PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Mehmet Kıyak


GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
Açık Bırak Kapını

AÇIK BIRAK KAPINI

Kulakların kapıda olsun,
Ya da aralık dursun!
Bakarsın, bir insan,
Bir canlı girer!

İnsan girmezse,
Bir kedi, bir köpek,
Bir sinek,
Bir kuş girer!

Açık tut kapını!
Hiçbir canlı girmezse,
En azından,
Temiz hava girer!

Hiç değilse,
Aralık tut kapını,
Hem kapını,
Hem gönül kapını…
Bakarsın,
Mutluluk girer!

Bakarsın,
UMUT girer!
Bakarsın,
SEVGİ girer!
Kimbilir belki de,
HÜLYA girer!
.
Beklemiyor muydun?

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
Açlık

AÇLIK

Şu insanoğlu aç mı tok mu acaba?
Açlık, midede mi,
Yoksa gönülde mi acaba..?
Karnını doyurursun, gönlü aç…
Gönlünü doyurursun, gözü aç…
Ne zaman doyacak,
Şu insanoğlu acaba…?

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
An Gelir...

An gelir,
Başımı alıp gidesim gelir.
Alsam başımı gitsem derim,
Gitsem, başka başka diyarlara…
Sığdıramam gönlümü,
Şu koca dünyaya…

An gelir,
Nefes alamam, boğulurum,
Ölürüm…
Ruhum cehennemde,
Sanki kavrulurum…

An gelir,
Sığmaz içim içime,
Sığdırasım gelir,
Koca dünyayı yüreğime,
Ruhum nûr içinde,
Sanki cennette…

An gelir,


Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
Anımsama–1

(Anımsanan Çocuk İçin)

Seni anımsarım,
Fırtınalar kopunca,
Seni anımsarım,
Issız *******de,
Çığlıklar sessizliği bozunca...

Seni anımsarım,
Ayaz *******de,
Sıcacık odamda,
Ocak başında,
Karlar yağınca...

Seni anımsarım,
Karanlık *******de,
Sokak ortasında,
Kimsesiz çocuk,
Korkudan ağlayınca…

Ben seninleyim aslında,
Her ne kadar,
Sen benden uzakta olsan da.
Yeter ki ulaşayım sana,
Ya da sen bana…
Ne olur darılma!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
Anımsanan Sevgili İçin

ANIMSANAN SEVGİLİ İÇİN

Seni hatırlatır bana,
Çevremde ne varsa…
Seni hatırlarım,
Bana yönelen ne varsa…
Her gördüğüm renkte sen,
Her duyduğum seste sen…

Biliyorum, sen yoksun,
Gezerim, yolda sokakta…
Bahçede, parkta…
Biliyorum,
Baktığım her şey,
Seni anımsatacak,
Bana mutlaka!

Biliyorum,
Yüzünü hatırlatacak bana,
Çevremde ne varsa.
Şimdi bir başka bakar oldum etrafa,
Seni görebilir miyim acaba…

Her açan çiçekte,
Her yeşeren yaprakta,
Her gülen yüzde,
Her yosun gözde sen varsın…

Gün söner, ay güler,
Gün güler, yıldızlar söner,
Sen gelmezsin…
Ah, bir gelseydin!

Aylar geçer,
Mevsimler geçer,
Yıllar geçer,
Sen gelmezsin…
Ah, bir gelseydin!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:50 PM
Anladım-1

Bütün bu çaba,
Bütün bu telaş,
Niyeymiş meğer?

Niyeymiş bu ısrar?
Ne kadar aceleci,
Ne kadar sabırsızmışım meğer!

Anladım,
En büyük hatam,
Acele etmekmiş meğer!
Ne kadar zorlasan da,
İş olacağına varırmış meğer!

Anladım,
Zaman ilaç,
Sabır insanın,
Sermayesiymiş meğer!

Anladım,
Her şey para,
Her şey mal mülk değilmiş,
İnsanın gözü değil,
Gönlü doymalıymış meğer!

Anladım,
En büyük servet,
Şükürmüş meğer!

Anladım,
İnsan,
Küçük şeylerle de,
Mutlu olurmuş..!

Anladım,
Hayat sevince,
Güzelmiş meğer!

(04.03.1992)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Anlam Aşaması

Anlıyorum!
Ne desem,
Siz beni anlamayacaksınız!

Biliyorum,
Siz beni anlayacaksınız…
Ama o zaman,
Ben, sizi duymuyor olacağım!

Üzülmeyiniz,
O zaman,
Ben, sizi anlıyor olacağım!

Üzülmeyiniz!
Önemli olan anlatmak değil,
Anlıyor olmaktır…

Ben, sizi anlıyorum!
Ben, sizi seviyorum!
Yeter ki siz bunu anlayınız!


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Anne

ANNE
Sen gittin,
Boş kaldı yerin;
Her yer, hatıranla dolu…
Gezdiğin yerler,
Nefes aldığın hava,
Seninle dolu…

Gençliğini istemiyorum,
Koşturmalarını istemiyorum,
Şurada otursaydın,
Yeterdi diyorum…

En son,
Şurada oturmuştun,
İlacını içip,
Şurada uzanmıştın,
Ve bir daha uyanmamıştın!

Şimdi senin yerindeyim,
Şimdi,
Ben de ilaç alacağım,
Şöyle bir uzanacağım,
Belki sana ulaşacağım!

“Ana gibi yar,
Bağdat gibi diyar olmaz.” derlerdi.
“Ağlarsa anam ağlar,
Gerisi yalan ağlar.” derlerdi.
O yaşta akıl ermez,
Gönül dinlemezdi…

Şimdi nerdeyse,
Gittiğin yaştayım.
Bir bilsen anne,
Sana ne kadar muhtacım!

Hiçbir ilaç beni,
Sözlerin kadar teskin etmiyor!
Şimdi aklım erer, gönlüm söz dinler oldu.
Sözlerin kulaklarımda çınlar oldu Anne:

“Ana başta taç imiş,
Her derde ilaç imiş,
Bir evlât pîr olsa da,
Anaya muhtaç imiş! ”

Nasıl muhtacım sana…!
Nasıl muhtacım Ana…!
Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Arena

Hep düşündürmüştür beni,
Boks ve boksörcü!
Minderde, çayırda,
Yağlı yağsız güreşler…
Horoz dövüşü,
Köpek dövüşü,
Deve güreşi,
Boğa güreşi…
Judo, karete, tekvando…

Sol kroşe böbreğe,
Sağ kroşe karaciğere…
Dövüşen dövüşene…
Kuş beyinler,
Koç beyinler…
Etrafta çılgınca eğlenenler…
Varsın patlasın birinin kaşı,
Nasıl olsa,
Akan başkasının kanı…

Her platformda bir arena…
Boğa, mecbur bırakıldığı için
Güreşir matadorla…
Hayvan bu,
Kükreyecektir elbet,
Canı acıyınca!
Bizim boğalara ne demeli ya…

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Artık

çok uğraştım olmadı
ne ben
onunla olabildim
ne o benimle
ben artık
onsuz yaşayacağım

çok istedim olmadı
ne ben
yaranabildim ona
ne o bana
şimdi
herkes yaşasın kendince
ben artık
onsuz yaşayacağım

ben istedim
o reddetti
o istedi
ben kabullenemedim
ne ben
ayak uydurabildim ona
ne o bana
hiçbir şey istediğim gibi olmadı ki
ben artık
ondan ayrı yaşayacağım

ben aslında
barışık yaşamak isterdim kendimle
çok uğraştım olmadı
ne ben
benimle oldu
ne ben
ben’le olabildim
ben artık
ben’siz yaşayacağım

ne o adam olabildi
ne ben
artık
o bir adam olsun
ben başka bir adam
ben artık
ben’siz yaşayacağım
bakalım
onsuz nasıl yaşayacağım

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Aslında

Aslında kimseye ihtiyacım yokmuş!
Benim yaptığım sadece sarhoşlukmuş!
Başkasında aradığım şeyler aslında,
Kendimden başkasında yokmuş!

07.09.1991
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Bak!

BAK!

Bakıyorum da,
Çok şey istiyorsun…
Her şey hazır,
Her şey kolay olsun,
Diyorsun…

Hayat o kadar kolay değil
Ne yazık ki!
Bilesin ki,
Sen hayata ne kadar verirsen,
O da sana o kadar verir.

Sen ver ki,
O da sana bir şeyler versin.
Sen bakma bedavadan yaşayanlara,
Sen bedelini öde de yaşa!

Mehmet KIYAK
28.02.2007

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Batak Ömür

BATAK ÖMÜR

Hiç yalan değil,
Bir tek çocukluğummuş,
Yaşadığım,
Bir tek…
Gerisi hep köstek,
Hep köstek…

Daha ilk adımı attığımda,
Vurmuş hayat bana,
Esaret zincirini…
Kavgayla geçti ömrüm,
Yenilen hep ben, hep ben…
Zincirdi bir ömür kavgam,
En büyük davam,
Yoksulluk kavgam…

Güneş miydi her gün batan,
Ömrüm müydü yoksa…
Her adımda, her kıpırdanışta,
Batağa biraz daha batan…

Çıkılası değil,
Her hamlede,
Her kıpırdanmada,
Yutar oldu biraz daha …
Ne geriye dönebilirim,
Ne ileri gidebilirim,
Her kıpırdanışta dibe inerim.

Ne uzanacak bir el,
Ne tutunacak bir dal…
Dayan, diyorlar…
Dayanacak derman bitti!
İstemem artık,
Ne bir el, ne bir dal!

Hayal bitti,
Ümitse çoktan gitti…
Ahhh…!
Artık hayat bitti!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Because You're Gone

that first look, first burnt,
that first love of yours
are still inside me...
Now I realize how much I loved you
within myself...

I thought I loved you
when you were by my side...
but then, one could understand love
while his beloved one is away...

I've learnt loving you
after breaking apart...
don't take offense
if I don't say
I LOVE YOU
when you are with me...

I LOVE YOU
more than I can say...

I LOVE YOU
as much as I can say...

I LOVE YOU
for ever...

Mehmet KIYAK
Çeviren:
Selçuk YILDIZBAŞ

Not: Bu şiirimi İngilizceye çeviren sevgili dostum Selçuk YILDIZBAŞ'a sonsuz sevgiler...




GİTTİN DİYE

O ilk bakış, o ilk yakış,
O ilk sevgin,
Duruyor hala içimde…
Meğer ne çok sevmişim,
Seni özümde…

Seviyorum sanırdım seni,
Sen yanımdayken…
Oysa insan,
Asıl o zaman anlarmış sevgiyi,
Sevdiği uzaktayken…

Ben seni sevmeyi,
Senden ayrıldıktan sonra öğrendim!
Ne olur darılma,
Diyemezsem,
Sen yanındayken:
SENİ SEVİYORUM!

SENİ SEVİYORUM!
Diyemediğim kadar…

SENİ SEVİYORUM!
Diyebileceğim kadar…

SENİ SEVİYORUM!
Sonsuza kadar…

Mehmet KIYAK
Karaman, 23.12.2006 03:21:00



Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Bekleyiş

Kıştı, onu gönderdiğim,
Gelmedi…
Yaz oldu,
Yine gelmedi.
Şimdi,
Onu gönderdiğim zaman geldi,
O, yine gelmedi.
Şimdi mevsim yaz,
Gönlümde kış…
Mevsimler durmadan değişse de,
Şimdi bana,
Her mevsim kış!
Ben her mevsim,
Onu beklerim!
Bir gün mutlaka gelecek, derim;
O, gelmez!

1.05.20007
Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Beni Zorla Şair Yaptılar

BENİ ZORLA ŞAİR YAPTILAR


İtiraf ederim ki,
Ben şair değilim!
Beni zorla şair yaptılar…

Ellerimi bağladılar,
Gözlerimi dağladılar,
Gönlümü yaraladılar…
Beni zorla şair yaptılar!

Ben şair değilim!
Ben inanmıyorum,
Siz de inanmayın!

Söylediklerim şairce değildir,
Kendimcedir!
Sakın inanmayın!

Sakın inanmayın!
Şairlik kolay değildir!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Bıktın mı Şimdi?

Bakışların diken şimdi,
Sözlerin zehir zemberek,
Varlığım rahatsızlık verir oldu,
Bıktın mı şimdi?

Oysa,
Beş dakika geç kaldığımda,
Vakti şaşırdın.
Benden önce ezan okunsa,
Hoca şaşırdı, derdin.

Şimdiyse,
Ne geldiğimden haberin var,
Ne gittiğimden..
Belli ki aramızda bir şey var.

Yokluğum rahatsızlık verirken,
Şimdi,
Varlığım rahatsızlık verir oldu.
Söyle,
Bıktın mı şimdi?

Söyle,
Bıktınsa gideyim,
Gideyim,
Hemen Şimdi!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Bilemediğim

Neydi bu bilmem,
Sığdıramadığım yüreğime…
Kabarır yüreğim, bir bulut olur,
Sığmaz göğsüme…
Taşar ha taşar…

Kimi zaman da,
Bir deniz olur, bir okyanus…
Alır dalgaları beni altına,
Boğar ha boğar…

Kaç *******im geçti uykusuz,
Kaç gündüzüm geçti huzursuz…
Bir şey düğümlenir boğazıma,
Nefesim tıkanır,
Sanki acımasız bir el,
Sıkar ha sıkar…

An olur,
Kıpkırmızı bir kor düşer,
Sanki yüreğime,
Yakar ha yakar…
Sanki mangalda et pişer,
Cızır cızır, cızır cızır…
Yanar ha yanar…

Neydi bu ateş, bilemediğim…
Ruhum cehennemde,
Bedenim bir potada…
Kavrulur ha kavrulur…

Kim bilir,
Daha ne kadar kavrulacak…
Onun için,
Hiç bitmez ateşim,
Küllerim hep sıcak…

Yanmak değildi bu aslında,
Kül olmakmış meğer!
Yaprak misali rüzgârda,
Savrulur ha savrulur…

Yaşıyor sanmayın sakın,
Şimdi geriye kalan,
Biraz kül, biraz duman,
Tüter ha tüter…
Esmeye görsün meltemler,
Savrulur ha savrulur…

Kavrul yüreğim, kavrul!
Yanmakmış kaderin…
Es rüzgâr, es!
Savrul küllerim, savrul!
Savrulmakmış kaderin…

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Biliyor musun?

Bir zamanlar,
Bir ben vardı bende,
Hiç eser kalmamış,
Bak, o benden.
Öylesine sen olmuşum ki ben,
Şimdi yalnız sen varsın o bende!

Biliyor musun?
Bir kalp var burada,
Seni özler…
Günler, ******* ufka bakıp,
Yolunu gözler...

Biliyor musun?
Bir kalp var orada,
Çarpıntısı bende...
Günler, ******* var ki,
Neşesi sende, acısı bende…

Biliyor musun?
Öylesine sen olmuşum ki ben,
Gecemde sen,
Gündüzümde sen...

Nasıl, 'BENİM! ',
Derim ki ben?
Yaşayan sen…
Bendeki sen…
Ölü, ben….

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:51 PM
Bir Gecelik Aşk

İlk heyecandı bu…
Bir gecelikti aşkımız…
O yaşta ne kadar şaşkınız!

15 Haziran 1974’te,
İstanbul 19 seferinde…
Ben bir tarafta,
O, bir tarafta…
Ben on yedi yaşında,
O benimle aynı yaşta…

Tam uykum gelmişken,
Koltuğa yaslandığımda,
Gecenin loş ışığında,
Karşıdaki aynada,
Belirdi birden, bir ay yüz…
Aynadan gözüme çakılan,
İki lazer göz…
Uyku mu kalır o an,
Gönlümü saran tatlı bir heyecan…

Başımı çeviriyorum utanarak,
Elin kızından sana ne gerek…
Fakat gönül bu, durur mu?
Gönüller boş olsa gerek!

Merak ediyorum, hâla bakıyor mu?
Evet, gözler hala üstümde duruyor,
Sanki bana, “Senden hoşlandım! ” diyor.

Bakışmalar böyle devam etti…
Ne ben bir söz ettim, ne o etti,
Arada bir tebessüm etti…
Fakat o ne güzel muhabbetti…

O bir tarafta, ben bir tarafta…
Ne önemi var, sanki yanımda…
Hiç önemi yoktu…
O otursun anasının yanında,
Ben onu hissediyordum yanımda…

Bütün bir gece böyle devam etti…
Ama ne muhabbetti, ne muhabbetti!
Uzun bir yol,
Uzun bir gece,
Nasıl da bitti!

Ne bir kelime konuştuk,
Ne bir işaret ettik.
Değmese de elim eline,
Konuşmasak da bir çift kelime,
O gözler bana yetti!
Ben söyledim ona sevgimi…
O söyledi bana sevdiğini…

Bir rüyaydı sanki…
Bir gecelik aşk ne yazık ki,
İstanbul’da bitti!
Ne büyük hazdı ki,
Karanlıkta bir çift göz,
Bana aşkı öğretti!

15.06.1974
(İlk Şiir Denemeleri’nden)

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bir Gün

Bir gün,
Alıp başımı gideceğim,
Sessizce buralardan…

Bir dağ başı, bir deniz, bir orman…
Bir ben olacağım orada, bir doğa,
Bir de insan dışı dostlarım orada.

Yalnız çam kokusu…
Yalnız su sesi, kuş sesi…
Ne para, ne kadın sesi…

Avazım çıktığınca bağıracağım,
Hiçbir düşüncenin esiri olmadan,
Özgürce yaşayacağım aldırmadan.

Sıkıldım, bunaldım,
Monoton yaşamaktan,
Yeniden doğmalı insan,
Yeniden başlamalı her şeye,
Yenibaştan…

Bir gün,
Görün bakın,
Nasıl gideceğim buralardan…

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bir Su Gibi

Hiç düşünmemiştim,
O zamanlar.
Bir bardak su içer gibi
Bütün bir ömrü içeceğimi…

Ömrümmüş meğer içtiğim.
İçmişim,
Yudum yudum
Su içer gibi…

Geriye ne kalmış şimdi,
Şaşıyor insan!
Ne kadar içilir,
Ne kadar doyar,
Ne kadar kanar insan!

Bir yudumlukmuş ömür,
Bir tek yudum...
İster iç,
İster kavrul susuzluktan!

Bir tek yudum,
Sana kalan!
İç, kana kana...
İç, yana yana...

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bir Varmış Bir Yokmuş

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

O kadar da uzun sanma,
Bir varmış, bir yokmuş hayatın.
Bir de bakarsın bitivermiş ömrün!
Kimsenin umrunda olmaz,
Yaşıyormuşsun, ölmüşsün…

Kıyametler kopmaz,
Sen gittin diye…
Ne fark eder ki,
Bir eksik bir fazla…
Hayat devam eder, sen olmasan da…


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bir Yanlışlık Var

Bir yanlışlık olmalı bu işte,
Bu nasıl iş böyle…
Ya ben, ben değilim,
Ya başka biri var içimde,
Bir yanlışlık var bu işte…

Aynaya bakıyorum,
Ben, ben değilim.
Gören diyor:
Ne olmuş sana böyle?
O zaman,
Daha bir düşüyorum şüpheye…

Ben aslında hep aynı ben,
Bir şey yok aslında değişen,
Ağaran birkaç tel saç,
Yüzde birkaç çizgi…
Hepsi o kadar,
Neyi değiştirir ki!

Bir yanlışlık olmalı bu işte,
Yaşlandıkça seviyorum,
Sevdikçe gençleşiyorum…
Diyorum: Hayat ne güzel!
Diyorum: Yaşamak ne güzel!

Halt etmiş aynalar!
Halt etmiş yaşlanıyorsun diyenler!
Her gün yeniden doğuyorum,
Her gün yeniden seviyorum,
Sevdikçe gençleşiyorum!

Neler oluyor bana böyle?
El gider Mersin’e,
Ben giderim tersine!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bu Benim Çektiklerim

Sanmayın ki,
Kendim içindir çektiklerim,
Sanmayın ki,
Kendim içindir isteklerim…

Beni bu memleketin kahrı öldürür,
Bir gün güldürürse beni,
Bu memleketin bahtı güldürür…

Ah! Bu benim çektiklerim!
Ah! Bu katlandıklarım!
Hepsi bu memleket içindir!
Hepsi bu memleketin çocukları içindir!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bu Can Kime Yanar?

BU CAN KİME YANAR?

Cân yanar, Cânân yanar!
Cân, Cânân’a yanar,
Cânân, Cân’a yanar...
Söyle, bu can kime yanar...

Mehmet KIYAK
Karaman, 15.11.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:52 PM
Bu Millet

BU MİLLET

Nasıl olmuşsa,
Kurtuluş savaşında,
Tek yürek, tek bilek,
Bu millet…

Kuşkum yoktur,
Yine olacaktır,
Kurtuluş yolunda,
Bundan sonra da,
Tek yürek, tek bilek,
Bu millet…

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Bugün İsyanlardayım!

İster inanın, ister inanmayın,
Bu gün isyanlardayım!
Şaşıracaksınız haline,
Bu munis insanın!

Nasıl olur demeyin,
Patlayacak neredeyse,
Yoğunlaşmış duygularım.
Her biri bir bomba olmuş,
Gem vurduğum isyanların.

Patlayabilir her an,
Sakın yaklaşmayın!
Olan bana olsun,
Kıyamam size,
İnanın!
….
Bugün isyanlardayım!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Bukalemun

Duydunuz mu?
Bana bukalemun demişler,
Varsın desinler!
Özü bilmeyenler,
Beni ne bilsinler!
Kem söz sahibine gerekir,
Sözü bilmeyenler,
Özü ne bilsinler!

Bildiğim ve inandığım,
Bir gerçek var,
Herkes kendisine benzer!
Oysa bende,
Herkese benzeyen bir gerçek var;
Kırmızının alı,menekşenin moru var!
Oysa bende,
Gökkuşağının yedi rengi var!

İnanmasan da sen,
Sende benden,
İnan,
Bende senden,
Bir şeyler var!

Biliyorum,
Kabul ediyorum,
Ben herkese benzerim!
Bana benzemeyen biri varsa eğer,
Bir gün,
Mutlaka bana benzer!

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Bülbülün Çilesi- 1

BÜLBÜLÜN ÇİLESİ- 1

—I-

EY GÖNÜL!

Ey Gönül!
Sana, ‘gönlüm, derdim,
Benimsin, derdim,
Sen, benden ayrısın,
Söyle, nedir derdin!

Ey Gönül!
Sana, ‘Bülbülüm, derdim,
Benimsin, derdim,
Sen, Gül’e gönül verdin,
Nasıl, ‘benimsin’ derim?


Ey Gönül!
Şimdi oldun bir bülbül,
Hep Gülşen’de gezersin,
Gece gündüz demezsin,
Kan-gözyaşı dökersin,

Ey Gönül!
Kafes kuşsuz olur mu?
Beden cansız olur mu?
Sen, benden ayrısın,
Bu beden, sensiz olur mu?

—II-

EY BÜLBÜL!

Ey Bülbül!
Sana, ‘gönlüm’ derdim,
‘Canımsın’, derdim,
Sen,‘Gül’e gönül verdin,
Söyle, bu mudur derdin?


Ey Bülbül!
Gülşen’de gülün mü var?
Gül’de gözün mü var?
Dilinde aşk nağmesi,
Gül’e sözün mü var?

Ey Bülbül!
Çiçek nedir bilmezdin,
Gül’e kıymet vermezdin,
Gülşen’i bilmez iken,
Gül…Gül…gezersin!

Ey Bülbül,
Leylâ nedir bilmezdin,
Leylâ’ya gönül vermezdin,
Şimdi oldun pervane,
Leylâ… Leylâ… dönersin!
(Mevlâ… Mevlâ…dönersin!)


Ey Bülbül!
Anladım, âşıksın Güle,
Senin halin kim bile,
Bilirse Cânân bilir,
Ağla, gözyaşın sile sile!

Ey Bülbül!
Kafes kuşsuz olur mu?
Beden cansız olur mu?
Sen, benden ayrısın,
Bu beden, sensiz olur mu?

—III-

EY CAN!

Ey Can!
Sana ‘Canım’ derdim,
‘Bülbülümsün’, derdim,
Sen, Cânân’a gönül verdin,
Nasıl, ‘benimsin’ derim!

Ey Can!
Bu beden, sana kafes,
Bu âlem, bedene kafes,
Can kafesten çıkar bir gün,
Bir gün, boş kalır kafes!

Ey Can!
Diledin de oldu mu?
Cânân’ını buldun mu?
Sığmaz oldun kafese,
Muradını aldın mı?

—IV-

EY CÂNÂN!

Ey Cânân!
Gönül aşksız olur mu?
Can, Cânân’sız olur mu?
Ben senden ayrıyım,
Bu can, sensiz olur mu?
(Bu can, sensiz olur mu?)

Ey Cânân!
Bu can sana hasret,
Bu âlem, oldu gurbet,
Ben, senden ayrıyım,
Bitsin artık bu hasret!
(Bitsin artık bu hasret!)

Ey Cânân!
Bilirim, Sen de âşıksın,
Bu aşk-ı mecnûna,
Kollarını açtın beklersin,
Gelsin, Can Cânân’ına!
.
.
(Açtın kollarını beklersin,
Gelsin, Can Cânân’ına!)


Mehmet KIYAK
Karaman,17.10.2006

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Bülbülün Hasreti

-Berceste Mısralar-


Gül sılada, ben gurbette miyim?

Yoksa ben burada sürgünde miyim?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Can Can

Sana, daha doğduğunda,
Koymuştum bu adı:
Can Can!

Candan bir can,
Canımdan bir candın…
Bakışlarında bir anlam,
Yüzünde bir sevimlilik,
Tavrında bir sıcaklık,
Vardı inan…

Her gün beni bekleyişin,
Kucağıma atlayışındı belki,
Beni sana bağlayışın!

Bir parçamdın artık,
Canımdan bir can,
Hayatımdan bir parça,
Olmuştun sen artık!

Artık,
Her gün,
Atlamalıydın kucağıma,
Öpmeliydin,
Isırmalıydın beni…
Ve ben,
Öpmeliydim,
Sıkıştırmalıydım seni…

Daha sabah görüşmüş,
Uğurlamış,
Öpmüştün beni…

Oysa
Kaç gün oldu,
Sen yoksun!
Ben öyle, sensiz,
Sevginden yoksun,
Beklerim her gün seni…

Sen bir kediydin…
Hem de,
Küçücük bir yavruydun…
Ama
Candın!
Hem de,
Candan bir can..!

Nasıl da anlardın,
Her halimden…
Ses tonumdan bilirdin,
Ruh halimi…
Neşeliysem şımarırdın,
Atlardın kucağıma…
Kederli isem,
Sessizce yaklaşırdın yanıma,
Gözlerimin için bakar,
Derdin sanki:
”Bir şeyin mi var? ”

Sonra,
Konuşurduk seninle,
Dinlerdin, anlarmışçasına beni…
Sevinir, mutlu olurdun,
Güldürürdün beni…
Canın sıkılınca,
Nasıl da zorlardın,
Oynamaya beni…

Şimdi sen yoksun!
Şimdi çok yalnızım,
Şimdi seni çok özledim!
Keşke şimdi,
Yanımda olsaydın!

Biliyorum,
Sen beni terk etmezdin!
Keşke,
Bir gün,
Gideceğini düşünseydim!
Keşke seni,
Bu kadar sevmeseydim!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Can Çabası

CAN ÇABASI

Bu bendeki neyin çabasıydı
Bir şey yapma uğraşısı mıydı
Yoksa bir şey yapamama telaşı mı
Biliyorum bir şeyler yapmak lazımdı
Biliyorum bir şeyler bırakmak lazımdı
Bilmiyorum buna zaman var mıydı

İnsanlar bilmiyorlar ki
Benim için artık vakit dardı
Yarışa giren atlar misali
Öyle bir yarıştayım ki
Kazanmam gerekiyorsa
Her türlü dopingi almam lazımdı

Vakit gerçekten daraldı
Biliyorum, vakit daralsa da
Az zamanda
Çok şeyler yapmak lazımdı

İnsanlar bilmiyorlar ki
Bu bir can çabasıydı
Bilmiyorlar ki
Bunca şeyi
Bu kısa zamana sığdırmak
O kadar kolay mıydı

Mehmet KIYAK
Yaz.t: 30.01.2007

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Cefakâr

Sen zanneder misin ki, ben sürerim safâ? (sefa)
Ah, eller sürer safâ, ben çekerim cefâ! (cefa)

16.09.1989
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Çiçeklerim İçin

İstemem,
Ne bir ödül,
Ne bir aferin…
Hiçbir şey değil,
Kendim için!

Toprak, su,
Hava, güneş…
Her şey,
Her şey,
Çiçeklerim için!

Ben yaşarım,
Hiçbir şeysiz,
Ama yaşayamam,
Çiçeklerimsiz!


26 Haziran 2000
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Derler

Güldüm,
Şımarık dediler.
Ağladım,
Zavallı dediler.
İçtim,
Sarhoş dediler.

Bir gün,
Sana da,
Bir şey derler.
Zalim derler,
Zavallı derler,
Leyla derler,
Mecnun derler.

Derler,
Onlar her şeyi derler,
Bırak ne derlerse desinler,
Hayatta her şey gelir başa,
Sen bildiğin gibi yaşa.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Dilek

Ne kötü bir şey,
Merhamet dilenmek!
Ne kötü bir şey,
Merhamet etmek zorunda kalmak'
Oysa,
Ne güzel bir şey,
Kimsenin kimseye muhtaç olmaması!

(12,12,94)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:53 PM
Doğum Günüm

Hiç farkında değilmişim,
Yaşadığımın…
Seni tanıdım,
Yeniden doğdum.

Umrumda değil,
Doğum tarihim.
Varsın kimliğim
Bir tarih yazsın.
Çizgi çizdim,
Ben o ömre.
Öldürdüm,
Ben, o beni.

Seni tanıdım,
Yeniden doğum.
Şimdi sen varsın,
Şimdi ben varım,
Şimdi hayattayım!
Şimdi her günüm,
Doğum günüm!

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:54 PM
Dolmayan Testi

Dolardı aslında,
Benim de olsaydı,
Bir damla altında tasım…
Ne damlayı gördüm,
Ne tasım oldu.
Neyleyim kurak zamanda doğmuşum.
Bakmayın siz,
Bazılarının dediklerine:
Her damlanın altında bir tası var…
Tası varmış,
Damlayı görmüş, koymuş…
Benim ne tasım oldu,
Ne damlayı gördüm.
Yağmur yağdı,
Tasım olmadı…
Tasım oldu,
Kuraklık oldu…
Be ne yapayım!
Dolmadı testim,
Dolmadı gitti!
.

“Testiyi, çeşme akarken dolduracaksın! ” derler;
Benim hiç akan çeşmem olmadı ki…

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:54 PM
Dost Özlemi-1

Mücadele için,manevi güç gerekir,
Manevi güç için, manevi destek gerekir.

(03,10,81)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:54 PM
Dost Özlemi-2

Beni her zaman,bir yabancı gibi,
Uzaktan seyreden dostu neyleyim.
Bedende can,damardaki kan gibi,
Yakın ve sıcak dosta ne diyeyim!

(05,09,91)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:54 PM
Dost Özlemi-3

Gerçeğe düşman,
Yüze dost.
Her şeye rağmen,
Bu bir dost.

(15,09,91)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:54 PM
Dualarım- 1

Allah’ım! Bütün kâinatı yarattın,
Ve Ben’i, Ben olarak yarattın!
Ban’a, Ben olarak yaşamayı nasip et!
Bir başkası olmak istemiyorum,
Sen’i ve Kendim’i çok seviyorum!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Düşünme

Derler ki,
Konuşmak sanattır!
Derim ki,
Düşünmek sanattır!

(15,09,91)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Elektrik

Neydi bilmiyorum,

Beni böylesine çarpan…

Gizli bir güç müydü?

Yoksa o yeşil gözlerin mi?

Öyle bir baktı…

Öyle bir çarptı…

Kalbimi yaktı!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Eleştiri Üzerine Bir Eleştiri - 1

Eleştiri denildiği zaman genellikle insanların zihninde, eleştirmek, yermek, küçük düşürmek, aşağılamak hatta yerden yere vurmak gibi bir kavram oluşmakta… Pek çok kimse bu sözcüğü bu anlamda kullanmakta, yine birçok kimse de bu anlamda algılamakta… Eleştiren de, muhatabına karşı bu anlamda bir tavır takınmakta, muhatap da alınganlık göstermekte, kırılmakta veya bir tartışma ortamı oluşturmakta…

Kimi insan da bunun böyle olduğunu bildiği için objektiflikten kaçınmakta, sırf bir iltifata dönüştürmekte… Bunu, günlük yaşamdaki sıradan ilişkilerden tutun da siyaset, eğitim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında bile görmek mümkündür. Bu gün kitaplar, dergiler, internet ortamları, birbirini tanıyan-tanımayan insanların olumsuz eleştiri ve yorumlarıyla, bunun somut örnekleriyle doludur.

Eleştiri, herhangi bir konunun eksik, olumsuz, yanlış yönlerini ortaya koysa bile; eleştirinin, eksikleri giderme, bir konunun, bir olayın, bir eserin ya da bir sanatçının değerini ortaya koyma, yol gösterme gibi gerçek bir amacı vardır.

Sözlük anlamıyla,”tenkit, analiz, ayrıştırma, çözümleme” anlamlarına gelen eleştiri, sadece negatif anlam taşıyan bir sözcük değildir. Objektif olarak, yapıcılık doğrultusunda yapılan bir eleştiride, olumsuz sonuçlar olsa bile, özünde olumluluk vardır. Çünkü eleştiricinin gerçek amacı da ele alınan konuyu, çeşitli yönlerden inceleyip değerlendirmek, olumlu-olumsuz yönlerini ortaya koymak, daha anlaşılır olmasını sağlamak, kısacası daha anlamlı bir hale getirmektir.

“Münekkit”, “eleştirici” anlamına gelen eleştirmenin gerçek görevi de budur zaten. Eleştirmeci, ele aldığı konuyu(olay-eser-sanatçı) çeşitli yönlerden tahlil eder, önemli-önemsiz, olumlu-olumsuz, kuvvetli-zayıf yönlerini ortaya koyar, böylelikle de konunun ve okuyucunun daha iyi aydınlanmasını sağlar.

Eleştirmen, aynı zamanda bir yol göstericidir. Ele aldığı konuyu gerçeğe ulaştırmaya çalışırken genel kanı, ortak zevk ve beğeniler konusunda da adeta bir rehber, bir tercümandır.
Hele hele bir sanat eseri veya bir sanatçı üzerinde eleştiride bulunan bir eleştirmenin rolü ve önemi ne kadar büyüktür!

Böylesi bir eleştiride sanatçıya, sanat esrine ve topluma büyük faydalar sağlayan eleştirici, sanatçıya artıları-eksileri konusunda bir fikir verirken, diğer insanları da sanatın incelikleri konusunda bilgilendirmiş olur. Topluma sanat zevki aşılayarak, sanatın, sanatçının tercümanı olma ve toplumun kılavuzu olma misyonunu üstlenir!

Mehmet KIYAK
Eğitimci

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Eleştiri Üzerine Bir Eleştiri - 2

Yazın(edebiyat) dünyasında en önemli eleştiri konuları, sanat, sanatçı ve eser eleştirileridir. Bu durumda eleştirmen de aslında bir sanatçı konumundadır; çünkü onun eleştirisi de bir okuyucuya hitap edecektir. Bu bakımdan eser, sanatçı, eleştirmen ve okuyucu arasında sıkı bir bağ vardır.

Ancak eleştirmenin görevi sanat eseri yaratmak değil, yaratılmış eseri bütün yönleriyle incelemek, eseri hem kendi okurlarına hem de o eser ve sanatçıyla ilgilenen okurlara daha iyi tanıtmaktır. Bu görevinden dolayı eleştiriciye çok büyük görev düşmekte, aynı zamanda çok da büyük sorumluluklar üstlenmektedir.

Her şeyden önce eleştirici objektif olmalıdır. Kişisel kurallara ve ilkelere bağlı olan, öznel ve önyargılı davranan bir eleştirmen objektif sayılamaz. Zaten çok çok öznel, çok çok ön yargılı bir eleştirinin sanatsal, edebi bir değeri de yoktur.

Eleştirmen ele aldığı konuyu “iyi-kötü, önemli-önemsiz, olumluluk-olumsuzluk, kuvvetli-zayıf, öznellik-genellik” gibi karşılaştırma ve ölçütlerle geçmiş- gelecek boyutunu da dikkate alarak eleştirmelidir.

Bir sanat eleştirmeni, eleştirdiği eseri, sanatçısından daha geniş boyutta düşünen, sanatçısından daha çok yaşayan insan olmalıdır. Eleştirmen eleştirdiği konu üzerinde çok çok araştırma ve inceleme yapmalı, çok geniş bilgi ve birikim sahibi olmalıdır.

Eleştiriler dar çerçevelerde, dar bakış açılarıyla yapılmamalıdır. Sanatçının yaşadığı, sanat eserinin yazıldığı dönemin koşulları dikkate alınmalı, pisik-sosyal özellikler de dikkate alınarak çok yönlü ölçütler oluşturulmalıdır. Zaten eleştirmenin asıl görevi de kritik yapmaktır. Bu yönüyle eleştiri, bir bakıma kritik yapma demektir.

Eleştirmen eleştirisini yaparken şu bakış açılarını da dikkate almalıdır. Hiçbir şey mükemmel değildir. Her eserde ya da eleştiri öğesinde bir eksik vardır. Kusursuz olan, gerçek olandır, doğal olandır; eser ise gerçeğin veya doğalın bir taklididir.

Doğal olan, gerçek olan şey, hissedilen bir duygu, çekilen bir acı, duyumsanan bir haz, zihinde oluşan bir düşünce … dir. Eser, bu gerçeklerin, bu doğallığın resimle, müzikle, şiirle… vb. yolarla yansıtılmasıdır, ki çoğu zaman bunu sanatçının kendisi bile tam olarak yansıtamaz. Bir eserin başarısı da bu doğallığın, bu gerçekliğin ne kadar yansıtıldığıyla ilgilidir.

Sanatçı, yalnız kendi eserinin yaratıcısıdır. Her eserden daha güzel bir eser, her sanatçıdan daha başarılı bir sanatçı vardır. En büyük sanatçı da doğanın, doğalın kendisidir; insan ise doğanın ve doğalın bir taklitçisidir. Enginarı çok güzel resmeden bir ressam, o resme asla enginar lezzetini veremez!

Sanat, soyut ve göreceli ise, sanat eseri de soyut ve görecelidir. Eleştirmen, herhangi bir varlıktaki algılanan güzellikle, algılanabilecek güzelliğin farklı olabileceğini dikkate almalı, aslında yaptığı eleştirinin de eleştiriye açık olduğunu unutmamalıdır!

Mehmet KIYAK
Eğitimci

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Enayi

Bir tek ben varım,
Bu dünyada enayi!

Kimler aldatmadı ki beni…
Üçler, beşler, yediler,
Erkekler, dişiler,
Enayiyim ben, enayi!

Kimler aldatmadı ki beni…
Büyükler, küçükler…
Güçlüler, güçsüzler…
En çok da,
Zaaflarım, ihtiraslarım, nefsim…
Aldattı beni!

Kimler aldatmadı ki beni...
Bir ben varım bu dünyada,
Enayi…

Aldatsınlar bakalım,
Herkesin varsa bir bildiği,
Benim de var bir bildiğim.
Onlar bilirse bir ikiyi,
Ben bilirim on ikiyi.

Aldatmak istersen sen de aldat beni,
Aldatmak istiyor da aldatmıyorsan,
Enayisin, enayi!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Erkekler Ağlar mı?

Erkekler ağlamaz, derler,
Kolay değil,
Serde erkeklik var.

Ağlamak için,
Gözden yaş mı akması gerekir?
Yalnız yaşta değildir, kahırlar,
Bir sessiz ağlayıştır ki,
O yaşlar,
Nehir gibi kalbe akar.

İnan ki,
Erkekler de ağlar!
Bir kuru göz ki,
Bin kahır saklar!
Bir çift kuru göz ki,
Ne çok gözyaşı saklar!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 12:55 PM
Etna

Heybetli bir dağ gibiydin,
Tipi nedir, bora nedir bilmezdin,
Artık bu acılardan sonra sen de,
Sönmüş bir volkan gibisin!

(20.01.91)
Mehmet KIYAK

Etna: Sicilya'da bir yanardağ.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:00 PM
Ey Bülbül- 1

Ey Bülbül!
Sana, ‘gönlüm’ derdim,
‘Canımsın’, derdim,
Sen,‘Gül’e gönül verdin,
Söyle, bu mudur derdin?


Ey Bülbül!
Gülşen’de gülün mü var?
Gül’de gözün mü var?
Dilinde aşk nağmesi,
Gül’e sözün mü var?

Ey Bülbül!
Çiçek nedir bilmezdin,
Gül’e kıymet vermezdin,
Gülşen’i bilmez iken,
Gül…Gül…gezersin!

Ey Bülbül,
Leylâ nedir bilmezdin,
Leylâ’ya gönül vermezdin,
Şimdi oldun pervane,
Leylâ… Leylâ… dönersin!
(Mevlâ… Mevlâ…dönersin!)


Ey Bülbül!
Anladım, âşıksın Güle,
Senin halin kim bile,
Bilirse Cânân bilir,
Ağla, gözyaşın sile sile!

Ey Bülbül!
Kafes kuşsuz olur mu?
Beden cansız olur mu?
Sen, benden ayrısın,
Bu beden, sensiz olur mu?

Mehmet KIYAK*
Karaman,17.10.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:00 PM
Ey Can-1

Ey Can!
Sana ‘Canım’ derdim,
‘Bülbülümsün’, derdim,
Sen, Cânân’a gönül verdin,
Nasıl, ‘benimsin’ derim!

Ey Can!
Bu beden, sana kafes,
Bu âlem, bedene kafes,
Can kafesten çıkar bir gün,
Bir gün, boş kalır kafes!

Ey Can!
Diledin de oldu mu?
Cânân’ını buldun mu?
Sığmaz oldun kafese,
Muradını aldın mı?


Mehmet KIYAK*
Karaman,17.10.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:00 PM
Ey Cânân- 1

Ey Cânân!
Gönül aşksız olur mu?
Can, Cânân’sız olur mu?
Ben senden ayrıyım,
Bu can, sensiz olur mu?
(Bu can, sensiz olur mu?)

Ey Cânân!
Bu can sana hasret,
Bu âlem, oldu gurbet,
Ben, senden ayrıyım,
Bitsin artık bu hasret!
(Bitsin artık bu hasret!)

Ey Cânân!
Bilirim, Sen de âşıksın,
Bu aşk-ı mecnûna,
Kollarını açtın beklersin,
Gelsin, Can Cânân’ına!
.
.
(Açtın kollarını beklersin,
Gelsin, Can Cânân’ına!)
.

Mehmet KIYAK*
Karaman,17.10.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:00 PM
Ey Gönül- 1

Ey Gönül!
Sana, ‘gönlüm, derdim,
Benimsin, derdim,
Sen, benden ayrısın,
Söyle, nedir derdin!

Ey Gönül!
Sana, ‘Bülbülüm, derdim,
Benimsin, derdim,
Sen, Gül’e gönül verdin,
Nasıl, ‘benimsin’ derim?


Ey Gönül!
Şimdi oldun bir bülbül,
Hep Gülşen’de gezersin,
Gece gündüz demezsin,
Kan-gözyaşı dökersin,

Ey Gönül!
Kafes kuşsuz olur mu?
Beden cansız olur mu?
Sen, benden ayrısın,
Bu beden, sensiz olur mu?

Mehmet KIYAK*
Karaman,17.10.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:00 PM
Ey Sevgili

Ey sevgili,
Ne vardı sanki
Bir neden yokken,
Bırakıp gittin beni…

Ey sevgili,
Bırakıp gittiğin yerde şimdi,
Beklerim,
Beklerim halâ seni….

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Farkında mısın?

Bir kalp seni düşünür,
Senden uzakta.

Bir kalp seni özler,
Senden uzakta.

Bir kalp seni bekler, burada.
Farkında mısın acaba?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gaye

Her varlığın bir yaratılış gayesi vardır,
Dil, kulaklar için yaratılmıştır,
Kulaklar sağır ise,
Konuşmak niye?

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gerçek

Gerçekte asıl olan yaşamaktır,
Oysa asıl gerçek yaşatmaktır!

(06,05,92)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gidenler İçin

GİDENLER İÇİN (VEDA MEKTUBU)

(Tüm annelere, babalara, saygıdeğer öğretmenlere ve tüm mezun öğrencilere...)

Merhaba, özgürlük kuşlarım!
Merhaba, kır çiçeklerim!
Merhaba, ateşböceklerim!

Öylesine alışmışım ki size meğer
Son bir ders vereceğim, dinlerseniz eğer.
Dün sınıfa çıktım, irkildim birden,
Çünkü hiç kimse yoktu sizden.
Duygularım, düşüncelerim
Alt üst oldu ilk bakışta,
Kalakalmıştım, öylece boş sınıfta!

Dersimiz,”Edebiyat’tı”,
Konumuz, Fuzûlî…
Biliyordum, diyecektiniz:
“Hocam, Fuzûlî bizim için zaten fuzuli! ”,
Diyecektiniz:
“Bu konu ÖSS’de çıkmaz ki..!

Ah, Fuzûlî..!
Ah, Edebiyat..!
Daldım, düşündüm…
Sorunlar geldi, aklıma,
Acı, tatlı hatıralar…
Sonra oturdum masaya,
Başladım, düşüncelerimi yazmaya.

Nereden nereye..!
Nerde benim öğrenciliğim,
Nerde benim öğretmenliğim…
Geriye giden bir şeyler vardı.
Zaman desem, asla…
Büyüyen, gelişen…gençlik..!
Geriye giden yine gençlik..!
Hayır! Yalnız gençlik mi?
Gençlikle giden gerçeklik..!

Önce kızdım biraz,
Bozulmaya başladı, aklımın dengesi,
Sonra başladı, bir vicdan muhasebesi!
“Sırası mı” dedim, şimdi,
İznin, raporun, devamsızlığın…
Daha bir aydan fazla vardı,
Kapanmasına okulun!
Üzüldüm, alındım!
Utandım, suçlandım!
Kendi kendime sordum:
Eğer dershane yetiştirecekse sizleri,
Neden gönderdiler buraya bizleri?
...
Sonra,
Daha başka sorunlar geldi,
Bir bir aklıma!
Ve siz..!

“Değişmeli”,dedim,
“Bazı şeyler değişmeli…”
“Sürmemeli böyle, sürmemeli! ”
Sonra,”keşke! ”diyorum,
Keşke, sunabilseydik sizlere,
Daha fazlasını imkânların!
Keşke, verebilseydik,
Daha fazlasını bilgilerin!
Ve keşke..!
Ve keşke siz,
Bilebilseydiniz, kıymetini zamanın!
Ve kaçırdığınız fırsatların..!
Her şey daha güzel olsaydı, keşke!
Ve biz,'Keşke! ' Demeseydik, keşke!


— 2-

Sonra bırakıp sorunları,
Anlatmaya başlıyorum, duyguları…
Böylesi anlarda yaşıyorum ben hep,
En yoğun duyguları!
Sardı, yine her yanımı
Hep o, yalnızlık duyguları!
Bilirim, ayrılığın ne demek olduğunu!
Bir kez daha yaşıyorum, şimdi bunu!

Hiçbir yer,
Biraz önce insanların bulunduğu,
Fakat sonra terk edip gittikleri yer kadar,
Yalnızlık dolu olmazmış!
İşte, varlıkta yokluk!
İşte, yoklukta varlık!
Her yer, yalnızlık kokuyor,
İçimi bir ürpertidir sarıyor..!

Hiç sevimsiz bulmamıştım, bu kadar sınıfı,
Eski sıcaklığı yoktu ve eski havası!
Her şey susmuştu, sanki birden,
Sessizlik sarmıştı her yanı, ürküten!
Ne bir soru soran vardı, ne itiraz eden,
Öylece susuyordunuz, hep birden!
Karşımdaydınız gerçi, değişen bir şey yoktu,
Ama gözlerinizde ışık,
Yüzlerinizde mana yoktu!

Gördünüz değil mi?
Nasıl da geçermiş zaman!
Sizi ilk gördüğümü hatırladım da şu an,
Nasıl da ürkekti, duruşunuz,
Nasıl da korkaktı, bakışlarınız!
Sizi nasıl görmüşsem ilk bakışta,
Şimdi ben de öyle olmuştum, boş sınıfta!

Siz yoktunuz, şimdi bu sınıfta,
Yalnızlık sardı, her yanımı.
Ve yokluğunuz, tüm benliğimi…
Bir ateş sardı, birden yüreğimi
Ve yaşlar, gözlerimi…

Gördünüz değil mi,
Nasıl da geçermiş yıllar,
İşte gelmiş, bir yılsonu daha,
İşte gelmiş, yine bir sonbahar!

Bu yıl yine erken geldi,
Benim için sonbahar.
Demeyin sakın bana!
“Şaşırdın mı hocam,
Yeni geldi ya ilkbahar! ”
Ben, her öğretim yılı sonunda,
Sonbaharı yaşarım çocuklar!

Ben, hep ilkbaharda,
Yazda yaşarım, sonbaharı!
Sevinir, coşarsınız,
Siz yaşarsınız, yazı, baharı,
Ben yaşarım sonbaharı!
Sevinemem, yeşermesine toprakların,
Yapraklanmasına, çiçeklenmesine dalların!
Bekleyemez sonbaharı,
İlkbaharda düşer, benim yapraklarım!
İlkbaharda solar,
Benim çiçeklerim!
Ve
İlkbaharda göç eder,
Benim kuşlarım!
...
Siz ne bileceksiniz, kuşlarım!
Kolsuz, kanatsız kalmasını ağaçların!
Siz ne bileceksiniz, acısını ayrılığın!

—3-

Bir ağacım, şimdi ben,
Tüm yaprakları dökülen!
Bir bahçıvanım, şimdi ben,
Tüm çiçekleri solan!
Bir hancıyım, şimdi ben,
Ya da bir gar, bir liman,
Tüm yolcularını uğurlayan!
Bir çeşmeyim, şimdi ben,
Derinden derine ağlayan!

Bütün duyguları bir anda yaşıyorum, şu an!
Hepsini birden anlatmak istiyorum, inan!
Ayrılık, hasret adına ne varsa bütün
Ve bütün şiirlerini şairlerin..!
Orhan Veli oluyorum bir an,
Gözyaşlarını anlatamadığı, mısralarından!
Çamlıbel’in ‘Çoban Çeşmesi’,
Oluyorum, bir an,
Dağ başında yapayalnız ağlayan!
Bir ırmak oluveriyorum, bir an,
Uzaktan uzağa akan
Ve gönülden gönüle çağlayan!
Neler, kimler geçmiyor ki aklımdan…
Cahit Külebi’nin Küçük Çeşme’si
Geliyor aklıma,
Dranas, Dağlarca, Tanpınar…
Saba, Tecer, Ertepınar…
Hepsini aktarıvermek istiyorum sıradan!
Yahya’nın Sessiz Gemi’sindeki limanım,
Şimdi ben!
Bütün yolcularını uğurlayan!
Kemal’in gemisiydi sanki bu, sessizce giden
Ve sizdiniz yolcuları, sizdiniz giden!
Rıhtımda kalansa, yapayalnız ben!

Bütün yolcularımı uğurlamıştım!
Rıhtımda boynu bükük, öylece kalakalmıştım!
Sizce ne güzeldi değil mi?
Ne güzeldi açılmak, maviliklerine enginlerin!
Ne güzeldi açılmak, serinliklerine denizlerin!
Ya bence…

Bunu anlatmak çok zor…
Sen kendine bir sor;
“Gitmek mi zor, kalmak mı zor? ”
Oysa sen gel, onu bana sor!

—4-

Sonra, bütün acıları atıp içimden,
Gerçeğe dönüveriyorum, birden.
Gerçekçi düşünmek gerekti..!
Bu yolcuya, yol gerekti..!
Elbet, bu yollar bir gün ayrılacaktı!
Bir gün, bu günler hatıra olacaktı!

Sen devam ederken yoluna,
Neler gelmez ki benim aklıma.
Hep kuşku, hep kaygı…

Haşim’in ‘Merdiven’i gelir aklıma,
Fikret’in ' Yollar ' ı gelir bir an,
İzleri yollarda kalan!
Hep yokuş, hep çakıl, hep diken!

Böyle devam ederken kuşkularım,
Aklıma geliverir, bütün yaşadıklarım
Ve siz,
Siz, kuşlarım!

Boşuna mı sanıyorsunuz,
Eridiğini yağlarımın!
Ağardığını saçlarımın!
Boşuna mı sanıyorsunuz,
Geçtiğini yıllarımın!

Doğuşta görürüm, ben ölümü,
Gençlikte görürüm, ben yaşlılığı
Ve ayrılığı… her kavuşmada!
Bunun için sevinemem ben ilkbaharda!
—5-

Bütün gücüme rağmen,
Özleminiz sarıverir yeniden,
Daha siz gitmeden!
Ve
“Gitme, turnam! ”diyesim' gelir.
Sonra, yeniden cesaretlenirim.
“Uçmalı, kuşlar! ”
“Uçmalı! ”derim.
Ve Rıza Tevfik gibi,
“Uçun kuşlar uçun, burada vefa yok!
Öyle akarsular, öyle hava yok!
Feryadıma karşı aks-ı seda yok!
Bu yangın yerinde kül vardır! ”
Diyesim, gelir!
Uçmalıydı tabi ki kuşlar, buradan!
Uçmalıydı, bu yuvadan!
Uçun kuşlar! Uçun!
Ama dikkat edin!
Yollar uzun, hedefler uzak!
Üstelik her yan tuzak!
….
Yolculuk deyip geçme sakın!
Koru kendini, tehlikelerden sakın!
—6-

Ağlarım,
Böyle zamanlarda ben,
Siz gidince…
Ağlarım,
Gizlice..!

Sanki
Asker etmesi gibi bir şeydi bu,
Bir babanın oğlunu!
Gelin etmesi gibi bir şeydi bu,
Bir ananın kızını!
Onun için tutamıyorum,
Gözümün yaşını!
Ağlarım, tabii ki!
Ayrılık bu, kolay değil ya!
Üstelik ‘Öğretmen Yüreği’ bu!
Taş değil ya!

Hem,
Hangi ana ağlamadı ki,
Gelin etti de kızını!
Hangi baba ağlamadı ki,
Asker etti de oğlunu!
Üçünü, beşini değil,
Yüzlercesini gönderirim,
Her baharda ben!
Ağlarım, elbet!
Gurbettir bu, gurbet!

—7-

İşte, böyle geçer benim,
Her yılsonum!
Bunun içindir, hüznüm!
Bunun içindir, acım, kederim!

Her sonbahar bir şeyler götürür benden!
Parça parça koparır sizi yüreğimden!
Nasıl aşındırırsa taşı sular,
Benim yüreğimi de öyle aşındırır,
Bu sonbaharlar!
Ve
Tekrar tekrar gelir,
Benim hayatımda sonbaharlar!
Ve yeniden, yeniden dökülür yapraklar
Onun için,
Bekir Sıtkı’nın ‘Hancı’sıyım,
Şimdi ben,
Yeni yolcular bekleyen!
Gelene yeni kapılar açarım ben,
Yeniden..! Yeniden..!

Ey giden yolcu!
Yolun açık olsun, uğurlar ola!
Yolların gibi bahtın da açık ola!
Benden size selam olsun, bu yolla!
Ama sakın unutma!
Bir selam da sen yolla!

Dilerim,
Her şey gönlünce olsun!
Dilerim..!
Ve
Ve sizi
Allah’a,
Emanet ederim!

Mehmet KIYAK
(Karaman, 15.06.2001)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gitmeli miyim Bu Yerden?

Bilseniz ne canlarım gitti,
Bu cennetten…
Kaldımsa da ben burada,
Kaldım her dem ah u zârda...

Bugün gitsem,
Başka bir cennete,
Ne canlarım kalır bu yerde…
Kalır mı sanıyorsunuz,
Yüreğim yerinde…

Bu gün:
Gitmeli miyim,
Kalmalı mıydım burada…
Bir bilmezdeyim,
Kaldım iki arada…

Gitmedim, kaldım:
Gidenler mi azdı…
Yoksa kalanlara mı kandım…
Gidiyorum:
Kalanlar mı azaldı…
Yoksa gidenlere mi kandım…

Gidenler can…
Kalanlar can…
Ben ne yapayım,
Bilmiyorum can…

Gitsem,
Gözüm arkada kalır…
Gitmesem,
Özüm orada kalır…
Canan beni çağırır,
Ben ne yaparım,
Bilemiyorum can…

Mehmet KIYAK*
Karaman, 04.02.2007

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gittin Diye- 1

GİTTİN DİYE- 1

O ilk bakış, o ilk yakış,
O ilk sevgin,
Duruyor hala içimde…
Meğer ne çok sevmişim,
Seni özümde…

Seviyorum sanırdım seni,
Sen yanımdayken…
Oysa insan,
Asıl o zaman anlarmış sevgiyi,
Sevdiği uzaktayken…

Ben seni sevmeyi,
Senden ayrıldıktan sonra öğrendim!
Ne olur darılma,
Diyemezsem,
Sen yanındayken:
SENİ SEVİYORUM!

SENİ SEVİYORUM!
Diyemediğim kadar…

SENİ SEVİYORUM!
Diyebileceğim kadar…

SENİ SEVİYORUM!
Sonsuza kadar…

Karaman, 23.12.2006 03:21:00
Mehmet KIYAK




Because You're Gone


that first look, first burnt,
that first love of yours
are still inside me...
Now I realize how much I loved you
within myself...

I thought I loved you
when you were by my side...
but then, one could understand love
while his beloved one is away...

I've learnt loving you
after breaking apart...
don't take offense
if I don't say
I LOVE YOU
when you are with me...

I LOVE YOU
more than I can say...

I LOVE YOU
as much as I can say...

I LOVE YOU
for ever...

Mehmet KIYAK
Çeviren:
Selçuk YILDIZBAŞ

Not: Bu şiirimi İngilizceye çeviren sevgili dostum Selçuk YILDIZBAŞ'a sonsuz sevgiler...


Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gittin Diye- 2

GİTTİN DİYE- 2

Sen gittin,
Mevsimler değişti,
Yazlar döndü kışa,
Baharlar döndü sonbahara…

Vakitsiz geldi kış,
Ah, ağaçlar nasıl yapraklarını döker…!
Bilmezler ki,
Ağaçlar yapraklarını neden döker…?

Gül soldu,
Bülbül gözyaşı döker…
Bilmezler ki,
Bülbül neden gözyaşı döker…?

Sen gittin,
Ay tutuldu, ******* zindan oldu,
Yıldızların neşesi kayboldu,
Güneşin feri soldu…

Diyorlar:
Güneş tutuldu!
Bilmezler ki,
Güneş neden tutuldu...

Bilmezler ki,
Sen gittin...


Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Giz

Çiçekler, tohumlarda gizlidir,
Meyveler,çiçeklerde gizlidir.
Sevgidir,insanı insan yapan,
Sevgiler,gönüllerde gizlidir.

Aydınlık,karanlıkta gizlidir,
Gündüzler,*******de gizlidir.
Erdemdir,insanı insan yapan,
Büyüklük,tevazuda gizlidir.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:01 PM
Gizli Bağ

Ben onda ne bulmuştum,

O bende ne bulmuştu,

Hiç bilmiyorum,

Ama aramızda,

Kuvvetli bir bağ oluştu.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Gördün Değil mi?

koca bir dünya gibi
gelmişti gözüne
sevgimi kalbine
sığdıramamıştın
değil mi

seviyorum
demiştim de
inanmamıştın
değil mi

gezdin, gördün
şimdi
döndün bana
ben seversem
tam severmişim
gördün
değil mi?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Hak ve Özgürlük

HAK VE ÖZGÜRLÜK


Özgür ol,
Hakkını ara!
Ama özgürlüğün,
Sınırlarını aşma!


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Hayal Dünyam

Bana göre değil bu dünya!
Ne acılar çekmek için geldim dünyaya,
Ne de acılar görmeye…
Çektiğim hep acı,
Gördüğüm hep acı,
Kurduğum hep hülya, hep hülya…
Bana göre değil bu dünya!

Öyle bir dünya olsa,
Yoksulluk olmasa…
Öyle bir dünya olsa,
Bütün açlar doysa…
Bir gün,
Açları doyuracak olsam,
Aç bulamasam…

Öyle bir dünya olsa,
Herkesin işi olsa,
Hiç kimse kimseye muhtaç olmasa…
Bir gün,
Yardım yapacak olsam,
Yardıma muhtaç bulamasam…

Bir gün bütün servetimi,
Dağıtacak olsam,
“Al bunları, al! ” desem,
Alacak insan bulamasam…

Öyle bir dünya olsa,
Sevgi dünyayı kuşatsa…
Kimse kimseyi kırmasa;
Herkes tatlı dilli,
Güler yüzlü olsa…
Öyle bir dünya olsa,
Bütün insanlar,
Mutlu olsa…

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Hayat Okulu

Hayat bir okuldur,
Bu yaşamda insan,
Bir yazı tahtasıdır;
Gelen yazar, giden çizer.
Üzülme, bir silgi bir gün,
Her şeyi siler geçer!

Her şey insan içinmiş meğer,
İnsan ölür ölür de,
Dirilirmiş meğer!

(25.02.92)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Hazan Bahçesi

Ektim, bitmedi,
Suladım olmadı,
Hazanda baktım,
Bülbüller ordaydı!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
Hep Hüzün Hep Hüzün

HEP HÜZÜN HEP HÜZÜN

Bir gün, gülemeyecek miyim ben…
Hep hüzün hep hüzün…!
Bir gün de düşünmesem,
Bu memleketin sorunlarını,
İnsanların dertlerini,
Bir kere de düşünmesem,
Kendi dertlerimi…
Gülsem, eğlensem, güldürsem…
Dertsiz tasasız yaşasam…
Bıraksam bir kenara her şeyi…

Olmuyor, olmuyor!
Olmuyor işte!
Kimse demiyor,
“Boş ver, takma kafanı,
Bu gün ben hüzünlenirim,
Senin yerine…”
Çıkmıyor öyle bir kimse,
Çıkmıyor işte!

Anladım,
Hüzünsüz bir gün yok,
Bana bu dünyada!
Anladım, bu görev benim!
Anladım, bütün sıkıntıları ben çekeceğim!
Siz aldırmayın,
Bakın neşenize,
Siz bakın keyfinize,
Ben hüzünlenirim sizin yerinize!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İbadet ve Mabet

İbadet için mabet şart mıdır?
Evren bir mabet,
Yaşam zaten bir ibadettir!
Bir ömürlük ibadette,
En büyük ibadetse,
Okumak ve yazmaktır,
İyiyi, yüceyi,
Hakkı ve HAK'kı!

(07.04.1990)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İçimdeki Çocuk

Bakmayın siz güldüğüme,
İçimde ağlayan bir çocuk var,
Küllense de korlarım,
Parlamaya hazır bir alev var.

Bakmayın siz ağladığıma,
İçimde gülen bir çocuk var,
Alevlense de korlarım,
Söndürecek bir nefesim var.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İçimdeki Sahip

Birileri bana sahip olmak istiyor...
Bilmiyorlar ki benim sahibim var!
Sanıyorlar ki
Ben sadık bir köpeğim...
Bilmiyorlar ki
Ben de bir SAHİP'im,
Bilmiyorlar ki
Ben, içimdeki köpeğin sahibiyim!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İnsan Olmak

Her şeyin bir kuralı vardır,
Hacı olmadan önce,
Müslüman olmak gerekir,
Müslüman olmadan önce,
İnsan olmak gerekir!
Kul olmak gerekir!
Kül olmak gerekir!

(26.05.92)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İsterim ki...

İSTERİM Kİ…

İsterim ki,
Yanımda her an dostlarım olsun,
İsterim ki her an ben onların yanında olabileyim.
Ola ki bir sıkıntım olursa,
Dostuma çekinmeden gidebileyim.
Biliyorum,
Her şey karşılıklıdır.
İsterim ki,
Dostlarımla paylaşacak bir şeylerim olsun.
İsterim ki,
Onun birine karşılık ben beş verebileyim!
Dostsuz yaşar mı insan,
Dostum istesin,
Canımı vereyim!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:02 PM
İyi Ki Sevmedin Beni

İyi ki sevmedin o zamanlar beni,
Yoksa bu aşk böyle sürer miydi?
Birazcık sevseydin beni,
Bu aşk daha o zaman biterdi!

Ben zor aşkların aşığıyım,
Sevmem ben öyle,
Ucuz gönülleri,
Teslimiyetçi ruhları…
İyi ki sevmedin beni!

İyi ki sevmedin beni!
Bak hala seviyorum seni…
Şimdi daha iyi anladın değil mi?
Ne çok severmişim seni…
Bak nasıl seviyorsun,
Şimdi sen de beni..!

Anladın değil mi?
Hevesler geçer,
Gerçek sevgiler,
Kalırmış değil mi?

Sözler dilde,
Arzular tende,
Ölümsüz sevgiler,
Gönüllerdeymiş,
Gördün değil mi?

Aşk, ne tenmiş,
Ne ten, aşkmış,
Aşk, TANRISALMIŞ,
Gördün değil mi?

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:03 PM
Kanatlı Kaplumbağa

Seni sevdim, değer verdim,
Seni başımın tacı ettim,
Beni anlarsın diye.

Seni göklere çıkardım,
Kanat taktım,
Yükselsin diye.

Sense hep havalarda kaldın,
Hep yükseklerden baktın.
“Gel kalbimde kal”, dedim,
“Kabuğun var”, dedin.

Bakıyorum da,
Ayakların yere basmıyor,
Şimdi burnun pek havada!

Oysa,
Senin kanatların benim,
A kaplumbağa!

19.02.2006
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:03 PM
Kayıp

Ben, beni kaybetti gören var mı?
Ruh, bedenden ayrıldı bulan var mı?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:03 PM
Kendim İçin..!

Ne şairim,ne yazarım,
Kendimce,bir şeyler yazarım!
Şair olmak değil amacım,
Şiir dostlarıyla olmak için buradayım!

Gezdikçe Antoloji'nin sayfalarını,
Yeni yeni dünyalar keşfederim!
Gördükçe güzel şiirleri,
Şiir yazmaktan geçerim!

Hem ne kalmış bana yazacak,
Hepsi yazılmış bir bir,
Ne varsa yazılacak,
Bir bu kalmış bana yazacak,
Ah, ne çok şey var okunacak!

Ben yazmasam ne çıkar,
Yazan ne güzel yazmış,
Yazana saygı duyarım!
Girince büyülü etkisine şiirin,
En büyük hazzı duyarım!

Beni öyle acımasızca eleştirmeyin,
Daha başındayken işin!
Şiir nasıl yazılır bilirim amma,
İşte bu kadar oluyor anca..!
Bütün ustalardan af ola!

Öyle kolay değil şiir yazmak,
Al eline kalemi,
Yaz aklına geleni...?

Kaç kağıt yırttım,
Kaç kalem kırdım,
Olmadı diye!
Sonra sordum kendime,
'Bardak dolmadan taşar mı? ' diye!
...

Yine de olsun,
Yazıyorum işte!
Yazıyorum,
Bir şeyler,kendimce!

Yazıyorum;
Bakarsın bir gün,
Birisi okur diye!

Bilirim,
Söz uçar,yazı kalır!
Her şey ölür,
Yalnız anılar kalır!

Malım mülküm yok benim,
Demesinler 'bir şey bırakmadı'diye,
Hiç değilse benden de,
Birkaç satır kalsın geriye!

Mehmet Kıyak
(15,04,05)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:03 PM
Ki-1

Kİ!

Öyle ateşlerdeyim… Kİ!
Öyle ateşlerdeyim ki!
Ben yine seni düşünmekteyim… Kİ!

Biliyorum… Kİ!
Sen de yanmaktasın ki,
Hiçbir su söndürmedi ateşimizi,
Yanmak kader olsa gerek… Kİ!

Bilmiyorsun ki… Kİ!
Benim senden başka,
Kimim var ki!

Bir damla suyum olsa… Kİ!
Kor ateşlerde yansam da…
Sana vermez miyim… Kİ!

Biliyorum ki,
Sen de orada yanmaktasın… Kİ!
Bilesin ki…
Ben de burada yanmaktayım… Kİ!

Öyle ateşlerdeyim ki…
Öyle suya ihtiyacım var ki…
Bir damlasını istemem… Kİ!
Yeter ki,
Sen yanma… Kİ!

Bir damla suyum olsa…
Sana vermez miyim… Kİ!
Bir damla suyum… Kİ!
Bir damlam… Kİ!

Karaman, 11.11.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:03 PM
<br>Kitaplarda Buluşmak<br><br>İsterim,
<br>Unutmamanızı, <br>Beni hatırlamanızı. <br>İsterim, <br>Bir yerlerde, bir
zamanda anılmak, <br>Zor günlerinizde, mutlu anlarınızda anılmak, <br>Sizlere
bir şeyler verdim sanarak. <br><br>İsterim, <br>Yine sizlerle her konuda
konuşmak, <br>Yine size bir konuda ışık olmak. <br>… <br>Beni bulmak mı
istiyorsunuz? <br>Nerede olursanız,olunuz, <br>Arayın, mutlaka bulursunuz!
<br>Ben bir yerlerde hep varım, <br>Hep var olacağım. <br>Alın elinize bir
kitap, <br>Nasıl içinde olacağım. <br><br>Bilirsiniz, kitapları sevdiğimi,
<br>Hatırlarsınız, kitap için, <br>Size neler söylediğimi. <br>… <br>Bakınız,
<br>Kitaplara, sayfalara,satırlara! <br>Sinmişimdir, bir yerine mutlaka.
<br>Hatırlarsanız, bir yerinde beni, <br>O zaman, <br>Mutlu sayarım kendimi.
<br><br>Bulamadınızsa, eğer bir yerinde, <br>Çıkarım karşınıza, umulmadık bir
yerinde. <br>Bazen, dipnot olurum, bir sayfada, <br>Bazen, ek bir cümle olurum,
bir satırda, <br>Bazen, kaynaştırma harfi olurum, bir kelimede. <br><br>Bir
yerde yoksam, bir yerde varım. <br>Ortada yoksam, sonunda varım. <br>İşte,
<br>Asıl orda bulursunuz beni. <br>Asıl, o zaman mutlu sayarım kendimi. <br>O
zaman, <br>Hatırlandığımı düşünür, saygı sayarım. <br>O zaman,
<br>Hatırlandığıma inanır, sevgi sayarım. <br>Ve <br>Mutlu olurum!
<br><br>Mehmet Kıyak <br>(Karaman,17.05.1994)<br><br>Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:04 PM
Kitaplarda Buluşmak

İsterim,
Unutmamanızı,
Beni hatırlamanızı.
İsterim,
Bir yerlerde, bir zamanda anılmak,
Zor günlerinizde, mutlu anlarınızda anılmak,
Sizlere bir şeyler verdim sanarak.

İsterim,
Yine sizlerle her konuda konuşmak,
Yine size bir konuda ışık olmak.

Beni bulmak mı istiyorsunuz?
Nerede olursanız,olunuz,
Arayın, mutlaka bulursunuz!
Ben bir yerlerde hep varım,
Hep var olacağım.
Alın elinize bir kitap,
Nasıl içinde olacağım.

Bilirsiniz, kitapları sevdiğimi,
Hatırlarsınız, kitap için,
Size neler söylediğimi.

Bakınız,
Kitaplara, sayfalara,satırlara!
Sinmişimdir, bir yerine mutlaka.
Hatırlarsanız, bir yerinde beni,
O zaman,
Mutlu sayarım kendimi.

Bulamadınızsa, eğer bir yerinde,
Çıkarım karşınıza, umulmadık bir yerinde.
Bazen, dipnot olurum, bir sayfada,
Bazen, ek bir cümle olurum, bir satırda,
Bazen, kaynaştırma harfi olurum, bir kelimede.

Bir yerde yoksam, bir yerde varım.
Ortada yoksam, sonunda varım.
İşte,
Asıl orda bulursunuz beni.
Asıl, o zaman mutlu sayarım kendimi.
O zaman,
Hatırlandığımı düşünür, saygı sayarım.
O zaman,
Hatırlandığıma inanır, sevgi sayarım.
Ve
Mutlu olurum!

Mehmet Kıyak
(Karaman,17.05.1994)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:04 PM
Koca Çınar

Hiç ümitsiz değilim,
Ülke ağacımın geleceğinden…
Boşuna kesmezler kuruyan dalı,
Varsın dökülsün,
Daha bir gür çıkacak,
Baharda yaprakları…

O zaman daha bir zevkle dinleyeceğim,
Göğe ulaşan dallardaki yaprakların,
Söylediği coşkun şarkıyı…
Ve kuşlar daha bir başka söyleyecek,
Nağmesini o şarkıların…

Ziyanı yok,
Ben çekeyim bütün kahrını,
Ne sitem, ne gam…
Yeter ki göreyim,
Aydınlık yarınlarını…
Yeter ki göreyim,
Göğe ulaşan dallardaki,
Şen bülbülleri.

Suyun olayım, güneşin, toprağın,
Büyü bağrımda…
Şakısın şen bülbüller,
Yeşeren dallarında...

...
...
...

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:04 PM
Küçüğüm

KÜÇÜĞÜM

Şüphesiz,
Hayat bir rüzgârdır ancak,
Sen dalından düşen bir kuru yaprak,
Bu rüzgâr seni de önüne alacak,
Kim bilir nerelere bırakacak…



25.10.1994
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Küçük Dünyam

Dünya evren içinde,
Ben dünya içinde…

Koca dünyanın içinde,
Ben küçücük bir dünya içinde…

Nasıl taşırım bilmem…?
On sekiz bin âlem,
Benim içimde…!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Mantar Tabancasıyla Gelen Tutku(Söyleşi)

Bir zamanlar silah konusunda ciddi aramalar yapılıyor, baskınlar yapılıyor ve silah yakalatanlara ağır cezalar veriliyordu. Bir zamanlar da silahlanmayı ve silah kaçakçılığını önlemek amacıyla, caydırıcı mahiyette af çıkarılıyor ve belirli bir süreye kadar ruhsatsız silahlarını teslim edenlerin cezalandırılmayacakları bildiriliyordu.

Gerek aramalarla, gerekse bu caydırıcı yöntemlerle pek çok silah toplanmıştır. Hatta verilen bu söze güvenemeyenler, polisten ve jandarmadan korkan insanlar, kimliklerinin ortaya çıkması korkusuyla silahlarını boş arazilere bırakıyorlar ya da daha güvenli sandıkları bir yere saklıyorlardı.

Oysa bugün, 18 yaşını bile doldurmamış gençlerin silah kullanmasıyla, vitrinlerde çeşit çeşit marka ve modelde silahların teşhir edilmesiyle, ruhsatlı - ruhsatsız silah sayısının ve imalatının kat kat artmasıyla, adeta teşvik edici bir durum ve devlette de daha müsamahakar bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Zaten son günlerde meydana gelen ve her geçen gün de artmakta olan cinayet ve silahlı olaylar da silahlanmanın her geçen gün biraz daha arttığını ve çok ciddi boyutlara ulaştığını göstermektedir.

Ben burada herhangi bir kişi veya herhangi bir kesim üzerinde durmayacağım. Benim üzerinde duracağım konu bireysel ve toplumsal silahlanma tutkusu olacaktır. Çünkü bu tutku öyle büyük bir tutku haline gelmiş durumda ki, küçük – büyük pek çok insanı maalesef ki sarmış durumda. Bu tutkunun, acil önlemler alınmadığı takdirde çok daha büyük boyutlara ulaşacağını ve çok büyük toplumsal problemler yaratacağını düşünüyorum.

Artık gün geçmiyor ki televizyon kanallarında, gazetelerde cinayet olaylarıyla karşılaşmayalım gün geçmiyor ki gerek toplumumuzda, gerekse diğer toplumlarda silahlı çatışmalar duymayalım. Televizyonu açtığınız anda mutlaka bir çatışma, bir cinayet haberiyle karşılaşıyorsunuz. Kasıtlı ya da kaza ile minicik çocuktan tutun da yetkin insanlarla ilgili bir çok cinayet olaylarına tanık oluyorsunuz. “ Babasının silahıyla oynayan çocuk kardeşini vurdu”, “Ava gittiler canlarından oldular”, “Öfkesini yenemeyen genç en samimi arkadaşını vurdu”… gibi pek çok olayları her gün duymaktayız. Düğünlerde atılan silahların, maçlardan sonraki akıl almaz çılgın kutlamaların pek çok masum insanın ölümüne neden olduğu hepimizin bildiği acı bir gerçektir.

Çareyi, zevki silahta bulan bu insanlar niçin buna sığınıyorlar? Yoksa silahı en son çare veya kurtuluş mu sanıyorlar? Oysa silah insanı kurtuluşa değil esarete ve ölüme götürür. Hiçbir silah yoktur ki sadece sıkılanı öldürmüş olsun. O silah aynı zamanda sıkanı da öldürmüştür. Çünkü bunun hem hukuki cezası, hem de vicdani cezası vardır. İşte hem hukiki cezadan, hem de vicdani bedelden paramparça olan dünyasıyla, silahı kullanan insanı da öldürmüştür o silah.

Gerekçe ve sebep ne olursa olsun, hiçbir insanın, bir başka insanın yaşam hakkını elinden almaya hakkı yoktur. Zaten hiçbir kanunda bu hakkı insana vermemiştir. Ama ne yazık ki devletin bu konulardaki tavizkâr tutumu insanların silaha bel bağlamalarına neden olmaktadır.

Kasıt olmayan silahlı bir ölüm olayında da silah, buna neden olan bir araçtır. Silah aynı zamanda kasıtlı ve gerekçeye dayalı, öfkeyle kalkışılmış bir olayın tetikleyicisidir.

Öyleyse bu olayları ortadan kaldırmak için önce bu olaylara neden olan aracı ortadan kaldırmak gerekmez mi? İster kaza ile olsun, ister kasıtlı bir nedenle olsun hiçbir kimsenin, bir başkasını öldürmeye hakkı yoktur. Bir anlık öfkenin ölme, öldürme nedeni silahtır. Silah öfkeyi kışkırtan, onu daha da alevlendiren gerçek bir nedendir.

Birilerini öldürmek, olaya neden olan sebebi ortadan kaldırmak değildir. Birilerini öldürmek zafer kazanmak değildir. Öfkeyi yenmekle elde edilmiş bir zaferden daha büyük bir zafer var mıdır? Öfkeyi yenmek, meydana gelebilecek olan kötü sonuçları ortadan kaldırmak demektir.

İnsanlar niçin silahlanma gereği duyarlar ve neye karşı silahlanmış olurlar. Öyle sanıyorum ki bu, daha mantar tabancasıyla gelen bir tutkudur. Toplumumuzda silah erkek çocuğunun, bebek de kız çocuğunun en büyük oyun aracı olmuştur. Biz büyükler de bir çocuğa oyuncak alacağımız zaman, bu çocuk erkek ise ona oyuncak tabanca veya oyuncak tüfek alırız; böylece ona daha bu küçük yaşta silah sevgisini aşılamış oluruz. Sonra bu sevgi havalı tabanca ve tüfeklerle gelişir, daha sonra av silahlarıyla perçinleşir ve daha sonra da daha gelişmiş modelli silahlarla tutku halini alır.

İyi ama bu ne biçim bir zevk, bu ne biçim bir tutkudur ki başlangıçta silah sevgisi olarak değerlendirilen bu tutku, bir gün karşımıza şiddet, kavga ve cinayet aracı olarak çıkmaktadır. Bundan başka sevgilerimiz, tutkularımız olamaz mı? Silah yerine kitap okumayı, sinemaya, tiyatroya gitmeyi, koleksiyonlar yapmayı, seyahatler yapmayı, spor yapmayı tutku haline getiremez miyiz? Şiir okumayı, yazmayı, resim yapmayı, bir tutku haline getiremez miyiz?

Böyle daha asil zevkler, daha onurlu tutkular varken insanlar niçin silahlanma gereği duyarlar, kime ve neye karşı silahlanmış olurlar? Görüştüğüm insanlara bu soruları yönelttiğimde verdikleri cevaplar hiç de geçerli ve tutarlı olmamaktadır. Kimileri, kan davası güden bir zihniyetle,“Benim dostum varsa düşmanım da var”, kimileri sanki o güzelim hayvanları katletmek hakkıymış gibi, “Benim av merakım var, ben bir avcıyım”, kimileri artık hiç de geçerliliği olmayan ve hukuk kurallarını hiçe sayarcasına, “Silah erkeğin namusudur”, kimileri,“Benim canım çıkacağına onun canı çıksın”, kimileri, “Kavgada kim erken davranırsa o kazanır, kimileri,”Herhangi bir savaş durumunda hemen silahımı kaptığımla giderim”, kimileri de “kendimi savunmak için” gibi ve daha bir çok haklı olmayan gerekçeler göstermektedirler.

Yine bu insanlara,“Şiddet ve kavgadan yana mısınız, yoksa uzlaşmadan yana mı? ” diye sorduğunuzda, hepsi uzlaşmadan yana olduklarını, şiddet, kavga ve savaşa karşı olduklarını söylüyorlar. Öyleyse bu bir çelişki değil midir? Bence bu, çelişkiden, canilikten, cahillikten başka bir şey değildir.

Oysa bütün bunlar, “Ben aslında sevgi dolu bir insanım, insanları sever, saygı duyarım; her zaman uzlaşmadan yanayım; şiddete, kavgaya karşıyım; ama herhangi bir durumda da gözümü kırpmadan öldürürüm” anlamına gelmiyor mu? Böyle bir insanın uzlaşmacı olduğuna, insanları sevip saygı duyduğuna nasıl inanacağız. Öyleyse şiddet ve kavgaya karşı isek, öfkenin, şiddet ve kavganın aracı olan silaha da karşı olmalıyız.

Devletin silahlanmasına karşı değilim. Devletimizin de diğer devletler gibi caydırma ve savunma amacıyla silahlanması gerekir. Tabi ki bunun da hiçbir şekil de kullanılmaması arzusuyla. Çünkü kişinin olmayan öldürme hakkı, aynı zamanda hiçbir devletin, hiçbir milletin de hakkı değildir.

Devlet, milletini korumak amacıyla hava, kara ve deniz silahlarıyla kendini donatır, kendini ve insanını güvence altına alır. Ayrıca kişiler, hak ve özgürlükleri, can ve mal güvenlikleri açısından kanunlarla güvence altına alınmıştır. Bunun için toplum içinde kişilerin ayrıca silahlanmasına gerek yoktur.

İnsanlar silahlandıkları zaman, mevcut hukuk kurallarını ve kanunlarını çiğneyecekler ve kendi kanunlarıyla hükmetmeye kalkacaklardır. Zaten pek çok cinayetin ve kavganın temelinde yatan zihniyette budur. Bu ise mevcut hukuk kurallarını ve kanunlarını hiçe saymaktadır. Bu da toplumsal bir kargaşa demektir.

Kişiler toplum içerisinde gerek ahlak kurallarına, gerek din kurallarına, gerek hukuk kurallarına saygılı olmalıdır. Devletini sevmeli ve bunları bir vatandaşlık görevi saymalıdır. Yoksa toplum içinde kendi kanunlarıyla hükmeden insanlar da türer, çeteler de türer ve bunlar her geçen gün artar.

Etki tepki yaratır; siz birisine sıkılmış yumruklarla giderseniz, o size iki kat sıkılmış yumruklarla gelir. Siz ona silah çekerseniz, o da size silah çeker. Taşkın bir öfkeyle size silah çeken bir insana herhalde çiçek uzatamazsınız. Kan, kanla yıkanmaz; ama silahlanma devam ettiği sürece, kanı kanla temizlemeye kalkışan çok insan olacaktır. Böyle olunca da ne cinayetler bitecek, ne de kan davları sona erecektir. Sonuçta da sevgiden, saygıdan hoşgörüden uzak vahşi bir toplum ortaya çıkacak, eyalet şerifine itaat etmeyen bir teksas olacaktır.

Hal böyleyken insanlar niçin silahlanma gereği duyarlar, kime ve neye karşı silahlanırlar?
İnsanlarımız bu tutku içerisinde olduğu sürece ve bu silahlanma devam ettiği sürece, toplumca pek çok sorunu yaşayacağız demektir. Bunun için devlet ve millet olarak acil önlemlerin alınması gerektiğine inanıyorum.

Toplum içerisinde belinde tabanca, omzunda silahla pervasızca dolaşan insanlar varken, her gün her kanalda şiddet içeren filimler gösterilirken herhalde asıl pervasızlığı gösteren devlet ve görevlileri olsa gerek. Bütün bunlar olurken, kaba kuvvetin hor görüldüğü, dayağın kınandığı ve yasaklandığı şu zamanda insanın aklına,“Yoksa dayak yerine silah mı teşvik ediliyor? ” gibi bir soru geliyor.

Devlet olarak, millet olarak bu konuda çok duyarlı olmalıyız, aynı zamanda çok da uyanık olmalıyız. Çünkü artık dünyadaki silahlanma ve savaş anlayışları çok değişmiştir. Toplumlar artık zeka, bilim, teknoloji, eğitim ve kültür savaşına girmişlerdir. Gerçek medeniyetin, gerçek medeni toplumların en büyük silahları da bunlar olacaktır. Ben bu silahları, bu gün dünyanın sahip olduğu nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlarından daha etkin görüyorum ki, artık kalem kılıçtan üstün olacaktır.

Bu gün nasıl ki başlık parasını, kan davasını ortadan kaldıran veya büyük ölçüde azaltan, evrensel insanlık kültürü, evrensel insanlık değerleri ise, şiddeti, kavgayı, çeteyi, mafyayı, terörü, savaşı ortadan kaldıran da bu evrensel insanlık değerleri olacaktır. Çünkü evrensel insanlık kültürüne ulaşan insanın silahı ne tabanca, ne pompalı tüfek, ne kaleşnikof, ne atom, ne de hidrojen bombası olacaktır. Onun en büyük silahı kalem olacak olacaktır.

Evrensel insanlık boyutunda her geçen gün biraz daha yol alan insanoğlu, eminim ki insanlık sevgisiyle donanacak; ilmin ışığında, bilimin aydınlığında silahlara veda edecektir!

Sevgi ve saygılarımla…

Mehmet Kıyak
20.11.2005

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Meçhul Öğretmene

Dün babama öğrettin,
Bu gün bana öğretiyorsun,
Yarın çocuğuma öğreteceksin,
Gerçeklerini hayatın!

Babam saygıyla andı seni hep,
Önünde saygıyla eğiliyorum,
Bu gün ben,
Çocuğum duyacak aynı saygıyı yarın,
Sonsuza kadar sürecek,
Öyleyse sevgin,saygın!

Yalnız 24 Kasımlar değil günün,
Zamanın,mekanın üstündedir yerin,
Ezelden geldi sevgin,
Ebede gidecek saygın!
Her an anılacak inan,
Meçhul adın!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Mutluluk- 1

Dağların zirvesinde olsa da,
Dağların ardında olsa da,
Dağlar kadar yücedir mutluluk.

Yücelere ulaştığımız sürece,
Dağları aştığımız sürece mutluyuz.
O gelmese de bize,
Biz ona koştuğumuz sürece mutluyuz.

Gülemesek de,
Kan ağlasa da içimiz,
Ağlayan gözlerin yaşını,
Silebildiğimiz sürece mutluyuz.

İnsanız, kanatlarımız yok ki
Hep yükseklerden uçalım,
Kanatlarımız olsa da,
Alçaktan uçtuğumuz sürece mutluyuz.

Korkma, uzat elini, tutabilirsin onu,
Elinin uzandığı yerdedir mutluluk,
O bizden ne kadar uzak olsa da,
Biz ona yakın olduğumuz kadar mutluyuz.

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Ne Kalır?

Kaldır, sevgiyi aradan kaldır,
Söyle o zaman arada ne kalır?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:05 PM
Neden Böyle Acaba...

Yâr olmaya yârdık aslında,
Ama…
Ne sen yâr olabildin bana,
Ne ben sana…
Oysa…

Nedir bu çektiklerimiz?
Ne bir gün sana,
Ne bir güneş bana…
Kara bulutlar üstümüzde,
Daima…

Nasıl da geldik bu günlere,
Sürüklene süreklene…
Bir iyi bir kötüyü sürükler, derler;
Sen mi beni sürükledin bu günlere,
Ben mi seni acaba…

Birimiz kötüydük de
Ondan mı geldi bunlar başımıza…
Daha güzel günler,
Yaşayamaz mıydık acaba…

Yalan değil,
Zaman zaman gelir aklıma,
Sen mi kötüydün,
Ben mi…
Yoksa ikimiz de mi
Acaba…

Oysa,
Sana kıyamam,
Kötü diyemem…
Bense, kötü düşünemem,
Kötülük yapamam…
Öyleyse,
Neden geldi bunlar başımıza…

Üzgünüm,
Ben sana benzeyemedim,
Benzeyemezdim zaten,
Ben benzemek istesem de
Bendeki ben, benzemezdi zaten…

Üzgünüm,
Sen bana benzedin güya,
Oysa ben sana,
Bana benze, demedim ki…
Yoksa en büyük hatamız,
Bu muydu acaba…

Üzgünüm,
Sürükleyememişsin beni…
Sürükleyememişim seni…
Birlikte seçtik ölümü,
Yoksa birbirimizi,
Çok mu sevmiştik acaba…

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Neden Böyle...

(Bana ilham veren M.Turan TEKDOĞAN’a saygılarımla…)

Soruyordu şair:
“Bu yağmur neden böyle,
Islatır oldu bizi,
Yıkamak için mi ne,
Kin dolu içimizi? ”

Bu yağmurlar işte böyle,
Islatır oldu bizi,
Belli ki yıkamak için,
Kin dolu içimizi!

Bu yağmurlar neden böyle,
Üstümüze yağar oldu,
Kandırmak için mi ne,
İçimizdeki bitmeyen susuzluğu?

Neydi, kimdi bunca suya,
Bu kadar ihtiyaç duyan?
Her şey arınmışken,
İnsan mıydı bunca susayan?

Bir tek insan mıydı,
Doymayan, suya kanmayan,
Bir tek insan mıydı,
Kirinden arınmayan?

Bu yağmurlar onun için,
Böyle çok yağar oldu,
Belli ki kandırmak için,
İçimizdeki susuzluğu!

Bu yağmurlar onun için böyle,
Islatır oldu bizi,
Belli ki yıkamak için,
Kin dolu, nefret dolu içimizi!

Mehmet KIYAK
Karaman, 01.11.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
O ki...

O,
Bir şeyler olsun istiyordu,
Bunun için çok uğraşıyordu,
Fakat hiçbir şey istediği gibi olmuyordu.
Bir gün,
Her şey istediği gibi oldu;
Fakat o, olmadı!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Okul İçin Çarpan Kalpler(Söyleşi)

Okulların açılıyor olması küçük büyük herkes için bir heyecan kaynağıdır. Bu heyecan, çocuklar için bir başka; anne baba için bir başkadır.

Çocuk için okul, ayrı bir heyecan kaynağıdır. Okul, onun için bir eğitim yuvası olmaktan çok, bir eğlence merkezi, bir oyun bahçesidir.Bunu bir lise öğrencisinde bile görmek mümkündür.Çocuk,okulların açılmasıyla uzun süredir görmediği arkadaşlarını ve öğretmenlerini görmenin,yeni arkadaşlar edinmenin heyecanı ve mutluluğu içindedir.Okul onun için,en geniş sosyal çevredir.Sıcak dostlukların-kavganın,sevginin-nefretin,gülmenin-ağlamanın,kaçmanın-kovalamacanın özgürce yaşandığı bir ortamdır.

Okul çocuk için, korkunun, kaygının, stresin olmadığı sıcak bir yuvadır. Öyle ki, bazı öğrencilerin evinden bile daha huzurlu bulduğu sıcak bir yuva…Bu bakımdan çocuk için okulların açılması,karşı durulmaz bir arzu, anlatılmaz bir mutluluk ve heyecan kaynağıdır. O, yeni bir ayakkabı, yeni bir kıyafet, başka bir ilgi,başka bir şefkatin heyecanı içindedir!

Oysa, annenin babanın heyecanı daha bir başkadır! Her annede babada farklı farklı kalp çarpıntısına neden olan bu heyecanın kaynağı kimi anne babada bir mutluluk, kimisinde bir kaygı,kimisinde bir korku,kimisinde ise bir üzüntüdür.

Çocuğun heyecanı değişir, belki azalır; ama annenin babanın heyecanı hiç azalmaz, çocukla beraber büyür gider.

Anne baba, kendisini çocuğunda yaşayan insandır! Kendisinin gerçekleştirmek isteyip de gerçekleştiremediklerini, çocuğunun gerçekleştirmesini ister; başaramadıklarını başarmayı, elde edemediklerini elde etmek ister! Kendisinin çektiği sıkıntıları,çileyi,yoksunlukları asla çocuğunun çekmesini istemez.Bu yüzdendir ki yemez yedirir,giymez giydirir.Bir melek gibi kol kanat germesinin sebebi de hep bundandır zaten!

Onun için okulların açılmasında hele hele anne babanın hassasiyeti daha bir fazla olur; daha bir çaba, daha bir heyecan içinde olurlar. İsterler ki arkadaşlarının yanında küçük düşmesin,isterler ki boynu bükülmesin…Bunun için maddi manevi her türlü fedakarlığa katlanırlar,hatta imkanlarının da ötesinde bir fedakarlığa katlanırlar.Kendi ihtiyaçlarını en sona alırlar,hatta kimi zaman tamamen iptal ederler.Ama çoğu zaman çocuk,bunun farkında bile değildir.Onun için de asla verilenle,kendisine sunulan imkanlarla yetinmez, hep daha fazlasını ister…

Bunu söylerken isteklerinden dolayı çocukları suçluyor değilim… Onların her şeyi istemeleri en doğal haklarıdır. Ancak ne var ki gelişen teknoloji ve etkileşimle çocukların istekleri de gelişmiş, hatta kimi zaman sınır tanımaz bir hal almıştır. Bundan dolayı da çocuğun arzularıyla, anne babanın imkanları arasındaki uyumsuzluklar ve uçurumlar da büyümüştür. Hele hele etkileşimden doğan yersiz arzular(Onun var, benim niye yok?) , anne babayı oldukça zor durumda bırakmakta, her durumda yüreğini sızlatmakta… Alsa bir türlü, almasa bir türlü… Alır, ekonomik sıkıntı çeker; almaz,vicdan azabı çeker..! Eğer, o anne babanın çocuğu bir de çoksa… Gelin siz düşünün bu sıkıntıyı, bu azabı o zaman…

Zaten ülkemizde eğitim zor ve pahalı… İlköğretim zorunlu… Ortaöğretimi bitirmek bir şey ifade etmez… Ön lisansı bitirmek yetmez… Mecburen Üniversite… Üniversitede çocuk okutmaksa…Gelin onu da büyük şehirlerde çocuk okutan anne babalara sorun…!

İşte böyle sürer gider anne babaların heyecanı, böyle sürer gider kalp atışları…Onun için bir başkadır anne babaların okul heyacanı..!

Dilerim, hepimiz için; dilerim, bütün çocuklarımız için, bütün anne babalar için, bütün eğitimciler için okulların açılması, sadece zevk,sadece eğlence,sadece mutluluk, sadece tatlı bir heyecan ve başarı olur…

Saygılarımla…

12.09.2005
Mehmet KIYAK
Eğitimci

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Okul ve Eğitim(Konuşma)

OKUL VE EĞİTİM(Konuşma) 12/09/2005
(2005-2006 Eğitim Öğretim Yılı Kutlama Programı,Açış Konuşması)

.................................................. .................................................. .........................

Hepimiz yeni bir eğitim-öğretim yılına başlamanın heyacanı içindeyiz.Uzun bir tatili geride bırakarak büyük bir enerji,büyük bir sevinç ve mutlulukla yeni bir yıla başlıyoruz.

Ben her eğitim yılı başında,öğretmenliğe sanki yeni başlıyormuşçasına büyük bir heyacan ve sevinç duyarım.Sizin de aynı heyacanı,aynı sevinç ve mutluluğu duyduğunuza inanıyorum.

Bu duygular içerisinde,aramıza yeni katılan öğretmen arkadaşlarımıza ve öğrencilerimize “Hoş geldiniz! ” der, Okulumuzun, 2005-2006 Eğitim-Öğretim Yılının,tüm saygıdeğer öğretmenlerimize,tüm anne ve babalarımıza ve siz değerli öğrencilerimize huzur ve barış getirmesini diler,saygıyla selamlarım!

Sevgili Öğrenciler,
Sizler,sekiz yıllık temel eğitimi geride bırakarak buraya geldiniz.İlköğrenim,öğrenim hayatının en önemli dönemidir.Sizler,ortaöğretimde,üniversitede ve bütün hayatınızda gerekli olan temel eğitimi orada alıyorsunuz.Sağlam bir temel eğitim alan öğrencilerin ortaöğretimde ve üniversitede de başarılı olacağı bir gerçektir.
Bu nedenle, ben burada öncelikle,Başöğretmen Atatürk’e ve bu ülke insanının aydınlanmasında emeği geçen tüm öğretmenlerimizle,sizlerin iyi bir eğitim alabilmeniz için sekiz yıl boyunca hiçbir fedakarlığı esirgemeden özveriyle çalışan tüm öğretmenlerinize,şükran ve minnet duygularımı iletir,saygılarımı sunarım!

Sizler de size temel oluşturan, coşku,heyacan ve mutlulukla geçen o yılları,arkadaşlarınızı ve öğretmenlerinizi unutmayacaksınız!

Ben bugün,hem okulumuza yeni başlayan,hem de devam etmekte olan öğrencilerimizi,bir ortaöğretim öğrencisi olma şansına sahip olduklarından dolayı kutluyorum.Bu heyacanı duymak,bu şansa sahip olmak gerçekten bir ayrıcalıktır.Bundan dolayı sizin adınıza mutluluk duyarken,aynı zamanda sizin sahip olduğunuz bu şansa sahip olamayan ülkemizdeki ve dünyadaki çocuklar adına da üzüntü duymaktayım.

Sizler bu kardeşlerinize göre gerçekten şanslısınız.Bu gün dünyada ve ülkemizde bütün arzularına rağmen ortaöğretim,hatta ilköğretim hakkına bile sahip olamayan milyonlarca çocuğumuz bulunmakta.Yalnız Türkiye’de bile 4 milyon ortaöğretim öğrencisinin 1 milyonu çeşitli nedenlerden dolayı ortaöğretimde okuyamamakta.Her türlü tehlikeye maruz kalan bu (okuyamayan) çocuklarımızın düştüğü durumlar ise acı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.Bu bakımdan sahip olduğunuz bu şansı çok iyi değerlendirmeniz gerektiğini hatırlatmak isterim!

Sevgili Öğrenciler,
Bugün de yeni bir okula,yeni bir eğitim-öğretim yılına başlamanın heyecanını taşıyorsunuz.Ancak dikkate almanız gereken bir gerçek var.Zevk ve eğlenceyle,çocuksu duygularla,bir rüya gibi gelip geçen o yıllarla birlikte çocukluğu da geride bırakmış oluyorsunuz.

Bundan sonraki hayatınızdaki ödev ve sorumluluklarınız daha da artacak,gerek öğrenci olarak,gerkse toplumun sorumlu bir bireyi olarak daha da önemli ödev ve sorumluluklar üstleneceksiniz.
Bundan sonra kimse size çocuk ya da cahil gözüyle bakmayacaktır.Sizler bu okulu bitirdikten sonra,aydın kesimin içinde yer alacak,bu toplumun her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenen sorumlu bireyler olacaksınız.Çünkü insanlık sizden çok şey bekleyecektir.Bu bakımdan kendinize cahil ya da sorumsuz dedirtmemek için üzerinize düşen görev ve sorumlulukları tam olarak yerine getirmelisiniz.

Bunun için de öncelikle Atatürk İnkılâp ve İlkeleri’ne ve Anayasa’da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli,ahlaki,insani,manevi ve kültürel değerlerini benimseyen,koruyan ve geliştiren; ailesini,vatanını,milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik,laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getiren yuttaşlar olmalısınız.

Böylelikle hem kendinize karşı sorumluluklarınızı yerine getirmiş olacaksınız,hem de sosyal bir insan olmanın gereklerini yerine getirmiş olacaksınız.Böylece hem kendinize,hem de ait olduğunuz milletinize ve tüm insanlığa faydalı olmuş olacaksınız.Çünkü bir insanın kurtuluşu,bir ailenin kurtuluşu; bir ailenin kurtuluşu,bir toplumun kurtuluşu demektir.Bu kurtuluş da sadece ve sadece eğitimle mümkün olacaktır! Görülüyor ki,her alanda olduğu gibi eğitim-öğretimde de en önemli unsur İNSAN’dır!

O halde sizler,en güzel eğitimi alabilmek için sizlere sağlanan imkanları çok iyi değerlendirmeli,size gösterilen çabalara karşılık sizler de elinizden gelen çabayı göstermelisiniz.

Sizlerin artık eğitimin önemini kavradığınıza inanıyorum.Bir ülkenin kalkınmasında eğitimin önemi tartışma götürmez bir gerçektir! Eğitim,kişileri başarıya,toplumları ilerlemeye götüren en önemli araçtır.Eğitim artık,bir ülkenin kalkınmasında ekonominin de üstünde bir unsurdur.Kim ne derse desin; eğitim,ekmek gibi, su gibi zorunlu bir ihtiyaçtır! Uluslar,gerçek değerini eğitimle gösterir; bağımsızlıklarını eğitimle devam ettirebilirler!

Eğitim demek,özgürlük demek; bilim demek,teknoloji demektir.Bütün bunları sağlayacak olan da öncelikle okullardır.Okullar sizin için sıcak bir yuva olduğu kadar,aynı zamanda en iyi eğitim yuvalarıdır.Çünkü okullar,sevgiyi,saygıyı insanlığa hizmeti,millete ve memlekete sevgiyi öğretir!

Çoğu zaman öğretimi de düşünerek tek kelimeyle ifade ettiğimiz eğitim, aslında öğretimi de içine alan kompleks bir yapıdır.Bu demektir ki okullar,insan için hem bir eğitim merkezi, hem de bir öğretim merkezidir.Ancak öğretimin yolu eğitimden geçer.Eğitim olmadan,öğrenim görmenin bir anlamı olmaz.Yani insanlar için öncelikli olan şey eğitimdir.

İnsanlar ne kadar bilgiyle donatılırsa donatılsın,o insanı üstün kılan onun insanî yönüdür.Gerçekte birbirinden hiçbir üstünlüğü olmayan insanoğlunu birbirinden farklı kılan onların eğitim seviyeleri,bilgi ve birikimleridir.Yoksa hiçbir kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur! Bu bakımdan mükemmellik ve üstünlük öncelikle eğitimle mümkündür.Eğitim o dur ki, insana sevmeyi,saymayı; millete ve tüm insanlığa faydayı öğretir.Eğitmden nasibini almamış bir insan ister alim olsun,isterse bilgin olsu erdemli bir insan sayılmaz.İnsan sevgisiyle dolu, bilgisini insanlığın yararına kullanan bir bilim adamı eğitim gördüğü için erdemle donanmış mükemmel bir insandır; ama bunu insanlığın zararına kullanan bir bilim adamı yeterince eğitilmemişbir hain,bir canîdir!

Yunus Emre,eğitimi ve ilmi şu kısacık dizelerle ne güzel anlatmıştır:
“İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsin/Ya nice okumaktır.”
“Okumaktan mânâ ne/Kişi Hakk’ı bilmektir/Çün okudun bilmezsin/Ha bir kuru emektir.”

Sevgili Öğrenciler,
Her şey gelişmekte ve değişmektedir.Eğitim sistemleri ve yöntemleri değişir,bilim değişir,teknikler değişir,teknoloji değişir ve gelişir; ama değişmeyen bir şey vardır; o da gerçektir.Size düşen görevse, o gerçeği bulmaktır.O gerçek de eğitimin gerçek anlamını bilmektir!

Sizler,öğrenim gördüğünüz süre boyunca pek çok şey öğreneceksiniz; ama önemli olan sadece öğrenmek değildir; önemli olan onu hayata geçirmek,onu davranış haline getirmektir! Çünkü hayata geçirilmeyen,davranış haline getirilmeyen bilgi,bilgi değildir.Bu bir bilgisizliktir! Önemli olan, onu kendi hayatımıza geçirerek tüm insanlığın hizmetine sunmaktır! İşte ancak o zaman eğitimli, ancak o zaman erdemli bir insan olabiliriz!

Hiçbir şeyi gözünüzde büyütmeyiniz! Aşılamayacak hiçbir engel,çözülemeyecek hiçbir problem yoktur.Önemli olan,ödev ve sorumluluklarımızı bilmek,çalışmak,doğru formülleri bulmak ve uygulamaktır.Ödevini yapmayan bir öğrenci,ödevini yapmayarak öğrencilik görevini yerine getirmiş olur mu? Üstelik bizim,sadece öğrenci olarak değil,insan olarak ödevlerimiz hiçbir zaman bitmeyecektir!

Hayatın her döneminde ayrı ayrı ödevlerimiz vardır.Biz bu ödevleri yerine getirmekle sorumluyuz.İnsanlık bizim için çok şey yapmıştır.Bizim hiç kimseye borcumuz olmasa bile,insanlığın bize verdiğini,bizim de bizden sonrakilere vermemiz en büyük insanlık borcumuzdur!
Bunun için asla ödevlerimiz bitti diyemeyiz! Bunun için asla yorgunluk gösteremeyiz! Bunun için asla boşveremeyiz!

Zorluklar karşısında asla yılmayınız! Bütün çalışmalarınızda öğrenmenin,bilmenin zevkine varabilmelisiniz! Sizin için çalışmak bir işkence değil,bir zevk olmalıdır! Bunun için sistemli ve verimli çalışma yollarını öğrenmelisinizBu yolları seçerken,bilgiye hızla ulaşmak gerektiğini unutmamalısınız; çünkü çağ artık hız çağı olmuştur.Bugün insana sunulmuş o kadar bilgi,o kadar bilgi kaynağı var ki…Bunlar her geçen gün daha da artacaktır.Bu bakımdan kaybedecek hiç zamanınızın olmadığını da unutmamalısınız! Bilim ve teknoloji,zamana parelel olarak hızla gelişmekte.Siz de zamanın gerisinde kalmamak için bu gelişmeye ayak uydurabilmelisiniz.Zamanın gerisinde kalan birey ve toplumlar gelişen bilimi ve teknolojiyi yakalmak için bir koşucu gibi hep koşmak zorunda kalacaklardır.
Bunun için bilginin geçici bir kazanç olmadığını kabul etmeli,öğrenmeyi en yüksek seviyede,kalıcı ve uygulanabilir hale getirmek için gerçekleştirmelisiniz.
Hedefleriniz,amaçlarınız büyük olmalıdır.Sadece not için,sadece sınıf geçmek için çalışan arkadaşlarımız,artık bu tutumlarını bırakmalıdırlar! Çünkü artık vasat not,vasat bilgi hiçbir anlam ifade etmemektedir.Çünkü çağ,bilgi çağı; bilim çağı olmuştur.Çünkü eğitimin alanı her geçen gün genişlemekte,eğitimin seviyesi her geçen gün yükselmektedir.Bu günkü sistem,yeni müfredat ve programlar da bunu zorunlu kılmaktadır.Bu konulardaki gelişmeler ve değişiklikler öğretmenleriniz tarafından sizlere duyurulacaktır.Ancak şu kesin ki,artık lisedeki başarılarınız, üniversiteye giriş için bir ön koşul olmuştur.
Sevgili Öğrenciler,
Gördüğünüz gibi ödevleriniz çok,sorumluluklarınız çok büyük! Bizler bu gün,sizlerin çeşitli nedenlerden dolayı karşı karşıya kaldığınız sorunları,imkansızlıkları çok iyi biliyor ve sizler adına bunlardan büyük üzüntü duyuyoruz; ancak bu olumsuzluklar içinizdeki okuma arzusunu söndürmemeli! Bilmelisiniz ki eğitim,bireysellikten evrenselliğe uzanan uzun bir süreçtir! Ama insan hayatı buna karşılık o kadar uzun değildir!
Eğitim,uzun bir süreç olmakla birlikte aynı zamanda zorlu ve pahalı bir süreçtir.Hele ülkemizde daha zor ve pahalıdır; ama unutmayınız ki cehalet daha pahalıdır.Bu gün eğitimi sadece ekonomik bir getiri olarak görenler,eğitimin gerçek değerini gözardı eden insanlardır.Bundan dolayı,”Okuyanlar ne yapıyorlar? ” gibi yanlış bir düşüncenin içine asla girmeyiniz.Eğitimin diğer yönlerini de düşünmek gerekir. Cahillik,bütün kötülüklerin anasıdır.Bütün huzursuzlukların, geçimsizliklerin,şiddetin,kavganın ve bütün suçların altında hep cehalet yatar.
Zamanın kıymetini en iyi,zaman trenini kaçıranlar bilir.Büyükleriniz size bunları sık sık hatırlatırlar; bu sözlerden asla rahatsızlık duymayınız; anneler-babalar kendilerini çocuklarında yaşayan insanlardır; kendi kaybettiklerini sizin de kaybetmenizi asla istemezler.
İnsanlar,eğitimle doğmazlar; ama eğitimle yaşarlar.İnsanlar hangi yaşta,hangi konumda olurlarsa olsunlar daima bir öğrenme çabası içindedirler.Çünkü öğrenmenin yaşı ve sınırı yoktur! 40-50 yaşında,hatta daha fazla yaştaki bir insan öğrenme çabasındayken, sizin kendinizi eğitimden soyutluyor olmanızın hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Her insanda bir cevher vardır.Bu cevherler farklı cevherler olabilir.Bir Japon şairi,”Elmas bile işlenmezse/Gösteremez cevherini/İnsan da böyledir/Ancak,okursa gösterebilir/Gerçek değerini.” der. Sizin yapacağınız da içinizdeki cevheri keşfetmek ve o doğrultuda ilerlemek olmalı.
Zorluklardan dolayı asla,yapamam,başaramam demeyiniz! Bu gün bir yerlere gelen insanlar kuşkusuz ki çalışarak geldiler. Elbette yorulacaksınız,elbette rahatsızlık duyacaksınız.Fakat, muhakkaktır ki yarınlar, bu günkü rahatlarına kıyabilenlerin olacaktır.
Şunu bilmenizi isteriz ki,bizim de eğitim ve öğretimle ilgili pek çok sorunumuz olmasına rağmen,öğretmenleriniz olarak, her zaman sorunlarınızın çözümünde,her zaman sizlerin yanında olacağız.
Saygıdeğer veliler,anneler,babalar,
Çocuklarımızın üstlendiği ödev ve sorumlulukların çokluğunu sizler de görüyorsunuz.Onların bu ödev ve sorumlulukları yerine getirmesinde sizlere de görev düşmektedir.Onların sorunlarını paylaşmak bizlerin görevi olduğu kadar,sizlerin de görevidir.Çocuğun ihtiyaçlarını karşılayarak okula göndermekle göreviniz bitemez.”Eti senin,kemiği benim…” gibi bir zihniyetle her şey öğretmenden beklenemez.Gerçek başarının elde edilebilmesi için öğrenci-öğretmen-veli işbirliğinin sağlanması şarttır.Bu üçgen oluşturulabilirse ancak gerçek başarı yakalanabilir.
Anneler-babalar,her fırsatta çocuklarına ne olup ne olmamaları gerektiği,neyin iyi olup neyin iyi olmadığını anlatmaktan kendilerini bir türlü alamazlar.Çocuklara annelerinin,babalarının isteklerine göre değil,kendi ilgi,istek ve yeteneklerine göre meslek-gelecek belirlemek gerekir.
Eğitimin amacı,bütün öğrencileri aynı biçimde düşündürmek,aynı biçimde yetiştirmek değil,her bireyin kendi kişiliğini en iyi ortaya koyacak biçimde yetiştirmektir.Bu gün artık eğitim,bireyin kişisel gelişimini ön plana çıkaran ve ona göre yönlendirme yapan bir anlayış içindedir.
Saygıdeğer öğretmen arkadaşlarım,
Sizlerin, kafanızdaki sermaye,gönlünüzdeki servet,vicdanınızdaki müfettişle,her şeye rağmen görevinizi en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştığınızı biliyorum.Bu toplum ve insanlık size çok şey borçludur.
Sizler,kafanızdaki bilgileri sermaye,gönlünüzdeki sevgiyi servet,vicdanınızın sesini müfettiş bildiğiniz sürece şevkiniz hiç eksilmeyecek,gücünüz hiç bitmeyecektir.Ve emekleriniz boşa gitmeyecektir.Ödülleriniz ve tesellilerinizse,bu memlekete ve insanlığa kazandırdığınız şerefli,dürüst,vatansever ve başarılı öğrencileriniz olacaktır.Ve yaydığınız aydınlık olacaktır.
Sözlerimi burada bitirirken,siz saygıdeğer öğretmen arkadaşlarıma,saygıdeğer anne-babalara,sevgili öğrencilerime yeni eğitim-öğretim yılının sağlık,mutluluk ve başarılar getirmesini diler,saygıyla selamlarım…

12.09.2005
Mehmet KIYAK
Eğitimci

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Ortam ve İnsan

En güzel meyveler,
En sağlıklı ağaçlarda yetişir.
En sağlıklı ağaçlar,
En güzel ortamlarda yetişir.
Günahımız neydi bilmem,
Getirdiler bataklığa ektiler,
Meyvemiz çamura düşüyor diye,
Bize lanet ettiler.
...
Aslında biz böyle... değildik!
Bizi böyle... ettiler!

(02.02.1982)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Oysa Ben...

OYSA BEN…

Siz uyudunuz ******* boyu,
Ben, hep düşündüm,
Siz gezdiniz, eğlendiniz,
Gündüzler boyu…
Oysa ben…

Siz bırakmışken geçmişe her şeyi,
Ya da atmışken her şeyi yarına,
Ben yaşadım anı,
Anı anına…

Siz atmayı başardınız,
Omuzlarınızdaki yükü…
Benimse omuzlarımda
Bütün dünyanın yükü…

Siz uyudunuz ******* boyu,
Bense, hep düşündüm,
Ne olacak bu gençliğin sonu…!
Bense, hep gözyaşı döktüm,
Ne olacak bu yoksulların hali….
Her gece, her gece…

Kuşlar ötmeden,
Güneş doğmadan…
Hanginiz uyanır?
Ben, uyanırım…!
Her sabah, her sabah...

Her gün doğumu,
Her ay doğumu,
Bende dert doğumu…
Ne olacak bu memleketin sonu!
Ne olacak bu insanlığın sonu!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Öyle Bir Hal Ki...

ÖYLE BİR HAL Kİ…

Öyle bir haldeyim ki…
Hiçbir şey istemiyorum,
Yeni yıldan,
Yeni bir günden!

Öyle bir şey istiyorum ki:
Her yeni güne bir şey vereyim…
Yeni bir şey…
Yeni bir gün…
Yeni bir gün…
Yeni bir gün…


Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Özgürlüğe Doğru

Dilimde özgürlük türküsü,
Elimde sevdanın gülü,
Sırtımda esaretin yükü...

Gönlümde insan sevgisi,
Aklımda özgürlükler ülkesi...

Gidiyorum,
Göçmen kuşlar gibi,
Kuzeyden güneye doğru...

Gidiyorum,
Özgürlüğe doğru…

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Özgürlüğüme Dair

ÖZGÜRLÜĞÜME DAİR

Özgür doğdum,
Özgür yaşamalıydım.
Özgür görmeliydim,
Tüm insanları…
Ve öyle ölmeliydim…

Oysa
Ne zaman özgürüm desem,
Birilerini görürüm,
Bir düşüncenin,
Ya da bir duygunun
Esiri olmuş…

Ne zaman özgürüm desem,
Birilerini görürüm,
Birinin esiri olmuş.
Kimisi,
Kendisinin esiri...

Ne zaman özgürüm desem,
Esaret, özgürlüğü kovalar,
Ne zaman özgürüm desem,
Bir kaplan, bir ceylan boğazlar!

Anladım ki,
Ben özgür değilim,
Anladım ki
Özgür ölemeyeceğim!
Ne zaman baksam etrafıma,
Bir zulüm görürüm.
Ne zaman baksam etrafıma,
Bir yoksul görürüm.

Ne zaman baksam önüme,
Kendimi görürüm!
Anladım ki,
Ben öldüğümde özgürüm!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:06 PM
Savaştan Barışa / 23 Nisan Çocuklarına / Mektup

Bağdat, 29 Mart 2003

SAVAŞTAN BARIŞA / 23 Nisan Çocuklarına / Mektup

Sevgili Kardeşim Özgür,
Şu anda orada olmayı ne kadar çok istediğimi anlatamam. Zaten bugüne kadar da hep oraların hatıralarıyla yaşadım. Geçen yılki 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şenliklerinde senin ve ailenin bana gösterdiği ilgiyi hayatım boyunca unutamam. Diyebilirim ki hayatımın en mutlu günlerini orada yaşadım. Çocukluğumun farkına orada vardım, özgürlüğün tadını orada tattım. Aynı zamanda seni, aileni ve ülkeni tanıdım. Bana, Büyük Önderi, O’nun İlkelerini ve devrimlerini tanıttın…

Şu ana kadar da, yeniden oralara gidebilme, 2003 şenliklerinde de yeniden birlikte olabilme ümidini taşımıştım; ama artık bu imkânımı ve ümidimi tamamen yitirmiş durumdayım. Onun için sana mektup yazmak, duygularımı paylaşmak istedim. Bu mektubu, mum ışığında, çok zor şartlar altında, yazıyorum ve çok zor şartlar altında da göndereceğim. Mektubumu aldığında belki de ben yaşıyor olmayacağım!

Sevgili kardeşim,
Biliyorsun ki biz şimdi, savaşın içindeyiz. Birkaç gündür okula da gidemiyoruz. Dışarı çıkamıyor, kimseyle görüşemiyorum. Kendimi o kadar yalnız, o kadar çaresiz hissediyorum ki… Annemin, akrabalarımın yanında olmama rağmen keşke orda olsaydım diyorum. Sen, benden kilometrelerce uzakta olduğun halde, kendime en yakın hissettiğim insan, sensin inan!

Ne kadar büyük acılar içinde olduğumu anlatamam. Duygularımı, düşüncelerimi, acılarımı kimseyle paylaşamıyorum. Çevremde acıdan, gözyaşından başka bir şey yok. Aile içinde kimsenin kimseyi teselli edecek gücü ve cesareti kalmadı. Herkes acılarını ve gözyaşlarını gizlemeye çalışıyor. Bu yüzden anneme, babama da bir şey söyleyemiyorum. Onların da ne büyük acılar içinde olduğunu çok iyi biliyorum. Bu yüzden onlara da hiç bir şey yansıtmak istemiyorum. Onlar benim acılarımı, ben onların acılarını gördükçe, daha da çok yıkılıyoruz. Onun için acılarımı içime gömüyor, boğazıma düğümlenen hıçkırıklarımı bir zehir gibi yutuyorum. Biraz sonra postaneye gideceğim ve hıçkırıklarımı tutmadan, göz yaşarlımı gizlemeden ağlayacağım… Bunu bir de babamı ziyarete gittiğimde, hastane gidiş ve dönüşlerinde yapıyorum.

Bugün savaşın onuncu günündeyiz. Daha savaşın ikinci günüde evimize bomba düştü. Küçük kardeşim öldü. Babam yaralandı, hastaneye kaldırdılar. Şimdi ben de annemle birlikte bir akrabamızın yanında, bir sığınakta kalıyorum. Kaldığımız sığınak gibi, hayatım da karardı. İçimde hiçbir yaşama sevinci hiçbir yaşama ümidi kalmadı. Bu küçük yüreğime, bu kadar büyük acıları nasıl sığdıracağımı hiç bilemiyorum.

Günlerce, *******ce düşünüyorum, soruyorum, sorguluyorum; ama on dört yaşın aklıyla hiçbir çözüm bulamıyorum. Düşünüyorum, bu savaşlar niçin olur? Para için mi, mutluluk için mi? Birileri mutlu olacak, ben acılar mı çekeceğim? Birileri mutluluğunu benim acılarım üzerine mi kuracak?

Para, açlığı ortadan kaldırır; ama hangi para benim acılarımı ortan kaldırır? Hangi servet benim kardeşimin acılarını dindirir ve onu geri getirir? Keşke aç kalsaydık; fakat sizin gibi özgür, sizin gibi bağımsız olsaydık…

Düşünüyorum, bu savaşalar niçin olur? Sorunlar illâ ki savaşla mı çözülür? Sorunların çözümünde savaştan başka çözüm yolları bulunamaz mı? Kinin, kan davasının bile kınandığı günümüzde, savaşın nasıl bir haklılık payı olabilir? Ben, bir arkadaşımla kavga etsem, bir büyüğümün bana ilk söyleyeceği şey, “Utanmıyor musun, niçin kavga ediyorsun kardeşinle? ” olur.

Şimdi ben soruyorum, büyüklerime: “Niçin kavga ediyorsunuz, hiç utanmıyor musunuz? ”

Düşünüyorum; hayat, kitaplar, insanlar bana bütün insanların kardeş olduğunu, bütün insanları sevmem gerektiğini öğretti… Ve sevdim! Babam hep: “İnsanı sevmeyen, Allah’ı sevemez” derdi ve böyle örnek oldu bana. Ben, bu öğretilenlerle büyüdüm ve bu öğretiler, yüreğime sevgi tohumları olarak ekildi. Benim yüreğimdeki sevgi tohumları, sevgi çiçekleri açtı hep! Kim söyler, şimdi; hangi taş yüreklinin acımasız elleri kopardı bu çiçekleri? Şimdi, kim yeniden harap olan gönül bahçeme sevgi tohumları ekecek ve o sevgi tohumları ne zaman çiçek açacak?

Sevgili kardeşim,
Ne çiçek kaldı gönlümde, ne tohum… sevgi adına! Kopardılar çiçeklerimi, kırdılar dallarımı, tümüyle kuruttular sevgi bağımı!

Sormak istiyorum! Bu muydu sevgi? Bu muydu kardeşlik? Bu muydu insanlık? Hani çocuklar çiçekti? Hani çiçekler solmayacaktı? Hani çocuklar ağlamayacaktı, hani çocuklar
ölmeyecekti..? Büyükler hep yalan mı söyler, hep ikiyüzlülük mü yapar? Hep doğruyu söyler yanlışı mı yapar?

Bana bir şeyler söyle! Nasıl yaşarım bu çelişkilerle, bu ikiyüzlü dünyada, ikiyüzlü insanlarla..?

Şimdi bomboş kalan gönlümü kin ve nefret kapladı! Ben kime ne yaptım ki beni ateşin içine attılar… Kalem tutan elime, çiçek açan kalbime silah sıktılar! Kimin hakkı vardı ki benden, haklarımı aldılar?

Ben elime silah almadım, kimseye kurşun sıkmadım! Söyle, bu silahlar bu ellere göre mi yoksa bu silahlar bu ellere göre mi..?

Sormak, öğrenmek istiyorum! Nedir bu kin, bu nefret..? Bu mudur medeniyet? Bu mudur modern çağın modern insanı? Bu mudur küreselleşme? Bu mudur yükselmek, hayatlar üzerine hayatlar, yıkıntılar üzerine binalar kurmak..?

Hani büyük ulus? Hani büyük devlet? Hani Avrupa Birliği? Hani Birleşmiş Milletler? Hani İnsan Hakları…

Ne olur dostum bana bir şeyler söyle! Ben sana BARIŞ, kendime SAVAŞ adını verdim. Ne de olsa sen, adın gibi özgürsün. Ne de olsa sen barışın çocuğusun, bense artık savaşın çocuğuyum!

Söyle bana! Özgürlük nedir? Bağımsızlık nedir? Söyle bana! Nasıl özgür olunur? Nasıl bağımsız kalınır?

Sor büyüklerine! Onlar da mı bir şeyler yapamazlar kır çiçeklerine..?

Dostum, beni bağışla!
Dertlerimle dertlendirdim seni; ama dertlerimi paylaşacağını biliyorum. Hayat zaten bir paylaşım değil mi? Yaşam zaten bir meşale değil mi? Ben şimdi bu meşaleyi sana devrediyorum!

Hoşça kal, dostum!
Ben özgür olamadım, özgürce yaşayamadım! Dilerim, siz bağımsızlık şemsiyesinin altında hep özgür kalır, hep özgür yaşarsınız!

Artık bende hiçbir güç kalmadı. En küçük bir seste yerinden fırlayacakmış gibi çarpan kalbimde bir tek KORKUSUZLUK kaldı. Bir tek KORKUSUZLUK yüreğimde…

Artık hiçbir şeyden korkmuyorum! Ne ölümden, ne savaştan, ne silahtan… Geçsin şimdi üstümden füzeler, düşsün üstüme bombalar, yağsın yağmur mermiler…
Şimdi sokağa çıkıyorum!

Şimdi hastaneye gideceğim!
Şimdi postaneye gideceğim!
Şimdi ölüme gideceğim!
Yağsın üstüme acılar…
Yağsın mermiler…
Hoşça kal Özgür!
Hoşça kal özgürlük!
Hoşça kal hayat!
Hoşça kal barış!
Hoşça kal savaş!
Hoşça kal…
Hoşça kal…

MUHAMMED EL… Bağdat, 29 mart 2003


(Bu mektup, Muhammed’in Bağdat’tan gönderdiği son mektup oldu. O, bir Iraklı idi. Doğulu ya da Orta Doğulu, Avrupalı ya da Asyalı, Amerikalı ya da Afrikalı ne fark ederdi ki…
O, bir kır çiçeğiydi..!)


Mehmet KIYAK*
29 Mart 2003

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sen Ne Bileceksin

Sen aşk nedir bilmezsin,
Hiç âşık olmadın ki!
Düşsün bakalım,
Sevda ateşi gönlüne,
Aşk nedir,
O zaman bileceksin!

Sen ayrılık nedir bilmezsin,
Hiç ayrı kalmadın ki!
Ayrılsın bakalım,
Et tırnaktan,
Ayrılık nedir,
O zaman bileceksin!

Sen özlem nedir bilmezsin,
Hiç sevmedin ki,
Gitsin bakalım,
Sevdiğin yâd ellere,
Özlemek nedir,
O zaman bileceksin!

Sen ateş nedir bilmezsin,
Alev alev yanmadın ki…
Giy bakalım,
Ayrılık gömleğini,
Ateş nedir,
O zaman bileceksin!

Sen alev nedir bilmezsin,
Hiç uykusuz kalmadın ki!
Kaçsın bakalım,
Gecenin bir yerinde uykuların,
Alev nedir,
O zaman bileceksin!

Sen kor nedir bilmezsin,
Hiç kıskanmadın ki!
Düşsün bakalım,
Bir kurt yüreğine,
Kor nedir,
O zaman bileceksin!

Sen kül nedir bilmezsin,
Kül olup uçmadın ki…
Kavrulsun bakalım,
Yüreğin kor ateşlerde,
Kül olup uçmak nedir,
O zaman bileceksin!

Sen kıskançlık nedir bilmezsin,
Hiç sevmedin ki!
Gitsin bakalım,
Cânân'ın uzaklara,
Kıskançlık nedir,
O zaman bileceksin!

Sen beni sevmezsin,
Beni hiç tanımadın ki!
Gir bakalım kalbime,
Ben kimim,
Sen kimsin,
O zaman bileceksin!

Mehmet KIYAK
Karaman,22.09.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sermaye ve Sabır

En büyük sermaye sabır,
En büyük servet,şükürdür!

(04,03,92)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Severk Ayrılmak mı?

“Severek ayrılalım”mış!
“Dost kalalım” mış!
Nefret ediyorum bu sözlerden…
Ne saçma şey!

Hem sevmiyorsun,
Hem terk ediyorsun,
Hem de,
“Severek ayrılalım! ” diyorsun.
Üstelik, “Dost kalalım.” diyorsun.
Dalga mı geçiyorsun!

Sevmek mi…?
Severek ayrılmak mı…?
Dost kalmak mı…?
Yok öyle!
Buna ne denir!
Buna, ihanet denir…!
Senin dediğini yaparsam,
Benimkisine kerizlik denir…!

Git!
Cehenneme kadardır yolun!
Arkandan geleceğimi mi sandın?
Madem ayrılacaktın,
Neden kalbimi çaldın?

Beni sevmeyeni,
Ben neden seveceğim..?
Ben, beni seveni severim!
Seversem, TAM severim!
Aşkı bilmeyenden,
İşte, böyle NEFRET ederim!

Git, gidebildiğin kadardır yolun,
Yine de cehennem olmasın yerin!

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sevgi Andı- 1

SEVGİ ANDI 1

Bu can var olduğu sürece,
Sen hep sevgilim kalacaksın!
Seni çok sevdiğim sürece,
Bana hep borçlu kalacaksın!


Korkma, borçlu yalnız sen değilsin,
Maşuğun aşığa sevgi borcu vardır.
Beni çok sevdiğin sürece,
Sen hep alacaklı olacaksın!

Bu bir ant ki,
Bu anda sadık kalmazsan,
Cehennemde yanacaksın!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sevgi Borcu

SEVGİ BORCU


Yar, kalbimde kendini bulacaksın,
İnan orada, tek sen olacaksın,
Seni bu kadar sevdiğim sürece,
Bil ki bana hep borçlu kalacaksın!


Mehmet KIYAK
14 Şubat

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sevgiye Susayan Gönüller

SEVGİYE SUSAYAN GÖNÜLLER


Bu âlemde sevgiden yüce ne var,
Sevgiye susamayan gönül mü var,
Seven gönül, sevgiliden ne bekler,
Sevilmeyene dünyada huzur mu var?

İnsanın insana sevgi borcu var,
Sevilmeyip de üzülmeyen mi var,
Seven gönül, sever de sevilmezse,
Ona dünyada aydınlık gün mü var?


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sıfır

- 0 -

Bir de sıfırı beğenmezler,
En büyük değer, sıfırmış meğer!
Öyle eksilerdeyim ki,
Artılarım olmasa da olur,
Değerlerim sıfır olsun yeter!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sitem

Hastayı ziyaret etmek gerekir,
Geçmiş olsun demek gerekir.
Ben hasta iken geçmiş olsun demeyene,
Söyle ne demek gerekir?

Üzgünüm ama...
(Başsağlığına gelmesen de olur!)
...
Demek gerekir!

(25,05,92)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Sonsuz Sevgi

Öyle sevdim,
Öyle sevdim ki seni...
Keşke sen de sevebilseydin,
Kedimin sevdiği kadar beni!
Ama,
Ben hâla çok seviyorum seni!
Duymasan da...
Görmesen de...
Anlamasan da beni..!

Mehmet Kıyak

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Soru

SORU
(?)

Ezelden sevmem soruyu,
Soru işaretini!
Aklım çıkar,
Karşıma bir yaşlı çıkacak diye…
Yol değiştiririm birden,
Bir yaşlı görünce…
Bakarsın, bir soru sorar diye…

İnsanlardan kaçtık,
Sormasınlar diye…
Yazıda çıktı bu defa,
Soru işareti…(?)
Cevap ver, diye!

Hiç sevmem soruyu…
Hiç sevmem soru işaretini…
Sorguluyor diye…!

Uygulamak varken,
Sorgulamak niye…
Soruyor insan, ha bire…
Kim bilir…
Belki de cevap olsun diye…
.
Bu da mı soru oldu NE…?

Mehmet KIYAK
12.11.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Şans Kapısı

ŞANS KAPISI

Benden şanslı insan var mı acaba,
Şu dünyada…?
Bilseniz ne çok şanslıyım..!
Bütün kapılar açılır,
Bana bu dünyada …

Öyle şanslıyım ki,
Ne zaman bir şeye niyet etsem,
Ne zaman bir şeye yönelsem,
Açılır, tüm kapılar bana…

Öyle şanslıyım,
Öyle şanslıyım ki,
Şans hep yolumu gözler…
Daha içeri girmeden,
Şansızlık kapıda bekler…

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:07 PM
Şiir

Bir sıra dışılıktır şiir,
Bir şarkı, bir türkü gibi…
Ötelerden düşünmek,
Ötelerden hissetmek gibi…
Bir gizdir şiir,
Güneşle doğmak,
Ayla ölmek gibi…


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Şiir İçin- 1

Bir sevdadır şiir kalplerde,
Bilinmez hangi zamanda,nerde,
Kimi bir şehirde,kimi bir köyde,
Yaşıyor,şimdi dizelerde...
Kimi ayrılıklarda,kimi kavuşmada,
Kimi özlemde,kimi feryatta...
....
Yaşıyor,şimdi şiirlerde...

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Şiir İçin- 2

Anlamı yoksa bir yazının,
Anlamı yoktur,
Okumanın yazmanın…

Nasıl da benzerdir,
Şiir ve insan...
İki unsur:
Şekil ve öz…
İki varlık:
Şiir ve insan…

Eğer öz ise,
İnsanı insan yapan,
Özdür o zaman,
Yazıyı yazı,
Şiiri şiir yapan!

Öyle değilse,
Nerde kaldı,
Şiirin ruhu,
O zaman?

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Şiir İçin- 3

BİR GÜN BİR ŞİİR YAZACAĞIM...

Bir gün bir şiir yazacağım...
Hiçbir kurala uymayacağım.
Nasıl geliyorsa içimden,
Öylece yazacağım.

Nedir bu korku?
Birilerine benzemek…
Nedir bu kaygı?
Birilerine benzememek…

Ne Soyutçular’a benzeyeceğim,
Ne Maviciler’e…
Ne Gelenekçilerden olacağım,
Ne Garipçilerden…
Ne de…

Bir gün bir şiir yazacağım,
Kural tanımazlardan olacağım!


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Şiir İçin- 4

ŞİİR İÇİN- 4

Ezelden sevmem,
Şiir yazmayı,
Sanat yapmayı,
Hele kafiyeyi…

Yazmaz olsaydım!
Nerden de yazdım,
Şu bir iki karalamayı…
Yazsam olmuyor,
Yazmasam olmuyor…
Oysa ben,
Ne güzel yazardım düzyazıyı….
Ne güzel yapardım konuşmayı…

Şimdi,
Yazmayı da unuttum,
Konuşmayı da…
En kötüsü,
Yolda yürümeyi unuttum!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Şiir ve Şair

Şiirler, bir gülistanın gülleri gibidir.
Şairler, gülistanda şakıyan bülbüllerdir.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Tanıdığım O

TANIDIĞIM O

Tanrılaştırmak istemiyorum,
Nasıl tanımlayayım bilmiyorum;
Fakat Tanrı’nın yarattığı en mükemmel,
İnsanlardan biri olduğunu sanıyorum!

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Telaş

Nedir bu telaş böyle..?
Gelenler,gidenler...
Aşağı inenler,
Yukarı çıkanlar...
Nereye gidiyor bu insanlar..?

Hiç mi ilgilendirmiyor bizi,
Şu kuş,şu çiçek...
Şu ağlayan çocuk...
Şu yaşlı nine...
Şu düşünen adam..?
...
Bir yanda cennet,
Bir yanda cehennem...

Artık ne gördüğümüze bakar olmuşuz,
Ne baktığımızı görür...
Ne sağımızı görür olmuşuz,
Ne solumuzu...
Önümüzü bile görmüyoruz..!
Hep telaş,hep telaş...

Tatlı bir tebessüme,
Bir merhabaya,
Bir selama bile zamanımız kalmamış!
Nereye gidiyoruz böyle...
Nedir bu hız..!
Nedir bu telaş söyle..!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:08 PM
Terkedilmiş Yuva

TERKEDİLMİŞ YUVA

Nasıl da telaştadır,
Kuşlar baharda…
Erkek- dişi, yuva yapmak için
Yarışta…

Nasıl da şendir yuva,
Nasıl da cennettir,
Cıvıl cıvıl yavrularla…

Uzun sürmez bahar,
Nasıl da terk eder yavrular,
Kanatlanınca…
Nasıl boş kalır yuva…

Zaman başa döner,
Nasıl da kalır baş başa,
Anneyle baba…

Uçurduk şimdi yavruları,
Bomboş kaldı yuva…

Şimdi terkedilmiş,
Bir cehennem yuvada,
Âdem ile Havva…!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:09 PM
Tezgâhtar

Tezgâhtarlık yaparak, ikna ettim sanma,
İkna ettim de, aldattım sanma,
İkna olanın da bir yargısı vardır,
Aldatan ancak kendisini aldatır.

(29.07.1992)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:09 PM
Tövbekâr

Bu kaçıncı hata,
Bu kaçıncı pişmanlık'
Bu kaçıncı günah,
Bu kaçıncı tövbe!
Tövbe Allah'ım, tövbe!

Verdin almadık,
Sonra yalvardık!
Tövbe Allah'ım, tövbe!

(03.01.1992)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:09 PM
Tren ve Gar

Ne zaman bir tren görsem, bir gar,
İçimi bir hüzün sarar…

Gözüm dalar,
Gönlüm O’nu,
Hep gelecek sanar…

O an,
Bir tren gibi geçer,
Gözümün önünden hatıralar,
Her biri hatıra yüklü vagonlar…
O an yüreğimi,
Daha bir derin sızı sarar.

Manzara hep aynı,
Çehreler hüzünlü,
Kalpler buruk…
Dillerde hep aynı şarkı…
Ayrılık, ayrılık…

Kim bilir,
Kaç sevgiliyi kavuşturdu,
Kaç sevgiliyi ayırdı,
Benim gibi…

Hala gözümün önündedir,
Mahzun bakışı…
Pencereden düşercesine,
El sallayışı…

Onun içindir,
Tren beni hep sarsar…
Ne zaman bir tren sesi duysam,
İçimi hep hüzün sarar…

O tren,
Ah, o tren!
Bir gün bilmem ki,
O’nu götürdüğü gibi,
Geri getirir mi ki…

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:09 PM
Ucuz Adam

Ucuz yedi, ucuz içti,
Ucuz giyindi;
Ucuz yerlerde gezindi,
Ucuz otellerde yattı.
Sigaranın, içkinin ucuzunu içti.
Çorabının ucu hep delikti.
Ne yedi,
Ne yedirmeyi bildi.
Sanki bir daha gelecekmiş gibi dünyaya,
Ömrü yarını düşünmekle geçti.
Zavallı!
Bir gün ansızın,
Öylece göçüp gitti!


Mehmet KIYAK*

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:09 PM
Unutur muyum Öğretmenim?

Anlaşılmasa da pek değerin,
Kalbimde büyüktür yerin!
Seninle başladım hayata,
Henüz bilmezken,
Hayatın ne demek olduğunu,
Sen öğrettin gerçeği bana…

Senden öğrendim,
Mutsuzken, mutlu olmayı,
Hayata sevgiyle bakmayı…
Senden öğrendim sevmeyi,
İnsanları, doğayı, her şeyi…
Bendeki beni…

Senden öğrendim,
Zorluklarla baş etmeyi,
Sıkıntıya düştüğümde,
Çelişkilerden kurtulmayı…

Unutur muyum hiç,
Gözlerimden, yüzümden,
Ruhumu okuyuşunu…
Yanına çağırıp,
Halimi hatırımı soruşunu…

Engin tecrübelerinle,
Sevgi ve şefkatinle,
Daralan yüreğime,
Sözlerinin su serpişini,
Nasıl unuturum?

Unutur muyum hiç,
Gülüşünü, bakışını, sesini,
Bugün gerçek olan sözlerini?
Nasıl unuturum?

İnan öğretmenim,
Şimdi daha iyi anlıyorum seni.
İnsan büyüyünce anlarmış,
Hayatın gerçek değerini…
Keşke yeniden yaşayabilsem,
O güzelim günleri…

Her geçen gün,
Daha da artıyor değerin,
İnan öğretmenim,
Kalbimde büyüktür yerin!

Bu gün ben,
Beni keşfettiğin yerdeyim!
Şimdi ben,
Çok güzel yerdeyim,
Bu gün ben,
Beni keşfedenlere,
Teşekkür etmekteyim!

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Var mısın?

Ah,o bakışın yok mu,
Öldürüyor beni!
Aslında bilsen ben de,
Ne kadar çok seviyorum seni!

Bana öyle bakma!
Bakıp da kalbimi yakma!
Garibin biriyim ben,
Ne kardeş,ne baba,
Ne mal,ne para..!

Biliyorsun aslında,
Sen zenginin kızı,
Ben fakirin kuzusu!

Yok aslında gözüm,
Ne parada,ne malda...
Ah,
Bir bilsem... doyacağını,
Tuz-ekmek sofrada..!
.....

Bana öyle bakma!
Bakıp da kalbimi yakma!
Garibin biriyim ben!
Hint fakiri,aşk sefili..!
Nasıl susamışım bir bilsen,
Çölde susayan mecnun misali..!

Bana öyle bakma!
Açın biriyim ben!
Doysa da karnım,
Bir lokmayla,
Doymaz gönlüm,
Asla aşka!

Bana öyle bakma,
Bakıp da kalbimi yakma!

Garibin biriyim ben!
Kaç kediyi kıskandım,
Kaç kediyi okşadım bu yüzden,
Okşanmadığım için ben!

Garibin biriyim ben!
Öyle,
Yatlarım,katlarım yok benim!
Sana vereyim...

Olmasa da param,malım,
Sevgi dolu kalbim,
Hayallerim,ümitlerim,
Gönlümde servetim,
Var, benim!

Tanrı bana bahşetmiş,
Sevdanın en temizini,
En ölümsüzünü!
Güneş,her gün bende söner!
Yıldızlar,her gün bende yanar!
Cümle varlık,
Aşkı bende sanar!
...
VAR MISIN..?
...
Bende, hiçbir şey yok!
Bende ölümsüz bir aşk,
Sönmeyen bir ateş var!
Var mısın yanmaya?

Bir şey yok bende!
Bitmeyen bir enerji,
Ferhat'ın dağları devirecek,
Gücü var, bende!

Var mısın benimle,
Dağlar devirmeye?

Var mısın,
Deviremeyince altında kalmaya?

Var mısın benimle,
Kederler,mutluluklar paylaşmaya?

Var mısın,
Yollar,yıllar aşmaya?

Var mısın benimle,
Bir lokmayı paylaşmaya?

Var mısın,
Bir elmanın yarısı olmaya?

Var mısın,
Bir yastık parası kazanınca,
Birlikte kocamaya?

Hayat bu,olur ya!
Kazanamazsam yastık parası,
Var mısın bir ömür,
Kollarımızı yastık yapmaya?
...
VAR MISIN...?
...
Kim demiş,
Aşk karın doyurmaz diye?
Soframda aşım,
Aşımda tuzum ol yeter!

Kazanırsak...
Çocuklarımız olsun!
Kazanamazsak...
Olmasın!
Biz böyle olduk,
Onlar bizim gibi olmasın!
...
VAR MISIN..?

(21,08,80)
Mehmet Kıyak

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Vazgeçtim

VAZGEÇTİM

Şu insanoğlu aç mı tok mu acaba?
Açlık, midede mi,
Yoksa gönülde mi acaba?
Karnını doyurursun, gönlü aç,
Gönlünü doyurursun, gözü aç…

Vazgeçtim insanları yönetmekten…
Vazgeçtim insanları memnun etmekten…
Bir an tanrı olayım dedim,
Dedim:
Şunlara yardım edeyim,
Memnun edeyim,
Onları ben yöneteyim…
Vazgeçtim…

Aç, açlığını bilmedi,
Tokun gözü doymadı,
Memnun edemedim insanları…
Vazgeçtim iyilik etmekten,
Vazgeçtim memnun etmekten,
Vazgeçtim insanları yönetmekten…

İnsanlarda teşekkür yok,
Benim de artık,
Kimseye yapacak bir şeyim yok!
Vazgeçtim tanrı olmaktan…
Vazgeçtim insanları yönetmekten!
İyilik yaramaz size,
Karışmıyorum bundan sonra işinize!

Mehmet KIYAK
YT: 28.02.2007

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Veda Mektubu

VEDA MEKTUBU

(Tüm annelere, babalara, saygıdeğer öğretmenlere ve tüm mezun öğrencilere...)

Merhaba, özgürlük kuşlarım!
Merhaba, kır çiçeklerim!
Merhaba, ateşböceklerim!

Öylesine alışmışım ki size meğer
Son bir ders vereceğim, dinlerseniz eğer.
Dün sınıfa çıktım, irkildim birden,
Çünkü hiç kimse yoktu sizden.
Duygularım, düşüncelerim
Alt üst oldu ilk bakışta,
Kalakalmıştım, öylece boş sınıfta!

Dersimiz,”Edebiyat’tı”,
Konumuz, Fuzûlî…
Biliyordum, diyecektiniz:
“Hocam, Fuzûlî bizim için zaten fuzuli! ”,
Diyecektiniz:
“Bu konu ÖSS’de çıkmaz ki..!

Ah, Fuzûlî..!
Ah, Edebiyat..!
Daldım, düşündüm…
Sorunlar geldi, aklıma,
Acı, tatlı hatıralar…
Sonra oturdum masaya,
Başladım, düşüncelerimi yazmaya.

Nereden nereye..!
Nerde benim öğrenciliğim,
Nerde benim öğretmenliğim…
Geriye giden bir şeyler vardı.
Zaman desem, asla…
Büyüyen, gelişen…gençlik..!
Geriye giden yine gençlik..!
Hayır! Yalnız gençlik mi?
Gençlikle giden gerçeklik..!

Önce kızdım biraz,
Bozulmaya başladı, aklımın dengesi,
Sonra başladı, bir vicdan muhasebesi!
“Sırası mı” dedim, şimdi,
İznin, raporun, devamsızlığın…
Daha bir aydan fazla vardı,
Kapanmasına okulun!
Üzüldüm, alındım!
Utandım, suçlandım!
Kendi kendime sordum:
Eğer dershane yetiştirecekse sizleri,
Neden gönderdiler buraya bizleri?
...
Sonra,
Daha başka sorunlar geldi,
Bir bir aklıma!
Ve siz..!

“Değişmeli”,dedim,
“Bazı şeyler değişmeli…”
“Sürmemeli böyle, sürmemeli! ”
Sonra,”keşke! ”diyorum,
Keşke, sunabilseydik sizlere,
Daha fazlasını imkânların!
Keşke, verebilseydik,
Daha fazlasını bilgilerin!
Ve keşke..!
Ve keşke siz,
Bilebilseydiniz, kıymetini zamanın!
Ve kaçırdığınız fırsatların..!
Her şey daha güzel olsaydı, keşke!
Ve biz,'Keşke! ' Demeseydik, keşke!


— 2-

Sonra bırakıp sorunları,
Anlatmaya başlıyorum, duyguları…
Böylesi anlarda yaşıyorum ben hep,
En yoğun duyguları!
Sardı, yine her yanımı
Hep o, yalnızlık duyguları!
Bilirim, ayrılığın ne demek olduğunu!
Bir kez daha yaşıyorum, şimdi bunu!

Hiçbir yer,
Biraz önce insanların bulunduğu,
Fakat sonra terk edip gittikleri yer kadar,
Yalnızlık dolu olmazmış!
İşte, varlıkta yokluk!
İşte, yoklukta varlık!
Her yer, yalnızlık kokuyor,
İçimi bir ürpertidir sarıyor..!

Hiç sevimsiz bulmamıştım, bu kadar sınıfı,
Eski sıcaklığı yoktu ve eski havası!
Her şey susmuştu, sanki birden,
Sessizlik sarmıştı her yanı, ürküten!
Ne bir soru soran vardı, ne itiraz eden,
Öylece susuyordunuz, hep birden!
Karşımdaydınız gerçi, değişen bir şey yoktu,
Ama gözlerinizde ışık,
Yüzlerinizde mana yoktu!

Gördünüz değil mi?
Nasıl da geçermiş zaman!
Sizi ilk gördüğümü hatırladım da şu an,
Nasıl da ürkekti, duruşunuz,
Nasıl da korkaktı, bakışlarınız!
Sizi nasıl görmüşsem ilk bakışta,
Şimdi ben de öyle olmuştum, boş sınıfta!

Siz yoktunuz, şimdi bu sınıfta,
Yalnızlık sardı, her yanımı.
Ve yokluğunuz, tüm benliğimi…
Bir ateş sardı, birden yüreğimi
Ve yaşlar, gözlerimi…

Gördünüz değil mi,
Nasıl da geçermiş yıllar,
İşte gelmiş, bir yılsonu daha,
İşte gelmiş, yine bir sonbahar!

Bu yıl yine erken geldi,
Benim için sonbahar.
Demeyin sakın bana!
“Şaşırdın mı hocam,
Yeni geldi ya ilkbahar! ”
Ben, her öğretim yılı sonunda,
Sonbaharı yaşarım çocuklar!

Ben, hep ilkbaharda,
Yazda yaşarım, sonbaharı!
Sevinir, coşarsınız,
Siz yaşarsınız, yazı, baharı,
Ben yaşarım sonbaharı!
Sevinemem, yeşermesine toprakların,
Yapraklanmasına, çiçeklenmesine dalların!
Bekleyemez sonbaharı,
İlkbaharda düşer, benim yapraklarım!
İlkbaharda solar,
Benim çiçeklerim!
Ve
İlkbaharda göç eder,
Benim kuşlarım!
...
Siz ne bileceksiniz, kuşlarım!
Kolsuz, kanatsız kalmasını ağaçların!
Siz ne bileceksiniz, acısını ayrılığın!

—3-

Bir ağacım, şimdi ben,
Tüm yaprakları dökülen!
Bir bahçıvanım, şimdi ben,
Tüm çiçekleri solan!
Bir hancıyım, şimdi ben,
Ya da bir gar, bir liman,
Tüm yolcularını uğurlayan!
Bir çeşmeyim, şimdi ben,
Derinden derine ağlayan!

Bütün duyguları bir anda yaşıyorum, şu an!
Hepsini birden anlatmak istiyorum, inan!
Ayrılık, hasret adına ne varsa bütün
Ve bütün şiirlerini şairlerin..!
Orhan Veli oluyorum bir an,
Gözyaşlarını anlatamadığı, mısralarından!
Çamlıbel’in ‘Çoban Çeşmesi’,
Oluyorum, bir an,
Dağ başında yapayalnız ağlayan!
Bir ırmak oluveriyorum, bir an,
Uzaktan uzağa akan
Ve gönülden gönüle çağlayan!
Neler, kimler geçmiyor ki aklımdan…
Cahit Külebi’nin Küçük Çeşme’si
Geliyor aklıma,
Dranas, Dağlarca, Tanpınar…
Saba, Tecer, Ertepınar…
Hepsini aktarıvermek istiyorum sıradan!
Yahya’nın Sessiz Gemi’sindeki limanım,
Şimdi ben!
Bütün yolcularını uğurlayan!
Kemal’in gemisiydi sanki bu, sessizce giden
Ve sizdiniz yolcuları, sizdiniz giden!
Rıhtımda kalansa, yapayalnız ben!

Bütün yolcularımı uğurlamıştım!
Rıhtımda boynu bükük, öylece kalakalmıştım!
Sizce ne güzeldi değil mi?
Ne güzeldi açılmak, maviliklerine enginlerin!
Ne güzeldi açılmak, serinliklerine denizlerin!
Ya bence…

Bunu anlatmak çok zor…
Sen kendine bir sor;
“Gitmek mi zor, kalmak mı zor? ”
Oysa sen gel, onu bana sor!

—4-

Sonra, bütün acıları atıp içimden,
Gerçeğe dönüveriyorum, birden.
Gerçekçi düşünmek gerekti..!
Bu yolcuya, yol gerekti..!
Elbet, bu yollar bir gün ayrılacaktı!
Bir gün, bu günler hatıra olacaktı!

Sen devam ederken yoluna,
Neler gelmez ki benim aklıma.
Hep kuşku, hep kaygı…

Haşim’in ‘Merdiven’i gelir aklıma,
Fikret’in ' Yollar ' ı gelir bir an,
İzleri yollarda kalan!
Hep yokuş, hep çakıl, hep diken!

Böyle devam ederken kuşkularım,
Aklıma geliverir, bütün yaşadıklarım
Ve siz,
Siz, kuşlarım!

Boşuna mı sanıyorsunuz,
Eridiğini yağlarımın!
Ağardığını saçlarımın!
Boşuna mı sanıyorsunuz,
Geçtiğini yıllarımın!

Doğuşta görürüm, ben ölümü,
Gençlikte görürüm, ben yaşlılığı
Ve ayrılığı… her kavuşmada!
Bunun için sevinemem ben ilkbaharda!
—5-

Bütün gücüme rağmen,
Özleminiz sarıverir yeniden,
Daha siz gitmeden!
Ve
“Gitme, turnam! ”diyesim' gelir.
Sonra, yeniden cesaretlenirim.
“Uçmalı, kuşlar! ”
“Uçmalı! ”derim.
Ve Rıza Tevfik gibi,
“Uçun kuşlar uçun, burada vefa yok!
Öyle akarsular, öyle hava yok!
Feryadıma karşı aks-ı seda yok!
Bu yangın yerinde kül vardır! ”
Diyesim, gelir!
Uçmalıydı tabi ki kuşlar, buradan!
Uçmalıydı, bu yuvadan!
Uçun kuşlar! Uçun!
Ama dikkat edin!
Yollar uzun, hedefler uzak!
Üstelik her yan tuzak!
….
Yolculuk deyip geçme sakın!
Koru kendini, tehlikelerden sakın!
—6-

Ağlarım,
Böyle zamanlarda ben,
Siz gidince…
Ağlarım,
Gizlice..!

Sanki
Asker etmesi gibi bir şeydi bu,
Bir babanın oğlunu!
Gelin etmesi gibi bir şeydi bu,
Bir ananın kızını!
Onun için tutamıyorum,
Gözümün yaşını!
Ağlarım, tabii ki!
Ayrılık bu, kolay değil ya!
Üstelik ‘Öğretmen Yüreği’ bu!
Taş değil ya!

Hem,
Hangi ana ağlamadı ki,
Gelin etti de kızını!
Hangi baba ağlamadı ki,
Asker etti de oğlunu!
Üçünü, beşini değil,
Yüzlercesini gönderirim,
Her baharda ben!
Ağlarım, elbet!
Gurbettir bu, gurbet!

—7-

İşte, böyle geçer benim,
Her yılsonum!
Bunun içindir, hüznüm!
Bunun içindir, acım, kederim!

Her sonbahar bir şeyler götürür benden!
Parça parça koparır sizi yüreğimden!
Nasıl aşındırırsa taşı sular,
Benim yüreğimi de öyle aşındırır,
Bu sonbaharlar!
Ve
Tekrar tekrar gelir,
Benim hayatımda sonbaharlar!
Ve yeniden, yeniden dökülür yapraklar
Onun için,
Bekir Sıtkı’nın ‘Hancı’sıyım,
Şimdi ben,
Yeni yolcular bekleyen!
Gelene yeni kapılar açarım ben,
Yeniden..! Yeniden..!

Ey giden yolcu!
Yolun açık olsun, uğurlar ola!
Yolların gibi bahtın da açık ola!
Benden size selam olsun, bu yolla!
Ama sakın unutma!
Bir selam da sen yolla!

Dilerim,
Her şey gönlünce olsun!
Dilerim..!
Ve
Ve sizi
Allah’a,
Emanet ederim!

Mehmet KIYAK
(Karaman, 15.06.2001)
Not: Yeni düzenleme ile yeniden yayımlanmıştır.

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Vuslat

VUSLAT

Odun yanar, köz olur,
Köz söner, kül olur,
Kül olmak da yetmez,
Kül olup uçmak gerekir!

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yağmur

Öyle yağmur yağdı,
Öyle yağmur yağdı ki…
Her şey tertemiz oldu;
Fakat İnsanlar kirli kaldı.

Mehmet KIYAK
Karaman, 01.11.2006

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yaralı Baş

Sanma ki,
Şu dünyada vardır,
Dert görmemiş,
Bir baş.
Mutlak her baş,
Yemiştir,bir çok taş.

(Karaman,17.05.1994)

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yaratı

Bir şeyler yaratayım istiyorum,
Diyorum: Ben her şeyi yaratırım,
Yaratılanlara bakıyorum,
Kendimden utanıyorum!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yargı

Herkeste olan şeydir yargı,
Herkeste olan bir önyargı,
Okuduğum, öğrendiğim bir yargı...
Budur işte, bu orta yargı...
Oysa, asıl olan son yargı..!

(05.01.1992)
Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yaşamak ve İbadet

Yaşam ibadet değilse eğer,
Farz kılınmış zamanların dışında kalan zaman,
Nedir o zaman...?

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:10 PM
Yirmi Dört Kasımların Anlamı ve Önemi

24 Kasım, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettikleri tarihtir. Bu bakımdan 24 Kasım, Atatürk’ün doğumunun 100. yıldönümü olan 1981 yılından bu yana “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Tüm saygıdeğer öğretmenlerin “Öğretmenler Günü” kutlu olsun!

Öğretmenin eğitimdeki misyonu düşünüldüğünde tabii ki 24 Kasımların anlamı çok büyüktür..Ancak bu gün24 Kasımlar, Devletimiz için, Milletimiz için, veli, öğrenci ve öğretmen için ne anlam ifade etmektedir? Aslında hepsi için de aynı anlamı ifade etmesi gereken bu gün, ne yazık ki aynı anlamı ifade etmemekte! Yani söylemde öğretmene hepsi aynı değeri verirken, eylemde hiç de öyle olmadığı görülmekte… Söylemde toplumun en önünde yer aldığı ifade edilen öğretmen, bu gün gerçekten toplumun önünde midir?

İşte bu söylem ve eylem farklılığı bu kutlamaların inandırıcılığını ortadan kaldırmakta, öğretmenin 24 Kasımları buruk kutlamasına neden olmaktadır. Öğretmen için en inandırıcı değer, öğrencinin öğretmenine verdiği değerdir. Çünkü onların sevgisi, saygısı çok samimi ve çok sıcaktır. Bunun dışındakiler genel olarak söylemden öteye gitmemektedir. 24 Kasımlarda göklere çıkarılan öğretmen daha sonra unutulmakta, kendi dertleriyle baş başa kalmakta… Öyle ki kimi zaman okullarda kendi hazırladığı programla kendi gününü kutlamakta…

Gerçekte öğretmen, sadece 24 Kasımların öğretmeni midir? Gerçekçi olmak gerekirse ne yazık ki bu böyle olmakta…24 Kasımlarda eğitim, öğretim, öğretmen çeşitli yönleriyle ele alınır, sorunlar ortaya koyulur; ama bunların ne kadarı gerçekleştirilir? Yıllardır dile getirilen sorunların bu gün, ne kadarı çözülmüştür? Bu gün öğretmenin sorunları bitmiş midir? Aslında öğretmenin, öğretmenliğin sorunları giderilmeden, eğitimin sorunları giderilemez!

Eğitim; devletin, hükümetlerin en öncelikli politikası olmalıdır. Çünkü eğitim, bir toplum için gelişmenin ve çağdaşlaşmanın tek anahtarıdır! Ulusların bu günkü refah ve mutlulukları, ekonomik ve uygarlık seviyeleri eğitime verdikleri önemle ölçülür.

Bu gün tüm gelişmiş ülkeler, nitelikli insan ve eğitilmiş beyin gücünün yetiştirilmesindeki önemden dolayı, eğitim sistemlerini, öğretmen yetiştirme politikalarını, öğretmen ve öğretmenliğin sorunlarını tartışmaya açmakta, mevcut somut sorunları ve hatta gelecekte karşılaşılabilecek sorunları belirleyerek acil çözüm yolları aramaktadırlar.

Bu bakımdan, bu politikalar bizim de amacımız olmalı, bu amaca ve bu anlayışa uygun hedefler belirlemeliyiz. Öncelikli hedefimiz de öğretmen ve öğretmenlik olmalıdır. Çünkü öğretmen, eğitimin temel unsuru, eğitimin tamamlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Onun için de acilen öğretmenin ve öğretmenliğin sorunları belirlenmeli ve acil çözüm yolları bulunmalıdır.
Çünkü öğretmen bu gün pek çok sorunla karşı karşıyadır. Okuldaki sorunu başka, evdeki sorunu başka, sokaktaki sorunu başka, kırsal kesimdeki öğretmenin sorunu başka, büyük şehirdeki öğretmenin sorunu başkadır.

Ama çözüm sadece bu sorunları gidermek değildir; aynı zamanda öğretmenin niteliğini artırmaktır. Bu, eğitim-öğretimi aksatmadan yaz tatillerinde, hizmet içi eğitim kurslarıyla, seminerlerle, konferanslarla vb. etkinliklerle pekala mümkündür. Bu, öğretmen için gelişen eğitim teknolojileri, yeni yöntem ve teknikler, bilimseler ve mesleki çalışmalar bakımından hem bir eğitim olacak, hem bir sosyal etkinlik olacak, hem de bir tatil olacaktır. Bu bile öğretmen için bir ödül, bir onure etmedir.

Bilim ve teknolojinin hızlı bir gelişme içinde olduğu dikkate alınırsa, öcelikle nitelikli öğretmenin yetiştirilmesi gerçeği ortaya çıkar. Bu da göstermektedir ki etkin, nitelikli bir eğitimin belirlenmesinde ve uygulanmasında da yine karşımıza nitelikli öğretmen, en önemli unsur olarak çıkacaktır.

Bu da gösteriyor ki mevcut gelişmelere paralel olarak, nitelikli öğretmene bugün olduğu gibi, gelecekte de çok büyük ihtiyaç duyulacaktır.

Öğretmene bu açıdan bakıldığında, geleceğin öğretmenin de dünyayı daha iyi tanıma ve kavrama, alanında kendini yetiştirme, ileriyi yakalama azmi ve bilinci içinde olma, bilgili ve teknolojik alandaki gelişmeleri yakından izleme, kendini sürekli geliştirme gibi niteliklere sahip olması gerektiği gerçeği ön plana çıkmaktadır.

Bütün bunlar gösteriyor ki, bu gün olduğu gibi, geleceğin de en önemli olgusu bilgidir. Bu gün gerekli olan bilgi ve birikim, gelecekte daha çok gerekli olacaktır. Buna ulaşabilmenin yolu da eğitim ve bunun en önemli unsuru olan öğretmen ve öğretmenliktir. Bu da demektir ki, bu gün olduğu gibi gelecekte de eğitimin en önemli sorunu, öğretmene bu niteliklerin ve bu olanakların sağlanması olacaktır. Çünkü nitelikli genç yetiştirmek, nitelikli eğitimle; nitelikli eğitim, nitelikli öğretmenle mümkündür!

Cumhuriyet öğretmeni, uygarlık yarışında Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolundan ayrılmamış, yarın da ayrılmayacaktır. Türk öğretmeni O’ nun açtığı aydınlık yolda dün olduğu gibi, bu gün de daha büyük azim ve kararlılıkla yürümeye devam edecektir. Yeter ki öğretmenin önü açılsın, yeter ki öğretmene gerekli olanaklar sağlansın!

İsterim ki, bundan sonraki 24 Kasımlarda bunlar sorun olmasın; isterim ki, 24 Kasımlarda sorunlar değil, yeni yeni projeler konuşulsun! İsterim ki, bu ülke öğretmeni, 24 Kasımları buruk geçirmesin; daima toplumun önünde, devletinin ve milletinin baş tâcı olsun!

Bu duygularla tüm öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutlar, daha nice mutlu kutlamalar temenni ederim!

Sevgi ve saygılarımla…

Bir başka yazımda buluşmak ümidiyle…

23.11.2005
Mehmet KIYAK


Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Yoksa...

YOKSA…

Allah’ın özgür yarattığını neden esir edip,
Keyiflerince yönetmeye kalkarlar ki…?
Her varlık, özgür yaratılmıştır, özgür yaşamalıdır;
Yoksa bunlar kendilerini başka bir tanrı mı sanırlar ki…?

Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Yoksun Diye

Gezer dururum diyar diyar,
Şu gönlüm avunsun diye,
Bir gün oradayım, bir gün burada.
Oysa,
Bir adım atsam oradayım,
Uzatsam elimi seni tutacağım,
Fakat sen hep benden uzakta...

Düğün olmuş, bayram olmuş,
Ne anlamı var,
Sen yanımda olmayınca!
Oysa,
Her günüm bayram olur,
Her günüm düğün olur,
Sen yanımda olunca!

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Yorgunluk

YORGUNLUK

Öyle yorgun,
Öyle yorgunum ki…
Sanki dünya sırtımda,
Ben altında…

Bir gün,
Gönül rahatlığıyla,
Şöyle bir uzansam,
Uyusam… Uyusam…
Hiç uyanmasam…!

Bütün dünya yükünü,
Atıp sırtımdan…
Bir bulut hafifliğiyle,
Sonsuzluğa ulaşsam…!


Mehmet KIYAK*

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Zaman ve Ben

An an geçiyor zaman,
Zaman beni sorgular, ben zamanı…
Dönüp bakıyorum maziye,
Hesap soruyorum:
Emeklerim nerede?
Oysa zaman benden hesap sorar,
Ne yaptın bunca sene?

Bakınca geçmişe,
Bir kor düşer yüreğime…
Yanarım giden gençliğime!
Ben zamanı sorgularım:
Ne ettin gençliğime?
Zaman beni sorgular:
Ne yaptın bunca sene?

Zaman mıydı eriyen,
Yoksa ben mi…?
Ben miydim eriten,
Yoksa zaman mı…?

Bakınca geleceğe,
Sonu görürüm.
Sabun olmuş zaman,
Aniden elden avuçtan kayan…
Şimdi ya bir el yıkar,
Ya da bir beden…



Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Zaman ve Sen

Hep acele ettin,
Hep kaybettin!
Hem kaybettin,
Hem acele ettin!

Haklısın!
Nasıl acele etmez insan,
Öyle değerli ki zaman,
Üstelik
Su gibi akıyor zaman…
Sen üstünde bir saman,
O akar, sen akarsın…
Zaman seni harcar,
Sen zamanı…

Koca bir ömür,
Olmuş bir an…
Ne zaman geçmiş,
Bunca zaman,
Şaşıyor insan…

Sarar ömrünü insan,
Bir yumak sarar gibi…
Dönüp bakınca arkaya,
Görür, bir hazin manzara…
Sen zamanı harcamışsın,
Zaman seni…
….
….

Mehmet KIYAK

Mehmet Kıyak

GooD aNd EvıL
04-11-2009, 01:11 PM
Zavallı

Öyle sergiledi,
Öyle sergiledi ki
Kendini…
Kimse tanımadı,
Kimse bilmedi,
Kimliğini…

Bir gün,
Gülüverdi!
Kendisi de bilmedi,
Öldüğünü…!

Bir gün,
Ölüverdi…
Kimse bilmedi
Güldüğünü…
Kimse duymadı,
Gömüldüğünü…!

Bir gün,
Herkes,
Alkışlayıverdi,
Kendisi de bilmedi,
Bu kadar sevildiğini!

Bir gün,
Öyle alkışlandı,
Öyle alkışlandı ki...
Zavallı...

Kendisi de bilmedi,
Bu kadar,
Öldüğünü!

Mehemt KIYAK
Karaman,12.01.2007

Mehmet Kıyak