Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Osman Demircan


Sayfa : [1] 2

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
301. Madde

İnsanların beyninde o kadar darağacı o kadar sehpa var ki 301. maddeyi gölgede bırakacak cinsten. Yok efendim sen nasıl şu kelimeyi kullanırsın! Yok efendim yazdıkların müslümanlığa sığar mı? Yazar bu tür sağlıksız düşüncelerin kol gezdiği bir toplumda karakolla tanıştırılacaktır. Kalem cehalete mahkum edilmek istenecektir kuşkusuz.
Şimdi size sorarım.Hangi kafa böyle düşüncelerle doluyken aydınlık bir göze ve bakışa sahip olabilir? O gözlerin sahibi bir başkası için ağlayabilir mi? Hayatı boyunca silahın gölgesinde uyutulanlar, uyandırılabilir mi?
Her insan yüreğinin büyüklüğü kadar düşünür şüphesiz. Niçin küçük düşünüyoruz öyleyse? Başkasını anlama cesaretini yüreğimizde hissedemediğimiz için mi. Daha çok şiddet naraları attığımız için mi.
Yargılarımız ya darağacında ip oluyor ya da boğazımızda ilmik. Ya öleceksin ya da manda gibi yaşayacaksın türünden bir adalet bu. Bir değer yargısı içinde otlanıp dur der gibi.
Yazarın kalemi esaret altına alınıp kırılmak isteniyor. Eli silahlı adamlar eli kalem tutanlarla bilek güreşine tutuşuyor. Eli mahkum insanlar yaratılmaya çalışılıyor. Kaybeden ilim ve toplum oluyor. Kazanan cehalet...
Yazar özgür olmalı. Bir ülkede en önemli şey ifade özgürlüğüdür. Derseniz ki benim maneviyatıma küfredemez. Ben de derim ki ' Türk milleti çok akıllıdır.' sözünü bir düşün.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Acı

Hafif acılar konuşur büyük acıların dili suskundur.
Bir ağaçsan eğer dertlerin yaprak yaprak dökülür.
Acıyla yüzleşen insan zamanla kendi sesini unutur.

Bir demirden hem nal hem kılıç ortaya çıkarılabilir.
İnsan acılara sürtüne sürtüne güçlenip keskinleşir.
Acıyla yüzleşmeyen insan çok yerde kaybedebilir.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Acın Cehennem Tadıdır

Işığımı güneş verir ay gölgelenir yüreğimde içim kararır birden
Mevsimler rengini verir saçlarım ağarır ikindi baharımı yaşarken
Sevdiğim alır başını gider sapla samanla ortada kalırım aniden
Uzattığım elimden dualarım alınır saman alevi gibi yanarım ben

Sadece susarım özlemlerimi yakarak hasretini çekerim her dem
Kaynar sular dökülür başıma aç susuz cehenneme girerim ben
Duyarım yokluğunu ta yüreğimde acın cehennem tadıdır zaten
Birer birer düşer tüm öpmelerim sensizliğimin hazzını yaşarken

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Açar Acının Çiçeği

Akşam sular iner dallara göklerden ve kurtlanır bütün meyveler.
İçime ince bir sessizlik dolar senin için beslediğim ağaçlar kurur
Rüzgar yetim buğday başaklarını okşamadan eser içim kararır
Ölüm tıpkı bir mahşer yeri gibi gelir akşam ve sabah darbeleriyle
Bitmedi bitmeyecek bu dert bir şeytan üflemesi girer yüreğime
Melekleri sevmem bu yüzden ağzımda yasak meyvenin tadı kalır
Tutsak dudaklarımda özgür şiirler zincirlere vurulur dilim tutulur
Üstelik aç kalırım sevmeye bir yıldızsızlık dolar karanlıklarıma
Kuruyan derelerde, susuz nehirlerde derinden derine şair çırpınır
Bir marazi hastalık dolar vadilere açar acının çiçeği tüm şiirlerde

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Adımı Geri Ver

Her yanda sonsuz acı, kapkara tükenmez gök
Sonsuzlukların altında kalakalmış zambak gibi
Yağmur yemiş gecenin ağlayışında içim buruk
Ellerini çek gözyaşlarımdan adımı geri ver artık

Cılız gülümseme büyüttün dudaklarımda soğuk
*******ce suskun, alevlerin gölgesinde üşütük
Zambak misali yağmur altında donuk ve soluk
Ellerini çek gözyaşlarımdan adımı geri ver artık

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Akik ve Safir

Aşkın semalarında martılar ihtişama kanat çırptılar
Yol aldılar düşler ülkelerine bulutları elmas yaptılar
Yıldız yıldız kanat uçlarıyla rüyaları gerdana astılar
Akik ve safir dolu mavi semada kaderimizi yazdılar

Yemyeşil gözlerini avize yapıp gök kubbeye astılar
Göz kamaştıran geceyi gönül evimin kaderi yaptılar
Bir bakışınla ateş rengi zümrütü bağrıma dayadılar
Tüm ruh güzelliğinle bereber seni bana bağışladılar

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Allah'ım

Denizleri yaratmakla, nehirleri yaratmakla büyük olunmaz.
Kimin umurunda bozkırdaki kuzular,deredeki aptal balıklar.
Büyüksün Allah'ım, kırılan yüreğimize serinlik gibi sızansın.
Teksin, insanların algılayamadığına tek sen hakim olansın.

Semayı yaratmakla, atmosferi yaratmakla büyük olunmaz.
Küçük beyinlere küçük örnekleri ancak bunlarla verensin.
Büyüksün üzüntümüzü, içimizi, dışımızı sadece sen bilirsin.
İstersen kainatı paspas gibi yolluk gibi önümüze serersin.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Amaca Hizmet

Türkiye'de önemli olan vatana hizmet değil amaca hizmettir. Birtakım odaklara ve gruplara hizmet ediyorsan başarılısın demektir. Yani iyi bir yönetmenin yatağından geçmedikçe başarılı bir assolist olamazsın mantığı her yerde geçerli. İşte bu yüzden birçok kurum ve kuruluş yatak odasından farksız. Affedersiniz her yer salatalığın keyfine göre yönetiliyor. İşte bu yüzden ortalık hıyar gibi adamdan geçilmiyor.
Düşünün bir genç üç yıl dershaneye gidiyor. Sonunda üniversiteyi kazanıyor. Derken tam bir bilgi ve beceriyle mezun oluyor. Ne mi oluyor? Tomrukçu oluyor. Çalıştığı masasının içinden sürekli hızar sesleri yükseliyor. Buna memur kafası deniyor. Çünkü kafası anca bunu kesiyor. Yani simetrik düşünüyor.
Ama gel gör ki çalıştığı kurumda bir kalas yönetici buluyor sonra racon kesmeye başlıyor. Bazen bu şahıs büyük kişilik belirtileri gösterip çok önemli tespitlerde bulunuyor. 'Dağdan kestim kereste gel bize bazı bazı.' deyip herkesi şaşırtıyor. Tabi bu şekilde amaçlarının niteliklerini ortaya koyduğu için büyük alkış alıyor. Kimler mi alkışlıyor?
Tabi ki kalaslar.
Türkiye tam bir ağaç cenneti. Böyle olunca da orman kanunları itibar kazanıyor. Bazıları ise bu kanunlardan cesaret alarak iyice kök salıyor. Sonra gelsin hızar sesleri gelsin amaca hizmet etmekten başka bir şey düşünmeyen düz memur kafası.
Peki hiç düşündünüz mü niçin bazıları orman arazisindeki bir villada oturmak istiyor? Cevabını ben vereyim: Orada kendini buluyor. Orada kendini görüyor. Hem orada kendi kanunları yaşıyor hem de istediği gibi kök salıyor.
Türkiye amaca hizmet görmediğinde saldırıya uğruyor. Deforme olup her yanı orman yangınları kaplıyor. Bazı odak ve gruplar kendilerine yaşam alanları açıyor.

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:56 PM
Anne

Serçe parmağımda sana güvenişimin masal kuşları
Dudağında öpücüğün kızıl şafakları gözlerimde sen
Seni saçlarınla ninni ninni yüreğime bağladım anne
Bu fırtına bu duygu seli kolay kolay dinmez ki anne

Rüzgarlarla eser ılık nefesin seherde açan çiçeksin
Kızıl güllerin güzelliği içinde feryat bakışsın anne
Gecenin içinden düşünce hasret kokan felsefemsin
Seni matematiğe vuramam benim için tek niteliksin

Yüksek sevginin doruklarında Kafdağı'nın uçurtması
Gözyaşlarımın ışığında göl aydınlığının büyülü rüyası
Gözlerimden akarken kuğu berraklığında dağ suları
Hülyalarıma bir daha kuşların konmayacak mı anne

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aptal Değil

Yaralanıyorum keskin, sivri dillerden.
Üzülüyorum savaş içeren sözlerden.
Türkiye depresif insanların yeri değil.
Gözlerin haberle morardığı ülkemde.
İnsanların hayatı bu kadar ilkel değil.
Aydınlar karanlıklara çekiyor insanları.
Hayatlar kararıyor umurlarında değil.
Milletimiz zekidir çözer tüm sorunları.
İnsanlarımıza yeter ki verin fırsatlarını.
Gerildikçe geriliyor birliğimiz bağımız
Türkiye halat çekme oyunu yeri değil.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Asena ve Aşk

Erguvani yağmurdu asena sağanak sağanak yağardı
Saçları bahar olana akardı türkü tadında sözdü asena
Masum bir masaldı Türk coğrafyası üstünde her daim
Kavgalara koşardı elleri gül tutana sevgi dolu bakardı.

Yalnızlığın soluğundan sıcak rüzgarları dağlara salardı
Kulaklara aşk fısıldardı at üzerinde delikanlılar coşardı.
Çayır çimen nal sesiyle dolardı toprak bozkurt kokardı.
Gökten aşk yağardı sırılsıklam Türk için ağlardı asena

Gözleri yıldızdı kaşları hilal bir kızdı asena Türk'e aşıktı
Çılgın kurt asena dağlara adını yazdırdı destanlaşarak
Her Türk onu tanırdı ve yüreklerinde onun kanı akardı.
Saçları bayrak olan Türk'ün alın yazısında emeği vardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşk Bir Matematiktir

Aşk bir matematiktir elde var sıfır
İster çarp ister topla olmaz ki bir

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşk Fışkırırdı Bütün Karanfiller

Dudakların kan kusardı yaşamak yüreğinin derinine batardı.
Ateş topuna dönerdi dünya gün batımında yaraların kanardı.
Anlardın niçin yandığımı niçin volkan gibi patladığımı ey yar
Bir isyana dönüşürdü sevgiler aşk fışkırırdı bütün karanfiller

Sularda aksin tutuştuğu vakit kelebeklerin kanatları yanardı
Bütün yayla çiçekleri ağlardı aşkı eşkiya gibi onlar yaşardı
İki nefes alıp vermek kalbe yarardı aşk dudaklarda çarpardı
Ey sevgilim, aşkım, karım Şenay saçlarında yıldızlar parlardı.

Gülüşünde nergis açardı karanfiller o dem kurşuna dizilirdi.
Gözyaşlarına boğulurdu ceylan bakışlı gözlerin eyy sevgilim
Sana gün yüzü göstermedim şiirlere düşkün yaralı yüreklim
Şair karanlıkta sevgilinin yıldız saçlarına tutunarak yaşardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşk Kılık Değiştirir

Aşk bin bir renkle, yüzle çıkar karşına
Belki bir yenge belki teyze belki hala
Sen çorak yaşantımda ıslanmış gülsün
Bir akşamüstü kök saldın topraklarıma

Aşk bazen kılık değişir saklar kendini
Bürünür teyze arkadaş kardeş şekline
Çeker elini ruhunu çeker gibi kaçarak
İlahi bir durgunluk yansır gözyaşlarına

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşka Koştum

Çaresizlikten çatlarcasına koşan at gibi
Dizleri çözülürcesine kavuşmalar aradım.
Tepeden tırnağa aşka koştum dolu dizgin
Aşkın semalarına yapayalnız kaçıp kaçıp
Hayallerin kanatlarını yakalamaya çalıştım.
Gönül yorgunluğundan öteye gidilmeyen
Ormanı kırılmış yoksul topraklara vardım.
Tanıdıkça anladım aynı dünyadan değildik
Bir sürgündü yaşadıklarım şimdiye dek
Bana kanat gerecek kimseyi bulamadım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşka Tutunmak

Rüzgarın yeri yok saçların adına dolanırım semada.
Aşkın esintisinde tutanamadım bir tek teline yarim.
Duygularım adına fırtınalar kopardım tozla dumanla
Ne sana yaranabildim ne saçlarına güller takabildim

Tadı yok dünyanın his kasırgası eserken yüreğimde
Ruhunu okşamak isterim rüzgarımla beni huzura al
Saçlarına arzularım savrulur başını döndürmez miyim?
Gül kokulu nefesim eser yanında öpüşüm şakağında.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşkın Kekremsi Tadı

Aşkın kekremsi meyvesini büyütürken mor bahçende.
Islak sesinle ateşten gülleri süsleyeceksin gecende
Alev saçını saçıp denize beklersin sevdiğini iskelede
Kaçışır martılar çığlık çığlığa boğuşurken özlemlerinle

Ebemkuşağı renginde yağmurlar ekersin bulut üstüne
Ak gülden damıtılan saflık düşer masum serinliğine
Akşam güneşi suya değdiğinde ışık olursun derininde
Kaybolmayı seversin huzur denizinde nisan ikindisinde

Sevda yüklü, canavar yüklü bulutlar kabarır yüreğinde
Bir fırtına kopar ta içinde benliğinin yılgın köşelerinde
Cennet kapıları açılır peygamber kokusu dolar genzine
Evliyaların dilinde cennet ilahileri dökülür billur gönlüne.

Karanlığında kaplan gözü şehvetin ve şerefin yüzünde
Akıtır oluktan kanlı yaşı ululuğun et parçaları dişlerinde
Öyle bir aşk ki bu göz göze gelsen damarların çatlar.
Duyguların ağaç aşkın kanlı tarihi kök salar düşlerinde

Önce mora sonra turuncuya dönüşen sevda tepelerinde
Bir gül dalısın yapraklarında sayfalar dolusu aşk şiirleri.
Bir ölünün söylediği yaşam sevinci dolu şarkıyı bilirsin
Anlarsın ölü niye ağlarmış zambakların açtığı saatlerde.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Aşkla Nefes Almakla Yetinmeliyiz

Ölümün olduğu yerdeyiz bir kuru dal üzerindeyiz.
Güllerin son demindeyiz açmayan günlerindeyiz.
Öyle acı ki çektiklerimiz bıçak altında gülmekteyiz.
İnsanız, insani güzellikler yaşamak istemekteyiz

Bir bıçak altında yürümekteyiz ölüme gitmekteyiz.
Sevdiğim, sevgilim, bir tanem her gün ölmekteyiz
Ne lazım bize araba ev ömrümüzü tüketmekteyiz.
Açtı gül goncaları aşkla nefes almakla yetinmeliyiz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Ateşli Aşk

Her seferinde daha geniş bir dünyaya açıyorum gözlerimi.
Büyük bir kayalığa tırmanırken her adımda yepyeni bir manzara
/ bizim aşkımız
Ciğerlerimi açıyorum hayata, kendim olamayacak kadar
/ seninle doluyorum.
Senin yanında baştan aşağa, tepeden tırnağa duygu oluyorum.

Kalbim çiçeklerin fışkırdığı bir bahçe adeta senin yanı başında
Sayısız sevinçlerin her birinde bir çiy tanesi gibi parlıyorsun.
Bütün ruh ateşlerimi söndürüyorsun / yağmurlar bırakıyorsun
/ gönül bağıma
Benim için yaşayan bir düş oluyorsun yüreğimden parça parça
/ bırakılan
Dinim / ışığım oluyorsun; yüzünün karşısında lekesiz, tertemiz
/ kalıyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Atları da Vururlar Özgür Topraklarında

Sırtlarından atarken tutsaklık zincirini
Atları da vururlar özgür topraklarında
Büyürken yürek kanayışından çayırlar
Küçülür her kan damlasından korkular

Dolu dizgin susturulamayan kara atlar
Sorgulanamayan rüzgarlarla koşarlar
Bayraklaşan yelesinden özgürlük taşır
Nefes nefese kalır kan içinde bu atlar

Külü kemikten ruhu ateşten bir alevdir
Her parçasıyla karanfil taşıyan atlar
Kızgın gözlerinden fışkırır kor kor lavlar
Her bakışında dinmez yanardağ patlar

Sen ki kül edersin zulmün pervanesini
Gün senden ışık alır gece sular tutuşur
Bir ateş nehridir her katresinde kanın
Ölürken de güzeldir vurulan tüm atlar

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Avuçlarımdan Kuğular Havalanır

Bazen bir kapı aralanır gül kokusu dolar gece rüyalarıma
Avuçlarımdan kuğular havalanır şelaleler dökülür ellerime
Girmez içeri bir aydınlık karanlık kalır gözyaşlarımda kuş
Bir çocuk boğulur anne diyerek hıçkırıklarımın girdabında.

Bana gülmek yok senin ellerinden sonra hayatım uçurum.
Bütün kaburgalarım kırık daima selam okunur bu şehirde
Camiden cenazem kaldırılır kuşlar ellerimden yem yemez
Bir türlü yaşayamam ben bütün giyotinler alır başımı keser.

Kuşlar kaçar avuçlarımdan özgürlüğü yakayamam sen ile.
Yalvararak senden aşk dilenemem ki parmaklarım morarır.
Çekip giderim cami avlularından el açmam güvercinliğine.
Bana bıraktığın kaldırım taşlarını söker atarım yerlerinden.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Ayrılık

Dilinde ayrılık türküsü varsa
Dudağın kapanıp sussun sevgilim.
Eğer kaderinde başkası varsa
Bir kırık saz olsun kalbin sevgilim

Sensiz bitecekse üç günlük ömrüm
Hasret çekecekse şu deli gönlüm
Varsa ömrümde sensizlik ve ölüm
Bir kırık saz olsun kalbin sevgilim

Gönlüme aşk değil dert dolacaksa
Benzim bir gün sararıp solacaksa
Önümde sensiz bir gelecek varsa
Bir kırık saz olsun kalbin sevgilim

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Badirelerinden Uçtum

Polenden gözüme pespembe fırçalar kaçarken
Ressam düşünde çiy tanesi hayata dönüştüm
Hem çiçeğin hem kelebeğin isyanını yaşarken
Seninle göz göze geldim badirelerinden uçtum

Kalbimin duvarında asılı duran intihar çiçeğisin
Kelebek ömrü kadar seni sevip ölmeyi istedim

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:57 PM
Bağırsak Beyinliler

Bazı insanlar vardır; bağırsaklarıyla düşünürler o yüzden düşünceleri pislik doludur ve kötü kokan bir hayat tarzları vardır. Dünyaya bağırsaklarıyla bağlanmışlardır. Kopacakları da yoktur.
Bu tarz insanlar içlerindeki pisliği her yere dökmekten çekinmezler. Ne olursa olsun dünyayla lağımvari bir bağ kurarlar. Bütün söylemlerinde işkembeden atarlar.
Bazı insanlar tabancalarını gülle donatırlar. Hayat onları tetikledikçe çok isabetli kararlar alırlar. Dünyayı savaşla, kanla değil; barışla, güzellikle doldururlar.
Bazı insanlar ise gül gibi kokarlar. Mis gibi bir iç dünyaları vardır. Bu insanlar, topluma gül bahçesi gibi renkli ve cümbüşlü bir hayat katarlar.
Bütün düşünceler dünyayı bir güzellik bahçesine çevirdiğinde, kalpten lağım suları değil; insan kanı akacaktır. Dünyayı güzellik kurtaracaktır.
Mide bulandıran insanlar dünyada lağım faresi olarak dolaşmaya devam etseler de kayalıklarda kendi pisliklerinin sarhoşluklarıyla bir şarapçı gibi kalacaktır. Yanı başlarındaki denizi hiç göremeyeceklerdir. Hiçbir zaman özgür olamayacaklar ve ufuk çizgisini geçemeyeceklerdir.
Bağırsak beyinliler kendi düşüncelerine uygun karasinekler bulsalar da asla rahatlayamacaklardır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bana Yazık Olacak

Bütün yüreğimle sana bağlanacağım.
Gönül bağımı boğazıma dolayacağım.
Kalbim bıçak sırtı duyguyla doluyken,
Senden sevgimi kesip atamayacağım.

İçimde yine siyah güller büyüteceğim.
Boylandıracağım mezar zambaklarımı.
Besleyeceğim sana olan sevmelerimi.

Durduk yere kendime yazık edeceğim.
Resmini çizeceğim düşler sokağımda.
Tükenecek ömrüm akmayacak boyası.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Beden Dili

Oturdun koltuğuna gerdin bacaklarını.
Yayıldın pazar tezgahı gibi.
Afrika'daki açlıktan dem vuruyorsun.
Pazarlıyorsun bana fikirlerini.

Her şey bu kadar ucuz mu?
Göbeğini şişirip işkembeden atıyorsun.
Kendini veli nimetten sanıyorsun.
Bir iğneyle havanı alıyorlar.
Bir darbeyle zavallıya dönüşüyorsun.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bembeyaz Zambak Vakti

Yüreğimin duygu coğrafyasında ürkmüş bir impala var
Sevgi damlasından arta kalan ıslak dudakta ateşin var.
Korkun birikirken gönül nehrimde hayalin uzayıp gider.
Boğulurken hatıralar yaprak yaprak sulara aksin düşer.

Çıplak ayakların sulara değerken yakamozlar karışır
Billur sular çağlayanlar halinde çoşkun nehirlere akışır
Kuğu göle aşık olur nergis kendine bakmaktan usanır
Bembeyaz zambak vakti impalalar ceylanlarla oynaşır

Yüreğimin duygu coğrafyasında çimenler aşksız büyür
Gönül nehrim kurur impalalar sevgiye hasret aç ölür
Ansızın umut yeşerir ceylan gözünde ağlamalar durur
Gönül gözü cennet bahçelerinde dünyayı görmez olur.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Ben Aşkı Şarkılarda Duydum

Sevda üstüne düşer kara bulutlar bütün yollar yalnızlık olur
Ayaklarına kara sular iner kazırsın adını kilometre taşlarına
Yürürsün geçip giden zamanların sivri kırık iğneleri üzerinde
Bedenin susuz, yorgun olsa da bir daha sesini duyamazsın

Ben aşkı şarkılarda duydum dersin her daim bir gramofonda
Bir hıçkırık düğümlenir boğazında onu hatırlarlatan her notada
Denize girersin üşürsün, korkarsın onu bir daha unutamazsın.
Sonu olmayan bir yalnızlığı yaşarsın bir daha kavuşamazsın.

Ayrılık akşamında gözlerine saplanır yıldız, ay saçına yapışır.
Yolunu bir daha bulamazsın gece gündüz karanlıklar yaşarsın.
Birbirini göremeden sevenler inandıramazlar seni aydınlıklara
Çünkü sokaklar savaşa tutuşmuştur her yer kırmızıdır, kandır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Benim Adım İstanbul

Kırık çocuk yüzünden damlayan ölüm korkusu
Göz bebeklerimden çizilen bir İstanbul telaşıdır
Hüznün adresi dudağımda son göçmen kuşları
Kelepir yağmurlar doldururdu kuyuda gözlerime

Göz göze geldim kör karanlık suların debisinde
Çarpa çarpa düştüm kuyuya çürüyen ay ışığına
Ölü vicdanların tam ortasına su damlattım yaslı
İstanbul'un gözlerinde yas döken çamaşır oldum

İstanbul'un gözünde günahkar yalnızlık gördüm
Tenhada buz kestim şehrin ışığında asılı kaldım
Bulvar yağmurlarına içimi döktüm nefesi astım
Her semtinde İstanbul'un gözleriyle selamlaştım

Duvarda geceye yaslanan sarhoş naraları şiirli
Şekilsiz bir ölümün gölgesinde İstanbul haritası
Ömrün veda telaşı Ayasofya'da Meryem ikonu
Hep ölürüm İstanbul hatırasında bayram sabahı

Tramvaylar demir pençeleriyle üzerimde gezdiler
Yedi tepeli İstanbul gibi beni böldüler yedi şehir
Boğaz köprülerini pranga gibi boğazıma taktılar
Gördüğüm her yerde İstanbul'u ve beni ağlattılar

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Beyaz Güvercin

Bak beyaz güvercinim!
Ben seni savaşçı ruhumla severim.
Ve içimdeki şiddet arttıkça,
Senin varlığına ters düşerim.

Bak gör içimdeki şiddetin izlerini!
Bakışımla seni üzerim.
Sen bir bahar kadar hoşsun...
Bense bir kış kadar sert geçerim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bilemezsin

Senden önce ne hayatlar yaşadım ben.
Sen yokken, tanımazken...
Şimdi çıkıp geldin bir peygamber gibi
Vadediyorsun bana cennetini.
Birkaç kez kıyameti yaşadıktan sonra,
Cenneti beklemek kolay mı?
Mümkün mü acaba?
Sevebilir miyim seni?
Şu an bildiğin gibi...
Gözlerinin gördüğüyüm ben.
Ötesine gidemezsin.
Belki de istediğin kişi gibi görmek beni
Dokunmak istersin bana.
Yaşatmak istersin iyi niyetini.
Yaşadıklarım bende saklı
Açamam sana yüreğimi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bir Aşk Mektubu

Yüreğimin ne olduğunu bilmediğim huysuzluğunda, duygularımı dizginlemeye çalışırken, sana çala kalem bu satırları yazıyorum.
Kapısından kovulan ev sahibinin merhametinden umudunu kesen ve her yanı kan revan içinde olan köpek gibi gecenin ayazında sensizliği yaşıyorum.
Kendimi kaza yapmış otobüsün can çekişen yolcularına benzetiyorum.Sana gelmeye güç yettiremiyorum.
Kendime buzdan kaleler yapıp aşka meydan okumaya çalışırken; senin sıcak gülüşün karşısında bütün dünyamı sel sularına kaptırıyorum; çaresizlik içinde boğuluyorum.
Şimdi suların içinden çıkan baygın bedenimle hayat öpücüğünü bekliyorum.Sensiz yaşayamıyorum.
Seni bir damla yalnızlığıyla yaşarken, biriken gözyaşlarımda kuğu beyazlığında hayallerini yüzdürüyorum.
Biliyorum söz tükenir; geride yaşananlar kalır.Dilimde cümleler duygularıma son noktayı koyarken, sana yaşattığım mutsuz paragraflar için özür diliyorum.
Seninle yaşamış olmamdan dolayı sonsuz huzur ve mutluluk duyuyorum. İnan içimi burkan, hüzün ve gururla gözlerimi ıslatan bir duygu sağanağısın. Seninle sırılsıklam bir hayat yaşıyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bir Çığlıktı Yalnızlığım

Kar tanelerinin önce kendileri üşürmüş
Yağa yağa titrermiş yalnızlığın ortasına
Sessizliğe düşerken soğuğa ve ayaza
Sesimi duymadınız beni mesut sandınız.
Bir çığlıktı yalnızlığım hepiniz sağırdınız.

Karanlığın içinde yalnızdır beyaz orkide
Lekeliydi saatler ve üstüme döküldüler
Kirlendi gözyaşlarım sesimi duymadınız
Beni bahtiyar sandınız üzerime yağdınız.
Bir çığlıktı yalnızlığım hepiniz sağırdınız.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bir Otobüs Dolusu Şahit

Korkuyla ördüğün duvarları cesaretinle parlatacaksın.
Dikenle sarılı bedenini kanatmaktan korkmayacaksın!
Her kan damlasından ölüme ve hayata sarılacaksın!
Ölümden sonra yaşamak adına tanıklar arayacaksın.

Koskoca bir otobüsün önüne atlar gibi yaşayacaksın.
Heyecan ve aşk kefenini giymekten korkmayacaksın.
Kendini aşarak, benliğinden koparak çoğalacaksın.
Kar üzerine düşerken kader damlaları üşümeyeceksin.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Biteviye

Elma ağacının gövdesinde,
Binlerce sürgün,
Binlerce cennet bahçesi yeşerdi.

Elmalar yere düşerken
Gökyüzü,
Dilim dilim kesildi.
Yeryüzünde kan dökücü insan,
İlk defa günaha girdi.
İnsana ait ne varsa
Bir kibrit çöpü gibi kırılıverdi.

Elmaların kesif tadı,
Bütün bedduaları besleyiverdi.
Biteviye acılar
Biteviye dertler
Elma ağacını,
Ten tapınağına dikti.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Biz Fukaralar

Bozuk para gibi döner başım
Alnıma nedense hep yazı düşer.
Bana gönül sermayesinden
Maalesef metelik düşer.

Fukaraya karın gürültesinden
Gönül zenginliği, yürek tokluğu
Zengine en şaşalısından
Her yerde yaşama hakkı düşer.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Bu Şiir Böyle Bitmiyor

Dünya aleyhimize dönüyor sevgili.
Baskıcı yarınlar önümüzü kesiyor.
Abanıyor üstümüze zindan *******.
Feryadımız tunçtan göğü delmiyor.

Bu dünya bizden ne istiyor sevgili.
Birbirimizi sevmeyi yasaklıyor hep.
Yüreğim avucumda sevgi dileniyor.
Dualarda buluşuyor ellerim ellerinle.

Bu şiir bitmiyor bitmemeli sevgilim.
Yetmiyor susmalar aşkı anlatmaya.
Coşkular kalbimden kopup geliyor.
Parmaklarım kırılıyor mısralarımdan.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:58 PM
Burma'nın Sokaklarında

Yaşanılan bir direnişti Burma'nın sokaklarında
Kanım donmuş akmaz olmuştu damarlarımda
Bir kurşun jilet misali tenime değdiği bir anda
Sanki tüm kirli eller, emeller dokunmuştu bana.

Ve bütün insanlar yüz çevirmişti inançlarıma.
Tek ölüler, ölüm isteyenler gülümsediler bana.
Bir ülke olmuştum taşla toprakla koşarcasına
Yaşanılan bir direnişti Burma'nın sokaklarında

Biriktirilen inanç kırıntılarıyla ayak izinin altında
Kendi kendini yok etti gururunu çiğnedi aslında
Halkın isteği ise bu değildi güzelleşmekti oysa
Ağlıyorken gözyaşlarımdan vuruldum bir daha.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Bütün Yıldızlar Sensiz

Akşamlarım jilet sensiz kanamalarım duvarlara fışkıran silüetin
Bir gölge düşer odama gül yüzünden kaçan bülbül suretinde
Kanım dökülür seninle seviştiğim çarşaflara; ölüm, aşka karışır
Yıldızlar sensiz karanlık sulara düşer bir beyazlık kana bulanır.

Aka aka sabahı eder sensizliğim damarlarımda ecelin dolaşır
Bütün gece rengi değişir aşkın gül yüzüne şafak kızıllığı bulaşır.
Kan çiçekleri büyür sensiz akşamlarımda canımla beslenerek
Ne dualarım yıldızlara kavuşur ne yağmur senden bir iz bırakır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Caddelerde

Bugün gezdim şehrin karanlık caddelerinde.
Düştü kayboldu gölgem kaldırım taşlarından.
Ruhumu en ıslak zemine ezerek vurdum da
Çıkmadı bir tık bir nefes asılı kaldım gecede.

Sokaklarda arabalar ateş böceği yüreğimde.
Kurtulamadım kaldım tutsak mezar yerimde.
Her yanım öksüz her acım şehir çöplüğünde.
Şehir mazgallarından aktı kanım caddelerde.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Canlı Bomba

Canlı bomba misali tenimde bumbuz terle.
Hayatı solumaya mutlu olmaya bakıyorum.
Gözlerimde dilencilerin hırpalanmış yanları
Gördüklerimde kör değil karanlık yalanlar
Pimi çekiyorum yalnızlığıma haykırışlarımla.
Parçalanıyor duygularım yüreğim kimsesiz.
Polisler ölümüme seviniyor hainim diyerek.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Cayır Cayır

Sevgin uykuların sarhoşluğunda çiçek dolu dal.
Ne olur yanımda kal gül kokuna muhtacım ey yar.
Aşk dağlarda serin pınar dudaklarım ırmak arar.
Ne olur kurtar beni senli yangınlarım ateşim var.

Çamlar tutuşur cayır cayır koca orman alev alır.
Elimde avucumda hatıran kalır dudakta hararetin.
İnce parmaklarımın ucunda dağ çiçekleri yanar.
Patikalarımda izin var ayaklarını öpeyim gitme yar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Cehennem Sevmeleri

Kendisini cehenneme attığında gözü cennette olmamalı
Eğer seviyorsa insan aşkı uğruna çok şeyi göze almalı
Yüksekte biter çiçeklerin en ulaşılmazı uçuruma bakmalı
Gözyaşıyla intihar çiçeklerini sulamalı arkaya bakmamalı

Cehennemden beter aşk gülleri yakar günahkar bülbülleri
Yanık buğdaylar için ağlar kır çiçekleri tükenmez çileleri
Yürekten yananlar tanırlar kül renkli saçlardan birbirlerini
Saman alevi gibi yayılır sevgi başlar cehennem sevmeleri

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Cennetiniz Bol Olsun

Bir cehennem kültürü yaşıyor dünya. Ya başkalarının canını yakıyoruz, ya da başkaları bizim canımızı yakıyor.Niçin böyle? Niçin her yer yakılıp yıkılıyor?
Bir gün elime dini bir kitap geçti. Huzur bulmak istiyordum cümlelerinde. Okumaya başladığımda ödüm patladı. Korku filmi mi izliyordum; yoksa dini kitap mı okuyordum belli değil. Şöyle yazıyordu kitapta' Allah, insanları cehenneme atacak, sonra bütün kapıları kapatacak. Herkes içerde feryat figan edecek ama hiçbir kapı aralanmayacak.'. Şimdi soruyorum sizlere bunu okuyan insan ne düşünür? Demez mi Allah affetmiyor ben niye affedeyim?
Bir şiddet kültürü yaşanıyor dünyada. Dini kitaplar ise şiddeti körüklüyor. Örneğin Tevrat'ta vadelilen topraklar var. Fırat'a kadar olan bu topraklar Allah tarafından Yahudilere veriliyor. Bu topraklarda yaşayan Kürtlere ve Araplara yaratıcı hiçbir yaşama hakkı tanımıyor. Şimdi sizlere soruyorum? Bu topraklarda hiç barış olur mu?
ABD bir tarikatla yönetiliyor.O tarikata göre dünyada bir kaos yaşanacak ve kurtarıcı Mehdi dünyaya gelerek Hristiyanları kurtaracak.ABD'nin dünyayı kaosa süreklemesinin bir sebebi de budur.
İslam coğrafyasında ise Allah inancı farklılıklar gösteriyor. Genelde din ve inanç resmi kültürün bir parçası oluyor İslam ülkelerinde. Haliyle bu ülkelerde Allah sadece vergi toplamıyor. Tam bir cezalandırıcı olarak insanlara anlatılıyor. Örneğin devlet için savaştığında şehit savaşmadığında kafir oluyorsun. Hemen cehennemi boyluyorsun. Devlet adamları da kadehlerini tokuşturarak ölenlerin ardından dualar yapıyorlar. Sadede gelirsek size bol cennetli bir hayat diliyorum. Şüphesiz ki Allah insanı iyi niyetle yaratmıştır. Cehennem ise insanın kendi karanlığını yaratmasıdır. Allah'ı ve herkesi sevin. Cennet kültürünü yaşayın ki cennetiniz bol olsun.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Çamlıbel Mahallesi

Her solukta portakal bahçesinin kokusu
Seni solurum her nefes Çamlıbel olurum
Bembeyaz çiçekler açmış gözlerimden
Seni okurum yamaçlarında bakış olurum

Bir yağmur yağar ıpıslak ciğerlerim üşür
Gri serinlik dolar avuçlarıma seni içerim
Aşka susamış dudaklarımdan dökülürken
Tüm acılarımdan damla damla düşersin

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 03:59 PM
Çek Git

Beni öldürmek istiyorsan.
Aklınla boğman gerek.
Anca seni o zaman severim.
Seni alnından bir güzel öperim.

Ne sende o akıl var.
Ne bende tahammül gösterecek bir yürek.
Sabrımı taşırmadan çek git!
Bak insanların çoğu seni sevecek.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Çırılçıplak Yalnızlık

Sensiz *******de hasretin uykumu bölüyor yar
Çırılçıplak bir yalnızlığı yaşıyorum karanlığında
Ne yapayım yıldızları koynuma mı alayım söyle
Sana dokunmak isterken çırılçıplak yalnızım yar

Öpüşün dudaklarımdan dökülen billur bir ırmak
Her gece rüyalarıma dolan coşkulu bir hayaldir
Bedenim dokunuşlarından arta kalan bir ceset
Çırılçıplak ölümünü yaşıyorum yıldızların altında

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Çöl Çiçeği Feride

Feride'nin bakışlarında martılar çığlık atardı.
Ağlayarak ruhunun derinindeki denize bakardı.
Mehmet'i severdi istese ona dünyayı verirdi.
Gözü gibi kıymetli Alperen'i dünyaya getirirdi.

Kulaklarında çocuk sesleri vardı ürkek, ince
Damarlarındaki nehre öksüz bebekler düşerdi
Dağlara taşlara ket vurdu Feride onu unuttu.
Kumlardan su yürüttü çöl çiçeği oldu Feride.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Çukur

Ne olur öldürme beni kuğu girer göz çukurlarıma göl olur
Çırpınarak sevdalanan kuğu gölün tam ortasında boğulur
Bir dramdan akan sular gibi şelalelerden ölümüm dökülür
Bir yanım çukur olur bir yanım uçurumun elini ver ne olur.

Dalıp dalıp hayaline yakamozlar serperim deniz gözlerine
Kendimi atarım kör karanlık sularına haykırışlarım duyulur.
Bedenim deniz olur dalga dalga cesetim dizlerine dökülür.
Ağlarsın kederli bir duyguyla göz çukurların mezarım olur.

Ürkek, sessiz, dalgın bir kuğu kendi gözyaşlarıyla boğulur.
Dalından kopan yaprak misali ölümün gölgesinde uçuşur.
Islanan yüzüne vurur şafak vaktinin kızıl ışıkları aşkı anlar
Yeni ufuklar açamaz ölüm dolar göz çukurlarına kan ağlar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Değer Yargın Varsa Değerlisin

Oldum olası ya cahillikten ya da gafletten olsa gerek değerlere karşı bir yıpratma kampanyası yürütülüyor. Bu kampanyanın asıl amacı milletin üzerinde bir kalkan gibi duran devlet inancını yine milletin başına yıkmak. Milli unsurları değersizleştirmek ve sonra yok etmek. Önce milleti yanlış kararlarla sonra yanılgılarla orduya karşı, devlete karşı sonra kurum ve kuruluşlara karşı bir ters duruşa soktular. Türk insanı düştüğü bu çukurdan her çıkmak istediğinde ya bir devlet adamının yanlış adımlarıyla o karanlığa tekrar itildi, ya da bir üst düzey yetkilisinin hezeyanlı açıklamalarıyla nefrete sürüklendi. Devletini ve milletini sevmek isteyen insanlar ya öldü ya öldürüldü ya da duyarsızlaştırıldı. Bayrağını sevmek isteyenler kendini bilmez insanların taciz, tahrik ve aşağılamaları sonucu zayıf düşürüldü ya da kendini bilmez bu insanlar bizzat devlet ve asker ağızıyla konuşarak ülkesini çok seven insanları düşman ilan etti ve onlara savaş açtı. Temiz vatandaşlar kendi bayrağının yine kendi gözlerine batırıldığını gördü. Bir millet cunhurbaşkanını sevmeli, başbakanını sevmeli ve askerini sevmeli. En önemlisi bu makamları işgal eden insanları sevmese de devletini sevmeli ve ona güvenmeli. Son zamanlarda millet gaflet ve dalalet içinde bulunan bazı kişiler tarafından devletine karşı düşmanlığa itiliyor. Bir milleti ulus yapan değerler değersizleştiriliyor. Değer yargıları alabildiğine yerle bir ediliyor. Türk insanının onuru ayaklar altına alınmak isteniyor. Son sözüm Türkiye kötü bir noktada. Işıkları kapatıp bir bakın belki görürsünüz. Gökyüzünde ne yıldız var ne ay. Çok aydınlık körlük yapar. Lambaları kapatın bir. Ayağanızın altından kırmızı halılar çekilmeden. İlerlemek güzeldir ama ayağın yere basacak olursa. Oysa Türk milletinin ayağı yerden kesilmek isteniyor. Pahalı ayakkabılar güzeldir ama ayakların satın alınmış olmasa.
Gelgelelim Türkiye'deki müslümanların değer yargılarına. Evet Türkiye'de bir müslümanlık var ama herkes kendine müslüman.Örneğin çok susadığınızı düşünün ve o an yanı başınızda duran caminin şadırvanına gitmeye karar verin. Orda susuzluktan ölseniz dahi kimse size buyur su iç demeyecektir. Çünkü abdest alıyordur; ya da abdest sularını duruluyordur. Zaten oracıkta ölseniz musalla taşı da hazırdır. Allah rahmet eylesin iyi bir çocuktu vesselam...Ölen aslında değer yargılarımızdır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Deha Nedir?

Bakın insanların suratlarına lapır lapır aptallık akmaktadır. Çünkü insanların gözlerini bencillik, para, hırs, tamah bürümüştür. Evet evet insan iyiliği kadar, dürüstlüğü kadar, cömertliği kadar zekidir. Bu yüzden peygamberler dahidir. Bu yüzden insanlar hep bataktadır. Bu yüzden dünya savaşlar yaşamaktadır. İşte bu yüzden insanlık aptallıktan kurtulamamaktadır. Yani iyilik yapmamaktadır. Yani beyni şeytanlığa çalışmaktadır.
Bazı insanlar başkalarını kandırmayı kurnazlık sanmaktadır. Üstüne üstlük bir de kendinle övünmektedir. Bunu bir zeka göstergesi olarak algılamaktadır. İnsanları üzmeyi, onlara eziyet etmeyi tilki kurnazlığı sanmaktadır. Bunun da Türk zekası olduğuna inanmaktadır. Hatta Türkiye'ye gelip dolandırılan turistleri aptal saymaktadır. Aklınca günahının affolacağına inanmaktadır. Avrupalının yaptığı sömürü bencilliğini bu sefer onlara iade etmektedir. Böylece aptallık ikiye katlanmaktadır.
Size sorarım? Birisini mi ezmek istersin yoksa birisinin seni ezmesine mi razı olursun. Evet bir üniversitede ters yönde giden bir arabanın altında üniversiteli kız kalarak ölmüştür. Aptallık her yere girmiştir. Bizi de bulma ihtimali ortadadır. Ama hayır ben bir aptalın arabasının altında kalmak istemiyorum da diyebilirsin. Bu sadece temennindir. İyiliklerini arttırıp aptallığın belki biter. Fakat dünyada yüzlerinden aptallık akanların oranı çoğunluktadır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Deli Gömleği

Aynaya bakmaya korkuyorum.
Gözlerimin içinde kurtlar kuzular
Aynı anda dolaşıyor.
Hain hain bakıyorum.
Bayramlık elbiselerimi çıkarıyor;
Deli gömleği giyiyorum.
Ben ara sıra çıldırıyorum.
Anlayacağınız yine şiir yazıyorum.
Ben kafayı şiirle bozuyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Deniz Kabukları

Bır kıyı uzanır oturduğun şehrin altında kirpiklerinin ucunda
Vurur sahile okyanustan gelen bakışların ve yosun gözlerin
Dalga dalga saçlarından ellerime, avuçlarıma güzellik dolar
Kumlar havalanır, palmiyeler sallanır, eser endamın yanımda

Sonsuz bir sevi yankılanır kulaklarımda deniz kabuklarından
Bir okyanus manzarasından fışkıran güzeliğinin yankısı gelir
Canıma ciğerime tuzlu suların dolar, hararetin kalbimi yakar
Öpüp öpüp yıktığın yerlerin koru gözlerinden gözlerime akar

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Denizleri Yara Yara

Beklediğini biliyorum.
Güne vuran güneşle,
Sımsıcak bir gülüşle
Döneceğim sana.
Belki ilk vapurla,
Denizleri yara yara...
Belki kara trenle
Yeni bir istasyondan,
Yepyeni bir hayatla,
Döneceğim sana.
Bekle beni sevgilim.
Kurşun sıkıp sensizliğe
Bütün korkularını
Sıyırıp üzerinden
Pazılarımı yastık
Yapacağım sana.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Derinliğine Sevmek

Biliyordum hayatımızı anlamsız ve renksiz bulurdun.
Burada intihar duygusu bile anlamını yitirmiş derdin.
Ve sen gecenin bir vakti, çekip giderdin.
Gece karanlığında bastığın yerde kurtulmak isterdin.
Kurtulmak için gittiğin yer kaybolmuş ömrün olurdu.
Sonra sonra günlerce sokağa çıkmazdın.
Hiçbir yerde hiçbir şey yok boşuna onca insan derdin.
O kırık pencerenin ardından uzakları seyrederdin.
Ardından dönüp bile bakmadan hayatımızdan giderdin.
Arkanda o kırık penceredeki kimsesiz kanın kalırdı.
Bense beni bıraktığın gibi durur uzaktan seni izlerdim.
Sonra sonra zifiri karanlıkta evine geri dönerdin
Eskisinden daha yorgun eskisinden daha paramparça.
Hiçbiri parçalarını uzaklardan toplayıp sana dönmedi.
Derinliğine aşkı yaşama adına yaralar alıp bana geldin.
Ben seni tanıdığım için farklı olan benim bunu bildin.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Dua İle

Allah'ım sen olmasan gücüm neye yeter
Bütün vapurlar beni terkeder trenler ezer
Suya düşer sevdanın en hası en mavisi
Yorgun ellerimde seni dileyen güller biter

Bulutlardan avucuma yağmur suyu düşer
Parmaklarım titrer solgun güller harelenir
Acıyı toplarım gül bahçesinden birer birer.
Kelebek konar Allah'ın güzelliğine dua ile.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Duvar

Sana söyleyecek çok çok sözüm vardı oysa
Bir kez olsun durup dinlemedin ki sen beni
Hep asılı kaldı sözcüklerim ikimizin arasında.
Zamanla, vura vura bir duvar ördün aramıza...

Duvara çektiğin dikenli tel elimi kanatıyorken
Ne çok şey vardı seninle yaşamak istediğim.
Aramızdaki duvara bir tuğla daha ekliyorken
Suskunluğum büyüdü kalbimse küçüldü iyice.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Dünyanın Yüreği Avuçlarında

Hangi bacaklar ayaklanır da
Hangi göz keskin bakışıyla
Yer kabuğunu soyar.
Bir gövde gösterisi bu.
Aslanı yaratan mı yarattı seni.
Pençelerini bana bağışla.

Çünkü kıyamet yaklaşmakta.
Aslan kükremesiyle korkar dünya.
Belki vazgeçer sevdasından.
Tutamaz yüreğini avuçlarında.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:00 PM
Dünyaya Benzersin Yine

Sen de bu dünyalı değil misin söyle
Birden çekip gidersin şafak sökende
Bir şey olmamış gibi başlarsın güne
Güvendiğim dağlara kar olursun yine
Tüm ölüm beyazlığını dökersin önüme
Sonra güler gül açar gözünün içinde
Beni unutur gibi ağlamayı unutursun
Zulüm olursun yedi veren karanfilime
Sen de bu dünyalı değil misin söyle
Nasıl inanırım sözlerine ve güzelliğine
Beni üzersin dünyaya benzersin yine

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Düşünmesi Bile Korkunç

Aklımdan neler geçiyor?
Tren geçiyor.
Vapur geçiyor.
Bir dolu otobüs geçiyor.
Yol alıyorum düşünce iklimlerine.
Düşünmesi bile korkunç
Bazen ordu geçiyor.
Bir savaş alanı oluyor başım.
Beynime kan sıçrıyor.
Yüzümü toprağa sürdüğümde
Alnımdan halkım geçiyor.
Bulutsuzluk özlemi içinde ülkem,
Alabildiğine aydınlık günler istiyor.
Yerle gök arasında alnımıza,
Toprağımızın yazgısı düşüyor.
Saçlarımız bayrak gibi dalgalanırken
Vatan sevgisiyle okşanmak istiyor.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Ellerin Tutunduğum Dünyamdı

Ellerin tutunduğum dünyamdı.
Yağmurlar paslatırken bulutlarımı
Kir pas içinde kokardım.
Ellerim parmak uçlarına değince
Dünyanın çivisi çıkardı yer yerinden oynardı.
Her şey ıslak bir masalın derinliğine dalardı.
Güneş bulutları pembeleştirerek
Denizin kıyısına varırdı.
Yaşlı gözlerimle güneşe bakıp
Senin sevginle yanardım.
Ellerin bütün dünyamı kaplardı.
Gökyüzünde bana hayal ülkelerine giden
Yollar yapardı.
Bulutlara koşardım ve senin ellerinle
Gökyüzüne çıkardım.
Yerle gök arasında ellerinle yaşardım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
En Çok Gözlerini Sevmiştim Oysa

Artık beni bulamazsın kökümü kazıdı mezarcılar upuzun
Yağan her yağmur damlası bir iz bırakmadı ki senden
Kuru kaldı damarım soldu her yanım yüreğim yanarken
Yoksa ayak izlerine birikmiş suyu içecektim kana kana
Adım başı ölmeyecektim senden bir iz bulsaydım eğer

Sen çekip giderken arkanda cehennem kurulmuştu yar
Bir gözyaşı bırakmadın giderken yüreğime su serpecek
Nasıl arkana bakmadan gittin üstelik gözyaşı dökmeden
En çok gözlerini sevmiştim oysa bakışlarına tutkundum
Demek o bakış o göz başkalarının da olabilirmiş meğer

Başkasına seviyorum diyebilirmiş öptüğüm dudakların
Demek tuttuğum ellerin kaç çiçeği kopardı yüreğimden
Ne sevmeye ne sevilmeye açmayacak kan karanfillerim
Tüm umutlarımı yerle bir ettin uçurumdan düştüm ben

Öldüm bil şimdi beni görmeye gelme gözyaşını dökme
Bari mezar çiçeklerimi üzme üzerlerine gölgeni düşürme
Yaşamak kanına dokunmakmış ellerinden su içmekmiş
Biçtin tüm buğday başaklarını ekmeğe suya muhtaçken

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Erik

Tutamadım kendimi.
Yenemedim nefsimi.
Kopardım tatlı eriği

Yedim cennete girdim.
Tadını sana benzettim.

Ben seni çok sevdim.
Kendimi ele verdim.
Öyle doyumsuzsun ki
Seni eriğe benzettim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Esintine Beni Çek

Ağırdır benim sevmelerim yürek ister.
Alabildiğine yaşar gönlüm böyle sever.
Adalı bir yapım var esintine beni çek.
Hafif rüzgarlarla duygularımı alabora et.

Ruh derinliğimde okyanus ağırlığı var.
Dalgalarınla gözlerime yakamozlar ek.
Estikçe dünyanın rengini sahilime ser.
Ada kalbimi rüzgarınla kıpır kıpır titret.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Eski Dostlar

hayat bir cam kırığı gibi yere düşerken
bazı yüzler kan içinde kaldı ve unutuldu
çünkü zaten o camı kıranlar da onlardı
burnuma gelen çürük beynimin kokuları
düşünceye dolan ölüm korkuları onlardı

sevdalar gibi ölüm kalım savaşı verdiren
buğulu camlara yüz şekillerini çizdiren
kalbimi kıran ruhumu da inciten bunlardı
hayal kırıklığı yaşatanlar böyle dostlardı

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Etek ve Pantolon1

-Çok acı çekiyorum.
-Neden?
-Bir çocuk dünyaya aç gelebilir; hiç doymadan ölebilir.
-Lütfen sakinleş!
-Senin kadar iğrenç olabilseydim; her yerde sakin olabilirdim!
-Ben çirkin olabilirim ama sağır değilim.Duyabiliyorum yüreğindeki ağlayışını, titremelerindeki üşümeleri.
-Niçin bu kadar körsün o zaman; gözlerin bu kadar güzelken? Ağlamayı bile beceremiyorsun dünya toz gibi göz bebeklerini incitmişken.
-Yanılıyorsun
-Gece bile yıldızı yanlış anladı birbirine o kadar aitken.
-Allah her şeyi ayrı yaratmış.Her bitki her yerde yaşayabilir mi? Herkesin kendi yeri var.
-Peki senin yerin neresi?
-Ben çölün ortasında bir kaktüsüm.Çünkü bana dikeni bu hayat öğretti.Bir de yığınla derdi.
İnsan anca başkalarının hayatıyla eğlenebilir; kendi hayatı mabettir.
Sinirlendi.Aşkın fazlalıklarını yaşamaktan sıkıldı.Bu konuşma ona fazla ağır gelmişti.Karşısındaki aşk adına manevi baskıya giriştikçe girişiyor dudaklarından kanlı pusuları döküyordu.Her sözle üzerine yağmacılarını salıyordu.
Çayını yudumladı kalkmak için doğruldu.
Murat bir hışımla bakışlarını Derya'ya fırtına gibi gönderdi.Derya'nın yüreği kabardı.Bütün deniz kabukları yaralarından düştü.Dalga dalga yayılan aşksızlığı yüreğine tuz bastı.
-Bak murat bana sert sert bakma.Pantolon giyebilirsin ama kılların her yanını sarmış.Ben artık mağara karanlığında yaşamak istemiyorum.Sen git medeniyetini başkalarına göster.Ben artık senin coğrafyandan çıkmak istiyorum.
-Yo böyle çekip gidemezsin.Etekliğinin her kıvrımında dolanbaçlı şeytani yollar.Şeytanlarını sallaya sallaya burdan gidemezsin.Zaten bin türlü günaha girdim eteğindeki bir gülü öpmek için.Bu kadar kolay tövbe edemezsin.
-Sen beni suçlama Murat.Günah çıkartamazsın böyle.Benim eteğimin altına da saklanma.Ben artık senin ütülü gömleğinden sıkıldım.Düzgün kişilik rollerinden sıkıldım.Bu aşk kasvetli yarınlara gebe.Bense güneşin doğmasını istiyorum geleceğime.
-Tamam sana yetmediysem git! Önce kendine yetmesini bil.Sen arızalıysan hiçbir aşk seni tamir etmez bunu bil.
Derya arkasına bakmadan kafeden uzaklaştı.Yürümek istiyordu kimsenin koluna girmeden.Adımlarının sesini duymak istiyordu.Postal seslerini işitmeden.Ne güzel kendini çoğaltabilmek.Yalnızken bir orman olabilmek.Bir roman olabilmek.
Roman kelimesi de yalnızdır ama ciltlerce kelimenin anlamını saklar kendi içinde.
Akşama kadar dolaşmıştı Trabzon'un caddelerinde.Yorulmuştu Derya.Evine doğru yol alırken ayakkabıları daha güzeldi eskisinden.
Evine vardığında banyoya koştu.Aşkın köpeklerine yedirilmiş etlerini yıkamak istedi arınmak istedi salyalı duygulardan.Dudaklarını ovaladı suyun altında önce makyajı aktı ardından gözyaşları.Oysa öpüşlerinde saklıydı gece mavisi.Kararmıştı şimdi gecenin sisli havası.Tüllerini sıyırdı tenini yıkarken dudak izlerinin.Rahatlamıştı bedeninin her karesi.
Durulandı aktı saçlarından kurtulmuşluğun billur bahçeleri.Her saçında büyüdü kök salmış özgür çiçeklerin envaisi. Aynada tarandı yansıdı yüzüne temizliğin ak gölgesi.
Uyumak istedi.Rüyasız uykular diledi pempe tozlar serpiştirilmemiş.Göz kapaklarını kapadı kapandı yatağına tertemiz.
Rüyasında fırtına vadisini gördü.Kırılmıştı dalları bütün lalerin.Gökyüzünden bir şelale akıyordu vadinin içlerine.Lalelerin kadehlerini dolduruyordu özünden.Bir yudum içti çiy düşmüş kaderine kadehinden.Ter içinde uyandı susamıştı bir bardak suyu akıttı kuru dileklerine.
Televizyonu açtı.Uykusu dağılmıştı.Filmlere baktı.Ne kolaydı ekranda ölmek ve sevmek.Hiçbir şey olmamış aşklara benziyordu senaryodakiler.
Canı sıkıldı balkona çıktı.Gözleri dalgalara ilişti.Annesini hatırladı dalgalı saçlarıyla.
'Kadınlardan en kötüsü hayat kadını olur; erkeklerden ise her şey olur' derdi annesi. Ne akıllı bir kadındı; adam gibi adama yakışandı.
Annesi adını Derya vermişti.Çünkü Sürmene'nin balıkçı ailesiydiler. Evin tek kızıydı.Ağabeyleri okumuş kaptan olmuşlardı.Kendisi iç mimardı.İş için merkeze taşınmış ailesi ilçede kalmıştı.Hafta sonları yanlarına giderdi.
Babası ona erkek mantığını öğretmişti.Yirmi beş yaşına kadar çok erkekle bağ kurmuştu.Bütün aklına rağmen, zekasına rağmen sadece erkeklere yenilmişti.Yenilgisi neşesiz günlerin anlamsız gülüşüydü dudaklarında.Sözcükler bulamıyordu sıkıntısını anlatmay****endi kendine horozlanmaya bayılıyorlar, tüyü yolunmuş gibi bağırıyorlar ve kendi pisliklerinin üzerinde de iyi ötüyorlar.Her yeri kan ve sperm kokutmak istiyorlar dedi.
Balkonda nefrete yetecek kadar malzeme topladı kendince.Yüreği yaşama sevinciyle attı.Yaşamak sevgiye açık, kapalı nefrete her yanda.Eğer güçlülerin dünyası olsaydı bu dünya yaşar mıydı bu zamana kadar ceylanlar? Ve erkekler bir zincirin halkalarıdır ancak.
Salona geçip kanepeye uzandı.Uykuya daldı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Etek ve Pantolon10

'Ehli keyfe keyif verir; kahvenin kaynaması.Koca eşeği yoldan çıkarır sıpanın oynaşması.'
Arpa yemiş eşeğe dönüştüğünde erkek, kadın onun için bir sıpa mıdır?
Bu oyunu yutmayacaktı.Hazmedemezdi içine doldurulan bunca ölü çocuğu.Bir çocuk mezarlığı olamazdı başında imam kesilen erkeğe inat.
Herkes her şeyin en iyisini istiyordu.Derya, çok güzeldi.En iyisinden biriydi.Ömer Emel'i aptal buluyordu.Çocuklarına iyi bakamazdı.Zaten çocuklarını kocasını bırakıp Ahmet'in peşinden gelmişti.Delik teşikti Emel.
Bir kadın anne değilse, eş değilse; yanında babası, kocası, abisi, akrabası yoksa; tek başına kadın bir delikti.Bütün sokak yağmurlarının taşıdığı ayak izlerinin, ezikliklerin, çamurların, aktığı bir delik.Her yol ona akardı.Çirkin, yaşlı, kokuşmuş, iğrenç, yakışıklı, genç, kıllı, kıllısız erkeklerin spermlerinin buluştuğu döl çöplüğüydü. ******ydu.
Böyle düşünüyordu Ömer ve 'Vesikalı Yarım' adlı şiir yazmayı düşünmüyordu.Derya akıllı, güzel ve teni pürüzsüz bir kadındı. O erkeğin içindeki ceketli mektep talebesini çıkarabilecek bir hatundu.Derya okul olabilirdi onun için.En çok şiir sıralara yazılırdı. Erkeğe lazım olan şey kerteceği birisini bulmaktı.Derya
kertilmek için idealdı.
Emel dişiliğinin iç çamaşırlarını ofisin manevi havasında gezdirirken,kadın olmanın avantajını kullandığını sandı.Oysa yanıldı.
Bütün kadınlar tehlikedeydi. En çok çocuk pornosunun izlendiği ülkede yaşamasından dolayı tehlikedeydi. Önce kız çocuğu olarak, anne olarak sonra kadın olarak riskteydi.Sanki kara tren gelirken ayakları buzlu raylar üzerindeydi.Her an ölebilirdi. Her adım ne ileri ne geriydi. Dünya erkeklerin donlarının içindeydi.Nereye el atsa şekerle kandırılan çocuk gibiydi.
Emel, işe girerken Ömer için hayal kurmuştu. Oysa kazanan gerçeklerdi.
Emel, bunca itilmiş kakılmış bakışlardan sonra Ömer'le ileriyi görebilmişti.Onunla geleceğe dönük bir ilişkisi olamayacağını anladı.Odasına giderek son kez göz göze geldi ve ona şiir yazdığı kağıdı verdi.Ömer şaşkınlık içinde şiiri okudu:
Yalancı Sevişmeler
Kanlı bıçaklı gecenin ardından umutla uyanır kadın
Her rüyada bekler özlenip de sevilemeyecek birini
Çünkü aşk yoktur; her gece yatak erkekle doludur.
Ve bir gece ansızın korkuyla kalkar yerinden kadın
Kanlı çarşaflara değerken ayakları bir şey bitmiştir.
Antredeki danışmada oturan Emel kendisinden daha çok emindir.Artık en iyi intikamı en iyi olarak almıştır ve almaya da yeminlidir.İki makam odasının dışında çalışmaya layık görülse de.
Akşam eve geldiğinde Derya hırçındı.Ömer olanları ona anlatmıştı ve Emel'in kendisine yazdığı mektupu ve şiiri Derya'ya okumuştu.Neden sır tutamazdı erkekler neden...Ertesi gün İstanbul yolunda bir tutam kızıl saç güneşin battığı yere doğru dağılıyordu ama mavi gözler ağlamıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:01 PM
Etek ve Pantolon12

Anne ve çocuk Tarlabaşı'na doğru yürümeye koyuldular.Anne arkada çocuk önde.Kırmızı neonlu otel panolarının birinin altında büyükçe bir naylonun altında titreşerek uyuyan üç çift göz yakalayıncaya kadar yürüdüler.İçlerinden en genç olanı:
-Baba getirdin mi?
Ortancası:
-Tabi ya getirmiştir baba
En küçüğü:
-Getirmemiştir gene
Çocuk annesine döndü.
-Duydun mu lan! Bak ne lazım bize.
Emel anlayamaz önce çocuğu kendisine arzulu ve hırslı gözlerle iki tane cümlecik fırlatıverdi.
-Tiner ulan! Tiner lazım bize.
Emel cebinde ne var ne yok verdi oğluna.Oğlu Okan karanlıklarda bir kayboldu bir çıkıverdi.Gazete kağıdına özentisiz sarılıverilmiş alelacele paketlenmiş bir şişe tinerle geri döndü.Üç çift göze onu attı.
-Baba büyüksün.Bu akşamın karanlıklarını yırttık deyip kendilerinden geçmeye başladılar.Oğlum der Emel gözyaşlarıyla.
Okan bir kağıt çıkardı cebinden annesine uzattı.Bir tane daha sonra bir tane daha sonra bir tane daha.
-Para etmedi bunlar
-Ne oğlum bunlar
-Biliyorsun şiir yazmaya başlamıştım evdeyken.Gidiyorum şair kahvesine buluyorum Küçük İskender'i bir bira ısmarlıyor sonra sabah ayıldığım zaman bütün şiirlerim Küçük İskender'le beraber kayıplara karışıyor.Son darbeyi de barmen vuruyor bir kova suyu üzerime boca ederek.
-Peki ben niçin bunların hiçbirini bilmiyorum.
-Aslında son iki yıldır yaptığım gibi kendinden başkasını düşünmüyor ki bu moruk.Acı insanı bencilleştiriyor besbelli. Peki anne şimdi barışacak mıyız? Emel oğlunun koluna girdi; bir taksi çevirdi beraber Kurtuluş'taki evlerine gittiler.Oğlunu hemen banyoya, elbiselerini çamaşır makinesine soktu.İki yıldır hiç dokunmadığı gardolabından temizlerini ona verdi.Sonra çalan telefona koştu.Telefonun ucunda bu dünyanın ağır toplarından bir iki gemisi Karadeniz'de batan eski Milliyet dergisi sanat yönetmeni duruyordu.
-Ay Özkan Bey nasılsınız? Ben de sizi aramayı düşünüyordum.
-Hayırdır Emel, bir şey mi var?
Emel oğlunun hayat hikayesini ona anlattı sonra sana önemli bir haberim var dedi.
Özkan Bey heyecanlanmıştı.Bilirdi ki Emel çevresi geniş bir insandı.
-Küçük İskender meğerse oğlumun şiirlerini sahipleniyormuş.
-Emel bu olayı ispatlayabilecek miyiz?
-Özkan Bey yarın şairler kahvesinde buluşalım.
Bir gün sonra Özkan'ın ofisinde bugün mü yarın mı bombayı patlatalım konuşması yapıldı.
-Bienal'i bekleyelim ne dersin hani şu Feshane'de yapılanı Emel
-Olur Özkan
Emel nihayet çocukları için bir şeyler yapmaya başladığını ve hayatındaki bir çok şeyin onun için anlam kazandığını, neden yaşaması gerektiğini öğrenmeye başlıyordu.Zekileşiyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon13

Trabzon ve Bodrum o kadar uzak o kadar yakındı.Ortaköy'ü düşündü o gece. Ahmet'i hatırladı.Bir mum ışığına benziyordu hayatı.Ne yeterince ısınabilmişti ne de yeterince aydınlık görmüştü.Her şey bir anda sönüp gitmişti.Karanlık günler kalmıştı geride yaşanılanlardan.Emel yaşam sevinciyle toprağı çatlatıp çıkan tohum gibi hayatı zorlamıştı.Gün yüzü görmek istiyordu artık.
Seyahat acentasını bıraktı.Kendisi sanat galerisi kurdu.Özkan arkadaşıyla birlikte bienalda bombayı patlatınca, reklamını da otomatikmen yapmış oldu.
Günlerden Yalçın'dı.Galerinin önüne kırmızı, üstü açık arabayla Yalçın ve uzatmalı sevgilisi geldi.Kapıda duran Emel'in karşısına zafer anıtı gibi duruverdi.
-Nerden haber aldın beni?
-Alay mı ediyorsun anne? Herkes senden bahsediyor.
-Okan ile görüştün mü bak sana bakıyor Yalçın.
-Bırak şu bozma herifi.Bana sen lazımsın sevgili anneciğim.
Okan yanlarına geldi:
-Merhaba Yalçın nasılsın?
-Eh işte
İçeri geçtiler.Uzun uzun cümleler kurdular.Sevgisizliği incinmişliği kentin çıkar ilişkilerini konuştular.
Bu sırada dışarda yağmur yağıyordu.Sultanahmet'ten Aksaray'a sanki kubbeler yerinden çıkmışcasına şehrin üstüne vurup vurup geri dönüyorlardı.Kapıda upuzun bir araba durdu.İçinden Emel'in içki küpünde unuttuğu biraz tadı ekşimiş, şişko domuz kel tipli salkım saçak küfür dolu kocası indi.
Emel onu görür görmez kendine arkalarda yer aramaya başladı.Öyle ya duyan gelmişti.Bu adam şimdi bir puntunu bulur gelir sataşırdı.Korkulan olmadı kel domuz adam bütün çamurunu alarak çekip gitti.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon14

İlkbahar o sene İstanbul'a o kadar geç geldi ki birkaç kavak ve çınar ağacı dallarını mayıs ayı gelmiş olmasına rağmen yeşillendirememişti. Sarıyer'de ve Beykoz'da durum daha kötüydü. Ordaki ağaçların bırakın dallarını yeşil yanlarından bile geçmemişti. Emel arada sırada kendini İstanbul'un kollarına atıyor sonra perişan bir şekilde galerisine bile uğramadan evine geri geliyordu. Çocukları Okan ve Yalçın eve hiç gelmiyordu. İpler gerilmiş; canlar, dostluklar,sevgiler kurban edilmişti. Anne ve çocuklar arasında bağ tekrar kopmuştu. Emel'in oturduğu Kurtuluş'taki apartmanın sokağında çocukların bağrışmaları, komşuların didişmeleri,travestilerin pazarlıkları Kurtuluş'un göbeğindeki bu son durak çıkmazına vurup geri yansıyordu. İstanbul yine kalpsizdi üstüne üstüne geliyordu Emel'in.
Takatsizce düştü kanepeye.Birdenbire hıçkırık boğazında düğümlendi adını çözemedi. Trabzon'u Bodrum'u Kos'u ve küçük simitçiyi düşündü.Ali'nin ne kadar da büyük kalbi vardı. Acaba bir gün görür müydü onu. Bakırdan yapılma şamdanlardaki dayanılmaz mum kokusu tüm benliğini sarmışken odanın sessizliğini dışardan gelen cam tıkırtısı bozdu. Kafasını uzatıp baktığında gecenin karanlığında sabahın aydınlığında bir çift göz elleri buz gibi simit tablasının altında Ali'yi gördü.
_Simitlerim sıcak
Bu sesi sadece kendisi duydu sonra çocuk olduğu yere yığılı verdi.
_Uyanacak mısın? Yoo hayır
Emel Ali'nin ağzından gelen kanı gördü ve gözlerinin ferinin söndüğünü...onu hemen hastaneye götürdü sabahleyin hastanede doktorla konuştu Emel
_Yapacak bir şey yok ciğerleri iflas etmiş.Anne Babasına haber vermek lazım
_ Ailesi yok Dedesinden sonra yalnız kaldı
çocuk ileri derecede zature olmuştu tıp elinden geleni şuanda yaptı artık yapacak tek şey dua bence onu alın eve götürün
_Lanet olsun bir şey olmalı her zaman bir şey olmalı bir şey mutlaka vardır!
üç ay sonra
Yazın sonları Trabzon yakınlarında bir köy arka tarafta Doğu Karadeniz Dağları'nın zirvesi. Buz gibi bir su. Masmavi bir çağlayan. Dereyi eve bağlayan küçük patikanın sağ ve sol yanını ısırgan otları sarmıştı. Emel'in her geçişinde ayaklarına sarılıyorlardı. Kan ve gözyaşı dileniyorlardı. Emel kan ter içinde eve varıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon15

Ne kadar garip değil mi insan? Bundan bir ay öncesi iki ay öncesi Ali ile değişik yüklemlerle değişik mekanda değişik gündemde değişik kıyafetlerle iken şimdi her şey ne kadar tepetaklak...Ali mezardaydı artık. Emel onu yalnız bırakmıyor üç ay olmasına rağmen mezarında zambak yetiştirmeye devam ediyordu.Artık Ali en ıssız yerde en ıssız ay ışığı altında zambakları aşk tatmamış bedeniyle besliyordu.Emel Ali'nin köyünde daha fazla kalmak istemiyordu; zaten akrabaları evi zaptetmek istiyordu.
Simsiyah bir yağmur bulutu ve ardından peşinsıra pus...Bulunduğu köyün yamacına yaslandı. Kah yağmur yağdı kah güneş kendini gösterdi. Bazen derelerden bir uğultu koptu yağmur dindiğinde.Uğultu su sesine karışıp boğulup gitti. Canlılık adına ortada hiç birşey kalmadı. Emel şimdi akşamın karanlığına yakalanmamak için daha dikkat etmekteydi.Ufaklığı son kez görmeye gidiyordu.
_İşte geldim ufaklık ama bu akşam son gelişim. Yarın sabah erkenden gidiyorum. Seni yalnız bırakacağım.Umarım beni dedene şikayet etmezsin. Unutma duam hep yanında olacak. Çakal Karlos seninle beraber o seni sessizlikten korur. Sen ona emanetsin.O sevdiğin köpek en büyük dostundur.
Akşam bavulları elinde bir çift kızıl saç, yanık ten Trabzon hava alanında uçağa biniyordu; ufaklığı mezarda bırakarak.
Üç ay olmuştu İstanbuldan çıkalı, değişen birşey yoktu; artık Ali de yoktu. Çocuklarıyla da bir türlü kaynaşamıyordu; çocuklarını alıp kaçmak istiyordu Kurtuluş'tan.Evini satacak(anılarına kadar) sonra da İstanbul'u terk edecek uzun zamandan beri hayalını kurduğu Turgutreis'te o Kos adasına bakan siteden beyaz badanalı doksan metre kare bir kooperatif evi alacaktı.
İlk günler oralara alıştı.Tşörtlerini hiç çıkarmamıştı oysa kıştı.Şimdi İstanbul soğuktan tir tir titriyordu.Umurunda değildi.Her gün yaptığı gibi sahil boyunca yürüyüşe çıkıyor; yaz için açılmış kafelerin lokantaların bahçelerinin önünden geçiyor; kapalı otellerin camlarına vuran kuru çınar yapraklarını izliyordu.Rüzgarın sokak köpekleriyle arkadaşlığına şahit oluyor; güneşin sevecen bir sevgi gibi okşamasını içine çekiyor; arada sırada gözyaşlarından içine akıttığı cam fanusuna sövüp durmasından başka bir şey yapmıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon16

İsimler onun için gün geçtikçe yabanlaşıyor; anahtarları kullanmıyor ve kapılarını kilitlemiyordu. Tüm dış dünyanın veri tabanlarına,tüm uyaranlarına ve bunların tüm alt kümerelerine inat ben burdayımı oynuyordu. Her akşam yaptığı gibi köşe başındaki yaşlı bakkal amcadan sigarasını gazetesini ekmeğini alıyor; biraz sahil boyu yürüyor; fesleğenlerin altındaki boyası çıkmaya yüz tutmuş,kırık bankın bir köşesine oturuyordu.Saatini ona göre ayarlamış tekir Bekir haracını alıyor; bir iki Emelin ayaklarına süründükten sonra haremağası edasıyla karılarının yanına dönüyordu.Emel biraz daha oturuyor; alaca karanlık çökmeden geri evinin yolunu tutuyor; bu sefer sahili değil bir üst sokağı takip ediyordu. Yazın kalabalık olan bu cadde kışın inlere cinlere emanetti.
Bahçesinin kapısını açıp verandaya geçti.Sallanan yatağında beyaz şarabını yudumlarken Kos adasını Hristo'yu ve güzel tepeyi, rüzgarları, bayırları, serin olmayan patika yolları düşündü.Acaba deniz ve yakamozlar Emel'i mi çağırıyordu?
Sabahın sekizinde telefondaki mesajla ilkildi; mesaj Yalçın'dandı. Çocukları onun hatası değildi.
Anne oğul evlerinin yolunu tuttular.Mevsimin bu zamanında yollarda onlara köpeklerden başka arkadaşlık eden çıkmadı.Bakkal amcadan bu sefer her zamankinden bir fazla gazete, bir fazla ekmek ve bir paket fazla sigara aldı.
Gece üstlerine eşsiz bir çarşaf gibi örtüldü.Ay ışığı falan yoktu.Ortalık o kadar karanlıktı ki yıldızlar az sonra bahçe duvarından içeri atlayacaklarmış gibi insanın gözüne gözüne geliyorlardı.Yalçın burada sütten çıkmış ak kaşık olmuştu.Mevsimin bu zamanı hamlesiz kalıvermişti.Manken kızlar çok uzaktaydı; Kalamaran da öyle.Bunlar için yazı beklemeliydi.Niçin buraya gelmişti? Malum kendine finansör arıyordu.Bilmem hangi mankenle hangi otelin hangi odasında basılmak reklamını yapmak için.Emel'in ona vereceği bilmem kaçıncı bin dolar ona az geliyordu.Alacaklar alındı verilecekler verildi Yalçın İstanbul'a döndü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon17

Taşınma zamanı gelmişti.Taşınacaktı emel.Öyle karar vermişti.Zaten üç beş bavul tutan eşyasıyla külüstür vosvosunu doldururdu.Evini kapattı; anahtarı komşusuna verdi çocukları gelir diye.Tam o sırada cep telefonu çaldı uzun uzun.Arayan kocasıydı, lanet kocası.Ne zaman ona iyi haber vermişti ki şimdi verecekti.Acele İstanbul'a gelmesini, Okan'ın hastahanede olduğunu, trafik kazası geçirdiğini söyledi.Emel için yaşamanın bir yarısı artık bitmiş gözü yol mol görmüyordu.Kim bilir kaç saat dümen sürdü dönüş yolunda.Gecenin hangi bir yarısında hastahaneye vardı ve doktordan o iki kelimeyi duyması ne kadar sürdü kendi bile bilmiyordu.' Maalesef kaybettik.' Bu bir cümle olamazdı.Öyle ya kocası yine yalan söylemişti.Her şey tam hastahane filmlerindeki gibiydi.Hep dram hep acı hep acı ve gözyaşı.Hayallerimiz bizim elimizden bu kadar kolay mı çekip alınıyordu? Yetiştireceksin oğlunu yirmi beş yaşına getireceksin sonra bilmem ****** çocuğunun bir tanesi yanındaki ******ya hava atmak için hız göstergesini bilmem kaçıncı kilometresini topuklayacak yine aynı ****** çocuğu gelip senin elinden çocuğunu çalacak sonra siktirip gidecek.İnsan hayatı bu kadar mı basitti; çekirdek gibi çiğnemek için mi? Bu gerçek olamazdı. Zaten biraz sonra kendisi de bu gerçekliğin bir üyesi oluveriyordu.Aynı gün o da beyin kanaması geçirdi.İşte sana sanal gerçeklik.Yine bir cenazeye katılamayacaktı.Gözünü açacak halde değildi.Arada sırada doktorların konuşmalarını duyuyordu.Latince kökenli bir sürü kelime sarf ediyorlardı.Kocasıyla konuşuyorlar; ona bir şeyler anlatıyorlardı.Bütün bunların farkındaydı Emel.Bir insan hiç bu kadar umudu yokken ancak bu kadar tutunabilirdi hayat****alkıp ölse hiç kimse bir şey diyemezdi. Ne yapsın zavallıcık öldü kurtuldu derlerdi.Klasik olan Trabzon'u, Bodrum'u, Kos'u, Hristo'yu, Ahmet'i falan düşünmesiydi herhalde ama o öyle yapmadı.Artık kendini düşünecekti.Bazen en büyük erdem bencil olmaktı.Bütün bu diyaloglara şahit olmamak için kendini düşünmeye karar verdi.Hiç kimse umurunda değildi.Vosvosunu ve beş valiz dolusu eşyasını düşündü.Aradan bir yıl geçmişti Bodrum'dan döneli.Bir yıldır hastahanedeydi.Kararını vermişti kesin taşınacaktı.Hemşireyle vedalaştı; doktora da bir iki iyi kelime mırıldandıktan sonra arabasının antenine eteğini bağladı ve arabasına bindi.Feribotla İzmir'den Rimini'ye hareket etmesi pek uzun uzadıya olmadı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon18

Vize işlerini halledip harcını ödediğinde kendisi çoktan pasaport rıhtımındaydı. Geminin kalkması falan hepsi bir buçuk gün sürmüştü. Kuzey Alplerini takiben Como'ya varması diğer bir gününü aldı. Şimdi karşı tarafında İsviçre manzarası bu tarafında şehir ortasında Como gölü. Yılın en güzel ayıydı,eylüldü. Hiç telaşı yoktu Emelin. Okadar yoğun koşuşturmuştuki son yıllarda. İlk önce bir emlakçı aradı. Bu sefer ev satın almayacaktı. Her limanda sevgilisi olan bir gemici gibi olmayacaktı. Demiri alınmaya hazır katamaranı oynayacaktı. Buralara kazık çakmaya niyeti yoktu.Emlakçı ona göl manzaralı şehrin beş altı kilometre dışında bir yeldeğirmeni evini tavsiye etmesi herhalde onu görür görmez 'ha işte tam bu evin insanı ' demesinden kaynaklanıyor olabılir miydi? şu anki haliyle tam engizisyon kaçkını ortaçağ dilencilerine benziyordu. Ev tam aradığı gibiydi. Eşyaları özentisiz bir araya getirilmiş hafif rutubet kokulu, ıslak duvarlı, döşemeleri gıcırdayan her çıkışında deprem oluyor hissi veren merdivenleri ve yukardaki tek odasıyla bu ev artık Emel'in geçici karargahıydı hayatla savaşında.Geçmişte bile değildi.Türkiye geri dönülmesi gereken bir varış noktası değil; hayallerinin suya gömüldüğü bir gemiden ibaretti.Belki de yazacağı romanında dahi yer vermeyecekti ülkesine.Yavaş yavaş sosyalleşemediğinin farkına vardı. Hayvansal bir denklemi bile oluşturamıyordu.Böyle mi yazacaktı? En azından katil olup hapishaneye girse şimdikinden daha sosyal olurdu.Como hapishane olamazdı; buradan ayrılmaya karar verdi.Vosvosunu çalıştırdı; kuzeye Alplere doğru direksiyon sallamaya koyuldu.Kar bu mevsimde henüz St. Moritz'in tepelerine varamasa da etraf kayakçıdan geçilmiyordu.Cenevre'ye, Basel'e hiç uğrayamazdı. Direkt Zürih'e dümenini kırdı ve bir kaç gün içinde Zürihliydi.Bu şehir ona her zaman daha yakın ve romantik gelmişti.İlginç olan bu şehre hep yalnız gelmesiydi.Ne çocuklarıyla ne de kocasıyla gazete kuponundan çıkan Zürih tatilleri dahi olamamaştı. Cosestrasse'nin yamacında yeşillikler arasında alt katı beton, üst katı tahta küçük bir ev kiraladı.Vosvosunu tahta garaja kilitledi; camını çerçevesini şöyle bir elden geçirdikten sonra' madam madam' arkasından gelen bu sesle irkildi.Yan komşusuydu.Orta yaşlarda, bozuk Almancası hemen anlaşılıveren Akdenizli edalı tipik İtalyan'dı bu.
_Merhaba ben Enzo
_Ben de Emel memnun oldum.
_Siz buraya yeni taşındınız herhalde.
_Evet çok değil
On dokuz numaralı tramvaya binmesi ve Banhof Edge'de inmesi yarım saatini aldı.Bu binaya bayılırdı.Zaten oldum olası tren garları Emel'e çekici gelmişti.İçinden insan eğer ölecekse böyle bir yerde ve beş parasız ölmeli; ne kadar da asil olurdu buralarda ölmek derdi.Bir yandan da ne fark eder yaşamadıktan sonra diye düşünürdü.Yarım hilal şeklindeki bina taş süslemeleriyle ve hiçbir zaman oradan trene binmese de kapısına dayanıp kendini içeri attığı yer olacaktı.Biraz sonra Paradeplatz'daydı.Dünyanın yönetildiği yerde.Yani bankalar meydanında.Sanki o kalın duvarlar sağırlıklarını yoldan geçenlere bulaştırıyorlardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon19

Köşe başındaki kiosktan sola doğru yönelip Banhofstrasse'nin ışıltılı dünyasına daldığında nasıl yağmur yağmaya başladığını anlayamadı. Bu mevsim Zürih'in havası İstanbul'un kadınlarına benzerdi; güvenilmezdi.
Sığınacak bir kafe aradı ve acele adımlarla bulduğu kafenden tam içeri girecekken dikkatsiz bir hareketle kapının önünde duran mavi renkli bisiklete çarpıp yere devirdi.Kaldırmaya çalışırken arkasından bir sesle irkildi:
_Was machts du hier?
_Pardon...
Gözlerine inanamıyordu Heike idi bu.
Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen 1986 Bodrum yazını ve ondokuz yaşındaki kızıl saçlı uzun boylu Heike' yi hatırladı.O yaz ne güzel bir üç ay geçirmiştiler.
_Sen burda ha Emel!
_Evet şimdilik burdayım.
Garson masalarına çoktan iki kahve getirmişti; bu iki eski dostun muhabbetine keyif katmıştı.
_Nerde kalıyorsun?
_Cosestrasse'de
_Artık değil Emel...Biz iki dul benim evdeyiz.Kalabildiğin kadar kalabilirsin.
Akşam Heike'nin evinde göl manzarasını dörtyüz metre yukardan ışık oyunları eşliğinde izlemeye koyuldu Emel.Masanın üstünde iki elma sahibini beklerken, radyoda bir The Doors melodisi olan ' Riders On The Storm' çalmakta, ortama uymakta olan bu parça onu Sıraselviler Caddesi'ne götürmekteydi.Birden gene ilkbahar akşamı saat yedide karşısında Erkin Koray, Bilsak'ta akşam demlenmesi önünde bilmem kaç şişe efes ve hastahanede bırakılmış kürtaj bebeği aklına geldi.Bu düşünceler içinde yapılacak en iyi şey tabi ki Jim Morrison'a sığınmaktı. Bakarsın yağmur parçadaki gibi günahlarını da yıkar paklardı kim bilir.Değişen tek şey on sene sonra artık yalnız olmasıydı. Daha yaşanılacak çok yalnızlığı vardı.Tiberyus 'un dediği gibi:' Yalnız ve ıssız kaldığın yerde kendi içinde bir evren ol.' sözünde kendi dünyasını aradı.
_Tanrım düşüyorum.Yalın ayak karşındayım yine.Bu verdiğim kaçıncı savaş? Kilometre taşları yeni baştan mı dikilecek karşıma? Şurda elli yaşıma ne kaldı? Bir Attila İlhan, bir Özdemir Asaf ve gene hüzünler şehri Matisse'nin çığlık tablosundaki köprünün başındayım; yalnızlık böyle bir şey her bedene gerek.Sahip olduğumuz yalnızlıklar hiç tüketilmemiş şu masanın üstündeki iki elma gibi.
İşte yeni bir yağmur damlası odanın camına vurup gözüne gözüne çarpmaya başladı gecenin bu vakti yeni baştan.Dolayısıyla her asfalta damlalar düştüğünde gözyaşlarının kuruduğunu hissetti.Zürih'in bir çok yerinde şimdi Okan gibi genç vardı gecenin bir yarısı örtünmeye ihtiyaç duyup üstlerini kimsenin örtmediği.Bir ara Rote Fabrik'e uğramalıydı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon2

Sabahın ilk ışıklarıyla gözünü açtığında mutlu ve huzurluydu.Bugün toplantısı vardı mimarlar odasında.
Kahvaltısını yapıp hazırlandı.Güçlü adımlarla toplantının yolunu tuttu.Giderken birtakım adamlar gördü.Bunlar kırıntılarla besleniyorlardı ama hiç de barış güvercinine benzemiyorlardı.O an aklına: ' Artıklarla beslenenler itlerdir. ' diyen Lenin'in bu sözü geldi. O zaman anladı bunların dalkavuk olduğunu.
Toplantı salonuna girdiğinde ruhban sınıfı gibi oturmuş kişiler gördü.Bunların hepsi yüreği küçük, darbe kaçkını aydınlardı.Adları Nurullah, Sedat, Suat, Mehmet idi. Masaya yerleşmiş bu insanlar arzularını masaya akıtmışlardı.
Derya içeri girer girmez hepsi ayağa kalktı.Hepsinin nefsi azdı.Şadırvanda taciz edilen oğlanlar gibi abdest suları bulandı.Gök karardı.
Allah'ım hangi memleket bu.Gökyüzü bile bizden değil.Bütün kuşlar rahmet memleketlerine kaçtı.Ortalık kuru otlağa döndü.Bereket hangi diyarlara indi.
Yaşamak ne zor kuytusunda dedi Derya bu azgınlığın.Bir yanlış ki ortasında çırılçıplak ben.Her gelen otogarıma otobüs dolusu namussuzluk getiriyor.Her gelen bana bacım diyor babasını getiriyor.Bu ne dehşet toplantısıdır böyle. 'Kadınlar erkeklerin kaburga kemiğinden yaratılmıştır.' bu göğsünü gere gere söylenebilecek bir söz.Çünkü insanın göğsünde olanı ancak Allah bilir.Erkeğin gönlünde kadın vardı.Onu çekip çıkardı.
Derya söze başladı.Beyler binalarımız birbirine dayanmalı.Dayanışma iyidir.Biz yardımı severiz.İyilik olsun diye birbirimize gidip geliriz.
Derya'yı herkes ağzı açık dinlemişti.Çünkü sütun gibi bacaklarıyla mimarlar odasında çok sevilmişti.
Mehmet'in eşi tesettürlüydü.Ne zaman eşiyle Trabzon'un caddelerinde gezse arabalar üstüne üstüne gelirdi.Bu yüzden Mehmet, Derya ile çarşıda gezmeyi tercih ederdi.Dekolte kıyafetiyle gezerken Derya, akan sular durur; bütün arabalar yol verirdi.Müslüman erkekler bu konuda çok kibardı.
Nurullah çok yakışıklıydı.Herkesin ilgisini çekerdi.Erkek arkadaşlarının ilgisini çekmek onu sevindirmiş duygularına yön vermişti.Üç yıldır Sedat'la aşk yaşıyordu.Lağım kokan bir aşk.Evlenmemişler aynı evi paylaşmaya karar vermişlerdi.Onlarınki fay hatlarıyla çizilmiş bir aşktı.Annelerin yüreğini sarsan bir aşktı.
Suat farklı biriydi.Bedeni kaslıydı ama yumuşaklıktan beslenen teni vardı.O kadınların ipeksi yüzünde mutluluk öpücükleri kondurmasını severdi.Kadınların bereketli vücudunda kök salan sarmaşığa benzerdi.
Suat Derya'ya ilgi gösterse de Derya ilgi göstermezdi.Ona göre erkeklik beyindeydi; kaslarda değildi.Kişiyi beyniyle tanımaya çalışırdı.Suat'ın beyninde dansözler göbek atardı.Düşüncede irade ve sağlamlık Derya için çok önemliydi.Bir de Suat'ın arkadaşları gibi toplantıda pantolonu kabarmıştı.İktidar mücadelesi içindeki bir erkek iğrençti onun için.Hele bir kadını kullanarak iktidar olacak birinden nefret ederdi.Genelde genç erkeklerde bu düşünce hakimdi.Delikanlılar onun için ısırgan otundan farksızdı.Neresinden tutarsan problem.Derya erkek mantığını iyi bilirdi ama gel gör ki onlarla baş edemezdi.Çünkü toplum onlara her hakkı vermişti.Derya bu yüzden yenikti.
Derya eve zor ulaştı.Çok yorgundu.Hemen duşa gitti.'Allah'ım suyu yaratan sensin.Sen hiç merhametsiz olabilir misin? ' dedi.Sonra durulanarak salona geçti.Solan genişti.Mobilya mağazasına evini benzetmemişti.İhtiyacı neyse onları almıştı.Duvarları turuncaya boyatmıştı.Derya resmi çok severdi.Duvarlarda özellikle soyut resim çalışmalarını asardı.Bir resim ise deniz manzaralıydı.Koca bir şilebin içinde yapayalnız bir adam vardı.Dalgalar şilebi karanlık sularına çekmek isterken saçlarında denizyıldızlarıyla bir deniz kızı çıkar adamı kurtarırdı.Bu resmi çok severdi.
Salonun aşağı kısmında oturma grubu, yanında çalışma masası ve kitaplık vardı.Geniş yerde oturmayı severdi.Televizyon yoktu; müzik seti vardı.Onu açar Karadenizin özgün müziklerini dinlerdi. Salonda kendi başına dans ederdi.
Böyle duştan sonra müzik eşliğinde dans ederken kapı çaldı.Kapıyı açtığında şaşırdı.Sınıf arkadaşı Emel'di bu.Ses sanatçısı olabilecek kadar güzel ve aptaldı.Daha aptalca bir şey yapmıştı.Bir güzellik yarışmasına katılmıştı.Sonra iş adamlarıyla yatmak zorunda kaldı.Bazı iş adamları ise ona sekreterlik ve ya tezgahtarlık önerdi.Sürekli beraber olabileceklerdi ve karıları şüphelenmeyecekti.Medenice ikinci eş sahibi olmak böyle bir şeydi.
Derya Emel'i içeri davet etti:
-Hoşgeldin
-Hoşbulduk derya
-Hele gel şöyle anlat bakalım nasıl şirketteki işin?
-Şirket Trabzon'un epeyce dışında.Patronla beraber işe giderdim.O eteğime tutardı; ben pantolonun****arısı jilet gibi ütü yapardı.Şirkete gidene kadar karısından iz kalmazdı.
-Ne oldu peki?
-Ayrıldım.Yeni bir eleman aldı.Matematik öğretmenimiymiş ama öğretmenlik yapmıyormuş.Benim patronu görünce çarpım tablosuna döndü.
-Eeeeeeee
-Esi şimdi patronu toplamaya karar verdi onu.Benim hesapta böylece suya düştü.Benimle evlenecekti.
-Ahhhhhhh! Keşke kadın olmasaydım.Merdivenin basamaklarından erkek yardımı olmadan inemeyen bir cinsten olmasaydım.
-Kızma be Derya.Hemen kabarıyorsun sen de.
Derya sözü daha uzatmadı. Karşısında güzelliği aptallığı yüzünden talan edilmiş bir kız vardı.Kızıl saçları buğday başakları gibi biçilmiş bir kız.
Uyumak istiyordu erkenden.Emel'i salonda yalnız bıraktı odasına çekildi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon20

Bir zamanlar Heike'nin ona, oraya ait olduğunu söylediğinden beri o tarafa gitmemişti.Burası kelimelerle anlatılabilecek bir yer değildi.Zürih See kenarında eski bir fabrikadan bozma büyük bahçesi, karaya bağlı iskeleden yürünerek üzerine çıkılabilen dubalı platformu olan şirin bir yerdi.*******i hava serin olduğunda bu platformda sızdığınız zaman üzerinizi Yunanlının örtmesi olağan olaydı.Emel gibi bir Türk için Rote Fabrik müdavimi olmak oraya gidip gelmekle ilgili bir kavramdı.Oysa Emel orada aylarca kalabiliyordu.Demek ki bu durumda Emel pek müdavim sayılmazdı.
İlk geceyi hiç unutmuyordu.Heike'ye nasıl da kızmıştı.Esrar tabakasını uzatıp hadi sigara sar da içelim demesi Emel'i çileden çıkarmıştı. Zavallı, yetişkin, görgüsüz Türk alternatifi; Avrupalı akranlarıyla aşık atmaya çalışan, bir sigara dahi saramayan, yumurtadan yeni çıkmış albina ördek yavrusu; suyunu şaşırmış, annesini yitirmiş, yaşlı avcının eline düşmüş, ızgara edilmeyi bekliyordu. Öksürüklerle geçilen birkaç sigara içiminden sonra kafayı nasıl bulduğunu bile hatırlamayıp, bir denizcinin şapkasını kafasına takmış bir vaziyette eksi on derecede dans etmeye başlamıştı.Sabahleyin gözlerini Krankenhaus' ta açmıştı. Hepsi birer film şeridi gibi önündeydiler şimdi.Ya Yuri onu unutması mümkün mü? Bu çılgın Slovak Emel'e hayatının en önemli zamanlarını yaşatmıştı bir sokak serserisi olmasına rağmen.Kendi sözel tarihini yazabilecek kadar entellektüeldi.Leonardo Da Vinci'nin kanatlı insan projesini yaşama geçirmeye ramak kalmışken, Zürih politeknikten atılacak kadar deli, günde kırk litre içecek kadar ayyaş ama o kadar da kibar bir insandı.Projelerini Rote Fabrik'in bira masalarına kazıyacak kadar mütevazi olan bu insan bir Slovak diplomatın oğluydu.İlk önce onu görmeliydi Rote Fabrik'te.Zaten muhtemelen oralarda bir yerde yatıyordu şimdi.Onun ilk akşam peşine takılıp Heike'nin evinde gizlice misafir edişini, ertesi gün de yanlış anlamadan dolayı burnunu kırmasını unutamıyordu.O gece Heike evde olduğu için onu bodrum katında yatırmış, sabah aşağı indiğinde bisikletinin ortada olmadığını görünce akşam önce burnunu kırıp sonra Heike'nin bisikleti götürdüğünü öğrendiğinde ağlayarak nasıl özür dilediğini hatırladı.Şimdi kim bilir saçları hangi renk, hangi uzunluktadır. Cebinde onun eski fotoğrafı vardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon21

Bakalım şimdi göreceği ona benzeyecek miydi? Sabahleyin tramvaya bindi ve bisikletin bolca bulunduğu Limmat kenarındaki küçük adacığa bir nefes almak için oturdu.Ön tarafında büyük kiliselerin çan kuleleri, yeşilleşmiş çanları, soluk sarı taş duvarlarıyla ona bakmaktaydı.Arka tarafında Büyük Kilise ve yanında Türken Platz banklarında terkedilmiş Türk erkekleri hiçbir zaman gelmeyecek sevgililerini beklerken etraf bisikletli sevgililerle doluydu oysa.Akşama doğru her zaman olduğu gibi siyah bulutlar bir anda boşaltıverdi yüklerini.O sırada Emel Eski Kent'in sokaklarını adımlamakla meşguldü.Bu yaşadıkları (mezara nasıl sığacaktı?) altı ay öncekilerle hiçbir benzerlik taşımamaktaydı.Detaylar o kadar apayrı ki mutlu mu mutsuz mu olduğuna karar veremiyordu. Adını birilerinden öğrendiği dünyanın yaşamış en eski sosyalistinin ilk kitabının sergilendiği dükkanın önüne geldiğindeki duygulardı bunlar. Birazdan içeri girecekti. Tahta kapının üzerindeki çıngırak onu derin uykusundan uyandırıverdi.Bu Eski Kent' in sokakları Tarlabaşı'nın arka sokaklarına benziyordu.Dükkanın üzerindeki küf kokusu da cabası.Yani hiç yabancısı değildi bunların.Beyaz kirli sakalı, yerlere uzanan altmışsekiz kuşağından olduğu belli kahverengi paspal yeleğiyle sanki Datçalı Can Babasıydı karşısına dikilen.
_Nasıl yardımcı olabilirim?
_Şu kitabı soracaktım.
_Fotoğrafını çekebilir miyim?
_Tabi
_Dilersen reprodoktionunuda verebilirim ama burada bakmak kaydıyla.
_Gerçekten böyle biri yaşamış mı? Yani Karl Marx 'tan önce.
_O Prusyalı Yahudi Das Kapital'ı kimden arakladı zannediyorsun.
_Yani benim yaşadıklarımın ve doğrularımın hepsi mi yalan?
_Eksik de yalan değil.
_Sen merak ettin dükkanımın önüne geldin ve iki aydır dükkanımdan içeri giren ikinci kişisin.Tahta masanın üstüne iki fincan koyarken bunları söyledi.
O gece saat oniki nasıl oldu anlayamadı.Heike'nin telefon mesajıyla irkildi.Mesajda acilen krankenhaus'a gelmesini istedi.
Gece yarısı acilde Heike perişan bir vaziyette yatmakta ve doktorlar etrafında dönüp durmaktaydı.Gene eroin krizi...Bu sefer ki Golden Shot galib****urtuluş pek yok.Adrenalin için geç kalınmıştı.Bu sefer zaman geçmek bilmedi.Sabahı nasıl ettiğini anlayamadı.
_Allah'ım sevdiğim herkesi benden almak zorunda mısın? Bu kaçıncı zorunlu ayrılık ve sevdiğim şehre elveda deme zamanı.Bir kez daha mı? Oysa...

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:02 PM
Etek ve Pantolon22

Oysa her yeni yenilgi onun için bir başlangıç değil miydi? Hani bir zamanlar öğrenciyken Ankara'nın küçük soğuk tiyatro salonunda seyrettiği oyunun kahramanı olan çok defalar hayatının miladı bildiği 'Victor' bu sefer de onu dipsiz kuyudan çıkarabilecek miydi? Kötü kazanan olmaktansa iyi kaybeden olmayı tercih edecek miydi Victor'un yaptığı gibi? Yirmi sene on sene hiçbir şey ifade etmiyordu Emel için.Tarih tekerrürden ibaret derler ama Emel'inkiler yirmi sene önce neyse şimdi de aynı idi.Yenilgileri, umutları, zaferleri hayatının bütün renkleri birebir aynıydı.Bu sefer taşınmayı düşünmedi.Kaderini değiştiremiyorsa düşüncelerini, duygularını değiştirecekti. Heike'den sonra onunla paylaştığı evi, içindekileri hiç bozmadı aynı kaldı hepsi. Kimsenin gölgesinde kalarak kimseyi suçlamadı.
Dünyadaki tüm canlılar gibi bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardı.Malum Türkiye'den gelirken yanında iki çanta eşyası ve eski arabasından başka bir tek yüreği vardı.Köşedeki kiostan bir tane Züriche voche satın aldı.İş ilanlarına bakacaktı.Boş gezinmeler yerine bu sefer bilmem hangi numaradaki bilmem ne acentasının hangi ön bürosundaki koltuk onun üstüne oturmasını bekleyecekti.Günlerden pazardı; şehirdeki tüm insanlar gibi canı çalışmak istemiyordu.Şehrin eski tarafındaki kitapçı aklına geldi.Bakalım hangi eski yeni düşmüştü raflara diye düşündü Emel.Çıngırağın sesiyle yine kitapçıda düşünceleri uyandı.
_Buyrun bayan
_Charles Bukowski bakmıştım.
_Elimde bir tane olacaktı.Fakat uzun zamandan beri duyduğum ilk anarşizm isteği bu.Benim dükkana anarşistler pek uğramaz da. Mırıldana mırıldana raflara doğru yürüdü, rutubetten yemyeşil olmuş pencere kenarındaki rafların tozlu kitap dizilerinden birini alırken yaşlı kitapçı, Emel'e sanki biraz sonra ölecekmiş gibi geldi.Birazdan kapının çıngırağıyla irkildi Emel.Üstünde kalın, üzerinden çıkarmadığı paltosu, kucağında bir tomar dolusu eski kitap pis mi pis kokan saçı sakalına karışmış bir adam girdi içeriye.
_Meister kitap getirdim.
Kitapçıdan önce Emel şaşırdı.Yuri idi bu.Yine beklenmedik bir anda beklenmedik zamanda ama hep olmasını istediği yerde çıkıvermişti karşısına.Aradan epey zaman geçmiş olduğundan onu tanıyamayabilirdi. Korktuğu olmadı.
_Nasılsın Emel? Ne işin var buralarda? Seni gidi seni aykırı düzenin çarpık soylu Türk kızı.Ama bir eksik var; adı neydi dur şu kitapları bırakayım.Heike, Heike buldum.
_O zaman bulduğun yerde bırak!
_Bırak?
_Şu an en sevdiği yerde senden konuşalım.Yine aynı yerde misin? Yani hiçbir yerde...
_Gölün üstünde uçan insan haberi kulağına gelmediyse dediğin yerdeyimdir.
_Hayır duymadım.Peki tahta bira masası hala duruyor mu?
_Tabi ki...Her akşam nerde içiyorum zannediyorsun yeni kurbanlarla. Rote Fabrik bildiğin Rote Fabrik...Geçenlerde Yunanlı Kosta'yı çam ağacının altına kaka yaparken yakaladım.Yine arkasından sinsice yaklaşıp donunun lastiğine havai fişeği yerleştirip fitilini ateşledim.Can havliyle koşup göle atladı.Bir yandan bağırdı, bir yandan da Grekçe küfürler savurdu.Aramızda kalsın yine de bu dünyadaki tek dostum ve son limanım o.Beni en iyi anlayan o.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 04:03 PM
Etek ve Pantolon23

_Bu kitaplar sana nereye kadar yetecek? İstersen sana senin anarşist ruhuna yakışmayan bir teklifte bulunayım.Heike'yi tanıyorsun.Hani geçenlerde ölmüştü.Ben onun evinde kalıyorum.Koskocaman ev, istersen her zaman kalabileceğin bir kömürlüğü de var ama bisikletlerini götürüp götürüp bir yerlerde bırakmaman şartıyla ne dersin? Bu da sana hayattaki ikinci dostundan yapılmış bir teklif...
_Bu durumda vereceğim cevap belli.Bir sebebin olması gerekmiyor.O yüzden iyi bir kaybeden olmayı tercih ederim.Biliyorsun benim civatalarım ters, sıcak çorba istemiyorum herkes gibi.Eğer bir gün aç kalır veya bıçaklanırsam adresim belli.
_Yalnızlık gene yalnızlık.
'Neden karşıma hep manik depresifleri çıkarıyorsun Allah'ım? Bir gün vidaları sağlam basılmış bir insan karşıma çıksa ben yine de defolu insanları tercih edeceğim.Çünkü kişilik bir kıyafatse onu üzerine oturtamayan bozuk insanlarda her zaman kendimden bir parça göreceğim.'
_Dört frank elli rabbin Yuri...Bugünki kazancın. Umarım yeterlidir.
_Çantamda beş boş kola şişesi daha var.Elli rabbinden iki frank o eder.Etti sana bir damacana elma şarabı.Sabaha kadar kusmaya yeter artar bile.Yolda giderken bulduklarım cabası.
_Güzel bir monolog...İçerisinde ben olmayan tipik bir Yurivari cümle kurma çabası.
Bu konuşmadan sonra Yuri vedalaşarak kitapçıdan ayrıldı.Kapıyı yılan çıngırağı gibi öttürdü.Emel duyguları zehirlenmişcesine Yuri'nin arkasından sadece bakakaldı.
Türkiye'den ayrılalı on beş ayı bulmuştu.Artık anılar yer bulamıyordu yüreğinin en geniş alanlarında.Uçuk bir hayalin rüzgara kapılmış uçurtmasıydı Türkiye.Kaç kez ipi eline alsa da kabus dolu kara bulutlar elinden çekip alıyordu memleket bağını.
Sonbahar yüzünü göstermeye başlamış Zürih yavaş yavaş kendi yalnızlığını göstermeye yüz tutmuştu.Ortalıkta gezinen Japon turistleri memleketlerine gitmişti.Şehir gene erken kararan sonbahar akşamlarına geri dönmüştü.Kafeler masalarını içeriye almış; insanlar sokaklarda daha az görünür olmuştu.Artık Zürih sokaklarında kimsenin ayağına ciklet yapışmaz olmuştu.
Tramvaylar sanki hiç gitmez istemezmiş gibi banliyölere isteksiz isteksiz gidiyordu.Şehrin yalnızlığını yansıtıyordu metal parlaklıkları. Kubbeler sadece akşemleyin biraz daha kızıl kıyafetlerine bürünüyor; sabahleyin ise çıkarıyorlardı elbiselerini.Teras katları güneşlenmeleri mayısa kadar yerlerini kedilere terk ediyordu.Gölgeler uzadıkça sanki insanların hayelleri kısalıyordu.
Bir gün en son duymak isteyeceği haberi duydu Emel.Yuri ölmüştü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:17 PM
Etek ve Pantolon24

Bu aslında onun hayatındaki en önemli detaylardan biri değildi.Sonuçta sevdikleri ve sevmedikleri hayatından bir şekilde çekip gitmişti.Herkes morgda veya musalla taşında bir şekilde yalnızlığa gömülürdü. Neşterin altında bazen kanlar yalnızlığa da akardı.Ama ona koyan her ölüm gibi bu ölümün de biraz erken olmasıydı.Ortaçağın gizemli ve küçük bu şehri Emel'e hep güzel başlangıçları hatırlatmıştı.Hani küçükken gördüğü rüyalarında Trabzon'dan havalanan bir uçağa biner, hiç doğmamış abisi onu Zürih flüghafen'da karşılar, beraber şehre gider, hiç tanımadığı sokakları arşınlar, Limmat'ın serin sularına kendilerini bırakırlardı.Bu rüyayı gördüğü zaman sabah onun için mutlu başlangıç olurdu. Belki de Yuri burda onun hiç doğmadığı abisi rolündeydi ama onu hiç flüghafen'da karşılamamıştı.Birden Yuri'nin vasiyetini hatırladı.Kremaforyum'a bıraktığı kırk beş kiloluk Yuri'den topu topu iki kilo bile gelmeyen iki kavonoz külü aldı ve ona söz verdiği gibi Rote Fabrik'in dubalı iskelesinden çok sevdiği elma şarabıyla birlikte küllerini Zürih See'ye bıraktı.Uzakta martıların ve banliyö vapurlarının çığlıkları yankılanıyordu sadece.
_Tanrım, hep hüzün hep hüzün hep hüzün..
Acaba yine taşınma vakti mi gelmişti.Rüya aklına geldi ve bu rüyanın tamamlanması gerektiğini düşündü, çocukluğunun mutlu sabahları adına. Kanzheim Schule'deki alternatif dayanışma gecesine katıldı hemen o günün akşamında.Bilindiği üzre Emel bir mudavim değil alternatifti zaten. O gece yeni bir arkadaşın ailesi için yapılan etkinlik vardı ve toplanacak para için Emel'in bin beş yüz iki bin arası balon şişirip bunları yarınki bit pazarı gününde satması gerekiyordu.Eğer bunlar olmasaydı Emel'in hayatında tam bir tipik Türken Arbeiter sendromu yaşanacaktı.Diğer Avrupalı Türkler gibi tüm hayatı Türkiye'de yaptıracağı katları düşünmekle geçecekti.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:17 PM
Etek ve Pantolon25

Üstüne üstüne gelen yalnızlık mı yoksa kalabalıklar mıydı bilemiyordu Emel.Yeni bir düş kurup üstüne son fırça darbelerini en büyük eserinde yapan bir ressam olmalıydı belki veya bir roman yazmalıydı bütün yaşadıklarını kağıda döküp gözyaşlarını kalemin ucundan akıtmalıydı. Sonra dünyadan elini eteğini çekip gitmeliydi.Ama artık hayalleri ona yetmiyordu, menapoz öncesi bu dönem önce çocuklarını ondan uzaklaştırmış; birini elinden almış, şimdi ise sıra sanki düşlerine gelmişti.Her yeni yenilgi ona bu bağlamda cümle kurma fırsatı vermiyordu.Hayat bir polis olmuş ya onu mahkum ettiriyordu yada ağızını tıkıyordu.Oysa Emel ağızına ne geldiyse haykırmak istiyordu. Açıkçası Zürih onun üretkenliğine engel olmaya başlamıştı.
Yaz güneşi yavaş yavaş Zürih See'nin sularını buharlaştırmaya başlamış öğleden sonra yağmurları şehri yıkamaya çoktan koyulmuştu. Emel'in tek avuntusu her gece Kanzheil Schule' deki etkinlik *******i ve bir aidsli Macar'la ilgilenmesiydi.Sanırım bu Macar da yaşamayacaktı ve ilk defa hayatında çok değer vermediği birini kaybedecekti. Oltayı denize atsa çektiği ayakkabı veya karpuz kabuğu olurdu. İstanbul Boğazı'nda bir olsaydı zokasına Sait Faik Abasıyanık gelirdi kesin.Yani bütün bunlar sonuç olarak onun yaşamak istedikleri değildi.
Bugün her gün yaptığından farklı olarak şehrin yeni yakasındaki hakim tepeden birine kurulu Limmat kenarındaki kilise kubbelerinin en iyi göründüğü yer olan kaleye çıkarak kendine intihar süsü verdi. Burası Zürih'in, hüznünü ona en iyi anlattığı yerdi. Buraya bu mevsimde ilk gelmesiydi.Biraz Güzelce Hisarı andırıyordu.Yanından geçen Göksü deresi ve eski köPage Rankingüsüyle işte Güzelce Hisar bir yanında Anadolu Hisarı bir yanında Limmat. Ne gereği vardı İstanbul'u düşünmenin şimdi. Acılarının, hayallerinin, düşlerinin büyük ama o kadar da küçük şehrini aklından geçirmenin ne gereği vardı. Bütün bunları düşünürken sırılsıklam olduğunu çok geç fark etti gözyaşlarının arasında.İhtiyar bekçi yanına yaklaşıp ' Kapatıyoruz madam.' dediği ana kadar ıslanmaya devam etti.Sanki sabah yatağından kan ter içinde uyanmıştı.
Korkunç rüyalar görmüşçesine yorgunluktan bitaptı.
_Allah'ım ben bu yalnızlığımla senin çok mu hoşuna gidiyorum? Beni benden başkası mı sandın?
Bu gecede Alternatif Kafe'de bir şiir dinletisi vardı.Ermeni Kasabiyan ve arkadaşları yine Türklere atıp tutacaklardı.Soykırımmış, acılarmış, sefaletmiş... 'Sloganlar hakikatleri yutar.' demiş olsa otur yerine faşist Türk diyeceklerdi.Rote Fabrik'te sınır yoktu ama kafede Ermeni yine Ermeni Türk ise Türk'tü.Daha nereye kadar sorunun cevabı burada başlıyordu.Taşınmalıydı yine.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:17 PM
Etek ve Pantolon26

Taşınmak fikri her zaman Emel için yeni bir şey değildi.Bu şehirde kalma nedenlerinden birçoğunu yitirmişti zaten.Bir an önce aydınlıklara çıkmasına bir sis perdesine benzeyen geçmişi engel olsa da hayatındaki u dönüşleri değil miydi onu hayata bağlayan.Yeniden başlaması gerektiğini ona öğreten her yenilgisi, bu temmuz sıkıntısında düşlerini tamamlama ferahlığı katıyordu Emel'in bir ressam gibi can çekişlerine ve son noktayı koyma arzusu uyandırıyordı fırça darbeleriyle ruhunun sanatçı karelerine.Acılar yüzenden arada sırada karaladığı sağa sola attığı kağıt parçacıkları dünyaya ataçlarla iliştirilmiş Emelce haykırışlardı aslında.Onları toparlayıp kendi sözel tarihini yazmaya karar verdi Emel.Bir gün Tannenrauch Strasse'daki bir eski dostuna bu konuyu açmak için uğramaya karar verdi.Bu arkadaşı İsviçreli burjuvazi bir anneden gelme aslında alternatif sayılabilecek tarzda orta yaşlarda bir yazar ve sosyologdu.Politeknik'te ders veren arada sırada bir iki kitap çıkaran kedileriyle evli uzun beyaz saçlı deli dolu bir İsviçreliydi.Meier akşamın bu vakti Emel'i bahçe kapısında karşıladı. Beraber uzun bahçe patikasından akasya ağaçlarının ve konuşan kavak ağaçlarının gölgelerinin altından süzüle süzüle iki katlı on dokuzuncu yüzyıldan kalma gri duvarları hiç de Hıristiyanvari olmayan heykelciklerle bezeli sevimsiz taş bloktan ibaret evin kapısından içeri girdiler.İlk katta geniş bir salon dip köşesinde uzun zamandan beri kullanılmadığı anlaşılan bir şömine üstünde boyaları artık seçilemez olmuş eski bir resim her haliyle sigara dumanıyla badanalanmış uçuk sarı safran rengi duvar, sevimsiz sevimsiz bakışlarını Emel'e dikmiş sandalyeler biraz sonra üstüne oturulduğunda acıdan bağıracaklarmış hissi veriyorlardı.
_Evimi nasıl buldun Emel, yanlış hatırlamıyorsam evime ilk kez geliyorsun.
_Çok etkileyici buldum Meier.Bu arada kedilerin nerde?
_Bu kat benim üst kat kedilerimin.Garip bir şey ya aşağıya misafirim geldiğinde inmezler.
_Çok ilginç.Buraya senden yardım istemeye geldiğimi biliyorsun. Aslında daha şimdiden yardım etmeye başladın bile.Bu evde yaşayıp da bir şey yazmamak herhalde bu eve ihanet olurdu.O kadar sevimsiz o kadar kasvetli ki burası insan bir çok şeye özlem duyarak kaleme kağıda sarılır ister istemez evinde.Zaten insan niçin yazar? Ya aşktan, ya esaretten ya da özlemden dolayı değil mi? Neden daha önce buraya gelmediğime kızıyorum şimdi.Senden tavsiye ve önsöz isteyecektim.Şimdi sadece önsöz istiyorum.
_Memnuniyetle.Yazacağın roman ne ile ilgili? Ben nasıl yardımcı olabilirim? Bu arada kahve içer misin Emel? Ocakta biraz olacaktı.
Tahta döşemenin iç gıdıklayan sesi yavaş yavaş uzaklaştı salondan. Şimdi sadece bardak sesleri duyuluyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:17 PM
Etek ve Pantolon27

Meier içeriye geldiğinde odada kaşık sesinden başka ses duyulmadı.Kahveler içildikten sonra:
_ Dur şu çekmede bir yazım olacaktı şimdi aklıma geldi.
_Önsöz olur mu peki Meier?
_Niçin olmasın.Az bekle alıp geleyim.
Çekmeceye doğru yönelirken Meier; Emel fincanı sehpanın üzerine koyup beklemeye başladı.Çok zaman geçmeden Meier elinde kağıtlarla Emel'in yanına geldi ve ona kağıtları uzatıp okumasını istedi.Emel okumaya başladı:
-Sevgili! Hatırlar mısın lise yıllarında boş derslerde sos oynardık.Sen oradaki 'O' harfisin, elimde iki tane 'S' olsa da sensiz anlamı yok.
Sen benim hayatımın filmisin, diğer herkes reklam arası.-
Çok hoş bir yazıydı.Emel romana bu sözlerle başlayabilirdi.
_Teşekkür ederim Meier.
_Rica ederim lafı mı olur.Senin başarılı olmanı isterim.İnsan ne düşünüyorsa odur. Sen roman yazmayı düşünerek yazarlığa adım attın zaten.
_Seninle gurur duyuyorum dost.
_Ben de seninle Emel.
_Peki niçin roman yazmayı düşünüyorsun?
_Trenle adam arasındaki farkı anlayamazdı öküz.Ben öküze uçmayı öğretecek değilim.Tabi ki bundan ötürü roman yazmayacağım.Dürüst olmak gerekirse ilgi görmek için de değil.Çünkü artık ilgi gördüğümde kusasım geliyor.
_Anladım dost kahveyi tazeleyeyim mi?
_Yok sağol dost.
Her acı farklıydı.Evlat acısı, aşk acısı, ölüm acısı...Emel, acı ağacının bütün meyvelerinden tatmıştı.Şimdi o ağaçta salıncak yapıp salınmak istiyordu.Kimsenin ilgisini de çekmek istemiyordu.Çünkü nerde bir bakış varsa orda bir ağlayış vardı.Sırf bu yüzden kimsenin gözüne girmek istemiyordu.Sadece acı ağacının gövdesinden bir roman kitabı çıkarmak istiyordu.İşte o roman Emel'i göklere ulaştıran bir salıncak olacaktı.
_Emel kahveyi beğendin mi?
_Evet Meier, eline sağlık
_Bu içtiğin Türk kahvesiydi biliyor musun?
_Biliyorum dost.Acıların ve mutluluğun ırkı yoktur.Bu kahve bir Ermeni kafesinde Türk zevkinin tadını bıraktı bende.
_Hala ben net cevabı alamadım Emel.Romanı niçin yazacaksın?
_Kendini sözcüklerin büyülü dünyasında peri kızına benzeten bir kadının şiirsel tükenişini anlatacağım.
_Peki bu romanı nerde yazacaksın Emel.
_Meier canım dostum ben artık İsviçre'den taşınmak istiyorum. Türkiye dünyada yer edineceğim en uygun zemindir.Oraya gideceğim.
_Hangi şehrini düşünüyorsun?
Bu sorudan sonra Emel durgunlaştı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:17 PM
Etek ve Pantolon28

Neden sonra Emel kendine geldi.
_Bunu çok düşündüm dost; Ankara'ya gitmeye karar verdim.
_Seni özleyeceğim sevgili Türk
_Sağol
Meier Emel'i kapıya kadar uğurladı.Dışarda şehrin sokakları güne ıslak girmişti. Geceden başlayan yağmur yorgun damlalarını, ağır aksak yere bırakıyordu.Emel düşünceli adımlarla ve yalnız evinin yolunu tuttu. Kapıyı açıp duvarlarla göz göze geldiğinde bakışları Boğaz'ın ışıklarına benzemişti. Ayrılık sinyali veriyordu gözlerinin feri.Türkiye tutuyordu her soluğund****oltuğa uzandığında aklına Ankara geldi.'Şüphesiz oraya gittiğimde beni şehrin halı döşenmiş kapılarında karşılamayacaklardı. Ama o şehrin aşk anahtarı bendeydi ve aşk çoğu kapıyı açardı.' diye düşündü Emel.
Bir zamanlar birçok arkadaşı tutuklanmıştı bu şehirde.Bazıları sırra kadem basmıştı.Hele bir arkadaşı vardı onu hiç unutamıyordu.Jilet yedirmişlerdi ona.Boğazı ve midesi parçalanmış, kan kusmuştu.Türkiye insanına kan kustururdu.Bazen bir kahraman çıkardı yaşam reçetesi verirdi halka. Böyle yaşamazsan ölürsün derdi.
Yine de bu ülkeyi severdi.Çünkü Emel ' ya sev ya terket' sloganıyla değil gerçek sevgiyle ülkesini severdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon29

Ölü şehir Ankara, Emel'e ne verebilirdi; ona ne yaşatabilirdi?
Ankara ile ilgili bu ara en çok dikkatini çeken bir internet sitesi olmuştu.'www.alımsatım.com' da bir vatandaş açık artırmayla babasını satmıştı.Satımlar da sınır tanınmayacağı haberi duyulunca sıra anasına gelir diyerek bu Ankara menşeili siteye herkes üye olmuştu.
Bir zamanlar vatanı satanların mekanı olarak görülen Ankara bu ara rakip tanımam, dünyayı bile satarım düşüncesinin başkenti olmuştu.
Emel şaşkındı.Demek ki dünyada en çok sapık vardı.Bardaktan boşalırcasına herkes sırılsıklam sapıktı.Ve emel çok yorgundu.
Çankaya'da yaşayan bir teyzesi vardı.Altmış yaşlarındaki bu kadın eski bir bürokratın eşiydi.Kocasını kaybettikten sonra kuyumcu dükkanı açmış daha çok değerli taşların alım satımıyla ilgilenmişti.Emel'i çok severdi.Şimdi Emel'in kendisine geleceğini duysa kim bilir ne çok sevinirdi.
Emel Zürih'teki son hazırlıklarını yapmış teyzesi Melahat'ı aramıştı.
_Teyze ben Emel nasılsın? Seni çok özledim ve artık ayrılmamak üzere yanına geliyorum.
_Ah kuzum, kızım! Geç bile kaldın.Gel! bir bastona el olalım; birbirimize dayanak olalım.
_Sağol teyze.Pazar günü ordayım.
_Beni çok mutlu ettin.Seni yüreğimi yollara sererek bekleyeceğim.
Pazar uçağıyla erkenden Türkiye semalarına doğru yol aldı.Tüy kadar hafifti. Kuşlar kadar mutlu.Geride kalan İsviçre yol haritasında bir nokta kadardı. Artık iki düzlemde giden hayatı odaklandığı Ankara'da son bulacaktı. Yazacağı romanda kendine bir yer bulacaktı.Dünyaya sığacaktı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon3

Emel okulda dejenere bir kızdı.Sınıfta yalnızca Süheyla adında arkadaşı onunla anlaşabilirdi.Okulu zar zor bitiren Emel, İstanbul'a çalışmaya gitmiş bir iş adamıyla evlenmişti.Bir seyahat acentasında çalışmaya da başlamıştı.
Yalnız Çaykara'da çocukluk arkadaşı Ahmet'i unutamıyordu.Çoban olan Ahmet zor şartlara dirayetliydi.Sorumluluk alabilecek yüreklilikteydi.Doğal şartlar içinde çelikleşmiş bir bedeni vardı.Esmerdi.Bronz heykele benzer yapısı vardı.Ahmet dağ suları kadar serin, kartal kadar karizmatikti.O ruh ve beden örgüsüyle tam bir erkekti.
Emel onun yanında kendini güvende hissederdi.Beraber çayırlarda oynaşır öpüşür sevişirlerdi.Yıldızlı *******de Samanyolu'na bakar kendilerine armağan ettiği hayat için Allah'a şükrederlerdi.
Sonra ne olduysa Emel kara çalı gibi topraklarından koptu.
Tutunamadı Çaykara'ya.
Okumak için gittiğinde bir daha Ahmet'i aramadı sormadı.
Artık İstanbul'daydı.Kocasıyla beraber Ortaköy'ün Kuruçeşme'ye bakan sahilinde butik otele giderlerdi.Bir gece butik otelin asansöründe Süheyla'ya rastladı.Lobiye geçtiklerinde Emel, kocasını odaya gönderdi.
-Nasılsın Süheyla seni görmek ne hoş
-Sağol Emel, seni görmek de güzel ne yapıyorsun.
-Ben evlendim.Eşim zengin ama dost olmayan mekanlara benziyor.
-Aşksızım.
-Ben de öyle.Bu Müslüman memleketinde aşk yasak.Gel Yunanistan'a gidelim.İki hafta aşk yaşayalım var mısın?
-İyi de Süheyla Yunanistan'ı bilmem ki!
-Kos adasına gidelim.Harika bir yer.Doğal güzelliğin olduğu bir yer.
-Kos adası nerde?
-Bu ada Rodos ile Bodrum yarımadasının kuzey batı ucunda.
-Süheyla tamam.Zaten eşim de bir yerlere gitmek istiyordu.
Adaya geldiklerinde tepede zeytinlikler arasında pansiyona yerleşiyorlar.
Dışarda küçük lokantası ile özentisiz bir araya getirilmiş tabure ve bir iki tane kütükten yapılma masa üzerinde değirmen kandilli dört direk üzerinde bir çardak.Bakımsızlıktan çürümeye başlamış bir at arabası leşi servis masası hizmeti görmekte.Agop Usta şarapları her doldurduğunda at arabasının yağlanmamış tekerlekleri gıcırdadıyor insanın içi bir başka hoş oluyordu.
İki kadın o gece sabaha kadar oturup içtiler.Önlerinde koskaca iki hafta vardı.İstanbul ve Trabzon o kadar uzaktı ki arada sırada Bodrum'dan esen meltemin getirdiği belli belirsiz bir zeybek havası kulaklarına ulaşıyor ya da öyle zannediyorlardı.
Sabah olunca iki kadın sabahın serinliğinde sahile doğru tepelerden her iki tarafı makilik kaynayan patikalardan birini takip edip kumsala indiler.Suya ayaklarını değdirdiklerinde gecenin bütün ağırlığının suya akıp gittiğini gördüler.Artık gece deniz olmuştu ya da yakamozlu gece.
Bu yakamozların birisinden beyaz renkli ahşap çift direkli bir sundurması iki paraketesi olan yelkenli çıkıp geldi.
Üstünde Hristo adlı ellili yaşlarda esmer tenli, kolları denizci dövmeli saçlarının dipleri kırlaşmış bir denizci vardı.İki kadını teknesine davet etti.Emel'in kocası o sırada şarap küpünün dibini görmekle meşguldü.
İçkiden başını kaldıracak durumda değildi.Hristo Kaptan mavinin en mavi adaların en ucra koyların en bakir zümrütün en yeşil olduğu bir kumsala kadınları götürdü.
Önce biraz güneşlendiler.Sonra yüzdüler.Emel ile Hristo tekneye
dönerken Süheyla kumsalda kalmayı tercih etti.
Yüze yüze tekneye geldiklerinde Hristo havlusunu Emel'e uzattığı sırada
hızla kadını kollarına doğru çekip öpmeye başladı.Emel direnir önce
-Dur Süheyla görecek!
Aslında sesini kendisi bile duymuyordu.Kolu kanadı kırılmıştı.Bir volkan misali kendini ateşten nehrin akışına bıraktı ve nehir denize ulaştığında
ikisi de kaskatı kesilmişti.Dalgaların bu aşkı dövme zamanı gelmiştir artık.
'Az önce yaşananlar neydi diye sorar kendi kendine Emel'
Hristo çatlayan gür sesiyle aşk aşktır düzülmekse düzülmek.Bütün mesele bu.Oldu unutuver.
Emel, her medeniyette kadının aynı olduğunu düşündü.Döl torbası görülüyordu her yerde.Kocası ise döl torbasının suratına vurulduğu birçok erkekten biriydi.Sürekli mağdur yetiştiriyordu kadın erkek ilişkisi.
Akşam pansiyona döndüklerinde Emel kocasını bıraktığı gibi küpün dibinde sızmış buldu.Süheyla'ya dönerek
-İşte benim eserim de bu.
Dönüş vakti geldiğinde uçarcasına hiçbir şey olmamış gibi Hristo'yu, koyları, Kos'u arkalarında bırakıp İstanbul'a döndüler.İstanbul'da iki kadın
bir daha görüşmemek üzere ayrıldılar.
Bir öğle vakti yemek için işyerinden Ortaköy'deki küçük bir kafeye
gidip kendisine hafif bir şeyler ısmarladı. Burası daima sakin
emsallerinden daha ucuz iki katlı eskitme tahta yapılı küçük bir verandası, üste terası olan salaş ve dost atmosferli herkesin birbirini tanıdığı ama nezih olmayan elit olmayan alt sınıf insanların geldiği bir yerdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon30

Birilerini suçlasa ne olacaktı? Belki kendini haklı çıkaracaktı? İyi de bu ne işine yarayacaktı.Emel üzerindeki kiri silemeyecek kadar yorgundu ve bütün hayat karelerinde oynamaya mecburdu.O da kendi senaryosunu yazacaktı ve orda yaşayamadıklarını yaşayacaktı.Bir türlü tadamadığı aşkı romanıyla tadacaktı. Yazacaklarını hızla yazmak istiyordu; çünkü hızla ölüyordu.
Eve geldiğinde Emel teyzesine sarılıp ağladı.Bir daha cenneti göremeyeceklerin haliyle yana yakıla ağladı. Kucaklaşmanın koklaşmanın ardından Melahat teyze Emel'e yemeğini hazırladı ve onun duştan çıkmasını sabırla bekledi.Emel duşta tenini yırtarcasına yıkandı.Sanki her yerini zift kaplamıştı ve tüm bedeninden ölüm arabaları geçmişti.Yıkınıp durulandığında anne yarısının yanında karnını doyurdu ve yorgun gözleri uykuya gömüldü.Huzur içinde teyzesinin yanında uykuya daldı.
Gece on sularında uyandığında üzerinde nevresim vardı.Gözleriyle teyzesini aradı.Evet yanındaydı ona sarılıp bir daha bir daha ağladı.
Durdukları salonun duvarları lila rengi, kanepeler bol minderli,yemek masası köşeye sıkışmış duvarlarla bitişik, pencereler ne tüllü ne de perdeli sadece panjurlu.Ortada küçük lila bir halı,duvarlarda tablolar ve sehpaların üzerinde renkli taşlar.
Melahat teyze lükse değil küçük terkiplere önem verirdi.Evi İstanbul'un gizli kalmış pasajları gibiydi.Ruhu zarif insanların mutlu olacağı bir yerdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon31

Emel, Meşrutiyet Caddesi'den Kızılay'a doğru giderken elinde bir yığın kitapla taksi aradı.
_Taksi
_Buyur bayan
_Çankaya'ya lütfen...
_Hemen abla
Kapıyı açtığında bir sürprizle karşılaştı. Teyzesi ona yeni bir oda hazırlatmıştı.Emel bu odada çalışacak ve bu odada akan her mürekkeple romanına içini dökecekti.
Oda tam onun istediği gibiydi. Bordo renkte bir perde, papatya desenli halı, büyük bir yatak ve yanında armut koltuk, onun biraz sağında bilgisayar...Odanın boş bir köşesinde akvaryum, onun altında minderler, her tarafta küçük küçük aynalar, az ilerde kapının yanında büyük bir kitaplık.
_Melahat teyze bu yaptıklarının karşılığını nasıl ödeyeceğim.
_Yalnızlık o kadar kötü bir duygudur ki merdivende düşmanının ayak sesine bile razı olursun.Sen beni bu duygudan kurtardın. Nefesini her duyduğumda yüreğim ısınıyor. Daha ne isteyeyim.
_Teyze sen de bana anne sıcaklığı veriyorsun.Her yer huzur kokuyor; erkek kokmuyor.Artık ben savaşımı sadece kendimle vermek istiyorum.
_Ah kızım.Kocam öldüğünden beri bu eve hiçbir erkeği almadım. Yüreğim böyle bir şeyi kaldıramazdı.
_Biz bize yeteriz teyze.Romanı da beraber yazarız.
Beraber balkona çıktılar.Sonbahar yaprakları sağa sola savuruyordu. Sokakta insanlar işten çıkmanın verdiği yorgunlukla yavaş yavaş yürüyordu.İki kadın çaylarını içip Ankara'nın keyfini çıkarıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon32

Melahat teyze çayını yudumlarken uzun süredir merak ettiği sorunun yanıtını almak istedi.
_Emel bir şey soracağım.
_Evet Melahat teyze sor.
_Kitabında başkahraman erkek mi olacak kadın mı?
_Tabi ki erkek.Biliyorsun kadınların ekseriyatı ahmaktır.Romanımın ahmaklığa kurban gitmesini istemem.
_Evet haklısın.Kadınlar dar kafalarıyla erkeklerin yatak odalarında sıkışıp kalmışlardır.Keşke dünyaya daha geniş bir açıdan bakabilselerdi.
_Bakmak için görmek lazım.Uyuyan güzeli bir erkeğin öpücüğü uyandırıyorsa ve o öpücükle dünyaya gözünü açıyorsa artık o kadının bakışından ne bekleyebilirsin ki.
_Emel sen de kadınsın ama.
_Kadınlığımın etek giymekten ve pantolonları zorlamaktan ibaret olmadığını biliyorum.Kadınlık bir yaşama biçimidir.Erkek sadece o yaşamın küçük bir parçasıdır.
İçerden cep telefonunun sesi duyuldu.Emel sohbeti yarıda keserek içeri gitti.Arayan Yalçın'dı.Evlenmeye karar vermişti.Gelip kızın ailesiyle görüşmesini istiyordu.Babasını da aramıştı. O kendisini kırmamıştı.
_Yalçın seni ben de kırtacak değilim.Yarın ilk uçakla ordayım.
_Sağol anne.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon33

Yeraltı sularının yeryünde kaynaması gibi Emel'in kanı kaynıyordu.Uzun zamandır Yalçın'la ve kocasıyla görüşmemişti.Üstelik geniş bir günde gülmenin ve konuşmanın bol olduğu bir günde; oğlunu ve kocasını görecekti.
Kurtuluş'taki evlerine geldiğinde onu kocası kapıda karşıladı.İçeri girdiğinde önce bir bardak su içti ve ardından üzerini değiştirdi.Salonda kocası onu bekledi.
_Tekrar hoşgeldin Emel
_Hoşbulduk Nihat
_İyi görünüyorsun.
_Sen de öyle.İçkiyi bıraktın mı
_Allah'a inansam bırakacağım.Tanrısızlığımın bir sonucudur alkol.Bu dünyada sığınacağım tek yer içki şişesidir.
_Yani sence Tanrı yok mu?
_Yok tabi Emel.Olsaydı dünya böyle olur muydu? Açlık ve sefalet olur muydu? Bu kadar kötülüğe izin verir miydi?
_Yani kainatın bir zekası yok mu demek istiyorsun.Öyleyse sen, ben ve kainat bir zeka ürünü değil mi? Bunca kötülük, bunca açlık, savaş ve yıkım bir aptallığın ürünü mü? Öyleyse niçin bunlarda mantık arıyorsun? Eğer bir mantık ürünü olarak oluşuyorsa her şey, bütün bunları anlamaya kapasiten yeter mi? Ya da bütün rasyonal süreçleri görebiliyor musun? Kare kare her olayı izleyebiliyor musun?
_Emel dök bakalım eteğindeki taşları.Seninle baş edemem.
_Konuyu değiştirelim.Yalçın nerde?
_Müstakbel gelinimiz İnci ile alışverişe gittiler.Birazdan dönerler.
_Onlar gelene kadar çay demleyeyim.Gerçi sosyete çayı sevmez.Olsun İnci kızımız sonradan görme değilse, hoş görecektir.Bizimle oturup çay içecektir.
_Emel sen rahat ol.Ben spor haberlerine bakayım.
_Tamam Nihat
Emel mutfağa yöneldi.Nihat gazetesini eline aldı.Bir aile manzarası bütün evin duvarlarına yansıdı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon34

Yalçınla İnci kapıdan içeri girdiklerinde gurup vaktinin kızıllığı ve güzelliği kadar şiirsel Emel'in güzelliğiyle göz göze geldiler. Emel bir ressamın fırçasından çıkmış kadar ince elleriyle müstakbel gelinine sevgisini uzattı; onunla kucaklaştı.İnci daha çok bir orkideye benziyordu. Bembeyaz teni ve yemyeşil gözleriyle paha biçilmez bir kristal heykelden farksızdı.Yalçın ve babası bu güzel iki kadının buluşmasından oluşan renkli tablo karşısında şaşkın ve laldı.Emel duru sesiyle İnci'ye hoşgeldin dedikten sonra onu misafir odasına davet etti.
Yalçın'la İnci misafir odasına girdiklerinde bir sürprizle karşılaştılar. Emel onlara hoş bir yemek masa donatmış ve hazırladığı bu masanın ortasına ise çiçekçiden yeni alındığı taptaze lavanta çiçeklerini koymuştu. Evin her yanını lavanta kokularıyla doldurmuştu. Porselen yemek takımını sofraya özenle yerleştirmiş, yemeği fırından çıkarıp masanın yan ucuna koymuştu.İnci müstakbel kayınvalidesinin incelikleri duymuş ona mahçup olmamak için hazırlığını yapmıştı, alışverişte ona da bir inci gerdanlık almıştı.Yalçın'ın babası Nihat gür sesiyle:
_Baylar bayanlar herkes sofraya.
Yalçın babasının çağrısına hemen uydu.
_Tamam baba
_Evet İnci kızım sen yanıma gel. Erkekler bir tarafta otursun istersen. Seninle gel eteğimizdeki taşları dökelim, dertleşelim.
_Cici anneciğim ben de seninle konuşmak istiyorum. Bu kadar zahmete ne gerek vardı.Ankara'dan kalkıp bizi kırmadın geldin. Teşekkür ederim.
_Rica ederim kızım. Ben evliliği yürütecek bir insan değildim. Kocam Nihat ise beni taşıyacak kadar sırtı yere gelmeyen bir insan değildi.Biz yürütemedik umarım siz yürütürsünüz.Bir oğlumu kaybettim; ikincisi senin güzelliğinle hayat bulmuş; asıl teşekkür etmesi gereken benim.
_Yalçın'ın üstünde sadece kirli bir gömlek vardı.Zaten öyle değil midir, herkesin arasında gömlek farkı yok mudur? Ben sadece o kirli gömleği üzerinden attım.
_ Ah kızım Yalçın çok şanslıymış.Seni tanımış ve sadece bağrını sana açmış.
_Sağol cici anne.
Sonra bütün ev halkı yemeklerini yediler.Oturma odasına geçildiğinde İnci cici anne ve babasına hediyelerini verdi.
Emel ve Nihat hediyelere bakıp duygulandılar.Nihat kendisine takdim edilen bembeyaz kazağı görünce İnci'ye teşekkür etti.Emel inci gerdanlığı hemen taktı ve İnci'yle beraber çay hazırlamak için mutfağa geçtiler.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon35

Emel, kız isteme günü için hazırlık yapmak istiyordu.Bunun için İnci'den ailesi hakkında bilgi almak istedi.Mutfakta konuyu İnci'ye açtı.
_İnci hem seni hem aileni mutlu etmek isterim.Müsade edersen ailen hakkında bilgi edinmek istiyorum.Onları ne kadar tanırsam, o kadar doğru hareket ederim.Bana onlar hakkında bir iz bir işaret ver.O izleri takip ederek kalplerine girmenin bir yolunu bulayım.
_Cici anneciğim! Ailemin senin dostluğunla hoşnut olacaklarını biliyorum. O kadar güzelsin ki sana karşı anca yanlış insan yanlış yapabilir. Ailem doğru olanı yapacaktır.
_İnci kızım. Onlara ne alayım? Nelerden hoşlanırlar?
_Anneme bir paket çikolata alırız; babama ise Türk kahvesi.Onlar bu hediyelere bayılacaklardır.
Bu konuşmaların ardından iki kadın salona geçtiler.Baba oğul erkek psikolojiyle kadınları görünce toparlandılar.Oturup hep beraber kahvelerini içtiler.Ertesi gün bütün hazırlıklar yapıldı.İnci önceden giderek ailesine haber verdi.Emel ve kocası sonra Yalçın Ataköy'deki kız evinin yolunu tuttular.Kapının zilini çaldıklarında onlara yeni bir kapı açıldı. İnci ve annesi onları içeri aldı.İnci'nin babası oturduğu yerden doğrularak misafirleri ağırladı.Kız isteme gibi bir olay olmadı.Sadece iki aile tanıştı.Gençler her şeye karar vermişti zaten.Büyüklere sadece büyük olmak düştü.Eve döndüklerinde Emel içinde intihar saklayan bir insan gibi eşiyle ve oğluyla göz göze gelmek istemedi. Varlığını fazla hissettirmeden ertesi gün Ankara'ya döndü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon36

Bundan sonra yalnızlıkları sadece akşamlarıyla sınırlıydı.Üstüne perde perde gelen Çankaya akşamları ve arkasından bir de türkü söyleyen uçsuz bucaksız Ankara bozkırı...Tezatlıklarına yeni bir tezat eklemişti. Altmış yıl önceki haliyle değil de şimdiki yavan, yavan olduğu kadar artık Anadoluluğundan sıyrılmış Batı ile Doğu arasında sıkışmış, hiçbir tanıma uymayan gereksiz bir şehir gibi geliyordu Emel'e Ankara. Burada nefes alması imkansızdı.Hani şu teyzesi de olmasa çoktan Ankara'da ölürdü.Teyzesi ona Keçiören'in bağlık bahçelik olduğu zamanları anlatırdı.Onları teyzesinden dinlemek Emel'de bir başkalık oluştururdu.Bu geçmiş özlemi onun yalancı arkadaşını oynardı.Emel'in kirli bir Ankara akşamında sevişeceği sevgilisi olmamıştı.Yine de ilk dayağını burda yemişti.İlk ayrılığını burası tattırmıştı ona.İlk hafıza kaybını yine bu şehir sunmuştu ona.Yeknesak sevgilerden bunaldığı bir günün akşamında şu anki kocası olan Nihat onu pis bir Sakarya birahanesine davet etmişti.Altıncı katta bir yerdi, tam öğrencilere göre bir yerdi.Su katılmış biraları ile oturduğunda içine çöküverdiğin sandalyeleri ile arada sırada kafaya değen sonradan balıkçı ağı olduğu anlaşılan pis örümcek ağlı aksesuarı ile zifiri duman bulutlu herkesin bir köşeye kustuğu pimpis bir yerdi.Emel'i buraya getiren kim olabilirdi ki? Tabi ki Emel'in kocası olabilirdi.Hayatının geçirmek istemediği bir saatini işte orada geçirdi.Sabahında onun kollarında olduğunu bilmese şimdi bile o birahaneye ve o bir saate gerek yoktu diyecekti.Zaten bir daha hiç gitmedi oraya.Nihat'la geçirilen koca dört yıl ve daha sonrası o işte ayrılık yalnızlık Ankara hakkındaki düşüncelerini belirledi.Okan'ın doğduğu sene Emel'i psikiyatri servisine yatırmışlardı.Hacettepe Üniversiresi'nin yedinci katında bir yerdi.Orada kaldığı altı ay boyunca hatırladığı tek şey *******i hastalar uyuyunca terasa çıkıp yaktığı ve hiç söndürmediği yirmi adet sigarası ile şizofren arkadaşı Esin'di.Dünyalar güzeli Esin. O hastahanede kaldığı sürece doktorlardan bile esirgediği iki sade cümlesini Emel'e söyleyivermişti.Bir daha ağzından bir kelime daha çıkmadı.Emel bir gün Esin'in yemek tepsisini bir hastanın kafasına nasıl geçirdiğine şahit olmuştu da sadece gülüp geçmişti.O gülümsemeyen yüz ve dingin sessizlik bir gece yarısı banyo askısında sona erdiğinde kaç gece dövündüğünü Ankara ona hiç hatırlatmayacaktı. Nesini sevseydi ki Ankara'nın.Yine karlı bir Ankara ayazında, eski dost kitebevinin arkasındaki apartman sağanlığında buz dolabına sarılıp uyumasını mı; yoksa Kurtuluş parkında sabaha karşı bekçiden yediği tekmeyi mi?

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon37

Bir sabah uyandığınıldığında bütün özgürlükler bir belge gibi ellerde olsa, giyinilen her şey bir ömür insanların üstünde, yenilen yemekler bir ömür karınlarda kalsa, gökyüzü o deli mavisini yansıtsa hep, güneş gülücükler dağıtsa, *******i yıldızlar parlasa, ömür denilen o şey akıp da zamanı zorlamasa, mutluluk bankaları yanıbaşında herkesi sıraya koysa... Böyle imkansızların olduğu bir alemde Emel'in kendini iyi hissetmesi dahi hoştu. Halbuki neye yarardı amaçsız bir dünya, yalansız gözler olmadan nasıl anlardı insan iyiyi ve kötüyü çok değer vermenin bedelini, hayalsiz yaşanır mıydı, amaçlara ulaşmaktı gerçek mutluluk, kendini dolu hissederek yaşamalıydı, sevmenin tadını yaşayarak çıkarmalıydı insan.Herkesin İçinde bir ses vardı. Bazen bir çocuk ağlayışında bazen coşkun suların çağlayışında. Bir ses ki yürekten gelen, kalp kapakçıklarını zorlayan, gönüle sığmayan bir ses. Bu ses insanın içinde sevgiliye yazılan mektubun kalem gıcırtısıydı. Bir ses var herkesin içinde titrek ellerin uzantısında devrilen gül kurusu bitmiş sevdaların bülbül ağlayışıydı. Emel yeryüzü mezarlığında kaçacak bir yer bulamıyordu. Nereye gitse ölüm arabaları peşinden gediyordu. Emel sadece mutsuzdu bu yüzden romanı da kendiside olduğu yerde sayıp duruyordu. Elinden hiçbir şey gelmiyordu. İnsanın sadece geceleyin yıldızları seyretmesi yetmiyor. Onları sevmesi için bir sebebi olması gerekiyor. Nihat'la karşılaşmasaydı diyordu Emel'in dolu yüreği. Çünkü bir daha on dokuz yaşında olamayacaktı. Çünkü bir daha yıldızları izleyecek gücü kendinde bulamayacaktı Emel.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon38

Emel sıradan bir beyne sahip değildi. Onun düşüneceği şeyler taksitler, alışverişler olamazdı. Yok evin kırasıymış, yok çocukların okul masrafıymış, yok mutfak masrafıymış gibi sıradan günlük işler Emel'in tarzı değildi. Hayat onu normalleştirmeye çalışırken, Emel hayatın kıyısında bir uçurum çiçeği olarak kalmaya devem edecekti. Emel sıradışı bir kadındı. Okuduğu birçok roman ve şiir ona yavan gelirdi. Emel algılarının gücüyle, içindeki sanatçı ruhuyla üniforma giyip marş söyleyecek biri değildi. Zaten anlam veremezdi, binlerce yıllık insanlık tarihinde sadece iki yüz otuz günün barış içerisinde geçmiş olmasına.Çünkü insan için kendi kusurlarıyla savaşması yeterdi. İnsanların başkalarının kusurlarıyla ilgilenmesine ve onlara savaş açmasına akıl erdiremezdi. Emel'in derdi aşk da değildi. O işi liseli gençlere bırakmıştı. Emel'in asıl derdi zekasının ve duygularının normalleşememe durumuydu. Çok resim yapmıştı çok şiir yazmıştı. Bunlar kartel şirketlerinin ön yargılı dünyasında kabul görmemişti. Zaten bir kadından ne şair ne yazar ne de peygamber çıkardı. Kadınlar şu dünyada anca aptallığa yarardı. Emel çok defa aptallıkla itham edilmemiş miydi? Çünkü o sıradan aşkların somut isteklerini yerine getirip bacak arasında içki sofrası kuracak kadınlardan değildi. Onun gönlünden geçen sadece bir ırmağın yatağında sırılsıklam olmaktı, bütün köPage Rankingüleri atmaktı. Ama hayatı boyunca karşısına normallikler çıkmış köPage Rankingüden geçmek zorunda kalmıştı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:18 PM
Etek ve Pantolon39

Emel'de bir durgunluk vardı.Günlerdir yemeden içmeden kesilmişti. Romanı için yazdıkları ise çalışma masasının üzerinde darmadağın duruyordu.Teyzesi, Emel'in bu durgun halinden endişeleniyordu. Emel, odasından çıkıp; salonda kitap okuyan teyzesine hava almak için dışarı çıkacağını söyledi.Teyzesi Melahat Hanım, beraber çıkmayı teklif etti.Emel, bunu kabul etmedi; kapıyı çarpıp, çıkıp gitti. Sokağa çıktığında bir 'isimsizdi'. Bacakları tutmuyordu.Hayat üzerine bir balyoz gibi iniyordu.Düşünceleri sarsılıyor; sanki binalar havada uçuşuyordu. Ayaklarının üzerinde duramıyordu.
Binlerce aracın ve insanın geçtiği Sakarya Caddesi'nin kıyısında titrediğini, soğuktan üşüdüğünü birçok kişi gördü.Gözlerinden acı ve üzüntü yağıyordu.Bir kadının kimsesiz adımları kaldırımları çınlatıyordu. Emel geç saatte Ankara'nın caddelerinde yürüyordu. Bir kavşakta yol ayırımındaydı. Bütün ışıklar kırmızıdaydı.Sokaklarda ölüm kol geziyordu.O anda omzuna sert bir elin dokunduğunu hissetti.Arkasına dönüp baktığında, bir gencin kolundan kendisini çekip az ilerde park etmiş arabaya gelmesini istediğini gördü.Peki Emel neydi? Bir hayat kadını olsa o otomobile binecekti. Lakin kim olduğuna değil, kimin kendisini bir yerlere sürüklediğine baktı.Bunlar üç dört aslan parçasıydı ve Emel onlar için sadece bir et parçasıydı.Gecenin bu tenha saatinde Emel'in gözyaşları sel oldu; yüreği erozyona uğradı.Gecenin ortasında kaskatı olmuş, bütün hayat pınarları kurumuş, sadece içine akıttığı yaşlarıyla beslenen bir ağaca benzedi Emel.Bu gençler kişiliğini baltalamaya gelmişlerdi.Onu kökünden yaralamaya gelmişlerdi.Oysa o ağaç dallarında nice intiharlar saklamıştı da yine de ayakta ölmeyi tercih etmişti.Emel gençlere sert sözle rest çekti:
_Gençler ben sizin Ankara gecenizde dibinde uçkurunuzu çözüp işiyeceğiniz bir duvar değilim.Ben taşları yerine kolay kolay koymadım. Ben kendimi duvar dibinde bulmadım.
Gençler aradıkları kadının Emel olmadığını anlayıp arabalarına binip gittiler.Emel Ankara ayazında kasıklarına bir ok gibi saplanan soğukta evine doğru yol aldı.Eve yaklaştığında şakağında silah gibi beliren, bir insanın varlığını hissetti. Kendini toparladığında onunla göz göze geldi.
_Teyze niçin dışardasın?
_Niçin olacak, seni merak ettim.
Melahat teyze, Emel'in ellerinden tuturak onu odasına kadar taşıdı. Yatağına yatırıp üstünü örttü.Emel o gece sabaha kadar sayıkladı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon4

Emel, oturup çayını yudumlarken arka masalardan bir sesle irkildi.Buralardan olmadığı belliydi bu sesin.Biraz daha kulak kabarttı ve birden Çaykara'daki dağ köyünün çocukluğunu, genç kızlığa adım atışını, Ahmet'i hatırladı.Sese doğru yüzünü çevirdiğinde iki damla gözyaşı... Hiç unutmamıştı onu.Ahmet'ti bu.Amerika'da tahsil görmüş ve İstanbul'a bir iş için gelmişti.Evlenmemişti.Trabzon'da yaşıyordu.On beş sene önce Ahmet'in kendisine verdiği sözü hatırladı:'Bir gün mutlaka karşılacağız.İnsan ne günahından ne sevabından kaçabilir.' O an tüm bedeni kasılmıştı.Ahmet'ti bu.Keçilerin başında bıraktığı Ahmet.
Belli belirsiz sesi titreyerek:
-Ahmetttttttt
-Emelllll
Sonra dağ dağa kavuştu.Özlemler vadilerden çoşkuyla aktı.
Havaalanında Ahmet'in uçağı kalkmak üzereydi.Emel eşini ve çocuklarını bırakmıştı.Aşk her şeyi affederdi.Onları Allah affeder mi bilmem.Trabzon onların aşk coğrafyası olmuştu.
Bu şehir yemyeşil yamaçlarıyla, hırçın deniziyle, fındık bahçeleriyle,temiz caddeleriyle, kültürel birikimiyle çok güzel kaybolunabilecek bir şehirdi.
Ev tuttular.Ahmet Emel'e şehrin dışında bir şirkette iş bulmuştu.İkisi de çalışıyor; ikisi de kaymakları balları birbirinin üzerine boca ederek geçinip gidiyorlardı.Avuçlarını değil birbirlerinin bedenlerini yalıyorlardı.
Bu yalama içi o kadar arttı kı aşkın vidaları gevşedi.Çivileri çıkınca artık Ahmet balyoz gibi yumruğuyla kopan parçaları yapıştırmaya çalıştı.
Ne yazık ki aşk bir çivi gibi yüreklerinde kaldı.
İlişki bitince Emel aynı şirkette çalışmaya devam etti.Ama kalacak yeri yoktu.Yalnızdı. Aklına derya geldi.Derya ile kuzendiler.
Derya sabah uyanır uyanmaz Emel'i salonda kanepede uyurken buldu.
-Emel kalk artık.İşe geç kalacaksın!
-Ben patronculuk oynayan adamın yanına gitmem.Bugün iş arayacağım.
-Tamam.Sen bilirsin.Ben işe gidiyorum.
Derya Emel'in gelmesine sevinmişti.Mantık olarak aynı beyne
sahiptiler.İkisi de kadındı.İkisi de yorgundu.
İki kadın akşam evde oturup konuştular.Derya kızıl saçlı,yeşil gözlü,balık tenli, uzun boylu, konuşması tutarlı, zeki ve güzel bir kadındı.
Emel de kızıl saçlı, mavi gözlü, iri dudaklı, konuşması arzulu, boyu az uzun bir kadındı.
Bu iki güzel güzel bir fikirde birleşti.Artık etek değil pantolon giyeceklerdi.Erkek garsonların ve aşçıların olduğu lokantalarda yiyeceklerdi.Erkeksiz yaşamayacaklardı ama aşkı onlar olmadan da yaşayabileceklerdi.Bunları düşündükten sonra Uzun Sokak'ta kafe bara gitmeye karar verdiler.Saat sekizdi aylardan eylül.
-Hadi hazırlanalım Emel
-Olur yalnız pantolon giyelim Derya
-Tamam
Uzun Sokak Trabzon'un en aktif caddelerinden biridir.Sokak iki kadınla pasifleşti.Sanki sokağın duygularının ırzına geçilmişti.Kadınlar yürüdükçe kaldırım taşlarından inleme sesi geliyordu.Bütün şehrin talihi kanla yazılıyordu sanki.Topuklar şehrin kasıklarına saplanıyordu.Trabzon kadınlar tarafından fethediliyordu.
Kafe barın içi loş ışıklı özenle yerleştirilmiş masalar, İstanbul'dan getirtilmiş tabureler ve aksesuarlarla donatılmıştı. Bu kafede her gece canlı müzik olurdu.Solist Kemal kadife sesiyle herkesi büyülerdi.En büyük ideali İstanbul'da şairlerin uğrak yeri bir barda şarkı söylemekti.Şiir yazardı şairleri kanatlı atlara benzetirdi. Bir Rum'du aslında. Herkes kadar Türkiye düşkünüydü.
Kemal'in en büyük zaafı kadınlardı.Onu gören kadınların yumurtalıkları ağırır, arzu edilirdi.Şiirlerle şarkılarla bayanları cezbederdi. Bir de Rum olmanın getirdiği farklılık onu diğer sureti çoğaltılmış Türk erkeklerinden farklı kılardı.Şarkısını bitirip Derya ile Emel'in masasına yaklaştı.
-Ne haber kızlar?
-İyilik ve güzellik senden.
-Benden de iyilik.
-Sesin çok hoş.Biz bayanlar ağzı iyi laf yapan erkekleri severiz.
-Sağolun.Bu gece sizlere en güzel şarkılarımı söylemek istiyorum.Ne dersiniz?
-Bir şey mi dememi istiyorsun.Derya Emel'e dönerek:
-Bebeğim kalk aşk yuvamıza gidelim.
Kemal'in şaşkın bakışları arasında kalkıp uzaklaştılar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon40

Emel güvercin yalnızlığı yaşıyordu.Dünyaya akıtılan kirli ve yanlış bilgiler her evin çatısında, kedi karaltısı meydana getiriyordu. Emel her yanı ürkeklikle tıpkı bir güvercin gibi bu dünyada yaşamaya çalışıyordu. Güvercin kanadında uçmak istese de hiçbir yerden barış rüzgarları esmiyordu.Güvercinleri sevenler de vardı.Ama Emel hazır cennetlere konmuyordu.Kendini kentin ta içlerine, insanların en yoğun olduğu yerlere atıyordu.Bazen büyük yaralar alıyordu.Yine de ne ülkesinden ne de dünyadan uçup gitmek istemiyordu. Gerçi teyzesi ona evinin kapılarını açmıştı.Kendine kedisiz bir dam bulmuştu.Ne yapsa ne kadar sevse teyzesine borcunu ödeyemezdi.Fakat Emel'in ne insanlarla ne de Allah'la bir sorunu vardı. Emel hep ' Şairleri ve yazarları kurşun değil, beyinlerindeki ur öldürür.' derdi. Emel aslında şair ruhluydu ve beyninde kocaman ur bulunduyordu.O ur ki bazı ******* Emel'in uykularında kabusa dönüşüyordu.Bu ara romana da başlayan Emel, hastalığını iyice arttırıyordu. Yazdıkça Melahat Hanımın evini kan gölüne çeviriyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve pantolon41

Acaba bütün bu yaşadıkları bir zamanlar hissettiği gibi hayatın ona oynadığı illüzyon gösterisi olabilir miydi? Eğer bu yetenekse onu kullanabilirdi ama iyi bir illüzyonist olamayacağı da kesindi.Hayat şapkadan tavşan çıkarmaya benzemezdi ki.Bütün doktorlara gitse, bütün aktarlara uğrasa bu yaşadığı acıları ona unutturacak bir doz verebilirler miydi acaba? O da biliyordu ki reçete kendi elindeydi. Yazmak ve yazmamak kendi elindeydi.Mayakowski gibi mi yapsaydı? Ama onun intihar ettikten sonra yazmaya değecek bir eşi yoktu ki ve ona son intihar mektubu yazabilsin. Zaten neye yarardı ki o zaman bunca yaşamı, kavgaları, yenilgileri, yeni baştan başlamaları veya hangi birisi neye yarardı ki? Bu dünya uğruna ölünebilecek bir dünya değildi ki alt tarafı beyaz bir kefene sarılış, sonra iki metre toprak altına gömülüş; nefes alamama falan, karanlık hep karanlık...Zaten her gün ona koşmuyor muyduk? Bu ceza neden yaşarken kesilsin ki. Nihat arkasından kaç gün ağlardı.Onun ağlayıp ağlamayacağını Oktay'dan sonra zaten anlamıştı. Kırılan dal kendi dalıydı sanki. Bir uçurumun başında falan da değildi. Olsa olsa dibinde olurdu.Gördükleri yaşadıkları bir hayal perdesinin ön tarafını meşgul eden balık hafızalı insancıklarıydı adeta.Bu da olsa olsa onun hayata karşı panzehiri olurdu herhalde. Bir gün hayal kahvecisi gelir, ışıkları kapatır ve insancıkları yuvalarına gönderir; bir daha hiç gelmeyecek akşamına kadar. Ve insanlar uykularına çekilirdi.Uyanırlar mı uyanmazlar mı bir daha bilinmezdi tabi ki. Yeni bir hayal kahvecisi gelir mi gelmez mi ya da onları uyandırır mı derin uykularından; hiç doğmamış güneşlerine bu sevgili şehirlerinin.Hayatın illüzyonları neyse kalbinin yanılsamaları ne olacaktı bu hayatta Emel'in.O tam bir muammaydı.Bazen onu ilk çocukluk aşkını yaşadığı Trabzonlara ya da bir anlık hevesine mağlup olduğu Kos Adası'na veya Ankara'daki o altıncı kattaki pis meyhane köşesine getirip götürüyordu.Ve bunlardan hiçbiri ona cevap verecekmiş gibi durmuyordu.Bunca sorularına ve sorgulamalarına rağmen.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon42

İsmini veriyordu ama kafasında şekillendiremiyordu.Hatta ona silik bir silüet gibi bile gelmiyorlardı.Acaba gerçekten bunları yaşamış mıydı? Peki bu isimler, bu yerler ona neden bu kadar hem tanıdık hem de uzak geliyordu öyleyse.Yoksa bunlarda mı beyninin içindeki o şeyin ona oynadığı bir oyundu.Zaman ve mekan mefhumu yavaş yavaş kayboluyordu Emel'de. ' Allah'ım bu ne ceza böyle.Benim için düşündüğün son böyle bir şey miydi? ' sözlerini kendisi bile duyamadı.Bir sessiz fırtına olarak gecenin karanlıklarına imzasını attı. Beynindeki tükenişler ve kalbinin umursamaz yanılsamaları ona hayatında oynayacağı bu en büyük rolün sahne dekorlarını kurmakla meşguldu.Ne bilinir ki bunu izlemeye sevgili insancıkları da gelir miydi Emel'in? Belki de onu yoran yeni başlangıçlardı hep.Aslında Emel çocuk özlemi bile duymamıştı geçmişte.Birileri sanki ona bu görevi vermişti ve o da bu görevi ifa etmişti. Şimdi bile doğru dürüst bir anne olarak görmüyordu kendini.Anaç tarafı hiç gelişmemişti ki.Çünkü ona birileri sürekli yalnızlığını hatırlatıp durmuştu.Kendi çocukları bile. Eğer bir gün evlilikle ilgili bir şey yapsa dahi bu herhalde çocuk yapmak olmazdı.Yani mezara, hep karanlığa hep karanlığa atacağı kimsesi olmazdı.İç karartıcı tılsımlarıydı Emel'in bunlar. Sisler perdesinin arkasından bakıyordu Emel.Efendilerini bekleyen kuklalar ve iple oynatılma sıraları, Emel'i tiksindiriyordu. Hayatını tiyatroyla özdeşleştiremezdi.O ne efendiyi ne kuklayı oynamak istiyordu.Bir gün daha kalabilecek miydi bu hayat oyununda.Yüremeyi unutmuş yorgun ayaklarına hayatı yükleyip bir adım daha öteye gidebilecek miydi? Her adım atışında insanlığını ayaklar altına almamak için çaba gösteriyor bu durum ise yüreğini sıkıyordu. Her basamakta eline ve yüzüne kan ve gözyaşı bulaştırıyordu.İnsanlığın yükselişi ve alçalışı aynı yolla oluyordu. Bir merdiven ki hayatın iniş çıkışlarına aynı yollardan girmesine sebep oluyordu.Bu savaşı daha ne kadar sürdürecekti; olmayan yeldeğirmenlerine, camdan yüreğini attığı denizin kayalıklarına karşı.Kim bilir belki de hiç başaramayacaktı.Üçüncü sınıf bir yazarın elinde bu olsa olsa onun kendiyle olan iç hesaplaşmaları olurdu onun bu durumu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon43

Ya da bir bulvar gazetesinin üçüncü sayfa haberi veya sakız gibi çiğnenenip şair meclislerine düşen kötü bir şiir olurdu Emel'in dramı.Yani uzaya savrulan cümleler gibi gelip bir dalganın silmesini bekleyen iskele duvarı yazıları gibi olurdu hem onun yazarları hem romanı. Bir dram yaşıyordu Emel. Gidecek köyü olmayanların kendi köylerini sevmesi gibi Emel çıkmazlar yaşıyordu.Gözleri hastaydı bu yüzden ne varsa içinde hepsi ölüyordu.Yarına dair pencerede bir şey aradı.Masanın üzerindeki saate baktı.Saat gece yarısını beş geçiyordu. Teyzesi henüz uyumuştu.Çankaya sırtlarındaki bu evde Emel roman yazmaya devam etti.Evet yazmalıydı. Sabaha kadar pencereden içeriye sızan yıldızların iliklerini ısıtan ışıkları altında yazmalıydı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon44

Emel gecenin en karanlık anında kalemi gözlerine saplayıp kör olmaktan vazgeçtiği zamanda romanın müsvettesine şu cümleler döküldü:
'Kendimi çok kötü hissediyorum.İkiye bölünmüş gözlerimden bütün bakışlar ayrılığa açılıyor.Yüzümde bir çocuğun babasından kopmuş dramı.Ne zaman bir yazı yazmak için kağıda baksam bir çocuğun feryadı dökülüyor satırlara.Bir ağaç büyüyor cümle sessizliğinde. Kuşlar konmuyor dallarına, içini kemiriyor kurtcuklar.Dizlerine kadar batıyor güneş, gölge oluyor bütün analar; çocuklar ışık olsa dahi analarının kara bahtını aydınlatamıyor. Babalar pantolonlarını masanın altına saklıyor. Bütün masaların altında çöp toplayan kızlar uçkur çözüyor.Sonra kirli çamaşırları yıkayan bu kadınlar derenin kenarında eteklerini yukarı çekiyor.Baldır bacakların beyazlığında yüzüyor dereden kaçan balıklar.
Suda sepet içinde bir çocuk, çamaşır yıkayan kadının kasıklarından düşüyor. Ona sadece aynı dereden su içen tarla kuşları sahip çıkıyor. Kuşlar o beyinleriyle çocuğu anlıyor; ona gökyüzünü veriyor. O çocuk gökyüzünde mavi bakışlı kız görüyor. Çocuk aniden büyüyor, kızla evleniyor. İki kız çocukları oluyor. Yağmur ve damla önce tarla kuşlarının tüylerine sonra toprağa yağıyor.Ve bütün tarlalarda çocuklar buğdayları biçiyor; ekmek arası insanlık yiyor. Bir paylaşım günahtan sevaba doğru yükseliyor ve insanlık kendi ektiğini kendi biçiyor böylece. ' Bunları yazdıktan sonra masanın üzerinde uyuyakaldı. Teyzesi onu kahvaltıya çağırdığında hala gözlerinde tarla kuşlarının bakışları vardı. Emel ekmeği alıp ikiye böldü; teyzesiyle beraber karnını doyurdu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon45

Bir çiçek için bile yaşamaya değerdi.İşte maharet o çiçeği görebilmekti. Hayat bir nehirse, o nehirsen nasibine düşecek su, çiçeği büyütmeye yeterdi.Ya da güzel düşüncelerle o çiçek beslenebilirdi. Emel yaşamak istiyordu. Ölüm onun için bir kurtuluş değildi. Belki açan her goncayla cennet kapıları ona gül kokuları taşıyabilirdi. Yalnız gül kurusunda cehennemi ve ayrılığı yaşayabilirdi. Ölümle sonsuz karanlığa nasıl dayanabilirdi. Ölüm, Emel'e bütün cennet kapılarını kapatabilirdi. Mezarında goncalar açsa da bir daha gülü koklayamayabilirdi. Bu duygularla Emel kahvaltısını yaptı.Teyzesi bugün dışarı çıkmak istediğini söyledi.
_Emel benimle gelir misin? Biraz dolaşırız. Atakule'ye çıkarız. Alışveriş yaparız.
_ Melahat teyze evet çok kapalı kaldım. Bunu ben de isterim.Bugün kitap da alırız. Ha aklıma gelmişken çiçekçiye uğrayıp gül de alalım.
_Olur Emel.
Kahvaltıyı yapıp hazırlandılar. İki kadın önce yol üzerindeki Atakulu'ye çıktılar. Ankara'ya yukardan baktılar. Emel'in gözlerinde hala tarla kuşlarının bakışı vardı. Çankaya sırtlarından Emel güzel düşünceler içinden hayallere kanat açtı. Emel'in üzeri çiçek koktu. Kendini kır çiçeği hissetti. Hayat bir ilham nehri halinde yüreğine aktı. Gönül yurduna diktiği ağaç tarla kuşlarıyla doldu.Yüreği bir kuşun heyecanıyla çarptı. Mutluydu Emel... Mutluluğu yüzüne kıble rüzgarları gibi vurdu. Bir kutsal ışık gibi yüzü parladı. Emel yaşama karşı duyduğu minnetle güzelleşti, bütün çirkinlikler önce gözlerinden sonra yüreğinden uçtu. İçi tarla kuşlarının cıvıltılarıyla doldu. Yaşamak ne güzeldi.Tıpkı Emel gibi, tıpkı Emel ile Melahat teyzenin dostluğu kadar güzeldi.
_Emel istersen hiç arabaya binmeyelim sadece yürüyelim.
_Çok iyi olur.Ayaklarımız açılır.
Atakule'den ayrılan iki kadın Kızılay'a doğru yürümeye koyuldular. Amaçları Meşrutiyet Caddesi'ne gidip kitap almak ve çiçekçiye uğramaktı. Geniş soluklarla içlerine hava dolduran bu iki kadın kalplerindeki yaşama sevinciyle yollarını adımladılar. Yollar topuk sesiyle şenlendi.Ankara slogan seslerinden kurtulup ve gri renginden arınıp iki kadınla neşelendi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon46

Şehrin caddelerinde bir huzursuzluk kol geziyordu. Kızılay Meydanı'nda ise kollar insanların daha iyi yaşaması için havaya kalkıyordu.Melahat teyze kötü şeyler olacağını hissetmiş olacağından olsa gerek Emel'i Meşrutiyet Caddesi'ne doğru yönlendiriyordu.Oysa Emel çoktan teyzesinin yanından ayrılmış kendini direnişçilerin arasında bulmuştu.'Yaşasın özgürlük! Yaşasın bilgi toplumu! ' diye slogan atmaya başlamıştı bile. Evet Türk milleti yedi yüzyıldır hala cahildi ve dünyaya kültür ve bilgi olarak pek bir şey katmamıştı.Sadece aydınlık bir Türkiye için kitapları havaya kaldırıyorlardı..Bir kaideye oturtulan baş gibi toplumun üzerine şablon düşünceler konulmasını istenmiyorlardı.Toplumun kendi düşüncesini, kendine vücut veren bilgisinin üzerine oturtmak ve toplumu kendi kafasıyla düşünen bir noktaya getirmek istiyorlardı.. İkincil olmayı kabul edenin kendine ait birincil değerleri olamazdı. Ayrıca cesareti olmayanın dini bile olamazdı. Toplum felsefesini kendi kurmalıydı.. Bilgi toplumunda her akıl kendi inancını bilinçli ve cesursa yaşamalıydı.Bunları savunuyorlardı ve bunları haykırıyorlardı.Emel yanındaki kızın eline tutarak kenetlendi. Sonra silah sesleri duyuldu ve panzerler kalabalığın üzerine daldı. Bir köpek elinden sımsıkı tuttuğu kızın bacağını ısırdı ve kızı yere yuvarladı. Emel köpeğin gırtlağına sarıldı. Bir cop darbesiyle gözleri karardı o and****endini yerde buldu. Başının ağrısıyla uyandığında bir gecekonduda olduğunu fark etti. Etrafında gençler gülümseyen yüzleriyle Emel'i ayıltmaya çalışıyorlardı. Başına aldığı darbeyle bayılmıştı Emel. El ele verdiği kızdan da kopmuştu. Bir bütünken o kızla şimdi tüm güzelliğiyle tek başına bir odadaydı ve yanında üç delikanlıyla baş başaydı.Neydi insanı insana sevdiren. Neydi bu insanların arasında Emel'i çirkinlikten koruyan ve güzel gülümsemeleri gösteren. Neydi düşmanlıktan rant kazanan. Kimdi insanların arasına köpekleri salan.Ve salyalı dişleriyle gülümseyen kimdi.Emel yüreğini ağırlaştıran bu duygularla gençlerin kendisine sunduğu hizmete baktı. Gözleri yaşardı. Ağladı böyle insanların varlığı karşısında. Üç erkek Emel için üç dilekti sanki.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Zümrüt Yüzlü Peygamber

Öyle bir yürek ki içinde zümrütten cennet taşır.
Parıltısında nurdan ışık en değerli yüze yansır.
Sevgin büyür gözler yaşarır güzelliğin çınarlaşır.
Cennet ağaçlarında adın Allah'la beraber anılır.

Zümrüt yüzlü, çakıl taşının lafzındayım duy beni
Maddi kabalığın altında ezilir ruhum kırılır durur
Ne ışığım var ne kayadan farkım kaderim bu
Işığına muhtaç bahtım sensiz kör kuyulara atılır.

Sürgün yüreklerin bağrına bastığı aşk toprağısın
Ele avuca sığmaz hasret rüzgarının aradığısın
Sevgilim bir bilsen altın dağların zümrüt kalbisin
Mekke taşlarında ezik yüreğimin tek istediğisin.

Senin uğrunda ayaklarım çıplak kan revandadır.
Bu sevda yolu Mevlana, Yunus beklemektedir.
Sarılır boynuma hülyalı çelenk sen kokmaktadır.
Seni sevdikçe yüreğim yerinden oynamaktadır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon47

Emel ayağa kalktığında kendisi için hazırlanmış sofraya geçti. Üç genç Emel'in yanına oturdu. Sıcak çorbasını içtikten sonra kendisine ikram edilen mercimek köftelerinden yedi.Sonra Emel bu üç delikanlıyla salona geçti. Salonda sedir ve kütüphane vardı. Orta yerde bulunan kilim üzerindeki geniş sehpa da kitaplarla doluydu. İlk defa bu kadar kitabı bir arada görüyordu Emel. Sedirin üzerine oturduğunda üç masal prensinin gerçekten yanında oturduğunu gördü.Şaşkındı Emel. Mitingden sonra kendisini yerden almışlar bir arabayla buraya getirmişlerdi.Aklına yanındaki kız geldi o nerdeydi acaba?

_ Bunca yardımdan sonra ne söylesem boş.Her birinizden önce anneniz gurur duyuyordur.Sonra eşiniz daha sonra oğlunuz ve kızınız gurur duyacak. Sizler çok doğru yoldasınız ve ben de doğru bulduğum bu yolda sizinle beraberim.

_ Kendinizi yormayın Emel Hanım! Biz de seninle beraberiz. Benim adım Erkan ODTÜ' de okuyorum.Arkadaşlarım Emre ve Gürkan ile birlikte epeyce bir üyesi olan bir derneğe üyeyiz.Seni miting alanında Betül'ün yanında görünce tanıyamadık.Onunla konuşmana kulak misafiri olan arkadaşlar adının Emel olduğunu ve yazar olduğunu söylediler.Biz de illagal bir kuruluş olmadığumız için senden şüphelenmek için çok sebep bulamadık. Bize saldıranlar polis falan değildi. Sadece karanlık güçlerdi. Bu güçler ki aydınlığı hiç sevmez hemen saldırıya geçerler.Betül'ü merak etme o çok iyi. Şu an evinde tedavi görüyor.Sana da selamı var.

_Peki böyle bir dernek kurmanızın sebebi neydi? Üstelik bu derneği direncin sesi haline getirip meydanlarda gürletmenin sebebi neydi?

Bu soruya yirmi yaşlarında yağız bir delikanlı olan Emre cevap verdi. Ben aslen Rizeliyim.Rize'de Doğu'dan gelme bir komşumuz vardı. Terör dolayısıyla oraya göç etmek zorunda kalmıştı. Gecekonduvari bir evde kalıyorlardı. Bütün ai,le bir odada yatıp kalkıyordu.Biz babayı ve anneyi ne kadar uyardıksa da aynı odada kalmaya devam ettiler.Sonra çocuklar büyüyüp yetişkin oldu.Evin oğlu askere gitti. Askerden dönen evin oğlu kız kardeşine tecavüz etti. Sonra ikisi de öldürüldü.

Emel üzgündü. Anlam vermeye çalışıyordu anlatılanlara. Bir ara; ' insanlara dini eğitim verilmeli.' dedi.'Eğer insanlar Allah'tan korkarsa böyle eylemlere kapılmaz.' diyerek sözlerine devam etti.Bunun üzerine Gürkan söze atıldı.

_Emel Hanım söylediklerinizde haklı olabilirsiniz.Fakat size sormak isterim; en çok dini kitapların satıldığı bir ülkede böyle olayların sıkça yaşanıyor olmasını neyle açıklayacaksınız? Benim bir abim vardı İmam Hatip Lisesinde öğretmendi.Cep telefonu öğretmenler odasındaki dolabından çalındı. Şimdi günah ve sevap kavramlarıyla sığlaştırılmış bir eğitim ocağından böyle bir hadisenin vuku bulmasını doğal karşılamaz mısınız? Demek ki şu günah bu sevapla olmuyor bu işler.

_O zaman ne yapmak lazım gençler?

Bizim şu an yaptığımızı her zaman yapmamız gerek. Halka kitap dağıtmak lazım. Demek lazım ki homoseksüellik bile tedavi ediliyor.Kimseyi öldürmeyin.Gelin bilgiyle iyileşelim. Okuyarak öğrenerek sorgulayarak anlayarak tedavi olalım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon48

Emel hurma ağaçlarını özlüyordu. Hatta hiç tadılmamış meyvelerin tadına bakmak istiyordu. Ve gururlu insanların aynaya bakmaktan imtina ettiği zamanlardaki gibi yüreği hurma ağaçlarının bal tadıyla neşeleniyordu. Emel ilk defa beşinci mevsimi yaşıyordu. Yeni tanıdığı gençlerin arasında ünü bir kelebek güzelliğiyle dolaşıyordu. Gençlerle tanışmasını teyzesine anlatmıştı.Teyzesinin teklifi üzerine de gençler Çankaya'daki eve uğramaya başlamışlardı. Burda toplanılıyor; kitap okunuyor, istişare yapılıyordu. Gece geç saatlere kadar okunan bir romanın analizi yapılıyor; ardından şiirler okunuyordu. Erkan'ın görevi bilimsel yazıları okumak; Emre'nin görevi ideolojiler tarihini anlatmak; Gürkan'ın görevi dinler tarihini öğretmek; Betül'ün görevi ise sosyoloji ve felsefe dersleri vermekti. Emel felsefeye çok önem verdiği için bu konudaki makaleleri ve tezleri açıklama görevini kendisi üstlenmişti. Melahat teyze bütün bu işlerin organizatörüydü. Bazen toplantılar sabaha kadar uzar evde beyin fırtınası eserdi. Ankara'da böyle bir etkinliği duymayan kalmamıştı. Her yaştan ve kariyerden insan da gelmeye başlamıştı artık. Sade öğrenciler değil; aydınlanmak isteyen ve beynini beslemek isteyen kişiler Melahat teyzenin evine gidiyordu. Sonra bu evi derneğe dönüştürdüler ve adını da direncin sesi koydular. Herkes mutluydu çünkü yıkıcı değil yapıcı bir iş yapılıyordu. İç açıcı bir aydınlık yaşanıyordu Çankaya sırtlarında. Elinde kitap olan Emel'in yanına gidiyordu.Bu dernekte hiç kimsenin amacı bir başkasını düşüncelerinden dolayı kınamak değildi. Herkes aklına geleni söylerdi. Burda amaç zaten düşünmekti.Kimse kimseyi hizaya sokmaya çalışmıyordu. Çünkü Melahat teyzenin evi bir kışla değildi.İnsanları normalleştirme merkezi de değildi. Kişi burda sıradanlıktan kurtulur, kendine ait özel yeteneklerini keşfeder ve duvar yazılarına benzer cümleler değil; alışık olunmayan cümleler kurmayı öğrenirdi. Gidip gelenlerin sayısı artmaya başlamıştı.Emel herkese özel önem veriyordu. İnsanlara ruhsal zekasıyla yaklaşıyor ve ortama yaratıcılığını katıyordu. Biliyordu ki mantıksal zeka ve duygusal zeka hayvanlarda da vardı. İnsana özel tek zeka ise yaratıcı zekaydı. Emel derneğe gelen insanların yaratıcılığını arttırmak için şiir, resim, kompozisyon yarışmaları düzenliyordu. Değerlendirmeyi eserleri yayımladıkları gazetenin okurları yapıyordu. Emel gittikçe genişleyen bir organizasyonun lokomotifliğini yapıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon49

'Bağlantılar kopuk olduğunda duygular tetiklenemez.Hayatta her şey hissetmemizi istiyor.Eğer kalbimiz tepki vermiyorsa, özlemlerimiz hissizleşiyorsa, hayattan kopuyuruz demektir.Bu da ölümün diğer adıdır aslında.Mezarda yaşamanın ta kendisidir.Bu yüzden üzülmek, mutsuzlaşmak, huzursuzlaşmak bir makastır.Hayatla bağımızı kesen bu keskin yürek duruşları nabzımızı durdurmadan hepimizi yok eder.' Emel, bu yazıyı okuyordu gençlere.Yüzlerdeki aydınlık günlerin ışıltılarıyla herkes pür dikkat okunanları dinliyordu.Evet bir halay çekiliyordu omuz omuza, Türkiye topraklarında. Emel, halay başıydı ve elindeki Türk bayrağını sallayıp duruyordu. Bir düğün havası yaşanıyordu Ankara'da. Bütün makaslar atılıyordu ve herkes kucaklaşıyordu.Sımsıkı bağlanılıyordu Emel'in sayesinde insanlar birbirine. Bir his kasırgası esiyordu gökyüzünde. Bütün insanlar birbirini hissediyordu. Eller ya gözyaşlarını siliyordu ya da tokalaşıyordu. Bir devrimdi bu. Türk halkı bilgi toplumu olma yolunda hızla ilerliyordu. Hatta bazı devletler kültür ve bilgi almak için Türkiye'ye geliyordu. Bütün sömürücüler ve hortumcular ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette birbirine bakıyordu. Sonra akıllının birisi dahice bir yol düşündü. Emel ölmeliydi. Kimdi bu kadın. Türkleri zenginleştiriyordu ve bilgilendiriyordu. Böyle olunca halkı yönetmek zorlaşıyordu. Damaklarındaki tat gidiyordu. Ellerindeki bütün kartlar uçup kayboluyordu. Peki kimi bulmalıydılar? Emel'i kime öldürtmeliydiler. Ya da onu kimle rezil edebilirlerdi. Birisi ona tecavüz etse, namussuz olacağı için kimse onu dinlemezdi. Zaten dünya erkeklerin donlarının içinden yönetilmiyor muydu? Emel etkisiz kalınca biz de sike sike halkı yönetmeye devam ederdik diye düşündüler ağalar beyler.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon5

Derya ile Emel sokağa çıktıklarında saat on iki olmuştu; kimsecikleri göremediler.Sadece bir polisin on beş yaşlarında bir genci sıkıştırdığını gördüler Uzun Sokak'ın Maraş Caddesi'ne bakan tarafında.
-Bak bu gece karakolda nöbetçiyim.Beraber gidelim.Sana çam nasıl yarılır göstereyim.Ormanlar nasıl istila edilir; ağaçlar nasıl baltalanır göstereyim.
-Polis amca,sana bu hakkı kim veriyor? Bilirim ki sen karakolda milletin namusu için nöbet tutarsın.
-Sen bu yaşta neler de bilirsin.
-Bilirim elbet.Belki de bir sınır karakolunda asker olacağım.Belki de şehit olacağım.
-Sen asker ve şehit olmadan önce benim olacaksın.
Derya ve Emel şahit oldukları olay karşısında dehşete düştüler.Trabzon ve Karadeniz az daha kopup denize kayacaktı.
-Ne yapıyorsun sen.Gençten silah zoruyla ırzını istiyorsun.Bu hakkı sana hangi kanun verdi?
Derya bu sözlerinden sonra genci çekip çıkardı esaretin elinden.Tuttu gerçek adaletin elinden.
Polis kadınların hışmından çekindi bir şey diyemeden arabasına binip gitti.
Gencin adı Kurtuluş'tu.On altı yaşında Trabzon'un Fatih Mahallesi'ndendi.
Kumral, ela gözlü, yaşından küçük gösteren cılız bir oğlandı.
Eve geldiklerinde hala şoktaydılar.Bir süre konuşmadılar.Derya sessizliği bozarak bu kasvetli oyuna son verdi.
-O saatte dışarda ne işin vardı Kurtuluş?
-Babamla tartışmıştım.
Emel söze katıldı.
-Bazı insanlar ortalığa düşmüş kişiler ararlar.O kişiler insan yanılgılarıyla, hatalarıyla, günahlarıyla beslenirler.
'Polis onlardan biriydi.Bütün polisler aynı değil tabi ki.Her camianın virüsleri vardır.Bunlar hastalık bulaştırırlar.Onlar da bir zamanlar sağlıklıydı tahmin edersin ki.Yanlış solunumlar hasta etmiştir bu insanları.Yanlış atmosferlerde bulunmamak lazım.' dedi Derya.
Kurtuluş uyumak istediğini söyledi.Emel kendi odasına çekildi.Sarı boyalı odasına.Biblolarla dolu bu oda Emel'in kuş yuvasıydı.Kolları kanatları kırık bu kadının sığındığı tek yerdi.
Derya turuncu renkli odasına çekildi.Oda İtalyan mobilyalarıyla donanmıştı.Eskitme elbise dolabı, yatak, komodin ve tuvalet aynasıyla bu oda acılarını rüyalarında dindirdiği yer olmuştu.
Tutuncu renkli salonda Kurtuluş kolduğun üzerinde uyudu.Koltuklar siyah deriden yumuşacıktı.Babasına telefon edilmiş, merak etmemesi sağlanmıştı.Ailesi Derya'yı tanırdı.Evlerinin dizaynını ona yaptırmışlardı.
Sabaha kadar derin nefeslerle derin bir uykuya daldılar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:19 PM
Etek ve Pantolon50

'Birtakım doğruların gizlenmesi gerektiğini ileri sürmek eski aristokrat düşüncenin bir kalıntısıdır. Bir yanda büyükler, kibarlar doğruları bilirler, onların bilmesinden bir kötükük de gelmez; ama küçüklere, kibar olmayanlara ağız açtırılmamalıydı. İşte onlar tehlikeliydiler.' yazısını okuyordu Emel. Bu sefer toplantıda yirmi yedi yaşlarında bir genç de vardı. Adı Yaşar olan bu genç aslında bir tetikçiydi. Niyeti Emel'i yalnız yakalamak, sonra hakkında iftira çıkarmaktı. Eğer bunda başarılı olamazsa onu vurmaktı. Şimdi tek yaptığı kalabalığa kendini sevdirmekti. Onu sadece Betül takip ediyordu. Çünkü hoşuna gitmişti Yaşar. Konuşması, duruşu çok delikanlıca idi. Pür dikkat okunanları dinlemesi iyice dikkatini çekmişti. Emel metni okuyup yorumladıktan sonra çayları Emre getirdi. Emre, aristokrat aydınlardan değildi. Güvendiği insanlara karşı gizlisi saklısı yoktu. İlme hizmet yolunda amele bile olmaya hazırdı. Öyle televizyon programlarında hayata dair konuşurken masada kedi kafası kaynatacak cinslerden değildi. Ne yazar bozmasıydı ne şair. Gerçek Türk aydınıydı. Emel'i çok severdi. Böyle bir etkinlik içinde hep beraber olmaktan son derece mutluydu. Çayları kontrol eder, boşalan bardaklara yüreğini dökerdi.Erkan da boş durmazdı. Her geleni kapıda karşılar ikramlarla içeri alırdı. O tam bir salon erkeğiydi. Ev onunla nezih bir ortama kavuşurdu. Gürkan ise Emel'in dizinin dibinden ayrılmaz onun kitaplarını defterlerini taşırdı. Bugünkü yazıyı da o bulmuştu. Melahat teyze, huzur içinde öleceğini düşünüp Emel'e şükranla bakıyordu.Çaylar içilip vedalaşmanın ardından kalabalık dağılıp gidince hemen kapıyı kilitlediler. Hiç kimsenin evde kalmasına izin vermiyorlardı, kimseyle yalnız bulunmamaya dikkat ediyorlardı. Bu kararı Emel teyzesiyle beraber almıştı. Biliyorlardı ki kadından çıkacak ideoloji veya felsefe bir iftirayla yerle bir olabilirdi. Bir kadın bir erkeğin bacak arasında kolayca ezilebilirdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon51

Bugünkü konuyu Betül bulmuştu. Emel, dizlerinin üzerine çökmüş yeni yazıyı okuyup yorumlayacaktı. Herkes saf saf dizilmiş bekliyordu. İkinci safın sağında Yaşar yine yerini almıştı. Betül bu sefer Yaşar'ın tam karşısındaydı. Emel elindeki hikayeyi okumaya başladı: ' Orta yaşlı kadın,saatine baktı: 'Uçağın kalkmasına daha vakit var' diye söylendi,sıkıntılı sıkıntılı. Havaalanında beklemekten sıkılmıştı.Atıştıracak birşeyler alıp açlığıyla birlikte sinirlerini de yatıştırma ihtiyacı içinde büfeye yöneldi.Bir kutu taze kurabiye aldı.Kutuyu alışkanlıkla çantasına koydu.Sonra yürüdü,gözden uzak sıralardan birine oturdu.Hem koltuğunun altında taşıdığı polisiye romanını okuyacak hem de kurabiyesini atıştıracaktı. Kitabını açtı.Kaldığı yerden okumaya başladı.Biraz sonra dalmıştı.Yanına birinin oturduğunu hayal meyal fark etti.Umursamadı.Kimse huzurunu bozamayacaktı. Bir taraftan ilginç polisiye romanını okurken,diğer taraftan yanına oturan adamla arasındaki kutudan kurabiye atıştırıyordu. Bir de ne görsün,yanında oturan adam da aynı şeyi yapmıyor mu: Aynı kutudan kurabiye alıp yiyor. 'Olur şey değil! 'diye söylendi,orta yaşlı kadın,'Amma da cüretkar,izin isteme gereği bile duymadı.' Kızgındı,ama işin sonunu çok merak ediyordu:Bakalım adam bu cüretkarlığını nereye kadar sürdürecekti? Kurabiye kutusuna elini her uzatışında,yanındaki adam da uzatıyor,o da bir kurabiye alıyordu.Bu durum pakette tek kurabiye kalıncaya kadar sürdü. 'Bakalım şimdi ne yapacak? ' diye düşündü orta yaşlı kadın,'Herhalde son kurabiyeyi malın gerçek sahibine, yani bana bırakacak kadar mantıklı biridir.' Göz ucuyla adamı izlemeye başladı.Adam yüzünde hafif asabi bir gülümseme ile pakete uzandı.Son kurabiyeyi aldı,özenle ikiye böldü.Yarısını ağzına atarken öteki yarısını orta yaşlı kadına uzattı. 'Aman Allah'ım! Ne kadar da yüzsüz biri,kurabiyelerimi nasıl da sahiplendi; üstelik teşekkür bile etmiyor! 'diye düşündü kadın.Zor zaptettiği öfke fırtınası altında kurabiyeyi alıp ağzına attı.Bu kadar sinirlendiğini hiç hatırlamıyordu.Adama çatmaya karar verdi.Ama tam o sırada uçağın hazır olduğu anons edildi.Hızla toparlandı.Kitabı çantasına koydu.'Kurabiye hırsızı'adını taktığı adama öldürücü bir bakış fırlattıktan sonra çıkış kapısına yöneldi. Az sonra uçağa binmişti.Başına gelenleri hatırladıkça hem gülüyor hem de kızıyordu.Koltuğuna yerleşti.Bitmek üzere olan kitabını almak için elini çantasına daldırdı.Kitaptan önce eline bir kutu geldi. 'Allah Allah...! Bu kutunun çantamda işi ne? 'diye şaştı. Bakması ile birlikte gözleri büyüdü.Büfeden aldığı kurabiye kutusu hiç açılmamış haliyle çantasıda duruyordu.'Ben ne yaptım? 'diye haykırdı. Yolcular dönüp dönüp kendisine bakarken,utançla başını yere indirdi:'Bunlar benim kurabiyelerim olduğuna göre,adamla ortaklaşa yediğimiz kutudakiler onundu.Hiçbir tepki göstermeden kurabiyelerini benimle paylaşma nezaketini gösterdi.Oysa ben o adam hakkında neler düşündüm.Kaba ve cüretkar olan aslında benmişim! ' Çaresizlik içinde inledi: 'meğer kurabiye hırsızı benmişim.' cümleleriyle hikayeyi okumayı bitirdi. Sonra ' Çoğunlukla kendi doğrularımızın doğruluğundan o kadar emin oluruz ki,yanlışlarımızın farkına bile varmayız. ' sözleriyle de hikayeyi tek cümleyle yorumladı. Salondakiler hayranlık içinde Emel'i dinlemenin zevkini yaşadı. Daha sonra koyu bir sohbet başladı. Yaşar çay faslını beklemeden izin isteyip gitti. Herkes mutluydu; bir tek Betül hariç. Aşık olanı en duygusal aşk şiiri yatıştırabilir miydi? Yüreği iyileştiren bilgi değilse neydi?

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon52

Yaşar dışarı çıktığında yüreğinde depremler oluyordu. Fay hatları oluşuyordu benliğinde. Her çatlakta ruhunda derin izler bırakan uçurumlar meydana getiriyordu. Fay, kalbinin her kılcalında duygusal yol ayırımları yaşatıyordu.Gitgide yalnızlaşıyordu kendi iç dünyasında. Bu duygularla yürürken birden dikkatini bir berber dükkanı çekti. Berber, müşterisinin saçlarını her kesişinde, müşteri daha bir güzelleşiyordu.O an; ' Eğer saçlarda kan olsaydı her yer kan revan olurdu. Berber dükkanı kasaba dönüşürdü.' diye içinden geçirdi. Aklına o an Betül geldi. Güzel saçlı Betül... Aslında o saçları okşamayı ne kadar da çok isterdi! 'Fakat bir tetikçinin silahı bırakıp eline saz alma, aşık olma olasılığı neydi? ' diye de düşündü bir an.Gecenin karanlığında kaybolurken birden aklına yıldız gibi parlak ve mehtap kadar ferah bir fikir geldi.Betül'ü sevmek hem aşka hem kendisine yapacağı bir ihanet olurdu. Aşka yaldızlı cümleler katmak ise ay yüzlü sevgiliye yapacağı en büyük haksızlık olurdu. Hemen bir çiçekçiye uğradı.Betül'e gönderilmesi için satın aldığı karanfil demetine: ' Seni ve sevdiklerini özgür bıraktım; çünkü Betül seni çok sevdim.' yazdı.Sonra çiçekçiden ayrılıp Ankara gecesinde gözden kayboldu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon53

Herkesin çakal olduğu bir dünyada horozlanmanın ne anlamı vardı. Yaşar gecenin karanlığında derin bakışlı bir kurda dönüştü ve çakalları düşünceleriyle boğdu. Sevememenin keskin duygusunu bileklerinde bir zincir gibi hissederken Betül'ün yüzü gökyüzünde ay ışığı aydınlığında parladı. Gönlünde akan sevgi nehri yürek genişliğindeki ekinleri suladı. Bir serinlik ve huzur bütün iç dünyasını kapladı. Yaşar biraz daha yürüdü ve sonra yol kenarındaki bir banka oturdu. Sonra sağda solda tünemiş güvercinlere bakarak kendi kendine konuştu:
'Güvercinler mi akıllı yoksa biz mi? Çok akıllıyız hatta dünyada kendimizden başka akıllı ve zeki başka birilerinin olmadığını kabul ederiz. Kendimizi büyük görmek ya da göstermek küçüklüğümüzün bir alametidir.
Güvercine hayvan gözüyle baktığımızda onun da bize hayvan gözüyle bakmayacağı ne mümkün! Eğer öyleyse ikimizde hayvanız! Zekamız ancak kendimizi kavrayarak ve ifade edecek kadar. Başkalarına ben hayvanım dedirtecek kadar değil.
Bu dünyada sevgi kime ait. İnsanlara sıkıntı çektiren, üzüntü veren, kendi menfaatleri için başkalarını feda eden bir dirhem dünya malı için başkalarını güvercin gibi öldürmeye hazır olan içi kararmış, kalbi katranlanmış, gözleri kanlanmış çakal gibi insanlar var. Ve bu insanlar sevgiden bahsediyor. Sonra ne güzel güvercin deyip üzerine atlıyor ve sevgiden besleniyor. Böyle davranıp diğer insanların aç, zayıf ve yoksul olduklarını söylüyorlar.
Yaşar bunları düşünürken saatine baktı. Epeyce geç olmuştu. Banktan kalkıp yürümeye devam etti.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon54

Yaşar Ankara'nın sokaklarını arşınlarken bir adamın sevgilisiyle kavga ettiğini gördü. Gecenin bu geç vaktinde yıldızların alabildiğine yeryüzüne aktığı bir saatte iki sevgili küfürler üretiyordu. O an Betül'ü düşündü korkularıyla göz göze geldi bir an. Sevgi gibi bir duyguyu yakalayıp da onu midesine indirenlerden olamayacağını düşündü o an. Rahattı artık çünkü Betül'ün dünyasından ayrılarak bütün dişlerini kendi yüreğine saplamıştı. Bundan sonraki yaşamında kendi kendini yiyip bitirecekti. Bu aşk onu kendi korkularıyla yüzleştirecekti.
Yaşar kaldırım taşlarının ağırlığını parmak uçlarında hissetti. Hayatının kilometre taşlarını dizmeye çalışırken bir gün mutluluğa ulaşacağını düşünmüştü. Oysa şimdi hayatı bir çıkmaz sokaktı. Yolculuğu aşkın soğuk duvarlarıyla karşılaşmasıyla son bulmuştu.
Ve duvar dibinde kurşuna dizilen bir mahkum gibi Yaşar aşka vurulmuştu.
Ankara Yaşar'a mezar olmuştu. Bir mezar ki bütün şehir taştan bir lahit olmuştu. Üzerine kapaklanan şehrin beton binaları nice mutlu sohbetleri üzerine dökmüştü. O Betül'e söyleyemediklerini düşünerek kan kusmuştu. Yaşar çoktan ölmüştü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon55

Durmadan konuşuyordu. Susmasını bilmiyordu. Dudakları mengene gibi kelimeleri eziyor; cümleler posa halinde ağzından çıkıyordu. Bütün duyguları yüreğinden ve beyninden tazyik halinde sözlerine karışıyordu. Yıllarca suskun bir yüreğin haykırışlarıydı bunlar. Yıllarca sevmemiş bir yüreğin heyecandan atışlarıydı bunlar. Emel hızla kapıya koştu. Evet dedi bu gelen sevgilimin kapı çalmalarıdır. Evet dedi teyzesinin şaşkın bakışları arasında gelen sevgilimdir bu. Az önce çenesi düşmüş kadın saç baş dağınık vaziyette kapıyı açtı. İçeri giren doktor ve hemşireler o an Emel'i yaka paça yakaladılar. Sevgilim nerde çığlıkları arasında ona sakinleştirici yaptılar. Teyzesinin gözyaşları, göz pınarlarından boşalırken Emel'i salondaki kanepeye yatırdılar. İyice sakinleştiğini anladıklarında da onu sedyeye yatırıp alıp götürdüler. Melahat teyze ağlamaklıydı ve şaşkındı. Yeğeninin şizofren oluşuna üzülmekteydi. Akıl hastahanesinden kaçıp bir kedi gibi kendisine sığınmasına dayanamamış onu bağrına basmıştı. Gel gör ki Türkiye'yi ve dünyayı kurtaracağına dair kurduğu hayaller ve oğlum geldi; Betül, Emre, Yaşar geldi diyerek kapıya koşmaları Melahat teyzeyi iyice çileden çıkarmıştı. Artık yaşlı haliyle Emel'le baş edemiyordu. En son Emel'in sevgilim geldi ölümüm de geldi diyerek ağlayarak kapıya koşması ve kapıyı açtıktan sonra da kollarını boşluğa dolaması onu iyice perişan etmişti. Kendisi yaşlıydı ve Emel'in can güvenliğini sağlayamayacak kadar da güçsüzdü. Doktorları çağırması Melahat teyzeye vicdan azabı yaşatmıyordu artık. Kızkardeşini ve eniştesini trafik kazasında kaybetmesinin ardından Emel'i yanına almış ve büyütmüştü. Bir gün misafirlerin ve kendisinin şaşkın bakışları arasında Emel'in Jeanne d'Arc'ım diyerek elinde bıçağıyla sağa sola saldırışını görmüşlerdi. Bu güzel ve zeki kız beynini kemiren yanılsamaların kurbanı olmuştu. Beyni yasak meyve olmuş içini kemiren şeytani düşüncelerden kurtulamamıştı. Maalesef kendini akıl hastahanesinin karanlık köşesinde bulmuştu. Ondan sonra da ne yaşamış ne ölmüştü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon56

Emel günlerini akıl hastahanesi odasında dakikalar arasına yüreğini sıkıştırarak geçiriyordu.Her an acı çekiyordu. Saatin akrep ve yelkovanı gözlerine batıyordu.
Yere baktı. Bütün gölgeler aniden kayboldu.Gözlarindeki damarlar yaprağı kalmamış bir ağacın dallarına benziyordu.Belli belirsiz bakışlarında terk edilmişliğin yaprak dökümü vardı. Gülümsemeler büyütürken yemyeşil, gönül boşluğunu dolduracak gül bahçelerinin hayalini kuruyordu.Sahip olamadığı gerçek çiçeklerin yapay kelebeği oluyordu. Bütün güneşli günlerde plastik bir dünyanın silikonlu öpücüklerini hastahanedekilerin yanaklarına konduruyordu.
Emel'in dudağının kenarında uçuktan minik bir kan görünüyordu.Ama bu küçük kan içinde sebebi bilinmeyen bir hırs vardı. Evet Emel, bir tohum kadar küçüktü ama içinde ormanı taşıyacak kadar da büyüktü. Saçları ise taranmamış, hiç su yüzü görmemiş gibiydi. Kızıl uzun saçları kızgın bir ateşi andırıyordu. Yüzündeki delik deşik yerler daha önceden küçük bir volkan patlamış da boş kalmış gibiydi. Kim bilebilirdi kendini boşlukta aradığını, kim bilebilirdi içindeki çözülmesi çok zor iki bilinmeyenli denklemi...

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon57

Bugün çok farklı bir gündü Emel için.Çünkü odasına yeni biri gelecekti.İki kişilik odaydı zaten.Bu odanın fıstık yeşili duvurlarından birinde çok hoş bir tablo vardı.Bu tabloda nehir kıyısında bahçesi çiçeklerle dolu bir ev resmi vardı.Evin çevresinde hayal gücünün en uç noktalarına uzanan çizgilerinde çocuklar kendi bedenleriyle oynamaktaydı.Odada aynı zamanda bir masa ve iki sandalye,iki tane de elbise dolabı bulunmaktaydı.Bir tane penceresi hastahanenin bahçesine bakıyordu.Emel yaklaşık olark bir yıldan beri buradaydı.Bu zamana kadar hiç kimseyle odasını paylaşmamıştı. Rüyalarını,hayallerini hep uçurumlara atmıştı.Bu ilk idi onun için.Kendisinin neden burada olduğunu bile hiç hatırlamıyordu.Sürekli dalıyor,derin derin düşünüyordu.Bir gün nihayet yeni oda arkadaşı gelmişti.Hemşireler tarafından odaya yerleştirilmişti Nergis.Hemşireler Nergis'e:'Odan burası bu da oda arkdaşın'dediler.Hemşireler çıkıp gittiler.Nergis kendisine ayrılan yatağın üzerine oturdu.Emel ise camın kenarında,bir sandalyede oturuyordu.O an ikisi de göz göze gelip; birbirine bakarak daldılar.Bir an hastahanenin önünde birinin çığlık atmasıyla kendilerine geldiler.İkisi de birden çığlık sesinden irkilmişlerdi.Emel ve Nergis çığlığı duyar duymaz camdan aşağı baktılar. Çığlığın nereden geldiğini merak ettiler. Hastahanenin tam önünde iki akıl hastası kavga etmiş ve biri diğerinin canını acıtmıştı.Bunları gören iki oda arkadaşı çok üzüldüler. Emel, ' Aklı başında bir insan başkasının canını yammaz.' deyip Nergis'e baktı. Sonra Nergis, Emel'e yaklaşarak, tebessümle ' Benim adım Nergis.' dedi. Emel de ona kendi adını söyledi. Emel ile Nergis arasında sıkı dostluğun temelleri bu şekilde atılmış oldu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon6

İstanbul deyince aklınıza ne gelir? Ayasofya başlı başına bir semboldur Türkiye coğrafyasında.İçeri girdiğinizde sizi bir ürperti kaplar.Üşürsünüz iki kişilikli bu yapıda.Tıpkı iki cinsiyetli bir beden gibi kalakalmıştır öylece.Ne camidir ne kilise.Allah'la barışamaz çok istese de.Çünkü dini belli değil, imanı belli değildir.Kızkulesi'nden daha yalnızdır aslında.
Böyle kiliselerden birisi de Trabzon Ayasofya Kilisesi'dir.Sabah Emel, Derya, Kurtuluş Ayasofya müzesine gittiler.Kiliseyi görmeye, her yerine göz gezdirmeye başladılar.Yer yer dökülmeler olmuştu tavanlarda. İkonlar tümüyle korunamamıştı.Bu dünyada dost eli değmemiş yerler harap olmaya mahkumdu anlaşılan.Üç insan tuttular birbirlerinin kolundan elinden.Ne gözyaşı döküldü, ne Ayasofya yalnız kaldı.Sevgiyle saygıyla herşey anlam kazandı.
Bir insandaki nefret bütün orduya yeterdi.Ya sevgi, kardeşlik, dostluk...Gücü hissetmeyen onu kullanamazdı.Üç arkadaş, üç fidan içlerindeki bahar dalı gibi yaşama gücünü kendilerinde buldular.Yeşil yeşil baktılar insanlar****unduracılar Caddesi'nde gezerken mutlu oldular.Hayatın sert iklimlerinde toprağa tutunur gibi arkadaşlığa tutundular.Cinselliği insan olmadan rüzgarlarla yaşadılar.Kurtuluş'un esintide pantolonu dalgalandı iliklerine kadar.Kabardı gömleği göğsünün en dar yerine kadar.Emel'le Derya'nın etekliği savruldu. Bir Marilyn Monroe klasıği oldular tabiatın kollarında.
Haz aldılar yaşamaktan, gezdiler barış içinde.Sonra Kurtuluş'u evine bıraktılar.Teşekkür ettiler annesine ve babasına güvenlerinden ötürü.Baba utandı cahilliğinden.Baba olmanın korunaklı hamiliğinde sardı sarmaladı oğlunu.Anladı en ilkel duygunun öfke olduğunu.Buyur ettiler evlerine iki dostu.
Emel ve Derya yorgun olduklarını başka zaman gelmeyi düşündüklerini söylediler.Ayrıldılar kapı yüzlerine kapatılmadan dostluk evinden.
-Çok yoruldum Derya
-Ben de.Gidelim çay demleyelim.Balkondan şehri izleyelim.
-Tamam Derya
Balkona geçtiklerinde dışarda gri bir hava vardı.Şehir doğu Avrupa şehirlerinin rengine bürünmüştü. İnsanlar ha yağdı ha yağacak yağmura yakalanmamak için acele ediyordu.'Niçin bu kadar yağmur yağar? İnsanlar niçin yağmurdan kaçar? Tadı yok mu damlaların, mazgallardan akan suların? ' dedi Emel ve Derya'ya dönerek:
-Derya, yağmurda hiç yürüdün mü?
-Yürüyemedim; çünkü bu ülkede insanlar yürümesini bilmez.Kent kültüründen yoksun kişiler şemsiyesiyle gözünü kör eder.
Az ilerde bir milletvekili göğsünü ve kasıklarını kabarta kabarta geziyordu.Halka fotürünü sallıyor; şapkasından tavşanlar çıkarıyordu.
Bak dedi Derya Emel'e:
-Bu siyasetçiler niçin şapkayı sever biliyor musun?
-Hayır
-Çünkü bunların alayı illüzyonisttir o yüzden.
Balkon açık hava müzesi olmuştu onlar için.
Değişik insan manzaralarına bakıyorlardı.Bazı davranışlarda ne hümanist ne komünist tavırlar görebiliyorlardı.Galiba yirmi birinci yüzyılın ideolojisi sadizmdi.
Minareler bile gökyüzünü çiziyordu.İnciniyordu bulutlar.Çanlar keçileri kaçırıyordu.Yahudiler üçüncü dünya savaşını çıkarabilmenin hesaplarını yapıyordu.
Bir genç cami duvarına yaşasın sadizm yazdı.Birisi cami duvarına işedi.
Emel ve Derya daha fazla dayanamayıp salona kaçtılar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:20 PM
Etek ve Pantolon7

Cuma namazı Paşa Ağaoğlu camisi hınca hınç doluydu.Bu cami ünlü bir tarikatın toplandığı, zikir yaptığı, müritlerin şeyhini gördükleri yerdi.Buraya kadın, kız, erkek, delikanlı her cinsten insan gelirdi.Buraya gelen ihya olur giderdi.Namaz başlamadan önce tarikatın şeyhi Hızır gelirdi. Hızır gibi yetişirdi yani insanlığın imdadına.Meded ya Hızır nidaları arasında ön safa yerleşirdi.Sonra amcalarının çocukları, halasının çocukları, teyze çocukları gelirdi. Namaz kılınırdı.Şeyh el alır el verirdi kalkıp giderdi.Kendi kendine cezbelenenler olurdu.Bazıları ise kutsal kıçın oturduğu yere oturmak için yoğun çaba gösterirdi.Cami çıkışında cemaat dağılırdı.Bütün manevi putlar şeyhin arkasından giderdi.
Mehmet, Nurullah, Sedat, Suat muhafazakar insanlardı.Trabzon da muhafazakar bir şehirdi.Böyle yerlerde her şey gizli kalırdı.Çünkü kimseyi rahatsız etmediğin sürece, görünmediğin sürece her şey serbest olurdu.
Mehmet bir gün polis arkadaşına kimi hapse attıklarını sormuştu.O da kim masum ki demişti.Sadece yakaladıklarımızı hapse atıyoruz diyerek hüznünü bildirmişti.
Mehmet bunları düşünürken aklına askerlik anısı gelmişti.Kışlaya general geleceği gün bütün subaylar dağa kaçmıştı.Arazi olmuştu tüm askerler.
Yalan dedi her şey.Bütün sözler yalan.Erkekler reklam panolarına benzerler.Kadınlar bu panolara aldanarak içeri girerler.Bir daha çıkamazlar.Bütün oğlanlar babalarının yalancılarıdır.Kızlar da annelerinin.
Bu düşüncelerden sıyrılan Mehmet ilerlemekte olan arkadaşlarına yetişti.
Nurullah, Sedat'ın yanında iğdiş edilmiş vaziyette duruyordu. Sedat konuştukça o emme basma tulumba gibi kafasını sallıyordu.Güreşte kafasını kaptıran pehlivan misali Nurullah,Sedat'ın yanında boynu bükük omuzları çökük kalıyordu.Sedat bir başka horozu gagalamanın verdiği hazla kendi ruh çöplüğünde ötüyordu.
Mehmet eşiyle iyi anlaşıyordu da eşi türbanlı olduğu için onu toplum içine çıkarmak istemiyordu.Çünkü eşi yüzünden ayıplanma korkusu taşıyordu.Eşinin başını açamazdı; ona karışamazdı.Hatta kızı liseden sonra okumuş kendi isteğiyle türban takmıştı.Kızını ve eşini birey olarak görür kimseyi kendi dünya görüşüne göre yaşamaya mecbur etmezdi.
Kızı üniversitede bir oğlanla tanışmış onu sevmişti; onunla dini nikah kıymış bir evde yaşamıştı.Sonra üç kez boş ol demiş kızı bırakıp gitmişti.Oğlan Konya'nın tanınan dindar ailelerindendi.Nedense kızı kabul etmemişler oğlumuzun dölü değerlidir onu sen taşıyamazsın demişlerdi.
Mehmet üzgündü.Suat bunu anlamış Mehmet'le konuşmaya çalışmıştı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Etek ve Pantolon8

Emel ve Derya bugün iş aramaya karar verdiler.Emel bir aydır işsizdi.Derya onunla kalmaktan mutluydu ama kadın sevgili ve anne olmadan önce birey olmalıydı ona göre. Günlerden pazartesiydi. Derya bürosundan mimar arkadaşlarını aradı fakat bir randuman alamadı.Sonra aklına Tuncay geldi.Tuncay Sürmene'den arkadaşıydı. Basın Yayın Bölümünden mezun olmuş sonra yerel bir televizyon kanalı kurmuştu.Emel spikerlik için uygundu diksiyonu düzgündü.Emel'i onunla tanıştırabilirdi. Hemen telefonuna sarıldı.
-Alo Tuncay nasılsın?
-Sağol iyiyim, sen nasılsın?
-İyi...
-Eşin nasıl hala evlimisin yoksa?
-Evet
-Telefonda sorulmaz ama çok merak ediyorum.
-Neyi?
Derya Tuncay'ın evliliğini merak ederdi.Çünkü karısının yüzü hep gülerdi.
-Eşinle konuştuğumda ona kadınlığını yaşattığını söyledi.Umarım sen de erkekliğini yaşıyorsundur.
-Evet Derya, biz sadece seks konusunda anlaşmıyoruz.Cinsel birlikteliğimiz olmadığı zamanlarda da anlaşıyoruz; çünkü tenlerimiz uyuşuyor.Yani yatakta sarılmamız bile bazen yetiyor.Aynı şeyi düşünüyor aynı şeye duygulanıyoruz.Aynı yataktan akan bir nehir gibiyiz.Biz çok mutluyuz.
-Biliyorum Tuncay. Bu yüzden çocuklarınız da mutlu.Tatmin olmuş anne ve babayla yaşıyorlar.
-Bir sıkıntın mı var Derya?
-Evet, bir arkadaşım var sana yayıncılık konusunda yardım edebilir.
-Hımm aslında ihtiyacım yok ama gelsin bir görüşelim
-Çok sevindim Tuncay, yardımcı olman beni çok mutlu etti.
-Yarın ofisimde olacağım.
-Tamam söylerim gelir, kendine iyi bak hoşcakal Tuncay
-Hoşcakal Derya
Bunu öğrenen Emel çok heyecanlanmıştı; yarın için hazırlığa başlamıştı bile...
Derya ise Emel için bir şeyler yapabilmenin mutluluğu içinde gözlerini kapamıştı günün yorgunluğunu çıkarmak için uyuyakalmıştı.
Sabah sabırsızca hazırlanan Emel ofisin yolunu tutmuştu; Derya ise henüz uyanmıştı. Ne var ki Tuncay işe geç gelecekti; eşi ufak bir rahatsızlık geçirmiş onun yanında olması gerekmişti. Heyecanla bekleyen Emel bunu öğrenince umutsuzluğa kapılmıştı. Aksiliklerin hep kendisini bulduğunu düşünüp umudunu kırmıştı.Beklemeliydi farkındaydı bunun.
Kulağına yan odadan ilahi sesleri gelince şaşırdı.Merak edip kapıyı çaldı.Buyrun sesiyle irkildi.Sanki bu ses tanıdık bir sesti.İçeri girince içine limoni koku doldu.Duvarlar sarıya boyatılmış koltuklar ve halı portakal çiçekleri desenliydi.Masada iri siyah gözlü, düz siyah saçlı, altın hızmalı gömlekli Ömer oturuyordu.Emel'i görünce gülümsedi. Dişlerinin arasından ışık hüzmeleri yayıldı.Dudaklarından aşk fışkırıyordu.O an dudaklarına dokunmak istedi Emel.
-Hoşgeldin yardımcı olabilir miyim?
-Olamazsın; çünkü erkeklerin ayrılmak için bahaneye ihtiyacı yoktur.
-Anlayamadım.
Emel o an hep bu odada olmak istedi.O kadar istedi ki...
Saatler sonrası gelen Tuncay onu odasına davet etti. Önce havadan sudan konuşulmuş sonra iş konusu açılmıştı.Ses tonunu, mimiklerini beğenen Tuncay kararını vermiş Emel'i işe almıştı. Emel çok mutluydu bunu Derya'ya borçluydu; ilk işi onu aramak olmuştu zaten. Dostlukları sağlam temellere dayanıyordu bu iki arkadaşın.
Eve gelir gelmez Derya'ya sarıldı.Ona Ömer'le ilgili duygularını anlattı.Mümkün müydü bu yalancı dünyada gerçek aşkı bulmak?
Şairlerden iyi arkadaş iyi dost olurdu.Duyarlı zeki insanlardı şairler.Peki onlar iyi bir sevgili ve eş olabilir miydi? Ömer şairdi ve Emel de şiir gibi bir kadındı. Kaynaşabilirler miydi?

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Etek ve Pantolon9

Emel de kalem erbabıydı.Birçok yazısı ödül almış ve çeşitli dergilerde yayımlanmıştı.Hatta uygun ortamı bulsa roman yazmayı düşünüyordu. Ömer şairdi ve onu kaleminin gücüyle etkilemeye karar verdi.Aklına ona mektup yazmak geldi ve şu mektubu yazdı:
'Suskunluğumun hangi noktasındayım bilmiyorum ama kafamda soru işaretleri beynimdeki kılcal damarları çatlatıyor.Kaç gün ışığı kaç akşam karanlığı gözlerime gölgeler indirse de kirpiklerime biriken gözyaşları birçok romanı bakışlarımdan sildi süpürdü. Yazarlığın kalem uçlarında gezinen parmak uçları sessiz sedasız bana gitmeleri öğretti.O kadar zamandan sonra gördüğüm bütün düşleri gökyüzünden dökülen metal fırtınayla incittim.Soğuk ve gri demirler saplandı bembeyaz bulutlarıma. Artık ne zaman yağmur yağsa kör olurum. Sessiz kalan bütün bencillikler adına ismimi savaş meydanlarında çarpışan kılıçların tınısında parlattım.Şimdi göz kamaştırıyorsam bu döktüğüm kanların çokluğundandır.Hayat bana ilk önce konuşmayı sonra yazmayı daha sonra susmayı öğretti.Şimdi rüzgarları dinle onlar sana tenimin kokusunu taşırken hala ölmediğimi söyleyecektir.'
Ömer'in masasında zarf sevinç ışıltısı gibi parlıyordu. Alıp okuduğunda sinirlenip bağırmaya başladı.O güzelim dudakları kara delik gibi Emel'in bütün dünyasını yuttu.Ömer Derya'yı beğeniyordu. Onu yüceltecek şeyin sadece Derya olduğunu düşünüyordu.Emel yıkık bir duvar gibi taşları yerinden oynamış bir durumda masasına döküldü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Etek ve Pantolon58

Koridorlarda kimselerin kalmadığı, herkesin odasına çekildiği kasvetli bir hastane gecesinde Emel kendi yaşadıklarını süsleyerek Nergis'e anlatıyordu:' Bir gece Kemancılar Sokağı'nda iki kişinin ayak sesleri duyuluyordu; biri kızdı biri hayat... Kız umutsuz ve korkak bir şekilde bir o kadar da yalnız yağmura aldırmadan koşuyordu. Arkasında hayat iki metre boylarında, maskeli adam kılığında kendisini takip ediyordu. Yağmur yağmaya devam ediyordu. Kızın elleri titriyordu. Daha fazla koşamayacağını anladı o an. Çıkmaz sokaktaydı ve önünde kocaman bir duvar vardı. Duvarın gölgesinde dehşit verici manzaralar vardı. Hayat duvarın dibinde ona tecavüz ediyordu. Kız dudağındaki kanla susuyordu.' Hayat bazen insanı umulmadık noktalara getirir de artık çok geçtir. Oysa yorulduğunda unutmak için sığınılan düşler sokağında hiçbir şey geç değildir. Emel düşler sokağındaydı ve bir yaz yağmurunun altındaydı. İlk defa elleri üşümüyordu. Kemancılar Sokağı'ndan düşler sokağına kaçmıştı. Burada bütün duvarları yıkmıştı. Üstelik Emel sessizliğin gölgesinde dudağındaki kanla kendi şarkısını söylüyordu. Onu sadece Nergis alkışlıyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Ey Dost Nasılsın Bensiz

Ey dost nasılsın bensiz suya düştü hayallerimiz.
Sevdin mi bir başkasını ıslak kaldı heveslerimiz
Bitimsiz bir kuyu dibinde bütün yaşantım sensiz
Derinden derine acılarım var sensiz hem sessiz.

Girdap dolandı geceye boğuldu sularda aksimiz
Yüreğini açamadı kimselere soldu çiçeklerimiz
Öldü kelebeklerimiz yüreğini burkan bir duyguyla
Ey dost nasılsın bensiz suya düştü hayallerimiz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Ey Sevgili

Bakışları beni her dem öldürür o gözler ki bana dağları hatırlatır
Bir ceylandır o bakışlarında açar baygın kokulu mor zambaklar
Genzimi doldururken yayla çiçekleri saçlarına konar kelebekler
Eser zülüfleri dağ rüzgarlarıyla yüreğimin tellerine içimi titretirler

Eyy sevgili! Seninle göz göze gelmek cenneti görmek demektir.
Seni sevmek kır çiçeklerinin üzerine yatıp yıldızları seyretmektir
Bana zirveleri yaşatan sensin dünyayı önüme seren sensin yar
Ceylan bakışlarınla yüreğime su serpensin için için coşturansın.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:21 PM
Fantastik Kimya Dersi

Aşkın okulunda kimyasal dersler çok olur.
Yürek tutuşur beden laboratuvara dönüşür
Ter boşalırken ateşli anlarında sevgi pişer
Kalbin deney tüpü içine kimyasallar girer
Pipet duygu tepkimelerini acımasızca içer

Kimyalar uyuşur dudak titremeye dönüşür.
Bütün kalp atışları kayaları havaya uçurur.
Sabrın taşları bir mermer gibi ansızın çatlar.
Bedenin yüksek dağlarında dinamit patlar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:22 PM
Fenerbahçe Sevgisi

Yer gök her köşe bucak lacivert çiçeklerle bezendi.
Açtı gönlümün gülleri kalbim gül bahçesine benzedi.
Bir enerji fırtınası koptu Türkiye'de toprak renginde.
Büyüdü şafak kızıllığında dalga dalga gün batımları.
Kana susadı yaz akşamlarında kırmızı lale bahçeleri.
Kokusu yayıldı esti dört mevsim Fenerbahçe sevgisi.
Acıdır elem yıkıldı en zayıf yerinden insan çınar gibi
Gül dalından kan damladı sarardı sonbaharda yaprak
Kan ağladı şafak vaktinde bülbül denizi kızıla boyadı.
Fenerbahçe sevgisi bütün kalplerde gün gibi ağardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:22 PM
Filistin Gibi

Hiçbir ressama konu olmamış
Hiçbir şiirde bahsi geçmemiş
Kara gözlerimin içine bir bak.
En kötü halimle sev beni.
Bulabileceksen eğer bir ışık
Kirpiklerimden yakala beni.
Rüzgar değmemiş saçlarımla
Aşkın acı yerinden sürükle.
Afrika gibi tükenmiş her yanım,
Bütün dünyayla barıştır beni.
Lütfen ayaklarını öpeyim
Çok acılarım var Filistin gibi
Soykırımdan kurtar beni.
Acılarını sevmeli her insan.
Sabanlarla üzerinden geçilmiş
Bütün duyguları sömürülmüş
Toprak teninde zenci çocuğun
Ağlayışında duy sesimi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:22 PM
Gerçeğe Gedik Açardım

Elimdeki değnekle bulutları karıştırmak isterdim.
Yaz yağmurları dökerdim kızgın kumlara birden
Zenci çocuğun eline göl suları serperdim serin.
Ağaç büyürdü Afrika bozkırında insan soyundan.

Elime değnek verseler ucuna denizleri asardım.
Dalgalanırdı deli mavi, gök kızıla boyanırdı aniden.
Karanfil kanardı ufukta martılar ölümüne yaşardı.
Dünyayı yerinden oynatır gerçeğe gedik açardım.

Elimdeki değnekle kelebekleri korkutmazdım hiç.
Çocukluğumu yaşayamasam da bunu yapardım.
Bir meşale yakardım mehtaplı gecenin ortasında.
Aydınlık yüzlere bakar yüreklere yıldızları ekerdim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Git Artık Ne Olursun

Şu an nerdesin? Kiminle berabersin? Git artık ne olursun.
Hayalimdesin bıçağınla ellerin ihanetin kucağında vur vur
Kalmasın beynimde yerin, bu akşamüstü seni terk ederim.
Cinnet denizlerinde titreyerek seni aklımdan def ederim.

Başım bedenimden ayrılmış yüreğim elimde yine severim.
Sense kan görmek istemezsin yıkım ve veda saatlerinde
Bense yıkarım yüzünü istemem elimin tersiyle seni iterim.
Bilirsin ki seni çok sevsem de gidişinle ayak izini silerim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Gizli Aşk

Hiç bozulmamış çiçekler
El değmemiş düşleri didikler
Ruhlardaki hoş kokular
Uçuşan düşünceleri besler

Güneş alev alev; ateşli saatler
Mutluluk eşkin eşkin ruha işler
Arzda endam eden kelebekler
Gizli bir ateşi söndürmek ister.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Gölge Düşmüş Coğrafyama

Gecenin en onarılmaz saatlerinde acılar en karanlık gölgesinde
Bütün kaybolmuş gündüzlerine dokundu çığlığını gömmüşlüğün
Nerede çocukluğun gecenin öteki yüzünü görmüş masumluğun
Varlık anında sızı sonsuz yenilgilerin ölümlerle dolu küçüklüğün.

Mutlu olmak adına hayatı atlıkarıncaya dönüştüren oyunculuğun
Büyün bitince büyüyen gece iç karartan ışığı yok eden yokluğun
Dudaklarında bin yıllık susuzlukla çok mutsuz kupkuru gülüşün
Savaş altındaki karanlıkta kalmış çocukluğun az büyümüşlüğün.

Böyle coğrafyanın kanla çizilmiş atlasında kalemindir korktuğun
Seni mahkum eden alın yazısı değildir sana ebediyen çizilen
Bak ölümler sefaletler vicdansızca önünden akıp giderken
Söyle nasıl kurtulur kendi inancının gölgesinde sefil kalmış olan

Sürekli hükümlü yetiştiren hayatımızı kelepçeleyen adil olmayan
Bu keder coğrafyasında yaban sesiyle özgürlükten bahseden
Ağaçsız yoksul toprağımıza amansız kader gibi gölgesini vuran
Kurallı kuralsız bütün oyunlarıyla topraklarımıza kök salan
Hayata ait yenilgilerimizi yüzümüze vuran direnç abidesi görsün.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Göster Cennetine Cehennemin Ateşini

Söyle cehenneme nasıl cayır cayır yandığını
Görsün cennet alevlerin ne kadar olduğunu
Tutuşup mazeret dolu bir tahta gibi kor kor
Göster zamana güzelliğin nasıl kül olduğunu

Söyle yağmurun, karın yüreğine değmediğini
Ve hala ölmediğini susuzluğunun türküsünü
Söyle nasıl cehenneme ansızın dönüştüğünü
Göster çiçeklerin niçin bu kadar kuruduğunu

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Gözlerimdeki Uçurum

Zaman, gözlerimdeki uçurum kenarında
Seni düşündüm saatime her bakışımda
Kaybetme korkusunu yaşarken bedenim
Ellerim, ayaklarım pranga tutsaklığında.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Gözlerinde Erimek İstiyorum

Ellerin ellerime değse çığ düşer yüreğimden.
Eririm buzullar gibi karanlık gözlerinin içinde.
Yok mesafesi aşkın birikir damlaya damlaya
Kar olurum; kış olurum; yağarım asfaltlarına.

Hangi yana kaçsan seni bulurum kardelenim.
Sıcak eline, dudaklarına, yağar kar tanelerim.
Yüreğimden parça parça sökülen kristallerim
Beyaz gelinliğe büründürür tenini sevmelerim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Gözünün İçine Bak Dünyanın

Düş cehenneme; kanın, dışkının tam içine
Gör amansız bir savaşın içinde olduğunu
Yaşa ölümü, korkuyu, umutsuzluğu ve sonu

Anla boynu kırık cesedi, bomba çukurunu
Çırpınan gaz odası kurbanını, haykırışlarını
Ölmek için çırpınanları, boşalan bağırsağı
Yaşamak için gözünün içine bak dünyanın

Korkma! Gör işgalcilerin akıttığı beyni, kini
Karınları burunlarında çırılçıplak gebeleri
Yağmalanan toprakları ve sömürülen ülkeyi
Anla bir deri bir kemik bırakılan bedenleri

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Güneydoğu

Bir özgürlük havalanır güvercin tedirginliğinde yalnız
Kanadı kırık umutsuzlukların tam ortasından apansız
Ağla serçe gözyaşlarınla ölümün tutsaklık olmayacak
Unutma ki gözlerin yine eskisi kadar güzel bakacak

Senin olmuş dünyanda hiç kartal kanadı kalmayacak
Kanlanmayacak hiçbir yerin bütün yaraların sarılacak
Görecek değil doyacak gözlerin mutluluğa ebidiyen
Ey Güneydoğu alın yazın romanlara konu olmayacak

Güvercin sevdalısı topraklarında kansız güller açacak
Bir garip serçe gibi ağladığında ölmeyecek insanlar
Kafdağı'ndan havalanacak masal kuşları mutluluk adına
Zeytin dalına tutunmuş yiğitlerin omuzlarına konacak

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Haberin Yok Ben Ölüyorum

Haberin yok ben ölüyorum boşuna bir ışık arama gözlerimde
Bir akasya ağacının kara kışta tepeden tırnağa donması gibi
Bir şiirden bir romandan dökülen yapraklarda benim hayatım.
Bir söz dahi bulup sana söyleyemediklerim ölü dudaklarımda.

Haberin yok ben ölüyorum bir ağlama başlıyor gözlerim yok
Nankörlük etmeyeyim yine de, senin gözlerinle baktım hayata.
Ölümüm çizilmiş buz üstüne bakışlarım kör karanlık sularda.
Çocukluğum aktı masallardan zümrüt balıklar oydu gözlerimi.

Haberin yok ben ölüyorum hele bir düşmeyeyim senin aşkına
Sürüklenir cesedim sokaklarda alaşağı edilir bedenim şimdi.
Top oynadığım caddelerden kaldırılır cenazem şiir bırakır beni.
Yine de bırakmam seni et, kemik, kan lime lime gelirim sana.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Hayatım Kan Revan

Yollar bir karanlığa saplanır adımlarım yaralanır
Sana her gelmek isteyişimde ayaklarım kanlanır
Bir kibrit ateşidir insandaki gurur hemen söner
Yıkıntılarım heyelanlarım bedenimi sana sürükler

Herkesin başında zaferden taçlar her an ışıldar
Benimse kafamı yarar taşlar çok yenilgilerim var
Hayat hikayelerinde gümüş kemerli kahramanlar
Benimse yenik ordularım var hayatım kan revan

Elleri bir su sızıntısıdır avuçlarından şefkat akar
Hiçbir kadın kucaklamadı beni bu zamana kadar
Herkesin başında zaferden taçlar her an ışıldar
Benimse yenik ordularım var hayatım kan revan

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Her An Kapı Çalabilir

Her an kapı çalabilir içeri azrail girmezse jandarma girebilir. Çocuklarına söyle ağlamasınlar. Eşine söyle kadın olmak zor; erkeğini elinden alabilirler. Bütün kapılar kapanabilir de. Sonra bir tekmeyle içeri polisler girebilir. Bileklerine kelepçe takabilirler alnına bir kurşun sıkabilirler; erkek olmak zor. Yüreğini ezebilirler.
Yaşamak zor yaşamak zor. İnsanlığını alabilirler. Kalırsın gurbet elllerde seni baştan aşağı jiletle kesebilirler. Kuyunu kazabilirler. Kanun çok yasak çok. Seni ölüme mahkum edebilirler.
İnsan olmak zor insan olmak zor. Seni kirletebilirler. Manda gibi sana çamuru sevdirebilirler. Senin dünyan burası diyebilirler. Eline silah verebilirler. Ya askerde ya savaşta öl ya da intihar et diyebilirler. Burası dünya sana yeni haritalar, yeni çemberler çizebilirler. Sonra ateşe verebilirler. İyi bir vatandaş ya da iyi bir kul olup olmadığını ölçebilirler. Seni cehenneme itebilirler. Kötüler için yaşasın cehennem diyebilirler. Seni kötü edenleri ise ödüllendirebilirler. Burası dünya...
Seni susuz bırakabilirler. Sonra çölde yaşayamıyor diye çamı suçlayabilirler. Onu dağlardan koparan elleri öpebilirler. Yüreğine su serpmeyebilirler. Bulutları sahiplenebilirler. Sonra dudakların çatladı diye seninle alay edebilirler. Ağlarsın ağlarsın sesini duymayabilirler. Köpekleri üzerine salabilirler. Sen avsın onlar için kanını dökebilirler. Kanınla beslenebilirler. Burası dünya...
Bu dünyada ezilen çok ezen çok. Bazen safları değişebilirler. Bazen ise el eli ezebilir ayak ayağa çember takabilir. Kardeş kerdeşi öldürebilir. Bıçak bıçağı bileyebilir. Bir gün karşına kendin gibi biri çıkabilir. O zaman mehşer yeri kurulabilir, kendinle hesaplaşabilirsin.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Her Aşk Kendi Mağdurunu Yaratır

Gözlerinde asılı duran tek damlayım bak!
Ha düştüm ha düşeceğim görmüyor musun?
Bu bana yapılabilecek en son şeydi ama
Gel gör ki aşkının mağduruyum ne fayda

Kötülük senin bakışında var ne söylesem
Ellerin ki kasap dükkanı kesiklerindeyim
Avucuna düştüm kaçışım yok ellerindeyim
Yanında bıçak altına yatan ceylan gibiyim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:23 PM
Her Gün Başka Bir Kefenle Yaşadım

Yanında gözyaşımı sakladım gülüşümde zambakları soldurdum.
Sana daha şirin görünmek için yağmurlarda yüreğimi ağlattım.
Senin için duvarlarda biten ot gibi ayaklarımı hayattan kopardım.
Bir nefes alamadım seninle her gün başka bir kefenle yaşadım.

Zamanın keskinliğinde zambaklara düştü kanımın her damlası
Ellerine tutunamadım gözlerine bakıp karanlıklarına ulaşamadım.
Bir boşluktu bakışlarındaki her yıldız titremesi acıya asılı kaldım
Loşluğumda gömülü kaldım her gün başka bir kefenle yaşadım.

Şafak kızıllığında güneş güne vurdu yüzünü saçını döktü denize
Aklıma güzelliğin geldi bütün gün acını yaşadım zambak misali
Hatırlar mısın seni ne çok sevdim senin için bir öldüm bir dirildim
Bir nefes alamadım seninle her gün başka bir kefenle yaşadım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
Her Kadın Mezopotomyalıdır

Çırılçıplak bedeniyle şarap kırmızısı saçlarıyla
Babil'in asma bahçelerinde salkım dudaklı kız
Kafasını bir yere koymuş resmini çizdirmekte
Ressamın fırçası en ince yerlerine değmekte
Kızın kahkahası Mezopotomya'dan işitilmekte.

Kız yerlere serilmekte ressama boz vermede.
Bacakları arasından Fırat nehrini geçirmekte
Kızın aklından geçeni tuale dökmesi imkansız
Ressamsa sadece Mezopotomya'yı çizmekte

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
Her Şey Tektir

Ağaçlar her sonbaharda döker yapraklarını
Zamanı gelince sen de dökersin yaşlarını
Aynı yaratıcının suretindedir dallarla yaşlar
Ağaçla insanın farkı nedir güz mevsiminde

Taşa benzer insanlar yontma bir heykeldir.
Dağlarla boy ölçüşen insan bazen zerredir
Aynı yaratıcının değil midir dağ ile zerreler
Çukura girince ağlar sağdaki soldaki gözler

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
Heyecanın Olmak İstiyorum

Her gözyaşımda okyanus damlalarının mutlulukları
Karanlık denizin ortasında varlığına akıyorum ben
İçimde biriktikçe, hesap veriyorum karanlık sulara
Avuçlarına bırakıyorum sevinç aşk adına ne varsa.

Ruhum eriyor; sonsuz, cömert, sınırsız duygu bu
Dinmeyen, düşkün yağmurlar bırakıyorum ellerine
Sana heyecan veren, hayatın için aşkı sunuyorum.
Umuduna, açmaya çalışan çiçeklerine yağıyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
Hırs ve Azim

Türk siyasetinde en çok hakim olan duygunun hırs olduğunu gözlemlemekteyim. Siyasi partiler ' Bir hışımla geldi geçti; peh, peh, peh! ' profiliyle hareket etmekteler.
Ekranlarda bilmem hangi rektör yüz kaslarını gererek ' Benim semtime giremezsin, sen git kendi mahallende muhtarını seç! ' diyerek demokrasinin sınırlarını ortaya koymaktadır.
Bazı siyasi parti liderleri ise ' Ben yoksam felaket olur.' diyerek kurtarıcı rolüne girmektedir. Ben ise her zaman şunu derim 'Allah Türkiye'yi kurtarıcılardan kurtarsın.'
Gelgelelim Türkiye'de bu kadar hırsla hareket eden siyasetçiler içinden kimlerin kazanacağına? Bence bunlar hırslarıyla kendinden geçmiş, duygularını yitirmiş insanlar olduklarından hiçbir şey kazanamayacaklar.
Türkiye'de azimle yani sabırla yoluna devam edenler kazanacaklar. Çünkü bütün gerçek başarıların altında ezilmemiş güçlü sahsiyetler vardır.
Bu halk hiç süphesiz otobüslerin üzerinde konuşurken kendine tüküren siyasetçilere 'Yağmur yağar şakır şakır; Ya Rabbi çok şükür. ' demeyecektir.
Eğri fikir doğru murat almaz. Yani niyeti kötü olanlar hiçbir zaman aydınlığı bulamazlar. Kendi karanlıklarında kaybolur giderler.
Başka bir örnek vermek gerekirse hani o zorbalık sevdalıları var ya onlar aslında bir örümcek ağında yaşamaktadırlar. Bilirsiniz ki bütün hayvanlar yuvalarını barınmak için yaparken örümcekler avlanmak için yapar. Yani burası misafirler için hiç güvenli değildir. O yüzden gerçeğin, doğrunun yanında olmayıp, iyi ve güzel düşünen İNSANLARI kendi ağlarına düşürmeye çalışanlar bilsinler ki; bu dünya onlar için bir örümceğin ağından farksızdır. Ve dahi bilsinler ki insan olmak için illa Müslüman olmak, Hristiyan olmak, illa Atatürkçü olmak, illa laik olmak gerekmemektedir. Bence kaplerinde hardal tanesi kadar sevgi bulunsun yeter. Ama nerdeee...

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İmkansız Aşk

Yalnızlığım keskin bıçaktır sensizliğimde.
Boynumda sana kurban oluşumun tadı.
İmkansızlık çırpınıyor bedenimde aşkla.
Ölüyorum çünkü sen yoksun senelerce.

Kurban olduğum gözlerinde çelik ışıltısı.
Her bakışında yaralandığım kanlı sevda.
Kıyasıya can çekişimde imkansız sevgi.
Başkalarının kollarında sen bana yasak.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İnsanlaşma Bir Süreçtir

Dünyada oldum olası bir linç kültürü alıp başını gitmiştir.Ötekine karşı bir tahammülsüzlük ve anlayışsızlık öncelikle tavandan tabana doğru bir seyir izlemiştir.İnsanlar, takdir edilmiş bir hayatın çerçeveli ve yaldızlı kurgusu içinde yaşamaya devam etmiştir. Medeniyetler birbirini anlamaya çalışmamıştır.Sadede gelirsek, Fransız İhtilali'nden sonra dünyada bir bıçak gibi yayılan milliyetçilik akımı, bir çok insanın yargısız infazına sebep olmuştur. Bu infazdan sadece Ermeniler değil bütün milletler nasibini almıştır. Zenciler, Yahudiler, Kürtler, Araplar, Kızılderililer, Vietnamlılar, Koreliler, Boşnaklar soykırıma tabi tutulmuştur.
Ermeni soykırımı olayı ise böyle bir anlayış içinde Batı medeniyetinin Türkiye'de dayatmış olduğu giyotin kültürünün bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. Türkler ve Ermeniler kardeş milletken bir anda bu dost ilişkileri bıçak gibi kesilmiştir. Avrupa faşizminin sömürü topraklarından çekilmesi durumunda dünyada yaşayan insanların kendi kaderlerini belirleyebileceklerine inancım sonsuzdur.
Türk halkı ise ne zaman ki bilgi toplumu olur ve dünyaya kültür ile bilgi ihraç eder; o zaman bazı karanlık eller Türk topraklarından çekilecektir.İşte o zaman el değmemiş topraklar gibi Türkiye bir cennet olacaktır.
İnsanlaşma ise bir süreçtir.Bu süreci tamamlayanlar dünyada yüzde onluk bir kesimdir.Bu oran yüzde yirmiye çıkarsa bir toplumda, o toplum kurtulmuş demektir.' Atlar at olarak doğar ama insanlar bebek olarak doğarlar; insanlığını sonradan kazanırlar.'
Şu dünyada sadece Türkler, İngilizler, Fransızlar veya Amerikalılar insan değildir. Herkes birbirini anlar ve tahammül ederse bir adım ileri gidilmiş demektir. Sorun o adımı atacak insanların olmayışıdır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İntihar Çiçekleri

Nice aşklar eskittim yüzsüzlüğün kalp vuruşlarında
Damarlarımda dolaştı kan yerine kar yüzlü eşkiya
İntihar çiçekleri büyüdü gül yüzlü gülüşlerimde yar
Nice güller soldurdum yağmurları yok saymamdan

Seni ince bir sızı gibi mağara sızıntılarında sevdim
Zar gibi göl üzeri buzlarda dolaştım hassasiyetimle
Seni bir ömür sevebilecekken kırdın ayaklarımı yar
Her ne zaman sana gelmek istesem ölürüm tekrar

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İntiharım Çok

Saf duyguda dudak titremede.
Ağzım buz ister misali nöbette.
Yangın yeri buralı değil uhrevi.
Deniz döksen söndüremez beni.

Hangi çerçeveyle bakarsan bak.
Her duruş çerçevesi kırık resim.
Eline kanım bulaşır camlarımdan.
Bu dünyalı değilim intiharım çok.

Ne kadar hayat dolu olursan ol.
Yetmez bana derin maviliklerin.
Yüreğime yağmur suları indirsen
Diriltemez sevgin bir daha beni.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İntiharın Eşiğinde

Her taraf karanlık ve soğuktur intiharın eşiğinde
Gözlerini kapadığın an cehenneme sürüklenirsin.
Ömür boyu mutlu olmadın da ölürken ederler mi
Yok öyle şatafat içinde ölmek sana yedirirler mi.

Yok öyle kolay değil uçuruma atlamayı seçmek
İki gözyaşı döküp arkana bakmadan çekip gitmek.
Önünde ölmeyi çok isteyen nice insanlar vardır
Düşünce iflas etmiş, duygullar bayrak çekmişken.

Önünde atlamayı bekleyen çok sıranı bileceksin.
Önceden kalma borcun varsa onları ödeyeceksin.
Bilinmezler içinde bildiklerin ne ki? Koca bir hiç.
Haykırsan sesini duyan yok, ölüme sevinen çok.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İstanbul'da İmdat

Saraylar cariyeler gördüğü gibi
Haliç'in kenar sularında,
Sokak çocuklarını da görmeliydi.
Mimar Sinan'ın avlularında
Dilencileri görmeliydi İstanbul.

Yedi tepeden yokuş aşağı
Kaydığını hissetmeliydi ayakların.
İnci gibi boğazına dizilirken yalılar
Kenar mahallelerde mavi gözlü
Yosun kokulu çocukları işitmeliydi.
Zengin bir ruh taşımalıydı İstanbul.

Martı gözleriyle dünyayı gezmeli
Engin bir bakışa bürünmeliydi.
Dizlerine kadar denize boğulmuş
Kadırgaları karadan yürütmüş şehir.

Kaldırım taşlarında üşürken insan
Parklarda, bahçelerde ateş gülleri
Caddede palmiyeler dikmemeliydi
Taşı toprağı altın dindar İstanbul.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
İstemiyorum Seni

Dökülen sıvalardan duvarlarda bir şeylerin kalmaması gibi..
Daha az seviyorum seni...Gün gün tükeniyorken ömrüm,
Daha çok, daha acı dökülüyor gözlerimden bıraktım seni
Hayallerim, aklım, beynim çürüyor yeter istemiyorum seni

Bir çiçeğin önünde otuz saniye durur gibi seviyorum seni
Bir duvar gibi üstüme çöküyor bana ettiklerin, eziyetlerin
Yoruldum bak ve gün, ay, yıl eksiliyorsun takvimlerimden...
Hayallerim, aklım, beynim çürüyor yeter istemiyorum seni

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:24 PM
Kadavra

Gri metal levhanın üzerinde bedenim upuzun
Neşter acımasızlığında kadavra cesedim ben
Boynuma açılan yarıkla kesik tenim kırmızı
Derimi yüzen eldivenden dökülmektedir kanım

Vücudum donuk bakışların altında problemli
Dehşet dakikasında kaburgalarım açık oturum
İç organlarım ibret tablosu ressamsız resim
İnsanlar ten ve kemik değildir ruhumu kurtarın

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Kadehten Dökülen Kadın

Kadehten önce kadının gül kırmızısı saçları aktı.
Sonra köpük köpük sarhoşluk sardı her yanı.
Kadının yemyeşil gözleri ihtiras kokan topraktı.
Asma bahçelerinin üzümü gibi baygın bakardı.

Ahh! Şarap tadında bir kadın dudağımdan öptü.
Üzüm dolusu aşkı köpürte köpürte kalbime saldı.
Başımı döndürdü kızıl şafaklarıma saçını döktü.
Kadehten dökülen kadın kokusunu habire yaydı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Kadın ve Yatak

Kadınlar gözlerini kapatıp kocalarını dinlerler
Yalancı sevişmeden yalan çocuklar doğururlar
Bir sis perdesi akşam güneşiyle sulara değer
Yatakta kadınlar kaybolur çarşaf didiklerinde

Her yerde saç her telde ince can çekişmeler
Okşamalardan arta kalan kan revan cinayetler
Zor kibar ellerin hoyrat avuçlarda yok olması
Kadınlar çizgidir o incelikten herkes geçemez

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Kafirin Hüznünü Yaşar Gönlüm

Öksüz çocukların ahları içinde bir kafirin hüznünü yaşar gönlüm
Tutuşur yüzüm bir cehennem olur gözüm bir teselli göremem ki
Her köşe başında cinayetim işlenir katilim cennete kaçar gider.
Bakışlarımda kar yağar parmaklarımda kuşlar üşür ölürüm böyle.

Bir hazin türkü dolar gözyaşlarıma ağlarım duymazsın hıçkırığımı.
Bir sayfa aralanır şiirlerimden kaçan kuşları vururlar seyredersin.
Kendini Müslüman bilirsin beni sevap niyetine cehenneme itersin.
Şiir yanar, kalem yanar, elim tutuşur her şeyimi yakıp gidersin.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Kan Yağar Merhamet Dilenenlerin Üstüne

Mor zambaklar ellerini havaya kaldırır
Keder içerisinde kalır bedenleri kıvranır
Çakallar kuşları kanatlarından yakalar
Bembeyaz bulutlar kirli kanlara bulanır

Kan yağar merhamet dilenenlerin üstüne
Bütün yapraklar kararır zambaklar ölür
Yer ve gök titrer güzelliğe çirkinlik karışır
Kan yağar merhamet dilenenlerin üstüne

Siyah güller ak güller daim renksiz kalır
Kara kıştaysa turuncu açar nar çiçekleri
Sen ipince bir dalsın başında kavak yeli
Uyu sevdiğim serçe kuşları ötsün sana

Bir serinlik dolar her akşam rüyalarıma
Derede çakıl taşları saflığını hatırlatır bana
Gülüşünde masal kuşları beyaz kanatları
Rüzgar senle öpüşürken ruhumu uçurur.

Kan yağar merhamet dilenenlerin üstüne
Öyle sevdim ki seni ölürüm gülümsesen
Toprak dağlardan sel gibi koparak gelir
Duygular yüreğimden can vere vere gelir

Ben ağaçlara, dallara tutuna tutuna çıkarım
Seni meyvelerin kekremsi tadında ararım
Yapraklar ellerinle doldurur dünyamı ansızın
Titrek, ürkek bir duyguyla hazanını yaşarım

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Karalahana

Bu ara karalahana gibiyim. Karalahana kara değil; ben de ben değilim.
Kendi rengimi ortaya koyamamaktayım.Evet, ben yeşilim ama nedense kara talihim peşimde. Sürekli bana kapkara bir ön yargı giydirilmekte. Kişiliğime uygun bir boya hayatımı renklendirememekte.
Sürekli fırçalamakta beni insanlar kişiliğimi karalamakta. Benim yaprak yaprak bir mahşer yeri olduğumu görmemekte. Yemyeşil bir tabiata sahip olduğumu düşünememekte. Herkes bana dünya kazanında cehennem azabı yaşatmakta. Beni iliklerime kadar kaynatmakta.
Bembeyaz kar örtüsü üstüne karalahana gölgesi düşmekte. Yeşil ve beyaz kompozisyonu kış manzarasını oluşturmakta. Soğuk bakanlara yemyeşil lahana sımsıcak ruhunu akıtmakta. Soyadımı eriyen buz sarkıtlarının sularına katmakta.
Yoksulun karın tokluğudur karalahana. Bir coğrafyanın yamaçlarından kopup gelen sevgi selidir aslında. Bir toprağın yüreğine ekilmiş aşk tohumudur. Karadeniz ruhunun alevden bir bitkiye dönüşümüdür. Bütün ocakları tutuşturan bir fitildir bir kişiliktir başlıbaşına.
Bir karalahana iklimi yaşamaktayım. Kimse ruhumu yansıtan yayla yeşilini görememekte. Herkes beni içindeki karanlığa çekmekte. Bana karalahana demekte. Sonra oturup yemekte. Aslında şunu kimse bilmemekte:
Bir isyanın kök salışıdır karalahana.Dağlarda toprağa tutunmanın ve bir rüzgarı hissetmenin adıdır. Yaprak yaprak yeşil yeşil hayatın tadıdır ve benim açlığımdır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:26 PM
Karanfil

Korkular poyraz estiriyor düşlerime.
Bir yaprağı bile titremiyor karanfilimin.
Binip gidiyorum kapkara bulutlara.
Karanfil serpiyorum aydınlık yarınlara.

Biliyorum zayıflıklar boyun borcum.
Boyun eğmiyorum zavallılıklara.
Bembeyaz karanfiller koklatıyorum
Kan içre kan kırığı burunlara.
Senden ışık taşıyorum ağaran ufuklara.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Karanlıkta Kalmış Gül

Karanlıklarda kalmış açmamış gül goncayım.
Yüreğimden damla damla süzülür çiy tanesi.
Sevmek isterim akıp duran seni ve sefaletleri.

Bir gül yanıklığında tutuşur içimde aşk külleri.
Savrulur ruhum gecenin karanlıklarında ateşli.
Kor yapraklar dökülür akşam kızılığında ezeli.
Sevmek isterim seni gül kırmızılığında sahipli.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Kemanım Doydu Notalara

Kemanım doydu notalara.
Çalmaz aynı şarkıdan bir daha.
Akorduna gerdim sinirlerimi.
Astım tellerine İsa peygamberi.

Her ilahi sesinde çarmıhın tınısı.
Kanlı yazgıların bu sonuncusu.
Edebi mahşer yerinin son şarkıcısı.
Cehenneme itilir yanık sesiyle.

Kanayan tenim alışıktır İsa'nın defnine.
Damarlarımdan akan ölüm senfonisine.
Damla damla kanım verir rengini.
Kemanın tel tel titreyen ilahi sesine.

Doydu nefsim bütün acılara.
Bedenimden süzülen tüm orkestralara.
Omuzlarım yüklendi her savaşı.
Taşıdım hayatım boyunca insanlığımı
Allah aşkına, peygamber aşkına.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Kendimiz Olma Adına

Eriyip benzeşiyoruz başkalarıyla.
Kaybettikçe farklılığımızdan,
Kabul görüyoruz.
Aynı ayinlerde
Aynı kurbanları oynuyoruz.
Pabuç bırakıyoruz topluma.
Kendimizi kurban ediyoruz;
Boynumuza takılırken kurdeleler.
Kuzu kuzu gidiyoruz.
Karşı koymuyoruz kimseye,
Kendi sesimizden korkuyoruz.
Toplumun biçtiği rolleri oynuyoruz;
Büyük alkışlar alma adına.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Kesik Koridor

Hayallerimin dolu olduğu düşüncelerimin konulduğu oda bana uzak.
Kesik bir koridorda çığlıklarımı saklayan kilimleri aşksızlığıma sererken
Sana gelebilmek için ışıkları kendi ellerimle yaktım seni bulamadım.
Yatakta, hayallerimde yokluğunu yaşadım seninle yine sevişemedim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Kıvılcım

Aşkı avuçlarımdan yakalardım ateş böceği.
Gözlerim zindan yeri ışığına muhtaç şimdi.
Ellerin nasıl söker atar beden toprağımdan
Sevgiyle tutuşturduğun o kıvılcım dolu aşkı.

Gözlerim sana bakışında hürriyetimi saklar.
Yangın olur yüreğim isyan duygularım azar.
Zindan gözlerimde ruhum hayalinle korlanır.
Kıvılcım olurum, ideoloji olurum, aşk olurum.
Yürek nevruzumdan seni göze ışık yaparım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:27 PM
Kim Isıtır Beni

Kış gurbetlerinde donmuş parmaklarım
Işıklar ve müzik karanlık gecede donuk
Ölü ve soğuktur onca nota bedenimde.
Her ayaz kar fırtınalarını örter yüreğime
Güneş ışıltılı içimde ateş yansa ansızın
Boşuna kaçışım dünyada özgürlük yok
Bütün gök karanlıklarında karga kanadı
Uçuşur başıma ölüm sessizliği leşliğim.
Titrek gök karanlıkları yağar bana doğru.
Kim ısıtır, sıcak ellerini uzatır bana artık.
Kıvranarak, çırpınarak, işkence görerek
Bütün ebedi acıların buz kırıklarındayım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:28 PM
Kim Kurtaracak Türkiye'yi?

ABD soykırım dedi. Atalarımı Ermenileri katletmekle suçladı. Ah adalet güçlünün elinde bir sopa mısın? Yalın ayak yürürken Türkiye ileri daha ileri gitmek için çabalarken tabanlarına indirilen değnekler reva mıdır? Türkiye'm memleketim... Kimler seni bu hale getirdi? Kimler seni falakaya çektirdi? Dünyadaki hakim güçler fakir ve zayıf ülkeleri hizaya getirmek için bazen asker tıraşı yaparken bazen de kafa derilerini yüzmektedir. Geri kalmış ülkelerin yöneticileri ise saçlarını rüzgara salıvererek halkının önünde pozlar vermeye devam ederken halkın alnından kanlar akmaktadır. Ah Türkiye'm senin için kararlar alanlar var. Türk halkını kendileri gibi düşünmediği için aptal sayanlar şimdi de katliamcı saymaktadır. Niçin mi böyle? Hiç kuşkusuz kendini yönetemeyenleri başkaları yönetir. Türkiye kendini yönetemedi; sürekli borçlandırılıp tüketildi. Ayakları üzerinde durmasına izin verilmedi. Sürekli falakaya çektirildi. Üretmesine ve emek ülkesi olmasına izin verilmedi. Ne kendi fikrini ortaya koyabildi- illa batılı gibi düşündürüldü- ne de kendi silahını üretibildi. Başkasının ellerine kendi istikbalini yerleştirdi. ABD de eline geçen bu kozla kirli parmağını Türkiye'nin en mahrem yerine sokabildi. Türkiye'yi parmağıyla oynatıverdi. Üzülmek kar etmez..Ağlamak yüzdeki utanç kırmızısını silip atabilir mi? Türkiye'nin bölünmesine mani olabilir mi? Atatürk'ün cumhuriyeti teslim ettiği gençlik duyarsızlaştırıldı. Uyuşturucu, fuhuş, alkol ve zamparalık batağına çekildi. Şimdi kime güveneyim? Kim kurtaracak Türkiye'yi? Hangi akıl ve irade güçlü ve payıdar kılacak ülkemin istikbalini? Bütün akıllar kurşun gibi eritilirken gerek kalmadı kafalara silah sıkmaya. Türk insanı yarı ölü yarı baygın bir halde yaşatılmaya çalışılırken saçlarını ABD'ye okşatanlar en akıl almaz oyunlarını Türkiye'de oynadılar. Evet bunlar Deccal'dı. Halka ateşi su olarak gösterdiler ve sonra ülkeyi cehenneme çevirdiler. Hangi ülke 24 yıl teröre dayanabilir ve bu kadar özverili olabilir. Hangi ülke yıllarca terörle yaşayabilir. Tabi ki Türkiye...Bin bir zahmetle yetiştirdiği evladını vatanına kim verebilir. Her şeyi sineye çeken halkıma kim bu kadar zulmedebilir. Tabi ki Deccaller...Halkının acısını görmeyen ruhu kör vicdanı kör gözü kör şeytanlar zulmedebilir. Artık elimize sapanları almanın zamanıdır. Kör vicdanlara taş atmanın zamanıdır. Türkiye'yedeki melek suretlileri göğe yükseltmenin zamanıdır. Atatürk'ün gök mavisi gözlerinde Türk bayrağını dalgalandırmanın onu gözlerinden öpmenin tam anıdır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:28 PM
Kimsenin Anlamasını Bekleme

İnsan düşündüğü kadar yalnızdır.
Karanlık suların ışığı
Dökülürken göz pınarlarından
Bir boşlukta asılan
İdam mahkumu gibi başı yalnızdır.
Saçları hiç okşanmamış bir çocuğun
Yetimliği kadar içi yalnızdır.
Düşünce özgürlüğü adına
İnsan hakları adına
Yürürken hayatın dar patikalarında
Yanına kimseyi alamayacak kadar
İnsan yalnızdır.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:29 PM
Korkularım

Gözümde korkuyla doğdum anamdan.

Ne yana baktımsa yıpranmış bir yüz.
Ve her gördüğüm yüzde yıldız kayar
Bütün çizgilerden kopan bir fırtınayla.

Çocukken herkes gözlerimden öperdi.
Büyüdüm bakışlarımdan düştü dudak.
Etrafa yayıldı tespih tanesi korkularım.
Kan dolu gözlerimle toprağa saçıldım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Koro Halinde

Sanat müziği makamları gibi olmalı tüm idare
Bizi şarkı söyletir gibi yönetmeliler koro halinde
Marş söyler gibi her zaman yerinde saymamalı
Hava kan ve barut kokmamalı postalları atmalı

Bütün yüzlerde bahar dalları ve şakıyan kuşlar
Kardeş türküleri söylemeli bütün martılar mavi
El ele vererek halay çeker gibi yaşamalı insanlar
Yönetenler, yönetilenler karı eritip çağıldamalı

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kum Saati

Acılar süzgeçten geçtiğinde,
Geride kalanın bir umut olduğunu anlarsın.
Umut ise beklemektir.
Kumsalda çıplak ayakların kuma değerken,
Dalgalar sakin sakin kıyıya vururken,
Sen bunların farkına varamayacaksın;
Çünkü ruhun bir ceviz kapuğu gibi
İçindeki okyanusun dalgalarıyla boğuşuyor olacak.
Ufka doğru bakarken,
Nankörce ayaklarının altında ezdiğin,
Güzellikleri göremeyeceksin.
Bir maskot gibi sevgiyle var olan,
Sevgi tükenince,
Sıkıntı veren bir oyuncak olacaksın.
Bir oyunun içinde bir oyuncak.
Sevilmeyi umuda dönüştürmüş
Ve bu yüzden elini öptüklerinin eline düşmüş
Bir sevgi çıkmazı olacaksın.

Ufukta güneş batarken,
Bakışların bir hançer gibi denizi kızıla boyayacak.
İntihar ederken düşüncelerin hançer yarasıyla,
Duyguların güneşin battığı yerde boğulacak.
Bir yakamoz olacak pembe düşlerin,
Alaca karanlığında denizin.

Nice sabahlar aynı kumsalda,
Beyaz yelkenli gemiyi beklerken,
Sen aynı sen olmayacaksın!
Biraz daha küçülmüş,
Biraz daha parçalanmış olacaksın.
Ve her parçalanışta,
Kum tanesine dönüştüğünde,
Kum saatinde zaman senin için akmayacak;
Sen zaman için akacaksın.
Çünkü yarınlardan bir şeyler umut ederken,
Umut bütün zamanını senden almış olacak.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kumdan Kalelerini Yıkarım

Dert ezer, zaman savurur çölde kavrulan kumum ben.
Bin mislidir yalnızlığım, her bir yanımda yığınla pürüz.
Bir inilti halinde derdimi yıldızlara salarım sema kararır
Istırap, karanlık geceme dolar toz duman olurum ben.

Kum kavrulur yürek yangınımda ben yıllarca susarım.
Zaman gönlümde köz yanarım acı zehrimi yudumlarım.
Her saniye yüreğime kum fırtanaları salarım dolarım.
Nereye gitsem hatıran dolu kumdan kalelerini yıkarım

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kurayı Kazandın Kamyon Boşaltacaksın

Dünyada en büyük erdem nedir? Çalışkanlık mıdır? Öyleyse kölelerden niçin erdemliler sınıfı oluşmamıştır? Ya ameleler çok mu erdemlidir? Hangi mecliste söz hakkına sahiptirler?
Bazıları cesaretin çok önemli bir nitelik olduğunu söyleyecektir kuşkusuz.Cesaret bütün insanlara yakışır bir durum olduğundan kişiyi özel kılacak erdemlerden olamayacaktır şüphesiz.
Öyleyse güzellik bir estetik arayış olduğundan en faziletli özelliğin bu olduğu fikri hakim olacaktır ve 'hızlı yaşa genç öl' felsefesiyle hareket edenler çıkacaktır.Ortaya çok yakışıksız sonlar çıkacaktır tereddütsüz.
Bazıları kalkıp 'erdem zayıflıktır.' diyecektir.Yıllarca hep böyle kandırıldık diyerek
isyan bayrağını çekecektir.Artık o insan için ülke bayrakları bir şey ifade etmeyecektir.
Göklerinde kendine ait manevi baskılardan uzak şafaklar dalgalanacaktır.
Hayır hayır en iyi duruş sağ gösterip sol vuruş diyenler de çıkacaktır. Böyleleri
kurnazlığın bir ahlaksızlık olduğunu asla o kalın kafalarına sokamayacaklar
başkalarını kandırmanın büyük bir zeka ürünü olduğunu öne sürüp halkı soyacaklardır.
Ah zeka tabi ki erdemsin aklı başında olan insanların içinde.
Peki kaç kişi aklı başında birine rastlamıştır hayatı boyunca.
Akıl dizginlenemeyen duyguların çiftelerinden sonra toparlanabilmiş midir?
Güç ne er kelimedir değil mi? Bileği güçlü yiğit köyün en güzel kızını almamış mıdır?
Kız imamın kızı da olsa bu güce dualarıyla karşı koyabilmiş midir?
Askerler silahlarının gölgesinde düşman milletlerin kadınlarına tecavüz etmemiş midir?
Güç her şeyi alt üst etmemiş midir?
En büyük erdem iyi kaderdir.İyi işlerdir.İşte bu faziletler de bizim elimizde değildir.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kurda Aşık Olan Kuzu

Sen gül bahçesinde beyaz gül yüzlü kuzu
O dikenli yollarda kana bulanmış bir kurt
Doyururken tüm organlarını pençesi aşkın
Kanlatır ruhunu ayağına ömrünü döktüğün

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kuru Gürültü

İnsanların ne olduğu ne olmadığı
Paslı kulaklarımda bir çınlıyor ki
Neler söylediklerini işitemiyorum.
Bir yalnızlık senfonisidir yaşadığım.
Her ağızdan bir çığlık yükseliyor.
Allah'ım çıldırıyor muyum bilmem.
Kimse sesinden büyük gelmiyor.
Herkes isminin altında assolist.
Kendi ritminde türküsünü söylüyor.
Öz hayatından nameler çalıyor.
Gördüğüme duyduklarıma şaşırdım.
Ben sevdiğimi gözü kapalı tanıdım.
Çağrışında bir burukluk bir yalınlık...
Bu ses hayatımdan çıktı çıkalı
Her yerde kuru gürültü yaşıyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:30 PM
Kuşlar

İnsanın insana kanat germediği yerde kuşlar vuruldu yüreğinden.
Yaşamak isterken bulutları delerek tüyleri yolundu bedenlerinden.
Yok! Yeryüzü dar geldi kuşlara çığlıkları sığmadı masmavi göklere
Bir kırık camdan dökülen parçalar gibi kanları döküldü her yere.

Anne benim omuzlarım yok! Bir kuşkonmaza döndü tüm bedenim.
Sevmek isterken deli mavi yüreğimin oynayışında çocuk ağladı.
Hem palyaçoyu hapse attılar hem kuşlar vuruldu gözlerinden anne.
Tüfek omza deme bana komutan bütün kuşları yük edindim ben.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Kuytu

Dallar köPage Rankingü kurarken bahara
Cenneteki olgun meyvelerden
Dudaklarına tat bırakacağım.
Seni sevgilere doyuracağım.
Ayak bastığım aşk toprağından
Sana dünyayı taşıyacağım.
Bakışlarımda yıldızların olacak
Kabul olmuş tüm dileklerimle
Dağı taşı yollarına dökeceğim.
Ellerin terleyecek heyecandan
Dizlerinin bağları çözülecek
Dallardan düşen yapraklar gibi
Yüreğinin kuytusuna düşeceğim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Maraz

Karabasan gibi bulutlar sabır taşımı yuvarlar.
Yağmura dönüşürken elindekiler,
Gözlerim yağmurlarla akar.

Sızdıran testinin suyuna yapışır,
Geceyi siyah suya çeviren marazlar.
Artık her dert uykusuzluğumla başlar.
Irmaklar genişler, dallanıp budaklanır ağaçlar.
Dünyaya bu çığlık nasıl sığar?
Gül dikeninden sıyrılır, ayrılık haklı çıkar.
Şiir dolu bir gemi cinnetten cennete kaçar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Mavi Gözlü Kadın

Sen mavi gözlü kadın
Duygu denizinde
Midye kapanıklığı yaşar
Boynuna inciler takarsın.

Sen yosun kokan kadın
Duyguların gel git
Bilirsin denizin çiçeği yok.
Bağrına taş basarsın.

Sen deniz yüklü kadın.
Kendi derinliğinde boğuşur
Derdini martılarla paylaşırsın.

Sen mavi gözlü kadın.
Deniz kadar fırtınalıyken
Seni derinden anlayacak
Kimseyi bulamazsın.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Merdiven

Sen gittiğinden beri çocuklar adresimi unuttu.
Haber gelmedi masum sevinçlerin ilkbaharından
Erik çiçeklerinden gelin bakışlı kelebekler gitti.
Ne merdivende izin ne pencerende sesin kaldı.

Sen gittiğinden beri sardunya saksıya sığmadı.
Çiçeksiz mevsimler başladı yüreğimde renksiz
Ah sevgili dünya dar geldi yarınlarımdan gidince
Ne merdivende izin ne pencerende sesin kaldı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Mor *******

Sarmaşıklar dolanır *******e.
Mor çiçekler açtırır.
Her bir sağlam duruşta gece
Taş kesilir; morarır.
Heba olur şiirler.
Bir onun hayali
Bir de mor inleyişler kalır.

Güneş batar; dağlar morarır.
Cehennem yırtar gökyüzünü.
Denizler hırçınlaşır.
Dalarım hayaline
Mor ******* yaşarım.

Gümüş rengi gece içinde,
Perdelenir mor sarmaşıklar.
Örter yüreğimi, diner acılar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Muştu Ağacı

Bir muştu ağacı olayım.
Dallarım uzansın gökyüzüne.
İsimler kazınırken bedenime
Yeryüzünde kök salayım.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Mutluluk

Bir ağacı budamak onu kökünden etkiler mi? Bir derenin önüne taş koymak suyu engeller mi?
Hayatımızda birçok sorun yaşamaktayız. Bu sorunları geçiçi çözümlerle önleyebiliriz belki ama bir gün o sorunların yeniden yeşerdiğini ya da yeni bir kaynaktan önümüze çıktığını görürüz. Öyleyse yapılması gerek şey sorunun köküne inmektir.
Sorunun kaynağı düşüncelerimiz mi, duygularımız mı, davranışlarımız veya tavırlarımız mıdır? Kaynağı ne ise oraya inmeli ve o sorunu kökünden halletmeliyiz.
Korkularımızla yüzleşmesini öğrenmeli ve gerekirse yüzümüzdeki sivilceleri deşmeliyiz. Evet, evet sorunun ne ise onu iyice hissetmeliyiz. Onun ortaya çıkmasına izin vermeliyiz ve onu ele geçirmeliyiz o bizi ele geçirmeden.
Hayata olumlu yönden bakmalıyız. Zıra beyin, olumsuzluk eklerini reddetmekte mutlu düşünmeye dair cümleler kurmamızı istemektedir. Ben bu hastalıktan kurtulamayacağım dediğimiz anda o düşünce bir kanser gibi her yerimizi sarmakta ve dalımızı budağımızı kırmaktadır.
Hayatı bir zorunluluk gibi görmemeliyiz. Yaşadığımız için yaşamalıyız. Dallarımızı kıran rüzgar nereden eserse essin toprağa kök salmalıyız. Mutlu olmalıyız. Bütün sorunları var olduğumuz için yaşadığımızı unutmamalıyız.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Narkoz

Başka bir şey bu adı daha konmamış bir duygu.
Sancıları daha bitmemiş acılarımın narkoz fışkırışı
Masaya yatmış ölüm kalım mücedelemin kanlanışı
Henüz daha hayata doymamış yüreğimin ters duruşu
Senin için sevgili senin için yaşadıklarım işte bu.
Bir deli saçmalığının içinde çıldırmadan kalmışlığım
Can havliyle ortaya çıkışım ölesiye, delicesine sevişim.
Gönül sermayesiyle akıl hastahanesi kuruşum.
Aşk namına aklını oynatışımın delili deli bakışı bu.
Hastalıkta ritmi bozuk sayıklamaya mantık oluşum
Hayal ötesi ruha dokunur teselli ararken çırpınışım
Mayın tarlasında kendini kötü hissedişle barışım
Çaresizliğin içinde bütün olamayışımın işte kabulü.
Sevgilerimin son buluşu böyledir ağırdır unutuşum.
Her irtifa kaybında betona vuruşum göğüs kabusüm.
Kaburga kemikleri elime verilmiş aşkımın intiharı şu.
Ölesiye sevmenin çıldırasıya sevmenin son raundu
Beni cenazeye çevirdi sağ gösterip sol vuruşun.
Yenilginin arifesinde dağlara tırmanışım zirve yapışım
Uçurumları görüşüm ve göklerden kanat koparışım
Kanatlanışım kargaların üzerinde kartala öykünüşüm
İnsanlara, sana unutma rahmetiyle karşı koyuşum
Bana temiz, sağlıklı bir gelecek bıraktı sensiz oluşum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Nerdesin?

Nerdesin? Bir iz bırakmadan ağaç diplerinden
Hangi sabra tat vermeye gitti ayak diremelerin.
Kök saldığından beridir edebiyat topraklarıma
Şiir meyveye durdu; olgunlaşıp gölgene düştü.

Kitap hayat ağacını anlatır dal dal budak budak
Sayfalarda ayakta kalan ormanların kök hücresi.
Koca bir yalanı anlatır insana ait yazgısı yaprak.
Kalem göze sürünür bakarken adaletten kaçar.

Nerdesin? Kim senin adını anlatır benden başka.
Şiir doldu dallar boynunu büktü ağaç meyveye.
Seni ekledim mısra mısra tutunduğum her sabra.
Gövdenle ulaştım aşkı tatma adına en doruklara.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Nilüfer(Bataklık Çiçeği)

Kasvetli bir gün görüyor yine gözlerim.
Yetim çocuğun haykırışlarını yaşıyorum.
Aşına aşına beynime ince sular sızıyor.
Çiseli yağmur biriktiriyorum gülüşümde.
Batağa düştüğümü dehşetle görüyorum.
Bir avuç su bulsam ağırlığını taşıyorum.
Boğuyorum ellerimle hayata soluğumu.
Çünkü korkuyorum sadece bağırıyorum.
Paçalarıma yapışan, çamurlar bulaştıran
Kirli sularda yürür gibi ayaklarımı çeken
Her adımda günlük yol zahmeti çektiren
Ömür denen eziyete battıkça batıyorum.
Karabataklar uçuşuyor başımın üstünde.
Beynimi kuşlara yediriyorum ağlıyorum.
Hayatımı düşündükçe nilüferi seviyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Nimet

Dünya bir nimetse neden kılçıkları bana batıyor
Neden ağzımda çürük balık tadı bırakıyor daima
Denize her düşüşümde martılar yüzümü çiziyor
Ruhum masmavi patiska gibi çürütülüp yırtılıyor

Ahhhh dünya! Bir köpeksin havlayıp duruyorsun.
Korkmuyorum bir şeyden seninle sevişenlerden
Yala iskelet bedenleri eti ve kemiği giyenenleri
Beni bırakıp git kuyruğunla devir tüm güzelliğimi

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Orkide

Siyah yüzler görmeden bembeyaz gülüşler görmek isterdim.
Sevmek isterdim seni orkideleri tek tek ellerimle toplar gibi
Suyu salıvermek gibi yüreğimin bütün kilitlerini sana açardım
İçimi sana dökerdim beyaz gül zamanı olurdu sevmelerimiz.

Siyah yüzler görmeden bembeyaz gülüşler görmek isterdim.
Öpmek isterdim dudaklarımız kana bulaşmadan ağız tadıyla
Gemileri yakardım yüreğimin limanlarında tek seni bırakırdım
Bir seni severdim bembeyaz yüzünden orkideleri okşayarak.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:31 PM
Öğrencimin Düşündürdükleri

Derste beyin fırtınası yaparken, bir kız öğrencim ilginç ve düşündürücü bir cümle kullandı.'Toplumda kadın erkek için bir ölçüttür.' dedi. Şaşırmıştım. Kızım ' Ne demek istediği açıkla, arkadaşların da anlasın' dedim. Hocam ' Biz başımızı erkekler için örtmüyor muyuz? ' veya 'Sokakta, evde erkeklere dikkat ederek hareket etmiyor muyuz? ' dedi ve sözlerine şöyle devam etti:' Neden hayatımızı erkekler biçimlendiriyor? Neden türbanı erkekler tartışıyor? Neden neden hayatımıza bu kadar karışılıyor?
Peki ' istediğin nedir? ' dedim. 'Kendi kararımı kendim almak istiyorum. Yaşamak istiyorum; nefesimi kimseyle paylaşmadan. Her nefes alışımda yanımda aşk adına, namus adına, arkadaş, abi adına birilerini görmek istemiyorum. Neden her şeyle burun buruna geliyorum. Neden tek başıma şarkılar söyleyemiyorum. Ya da hayatın tadına bakamıyorum. Herkes hakkımda karar alırken neden susturuluyorum. ' dedi.
'Peki tek geleceğin evlilik mi? Evlenmesen toplumda yerin yok mu? ' diye sordum.
'Yok ' hocam dedi. 'Bir kadın evlenince, çocuğu da olunca güç kazanır.' diyerek devam etti.' Kadınların hatta kariyeri ne olursa olsun bütün kadınların asıl gücü evliliktedir. Çünkü zayıftırlar, başlarını dayayacakları bir omuza bir desteğe ihtiyaçları vardır. Kadın başının beladan kurtulamamasının asıl sebebi de budur. ' diyerek sözlerini bitirdi.
'Kadınları sokakta hatta hayatın her yerinde biçimlendiren erkeklerse, bu hayat yolunda arabalarını delikanlıların üzerine sürmelerinin sebebi neydi? Kocalarını yarı yolda bırakmalarının nedeni neydi? ' sorusu içimde kaldı. Çünkü biliyordum ki dünyayı ve erkekleri asıl biçimlendiren kadınlardı. Biliyordum ki çoğu kere dünyayı zeka değil, deha değil; aptallık yönetirdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Ölmüş Bir Kadının Aşk Kokan Cesedi

Kadın ömrünce hep aşk hayaliyle yaşadı.
Yalnızlık önünde duran buzdan bir duvardı
Engelleri aşıp bir türlü sıcaklığı bulamadı.
Kadının gözleri deniz mavisi saçları şafaktı.

Öyle bakışları vardı ki sanki dişi kaplandı
Hiçbir erkek pençelerine yaklaşamazdı.
Ufukta güneş batarken kendi denizlerinde
Ruhundaki ateşle aşk acısı onu yakardı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Ölü Aşklar

Ölü aşkların cesetlerini gömdün kendi karanlıklarına
Bir ay ışığı bile düşürmedin kara topraklarına
Issız, yalnız terk edilmiş mezarlığın mezar taşlarında
Bir zamanlar dünyada yüreklere kazılmış ismin yazılı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Ölüm Kokan Gece

Ölüm ihtiras dolu bir gülüştür yarin dudaklarında.
Her öpüşte süzülen kandır işvedir gece boyunca.

Kendi mezarını süslemesini öğrenmeli her insan
Doya doya yaşamasını bilmeli elinden geldiğince

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Örümcek ve Kelebek

Felek ağlarını örerken
Ya örümcek aç kaldı.
Ya kelebek can verdi.
Çelişki hep süregeldi

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Özgürlük

Ağacı kırılmış bir ormanın kuytusunda,
Daha büyük yaşamak için,
Yaşamayı göze almış küçük kuş
Arada bir kül olmaktan gocunmayan
Bir ormandaysa,
Korkmamayı öğrenir elbet.

Küçük kuş, yağmurda özgürlüğe uçarken,
Yüreğinde yağmur sularının ışıltısı.
Altın ışığı yayılır sonsuzluğa özgürlüğün.
Yaşamın ve kardeşliğin.

Ürkek bir kuş havalanır yüreğimden.
Silkinir karanlığı yırtarcasına.
Damlayan yalnızlıktır ak göğsünden
Süzülürken yağmurun altında.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Pamuk Tarlaları

Güneş ışığı omuzları eritiyor.
Toz toprak içinde,
Acılar devşiriyor;
Pamuk tarlalarında insanlar.

Dudakların bir ucunda umut bekliyor.
Bir öpüş ihtilal oluyor.

Güneş ısınıyor.
Güneşin altın ışıkları
Pamuk tarlalarının üzerinde parlıyor.
Dağlar küçülüyor.
Taşlar susuyor.
İnsanlık sese dönüşüyor.
Haykırıyor bir ağızdan
Toprakları yağmalanmış her halkın kalbine.
Yoksulluk bütün bunlar
Yoksulluk diyor.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Panjurları Örtelim

Panjurları örtelim; yaşayalım tek başına.
Güvercinler bile konmasın pervazlarımıza.
Hayatımıza ne kapıdan ne dahi bacadan
Kimse girmesin, gelmesin bir daha asla.
Kapatalım kepenklerimizi bütün dünyaya.

Duygularım yorgun yüreğimin virajlarında.
Sevgi namına o güzel gözler yeter bana.
Kapatalım perdeleri tüm hayat oyunlarına.
Gururumuzla oynanmasın aşkım bir daha.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Papatya

Dökülürken dilimden seni istemeler halden hale girdim.
Ben her kopan parçamla seni diledim adını ezberledim.
En ağır kaybı aşkla elde ettim kupkuru dala benzedim.

Varlığımı gül bahçesinden devşirdim sana meyil verdim.
Tüm çiçekler güldü halime ben papatyayla helalleştim.
En ağır kaybı aşkla elde ettim kupkuru dala benzedim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Pembe Düşlerden Kırmızı Kefen

Gülmek zordur pembe hevesler içinden.
Bir hışımla bülbüller konar düşlerinize.
Koklanmadık tek yer bırakmaz teninizde.
Kan ağlar tomurcuklarınız gözlerinizde.

Bakmak istemezsiniz pembeli çiçeklere.
Boğulmadık hayat kalmaz nefesinizde.
Kanayan teniniz alışır yamalar dikmeye
Pembe düşünden kırmızı kefen giymeye.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Piyano

Piyanomun tuşlarında ağlayan nameler.
Her dokunuşumda yaramdan inlemeler.
Kan içre kan şiir damlasından notalarla
Beethoven haykırır içimdeki yaralı aşkı.

Mozart piyanoları sabrın taşlarıyla kırar.
Vurur çığlık çığlığa ölümcül aşkı notaya.
Bir çağlayan tuşların arasından çıkarak
Coşkuyla vahada buluşur hülyaya dolar.

Çalar kalbimin çarpıntısı senfoni ritmiyle
Bir aslan ceylanı en yaralı anında bırakır.
Ölüm biter aşk dolar piyano tuşlarına
Tüm insanlık köpük sıçratır ak dalgalara.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:32 PM
Rastlantılar

Aynı çeşmenin suyunu içmekten yoruldu dudaklarım.
İltihap oldu her yanım gırtlağıma yapıştı tüm acılarım
Sinekler sivrisinekler daim hayatıma girdiler ne yazık
Kanımı akıtan tanıdık yüzler oysa sevdiğini söylediler.

Beni bıktırdı hep aynı rastlantılar hep aynı işkenceler
Duygularımı düşüncelerimi öldürüp gücümü tükettiler.
Ufak insanlar dünyama çınar gibi gölgeler düşürdüler.
Bütün rüyalarımı talan ettiler özgür kuşlarımı öldürler.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Resim

Bir resim çizdim;
Bütün çıplaklığıyla kendi resmimi.

Dudağımda gözyaşı izleri
Silip süpürdü bütün evetleri.

Soylu büyük bir çizgiyi
Alnıma kazıdım.
Alnımda sakladım bütün gizi.

Kuşkuyla tedirgin gözlerimin çerçevesinde
Uyumuş da büyümüş acılar gördüm.
Yüzümün kıvrımlarında
Hiç olmamışlığın gölgesini vurdum.

Zamanın düğümlerine vurabildiysem kendimi
Çizebildiysem resmimi
Dostuma vermek, düşmanıma göstermek için
Altına da beyaz bir güvercin yaptım.

Bir resim çizdim;
Bütün çıplaklığıyla kendi resmimi.

Var mı cesareti olan?
Kalemi size verdim.
Çizin resminizi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Rukiye

Rahlesinde adın ezberimde sen varsın
Unutmam yüzünü ay ışıklı her gecede
Kıbleye döner başım bütün dualardasın
İnandım sana peygamberler hürmetine
Yusuf yüzlü saatlerle beni tanıştıransın
Ey Yarap beni Zeliha'ya çevirmektesin

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Rüya Evi

Dünyada
Büyük bir marazla
Büyük bir acıyla yaşayacağıma
Küçücük evimde
Sobanın kaynattığı suyun sesiyle
Buğulu camların gizemi içinde
Yaşamak
Yaşamak isterim.

Bir baba evi sıcaklığında
Ruhumu ısıtarak
Bütün gurbet yorgunluklarını
Yağmur sularının önüne katarak
Rüya evimin içinde
Uykuya dalarak
Yaşamak
Yaşamak isterim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Rüzgara Kapılmış Hallerim

Rüzgar sallarken dallarımı sınırsız gökte
Düşüncem göz alabildiğine ağaç ağaçtı.
Düşüncelerimden daha büyük güç vardı.
Kendi doğal eğilimlerim uzayıp giderken

Düşünceden daha güzel güç vardı titrek
Aşk dal kıvrımları gibi esintide tutuşurdu
Işık ve alev göklere o ateşten süzülürdü
Yaprak yaprak sallanarak sarhoş olurdu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Saçların

Yağmur yağmış tutkularıma ay çiçekleri akıtmış.
Sen kokulu hayallerim bütün uykularımı kaçırmış.
Beyaz gül goncası tazeliğin karanlığıma takılmış
Kahır rüzgarlarıyla savrulmuş saçların her odaya.

Senli esintiler odamın duvarlarına şiir doldurmuş
Duygularım ay ışığı yansımasında sulara vurmuş
Perdelerde ışık oyunların senli dizelerimi okumuş
Ve ben böyle ev saatlerimde tusaklığım üşümüş.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Saddam'ın Ardından

Dünyada pozitif elektrik olduğu gibi negatif elektrik de vardır.İnsanlar veya toplumlar kendi karanlıklarını kendileri yaratırlar ve bazen kendi karanlıklarına kendileri gömülürler.Irak'ta ABD tarafından bir karanlık tablo çizildi.Bu tabloda Saddam portresi hakimdi ama çerçeveyi oluşturan yine ABD'ydi. Bu tabloya hangi çerçeveden bakarsan bak; kendi içindeki karanlığa halkı da çeken bir manzaraydı.
Saddam elinde silahıyla boy gösterdi.İnsanlar hakkında çok kolay karar alırken, elinin tersiyle gerçekleri itti.Peki eline o kozu kim verdi.Tabi ki ABD.
Sonra onu saldırı moduna kim getirdi? Bir lider ki Batı'dan beslendi. Bir Batı ki, kanla beslendi.Bir liderin kılcal damarlarında Hitler, Stalin, Mussolini gezdi.Saddam kendini Avrupa'nın kirli tarihiyle beslendi.
ABD ve Batı İslam coğrafyasından intikam aldı. Düşündü ki Iraklı birbirini vuracak.
Düşündü ki etnik savaşlar çıkacak.
İşte asıl düşünülen ve yok edilmek istenen bu.Yani Irak halkı; yani bayramla oluşacak
birlik ve beraberlik duygusu.
Karanlık anca gerçek ışıkla aydınlatabilir; mum ışığıyla değil.Saddam
kendi karanlığına gömüldü.İpi eline verenler o ipi çekti.Geride ise şu serzenişler kaldı.
Florance isimli Fransız bayan, 'Ben idam cezasına karşıyım. Saddam Hüseyin suçlu olabilir; ama idam yerine ömür boyu hapis verilebilirdi. Ülkemizde 5 milyonu aşkın Müslüman yaşadığı için biliyorum bugün bazı ülkelerde Kurban Bayramı'nın ilk günü. Saddam kime kurban edildi? Müslümanlara mı yoksa ABD'ye mi? Bence Saddam Hüseyin'in bu şekilde ortadan kaldırılması uygun değil' dedi.
Marcio isimli bir genç ise, 'Saddam'ın idam edilişi bir televizyon kanalında gösterildi ve inanın hemen kanal değiştirdim. Saddam teröristtir, insanları öldürmüştür ama onu idam edenler de benim gözümde ondan farklı değil' şeklinde konuştu.
Fas uyruklu Fransız vatandaşı Malik ise, 'Ben Müslüman'ım ve Fransa'da yaşıyorum. Bugün bizim bayramımız. Bu kutsal günde, milyonlarca kişi Mekke'de Saddam'ın idamıyla sarsıldı. Saddam'ı sevmiyorum; ama bu ABD'ye ve Hristiyan alemine İslam aleminin verdiği En büyük bayram hediyesidir. Saddam'ı asmakla İslam alemi kendisini asmıştır. Hiçbir milliyetçi bunu kabul edemez. Madem asacaklardı birkaç gün beklenilemez miydi? Saddam zaten ellerinde. ABD, İslam alemiyle hesaplaşıyor. İslam alemine yazıklar olsun' diye konuştu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Sana mı kaldım

Açgözlülüğün, hırsın ve tamahın dünyasında bir kadehim
Eline mi düştüm eyvah! Kırılsam senin için bir hiç miyim?
Kalın kafanın içine dolan şarhoşluğunun bir parçası iken
Sana mı kaldım şimdi taşa düştüm eyvah incinmez miyim!

Kimle ve neyle muhatap oldu şu gönül hiç bilmez miyim?
Bu dünya meyhanesinde azmı kırıldı kalbim hoyrat elinde
Bin parçaya bölündü her yanım aşkının esiri kırık yüreğim
Sana mı kaldım ey yar şimdi ben sadece aşkının esiriyim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:33 PM
Sanal

Sen benim gerçeğim olamazsın.
Duruşun yalan, gülüşün yalan
Alnımdaki her çizgi hayat dolu.
Sen benim kaderim olamazsın.

Bir ikindi güneşisin sen.
Akşama yakın sabaha uzaksın.
Sen benim ışığım olamazsın.
Sen benim yarınım olamazsın.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sarıkamış

Kıyılardan gemiler meçhule yol aldılar
Kar kefenlerine sarılı cesetler taşıdılar
Taptaze fidanları koskoca bir ormanı
Kar yağmurunun altında ihtiyarlattılar

Bir soğuk harpti bütün asker çıplaktı
Bütün azaların savaştığı bir büyük andı
Ay geceye dolandı Sarıkamış sarardı
Eriyen karlardan kanlar denizlere aktı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sarmaş Dolaş

Çelişkilerin sağanağından çok yanım sırılsıklam
Ağlayan bebeğin gözünde şeytan şırıltısına bak!
Bir elimde balta bir elimde orman tercih yaparak
Yaşarım doğruyu dal dal ormanlarımı çoğaltarak.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Savaşım Kendimle

Kaybeden ben kazanan ben
Hem garibanım hem de yiğit
Öyle bir savaş var ki bende
Yenen benim yenilen de ben

En güzel sözler sende saklı
Bir şarkı bir şiir kitabısın sen
Savaş kelimeleri bende saklı
Bir militanın el kitabıyım ben

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sen Hiç Duvara Aşık Oldun mu?

Dünya çok katı yerinden yırtılır.
İnceldiği yerden kopar kıyamet.
Beton canavarlar düşer peşine.
Kaçmak istesen gururun incinir.

Depreme tutulan kalbin sarsılır.
Çöker üstüne yalnızlık yalnızlık.
Bütün yüceltilen değerler yıkılır.
Aşklarından kalır enkaz geriye.

Aşkların ardından kalbin sıkışır.
Duvarlar yükselir tek tek önüne.
Yorulan eforun can vermek ister.
Betondan sevgilerin en dibinde.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sen Hristiyan Ben Müslüman

Saçını okşadıkça elimi cehenneme çevirdin.
Avuçların, yakıcı yerinden yanardağlar içirdi.
Yüreğimde yangın gibi hararetin ilerleyiverdi.
Sen Hristiyan ben Müslüman aşk dini geçti.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sen Lazımsın

Beni seviyorsan kapımı dört kere çal.
Ya seni bekliyorumdur ya da azrailimi.
Kapım paslı çiviyle uzun süredir kilitli.
Şu dünyada senden başka kimim var.

Yalnızlık kötü şeydir duvara aşık eder.
Asılı duruyor duvarda evlilik resmi bak.
Gittiğin günden beri resimle avunurum.
Bana fotoğraf değil sıcaklık lazım yar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sen Ne Gördün ki

Ey sevgili
Hasretin öyle bir duygu ki
Yüreğimin yanardağını patlattı.
Ateşi sadece beni yaktı.
Sen ne gördün ki...
Sen dünyanın yedi harikasından
Birini yaşarken
Ben kendi manastırımda
Aşkımın küllerini avuçlarımdan savurdum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Sence

Sen ezilmek nedir bilir misin?
Ayak izin yanımda bedenin başka yerde
Adımlarımız ters yönde.
Sen eksilmek nedir bilir misin?
Ekmek, su, tuz yeterken sevmeye sevilmeye
Yokluğunda paramparça
Yüreğinin içinde sakladın mı aşkı?
Hayal kırıklıklarıyla azalırmış ayna.
Sevgin yansıdı mı içindeki aşka?
Hüzün dolu bir vazoda çiçekler kururmuş
Bilir misin?
Bütün renkler soldu gönül bağımda
Şimdi bulutları çoğaltmak ister misin?
Biz neyiz, hayat, aşk,?
-Sonsuzluk, sonsuzluk
Adımız sonsuzluk olsun.
-Peki öyle olsun sonsuzluk, sonsuzluk.
Öyleyse yağalım sevda üstüne.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:34 PM
Seni İstiyorum

Seni istiyorum alkol gibi aklıma vuruyorsun.
Yeryüzünde kimse senin tadını vermiyor inan.
Aklımda yarı uyuşuk çikolata tadı içim çekiyor.
Ne olur anla artık sensiz aç susuz kalıyorum.

Gel bir gece gel ateşine karışsın dudaklarım.
Erisin yüreğimin yağı sıcaklığın bu sıcaklığım.
Kapımı çalmayacaksa ellerin rüyalarıma gel.
Rüyalarım zapt edilemeyen yangınlı arzularım

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Senin İçin

Senin için günah işledim.
Senin için arındım sonra.
Ruhumu kaptım kurtardım.
Yanına geldim.

Bir ateş böceği gibi
Kanatlanıp yana yakıla
Karanlık bir odadan gözlerine değdim.

Sevgilim, sevgilim!
Bilmesem beni ne çok sevdiğini
Kendi karanlığımda kaybolur giderdim.

İyileşmek için
Sana daha iyi görünmek için
Bir günah işledim.
Günahımla sevabımla yanına geldim.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sensiz Aşksızım

Nehirlerinde bir balık dahi barındırmayan yalnızlık ormanında
Ağaçları kökünden söken rüzgarın çığlığında gurbet kuşuyum
Mor renkli patikalarında her adım atışımda uçurum çiçekleri
Yürüyorum gölgesinde mevsimler boyu ağladığım intiharımda

Nehirlerinden sular çalan kurumuş göz pınarının gözyaşıyım
Ha kan kustum ha kan ağladım seni her düşündüğümde bil
Yoksun gölge düşmüş geceme ışıksızım ay bulanık sensizim
Her yıldız kayışında boynum *******ce kırık sensiz aşksızım

Yalnızlığım ülkemdir benim başımda kara bulut işgalindeyim
Bütün şehir meydanlarında başkaldıran karanfil ülkesindeyim
Seni her düşündüğümde koca dünyada yalnızım umutsuzum
Keder coğrafyasında açan kan ve gözyaşı damlayan çiçeğim

Kurt ulur aya karşı prangaya vurulur tutkunun ve acının elleri
O eller ki incir ağacındaki yaprak örter gecenin çıplak yerini
Ansızın seni çağırır kan ve gözyaşı döker incir kuşunun sesi
Ağaçları yerinden söken rüzgarın çığlığında gurbet kuşuyum

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sevmek insanlığı Kazanmaktır

*******i karanlık boşluktan
Başka bir boşluğa aktığında
Sedece sevgin koruyor beni.
Artık ölümden korkmuyorum.

Aşk esaretten kurtarıyor beni.
Güçlü kılıyor sevgin bedenimi.
Yüreğim sabrın yüceliğinden
Öyle bir bakıyor ki sevmeye
İnsanlaşıyorum deriyi yüzerek.

Hatırla ne olur hatırla böylesin
Bir okulsun sen hocası aşktır.
Kazanmak kaybetmek yok bil.
Sevmek esaretten kurtulmaktır.

(Artık insanlık kazansın.)

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sırça Saray

Kırma iki kelime için sırça sarayımın duvarını.
Ne şiir yazılıdır ne saçma sapan aşk öyküsü
Buğulu camlarında varsın siz gözlerinle eşsiz.
Bırak çakıl taşlarına çarpa çarpa doğal süreç
Yaşasın sevgimiz aşk haresi kırılgan şişemiz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sırılsıklam Aşk

Okyanuslara düşen yağmurlardan
Tesellisiz duygu yüklü bulutlardan
Dereye tepeye yağan yağışlardan
Sen varsın sonsuz aşka yağansın.

Yağmur ormanının yitik köşesinde
Kum fırtınasında, çöl kasırgasında.
Vakti yetişmiş kader sağanağında.
Sen varsın ebediyetime yağansın.

(Islaklık şimdi senden bana geçti.)

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Simsiyah Resim

Simsiyah resmin içinde bembeyaz çiçekler görüyorum.
Rengarenk umutlar beliriyor karanlığımın içinde ansızın.
Gülüşlerin geliyor aklıma o an bir şey düşünemiyorum.
Ve sen simsiyah saçlarınla beynime sımsıkı giriyorsun

Simsiyah resmin içersinde beyaz orkideye benziyorsun
Boşlukta aya tutunuyor yıldızları ise boynuna takıyorum
Piyanoda tuşlarına basıyorum parmaklarımın ucundasın
Hemen sonra bir şarkı tutturuyorum bedenini arıyorum.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Siyasetin Kirli Yüzü

İrfan'a

Siyasetin kirli yüzünde beter gözler
Bir türlü güzellikleri göremeyecekler
Maskelerle dolaşırken örtüler içinde
Seni beni yaşatmayacak bu herifler

Örtülü şiddet içinde ne hoş çiçekler
Her biri dalından kırık kanayan güller
Duygu keskinliğinden canı yananlar
Lalezarı savaş alanına çevirmekteler

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sokağa Atılmış Bir Gül

Bir aşk şarabıydın sen.
Kadehin son damlasıyla
Aşkımızdan geriye
Günah kırıntıları
Bir de baş dönmesi kaldı.

Bir gece cam parlaklığında
Gözlerinden aşkı yudumlarken
Geriye dönülmez bir sarhoşluk
Bir de kanamış dudaklar kaldı.

Canları yırtık vuslatın son demiyle
Ortada kırılmış bir yürek
Bir de sokağa atılmış bir gül kaldı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:35 PM
Sokak Köpeği

Gün boyu beden beden dolaştım bilmediğim adreslerde
Sorumluluktan yapılan bağcıklı ayakkabım dönemeçlerde.
Satın alınmış yitik adımlarım yürümektedir caddelerinde

Benim hayatım yalnızca aşağılarda yürüyüp gezmelerde.
Balkonlardan üzerime sarkıtılan halılar yolumu kesmede.
Arabalar üzerimi çamurlamada; yüzüme yokluk vurmada.
Sokak köpeğinin ulumasına benzer umutlarım karanlıkta.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Soldu Kardelen

Dilinde aşk vardı yüreğinde kar çiçekleri
Ağlaması gelen şair hüznünü buza çizdi.
Kaybolanlar kış aynasında geceye sindi.
Kardelen şiir dünyasında ümit ve çiçekti

Karanlık *******de açan şiirsel dizelerdi
Bembeyez kefendi bir kristal ağlayışıydı.
Gözlerinde son andı bir ölüm ve ağlayıştı
Kaybeden yanına yenildi soldu kardelen

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Son Bulsun Suskunluğum

Yağmur yağsın artık güllerin ateşi sönsün
Kırmızı bir okyanusa dönsün aşkın çiçeği
Dalga dalga yayılsın kokun ruhuma dolsun
Son bulsun suskunluğum dudaklarımızda

Vücudumu sarsın aşkın rüzgarı efil efil es
Savrulsun her yanımda terler nefesimi kes
Gül kokulu çiy tanesini emsin dudaklarım
Son bulsun susuzluğumuz aşk esintisinde

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Son Yolculukta

Ölürsem gözyaşın dökülür mü saçlarıma
Dokunur mu elin elime bu son yolculukta
İlk buluşmamız gibi yüksek akım olur mu
Heyecandan bayılır mısın son yolculukta

Küçücük bir tarihti bizim hayat hikayemiz
Sensiz çekilir mi bu sonsuz yolculuğum
Etrafımı saran derin yalnızlık ve karanlıkta
Işığın aydınlığım olsun son yolculuğumda

Gidiyorum arkamda sevdamızı bırakarak
Duygularım ölürken bu sonsuz yolculukta
Kalbimle birlikte düşüncelerim de ölürken
Beni unutur musun bu sonsuz yolculukta

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Spor Ayakkabısı1

Bir ceylan aslanı kovalayabilir miydi? Artık sıra bende deyip saldırabilir miydi? Ezberi bozup yeni bir sayfa düzeni ortaya koyabilir miydi?
Ömer Rize'nin bir köyünde doğmuştu.Bal gözlü, buğday tenli, uzun boylu, sıska bir öğrenciydi.Yüzünün sağ tarafında derin bir yanık izi vardı. Bu iz soluk çehresinde allık gibi durur, hemen fark edilirdi. Bu yara iki sene öncesinden kalma bir hatıraydı.
Bir gece, ahşap evlerinde çıkan yangını fark etmeleri uzun sürmedi. Herkes can havliyle kendini dışarı attı. Oysa küçük Yasemin ortalıklarda yoktu. Rüzgar alevleri körükledikçe ailenin korkusu bir kat daha artıyordu.
Ömer kardeşini kurtarmalıydı.Aniden alevlere dalarak biricik kardeşini kurtardı. İşte bu yara o günün hatırasıydı.O günden sonra köylerinden ayrılıp şehir merkezine yerleştiler.Ömer okula devam ediyordu.Tek kardeşi olan Yasemin henüz altı yaşındaydı. Babası Mustafa, çay fabrikasından emekliydi.Annesi Seval ise, çay toplayarak ailesinin geçimine katkıda bulunurdu.
Bir akşam yemeğe oturduklarında sofrada bulgur pilavı ve çorba vardı. Köydeki yangından sonra ekonomik sıkıntıya girmiş bu aile, oturdukları evin kırasını bile ödemekte zorluk çekmeye başlamış; kıt kanaat geçinir olmuştu.
Bir gece Ömer rüyasında ' Özel yetenek sınavıyla öğrenci alan bir fakültenin resim öğretmenliği bölümünü kazandığını hatta oradan mezun olduktan sonra büyük bir galeride resim sergisi açtığını ve yoğun ilgiyle karşılaştığını gördü.
Aniden bir sesle irkildi.
_ Oğlum Ömer'im kalk! Sana bir mektup geldi.
Ömer uykunun sarhoşluğuyla yatağından fırladı. Hemen zarfı açıp okumaya başladı. Evet... Kazanmıştı. Hem de burslu olarak kazanmıştı. Rüyası gerçek olmuştu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Spor Ayakkabısı2

Birden aklına çocukluk günleri geldi. Ayakkabı resimleri yapardı.En çok da spor ayakkabıları çizmeyi severdi. Giyecek bir spor ayakkabısı olmasa da odası ayakkabı resimleriyle dolu olurdu.
Onları çizerken koştuğunu ve sonra bulutlara uçtuğunu görürdü. Hız alırdı hayal ülkelerine.Özgürlüğü tadardı çizdiği her ayakkabı resmiyle.
Yaşamak adım atmaktı onun için. Kimseyi incitmeden, kimseyi ezmeden başı dik yürüyebilmekti. Ömer'in istediği tek şey sadece ilerlemekti.
Okul otobüsüne bindiğinde heyecanlıydı.Okulun ilk günü münasebetiyle duyguları coşkundu. Birden yanına alımlı çalımlı bir kız oturdu. Kızıl saçları dikkatini çekip ona baktığında hiç ummadığı bir tepkiyle karşılaştı.
_ Ne bakıyorsun; bakışlarına sahip çık!
Ömer o an gözlerini fırtınalı suların karanlığından çekti. Bir aydınlık görmek umuduyla gözlerini dışarı çevirdi. Yolun sağ ve solundaki ağaçların yapraklarından sızan ışık demetlerine baktı.Ya kendini ağaçlara asacaktı; ya da ışık demetlerini takip ederek kendini aşacaktı.
Birden yağmur başladı. Serpinti halinde cama vuran yağmur damlaları, otobüsün camlarını tıkırdatıyordu. Ömer parmak uçlarıyla cama spor ayakkabısı çizdi. Yüreğindekileri camda gezdirdi. Kaç yanlıştan döndüğünü, kaç kez ayaklarına pranga vurulduğunu düşündü.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Su

Su zamana dönüştü saat çöl çiçeğinin susuzluğuydu.
Gül kurusu arzu dakikalarca kızgın kumlarla boğuştu.
Vakit kızıl bir akşamdı yeri göğü sevda rengi sarmıştı.
Aşk kül rengi bulutlardan sağanak sağanak yağmıştı.

Sudaki renk pas tutmuştu ay ışığını hançer kesmişti.
Zaman suskun ağlamaklı can yakıcı bir azaptı elimdi.
Bulanıktı gündüz yıllarca aşk karanlık sulara döküldü.
Aşıklar ya tutuştu ya boğuldu aşk ateş nehrinde izdi.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Su ve Ateş

Denizler şarap içiriyor köpük köpük.
Dalgaların sesiyle sarhoş geziyoruz.
Biz her gece Samanyolu'nun altında
Semaya uzanan mavilikte ıslanıyoruz.

Tenimizde kaynayan aşk hararetini
Dalgalarla oynaşarak söndürüyoruz.
Biz her gece kutup yıldızının altında
Sarmaş sarmaş sularla sevişiyoruz.

Mehtapta yeri göğü sulara katıyoruz.
Gökte titreyen ay ışığını elimize alıp
Koyu mavilikte yakamozlara atıyoruz.
Yatak gibi denizde azdıkça azıyoruz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Suyu Öperim

Hangi yıldızın ışığısın bu gece.
Serinliğime dolan göl suları gibi
Yüzün yansır duygularıma ansızın
Sensizlik akşam hayatıma sızar.

Suların içinden bana bakıp gör
Derinliklerimdesin tertemiz safça
İçimdeki acıyı unutmak içinsin.
Suyu öperim; adın dökülür senin
Peşinden ıslanmış dudaklarımdan.
Karanlık *******den, hücrelerden
Işığının yankısını beklerim ansızın.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:36 PM
Süt Dökülür Orkideye

Beni asın öldürün sevginizi gösterin böylece
Kan bulaşsın beyaz güle dikeni batsın elime
İstemem hiç bir gülüş kininizi dökün üstüme
İnsanlıktan yüz çevirin çirkinleşin sevmedikçe

Yüreğimde mezar yeri ölü suretlerle dolar içi
Süt dökülür orkideye yine başlarım sevmeye
Çocuk sevgim büyüdükçe ay dolanır geceme
Siz çirkinlikle kalakalın güzelleşirim ben yine.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:37 PM
Şairini Öldüren Şiir

Gün batımı kızıllığında açtı güller demetlendi saatler
Yara aldı gözler kirpikleri yaktı ateş kırmızısı güller
Şair suya doymadı yürek yangınlarla aniden çatladı
Gül kurudu şiir kudurdu hep senin için ey Selvinaz

Damarlar mısra mısra patladı kan arzulu arzulu aktı
Yürek ikliminde yaşamak kana bulandı ey Selvinaz
Hep senin için Selvinaz hazan bahçeleri aşka susadı
Kan ağladı tüm şairler aşk için gülden kan damladı.

Gözlerde yaş kalmadı çocuk oyunlarını yarıda bıraktı.
Eyy Selvinaz seni sevmek adına tırnak etten ayrıldı.
Kanlar çağıldadı koptu yüreklerin yarısı sana yanaştı
Bir sevgi seli önüne şiirleri kattı şairini ölümlere attı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:37 PM
Şanlı Galatasaray

Şanın var şöhretin var Türkiye'de sözün var.
Avrupa'yı titrettin sırada tüm dünya var.
Güçlü bir ses duyuldu İstanbul merkezinden
Korktu bütün takımlar hızaya geldi birden.
Ülke ülke yayıldı bu şahlanış bu şöhret
Bir efsane yazıldı aniden sarı kırmızı renkten.
Avrupa çok şaşırdı bu savaşan gençlerden.
O rengin inancıyla yer gök aslan kesildi.
Ceylan gözlü insanlar bunu kabus zannetti.
Tüm takımlar şaşkın bakışlarla dehşete kapıldı.
Kaçacak yer kalmadı tribünler alev alev yandı.
Boğuldu ateş denizinde Feneri, Beşiktaşı..
Galatasaray kızıl bulutta şimşek şimşek çaktı.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:37 PM
Şerefsiz

Önemli değil inan terkedip gitmeler.
Şerefsizin biri ortada bırakacaktı zaten.
O da sen oldun ayrılıp da giderken.

Önemli değil terkedip havaya girmeler.
Şerefsize üflersen uçup gider hemen.
O da sen oldun kaybolup da giderken.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Şiir ve Kadın

İnan şiir gözlüm ağlama artık.
Kendi dalını kırar yaralı aşkın.
Bu keder bahçesinde ansızın.
Sevgini acıtır son aşk küllerin

Damla damla süzülür kokusu
Yaralı aşka ıslak incinmişliğin.
Her şey biter diyen yağmurun
Aşkı yeşertmiştir şiir ve kadın.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Tek Soruda Anket

Dünya çapında bir anket yapılmış. Sadece bir soru sorulmus:
'Lütfen dünyanın geri kalan kismındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile
ilgili kisisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.'
Anket büyük bir başarıisızlıkla sonuçlanmış. Çünkü;

Afrika'da insanlar 'yiyecek' kelimesinin ne anlama geldigini
bilmiyorlar.

Batı Avrupa'da insanlar 'eksiklik' kelimesinin ne anlama geldigini
bilmiyorlar

Dogu Avrupa'daki insanlar 'kişisel görüş'ün ne anlama geldigini
bilmiyorlar.
Orta Dogu'da insanlar 'çözüm'ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.

Güney Amerika'daki insanlar
'lütfen' kelimesinin ne anlama
geldigini bilmiyorlar.

İsrail'deki insanlar 'dürüstlük' kelimesinin ne anlama geldigini
bilmiyorlar.

Ve Amerikada'ki insanlar 'dünyanın geri kalan kısmi'nın ne anlama
geldiğini bilmiyorlar.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Tekrar ve Terör

Türk insanı, yalnızca zamanın akışını bilir, ritmini, aynı hareketlerin ve aynı kelimelerin sonsuz tekrarından alırsa gelişemez. Her şeyin tekrar edildiği ve tekrar yaşandığı bu hayali ülkede yani Türkiye'de insan macerasına ve ilerleme düşüncesine yer yoktur. İnsan asla geleceğe uzanamaz. Tarih yazamaz. Tekrar döngüsüne asla son verip, kendine bir kader yaratamaz...
Türkiye'de tekrar eden bir terör olayı var ve hiçbir değişiklik yok. Harekete geçen kaderi ters yüz edecek ve statik toplum anlayışını bozacak bir değişme bir gelişme yok. Talihsizliğimize ağlamak, hamasi tavırlar içinde olmak engelleyici bir duruş olmayacaktır.
Ortada ciddi bir savaş varken sloganvari konuşmalar tarihin çöplüğüne çoktan atılmışken bağırıp çağırmalar hiç de bilimsel olmayacaktır. Bıkkınlık veren tekrarları bir kenara bırakıp artık harekete geçmenin tam zamanıdır. Artık dağlara karakol kurup üç beş askeri orada konuşlandırmanın değil uzaydan uydu aracılığıyla sınırları gözetlemenin zamanıdır. Zekayı kullanmanın, aklımızı başımıza almanın günüdür bugün.
Türk milleti ilerleme duygusundan yoksun değildir. Sürekli yerinde sayacak, ya da uygun adımda yürüyecek anlayışta değildir. Sadece kendisine yeni yollar çizecek yeni köPage Rankingüler açacak durumda değildir. Çünkü meşrulaştırılmış düşüncelerden sıyrılıp hiç korkmadan yeni düşünceler ortaya koyabilecek başını darağaçlarına kaptırmıştır. Düşünmekten korkmuştur. Hayal kurarken bile geleneklerin göreneklerin kıskacından kurtulamamıştır. Beyninin mahrem odalarına girmekten utanmıştır.
Böyle olunca monotonluktan ve statikodan kurtulamamıştır. Generallerin veya uzmanların görüşü çok önemli olurken kendi fikri değersiz olmuştur. Düşünemeyen bir toplum haline gelen Türk milleti yeni yollar açabilecek düşünceyi kendinde bulamamıştır. Süregelen bir hayatı yaşamaya mahkum edilmiştir. Bu ceza yetmemiş bir de terörle tanıştırılmıştır.
Türk milleti tekrarlardan bıkmıştır fakat ne yazık ki kendi yolunu kendisi çizmek ve koşar adımlarla hareket etmek istese de hayatın çakıl taşları ayaklarına batmaktadır. Hep aynı yollarda hey aynı aymazlıklarla ve vurdumduymazlıklarla karşılaşmaktadır.
Türkiye sürekli falakaya çekilmekte tekrar tekrar mayın tarlalarına sürülmekte bu ezberi bozacak kimseyi ise bulamamaktadır.
Tekrar eden cahillikler, geri kalmışlıklar, teknolojisizlikler ve imkansızlıklar elini kolunu bağlamakta, çağdaş uygarlık söylemleri havada kalmakta, hatta savaşacak bir uçak bile yapamaktadır.
Türkiye'nin yaşadığı ve geldiği nokta bir savaş noktasıdır.Bu noktadan hareketle vurdumduymazlığa ve aymazlığa devam edilirse Türkiye bu savaşı kazanamayacaktır. İnsanlar ölmeye devam edecektir.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Toprak Ana

Çorak bir bayırın köyü bozkırında
Çocuklarını güneşe salıverirken
Toprak ana kumsalda dalgalarla
Deniz kıyısında suyla sevişiyordu.

Toprak ana bir ağaç büyütüyordu
Yeni intiharlar yeni yasaklar için
Dallarında güneş tadında meyve
Yaprakta göl serinliği saklıyordu

Toprak ana çiy düşürüyordu göze
Ağlamayana ekmek su vermiyordu.
İnsanları yüreğine gömüp yiyordu
Onları mezarla ölümle kucaklıyordu.

Buğday tenli çocuklar doğuruyordu
Toprak ana ağacın gölgesindeyken
Yoksulluk ve sefaleti emziriyordu.

Kurak bayırın çocukları eğilmiyordu.
İnatla yaşama tutunuyordu daima
Uçurum kenarında dağ yamacında
Düşlerine gül veya karanfil ekiyordu.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Töre

İyileşmek isteyene toplum iyiliğini göstermez.
Birey bölündükçe, kendini güvende hissetmez.

Toplum bütün çıplaklığıyla kendini gösteremez.
Hiç kimse soykırımla, tecavüzle başa çıkamaz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Tsunami

Bir tsunami gibi vurdun geçtin dünyamı
Paramparça ettin gözlerimdeki camları
Hayal kırıklığı yaşattın bakışlarımı acıtan
Kan ve gözyaşı akıttım her ağladığım an
Yıkık bir harebeden arta kalanım şimdi
Tüm zamanın soğuk rüzgarlarıyla savrulan
Ezip geçen aşkınla ben üzgün ve perişan
Hesap sorabilecek hallerde miyim şimdi?
Hala vurduğun yerdeyim kan üzerindeyim
Parça parça sökülen duvar suretindeyim
Senin dalgalarına gömülen bir cenazeyim
Sana hesap verebilecek hallerde miyim

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:38 PM
Tutunamadım

Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık
Sadece gözlerim var dünyam bulanık
Tek Allah okşadı beni gerisi yalnızlık
Çiçekler kökleriyle sökük ruh dağınık
Yüksekten düştüm ay görmedi yazık
Mehtaplı gecede ölüm yaşam karışık
Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:39 PM
Türklük Bir Işık Demetidir

Karanlığı aydınlığa boğan,
Kendi kanında
Kendi canında
Bağımsızlığı bulan
Ay yüzlü insanların
Bir ışık demetidir
İnsanlığa mal olan.

Güneşin aydınlığında
Şeklini bulan
Vatan toprağı kadar
Ay ve yıldızlara da sevgisini katan
Bu toprağın sesidir
Türklüğe ve vatana mal olan.

Ne yere ne göğe sığan
Bütün boşalan damarlara
Adın anılınca can dolan
Ölümü değil yaşamı savunan
Türk bayrağı sonsuza kadar dalgalan.











Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:39 PM
Tüy Kadar Hafifsen Özgürsün

Tir tir titreyen bir serçedir avuçlarında zaman
Günlerine yansıyan kırık ve puslu aynalardan
Göklere hayat dolu kanat değecek anbean
Dudaklarına borçlandığın sevdaların ardından

Sözlerin ürkek, çekingen varlığın dalında kuş
Yuvalansın içinde yaşamak yürekte kıpır kıpır
Hayatın yırtık cebinden kaç hesapsızca uç
Bedeninden kanat çırpacak özgürlüğe bir kuş

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:39 PM
Üçüncü Dünya Ülkesi Türkiye

Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz.Belki üçüncü sınıf otelde kalmak gibi bir şey bu. Belki duvarlarında salya sümük şiirlerin olduğu, her an dökülmeye hazır sıvalarıyla alnına ilkellik kazılmış bir binada kalmanın diğer bir adı bu. Yani üçüncü sınıf dünya vatandaşı olmanın bir başka benzer tarafı bu.
Üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Aslanlar kuş kovalamaz ama her gün yapmak zorunda kalıyoruz. Yani küçük hesaplar peşinde koşuyoruz. Yani kimlerle ve nelerle muhatap oluyoruz. Alabildiğine kuş kovalıyoruz. Kedilerin ise bu üçüncü sınıf otelin damında aslan gibi kükremesini duyuyoruz.
Üçüncü sınıf bir otel odasında ölüyoruz. Ve öldüğümüzden hiç kimsenin haberi de olmayacak. Çünkü dünyadan o kadar ayrı yaşıyoruz ki üçüncü sınıf bu oteli bütün dünya sanıyoruz. Hal böyle olunca da otel sahibini dünyanın en akıllı insanı sanıyoruz.
Her gün temellerimizden sarsılıyoruz. Dünyanın çivisi çıkıyor zannediyoruz. Oysa üçüncü dünya ülkesinde yaşamanın bedeli bu. Ve her gün bunu yaşıyoruz.
Her gece uykularımızı kaçırıyoruz. Otel odasında böceklerle, sürüngenlerle, uğraşıyoruz. Tahta ellerimizle üzerimizi kaşıyoruz. Habire kaşındığımız için de ondan bundan sürekli dayak yiyoruz. Ardından elimizi kime uzatsak cehennemi avucumuzda hissediyoruz.
Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Üçüncü sınıf otele kapatılan yabancı uyruklular gibi her gün tahrik ediliyoruz.Aşağılanıyoruz ve tacizlere uğruyoruz. Sonra ahlaksız, namussuz damgası yiyoruz.Sevgiye ve şefkate açken bol bol tutuklanıyoruz.

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:39 PM
Üşür Yalnızlık

Rüzgar eser efil efil tomurcuğa ağlamak düşer
Gelmez olur müjdeli haber sabır ve hayal biter.

Dallar titrer üşür yalnızlık kuşlar öter birer birer
Aynı ağaçta aynı sarhoşluk hep o şarkıyı söyler

Bitmez yalnızlık yaprak yaprak nöbetleşe titrer
Ay vaktinde gönlüme bir demet yasemin düşer

Osman Demircan

GooD aNd EvıL
04-10-2009, 05:39 PM
Üzüm Ve Toprağın Aşkı

Her üzüm toprağa aşıktır aslında.
Kökleriyle dilediğince yayılmak
Dallarını serbestçe uzatmak
Yapraklarını güneşle doyurmak ister.

Her üzüm toprağa aşıktır aslında.
Bir avuç toprakta ömür sürmek ister.

Salkımlarını tane tane lezzetle doyurmak
Her üzüm kendini çoğaltmak ister.
Üzümün gücü şaraba yansımaz aslında.
O, gönüllerin aşkla sarhoş olmasını ister.

Osman Demircan