Tam Sürümü Görüntüle : Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
AĞAÇ KARDEŞ
Söyle bana ey ağaç kardeş,
Yükseklerdeyken başın böyle,
Göz kırpan yıldızlar her gece,
Neler fısıldar kulağına?
Söyle bana ey ağaç kardeş,
Diyardan diyara uçuşlar,
Sonrasında yorgun kuşlar,
Neler fısıldar kulağına?
Söyle bana ey ağaç kardeş,
Toprağı sararken köklerin,
Köstebekler sessiz ve derin,
Neler fısıldar kulağına?
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
Akıl İpi(Çocuk Şiiri)
Elime yaktım kızıl kına,
Düştüm erken okul yoluna.
Görünce beni arkadaşım,
Elin kanamış, dedi bana.
Elim elim kınalı elim,
Elimi kanatmış değilim,
Annem kınalı kuzum derdi,
Bunu unutuyor da dilim…
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
Annem (Çocuk Şiiri)
Bitmek bilmeyen *******e,
Katık yaparak ak sütüne,,
Büyüttün beni ninnilere
Gönlümün sultanı bal annem.
Yorulmak nedir hiç bilmeden,
Bizim için çalışıp durdun,
Ne gündüz dedin ne de gece,
Hiç tatilin yok mu gül annem?
Yaslanayım hep dizlerine,
Kurban olayım izlerine,
Bakayım güzel gözlerine
Yıllarca benimle kal annem
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
ARI
Konarım vız vız diye,
Çiçeklerin özüne,
İyi de bal yaparım,
Siz güvenin sözüme.
Bulmaktır benim işim,
Rengârenk çiçekleri,
Uzak demez giderim,
Kestirince gözüme.
Bal koyarım peteğe,
Çocuklar yesin diye.
Asla kötü iş yapmam,
Bu yakışmaz özüme.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
BALIK
Babam bir balık aldı,
Minik akvaryumuyla.
Daha gelmeden adı,
Kırmızı Balık kaldı.
İçip duruyor suyu,
Bizim balık durmadan.
Nasıl olsa da boyu,
Hiç dolmaz mı bu kuyu?
Suda insan boğulur,
Yüzme bilmezse eğer.
Nasıl yaşar kavakta,
Tırmanırken balıklar?
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
Bekleyişin Kıyısında
Pul pul dilekçeler yazdım
Sevgilinin gözbebeğine
Kıyısında gölgelerin barındığı
Mumsu kadınlardan uzak
Yıldız ararken seyri cihan içinde
Kotarır yürekleri uzun bekleyişler öncesinde
Anlamlandıramadığım sayısız kapı tokmağı arasından
Vurulur urgan tutan ellerimiz
Usanç kokan bakışlar arasında
Gelen giden yok sıva paçalarını
Birazdan girecek soylu misafir
Aranan ama asla görünmeyen yönüyle
Soframıza, aşımıza kuytu bulmuşluğu sunacak
Hemen yanı başımızda bir insicam ararken
Sana tek başına deniz yeter
Eğer bir bekleyişin kıyısında isen
Sadece deniz sunar kavgadan sonra
Köleliği ballandıra ballandıra
Son sahne şöyle
Bu tanıdık eller senden yeniden esaret umar
22.03.2002
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
Boşluk
kuru kus kuru bir düştür bizimkisi
suyun, ateşin, ve toprağın kıskançlığını örten
her nefes alışta derin derin içtiğimiz
soğuk, ürperten, insanı kendine getirten
ve doyuran her şeyi
sebepsiz kabul edişimizdir
şehrin sur diplerinde kurgulanan hayatı
ve seslerin kimi renklerini barındırmasını
kabul edemeyişimiz gibi
çocuk yüzlü ağlantılarda
kendini hoyratlaştırabilecek
çelik iradeleri bekler köleler
ve ben bilirim ki buradan ve biraz sonra
her şey yeniden kavuşacak aslına
çiçek yüzlü, mümbit, sakıncasız
ve kulaktan kulağa yayılan
kimi iştahları tanıdığını söyleyenleri bekle
ey sıkı fıkı insanların ayak alışkanlığı yutan bahar
bak işte seni de değiştirmeye namzettir eylül
bize seni anlatan ve yeniden sevmeyi öğreten
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:39 PM
DEVELEME
Çölde giden
Bir tanktır deve,
Yakıtını yüklenmiş
ihtiyacı yok paletlere!
Sorulunca çocuklara
Ne oynayalım diye
Hemen derler “Deve Cüce”.
Bu oyun olmasın, Dev ile Cüce!
Kanatlı bir devem olsaydı,
Uçardım göklerde durmadan.
Oyuncaklarımı koyardım,
Arka kabine.
Bir deve astronot olsa
Ne garip olur değil mi arkadaşlar?
Aa! Astronot Deve!
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
DUBLİN’DEKİ BÜTÜN SERÇELER KÖRDÜR
Dublin’deki bütün serçelerin
Gözlerinden öpüyorum
İnsanoğlu parçalarken kayayı
Yere düşen toprağın temasında
Bu kentin kurucu meclis üyesi olarak
Ve dışlanmadan
Kargalar serenattadır
Oysa şimdiden anlıyorum ki
Gençliğine doymamıştır kimse
İriden geçen şu bulutun öyküsündeki gibi
Karanlığı tarayan iş hanı
Gümüşü parlatan gürz
Yani Demirci Dimitri
Uykudan bir kale kurmuş
Sonradan göremeyeceğini umarak
Bu yabansılık da ne
Seni hep ben yeniden tanıyan yüzümle
Gece salıverse komşuluk haklarını
Birden bire boca ederek
Kaldırım köşelerinden de uykusuz
Bir kuzey yosunu vurulmaz sanırım kalbinden
Yada öyle kaderine boyun eğen
Az ötedeki yosmalar
Eteğinde çıngırak besler ürkekliğin doruğunda
Sen Beyoğlu’nda ulu bir çınar
Ve asla İstanbul oraya uzanmamıştır
Venedikli tüccar bir eğer bir büker
Ama sonunda döker başka kaplara
Çanak tutmaz, yürek büker
Dedim ya Dublin’deki bütün serçeler kördür
Ve tutarak uzaklaşır köşesinden
Kırılmayacaksa eğer hayatın
Ben bir ankara soğuğunu bilir
Ve öyle derim öyle olur
Bir de geceden ölürüm yanı başına
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
EVİMİZİN GÖZÜ
Evimizin gözü
Diyorum ben penceremize.
Çevremizde olan biteni,
Postacının, sütçünün geldiğini,
Yalnız o gösteriyor bize.
Ama gel gör ki,
Benim iki gözüm var,
Evimizin bir sürü...
Onu kıskandığımı söylememe
Ne gerek var?
Merak ediyorum annem,
Güneşliği kapatınca,
Perde inip de gözüne,
Kör olur mu, bizim pencere?
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
GÜNEŞ
Isı ve ışık veren bize,
Dev bir sobadır güneş,
Üşümesin diye çocuklar,
Peşimizden gelen.
Altın bir tepsi gibi,
Aydınlatır dünyamızı,
Oynasın diye çocuklar,
Bulutları delen.
Yaz günlerine inat,
Kışın ne az görüşürüz,
Sıra güney yarım küredeki,
Çocuklara gelsin diye.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
Güz Yaprakları
Uzun, meyyal bir gecenin
Yokladığı bir sabah
Kaldırım taşları çarparken yüreğime
Kuşanmışlığı yükledim
Bütün aykırı düşünceler arasından sıyrılıp
Kimi çocukları ayartan
Kara kapkara yokluğa rağmen
Uzak, azıksız yolculuğun ertesinde
Leyli bir yalnızlıktı benimkisi oysa
Birden bire biten ve biteviye
Hani düş olur yoklar ya
Umarsızlıklara rağmen
Kuşkuluyum, açık söyleyeyim
Işığı delen tanımsız bir heyecan taşıyorum
Kimi örtülü, kimi gerek duymayan
Azgınlaşmış tüm isteklere kapımı kapayıp
Savunmasız kalmak adına
Hani hep vardı
Ve buradan başkayı bilmez dediğimiz
Yorumlarımız
Hani savunmasız kaldığımız vakit ağlatır ya
İşte o gün ben ilk defa kaygılandım
Bütün geceyi kaygısız geçireceğim diye
Güz yaprakları sinsidir
Ayartır insanı
Kendine çeker, meylettirir
Her nedense
Şuraya sıcacık yürek vurgusu
Geç gelen şarkı düzeneği içinde
Gazi Bozkurt Temmuz 2005
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
İLTİCA
Alıntılarken saçlarından bir bukle
Gökyüzü sağır kesilir ağlar analar
Birden düş düşse gerçeğin tam ortasına
Arz unutur ve sükut
Sen deliksiz uykunun kıyısında
Aranırsın ibrahimin emaneti gibi
Gül rehindir
Uçarı haylaz bir evlat yanar kül olur
Kaçarken kent kızları dehlizlerde
Bir yanım uçurum
Ve sen yanı başımda
Vaveyla kopsa çığrından çıkar mısın
Kamelyada bir soylu genç tasalı
Bir namlu uzaktan
Ta kuzeyden
Yırtsa bağrını insanca insanlığın
Bir dal uzatır mısın karıncaya
Gece sarhoş
Ve ağlasa asya için
Sonra hazin bir göç tasarlasa ademinoğlu
Koyu kopkoyu bir düş görmüş ninem
Geç ikindi vakti gölge boyunda
Umarsız kurşun renginde
Olur ya gün solsa
Umuda gömülse dudu kuşu
Anlayarak anka olmadığını
Yırılır mısın şehrin başak yüklü kalbinden?
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
İstanbul: Boğaz Sanrısı
Bir adam ellisinde
bankta oturuyor
gölgeler uzun
Elinde kalın bir kitap
Mezarlık Kültürü olmadığı kesin
Fakat yılgınlık var yüzünde
ağır bir işten çıkmış veya ağır bir işe girecek
yahut hiç işi yokmuş gibi
Bazen eli kitabının arasına kayıyor
birkaç sayfa ya da bir iki satır
Belli ki toplayamıyor kendini
fakat yılgınlık var yüzünde
Az ötede bir martı tünemiş yüksek duvara
Belki de az önce bir lüferin canını okumuş
tüylerini düzeltiyor düğüne hazır
Onu görmezlikten gelen bir kumru cami avlusunda
sekiz çiziyor kuyruğunun ertesinde
Birazdan gelecek çifte kumrusu kadar
Ellisindeki adamın bir gözü martıda, kulağı kumruda
“Ne yapıyorlar acaba? ”
Martı yeni fark ediyor kumruyu
Kumru fark etmediğini fark ettiriyor ettirebildiği kadar
Geriye yaslanıyor adam sağ bacak sol üzerine
nöbet onda, değişecek birazdan karıncalanmalara kadar
Soluyor adam bulutsuz göğü, tarıyor havayı her yeri
kumru kadar, martı kadar
Fakat o da ne bir ses kumrudan:
“-Martısın ki bilirim soyun haytadır; uçarılık ne de yakışır sana
Yorgunsun sebebin kadar”
istanbul: bir boğaz resmi sanrısı sonrası
maverdî akşamları düşlüyor kanatlarım
istanbul sayha olmuş çığlıklarımda yok yere düş sayıyorum
yorgunluk sonrası ilkgençlik aşklarım kadar
“-Fakat sus, yavaş konuş duyacak İstanbul
kaybediş çağındasın
ki formundasın
Neden kabul etmezsin yenildiğini ki köhneliğin kadar? ”
adın yok sanılmış düşler arası
sen kuytu bir sancının düş öncesi
sana akıllara donuk bir kaykılışla gelsem ey incilerin incesi
her sözümün öncesi
derler ki ağaçlar yapraklarını sayarmış bahardan önce
sen ey istanbul kaç mevsim geçti
hala damarlarında kokmuyor adım
asit yığıntıları arasında bile geçmiyor
ha düştü ha düşecek diyen
yetim göz yaşlarından olmasın unutulmuşluğun
“-Ne çabuk unuttun
Sen yerde basacak yer bulamazken türlü nedenlerle
Ben saraylarda büyüdüm, ulu mabetlerde, şehrin yürek emaneti
Çarşı başlarında hayat kadar”
çocuksu kokularla bezenmiş
muştu mırıldanır analarımdan
sokak aralarında bahardan, uykudan
ve nedense en son akla gelenden bir kurtuluştur istanbul
seninle düş kurabilmek aydınlık bir gece sonrasıydı
düş ülkesi
uzak ülkeler
metruk bir arayışın önlenmezliği kadar
“-Sarayda birkaç döküntü, mabetlerde avuç açmalar
Ne gün geçecek boğazından taze bir lokma ki nefsine sorumluluğun var? ”
karınca ötesi umarsızlıklarla refüj dostluklarında
bir çitlembik
bir uçarılık arama
ey istanbul diyebilsem ki düş yakamdan
hayret başka, ölüm bir başka
eser lodos kudurganlığında vakit ayaz, gözlerim martı çığlığı
avurtlarımda çiğnenen bizans artığı kadar
“-Eyvah yine başladı aynı lakırdı
Güya galipmiş
fakat duymasa bari sevgili
Aşkın garazına gelmiş
Birkaç sözü anlamlara anlam katarak
Bir parça tat alabilmek değil mi muradın
Sevgilinin etinden bir dalışta uskumru gibi
Sonra derinden bir unutuş gerek oluncaya dek? ”
nereden başlamalı ve nereye ulaşmalı
başladığın yere bir daha dönmeden
bu mudur senin usanç veren kaderinde uyanmak
bak yeniden uslanıyor insanlar
bak erguvanlar daha sessiz
uğultu veren unutkanlıklarımız kadar
bana bir başlangıç bir de istanbul’u verin
sonra da yok sayın cehennemi
o zaman anlar insanlık
insanlık kadar
çünkü kâgirdir sanat
unutkandır mevsim
yastık
yorgan
paslı çivi
güvertelerde bir bir satılmış suçlular
“-Sevgiliyi öpmekten ne çıkar ve neden vardır sevgili
Uzaktan bir bakış çoğul anlaşılır değil
İlk gençlik aşkıdır, uzak aşklar usandırır cananı”
ölüm sonrası iktidarını kendi saltanatına veren
duyun ey dostlar
bugün yangın yeri ağlayın a dostlar çünkü bu tren soysuzluğu getirdi bize
buradan ve ağlayarak çıkacak
yalnız şamandırası kalana kadar
“-Şüphesiz sen de kuşsun rabbim yarattı, lakin huyunda var
Bırakıp gitmek kalmayınca kemikte et kağıt mendil kadar
ey ahiret sancısı taşıyan
ey yüce şehir
senden mi beklemeliydik
ibrahimî dirilişi
oysa sen damarlarımızda zehir
oysa sen
sen gelmeden önce gelen heyula
bak bahar ne de sırıtıyor
unutulana kadar
“-Yas tutup durmak da ne akıllara ziyan
Bırak bir ömrü birkaç nesli birden diri diri gömersin bu kasvetinle yeni yetme ihtiyar”
günaydın
günaydın
bir bekleyişin sonrası rehaveti ile geldin soframıza
kuskus ağaçları ve sonbahar
aramızdan sıyrılana kadar
“-Yenisi değilim buraların: en son gelenle yudum uykumu
Dindi sanma yürek atışım
buldum ritmimi İstanbul kadar”
sen ey şehremini
tuzaklardan tuzak beğen
bu sadece başlangıç
bundan sonradır yalnızlıklar kadar
“-Biri dahi gelse sonradan yeni bir iddia ile
Yine sen dalarsın suyuna
bu huy da sende var”
uçarı bir kaykılışla bekle beni Süleymaniye, dursun ayak uçların
fakat üsküdar neden bu kadar nazenin
yoksa buralarda dalgalanan
sade züleyha’nın yalancı düşleri mi inanç bulacak
yusuf sonrası kuytu köşeler kadar
“-Haberini aldım artık gelemeyecek Yüce Kaynaktan
Giden gelecek elbet ama yeniden tertemiz suyu ile ve Bir’den.
Bekleme sen, gelmeyecek senin umduğun kadar”
siz ey sur dibinde umut verilenler
kendiliğinizi nereye savurdunuz
çağa ve insanlığa
ömre ve istanbula dair
uygun adım gidilen gönencelerden uzak
katlanan ve daha da katlanan korku düş arası?
“-Kim? Ben mi imanındaki kirli?
Ben daim temiz
ben hep suyun içinde
Sen ise kokuşmuş bir tas suyunla kire yakınsın benden uzak kadar”
buyurgan ifadelerden arınmış bağdat sarayları
ben her istanbul dediğimde yeni bir istanbul çıkar
diğerlerine tezat
kullar satılır haraç mezat
bunu duyuramazsınız çünkü
öğütlemesiyle öne çıkar bizzat
duyup da gelinmeyene kadar
“-Hep sudasın bunu bilmez değilim
ihtiyacın var
Sen de bilir misin şunu
Her su kiri kaldırmaz
tuz da kokar korkunun büyüklüğü kadar
Ve neden ayrılamıyorsun bir adım kıyı bir adım duyana kadar”
bulutum evet her şeye inat
mahşer rüzgarlarıyla geldim kapına
ne mem görmüş
ne de zin
sen leyla’nın battığı akşamın şehla ruhusun
-allah korusun-
beni sözlük arası yakarışla eğer sorarlarsa bizans kalıntılarında
o her zaman yaşamdan uzak
yalnız saldırganlıklarıyla anılır deme
çünkü o gün derdest edilmiş dostluklara
kırkikindi uyanışını sunarız körüklü bahtiyâr ve
kapından ilk kovuluşu resmedene kadar
“-Aklın sıra beni yollayıp dağlara yerime konacaksın ey kumru
Bil ki İstanbul benim, benim İstanbul olduğum kadar”
bir mitralyöz akşamıyla başlayan sancılamanın
erguvan mevsiminde
yeniden soluyor ayrık otları düşleri
bir sis perdesi ama nereden
sen ey sarhoş beyoğlu kundağın nerede ve nereye kadar?
“-Kenan da senindi Lut’u bırakıp gidene kadar
Yıkılışın arkasından arkana bile bakmadan”
hiç olmazsa ayna sun
bilinmez bir yolculuklarla bizimkisine
yıldırım arası korku
nedensizliklerde bakın
bakın kim geliyor
sara nöbetleri sonrası?
“-Görüyorum lakin her dem uykudasın
Bu miskinlik mi seni konuşturan”
-“Oldu evet, Lut gömüldü bir anda
Yandı ama aramızda olan bitenden sana ne
Hem sen yoktun ki onca aradan tufan kadar? ”
ben ağlamak kadar sahiciyim oysa o ağlayan kadar
baharın solgun duvarları bekle susuzluğu
ağlayan gözpınarının kuruluğunu yıkayıncaya kadar
“-Dün de demiştin sonralığımı, insaf bir bak bana
Benden başka kaç kuş bulabilirsin tarih kokan benim kadar? ”
buyurgan bir baharla geliyor çamlıca’dan istanbul
bir neslin uykusuz düşleriyle bakıyorum istanbul’a
çünkü düş görmek ağlamak kadar önemlidir
“-Övünüp durursun fakat nereye kadar
Kaç yangını söndürdün yanan İstanbul kadar? ”
buluş ötesi yargılamalarıyla
sarıp sarmalıyor her şeyin anası
bir doğası var ki bunu yalnız istanbul anlar
nedensiz bir kaçıp gitmeydi
onunki aslında
kaldırım yoksunu bir devriliş
yaşıyordu insanlık o gelene kadar
“-Yandım evet ama İstanbul’un ateşiyle
Bak rengimde hâlâ külleri var
Kanım kuruttu ya bir kavı
Bir damlacıksam bunda ne kusurum var
Yanan İstanbul kadar”
ayıklanmış adımlarla geliyor yeniden ve kime dair
ben bir başkalaşımın doruğunda
uzak en az istanbul kadar
“-Anlaşıldı şair saydırmak değil niyetin istanbulu’un tepelerini
ki yüzü aştı
Söyle neden dillendirdin bizi
biz ki nutk-î bâtınî iken
Ve sabahın bu saatinde buraya niye geldiğini bile bilmeyen bu âdemi
Ki İstanbul bizden memnun biz İstanbul’dan iken”
insan lâl olur lâlaç olur bazen şair de olsa
anlatamaz dertlerini
söyleyemez söyleyeceklerini
tutuluverir her şeye dili
dillendirir
bu dil kimi zaman taş olur
börtü böcek olur
kimi zaman başka bir insan
kimi zaman da bu kuş olur
en az kuşlar kadar
bazen de dili çözülür şairin
budadığı ağaçların aykırı düşen dallarını
gözyaşı seli olarak aktığı
karanlık bezirganlarında paylaşılması ihmaline kızar
yargılar sunarken çetrefilli bir düşmanlık
bizi bizden alır ve götürür bizsiz yerlere
umacı görmüş bir neslin rüyalarında elbette ışıksızlığı arar
yağma tarihini yaşarken yeniden
devinimler çizer tarihe yeni bir şans vermek için
kölelerin ellerindeki boğum boğum sancılarla yeniden kurdurmak için dünyayı
yalnız çocukluklarını saklar bir perinin elinde tuz buz olana kadar
Mayıs 2005
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
İŞ YERİ
Ah babacığım seni o kadar,
Az görüyorum ki evimizde:
Gün boyu neredesin kim bilir,
Hiç mi yolun düşmez bizim eve?
Ey babacığım seni o kadar,
Çok özlüyorum ki anlatamam:
Uyku perisiyle harp ediyor,
Gözlerim usulca kapanırken.
Bizi mutlu edebilmek için,
Durmadan çalışıp duruyorsun:
Evimiz olsaydı senin iş yerin,
Bir an boş kalır mıydı dizlerin?
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
kahırdan uzak
uzak diyarların
anlatamadığı neydir
tadında yeri gelirse istanbul
çoğu zaman ışık gibi, ekmek gibi
deler geçer içimizden
ateşten, topraktan
yeni doğmuş bebeğin çığlığından
ve kahırdan uzak
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
KEDİCİK
Bir kedicik gördüm,
Mini mi mini.
Soğuktan titriyor,
Yummuş gözlerini.
Bir kedicik gördüm,
Kirli mi kirli.
İç şu sütünü de,
Yıkayalım tüylerini.
Bir kedicik gördüm,
Açtı gözlerimi.
Haydi arkadaşlar,
Kurtaralım diğerlerini de.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
KÜÇÜK İZCİ
Küçük izci benim adım,
Yürürüm hep uygun adım.
Çalışırken arı gibi,
Mutluluğu yakaladım.
Yavrukurt da derler bana,
Çadır kurarım ormana.
Kamp ateşi yanar duru,
Zarar vermeyiz yabana.
Yerimiz izci obası,
Çadırımın yok sobası.
Çarçabucak göz doldurur,
Küçük izcinin çabası.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
Ne diyeyim ki o hayat
Acının, kaygının
Ve olların ayırdığı beklemişliğin
Muştu severciliğiyle yeniden yeniden
Atraksiyon üreten ey sevgili
Bana bir seyyah işçiliği ile gel
Gel ki hayat
Sancılarla düşen
Murat edişlerle bir daha
Oynaşmasın senden önce gidenden evvel
Demirden ve beton yığıntısı evlerden
Arta kalan zamanı
Komşuluklarımızı sorgulamayı
Ve bereketi bize öğretmeden giden
Mavi yürek Hızır’ın
Seferberlik çağıltısıdır
Hayat çoğu zaman
Gecenin ve saldırganlığın
Haberciliğine inat
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:40 PM
SAAT
Der ki evde masa saati:
-Tik tak tik tak haydi hemen kalk,
Okula geç kalıyorsun bak,
Çıkmadan düzgün olsun yatak.
Der ki sınıf duvar saati:
-Tık tık oda ne birde baktık,
Teneffüs olmuş dışarı çık,
Sınıfı havalandır artık.
Der ki takvimli kol saati:
-Tıkır tıkır tıkır işlerim,
Hiç kimse geç kalmasın diye,
Son sürat vitesi beşlerim.
Der ki dedemin cep saati:
-Köstekli saat derler bana,
Ceptir benim yerim daima,
Zincir takmayı da unutma.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
sana dair
sen karaya en çok yaklaşan kuzular gibisin
mülhidce bakılan bu sağır topraklarda
kaynayıp giden bir heyulanın arkasında
say ki garabet uykular içindesin
eylülü kıskandıracak ne var sende
ne var sende gün geçmesin
özlemini gecenin bile önüne koyan
bundandır ki sıkıştırır bir kaygı yüreğimi
dehlizlere vuran sağır sessizliğimde
gece umman olur birden kaykılır
safların içinde erken düş gibi
kol tutmuş çığırtkanlıklarıyla
henüz orta çağı yeni bitirenler
sen düzlemde dairesel kıblenle
orada kaygıdan uzak ve alnındaki karınca ile
ya rab uyandırma beni bu gecenin sensizliğinde diye
yer tuttun haykırdın belki gizlice
bir deli fişek olmuşsun arkanda ki ordularınla
anlamadığım bir şey var sende
sende gizemini çözemediğim çok şey var
ustam bir göz at şu yüreğime
Gazi BOZKURT
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
Sen Yoksan Eğer
kimi zaman baharın, sabahın
meydan titreten seyyahların
geçenleri kıskandıran kuskus ağacının
şen gölgesinde bahtiyarlıklar arayanlar
kurtaramadığınız düşünceler mi sardı sizi
yokluğun durulandığı iklimlerde
uyku atlatmayı sebepsiz kılan
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
SESSİZ
Bizim sınıf çok yaramaz,
Biraz da haylaz,
Zıp zıp zıplıyorlar,
Lastik top gibi.
Bu top hiç mi yorulmaz?
Ayla da rahatsız sınıflarından,
Alabildiğince sessiz diye.
Çıt çıkmıyormuş,
Ne kadar zıplasalar da.
Gürültücü sınıfı kim ister,
İşitme engelliler okulunda,
Okuyan Ayla dışında?
Gazi BOZKURT
05.12.2005
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
SOBAMIZ
Uzun kış *******inde,
Çıt çıt yanan odun sesi,
Yayılır dört bir köşeye,
Gelir herkesin neşesi.
Yanına uzanır Tekir,
Bir güzel uyumak için.
İçinden çıt çıt sesler gelir,
Odun yakar için için.
Kestane patlatır annem,
Üzerinde yavaş yavaş.
Sen olmasaydın bir tanem,
Nasıl geçerdi bütün kış.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
TÜRKÇE
Türkçe benim öz dilim,
Bunu bilmez değilim.
Sevgi ile dokuduk,
Desen desen bir kilim.
Duymam birkaç hece,
Uzar onsuz her gece.
Dilini sev arkadaş,
Ararsın terk edince.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
YALANCIMEVSİM
Gecenin bir yarısı
Diğer yarısına kavuşurken
Bir çığlık girmişti aramıza
Hani yeni yetme çırakların
Kirpilerinde titrer ya mum alevi
Öylesine heyecanlı ve mağrur
Köleler kollamıştı ellerimizi
Ve bağrımızdan kopan yalnızlıkları
Gün sancıya dönerken bir kez daha
Yeknesak bir hayat
Yeniden iliştirmişti yakamıza
Unutmayacağımıza dair
Söz verdiğimiz sözlerimize zeylederek
Dağların volkan kokan kıyılarında
Bir imparator edasıyla gezerken
Kuşkulandığım onca cehennem arasından
Minare gölgesi kaygılarımla
Yeniden yeniden geldim kapına
Ardına kadar açıklığına sebeb
Evet, ne yalan söyleyeyim
Gölgem yok
Olmadı da hiçbir zaman
Kuşların ürkek kanatlarıyla idare ettim
Şimdiye kadar
Kapına geldim
Ardın kadar açıklığına sebeb
Ey kâbuslarıma şenlikler katan
Ulu mihrapların şövalyesi
Ben bir yalancı mevsimim
Kalemimi, nun’u, heyecanlarımı
Ve nedensizliklerimi
Benzersiz toplayışlarla dürerek
Kendime uydum kapına geldim
Ardına kadar açıklığına sebeb
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
Yalnızlığı Kuşanmak
Serseri yargılarla beslenmiş
Umarsız kuşakların arasından
Bir Napolyon edasıyla
Geçişini hiç unutamıyorum
Gözlerin çakmak çakmak
Karadeniz’in ortasındaki
Bir dalganın yalnızlığını yaşıyordun
Hemen yanı başımda
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
YAVRU CEYLAN
Bir küçük ceylan kaybolmuş
Ormanın derinliklerinde.
Çok geçmeden yorulmuş,
Korku birikmiş yüreğine.
Ormanın içi çok tehlikeli
Şimdi yavru ceylan ne yapsın?
Hemen annesine haber vermeli
İster misiniz aslan kapsın?
Bir çıtırdı duydu irkildi
Çalılıkların arasından.
Karşısına annesi dikildi
Şaşırıp da kaldı aniden.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
Yedidörtlük Ağıt
Gece üç iki suları içimde bir huzursuzluk
Birazdan irkilecek sabah yeniden başlayabilmek için
İnceden bir toz bulutu sararken anıları
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Fakat kıyamet mi kopuyor ne
Neden bu toprağın sağır eden coşkusu
Çığlıklar sayha olmuş yeri göğü yaran
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Nereye gitti bu ağustos sıcağı, neden bu hararet,
Bir anda yuttu tıngır mıngır beşik sesini
Toprak aldı gitti derinlere mümbit, besleyici ana sütü gibi
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Bilmem, neden kızdı annem
Ne de şiddetli sallıyor uykumu el uzatmayı unutmadan
Sinen seslerle geçiyor en sevdiğim sayfiye yeri
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Dinmek bilmedi yine bu gece acım
Dostlar arasında ateş düştüğü yaktı bir kez daha
Yer kımıldadı yeniden yerimden kımıldayamazken
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Çıkmalıyım bu daracık alandan
Her yeni güne yeniden başlamak için
Bir can bir candır sırrını çözmüşken beklenen sur öncesi
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Bu mahşer gününde şiir düştü payıma
Yüreğim ağır yaralı bir bileni beklerken
Ağıt düştü yüreğime yeniden yıkılırken sabah yedi dörtlük
Yürekler kuş uykusu, uykular ağır bombardıman altında
Bilseydim bu kadar kaygıdan uzak yaşadığımı
Yatağıma girer miydim hiç
Gazi Bozkurt 20 ocak 2006
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
Yeniden Yanacak Soytarılar
Gece çözülürken yakamızdan
Aradığın nedir ey yabancı
Kâgir kuytular kussa da dolunay
Bir nesil belki de burada batacak
Amacını soramadığım düşler gelir aklıma
Büyücüyken şehirde bir tek
Görülmez ahenkler sunarım
Henüz vahşetimi bitirmeden
Bunu armalı dediğin dostun bile bilemez
Kim kimin oyuncağı olmuş diye
Solmak üzere olan bu yenilgi
Kahredecek hepimizi bir nefeste
Gülün koynunda böyle bulmuş bizi
Bu mudur ağlamak diye
Yoksa sayhalarınla gezindiğim kavganın
Sahillerinin suyu yeniden mi ısındı
Namert teslimiyetleriyle unutmamanın reçetesini
Bir kaynatışta yutsunlar diye
Gülüyorum çünkü
Elimden başka bir şey gelmez
Gelmez çünkü beklemek boşuna
Beklemeyin sırrı çözüldü bilgiç edalarla yaklaşılan
Umacı düşlerimiz
Utangaç tasarılar bile sunmadan
Uzamışsa beklemek
Biliyorum birazdan çöpler toplanacak
Verilmemiş vaatleriyle
Yeniden yanacak soytarılar
Arama işini ağırdan aldılar diye
Sen gittikten sonra sükûn etse beklenen
Ah keşke demeye fırsat vermeden
Uyanıp kalsa gönlümden geçen uykularıyla
Henüz karanlığın beş duyu ile kavgası bitmeden
Birden bire film bitse
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
YEŞİLAY
Yeşilay’a el verin,
Kurtarsın ülkemizi,
İçki ve sigaradan,
Solmadan güller.
Yeşilay’a el verin,
Korusu halkımızı,
Tüm kötülüklerden,
Tükenmeden hayaller.
Yeşilay’a el verin,
Yıkılmasın yuvalar,
Çocuklar ağlamasın,
Gülsün daima yüzler.
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:41 PM
YILDIZ
Yazım bitmedi ama
Yıldız atar mısın
Dedim öğretmenime:
-Çocuğum, dedi
Hiç gündüz bitmeden
Yıldızlar çıkar mı göğe...
Gazi Bozkurt
GooD aNd EvıL
03-30-2009, 12:42 PM
ZAFİYET KOKUYOR ELLERİM
zafiyet kokuyor ellerim
izah edemediğim şeyler oluyor
üsküdar’ın uzağında
titizce işlenmiş bir cinayetin
kanı henüz kurumuş
gecenin uslanmaz aşkına sırtımı dayamışım
ayı selamlamaktan kaçınıyorum
sebebi aşikar tortu bırakan
gölgemde hasretlik umuyorum
hür düşüncelerle olası mümkün bir tabiatın içinde
sen orda henüz varlığını anlatırken çocuklara
umarım yok satar
öykülerin şehrin bulvarlarında
western ölümler bulmalıyım
köşesini bile uykulandırdığım yalnızlıklarıma
sesten daha ses
unutmaktan daha evvel
sara nöbetlerimle şenlendirmeliyim mesela
bir yudum alıp kahvemden
kara kitaplara gömülmeliyim
sınırlarında hayallerimin battığını sandığım
kuralsızlıkları bulmalıyım
nedensiz bir kopuş sonrasında
ama mum tütmesin
gelişi güzel örülmüş daktilo şeridinde
birden bire geçmeliyim
hayatın ta kendisine
takibi olmayan gümrahlıklar
yalnız soyluların nutuklarında sırıtır derdi ninem
oysa bakıyorum ellerim yok şehrin kalabalıklarında
umacı görmüşüm uçmuşum cehennemin boşluğuna
boş bulunmuş yazmışım
okunmasın diye
ayrıksı iri harflerle çiziktirdiğim
bir nesil mozaikte kurgulayan
namında teselli bulmuş milli şefin cevabını
zafiyetin uğrak yerlere astığı gizli bilgilerin
kıyısında çok olur kahpece yaşam
aslına bakarsan
körelme çağını bekliyorum
fark etmez bak uslandım dese de
göremediğim şeyleri özledim
gök’ü özledim
huysuz bir çınarın anlattığı
-gönenli mehmet efendi-
sen öyle san
kaldırımda esen sert rüzgarın eteğinde
jargon bekleyen üsküdar’dı
sev demişse daralan akıllar
tepinmek nafile
tanımıyorum dese de milyonlarca saltanat kurmuş
afakın yılmaz bekçisi
redif kokular duymuştu oysa kurgu bilim tadında
bir leylek girse rüyama
vebadan ölmüşüm diye üzülme
gecenin içine gark olmuş dairelerle
tüfenk olup bir boşluğa devrilmekten daha kutlu bence
güneşten uzak ama aya en yakın
bir yudum daha alsam yüreğimden
gelsem neden sonra
softa selam sana
çünkü senden başka kimsem yok
barutsam yada uğramışsam en son senin yanına
köz düşmeli ellerime her dem uykumdan önce
Gazi BOZKURT
13.04.2001
Gazi Bozkurt
saLih!!
03-30-2009, 03:52 PM
Teşekürler.
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.