünü söndüren ve şefaatle dolduran,
Şeytanın bataklı sellerini kısan ve hikmetlerin pınarı ile dolaştıran

Asrı saadetin nurlu inkişafında,
Nur ufukların hakikat hecelerinde,
Kainat sana sevdalı.
Kutsi adımların hak ikramında,
Bağlar sana ikbal olmuş.
Ademlerin HU iniltisinde,
Dağlar sana intisap etmiş:
Başlar seni fikreder, kalbler seni zikreder
Yaşlar gözlerden akar, bir yanda da senin nurun akar.
İnsanlık ağlar, çağlar ağlar. Alem sana muhtaç

Taşlar da selamlar, diller de kelamlar:
YA RESÜLALLAH…
Seninle kazılı, yıldızlarla yazılı nübüvvetin:
Sallallahu Aleyhi ve Sellem.
Kainat senin isminle süslü, insanlık senin isminle sesli
MUHAMMED MUSTAFA

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Yaş Ondokuz

Yaş ondokuz yolun çeyreği
Başlarda kavak yellerin esildiği
Kaşlarda şafak tohumların ekildiği
Gözlerde ufuk ateşlerin eritildiği
Küçük adımların mührünün silinen gerçeği
Yaş ondokuzun çeyrek delikanlığı

Dantel misali hızla örülen zamanlar
Acı tebessümlü beyaz sayfalar
Çocukluğun şadını koparıyor geçen yıllar
Sevdanın hançerinde dertleşilen dost kırlar
Yaş ondokuzun çeyreğinden önceki sırlar
artık geride kaldı
Ondokuz kere vurulan tokmakla kapılar kapandı
Hayatın bileklerinde şekillenen nefesler açıldı
Çocukluğun şen dokulu günleri ezildi

Yaş ondukuz yolun çeyreği
Düşlerin bulutlarının yarıldığı
İfadelerin hecelerinin serildiği
Ondokuz kere toprağa çivilenen gerçeği

Su misali hızla akan zamanlar
Çocukluk ruhu geçmişe üflenmiş
Gençliğin enerjisine yüklenmiş
Bir nefeslik hayat oku saplanır
Yürekleri doldurarak saklanır
Yolun yarısıda aşılır
Ve..! vuslatın edebi kapısı aralanır

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Yaş Otuz...

Yaş otuz
saatlerin akrebi vaktimizi
içten içe kemirerek
ruhumuzun can özünü
damla damla eriterek
aynaların cenderesinde kırılarak
yüzümüzü okuyan çizgilerle yırtılarak
kendimizden geçirmiş

anılar, zihin odasında kilitlenerek
arasıra kendisiyle konuştuk
baş ve kaş ucumuzun uzaklığına kavuştuk

Yaş otuz
kat kat yükselen yaşımın duvarına
beynimi emen yastığımı dayayarak
geçmişin tuzağında demleniyorum
bu alnımda ki kirli çizgiler
nasılda akrebin dişlerinde yırtılmış
kaldırımların kırık izlerinde dertleşen karıncalar
başıma taçlanarak konan bulutlar yanmış
anıların renkli sayfası
siyah beyaz fotoğraflara karışmış
geçmişin bedeni bizden artık kör
geleceğin remzi önümüzde köprü
dünyanın toprağı avuçlarımızda yokuş
gün doğuyor
gün batıyor
zamanın gemisine bindik
arasıra vurgun yedik
arasıra adaların dumanına el salladık
birazda gülistanların kokusunu aldık

çöllerin seraplarında kum fırtınası
eser, tarih sayfasının içersine

yüreğimizin sobası vakit yakıyor
katlanan yaşlı duvarlar ruhumuza çökerek
vuslatın istikametinde artık yokuz

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Yeryüzüne İnen Nur

Ey Nebi, alemlerin rahmet kucağı
Sana sığınarak bucağına geliriz
Anlarımız toprağın teninde durarak
Senin güzel siyretinden azık aldık
Alınlarımız taşların terinde olarak
Senin güzel süretinden göz yaktık
Çöllerin kuruluğunda
Göllerin duruluğunda
Çağlayanların çoşkusunda
Gönüllerden kopan nefesle söz kattık
Ey Resul, koyma bizi sensiz...
Cananımız sensin

Menzillerin arşında
Öteler ötesinin güllerin ardında
Doğan tebessüm sensin

Ey Nebi; sen gülsün, nasırlanan kalbimizin sevgilisisin
Ey Nebi; sen günsün, asırlanan kainatın güneşisin

Çağların beline
Uzaklıkların yeline
İnsanlığın seline
Kavrulan umranlarımızın yerinden
Savrulan ummanlarımızın yaşından
Gül aldık...

Yetimler yetimi çilemizle ezik kaldık
Ümmetin sensizlikle her vakit yetim
Sevdamız nakit tutarak, elvanlarımız vakit yutarak
Hayatının çile izinde,
Çilelerle terlemek hoş gelir

Ebu Cehllerin, Ebu Leheblerin işret dizinde
Sövülen, dövülen asrının kuyusuna eğilerek
Gönüllerimiz titreyerek kuyuda yaşla doyduk

Her asırda koparıcı, yıkıcı Ebu Cehller oldu
Al kanla boyanan yeryüzü kana doydu
Anla sıvanan duvarlar gözyaşı içti

Yurtları, ruhları koparılan ümmetin
Senin hicretinin izinde, yoluna baş koydu
Bedenimiz acılarla dövülerek kanla beslendi
Yaşamımız harap, yanağımız ateşle azap

Eshabının; bedeni çiziliyordu, ruhları koparılıyordu
Hakikat yolu, sabır
Çileler karşısında sağlam gönül ister
Bilek teri, beyin zeri, kalbin yeri
Ey Nebi, Ey Sevgili...
Rikkatlerin kumaşında azalarına işler
Kutlu asırların aynasında sancımız hafifler
Yeryüzüne inen nurdan gelen su
Asırların atlasını çınlatır,
Ruhun sağırlığına serinlik
Kalbin ağırlığına derinlik
Hu.................
Aminlere karışır hu lar, izanları paklar sular
İlk sabahlar
Senden kalan hatıra
Nurunla; gök renklendi, yer şenlendi
Ey Nebi, Ey Sevgili...
Kalemler uzlete çekilerek
Yıldızlardan mürekkep alarak seni yazar
Kelamlar ülfete eğilerek
Güneşin sıcaklığından pay alarak seni anar

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Yetim Çocuk

Zamanların çarkında sönen yıllar
Sislerin perdesinde solan yıllar
Hatıralarım da hep yer edinen acı sahneler
Mahzun, mazlum duruşuyla zihnimin duvarına yapışan

Ne zaman, nerde görsem mahzundu
Herkes şad, o ise durgundu
Meçhullere yüzen sala benziyordu
Babasını yitirmişti küçük yaşında bu çocuk

Bir anacığı vardı, birde gelinlik çağında ablası
Anacığını, ablasını hasret demleri ile kaynatarak
Küçük göz odadan çıkarak,
Bir avuç toprağından koparak
Gurbetin yapraklarıyla İstanbul’un ensesine kapanarak
Sancıların terleriyle yoğrulmuş,
Elleri, alnı nasırlı olan.
Maişet temininin gayretiyle köşelere sığınmış yetim çocuk

Kimi yerde boynunda şeker kutusu çıngıraklı
Dolaşırdı sokaklarca: “Şekerci keskin naneli, şekerci “
Kimi yerde ayaklı tezgah: Simit - poça satar dururdu
İstanbul’da kimseleri yoktu, kimsesizliğe gömülmüş
Kaldığı yer ise nem kokulu,
Duvarı yosunlu bekar odasıydı.

Yetim çocuk ellerini kafasına sıkıştırmış
Saatlerce öylece durup saklanırdı kendinden
Duman... duman üstünde efkarlı duruşu
Boynu bükük, ürkek bakışlarıyla inilticiydi

Yetim çocuk gözleri İstanbul aynasında yağmurluydu
Dertlerin kabuğunda bedenini sarsarak ağlardı
Hayatın ağırlığını taşımaya çalışan çocuk azimliydi de
Daha delikanlılığın baharında...
On yedi yaşında olan çocuk

Sılanın bağrında tam on dört ay olmuştu
Hicranın çilesi yüreğini kanatmaya başlamıştı
Anacığının ve ablasının özlemleri kanatlanmış
Uykusunu bölen rüyalardan sonra kalbine inmişti
Gurbet hapsinden koparak dönüşe karar verdi
Kurban bayramına da sayılı günler kalmıştı

Akşamın ılık serinliğinde sokaklarca süzüldü
Cebinde parası, hülyaların kıskacında dalıp durdu
Bir gün sonra köyümün gözlerimde bulutluğu dağılacak
Birkaç gün sonra tarlamızın başında bulunacak
Birkaç yıl sonra askere uğurlanacak
Ondan sonraki yıllarda evlenecek
Ondan sonra... Daha sonra, diye düşünüp duruyordu
Fakat Rabbimizin kader defterinden habersiz
Biraz sonra ruhunu uçuracak sonundan habersiz

Karanlığın içinde iki çift yırtıcı gözler izinde
Takip ederler insana benzeyen eşkıyalar
Loş ışığın altında önünü kestiler yetim çocuğun
“Para, parayı ver çabuk “... Çıkar haydi
Yetim çocuk irkildi, gözleri büyüdü ve haykırdı
“Hayır, vermem paramla memleketime gideceğim”
Eşkıyanın suratsızlığına patlayan yumruk
Ve... Diğer hain keskin bıçağı sapladı. Yetimin kalbine
Çocuk kesik “ hı “ diyebildi. Oracıkta yere kapaklandı
Eşkıyalar ise karanlığın bağrında uzaklaşmıştı
Kurban bayramına yakın, üç kuruş için kurban edilmişti...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:19 AM
Yıldızların Seranatı

sana hicranın tokadında sitemim var
yıldızlar başıma yorgan olarak düştüğüm yar
hayallerimin organı cana küserek dar
ey gülüm, ay tülüm
geleceğin atlasında yüreğine sar
sensizlik cadı kazanında kaynayan kor
gündüzlerimin ikametine karabasanlar düşerek
kaldırımlarda uğultu, özümde inilti oldular
*******ime kara bez inerek
istirahatım azap, gözlerim karanlığa gazap kaldı
rüyalarım kabus,
düşlerim kanlı havuz da kalarak
boğuldum durdum...
gecemin kabusunda
yıldızların seranatı acı nefes

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:20 AM
Yitik Şehir de Sürgün

Yitik şehrin gri ensesinde sürgün bir adam
Kaldırımların dilinde yutularak solgun kalan
Adımların kanlı yankısında saatlerce uzanan
Zihin sayfalarının satırları yitik olarak yazılan

Anlık anların taşlaşmış sislerinde
Anların buzlu rüyaları kaşlarda sızıntı
Şehir o yıllar: şen dokulu, manolya kokulu idi
Şehir ona kem kırbaçlardan uzaktı
Çocukluğundan çıkılan merdivenler ılıktı
Yitik şehrin sürgün veren kendisine ulaştı

Yitik şehirde gözleri ağrılı
Yıkık bir geçmişin hülyasına sargılı
Çocukluğunun gamsız damlasına sürgülü
Zamanların bataklığına benliğini saklayarak

Hicranların alev külleri üzerine serilir
Yağmurların tokadı iradesine sarılır
Kaldırımların nefesini içerek saplanır
Yitik şehrin bağrında süzülür

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:20 AM
Yoksul Kalan Sevdam

Beni yüreğinin buluştuğu yere çağır
Biliyormusun, sensizlik gözlerimin yağmurunda ağır
Zamanın ritmi kuruyarak senin izinde sağır
Rüyalarımın penceresinde gürleyerek bağır

Hani sözlerin sözlerime yaslanınca
Ufukların portresi fırçamızda saklanınca
Hani gözlerin gözlerimde yaşlanınca
Yüreğimize döşenen sevda taşları
Günlerin altın suyuna atılırdı
Düşlerin tebessümü ellerimize katılırdı

Şimdi ise yoksun
Yoksul kalan sevdam
Senin karanlık izlerine eğilerek
Gözlerin ve sözlerin kalemime saplandı

Neredesin
Saatlerimin akrebinde kan kusturan
Yüreğimin odasında,
Anıların sandık başında benliğimi susturan
Derdimin çile silahında
Sitemlerin kurşunlarını yıldızlara vurduran...

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:20 AM
Yüreğim İlticada

Gözlerim hüzün yağmurunda hançerlendi
Elimi uzattığım, yüreğimi ulaştırdığım
Karanlık gölgenin izine takıldım
Kalabalığın içinde hicran perdesine sarıldım

Yüreğim ilticada sürüldüm
Zaman yapraklarıyla mechullere yürüdüm

Ben sana mecburum ellerimi mahkum etme
Sürgün kalan sözlerimi ellerinde boğma
Durgun olan satırlarıma hüzün damlatma
Sözlerinin kırbacını ufuklara anlatma
Yanlız bende buluşarak gözlerinde anlat

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:24 AM
Yüreğimi Kefenledim

Ben yüreğimi kefenledim
Senin gölgenin önüne bıraktım
Deryanın alnında ki suyu aldım
Kaldırımların kuruyan diline bıraktım
Şafakların sarı başaklarını sıktım
Ellerimin nasırına bıraktım
Kefenlenen
Yüreğimle
Geçmişin toprağına göçtüm

Sokakların cinayetinde vuruldum
Kaldırımların inayetinde kurudum
Anıların illetinde duruldum
Senin ardından,
umutsuz aşkından
Toprak yükünde kan döktüm

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:24 AM
Yüreğimin İntizarı

Yüreğimin intizarı seni aralamış
Hislerimin satırları seni yakalamış
İzlerimin adımları seni kollamış
Hicranın feryadı beni karalamış

Bir göz var, sana dokunan köz
Bin söz var, sana okunan koz

Hani olur ki hayatın uzaklığını okusak
Hani olurya hayatın ufuklarını dokusak

Sen ve ben gözler maviliğe sokulmuş
Ellerin ellerimde sözler maziliğe dökülmüş
Kıralım ayrılık dallarını
Gözlerin gözlerimde buluşarak
Geleceğin kirpiklerini yırtalım

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:24 AM
Yüreğimin İstasyonu

Cesetler geçiyor yüreğimin istasyonundan
Irak' tan, Filistin' den, Afganistan' dan
Ve nice karanlık örtüde kapanan diyarlardan
Kuyularının acı tadı ayırıyor yarlardan

Kanlı kemedle, terli kefenle boğulan
Şafakların remzi karabulutlara sorulan
Ruhunu sarsan acılarla yorulan
Tarih mirası olan arazileri çalınmış
Fasih özgürlüğü kubbelerinden yıkılmış
Hayatın elleri hüzünle nasırlanmış

Her geçen vagonlarda yüreğim titriyerek
Feryat eden gözlerin yağmurunu izliyerek
Uzaklığın kanlı deresine fırlattığım
Taşların derdini kalemime sordum

Göllerin duruluğundan alarak
Bir avuç su verdim
Çöllerin kuruluğundan alarak
Bir damla gözyaşı serdim
Kuyunun kanlı rengini
Alınlara düşen acı tenini
Yüreğimin istasyonuna kapattım

Kan pıntısı dudaklarımda tek leke
Acı tanımı duygularımda kaba leke
Kafa kafesimde gördüğüm
Mazlum insanların boyunlarına
Kurşundan zincir çekilmiş
Mahkum günleri ile ayaklarına
Esaret parangaları vurulmuş

Toprak kan kokuyor
Bağrına aldığı cesetlerden
Taşlar yas tutuyor
Yarına saldığı avuçlardan

Mazlum insanlık gidenlerin ardında
Ruhunun izini sorguluyor
Günlerin sislerinde kapanmayacak
Zihin odasından çıkmayacak
Kalp adasından adımları batmayacak
Bir değil, bin insan yüzü...

Tankların ayininde kusulan bombalar
Namluların tayininde tükürülen kurşunlar
Adres sormayan, parmakları yormayan
Hain likler...
Duaları olmuş: Kin ve cinayet

Özkan Karaca

GooD aNd EvıL
03-30-2009, 11:24 AM
Zamanın Bir Nefeslik Ritmi

Bir nefeslik mim çakıl akar
Akar akar anlık anların aynasından bakar
Aynalar fanusundan çakıllar yağar
Bir seslik saatlerden tepeler doğar
Bir ritimlik tepeler fersah senelerin ufkunu yıkar
Hayatın ritmi küçülür
Anılar maziye gömülür
Dağ yığıntısının arasındaki feryatla
Zamanın süruruda sönülür

Özkan Karaca