Tam Sürümü Görüntüle : Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:47 AM
Acılar
Küçük bir çocuktum yaylalarda,
Azda olsa yatamadım kayrolada.
Yorgansız yatılır mı ıslak çadırlarda,
Kulaklarımda hep koyun kuzu sesleri.
Tırnak kestim topladım saç telini,
İçimde durduramıyorum korku selini.
Doyasıya sarıldım öptüm annem elini,
Elvada sisli dumanlı kara çadırlar.
Aydınca dan Turhal'a virajlı yollar,
Babamı sorgulayan karakollar.
Karanlıklarda yüreğime oturan korkular,
Hep korkuttular,ağlattılar unutamıyorum.
Bilemiyorum,bu yalnızlığım kaçıncı.
Hissettiğim tattığım ilk derin acı.
Bu feryatlar,vefasız hayatımın başlangıcı.
Oralarda kalan tek hatıra,korkular,fırtınalar.
1974 / Tokat
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:47 AM
Acımasız
Bırakılır mı tek başına bir çocuk vicdansız acımasız,
Umrunda mı ite kuşa yem olsun,beklesin bir tarla karpuz.
Ürperten korkular,karanlık *******, yatamadım yalınız,
Kamışdan kulübe,ağlayarak yalnız kaldım orada.
Akşam gitmek istedim çal yaylasında obana,
Korkulu bir yol,ne raslarsın insana,nede kervana.
Bir karartı,kedi mi desem, köpek mi, yaklaşıyor bana,
Mezarlık yolun da, ağzım dilim tutuldu,yalnız kaldım orada.
Her ata at demezdi babam,o gün kaybolanda o oldu,
Kaybettin demek onu, hırsından saçını başını yoldu.
Gece ararken, bir kaç kurt sesi korkudan benzim soldu,
Attım kendimi hendeğe, sessiz sedasız kaldım orada.
Aha gidem aha gelem yaklaştım sınıra, gece yarısı
Gidemezsin dediler, hani toprak bastı parası.
Yakın bir yer değil ki geri dönesin, hepsi baş belası,
Başa gelen çekilirmiş,tiren gitti yalnız kaldım orada.
Tokat / Turhal / 1975
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:47 AM
Ah Şu Sigara
Her varlığa düşmansın yayıldın ne çabuk..
Açtığın yaralar kanıyor tutmuyor kabuk.
Sakın derman bekleme, bu zehir yüklü ottan.
Sancılar bırakırsın, saymakla bitmez zararın.
Beyinler is, öldürmekten başka var mı yararın.
Seni harap eden tütünü küçük bir bela sanma.
Nice fidanlar büktün dibinden, çoğu yatakta inliyor.
Çıkmazsın çıkarmadan canı, öğüt versem kim dinliyor.
Hem vallahi hem billahi, ana sütü değilsin ki emem seni.
Brüksel/2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:47 AM
Ah! O Melekler
Görüp gözeten ah! o melekler,
İnsan oturduğu zaman onlar gelirler,
Biri sağına,diğeri soluna oturur.
O kimse yürüdüğü vakit,
Biri önünde,diğeri arkasında gider.
Kul yattığı vakit,
Biri baş tarafında,biri ayak uçunda otururlar.
O melekler asla insandan ayrılmazlar,
Bizi görüp gözeten 'Kiramen Katibin' melekler.
Her kişinin işlemiş olduğu,sevap ve günahı yazarlar.
Ecel gelene kadar bizden ayrılmazlar.
Kişi ölüp ruhu çıkınca, o melekler:
Ya Rab! Bize izin ver semaya çıkalım derler.
Hak Teâla: Gökler doludur, siz yerde tesbih ediniz,
Hasıl olan sevabı o kulumun defderine yazınız..
Hakka boyun eğen bizi gözeten ah! o melekler.
İnsan başı boş mu yaratıldı zannediyor? vah bana!
Biz sorumsuz değiliz. Görüp gözeten elçiler var ya.
Şahsi mesuliyet var!
Ne büyüklenenlere,
Ne de şeytana,
Sorumsuzluğumuzu yıkamayız.
Brüksel / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:47 AM
Ahırı Var mı?
Adam biri ahım şahım bir köpek aramanın peşine düşer, ama hayvanları pek iyi seçemiyormuş yani erbabı değilmiş. Aklına arkadaşı gelir yanına varır:
- Hemşerim merhaba nasılsın …
- Ulan Sende buralara gelirmiydin?
- Para babası, hoş geldin, şu mübarek elini ver sıkalım bakalım.
- Ne haber?
- Ulan seni arıyom.
- Hayrola ne oldu.?
Telefon aç yok, para babası biziz ama, bulunmayan yine sensin. Yahu bana bir köpek lazım.
- Ne köpek mi? Nasıl Sivas kangalı mı?
- Yok başka.
- Kurt köpeğimi?
- Oda değil yahu. Yoksa habu sokak köpeklerinden mi?
- Benim gibi adama sokak köpekleri hemi!
- Ulân ne tür köpektir desene?
- Ulân ha böyle varya! püsküllü püsküllü süs köpekleri, yahu süs köpekleri.
- Haa… O süs köpekleri evet. Ne yapacaksın onları?
- Yâhu biliyorsun sonradanda parayı bulduk ama, bizim karı sosyeteye erken karıştı.
- Hee…
- Hepsinin elinde bir tane varmış gezdiriyorlarmış, karı tuttu bende isterim. Dedum bu işi sen anlarsın köpeklerden iyi anlarsın. Köpek işini. Sen yaparsın..
- Eee... kaç paradır o köpekler?
- Yahu aslında varya parada değil, 80 veya 100 milyon civarında bişedir yani, o kadarla da kalsa.
- KDV ‘ si de var mı?
- KDV’ si MDV ‘si bişemidir,
- Nesi var başka ulân?
- O köpeklerin, bizim karının anlattığına bakılırsa,
- Hee…
- Gerçi bişe değil karı yeter ki istesun. Doktora moktora gidilirmiş, bakımı var onun.30 veya 40 milyon muayene parası var.
- Kuâferide var mı?
- Var var… bazen onu kuaföre götürüyorlar, onun bacaklarının kenarlarını temizlerler. 25 veya 30 milyonda onlar tutuyor, bunlar aylıklı yani.
- Başka?
- Her şeyi de yemez, sucuk salam nazlı yerde, o daha çok tavşan etinden iştahla yer 15 milyon mu neymiş.
- Evde çocuklar ne yiyor?
- Çocuklar ne bulursa yiyorlar.
- Duyduğuma göre sen evi de değiştirmişsin?
- Ooo evi değiştirdim,
- Kaç katlıdur?
- Ev üsten yukarı çıkmalı oluyorya, çift katlı dubleks, villa, onlardan dur..
- Hee …
- Ahırı da var mı?
- Yani sen şimdi o köpeği ahırda mı yatacak diye düşünüyorsun, karı onu yanına alacak o köpek oralarda yatar mı? Ahıra ne lazım.
- Ben onu köpek için demedum.
- Ne için dedun?
- Bu kadar masrafı yapan öküz nere yatacak?
İstanbul / 1989
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Aklın Önünde ki Gerçekler (Düz Yazı)
Bir insan akıl ve zekası önünde ki gerçekleri nefis perdesi altında göremez. Nefis perdesi kabin önünde ne kadar kalınsa, gerçek bizden o kadar uzaktır. Bu kalın perde gururdur.
Gurura bağlı hırs ve emel, insanı yakıp yok edici bir enerji fırtınasıdır. Çağımızda inkarcı çok rahatsızdır. Gerçekler kalbine diken gibi batmaktadır. Düşünün öyle bir hayvan ki, tehlikeli her eylem de, tedbir düşünmez kaçar durur. O hayvanların en akılsızı yaban eşeğidir. Müddesir suresinde: ayet 50,Allah şöyle buyuruyor:
‘Sanki ürkmüş yaban eşekleri.’
İnsanın tabiatında bütün hayvanların karakterleri vardır. Kaplanda cesaret, panterde teyakkuz, devede sabır. İnkarcının hareketi amaçsız yaban eşeğini taklit etmektir. Onların kalpleri kapalı mânâ kulakları tıkalı cereyanları kesiktir. Hayvansal hayata mahkum, sanki işitme duyuları ameliyatla çıkarılmış robot adam. Gerçekleri işitmezler. Kâinatın ilâhi bir gücün denetiminde olduğuna da inanmazlar. Kaybolmayan tek bir gerçek var:
Gözler, kulaklar ve deri. Üç organa dikkat ederseniz, onlar dünyada iken nefsin gururun en çok iş birliği yaptığı sistemlerdir. Önemli bir sır ise, bu organların hafıza kabiliyetleri vardır.
Fussilet suresi:ayet, 20
‘.......onlar aleyhinize şahadet edecekler.’
Kulakların, derin, gözlerin haşır günü, mahşerde bir araya ışınlanacaklar. Allah ‘ın kitabı açık, Allah sözün doğrusunu söyler sen anlamaya çalışırsın, sana yakışanda budur. Kur’an-ın belâgatı ahengi apayrı bir mucizedir. Aklı inkar etmeden ona karşı çıkmak mümkün değildir.
Fussilet suresi: ayet, 42
‘.. Ona ne önünden nede ardından bâtıl yaklaşamaz.’
Bir tek ayetinde bir eksik ilmi tenakûz bulunamamıştır. Batıl nasıl yaklaşsın ki? Ona çağlar boyu dünyanın beşte dördü karşı çıkmış, zamanın Nemrutları,Firavunları iktidar ve sulta sahipleri, Onun tebligatına engel olmuşlar ama, Allah’ın nurunu asla söndürememişler.
Şeytanın en korktuğu, müminin sabırla gönül hazzına ulaşmasıdır. Bir yerde düşmanlık kürekleniyorsa, orda şeytan tam fitne halindedir. Zaten hayır ve şer kavramı, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmada alınan bir tavır meselesidir. İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Evet Kur’an, sırrını ancak dört başı mamur ihlas sahiplerine verir. En ufak baştan savma tavır bu hikmeti bozar. Mümine esenlik sağlayan bu yücelme, çetin gurur ve kin duvarını yıkar.
Halbuki, Allah gerçeği âhiret aklın içindedir. O inkar edilemez. Dünyada yaşarken, kendilerine kuvvet vehmedenler, mahşer günü demir tozların mıknatısa koşmaları gibi, gidip azaba yapışacaklar.
İlâhi azap fırtınası estiği vakit her şey dona kalmış görürsün, sonra dağılan kristal vazo gibi paramparça oluverirler. Bir baksanıza onlar hem bu dünyada hüsrana yuvarlandılar hem de âhiret de.
Hiç bir inkarcı, duygusunda kesin değildir. Hak ve hakikatten uzaklığı uranında içinde şiddetli bir şüphe vardır. Allah, bu duygudan yakalayıp soruyor:
‘Eğer Kur’an ve Allah gerçeği hakikat olmasa, bu şüphe, sizin içinizde dolaşır durur mu idi? O takdirde haktan iyice uzaklaşmış sizlerden daha sapık kim olabilir? ‘
Fussilet sur: ayet,52
Brüksel / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Alda Gel
Hazırlarız öğleye yaprak döner,
Terle dur bunun neresi hüner
Yanar mı gazyasız fitilsiz fener,
Terini silmek için peşkiri alda gel.
İçtikleri sprait,fanta,Turka cola,
Sanki ne kazanıyoruz ver dur mola,
*******i dönersin rengin sola sola
Yorgunum, yatağı yorganı sırtlanda gel.
Şatışımız kâh eksilir kâh artar,
İkisi de acemi hepsini karışık satar,
Böyle giderse bu dükkân batar
Gel kardaş bu işi bir bilene soralım.
Gel görki günü güne ekliyoruz,
Sabah akşam müşteri bekliyoruz,
Takatımız yok, vergisini ödeyemiyoruz,
Ya muallim,rehberi kılavuzu alda gel,
Yokmu babandan kalan bir servet
Sıkma canını,etme kendine dert,
İnsan, bazen yumuşak bazen sert
Bildiğin sureleri, duâları oku da gel.
Dilbeek / Brüksel 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Aldığıma Verdim (Düz Yazı)
Adamın birisi at çalmış, atı eve getirmiş,
Hanımı:
- Herif atı nerden aldın der?
- Ses yok, cevap bile vermemiş...
Ertesi gün atı alıp mal pazarına satmaya götürür.
Pazar yerine yaklaştığı bir yerde, sigara almak için büfeye uğramak ister.
Atı telgraf direğine bağlar, bir tabaka tütün alır çıkar çıkmasına ama,
Gel görki atı bağladığı direkte bulamaz, atın yerinde yeller esiyor.
Çevreyi iyice arar durur, atın izine raslayamaz..
- Adam fena kızmış,nihayet evine döner suratı bir karış..
- Karısı:
- Bey atı kaça sattın der?
Ulan ne meraklı karıymışsın, aldığıma verdim.
Tokat / Turhal 1989
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Alemlerin Övüncü Peygamberim
Yürek genişliği tükenmez kutsal bir duygudur,
Anne şevkâtinden gelişen sırlarla dopdoludur.
Vicdan ve gönül ahengi insanın mutluluğudur.
Muhteşem sanatın yüceliği, güzelliği ilâhi sır,
Mağfiret lutûf,ruh kanalıyla aziz insana yansır.
Resûlullah'ı doyasıya sevdikleri o asır, tek asır.
O,ötelerin ötesinde bir yaratılışın,nurlu temsilcisi.
O,bitmeyen merhametin,sevginin parlayan meşâlesi.
Alemlerin övüncü,Allah'ın habibi, resûllerin efendisi.
Brüksel / 1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Alevli Ateşin Kapıları
Allah zalimlere mühlet verir,hemen azap etmez.
Bir kez yakaladımı,artık onu ebediyen salıvermez.
Cehennem halis bir alevdir,uzuvları söküp koparır.
Geri döneni,yüz çevireni,içinde sır tutanı çağırır.
Bu va'd olunmuş bir azapdır,yüreklere ulaşaçak.
Alevler yakacak,dişler sırtacak,dudaklar sarkacak.
Aman Allah'ım o ne kötü döşektir,pay pay ayrılmış.
Onların üzerine, artık ateşin kapıları kapatılmış.
Zerre ağırlığı hiç bir şey Rabbimden uzak kalmaz
İnsana verilen sorumluluk, hafife alınmaz.
Duyduğun korkulardan,uzaklaş gerçeğe gel.
Olma fikir düşmanı,ahlak katili, kirli ve kanlı el.
Tokat / 1974
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Allah 'ın Kitabı Açık
Hayır ile şer kavga eder,bu sırra erilmez.
Kur’an ve sünnetin ilkeleri asla değişmez.
Baksana, Cibrilin indiği Hira nur dağına.
Meleklerin tavaf ettiği yere,yükselen nura.
Ne zaman ki,ilâhi mesajı kulaklarıyla işittiler.
Hedefi küçült, işi kısadan kestir dediler.
İnsanlar davetlisidir bu ilâhi sofranın.
Bilemediler kıymetini, Resûlün ve kitabın.
Kur’an,saldırılar görmüş, hucuma uğramış.
‘Oysa Allah onları arkalarından kuşatmış.
Kur’an-a inanmak kutsal bir duygudur.
Dayanılmaz bir zevk,tükenmez bir olgudur.
Okundukça rahmet denizini coşturur.
Ruh ve bedenle bütünleşir konuşur.
Kur’an,aklın ilmin dost olduğu bir yoldur.
İnsana yücelik kazandıran bu onurdur.
Bundan yudum yudum iç kalbini coştur.
O, hem rahmet,hem şifa,hemde nurdur.
Sarılırsan Kur’an-a, kolaylık bulacaksın.
Çevir yüzünü bekaya şefaatine nail olacaksın.
Yüzün ay nur gibi, gönlünü ezkaza ver.
Bütün sevgiler Arşı Rahman da biter.
Kıyamete kadar bu tazeliğini koruyacak.
Kaldır gözündeki perdeyi, oldu olacak.
Yer ve Gökler, Allah’ın mülküdür.
Kur’an, insan fıtratının ana sütüdür.
Evrensel mesajla mühürlendi asırların hayırlısı
Alemlere bu kitapla geldi peygamberin uyarısı
Allah sözün doğrusunu söyler,kitabı açık.
Kadri kıymetini bil,saygı ile eğil birazcık.
Oku gayb dan şahadete inen şanlı kitabı.
Sınırlı bakışlar idrak etmez, mutlak hakikatı.
..........................
13.06.1983 Mekke
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Allah Bu Dini Öksüz Bırakmasın
' İki cihan güneşi, kurtarıcımız yol göstericimiz hatemül enbiya, peygamberimiz buyurdu ki:
’ Bir toplantıda Benim adımı anmayanlar, Benim ismim geçerde salavat getirmeyenler sanki, merkepler toplantısından çıkmış gibidirler.’
Salât ve selâm olsun ‘aline ashabına etbaına.. Bir hadisi şeriflerinde de Şöyle buyururlar:
‘ Sabahleyin Müslüman kalkacaksınız,Akşamleyin gavur olarak yatacaksınız.’ dediği ahir zaman günlerini yaşıyoruz. İşte dünyanın hali meydanda. şer ile hayrın, günah ile sevabın iç içe, küfrün batılın günahın iç içe yaşandığı dönemi yaşıyoruz.
Allah’a güvenmek ve dayanmak bir ümit kaynağıdır. İman insan gönlünde şekillenen bir erdem, kalplerden oluşan itaat belirtisidir. Bazı kalplerde kilitler mi var? Yazık olsun muhalefet edenlere. Allah tekdir tapılacak olanda odur. İnkarlarıyla böbürlenenler, bilmiyorlar mı ki, gecen mazide ki yandaşları, kendilerine nispeten daha zengin, kuvvet bakımından daha ileri durumda değillermiydi? Dünya değirmeni onları öğüttü toz etti dağıttı.
Onların yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. İnsan şöyle bir düşünmeli ve demeli ki Anladım ki herkese olan banada olacak.
İnsan bir koyun sürüsü veya deve sürüsü değildir. Allah bize lütfetti,kitap gönderdi, peygamber gönderdi,bizi muhatap saydı karışına aldı. Bu dünya hayatı geçici, bunun gerceğide var. Biz aklımızıda Müslüman etmek zorundayız. Tastamam Müslüman olunur bunun ortası koyusu yoktur. Allah’a ve Resûlüne yakışır şekilde iman edilir ve teslim olunur.
Her aklı selime, zihni ve dini bilgileri çerçevesinde görevler düşmektedir, İslam’ın bekası bakımından.
Salât ve selâm olsun, iki cihan serverimize. Müslüman güçlüdür, Müslüman yüksek ahlâk sahibidir.
Peygamberimizin dediği gibi: ‘Müslüman kulluğunu idrak eder yetersizliğini idrak eder Allah’a sığınır..’ Allah’a sarılanı O’na bağlanan insanı,yenebilecek hiçbir kuvvet ve güç yoktur.
Bir Hadisi Kûdside Şanı yüce büyük olan Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
‘Mahlukatımın üzerinde olan nuru ilâhime yemin ederim ki, Ben Azimuşân, Her mahluka kar ve zararını öğrettim. Zararını karını bilmeyen bir mahluk yoktur’
Huzuru mahşerde, doğru bildiklerini söylemeyenlerin ağzına ateşten gem vurulacaktır.
Doğru olanı kimseden saklamayalım, çekinmeden korkmadan İslam’ın tebligatını yapmak gerekir. Bizim dinimiz tebliğ üzerine kurulmuştur. Sağlıklı cemaat üzerine devlet inşa edilir. Saldırılarla düşmanlıklarla bir yere gidilmez. Bir şeyi küçümseme insana büyüklük kazandırmaz.Kimse bu dine bir şey karıştırmasın, Asırların önünde kara etmesin.
Kuran’ın yücelmesini istemeyen kudretleri, buna karşı çıkan, menfaat sahiplerini Allah dilerse helak etmez mi? Ama bu dünya imtihan dünyasıdır. İnanan ve inanmayanlara düşünecekleri kadar ecel biçilmiş ve mühlet verilmiştir. Allah’la rabıta kuranı kim yenebilir? Ama Allah’a sırt çevirdikten sonra istediğin kadar sayın çok olsun hiç yazar.
İstedikleri kadar söylenip dursunlar, işi kısadan kestir, hedefi küçült, durumu idare et araziye uy..
Müslüman araziye uymaz.
Râvi rivayet ediyor, Resûlullah buyurdular ki:
‘Müslüman bir yılana kendini iki defa sokturmaz ‘ S. Bûhari.
Allah bu dini öksüz bırakmasın, devletli kılsın, bizi İslam’a layık eylesin.
İstanbul / Fatih 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Allah Canunu Alsun
Adamın biri, namaz kılmayı bilmeyen bir şahsa,
namazın ne şekil kılınacağını öğretmiş anlatmış.
Hayli bir süre geçtikten sonra,
arkadaşıyla camiye, Cuma namazı için gitmişler.
Maksat, camide de bir şeyler görür öğrenir diye..
İmamın sağ omzunun arkasında ki safta yerlerini almışlar.
Namaza durmuşlar, durmasına ama:
O adam nerden bilsin namazda konuşup konuşulmayacağını.
Aklına bir şey gelmiş ve ya ilişmiş,
illâ ki söyleyecek.
İnsanlara hayatın tüm şubelerin de musallat olan şeytan,
Allahın huzurunda duranların bile yakasını bırakmıyor.
Adam Demiş ki:
Haso habu kıldıhumuz namaz farz mudur, sunnet mudur?
Hafif sesle söylemeye çalışıyormuş ki saftakiler duymasınlar diye.
Arkadaşında bir ses seda çıkmamış bir daha tekrarlar,
bir daha tekrarlar, ayağıyla da ayağına dürtermiş ki söyletebilsin..
Gel gör ki arkadaşını konuşturamamış, fena da kızmış …
Demiş ki ona:
Ûlan haset adamun Allah canunu alsun.
İstanbul / 1998
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:48 AM
Asaletli Bir Nesil Bırakmadun ki
- Dursun,
Hele kendumu bir tanutayum.
Dedemun dedesinun dedesu,
Nuhun gemusuna binduğunu deyler.
Dedemun babası, 4. Murat’ın yaveriydi,
Asil zâde Ahmet paşa.
Dedem zamanın İstanbul valisiydi, Huseyin efendi.
Rahmetli dedemun kardaşı vardı,
O da dönemin Rize valisiydi, Osman efendi.
Babam eski mebuslardandur, Adem efendi.
İşte benum sülâlem asil adamlardan gelmiiş geçmiş.
-Temel,
Efeendum bende Kendumu bir tanıtayum,
Karadenizli altı parmak, İdrisun oğlu Temel.
Babam gelmiş geçmiş en büyük üç kağıtçılardandur.
Dedem,
On kişi vurdu, yirmi sene yattı.
-Dursun,
Delimudur bu ne deyir?
Temel,
Benim ufakluk, kapkaç işleriyle uğraşır.
Ağabeyim, yankesicidur.
Bende, araba hırzızıyum.
- Dursun,
Ulân, yazuklar olsun bana bee.
Yazuklar olsun bana..
Ulân kaç senedur yanum da taşuduğum Temel,
Demek hiçbir şeye yaramazmış.
Senun ne bicum sülâlen varmış ulân?
-Temel,
Ulâ Dursun,
Ulâ, baâ anlatacak asaletli bir nesil bırakmadun ki?
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Aşırı Korku, Aşırı Ümit (Düz Yazı)
İnsan emanetçidir, bir gün emanetini teslim edecektir. Emaneti taşıyanların şiarı:
Sebep ve çarelerden olumlu sonuç alamayanlar, Cenab-ı Hakka el açarak, ilahi yardımı tecelli etmesini isterler...
Ama sıkıntıya düşen inkarcıya gelince:
Bu noktaya gelen ve onu kahreden sebepler üçtür:
Çaresizlik,ümitsizlik ve inançsızlık.
Ravi rivayet ediyor:
' Müminin korku ile ümidi tartılacak olursa denk gelir ' Bu Resûlûllahın sözüdür.
Korku ve ümit ilâhi muhabbete ulaştıran iki kanattır. Aşırı korku, ümitsizliğe, aşırı ümit itaatsizliğe yol açar.
-Ne yapayım kaderim böyleymiş..
-İman olduktan sonra günah zarar vermez, benim kalbim temiz..
-Ben kaderimi kendim çizerim..
Ruhun kalbden ayrıldığı zaman, dilin tutulduğunda, gözlerinin feri kesildiği an, gerçeği gördüğünde, çırpınman sana hiç bir yarar sağlamayacak. Takatın varsa söyle ben kaderimi kendim çizerim, günah zarar vermez bana..
Resûlûllah s.a.v.:
Kızına hitaben:' Ey Fatıma amelinle kendini ateşten kurtar..' buyurmakta.
Şu dünyadan milyonlarca daha büyük ve geniş Cennete çağıran, mucizeler ihsan den parmağını kaldıran Resûle selât ve selam olsun.
Liege / 1988
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Ateş Olsa Ne Yazar
Bilirmisin, ulu orta çifte atarak, bir yere varılmaz.
Akletsene, günahla sevap aynı terazide tartılmaz,
Bak hele, ölümü yaklaşan köpek kudurup azar,
Her azgın, her zalim çekecek, ateş olsa ne yazar.
Cehâletle selâhiyetler birleşirse, felaketlerden kork,
Musibetlerin biri gelir, biri gider insana rahat yok.
Gerçekleri söylemiyen, ağzına ateşten gem koyar.
Hürriyet öyle bir çayırlıktır ki, inek, kurt, kuzu da doyar.
Azme koyulmadan sarp yokuşlar asla çıkılmaz
Taşıyacağın tarihi yük şereflidir, hafife alınmaz.
Lessines / 1999
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Atta Eğer Olmuştum (Düz yazı)
Her peygambere nasip olan çobanlıktan 10 senede bana nasip olmuştur.
Babam yayla ağasıydı. 140 koyunumuz,35 keçimiz,8 ineğimiz,2 atımız vardı.
Kışın mekteplerde okur, yazın çobanlık yapardım. O derece ki,koyunda kene,atta eğer olmuştum. Hocalığımdan çok bir veteriner kadar hayvanat bilgim vardır.
Amentûbillah gibi biliyorum ki,hiç bir koyun, hiç bir keçi,hiç bir sığır pislik yemezler. Hatta pislik bile koklamazlar. Hayvanlar yaylımda otlarken,kendinden evvel giden hayvanın tırnak kokusu bıraktığı otu bile kolay kolay otlamazlar.
Yalnız atların koku alma duyguları pek fazladır,erkek at dişi atın pisliğini koklar,oda yemek için falan değildir. Sadece kısrağın döllenme zamanının gelip gelmediğini anlamak için koklar.
Tavuk aslında pislik yemez,pislik karıştırır,çünkü içerisinde buğday arpa taneleri arar. Tavuk ikide bir eşinir eşinmekte ki maksadı,pisliğin içinde tane var mı yok mu ona bakar.
Katır melez bir hayvandır. Katır nesli insan eliyle çoğalmaktadır. Katır,eşekle atın birleşmesinden meydana gelen bir hayvandır. İlâhi nizam böyle kurulmuş,doğan yavru ne at olur,ne eşek,onun adına katır denir.
Aradan 30 yıl geçti ama,ben yine 8 türlü ıslık çalarım. Hep rüyalarım koyunlu kurtludur.
Domuzun kıllarından badana fırçası yapılsa da pek elverişli olmadığını,diş fırçası yapıldığını söylüyorlar. Domuz kılıyla ayakkabı çarık dikmek yerine,at kuyruğu ne güne duruyor. Domuz kılları keskin olduğu için ayakkabıyı çabuk keser...
Fil çeyrek tona yakın ot yer,hortumundan ve dişlerinden atlar çok korkar. Öyle bir yaratık hayvan ki,çöl iklimine çok dayanıklıdır. Filin dişlerinin 60-80 kilo geleni vardır.Fil ve gergedanlar et yemezler.
Deve yi yaratan Allah, bu hayvanın sırtına yağ ve su deposu yerleştirmiştir. Dikenler dudağına batmasın diye,yarık yaratılmıştır. Devenin azı dişileri olsaydı kini tuttuğu zaman vay sahibinin haline.
Kaynak.....................
Üç Belâ..N. Yazar
Lessines / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Aydınlık Şehir Medine
Özler dururum Medine’nin hurma bahçelerini.
Güzellikleri eşsiz yakıp tutuşturuyor gönülleri.
Her köşesini dönsem tamamıyla nurun ala nurdur.
Gören gözler hayran kalır, yorgunluğunu unutur.
Resûl’ün ayağının değdiği toprakları öpsem doyası.
Benzetilemez hiçbir yere, ne güzeldir vadileri ovası.
Kuba’dan ötesi vadi Ranuna Mübarek Uhud dağı
Göz kamaştıran mor sümbüllü bahçeleri bağı.
İşte orada cennetle müjdelendiler bir kuyu başında.
Bundan öte yücelik olmaz, bu ilâhi lütuf karşısında.
Kur’an la fetih edilen, yeşeren hayırlı beldesin.
Medine’ye Yesrib diyenler Allah’tan af dilesin.
Benziyor Ravza, cennet bahçelerinden bir bahçeye.
Söze dökemeyeceğimiz bir hayır iniyor Medine’ye.
Gözler kamaşır Ravza’yı mudahharanın yanında.
İman kemale gönül huzura kavuşur orada.
Toprağı gül kokar, pisi dışarı atar, temizi alı kor.
İnanmıyorsan? Bey tül Mamur ötelerine sor.
Mukaddes şehir, dağlarında hayvanları ürkütülmez.
Orası kutsal, otu koparılmaz,ağaçları kesilmez.
Bir sefer dönüşü girerlerken mübarek kutsal şehre.
Buyurdular ki:’İşte güründü Tayyıbetü Resul Medine.
Baktıkça bu kutsal şehre akar gözümün seli.
Hasretin yaman peygamberim metih etmiş seni.
O topraklar ki, ilâhi vahye mahzar belde tül haram.
Cennet misali kokuyor,misk gibi tütsüyor buram buram.
Selam veriyor Resûl’e dağlar taşlar yana yana.
Yer yüzü beşik dağlar direk yaratılmadı boşuna.
Bulut ağlamadıkça yeşillikler nasıl güler.
Resûl’ün nuru için inim inim inleyen kütükler.
Resulü sıkaleyni severlerdi bitmez tükenmez hazla.
Taat ve itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala.
Resulü Erkeme olan sevgiler gönüllere sığmaz.
Bu sevda ağrılarına çiğerler,yürekler dayanmaz.
Bağlattı kendisini mescidin istivanelerinden birine,
Ey Ebu Lübabe ne kadar büyüktür sıdk ve imanın Resule.
Affını Cebrail,vahiyle Hatemül enbiyaya müjdeler.
Tam seher vakti çözüldü bileğindeki ipler.
Sevgi ve iman gizli bir bağdır, demirden beter.
Bir bilsen gerçek seven kalbe bu duygular yeter.
Gün kısa dönüş yok, yürü öyle şaşkın durma.
Gün gelir bir gün gidersin bir kütükten aşağı kalma.
Bu fani dünyada meşakkatlerin ne önemi var.
Allah’tan korkan kalpler Resûl’üne itaatle uyar.
Alemlere rahmet olarak gönderilen nur saçan elçisin.
Gönülden inandığım, özlediğim canım peygamberimsin.
Şimdi ayrılık zamanı, Seniyyetül Veda tepelerinden
Seni anarım, seni yaşarım ruhumun bütün derinliklerinden.
Resulü Zişan efendimize, ashabına, olsun sâlât ve selam.
İşte orası darul hicre, darul karar, kubbe tül İslam.
Hudutsuz Rahmetin etrafında iradem döner dolaşır.
Allah’ım Medine’yi bize daha fazla sevdir yaklaştır.
……………………
Medine-i Münevvere-Seniyyetül Veda/ 1983
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Bari Eyleme Zarar
İki ateş arasında akar ter biş ha biş.
Sorup durdun, dediler işte sana iş.
Dile benden ne dilersen dile demişler.
Ayarı bozuk bu terazi neye yarar.
Kâr etmezsen bari eyleme zarar.
Kötülük her zaman sırıtır demişler.
Kaderimi ben çizerim kalbim temiz.
Ne yapayım günah bana zarar vermez.
Bu ayakla zor gidersin demişler.
Mutlak hakikat çok büyük tartışma.
Görmediklerini inkara kalkışma.
Doğru söz insana batar demişler.
Amasya / Temmuz1994
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Baştan Savma Yapma (Düz Yazı)
Kapıya gelen muhtaç birine, mutlaka bir şey vermeliyiz. Eğer biz bir şey veremiyorsak,verebilecek olan birine onu götürmek gerekir. Böyle bir şahsın, bir kez istemesi,müstehabtır. İkinci defa talepde bulunması uygun değildir. Üçüncü kez gelirse, uyarmak gerekir, bu davranışı doğru değildir.
Peygamberimize s.a.v. bir adam geldi, dardayım ihtiyacımı gör ya Muhammed dedi, bir şeyler istedi. Resûlullah s.a.v. talebini karşıladı adam döndü gitti.
Adam ertesi gün tekrar geldi. Yine bir şeyler istedi. Allah’ın Resûlü adama bir şeyler vermedi, evinde neyin var dedi?
Adam: Ya Resûlullah, bir su kırbacım, bir de çul (Bir parçasını üstüme bir parçasını altıma seriyorum) var diye halini arz eyledi. Peygamberimiz ona, su kırbacın kalsın,çulu getir dedi. İstenilen çul getirildi. Fahri kâinat efendimiz, açık artırma ile çulu satışa sundu, bir dirhem verdi birisi,sonra artıran yok mu diyerek,diğer birisi iki dirhem verdi. Çul onun oldu.
Peygamberimiz s.a.v.:
Bir dirhemi al, sende kalsın. Geri kalan dirhemle de, git çarşıda bir balta al gel buyurdular. Adam bir balta satın alıp geldi. Baltaya sap taktılar adama verdiler.
Daha sonra Resûlullah s.a.v.,şimdi şu dağa çık, orada baltayla odun kes çarşıya getir sat, on gün sonra bana gel buyurdular. Adam bütün gayretiyle işe koyuldu söyleneni yaptı sonra da Resûlü Ekreme uğradı, selam verdiler.
Ya Resûlullah Anam babam sana feda olsun,meğer iş varmışta nasıl yapılacağını bilmiyormuşum dedi ve gitti.
Öğretmek gerekir, baştan savma yapmamak lazım.
Brüksel / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Bayram Coşkusu
Büyük hünerdi,Arafe günü yıkanmak yunakta.
Eller kınalanmış,yumuşak saçlar taranmakta,
Yatılır mı o gece sevinçten kardaş,kaldık ayakta.
Ah! çöreğine doyamadığım,o bayramlar nerede.
Meğerse erken gitmekmiş, temiz elbiselerle,
Dinlesene, tekbirler getiriyorlar,besmelelerle.
Saftutmuş, paşası ağası omuz omuza öksüzlerle
Allah'a ahirete inanan, misafire ikramda bulunsun.
Erişemediler onlar bayramlara,yalan mı? söyleyin.
Yükseliyor feryatlar ne olur kulak verin dinleyin,
Ancak yaradandan isteyin ne dilerseniz dileyin,
Semalara yükselen duaları Allah lütfuyla kabul eder.
Bruxelles / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Be Hey Agop
Gavurun birisi Müslüman olmuş. Kiliseden kaydını sildirmiş.
O gecede ölmüş. Karısı cenaze hazırlıkları için kiliseye
müracaat etmiş.Kaydı silindi demişler.
İmama müracaat etmiş, ‘’Kelimeyi Şeadet ‘’ getirmeden öldü,
Onun için Müslüman kabristanlığına alamayız demişler.
Sabaha doğru seher vakti, kadın kocasının cesedini bir el arabasına
Koyarak bir dağ başına çıkarmış, hüzün ve acıyla şöyle seslenmiş:
‘’Be hey Agop, kaydını kiliseden sildirdin, Muhammed’de seni
hiç tanımaz.Konacak mezarın bile yok’’ deyip cesedi kayalardan
denize fırlatmış.
Lessines/ 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Bir Kuru Canımız Var
Hayat her dem taze her dem bahar.
Sonsuza yaklaşıyoruz azar azar.
Nasıl olsa çoğu gitti azı kaldı tamam mı?
Nerde paha biçimez güzellikler hepsi yalan.
Beklemek boşunaymış bekler umudu olan.
Muhabbet gönülden gönüle sızar tamam mı?
Bir kuru canımız var, etmiyelim hurda.
Bir nasihat vereyim bir dakika dur da.
Ne ahlar fayda eder ne vahlar, tamam mı?
Dünya ya gelipde kaderi neşe olan yoktur.
Şükret haline ki sana imrenen çoktur.
Bir gün atılacak ecel ağı üstümüze tamam mı?
Zalim insan, nankör insan, unutur günahını.
Çevirmez Allah mazlumun ahını.
Bir de ötesi var bunların tamam mı?
Hak nerde ben orda, susmadım söyledim.
Kim beni övdü ise hep zarar eyledim.
Doğru söz yemin istemez tamam mı?
İzmir / Alsancak 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Bir Paket Sigara ve İzmariti
Ağız insanın iç organlarına giden gümrük kapısıdır. İnsan yediğinin tadını orada duyar. Sindirim organının değirmeni 32 oradadır. Kirli ağızdan Kiramen Katibin denen melekler bile tiksinir.
Temiz sözler temiz ağızdan pınar gibi akar, temizlik bir dilin alfabesine benzer. O alfabenin iki harfini yok ederseniz yazma ve konuşma sanatını da yok edersiniz.
Günde bir paket sigara içen bir adamın elbisesi temiz olur mu?
- Cevap: Kokla koklaya bilirsen.
Üzerine insan ve hayvan pislemedikçe toprak temizdir. Temiz olan toprak, her türlü bitkiyi bitirmektedir. Bitkiler arasında tütünde vardır. Zira yaprağını insandan başka hiç bir hayvan yememektedir. Bu günküler yemiyorlarsa,dünküler yiyorlardı. Sigaranın kokusu dayanılacak cinsten değildir. Ama bu koku bazılarına hoş gelebilir. Sigara içilen bir odanın tahtaları perdeleri bu kokuya öylesine bulaşmıştır ki her tarafa sinmiştir. Aylarca odanın kokusu gitmez.
-Adam hocaya sormuş:
-Hocam sigaram tuvalete düştü, o pislendi mi? Onu alıp içebilirmiyim?
-Şair hoca: şiirle cevabı yapıştırmış:
Sen tütüne necis deme necis duyar ar eder.
Tütün düşse necise, necisi mundar eder.
Acaba günde iki paket sigara içen ev temizmidir? Külü izmariti ve bir türlü çıkmayan kokusuyla evi kirletmiştir. Sigara neslin atom bombasıdır. Sirkenin balı bozduğu gibi sigarada nesli bozar. Güneşin elbiseyi soldurduğu gibi. Sigara kitap sayfalarını da sarattığı kaçınılmaz bir vakıadır. Bu durum da sigara kitap düşmanıdır. Sigara ilim düşmanıdır. Bütün okullarda görülmüş ve tespit edilmiştir.
İnsan madde ve manadan mürekkeptir. İnsanların gördükleri pisliklere necaset denir. İnsanın maddesiyle cismiyle alakalıdır. İnsanın manasıyla alakalı pisliğe hades denir. Buna iç pisliği diye biliriz.
Rabbimiz dini akıllı bir varlık olan insana göndermiştir. İlim, İslâm da sadece kitap karıştırmak değildir. Bu okumanın adına cehli mürekkep denir. Namazsız bir Müslüman düşünülemez, çünkü namaz her iki temizliğin beraber icra edildiği bir ibadettir. Sigara içenlerin dişleri sapsarı akciğerleri kurum gibidir. Ne dışları temizdir,ne içleri. Hayvanları zararlı şeylerden sahipleri korur,insanları zararlardan din korur. Dinin zararlı gördüğünü akıl tasdik eder. Bu nedenle ki hayvanların dini yoktur.
Sigara içmek bir zevk değil bir azaptır, sigara nesli çürütmekte rolü büyüktür. Aynı zamanda hammallıktır. Gece gündüz çakmağı paketi, taşımak hammallıktır. Dahası var, gümrüklerden geçerken, sigarayı karton karton yüklenirler. Tiryakinin sabah işe giderken tek yokladıkları şey sigarasıdır, akşamleyin tek yokluğundan korktukları sigaradır. Düşün 20 sene sigara içen bir adam, Tokat gibi bir şehirde bir katın parasını yakmıştır. Hemde tumanına bakmıştır.
Müslümanlar yemeğin ilk lokmasında ve suyun ilk yudumunda ‘Bismillah’ derler.
Sigara ne yenir nede içilir. Araplar şürb mastarını değil de tedhin mastarını kullanırlar. Tedhin demek dumanlama demektir. Ancak Türk milleti bu işi içmek mastarıyla kulanıyor. Sigaraya içmeye başlarken bismillah diyen birini gördünüz mü? Neden besmele ile başlanmaz, çünkü nimet değildir. Nimet olması için faydası olması lazımdır.
İftar vakti yaklaşınca masum masum bakmalarına can mı dayanır. Usulen, bir yudum su bir lokma ekmek sonra çocuğun anasının memesine sarılışı gibi bir nefeslemeleri var ki..... gelde acıma. Şeytan sigara tiryakilerini ne kadarda kendine ümmet yapmıştır.
Ah tiryakiler! Demez misiniz? :
’Atın ölümü arpadan olsun’. Ne kadar korkunçtur. Sigara içenin arkasında bir belediye çöpçüsü gitse tiryakinin kirlettiklerini akşama kadar zor temizler.
Bir insan ne kadar çok yerse biraz kıvranır. Sodalı su içer hazım olur. Ama 20 sigarayı peşpeşe tüttürten, insanı ancak hastane kurtarır. Sigara içkinin ayrılmaz bir dostudur. Kumarın da can ciğer kardeşidir. En fena kokan pislik 2-3 metreden öteye gitmez. Ama bir puro kokusu 20 metreyi geride bırakır.
Sigara kibre ve gurura sebep olmaktadır. Firavunun helakıda bu yüzden olmuştur.
Kibir ve böbürlenmeyi doğuran ana sebep israftır. Şeytan kibirden dolayı kâfir olmuştur. Firavunda...
Bilirmisiniz? 800 DM. Yılda cıgaraya para ayıran, 25 yıl devam eden akıllı, 25 sene sonra sigarayla birlikte 45000 DM. Kül etmiştir. Yani bu adam iki dairesine ateş vermiş yakmıştır. Bu israfçı değilde nedir?
Bir düğünde Câmel sigarasını terlendirip kadınlara doğru dumanını savuran pala bıyığa bakınız. Kibir kokmuyor mu? 4000 DM. Çakmağı ile sigarayı ateşleyen adamın sakın ayağına basmayınız. Fena yıkılırsınız.
Her insan kendisinden sonra ki nesliyle yaşar. İnsan ölüm acısını tatsada. İnandığı davasının sonsuza kadar yaşamasını ister. Beden bir gemi gibidir. Nasıl olsa bir gün eskiyecektir. Dava yolcu gibidir. Gemi eskise de, yolcu eskiyeni yenileyecek ve yoluna devam edecek. Peygamber çocuklarına miras bırakmazlar. Bıraktıkları miras davâ ve ahlaktır.
İnsan hayatı üç perdelik drama benzer:
1. Perde: Ana rahminde cereyan eder,orada ki hareketler irade dışıdır.
2. Perde: Dünyadadır,kişi rolünü iyi oynamak zorundadır.
3. Perde. Ahirettedir, orası ücret ve ceza yeridir.
Ölmek üzere olan birisi, ömrü rezilliklerle geçmişse gideceği yer bellidir. Ruh bir türlü bedenden çıkmaz, çünkü ucunda Cehennem var. Adeta ceset Azrail ve Ruh’un savaş alanı haline gelecektir. Şayet bir insan dünyada güzelliklerle uğraşmışsa onun gönlü umutla doludur. Gideceği alem, terkettiği dünyadan daha hayırlıdır. Ruh Azrail’e kolay teslim olur. Hiç zorluk çıkarmaz. Yer değiştirir oda değiştirir gibi.
İnsan ölürken sıkça nefes alır. Sigara içenlerin akciğerleri ziftle dolu olması hasabiyle dehşetle hırlarlar. Gözlerin dışarıya doğru şişmesi ve cildin siyahlaşması, ölmek üzere olan insanı çok çirkinleştirir.
Daha beteri vardır ki,Sigara içen insanlar sigara içme esnasında çok tükürük yutarlar. Yutma esnasında bir miktarda hava yutarlar,bağırsaklara giren havayı vücut dışarı atmak için tiryaki bolca yellenmek zorundadır. Ölüm anında insanın kasları çok gerilir. Bu yüzden yellenme olmaz. Ölen insanın karnında hava kaldığı için ölü, hele ev azıcık sıcak ise şişmeye başlar. Bu defa ikinci rezillik çıkar...... Bağırsaklara dolan hava karında şişince mak’attan çıkmaya başlar. Bu arada ölünün altı pislik dolar. Bu meret,sağa da zararlı ölüye de zararlı.
Brüksel 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Birileri Var!
Sevgi olgunlaşınca, güzelleşir tatlılaşır.
Malla mülkle, soyla sopla, nazlanan birileri var.
Sevmesen suç, sevsen şımarır durur.
Duygudan yoksun, azı dişlerini gösteren birileri var.
Nerde ayıp örten, kalkar döner kadere söver.
Saadet boydan aşıyor, iki gözü kör olan birileri var.
Toprak su olanın gözü ne görebilir ki?
Temelli şaşırmış, canlı cenaze olan birileri var.
Nerde haya, mahrum olmak en şiddetli cezadır.
Dili tutuluncaya kadar,durmayıp konuşan birileri var.
Karanlıklar perde perde, güneş aydınlatmıyor.
Ne söylesem beyhude, gönülleri altüst eden birileri var.
Nereden bilecekler dallarım kurudu, güllerim soldu.
Can boğazda, ruhumun çıkışını seyreden birileri var.
Lessinse / 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:49 AM
Biz Bir Kütük Kadarda mı olamayacağız
- İbni Ömer r.a. anlatıyor:
- Başlangıçta peygamberimizin s.a.v camiinde minber yoktu,Resûlûllah s.a.v hutbe okurlarken kuru bir hurma kütüğüne dayanırlardı. Yeni yapılan minbere çıkıp ilk hutbesini okuduklarında,hamile deve ağlayışını andıran acı sesler ve ağlamalar duyuldu. Ağlamasını bir türlü kesmiyordu, peygamberimiz s.a.v.minberden inip yanına geldi. Elini üstüne koyup teselli edince sustu. Üzerinde yapılan zikrullah dan uzak kaldığı için ağlıyordu.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurdu:
‘Eğer ben onu kucaklayıp teselli vermeseydim,kıyamete kadar ağlaması böyle devam edecekti’.
- Cabir ibnu Abdullah r.a. anlatıyor:
- 'Resulullah aleyhissalatu vesselam hutbe sırasında bir ağaç kökünün veya bir hurma kütüğünün yanında ayağa kalkardı. Sonradan bir minber edindi.' Ravi der ki terk edildiği vakit hurma kütüğü ağladı.' Cabir der ki: 'Kütüğün bütün iniltisini mescid halkı işitti. O kadar ki Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip okşadı. Bunun üzerine kütük sustu.' Bazıları da: 'Eğer Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip teselli etmeseydi Kıyamete kadar ağlayacak' dedi.
- Enes r.a. anlatıyor:
- 'Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hurma kütüğüne dayanarak
hutbe verirdi. Minber yapılınca hutbelerde kütüğü bırakıp minbere çıktı. Bunun üzerine kütük bu ayrılık sebebiyle ağlayıp inledi. Aleyhissalatu vesselam yanına gelip kucaklayıp teselli etti, kütük sustu. Aleyhissalatu vesselam bu açıklamayı yaptı: 'Eğer onu kucaklamasaydım Kıyamet gününe kadar inleyecekti.'
- Enes r.a. anlatıyor:
- 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir hurma kütüğüne dayanarak hitapta bulunurdu. Duyulan ihtiyaç üzerine ona bir minber yaptılar, onun üzerinde hutbe vermeye başladı. Hurma kütüğü kendisini terk etmesi üzerine bir deve inleyişi gibi inleyip ağlamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm minberden inip kütüğü meshedip okşadı. Kütük inlemeyi bırakıp sükûnet buldu.'
.
Kaynaklar …………………
Kütübü sünne.. Süneni Ebi Davut, Süneni Tirmizi
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Boşa Gururlanma
Dünyada hatıra dokunup yıkıcı olma.
Çabuk gecen bir zevkle gururlanma.
Basiretli insanlar,asla yılmaz aldanmaz,
Asla, bu yolda dönüp arkaya bakılmaz.
İlhamı,maneviyat önderlerinden alıp koşmalısın.
Sen bu ulvi zevki gönlünde yaşatıp, tatmalısın.
Brüksel /2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Bu Bayrağı Sana Bıraktılar
Vakurlu yelkenleri atlasdan diken,
Halatları ibrişimden büken sendin.
Kırallara tac giydiren,zalimlere baş eğdiren,
Görkemli gemileri karada yürüten sendin.
Bu gün muzdarip,boynu bükük sensin.
Fakat yarın,mutlaka mutlaka, muzaffersin.
Asırlar boyu gerçek ilmi üstün ahlakı taşıdılar,
Şu mubarek ay yıldızlı bayrağı, sana bıraktılar.
Ezan seslerinin yükseldiği bu vatan batmayacak,
İstikbalimizin güneşi devletimiz yaşıyacak.
Brüksel 17/12/2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Büyük Fetih...
Dünya kuruldu kurulalı hayır ile şer, Hak ile batıl kavga eder. Asırlar boyu inkarcılar, vicdan ve insanlığı çiğnemişler, hukuk dışı baskı ve talanı uygulamakla birbirleriyle yarışmışlardır. Müslümanların uğradığı ve uğramakta olduğu felaketler kalpleri sızlatıyor.İmanın kalbde yaşanması bir korun elde tutulmasından zor.İşte dünyanın hali malum meydanda. Allah rızasına ulaşma kapısının açılması gerek, korkunun umuda çaresizliğin çareye dönüşmesi gerek. Buda gerçek bir fetihle olur..
Ecdadımızın mazideki o yüksek ahlakının özlemi içindeyiz. Bizler de o insanların nesilleri olarak niçin bir caba gayret gösteremiyoruz. Kaldı ki imkanlar olarak onlardan daha ileri seviyedeyiz. Tarihin kanlı seyrine can ve kan borcumuzu ödemişiz.
Tarihimizde bazı hadiseler vardır ki, bunlar kulaktan dolma bilgilerle geçiştirilemez. İstanbul'un fethinin, sebep ve sonuçları itibariyle, özünü ve ruhunu yakalamakta her aklı selime büyük görevler düşmektedir.Fatih Sultan Mehmed Han sadece askerî sahada değil, ilim ve adalet sahalarında da dünyaya örnek olacak başarılar sergilemiştir. Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29 Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle kutluyoruz.İstanbul fethinin yıldönümü münasebetiyle bu büyük fetihten ve Fatih Sultan Muhammed Han'dan bahsederek, kendisini saygı ve rahmetle analım.İstanbul'un fethi bizim için iki yönden önem arz etmektedir. Birincisi, Fatih Sultan Mehmed, bu şanlı zaferle birlikte bin küsur yıllık Bizans İmparatorluğu'nu tarihe gömmüş, böylece Müslüman Türk Milletinin kahramanlığını dünya tarihine altın harflerle yazdırmıştır.
İkincisi ise:Yüce Peygamberimiz (s.a.v.) in, İstanbul'un Müslümanlar tarafından fethedileceğini asırlar öncesinden müjdelemesidir ki, bu yönü ile de bütün dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir.
Tarihin yüz akı bu milletin başında geçmiş nice acıları, kahramanlıkları, sevdaları, hüzünleri, kayıpları var ki, üç kıta yedi denize yayılmıştır. Bu millet sabırlı, inandığı şeylere tam ve fedakarca inanan, askeri kabiliyetleri yüksek, devlet, yurt ve otoriteye bağlı, izzeti nefsine düşkün, bereketli özellikleri üzerinde taşıyan zengin bir millettir. Kuvvetli idarecilerin sevk ve idaresinde büyük devlet kurmaya kabiliyetlidir. Böyle bir milleti Allah İslam la müşerref kıldı. İslam Türk milletinin kabiliyetlerini en son noktasına kadar genişletti. Böylece Dünya tarihi, hakka dayalı düşüncenin, bayraktarlığını yapacak bir milleti tanıma şerefine kavuştu. Ancak fetih ve Fatih’ledir ki güçlü devlet, hami devlet hedefine ulaşmıştır.
Fatih, bir taraftan Molla Gürânî'den, diğer taraftan Akşemseddin Hazretleri'nden dersler görerek hem mânen, hem madden çok iyi bir eğitim ve terbiye ile büyüyordu. Bu fethe lâyık olacak bir ciddiyetle yetişiyordu.Fatih en keskin zekâyla yaratılmış, nadiren gülen,fevkâlade atılgan, şehir surlarında dövüşen, atını dalgalara sürecek kadar cüretkâr.Kimseden çekinmez keskin konuşan, verdiği sözlere bağlı kalan, adalet duygusuyla yanan,bir büyük şahsiyettir. Fatih doğu ve batının kapılarını aralayan bir Cihangirdir. Bu iki dünyanın yararlı özelliklerini toplayan büyük bir alimdir. Unutmamak gerekirki onu bu tahta ve başarıya malik kılan Cenab-ı Haktır.
Fatih ve ait olduğu toplumunu ayakta tutan değerler nelerdir ona bakmak gerekir.Daha hayatlarının baharında seve seve canlarını verenler, kalplerinde saklı olan değerlere nasıl sahip çıkıyorlardı. O çağda topluma mal olmuş adalet mekanizması nasıl çalışıyordu? Bu hususu bir örnekle açıklayayım.
İşte Hakkaniyet
Hatırlanacağı üzere fethin sonunda,hapishanelerdeki bütün mahkumlar Fatihin fermanıyla serbest bırakılmışlardı, Fatih Sultan Mehmed’in siyasî ve askeri dehâsı ile birleşen affı, mağlup Bizans halkını kayıtsız şartsız affetmekle her iki toplumun kalplerinin de fâtihi oldu, ancak üç mahkum hariç, onlar, Binansın yıkılacağına dair son sözlerini söyleyerek kalemlerini kıran bilginlerdir. Bizans İmparatoru, onları bu suçlarından dolayı hapsetmiş,Fatih Sultan Mehmed ise onları serbest bırakmıştı.Fakat Fatih der ki: ‘Siz Bizans için ömür biçtiniz, yıkılacağını söylediniz, benim toplumum içinde bir ömür biçiniz. Ne gerekiyorsa her türlü kolaylık gösterilecektir.’ Daha sonra bu üç Bizanslı bilim adamı Osmanlı imparatorluğunun hemen hemen her yerini gezerek ve görerek raporlarını tutarlar, bu arada bir de mahkemeye tanıklık ederler:
- Bir kişi dava ediyor, şikayet ediyor, kardeşim ben senden bu tarlayı aldım ama, bu tarlanın içerisinde hazine olduğunu bilmiyordum, hazine ben tarlayı sürerken sapanıma takıldı, o halde senindir. Ben böyle harama irtikap edip el süremem, al malını diyor.
- Öte ki cevaben diyor ki:Verdiğim tarlanın altıda üstüde senindir, o itibarla ben bunu alamam. Görüyor musunuz Müslümanların beş asır evvelki, aralarında ki şikayet konusu olan şey, harama el sürmemektir.
Bizi yücelten sırlarımız vardı.
Birincisi Allah’ın kitabına ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmak, İkincisi alim olmak, Üçüncüsü Adil olmak, dördüncüsü Allah yolunda cihad etmek. Bunlar kalbe gömülü değerlerdir. Hakkı istiyorsak, zafer istiyorsak, ancak Allah’ın kitabına sarılmak...
Fatih sultan Mehmet’in huzurunda, o üç bilgin şöyle itirafda bulunurlar:
‘Padişahım siz de bu adalet varoldukça sizin devletiniz baki kalır.’ Dediler.
İşte Göğsümüzü kabartarak iftiharla biz Osmanlı torunlayız demenin sebebi budur. Burada aktarmaya çalıştığım olaydan anlaşılacağı üzere,bizim de hakkaniyet konusunda benzer hassasiyet göstermemiz gerekmez mi?
Fetih Nedir?
Kur’an-ı Kerim’de ‘el-Fetih ‘ diye isimlendirilmiş bir sure yer alır.Kuran’ın 48. suresidir.
Bu surenin girişi muhteşem bir fetih müjdesi içerir: 'Biz sana apaçık bir fethi müyesser kıldık/Senin önündeki engelleri ardına kadar açtık... ve Allah sana pek soylu bir zafer ihsan etti' Allah (c.c.) Resulü Ekrem (s.a.v.) ’e müyesser kıldığı fethin büyüklüğü övülüyor. sonunda eşsiz bir zaferle muzaffer kılınacağı haber veriliyor.Mekke’nin fethi, ileride meydana gelecek bir çok fetihlerin başlangıcı olan bir fetih. İslâm fetihlerinden her biri bunun altında bir şubesi sayılacak bir şekilde vaad edilmiş oluyordu ki sûrenin başı bunu ilâhî bir dil ile açıklamaktadır.
Fetih açmaktır; ülke ve şehirlerin İslamiyet’e açılması, Fetih, gaza ve cihad anlayışının bir sonucudur. Kur´anî bir ifadedir. İnsanları tevhid inancına davetin ifadesidir. Ancak, İslam tarihi boyunca fetih sonrası hiç kimsenin zorla Müslüman yapılması da söz konusu olmamıştır.
Fetih kelimesi, İslam’a has kavramdır.son derece nazik, ince ve yüce duyarlıkları olan bir eylemdir. 29 mayıs 1453 İstanbul’un fethidir, adı üstünde bir fetihtir, sadece bize has bir tabirdir.İşgal, zapt, ele geçirme, gibi kelimelerinin aynısı değildir. Fetih ilahi iradeye teslim olmanın, bütün Allah'tan gelen prensipleri hakim kılmanın, her şeyi Hak çizgileriyle örgüleştirmenin ifadesi. Top yekun Hakka teslimiyetin işareti.
İstanbul’un fethi, dünya tarihinde müstesna bir yer tutar. Çaldıran, Mohaç, başlı başına bir zaferdir, zafer abidesidir. İstanbul’un fethi de böyle bir zaferdir, ancak İstanbul’un fethini diğer fetihlerden ayıran bir hususiyet vardır.İstanbul un fethiyle dünya tarihinde, yenilmez güç, hami devlet, şefkatli ve merhametli bir devlet dünyaca kabul edilmiştir.
İstanbul’un fethi tarihin akışını değiştirmiştir.Bu azametli, 1453 İstanbul’un fethi, orta çağı kapar, modern çağların başlangıcını işaret eder. İşte Fatih ve fetih ordusu, Bizans hakkında tarihin tasfiye kararını tatbik ettiler.Bu karar yalnız Sultan Mehmed Hanın kararı değil, aslında tarihin Bizans için verdiği tasfiye kararıdır.
Prens Dukas, Bizanssın çürümüş halini şu cümlelerle anlatmaktadır:
‘Her milletten fazla haksızlık yaptık ve bize her ne yaptın ise, hakiki ve adil kararınla yaptın Tanrım’.
Evet bu çağ yorgundu, Bizans çürümüştü, gırtlağına kadar küfrün bataklığına gömülmüştü. Yorgun Bizans yaşamakta haklı değildi. Kiralık kafalar, ne kadar didinirlerse didinsinler, tarih hükmünü vermiştir.
Muhasaraya yakın günlerde son imparatorluk başkanı, lucas Notaras’ın Sözleri aynen şöyle: ‘ Bizans da Latin serpuşu görmektense Türk kavuğu görmeyi tercih ederim’. Sözü cihan tarihinin pek maruf sözleri arasında yer almıştır.
Fatih’in Dehası
Biliyoruz ki, Hz. peygamberin s.a.v. kölesi olmakla şeref duyan genç padişah, İstanbul’u fethetmekten öte Hz. Peygamber’in “Konstantınıyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan. Onu fetheden asker, ne güzel asker! ” müjdesine nail olabilmeyi en büyük bahtiyarlık telakki ediyordu. Fatih alimdir, velidir, şairdir, zamanın en büyük matematikçilerindendir. İşte Fatih, bizim yaşımızda iken o günün şartlarında topları döküyordu. Topların bütün planlarını kendisi çizdi, balistik hesaplarını kendisi yaptı. Kale kazan, burç düşüren, yılan vücutlu, ejder ağızlı toplar, tarihe geçen en büyük toplardır.Her biri birer harikadır.Fatih evrensel bir deha, bilime sanata akıl almaz derecede vurgundur.Fatihle mukayese edilecek insanlar Fatih’in yanında küçük kalır.Böyle bir Cihangire minnet borcumuz çok büyüktür.Çağları yırtan Fatih, bunlarla kaldı mı, Fatih öyle bir teknik ortaya koyuyor ki, Bizans şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyordu.
Halice gemiler iner inmez, Fatih hemen bir köPage Rankingü planı çiziyor.ayrıca büyük sallar yaptırıyor, bu sallara toplar oturtuyor. Öyle toplar ki, gülleleri Bizans gemilerinin, su kesiminden giriyor öbür tarafından çıkıyor, çağlara damgasını vurmuş büyük Fatih, bu harikaları ortaya koyuyor ama nasıl? Şöyle, Fatih *******i uyumuyor. Gece yarısı geçtikten sonra,Halil paşayı çadırına çağırıyor ve diyor ki: Paşa, yatağımın şu baş yastığını görüyor musun? Bu yastığı bütün gece, yatağımın bir ucundan öbür ucuna nakletmekle vakit geçirdim, bir türlü uyuyamadım. Hiç şüphe etme, imanın gibi inan tez vakitte Kostantinye bizim olacaktır. Kesin zafer bizim olacaktır. Evet hakkın önünde küfür diz çökecektir. Fatih Sultan Mehmed kararlıydı, ve bu kararında emindi.
Donanmasını karadan yürüten, toplarını tunç dan dökmüş, şahbazlarının yüreğini ölümle bilemiş bir kuvvet, Kostantinye’ye dayanıyordu. Bu kuvvet, merhametli bir milletin tarihte şanlı yürüyüşüydü. Bu yürüyüş iman sönmedikçe, milli ideallerimiz yok olmadıkça, böyle bir iman ordusunun karşısında hiçbir kudret dayanamazdı, Bizans’da dayanamadı. Fatih’in sarsılmaz kararıyla muhteşem toplar ateşleniyordu. Toplar Bizans surlarını gümbür gümbür dövüyordu.Fatih Sultan Mehmed Han evlatlarım bende sizinle beraber öleyim sedasıyla sulara atını sürüyordu. ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni ‘diyordu. Bu öyle bir fetihti ki, tahminleri alt üst etmişti, Bizans yıkılıyordu.
Tarihlere şan veren, destanlar yazdıran zaferlerimiz için şair ne güzelde söylemiş:
Naralar sanki gök gürültüsü, fethin haşmeti bu.
Yüreklerini ölümle bilemiş, fatihin şanlı ordusu.
Tebşir edilen ordudur, zaferlerden zaferlere koştu.
Çatır çatır çatlarken, çift duvarlar, ulaşılmaz surlar.
Mehterin cenk havasıyla, göz kırpmadan savaştılar.
Ölümü ölümsüzlük bilerek, birbirleriyle yarıştılar.
Tahminleri Alt üst Eden Fetih
Gök gürültüsü ile fırtınalar koptu, Şehir seller ve sular altında kaldı. Korku veren bu afetler yetmiyormuş gibi bir sis kapladı, Ay tutuldu üç saat karanlıkta kaldılar.Ümitler çabalar boşunaydı. İşçilik abidesi olarak ayakta duran surlarına güvenerek, gün sayıyorlardı.Kutsal eşyalar şehirde dolaştırılıyordu, çanlar çalıyordu ama boşunaydı. Bu kesin kes sonun geldiğinin işareti idi.Kader şehre sırtını dönmüştü. Kostantin Paleologos’un imparator, bütün ümitlerin yok olduğunu gördükten sonra, artık yaşamamaya karar verdi.’ Benim başımı kesecek bir hrıstıyan yok mu? ’ diye bağırdı. Tanınmamak ve korunmamak için erguvani imparator mantosunu sırtından attı. Muhariplerin en sık kalabalığına karıştı.İmparator sağ olarak en son orada görüldü. St. Romans kapısı önünde belkide en şiddetli çatışmalar oluyordu.Yeri göğü inleten top atışları devam ediyordu. Devleti Hümayûn karşısında titreyen Bizanslılar, paniğe kapılmıştı. Bu arada ellerinden alınmasın diye hazinelerini yere gömüyorlardı. Engizisyon zihniyeti çatır çatır çatırdarken, şanlı sancağımız Ulubatlı Hasanın eliyle Bizans’ın böğrüne böğrüne saplanıyordu. Çarpışma bütün şiddetiyle devam ediyor, Türk akıncıları ölümü ölümsüzlük bililerek cenk ediyorlardı. Mehterin cenk havasıyla Türk cengaverleri topların açtığı deliklerden içeri süzülüyorlar, uzun merdivenlerle de surları aşmaya çalışıyorlardı. Sancağı düşürmeyen 18 cengaver, şehit olurken, Asya kıyılarında yankılanan mert ve tok Allah Allah, sedalarıyla Bizans kafirlerini korku içinde boğuyorlardı.Bizans dayanamadı, çöktü ve yıkıldı. Türk fütuhatıyla boğulan köhne Bizans bir daha dirilemeyecek.
Fethe Muhtacız
Ey çağ açıp çağ kapayan, büyük komutan Fatih Sultan Mehmed’in temiz torunları.
Ey İstanbul surlarına,fetih idealinin sancağını diken Ulubatlı Hasan’ın evlatları.
Ey Fetih heyecanını Fatihle birlikte yaşayanlar.
Ey şanlı zaferlerimizin hatırasını yaşayanlar,.
İslam dünyasının başı Türk dünyasının sultanı değilmiydik. Onlar, insanlığa rahmet getiriyordu, fethedilen yerlere huzur ve hürriyet bahşediyordu, halkını selâmetlere gark ediyordu. Fetih, büyük Fatih’in 31 senelik ömrüne sığmış yüzlerce fethin başlangıcı ve ondan sonra devam eden zaferlerin anası olmuştur. 29 Mayıs 1453 de sadece bir şehrin sahiplerinin değişmesi değildir.1453 İstanbul’un fethiyle İslam aleminin 800 yıllık, Türk dünyasının 400 yıllık yüksek arzusu gerçek olmuştur.Fetih, üstün ve haklı düşüncenin zaferidir. Fetih zulmün yıkılışıdır. Hz. Peygamberin s.a.v. ‘O ne güzel asker …’ diye tebşir ettiği serden geçti yiğitler, komutan fatih’in her emrini yerine getirdiler.
. Fatih, Osmanlı hükümdarları içinde hem en büyük asker, hem de en büyük devlet adamı. 20 den fazla devleti ve bu arada 2 imparatorluğu tarih ve coğrafya sahasından yok eden, Cemal ve kemal sahibidir.
Dünya tarihinde geniş bir yer alan bu şanlı zaferlerimizden, şanlı Türk Ordusu'ndan bütün milletçe İftihar ve gurur duymaktayız. İşte bu Müslüman Türk ordusudur ki zaferlerden zaferlere koştu, Altaylardan Tuna ya, Akdeniz den Baklanlara, Viyana’ya, insanca yaşamayı götürdü. Fetih toplumu, Hz. Peygamberin s.a.v. gösterdiği ve emrettiği hususlara,uymak ve uygulamak görevini şerefle yerine getirmişlerdir. Maneviyat önderleri, paşaları ve ordusu saygıların en büyüğüne layıktır.Fethi anmayı ve anlatmayı, sadece bir milli bir görev değil, insani ve küresel bir görev sayıyoruz.,Fethin hikmeti, ahlâkı, erdemi yolunuzu aydınlatsın ve şevk versin. Bu vesile ile Fetih bayramınızı kutluyorum.
Allah,sevgili peygamberimizin müjdesini gerçekleştiren aslanlar aslanı, kahraman, dâhi hükümdara, yiğit silah arkadaşlarına, tüm şehitlerimize, rahmet eylesin, torunlarına da basiret nasip etsin.
Kaynaklar:………………..
Kur’an-ı Kerim 48:1,3., Fetih nedir Mehmet.A, Prof. Dr. Işın Demirkent B.Dergisi,Güldeste M. Özşimşekler, K Dergisi,Camiğ sağır,Şakir Tarım Fetih.
İstanbul / Fatih 2001
Ali Kılıç Kakiz
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Can Çıkmayınca Huy Çıkmaz
Yayla çayır cimen çicek, hep serin.
Kaygılanma, al nefesini derin derin.
Afyon Sivas bu kaçıncı gönül seferin,
Kırık dökük olsada, o senin kaderin.
Sürme çekmiş elâ göze, kara kaşa,
Güya iki onursal eş yaşarlar başbaşa.
Bu ne çelişki inanmıyormusunuz hâşa,
Gece gündüz geçiyor ömürler boşa.
Solmuş bir deri, çıplak ayak kol,
Öylemi göz göre göre çicek gibi sol.
Hiç kimseye davranmaz eli bol,
Mutfak banyo olmuş karıncalara yol.
Ciddiyet yok oynuyorlar hoppa şinanay,
Bedava bulsalar binecekler eğersiz tay.
Verirler üç beş zeytin,bir bardak acı çay,
Görmüyormusun olmuşlar ip ince paslı yay.
Yalana ne hacet, gelmişsin kırk elli yaşa
Bunda bir kastım,bir art niyet yok hâşa.
Artık ne önemi var paşa gönlünce yaşa,
Katıranda şeker olmaz,Kaynatma boşa.
İstanbul / Çamlıca 2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Canım Peygamberim
Alemler nura gark oldu, Seninle övündü,
Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü
Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü.
Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim.
Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi.
Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi.
Allah’ın habibi Resûllerin efendisi,
Yol göstericimiz,canım peygamberim.
Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler.
Gönüller sultanı canım peygamberim.
Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır.
Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır.
Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın.
Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına
Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına.
Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına.
Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin.
Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla
Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala.
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla
Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun.
Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin.
Bütün övgülerin sevgilerin üstündesin.
Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin
İki cihan serveri, hatemül enbiyasın.
............................
'Ey Allahım!
Resûlüne hakaret edenlerin yüzleri kara olsun,
Kalplerine korku sal, Ayaklarına titreme ver...'
Bizleri dünyadan,
Milyonlarca büyük ve geniş olan Cennete çağıran,
Müminlere çok şevkat ve merhametli olan,
Yüce Peygamberimize, salat ve selam olsun.
Mekke / Kâbe 1399 H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Cennet Bahçesi Medine
Hayalini kurdum çok öncelerden,
Bu aydınlık şehri düşünüyordum ben.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Vadilerinde kıvrım kıvrım dökülür sular,
Pınarlarında oluk oluk rahmet akar.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Rahmet yelleri eser dağlarının başında,
Toprağını koklayıp öpemedim genç yaşımda.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Minarelerinde yükseliyor ne hoştur sedalar,
Güzelliğini süsler nağme nağme sevdalar.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Göz kamaştıran yeşil kubben başka bir zarafet.
Kıyamete kadar akacak senden nuru letafet.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Sana aşık olan gönüller yanıp tutuşuyor,
Salkıyamam gerçeği göz yaşım kurumuyor.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Her köşesini dönsem nurun ala nur.
Güzelliğin eşsiz gül gülümse dur.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Senin güzelliklerin söze dökülmüyor.
Milyonlarca beşer sel olmuş sana geliyor.
Kutlu şehir canım canım Medine.
Allahım Habibinin sevgisini doldur kalbimize,
Muhammed gülüne kavuşmayı nasibeyle bize.
Cennet bahçesi canım canım Medine.
Medine-i Münevvere / Uhud 1401 H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Cennet Mutluluğu
Feyiz ve saadetle inayet gölgesine erişenler.
Gönülleri çoşturan muteşem hayatı görecekler.
İlâhi nurun yansımasını doyasıya seyredecekler.
Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada.
Tecelli ve ilhamların yanında güneş sönük kalır.
Hurilerin gülümsemesi, gözleri kamaştırır.
Saadet yurdu,hayal edilemez ihtişamda,hâl alır.
Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada.
Kainatı kucaklayan Cennet, büyük mutluluktur.
Allah’ı görmek,Cennet zevklerini unutturur.
İşte, imân kemâle,gönül huzura kavuşmuştur.
Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada.
Nûru cemâlini yansıtır, nurdan perde kalkar.
Akla hayale gelmeyen,Cennet saadeti başlar.
Bilirmisin, gerçek inanan kalbi,bu duygular kaplar.
Göz kamaştıran eskimiyen güzellikler var orada.
Lessines /2006
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Cihan Sözünü Dinlerdi İstanbul
Gezdim cihanı, eşin benzerin senin yok.
Söylenir dururum ne kadar sevdalın çok.
Görsen şaşarsın göz ve gönül dolduran diyarı,
Süleymaniye, Sultan Ahmet güzellikleri apayrı.
İhtişamla, bir uçtan bir uça tarih kokar durur.
Bağrın da Ayasofya, muhteşem bir gurur.
Kıtalara sığmamış, deryalara taşmış meğer.
Köşkleri yalıları, paha biçilmez bir değer.
Doyasıya seyredilir,Üsküdar,Çamlıca yamaçları,
Ah görebilseydim tarihe şan veren aslanları.
Gamlı gamlı ağlarız, yükselen ezan seslerine.
Bir özlemsin vah ayrılığıyla veda edenlere,
Al al ufuklara selam olsun, bırak sen ağlamayı.
Göz kamaştıran, nur saçan Dolmabahçe sarayı.
Can verilen değerler ecdadımızdan yadigar,
Sarsılmaz kaynağa sarıldılar, ecel gelene kadar.
Bu kutlu şehir, kalbimin baharı ve şerefim.
Zafer günlerinin azmiyle çarpar durur yüreğim.
Yakışmaz, kim sana bakarsa şüphe zanla.
Halbu ki, her işin bir durma yeri var anla.
Krallara taç giydiren, zalimlere baş eğdiren,
Görkemli gemilerini karadan, sendin yürüten.
Çınlardı üç kıta yedi deniz, cihan sözünü dinler.
Gönlümde sürur, tarihe sığmayan bu zaferler,
Nal sesleri, kös sesleri, daha dün kadar yakın.
Kahraman askerlerinle yeri yerinden oynattın.
Semalara yükselen duaları Allah kabul eder.
Onu zafere götüren, sancağın çekildiği yer.
Ötelerine kaldır kafanı, yedi kat semaların,
Secdelere kapandın, Rabbin sana daha yakın.
Yer yüzü beşik, dağlar direk, yaratılmadı boşuna,
Feda olsun yiğitler sana, toprağına, dağına, taşına.
Uğrunda can verenler, elbet huzur bulacak,
Ne olur ağlama yürek, Haktır bâki kalacak.
Saklayamam gerçeği gönüller yeşerten dalsın.
Göz yaşım kurumuyor sen ecdadımın mirasısın.
Seni gözü gibi koruyanların bize sevgisi yeter.
Sana aşık olanların gönülleri yanıp tutuşur tüter.
Yüreğimde sevdan var, Eyüp Sultan ağlamasın.
Maneviyat önderlerinin, şühedanın diyarısın.
Güzelliğin eşsiz, ey yaren şehir, gül gülümse dur.
Beni yakıp tutuşturan, sana götüren bu mudur.
Şairler sözün doğrusunu söyler kitapları açık,
İstanbul’un kıymetini bil saygı ile eğil birazcık..
Gönül duygularını coşturan, yakıp tutuşturan.
Kılıcının keskin ucuyla, çağ açan çağ kapatan.
Haykır İstanbul haykır, tekbirler alsın her yanı.
Unutma milletimin mihrakı, Sultan Mehmet hanı.
Çağlar boyu, hoşgörü üstün ahlakı taşıdılar.
Şu mübarek ay yıldızlı bayrağı sana bıraktılar.
Şerefli bir tarihsin seninle yaşar, seni anarım.
Kudretsin ve ümitsin ruhlar da, seninle varım.
İstanbul,garbın şehirleri sana eğilsin ayağa kalksın.
Sadece dünyada değil,ukbada da övülmeye layıksın.
………………………
Brüksel / 9.4.2006
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Cüret Edemezler
İnkâr akıllıca bir iş değil,Allah'ın azabından sakın,
İnsan oğlunun şu gafletine nankörlüğüne bakın.
Yer yüzünde haksız yere büyüklük tasladılar,
Hesaba,sorguya çekilmiyeceklerini mi sandılar.
İnkârları önlerine ve arkalarına duvar olmuş,
Vicdanları silik,ruhları bitik, kulakları sağır olmuş.
İnadına parmaklarını kulaklarına tıkadılar,
'Gerçekten onlar bir çoklarını sapıttılar'.
Bir bak fesatçıların inkârçıların sonu ne oldu.
İşte korkunç ve dehşet verici sonuç hepsi boğuldu.
Sarsan uğultu,önünde durulamayan bir fırtına,
Yerle gök arasında onları savuran müthiş kasırga.
'Ağaç kütükleri gibi yere çakılıp dona kaldılar.'
İnkâr edenlerin sonu hüsrandır,sanki ibret mi aldılar.
Üstlerinden gelen belâ, ne acıdır ne acıdır bir bilsen.
Azap geldikten sonra, ne yararı var, ah! vah desen.
Nice faniler tanrılaştırılıp inaçlar baskıya alındı.
Cüce zekâlar kendinden ötesine hiç inanmadı.
Azarsa azsınlar, onlar sırrı taşıyan gönlü yok edemez.
Duygular üstü ilâhi kaynağa, hiç bir azgın leke süremez.
Mons / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Çözüldü Bileğinde ki İpler
Arzu merak sarmış,yaşı ilerlemiş.
Sıdk ile Rabbinden bir çocuk dilemiş.
Yaradan dan asla ümidini kesmemiş.
Oğlan verirsen,kurban ederim demiş.
‘Nezrini yerine getir.’bu Allah’ın hitabıdır.
Hikmetinden sual olmaz, neden tekrarlatır?
Gördüğü yer,mukaddes diyar,kutsal topraktır.
Sen ahde vefa eyle,gördüğün rüya haktır.
Bu ne gündür,peygamber oğlunu kurban eder.
İsmail korktu,babacığım bu dağ niçin titrer.
Allah’ın her şeye gücü yeter, ne dilerse diler.
Sürünesice şeytan, arkalarından gider.
Emre uymaktan aklına bir şey gelmez.
İçinde imandan başka bir duygu hissetmez.
Rabbine teslimiyetten başkasını düşünmez.
Mutlak itaat ki,ürpermez,incilmez,üzülmez.
Ey oğulcuğum! Ne olur bir düşün, ne dersin?
Emrolunduğunu yap,sabredenlerden göreceksin.
Acıma duygun galebe gelirse,yerine getiremezsin.
Davran ver bir karar,çünkü babam ve peygambersin
Dost dostun canını alır mı? erenler yarenler.
Lütuf ve keremiyle çözüldü,bileğinde ki ipler.
Allah İsmail’e bedel, koç ihsan eyler.
Hakkın iltifatına,ins ve cin bayram eder.
Ey şanlı peygamber, nesiller boyu anılaçaksın.
Rüyayı tasdik ettin, durup duraksamaksızın.
Ta ezelden yazılmış hükme, mührünü bastın.
Müminlerin engin gönlünde yaşayaçaksın.
Mekke / Mina 1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:50 AM
Damla Damla
Pehlivanın sırtından,
Yiğitlerin pâk alnından,
Bağ bahçede çalışandan,
Ter akar damla damla.
Deşilen yaradan,
Kesilen damardan,
Uçamayan yaralı yavrudan,
Kan akar damla damla.
Bir iki çift sözden,
Buğulu elâ gözden,
Buğday tenli yüzden,
Yaş akar damla damla.
Sütlüce / Turhal 1970
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Derdimi Bilir Yaradan
Gönüllerde aşkı tutuşturan,
Gel gör ki birileri var, birileri var.
Secde et yaklaş Ona, mülk Onun,
Seni seven, gözeten birileri var.
Allah’la söyleşen ve dertleşen,
Göz selini akıtan birileri var.
Kainat lisanı hal ile zikir çeker.
Hala anlamayan, birileri var.
Yaklaşıp her gün güneşe kar atan,
Ah bilsen birileri var, birileri var.
Derdimi yalnız bilir yaradan.
İnanmayan hafife alan birileri var.
Ah ettikçe yandı yüreğim yandı.
Bir bilsen Sebep olan birileri var.
Gitti kötüye dolandı bu gönlüm.
Beni sararıp solduran birileri var.
Anvers / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Dilim Varmıyor Söylemeye
Karanlıklarda zindanlarda yaşa ha yaşa.
Ömürler törpülenir gurbet diyarında boşa.
Size çok yakın dünya ve ahiret nimeti.
Olgunlaştır gönlündeki insaf merhameti.
Bırakmaz sende kalsa iki buçuk kuruş
Yollar engelsiz nedir bu bekleyiş duruş.
Dilim varmıyor bunları tek tek size söylemeye.
Yaranamazsın heybeler dolusu alsan hediye.
Duâlar kabul olunmaz niyetsiz dileksiz.
Gelin paylaşalım mükâfat büyük, lekesiz.
Brüksel / 1989
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Dua
Meşrikten mağribe,yakıcı esen yeller,
Çakan şimşek gök gürültüsü, akan seller
Nefis tatlı,can pazarı duâ da kirli eller,
Necat bulanlar, kandırdım O'nu derler.
Aydınlık şafaklar, uçuşan renkler,
Güneşe tahsis edilmiş kar atan melekler.
Seherler de yakarış duâ ve dilekler,
Râm olmayı yanıp tutuşan gönüller bekler.
Semalar sutunsuz ayrı bir mihenk
Rahmetin parlayan nur, billur billur renk.
Sırrı ilâhin hudutsuz hepsi bir ahenk,
Ya Rabbi senin emri ilâhin sonsuza denk.
İstanbul / Fatih 1990
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Dudak Bükenlerin Vay Haline
Uğrunda can verilen değerler,ecdadımızdan yadigâr,
Onlar sarsılmaz kaynağa sarıldılar ecel gelene kadar.
Bundan öte yücelik, bunun ötesinde makam olmaz.
Başlar dik gözler istikbalde, yer gök titreyecek.
Ulu orta çifte atmak bühtanda bulunmak, bitecek,
Dudak bükenlerin,buna cüret edenlerin vay haline.
Kalplerine zihinlerine,kilit vuranlar,ektiklerini biçecek,
Dünyada ki,saltanat günlerinin hesabını verecek.
'Ruhuna ahiret penceresini kapatmak yakışmaz sana.
Brüksel /1991
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Durmadan Yalanladı!
İnsan çok düşkündür çekişme ve husumete.
Nerde fitne varsa şeytan orada tam faaliyette.
Taklit duygusu sağlıklı bilgiye ulaştırmaz.
Parça bozulmuşsa, bütün doğru durmaz.
Zalim en büyük zulmü kendi ruhuna yapar,
Cehennem ateşi ona layık kimseyi çarpar.
Bak hele zalimler nasıl belâ ile randevulaşmış.
Yenik düşmelerine rağmen, Haktan uzaklaşmış.
Dedelerinden devraldıkları puta tapıcılık batsın.
Ey Ebu Leheb her gün hüsrana uğrayasın.
Yüzünü ekşitti semavi vahy gölgesinde,
Çekinmeden Resûl’e dil uzattı safa tepesinde.
Böğründe çörekleşmiş kin ve nefretle saldırdı.
Durmayıp yalanladı kendi kuyusunu kendi kazdı.
Ateşten biçilmiş katranlı elbiseler giyecek,
Beyinleri eriten hararetli irinli sulardan içecek.
Kur’an da işaretler var hattı geçen yan çizenlere.
İnkarları kalın duvar olmuş arkalarına önlerine.
Görünce azabı,falancayı dost tutmasaydım diyecek
O gün eller konuşacak ayaklar şahitlik edecek
Brüksel / 1997
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:51 AM
Dünya Nereye Gidiyor?
Bu soruya dinen cevap vermek gerekirse dünya
Kıyamete doğru gidiyor. Hangi kıyamete?
Nasrettin hocaya sormuşlar:
- Hocam kaç türlü kıyamet vardır?
Hoca cevaben:
- Üç türlü Kıyamet vardır.
- Nedir o üç türlü Kıyamet?
- Küçük kıyamet,
- Orta Kıyamet,
- Büyük Kıyamet.
Nedir bunlar:
- Eşeğim öldüğü zaman küçük Kıyamet.
- Karım öldüğü zaman orta Kıyamet.
- Ben Öldüğüm zamanda büyük kıyamet kopacak, demiş.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Ellere Karı Olmak Ne Ağır İştir
Cinsel iktidarlık evlilikte yuvanın betonudur.Hadımlık insanlık şerefine vurulmuş acı bir silledir. Erkekler parayla kadınlar modayla övünürler.kadın 45 yaşında ana halinde kesilir. kadın ay başında kesilince kısmende huysuzlaşır. Kırk yaş sonrası bu tür haller fazla miktarda görülür. kadının rahmine yumurta gelmemesi demek, kadının meyve vermemesi demektir. Artık bu toprağın çoraklaşması demektir. Bunu bilen kadın zaman zaman huysuzlaşır, lüzumsuz şeylerden dolayı kocasıyla kavga eder. Birde kadının kanburuna sigara binerse işte bu kadının küçük kıyameti koptu demektir.
Kadında ki yaşlanma şelâledeki akan su gibidir. Erkekteki yaşlanma düz akan ırmak gibidir.
Sigara en çok kadına zararlıdır. sinirlendikçe sigaraya yüklenir. Sigara hem sinir sistemini tahrip etmekte ve hemde kanın katılaşmasına sebep olmaktadır. Sigaranın evlilik hayatında bir mayın olduğunu unutmamak lazımdır. Sigara kan devranını zayıflatır. Kan devranının zayıf olması cinsel gücün zayıf olmasına yol açmaktadır. Bazı hayvanlar eşlerini kıskanmazlar. Domuz eşini kıskanmaz neden sebebini açıklıyayım. Domuzdaki tirişinler canlıdır.Her canlı gıdaya muhtaçtır. Onlarda diğer mikroplar gibi yerler. Bu tirişinler domuzun üreme organına yerleşir orada domuzun menisini yerler. Bunun için domuzda meni ifrazatı çok zayıftır. Bu yüzden erkek domuz dişi için kavgaya girmez. Bu kurtlar sulp kemiğine yerleşerek insanın menisini yerler.Domuz eti yiyen erkeklerde cinsi iktidar çok zayıftır.Avrupa da bunun örneklerini her gün okumakta ve duymaktayız. Sigara burada illet bakımında domuz etiyle birleşmektedir.İşte cinsi iktidarları zayıf olanların halleri meydanda.Gece mutlu olmayan kadın gündüz erkeğini perişan eder.
Sigara ve daha bir çok nedenler, kadını ve erkeği ihtiyarlatmakta ve organların cinsi gücünü yok etmektedir. Aile yuvalarının devamında cinsel iktidarın fonksiyonu inkar edilmeyecek kadar açıktır.
Tütün cephede askeri, evde kadını çürütmüştür. Toplumun ustası kadındır.Usta çürüyünce onun doğurduklarının çürümesi hayda hayda kolaydır.Çocuğa ruhu veren Allah, onu filizlendiren anadır. Tıpkı bir bahçıvan gibi. Bahçıvansız bir bağ neyse anasız bir toplumda odur. Hele bu çürüme tepe noktalarda olursa felâket ne yaman gelir.
Anadolu kadını tarih boyunca, işte güçte bir erkek gibi çalıştı. Bir eliyle çocuğunun kundağını salladı. Diğer bir eliyle de haftalardır su yüzü görmemiş saçlarını yıkadı. Öküz öldü tapana koşuldu.Toplumun çilesini çeken sıkıntısını yüklenen bir varlıktır kadın. Her kız gelin olmak için doğar. Her gelin de ana olmak için bekler.
Analık o derece yüce makamdır ki, Allah sırf ana olduğu için, vahyetmiştir Hz. Musa’nın anasına,
'Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil'e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız' diye ilham ettik. 28/7
Hz. Meryem’in anasına ve Hz. İsa’nın anasına. Dahası var, Cennet annelerin ayağı altına serilmiştir. Sanki O, cennet için yaratılmıştır.
İslâm nazarında kadın, şefkat, merhamet, saygı duyulması ve nezaket gösterilmesi gereken bir varlıktır. Peygamberimiz(s.a.v) , kadınların narin, nazik ve kibar olduklarına işaretle onların hiç kırılmaması ve incitilmemesi gerektiğini tavsiye etmişlerdir. 'Cennet anaların ayakları altındadır.' Buyurmuşlardır.
Onun olmadığı Cennet neye yarar. Cennette her erkeğin mutlaka bir dünya hatunu vardır. Orada onsuz bir erkek yoktur.Öyleyse ne kadar Cennette erkek varsa o kadarda kadın vardır.
Cennet aslında kadınların ayağı altında. Neden derseniz evdeki huzurunuz, mutluluğunuz onların yaşam sevinciyle çok yakından ilgili. Kız çocuklarınızın,kadınların yaşama sevincini öldürmeyin. Onların dudaklarındaki gülümseme sizin mutluluğunuz ve servetiniz demektir.
Analık kolay değildir.kadın ana olduğunun ilk ayında başlar sıkıntısı.Mide bulantıları, baş dönmeleri, iştahsızlık, ve zafiyet.Yük ağırlaştıkça anne zaafa uğrar 9 ay her şeyi değişecek. hamile anne, sonra ölümlere denk açılarla çocuğunu doğuracak. Bir diğer sıkıntılı dönem başlayacak, 9 ay karnında beslediği yetmiyormuş gibi, şimdide başka zahmetler.Günde en az 4 defa emzirilmesi, 2 defa altının pisliğinin alınması, gece uykularının bölünmesi bu iş iki yıl sürüp gidecek. Dil kolay söylüyor 9 ay hamilelik, iki yıl emzirmek, altını temizlemek, çamaşırlarını yıkamak, düşmesine kalkmasına bakmak, bu külfetler yetmiyormuş gibi ek olarak ta, kocanın yaralarından akan irini yalamak, ama yinede kocasının hakkını ödeyememek. Ne ağır iştir bu ellere karı olmak.
İstediği kadar doğuracaksın, burnundan akan sümükleri yalayacaksın, gel dediği zaman devenin sırtında da bile olsan inip efendinin arzuyu şahanelerini yerine getireceksin. Sonunda Cennet kapısına gelince duracaksın. Ha işin burası müşkül, kocası evet derse Cennet var, yook kocası hayır derse, yandı keten helvası. Çocuk doğuran O, dövülen O, küfürden nasibini alan O, Neticede Cehenneme giden de yine O.
Erkek kadına karşı gücünü hırçın kullanmasın diye İslâm bir çok ölçüler getirmiştir.
Veda hutbesinde Allah’ın Resulü s.a.v. Buyurdular ki: ‘…Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir….’
Sevgi gözde ısınır, dudakta mayalanır, gönülde filizlenir. Sigaranın dumanıyla gözünün rengi bozulan, nikotiniyle dudağı zehir gibi olan bir kocanın sevgisi hanımın gölünde nasıl filizlenir? Gönlünde sevgi bulunmayan bir kadının etine sahip olmak ne mana ifade eder? Eti onun fakat gönlünde başkaları taht kurmuş kadın, hakikatte onun mudur?
Hanım kocasına: Ya sigara, ya ben derse ne yaparsınız? Şimdi size soruyorum ehli duhan?
Hanginizin hanımı sizin sigara içtiğinize razıdır? Hanımlarınızın sevmediği bir şeyi günde 20-40 defa tekrarladığınızda onlardan candan sevgi nasıl bekleyeceksiniz?
Dudak tatlılıklarının ve acılıkların duyulduğu yerdir.En güzel sözler, en acı lâflar oradan çıkar, bir pınar gibi dökülür. Mutluluğun başladığı, ve bittiği yerdir. Dudaklar, sevenlerin ilk hediyesidir öpücük, işte onlar dudakların meyvesidir.
Sigara evvela erkeğin dudakta işini bitirir.sonra cinsel gücünü yok ederek yatakta tuş ettirir. Cinsel iktidarını kaybettin mi oldun caput. Aile yuvasının yıkılmasında sigara ve içki bir dinamite benzer. Şöyle denile bilinir bu kadar sigara içen var kaç kişi karısından ayrıldı? Sen gel de o soruyu hayatın yükünü çeken kadına sor. Ayrılsın da ne yapsın? İş yok güç yok.Baba kızının adını anmaz, kardeş baba evine sokmaz. Peki bu kadın ne yapacak? Benim kadınım benden hiçbir hak iddia edemez, benim gibi kocayı dünyayı tırmıklasa bile bulamaz. Demesi kolay. Nasıl olsa dünyada günah tartan bir terazi yoktur. Ama Ahirette toz zerreleri bile tartılacaktır.
Günde bir paket sigara içen tiryaki 30 yıl sonra 219 000 sigara içmiştir. Yani karısına 219 000 defa zehir koklatmıştır. kadının temiz havasını 219 000 defa kirletmiştir. 219 000 defa sigaraya değen dudakta zevk ne arar? Sigara hem belde, hem de dilde cinselliği öldürmektedir. İnsandaki duygu, his, aklı bastırır.Yığın yığın stresler, kirli hava, alkolizm, uyuşturucu ve sigara günümüz insanını bitirmiştir.
Kaynaklar:
…………………………….
Kur’an-ı K. A’raf sur:28, Hadisler Kütübü sitte, Büyük günahlar,Üç B. B. Nuri Yazar Celal Yıdırım,Cinsi Bilgiler kitabı,Yuhannes Kunzle.
Brüksel 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Evlat Acısı
Adamın biri yaylaya çıkmış, senin kadarda bir oğlu varmış. Koyunlarını sağdıktan sonra,bir tas süt alıp oğlu ile çadırın biraz ilerisine kadar yürümüşler. Ereti otlarıyla kaplı yere geldiklerinde orada durmuşlar,babası oğluna demiş ki:
- Burada bir yılanın yuvası var, her gelişimde bu hayvana süt veriyorum,O da süt kabının içerisine cevail taşı bırakıyor. Cevail taşı, kuyumcularda o zamanın parasıyla 2 sarı liraya satılırmış.
- Evladım bu cevail taşlarını şimdiye kadar biriktirdim ve bu taşları satıp inşallah Hicaza hacca gideceğim.Ben dönene kadar bu işi senin yapmanı istiyorum. Bir düşün yapabilir misin?
- Onbir yaşlarında ki bu çocuk, yılana süt vereceğini cevail taşlarını biriktireceğinin sözünü vermiş.Tüm hazırlıklarını tamamlayan baba yola koyulmuş, hacca gitmiş.
- Ana oğul tek başlarına yaylada kalırlar.
- Derlerya, ‘Kedi gitse yeri belli olur’.
- Babasından kalan boşluğu,talihsiz oğul doldurmaya çalışacak, ama onu bekleyen bir tehlike var, kurtulması imkansız.
- İlk kez yılana süt vermeye başlar, biraz korkarak, biraz da erinerek. Gün geçtikce bu çocuğun tedirginliği artmaya başlamış.Diğer taraftan da sürünesice şeytanın tesiriyle, sütü yılana vermemeyi onu öldürmeyi ve yılanın karnında ki bütün cevail taşlarını almayı aklına koymuş. Nasıl etsem de onu öldürüp şu süt getirip götürme işinde kurtulsam diye uzun uzun düşünmüş. Nihayet eline nacak alarak yılanın deliğine sütle gelmiş.
- Hayvan nerden bilsin onun fesat düşündüğünü.Isıran it dişini göstermez
- Yılan her zaman ki gibi önüne konan süte yaklaşırken, içti içecek tam o an.elindeki nacakla yılana saldırmış.Kuyruğu kopan yılan can havliyle yuvasına girmiş.
- O günün gecesi kuyruğu kesik yılan çocuğun yattığı çadıra gelir yatakta çocuğu zehirler.
- Çadır hayatını yaşayanlar bilirler, yaylalarda ki kara çadırlarda yataklar hep yere serilir. Kalın döşek ve yorganların içinde, ıslak çadırlarda uyku çekmeye doyum olmaz.
- Onlarında yatakları yere seriliymiş. Gecenin o zifiri karanlığında sen gel, anasına hiçbir zarar verme çocuğunu zehirle ve oradan git.
- Derlerdi de inanmazdım:
- ‘Yılan düşmandır’. Hayatımda en çok korktuğum şey yılanlı rüyalarımdır.
- Gözden kaçmayan bir husus, yılan çocuğu hedef alıyor.,diğerine hiç bir zarar vermiyor. Derin uykuda yatan anasının da haberi olmuyor, çocuk orada can veriyor.
- Acaba annesi nasıl haberdar oldu?
- Küçük baş hayvan sürüleri, koyun keçi hiç fark etmez, biraz yaramaz olurlar.Çobanın anasını ağlatırlar,bir türlü ne doğru dürüst uyurlar nede karınlarını doyururlar,devamlı hareket halindedirler. Çobanların bunlardan neler çektiklerini bir bilmiş olsanız.
- Sürünün sabaha doğru çeperden çıkmaya zorlamasıyla çıkardıkları sesten uyanan ana, çocuğuna seslenir:
- Sürü gidiyor kalk oğlum bir kaç kez tekrarlamış, bu sözünü, hiçbir ses seda,kıpırdama duymayınca, üzerinde ki yorganı açar açmaz yavrusunun cansız cesediyle karşılaşır.Feryat figan eder,çırpınır saç ve başını yolar kahrolur,olduğu yerde bayılmış. Çocuk çoktan ruhunu teslim etmiş, çocuğun eti morarmış, kadının haberi yok.
- Yalnızlık Allah’a hasdır. Çadırda kendisinden başka kimse de yok. yerde çocuğunun cenazesi yatıyor, bu kadın ne yapsın? Neylesin?
- Aman Allah’ım bu ne çetin bir imtihan!
- Tabi ayıldıktan sonra o çileli kadın,kendi elleriyle çocuğunu yıkamış, yatak çarşafıyla kefenlemiş, göz kan yaş içinde elleriyle mezara koymuş…
- Ağlaya ağlaya göz yaşları kuruyan ana, beyinin gelmesini bekler durur, kendi kaderiyle baş başa. Yaylalar ıssız mı ıssız.Ne gelen var ne de giden. Tek başına bir kadın koyunlarıyla gün sayıyor.
- Beklenen an gelmiş, Hicazdan paha biçilmez elbiselerle, hediyelerle hacı gelmesine gelmiş ama, olup bitenlerden haberi yok.Nerden haberi olsun ki?
- Adam müneccim mi ki bilsin.
- Çadıra girer girmez hanımını bitkin sararmış solmuş olduğunu görür. Sel olup akan göz yaşları içerisinde birbirlerine sarılmışlar. kadın konuşamamış ancak olup bitenleri anlaması için ona, oğlunun mezarını göstermiş. Meseleyi kavrayan baba, soğuk kanlılıkla hızlıca süt verdiği yılanın yuvasına gelir ve dikilir der ki:
- Yılan kardeş selamün aleyküm..
- Yılan da cevaben der ki:
- Hacı Allah hacını kabul etsin. Sende ciğer acısı,bende de kuyruk acısı varken biz bir daha arkadaş olamayız.
Amasya / Erbea 1995
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Evleri Dört Duvar
Gelin size anlatayım bir kaç ayrıntıyı,
Çorak topraklar bulamazsın bir akıntıyı.
Öyleleri varki ikrâm etmez bir kırıntıyı,
Açsan ekmeğini Amasya dan alda gel.
Nedense köy demeye dilim varmıyor,
Suyunda mı, insanın karnı doymuyor,
Işık yok karanlık,ay bile doğmuyor
Eğer uğrarsan panasu, feneri alda gel.
Atla eşekle gidiyorlar değirmene,
Söğütten sepet örüyorlar, hepsi çingene.
Yoğurt mayalamışlar kalaysız lengere.
Soyarlar seni, yan yoldan kaçda gel.
Evleri dört duvar sıvasız ker***ten,
Korkmazsan yat, akrepten bitten,
Yüzleri solmuş açlıktan hararetten,
Kaşınmak istemezsen ilaçını alda gel.
Geceleyin kaşın, gündüzleri tıksır,
Açsanda toksanda ye ha babam kısır.
El ayak olmuş kapkara nasır,
Hoplar zıplar çekirgeler, kaçda gel.
Anlattıklarım aramızda kalsın sır,
Bizim bahçede olur sütlü mısır.
Halı kilim yok, serdikleri yırtık hasır.
Bari yatağı yorganı sırtlanda gel.
Dilbeek / Brüksel 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Ey Hilâl
Göründü Medine ufuklarında nazlı hilâl,
İlk sahurdu sesleniyor,Ûmmî Mektum Bilal.
Yer, gök ehline rahmet saçan, bu ilâhi sinyal,
Kur'an'ın indiği, on bir ayın sultanı Ramazan.
Resûlullahı, ifadeye sığmayan neşe sevinç alırdı,
Görkemli ikramlar, Medine semalarına yayılırdı.
O'nun cömertliğini gören gözler, hayırda yarışırdı.
Kur'an'ın indiği, on bir ayın sultanı Ramazan.
Sesleniyor Kur'an kısacık ömrün var davransana,
İlâhi nurun ışıklarını,ruhun derinliklerine yaksana.
Gün kısa,dönüş yok, tövbe istiğfarda bulunsana,
Kur'an'ın indiği, on bir ayın sultanı Ramazan.
Allah'tan korkan kalbler, Resûlûne itaatle uyar,
Huzuru mahşerde ak yüzler, ilâhi tecelliye mâzhar.
Bu lûtfun karşısında,meşakketlerin ne önemi var.
Kur'an'ın indiği, on bir ayın sultanı Ramazan.
....................
''Ey Hilâl seninde bizim de, Rabbimiz Allah'tır. Bize hayırlı doğ''.
Medine-i Münevvere 1980
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Ey Oğul!
Oğul, akıl durur kader yol alır bilmelisin.
Zorluğu yenmek çok zor, az gülmelisin.
Buna olta derler, bir adım gitme sakın ha.
Anne balık nasihat ediyor oğluna.
Ucunda ki yeme aldanma, yutarsan yanarsın.
Şuna çarpma derler, takılırsan kurtulamazsın.
Kunuşurlarken bir avcı atmaz mı serpme ağını.
Ne gelir elden faydası yok, ısırsan parmağını.
Yavrucak soruyor,üzerimize atılan nedir anne?
Yavrum bunada tepeden inme derler bak dinle.
Kaza geldimi göz kör olur, gayri sakınılmaz.
Ecel ağı düştümü, hiç bir canlı kurtulmaz.
Eğer anlarsan, bir musibet bin nasihatten yeğdir.
Kibir iblise mahsutur, doğru söze ne denir.
İçel / Mut 1988
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Ey Gönül
Çılgınlık yanan tutuşan,korkunç bir ateş.
Başlangıcı katısız delilik, sonu ölümle eş.
Bakma ona sabit kalacağın gözle değmez.
Ecel ansızın gelir,insan bu sırrı bilemez.
Götürülürken mezara, üstündeki örtün beyaz.
Korkma kefeninden başka bir şeyin kaybolmaz.
Ruh kalbe gelince,insanın dili tutulur.
En son kaybedeceğin şey,işitme duygundur.
Ey gönül bak cihana,bir gün sende gideceksin.
İman kalbine oturmadıkça,cennete giremezsin.
Bütün gökleri aşarak yüreğin coşsun.
Başın dik, kudretin sürekli ve daim olsun.
Semalar ötesi,bin bir güzelliğin harika diyarı.
Kâfir adletme gördüğün her günahkarı.
Amasya / Aydınca 1991
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Ey! Köylerin Annesi Mekke
Hayır ile şer hak ve batıl kavga eder,bu sırra erilmez.
İşte Beytül Haramın ilâhi sınırları,ihramsız girilmez.
Dağlarında av hayvanları örkütülmez, yitiğine el sürülmez.
Saygı göstermiyenlere, şefaat eden, kimse bulunmasın.
Aşağıdan yukarıdan cem olup 'Safa'tepesine geldiler,
Allah’dan nur getiren elçiye,istemiyerek kulak verdiler.
Önce tastik sonra inkar ettiler,O'nu yalnız bırakıp gittiler.
O ikisi hiç bir zaman hafiflemeyen,azâp içinde bulunsunlar.
Böğründe çörekleşmiş öyle kin vardıki o kadının,
'Resûl'ün sevimli kızları nikahındaydı onun evlatlarının,
Helâl etmem sütümü,ne işi var bu evde O'nun kızlarının
O ikisi hiç bir zaman hafiflemeyen,azâp içinde bulunsunlar.
Ebu lehebe sen erkekmisin dedi,ipi eline alıp dağa çıktı.
O hain kadın, topladığı dikenleri, geceleyin yola attı.
Azgınlaşan nefsiyle dünya ahiret hayatını, yaktı ve yıktı.
O ikisi hiç bir zaman hafiflemeyen, azâp içinde bulunsunlar.
Mekke’de ilâhi mesajı,ne zaman ki kulaklarıyla işittiler,
Utbe ve Uteybe'ye,baskılarla yüklendiler,işi sona erdirdiler
Daldılar küfre,bizi yolumuzdan kimse çeviremez dediler.
Hiç bir zaman hafiflemeyen, azâp içinde bulunsunlar.
Kûsâyb ibni Kilâb'ı dirilt de seni ondan soralım,
Eğer o tasdik ederse, Resûl'ümüz olarak tabi olalım.
Servetimiz senin olsun,bu davayı bırak orta yolu bulalım,
Hiç bir zaman hafiflemeyen, azâp içinde bulunsunlar.
Resûl'ün, Kitabın, Kâbe'nin kıymetini bilemediler,
Katillerin torunları,acımasız peygamberleri öldürdüler.
Nasip olmadı onlara bir parça bez, kefensiz gittiler.
Kahrolsunlar,hafiflemeyen, azâp içinde bulunsunlar.
Güvenli Mekke şehrine, Beytül Mâmura yemin olsun,
Ey Resûller ve Nebîler serveri,tebliğin bize ışık olsun,
Dilerim Allah'dan sana kin tutanların gözü kör olsun.
Ebu Cehiller, hafiflemeyen, azâp içinde bulunsunlar.
İstanbul / Süleymaniye 1996
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Fatih ve Fetih
Bu fetih, İslam aleminin sekiz yüz yıllık düşü.
Şanlı bir milletin, tarihte muhteşem yürüyüşü.
Ne derlerse desinler, Bizans zaten çürümüştü.
Fetih sabahı, yıldızlar parladı birden semadan.
Yan yanaydı fetihte ki erle, Cihangir kumandan.
Ateşliyorlardı, burç düşüren topları bir yandan.
Tarihin kulağına tok, mert, bir ses haykırıyordu.
Haydi evlatlarım, sizinle beraber öleyim diyordu.
Cengaver ordusu, Bizans surlarını parçalıyordu.
Naralar sanki gök gürültüsü, fethin haşmeti bu.
Yüreklerini ölümle bilemiş, fatihin şanlı ordusu.
Tebşir edilen ordudur, zaferlerden zaferlere koştu.
Çatır çatır çatlarken, çift duvarlar, ulaşılmaz surlar.
Mehterin cenk havasıyla, göz kırpmadan savaştılar.
Ölümü ölümsüzlük bilerek, birbirleriyle yarıştılar.
Bir görseydin o kutsal şehre girerlerken hep beraber.
Gönüllerde sevinç sürur, tarihe sığmayan bu zaferler.
Kapladı bütün İstanbul’u, Allah Allah sedaları yer yer.
Baktıkça tarihime dayanamam, akar gözümün seli.
Hasretin yaman, peygamberim metih etmiş seni.
Asla sökülmez bağrımızda, bu iman ve ecdat hayali.
Özlenen mabedim Ayasofya, boynu bükük susuyor.
Yok bizde ecdada has yürek, hayalim ürperiyor.
Bu ne kör düğüm, melekler de mi sesini işitmiyor.
Canlarını uğrunda feda edenler, elbet huzur bulacak.
Ne olur efkârla ağlama yürek, Haktır baki kalacak.
Hayat bir yeşil yaprak, elbet bir gün sararıp solacak.
……………….
21.mart. 2006 / Brüksel
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Firavunu Çökerten Dalgalar
Mal makam çoğaldıkça, azgınlıklar artar.
İnkarla birleşen hisler,felaketler saçar.
Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz.
Nil nehrinin sularını, kızıl kanlara boyattın.
Tanrınız deyilmiyim diye,nice naralar attın,
Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun.
Sihirlerle tavır koymak ne acıdır gerçekten.
Şeytan ve aveneleri, Musa ile cedelleşirken.
Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz.
Tuğyan ederek hırsından çatlardın.
İlâhi adalet şaşmaz, misliyle cezalandın.
Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun.
Neronun koşusuna benzerdi koşun.
Feryat et, Nemrutllar imdadına koşsun.
Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz.
Sorulmayacak mı sandın, sökülen tırnaklar,
Kesilerek, feryatları göklere yükselen çocuklar.
Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun.
Dev dalgalar üzerinize yıkılıp mezar oldu.
Aleme ibret cesedin, bir tümsekte bulundu.
Allah zalimleri asla başarıya ulaştırmaz.
İnkarcılar o geçitte,boğularak silindiler.
Böbürlenerek, imansız, kefensiz gittiler.
Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun.
Gücün varsa,kabrin kapısını aç da gel beri.
Çağır yardıma, dünyadan gitmek istemeyenleri.
Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz.
Evreni kana boyayan seninle eş değerde,
Kur’an soruyor,bugünün ebu Cehilleri nerde.
Şeref ve izzet Allah’a aittir, kör Firavun.
Güç, kuvvet,hüküm sahibi, kimdir anlarsın.
Yer ve semalarda olanlar,seni lanetle ansın.
Allah ihanet edenleri başarıya ulaştırmaz.
Lessines / 2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Gel Beraber Söyleyelim
Arz ve Semaların Birbirleriyle Seslenişi:
Yıldızlar ziynetim, ay güneş bendedir.
İhtişamım kavranacak cinsten değildir.
Düşün, adem oğlunun amelleri bana yükselir.
Selam veriyor Resûle dağlar taşlar yana yana.
Yer yüzü beşik dağlar direk, yaratılmadı boşuna.
Kur’an-ın penceresinden akıl dolu bakarsan buna.
Değil mi, yer ile gök arası beşyüz sene.
Bak baka bildiğin kadar gökler ötesine.
Sema kapıları açılmadı mı, Allah'ın Resulüne.
Kur’an hamilleri bendedir, iftiharla söylerim.
Üç yer var ki yemin edilmiş bölgelerim.
Allah’ın nurunun ve Cibrilin indiği yerim.
Duruyorum direksiz, tek isminin hürmetine.
Delik göremezsin, gözler hâkir döner sahibine.
Aşina isen, çevir gözlerini Beytül Mamur ötelerine.
Medine’de dir havuzu, yüzerler seherlerde.
Resûlü Kibriyayı severler engin gönüllerde.
Peygamberler, evliyalar, şehitler, yatar bende.
Ah! dili olsaydım gaybın kilitli kapılarının.
Ötelerine kaldır kafanı,yedi kat semaların.
Hele bir düşün azametini, yüce Rahmanın.
Adem hava Cennetten yer yüzüne inmediler mi?
Mahlukatın hayırlı olanını sana bildirmediler mi?
Fevç fevç melekler Ravza’ya iner, yetmez mi?
Arz-ı Muhit olan Kûrsî nedir, iyice düşün biraz.
Çöle atılmış yüzük misalidir, gökler yedi kat arz.
Güçlü olan Allah’dır, buna inkarcılar inanmaz.
Sözümüzü gel beraber söyleyelim Lâilâhe illallah.
Her fani lisanı hal ile söyler durur Sübhanalllah.
Yemin olsun mahlukatı örten nuruna, Allah! Allah.
Brüksel / 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:52 AM
Gençlik!
Saadet boydan aşıyordu geçliğimde.
Ruh hafifliğinde, hayel süratinde.
Ne sevda bitiyordu, ne ateş yüreğimde.
Sınırlar koymamıştım, yanan yüreğime.
Aşıktım gönülden yaşatıp göremediğime.
Körün el yardımıyla tutunurdum değneğime.
Hele ibretle bak, arı su içer bal akıtır.
Ne tuvaf şey, yılan su içer zehir akıtır.
İnsanoğlu, bilmediği şeyin düşmanıdır.
Tokat / 1975
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gerçeği Başka Yerde Arayanlar Rezil Olur
İslâmiyet insan hayatına hareket ve hız kazandıran, canlılık veren son dindir. Allah c.c. insanın geçim kaynağını araştırmasını, ibadet saymıştır. İslâmiyet insan hayatının her safha ve bölümüyle iç içedir.
İlâhî rahmet ve kudretten adalet ve hikmetten nasibini almayan hiçbir şey meveut değildir. Nîmeti iki hayatın mutluluğuna çevirmek elimizdedir. Dinî ölçüler içinde elde edilip dünyadan nasip almaya ve öylece âhiret yurdunu hazırlamaya yönelik olanı nitekim Kur'ân ilâhî murada uygun olduğunu bildiriyor.
Allahu Teâla buyuruyor ki:
* ’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
* Hadis-i şerifte: ‘’….Yarın ölecek gibi ahirete, hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışın! ’’. Buyruldu.
* ‘’Namaz kılınıp (cuma) yerine getirilince, yeryüzüne dağılın da Allah'ın bol nimetinden, geniş lûtfun-dan nasibinizi arayın..‘’. Cuma, 10
* 'Dünyadaki nasibini de unutma.' Kasas, 77
* Allah’ın Resulü s.a.v. buyurmuşlar ki: ‘’ İki günü aynı olan, her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen ziyan etti’’. Beyheki.
* Semüre İbnu Cündüb r.a. anlatıyor: Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
‘’Akıllı kişi nefsine hakim olup ölümünden sonrası için iş yapandır. Aciz kişi ise nefsinin arzularına tabi olup sonra da Allah'a karşı temennide bulunandır. ‘’ Ebu Davud.
Müslümanlara 5 vakit namaz kılmak farzdır. Madem ki Allah bizden 5 vakit namaz istiyor Müslümanlar bu farzıyeti yerine getirmek zorundadırlar. Namaz en güzel iş cetvelidir. Her iyi amelin ücreti sevaptır.
Namaz Müslüman’ın kilometre taşlarıdır. Müslüman 24 saatlik vaktini dilimleyecek bütün dünyevi işlerini bu 5 dilim içerisinde tamamlayacak. Beş vakit namaz ve haftada bir cuma namazına katılmak insana yeterince dinlenme ve iç huzuruna kavuşma imkânı bahşetmektedir.
İmsak atarken Sabahleyin kalkacak abdest’ini alacak gün doğmadan önce sabah namazını kılacak, sora işinin başına koşacak. Sabah namazı, bütün bir gece dinlenen bedeni harekete geçirir ve ruha gıda vererek ona zindelik kazandırır.Sabah aydınlığı insanlar için hele hele Müslümanlar için müstesna yer işgal eder fazileti çok büyüktür. Hadisi şeriflerde ifade edildiği gibi:
Âişe r. anhâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır'. Müslim.
* Ebû Mûsâ r.a: Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer'. Buhârî.
* Büreyde r.a.dan, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İkindi namazını terk eden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.' Buhârî, Nesâî,; İbni Mâce.
İkindi namazını terk eden kimsenin, işlediği amellerinin boşa gitmesi demek, bu namazı terkedenin işlediği işlerin sevabının heder olması veya azalması veya meleklerin Allah'ın huzurunda o kişi lehine olan şahitliğinden mahrum kalması demektir. Bunu, ikindi namazını terk ettiği gün işlediği amellerin sevabı azalır tarzında anlayanlar da olmuştur.
Ebû Hüreyre r.a göre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.' Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî.
* Ebû Hüreyre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.' Buhârî,Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâmet, İbni Mâce.
Sabah namazı vakti, uykudan uyanmanın çok zor olduğu, yatsı namazı vakti de yorgunluğun had safhaya varıp uykunun galip geldiği zamanlardır. Bu iki vakitte camiye ve cemaate gitmek gerçekten büyük bir azim ve gayreti gerektirir.
* ‘’Namaz dinin direği, her hayrın anahtarıdır.’’
* Ebû Hüreyre r.a. Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i: Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.' Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Namaz mü'minin mi'racı olan bir ibadettir. Kişinin salâh ve felâhının, hayatının diğer alanlarında nasıl bir insan olduğunun göstergesi kabul edilebilir. Kulun önce Allah'a karşı görev ve sorumluluklarından hesaba çekilmesinin sebebi, üzerinde bulunan kul haklarının bunlardan ödenecek olmasındandır diyebiliriz. Bu hadis, farzları eksiksiz yerine getirmekle birlikte nâfile ibadetlere devam etmenin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Nafile ibadetler, nâfile namaz, nâfile oruç, nâfile hac, nâfile zekât yani farz olanın dışında verilen sadakaların hepsi ve daha birçok hayır bu sınıfa girer Bu ibadetlerin her biri, Allah katında ecri ve sevabı olan ameller cinsindendir.
* Allah’ın Rasülü s.a.v. Şöyle buyurmaktadır: 'Gerçekten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek kimsedir. Fakat şuna sövmüş, buna zina isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini dövmüş olarak gelir. Şuna buna hasenatından verilir de şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır'. Müslim, Tirmizî.
Öğle yaklaşırken işini yarıladığında, öğle namazını kılacak. Öğle, namazı için camiye gidip cemaate katılmak hayatımızı maddenin kesif ve yorucu havasından kurtarıp ibâdetin ferahlatıcı havasına sokar. İkindi akşamın geldiğinin alarımıdır. Akşama kısa bir zaman kalmıştır.İş sahibi işinin rölantisini ona göre ayarlayacak. Sabahtan beri yorulan cismine bir mola verecek ısınan vücut motorunu abdest suyu ile soğutacak. Abdest deyip de geçmeyelim. Peygamber efendimiz s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest imanlı olmanın alametidir. Namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir’’. Tirmizi.
Müslüman ikindi namazını dinlenmiş vaziyette kılacak kalan işini akşama kadar tamamlayacak. Akşam namazını kılıp yemeğini yiyecek. Çalışan bir insan elbette çok yer. Tok mideyle insanın yatağa yatması oldukça sakıncalıdır. İşte bu sıkıntıyı giderebilmek için abdest alıp yatsıyı da kıldıktan sonra yatacak.Bu farzıyeti her Müslüman son nefesine kadar
Yerine getirmekle yükümlüdür.
Bu ibadet bazılarının zoruna gidiyor ki, onlara camiye gel desen uzaktır, abdest al desen soğuktur derler. Oruç tut desen ben 18 saat nasıl açlığa dayanabilirim derler.
* Resulü Ekrem s.a.v.: ‘’ Bunlar benden değildir ‘’Buyurdu.
Resulullah s.a.v. hayatta iken namaz üzerinde o kadar ısrarla duruluyor ki, o günün münafık yapılı insanları bile, hem de her gün camiye gelerek namaz kılıyorlardı.
* Resulü Ekrem s.a.v. 'Eğer siz benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.' buyururken, az kıldığımız namazımız için de:
* Fahri kainat efendimiz s.a.v.:'Göz aydınlığım, gözümün nuru' buyuruyor.
* Câbir İbni Semüre r.a. dan dedi: Resûlüllah s.a.v. evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: 'Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya! ' Bunun üzerine biz:
Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu: 'Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.' Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Bir defasında, Resûlullah s.a.v. bir gün Mescid-i Nebevî'de sahâbîlerin yanına geldiğinde onların dağınık halkalar halinde oturduğunu gördü. Onlara: 'Sizi neden dağınık cemaatler halinde görüyorum? '. Buyurdu. Peygamberimiz s.a.v. meleklerin Allah'ın huzurunda veya O'nun arş-ı a`lâsının etrafında düzgün sıralar yani saflar halinde durduklarını haber veriyor. Namaz kılan Müslümanların da Allah'ın huzurunda bulunduğunu hatırlatarak o yüce mevkide meleklere benzemeye çalışmalarını öğütlemektedir.
Kendisinin günde beş defa Allah’ın huzuruna çıktığına inanan bir kul her türlü kötülüklerden uzak durur. İşte bundan dolayı, Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 'Namaz insanı her türlü kötülüklerden alı koyar.' Ankebut 45
Allah'u Teâla, bütün emir ve yasaklarını vahiy meleği Cebrâil vasıtasıyla Hz. Peygambere bildirdiği halde, namaz emrini bizzat Peygamberimizi huzuruna çağırarak vermiştir. Bu husus son derece önemlidir.
Mahşerde hesap günü insanlara sorulacak ilk sual Namaz olacak. Sorgulanmak ve sevapları-günahları tartılmak üzere mizan başına davet edilenler, sanki yeni bir kıyamet kopmuş gibi, aşırı korku ve panik içinde mizanın başına gelecekler. Ancak, iman ve ilim sahipleri bu korkulardan emin olacaklar. İnsan hesap verirken en çok sıkıntı çekeceği ‘’ Vaktini nerede harcadın’’ sorusuna vereceği cevapta çekecektir.
Kulun vazifesi Allah’ın ipine yapışmak, tastamam O’na teslim olmaktır. Bu mü’minin iman halidir. Mü’min hatalarını ber taraf ederek Allah’a yaklaşmalıdır. Allah’ ın rızasına nail olmalıdır. Hakkıyla ve kemaliyle iman edenlerden etsin. İmanımızı inancımızı güçlendirsin. Çünkü şu âhir zaman çağında, başta nefsimizin şeytanın şerrinden fitnesinden, kurulan tuzaklardan kurtulmanın imkan ve ihtimali yoktur. Önce kendi nefsimizle cenk edeceğiz. Nasıl cenk edeceğiz? Allah için buğz edeceğiz. Allah için infak edeceğiz. Allah için birbirimizi seveceğiz. O zaman Allah bizi veliler mertebesine yükseltir. İstenende budur
* Cenab-ı Hâk c.c.: Ben ‘’kulumu iki defa korkutmam ‘’ buyurmuştur.
Kul dünyada korkar, hayatını bu Allah korkusunun gereğini yerine getirerek yaşarsa, artık o kul için korku yoktur. Ömür beşikte başlar,mezara kadar devam eden bir yoculuktur....
* Allahu Teâla buyuruyor ki:’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
Namaz dinin direğidir. Direksiz bina olmadığı gibi, namazsız dinde olmaz.Ama namaz kılanın Veyil’de işi ne? Cehennemin en belâlı yeri.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor Peygamber s.a.v. ile beraberdik, birden bire peygamber s.a.v. bir büyük şeyin düştüğünü işitti ve dedi ki:
‘’ Bunun ne olduğunu biliyormusunuz? Diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir dedik.
Resulullah s.a.v.buyurdular ki: Bu yetmiş yıldan beri Cehenneme atılmış olan bir taştır. Bu kadar zamandan beri oraya düşmektedir, nihayet dibine vardı’’. Müslim.
Bazı insanlar namaz kılarken niçin kıldığını bilmiyor. Secde ediyor ama, Firavunluğundan kurtulmuş değil. Şeytan gibi insanları aldatmaya çalışıyorlar. Yüzünü ve alnını secdeye koyduğu halde, niçin en şerefli azasını yere yapıştırıyor onun farkında değil.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: ‘’…. Nice namaz kılanlar vardır ki, onların kârı, yorgun ve uykusuz kalmaktan ibarettir'. Nesaî.
Abdullah bin Mes'ud r.a. dan gelen rivayette ise Nebiyy-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in huzurunda geceden uykuya dalarak tâ güneş doğuncaya kadar uyuyup sabah namazına kalkmayan kimse zikredilse:
* 'O kimsenin kulağına şeytan işemiştir' buyururlardı.' Buhari.
* Rasülü Ekrem s.a.v. Efendimiz: 'Muhakkak sabah namazı ile güneş doğması arasında bulunan rızık taksimi zamanını uykuda geçirmek rızkın bir kısmına mani olur'. buyurmuşlardır. İbn Hanbel.
* Ebû Hüreyre r.a. dan rivâyet olunduğuna göre: Nebiyy-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden herhangi biriniz uykuda iken şeytan ense kökünüze üç düğüm atar. Her bir düğümü bağladıkça: 'Sen yat yat, daha gece uzundur' diyerek attığı düğümün üzerine eliyle vurur. Eğer bir kimse uykudan uyanır da Allah'ı zikreder, hatırlarsa bu düğümlerden biri çözülür, abdest alırsa biri daha çözülür, namaz kılarsa birisi daha çözülür ve zinde ve neşeli olarak ve tertemiz bulunarak, sıklet ve tembellik gibi şeylerden uzak olarak sabaha çıkmış olur. Böyle yapmayıp da güneş doğuncaya kadar gaflet üzere yatarsa vücûdu habîs ve tembel olarak sabaha çıkmış olur'. Buhari, Müslim, Ebu Davud.
Ravi rivayet ediyor ve diyor ki:
* Osmân b. Affân r.a.: Nebiyi-i Muhterem s.a.v. ‘den işittim, şöyle buyuruyordu:
'Hiçbir kimse yoktur ki abdest alsın da âdâb ve erkânına hüsn-i riâyet etsin, sonra farz olan namazı kılsın da o abdest ile daha sonraki namazı kılıncaya kadar (geçen zamân içindeki günahları) mağfûr olmasın.' Buhari.
* Ebû Hüreyre r.a. rivayet edildiğine göre: Resûlullah s.a.v. kabristana geldi ve: 'Selâm size ey mü'minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim' dedi. Ashâb-ı kirâm:
Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler. Resûl-i Ekrem: 'Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır' buyurdular.
Bunun üzerine ashâb: Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah'ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:
' Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı? ' diye sordu. Sahâbe: Evet, tanır, ey Allah'ın Resûlü, dediler. Resûl-i Kibriyâ: 'İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce varacağım' buyurdular. Müslim, İbn Mâce.
Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü kabristana gelerek şöyle buyurmuştur: 'Selam sizlere! Bizler inşaallah sizlere kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmüş olmamızı arzu ederdim.' Sahabeler: Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Ey Allah'ın Resulü! dediler. 'Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır' buyurdu. Bunun üzerine Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden henüz daha gelmemiş olanları nasıl tanırsın? dediler. Allah Resulü: 'Ne dersin? Bir kimsenin alınları beyaz, ayakları sekili birçok atları olsa, bunlar da, renklerine başka bir renk karışmamış simsiyah birtakım atlar arasında bulunsa, o zat kendi atlarını tanımaz mı? ' buyurdu. Sahabeler: 'Evet, ey Allah'ın Resulü, tanır' dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Çünkü onlar abdest almaktan dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları sekili halde gelirler. Ben Havuz üzerinde onların öncüsüyüm. Dikkat edin! Kaybolmuş devenin kovulması gibi, birtakım insanlar da benim Havzımın başından muhakkak kovulacaklardır. Ben onları: Hey! Geliniz, diye çağırırım.' Bunun üzerine bana: Onlar senden sonra dinde değişiklikler yapmışlardır, denilir. Ben de: 'Allah onları uzak eylesin uzak, derim.'
S.Müslim.
Resûl-i Ekrem'in ümmetini Kevser havuzu başında karşılayacağını, bu hadisten bir kere daha anlamış olmaktayız. Peygamber Efendimizin uğradığı kabristanlık, Medine'deki meşhur Cennetül-Bakî Mezarlığı'dır. Resulü Zişan efendilerimiz, kabristana veya herhangi bir kabre uğradığında selâm verirdi. Oradaki ölülerin ziyaretçileri tanıdıklarını, konuştukları sözü ve verdikleri selâmı da idrak ettiklerini yine Efendimiz haber vermişlerdir:
* 'Bir mü'min, dünyada iken tanıdığı bir mü'min kardeşinin kabrine uğrar ve selâm verirse, o kabirde bulunan kişi onu tanır ve selâmını alır'. Zebîdî, İthâfü's-sâde.
Bu sebeple aynen dirilere verildiği gibi, ölülere de selâm verilmesi, Müslümanlar arasında sünnet temeline dayanan bir kuraldır.
Hesap günü sorgulama önce beş vakit namazdan başlayacak. Namazla ilgili sorgulamaya ergenlik çağından başlanacak ve her günün beş vakit namazı teker teker sorgulanacak. Kıldığı namazların sevabı mizanın sağ kefesine ve kılmadığı namazların günahı da mizanın sol kefesine konacak. Beş vakit namazı kılmayanların işi, gerçekten çok ama çok zor olacak.
Sevgili peygamberimiz de ancak beş vakit namazı kılanlara şefaat edebilecek. Çünkü ümmetini abdest azalarının nurundan tanıyacak.
Diğer Önemli bir hususta,
* Mahşerde herkes dünyada tabi olduğu, sevip peşinden gittiği önder ve imamları ile birlikte ilahi huzura çağırılacaklardır. isra, 71
Şeytana uyanlar onun peşinde mahşere geleceklerdir. Zalim, kafir, fasık kimseleri seven ve ömrünü onların peşinde geçirenler onlarla birlikte hesap vereceklerdir.
Hesap vermek üzere Mahşer yerinde, güneş bir mil yaklaşacak. Beyinler kaynayacak. Şu dünyada kaldığın hayatın hesabı sorulacak.’’ Gençliğini nerede geçirdin, Ömrünü nerede tükettin, Malını nereden kazandın, nereye harcadın. İlminle ne amel ettin.’’ Bunların cevabını burada hazırlıyorsan ne mutlu sana. Aksi taktirde,işin zor. Peygamberimiz senin bu dar anında yetişip abdest suyunun nurundan seni tanıyacak. ‘’ Sen benim ümmetimdesin gel Kevser Havzumdan iç. Benim Liva-ül hamd sancağımın altına gir gölgelen diyecek.’’ Kuran ve sünnet ehli değilsen orada nasıl tanınacaksın? Gel kurbanın olayım parlayan bu nuru buradan götürelim.
Taklit ettiğimiz şu Avrupa’nın iş düzenine bir bakın. Tam bir curcuna. İççi memur 8 saat çalışmak mecburiyetindedir.Yaz günlerinde güneş göbeğimizi aşıyor hâlâ saat dokuza gelmemiştir. Öğle zamanı memur dairesine gidiyor. Kışın, gecenin yarısında bakıyorsun ki, işçi memur dökülmüş sokaklara. Nereye? Saat dokuz’ da işe yetişecek. Halbuki gece yarısı.
Bir insan düşünün ki, sigara tiryakisi.Günde bir paket sigara içen şahıs, bir yılda 20 günlük zamanını sigarayla duman etmiştir. 30 yıl sigara içen bir tiryaki 600 günlük ömrünü sigara içmekle heder etmiştir.Ya bu üç dört paketse!
İşte onlar ömürlerini sigara içerek öldürmüştür. Her içilen sigara insan ömrünü 5,5 dakika kısaltıyor. Bir insanın 600 günde neler yapabileceğini düşünelim, sigara iş gücünü azaltıyor, randımanı düşürüyor. Sigara içen Müslüman elini vicdanına koysun bir düşünsün. Bir hiç uğruna geçirdiği günlerin hesabını Allah’a vereceğine bir cevap hazırlasın, malını lüzumsuz yere yakıyor. Sigara kokusuyla namaza, Allah’ın divanına duruyor.Rabbimiz verdiği her nefesi iyiliğe, güzelliğe sarf edelim diye vermiştir. Halbuki sigara içen Müslüman, alın teriyle kazandığı, servetinin bir kısmını, önce sigaraya vermiş sonrada bu servetini yakmak için 600 günü harcamıştır. İşte bu kadar ağır hesabın altına girip işi basite almak akıllı insanların göze alacağı tehlike değildir. Bir ömrün dakika ve saniyelerinin hesabını vermek kolay değildir.
İnsan başıboş yaratılmamıştır ve küçük-büyük bütün işlediklerinden dolayı bir gün mutlaka hesaba çekilecek.
Allah’a bu hesabı verebilecek gücü kendinizde bulabiliyorsanız, haydi bir sigara daha yakınız. Hiç unutmayalım ki, Allah’ın vermiş olduğu malı, gücü Allah rızasına uygun kullanmadığımız müddetçe, bizi ne bulutlar gölgeler, ne de Cennet kabul eder.
Bir defa dünyayı ahiretten ayırma hastalığından vazgeçelim. Mazi müstakbel yan yanadır. Dünya ahiret beraberdir. Şahadet ve gayb birbirine bitişiktir. Kinin olduğu yerde din olmaz.
Bizde dünyayı elimizden kaçırıp Avrupalıya, Amerikalıya ve Yahudi ye kaptırınca ‘’Dünya geçicidir bize âhiret yeter ‘’ demekle yetiniyoruz. Bu neye benziyor biliyormusunuz?
Tilkiye sormuşlar ‘’Seni ormana kral yapalım mı? O da mütevazi bir şekilde ‘’Ben devamlı sandalyede oturmaktan sıkılırım’’. Demiş.
Dünyayı onlara kaptırdık, elimizden kala kala kuru bir duâ kaldı, ama onunda kolu kanadı yok salıyorsun uçmuyor.
Biz horoz kadarda mı olamayacağız.
Dikkat edilirse ezan okundu okunacak hemen bu mübarek hayvanlar ötmeye başlar. Bunlardan rahatsız olanlarda vardır.Horoza sövenlerde var. Bu hayvanların sucu ne nedir ki?
Şair ne güzel söylemiş:
Kalkamıyorsun uykudan, esne ha esne.
Şeytan vurmuş üç düğüm, kalın ensene.
Sen beyhûde san, hepsi gerçek dinlesene.
O namaza çağırıyor, sataşmak yakışır mı sana.
Allah’ın Rasülü şöyle buyurmuştur:
* Ebu Hureyre'den r.a. bildirildiğine göre: Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Sizler horozun ötmesini işittiğiniz zaman Allah'ın fazlından isteyiniz. Çünkü o melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü o şeytan görmüştür.' Müslim.
* ‘’Horoza sövmeyin o sizi namaza çağırıyor’’.Tirmizi.
* 'Horoza sövmeyin! Zira o, namaz için uyandırıyor.'Ebu Dâvud.
* İbnu Mes'ud r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: 'Mü'min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır.' Tirmizî,
Hiç bir şey sebepsiz değildir. Meleklerin ilhamı ile o hayvanlar insanları namaza davet ediyorlar. Sadece horoz değil ki, Cenab-ı Hâkkın bir çok hayvana ilham ettiği doğru haberle (Kuran, Hadis) sabittir. Arıya, karıncaya, Hûd Hûd ilham edilmiştir. Hûd Hûd mühendis idi. Süleyman a.s. ordusu çölde bir araziye konaklandığında, Süleyman peygambere a.s.bu mübarek kuş suyun yerini gösterirdi. Ayrıca suyun yer yüzeyine ne kadar metre uzaklıkta olduğunu da bildirirdi.
İsrail oğullarına altın çağ yaşatan şanlı peygambere, Davud ve Süleyman a.s. selam olsun. Üç ayrı canlıda yararlanmayı biliyorlardı. Peygamberler insanlardan farklı konumdaydı.
Evet, kuşlar da bu dine (İslam’a) hizmet etmişler ve etmektedirler boşa yaratılmamışlar. Hayvanların bu tür hareket ve ses çıkarmaları meleklerin ilhamına bağlıdır. Melek ilham edince, idrak düzeyinde ses çıkarabileceklerini bilgi toplayıp getirebileceklerini biliyoruz.
Arılar bal yaparlar, yaptıkları bu mükemmel balı, deneme, akıl yürütme, araştırma gibi şeylerin neticesi olmayıp doğrudan doğruya onlara Allah’ın bir ilhamıdır. Bu hususları anlamak için, akıl mumu yeterli değildir. Vahiy güneşine ihtiyaç vardır. Hayvanlar algılamada, insanlara nispeten daha hassadırlar.Zerzele, fırtına gibi felâketleri önceden hissetmektedirler. Bize nispetle gayb olan bir şey bazı hayvanlar için görünür hükmündedir. Örnek:
Akbabalar, bizim çift aynalı dürbünle seçemediğimiz, 3000 metrenin üzerinde bir mesafeden, yerde yatan bir ceylanın ölümü yoksa uykuda mı olduğunu tespit etmektedirler.
Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
* ‘’Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı zikreder’’. Saffat, ayet: 1
Varlık âleminde tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Kimi yaratılış özelliği ile, kimi kalbi, kimi diliyle tespih eder.
* 'Doğrusu, biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik' Sad, 18
* 'Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin, dedik. Ona demiri yumuşattık' Sebe, 10
* Ebû Hüreyre r.a: 'Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve [gökyüzünde] iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır' En'âm ayet:38.
âyetinin açıklamasında şöyle demiştir:
* 'Kıyamet günü bütün mahlûkat, kuşlar, vahşi evcil bütün hayvanlar diriltilip hesap yerine getirilir. Sonra aralarında ilâhî takdir gereği adalet uygulanır ve boynuzsuz hayvan boynuzludan hakkını alır. Ardından Allah [c.c] hepsine, Toprak olun! ' emrini verir, onlar da toprak oluverir. İşte bu an, kâfirlerin, 'Keşke biz de toprak olsaydık' diye temennide bulunacakları andır.'
Cenab-ı Hâk Şöyle Buyuruyor:
'İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.' buyuruyor. Zariyat, 56
Gerek cinler, gerekse insanlar ilâhî tasarrufun altında, O'nun mülkünde isteseler de, istemeseler de kul olarak bulunuyorlar. Varlık âleminde insan aklının ve ilminin erişebildiği her şeyin insan için yaratıldığını görüyoruz. Cenâb-ı Hak mutlak ganî olduğundan hiç kimsenin kulluğuna ve ibâdetine ihtiyacı yoktur. O, kullarından taât ve ibâdette bulunmalarını isterken, onları sonsuz saadete eriştirmeyi dilemiştir. Yoksa ne kimseden rızık ister, ne de yiyecek ve içecek. Ama O; her canlının rızkını vermektedir ve mülkün tamamı O'na aittir. Bütün güçler O'nun kudretinin karşısında eğilir.
* 'İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? ' Kıyamet sur:ayet 36.
Her şey bir gaye ve hikmete yönelik yaratılmıştır.Bu ayetler insanın başıboş, gayesiz, amaçsız bir canlı olmadığına dikkat çeker ve insanı kâinat planındaki şerefli yerine oturtmaya yönelir. Kur’an bu inceliğe ve hikmete değinmekte, gerçeği iyice düşünemeyen inkarcılara ışık tutulmaktadır.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resûlüllah s.a.v. buyurdular ki: 'Gece ve gündüzde bir kısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: 'Kullarımı nasıl bıraktınız? ' 'Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık! ' derler.' Buhari, Müslim, Muvatta, Nesai.
* 'Zerre ağırlığınca iyilik yapan karşılığını görür; zerre kadar kötülük yapan da yine karşılığını görür' Zilzal sur:7-8
İnsan denilen şerefli ve mükerrem canlının, böyle bir kitap ile taltîf edilmesinden dolayı daha çok saygılı, korkulu, sorumluluklarını müdrik olup Hakk'a baş eğmesi gerekmez mi? İnsan çok hassas cihazlarla ve gayba açılmış duygularla dopdoludur. Gayba,Vahye, Sâdık rüya’ya, ilhama, inanmayanlar maddenin dar kalıbı içinde kaybolmaya mahkumdurlar.
Mü’minin yardımcısı Allah’tır. Hakkıyla ve Kemaliyle iman etmişlerse, müminlere Allah yardım eder. İzzet yolu, şeref yolu, Allah’a hakkıyla iman etmek ve bu imanın gereğini yerine getirmektir. Şeytan ve nefis insanı ölüm korkusuyla, fakrı zaruret ve mal azlığıyla korkutur. Allah yolunda hizmet etmekten, infak etmekten, himmet etmekten uzaklaştırmaya çalışır. Eğer Allah’a yönelir tam kulluğunu yaparsan, abdestini alıp namaz kılarsan bu korku senden gider. Müslüman öylesine sınırsız enerji gücüne sırtını dayamıştır ki, Allah’la rabıta kurduktan sonra, O’nun karşısına kim dura bilir. Ama Allah’a sırt çevirdikten sonra, bu ibadetleri hafife alıp yan çizdikten sonra ve kula kul olduktan sonra, İstediğin kadar para biriktir, istediğin kadar sayın çok olsun, istediğin kadar maddi imkanlara sahip ol hiç yazar. O itibarla hakkıyla Müslüman olmak bizim davamızın esasını teşkil eder. Kur’an-a ve Sünnete uymak mü’minin şiarı olmalıdır. Allah’ın kitabını öğrenmek ve onunla amel etmek mecburiyetindeyiz. Bu gerçeği yakınlarımıza ve sevdiklerimize anlatmak, tebliğ etmek gerekir. Peygamberimiz s.a.v. ne diyor?
‘’ Benden öğrendiğiniz gerçeği kimseden korkmadan, çekinmeden beyan edeceksiniz ‘‘. Diyor.
Neyin beyan edilmesi lazım? Kur’an-ın ve Sünneti seniyenin açıklanması lazım. Gücenirler gücenmezler diye düşünmeden tastamam açıklanması gerekir. Nefsin başta olmak üzere, insanları azdırmaya saptırmaya kendisini memur kılan şeytan avanesi, şeytan ordusu ve güçleri var. Bunlar arasında bir savaş oluyor. İnsan bunları bir düşünmeli. O zaman yerimizi iyi tayin etmeliyiz.
Nasıl tayin edeceksin? Kültürde, sanatta, Ekonomide, modada hayatın tüm şubelerinde..
Buda Birlikle olur cemaatle olur. Her ev, her sofra, bir sohbet köşesi olmalı Her evde Kur’an okunmalı, Peygamberimiz s.a.v. anılmalı, hatırası dipdiri yaşanmalı. Birbirimizi Allah rızası için sevmeli.Yanlışlar içinde birbirlerimizi ikaz ve irşât etmeli. Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın.Yolunda attığımız her ihlaslı adımda bizi güçlendirsin.
Cenâb-ı Hakk'a hamd-u senalar olsun, hayatın anlam ve hikmetini bize en güzel şekilde açıklayan Resûlüllah s.a.v. Efendimize salât-ü selâmlar olsun.
London / 22 /Ağustos 2006
Kaynaklar…………………….
Kur’an-ı Kerim
Hadis Kaynakları
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gitti Kötüye Dolandı
İnsan oğlu tuvaf,övünür durur,
Hep rüyalarım kurtlu koyunludur.
Gitti kötüye mi dolandı bu gönlüm.
Bacı soğandan acı,küllemişler sacı.
Sen sen ol çevirme kapından muhtacı.
Gitti kötüye mi dolandı bu gönlüm.
Ne yapsam ne söylesem hep hafife alır.
İnsan dediğin biraz olsun,arlanır uslanır.
Gitti kötüye mi dolandı bu gönlüm.
Söz dinletemedim, takatım kalmadı.
Korkular beni ürpertti anam ağladı.
Gitti kötüye mi dolandı bu gönlüm.
Koyunda kene,atta eğer oldum.
Hayatımın baharında sarardım soldum.
Gitti kötüye mi dolandı bu gönlüm.
İstanbul / 1999
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gizli Tutulmuş Ecel
Böylesini görmedim inaçımı inat.
Sağa sola didiş,sonra yan gelip yat.
Bıkmadın mı? gece gez, gündüz çalım sat.
Bak hele, biri ağma, biri şaş,diğeri kel.
İnan her üçündede gizli tutulmuş ecel.
İlahi kader mahkumu bir kalp, iki el.
Lessines / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Göklerin Kalemi
Nefis zebûn, insan nankör, gırtlağına kadar.
Vahyin ilk muhatapları,hakkı inkara kalktılar.
Gönül kirliliğini akıtanlar, boğuldu ha boğulacak.
İnan göklerin kalemi yazdı,asla kaybolmayacak.
Aklın yaya kaldığı, fizik ötesini kim anlar?
Düşün göklerde haber, yer yüzünde ibretler var.
Felaketler kalpleri sızlatır,dönüp arkaya bakılmaz.
Azme koyul bu yokuşlar ter dökmeden çıkılmaz.
Almanya / Köln 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gönlümün Birtanesi
Baki olan ruhsa,apaydın bir güneştir.
Kalb sevdiğinden ayrılmaz ona eştir.
Yürekten sevmek,tutuşmuş bir ateşdir.
Takdir ateşi, senide benimle yakmasın.
Baş gözlerini yummuş ne hoş kulsun.
Huri meleklere eş cemalin,ışığım olsun.
Söğüt dalları gibi,beni tir tir titretiyorsun.
Takdir ateşi, senide benimle yakmasın
Vücut güzellikle övünür,nazlanır durur.
Beni yakıp tutuşturan,aşka götüren bumudur.
Sabah-ı mahşere kadar,gül gülümse dur.
Takdir ateşi, senide benimle yakmasın.
Sevgin yeşermiş açmışsa, nerede nişanesi?
Seni görüp beğenmiyenmi var yedi gün yedisi
Güzel diye sana denir gönlümün bir tanesi.
Takdir ateşi, senide benimle yakmasın.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gönül Pınarı Efendimiz
Köy köy, çadır çadır, söylerdi kasideler.
Yaptığı fedakârlıklar, asırlara eş değer.
Cennetin gülü, gönül çiceği Şeyma’dır meğer.
Nur dağına yemek getiren Hatice annemizdi.
Uzaklaşıyor gibi bir taşın arkasına gizlenirdi.
Saatlerce efendimizi orada bekler gözlerdi.
Bitmeyen sevdalar iki bedende tek bir ruhtur.
Haticetül - Kûbra kadar bana iyilik eden yoktur.
İnananların dev ahlâk ufukları ne yüce ne hoştur.
Bakışların mana dolu güzellik, ey Allah’ın habibi.
Alemlere gönderilen hem Resûlsün hem nebi.
Sen Gönüllerin pınarı Havzı Kevserin sahibi.
Mekke / Arafat dağı 1400H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gönüller Coşar
Güzel kul olmanın yolu,
Gönül, beden, nefis, ruh dörtlüsüyle,
Benliğini diz çöktürerek,
Varma arzusudur secdeye,
Allah'a yüksek saygıyı göstermeye,
O'nun güzelliğini seyretmeye.
O bir gönül arzusudur,
Kalbimi senin için boşalttım der.
O’nun azameti karşısında tir tir titrer,
Melekler o anı zevkle seyreder.
Rahmanın rahmetiyle,
Bütün cihan bu sırrın içinde,
Zikrini, raksını yapar.
Bu iki sır bir araya geldiği zaman,
Gönüller zevkle şevkle coşar.
Doyamıyor ilâhi hazza insan,
İnsanı merdiven merdiven çıkaran,
Bir yücelik sırrıdır namaz.
Gönüllerde ki,
İman çiçeği onsuz yaşayamaz.
Kalpten gelmeyen sevgiler,
Sadece bir tutkudur.
İman çiçeği namazsız infaksız kurur.
Sevgi ve inancın karşısına çıkan zulümdür.
Küfür ve isyanlarını heykelleştiren,
Nereye erişirse erişsin,
Büyüklüğünü hangi ölçüye,
Vurursa vursun,
Her an sönmeye mahkum.
Ya Rab!
Senin yüceliğin, güzelliğin,
Akıllardan, zihinlerden ne geçiyorsa,
Hepsinden ötededir.
O kadar ötede bir şey ki,
Güzelliğinde ötesinde.
İnsanlığın şerefi efendimiz,
Senin akıl almaz güzelliğini,
Söyledi.
Ya ilâhi!
Aklımda,
Şuurumda ve duygumdaki,
Bütün güzelliklerden ötesin.
Her şeyden daha âlasın.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gören Okuyandan Farklıdır (Düz yazı)
İnsanoğlu etki alanında kalmaya kabiliyetli ve yetenekli bir varlık.İnsan kendisinde ki duygusal kuvvet ve kudretini bilememektedir. İnsanların psikolojik yapılarını ve anlama kabiliyetlerini dikkate alarak hitap etmeli, yazmalı, halkın fikirlerini yoğurmak harmanlamak gerekir.
Duygular akıldan daha fazla müyesser olduğu için gezen ve gören, okuyandan farklıdır.... müzik dinlemek, veya görüp gezdikçe insanın duygusallığı artar, Kur'an dinledikçe daha da artar. O zaman insan tabiatın diliyle doğanın simgeleriyle konuşmaya koyulur.
Duygusallığın kesilmemesi için tekrarın önemi büyüktür.Şiir dünyasın da taklit insanı hiç bir sağlıklı bilgiye ulaştırmaz. İnsan kendi tahmin ve kanaatine dayanarak akıl ve kalpleri hayran bırakan bağış kabul etmeyen ilahi kaynaklı, doğrudan bilgiye dayanarak kendine yol çizmelidir.Meşhur edebiyatçılarımız şairlerimiz vardır.bu konuya onlar daha vakıftırlar,çünkü işi ehline arz etmek aklın ve hikmetin gereğidir.
Lessines / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gözler Açık Gider
Yaklaşınca ecel,insan garipliğini hisseder.
Çıktı mı son nefes,yan tarafa düşer eller.
Göz bebeğin şişer,gözler açık gider.
Bir şey işitemezsin,işitme duygularından
Çekerler ruhunu,parmak uçlarından.
Dikilmiş gözler,ruhun çıkışını seyreyler.
Ruh azar azar çekilir,dermanın kalmaz.
İnsanın işitmesi,ruh çıkıncaya kadar kaybolmaz
Bakışlar iki tarafa kayar,gözler açık gider.
Ruhumuz bu eskiyen elbiseyi atar.
Amelinle imanınla kendini ateşten kurtar.
Son bağ koptuğu zaman,gözler açık gider.
Bilmiş ol,her nefis ölümü tadacak.
Tenzili Hakim de, tekrarlandı tekrarlanacak.
Beden terler,ruh çıkar,gözler açık gider.
Bunlar hep gerçek,sen beyhude san.
Ruhun çekilip,son bağın kopacağı zaman.
Dilin tutulur,çenen düşer,gözler açık gider.
Brüksel / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Gücün Varsa Gelde Söndür
Hala sonsuz hayra dudak bükenler varsa,
Madde ötesi dirilme sırrına şaşıp kalınırsa.
Bu iki yüzlülüğün iğrenç inceliğine bakın,
Mahşer ve hesap sonrası,az kaldı yakın.
Allah inancı kutsal,büyük bir duygudur.
Vicdan, gönül ahengi,dengeleriyle kurulur.
Kulun kalbinde ilâhi tecelli yer eder kalır,
Lütuf artıkça,sevgi dalgalanır çoğalır.
Ben kulum bu benim övündüğüm yönümdür.
Sevgi bir ateştir,gücün varsa gelde söndür.
İstanbul/1992
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:53 AM
Güzelsin
Mutluluk saadettir sana canımı adadım
Dünyalara bedelsin ilk ve son muradım,
Kalbimde her yerde, güzelsin hayatım.
Baban varya insanların iyisi,
Gülümsedi anlayamadım ne diyesi,
Sevgilim onun bana tek hediyesi.
Bir fincan kahve ve muhabbet,
Uğurlandık İstanbul'a ha gayret.
Yollar bitmez sabret ha sabret.
Saç kesik diz boyu kod fantolon.
Dinletiyor ama esah, ama yalan.
Dedim izninizle! dedi sabret ulan.
Bizde nasihat olsun diye başladık söze,
Kaşlarını oynatarak gözlerini dikti bize.
Sabret hele, sonra getirirsin onu dize.
Mut / İçel /1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hac Kutsal Bir İbadettir (Düz Yazı)
Milyonlarca Müslüman’ın ‘’Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk ‘’ (Emret Allah’ım! Emret Allah’ım!) diyerek Beytullah’ın etrafında pervaneler gibi döndükleri görkemli manzara, muhteşem görüntü ve gönüllerin Allah’a yaklaştığı zamanların en ulvi mevsimi hac ayıdır.
Gözlerden süzülen gözyaşı ve dünyada ulaşabilecek olan mutlulukların en yücesi…
Bu gün Terviye günüdür. Milyonlarca hacı, Mekke’yi Mükerreme’den beyaz ihramlarıyla, Lebbeyk sedalarıyla, Mina’ya çıkıyorlar. Allah’ım haccımızı mebrur eyle, günahlarımızı bağışla....
Sehl İbnu Sa'd r.a. anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki:
* 'Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder.' Tirmizî.
Allah bu mukaddes ibadeti yerine getirmeyi herkese nasip eylesin. İslam’ın beş şartından biri olan hac ibadeti, hayatın gayesini hatırlatır insana. Sabırla yürüyenlere ebedi mutluluğun kapılarını aralar. Hac, dünyanın her tarafından milyonlarca müminin bir araya geldiği külli bir ibadettir. Orada yapılan dualar, hem zaman ve mekânın kudsiyetinden hem de yönelişin külliyetinden dolayı kabul olur. Kısaca hac, aklını kullanabilen herkese ilâhi huzur verir.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
'Oraya gitmeye gücü yeten herkese, Allah için Kâbe'yi ziyaret edip haccetmek farzdır' Âl-i İmrân, ayet:97
‘’ Ona bir yol bulabilenlerin Beyti haccetmesi Allah’ın insanlar üzerine bir hakkıdır. Kim inkar ederse, şüphesiz Allah alemlerden müstağnidir.’’ Al-i İmran ayet:97
Haccın kabul olması için, haccın farzlarını, vecibelerini, ve sünnetlerini eksiksiz yapmaya çalışmalı, niyeti düzeltmeli, riya karıştırmamalı, ihlasla hareket etmeli ve helal para ile gitmeli.
Kul borçlarını ödemeli ve helalleşmeli, gerçek bir tövbe yaparak bu ulvi yolculuğa çıkmalı.
Peygamber Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
* ‘’Sertlikten ve çirkin şeyden sakının. Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.’’ Müslim.
Haccın faziletini, Fahri kainat Efendimiz s.a.v. şöyle anlatıyor:
* ‘’Bir kimse hacceder ve hac esnasında fena lakırdı söylemez, büyük günahlardan çekinir, küçük günahları işlemekte ısrar etmezse, o kimse günahlarından arınarak annesinden doğduğu gibi hacdan döner.’’ S. Buhari
* ' Kim hac yapar, bu esnada cinsî temastan korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu gündeki gibi günâhlarından kurtulur' Buhârî, Nesaî, İbn Mâce, Dârimî, Ahmed b. Hanbel.
* 'Hac ve Umre yapanlar Allah'ın misafirleridir. O'ndan bir şey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. ' İbn Mâce.
İhramlı olarak o topraklarda ölürse?
O kişi kabrinden Telbiye getirerek kalkacak. Bu hususta ki hadislere bir göz atarsak:
İbni Abbas r.a.hüma dan:
* ‘’İhramlı bir sahabi devesinde düştü, kendine gelemedi ve öldü. Peygamber efendimiz:
Sidr kokulu su ile yıkayınız, başını ve yüzünü örtmeyin ihramıyla kefenleyin. Çünkü o Kıyamet günü mülebbiyen olarak dirilecek.’’ Buyurdular. İbni Mâce.
Hacca gitme imkanı olduğu halde gitmemenin cezası ise: Resulullah s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'Allah'ın evine (Beyt'ül-Haram'a) gitmesine imkan veren azık ve bineğe sahip olup ta hacca gitmeyen kimse isterse Yahudi, isterse Hıristiyan olarak ölsün (fark etmez) . Zira Cenab-ı Hak c.c. Yoluna imkanı olan insanlar için Beytullah'ı hac etmek,Allah'ın bir hakkıdır>buyurur.' Tirmizi.
Hac İbadeti Üç Şekilde Yapılır:
1- İfrad Haccı: Hac ayları içinde umresiz yapılan, farz olan Hac’dır. Bu hacca niyet edenler, ihramdan çıkmazlar. Kurban kesmeleri vacip değildir.
2- Temettu Haccı: Bu haccı, ihrama girdikten Umre ibadetini yaptıktan sonra ihramdan çıkıp, hac öncesi normal hayata dönmek ve Arafat çıkışına kadar serbest olmak isteyen insanlar yapar. Arafat çıkışından önce, yeniden farz olan Hac için ihrama girer ve böylece esas farz olan haccı yapmaya çalışır. Kurban kesmesi vacip olur. Bu hac şekli en kolay olandır.
3- Kıran Haccı: Kıran haccında Umre ve Hac aynı ihram elbisesi ve aynı niyetle, yapılmasıdır. Bu hacda ihramdan çıkılmaz. Kurban kesmek mecburiyetindedir. Bu hac zor fakat sevabı çok olan bir hac’dır.
Bu ibadetlerin kabul olması için, usulüne uygun ve Peygamber Efendimizin s.a.v. öğrettiği şekilde yapılması gerekmektedir. Sevgili Peygamberimizin diliyle ‘’Makbul hac için karşılık ancak cennettir.’’ Hac mevsimi geldiğinde, hacca gidip gelebilecek kadar parası, dönünceye kadar da aile efradının yiyeceği bulunanların, bir diğer tabirle, İslam’ın zengin saydığı kimselerin hacca gitmesi farzdır.
Arafat Gününün Fazileti:
Cabir r.a. dan Resulullah s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’…. Allah katında Arafe gününden daha faziletli bir gün yoktur. Allahu Teâlâ dünya semâsına rahmetini indirir de yer ehliyle semâ ehline karşı övünerek şöyle der: «Kullanma bakınız, perişan bir vaziyette, toz ve ter içinde uzak yoldan bana geldiler. Rahmetimi umuyorlar; halbuki azabımı görmeydiler.» Arafe gününden daha çok, günahkârların cehennemden azad olduğu bir gün görülmez.’’ İbn Mâce.
Enes bin Mâlik r.a. şöyle demiştir:
* «Nebî s.a.v. güneş nerdeyse batıya dönmek üzereyken Arafat'ta durdu da Bilâl'e; «insanlara beni dinlemelerini söyle» buyurdu. Bunun üzerine Bilâl kalkarak, «Resûlüllah'ı dinleyiniz» dedi. Bunun üzerine insanlar sustular. Rasûlüllah s.a.v.:
* ‘’Ey insanlar topluluğu, Cebrail az önce bana geldi ve Rabbimden bana selâm getirerek dedi ki: «Şüphesiz Alla-hu Teâlâ Arafat ve Meş'ari'l-Haram (Müzdelife'nin nihayetinde bir yer) ehlini bağışladı ve onların boyunlarındaki borçlarına kefil oldu.» Bunun üzerine Ömer bin Hattab kalkarak; «Ya Resulullah, bu sadece bize mi mahsustur? » diye sorunca, Rasûlüllah s.a.v. «Bu hem sizin için, hem de kıyamete kadar sizden sonra gelecekler içindir» buyurdu. Bunun Üzerine Ömer r.a. «Allah'ın hayrı ne kadar çoktur, hem ne de güzeldir; ’’ dedi. Ebi Davud,Tirmizi.
Müslim ve diğerlerinin Âişe'den rivayet ettiklerine göre Nebî s.a.v. şöyle buyurmuştur:
* ‘’Allah hiç bir günde, arafe gününde kullarını cehennemden azad ettiği kadar azad etmez. O gün Allah kullarına tecelli edip, onlarla meleklere karşı iftihar eder ve 'onlar ne istiyorlar? ' der.’’
Bir diğer rivayette ise:
* Abbas bin mirdâs es- selemî r.a. şöyle buyurmuştur:
‘’Resûlullah s.a.v. ümmeti için Arefe günü akşamı (Arafat'da) mağfiret duasında bulundu. O'na şöyle cevap verildi:
-Zâlim müstesna onları bağışlarım! . Çünkü ben mazlûmun hakkını zâlimden şüphesiz alırım! .
Resûlullah s.a.v.:
-Ey Rabbim, eğer dilersen mazlûma (hakkını) Cennet'ten verir ve zâlimi bağışlarsın? ..
diye dua etti. Fakat o akşam bu duası kabûl olunmadı. Sonra Resûlü Ekrem (ertesi sabah) Müzdelife'de sabahlayınca anılan duayı tekrarladı ve duası kabûl olundu.
Abbas bin Mirdâs:
Sonra Resûlullah güldü. Bunun üzerine Ebû Bekir ve Ömer:
- Babam anam sana fedâ olsun! . Bu saatte gülmezdin! . Seni güldüren şey nedir? .. Allah seni sevindirsin.
Resûlü Ekrem:
-Allah düşmanı İblîs, Allah c.c. benim duamı kabûl edip ümmetimi bağışladığı bilince toprağı alıp başına dökmeye ve mahvoldum, helâk oldum diye bağırmaya başladı. Gördüğüm onun bu sabırsızlığı ve üzüntüsü beni güldürdü.
Buyurdu. İbni Mâce.
Kurban Bayramının Özellikleri:
Kurban Bayramını Ramazan Bayramından ayıran kendine has özellikleri vardır:
1. Teşrik Tekbirleri: Arefe gününün sabah namazından başlayarak bayramın 4. günü İkindi namazına kadar, her farzdan sonra tekrarlanması gereken tekbirlere ‘’Teşrik Tekbirleri’’ denir. Her Müslüman, toplam 23 vakit namazda erkek ve kadının teşrik tekbirlerini getirmesi vaciptir.
Teşrik Tekbirleri şöyledir: ‘’ Allahü Ekber, Allahü Ekber, La ilahe İllallahü vallahü Ekber, Allahü Ekber ve lillahil’ Hamd.’’
2. Gücü yetenlerin Kurban kesmesi.
3. Zengin olanların Kurban bayramı döneminde haccetmesi.
4. Şayet ihya edilirse, insanı Allah’ın rızasına götüren ve cenneti kazandıran beş mübarek geceden üçü Kurban Bayramından önce ki üç gecedir. Bunlar:
Terviye, Arefe ve Kurban Bayramının *******idir. Terviye, Arefe gününden bir önceki güne denir. Ayrıca, İbrahim a.s. çocuğu olmadığı devrelerde, Allah kendisine bir oğlan verirse onu Allah yolunda kurban edeceğine dair vaad etmişti. Vaktaki kendisine oğlan verildi.Ve yürümek çağına erişti. İbrahim a.s. yaptığı bu nezrini unutmuş olduğu halde, eski adeti üzere Mekke’yi Mükerreme’yi ziyarete gelmişti. Ziyaret esnasında Mina’da uykuya daldığı bir sırada rüyada: ‘’ Ya İbrahim! Nezrini yerine getir. Allah’ın emrine binaen oğlunu kurban et.’’ Diye seslendiğini gördü. Uykudan uyanınca rüyasının Rahmani olup olmadığı hususunda şüpheye düştü. (Bundan dolayı Yevme şek veya Terviye günü diye adlandırılır.) İkinci ve üçüncü *******de de aynı rüyalar tekerrür edince. Bu rüyanın gerçek olduğuna kanaat etti.
Kurban hazırlığına koyuldu…..
Terviye günü oruç tutmak çok faziletlidir. Allah’ın Rasülü s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’ Beş gece vardır ki, bu *******i uyanık kalarak ibadetle geçiren kimse Allah’ın rızasını kazanır ve cennete girmeyi hak eder. Bu *******, Zilhiccenin Terviye gecesi, Zilhiccenin Arefe gecesi, Zilhiccenin bayram gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, ve bir de Şaban’ın 15. gecesi olan Berat gecesidir.’’ Ettergip Vetterhip.
Terviye denmesinin sebebi, hacca gidenler umûmiyetle bu günde susuz bir sâhayı katetmeye hazırlık olmak üzere hayvanlarını bol bol suladıkları, zemzem suyundan çok içip kandıkları, yanlarına gerektiği kadar su aldıkları ve böylece Minâ' ya hareket ettikleri içindir.
Kurban İbadetinin Fazileti:
Kurban, Allah’ın insanlara verdiği nimetlerine karşılık, kulun şükrünün ifadesidir. Aynı zamanda kurban, insanın Rabbine olan vefa borcunu ödemesidir. Bu iş takva ve gönül meselesidir. Kurban kesmek imanın gereğidir. Kurban da zekât gibi hicretin ikinci yılında emredilmiştir. Kurban hakkında Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:
'Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.' Kevser sur: 2
Kurban kesmenin ve kurban bayramında bayram namazı kılmanın vacip olduğuna bu ayet delil gösterilmiştir. Ayrıca Sevgili Peygamberimiz s.a.v. de kurban kesmiş ve kurban kesmeyi öğütlemiştir.
Allahu Azimu Şân c.c. Kur’an da şöyle buyuruyor:
‘’ Kurbanların ne etleri, ne kanları hiçbir zaman Allah’a erişmez. Fakat sizden O’na yalnızca takva ulaşır.’’ Hac sur: 37
Hz. Aişe r. anhâ anlatıyor:
* 'Resûlullah s.a.v. buyurdular ki: 'Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zîra, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla, tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifâ edin.' Tirmizî, İbnu Mâce.
Kurbanı, hür, Müslüman ve zengin olan kimseler kesmekle mükelleftir. Zenginliğin ölçüsü şudur:
Zaruri ihtiyaçlarından sonra, Kurban Bayramının bulunduğu ayda kurban kesebilecek kadar veya yaşayabilecek kadar parası olanların kesmesi vaciptir. Kurban edilecek hayvan hastalıklı veya sakat olmamalı, sürünün en iyilerinden olmalıdır.
Kusurlu Hayvanlar Kurban Edilemez:
1- Bir gözü görmeyen.
2- Topal olup yürüyemeyen.
3- Dişlerinin Yarı yok olan.
4- Kulağının veya kuyruğunun ekserisi,
ön veya arka ayağı kesilmiş olan.
5- Çok zayıf olan.
Bu Hayvanları Kurban Olarak Kesmede Bir Sakınca Yoktur:
a- Boynuzunun bir kısmı kırık veya doğuştan boynuzsuz olan.
b- Dişi hayvanda,erkek hayvanda kurban edilebilir.
c- Koyun ve Keçinin bir yaşını,
d- Altı ayını geçmiş koyun, semiz iri ise,
e- Sığırın iki yaşını,
f- Devenin Beş yaşını geçmiş olması gerekir.
Kurban Kesilirken Dikkat Edilecek Hususlar:
1- Önce bir çukur kazılır.
2- Hayvan Kıbleye dönük olarak yatırılır.
3- İki ön ve bir arka ayaklarının uçlarından bir araya bağlanır.
4- Besmele çekerek,niyet ederek, Bayram tekbiri getirerek..
5- Hayvanın boğazında: a) ‘’Merî ‘’ adı verilen yemek borusu, b) ‘’Hulkûm ‘’ denilen hava borusu, ‘’Evdâc’’ adı verilen, iki yanda birer kan damarı,
6- Bu dört borudan üçü bir anda kesilmelidir.
7- Keseninde kıbleye dönmesi sünnettir.
8- Hayvan soğumaya başlamadan, yani çırpınması durmadan, kafasını koparmak, derisini yüzmek mekruhtur.
9- Kesmesini bilenin, keskin bıçakla kesmesi müstehaptır.
10- Kesmesini göze alamayan, vekiline kestire bilir.
Kurbanın Ve Her Helal Hayvan Etinin Yedi Yerini Yemek Haramdır:
1- Akan Kan.
2- Bevl aleti.
3- Hayaları (Koç yumurtası) .
4- Bezleri.
5- Safra kesesi.
6- Dişi hayvanın önü.
7- Dişi hayvanın bevl kesesi.
Kurbanın Eti:
a- Kurbanın etinin üçte biri evine.
b- Kurbanın etinin üçte biri komşulara.
c- Kalanını da fakirlere vermek müstehaptır.
Dilerse:
a- Kurban etinin hepsini fakirlere sadaka olarak verebilir.
b- Etin hepsini kendi evine bıraka bilir.
İnsan, Allah’ın ‘’Kurban kes’’emrine uyarak, Hz. Peygamberin s.a.v. ve dedesi Hz. İbrahim’in a.s. sünnetlerini yaşatmış olur.
Rasülü Ekrem s.a.v. Kurban hakkında şöyle buyurmuştur:
* ‘’ Kurbanın kanından yere düşen ilk damlalarıyla kurban kesen müminin günahları bağışlanır.’’ Ettergip Vetterhip.
* ‘’ Kim gönül rızası ile kurban keser, sevabını Allah’tan beklerse, kestiği kurban onu cehennemden korur.’’ Ettergip Vetterhip.
Peki ya maddi durumu müsait olup da Kurban kesmeyenlerin durumlarıyla ilgili olarak sevgili Peygamberimiz ne buyuruyor:
* ‘’ Kim Kurban kesebilecek kadar imkana sahip olurda kesmezse, camimize gelmesin.’’ A.g.e. S:155, S. Buhari. Ebû Hüreyre r.a.
Görüldüğü gibi, hadîs'te, maddî durumu müsait olanın kurban kesmesi şiddetle emredilmektedir. Bu durumdaki kimselerin, kurban kesmezlerse, her türlü namazları ve ibâdetleri Allah tarafından kabûl olunmayacağı, 'mescidimize yaklaşmasınlar' ifadesinden anlaşılmaktadır.
Enes r.a. de, Resûlüllah Efendimizin s.a.v. bizzat kendi elleriyle iki koç kurban ettiğini beyan etmektedir. Kurban kesmenin uhrevî mükâfat ve faydasına bir diğer rivayette şöyle işaret edilmiştir:
* 'Kurbanlarınızı büyük büyük kesin. Muhakkak ki onlar, Sırat'ta sizin binek hayvanlarınızdır.'
Bu hadîs-i şerîfte, deve, inek gibi büyük baş hayvanları kurban etmeğe teşvik vardır.
Mihnef İbnu Süleym r.a anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. 'ı işittim şöyle buyurmuştu:
* 'Ey insanlar, her aile sâhibine her sene bir kurbanlık, bir de atîre borç olmuştur. Atîre'nin ne olduğunu biliyor musunuz? O, recebiye dediğiniz şeydir.' Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî, İbnu Mace.
Câbir r.a. anlatıyor:
* 'Hz. Peygamber s.a.v. 'le musallâda hazır bulundum. Hutbesini tamamlayınca minberinden indi. Kurbanlık koçunu, gelip kendi eliyle kesti. Keserken: 'Bismillahi vallahu ekber. Bu benim adıma ve ümmetimden kurban kesmeyenlerin adınadır! ' dedi.' Tirmizî.
Hz.Ali r.a. anlatıyor:
* 'Resûlullah s.a.v. kurbanlık olarak keseceğimiz hayvanın göz ve kulaklarına dikkat etmemizi, 'Kulağı önden delinmişi veya arkadan delinmişi veya ortadan yarılmışı, veya yuvarlak delinmişi kurban yapmayın' diye emretti.' Tirmizî, Ebu Dâvud, Nesâî, İbnu Mâce.
Enes r.a. anlatıyor:
* 'Resûlullah s.a.v. 'Namazdan önce kurban kesmiş olan bilsin ki, kestiği kurban değildir, ailesine et takdim etmiştir, yeniden kessin! ' buyurdu.' Buhârî, Müslim, Nesâî.,
Bu Vecibelerin Kabule Şayan Olabilmesi İçin:
Bu vecibeleri kabul eden ve bunları yaşayacağına dair Allah’a söz veren herkes hacı adayıdır.Her mümin elinden geldiği kadar hacca ilgiyi göstermelidir. Hacla ilgili bilgiyi öğrenmelidir. Müminlerin engin gönüllerinde haccın büyük değişikler yapacağına, Allah’ın rızasını kazanacağına inanarak bu yolculuğa çıkmak gerekir. Her Müslüman için, bir ömür boyu kalbini gönlünü bağladığı, yüzünü döndüğü Kâbe’yi görmek ve ziyaret etmek en büyük bahtiyarlıktır.
Şair ne güzel söylemiş:
İhramlar giyilince, rütbeler, statüler tek tek düşer.
Bak, mahşeri canlandıran milyonlarca beşer.
Duymuyor musun Lebbeyk sedalarını Arşı titretiyor.
Ümmül Kura da, gönül coğrafyamız birbirine kenetleşiyor.
Seyredilmesi bile ibadet sayılan Kâbe gibi yüce bir makamda kul olduğunu idrak ederek, Mübarek Zemzem suyunu içerek, bu farzıyeti bu vecibeleri, Resulü Ekrem’in s.a.v. önerdiği gibi yaparak, iki cihan mutluluğuna erişe bilme gayesiyle, haccımızı yapmak ne büyük bahtiyarlıktır.. Orada konforu rahatı aramamak, Mekke ve Medine-i Münevvere’yi her hangi bir yerle kıyas ederek şikayetçi olmamak, na-hoş olaylara meydan vermemek asli görev ve vazifelerimiz arasındadır. İhramın hiç çıkarılmamak üzere giyilen kefen olduğunu kabul ederek, nasıl ki ölenler kalanlara hiç zarar vermiyorsa, bu şerefli yolculuğa nail olan insan da melek gibi olmaya gayret etmelidir. Bu duyguları bir ömre yaymalıdır.
Hatalı davranışlardan en önemlisi Tavafa başlarken yapılıyor:
Kâbe’de bulunan Hacer-ül esved taşı, Kıyamet günü büyük mahkemeye şahit olarak gelecek, bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Hacerül Esvet taşının, karşısında tavafa başlanır.Tavafını yerine getirip sevap kazanmış olmayı umarken, insanları itmek, sıkıştırmak, yol açmak için dirsekleri ile iterek acı vermek.Bu gibi uygunsuz hareketler neticesinde meydana gelen büyük izdihamlar, bazen hacıların elbiselerinin düşmelerine yırtılmalarına ve avret mahallerinin açılmasına sebep olurken, bazen de düşmelere ve ezilme tehlikesine sebep olmaktadır. Meydana getirilen izdiham ve bunun neticesinde yaralanma ve ölüme sebebiyet verilmesi, hacının Müslüman katili olarak Allah Telâ’nın huzuruna çıkacak olması ne acı bir durum?
İslam dinin prensipleri çok kolaydır, hükümlerini uygulamada hiçbir zorluk yoktur. Sorunlar kendi cehlimizden kaynaklanıyor.
Hacer-ül esved denilen taş, Cennetten gelmiştir. O taşı oraya Allahü Teâlâ koydurdu.
Hacer-i esvedi öpmek sünnettir. Hz. Ömer r.a. tavaf ederken, Hacer-i esvede karşı, ‘’Sen bir taşsın, bir şey yapamazsın! Ama Resulullah s.a.v. öptüğü için ona uyarak seni öpüyorum.’’dedi.
Fahri Kâinat Efendimiz s.a.v. Hacer-ül esved taşı hakkın da şöyle buyurmuşlar:
’’Hacer-ül esved, Cennet yakutlarındandır. Kıyamette, iki gözü ve bir dili olduğu halde getirilir. Tazim ve sıdk ile selamlayanın lehinde şahitlik eder. Riya ve alay ile istilam edenin de aleyhine şahitlik eder.’’ Tirmizi
’’Hacer-ül esvedi hayırlı işlerinize şahit yapın. Çünkü o, kıyamette şefaati reddedilmeyen bir şefaatçidir. Dili ve iki dudağı olacak ve ona elini sürene şahitlik yapacaktır.’’ Taberani.
’’Resulullah s.a.v. Hacer-ül esvedi istilâm ettiklerinde, onu öper ve yüzünü sürerdi.’’ İbni Mâce.
’’Hacer-ül Esvede cahiliye zamanı adamlarının manevi pislikleri bulaşmasaydı, ona dokunup da iyi olmayan dertli kalmazdı.’’ Beyhâki.
’’Hacer-ül Esved kardan daha beyazdı, insanların günahları onu kararttı.’’ Taberani.
Diğer bir hata Terviye günü Mina’ya uğramamak:
Terviye günü, Zil Hicce’nin 8 ‘de hacıların öğle namazında orada cem olmaları gerekirken, genellikle Türk hacıları buraya uğramıyor.Bu Peygamberimizin açık seçik bir sünnetidir.
İbni Abbas r.a. anlatıyor:
*’’Resulullah s.a.v. Terviye günü Mina’ya geldiler. Orada Öğle, İkindi, Akşam,Yatsı ve Sabah namazlarını kıldılar, sonra Arafat’a geçtiler.’’ İbni Mâce.
Mina’da, Enbiyaların bineklerini bağladıkları bir yer var.Yanı başında Mescidi Hayf yer alır. Allah’ın Rasülü yüz binleri aşan ashabıyla Veda Haccında, zikredilen mescide geldiler 5 vakit namaz kıldılar. O gece Mina da yattılar. Sabah namazını kıldıktan sonra Arafa’ta yol aldılar. Ama biz ne yapıyoruz. Mekke’de ki otellerin, atlas döşeklerinde mışıl mışıl uyur sonra uyanır, kestirme yoldan hemen Arafat’a çıkı veririz. Peki nerde bu hacın sünnetleri? ömürde bir defa geliyorsun değil mi?
Benzeri Hata da Müzdelife’de Yapılıyor:
Müzdelife de yatmak sünnet, sabah namazını kılmak ve oradan Mina ya hareket etmek haccın bereketli özelliklerindendir. Bunu Resulü Zişan Efendilerimiz böyle yapmış.Bazı hacı adayları gece yarısı erkenden Mina ya yol alıyorlar. Bu acele davranışlar neden oluyor? Bilemiyorum. Ama, hastalar için veya hac organizasyonunda görevliler için bir sakınca yoktur.
Ya sağlamlara ne oluyor?
Hacıların diğer bir hatalı davranışları:
Mina’da şeytan taşlama noktalarında, Cemrelerde şeytan olduğunu düşünen insan cemrelere hışım, öfke ve kuvvetle gelir. insanlara eziyet eder, öfkeli bir deve gibi öne atılır bir halde bulursunuz. Bu da bir yığın tehlikeyi beraberinde getirir. İnsan bu taşlama ile Allah Teâlâ’ya kulluk ettiğini hatırlamaz. Onu bu zanna binaen meşru ibadetin yerine meşru olmayanını yaparken görürsünüz. Büyük taşları, odun ve terlikleri, hatta eline ne geçirirse şeytan zannettiği cemreye atar. Bu davranışlar mümini kâmile yakışmaz.
Hac da hatalardan bir diğeri ise:
Kurban kesiminin vaktinin dışına tehir edilmesi. Bazı hac organizatörleri hacılarının çokluğu ve kesim elemanlarının azlığı nedeniyle bayramın altıncı, hatta daha sonraki günlere kadar kurban kestikleri olmuştur.
Bazı hacıların kurbanlarını kendi beldelerinde veya başka beldelerde kestirmeleri! Hacı kurbanını ancak ve ancak, Mina’da kesebilir. Kurban, bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günü kesilir. İmam Şafiî’ye göre bayramın dördüncü günü gurup vaktine kadar da kurban kesilebilinir.
Akla Takılan Sorular:
* Kurban bayramında yerine getirilmesi emredilen Teşrik tekbirleri nereden kaynaklanıyor?
- Hz İbrahim, a.s. Oğlu İsmail’i kurban etmek üzereyken, Allah’u Teâla Cebrail’i kurbanlıkla gönderip, Hz İsmail’i kurban edilmekten kurtarmıştır. Cebrail a.s. kurbanlıkla gelirken ‘’ Allahü Ekber, Allahü Ekber’’ demiştir. Bu tekbirleri işiten Hz. İbrahim a.s. ‘’ La ilahe İllallahü vallahü Ekber’’ diyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine kurban edilmeyi bekleyen Hz. İsmail a.s. ‘’Allahü Ekber ve lillahil’ Hamd’’ diye karşılık vermiştir. Coşkuyla okuduğumuz Teşrik Tekbirlerinin sebebi budur.
* Bazıları, kurban kesen kasaba ücret yerine kurbanın derisini verdiklerini görüyoruz.
Kurban derisi satılır mı?
- Kesilen kurbanın deri, et, yün, baş, yağ gibi parçalarının satılması mekruhtur. Kurbanı kestirmek için tutulan kasaba ücret olarak kurbanın derisini ve bar-sağını vermek doğru değildir.
Kurban etinden kasap ücreti verilmez. Kurbanını kendisi kesmeyip başkasına kestirene, ücret yerine et veya kurban derisi vermek caiz değildir.Ancak kurban kesen kimse fakir ise kesme ücretiyle birlikte bir miktar et verilebilir. Kurban derisi kesinlikle ücret olarak verilmez.
Çünkü Peygamber Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
* ‘’Kim kurban derisini satarsa o kimse kurban kesmemiş demektir.’’ S. Buhari
Kurban derisini satmakla, deriyi ücret olarak kasaba vermek aynı şeydir. Sünnete uygun olan kurbanın etini ve derisini tasadduk etmektir. Allah’ın Resulü’nün Veda Haccın da 100 adet kurbanlık devesi vardı. Bunlardan 63’ünü bizzat kendisi kesmiştir. Geri kalanların kesilmesi için ise Hz. Ali ‘ye r.a. vekalet vermiştir. S. Buhari.
Bu konuyu Ali r.a. şöyle anlatıyor:
* ‘’Hz. Peygamber Veda Haccında bir kısım kurbanlarının kesim işiyle beni görevlendirmişti.
Benden kesilen kurbanların etini, derisini, hatta develerin üzerinde ki çullarını tasadduk etmemi emretti. Ayrıca bana kesilen kurbanların kasap ücretini de vermemi emrederek buyurdu ki:’’Kurban kesme ücretini ayrıca biz vereceğiz.’’ Et Tac, C. 2, S. 109
* Hacı baba, hacı teyze gibi.. “Hacı! ” ifadesini kullanmak doğru mudur?
- Hacca giden insanlara bu şekilde hitap etme geleneği vardır. Ancak bu, İslami açıdan doğru değildir. Zira hac da diğer ibadetler gibi, Allah’ın kullarına bir emridir. Namaz kılana “Musallî”, oruç tutana “Sâim” denmediği gibi hac ibadetini yerine getiren insana “Hacı” denilse de böyle hitap etmek uygun düşmez. Bu tarz hitabın insanları gurura ve riyaya sevk etme ihtimali olduğundan kullanılması sakıncalıdır.
Çocuk ve akıl hastaları hacla yükümlü değildir. Çünkü bunlar şer'î hükümlerle yükümlü tutulmamışlardır. Akıl hastasının yapacağı hac veya umre, ibadet ehliyeti bulunmadığı için sahih olmaz. Bu ikisi hac yapsa, sonra çocuk büluğ çağına ulaşsa, akıl hastası iyileşse, bunlara hac farz olur. Çocuğun bülûğdan önce yaptığı hac nafile sayılır. Hadiste şöyle buyurulur:
* 'Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyandan, gençlik çağına girinceye kadar çocuktan, şifa buluncaya kadar akıl hastasından' Ebû Davûd, İbn Mâce.
Kul Hakkı:
Hz. Resûlullah s.a.v. şöyle buyuruyor:
* 'Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helâllaşsın! Çünkü âhirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınır, sevapları olmazsa, hak sâhibinin günâhları buna yüklenir.' Buhârî.
* “Mü’minin ruhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır” Ebu Hüreyre- Tirmizî,. İbni Mâce.
* 'Kibri, hıyâneti ve kul borcu olmayan mü'min, Cennete girer.' Nesâî.
O halde maddi ve manevi olan kul hakları neler olabilir?
1- Dedikodu, gıybet ve iftira kul hakkı kapsamına girer.
2- Kişinin kişisel malına, canına ve namusuna verilen zarar da kul hakkı kapsamındadır.
*Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadisinde Hz. Resûlullah s.a.v. üzerinde kul hakkı bulunan kişilerin kendilerini mazlumlara (hakkı yenen kişiye) bağışlatmalarını öğütler. Bunun yapılmaması durumunda haksızlık yapan kişinin salih amelleri haksızlığı ölçüsünde alınarak hak sahibine verilir. Eğer verilecek salih amel bulunamazsa o zaman da mazlumun günahları zâlime yüklenir. Buhari.
Bu hadise göre kul hakkı, kişinin Cennet ya da Cehennem'e gidişinde önemli ölçüde belirleyici bir rol oynamaktadır.
Ebû Hüreyre r.a den rivayet edildiğine göre, Resûlullah s.a.v.
* 'Müflis kimdir, biliyor musunuz? ' diye sordu. Ashab:
'Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir', dediler. Resûlullah s.a.v.
'Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnad ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir' buyurdular. Müslim, Tirmizî.
Hac ibadeti esnasında tüm günahların bağışlandığı bildiriliyor. Fakat kul hakkının bağışlanması hak sahibinin affına bağlandığı için, üzerinde kul hakkı olan kişinin hac esnasında durumu ne oluyor?
Hak yiyen kişinin salih amellerinden hasıl olan sevapları hakkını yediği kişiye, hakkını yediği ölçüde tabiri caize manevi bir yolla akar. Ruhtan ruha bir aktarma olur bu... Bunun ölçüsü ise, kimi alimlerin yorumna göre; hakkı yenen kişinin affa razı olduğu zaman dilimi süreci kadardır, doğrusunu Allah bilir! Eğer hak yiyen kişinin sevabı yoksa, hakkı yenen kişinin günahı hak yiyene aynı yolla akar. Hak yiyen kişi hacca gittiğinde farz yükümlülüğü düşmekle beraber, eğer hakkını yediği kişi ile helalleşmeden geldiyse, bu ibadet esnasında kazandığı sevapları, hakkını yediği kişiye akar. Yine Arafat'ta günahlarının cümlesi sıfırlandığı için, hakkını yediği kişiden gelen günah varsa, bunlar da sıfırlanır. Ancak, Arafat'tan döndüğü andan itibaren, eğer hala hak ödenmemiş ise, sevapları hakkını yediği kişiye akmaya devam eder. Doğal olarak hac esnasında hakkını yediği kişiden günah akmaz, çünkü kendi zaten sevap kazanıyordur, o sevaplarla borcunu ödediği için, karşı taraftan günah gelmez. Ama hacdan döndüğünde bu hak hala ödenmemiş ise ve verecek sevabı da yoksa, yine hakkını yediği kişinin günahı varsa, onları kendine çeker.
Tövbenin Önemi:
Sevgili Peygamberimiz s.a.v. bir hadis-i şeriflerinde:
* “Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” buyurmaktadır. İbn Mâce.
Başka bir hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz:
* “Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” buyurmuştur. Müslim.
O halde nasûh tövbesi; hemen günahı terk etmek, geçmişte olanlara pişman olmak, gele çekte günah işlememeye karar vermek ve üzerinde bulunan her hakkı sahibine ödemek demektir.
Yüce Allah kullarını tövbeye çağırmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“De ki: “Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Al lah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır.” Zümer, suresi:53
Allah Hakkı ile İlgili Günahlar: Allah hakkı ile ilgili günahlardan tövbe etme nin üç şartı vardır:
- O günahı işlediğine pişmanlık duymak:
- Tövbe edilen günahı kesinlikle terk etmek:
- Tövbe edilen günaha kesinlikle dönmeme kararı:
Tövbe edilmek istenen günah, insanın namusu ve şahsiyeti ile ilgili olduğunda; söylenen söz, eğer mağdurun kulağına gitmemişse, tıpkı Allah hakkı ile ilgili günahtan tövbe edildiği gibi tövbe yapılabilir. Bu tür söylenen sözler, mağdurun kulağına gitmiş ise, o zaman şahsa müracaat edilerek, helallik alınması gerekir.
Kul Hakkı ile İlgili Günahlar:
- Gasbedilen mal, elde mevcut ve sahibi de biliniyorsa geri verilmelidir.
- ancak sahibi bilinmiyorsa, bu mal tasadduk edilerek zimmetten çıkarılır.
- Bir şahısta önceki yıllara ait kul hakları var ve sahipleri de belli değilse, gasbe dilen mallar kadar tasadduk eder, hayır-hasenat yapar.
Medîne-i münevvere ve kabri seâdeti ziyâret:
Sevgili Peygamberimiz s.a.v. hayatta imiş gibi O’nu ziyarete hazırlanmak, Özellikle Medine’de, Kurân la fethedilen kutsal şehirde ve Camisin de bulunduğumuz sırada bir sahabi gibi davranarak, sevgide ve saygıda kusur etmemek müminin şiarıdır.Yol göstericimiz, kurtarıcımız, Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır:
* 'Kabrimi ziyaret edene şefaatim nasip olur.'
* 'Kim beni öldükten sonra ziyaret ederse, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.'
* 'Kim hac yaparda, beni ziyaret etmezse bana katı davranmış olur.'
Bir diğer hadis-i şeriflerinde, efendimiz s.a.v.:
* ‘’Kim bana gelir de selam verirse Allah ruhumu cesedime iade eder ta ki o selamı alayım. buyuruyor. Buna göre demek ki, efendimize kabri başında selam vermek bizzat kendisinin o selamı alması demektir.
Hacda kazanılan manevi hazla, Allah'ın emirlerine daha sıkı sarılma şevki gelir. Şu kısa aklımızla Haccın hikmetlerini düşünürsek, bizlere sabrı ve Allah’a olan şükrü öğretir.Çünkü orada hem sefer hali var, hem nefisle mücadele var. Hac’da günlük elbiselerden soyunup iki parça beze bürünerek ihrama giren insanlar, ziynet ve servetle böbürlenmenin ne kadar boş olduğunu anlar, insanlar arasında ki eşitliği fark eder.
Allah rızası için birbirimizi sevmeli, yanlışlar içinde birbirlerimizi ikaz ve irşât etmeli. Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın.Yolunda attığımız her ihlaslı adımda bizi güçlendirsin. Allah bu hac ibadetimizi kabul eyleye Haccımızı mebrur eyleye..Bu vesile ile Kurban Bayramınızı tebrik eder, hayırlara ve kurtuluşa vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan dilerim. Kurtarıcımız, yol göstericimiz, iki cihan güneşi Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun.
Kaynaklar…………………..
Kur’an-ı Kerim,Hadis Kaynakları, Sahih Buhari, Ebu Davut, Nesai, M. Gümüş, B. Dergisi s.1133, Ettergip Vetterhip.Et – Tac.C.2, S.109, M.M. Okçu. Angelic.Doç. Dr. M. Soysaldı.
Brüksel /1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hangisine Yanam
Ayak üstü peronlarda aç susuz beklersin
Onlar keyf çatsın perişan sensin,
Dörpülenen ömrüm tirenlerde mi geçsin
Günahlarıma mı,çocuklarıma mı yanam.
Dökülen alın teri artmıyan aylık,
Hayat zor, engebeli,hepsi kayalık,
Yok bu illerde mutluluk ve sağlık,
Hasta anama mı,kaybettiklerime mi yanam,
Sadece senmisin ağlayan,hepsi gidecekler,
Hayat çölünde çektiğim ah ve kederler,
Rahat bırakmazlar, dert ederler. seyrederler,
Bağdat'dan,Medineden ayrıldığıma mı yanam,
Nankör insan inatlaştımı gelmez beri
Yıllarca kazandığım yalnız alın teri,
Derlerya eşek ölse kalır semeri
Bıraktıklarıma mı vazgeçtiklerime mi yanam.
Midi Bruxelles /1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hâtemül Enbiyasın
Alemler nura gark oldu, O’nunla övündü,
Kisralar çılgına döndü,tabiat alevleri söndü
Nübüvvet mabedinde,hakikat sabahı göründü.
Kokusu güzel,nuru ışık,canım peygamberim.
Zemzemle yundu, nurla mühürlendi.
Zaman mekan perdeleri, yırtıldı delindi.
O Resûle,ezel ve ebet saygıyla eğildi.
Âlemlere rahmetti, Fahr-i âlem efendimiz.
Ötelerin ötesinde,nurlu yaratılışın temsilcisi.
Bitmeyen merhametin, parlayan güneşi.
Allah’ın habibi Resûllerin efendisi,
Nura götüren,Allah’ın yüce elçisi.
Sevgisiyle,Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip,dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Bulut ağlamadıkça,yeşillikler nasıl güler.
Gönüller sultanı canım peygamberim.
Etrafını kuşatan ikram,Medine semalarına yayılır.
Yüce elçi,ifadeye sığmayan bir sevinç bir hal alır.
Onun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Cihana ışık saçan,Hatemül enbiyasın.
Resûlü Ekrem oturdular,Kubadaki kuyu başına
Müyesser oldu Cennetül âla birkaç arkadaşına.
Çağrıldılar huzuru Resûle isim isim tek başına.
Nübüvvet mabedinin,Havzu kevserin sahibisin.
Severlerdi Resûlü sıkaleyni,bitmez tükenmez hazla
Taat itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzala.
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla
Allah’ın davasını yükseltin, düşmanlarını susturdun.
Söyliyeyimde gönlümde ki,gam dağılsın gitsin.
Bütün övgülerin sevgilerin yücesindesin.
Kıyamete kadar övsem, Sen bitmezsin
Allah’ın Habibi, Resûllerin efendisi.
Medine-i Münevvere/1400H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hayaller ve Kuruntular
Zengin birinin bir çobanı vardı. Çoban çalışması karşılığında
Aldığı yağı, kulübesinde asılı duran bir çömlekte biriktiriyordu.
Çoban bir gün kulübesinde otururken elinde ki değneğine dayanmış
ve uzun hayallerle kendisinden geçmişti.
‘’ Yarın çömleği pazara götürürüm yağı satar, parasıyla kuzulayan
Bir koyun satın alırım ……….
Güzel bir köşk yaparım, evlenirim, çocuğum olur, çocuğuma görgülü ve
Bilgili bir hoca tutarım. Çocuğuma hocasına saygı göstermesini emrederim.
Dinlemese de bu değnekle onu döverim. ‘’
Çoban böyle derken elini kaldırdı, değnek çömleğe değdi.Çömlek kırıldı.
Yağ yere döküldü berbat oldu. Bu işe çok üzülen çoban şöyle mırıldandı:
‘’ Her halde bu, hayal ve kuruntularına kapılan kişinin cezasıdır’’.
Bursa / Temmuz 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hepsi Senin Olsun
İster ipek giy ister şal
Bana teneşir tahtası, sal
Zil tak oyna hal hal,
Gözün aydın olsun tek kal.
Sarmaşık sarmış dal dal
Kase dolu şerbet bal
Sen konuş ben lal,
Her şeyim senin şimdi al.
İstemem dünyada ne servet ne mal
Eşeğe katıra dayanmaz nal
Aç köpekler uğulduyor ister yal,
Şimdi bırakıyorum hepsini al.
Lessines / 1989
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Her Gün Öfkeli
Her gün öfkeli durmadan sızlanır,
İnsan dediğin biraz olsun arlanır uslanır.
Sütten çıkmış ak kaşık, hep kıskanır,
Git aynaya bak, çatık kaş ekşi surat.
Geçmez seninle uzunca bir hayat,
İster yerde, ister karyolada yat.
Alçaldın alçaldıkça günahların kat kat,
Hem suçlu hem güçlü, asık surat.
Gel çıldırma, her sözü zehirli ok,
Attığın palavlalara karnım tok.
Sanki bir melek hiç kabahatı yok,
Avradı eri, peyniri deri saklar çatık kaş.
İstanbul / 1982
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Herşeye Değer
Bir özlemdi geçsede uzun yıllar.
Ta öncelerde vardı bu derin duygular.
Şükür namazı kılalım ulaşırsak eğer.
Hayel veya gerçek, ama her şeye değer.
Ömürde de varmış gitmek hacca umreye.
Allah'ım nasip eyle Belde tül Haramı görmeye.
Bunca zaman boş vakit geçirmişim meğer.
Mukaddes diyar gönlümde arzuladığım ilk yer,
Brüksel / 1986
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:54 AM
Hicret
Yukardan ve aşağıdan cem olup, koşuşarak geldiler.
Koyuldular dinlemeye, önce tasdik sonra ret ettiler.
Birisi vardı, yüzünü ekşitti semavi vahiy gölgesinde.
Ardı sıra dolaştı, dil uzattı Resûl’e, safa tepesinde.
Dedelerinden devraldıkları puta tapıcılık batsın.
Ey Ebu Leheb her gün hüsrana uğrayasın.
Böğründe çörekleşmiş öyle kin, vardı ki o kadının.
Resulün sevimli kızları, nikahındaydı onun evlatlarının.
Dedi, size helâl etmem sütümü, boşayın onları.
Bu sözler Utbe ve Uteybe’ye, bu ne yüzsüz çağrı
Şeytan durur mu, iyice ona dürttü, iş kızıştıkça kızıştı,
Zulüm sancılarını, inkar yangılarını tutuşturdu, kışkırtı.
İpi eline alıp dağa çıktı ki, dikenli çalılar getirecek.
Onu, geceleyin Resulün geçtiği yollara serpecek.
Dilerim Allah’tan o ikisi, hafiflemeyen azaba girsin.
Kahreden mahrumumiyet içinde, acıları dinmesin.
Kâbe’de çirkinlikleriyle, yıla yıkıla gülüyorlardı.
Nur getiren elçiye şair, kâhin, mecnun diyorlardı.
Seni önce ondan soralım, Küsâyb İbni Kilâbı dirilt.
Bu iki yüzlülüğün iğrenç inceliğine bakın Allah şahit.
Mekke den, Batnı Nahle’ye Taif’e dolambaçlı yollar,
Vahiy dolu Resûle, kırılsaydı taş atan eller, kollar.
Kör menfaat akılsız insan sevgisi kime yaraşır bilinecek
Kalplerine zihinlerine kilit vuranlar ektiklerini biçecek.
O gün, felaketlerin, musibetlerin biri gelir biri giderdi.
Boykot zulüm devri, aç kalan ağaç kabuğu deri yerdi.
Kızgın çöllerde Bilâli inim inim inletip ipe gerdiler.
Hakkı inkar et dediler, katillerin torunları Ebu Cehiller.
Mekke’den yükselen feryatlarla ayrıldılar anadan yardan
Gavurcasına işkencelerle çıkarıldılar ana yurtlarından.
Peygamberlerin, mazlumların kaderi olmuş hicret.
Müşriklerin insanlığa kestiği fatura kin, kan, nefret.
‘’ Ey Mekke! Sen Allah katında en hayırlı yersin.’’
Yitiğine el sürülmez güvenli mukaddes bir beldesin.
Başladı vahye dayalı yolculuk, Hira’nın kardeşi Sevr’den
Allah’tan dır bu emri ilâhi, oluşmuş aşikar mucizelerden.
Yoluna dikenli çalılar atılan, son Hâtemül Enbiya’ya
Canlarını siper, mallarını feda ederek, göçtüler Medine’ye.
Güzel mi güzel vâdi Ranûna, Seniyetül Veda dorukları.
İşte tam orada göründü, cihanın en güzel konukları.
Ey Ensar çocukları, bu sevgi ağrılarına ciğer dayanmaz.
Bu sevinç bize yeter, bu sevda büyüktür kalbe sığmaz.
Toplanmış yaşlısı genci, başlamış kasideler söylemeye.
Hahamlar papazlar bile gelmiş, Rasülü Ekremi görmeye.
Habib-i Kibriya’yı, hangi göz gönül istemez ki görsün.
Sana canlar feda, Sen gönüllere şifa, alemlere nursun.
11 / R. Evvel / 1402 / Mekke
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:56 AM
Hiç Değilse Gürle
Bu millete inananların teker teker bize sevgisi yeter,
Buram buram Anadolu, gönlümde tutuşur tüter.
Her varlık sesleniyor kendine has lisanı pâk dille,
Taştan da mı katı kalbin? 'yağmıyorsan,hiç değilse gürle'.
Vicdan sahipleri! bizim olan gönüller,beyinler el oluyor,
Genç nesiller avcumuzdan ocağımızdan uçup gidiyor.
Kalbin temiz olması yetmiyor,bak dinle.
Ağzınla kuş tutsan, koymazsan tavır,hepsi nafile.
'Yarım hoca dinden,yarım tabip candan eder',
Böyle kuşun böyle kuyruğu olur,birader.
Fitne uyuyucudur yatsın, kaldırmayın ne olur,
Günah ve mâsiyet nimetin değişmesine sebep olur.
Allah insanların acele etmesiyle acele etmez,
Ölüm perdesini yırtmaya kimsenin gücü yetmez.
Dünya malum, meydan da, evvel O'nun son O'nun,
Taat ve itaat da Allah'a samimi ve sonsuz olun.
Ya Rabbi işte seni ve Resûlünü inkâr edenler,
Yüreklerine, kalblerine korku, ayaklarına titreme ver.
Brüksel / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
Hiradan İnen Nur
Hayat,
İlâhi mecrasında akıp gitmekte,
Gittikçede kudretini kaybetmekte.
İftira edip yalan söyleyenden
Daha zalim kim vardır?
Kulaklarını tıkayıp kaldıkları
Küfürde.
Allah canını alası,
Katı kalpli, çöl misali,
Sert tabiatlı,
Şirkin önderlerinden birisi.
Ne kadar da cesurmuş!
Deli bakışlarla baktı Rasule,
Baktı da baktı..
Yüzünü ekşitip surat astı.
Sırt çevirip büyüklük tasladı,
Zalimlerin en şerlisi,
Cehennemin,
Derileri kavuran tehdidine karşı.
Kalpte ki,
Bu duygunun düşmanı gururdur.
Bu kalın perde,
Çok çirkin nefis huyudur.
Aklına,
Sığmayan bir inkarla
Öyle bir konuştu ki,
Şiddetli bir şüphe taşıyarak,
Telaşla döndü hemen,
Kavmini hoşnut etsin diye.
Ve dedi ki:
‘’Duyduğum bu söz
Sihirden başka bir şey değil’’.
Bu telaş,
Ve hırcın çırpınışlar,
Haktan yüz çevirenlere
Bir fayda sağlamayacak,
Allah’ın,
Hesabından, cezasından
Kurtulamazlar.
Hiçbir inatçı,
Duygusundan emin değildir.
Küçük bir göleti görüp
Denizi unutmaya benzer.
Nimet verildikçe şımarır azar.
Usanmadan şer ister,
İnadına bu çirkinlikleri yaparak,
Yaradılışı putlara bağlayan gafiller,
Gözlerinde körlük,
Kulaklarında sağırlık olanların
Bakın sonlarına,
Hüsran,
Dayanılmaz bir ateş,
Hiçbir fâcir ondan kurtulamaz.
O derileri kavurur simsiyah yapar,
Onun üzerinde on dokuz görevli var.
Seyredilen kudreti ilâhi,
Nefsin varlık evhamını,
Kökünden silecek.
Açılmış olarak kitabı,
Önlerine koyacak.
Yan çizmek nasıl?
Zalimlerin hasmı olan Allah’a.
Gökler üstünde gelen,
Bu Kur’an, evrensel bir çağrıdır.
Misli bulunmaz Aziz bir Kitap.
Tek değişmez nihayi gerçek,
O’na batıl yaklaşamaz, nur ve şifadır.
Rahman ve Rahim olan Allah,
Elçilerine şaşmaz sırrını Onunla açıklar,
Kalbi maraz olanlara diken gibi batar.
Haydi,
Vaat ettiğin azabı bize getirsene,
Bir görelim dediler.
Putlara mahkum,
Kör ve sağır Müşrikler,
Rasulün, Kitabın, Kâbe’in
Kıymetini bilemediler.
Ölüme,
Koşuştular susarcasına,
İşte orada tutuldular,
Gazap’ı ilâhi fırtınasına.
Mekke de,
Kahrından gazabından
O ölenler yok mu?
Ah bir bilsen.
Bir top kefen nasip olmadı onlara,
Bağırarak can verdiler gebere gebere,
Biri Ebu Leheb diğeri,Velid bin Muğire.
Allah vadinden asla caymaz.
O’nun lutfûyla,
İhsana boğduğu keremiyle,
Bu kulluk çilesini sürdürülenler,
Kur’an’nın,
Gönüllere yansıyan sırrını,
Saygı ve hayranlıkla kabullendiler,
Vahyin dalga dalga inişine şahitler.
Ümmül Kûra'da
Dava arkadaşlarıyla,
Kalbi çarparken,
Güzel beldeden
Bütün beşeriyete,
Şefkat dolu bakışlarıyla,
Gönül dolduran,
Yüz güldüren efendimiz.
Ümmetine vurgun,
Gönül gülü Peygamberimiz.
Salat ve selam olsun sana.
Mekke/ Hira dağı 1402 H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
Hoca da Kızar mı?
Rahmetli hoca çok kızar kötü söylermiş,
meşhur hocanın söylemini hatırladım.
Hocanın kötü sözlerine ve kızmasına içerleyen bir zat
hocayı kadıya şikayette bulunmuş.
Kadı, hoca efendiyi huzuruna celbetmiş,
sonra istintaka başlamış.
- Hoca efendi hakkınızda çirkin bir şikayet var.
Siz önünüze gelene sataşıyor muşsunuz. Bu ne demektir?
Hoca efendi gayet ciddi bir şekilde,
- Efendim ben kızarım Allah rızası için kötü söylerim.
Kadı, kaşlarını çatmış, sert sert hocaya bir iki
atfı nazar ettikten sonra gürlemiş,
- Yahu kötü sözde Allah rızası mı olurmuş?
Derken kapıdan içeriye bir münasebetsiz biri girmiş.
- Kadı efendi, kadı efendi! Sizin işiniz uzun,
benimde yolum uzun. Benim çok müşkil bir sorum var,
onun cevabını ver, ben gideyim,
siz kozlarınızı sonra paylaşırsınız.
Kadı bakmış iş uzayacak. Demiş ki,
- Hadi çabuk sor, mahkemeyi fazla işgal etme.
Adam bütün ciddiyetiyle,
- Kadı efendi benim bir karım var,
halen hayatta ve de tahtı nikahımda.
Bir de güzel baldızım var.
Acaba bu baldızımı karımın üzerine alabilir miyim?
Hoca ayağa kalkmış ve kadı efendiye,
- Kadı efendi! Kadı efendi!
Ben işte böylelerine kötü söz söylerim deyince,
Kadı, hoca efendiye demiş ki:
- Yahu hoca efendi,
Bir kerede Allah rızası için şu herife ne söylersen söyle.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
Huyun Batsın
Sardıkça merak çıkmak ister çarşıya,
Boyun büker insana kaşıya kaşıya.
Çalıştırır onu bunu,okşaya okşaya.
Akşamleyin, celâlleşerek girer eve.
El uzatır ekmeğe, yer geve geve,
Sofrada küfür eder söve söve.
Düşen çıkamıyor nasıl derin kuyu,
Agop'un yerlere batsın huyu.
Karın doymuyorsa bol iç suyu
Lille / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
İbretle Bak Üç Beldeye
Zulüm ve küfürde koşuları hep önde bitirirdi.
Kalmamıştı haya damarı, insanlık onurunu yitirdi.
Yemin olsun ateşten giyecekleri, biçilmiş elbiselere.
Musa ile Harun benzer şafaklarda ki aydınlığa.
Gösterilen mûcizeler fayda vermedi kör Firavuna.
Yemin olsun elinde ki asâya, yol olup açılan denize.
İbretle bak Tûr dağına, gerçekleşen tecelliye.
Bayılıp düşmiştü inen nura, kavuştu teselliye.
Yemin olsun Allah'ın azametine, Nurlu vadiye.
Kur'an da yemin ediliyor,o beldeye, incir ve zeytine.
Yönelmişti anneler annesi, Beytûl-Maktîsin bir semtine.
Yemin olsun Meryeme üflenen ruhun mahiyetine.
Dediler beşikte ki bu sabî, bizimle nasıl konuşacak.
İftiralarından dolayı neredeyse gökler parçalanacak,.
Yemin olsun kabirlerin açılacağı, arzın konuşacağı güne.
İşte orası, günde yüz yirmi şifânın indiği Ûmmûl-Kûra.
Baksana meleklerin tavâf ettiği yere, yükselen nûra.
Yemin Olsun köylerin annesi güvenli Mekke şehrine.
Şam - Ayn Hadra 1981
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
İki Bacı
Biri diğerinde boyca uzunca.
Elleri titriyor bardağa çay koyunca.
İlk kez beraber kaldılar bir ay boyunca.
Atıp tutup çok paha biçtiler.
Arka çıkıp daha da sertleştiler.
Bir demlik çayı bir oturuşta içtiler.
Elverir mi yüreğin, baka baka solsa.
Başına kakma yetim dahi olsa.
Hoşuna mı gidiyor? küsüp darılsa.
Yoğurmuşlar hamur küllemişler sacı
Zarafet hüner timsali iki bacı,
İkisinede yakışıyor firdevs tacı.
Lessines / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:57 AM
İman ve Sevgide Kusur Edenler Utansın
İman ve Sevgide Kusur Edenler Utansın
Hz. Ebu Bekir r.a. Resulullah s.a.v. dedi ki:
Ya Resulullah, ben üç şeyi çok seviyorum.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurdular:
‘’ O sevdiğin üç şey nedir? ‘’
• Senin Mübarek yüzünü temaşa etmeyi,
• Senin huzurunda diz çöküp,sohbetini dinlemeyi,
• Malımı Allah ve Rasülü yolunda sarf etmeyi.
Hz. Ömer r.a., Hz. Ebû Bekir’in r.a. dediği gibi,
Ey Allah’ın Resulü bende üç şeyi çok seviyorum:
‘’Onlar nedir? Ya Ömer buyurdular? ’’
• Hak Teâla’yı seviyorum,
• Cenab-ı Hakkın Kelamını,
• El-Emri bilmağruf venneh yi anil münker.
Sonra Hz. Osman r.a. da, üç şeyi çok seviyorum,
Ya Resulullah dediler.
• Yemek yedirmeyi,
• Selam vermeyi,
• *******i Allah’ı anmayı, gündüzleri oruç tutmayı.
Hz. Ali r.a. da, buyurdular ki:
Ey Allah’ın Resulü, bende üç şeyi çok seviyorum:
• Misafir ağırlamayı,
• Ramazan orucunu yaz ayında tutmayı,
• Müşrikleri, kılıcımla kesmeyi.
Sonra Ebû Zer r.a. şöyle dedi:
Ey Allah’ın Resulü, ben üç şeyi çok seviyorum:
• Açlığı: Çünkü, Rabbimi bu hal üzere çok zikrediyorum.
• Hastalığı: Çünkü, günahlarımın affı için.
• Ölümü: Bu bir özlemdir ki, Rabbime kavuşayım.
Bir hadîs-i şerîflerinde:
Resüllullah s.a.v. Efendimiz de;
* “Bana sizin dünyanızdan üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku ve gözümün nuru namaz.” dedi. Nesai, Ahmed b. Hanbel.
Hadis de, kadına sevgi, saygı ve şefkat gösterilmesi gerektiğine dikkati çekmişlerdir.
Bir diğer hadîs-i şerîfi de, İslâm’ın kadına verdiği büyük kıymetin bir başka ifâdesidir:
* 'Dünyâ’nın hepsi metâ, eşyâdır. Ve Dünyâ’nın en hayırlı varlığı ise, sâlihâ kadındır.'
Yine bir mübarek sözlerinde, sâliha kadınların huzur ve sükûn kaynağı olduklarına işâretle:
Resûl-i Ekrem s.a.v.:
* 'Cenâb-ı Hakk her kime iyi bir eş nasîb etmişse, onun ayakta durmasına ve dîninin yarısına yardım etmiştir. Dîninin diğer yarısını da kendi çalışarak muhâfaza etsin ve Allâh’dan korksun.' buyurmuşlardır.
Dört başı mamur kadına sevgide, kusur edenler utansın.
……………………………
Medine-i Münevvere / 1403H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:58 AM
İnan Bana
Derin bir koku alır ötelerden, avını ararken.
Hayvan açlıktan kıvranır, yorulmuş gezmekten.
Bir de ne görsün dalda asılı kocaman bir but et.
Saldırmadı hemen, dedi tuzak olur,ulân sabret.
Şüpheyle etin etrafında döne döne tur atar,
Bir şey göremeyince, uzağa gider yere yatar.
Uzaktan da olsa gelir,koku aldımı bu hayvanlar.
Bak aksiliğe,kurtda gelmez mi, birken iki oldular.
Bu paylaşım oldukça zor, kim kime kancayı takar.
Kurt,tilkiye ne yapıyorsun dostum der,ete göz atar.
Dedi ki, burda bir but et var görmüyormusun?
Haberim var, ama takatım kalmadı biliyorsun.
Açsın geberiyorsun,neden yemedin ne oldu sana?
Kurbanın olayım, bu gün oruçluyum inan bana.
Kurt iştahları kabartan hırsla, hemen ete uzanır.
Uzandı uzanmasına ama,ölümle burun burunadır
Kulakları sağır eden patlamayla ortalık toz duman.
Kurt kanlar içerisinde, yaralı, bitkin ve perişan.
Hile şeytana mahsus, tilki pevkirerek dalga geçer.
İbretle bakarsan,akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
Keşke görmeseydim,acılar içinde kurdu kıvanırken.
Ne gelir elimizden, tilki eti parçalayıp yutarken.
Yaralı aç kurt ‘’Hani sen oruçluydun’’ der...
Biraz önce top atıldı duymadın mı birader.
Her yüzüne güleni dost canciğer bilme sakın.
Aman ha kötü insana elverip,bir adım gitme yakın
İki şeyin arasında kalmak kadar melun bir dert yoktur.
Derler ya,deveyi yardan aşağı düşüren bir tutam ottur.
Brüksel/2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:58 AM
İnanıp Kalmış Sevdiğine
Yanmış tutuşmuş göremediğine.
Şiirler yazmış,onun şirin sözlerine
İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine.
Koyun kuzu,gözden çayır almaz,
Gönül nazlansa da,sevdiğinden ayrılmaz.
İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine.
Kalb ne ile doluysa,dudaklardan dökülür.
Aşk içini yakar,gözyaşlarını kurutur.
İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine.
Bu sevgi büyüktür,kalbe sığmaz.
Sevda ağrılarına çiğer dayanmaz
İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine
Gerçek seven kalbe, bu duygular yeter.
Sevgi gizli bir bağdır,demirden beter.
İnanıp kalmış,gönülden sevdiğine.
İstanbul / Kadıköy 1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:58 AM
İnanmazsan Sor
Her ceninin yaratılışı bir mûcize, her zerresi ibret.
Et kemiğe giydiriliyor, aslonan bir damla su, hayret.
Birbirimize benzemiyoruz, herkese verilmiş ayrı sûret.
İnanmıyorsan semalar üstüne, gayb alemine sor.
İki damla su, et, sinir, kemik, seni insan yapan bunlar.
Mûkâddes ana karnına, Allah'ın izni ile, inen taze ruhlar.
Bu sırrı ilâhidir ancak bunu, valideler hisseder anlar.
Ağrına giden mi var? kaza kaderi yazan meleklere sor.
Bunlar bir iradeyle dağılır,bir iradeyle toplanır.
Her dudak hareketin, şerefli gözeticilerle kopyalanır.
Görünce ölüm meleğini ne el, ne ayak kıpırdanır.
Bunlar beyhûde diyorsan, Beytûl Mamur ötelerine sor.
Mahşerde herkes birbirini rahatlıkla tanıyacak.
Şekil ve endamın da, zerre miktarı farklılık olmayacak.
En ince ayrıntılarıyla, parmak uçların dahi yaratılacak.
Kaygılanıyor musun? 'Orada dişlerini sırıtıp duranlara' sor.
Sor kendine, kimin yüz sene yaşama şansı var.
Seninle giden iman ve amelin, ne mal ne de yar.
O zaman ağlama demenin ne faydası var.
İnanmıyorsan, dört kişinin omuzun da gidenlere sor.
İncelt kendini, yücelt kendini, bu sıfatlarla davetlisin.
Genişliği yer ve gök arası, Cennetül âlaya misafirsin.
Gel ne olur, bu sonsuz mutluluğun erdemindesin.
Bana inanmazsan, gönüllerde ki Tezilül Hâkim’e sor.
İstanbul 27 Temmuz 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İnsan
Hırs bitmez, şu uzağa düşen emeldir.
Giden gelmez,bu yakına düşen eceldir.
Niçin söndürür göğsünde ki nuru,
Ölüm her ferdin mukadder sonu.
Yer bir karış elvan,semalar yüksek tavan.
Azametli sorumlulukla, yanyanadır insan.
Gent / 1999
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İnsanın Kaderi (Düz Yazı)
Kader, Allah'ın geçmiş ve gelecek bütün olayları ezeli ilmiyle bilmesidir. Yaşanmış ve yaşanacak bütün olaylar zinciri, an an detay detay Allah katında planlanmış ve yaratılmıştır. Kader ilim sıfatına, kaza ise kudret sıfatına dayanmaktadır.Allah'ın ilmi zamana ve mekâna bağlı değildir,Sınırsızdır. Kader 'kalem' ile 'levh-i mahfuz' 'a yazılmıştır. Buna ' alın yazısı' da denir.
İbni Ömer’in r.a. nın rivayet ettiği hadisi şerifte Allah’ın Rasülü s.a.v. şöyle buyuruyor:
‘’Allah, göklerle yeri yaratmadan 50.000 sene önce yaratıkların kaderini yazdı. Arş'ı da su üzerinde idi.’’ S Buhari.
Allahu Teâla, Kamer Suresi:49 ‘ de şöyle buyurmaktadır:
‘’Hiç şüphesiz, Biz her şeyi bir kadere göre yarattık.’’
'OL' emriyle her şeyi bir anda var eden Allah, sadece insanların değil tüm varlıkların kaderini belirlemiştir.
Mutlak kaderi insan değiştiremez. Buna kaderi külliye denir. Allah’a aittir. Her şeyiyle kaderin bir parçası olan insan, o kaderden bağımsız bir şekilde davranamaz.
Kaderi cüz îye’yi de Allah kullarına ait kılmıştır.
İnsan kaderi cüz iyesini kullanmakla hür ve serbesttir. Bu kader çizgisini insan değiştirebilir.
Örneğin, fiili davranışlarını iyiye kullanır. Allah da onu halk eder. Namaz kılacak biri
Bunu yapmayı ister, Allah da bunu yaratır. O da namaz kılar.
Eğer insan kendi iradesiyle kötüye yönelirse örneğin, içki içmek ister, Allah onu halk eder.
İnsan bu kaderiyle tamamen serbest bırakılmış. Bu kader çizgisi değişebilir.
Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
‘’ Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise kendindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.’’ Nisa Suresi:79
İnsan kaderi külliyeyi asla değiştiremez. Onda bir değişiklik söz konusu olamaz. Zat-ı Zülcelal kendine mahsus kılmış. Kaderin önüne perdeler koymuştur. Sadece Allah tarafından bilinen hikmetler sebebiyle, kader bilgisi insanların akıl ve irfanlarından uzak tutulmuştur. Kaderi bu sebeple, ne mürsel bir peygamber ne de mukarreb bir melek bilemez.
Kainatta cereyan eden hadiselerin tamamı bir ilme dayandığı gibi, meydana gelmeleride bir kudretle gerçekleşmiştir.
Kalbin çalışması, Allah’ın yarattığı gibi çalışır, kan pompalar, mide çalışır, organlar hareket halinde olur. Kalbin bu seyrine insan müdahale edemez. Allah ona bir vakit ecel koymuş, o vakti saat geldiğinde kalp durur.
Kalbin çalışması insana verilmiş olsaydı, canına bir şey tak dediği an, kalbine müdahale ederek durdurur kendisini öldürürdü. Anlaşılıyor ki külli iradeye, insan itaat etmeye mahkumdur.
İnsanın doğumundan ölümüne kadar karşılaşacağı olumlu ya da olumsuz gibi görünen bütün olaylar, Allah'ın ezeli ve ebedi ilmi dahilinde gerçekleşir.
Cenab-ı Hâk, Fatır Suresi, 11. ayet de:
’’... Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı) dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.’’
’’Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır…’’ Ali imran Suresi: 145 Buyurmaktadır.
Şanı yüce ve büyük olan Rabbimiz Bir diğer ayet de de:
'Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki, onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Allah'ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz'da) olmasın.'
En'am Sûresi: 59
İbni Mes'ud r.a. dan
Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdik ve kabul edilmiş olan Resülullah s.a.v. haber verdi ve şöyle buyurdu:
'Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenir toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı haline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyle; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, iyi biri mi, yoksa kötü biri mi olacağını yazmakla emrolunur.' S. Bûhari.
Resülullah'ın s.a.v. verdiği bir haberi reddetmek insana yakışmaz. Çünkü her akıl her şeyi kavrayamaz. Kavrayamadığı şeyi reddetmek, akıllı bir insanın yapacağı şey değildir. O halde müminin vazifesi tastamam Allah’a ve Resulüne inanmaktır. Bu müminin iman halidir. Peygamber tebliğ eder açıklar, sen anlamaya çalışırsın. sana yakışanda budur.
Allahü teâlâ, herkesin rızkını ezelde takdir etmiş, ayırtmıştır. Rızk değişmez, azalıp çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Allahü Telalânın 99 isminden biri Rezzak’tır, her varlığın rızkını vericidir.
Allahü teâlâ, buyuruyor.ki:
’’Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.’’ Hud suresi: 6
’’Nice canlı vardır, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir. ‘’ Ankebut 60
’’Rabbin, rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır.’’ İsra 30
Hadis-i şeriflerde de Buyruldu ki:
* Rızk için üzülmeyiniz, ezelde ayrılan rızk sizi bulur. İsfehani.
* Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder. Taberani.
* Rızkı genişleten, daraltan, gönderen yalnız Allahü Teâlâdır. Redd-ül-muhtar.
* Allahü Teâlâdan kork, rızkını güzel yoldan ara, helali al, haramı terk et! İbni Mace.
Oysa kişinin başına ne geleceğini, akıbetinin nasıl olacağını Allah'tan başka kimse bilemez. Kişi, Allah kendisi hakkında öyle yazdığı için bu şekilde hareket ediyor değildir. Bu anlayışın aksine, kişinin nasıl hareket edeceğini Cenab-ı Hak ilm-i ezelisi, sonsuz olan ilmi ile bildiği için öyle yazmıştır. Böyle olmasaydı, kişinin iradesi olmaz, neticede yaptıklarından da sorumlu tutulmazdı. Halbuki insan, her yaptığından sorumludur. Sadece aklı ve idraki olmayanlar sorumlu değildir.
Kader hakkında Allah’ın Rasülü s.a.v. şöyle buyurmaktadır:
‘’ Kader hususunda konuşmayın. Zira kader, Allah’ın sırrıdır. Allah’ın sırrını fasl etmeye kalkmayın’’ Ebu Davud.
Hadisi şerifleriyle bizi uyarmaktadır.Biz görsel alemi göre biliyoruz, birde mana ve hakikat alemi var bunu göremiyoruz, ama inanıyoruz. Mutlak gerçeğe iman etmiş olanlar, gayb alemine, kaza ve kadere inanmakla hâz duyarlar. Allah'ın takdir ettiği kadere gönülden teslim olarak yaşarlar. Aslında kaza ve kadere iman Allah'a imanın sonucudur. Şu bir şaşmaz gerçektir ki, doğru bir itikat insanı, ancak gerçek kurtuluşa eritişirir.
Kaynaklar………………………….
Kur’an-ı Kerim, Muteber Hadis Kaynakları
İbni Hacer Askalani, Kütübü sitte, İ. Canan
Ali Kılıç Kakiz
süper bir paylaşım cok güzel valla eline sağlık....
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İslam'da Baba Evlat Diyalogları (Düz Yazı)
İnsan dünyada yapa yalnız bir varlık değildir. O bir bütünün parçasıdır.Bu bakımdan Sorumlulukların kendisinden öteye taşması, hal ve hareketlerini, toplumun maddi ve manevi bünyesini sarsıcı değil, onu bütünleyici bir şekilde sürdürmesi gerekmektedir.
Allah’ın son dini olan İslâmiyet vasıtasıyla kullarına emrettiği her buyruğun altında sayısız hikmetler ve hudutsuz faydalar vardır.Bu gün psikologların da ispatladığı gibi, rahimdeki bebek anne ve babanın her türlü hareketlerinden etkilendiğinden, anne ve babaya bazı hareketlerden kaçınmalarını ve manevi değerlere yönelmelerini tavsiye etmeyi de unutmuyorlar.
Kur’an-ı Kerim, bu alandaki büyük sorumluluğunu bilmeyen anne ve babaları yer yer ikaz etmiş ve onlara yol göstermiştir. Bu konuda bütün Müslümanlar sorumludurlar. İslam'dan uzaklaşmamız ve daha doğrusu uzaklaştırılmamız neticesinde bugün her şeyi batılı ülkelerden beklemekteyiz. Halbuki eğer İslam'dan biraz haberimiz olsaydı batının ne kadar zayıf olduğunu görürdük.
Batı tasavvurunun cüret edemeyeceği, bütünleşme ve ahenk İslâm’dadır. İnsan oğluna verilen bu büyük imtiyazla, azametli sorumluluk yan yanadır. Düşünen ve inanan insan için, fiziki kıymetinin ötesinde manevi bir değer taşımaktadır. inanan kişi, daima bu şuurla yaşar.
Bütün insanlık bilgisi, ilâhi kelamın büyüklüğünü ve mucizesini teyit etmektedir. Çünkü bu din, ilimle, kitapla ve kalemle başlayan büyük tek dindir. Medeniyetler tarihi şahittir ki, İnsanlığın manevi özü ve varlığı arasında ki dehşet verici çatışmayı çözebilecek, İslâm dışında hiçbir din, Kurân dışında hiçbir kitap yoktur.
Şüphesiz ki her dinin ve içtimâi teşekkülün kendine has bir medeniyeti, dünya ve hayat görüşü vardır ki, milletler arası varlığını ancak o hususi vasfıyla muhafaza eder. Her aklı selime sağ duyusuna bağlı olarak büyük görevler düşmektedir.Gençlik çağı kazanç zamanıdır. Mert olan bu vaktin kıymetini bilir elden kaçırmaz. İhtiyarlık herkese nasip olmaz. Nasip olsa da, rahat elverişli vakit ele geçmez, kuvvetsizlik halsizlik halinde yararlı iş yapılmaz. Bu gün ananın babanın varlığı büyük bir nimet iken, Seni hangi sebep, hangi özür elini kolunu bağlıyor. Senin yaşıtların ordulara komutan, başları dik gözleri istikbalde...
Gençliği yükselten iman ve maneviyattır. Her ikisini de kuvvetlendiren bilimdir.Taşıdığımız bu emanet ağırdır. Tarihi ve şerefli bir yüktür. Allah yolunda fedakarlık yapmadan, Hz Peygamberin s.a.v. takip ettiği usulü benimsemeden başarıya ulaşmak mümkün değildir. Allah Resulünün övdüğü, Türk milletinin sevdiği ve beğendiği iyiliklere ve güzelliklere makyevalist yoldan gitmemiz asla bize kazanç sağlamaz. Hileyle kazanılandan hayır çıkmaz. Gizlilikte fesat vardır.
Kötü insanlar her yoldan gençleri aldatmaya uğraşırken, değişmeden akıntıya karşı durmak kolay değildir.Gençlik zamanıdır para bol, her arzuyu yerine getirmek kolay, helâl olan bu sayısız zevkleri lezzetleri bırakıp da yasaklanan bir kaç zevke sapmak, Allah’a karşı ne kadar çirkin bühtan olur.Biz kuluz başı boş bir deve sürüsü değiliz. İyi düşünelim Mahşer günü utanmaktan pişman olmaktan başka bir şey elimize geçmez. Allah bize Peygamber gönderdi, Kitap gönderdi, bize lütfetti, muhatap saydı,bizi karşısına aldı. Her hatanın bir telafi yolu vardır. Ama terbiyede ki yanlışın bedeli evladı kurban etmektir. Bu kurban Hz. İbrahim’in a.s. İsmail’i kurban etmesi gibi değildir. Genç nesiller, bizim yarınlarımız, bizim olan beyinler avucumuzdan,ocağımızdan kayıp gidiyor. Bizden bu kadar neden uzaklaşıyorlar?
İslam eğitiminden yeteri kadar haberi olmayışından olacak ki, bugün sözde Müslüman aile ocaklarında İslam'la alakası olmayan çocukların yetiştiğine şahit oluyoruz.
İşte bu kesimin çocuklarıyla ebeveynler arasında kalın duvarlar vardır. Baba, ana, ayrı ayrı kaplarda yemek yiyor, çocuklara ayrı sofra kuruluyor.... Birliktelikleri pek nadirdir. Baba namaza gider, oğlu yanında yoktur. Baba Cumaya gider, çocuğu sabahtan itibaren ortalıktan toz olmuştur. Baba düğüne gider, oğlu ise başka bir alemde başka bir toplumun içerisindedir. Baba gezmeye gider, oğlu bir mazeret uydurmuş ve çoktan kaytarmıştır. Yemekte bile beraberlikleri teşehhüd miktarıdır. Oğul ya baştan elini çabuk tutar baba gelinceye kadar yemeğini yer defolur, yada topal köpek gibi ayağını sürüye sürüye sofraya gelir ki baba çoktan sofradan kalkmıştır. Giyimlerinde moda farkı vardır.Bir birlerine benzer yanları yok gibidir. Evliliğe sıra geldi mi her biri ayrı telden çalmaktadır. Baba ile oğul arasında 20-30 gibi bir yaş farkı bulunmasına rağmen baba ile oğul ayrı asırların insanlarıdırlar. Baba ile oğlu, ana ile kızı ancak yakınlarından birinin ölümü bir araya getirebilir. Oda belki. Yakın olmaları lazım gelen bu insanlar, neden birbirlerinden bu kadar uzaktırlar?
Gerçek sebep ise, Müslümanların bilgi seviyelerinin düşük olmasıdır. Eğer Müslümanlar arasında bir anket yapılacak olursa % 80’ ninin sübhaneke Müslüman’ı olduğu anlaşılacaktır. Bu insanların dinleri taklid, terbiye metotları baba mirasıdır. Kur’ana dayalı olmayan taklid, o ne görmüşse yalan yanlış ne duymuşsa hiçbir kritere tabi tutmadan inanmıştır. Bu görgüye dayalı bir takliddir. Zamanla dinin derinliklerine kök salmış bir daha sökülüp atılması imkansız hale gelmiştir ki, gücün varsa gelde çıkar. Öyle bir sarılır ki yanlışlara, onu oradan dozerle bile döndüremezsiniz.
Taklidde ne akıl vardır nede mantık vardır, ne de ilim vardır. Onda şiddet vardır, onda hased vardır, onda küsme vardır, onda selamlaşmama vardır. Onda başkalarını küfürle itham vardır. Menfilik adına ne ararsan onların hepsi vardır.
Terbiye anlayışı, yumruğunun her derde deva olduğunu zannetmektedir. Tek sermayesi yumruğudur. Asıp kesmenin tek çıkar yol olduğunu inanmaktadır. Gözlerinin kırmızısını çevirmenin bütün buzları eriteceği kanaatindedir. İnancına göre sopayı Allah Cennetten çıkarmıştır ki, insanlar onunla terbiye edilsinler. Onun düşüncesine bakarsan, Sopa kapının arakasında öyle bir yere konmalıdır ki, karı ve çocuk her giriş ve çıkışında görsünler. Görsünler de başlarına geleceğe mukayyet olsunlar. Yani mümkün olsa da köyümüzün şehrimizin mezarlığına giderek ölülere bir seslensek:
‘’ Babalarından ve kocalarından dayak yememiş olanlar ayağa kalksın’’ acaba kaç kişi ayağa kalkar ne dersiniz? Bir Şöyle nida etsek:
‘’ Ey babalarından ve kocalarından dayak yiyenler lütfen ayağa kalkın’’ Acaba kaç kişi ayağa kalkmaz dersiniz?
İşte biz bu sistemle büyümüşüzdür. Bildiğimiz tek metod budur.
Türklerin bulunduğu Avrupa ülkelerinde ki durum yürekler acısıdır, hangisini sizlere anlatayım, ayda bir defada olsa camide yapılan düğünlere rastlamak mümkündür. Bir kısım Müslümanlar ‘’İslâmi’dir’’ diyerek düğünlerini camilerde yaparlar. Fakat yapılan düğün cenaze merasiminden pek farklı değildir. Nikahtan önce vaaz yapılır, ilâhiler okunur merasim bitmek üzeredir hâla damat namzedi ortalıkta yoktur. O parklarda arkadaşlarıyla düğünün tadını çıkarmaktadır. Ya Camidekiler?
Hoca, 50’lik 60’lık cemaate evliliğin faziletini anlatıyor anlatılan cemaat evdeki karısının adını unutmuş, hayız ve nifastan kesilmiş cemaat. İçeride şâyet bir çocuk yada iki tane çocuk görürseniz iyi bakın, çocuğun bel kayışı babanın şalvarının uçkuruna bağlıdır. Şimdi bu kesim başlarını avuçlarının arasına alıp düşünmelidirler.
Bütün varlıkların özü olan insan, eğlence ve oyun için yaratılmadı. Bir evlat babasına moruk, anasına koca karı, nasıl söyleye bilir? Bunun sebeplerini Müslümanlar bulmadıkça daha kafalarını çok duvarlara çarparlar. Müslümanlar bu yanlışı bulmalıdırlar, kafa yapılarını değiştirmelidirler. Çocuklarını azarlamadan önce kafa yapılarını ve babadan kalma yanlış mirası terk etmelidirler. Bunu Yapmadıkları müddetçe çocuklarını bulacakları yer, uyuşturucunun kucağıdır.
Anne babaların dini bilgileri yetersiz olabilir ama, temiz ahlakı v e görgü kurallarını da öğretemezler mi? Memleketlerini, tarihlerini anlatamazlar mı? Şayet bunların hiç birisi ailede yoksa evlerine bir gazete, bir iki dergi de mi? Temin edemezler? ‘’ Dini eğitim olmasa da olur, Müslümanız ya! ’’ Diyorsak en kolayı var oda maddi külfet çekmeden çocuklarımızı Hıristiyan misyonerlerin önüne yem diye atalım, veya diskolara, dansinglere gönderelim, sokağa fırlatalım, eroin, kokain sattıralım da daha çok para kazanırız değil mi?
Resulullah s.a.v. evrensel mesajında ‘’Ehlinizi Cehennem ateşinden koruyun ‘’buyuruyor.
Avrupa görmüş bir çok Müslüman aileler var. Onların çocuklarından, heder olmuş birinin kıssasını anlatayım.
Sözünü etmeye çalışacağım şahsın çocuklarından en büyüğü 17 yaşında olmak üzere üç oğlu vardır. Bu zat eski sitil terbiye eski sitil baskı ‘’ Kalksana lan, namazını kılsana soytarı. Kur’an-ı Kerimi okusan geberirmisin haydut. Nerelerde süründün bu gün yine? Bir meyhaneye falan gittiğini duyarsam parçalarım alimallah. Bir yaramazlığın kulağıma gelirse yiyeceğin sopayı sen hesapla. Adam olacağın yok it oğlu it. Eşek adam olurda sen adam olmazsın. ‘’ Vesaire…
Zaman çabuk geçiyor, bir ara bu şahsın oğlunun hastaneye düştüğünü duydum, sebebi malum uyuşturucu kullanıyormuş. Ağlayan bu babaya teselli üstüne teselli verseler de nafile. Yanık yürekli baba diyor ki: Evladımın tedavi ile iyileşeceğini bilsem, Sabahlara kadar namaz kılacağım amma, ben benim sıpamı bilirim, bu iplik boya tutmaz.
Hastaneden çıkıp gelen oğlunu, 17’ lik delikanlıyı evden kovuyor. Şöyle diyor: ‘’Şayet evden kovmamış olsaydım diğer kardeşlerini de **** yapacaktı’’.
Ayırtla pirinççin taşını şimdi. İşte kabahatimiz cehlimizdendir, bilgisizliğimizdendir. Kimimiz asrın manasını bilemiyoruz, kimimiz dünyanın manasından haberdar değiliz, kimimizde dininden haberdar değildir.
Dinimizde bize sunulan öğütlerde, babanın evladına hitap şekli nasıl olmalıdır? Hangi ifadelerle babalar evlatlarına hitap etmelidirler?
Peygamberler Allah tarafından seçilen, yaşantıları vahyin kontrolünde olan ve insanlık âlemine miras bırakabilecekleri güzellikte bir hayat yaşayan elçilerdir, aynı zamanda bir ev reisi babadır. Baba olarak evladına nasihatleri, öğütleri, uyarıları vardır. Bunlar, bazen ikili konuşmalar, bazen de sadece babanın diliyle tüm insanlığa verilen öğütler biçiminde yansıtılır bizlere.
Tufanda kendi öz evladını kurtarma çabasında olan, Hz. Nuh’un çağrısıdır:
* Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenarda kalmış oğluna, “Ey oğulcuğum! … Gel bizimle sen de gemiye bin. İnkârcılarla beraber olma.” diye seslendi. Hûd,sur: 42
Oğlu İsmail, kendisinin yanısıra yürüyebilecek bir yaşa ulaşınca babası (Hz. İbrahim) şöyle dedi:
* Oğulcuğum! Rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin bu işe… Saffat,sur: 102
Yakub oğlu Yusuf’a şöyle dedi:
* Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine sakın anlatma. Yoksa sana tuzak kurarlar. Yusuf, sur:5
Lokman oğluna öğüt vererek,
* Ey oğulcuğum! Allah’a eş koşma. Doğrusu şirk büyük bir zulümdür.” demişti. Ey oğulcuğum! İşlediğin bir hardal tanesi de olsa ve bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerin derinliklerinde bulunsa, Allah onu getirip ortaya kor. Doğrusu Allah Latif’tir, her şeyden haberdardır. Ey oğulcuğum! Namazını kıl, iyiliği emredip kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. Lokman, sur: 13-17
Ayetlerde, baba-evlat arasındaki hitap tarzının hepsinde bir şey dikkat çekicidir. Bu ayetlerde daima “Yâ Büneyye! ” kelimesi kullanılmıştır. Bunun dilimizdeki karşılığı ise, “Ey oğulcuğum/Yavrucuğum” demektir. Ayetlerde yer alan bu ortak ifadede, baba-evlat ilişkilerinde olması gereken sevgi ve şefkat ortamına dikkat çekildiğini söyleyebiliriz.
Evlatlar güle, büyükler bahçıvana benzer. Gül, bahçıvanın elinde canlanır, hayat bulur.
Peygamberimiz s.a.v.
* 'Hiçbir baba evladına güzel edepten daha üstün bir bağışta bulunamaz' buyurarak çocuğumuzun dört başı mamur yetiştirildiği takdirde, anlam bulabileceğini ifade etmiştir.
Diğer bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz s.a.v.
* 'çocuklarınıza ve aile halkınıza hayır öğretin ve onları edepli yetiştirin'. Buyurarak bilhassa aile reisi babayı ev halkının eğitiminden mesul tutmuştur.
Diğer bir hadislerinde:
* ‘’Evlat kokusu, cennet kokusudur. Ey insanlar! Allah’a tövbe ve istiğfar ediniz, ben günde yüz kere tövbe ediyorum. ‘’
* Resûlullah s.a.v. çocukları sevmeye teşvik ettiği gibi, çocukları sevmemeyi kalp katılığının, merhametsizliğin bir alâmeti, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmanın bir sebebi olarak ifâde etmiştir.
Çocuk terbiyesinde onların sevilmesi mühim bir yer tutar.Yuvanın mutluluğuna katkıda bulunmayı kendi istek ve tutkularının üstünde tutan fedakar baba ve ana tipinin buluştuğu yerdir. Ancak sevgi, hoşgörü ve samimiyetin bulunmadığı bir yuvada, maddi ihtiyaçlar karşılansa bile huzura kavuşulamazlar.
Bazı ebeveynler, daha küçükken uykusunu alamaz diye çocuğunu namaza uyandırmayan, soğukta üşür diye abdest aldırmayan, acıkır diye oruç tutturmayan, gününü gün etsin diye gayri İslam’i eğlenceler gönderen, serbest yetişsin diye ahlak mefhumu nedir tanımayan ebeveyn, çok sevdikleri çocuklarına kıymaktadırlar.
Hatta hassas davranmayan ana baba da günaha girer.... -Çocuklara helâl süt emzirecek, koruyacak ve iyi terbiye edecektir. Ana imajını verecektir.
* Hz. Peygamber s.a.v. 'Müminler arasında imanı en kusursuz olan, ahlakı en güzel olandır. Ahlak bakımından en iyiniz de, ailesine karşı en iyi olandır” buyurmaktadır. Tirmizi Ebi Davud.
Ailede eğitimin önemini şu hadis pek güzel anlatır:
* 'Kişi ehlinin cehaletinden daha büyük günahla Allah'a kavuşmaz'.
Kız çocuklarının eğitimine ve yetiştirilmesine İslam büyük bir önem vermiştir.
* Resul-i Ekrem şöyle buyurur: 'Üç kızı olup, ihtiyaçtan kurtarıncaya kadar onlara iyi bakan, yedirip giydiren kimse elbette cenneti kazanır'.
İşte gün günde beter olmakta, gurbette insanımızın iffeti hayası, ırz namus telakkileri hoyratça sömürülmektedir.Çocuklarımız uyuşturucu ve bir avuç seks simsarının karşısında yapa yalnız kalmışlardır. Genç neslin mükemmel bağları göz göre göre ölüm makineleriyle kırılmaktadır. Yabancıların uğursuzların iştahına yavrularımızı terk etmeyelim. Ama sürüden bir koyun olursan güdülmeye mahkum ve müsait isen tehlikesizsin, zararsızsın sana bir şey olmaz. Bir şey yapmazlar. Hiç olmazsa kalplerimizle kötülüklere buğz edelim. İmanın en zayıf noktası olan bu seviden daha aşağıda başka bir mertebe yok artık müminler için. Doğru olanı da kimseden saklamayalım. Ancak her gecen günün kötüye gittiğini söylemek bir borç olmaktadır. Huzuru mahşerde bildiklerini söylemeyenlerin ağzına, ateşten gem vurulacak denmiştir.
* İşte o gün ağızlarını mühürleriz, Bizimle elleri konuşur, ayakları da yaptıklarına şahidlik eder.Yasin sur ayet:65
Resulü Zişan efendimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır:
* ‘’ …Siz o kitabın akıllara hayret verici hükümlerine itaat ediniz. Saydığı örneklerden ibret alınız. Çoluk ve Çocuğunuza ilim öğretiniz. Topluluktan doğruluktan ayrılmayınız….’’
Peygamberimizden, Sahabesinden, Tabiinden, büyük liderlerimizden, düşünürlerimizden daha iyi Müslüman olmak iddiasında bulunursak yanılırız. Hz. Peygambere s.a.v. yönelelim, Onu rehber bilelim, O bizim iki cihan güneşimizdir. Peygamberimizin s.a.v. metodu, misyonu mesajı evrenseldir. Kim Ona sarılırsa bu onu kurtuluşa götürecektir. Bu duygular içerisinde kırılmadan darılmadan vicdan muhasebemizi yapalım.Nefislerimizi hesaba çekelim. Evlatlarınıza daha sevecen müşfik davranalım.Ülkemizi düşünelim.Bu dilek ve duâ ile kurtuluşa mutluluğa yönelelim.
Kaynaklar………..
Kuran-ı Kerim
Muteber Hadis Kaynakları..Üç B. Bela. N: Yazar, İslam da Aile hayatı. Veda hutbesi..
Lessines /2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İsra ve Miracın Keyfiyeti (Düz Yazı)
Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
Bismillahirrahmanirrahim
‘Bir gece kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu Mescid-î Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, gözetendir’. İsra sur. Ayet:1
Bir diğer surede de şöyle buyruluyor:
'Şimdi siz onun gördüğü üzerinde kendisiyle tartışıyor musunuz? Andolsun ki, Onu bir başka kez daha inişte gördü. Sidretu'l-Münteha’nın yanında. Barınma (Me'va) cenneti onun yanındadır. O zaman O gördüğünde Sidre'yi kaplayan kaplıyordu. Göz kaymadı ve (sınırı) aşmadı da. Andolsun ki o Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.' Necm, 53/12-18
Miraç Ne Şekilde Vuku Bulmuştur?
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlardır:
‘ Bir gece halam Ümmühanın evinde, diğer bir rivayete göre Kâbe’de iken Cebrâil a.s. geldi. ‘Ey muhterem nebi Yargılayıcı olan Rabbinin huzuruna varmak için kalk, melekler seni bekliyorlar dedi.
Göğsümü göbeğime kadar yardı, kalbimi çıkarıp iman dolu bir altın tasta yıkadı. Tekrar yerine koydu. Bundan sonra katırdan küçük merkepten büyük beyaz renkte ve Burak isminde bir hayvana bindirildim. Bu hayvan her adımını, gözün görebildiği son noktaya atıyordu. Bir anda Mescid’i Aksa’ya geldik. Cebrail Burak’ı bütün peygamberlerin hayvanlarını bağladıkları bir halkaya bağladı. Mescid’de Peygamberlerin ruhları temessül etti. Bize selam verdiler. Bende selamlarına karşılık verdim. Cebrail bana öne geç nebilere iki rekat namaz kıldır dedi. Bende imam olup namazı kıldırdım. Cebrail bana biri süt, biri şarap dolu iki kap getirdi. Ben sütü içince, yaratılışına uygun olanı seçtin dedi. ‘ Ebû Said-i Hudri’nin rivayetine göre, Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle devam ettiler:
‘ Bundan sonra bir Miraç (Merdiven) getirildi ki, ben ondan güzel bir şey görmedim. O miraç ölülerinizin ölürken gözlerini diktikleri şeydir. Ölülerin ruhları, bu merdivenden yukarı çıkar. Cebrail beni bu merdivenden Hafaza kapısına kadar çıkardı. Yani dünya semasına kadar bir anda geldik. Burada Cebrail, semanın açılmasını istedi ve orada şöyle bir muhavere geçti. İçerden soruldu:
- Sen kimsin?
- Ben Cebrail’im.
- Yanında ki kim?
- Muhammed s.a.v.
- Ya O Resûl olarak gönderildi mi?
- Evet.
‘ Hemen kapıyı açtılar ve beni selamladılar. Bir de ne göreyim, semayı muhafaza eden İsmail isminde müvekkil bir melek, yanında yetmiş bin melek o meleklerden her birinin yanında yüz bin melek var’. ‘Bunlardan ayrılınca bünyesi yaratılışından beri hiç değişmemiş bir adamın yanına geldim. Kendisine zürriyetinin ruhları arz edilince Mümin ruhu ise, ne güzel, ne hoştur. Bunun kitabını İlliyyin’de kılın diyor. Kafir ruhu ise, ne kötü ruh, ne fena rayiha.. Bunun kitabını Siccil’den kılın diyor. ‘
- Ya Cebrail bu kim? diye sorduğumda,
- Bana Adem’dir diye cevap verdi. O bana selam verdi ve hoş geldin ey salih nebi, ey salih evlat diye karşıladı.
Burada bana cehennem gösterildi. Orada, çeşitli şekillerde azap gören kavimler gördüm. Dudakları deve dudağı gibi bir kavim gördüm ki, başlarına bir takım memurlar konmuş dudaklarını kesiyorlar. Bunların kim olduklarını sorunca, Cebrail, yetim malı yiyenler olduklarını söyledi. Yine orada pislik yiyen zinakarlar, kendi etlerini yiyen gıybetçiler, yerlerde ve Firavun hanedanının ayakları altında çiğnenen faizciler, baş aşağı ayaklarından asılmış zina eden ve çocuklarını öldüren kadınlar gördüm.
‘ Sonra ikinci semaya çıktık.Orada Yusuf a.s. ile buluştuk. Yanında ümmetinden kendisine tabi olanlarda vardı. Yüzü, ondördüncü gecede ki ay gibi idi. Onunla da selamlaştık.
Peygamber efendimiz üçüncü semada iki teyze zade Yahya ve İsa a.s. ile, dördüncü semada İdris a.s. ile, beşinci semada Harun a.s. ile ve altıncı semada Musa ile görüştü. Onlarında hepsi, ‘ Hoş geldin ey salih kardeş, salih nebi’ dediler’.
Resûlü Ekrem anlatmaya devam ediyor:
‘ Daha sonra yedinci semaya geçtik. Orada İbrahim a.s. ile buluştum. Sırtını Beytül Mamur’a dayamış, beni selamladı ‘ Hoş geldin ey salih nebi! .. Hoş geldin ey salih evlat dedi. Burada bana denildi ki,’İşte senin ve ümmetinin mekanı’. Sonra Beytül Mamur’a girdim. İçinde namaz kıldım. Bu beyti her gün yetmiş bin melek tavaf eder, ve bir daha kıyamete kadar tavaf için sıra gelmez.’
Peygamber efendimiz, burayı anlatırken, şu ayeti kelimeyi okudular: ‘Rabbinin askerlerinin adedini ancak Rabbin bilir.’ El-Müddesir sur: ayet:31
Peygamberimiz, yedinci semada gördüklerini anlatmaya devam ediyor:
‘ Burayı gezerken bir ağaç gördüm ki bir yaprağı bu ümmeti bürür. Ağacın kökünden bir menba akıyor ve ikiye ayrılıyordu. Cebrail’e bunu sorduğumda dedi ki, ‘Şu rahmet nehri, şu da Allah’ın sana verdiği Kevser Havzıdır.’ Rahmet nehrinde yıkandım. Geçmiş günahlarım affedildi. Sonra Kevser yolunu tutarak cennete girdim. Orada göz görmedik, kulak işitmedik, beşerin hayal ve hatırına gelmeyecek olan şeyler gördüm.
‘Bundan sonra Sidretül Münteha’ya kadar çıktık. Sidre’den yükselince Cebrail durakladı ve’ Ya Muhammed, yemin ederim ki, ben buradan bir karış ileriye geçersem yanarım. Benim buradan ileriye geçmeye takatim yoktur’ dedi.
Resulü Ekrem, lâhut âleminin bu en yüksek yerinde REFREF denilen bir vasıtayla, Allah’ın dilediği yere geldi. Bir rivayette, Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar:
‘Sidre’den sonra öyle bir yere yükseldim ki, kaza ve kaderi yazan kalemlerin çıkardıkları sesleri duydum. Arşın altına geldiğimde, Arşın üstüne baktım, ne zaman var ne mekan, ne de cihet. Rabbimin şu lâhuti sesini işittim:
‘Yaklaş ey Muhammed. Ben de Kabe Kavseyn miktarı yaklaştım. Rabbimin ilhamı ile şunları okudum: ‘Ettehiyyatü lillahi, vessalevâtü, vettayyibatü.’ (En güzel tahiyye Allah’a mahsustur. Bedeni ve mali ibadetler de O’na layık ve mahsustur.) Bunun üzerine Allah C.C. şu mukabelede bulundu:
‘ Es-selâmü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetüllahi ve berekâtühû.’ (Ey nebi, selâm sana olsun. Allah’ın rahmeti ve bereketi de sana olsun.) Ben tekrar, Es-selâmü aleynâ ve alâ ibadillahissalihine. Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammed en abdühu ve resulü hu.’(Selâm, bizim ve Allah’ın salih kullarının üzerlerine olsun. Ben şahadet ederim ki, Allah birdir. Ondan başka ilâh yoktur. Yine şahadet ederim ki, Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir.) dedim.’
Bir diğer rivayette:
Artık Allah bana vahyettiğini vahyetti. Üzerime her gündüz ve gece içinde elli namaz farz kıldı. Musa'nın a.s. yanına indim. Rabbin ümmetin üzerine neyi farz kıldı? diye sordu. Elli namaz farz etti, dedim. Rabbine dön ve ondan azaltmasını iste. Çünkü ümmetin buna güç yetiremez. Ben İsrail oğullarını imtihana tabi tutmuş ve onları tecrübe etmişimdir, dedi. Ben de Rabbime döndüm ve: Ey Rabbim! Ümmetim üzerine hafiflet, diye niyaz ettim. Benden beşini indirdi. Musa'ya döndüm. Benden beş namazı indirdi, dedim. Muhakkak ümmetin buna güç yetiremez. Binaenaleyh Rabbine dön ve hafifletmesini iste, dedi. Böylece Rabbim Tebareke ve Teala ile Musa a.s. arasında gidip gelmeye devam ettim. Nihayet (Rabbim bana) şöyle buyurdu: 'Ey Muhammed! Onlar her gündüz ve gece içinde beş namazdır. Her bir namaz için on (sevap) vardır. İşte böylece elli namaz olur. Her kim bir iyilik yapmaya niyetlenirde yapamazsa, onun lehine bir iyilik yazılır. Eğer yaparsa on iyilik yazılır. Her kim bir kötülük yapmaya niyetlenir de yapmazsa onun aleyhine hiç bir şey yazılmaz. Eğer yaparsa, bir tek kötülük yazılır.' Sonra indim ve Musa'nın (a.s.) yanına vardım. Kendisine haber verdim. Rabbine dön ve ondan hafifletmesini iste, dedi. Allah Resulü s.a.v.: 'Rabbime çok döndüm, nihayet artık ondan utandım, cevabında bulundum' buyurdu. S. Müslim
Miraç vakıasını Hz.Muhammed’den 45 sahabe rivayet etmiştir.İbni Kesir’in ifadeleri bu meyandadır. Sözü edilen sahabelerin bazıları şunlardır: Enes b.Mâlik,Ebu Hureyre, Ebu Zer, Mâlik b.Sa’Saa, İbni Abbas, Cabir b.Abdullah, İbnu Mesud …. Bu rivayetler, S. Bûhari, S.Müslim, Sünen Nesaî, gibi meşhur kütübi site kitaplarında mevcuttur.
Miracın Sübut Delilleri:
İsra ve Miraç olayının meydana geldiği, hem Kuran’la Hem Resulullah’ın sünneti yani hadisleriyle hemde İslâm ümmetinin icma’sı ile sabittir. İhtilaf İslâm ümmeti arasında mevcut değildir. sadece oluş biçimi özerinde bazı farklı görüşler olmuştur. Farklı görüş sahiplerinin, delilleri zayıftır.
- Miracın Mekke’den Mescidi Aksa’ya kadarki kısmı kitapla sabittir. Bunu İnkar eden kâfir olur.
- Mescidi Aksa’dan semalara kadar ki kısmı meşhur hadislerle sabittir.bunu inkar eden kimse fasıktır.
- Semadan Mâverâyı aleme çıkışı ise Haber-i âhad ile sabittir. Bunu inkar eden ise Muhti (hata etmiş) olur.
İsra ve Miraç nedir?
Hicretten bir buçuk yıl kadar önce Peygamber s.a.v. efendimizin hayatında meydana gelen bu çok önemli olay, geceleyin O’nun uyanık bir halde ruh ve bedeniyle Mescidi Aksa’dan yüce makamlara çıkması demektir.
İsrâ: Resûllah’ın s.a.v. Mescidi-i Haram'dan Beytü'l-Makdis'e kadar olan gece yolculuğunu belirtir ki bu, âyetle sabit olmuştur. O bakımdan inkârı küfrü gerektirir.
Miraç: İsrâ gecesi Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'in Beytü'l-Makdis'ten Melek Cebrail'in eşliğinde madde âleminin son sınırı olan Sidretü'l-Münteha'ya, oradan da mâna âlemine yükselmesi ve esrar perdelerinin kaldırılarak en kutsal huzura kabul edilmesidir. Bu olay da sahîh hadîslerle sabit olmuştur.
Bazı Terimler:
Mescidi Haram: Kâbe’yi çevreleyen ve Haremi şerif denilen mesciddir. Yer yüzünde ilk defa inşa edilen mabet budur.
Mescidi Aksa: Kudüs’teki beytül Makdistir. Kâbe’den sonra yer yüzünde yapılan ikinci mabeddir. Aksa denilmesi, Kâbe’ye bir aylık mesafede bulunmasıdır.
Evet, Müslümanların ilk kıblesi ve haram mescidlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa'yı bağrında barındıran bu topraklar Allah tarafından mübarek kılınmıştır. Çünkü bu kutsal topraklar peygamberlerin yurtlarıdır. Buralarda onlara vahiy inmiştir. Hepsinden de önemlisi bu topraklar son peygamber, Hz. Muhammed s.a.v. İsra ve Miraç mucizesine şahit olmuştur.
Beytül Mamur: Yedinci semada melekler tarafından tavaf edilen mabeddir.
Sidretül Münteha: Arşın sağında bir ağaçtı ki, ne bir melek ne saire ondan ötesine asla gecemezler. Sidretül Münteha semavat ile cihanı gölgesine altına alan bir ağaçtır. Kökü sema-î sadisede kendisi sabiadadır. Sidretül Münteha diye isimlendirilmesi ise: Melâikei Kiram ile Enbiyayı azamın müntehayı ilmi olması itibariyledir.Yalınız Resûlü Ekrem s.a.v. O’ndan öte Kabe Kavseyn desturu urûc verilmiştir. Allah’tan başka hiçbir kimsenin daire-i ilmine giremez.
Refref: Mahiyetini aklımızın kavrıyamıyacağı bir vasıtadır.
Kabe Kavseyn: İki yay miktarı kadar bir mesafedir.
Miraç Ne Zaman Vuku Buldu?
Bu büyük hadisenin tarihi üzerinde ehli siyer ve büyük İslam tarihçilerin görüşleri şöyledir:
- Bazılarına göre: Tâif seferinden altı ay sonra Miraç hadisesi olmuştur.
- Diğerlerine göre: Bu hadise Bi’setin on ikinci senesi Rebiül evvel ayının onüçüncü gecesi ceryan etmiştir.
- Çoğunluğun (Cumhurun) görüşü ise: Hicretten bir buçuk sene evvel Recep ayının 27. gecesi olmuştur. Tercih edilen görüş cumhurun görüşüdür. Olay Mekke’de vuku bulmuş, Medine-i Münevvere’de değil.
Resûlullahın s.a.v. Miraçta Binitleri:
1- Burak: Mescidi Haram’dan Mescidi Aksa’ya kadar.
2- Miraç (Merdiven) : Mescidi Aksa’dan semayı dünyaya kadar.
3- Meleklerin Kanadı: Semayı dünyadan yedinci semaya kadar.
4- Cibril: Yedinci semadan, Sidre-i Münteha’ya kadar.
5- Refref: Sidre-i Münteha’dan, Kabe Kavseyn’e kadar.
Peygamberimize Miraç’ta Verilen İhsanlar:
Müslim’in rivayetine göre, Miraçta Resûlullah’a 3 şey verildi:
- Her gün, 50 vakit sevabına denk, 5 vakit namaz.
- Bakara suresinin son ayetleri.
- Ümmetinden, hiç bir şeyi Allah’a şirk koşmayanlara cennet.
Miraç Olayı Ruhen mi? Bedenen mi Oldu?
İsra ve miraç uyanık halde, hem ruhen hemde bedenen gerçekleştiği muhakkaktır. Şayet bu büyük olay rüya yoluyla meydana gelmiş olsaydı, şaşılacak bir cihet söz konusu olmazdı. Kureyş müşrikleri onu yalan sayma ihtiyacını bile duymazlardı.
Melek Cebrail'e gelince: Dokunduğu yerde hayat ve kudret başlar. Son derece nuranîdir. Peygamberlerin kalplerine vahyi bu nur ile ilka eder ve kalbe inen bu nur, ruha üstün bir kudret verir ve sırası gelince bedenin ruhlaşmasına imkân tanır. Bu ruh muazzam bir hayat ve enerji kaynağıdır.
Gerçek bu olunca, gerek ilâhî vahiy indiğinde, gerekse Melek Cebrail geldiğinde, Resûlüllah s.a.v. Efendimizin, bedeni kendi faaliyetlerini durdurup bütünüyle ruha tabi olur ve dünyadan ilgisi kesilmiş bulunurdu.
Nitekim O bu inceliğe işaretle şöyle buyurmuştur: «Ben sizin gibi değilim. Allah beni yedirir ve içirir.» Diğer rivayette: ' Ben sizin görmediğinizi görür, duymadığınızı duyarım ‘’ Ebu Hureyre,S.Müslim.
Bir de büyük ruh olan melek Cebrail'in Peygamberimize eşlik etmesini düşünürsek, yüce ruhların nasıl bir araya gelip zaman ve mekân kavramlarını aştıklarını anlamakta gecikmeyiz.
İsa Peygamberin de göğe yükselme olayı böyle olmuş; İbrahim Peygamber, ateşe atılırken maddî yapısı ruhî yapısına dönüşmüş ve o sebeple ateş ruhu yakamamıştır ki, bütün bunlar zahirî sebep ve ilet kanunlarının iptal edildiğine, ruhî sebeplerin nâzım rol oynadığına ve sonuç olarak mucizelerin gerçekleştiğine delâlet etmektedirler.
Ayette «abd» tabiri bilhassa her türlü ihtimali ortadan kaldırmakta, Peygamber'in s.a.v. sözü edilen olayı her iki yapısıyla birlikte yaşadığı ifade edilmektedir. Çünkü «abd» ruhla bedenin tamamına delâlet eden bir kelimedir.
Zira Resûlüllah efendimizin sık sık «rüyamda Cennet bana gösterildi, Cennet ile Cehennem bana arzolun-du..» şeklinde gördüklerini arkadaşlarına anlatması hususunda, itiraz ve yalanlamaya hiçbir zaman maruz kalmamış ve kimse bunu reddetmeyi düşünmemiştir.
Sonuç olarak, muhakkik alimler şöyle demişlerdir: 'Cenâb-ı Hakk'ın, Hz. Muhammed’i s.a.v. hem ruhu hem de bedeni ile Mekke'den Mescid'i Aksa'ya geceleyin götürdüğüne, oradan da Miraca yükseldiğine hem Kur'ân, hem de hadisler delalet etmektedir.
Peygamberimiz Miraç Gecesi Rabbini Gördü mü?
«Kuluna vahyettiğini vahyetti..»
Cebrail aradan çekildi. Ha-bîb mahbubuna kavuştu. Vahiy vasıtasız cereyan etti. tarifi mümkün olmayan bir zevk içinde ilâhî cemal sıfatının tecellisine mazhar oluyordu. Kur’an-ı Kerimde ki, bütün sure ve ayetler Cebrail vasıtasıyla, Peygamberimize gelmiştir. Ancak, Bakara suresinin son iki ayeti, Resulullah s.a.v. vasıtasız verildi.
«Gözünün gördüğünü kalbi yalanlamadı..»
Kalbi, basireti, gözlerinin gördüğünü doğruluyor ve birlikte aynı lütuflara mazhar kılındıklarını tasdik ediyordu. Artık bu konuda Hz. Peygamber ile tartışmak veya doğruluğunu inatla inkâr etmek büyük bir küstahlık olur.
Gerek Sidretül Münteha'da, gerekse onun ötesinde Cenâb-ı Hakk'ın en büyük âyetlerini görme bahtiyarlığına erişti. Mirac gecesi, gidiş ve dönüşte; çıkış ve inişte; maddeden mânaya intikal sağlayışta ilâhî kudretin yüceliğine, sanatının eşsizliğine delâlet eden birçok belgeler ve âyetleri, temsili anlamda öğüt ve ibret alınacak görüntüleriyle müşahede etti. Melek Cebrail'i aslî suretinde altı yüz kanadıyla birlikte görmesi; gaybi bir vasıta olan Refref'e binmesi bunlardan sadece iki tanesidir. Bunlardan başka bizim bilmediğimiz birçok sır ve hikmetler Efendimiz'e bildirilmiştir.
“Göz,ne kaydı,ne de şaştı.” Necm sur, 10-11,17
Sidretül Münteha'ya yükselen Resûlüllah s.a.v.Efendimiz, belli bir makama gelip orada ilâhî hitaba mazhar oldu. O makamda gözü başka bir yana kaymadı ve şaşkınlık da geçirmedi. Vasıtasız, gelen vahyi kalbiyle telakki etti.
Bu bahiste ki görüşler:
1- Hz. Ayşe r.a.:
- ‘Her kim Muhammed s.a.v. Rabbini baş gözüyle gördü diye iddia ederse, Allah'a karşı büyük iftira etmiş olur dedi’.
2-Abbas r.a. sorulduğunda, Muhammed Rabbini gördü mü?
- ‘Evet Muhammed Rabbini kalb gözü ile gördü’.
3 - Tabiînden Abdullah b. Şakik diyor ki: Râvî Ebû Zerr'e r.a. dedim ki: «Peygamber s.a.v. Efendimizi görmüş olsaydım, herhalde O'ndan bir şey sorardım.» Ebû Zer r.a.: «Ne sorardın? » deyince, «Rabbini gördün mü? » diye sorardım» dedim. Bunun üzerine Ebû Zer r.a. şu cevabı verdi: «Bu hususu ben Resûlüllah s.a.v. Efendimiz'den sordum. Buyurdu ki: «Şüphesiz Rabbimi bir nur olarak gördüm; artık O'nu nasıl görebilirim! »
S.Müslim, İbni Mâce, Ahmed İbni Hanbel
Miraç gecesi Peygamber efendimize s.a.v. bir çok hakikatler gösterilmiş. Bu büyük olay insanlar için ciddi bir imtihan, ayıklama ve süzülme olmuştu.
Bu muazzam hadise hakkında ki ihtilafların menşei şudur:
- Bu hadise Müslümanların sayıca az ve dağınık oldukları bir sırada vuku bulmuştu.
- Bu hadisenin ravileri, miracın vukuğu zamanında ya henüz doğmamışlar yahut ta küçük yaşta idiler.
- Hadise Mekke’de vuku bulmuştu, Medineli olan raviler miraç hadisesini hicretten sonra başkalarından dinlemişler esasta birleşmişlerdir.
- Bu gibi sebeplerden dolayı hadisenin tafsilatı hakkında ihtilafa düşmüşlerdir.
Miracın Özellikleri:
1- Miraç yüce peygamberin şahsında insanlığın yükselmesidir.
2- Yüce yaratıcı Cebraillide aradan çıkararak, doğrudan Resulünü muhatap almış, Cebrail’e gizlenen pek çok sır Hz. peygambere miraçta açıklanmıştır.
3- Çobanı olduğu insanoğluna Namaz denen eşsiz zevk tefekkür miracını yani yüce yaratıcı ile, doğrudan konuşma imkanını miras bırakmasıdır.
4- O bütün çağların efendisi Namaz armağanı ile insanı meleklerin bile kıskanacağı yüce bir tahta oturtmuştur.
5- Miraç insanın sorumluluğuna eş değer bir ödüldür, güçtür,ve enerjidir.
6- Miraç kendini insanlığın acılarına dertlerine adamış yüce peygamberin, sıkıntılarının doruğa çıktığı bir zamanda gerçekleşmiştir.
7- Apaçık görülmektedir ki, Miraçtan sonra İslam hızla zafere doğru yürümüştür.
8- Peygamber efendimizin s.a.v. şeref ve itibarının, Allah indinde ki yüceliğinden bahsedilir. Böylece kâfirlerin hiçbir azgınlığının bu şerefe leke süremeyeceğine işaret edilir.
Miracın Esrarı:
Mescid’i Haram’dan Mescidi Aksa’ya yapılan bu yolculuk her şeyden haberi olan, her şeyi güzel şekilde düzenleyen yüce Allah’ın yapılmasını istediği bir yolculuktur. Bütün tevhide dayalı dinlerin kutsal saydıkları yerleri birbirine bağlıyor. Baştan sona kadar Hâkka olan bu yolculuk.Allah’tan bir lütuf ve büyük bir mucizedir. O gece bekleyiş gecesidir.O gece normal bir gece değildi. Bunlar tümü ile sadece yüce Allah’ın bilgisine açık gayb konularıdır. Cenabı Hâkkın ilâhi davetçisi olan peygamberimizi s.a.v. yer ve semalar ehli beklemekte, o gece tamamen teyakkuzda, o gece mucizelerle geçti. Ezel esrar perdesi kaldırıldı. Miracı sebepler üstüdür. Dolayısıyla Onun hızı, hayalin, ışığın ve ruhun süratiyle kıyas edilemeyecek ölçüdedir. Mübarek göğsünün açılması, yıkanmasının hikmeti:
Bu ilâhi yolculuğa hazır hale getirilmesidir. Bu temizleme ve ameliyat, gelecek yüz binlerce kuvvette ki, ilâhi nûru hafifleterek, peygamberin kalbine indirmek ve fizik ötesine dayanabilmek için göğsü açıldı, zemzemle yıkandı…… Peygamberimizin Ruh ve bedeni, çok faal hale getirildi. Daha sonra Cebrail a.s. sohbetinde Kutsiyet aleminin ilhamlarına mahzar oldu.
Peygamber Efendimiz nurdan mahluk meleklerden ibaret semalardan, huzuru ilâhiye ye çıkarken Beytü’l-Mamur’u gördü Daha sora Sidretül- Münteha’ya Cibril’le a.s. geldiler Orası ilahi nurlarla aydınlatılmıştı, renk renk nurlar her tarafı kaplamış. Orası nur içinde ışıldıyordu, orada Cebrail’i hakiki suretinde biz kez daha gördü.
Allah Resulü buyurdu ki: 'O, Cebrail'dir. Onu gerçek yaratılışı üzere bu iki kereden başka görmedim. Gökten inerken gördüm. Hilkatinin büyüklüğü, sema ile arz arasını örtmüştü' S. Müslim.
Sahih olan bir diğer rivayette:
Resulullah’ın Miraç dönüşünde “ Cebrail’i gördüm, altı yüz kanadı ile bütün ufku kaplamıştı ” S. Buhari
Meleklerin kanatlarının gerçek yüzünü ve nasıl olduğunu ise Allah bilir. Melek Cebrail, hiçbir peygambere asıl suretiyle tecelli edip görünmemiştir.Gerektiğinde insan suretine girip öylece zahiri mülakatta bulunmuştur. Sadece Resulü Zişan efendimize hakiki suretinde görünmüştür.
Allah’ın yaratmasından hikmetler, kanunlar çıkar, İzzetinin sınırına yanaşılmaz, yani İzzet ve rahmetiyle peygamber, kitap gönderir. Hikmetiyle din ve ilim öğretir.
Tirmizî'nin Hz. Aişe'den rivayetine göre de Resulullah Cebrail'i kendi şekliyle ancak iki kez görmüştür. Bir kere Sidre-i Münteha'nın yanında, bir kez de Mekke’de görmüştü.
Cabir b. Abdullah Ensari r.a. şöyle nakletmiştir:
Allah Resulü s.a.v. vahyin kesildiği dönemi anlatırken söz arasında şöyle buyurdu: 'Ben yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işittim. Başımı kaldırdım, bir de baktım ki Hira'da bana gelen melek gök ile yer arasında bir kürsi üzerine oturmuş. Pek çok korktum, hemen (evime) döndüm ve: Beni örtün, beni örtün! dedim. Beni örttüler.' S. Müslim.
Miraç konusuyla ilgili Kuran'da haber verilen bilgilerden biri de, Peygamber Efendimiz s.a.v. 'in Sidretü'l-Münteha'ya yükselmesidir. Necm Suresi'nde bu mucize şu şekilde bildirilmektedir: ‘Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Cennetü'l-Me'va onun yanındadır. Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) aşmadı. Andolsun, O, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanı gördü. Necm Suresi, 13-18
Sidretül-Müntehâ', 'Allahu Teâlâ'nın zât âlemi demektir ki, buraya ne meleklerin büyükleri, ne de Peygamberlerin büyükleri dâhil olabilir. Nitekim hadis-i şerifte de Hz. Peygambere refakat eden Cebrâil a.s. da Peygamberimizi buraya kadar götürmüş, buradan ileriye geçmeye izinli olmadığını ifade ederek, bundan sonra Cenâb-ı Hakk'ın daveti sebebiyle Hz. Peygamberin yalnızca gideceğini bildirmiştir. İşte bu yüzden bu terkib 'son sınır, son hudut veya sınırın sonu' diye anlaşılmıştır. Resulullah’ın s.a.v. anlattığına göre:
‘..Beytü'l-Mamur'u gördüm. Ona günde yetmiş bin melek girer ve bir daha ona dönmezler. Sonra Cebrail beni Sidretü'l-Münteha'ya götürdü. Bir de gördüm ki Sidr ağacının yaprakları fillerin kulakları gibidir. Onun yemişleri ise (Yemen'in Hecer kasabası) testilerine benzer. Allah'ın emrinden, her şeyi bürümekte olan şey Sidreyi tamamıyla bürüyünce bana başka bir hâl oldu. Anladım ki Allah'ın yarattıklarından, onun güzelliğinin bir kısmını bile tavsif ve tarif etmeye gücü yetebilecek hiç bir kimse yoktur. Artık Allah bana vahyettiğini vahyetti. Enes r.a. rivayet etmiş. S.Müslim.
Sidretül Münteha, semaları ve Cennetleri kucaklayan ulu bir varlık ağacıdır.Sidre Arşı Alânın altındadır. Sidretül müntehâ'nın göz ve gönül alıcı bir görünüm arz ettiği ve ilâhî tecellilerin aralıksız o sınıra yöneldiği anlaşılıyor.Sidre’den ilerisine ne bir melek nede bir peygamber yaklaşamaz. İlerisi gayb alemidir.
Allah dan başka hiçbir kimsenin ilmi oraya dahil olmaz. Akılların durduğu son had olan Sidretül Münteha’dan ilerisi sadece Peygamberimize 'Kabe Kavseyn' kadar yaklaşmasına müsaade edilmiştir. Mi'rac gecesinde bu mevkiye vardıklarında Cibril geride kalmış; Resulullah s.a.v. geri kalmasının sebebini sormuş, Cibril şöyle cevap vermiştir: 'Bu makam dostun dostta kalacağı bir makamdır. Eğer kıl kadar ileri gidersem yanar kül olurum. Bundan sonrasını geçmek sadece sana bahşedilmiştir. Bu ilâhi yolculuğun azameti,esrarı beşer idrakinin üstünde bir olay oluşudur.O gece yer ve gökler birleşmekte, gayb aleminin seyrü ve müşahedesi söz konusudur. Fahri kainat efendimizin s.a.v. zihni ile ruhu karşısında zaman ve mekan perdeleriyle diğer perdeler yırtılmış. Resulullah’ın mübarek gözü önünde, zaman ve mekan mefhumları kalkmış. Cenab-ı Hakkın kelamına ve sohbetine muhatap olmuş, Cemal’ini görmekle şereflenmiştir. Ne büyük mazhariyettir bu? Dünyada iken baş gözüyle kâinatın Yaratıcımsını görmek, peygamberler de dahil hiç kimseye nasip olmamıştır. Onun içindir ki O göklerin, fizik ve metafiziğin yolcusuna, O Hakk’ın misafirine kemalat ve fazilette kimse ulaşamamıştır, onun için O eşsizdir
Mirac’ın Hikmetleri:
İsra ve Miracın hakikati nedir? Peygamberimizin s.a.v. Miraca giderken Kudüs’e uğramadan direk Mekke’den semalara niçin yükselmedi de, Kudüs’ü şeriften uruç ettiler. Bu cihetten Miraca çıkışının keyfiyeti nedir? Bir hadisi şerifte: ‘Kâbe-i Muazzama Beytül Mamur’un hizasındadır’ buyrulmuştur.
1-Resûlü Ekrem’in s.a.v. Kudüs’ten miraca gidişinin hikmeti ise: Hz. Muhammed’din Risaletinin evrensel oluşudur.
Mübarek şehirde (Kudüs) o gece cem olup gelen peygamberler Mescid’i Aksada Hatemül enbiyayı imam seçip arkasında saf tuttular namaz kıldılar. İçlerinden hiç biri ben öne geçip imam olayım demedi îma bile etmedi. Bütün peygamberler O Resûlü sıkaleyne cemaat oldular. Arkasında namaz kılmakla Risaletini tastik ettiler. Burada ki mana ve hikmet şudur:
Ey insanlar ey kavimler ahir zaman peygamberine uyun, O’nun Risaletini kabullenin. Size getirdiği Kur’ana şeksiz inanın. O sadece Arap yarım adası için gelmedi. Sizlere gönderilen peygamberler bile O Resûlü Erkeme o feyizli gecede tabi oldular. Sizlerinde Hz. Muhammed’e iman edip peygamberliğini kabullenmeniz aklın ve hikmetin gereğidir. Onun peygamberliği ins ve cin alemine şamildir. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
‘’Her peygamber yalnız kendi kavmine geldi, ben ise bütün insanlara gönderildim.’’ Buhari, Müslim, Tirmizi,
Peygamberlerin, Resûlü Ekrem’in arkasında namaz kılmaları çok anlamlıdır. Hikmetini, sebebini ve sırrını
kavrayamadığımız güzellikler ve doğruluklar vardır. Allah burada ne murat etti diye biraz düşünmek gerek, insana yakışanda budur.
2- Miraç’la Allah’u Teâlanın kuvvet ve kudretinin büyüklüğüne işaret buyrulmuştur:
Allah için İmkansızlık düşünülemez bu olaya karşı tavır konulamaz. Evet yerlerde ve göklerde ne varsa hepsi Allah’a boyun eğmişlerdir isteseler de istemeseler de. Peygamber efendimiz s.a.v. mirac gecesi meleklerin ulaşamadığı yüce makamlara çıkarıldı. O’na ne vahyetti ise vahyetmiş. Bu durum ve değişim, O’nun güç ve kuvvetinin delili açık beyanıdır.Yerler gökler ve her ikisinin arasında veya ötesinde hiçbir şey Allah’ın kuvvet ve kudretine engel olamamıştır. Mülk O’nundur. Mahlukatı O ihata eder. Nerde olurlarsa olsunlar insanlardan ve cinlerden hiç biri bu yolculuğa mani olamadılar.O’nun elçisi yine Resûl olarak, yine beşer olarak kalmıştır. Allah’ı hiçbir şey aciz bırakamaz. hiçbir şey emrine muhalif edemez, kafa kaldıramaz, diklik yapamaz. Allah yürü derse yürür, Allah dur derse duruverir.
Al-i İmran sûresi, ayet: 96; Bakara sûresi, ayet:127... O tektir. Ortağı yoktur. Mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O her şeye gücü yetendir....
3- Bu cihetten gökler üstü yolculuğa çıkışın keyfiyet ise: Muayyen Bir Hudut Yoktur …
Yüce Mevlâ’dan gelen davet üzerine Peygamber efendimiz s.a.v. Cibril a.s. sohbetinde Burak adı verilen binekle Kudüs’ deki Mescidi Aksa’ya getirildi.Bu cihetten gökler üstü yolculuğa çıkışın keyfiyet ise:
Kudüs o yıllarda Roma devletinin sınırları içinde kalıyordu Allah’u Teâla isra ve miraç hadisesiyle o yerlerin fethedileceğine işaret buyurmuş. Yer yüzünde muayyen denen bir hudut yoktur. Yerler Gökler Allah’ın mirasıdır. Arz Bütün yönleriyle Allah’ın mülküdür, Allah’a layıkıyla kulluk edenler Allah’ın mülküne onlardan daha layıktır.Top yekün arz İslam’ındır.
Tenzili Hakim’de Allah Şöyle buyuruyor: ‘’Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. ‘’ 42:4
Miraç Hadisesinin Mekke’de ki Akisleri:
Sahih rivayetlere göre, Resûlüllah s.a.v. buyurdular ki:
«Bey tül-Makdis'e gecenin az bir bölümünde yolculuk yaptığımı duyan Kureyş kabilesi beni yalanladılar. Bunun üzerine Hicir'de ayağa kalktım. Allah, Beytül-Makdis'i getirip önüme koydu. Ona bakarak oradaki alâmetleri bir bîr onlara haber verdim.»
Deve ile en az 2 ay sürmesi gereken bu yolculuğu, Resulullah’ın gecenin kısa bir vaktinde tamamlayıp dönmesine müşrikler inanmadılar. Diğer bir rivayette ise:
Ebu Hureyre'nin r.a anlattığına göre:
Allah Resulü s.a.v. şöyle buyurdu: 'Yemin ederim ki bir ara kendimi Hicr'de buldum. Kureyş bana seyahatimden soruyordu. Bilhassa Beytü'l-Makdis'e dair öyle şeyler sormuştu ki, ben İsra gecesi onlarla ilgilenip tespit etmemiştim. Bu cihetle o kadar müşkül bir vaziyete düştüm ki hiç bir zaman öyle sıkılmamıştım. Bunun üzerine Allah benimle Beytü'l-Makdis arasındaki mesafeyi kaldırdı. Ben orayı görüyor ve ne sorarlarsa muhakkak ona bakarak cevap veriyordum...' S.Müslim
Olayın cereyan ettiğine dair haber halk arasında duyulunca, Mekkelilerden bazı önemli kişiler soluğu Ebû Bekir Sıddîk'ın r.a. yanında aldılar ve: «Ya Ebâ Bekir! Arkadaşın Muhammed hakkında ne dersin? O bir gece içinde Beytül-Makdis'e gidip geldiğini iddia ediyormuş! » Ebû Bekir r.a. onlara: «Bunu Hz. Muhammed mi s.a.v. söyledi? » diye sordu. Onlar da: «Evet, o dedi» diye cevap verdiklerinde; Ebû Bekir r.a: «Eğer O söylemişse, mutlaka doğrudur ve ben de şahadet ederim..» diyerek Peygamber'e olan inancının şüphe götürmez olduğunu ortaya koydu. «Nasıl olur? » diyerek şaşkınlık gösterenlere: «O, bundan fazlasını da söylese yine de Onu gök haberlerinden dolayı tasdîk ederim! » diye cevap verdi. ‘’Sıddık’’unvanını bu olaydan aldı.
Resulullah s.a.v. Ebû Bekir Sıddık r.a. faziletini şöyle anlatıyor: ‘’İslâm’ı kime anlattım ise, önce düşündü, sonra terettüt etti, ancak Ebû Bekir böyle değildir, eğer halis dost edinmek isteseydim, Ebû Bekir’i dost edinirdim.’’ Buyurdu.
İki cihan güneşi Peygamber Efendimizin, morallerini yıkmak için müşrikler, çarpık sorular sormaya devam ediyorlardı:
‘Biz sana Şam’dan gelmekte olan develerimizi soracağız, bize onlardan haber ver’ dediler. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: ‘Evet falan kimselerin kervanına rastladım.Revha isimli mevkide idi. Bir deve yitirmişler, onu arıyorlardı.Yükleri arasında bir su kabı vardı. Susadım o kabı alıp su içtim ve kabı yerine koydum. Geldiklerinde sorun bakalım, suyu bulabilmişler mi? ’ O anda kervan, Peygamberimize gösterildi. O da kervanın kemiyet ve keyfiyetine dair haber verdi. Ve şöyle buyurdu:
‘İçlerinden Cemel-i Evrak (yani karamtırak beyaz bir deve) önde olarak, falan gün güneşin doğmasıyla beraber gelecekler.’ Peygamberimizin haber vermiş olduğu o gün, müşrikler sabahın erken saatlerinde Seniyye tepesine doğru çıktılar. Güneş ne zaman doğacak da Muhammed’i s.a.v. yalancı çıkaracağız diye bekliyorlardı. Derken, içlerinden birisi, güneş doğdu diye haykırdı.Tam o sırada bir diğeri de, işte kervan geliyor, önlerinde Cemel-i Evrak, tıpkı söylediği gibi diye bağırdı. Bu ayrı bir mucize daha olmuştu. Hal böyle iken, müşrikler yine iman etmediler. Bu apaçık bir sihirdir dediler.
Bu hadiseyi müşrikler ve yoldaşları inkar ettiler. Bir aylık mesafeye ve ötelerin ötesine ruh ve bedeniyle nasıl gidebilir? Dediler, inanmadılar. Maddiyat sahasına saplanıp kaldılar. Krizlere tutulup deli divane oldular, Kimileri ellerini çırpıyordu. İmanı zayıf olanlar dinden dönüyordu. İşte orada onlar Yüce Resûlün mübarek yüzüne bakarak O’nu alaya alıyorlardı…
Ebû Cehl, «Muhammed, taşları bile yakacak bir ateşle bizi korkutuyor ve sonra da o ateşin içinde zakkum ağacı yeşerdiğini söylüyor. Oysa zakkum sadece hurma ve üstündeki kaymaktır» dedi ve sonra cariyesine seslenerek: «Ey Cariyem! Bana biraz zakkum getir de yiyeyim» diyerek Kur'ân ile alay etti. Bunun üzerine cariyesi ona bir miktar hurma ve hurma kaymağı getirdi. Ebû Cehl, arkadaşlarına «haydi zakkumlanın. Çünkü Muhammed sizi bununla korkutuyor» dedi. O sebeple İsra suresinin 60. âyeti indirildi:
‘Hani biz sana, Rabbin gerçekten bütün insanları (ilmiyle, kudretiyle, saltanatıyla, tedbir ve tasarrufuyla) kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz görüntüyü ve Kurân’da lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir fitne (imtihan) kıldık ve onları (böylece) korkuturuz; bu da onlarda büyük bir taşkınlık ve azgınlıktan başka bir şey artırmaz.’
Mirac gecesi Peygamber efendimize temsîlî ve gayr-i temsilî birçok hakikatler gösterilmiş ve bu büyük olay insanlar için ciddi bir imtihan, ayıklanma ve süzülme olmuştu. Nitekim Resûlüllah s.a.v. Miracı ve gördüğü esrar ve hikmetlerin bir kısmını haber verince, doğru yoldan sapmış inkarcıların inkârını; inanmışların ise, imân ve irfanını artırmıştı. Yukarıdaki âyetin son kısmında buna işaret edilerek, «Sana gösterdiğimiz görüntüyü ve lanetlenmiş ağacı sadece insanlara bir fitne (imtihan) kıldık..» buyrulmaktadır.
Ebu Cehil: “Olmaz öyle şey” derken, Hz. Ebu Bekir r.a.: “O söylemişse doğrudur” demiş.
Ravi, rivayet ediyor, Resulullah s.a.v. Ebu Zer’le konuşurlarken: ‘’ Ya Ebû Zer yedi kat gök ile yedi kat yer Kûrsî’nin yanında ne kadardır?
- Ebû Zer, Allah ve Resûlü bilir dedi.
- Resûl-i Ekrem s.a.v. “Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem ederim ki, yedi sema ve yedi arz, Kürsî'nin yanında, çöle atılmış bir demir halkadan baka bir şey değildir. Arş'ın Kürsî'ye olan üstünlüğü de, tıpkı bu çölün o halkaya üstünlüğü gibidir.” buyurmuştur.” Buhari.
Su adına evinde ki testiden başka bir şey görmemiş kişiye denizi nasıl anlatırsınız? Yer ile gök arasını bir adamın boyu kadar gören zihniyete, bu hadisi şerifi nasıl beyan edebilirsiniz? miraç’ı anlatabilirmisiniz? Akıllara durgunluk veren ilmi aciz bırakan semaları ve fizik ötesini tanımadıkça, gecenin bir kesitinde vuku bulan İsra ve Miraç olayının esrarı, daima eksik kalacaktır.
Allah sözün doğrusunu söyler sen anlamaya çalışırsın sana yakışanda budur. Bak baka bildiğin kadar semalar ötesine o zaman anlarsın zerre ile küre arasındaki farkı. Ama gözler yorgun ve bitkin sahibine döner.Fahri kainat efendimizin s.a.v. ilahi davete icabetinin sır ve hikmetlerini, atlas döşeklerde tatlı rüyalara dalanlar anlamazlar. Mutezile fırkası, Rasulullah efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha bir çok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş Miraçı kabul etmek Allah’a mekan ittihaz etmek olur diyerek Miracı inkar etmiştir.
Varlığı yalnız bu evrene mıhlayıp çakmak ne bedbaht görüştür. Peygamberimizin dünya üzerinde ki yolculuğundan semalara doğru yolculuğunu, dar tabiat ve zerre içinde sıkıştırmak bilgisizlikten başka nedir. Bir anda Mekke’den Kudüs’e götüren Allah’u Teâla, neden daha uzaklara götüremesin? Allah ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz 'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş,
Ancak düşünmekten beyni çatlayan bu olaya şeksiz şüphesiz iman edenler ve gözleri aşina olanlar inanır ve anlar. Çünkü İsra ve Miracın esrarı ihtişamı, fezanın derinlikleri ve fizik ötesi öyle üç beş yarım yamalak tefekkürle, şekli bakmakla kavranacak cinsten değildir.
Ne güzel söylemiş şair:
Nefis zebûn, insan nankör, gırtlağına kadar.
Vahyin ilk muhatapları,hakkı inkara kalktılar.
Gönül kirliliğini akıtanlar, boğuldu ha boğulacak.
İnan göklerin kalemi yazdı, asla kaybolmayacak.
Aklın yaya kaldığı, fizik ötesini kim anlar?
Düşün göklerde haber, yer yüzünde ibretler var.
Bu dünyada iken Cennetle müjdelenmiş, ilmin kapısı olan Ali r.a. şu sözüne kulak verelim: ‘’Bilmediklerimi ayağımın altına koysam başım semaya değer’’. Diyor. Biz de kısa aklımızla bu sözü iyice bir düşünelim.
Müminlerin engin gönüllerinde yad edilen İsra ve Mirac, Mekke müşriklerinin zorla veya başka bir sebeple Müslüman olmaları için gerçekleşmedi. Bu olaydan önce müşrikler gözleriyle ayın ikiye yarılmasını yakinen gördüler inanmadılar ve yan çizdiler. Kamer Suresi'nde şöyle bildirilir:
‘Kıyamet vakti yakınlaştı ve Ay yarıldı.Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: '(Bu,) Süregelen bir büyüdür' derler. Daha nice mucizeler gördüler, ‘’Senin ölünceye kadar yakanı bırakmayacağız’’ diyen, Allah ve Resulünün ve müminlerin düşmanı, Ebû Cehil tayfası bunu da inkar ettiler. Biz, bu gün Ebu Bekir r.a. yolunda yürümeye çalışıyoruz. İnkar edenler de kimin yanında olduklarına dikkat etsinler.
Bu olayda ki ilâhi mesaj şudur:
Semalar üstü ilâhi davet için yapılan yolculuk, Hz. Muhammed’in s.a.v. Allah nezdinde ki, şan ve şerefinin makam ve mevkisinin yüceliği, yerde ve göklerde ihsan ve ikramlarla karşılanması, kadri kıymetinin büyüklüğü, insanlığa ve tüm mahlukata, bir kez daha gösterilmesidir. Hele hele de, Mekke de ki müşriklere, taştan da katı Sâkif halkına vurgu yapılmıştır. On üç sene Mekke ehline ve civardaki kabilere varıncaya kadar tebliğini sunan, nur getiren Elçiye, böyle mi davranmak lazımdı? Mekke den Taife dolambaçlı yollar, Kırılsaydı ‘Resûle’ taş atan eller, kollar. Nur getiren Elçiyi insan böyle mi karşılar. Cânı gönülden, özlediğim canım Peygamberimsin.
Hiç bir inkarcı, duygusunda kesin değildir. Hak ve hakikatten uzaklığı uranında içinde şiddetli bir şüphe vardır. Allah, bu duygudan yakalayıp soruyor:
‘Eğer Kur’an ve Allah gerçeği hakikat olmasa, bu şüphe, sizin içinizde dolaşır durur mu idi? O takdirde haktan iyice uzaklaşmış sizlerden daha sapık kim olabilir? ‘
Fussilet sur: ayet,52
İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Evet Kur’an, sırrını ancak dört başı mamur ihlas sahiplerine verir. En ufak baştan savma tavır bu hikmeti bozar. Mümine esenlik sağlayan bu yücelme, çetin gurur ve kin duvarını yıkar.
İki cihan güneşi, kurtarıcımız yol göstericimiz Hatemül Enbiya’ya Salât ve selâm olsun, âline ashabına etbaına.. İsra ve Miraç, yüce Yaratanımızın bize ne kadar yakın olduğunu kavrama fırsatları olsun. Bu duygu ve düşüncelerle, yeniden Miracı yaşayalım. Kainatın en güzel gülünün kokusunun üzerinizde olması temennisiyle, bu mübarek gecenin hayırlara vesile olmasını dilerim.
Kaynaklar: ………………………
Kuran-ı Kerim, Kütübü Sitte: Sahıheyn (Buhari ve Müslim) . S.Nesâi, S. İbni Mâce,Ahmsd İbni Hanbel…, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb Fahruddin Er- Razî.., İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Celal Yıldırım, İslâm Akaidi,Ömer Nesefi, Siyer ibni Hişam, El Vefaul Vefa, Aliyyülkari- Şerhül Emali, Hamdi Yazır, Miraç Dosyası, Dr. V.Karabaş…
Mekke / Kâbe 1339H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İstanbul
Ufkunda yükseliyor ne hoştur bu sedalar.
Güzelliğini süsler nağme nağme sevdalar.
Gülümsedikçe durmaz akıyor nuru letafet,
Göz kamaştıran kubbelerin başka bir zarafet.
İhtişamla, bir uçtan bir uça tarih kokar durur.
Bağrın da Süleymaniye, muhteşem bir gurur.
Kıtalara sığmamış, deryalara taşmış meğer.
Köşkleri yalıları, paha biçilmez bir değer.
Yüreğimde sevdan var Eyüp Sultan ağlamasın.
Maneviyat önderlerinin şühedanın diyarısın,
Boğaz’da dalga dalga zamanın nabzı vurur,
Her köşesini dönsem,önümde mağrur durur.
Sana aşık olan gönüller yanıp tutuşur tüter.
Seni gözü gibi koruyanların bize sevgisi yeter.
Güzelliğin eşsiz, ey yaren şehir, gül gülümse dur.
Beni yakıp tutuşturan, sana götüren bu mudur.
Şairler sözün doğrusunu söyler kitapları açık,
İstanbul’un kıymetini bil, saygı ile eğil birazcık..
Saklayamam gerçeği gönüller yeşerten dalsın.
Göz yaşım kurumuyor sen ecdadımın mirasısın.
Haykır İstanbul haykır, tekbirler alsın her yanı.
Unutma milletimin mihrakı, Sultan Mehmet hanı.
Çağlar boyu, hoşgörü üstün ahlakı taşıdılar.
Şu mübarek ay yıldızlı bayrağı sana bıraktılar.
Şerefli bir tarihsin seninle yaşar, seni anarım.
Kudretsin ve ümitsin ruhlar da, seninle varım.
18. 3.2006 Bruxelles
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İstanbul Cihanın İncisi
Doyasıya seyredilir,Çamlıca,Üsküdar yamaçları.
Ah görebilseydim,tarihe şan veren aslanları.
Eyûp sultan’da yatar,Resûlün dava arkadaşları.
Cihanın incisi,gönlümde, ruhumda,özlediğimsin.
Görsen şaşar kalırsın, muhteşem emsalsiz diyarı.
Süleymaniye, Sultan Ahmet,güzellikleri apayrı.
Göz kamaştıran, nur saçan,Dolmabahçe sarayı.
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin.
Hürriyet öyle çayırlıktırki,kurt da kuzu da doyar.
Üç asır önce neydik? ne olduk? düşünmeğe değer.
Onu parlak zafere götüren,sancağın çekildiği yer
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin.
Yakışmaz sana, bakarsan şüphe ve zanla.
Halbuki her işin bir durma yeri var, anla.
Her karış toprağı,yoğrulmuş akan kanla.
Cihanın incisi,gönlümde, ruhumda,özlediğimsin
İstanbul,insanın sorumluluğuna eş değer.
İnsanlığın acılarına, merhemmiş meğer.
Köşkleri, yalıları,paha bicilmez bir değer.
Cihanın incisi,gönlümde, ruhumda,özlediğimsin.
Kılıcının keskin ucuyla,çağ açan,çağ kapatan.
Maneviyat önderlerini temiz bağrında tutan.
Rütbelerin üstünde,bir makama lâyık kefensiz yatan.
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin.
Minarelerden okunan ezan seslerine,
Senden vah ayrılığıyla nida, veda edenlere.
Kendi nur ve karanlığıyla ruhunu teslim edenlere.
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin.
Düşündükçe,ısırırım dudaklarımı kafam karışır.
Bilmem beni hangi gök gölgelendirir,hangi yer taşır.
Kör menfaat,akılsız insan sevgisi kime yaraşır.
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin
Bu vatan evlatları bunu böyle bilsin.
Fetihle müjdelenmişsin,met’ü sena edilmişsin.
Kalbimin baharı şeref ve itibarımsın.
Cihanın incisi,gönlümde,ruhumda,özlediğimsin.
İstanbul / SultanAhmet 2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İstanbul ve Fetih
Nal sesleri,kös sesleri,daha dün kadar yakın.
Kahraman askerlerinle,yeri yerinden oynattın.
Secdelere kapandın, Rabbin sana daha yakın,
Şan şeref sana yakışır,cemal sahibi sultanım.
Görülmemiş kuvvetle tahminleri alt üst eden.
Köhnemiş entrikaları, tarihin karanlığına gömen.
Atını dalgalara süren,çürümüş çağa nihayet veren.
Cihan devletinin kurucusu, kemal sahibi sultanım.
Mutlak adalete hayran,arzusuyla yanıp tutuşan.
Zaferlerle zalimlere baş eğdiren, şecaatle duran.
Keskin zekasıyla yaratılmış muhteşem insan.
Şan şeref sana yakışır,cemal sahibi sultanım.
Aklını aydınlatan ilim, hikmet, asla tartışılmaz.
Duygusallıkta sevgide,kimse seninle yarışamaz.
Minnet borcumuz gerçekten büyük, hafife alınmaz.
Cihan devletinin kurucusu,kemal sahibi sultanım.
Değiştirdin tarihin akışını,Avrupa’nın mukadderatını.
Vazgeçilmez idealler uğruna,adadın servet ve hayatını.
Cenab-ı Hak sana nasip eyledi,muhteşem Türk fütuhatını.
Cihan devletinin kurucusu,kemal sahibi sultanım.
Tokat / 1997
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 10:59 AM
İstanbul! Akar Gözümün Seli
Saklayamam gerçeği, gönüller şifası yeşeren dalsın.
Göz yaşım kurumuyor,sen ecdadımın mirasısın.
Dağına taşına göz dikenler,avuçlarını yalasın.
Sen tatlı emelsin,kalbimin baharısın, canım İstanbul.
Cihan sözünü dinlerdi, üç kıtaya hükmeden sendin.
Türk ve İslam dünyasının payıtahtı deyilmiydin.
Çağlar boyu üstün ahlâkı,gerçek ilmi simgeledin.
Resûller serveri seni methü senâ eyledi İstanbul.
Senin mirasçıların, ulaşılmaz donanmayı kuranlar.
Sevdalıların, etten kemikten dağlar yaptılar.
Cengaverlerin cihana hükmeden kahramanlar.
Kanlarıyla kırmızılaştırdıkları şu bayrağı bıraktılar.
Dünyada değil,ukbâda da, övülmeye layıksın.
Dünya durdukça, sen hep yaşayacaksın.
Garbın şehirleri,sana eğilsin ayağa kalksın.
Vatanımın engin gönlünde hep sensin İstanbul.
İstanbul / Fatih 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
İstanbulun Fethi 29 Mayıs 1453
Dünya kuruldu kurulalı hayır ile şer, Hak ile batıl kavga eder. Asırlar boyu inkarcılar, vicdan ve insanlığı çiğnemişler, hukuk dışı baskı ve talanı uygulamakla birbirleriyle yarışmışlardır. Müslümanların uğradığı ve uğramakta olduğu felaketler kalpleri sızlatıyor.İmanın kalbde yaşanması bir korun elde tutulmasından zor.İşte dünyanın hali malum meydanda. Allah rızasına ulaşma kapısının açılması gerek, korkunun umuda çaresizliğin çareye dönüşmesi gerek. Buda gerçek bir fetihle olur..
Ecdadımızın mazideki o yüksek ahlakının özlemi içindeyiz. Bizler de o insanların nesilleri olarak niçin bir caba gayret gösteremiyoruz. Kaldı ki imkanlar olarak onlardan daha ileri seviyedeyiz. Tarihin kanlı seyrine can ve kan borcumuzu ödemişiz.
Tarihimizde bazı hadiseler vardır ki, bunlar kulaktan dolma bilgilerle geçiştirilemez. İstanbul'un fethinin, sebep ve sonuçları itibariyle, özünü ve ruhunu yakalamakta her aklı selime büyük görevler düşmektedir.Fatih Sultan Mehmed Han sadece askerî sahada değil, ilim ve adalet sahalarında da dünyaya örnek olacak başarılar sergilemiştir. Bu nedenle Türk ve Dünya tarihini etkileyen bu önemli fethi, her yılın 29 Mayıs günü, aynı coşku ve sevinçle kutluyoruz.İstanbul fethinin yıldönümü münasebetiyle bu büyük fetihten ve Fatih Sultan Muhammed Han'dan bahsederek, kendisini saygı ve rahmetle analım.İstanbul'un fethi bizim için iki yönden önem arz etmektedir. Birincisi, Fatih Sultan Mehmed, bu şanlı zaferle birlikte bin küsur yıllık Bizans İmparatorluğu'nu tarihe gömmüş, böylece Müslüman Türk Milletinin kahramanlığını dünya tarihine altın harflerle yazdırmıştır.
İkincisi ise:Yüce Peygamberimiz (s.a.v.) in, İstanbul'un Müslümanlar tarafından fethedileceğini asırlar öncesinden müjdelemesidir ki, bu yönü ile de bütün dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir.
Tarihin yüz akı bu milletin başında geçmiş nice acıları, kahramanlıkları, sevdaları, hüzünleri, kayıpları var ki, üç kıta yedi denize yayılmıştır. Bu millet sabırlı, inandığı şeylere tam ve fedakarca inanan, askeri kabiliyetleri yüksek, devlet, yurt ve otoriteye bağlı, izzeti nefsine düşkün, bereketli özellikleri üzerinde taşıyan zengin bir millettir. Kuvvetli idarecilerin sevk ve idaresinde büyük devlet kurmaya kabiliyetlidir. Böyle bir milleti Allah İslam la müşerref kıldı. İslam Türk milletinin kabiliyetlerini en son noktasına kadar genişletti. Böylece Dünya tarihi, hakka dayalı düşüncenin, bayraktarlığını yapacak bir milleti tanıma şerefine kavuştu. Ancak fetih ve Fatih’ledir ki güçlü devlet, hami devlet hedefine ulaşmıştır.
Fatih, bir taraftan Molla Gürânî'den, diğer taraftan Akşemseddin Hazretleri'nden dersler görerek hem mânen, hem madden çok iyi bir eğitim ve terbiye ile büyüyordu. Bu fethe lâyık olacak bir ciddiyetle yetişiyordu.Fatih en keskin zekâyla yaratılmış, nadiren gülen,fevkâlade atılgan, şehir surlarında dövüşen, atını dalgalara sürecek kadar cüretkâr.Kimseden çekinmez keskin konuşan, verdiği sözlere bağlı kalan, adalet duygusuyla yanan,bir büyük şahsiyettir. Fatih doğu ve batının kapılarını aralayan bir Cihangirdir. Bu iki dünyanın yararlı özelliklerini toplayan büyük bir alimdir. Unutmamak gerekirki onu bu tahta ve başarıya malik kılan Cenab-ı Haktır.
Fatih ve ait olduğu toplumunu ayakta tutan değerler nelerdir ona bakmak gerekir.Daha hayatlarının baharında seve seve canlarını verenler, kalplerinde saklı olan değerlere nasıl sahip çıkıyorlardı. O çağda topluma mal olmuş adalet mekanizması nasıl çalışıyordu? Bu hususu bir örnekle açıklayayım.
İşte Hakkaniyet
Hatırlanacağı üzere fethin sonunda,hapishanelerdeki bütün mahkumlar Fatihin fermanıyla serbest bırakılmışlardı, Fatih Sultan Mehmed’in siyasî ve askeri dehâsı ile birleşen affı, mağlup Bizans halkını kayıtsız şartsız affetmekle her iki toplumun kalplerinin de fâtihi oldu, ancak üç mahkum hariç, onlar, Binansın yıkılacağına dair son sözlerini söyleyerek kalemlerini kıran bilginlerdir. Bizans İmparatoru, onları bu suçlarından dolayı hapsetmiş,Fatih Sultan Mehmed ise onları serbest bırakmıştı.Fakat Fatih der ki: ‘Siz Bizans için ömür biçtiniz, yıkılacağını söylediniz, benim toplumum içinde bir ömür biçiniz. Ne gerekiyorsa her türlü kolaylık gösterilecektir.’ Daha sonra bu üç Bizanslı bilim adamı Osmanlı imparatorluğunun hemen hemen her yerini gezerek ve görerek raporlarını tutarlar, bu arada bir de mahkemeye tanıklık ederler:
- Bir kişi dava ediyor, şikayet ediyor, kardeşim ben senden bu tarlayı aldım ama, bu tarlanın içerisinde hazine olduğunu bilmiyordum, hazine ben tarlayı sürerken sapanıma takıldı, o halde senindir. Ben böyle harama irtikap edip el süremem, al malını diyor.
- Öte ki cevaben diyor ki:Verdiğim tarlanın altıda üstüde senindir, o itibarla ben bunu alamam. Görüyor musunuz Müslümanların beş asır evvelki, aralarında ki şikayet konusu olan şey, harama el sürmemektir.
Bizi yücelten sırlarımız vardı.
Birincisi Allah’ın kitabına ve Resulünün sünnetine sımsıkı sarılmak, İkincisi alim olmak, Üçüncüsü Adil olmak, dördüncüsü Allah yolunda cihad etmek. Bunlar kalbe gömülü değerlerdir. Hakkı istiyorsak, zafer istiyorsak, ancak Allah’ın kitabına sarılmak...
Fatih sultan Mehmet’in huzurunda, o üç bilgin şöyle itirafda bulunurlar:
‘Padişahım siz de bu adalet varoldukça sizin devletiniz baki kalır.’ Dediler.
İşte Göğsümüzü kabartarak iftiharla biz Osmanlı torunlayız demenin sebebi budur. Burada aktarmaya çalıştığım olaydan anlaşılacağı üzere,bizim de hakkaniyet konusunda benzer hassasiyet göstermemiz gerekmez mi?
Fetih Nedir?
Kur’an-ı Kerim’de ‘el-Fetih ‘ diye isimlendirilmiş bir sure yer alır.Kuran’ın 48. suresidir.
Bu surenin girişi muhteşem bir fetih müjdesi içerir: 'Biz sana apaçık bir fethi müyesser kıldık/Senin önündeki engelleri ardına kadar açtık... ve Allah sana pek soylu bir zafer ihsan etti' Allah (c.c.) Resulü Ekrem (s.a.v.) ’e müyesser kıldığı fethin büyüklüğü övülüyor. sonunda eşsiz bir zaferle muzaffer kılınacağı haber veriliyor.Mekke’nin fethi, ileride meydana gelecek bir çok fetihlerin başlangıcı olan bir fetih. İslâm fetihlerinden her biri bunun altında bir şubesi sayılacak bir şekilde vaad edilmiş oluyordu ki sûrenin başı bunu ilâhî bir dil ile açıklamaktadır.
Fetih açmaktır; ülke ve şehirlerin İslamiyet’e açılması, Fetih, gaza ve cihad anlayışının bir sonucudur. Kur´anî bir ifadedir. İnsanları tevhid inancına davetin ifadesidir. Ancak, İslam tarihi boyunca fetih sonrası hiç kimsenin zorla Müslüman yapılması da söz konusu olmamıştır.
Fetih kelimesi, İslam’a has kavramdır.son derece nazik, ince ve yüce duyarlıkları olan bir eylemdir. 29 mayıs 1453 İstanbul’un fethidir, adı üstünde bir fetihtir, sadece bize has bir tabirdir.İşgal, zapt, ele geçirme, gibi kelimelerinin aynısı değildir. Fetih ilahi iradeye teslim olmanın, bütün Allah'tan gelen prensipleri hakim kılmanın, her şeyi Hak çizgileriyle örgüleştirmenin ifadesi. Top yekun Hakka teslimiyetin işareti.
İstanbul’un fethi, dünya tarihinde müstesna bir yer tutar. Çaldıran, Mohaç, başlı başına bir zaferdir, zafer abidesidir. İstanbul’un fethi de böyle bir zaferdir, ancak İstanbul’un fethini diğer fetihlerden ayıran bir hususiyet vardır.İstanbul un fethiyle dünya tarihinde, yenilmez güç, hami devlet, şefkatli ve merhametli bir devlet dünyaca kabul edilmiştir.
İstanbul’un fethi tarihin akışını değiştirmiştir.Bu azametli, 1453 İstanbul’un fethi, orta çağı kapar, modern çağların başlangıcını işaret eder. İşte Fatih ve fetih ordusu, Bizans hakkında tarihin tasfiye kararını tatbik ettiler.Bu karar yalnız Sultan Mehmed Hanın kararı değil, aslında tarihin Bizans için verdiği tasfiye kararıdır.
Prens Dukas, Bizanssın çürümüş halini şu cümlelerle anlatmaktadır:
‘Her milletten fazla haksızlık yaptık ve bize her ne yaptın ise, hakiki ve adil kararınla yaptın Tanrım’.
Evet bu çağ yorgundu, Bizans çürümüştü, gırtlağına kadar küfrün bataklığına gömülmüştü. Yorgun Bizans yaşamakta haklı değildi. Kiralık kafalar, ne kadar didinirlerse didinsinler, tarih hükmünü vermiştir.
Muhasaraya yakın günlerde son imparatorluk başkanı, lucas Notaras’ın Sözleri aynen şöyle: ‘ Bizans da Latin serpuşu görmektense Türk kavuğu görmeyi tercih ederim’. Sözü cihan tarihinin pek maruf sözleri arasında yer almıştır.
Fatih’in Dehası
Biliyoruz ki, Hz. peygamberin s.a.v. kölesi olmakla şeref duyan genç padişah, İstanbul’u fethetmekten öte Hz. Peygamber’in “Konstantınıyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden komutan, ne güzel komutan. Onu fetheden asker, ne güzel asker! ” müjdesine nail olabilmeyi en büyük bahtiyarlık telakki ediyordu. Fatih alimdir, velidir, şairdir, zamanın en büyük matematikçilerindendir. İşte Fatih, bizim yaşımızda iken o günün şartlarında topları döküyordu. Topların bütün planlarını kendisi çizdi, balistik hesaplarını kendisi yaptı. Kale kazan, burç düşüren, yılan vücutlu, ejder ağızlı toplar, tarihe geçen en büyük toplardır.Her biri birer harikadır.Fatih evrensel bir deha, bilime sanata akıl almaz derecede vurgundur.Fatihle mukayese edilecek insanlar Fatih’in yanında küçük kalır.Böyle bir Cihangire minnet borcumuz çok büyüktür.Çağları yırtan Fatih, bunlarla kaldı mı, Fatih öyle bir teknik ortaya koyuyor ki, Bizans şaşkınlıktan şaşkınlığa düşüyordu.
Halice gemiler iner inmez, Fatih hemen bir köPage Rankingü planı çiziyor.ayrıca büyük sallar yaptırıyor, bu sallara toplar oturtuyor. Öyle toplar ki, gülleleri Bizans gemilerinin, su kesiminden giriyor öbür tarafından çıkıyor, çağlara damgasını vurmuş büyük Fatih, bu harikaları ortaya koyuyor ama nasıl? Şöyle, Fatih *******i uyumuyor. Gece yarısı geçtikten sonra,Halil paşayı çadırına çağırıyor ve diyor ki: Paşa, yatağımın şu baş yastığını görüyor musun? Bu yastığı bütün gece, yatağımın bir ucundan öbür ucuna nakletmekle vakit geçirdim, bir türlü uyuyamadım. Hiç şüphe etme, imanın gibi inan tez vakitte Kostantinye bizim olacaktır. Kesin zafer bizim olacaktır. Evet hakkın önünde küfür diz çökecektir. Fatih Sultan Mehmed kararlıydı, ve bu kararında emindi.
Donanmasını karadan yürüten, toplarını tunç dan dökmüş, şahbazlarının yüreğini ölümle bilemiş bir kuvvet, Kostantinye’ye dayanıyordu. Bu kuvvet, merhametli bir milletin tarihte şanlı yürüyüşüydü. Bu yürüyüş iman sönmedikçe, milli ideallerimiz yok olmadıkça, böyle bir iman ordusunun karşısında hiçbir kudret dayanamazdı, Bizans’da dayanamadı. Fatih’in sarsılmaz kararıyla muhteşem toplar ateşleniyordu. Toplar Bizans surlarını gümbür gümbür dövüyordu.Fatih Sultan Mehmed Han evlatlarım bende sizinle beraber öleyim sedasıyla sulara atını sürüyordu. ‘Ya ben İstanbul’u alırım, ya da İstanbul beni ‘diyordu. Bu öyle bir fetihti ki, tahminleri alt üst etmişti, Bizans yıkılıyordu.
Tarihlere şan veren, destanlar yazdıran zaferlerimiz için şair ne güzelde söylemiş:
Naralar sanki gök gürültüsü, fethin haşmeti bu.
Yüreklerini ölümle bilemiş, fatihin şanlı ordusu.
Tebşir edilen ordudur, zaferlerden zaferlere koştu.
Çatır çatır çatlarken, çift duvarlar, ulaşılmaz surlar.
Mehterin cenk havasıyla, göz kırpmadan savaştılar.
Ölümü ölümsüzlük bilerek, birbirleriyle yarıştılar.
Tahminleri Alt üst Eden Fetih
Gök gürültüsü ile fırtınalar koptu, Şehir seller ve sular altında kaldı. Korku veren bu afetler yetmiyormuş gibi bir sis kapladı, Ay tutuldu üç saat karanlıkta kaldılar.Ümitler çabalar boşunaydı. İşçilik abidesi olarak ayakta duran surlarına güvenerek, gün sayıyorlardı.Kutsal eşyalar şehirde dolaştırılıyordu, çanlar çalıyordu ama boşunaydı. Bu kesin kes sonun geldiğinin işareti idi.Kader şehre sırtını dönmüştü. Kostantin Paleologos’un imparator, bütün ümitlerin yok olduğunu gördükten sonra, artık yaşamamaya karar verdi.’ Benim başımı kesecek bir hrıstıyan yok mu? ’ diye bağırdı. Tanınmamak ve korunmamak için erguvani imparator mantosunu sırtından attı. Muhariplerin en sık kalabalığına karıştı.İmparator sağ olarak en son orada görüldü. St. Romans kapısı önünde belkide en şiddetli çatışmalar oluyordu.Yeri göğü inleten top atışları devam ediyordu. Devleti Hümayûn karşısında titreyen Bizanslılar, paniğe kapılmıştı. Bu arada ellerinden alınmasın diye hazinelerini yere gömüyorlardı. Engizisyon zihniyeti çatır çatır çatırdarken, şanlı sancağımız Ulubatlı Hasanın eliyle Bizans’ın böğrüne böğrüne saplanıyordu. Çarpışma bütün şiddetiyle devam ediyor, Türk akıncıları ölümü ölümsüzlük bililerek cenk ediyorlardı. Mehterin cenk havasıyla Türk cengaverleri topların açtığı deliklerden içeri süzülüyorlar, uzun merdivenlerle de surları aşmaya çalışıyorlardı. Sancağı düşürmeyen 18 cengaver, şehit olurken, Asya kıyılarında yankılanan mert ve tok Allah Allah, sedalarıyla Bizans kafirlerini korku içinde boğuyorlardı.Bizans dayanamadı, çöktü ve yıkıldı. Türk fütuhatıyla boğulan köhne Bizans bir daha dirilemeyecek.
Fethe Muhtacız
Ey çağ açıp çağ kapayan, büyük komutan Fatih Sultan Mehmed’in temiz torunları.
Ey İstanbul surlarına,fetih idealinin sancağını diken Ulubatlı Hasan’ın evlatları.
Ey Fetih heyecanını Fatihle birlikte yaşayanlar.
Ey şanlı zaferlerimizin hatırasını yaşayanlar,.
İslam dünyasının başı Türk dünyasının sultanı değilmiydik. Onlar, insanlığa rahmet getiriyordu, fethedilen yerlere huzur ve hürriyet bahşediyordu, halkını selâmetlere gark ediyordu. Fetih, büyük Fatih’in 31 senelik ömrüne sığmış yüzlerce fethin başlangıcı ve ondan sonra devam eden zaferlerin anası olmuştur. 29 Mayıs 1453 de sadece bir şehrin sahiplerinin değişmesi değildir.1453 İstanbul’un fethiyle İslam aleminin 800 yıllık, Türk dünyasının 400 yıllık yüksek arzusu gerçek olmuştur.Fetih, üstün ve haklı düşüncenin zaferidir. Fetih zulmün yıkılışıdır. Hz. Peygamberin s.a.v. ‘O ne güzel asker …’ diye tebşir ettiği serden geçti yiğitler, komutan fatih’in her emrini yerine getirdiler.
. Fatih, Osmanlı hükümdarları içinde hem en büyük asker, hem de en büyük devlet adamı. 20 den fazla devleti ve bu arada 2 imparatorluğu tarih ve coğrafya sahasından yok eden, Cemal ve kemal sahibidir.
Dünya tarihinde geniş bir yer alan bu şanlı zaferlerimizden, şanlı Türk Ordusu'ndan bütün milletçe İftihar ve gurur duymaktayız. İşte bu Müslüman Türk ordusudur ki zaferlerden zaferlere koştu, Altaylardan Tuna ya, Akdeniz den Baklanlara, Viyana’ya, insanca yaşamayı götürdü. Fetih toplumu, Hz. Peygamberin s.a.v. gösterdiği ve emrettiği hususlara,uymak ve uygulamak görevini şerefle yerine getirmişlerdir. Maneviyat önderleri, paşaları ve ordusu saygıların en büyüğüne layıktır.Fethi anmayı ve anlatmayı, sadece bir milli bir görev değil, insani ve küresel bir görev sayıyoruz.,Fethin hikmeti, ahlâkı, erdemi yolunuzu aydınlatsın ve şevk versin. Bu vesile ile Fetih bayramınızı kutluyorum.
Allah,sevgili peygamberimizin müjdesini gerçekleştiren aslanlar aslanı, kahraman, dâhi hükümdara, yiğit silah arkadaşlarına, tüm şehitlerimize, rahmet eylesin, torunlarına da basiret nasip etsin.
Kaynaklar:………………..
Kur’an-ı Kerim 48:1,3., Fetih nedir Mehmet.A, Prof. Dr. Işın Demirkent B.Dergisi,Güldeste M. Özşimşekler, K Dergisi,Camiğ sağır,Şakir Tarım Fetih.
İstanbul / Fatih 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
İş İşten Geçer
Pişmanlıklar vicdanları rahatsız eder.
Gözler şaş, kalpler taş, bu ölümden de beter.
Kahredici azap gelince,iş işten geçer.
Kalbin dili yok, iki zıt şey bir arada bulunmaz.
Ne olur! arsızı huysuzu,dost edinmeseydin.
Bir avuç pula minnet ettin, sen böyle değildin.
Gönül olgunluğuna,dolgunluğuna erişseydin,
Kalbin dili yok, iki zıt şey bir arada bulunmaz.
Çevirme Ondan dayanılmaz elâ gözünü.
Gönül okşayıcı ol, ekşitme ak yüzünü.
Onlar hastadır, Hak’tan ayırma kalb gözünü.
Kalbin dili yok,iki zıt şey bir arada bulunmaz.
Lessines / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
İzzet ve Şerefe Erişmek (Düz Yazı)
İki cihan güneşi kurtarıcımız,yol göstericimiz Hatemül Enbiya, Peygamberimize
Salât ve selâm olsun ‘aline ashabına etbaına..
Cenab-ı Hâk şöyle buyuruyor:
‘’De ki:İnsanların Rabbına, insanların (yegâne) hükümdarına, insanların ilâhına... sığınırım.’’ Nas sur:1,2,3
Kur'ân-ı Kerîm'in son sûresinde Cenâb-ı Hakk'ın insanlardan yana üç sıfatı anılmaktadır.
Şüphesiz insanlar bu üç sıfatı: 1- Rab 2- Melik 3- İlâh.. Lâyıkıyla anlar ve hayatlarını ona göre düzenlerlerse, aralarında fitne ve fesat havası estiren ve durmadan kargaşalık çıkartmak için sinyaller veren şeytan tesir alanını kaybetmiş olur.
üç sıfattan her birinin ruhlar ve kafalar, kalpler ve dimağlar üzerinde ayrı tesiri ve başka başka tecelliyle yönlendirme özelliği söz konusudur.
Rab: Fatiha Sûresi'nin tefsirinde açıklandığı gibi, yaratıp terbiye etmenin, yetiştirip geliştirmenin, kemâle doğru yükseltmenin bütün inceliklerini içermektedir. Başta melekler, insanlar ve diğer canlılar olmak üzere her şey Rab sıfatının tecellisiyle gelişip tekâmül etmiş, denge ve düzenini bulmuştur. Anneyle çocuğu arasındaki kopmaz bağ, Hâlık sıfatıyla birlikte tecellilerinin eseridir.
Cenâb-ı Hak, kâinattan ‘’Rab Sıfatı’’ nın tecellisini çekecek olsa, ne denge kalır, ne de düzen; her şey alt-üst olup hilkatinin hikmetinden uzaklaşır.
Melik: Rab sıfatından sonra anılması çok anlamlıdır. Sözlük olarak, sahip, padişah, muktedir, güçlü hükümdar demektir. Sayısı belirsiz melekleri görevlendirmek suretiyle kudretini izhar etmekte; hükümdarlığını bir zaaf, aksama olmaksızın sürdürmektedir. İşte kâinatta sağlam denge ve düzenin aksamadan devamı Cenâb-ı Hakk'ın bir de Melik Sıfatı'nın tecellisiyledir. Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve tasarrufu ise, sınırsız ve sonsuzdur. O bakımdan O, yegâne hükümdar ve hükümrandır.Bütün mahlukatta hâkim olan ilâhî kudret ve tasarrufu görmemek ve anlamamak için kör ve sağır olmak gerekir.
İlâh: Rab ve Melik olan Cenâb-ı Hak bu iki sıfatının tecellisiyle de her türlü övgüye lâyık olduğu gibi, ibâdet edilmeğe de tek ehildir. Zira insanoğlu Rabbına ibâdet ettiği nisbette insanlığının manâ ve hikmetini anlayabilir. Yine ibâdetine göre O'nun yanında değer kazanıp izzet ve şerefe erişir. Kur'ân'ın ilk sûresinde Cenâb-ı Hakk'ın ‘’Rabbü'l-âlemîn’’ olduğu ifade edilirken, arkasından üç sıfatı anılmakta ve sonra da ‘’Ancak sana ibâdet ederiz ve ancak senden yardım bekleriz’’ cümlelerine yer verilmektedir.Bu sıfatlar beyan edilirken bir hususa işarette edilmektedir. Şöyle ki: Allah hem yegâne terbiyeci, hem de benzeri olmayan hükümdardır. O'nun hem terbiyeciliği, hem de hükümdarlığı devamlıdır. İnsanların ise bu iki yönü de geçici ve sınırlıdır. Sonra insanlardan mâbud (ibâdet edilen ilâh) olamaz. Ama Cenâb-ı Hak aynı zamanda insanların ilâhı (mabudu) olarak bulunuyor ve bu hususta da O'nun dengi ve benzeri yoktur.
İnsanoğlu ne tuhaf bir varlıktır. Yaratılışındaki azizliği idrâk edemediğinden Rahman ve Rahîm olan Allah'tan uzaklaşıp İblîs'le yakınlık ve dostluk kurma özentisi ve çabası içindedir. Toplum içinde yer alan bu tiynetteki insanlar en az şeytan kadar tehlikeli ve zararlıdırlar.
Şeytan ise, durmadan dürtükleyip kan mecrasından sinyal vermek suretiyle kalp ve kafada bir sürü vesvese ve şüphe doğurarak selîm düşünmeyi, alt-üst eder ve bunun için daha çok mide ve şehveti, kıskançlık ve açgözlülüğü kamçılar; kişisel menfaatin ön plânda tutulmasını telkîn ederek sinsi faaliyetini sürdürür. O aynı zamanda ‘’hannas’’tır: Döner, döner aynı sinyalleri verir ve Allah anılınca geri çekilir, gaflet edilince hemen yaklaşır. Kişi, Rabbını, Melikini ve İlâhını hatırlayıp O yüksek kudrete yönelince İblîs'in sinyalleri tesir etmez olur.
Resûlullah s.a.v. bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
'Yeni doğan her insan yavrusuna, doğduğu anda şeytan mutlaka bir dürter. Yavru, onun dürtmesi (nin verdiği rahatsızlık) sebebiyle bağırarak ağlar.... Ebi Davud.
'Sizden her birinizin bir şeytanı vardır.' Bunun üzerine Ashab-ı Kiram: 'Sizin de şeytanınız var mıdır? Ya Rasulullah? ' diye sorunca, Allah Rasulu s.a.v: 'Evet, benim de şeytanım var. Ancak, Allah ona karşı bana yardım etti ve teslim olup emrime girdi.' buyurdu. Ahmed, Müsned,
Resûlüllah s.a.v. Efendim iz'in zevcesi Safiye r.a. Resûlüllah'ı s.a.v. ziyarete gelmiş ve geceleyin İkisi birlikte dışarı çıkmışlardı ki, Resûlüllah s.a.v. onu evine kadar götürmek istiyordu. Derken yolda Ensar'dan iki adamla karşılaştı. Onlar Resûlüllah'ı s.a.v. görünce oradan süratle ayrılmaya koyuldular. Resûlüllah s.a.v. onlara seslenerek: «Biraz yavaş olun! Bu yanımdaki kadın Safiye bint Hay'dir. O iki adam «Sübhanellah.. Ya Resûfellah! (Senin hakkında şüphe mi ederiz?) » dediler. Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: «Şüphesiz ki şeytan, âdemoğlunun kan kanalından girer. O bakımdan şeytanın sizin kalbinize bir şey, bir şer atıp fısıldamasından endişe ettim.» Buhari.
«Resûlüllah s.a.v. Efendimiz'in bindiği merkebin ayağı sürçtü (ve o sebeple Resûlüllah s.a.v. yere düştü) . Bunun üzerine Resûlüllah'ın s.a.v. redifi (arkasından gelen adam) : «Şeytan düşürüverdi! » dedi. Bu sözüne karşı Resûlüllah s.a.v. ona: «Şeytan kaydırıp düşürdü, deme. Çünkü böyle dediğin zaman şeytan kendinde bir azamet hisseder ve: «Ben kendi kudretimle onları yere düşürdüm» der. Ama Allah'ın İsmiyle., dersen, o (şeytan) küçülür, o kadar ki bir sinek gibi kalır» buyurdu. Müsned Ahmed.
Ebû Zer r.a. anlatıyor:
«Resûlüllah s.a.v. Efendimiz Mescid'de bulunduğu bir sırada gidip yanına oturdum. O bana: «Ya Ebâ Zer! Namaz kıldın mı? » diye sordu. Ben de: «Hayır..» dedim! Bana: «Öyleyse kalk namaz kıl! » buyurdu. Ben de kalkıp namaz kıldım ve öylece oturdum. Resûlüllah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurdu: «Ya Ebâ Zer! İnsan ve cinlerin şeytanlarından Allah'a sığın.» Ben de: «Ya Resûlellah! İnsanlardan da şeytan var mıdır? » diye sordum. «Evet, vardır» buyurdu..» «Şüphesiz ki şeytan insanın kurdudur; tıpkı davarlara musallat olup (sürüden) uzak kalan zayıf sıska olanını yakalayan kurt gibi..» Müsned Ahmed.
«Doğrusu şeytan şöyle dedi.- «Rabbım! Senin izzetin hakkı için hiç durmadan senin kullarını, ruhları bedenlerinde olduğu sürece aldatıp şaşırtacağım.» Bunun üzerine Cenâb-ı Hak ona: «İzzet ve Celâlime and olsun ki, kullarım istiğfar ettikleri sürece ben onları bağışlayacağım» buyurdu..» Müsned Ahmed.
«Şüphesiz şeytan sizden birinize gelir de şöyle fısıldar: «Göğü kim yarattı? » O da: «Allah yarattı» der. O yine: «Ya yeri kim yarattı? » diye fısıldar. O da: «Allah yarattı» der. Bu defa şeytan: «Allah'ı kim yarattı? » diye fısıldar. İşte sizden biriniz böyle bir fısıltıyı hissedince, şöyle desin: «Ben Allah'a ve Resulüne imân ettim.» Taberâni Câmiussağîr.
Demek ki şeytan tek başımıza yenilecek bir düşman değildir.
Allahım! Bizleri Kur'ân-ı Kerîm'in şefaatinden ve nurundan mahrum bırakma. Dünyada bulunduğumuz sürece bizleri s.a.v. yolundan ayırma; Âhi-rette de O'na yakın olan ve O'nun şefaatine erişen sâlih kullarından eyle. Bizleri Âmin! ..
Kaynaklar ……….
Kur’an-ı Kerim.
Muteber hadis kaynakları..
İlmin Işığında Asrın Kuran Tefsieri Celâl Y.
Lessines/2006
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kâbe Tek
Emr olunduğu gibi, giy ihramı, yoktur şek.
Ama her yerde tavaf yapamazsın Kâbe tek.
İhramlar giyilince, rütbeler, statüler tek tek düşer.
Bak,mahşeri canlandıran milyonlarca beşer.
Duymuyormusun lebbeyk sedalarını Arşı titretiyor.
Ümmül Kura'da gönül coğrafyamız birbirine kenetleşiyor.
Hürriyet öyle çayırlıktır ki kurt da kuzu da doyar.
Kur’an da yemin edilmiş mübarek on gecemiz var.
Ya ilâhi doğduğum gibi ihramla geldim huzuruna,
Baş açık, yalın ayak, eğildim lutfuna ve rızana.
Mekke / Kâbe 1403H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kaç Sağlam var Dışar da
Bakırköy hastane önerine geldim ne göreyim.
Türlü türlü hal var orada, ben nerden bileyim.
Anlarsan dünya hayatı, çok kısa bir anlık.
Yolun düşmezse oraya, nerde kaldı insanlık.
Bakarken hastane bahçesi duvarından onlara.
Hastalardan biri gördü beni, yaklaşıyor buyana.
Hallerini görünce daldım düşünceye derinden.
Bir şey sorsam mı sormasam mı dedim,içimden.
Biraz daha yaklaştı gülerek, bakıyor tanırcasına.
Kusura bakmazsan, bir soru soracağım sana.
Dedim, senin gibi kaç hasta var burada.
Dedi, sen bizi bırak kaç sağlam var dışarıda.
İstanbul / Bakırköy 1996
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kadir Gecesi
Seherler de yanıp tutuşan,söyleşen gönüllere,
Çeşme gibi akan yaşlara, buğday tenli yüzlere,
Bükülüp secde ye varan dizlere,buğulu elâ gözlere,
Gerçek vaad gerçek af var,görkemli kadir gecesi.
Cibril'le inen melekler,mü'minlere mağfiret diler,
Bağışlayıcı esirgeyici Allah,bu gece günahları siler.
Arınmış ay gibi parlak gözler, âşina olmuş yüzler,
Kur'an'ın indiği rahmetin taştığı kadir gecesi.
Hayır ve selametin büyüklüğü muhteşem bir gece,
Alınan sevaplar, bir ömre bedel yalnız bu gece.
Hakkın rızasına nail olanların ecirleri derece derece,
Allah'dan lûtuf,sırlarla dolu, şeref, azamet gecesi.
Ruhun okadar hafif ki,sanki bir meleksin,
Yeşeren dalsın çaba üstüne çaba göstermektesin.
Bu gece de türlü türlü hal var,esrarı nerden bilesin,
Şafak sökene kadar,selamettir kadir gecesi.
İstanbul / Ayasofya 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kadir Gecesi Ve Kur'an-ın İnişi (Düz Yazı)
Cenabı Hak Tenzili Hakimini indirirken, indirdiği ayı mübarek kılıyor, ayın sonunuda mağfiret ediyor, bunları kitabının şerefi için yapıyor. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
‘O Ramazan ayı ki insanlığa bir Rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur'an o ayda indirildi.’ (2/Bakara, 185)
'Gerçek şu ki, Biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik.' 97 Kadir, 1
‘Gerçekten Biz Onu,mübârek bir gecede indirdik’ Duhân, 3
Allah Teâlâ Kur’an-ı bir bütün halinde, Levh-i Mahfuzdan dünya semasın daki Beytülizzet’e, bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinde indirdi. Kur’an-ı Kerim olayların seyrine ve duyulan ihtiyaca göre 23 senede terciden teker teker arza tenzil buyrulmuştur. Yani Resulullah’ın s.a.v. mübarek kalbine ilka edilmiştir.
‘ Biz Onu, Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, süre süre) ayırdık ve onu gerektikçe (ihtiyaca göre) indirdik’. İsra, 106
Kitabımız, arza yakın semaya toptan geceleyin iniyor, Hira nûr mağarasında da, ilk sure ve ilk ayetlerin nuzülü gündüz başlıyor. Bu muhteşem iniş ve yükseliş ilâhi rızaya uygun 23 yıl boyunca devam etmiş, böylece Kur’an –ı Kerimin tamamlanması gerçekleşmiştir.
‘İnkara saplanıp kalanlar dediler ki: ‘Kur’an Ona ‘Muhammede’ bir defada bütünüyle indirilseydi ya’ Biz Onunla senin kalbini iyice yatıştırıp pekiştirmek ve tane tane okuman için böylece (parça parça ve uzun sürede) indirdik.’ Furkan, 32
Kur’an bütünüyle Allah’ın sözüdür. Allah ile kulları arasındaki yolu açıp işlek duruma getiren geniş bir rahmettir.
Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Eğer belirtilmiş olsaydı, sadece o gecede ibadet edilir ve bundan sonra yavaş davranılırdı. Son on günde çok çaba sarfetsinler diye gizli kalması hikmetin icabıdır. Resûlullah s.a.v şöyle buyurmuş: ‘O gecenin hayrından mahrûm kalan gerçekten mahrûm kalmıştır’. Neseî.
Hz. Peygamber (s.a.v) bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak; “Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı *******de arayanız” buyurmuştur (Buhari, Müslim) .
Şüphesiz ki bu ayda cereyan eden olayların haşmeti, görkemli oluşu, ilâhi hüküm ve taktirlerin yer alması, meleklerin yer yüzüne yağmur misali inişi,vazifeli meleklere ilâhi emirlerin tevdi edilmesi, kadir gecesinin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Katâde ve başkaları da dediler ki: O gecede işler kararlaştırılır, eceller ve rızıklar takdir edilir.
Cenab-ı Hâk:’ O gecede her hikmetli iş ayrılır.’ Duhân,4 buyurmaktadır.
‘Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (Melekler) Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. ’buyurulur. 97 kadir, 3-4
Cibril (a.s) ve diğer görevli meleklerin takdir edilen emirlerle inişlerinde ki hikmete gelince:
İnsanların rızıkları, ecelleri gibi mühim hususlar bu gece içerisinde meleklere bildirilir.
İbni Abbas Radîyallahû Anhûma der ki: Görevli melekler, olacak olan vak'aları yazarlar. Rızıklara ait nüsha Mikâil Aleyhisselâm'a; zelzelelere, saikalara, çöküntülere ait nüsha Cebrail Aleyhisselâm'a, amellere müteallik nüsha dünya göğünün sahibi ve büyük melek olan İsrafil Aleyhisselâm'a; musibetlere ait nüsha da Azrail Aleyhisselâm'a teslim olunur.
Kadir gecesi öyle bir gecedir ki, Akşam namazından sabah namazına kadar, ehli semadakilerle, ehli arzda ki müminler, müsafaha eder el sıkışırlar, *******ini kutlarlar ve selam verirler. Bu gecenin manevi havası tan yeri ağırınçaya kadar sürer. Ayette’ Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? ’ 97 Kadir, 2 Kur’an da bu tarz anlatım tam 13 yer de geçmektedir.
Burada ki hikmet ise, hükmün azametine, beşer aklının fizikötesi olay ve hükümlere yalnız başına erişemeyeceğine işaret buyrulmuştur.
‘Kim inanarak ve ecrini umarak karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları (kul hakkı hariç) bağışlanır’. S.Buhari
Mümin nefsinde ve ruhunda bu havayı teneffüs ederken uzuvlarında ve kalbinde sekinet bulur, onu melekler sıvazlamış olduğundan gönlü yumuşar, şeker şerbet içmiş gibi bir hal alır. İşte meleklerin el sıkışması budur. Melekler rahmet ve bereketle inerler bu geceye. Samimiyetle ve ihlâsla amel edenlere saygı ile kanatlarını sererler.
‘ O, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir’ Kadir, 5
Bu gece şerefi yüksek bir gece, çünkü Allah’ın sözlerinin indirilmiş olduğu bir gecedir.
Şerefli Cibril’den, şerefli melek vasıtasıyla, şerefli kitap, şerefli peygambere iniyor, şerefli sahabeye aktarılıyor. Çünkü Allah c.c. onlarla bu dini yükselti ve onlarla düşmanlarını susturdu. Şüphesiz doğru her zaman yücedir, yalan her zaman aşağı ve cücedir.
Üzerimizde ölçülmez Allah’ın lütuflarının sonsuz olduğu ramazan ayı ki, onda bin aydan daha faziletli kadir gecesini içinde bulundurmaktadır.
‘Resulullah efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti.’ Muvatta Malik
Resulullah s.a.v. ve ashabı çok sevindiler. Kadir gecesinde, teravih namazı, teeccüd namazı tespih, dualar, sahur ve seher aydınlığı çok mühimdir. Her müslümanın kabul olacak bir duası vardır. Kadir gecesi bir ömre bedel emsalsiz bir gecedir. Şeytan o gece kötülük yapmaya güç yetiremez.
Bu gecede, oruçlunun ağız kokusu makbul, ameli makbul, niyeti makbul, duası makbul.
Peygamberimize sâlat ve selam olsun, yol göstericimiz iki cihan güneşimiz,hadislerinde buyuruyorlar ki:
‘Şüphesiz ki Ramazan ayı ümmetimin ayıdır,Bir Müslüman yalan söylemeden ve gıybet yapmadan oruç tutar, iftarını helâl rızkla yapar, farzları gözetip yatsı ve sabah namazlarına giderse, yılanın derisini değiştirip çıktığı gibi günahlardan kurtulup çıkar.’ Et tergıb.
‘ Ya Aişe! O anı idrak edersen şöyle dua et: Allahım! şüphesiz sen affedici ve kerimsin affetmeyi seversin, beni de affet.’ Tirmizi,İbni Mâce. Ahmed.
‘Oruçla Kur’an, Kıyamet gününde kula şefaat edecektir.’ Buyurdular. S. Buhari.
Kadir gecesini, namaz kılarak, Kur’an-i Kerim okuyarak, tövbe, istiğfar ederek ve dua yaparak değerlendirmeliyiz. Resûlullah s.a.v. vefât edinceye kadar Ramazanın son on gününde i’tikâfa girerdi. Kadir gecesi duaların kabul olduğu feyizli bir gecedir. Kur’an-ı Kerim kalbe okunur, gözün vazifesi kalbe gözlük olabilmektir.
Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor:
'Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki: 'Kur'ân okuyan mü'minin misâli portakal gibidir. Kokusu güzel tadı hoştur. Kur'ân okumayan mü'minin misâli hurma gibidir. Tadı hoştur fakat kokusu yoktur. Kurân’ı okuyan fâcir misâli reyhan otu gibidir. Kokusu güzeldir, tadı acıdır. Kur'an okumayan fâcirin misali Ebu Cehil karpuzu gibidir, tadı acıdır, kokusu da yoktur.
' Buhârî, Et'ime 30, Fedâilu'l-Kur'ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim, Müsâfirin 243; Ebu Dâvud, Edeb 19, 4329; Tirmizi, Edeb 79; Nesâî, İman 32; İbun Mâce, Mukaddime 16, 214 H.
Peygamberimizin sahabeleri Kur’an-ı beş ayet, beş ayet okurlardı. Akabinde amel ve ilim olarak Allah ne buyurmuş ona bakarlardı.
Mümin daima sabır ve taatda Allah ‘a daim ve sonsuz olmalıdır. Sabrın ve itaatın dünyevi tarafı acı, ahiret tarafı çok parlaktır. Efendimiz hadislerinde şöyle buyurmuşlar:
‘Alemde olup biten işler kaza ve kaderi ilâhiyeye bağlıdır. Vaktiyle olacak işlerde ecele etmekte fayda yoktur, Allah insanların acele etmesiyle acele etmez.’ Tirmizi.
İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Evet Kur’an, sırrını ancak dört başı mamur ihlas sahiplerine verir. En ufak baştan savma tavır bu hikmeti bozar. Mümine esenlik sağlayan bu yücelme, çetin gurur ve kin duvarını yıkar.
Bu gece de, ikram edenin emekleri zayi olmaz. Bu ******* bize Allah’tan bir lütuftur. Duâlarla gözlerin yaşardığı, kalplerin okşandığı ulvi bir gecedir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar, namaz kılmak, ibadet etmek,
bir ay bütün *******i sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir....
Yüreğimiz ibadetle çarpsın, gönüllerimiz coşsun. Gökleri aşarak gelen meleklerle ruhumuz yeşersin. Kadir gecemiz hayırlara vesile olsun, dünya ve ahiret çiçeğimiz olarak kalsın.
Ramazanın iftar ve sahurları bir başka sevinç, kadir *******i, mü’minlerin engin gönüllerinde bir başka coşku. Kalbimdekileri dilime dökemedim Allah’ım. Bütün gece ve gündüzlerimizi kadir eyle Ya Rabbi! , Reyyan kapısından Cennete girmeyi bizlere nasip ve müyesser eyle Ya Rabbel alemin..... Âmin.
.............................................
Kaynaklar:
Taberi tefsiri, Asrın Kur’an Tefsiri,
İbn Kesir tefsiri.
Buhari,Müslim,Tirmizi
İbni Mâce, Ebu Davud, Nesaî,Et-tergıb
Ahmed, Muvatta Malik.
Brüksel / 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kadir Gecesi (Düz Yazı)
‘Kim inanarak ve ecrini umarak karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları (kul hakkı hariç) bağışlanır’. S.Buhari
‘Resulullah efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti.’ Muvatta Malik
Peygamberimize Sâlat ve selam olsun, yol göstericimiz iki cihan güneşimiz hadislerinde buyuruyorlar ki:
‘Şüphesiz ki Ramazan ayı ümmetimin ayıdır, bir Müslüman yalan söylemeden ve gıybet yapmadan oruç tutar, iftarını helal rızkla yapar, farzları gözetip yatsı ve sabah namazlarına giderse, yılanın derisini değiştirip çıktığı gibi günahlardan kurtulup çıkar.’ Et tergıb.
‘ Ya Aişe! O anı idrak edersen şöyle dua et: Allahım! şüphesiz sen affedici ve kerimsin affetmeyi seversin, beni de affet.’ Tirmizi, İbni Mâce. Ahmed.
‘Oruçla Kur’an, Kıyamet gününde kula şefaat edecektir.’ Buyurdular.
S. Buhari.
Brüksel / 1998
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:00 AM
Kalb Öylesine Oynaktır ki..
Her işin bir bedeli karşılığı var, anlamalısın.
İman kalbe oturmadıkça, sıkıntı, zarara uğrarsın.
Yarış yarışırsan, ama beşeriyet dairesini aşamazsın,
Dert etme kendine,nerden ince ise ordan kırılsın.
'İnsanın kalbi günde yetmiş defa yön değiştirir durur',
Neden insanlar birbirlerine korku ile dopdoludur.
İbreti âlem için bakana,varlıklar âlemi sırlarla doludur,
Dünyanın sonu hesap günüdür, insan sorumludur.
Ebediyet diyarını Kur'an haber verir aydınlatır.
Ceset perdesinin altında, kalp, akıl, lâtifeler vardır.
Ruh bedenden bağlantılı ayrılsa da, insan uykudadır.
Alıp verdiğin her nefes, yazılmış bir kadere bağlıdır.
İstanbul / Üsküdar 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kalbim Buruk
Sokaklar dolu, ölümüne işkence.
Rastlarsın çığlıklar atan yaşlı gence.
Ürpertiyor insanı korkular, her gece.
Dişimi sıkarak, gurbetteyim senelerce.
İşe gidiyorlar yarı ayık, yarı sarhoş.
İtilen sensin, koridorlarda koşta koş.
Ay bile doğmuyor ışık yok, ******* loş.
Gördüğüm hep yaşlı nesil beşikler boş.
Akıl almaz, doğmatik düşünceler.
Arsız, hırsız hora tepiyor beyler.
Tiksindiriyor beni, kan gölü yerler.
Kalbim buruk ne yapayım dilim söyler.
Brüksel / 1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kaldır Başını
Üst üste musibetler yağar da yağar.
Sanki derin bir pişmanlık duyar.
Yüreğinde aşk, çehresinde vakar.
Sığınmış imana, aczinden korkar.
Erişilmez hayat,ruhları dolduran nur.
Gülerek ölmenin sırrını ara dur.
Bize doğanın simgeleriyle kim konuşur?
Sorun akla, şu cihanda neden avunur.
Hıçkırır durur,gönüllerden arzular.
asırlardır sıralanmış kanayan yaralar.
Bozulmuş terazi kalmamış ayar
Kaldır başını, üç kıta ötesinde şanın var.
Çorak toprak bu rahmetle yeşersin.
Yanık sesle duaların yağmur getirsin.
Fıtratında ki iman ışığını yak, yüceleceksin.
Yorgunluğunu silip süpürüp bitireceksin.
Ankara / Keçiören 1988
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kırılsın Mağrurların Gururu
İman zayıflar,nur söner kara yüzlülükten.
Dili evet der,söylemez yürekten.
İnadına bu kadar dayatan, ayak direten.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.
Fazla güvenme bu dünyanın temeli çürüktür.
İmanları boğazlarından aşmaz,amelleri sönüktür
Kaldırdıkları toz ve fitneler kendilerine yüktür.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.
Kurtul,yokluk aleminde ki şüphe ve terettütden
Neden bağırıp duruyorsun, körlüğüne rağmen.
Mala mülke soya sopa güvenen, nazlanan sen.
Nerde kerem,nerde haya,nerde ayıp örten.
İstanbul / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Komutanım
Nerelisin diye soruyor komutan askere.
Komutanım Gazi Antepliyim.
Yine sorar bir diğerine,
Maraşlıyım komutanım diyor. Komutan çat vuruyor.
Oğlum Kahraman Maraşlıyım diyeceksin.
Bitişiğinde de, Çorumlu bir asker varmış.
Sen nerelisin diyor?
Çocuk dayak yememek için,
komutanım Kahraman Çorumluyum.
Çat bir tane de ona vuruyor,
Lan Çorum ne zaman kahraman oldu diyor.
Burdur / 1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kovboy Fareler
Sigaranın hışmından kanser olan kobay fareler.
Sülüklerin nefreti, baş düşmanı, tütündür derler.
Atıver,bir kap kaçak suyun içine nikotinin gramını.
Seyreyle dur, sülüklerin acı çekerek kıvranmasını.
Bir sigara, tansiyonunu iki katına çıkarıyor inanın,
Yedi kurban yerine geçen, kara sığır malı mandanın.
Nedir köpek eniklerini, bangır bangır bağırtan?
Tütündür,bu hayvanları teneşir tahtasına yatıran.
Çocuğundan köpeğine, köpeğinden çiçeğine kadar,
Nasıl melun dertmiş ki, kol ve kanatlarını budar.
İnsanı ürküten hınzır, girmiyor tütünün tarlasına.
İnan bunlar acı gerçek, fecaat, akledip anlasana.
Ucuz dostluklar onunla başlar, insanı mahveder.
Ciğerlere oturdu mu,o zaman fark edilirmiş meğer.
Diyor ki:Bu otlar tahirdir, temizdir, yahşidir, birader..
Kaçıncı asırdayız, sen onu benim külahıma anlat der.
Söyleme, akrebe bakarak kedi nedir ki budu ne olsun.
Hâla bu insanlık düşmanına arka çıkmak mı istiyorsun?
Anvers / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Köpek ve Çevre temizliği (düz yazı)
Şehirlerde, evde lüksten başka bir kıymeti olmayan fakat köyde ve kırda, bekçilik, avcılık, çobancılık gibi işlerde bir yardımı olan köpeği uzaktan seyretmek suretiyle bakmak yerinde bir harekettir.
Eski örf ve adetlerimizde köpeğe el süren insanların ellerini yıkamağa mecbur tutulmaları, bir çok an’a neler arasında bir görenektir. Köpekte meşhur olan kuduz hastalığı insandan insana geçmesine, köpekler ve köpek besleyenler sebep oluyor. Kuduza yakalanmakta ve kuduz vermekte köpek başta geliyor. Onun dilinde, bir çok hastalıkların gözle görülemeyecek kadar ufak ve çok olduğundan köpeklerden kaçınmamız emrediliyor. Muteber hadis kaynaklarında yer alan rivayetler şöyledir.
* Ebû Hüreyre r.a’ den rivâyete göre, Rasûlüllah s.a.v şöyle buyurdu: “Birinizin kabından köpek su içerse o kabı yedi sefer yıkasın.” Tirmizî; Müslim,
* Ebû Hüreyre r.a. şöyle diyor: Rasulullah s.a.v. şöyle buyurdu: “Birinizin kabına köpek ağzını sokarsa onu yedi sefer yıkasın.” Tirmizî; Müslim.
* Ebû Hüreyre r.a.’den rivâyete göre, Rasûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: “Birinizin kabına köpek ağzını sokarsa o kaptaki suyu döksün ve o kabı yedi sefer yıkasın.”Ebû Davud, Müslim.
* Abdullah b. Muğaffel r.a.’den rivâyete göre, Rasûlüllah s.a.v. “…Köpek bir kaba ağzını sokarsa, onu yedi defa yıkayın sekizinci de ise toprakla ovun.” Ebû Davud, Müslim.
* Bir diğer rivayet ise: ’’Birinizin kabından bir köpek su içerse, o kabı biri toprak ve su ile karışık olmak üzere yedi defa yıkasın.’’ Müslim.
Onları köpek mevkiinde tutmayan, evlat yerine sevmeye çalışan bazı insanlar darılmasınlar. Ben köpeğimi dışarı çıkarmıyorum, başka hayvanlarla temasta ettirmiyorum, köpeğim temizdir, hastalığı yoktur gibi sözleri sık sık tekrar ederler. Köpeklerde kuduz hastalığı, azgın ve sakin olmak üzere iki şekilde baş gösterir. Belirtileri ise:
- Adeti değilken ısırmak veya hararetle yalamak arzusu.
- Sesin değişmesi, evvela boğuk şekilde bağırır sonra adetâ uluma haline geçer. Uzunca bir sesle sona erer.
- Bakarsanız köpek ne bulsa yemeğe yutmaya koyulur.
- Yabancı biri gelmiş gibi bulunduğu yerde havlamalar.
- Çene felcinden hayvan havlamamakta olduğundan bu şekilde kuduzun adına sessiz kuduz diyenler çoktur.
- Bir çok köpek besleyen insanlar hayvancağızın boğazında bir şey kalmış sanarak almaya uğraşırlar. Canı yanmazsa hayvan ısırmaz. Fakat salyasını bulaştırmakla sahiplerine farkında olmadan her hastalığı verebilir.
Bu işin şakası yok şu bir gerçek ki, hastalığın sonu, ya bütün vücuda yayılmasından veya ani bir kalp felcinden ölümle neticelenir.
İbn Ömer r.a. Allah’ın Rasülü s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
* 'Her kim koyun köpeği yahut av köpeği haricinde bir köpek edinirse, o kimsenin her gün işlediği iyi işlerin sevabından iki kırat eksilir.' Sahih-i Müslim.
Bir diğer rivayette ise:
* 'Her kim av köpeği, koyun köpeği veya bekçi köpeği haricinde bir köpek beslerse her gün onun sevabından iki kırat eksilir.' Ebu Hureyre, r.a, Sahih-i Müslim.
Sufyan b. Ebu Zuheyr r.a. dan: Hz. Peygamber' s.a.v.den şöyle buyurduğunu işitmiştir:
* 'Bir kimse ne ekin, ne de hayvan bekçiliğine yarayan bir köpek edinirse onun amellerinin sevabından her gün bir kırat eksilir.'Sahih-i Müslim.
Kırat nedir?
Lügatte beş arpa ağırlığı veya bir şeyin yirmi dörtte biri gibi ma'nâlara gelir. Burada kesin bir miktar aramak gerekmez, 'Allah'ın bildiği bir miktar' olarak anlamanın uygun olacağı belirtilmiştir.Yani köpek besleyen bir kimsenin her gün sevabından bir cüzü eksilecektir.
Bu eksilmenin sebebi, 'meleklerin köpeğin olduğu yere girmemesi' ile izah edilmiştir. Bazı âlimler: 'Köpek başkalarını rahatsız ettiği için' demiştir. köpeğin necaset yemesi, pis koku yayması, bazılarının şeytan olması, kaplara ağzını sokması gibi başka sebepler de zikredilmiştir.
Korunma ve avlanma gibi bir ihtiyaç bulunmadan evlerde köpek beslemek İslâm’da men edilmiştir. Hadisler gayet açık. köpek beslemeyi birkaç istisna dışında yasaklamaktadır. Bu istisnalar koyun köpeği, av köpeği ve ekin köpeğidir.
Rızkının, sevaplarının ve bereketinin azalmasını isteyenlere bir sözümüz yok, Allah’ın Resulü s.a.v. azalır buyuruyor yukarıda hadisler gayet net.
Köpek evde beslenmez. Sonra köpeğe ihtiyaç varsa beslenir. Av için, bahçe veya sürüyü korumak gibi zaruri ihtiyaçlar dışında köpek beslemenin uygun olmadığı, birçok sevapları yok edeceği hadis-i şerifte bildirilmiştir. Ayrıca bu köpek türleri, evin içine sokulamaz. Ayrı yeri veya kulübesi olur. Köpek bulunan eve, odaya, rahmet melekleri girmez.
İbn-i Ömer r.a. anlatıyor:
* ’’ Cibril, Resûlullah s.a.v.’a Falan saatte geleceğine dair söz vermişti. Fakat gecikti. Bu yüzden Peygamberimiz’in canı sıkıldı da evden dışarı çıktı. Yolda Cibril, Efendimizi karşıladı. Resûlullah’ın şikâyeti üzerine: “Biz, köpek ve resim olan eve girmeyiz” buyurdu.’’ S. Buhari.
Hz. Aişe r.anha anlatıyor:
* ’’ Cibril, belli bir saatte geleceğine dair Peygamberimizle kararlaşmıştı. Fakat belirtilen an gelmişti. Cebrail ise Efendimize gelmemişti. Hz. Aişe der ki: “Peygamerimiz’in elinde bir asa vardı. Elindeki asayı atarak: “Allah c.c. da, elçileri de sözünden caymaz” dedi. Sonra etrafına bir göz atınca bir de ne görsün! Sedirin altında bir köpek yavrusu, (duruyor) . Bunun üzerine “Bu köpek (buraya) ne zaman girdi? ” buyurdu. Ben de: “Vallahi bilmiyorum” dedim. Emri üzerine köpek çıkarıldı. Hemen peşinden Cibril geldi. Resûlullah: “Sen bana söz verdin. Senin için burda oturup bekledim ama gelmedin” buyurdu. Cibril: “Evinin içindeki köpek gelmeme engel oldu. Çünkü biz (melekler) içinde köpek ve resim bulunan eve girmeyiz” Cevabını verdi.’’ S.Müslim. Ebu Davud.
‘’Zamanımızda köpek beslemenin çevre kirliliğinden, insanları meşgul ederek zamanlarını öldürmeye, insanların insanlarla olan beşerî münasebetlerini azaltmaya varıncaya kadar saymakla bitmeyen yeni mahzurları ortaya çıkmıştır.
Resûlullah s.a.v. İslâm diyarlarının böyle bir musibetle karşılaşacağını önceden görerek, bu meseleye ayrı bir ehemmiyet atfetmiş,
Resûlullah' koyduğu bu yasakla köpek besleme işini müstakillen ele alıp uyarmış ve yasaklamanın fiilî örneğini vermiştir.
Bilhassa sosyetik muhitlerde olmak üzere Batı'ya özenti şeklinde köpek besleme merakı memleketimizde yaygınlık kazanma vetîresine girmiştir. Öyle ise, her Müslüman bu konuda sağlıklı bir bilgi ve net bir kanaat sahibi olmalıdır.
Fazla teferruata girmeden şunu da ilave edeceğiz: Hz. Peygamber s.a.v. köpeğin necisliği hususunda da ısrar eder. Öyle ki, köpeğin herhangi bir kaba değmesi halinde, kabın yedi ayrı su ile iyice yıkanıp, sonunda da toprakla ovulmadan temiz addedilemeyeceğini belirtir. Buradan hareket eden fakihler köpeğin salyasından, herhangi bir kuyuya tek damla dahi düşecek olsa kuyunun pis addedilmesi gerektiği, binaenaleyh bu kuyunun kullanılabilmesi için, suyunun tamamen boşaltılması icab ettiği hükmünü getirirler.
Köpekten uzak durulmasının ehemmiyetini tebârüz ettirmek için, Resûlullah, köpeğin bulunduğu eve rahmet meleklerinin girmeyeceğini de belirtmiştir. Bazı rivayetlerde belirtildiğine göre, Resûlullah'tan habersiz eve giren köpek sebebiyle vahiy kesilmiş, bilâhare Cebrâil aleyhisselâm, 'Evinde köpek var, köpek bulunan eve giremem' diye açıklamıştır.
Bu gün zevk için köpek besleme geleneğini yürüten Avrupalılar, bilhassa büyük şehirlerde, köpek pisliği yüzünden ciddî şekilde rahatsızdırlar. Köpek besleme âdetinin bulunmadığı bir Doğulu turist, bir Batı merkezine geldiği zaman en ziyâde köpek pisliğinden mutazarrır olur ve ilk dikkatini çeken şeylerden biri bu olur. Nitekim bir gazete haberi, Batılı mühim merkezlerden biri olan Paris'in kaldırımlarına, köpeklerin günde 20 ton pislik bıraktığını, bunu temizletmek için, belediyenin yılda 20 milyon frank (680 milyon Türk lirası) para harcadığını yazıyor…..? Bir başka deyişle, günün birinde bu moda, Doğunun büyük şehirlerinde de (meselâ İstanbul veya Ankara'da) aynı ölçüde yaygınlaşsa, buralar acaba ne hâle gelir? ’’
* Kebşe r.a., Allah Resûlü s.a.v. buyurdu: 'Kedi pis değildir, çünkü dişi olsun erkek olsun o, evinizde gezinen hayvanlardandır.'Tirmizî, Müslim.
Kediye gelince, kedi beslemek caizdir. Ancak bugünkü apartman hayatında zor olur. Çişini, kakasını yapacak yer arar. Kum torbası olsa da, biraz zordur. Bazı kediler çişi gelince, dışarı gidebiliyor. Kedinin tüyleri eve hatta yemeklere dökülebilir. Yıkamak temizlemek gerekir. İtinalı bir şekilde bakmak gerekir. Köy evlerinde fare olurdu, kedi beslenirdi. Beton apartmanlarda farenin rahatça yaşaması zor. Kedi pis değildir. Gezdiği yerlerde namaz kılınır. Sahabeden bir hanım anlatır:
Abdest alması için bir kaba su koymuştum. Kedi gelip bu kaptan su içince dayım Ebu Katade biraz daha su içmesi için, kabı kedinin önüne uzattı. Benim hayretle baktığımı görünce, dedi ki:
Niye hayret ettin? Resulullah efendimiz buyurdu ki:
* ’’Kedi etrafınızda dolaşır, necis (pis) değildir.’’ Tirmizi.
Anlaşılmıştır ki, köpekten insana geçebilecek bazı hastalıklar var. üzerinde hassasiyetle durulması gereken bu mes’ele, köpekte ve insanda müşterek bazı hastalıkların bulunabileceğine dikkati çekmesi açısından ve hem köpekte, hem insanda hastalık yapan müşterek virüs ve mikropların her iki bünyede de yaşayabildiğini tembih bakımından dikkate şayândır. Bu konuda, ilmî mecmualarda dünya kadar yazı çıkmıştır. Bugün, köpeğin tenyasının insana nasıl geçtiğini ve insanda teşekkül eden bazı kistlere köpeğin kaynaklık ettiğini ve köpek dışkılarının gömülmesi lâzım geldiğini artık bilmeyen mi var? Hakikat bu iken, bu hadîsi şeriflerin ravilerine dar akıllarıyla sataşan ve ilişenler olmuştur, müsteşrikler ve onların İslâm dünyasındaki takipçileri.. Gerçek hakikati bu hadisi şerifler ortaya koymuştur. Acaba bu iddialarında direnenler hicap duymayacaklar mı?
Cenab-ı Hak, Haşır suresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor:
‘’ Peygamber size ne emretti ise onu (kabul ederek amel edin) alın. Size neyi yasak etti ise, ondanda (Peygambere muhalefet etmeyin) sakının.’’Allahın dünyada iken razı olduğu sahabeler hakkında ileri geri konuşmak onlara fayda sağlamayacak. İslamiyet’in evrensel mesajını tebliğ eden Hz. Muhammed s.a.v. buyrukları Müminlerin engin gönüllerinde yaşıyacak. İnsan neye, niçin inandığını ve hangi amaca yönelik yaratıldığını bilmedikçe kendini tanımamış olacak, kendini tanımadıkça da yüce yaratanını tanıma şansına erişemeyecek.
Kaynaklar ……………
Kuran-ı Kerim..
Muteber Hadis Kaynakları..
Dinimiz İslam…, İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi.
Lessines/ 1989
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Krallara da Acımıyor
Sigara yanan aşka benziyor.
İnsan sevdikçe yanıyor, yandıkça verem oluyor.
İnsan sigarayı sevdikçe yakıyor.
Sigarada yandıkça sahibini yakıyor.
Aşk yangını ateşsiz ve dumansız.
Ama sigaranın yangınından çıkan duman iki kat.
Görüneni burnundan görülmeyeni tepesinden çıkıyor.
Temel dara düşmüş, tek çıkar çareyi hırsızlık yapmakta bulmuş.
Gecenin bir saatinde almış eline kıl testereyi gitmiş karşıda ki dükkanı soymaya.
Önce kilidi kıl testereyle kesmeğe başlamış. Oradan gecen bekçi Temel’i bu halde görünce,
Gelmiş dikilmiş tepesine.
- Ula uşağum ne yapayisun ha burada? Temel,
- Ne yapayirim jörmeyimisun kemence çalayirum. Bekçi,
- Ola uşağum neden çıkmayı sesi? Temel,
- Bunun sesi sabahleyin çikacak.
Evet sigara içenlerin boğaz hırıltısı da geç çıkıyor. Bir zamanların kralı, kadınların gece rüyalarının erkeği,Türk sinemanın vaz geçemediği aktörü Ayhan Işık’ı. Sigara krala aman vermedi. Ayhan Işık ve Sadri Alışık içki ve sigaraya tövbe dediler ama, ne yazık ki geç kalmış bir tövbe. Ayhan Işık’a acımayan içki ve sigara, Sadri Alışık’a mı acıyacaktı? . Kimsenin göz yaşına bakmayan içki ve sigara yüz binlerin göz yaşına bakmadan Işık’ın genç yaşta ışığını söndürdü. Arkasında da Sadri Alışık’ı alıp götürdü.
İslam bu zehir yüklü ota sıcak bakmaz. Çünkü izzet onların zillet bizim. Gece kurda kapan kuracaksın, gündüz kurdun yuvasına kuzu eti taşıyacaksın. Kurt kapana niye düşsün ki. Dünyada tezeğin tarlaya faydası kadar faydası olmayan, bu ota bu kadar fedakarlık niçindir?
Musalla taşına milletin hakkıyla yatmak istemiyorsan içmeyeceksin bu mereti.
Kaynak.........Üç Büyük Belâ, N.Y.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kur'ân-ı Kerim
Nefis çok arsız, sırrı taşıyan gönlü mahveder.
Sürünesice şeytan, seni Kuran'dan men eder.
Bocalayarak kör inada saplanmış terettütler.
Çocukluk dönemini yaşayan inkarcı katı yürekler.
Risâlet nurunu gören gözler doyasıya gördü ya.
Mekke müşriklerinin dönemedikleri viraj bu ya.
Kuran'ın parça parça indirilişine şaşmışlar.
Taciz soruları sorarak,onlar haddi aşmışlar.
Kaldır gözündeki perdeyi bakışın keskin görsün.
İlâhi sofraya yaklaş gölge varlı ın küçülsün.
İnsana ruh aracıyla, bu ilâhi bir lütufdur.
Bu Kitap daralan gönüllere rahmet ve nurdur.
Gözlerin kalplerin karşısında büyük bir mucize,
Ya Rab! Kuran penceresinden bakmayı nasip et bize.
Mekke/ Arafat dağı 14003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kur'ana Bakma Ölüler Gözüyle
Ağaçların dallarıyla inen nimeti,insanoğlu paylaşır.
Akıl ve hikmet dolu ilim,resûllerin diliyle ulaşır.
Hamd olsun Allah'a hem karın doyuyor,hem de akıl.
İnsana ayrı bir hitap tarzı, Kur'an da gelmişken.
Bir baksana, ruhun ebedi güzelliklerii sezmişken,
Keskin olsun bakışın,kaldır artık gözünde ki perdeyi.
İnsanı etkileyici cinler, gelip Kur'an-ı dinlediler.
Dağlar korkudan sarsıldılar,durup durup inlediler.
Onun bunun sözüyle,bakma Kur'an'a ölüler gözüyle.
O,varlık alemini aydınlatan, ışık saçan güneştir,
Gönüllerde yaşar, insanla doyumsuz ikiz kardeştir.
O'na hayran kalanlar,kendi güzelliklerini seyreder.
Lessines /2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kur’an-ın Sinyalleri (Düz yazı)
İslam ilim,irfan ve medeniyet dinidir. Çünkü İslam asırlar ötesinin dinidir.Yerlere ve gölere sığmayan ulvi tek dindir. İslam şablon dini değildir. Yer yüzünde yaşayacak son insana kadar, bu din baki olacak. Allah bu dini sigortalıyor. Allah’ın takdirini bozabilecek kimdir? Bizim gibi fanilere ne oluyor? Allah şöyle buyuruyor:
‘Hiç şüphesiz Kur’an-ı biz indirdik. O’nu tahrif ve tağyirden biz koruyacağız’.
Hicr sûresi,ayet: 9
Maneviyat önderleri bulunmayan toplumlarda, Allah’dan korkanlara rastlanamaz.
Resûlullah s.a.v. asırların güneşiydi. Peygamberimiz varken başka kandilleri aramaya ihtiyaç yoktu. O güneş batıktan dan sonra, dava arkadaşları Onun nuruyla meseleri çözdüler. Hatemül enbiyanın nurunu gören gözler bu alemden göçtükten sonra,ortalığa karanlıklar çökmeye başladı. akabinde içtihat ve kıyas gündemi geldi.
İslam asırların diniyse, geleceğe de sözünü geçirecekse yarınlara dönük dört başı mamur ehliyetli ve liyakatli insanların kollarını sıvaması gerekmektedir.
Günümüzde ki meseleri körün el yardımıyla düğüm çözdüğü gibi çözmeye başlıyoruz.Bizde ki bir kısım his ûleması Kur’an-ı Kerim den bir ayet cımbızlarlar ondan sonra,bir tek ayetle ahkam keserler. Vebalini kendilerinden öncekilerin sırtına sarmışlar fakat,kitaplara kendi adlarını yazmışlar.
Kendi kusurlarımızla bu dinimizi gölgeledik. Tarifleri büyüttük,insanları küçültük. İnsan oğlu gerçekten tuhaf bir varlıktır.
Denizi bahçesinde ki bostanının göleği zanneden zihniyet, bir gecede denizi boşaltmaya kalkar. Su adına evinde ki testiden başka bir şey görmemiş kişiye denizi nasıl anlatırsınız. Yer ile gök arasını bir adamın boyu kadar gören zihniyete miraç’ı anlatabilirmisiniz.
Bu muhteşem kainat her zaman her an ilâhi emre ve iradeye muhataptır.
Akıllara durgunluk veren ilmi ve tekniği aciz bırakan semaları ve fizik ötesini tanımadıkça insanoğlu, Kur’an anlayışı daima eksik olacaktır.
Bakınız, Ruh ve Cebrail Cenab-ı Hakkın huzuruna saniyede 300 000 km yol almak suretiyle 50 000 senede çıkarlar. Dönüşleri de bir o kadar sürer.Vahiy meleğinin yer yüzünden Allah’ın huzuruna bir defa çıkıp dönmesi için tam 100 000 yıla ihtiyaç vardır.
Bütün bu tanımlardan sonra hayat kitabı olan Kur’an-ı Kerim bize neler getirmiştir. Kur’an, başka alemlere sinyaller saçarak insanların dikkatini büyük yaratıcıya çekmektedir. Gaybın bir dili ve sırlarını anlatan Kur’an, İnsana,gayb perdesi altındaki eceline hazırlıklı ol mesajınıda vermektedir.
Ömür içinde ecelin,dünyanın içinde kıyametin gizli zikredilmesi de, aklın ve hikmetin bir gereğidir. Biz bunları umursamazsak,ellerimizi ovuşturmaktan başka bir şey yapamayız.
Kur’an-ı Kerimin genel atmosferini anlamak zorundayız. İnsan ilimle büyür rakamla değil. Bak baka bildiğin kadar semalara.O zaman anlarsın,zerre ile kürre arasında ki farkı.Ama gözler yorgun argın sahibine döner.
Mearicsuresi,Ayet: 4
`Melekler ve Cebrail miktarı ellibin yıl olan o derecelere bir günde yükselirler`.
Ayette ki manayı ancak düşünmekten beyni çatlayanlar,semaya bakmaktan gözleri aşınanlar anlar. Atlas döşekler de tatlı rüyalara dalanlar anlamazlar. Rabbimiz semayı temaşa etmeye çağırmaktadır. Çünkü, semaların ihtişamı fezanın derinlikleri ve fizik ötesi öyle üç beş bakmakla kavranacak cinsten değildir.
Hayat ancak dünya hayatıdır, yaşarız ve ölürüz,bizi ancak zaman helak eder, diyen o zihniyet, Peygamberimizin bahsettiği metafizik alemini inatlarından dolayı bir türlü kabul etmiyorlardı. Peygamberimiz buyuruyor ki:
‘Ben sizin görmediğinizi görür,duymadığınızı duyarım’. Sün. Tirmizi
Bütün beşeri ifadenin sınır ve imkanlarını aşan Kur’an-nın gücü hususunda bir kanaata varamayan Mekke müşrikleri terettütler içerisinde bocalıyorlardı.
Bu kitap baştan sona,Allah’ın birliğini vurguluyor,şirki kovuyor,tüm insanlara evrensel bir rahmet çağrısı yapıyor.
Teğabün suresi: Ayet,8
‘Allah’a Resulüne ve indirdiğimiz Nur’a iman edin’. Kıyamete kadar bütün insanlar bu ilahi sofranın davetçileridir. Allah bu dini ve kitabını koruma altına almıştır.En zayıf bir evde en büyük peygamberini,en şiddetlidüşmanlarından korumuştur.
Nahl suresi:Ayet,......
‘Biz Kur’an –ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik’. Kur’an-ın üzerinde semavilik ve ilâhilik damgası mevcuttur. Bu güne kadar hiç bir beşer bunu taklide muvaffak olamamıştır. Fizik ötesi alem,kıyamet ve ahiret aklın tek başına işin içinden çıkabileceği türden bir mesele değildir. Allah her şeyi düzen ve ahenk içinde halk etmiştir. İnsanın eline,bir kitap önüne uyarıcı bir peygamber koymuştur. Kur’an-ın temel davası olan tevhid,insanlığı kesretten vahdete çıkarır. İnsan gayba açılmış duygularla doludur. Kur’an insana yaratılışın ve gaybın sırlarını anlatmıştır. Kur’an-ı cinler dinlediler iman ettiler. Dağlar Kur’an-ı işittiler inlediler......
Haşır suresi:Ayet, 21
‘Eğer Biz bu Kur’an-ı bir dağın üzerine indirseydik muhakkak ki o dağ Allah korkusundan baş eğmiş parçalanmış görürdün’.
Kur’an varlık alemini aydınlatan bir güneştir. Resûlün dava arkadaşları,Kur’an-ı itina ile okurlardı,her beş ayet okudukça,Allah ilim ve amel olarak ne buyurdu ona bakarlardı. Allah Onlarla dinini yücelti ve düşmanlarını onlarla susturdu.Siz onları görmüş olsaydınız onlara çılgın mecnun derdiniz. Fakat onlar sizi görmüş olsalardı size Müslüman demezlerdi.
Kaynaklar...........
Kuran-ı Kerim..
Muteber Hadis Kaynakları....N. Yaz.
Lessines / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Kutlu Sahabi
Ey Allah’ın Rasülü!
Derimin siyah, yüzümün çirkin oluşu,
Benim Cennete girmeme manimidir?
Rasülü Ekrem s.a.v. buyurdular ki:
‘Ey sa’d,
Sen Allah’a ve Rasülüne inanmışsın,
Dayılarının siyahlığı,
Sende galebe çalarsa çalsın.’
Rasüllah, Efendimiz,
Şöyle bir etrafına bakındı,
Sordu sual eyledi aradığını.
Vehb Oğlu Amr burada mı?
O orada yoktu,
Evet onu arıyordu.
Sâkif kabilesinin soylularından birisiydi,
İsmiyle çağrılan zat.
Kara derili sahabiyi ona önerecekti damat.
Fahr-i Âlem Efendimiz,
Ey Sa’d onun evini biliyormusun?
Evet, Ya Rasülullah.
Şimdi git onun evine,
Kapısını yavaşça çal,
Selam ver.
Rasülullah,
Bana kızınızı zevce olarak verdi de.
Kutlu sahabi,
Hemen heyecanla koyuldu yola,
Varmasına vardı ama o kapıya.
Titredi elleri,
Nefsini zorladıysa da,
Mani oluyordu ona,
Muhammed,
Mektebinden Aldığı edep ve haya.
Gönülleri coşturan bu mutlu karar,
Olmasaydı,
Yoksa Sa’d o yerde, o kapıda ne arar.
Oraya yaklaştı,
Usulca kapıyı çaldı,
Ve selam verdi.
Bakışları yerdeydi.
İçerdekiler sesi duyunca sevindiler,
Hemen kapıya koşuştular,
Açtılar açmasına ama,
Karşılarında,
Kara derili, yüzü çirkin birisini,
Görünce neşeleri kaçtı,
Sıkılmaya başladılar,
Hor gördüler, sevmediler onu.
Sa’d utanarak söze koyuldu:
Rasülullah efendimiz beni size gönderdi,
Kızınızı bana zevce olarak verdi dedi.
Bu sözler,
Çileden çıkardı onları büsbütün,
Sa’dı sardı keder ve hüzün.
Ah! çekerek ayrıldı oradan.
Şimdi neylesin ne yapsın sa’d
Rengi siyah diye,
Hor görmeleri yok mu heyhât!
O adamın,
Sevimli iffetli güzel bir kızı vardı.
Ey babacığım,
Vahiy seni rezil rüsvay etmeden,
Bir kurtuluş yolu ara,
Ben razıyım Rasülün kararına.
Bu sözler üzerine uyanan baba,
Fazla zaman geçirmeden gidip,
Diz çöktü Allah Resulü’nün yanına.
Rasülü Zişan Efendimiz
Ona şöyle dedi:
Allah Resulünün,
Emrini reddeden senmisin?
Ey Allah’ın Rasülü,
Onun sözlerine inanamadım.
Beni bağışlayın..
Belki yalan,söylüyor diye düşündüm.
Niye seni inciteyim Sultanım.
Ya Rasülullah, sana canlar feda.
Allah’tan mağfiret talep ediyorum.
Seni,
Darıltmaktan Allah’a sığınırım.
Sultanım!
Karar senindir,
Gerçeği şimdi duydum,
Bütün kalbimle sana inanırım…
Kızın babasının bu sözleri üzerine,
Nikâh kıyıldı dört yüz dirheme.
Peygamberler serveri mübarek yüzünü,
Sa’da döndü ve dedi ki:
‘Kalk zevcenin yanına git, mehrini ver.’
Ey Allahın Rasülü,
Benim dünyalık hiçbir malım yok,
Gidip kardeşlerimden isteyim der.
Buyurdular ki ona cevaben,
Zevcenin mehrini,
Temin edelim kardeşlerimizden.
Hepsine selâm söyle benden
Şimdi sen git Afvan oğlu Osmana
Oradan da Avf oğlu Abdurahmana
Daha sonrada Hz. Ali’ye uğra.
O kutlu sahabi, yola koyuldu
Hz. Osman’ın evine geldi,
Selam verdi.
Osman sevinçle karşıladı,
Neşeyle dinledi.
İstenenden kat kat fazlasını verdi.
Her biriside,
Zinnureyn gibi onu sevdi sevindirdi.
Koştu neşe içinde çarşıya,
Hanımı için adlıda aldı hediye.
Tam dönmekteyken geriye,
Bir ses işitti.
Bu ses Rasülüllahın tellalının sesiydi.
Ey! Allahın süvarileri, savaş var savaş var.
Düşman ordusu hücuma hazırlanmış meğer.
Bu nidayı duyan Sa’d,
Bir Başka neşeye büründü.
Başını göğe kaldırarak,
Ellerini Allah’a açarak,
Ey Allah’ım!
Ey yer ve göklerin ilâhı,
Ey Muhammed Mustafa’nın ilâhı,
Bu gün bu paraları,
Rasülü nün yolunda harcayacağım,
Güzel Rabbim.
Beni bu arzu ve emelime kavuştur. …
Vakit geçirmeden,
Bir at, bir kılıç, bir mızrak ve kalkan
Satın alır hemen.
Sonra,
Bir kuşak bağladı beline,
Başına da bir tülbent geçirdi,
Gözleri görünüyordu sadece.
Atına atlıyarak,
Muharip askerlerin yanına vardı.
Meydanda beklemeye başladı.
Bu vaziyette onu gören muharipler,
Kendi aralarında şöyle söyleştiler.
Tanımadığımız bu atlıda kimdir acaba?
Hz.Ali:
Dokunmayın ona,
Kendi arzusuyla gelmiş,
Yardımcı olmayı düşünen biridir.
Belki de dinimizi öğrenmek için,
Suriye’den gelmiş birisidir.
Ümit ederim ki size faydası dokunur.
Bu arada Sa’d Selemi,
Savaş için ısınma hareketleri yapıyor,
Kılıç sallıyor, mızrak dürtüyordu.
Bir ara atından indi,
Kollarının yenlerini sıvazlamaya başladı,
Dinlendirme hareketi yapmaya koyuldu.
Tam bu sırada,
Allah Rasülü’de,
Ordusunun başına geçmiş bulunuyordu.
Onun,
Kara derili kollarını görünce,
‘Sen Sa’d mısın? Diye sordu.’
O da evet Ya Rasülullah,
Anam babam sana feda olsun..
Rasülullah da buyurdu ki:
‘Ey Sa’d ceddine rahmet olsun..’
Vakti saat gelmişti,
İki ordu tutuştu.
Bu savaşta yiğitler var.
Çünkü Müslüman kaçmaz,
Korkaklık ise ar.
Sa’d bütün gücüyle,
Düşmana kılıç sallıyordu,
Heybetinden kafirler tir titriyordu.
Cengin en dehşetli anı,
Yeryüzü nefes bile almıyordu,
Muharebenin sonlarına doğru,
Bir ses işitildi,
Sa’d düştü, Sa’d şehit..
Bu sesi duyan Allah Rasülü,
O tarafa koştu.
Onu tutup kucakladı.
O kutlu sahabiyi kollarına aldı.
Yüzünde ki torağı sildi,
Fahri kainat Efendimiz şöyle söyledi:
‘Kokun ne kadar güzel,
Allah ve Rasülüne,
Sevgin ne kadar yüce..’dedi.
Bu esnada Habibullah ağlıyordu,
Ağlaması bir süre devam etti.
Sonra,
Mübarek yüzünde bir gülümseme belirdi.
Yanındakilere dönerek şöyle dedi:
‘Kâbe’nin Rabbine yeminle söylerim ki,
Sa’d Havz’a gitti…’
Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü, Havz dediğin nedir?
Buyurdular ki:
‘Havz, suyu sütten daha beyaz,
Baldan daha tatlıdır. Ondan bir defa
İçen ebediyen susamaz…
Çevresi inci ve yakutlarla süslüdür…’
Ya Rasüllah diyerek söz alan Ebû Lûbabe:
Ey Allah’ın Rasülü,biraz önce,
Senin ağladığını ve gülümsediğini,
Sonrada, yüzünü çevirdiğini gördük.
Acaba sebebi ne idi?
Efendimiz buyurdular ki:
‘Sa’d Selemiyi sevdiğim için ağladım.
Allah katında ki,
Yüksek derecesine sevindim ve gülümsedim.
Yüzümü ondan başka tarafa çevirmeme gelince,
Hûrilerden müteşekkil zevcelerini,
Görmüş olmamdır orada.
Hûri zevceleri, oraya gelmişlerdi o anda,
Yüzümü,
Başka tarafa çevirmek zorunda kaldım hayada.’
‘Sa’d Seleminin atını ve silahını,
Zevcesinin evine teslim edin.
Kayın babasına da,
Allah onu sizin kızınızdan daha hayırlı,
Biri ile nikâhladı deyin.’
Doyasıya gönülden sevdikleri,
Sa’d şehit,
Onun ruhu yüksek Cennetlere uçtu.
Göz ve gönüllerin göremediği,
Allahın büyük nimetleriyle buluştu.
Ey Kutlu sahabi,
Rasulû Zişan''a itaat da kusur etmedin,
Diz çöktün, çöktükçe göklere yükseldin.
Gönlün gül, dilin bülbül, Rasüle hasrettin,
Bu kalb seni unutur mu? asırlar geçse de.
Kalbimizde daima yaşayacak sevgin.
Ya Rab,
Habibinin nuru kalplerimizi süslüyor,
O’na binlerce salat, binlerce selam,
Muhammed gülüne dal eyle bizleri.
Medine-i Münevvere / Uhud 1400 H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:01 AM
Küfür Fırlatanlar
Zalimler yancizenler, ne yaşar ne de ölürler.
Dinmeyecek acılar, tekrarlanacak işkenceler.
Kahreden mahrumiyet, dehşetli ceza orada.
Dünyada, Allah’a kafa tutup küfür atanlar,
Cehennem ona layık olan kimseyi çarpar.
Kahreden mahrumiyet, dehşetli ceza orada.
Allah’ın ayetlerini, yalanladıkça yalanladılar.
Bir gün hesaba, çekileceklerini ummazlar.
Kahreden mahrumiyet, dehşetli ceza orada.
Gücüm kalmadı, vermedi malım fayda.
Başları eğik, yüzleri kara, dünyada ukbada.
Kahreden mahrumiyet, dehşetli ceza orada.
Brüksel / 1984
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Mahşere Kadar.......
Sorgu meleklerine verdiğin cevaplar yetersizse.
İçi dışından daha karanlıktır,mana gözün fersizse
Ruhun Berzaha çekilir,mahşere kadar oradasın.
Sıktıkca daralırsın,bu bitmez bir belâdır.
Baskı artar,hesap zordur,pişmanlık oradadır.
Ruhun göklere çekilir,kıyamete kadar oradasın.
Yaratılanlar görüntüsüdür,sonsuz kudretin.
Ne artar ne eksilir, biçilmiş ecel ve mühletin.
Ruhun Berzaha çekilir, mahşere kadar oradasın.
İstanbul / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Medine
Kubâ'nın Hurma bahçeleri değer anlatılıp,görülmeye
Toplanmış yaşlısı genci kasideler söylemeye,
Hahamlar, papazlar bile,gelmiş Resûlü görmeye
İsmini Resûllah'dan alan, güzel peygamber şehri Medine.
'Vadî Ranûna ' ilk cumanın kılındığı yer,
Şanlı peygamberin hutbesine kulak ver,
'Topluluktan ve doğruluktan ayrılmayın' der,
Kur'an la feth edilen şehirler sultanı Medine.
Resûlü ekrem oturdular Kûba'daki kuyu başına
Orada müyesser oldu, Cennetül- âla bir kaç arkadaşına,
Çağrıldılar huzuru Resûle,isim isim tek başına,
Toprağı güzel kokan hicret evi Medine.
Resûlün gececeği yol üzerine oturmuş munâfık Selûl,
Kin dolu bakışlarla,bakıyor melûl melûl,
Kursağın da kaldı,giyemedi taçını Ubeyy bin Selûl,
Sırların gizli kalmadığı mukaddes şehir Medine.
Cıban başı ve fitne ateşinin körükleyicisi,
Hemen kinini kustu,hicret günlerinin arifesi,
Resûllah'a kıskançlıkta meşhurdu, Ebu Âmir taifesi
Görülmez ordularla korunan darûl karar Medine.
Kâb ' Medine'den sorumlu,hem şair hemde kâdı,
Mü'minlerin annelerine utanmadan şiirle saldırdı,
Kıyamet saatine dek lânetlenecek,yerlere batsın adı,
İlâhi tokatla hışmını bulanları temizliyen Medine.
Deve yürüyüşüyle beşyüz sene gök ile yer arası,
İns ve cinse gönderilen peygamberi zişanın uyarısı,
Evrensel mesajla tamamlandı, asırların hayırlısı,
Allah'ın davasının yükseldiği,düşmanlarının susturulduğu yer Medine.
Severlerdi Resûlü sıkâleyni,bitmez tükenmez hâzla,
Verdikleri anda ki sevinçleri,kazandıklarında ki sevinçden fazla,
Taat ve itaat timsali,meleklerin gaslettiği Hanzalâ,
Mûcizeler ihsan eden,mubârek parmağını kaldırdığı yer Medine.
Medine-i Münevvere/1983
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Mee Me Hav Hav
Mubarek koyun melûl melûl bakıyor,
Metro ya, binene inene.
Ürkek bir hayvan çek çek gelmez beri,
Tuttumu inadı yine.
Davar metro ya biner mi?
Kamyonet mi bu delimi ne!
Canım hav hav ''a evet de,
Mee me''nin ayrıcalığı ne?
Metro Brüksel /1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Meğerse Rüyaymış (Düz Yazı)
Bir gün çarşıya indim,düğüne gideceğim,
Arkadaşımın düğünü vardı.
Bir otobüs durağına geldim, oturayım nefes alayım dedim.
Baktım yaşlı bir nine, elinde bir çocuk:
Uşağum habunu az bekle ordan bişeler alup geleyim.
Olur nine dedim Bıraktı çocuğu bana.
Beş dakika onbeş dakika bekledim gelmez.
Düğünede geç kalıyorum. Çucukta başladı ağlamaya..
Gittim çikolata aldım para verdim masraf ettim..
Gene bekle gene gelmez..
Ne yapayım ne edeyim..
Alıp çocuğu karakola götüreyim başımı kurtarayım dedim.
Gittim..
Komiser bana demez mi:
Bu senin çocuğundur.
Yalanla bizi kandırmaya mı çalışıyorsun.
Dedim, benim bir sürü var komiserim,bu benim değildir.
Onu bana yaşlı kadın bıraktı.
Yalan numara yapıyorsun, bul o ninegayı getir buraya.
Şimdi karakollara çocuk bırakıyorlarya komiser inanmıyor bana.
Ben nasıl bulabilirim tanımam bilmem.onu.
Neyse..
Verdi birkaç memur..
Gidin arayın ninegayı bulun getirin..
Ararken fazla bir zaman geçmemişti ki,
Gördüm onu, aha bu odur dedim.
Yakaladılar...
Nine demez mi:
Ben bunuda tanımam onuda,
’ Laileillâllah ‘…. Lân çocuğuda tanımam diyor, onuda tanımam diyor.
Bu sefer komiser demez mi!
Yahu Kardaşım, bırakalım bu çocuğu kime koşarsa, bu çocuk onundur.
Bizde çikolata aldıkya çocuğa..
Çocuk baba diyerek koşmaz mı bana..
Bu terslikler geldiği sırada:
Başımı karyolanın demirine vurduğumla uyanmam bir oldu,
Meğerse rüyaymış..
Tokat / 1975
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Mekke
Doyasıya seyredilir, Hira nur dağı yamaçları,
Bir göre bilsem ‘Resûle’selam veren ağaçları
Cennetül Mualla’dadır, dava arkadaşları.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Bekler durur, makamı İbrahim,babusselam
Kokuyor misk gibi,tütsü yor buram buram.
Günde yüz yirmi şifanın indiği Bey tül Haram.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Mescidi Hayıf peygamberlerin namazgahı durağı
Mina’dan ötesi,Müzdelife,mübarek Arafat dağı.
Göz kamaştıran,mor sümbüllü bahçeleri bağı.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Görsen şaşar kalırsın, o mukaddes diyarı.
Zül mecâz,Zülmecenne, Okaz panayırı.
Şimdi yerinde yerler esiyor görülmez gayrı.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Yüzlerce deve sürüsünü güderdi Rukkana,
Yan bakılmazdı, namı duyulmuş pehlivana.
Sırtı yere geldi, dokununca ‘Resûlün’ eli ona.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Mekke den Taife dolambaçlı yollar,
Kırılsaydı ‘Resûle’ taş atan eller kollar.
Nur getiren elçiyi insan böyle mi karşılar.
Gönlümde ruhum da, özlediğim yer sensin.
Mekke / 1400H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Melekler
Alemlere serpilmiş gönül ahengi güzellikler,
Kanatlarını açan, bebekleri koruyan melekler.
Yaratılmışlar nurdan görülmeyen kudretler,
Onlardandır Cebrail,akla,bilince etki eder.
Defderleri kapanacakları ölüm meleği arzu eyler,
Ruh çıktı mı,göz baka kalır,onun gidişini seyreyler.
Gürültüsüne,yerler gökler tahammül edemezler,
İsrâfil,dirilmeye verilecek işareti Rabbinden bekler.
Allhın tecellisindendir muhteşem nurdan renkler,
Dayanılmaz güzelliktedir, Arşı âlayı taşıyan melekler.
Mekke / 1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Merhamet Etmez misin Evladına? (Düz Yazı)
Çocuklar ana ve babayı yarınlara taşıyan birer gemi gibidir. İnsan onlarla yaşar, yarınlara onlarla seslenir.Kıyamet günü bile onlarla yüzü nurlanır. Efendimiz s.a.v. Ne güzel buyurmuş:
‘Evleniniz çoğalınız ben kıyamet günü sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim’.
Çocuk sahibi olmak için yanıp tutuşan peygamberlerden birisi Zekeriya a.s. Diğeri de Hz. İbrahim a.s. dır. Zekeriya a.s. yaşı 80’ine dayanmış, saçlarına aklar düşmüş ama hala baba olma hasretiyle dopdolu peygamber. Şöyle yalvardığını görüyoruz:
‘Ey Rabbim, gerçek şu ki, benim kemiklerim gevşedi, başım bembeyaz alev aldı(saçlarım ağardı) ve sana ettiğim dua ile hiçbir zaman mutsuz olmadım.
'Ben, arkamdan gelecek yakınlarımdan endişe ediyorum. Karımsa kısır. O halde, katından bana bir çocuk ihsan et’ Meryem sur: ayet 4,5
Bu yalvarış kabul görür, Allah’u Teâla O’na Yahya a.s. mı müjdeler.
Sevgili Peygamberimiz, Hz. Muhammed (s.a.v.) sokak ve çarşılarda karşılaştığı çocuklara selâm verir, saçlarını okşar ve onlara ikrâmda bulunurdu. Çocuklara karşı çocuk gibi davranır, onların dünyalarına girebilmeyi en iyi O başarırdı. Bir hadis-i şeriflerinde: 'Küçük çocuğu olan, onun hatırı için çocuklaşsın.'' Bir diğer hadislerin de: ''Hiç bir baba çocuğuna güzel ahlâk ve terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.''
Öyle ki, bazen ağlayan bir çocuk sesi duysa namazını bile kısaltır, annenin çocukla meşgul olmasına imkân verirdi.
Peygamberimiz Mescitte namaz kıldırırken cemaatte çocuklu anneler de bulunurdu.
Sahabîlerin bu husustaki anlatımı şöyle:
'Resulullah bize sabah namazını kıldırmıştı. Namazda iki kısa sûre okudu. Namaz bitince Ebû Said el-Hudrî sordu:
'Yâ Resulallah bugün daha önce yapmadığınız bir şekilde namazı kısa kıldırdınız...'
'Peygamberimiz şöyle açıkladı:
'Geride kadınlar safındaki çocuk sesini duymadın mı? Annesinin onunla ilgilenmesini temin edeyim dedim.'
Çocuğa en çok annesi şefkat gösterir. Bir hadis-i şerifte annenin çocuğuna gösterdiği şefkatten dolayı büyük sevap kazanacağı müjdelenir. Olay şöyle gelişir:
Bir gün fakir bir kadın iki kızı ile Hz. Âişe'yi ziyarete gelmişti. Hz. Âişe de evde onlara ikram için bir tek hurmadan başka verecek bir şey bulamamıştı. O hurmayı anneye verdi. Anne de hurmayı ikiye bölerek çocuklarına yedirdi. Hz. Âişe bu durumu Peygamberimize anlatınca, Peygamberimiz o kadın için şu müjdeyi verdi:
'Çocukları hakkıyla sevmek ve onları korumak, Cehennemden kurtuluşa vesiledir.'
Çocuğu sevip öpmenin çok büyük bir sevap olduğunu da Peygamberimizden öğreniyoruz:
'Çocuklarınızı çok öpün. Çünkü her öpücük için size Cennette bir derece verilir ki, iki derece arasında beş yüz senelik mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayarlar ve sizin defterinize sevap yazarlar.'
Peygamberimiz çocuklara gösterdiği şefkatte din ayırımı yapmazdı. Bir Yahudinin çocuğu hastalanmıştı. Bunu duyan Peygamberimiz çocuğu ziyarete gitti…
Bir savaş esnasında birkaç çocuk iki tarafın arasında kalmış ve öldürülmüşlerdi. Peygamberimiz bu hadiseye çok üzüldü.
Sahabeler, 'Ya Resulallah, onlar müşrik çocuklarıdır, niçin üzülüyorsunuz? ' diye sordular.
Peygamberimiz, 'Onlar doğdukları gibi duruyorlar. Sakın çocukları öldürmeyin, aman çocukları katletmeyin. Her can ilk yaratılışta tertemizdir' buyurarak konuya dikkatlerini çekti.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) , hayatında hiç bir çocuğu üzmemiş ve kalbini kırmamıştır. Küçük yaşta Rasululah'a hizmet etmeye başlayan Enes (r.a) diyor ki: 'On sene Hz. Peygamber1e hizmet ettim. Bana bir defa olsun üf demedi. insanların en güzel huylusuydu. ''
Bir hadis-i şerifi, Hz. Ömer r.a. şöyle naklediyor:
Resûlullah (s.a.v.) bir muharebe meydanında, ashabı kiramla dolaşırken buldukları bir kuş yavrusunu mübarek ellerine aldılar. Yavru kuşun anne veya babasından biri bunu görünce, yavruyu tuttukları ellerine saldırdı ve yavru yere düştü. Bunu üzerine Resûlü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöye buyurdu:
' Bu kuşa hayret etmiyor musunuz? Yavrusu alındı ve hemen buna karşılık vererek ellerimize saldırdı. Allah'a yemin ederim ki, O, kullarına bu kuşun yavrusuna gösterdiğinden daha merhametlidir.'
İnsan şimdi kendi kendine soruyor. Biz bir kuş kadarda mı olamayacağız.Tarihin derinliklerinden tam zamanımıza kadar sürüp gelen çocukları katletme olayı,Kur’an tarafından kınanmaktadır. Pek çok fersiz ışığın yanında, güneş gibi parlak ve yegane yol gösterici Kur’an ne diyor:
‘Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri Allah'a iftira ederek haram sayanlar mahvolmuşlardır; onlar sapıtmışlardır, zaten doğru yolda da değillerdi’. Enam sur: ayet.140
Allah evlatlarını öldürenleri rüsvay edeceğini bildirmiş. Çocukların öldürülmesini yasaklamış.
‘Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; onlara ve size biz rızık veririz. Şüphesiz, onları öldürmek çok büyük bir günahtır’. İsra sur: 31
En öldürücü zehir nikotin, sigara içenlerin kanında yer eder. Bu zehir, alkolden daha çabuk kana karışır. Babanın menisi bu zehirli kandan meydana gelir.Ananın sütü, bu zehirli kanla yoğrulur.
Henüz hayatı zar zor yakalaya bilmiş olan cenin, her iki taraftan da büyük darbe yemiştir. Ana rahmi, baba sulbü ikisi de zehir küpü. M. Akif güzel söylemiş:
Merhametin yok diyelim nefsine,
Merhamet etmezmisin evladına.
Ey sigara tutsağı ana!
Gerçek ana olmaya güçün yetmiyorsa doğurma. Doğurmakla madalya verilseydi, dişi domuzlar madalya rekoru kırardı..Çünkü yılda iki defa doğurur...Çok sevgi fatura ister. Öde faturanın bedelini inandır sözünün eri olduğunu.
Bebek annenin aldığı gıdalarla beslenir.Annenin kullandığı sigara, alkol bebeği olumsuz yönde etkiler.Hamilelikte sigara içen anne adaylarının, her yıl meydana gelen beşik ölümlerinin yüzde 25 inden sorumlu oldukları raporlarla ifade edilmiştir.
Sigara içen kadınlarda kısırlık, sigara içmeyenlere oranda daha çoktur. Aynı zamanda tütün, çocuk düşmelerine ve erken doğumlara neden olabilmektedir. Ölü doğan veya bir yaşına varmadan ölen çocukların çoğu sigara içen annelerin çocuklarıdır. Bir uyuşturucu maddeyi hamilelik esnasında kullanmış anneden dünyaya gelen bir ayağı kısa, bir parmağı noksan olan bebek, Annenin hatasını bir nevi bebeği çekiyor. Yavrularınıza sevginiz bu kadar mı?
Hamilelikte içilen sigara doğacak yavrunun önemli organlarına (kalp, akciğer, karaciğer) tahribat yapmaktadır. Sonra ki dönemlerde bu çocukların çeşitli hastalıklara yakalanma riskleri daha da artıyor.
Rahimlerde bu küçücük insan tomurcuklarının sakat olmamasını istiyorsanız, bir serçe kuşu kadarda bu yavrularınıza merhametiniz varsa, onları sigaranın kurbanı etmeyin, kendi ellerinizle boğazlamayın ne olur.
Ben inanıyorum ki kadınlarımız karınlarıyla mukaddestir. Her türlü saygıya layıktır. Ancak, kadın ana mı olsun? , kadın iş adamı mı olsun? kadın eş mi olsun? kadın bunları yüklenecek güçte değildir. Bu meşakkatler altında ezilen kadına bir de bu meret bulaşırsa çok ziyana uğrar. Kadınlarımız lâtif ve zarif yaratılmışlardır. Ağır yükleri onlara yüklemememiz gerekir.sizlerin insafına bırakıyorum.
Yüce Yaratıcı, anneyi de babayı da çocuğun dünyaya gelmesinde ortak birer sebep kılmıştır.
Babanın menisiyle kemik ve sinirleri oluşan, annenin menisiyle, kan ve eti teşekkül eden doğacak her yavru, temiz doğar.
Abdullah b.Mesud r.a. rivayet ediyor:
Peygamberimiz s.a.v. ashabıyla konuşurlarken bir Yahudi yanımıza geldi.Kureyşliler (Müşrikler) Yahudi ye dediler ki, bu adam kendinin Nebi olduğundan bahşediyor. Yahudi dedi ki: O’na öyle bir soru soracağım ki, ancak Nebi olan bilir. Peygamberimizin yanına geldi ve oturdu, sonra şöyle dedi: İnsan neden yaratılmıştır?
Peygamberimiz s.a.v. buyurdular ki: ‘kadın ve erkeğin nutfesinden yaratılmıştır. Erkeğin nutfesine gelince, katı ve beyazımsıdır, ondan sinirler ve kemikler oluşur. kadının nutfesine gelince, kaygan ve sarımtıraktır, ondan kan ve et oluşur.’ Yahudi kalktı ve şöyle dedi: Senden öncekilerde (Peygamberler) bunu böyle beyan etmişlerdir.
Çocuklarımız bizlere emanet.. Bu kirli atmosferde kendini koruya bilecek mi?
Sigara vücudu besleyen ve geliştiren, onu genç ve güçlü tutan bütün kılcal damarları tıkar.Bunun sonuncu, cilt incelir, kırışır, sararır ve erken ihtiyarlık belirtileri baş gösterir. Özellikle sigara içilen ev diğer alanlarda doğup büyüyen bebeklerde ve çocuklarda, beyin daralmaları ve zekâ geriliği hat safhadadır. Sigara dumanına maruz kalmış çocuklarda, genel olarak bir durgunluk, halsizlik, çabuk yorulma, dikkat dağınıklığı, derslerde başarısızlık, ileri yaşlarda kişilik bozuklukları ortaya çıkmaktadır.
Temiz ana sütü ile bebeğin emzirilmesi, emredilmiştir. Tam 2 yıl.Çünkü gıdanın değeri kadar, çocuğun anne sevgisini tatması önemlidir. Bu sevgi ve şefkat annelerin zaten fıtratlarında var olmakla beraber, doğumu takiben kat kat arttığı da vakıadır. annenin tesiri tartışılmaz boyutlardadır. Bu dönem içerisinde çocuğu anneden ayırmak asla doğru olmaz. Peygamber Efendimiz, harp esirleri arasında bulunan anne ve çocukların ayrı tutulmamalarını emrederek, Allah, anne ile çocuğunun arasını açanı, Kıyamet günü sevdiklerinden ayrı tutar buyurmuşlardır.
Annenin çocuk üzerindeki bu engin tesiri, o nispette sorumluluk ve hakkı da beraberinde getirmektedir. Unutulmamalıdır ki, dünyada ne varsa terbiyenin ve eğitimin eseridir. Bu da büyük ölçüde kadının eseridir.
Bu sevgiyi tatmayan çocuk, tatmini uyuşturucu ve sapıklıklara kadar varan, başka şeylerde arayacaktır.
Sigara içen annenin çocukları, annelerinin kötü alışkanlık veya sorumsuz davranış ve bencilliklerinin kurbanlarıdırlar.
Ey sigara kulları! ve onlara ses çıkarmayanlar. Zehirlediğiniz dünyada, boğulacağımız güne hazır olalım. Allah’ın çarptıkça çarpacağı gün ırak değildir.
Kaynaklar
……………………………
Kuran-ı Kerim, Kutübü Sünne, Müsnedül Ahmet, sünen Tirmizi, N. Yazar, Dr.Cengiz Sandıklı..
Tokat / Turhal 2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:02 AM
Misafir Ama Ne..........
Bir gün pire biti ziyaret eder,şöyle der.
Misafire ikram etmek yokmudur birader.
Zengin bir adamın döşeğine yerleşmiş bit,
Bu sözün altında mı kalır,bak ne diyor işit.
Eni boyuna, yatak yumuşak,kan bol.
Dostum, kal bu gece misafirim ol.
Bunlar garip hayvanlardır,anlayamazsın.
Uçsa göremezsin,tutsan tutamazsın.
Bit davet etmekle yaptı bir büyük hata.
Çullandı pire adama,ısırdı tam bu fırsatta.
Can tatlı ya, yatağının aranmasını emreder.
Bulurlar biti yatakta,bizim pire kaçmış meğer.
Dost kim düşman kim, arkadaşını iyi tanı.
Bit hayatıyla ödedi,onun karakterinin cezasını.
İstanbul / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:08 AM
Muhabbet Kalpde Yaşar
İnsan doyumsuzdur,hırs emel onda boy boy.
Sürmeli ceylanım de, servetini önüne koy.
Aşk muhabbet cüzdanda değil, kalpte yaşar.
Alıngandırlar kızdılar mı, hemen arkanı dön.
sırtından vurmazlar, ne fark eder arka veya ön.
Aşk muhabbet cüzdanda değil, kalpte yaşar.
Sevdiğini gönüle yâr eyleyip, kalbe koyunca.
Çile yorgunluğun süpürülür, yaşam boyunca.
Aşk muhabbet cüzdanda değil, kalpte yaşar.
Brüksel / 1991
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:08 AM
Nasıl olsa Devlet Memuruyum...
Yeni belediyelik olan bir kasabada, bir adamın yetişkin boğası varmış.
Belediye mensupları başkana demişler ki:
Başkanım, ilçemizin kalkınması için karlı bir iş var, iyi bir boğa satılıyor gelin bunu alalım, belediyeye gelir getirir.
Sonunda bu iş kabul görmüş, boğanın kaydını belediyeye yaptırmışlar. Hafta günü yöre halkına ilan edilmiş ki:
Belediyemizin iyi cins boğası var, malı sığırı olanların dikkatine duyurulur.
Aşağıdan ve yukardan cem olup gelen sığır ve mal sahipleri, hayvanlarıyla gelip, stadyumda gösterilen alana yerleşirler. Belediye başkanı ve beraberindeki heyet de yerlerini alır. Övgüye mashar süslü boğa,yavaş yavaş adımlarla alana girmiş, Ama hayvanda görülen bir tuhaflık göze çarpar, boğa mecalsiz, fersiz ve etrafındaki sığırlara bakmamaktadır.
Bu durum başkanın gözünden kaçmamış, hemen boğanın sahibini yanına çağırtmış. Boğanın sahibi abartopar başkana getirilir, başkan oldukça sinirlidir ve der ki:
Bu boğa neden mecalsiz,uyuşuk, hareketsiz, sığırlara neden bir ilgi duymuyor?
Sahibi, gidip bir konuşayım onunla başkanum, der.
Zaten hayvan sahibini tanıdığında, herhangi bir tavır koymamış,tosununu eliyle sıvazlamış, boynuna sarılmış, öpmüş konuşur gibi yapmış. Sora hayvanın yanından ayrılarak gelir..
Başkan:
Ne dedu sana?
Efendim dedi ki:
Nasıl olsa devlet memuruyum,
ister çalışurum, ister çalışmam.
İstanbul / 1998
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Nasihatler Tutmayanı Musibetler Tutar(Düz yazı)
Dünyada muhtelif yollardan Allah’a isyan edenler vardır. İslam dini sihri yasaklamıştır ve sihirbazların kötü ruhlu insanlar olduklarını, dünyada da, ahirette de perişan olacaklarını bildirmiştir. Sihir yapmayı meslek edinmiş kimselere başvurmak veya çareyi onlardan ummak sakıncalıdır. Allah’ın iradesi, kudreti olmadan kimse kimseye zarar veremez. İşte müminlerin de bütün şerlerden ve zararlardan Allah’a sığınmaları gerekir.Zirâ Allah en hayırlı koruyucudur.
Cenab-ı Hâk şöyle buyuruyor:
“Sihri yapanlar, Allah’ın izni olmadıkça kimseye hiçbir zarar veremezler.” Bakara,103
“Büyücü nereye varırsa iflah olmaz.” Taha ayet: 69
Allah’ın Rasülü s.a.v. bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:
* ‘’Her kim yitikten geçmişten haber verene ve falcıya gider fal baktırırda dediğini tastik ederse, Muhammed’e s.a.v. indirilene (Kuran’a) küfretmiş olur. ’’ S. Buhari.
İnsanların maddi ve manevi ilerlemelerine mani olan hurafelerdir. Bu hurafelerin menşeleri mazinin derinliklerinden gelmektedir. Falcıların söyledikleri yalandır.
Tavuk, horoz kanıyla muska yazmak ve bu kanlardan şifa beklemek haramdır. Necis olan kan ile Besmeleyi,veya Kuran-ı kerim’den sureleri yazmayı tavsiye eden Yıldızname diye isimlendirilen kitap batıldır.Tavuğun, horozun kanıyla hastalığın kaldırılacağına itikat etmekte yanlış bir düşüncenin ürünüdür. Kuran ve sahih hadisler böyle bir akideye yer vermez.
İslami kesimin içerisinde avam, muskaya fena halde hatta hastalık derecesinde inanmaktadır. Onlar bütün dertlerinin bir muskayla halledileceği kanaatindedirler. Başı ağıran hocaya, çocuğu olmayan hocaya koşar, malı çalınan hocaya koşar, hatta akşama eve gelmeyen hayvanını kurt yemesin, kurdun ağzını bağlatmak için hocaya koşar. Çocuğun döşünde muska, ineğin boynuzu arasında muska, mandanın boğazında muska, Gelinin yatağında muska, kapının önünde muska. Sanki o muskayla işi altmışaltıya bağlamıştır.
Köyde ki gariban hocanın deden kalma bir mızraklı ilmuhali vardır, zor zar okur ama, yazmayı hak getire. Ama olsun bakıpta yalan yanlışta olsa kopya edemez mi? İşte onu becerir.
Eline geçirdiği El Ahram gazetesinden münasip şekilde parçalar kesilir ve itina ile muska şeklinde katlanır. Artık El Ahram gazetesinin muskalar halinde katlanılmış olması her derdin devasıdır.
Bilhassa sihir olayında avamın dudağı çatlar.gelinle koca kavga ederler. O arada ineğin boynuzundan yada mandanın boğazından düşen bir muskayı bulan kaynana yada kayın peder soluğu hocanın kapısında alır. Muska açılır ki bilmem hangi üç kağıtçının katladığı basit bir kağıt. İçinde okunmayan eski harflerle uyduruk bir takım çizgiler. Köyün dürüst imamı bunun hiçbir şey olmadığını anlatmasına rağmen vatandaş hala elindeki kağıdı yırtma yada atma cesaretini gösteremez. Yine çareyi bir başka hocada arar.
- Hocam şimdi ben bu muskayı ne yapayım? Yaksam yada toprağa gömsem günah olur mu?
- İmamın telkinleri onun hiç kulağına girmez o yine,
- Hocam öylede olsa en iyisi ben bunu toprağa gömeyim.
Vatandaş bunu toprağa gömecektir ama, bu toprak ayak altı olmamalıdır. Çünkü onun harfleri Kur’an-ı Kerim harflerine benzemektedir. Batılda olsa vatandaş dinine bu kadar hürmetli davranır.
Gel gör ki,
Bir ayetin yarısı,bir hadisin yarısı hatta onda biri bir içerik bulunmayan bir muskayı ateş verip yakamayan bir Müslüman, nasıl olurda özene bezene yazılmış, eski harflerle süslenmiş sigara kağıtlarına aynı dini gayretle ateş verip nasıl yakar?
Halkın bu hastalığını iyi bilen kötü insanlar,uyduruk kitaplarını saat çalıştırır gibi çalıştırırlar. Onun ışığında dünyanın kanını emerler. O kötü insanlar rüzgar gibi görünmüyor ama, bütün ormanda ki yapraklar sallanıyor. Kötü insanları tanırsak daha sağlıklı düşünmüş oluruz.
Allah Rasulü s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez.’’
Müslim,
Gönül eğlendiriyorum diye bakılan kahve falları,fasulye falları, ellerden bakılan fallar, gazete falları, yeni yetişen neslimize korku salmakta ve huzursuzluklara neden olmaktadır.
İbni Mes’ud r.a. dan Rasülullah s.a.v. şöyle buyurdu:
* ‘’Afsun (ağrıları dertleri gidermek) yapmak, boncuk takmak, kadınların kocalarına kendilerini sevdirmek için sihir yapmak şirktir.’’ Ebu Davud.
İpliğe bazı boncukları dizip çocuğa takmak, muskadan faide bekleyerek, nazarı ve belayı gidereceğine inanmak dinimizce yasak edilmiştir. Böyle şeylerden fayda beklenmez.
Büyü yaptırmak, yapmak şirkin en büyüğüdür. Büyünün iyisi kötüsü olmaz. Her ne amaçla olursa olsun bu şirkin batağına düşmüş insanları haklı çıkaracak aklayacak bir gerekçede olamaz. Allah’ın arzında, Allah’ın mülkünde Allah’tan başkasının tasarrufu kabul edilemez.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
* “Helak edici yedi günahtan sakınınız. Ashabı Kiram ‘Ya Rasulullah! Bunlar hangileridir? ’ diye sorunca Peygamberimiz:
‘’Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak.’’ Buhari-Müslim.
Kur’an-ın şifa rahmet olduğuna şüphe yoktur. Bir insanın kalbi fazla darlık ve sıkıntı içinde kaldığı zaman Kur’an okuyacak olursa, o an için kalbinde ki darlık ve sıkıntılar gidip gönlüne bir ferahlık gelir.Bazı kimseler, buradan hareket ederek ayeti kelimelerle muska yazılacağını iddia etselerde delilleri yoktur.
Ancak Sihir yapanla, sihri bozanları bir tutmamak gerekir. bazı hastaların sihir, büyü ve nazar gibi hallerinden kurtulmaları için teberruken sadece Kur’an-ı okumak şartıyla, insanlara yardım etmek hususunda delil vardır.
Kur’an-ı Kerim den ve gerekse hadisi şeriflerin dua mahiyeti olanlardan şifa niyetiyle okunması uygundur.
Rasulullah bir rahatsızlık duyduğu zaman ve her gece yatağına yatacağı sırada bu üç sureyi okuyup ellerine üfleyerek mübarek başına ve yüzünden aşağı doğru cesedi saadetlerine mesheder ve bunu üç kere yapardı diye Aişe annemiz rivayet eder.
Aişe r.ah. dan:
Peygamberimiz s.a.v., hastalara Felak ve Nas surelerini okumakla tedavi olmalarını buyururdu. Bilhassa nazar için bu surelerin okunmasını tavsiye ederlerdi. Bir gün Ümeys kızı Esma r.a. huzuru Rasulullaha gelerek, “Ya Rasulallah! Cafer’in çocuklarına süratle göz değmesi vaki oluyor. Ben efsun yapayım mı? ” deyince Rasulullah s.a.v. “Evet yap.” buyurdu.
Göz değmesi:
Ruhun beğenme arzusunun gözde belirmesi ve etkileyici bir kuvvet olarak karşısındakini tesir altına almasıdır.Ruhun mahiyetini bilmemekle beraber onun mevcudiyetini,vücudumuzdaki tezahürlerinden anlıyor ve kabul ediyoruz.
Peygamber efendimiz s.a.v. bir hadisi şeriflerinde:
‘’Göz değmesi haktır’. ‘ Eğer kaderin önüne bir şeyin geçmesi söz konusu olsaydı, herhalde göz değmesi onun önüne geçerdi’’ buyurdu.
Şüphesiz ruh ilahi kudretin öyle bir tecellisidir ki,yaradılış kanunuyla içiçedir ve bütünüyle hayat ve enerji kaynağıdır. ‘Göz değmesi gerçektir,deveyi tencereye,adamı kabre sokar’ Bir şeye kızmak ve öfkelenmek suretiyle nazar değmesi olmaz. Ancak nazar edilen şeyin çok beğenilmesi ve nazar edenin içinden gelen bir hayretle ona bakmasıyla gerçekleşebilir.
İslamiyet’in evrensel mesajını tebliğ eden Hz. Muhammed s.a.v.,Muska, tılsım, nazar boncuğu, sihir gibi şeylerin tümünü yasaklamıştır.Bunlara inanmanın şirk olduğunu bildirmiştir.
Cenab-ı Hak, Haşır suresinin 7. ayetinde şöyle buyuruyor:
‘’ Peygamber size ne emretti ise onu (kabul ederek amel edin) alın. Size neyi yasak etti ise, ondanda (Peygambere muhalefet etmeyin) sakının.’’
Bu yolda geçimini temin edenler din adamı değil, din kisvesine girmiş yankesicilerdir.
Bu gibi şeyler insanları tembelliğe, sefalete ve hatta ahlaksızlığa sevketmektedir.
Sihircilerin Akıbeti:
Şurası bir gerçektir ki, en feci ölüm kitap açanlar, sihir ve tılsım yapanlarda görülmektedir. Bu onlar için dünyada ki cezalarıdır. Ahirette görecekleri şiddetli azabın ne derecede olacağını ancak Allah bilir. Nasihatler tutmayanı musibetler tutar.Bu işlerle uğraşanların, ebedi aleme göçerken çok feci olarak, korkunç bir hal içinde can verdikleri görülmektedir. Bunların hepsi yaptıklarının cezasını çekiyorlar. Çünkü, bakılması şer’an haram olan, kadınların mahrem yerlerine muskalar yazmışlar. Yazdıkları ayetlerin bir kısmı ayaklar altında pisliklere gitmiştir. Nice kızları muhabbet muskasıyla aldatmışlar. İslam akidesini bozmuşlar. Böylelikle Hıristiyan adetlerini canlandırarak cahil halk kitlelerine kabul ettirip, onların itikatlarını bozarak, tedavisi imkansız olan yaraları İslam alemine açmışlardır.
İnsan neye, niçin hizmet ettiğini ve hangi amaca yönelik yaratıldığını bilmedikçe kendini tanımamış olacak, kendini tanımadıkça da yüce yaratanını tanıma şansına erişemeyecek.
Kaynaklar…………………..
Kuran-ı Kerim,
Muteber Hadis Kaynakları. Üç B. Yazar N..,C. Usta, Batıl İ. Arif A.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Ne Farkeder
Ecdat yadigarı, kervan saray han hamam.
Buz gibi bir bardak ayran, kusursuz ikram.
Her halde burada, bize de kalacak bir yer var.
Adamın biri eşeğiyle, ahım şahım bir hana uğrar.
Selam vererek hancıya, der bu gece burdayım.
Bilirmisin? üç dört gündür uzun bir yoldayım.
Merak etme, hayvan için,sap saman arpa bol.
Yediğin ve içtiğin kadar yemek,sen rahat ol.
Ben ve eşeğe ne ödeyeceğim söylermisin bana.
On beş bin versen kurtarır, indirimli hali sana.
Kendisini, eşeğin hesabına katmaz ayrı öder.
Bak bu benim için, ha buda eşek için der.
Der ki hancı, ne farkeder ha sen, ha eşek canım.
Hayır, hayatımda eşekle kendimi bir tutmadım.
Tokat / 1973
Ali Kılıç Kakiz
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Ne Kaldı ki Ramazana?
Ne Kaldı ki Ramazan’a?
Fahri kainat efendimizin s.a.v. “Ey Rabbimiz, bize Receb ve Şaban ayını mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır” dualarıyla yeni Ramazan ayına inşallah giriyoruz.
“Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur” müjdesiyle bütün mü’minlerin yüzlerini ağırtan mübarek ay yaklaştı.
Allah Kur’anını indirirken indirdiği ayı kutsallaştırıyor, mübarek kılıyor. Orucu emrediyor, ayın sonunuda mağfiret kılıyor. Kitabının şerefi için bunları yapıyor.
Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Sahabeyi kiram Allah’ın kitabına çokça itina gösterirlerdi.
Cebrail (a.s) ramazan ayında Peygamber (s.a.v) ile Kur’an-ı Kerimi Karşılıklı okurlardı. Müslüman bir kimsenin bu ayda çok Kur’an okuması gerekir. Sahabelerden kimisi, Kur’an-ı üç gecede kimisi yedi günde, kimisi de on gün de hatmederlerdi.
Onlar Kur’an-ı okurken etkilenirler ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi. Şiir okur gibi Kur’an-ı okumazlardı. Allah’ı çok zikrederlerdi. Mallarının en iyilerini Allah yolunda harcarlardı. Sahabeler oruçlu olarak hatimlerini bitirir ve dua ederlerdi. Onlar *******i yatmaz, göz yaşları yanakları üzerinden akıncaya kadar ağlarlardı. Resûlullah onların ağladıklarını farkedince Oda onlarla ağlamaya koyulurdu.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
‘Allah korkusundan ağlayan kimse Cehenneme girmez’. Ebu Davut
Efendimiz s.a.v. bir diğer hadislerinde:
‘Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan açlık ve susuzluktan başka bir şey elde edemez. Nice namaz kılanlar vardır ki namaz kılmaktan geriye elinde,uykusuzluk ve yorgunluktan başka bir şey kalmaz.’ Sahihi Buhari
Oruç Allah ile kul arasında bir sırdır. Diğer ibadetlerin sevabı on ile yedi yüz arasında değişirken, oruç bu ölçü dışında tutulmuştur. Sevabının sayısız olarak verileceği bildiriliyor. Orucun diğer halis ameller gibi karşılığı yalnız Cennet olmayıp, Allah’ın cemalini görmek olacaktır.
Kudsî hadis de şöyle beyan edilmiştir:
‘’Ademoğlunun -savm (oruç) dışındaki- tüm amelleri kendisi içindir. Ancak o (oruç) Benim içindir ve Ben onunla mükâfatlandıracağım.’’ Sahih Buhari.
Şüphesiz ki Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur. Talakur,3
Cenab-ı Hâk şöyle buyuruyor: “Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır..” (Bakara, 185) ,
“Ey iman edenler! Oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi sizin üzerinize de farz kılınmıştır. Artık bu sayede, kötülüklere karşı kendinizi korursunuz” (Bakara, 183) .
Allah C.C. Tüm Müslümanların oruçlarını kıyamlarını kabul buyursun ve onları söz dinleyen ve sözün en güzeline, en doğrusuna tâbi olanlardan kılsın. Alemlere rahmet olan Efendimiz’hadislerinde şöyle buyuruyor:
‘Ey ashabım! Allah (c.c) gönderdiği kitapta helâl ve haram olan şeyleri,yapacağınız ve sakınacağınız işleri bildirdi. Siz o kitabın akıllara hayret verici hükümlerine itaat ediniz. Taat ve itaat da Allah’a samimi ve sonsuz olunuz’.
Mükafatların sınırsız olarak verildiği, Müminlerin engin gönüllerinde yaşayan, fazilet ve kemal kazandıran mübarek ayda, günümüz gecemiz Kur’an’la süslensin. Rabbimiz Tüm İslam Ümmetine Ramazan ayını hayırlı kılsın.
Şu hadisi şerifi defalarca okuyup düşünelim, “Kim tam bir imanla ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları mağfiret olunur.” Sahih Buhari
Brüksel / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Nerde Haya
İnsanların en şerlisi, iki yüzlüsü gururlu gezer.
Güya krallık tacının siparişini vermiş meğer.
Eşeğin ayaklarından çıkan tozu bahane ederek.
Elbisesiyle burnunu tıkadı, yüzünü ekşiterek.
İnandığı gibi mi? İnanacağız diye itiraz eder.
İki sürü arasında gidip gelen koyuna benzer.
Vahiy alan Peygambere karşı vermez özünü.
Gözler kör, taştan da katı söyler sözünü.
Kur'an nuruna karşı aciz kalan münafıklar,
Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlar.
Üşenerek namaza gitmek, döneklik onların işi.
Kalpleri,verimsiz tarla, ebu Cehil karpuzu gibi.
‘Sen sâdık isen, biz eşeklerden beter olalım.’dediler.
Oldular, olacakları kadar vay saygısız herifler.
Mahşer ve hesap verme az kaldı yakın.
Bu iki yüzlülüğün iğrenç inceliğine bakın.
Görmedim senin gibi, ayak direten Ey melül,
Sen daha önce imanı küfür ile sattın Ey Selül.
Kur’an’da onları kınayan ayetler var ya,
Nerde kerem nerde ayıp örten nerde haya.
‘Ey hile bazlar susunda sırlarınızı söyleyeyim,
Size mi yoksa Allah’ın kasemine mi inanayım? ’
Mescidi Dırar! Diye mabet kurdular kin ve inatla,
Takva üzeri kurulan mescid var iken Kuba da.
Kur’ana gündüz inanın akşamleyin inkar edin.’
‘Kur’an okurken gürültü yapın O’nu dinlemeyin.
İçi dışından karanlık zümreler, yarasa gözler,
Onlar Kur’ana, sünnete her cihetten yan gider
İftiralarından dolayı onları büyük azap çarpacak.
Allahın dini ve peygamberi daim üstün kalacak.
‘Allah şahiddir ki, Münafıklar şüphesiz yalancıdır’
Gürültü koparanlar var ya Asıl düşman onlardır.
Menfaatlerinden sekiz köşe olurlar her an.
'Gövdeleri hoşuna gitmesin gördüğün zaman'.
Başka bir şeyleri yoktur, kara yüzlülüklerinden,
Dilleriyle iman, kalpleriyle inkar etmelerinden.
‘Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez.’
Bu ilâhi bir teşhistir ki, kıyamete kadar değişmez.
Onların hilelerini görüp gözeten birileri var.
Elbette Allah, meleklerle Resulü’ne arka çıkar.
Sağır olanlar ikaz edildikleri zaman duymazlar.
Ektiklerini biçecek, kalplerine kilit vuranlar.
‘Halkı zalim olan şu mescide gidin, onu yıkın.
SüPage Rankingüntülük, küllük, gübürlük yapın, onu yakın.’
Hala sonsuz hayra dudak bükenler varsa da.
Eritildiler, inananların dev ahlâk ufuklarında.
Bilirmisin günahla sevap aynı terazide tartılmaz.
Her azgın,her zalim çekecek yanına kar kalmaz.
Akar su nerdeyse, tepeden uca orası yeşerir.
Vicdan ve gönül ahengi dengeleriyle kesişir.
Yer yüzü beşik dağlar direk yaratılmadı boşuna,
Selam veriyor Resule dağlar taşlar yana yana.
Bu Medine’de, akıl almaz ahlâk, kalp arınması.
Bu aşkın bir parçası, ilâhi duygunun bir ihdası.
Arınmış parlak gözler, aşina olmuş nur yüzler,
Başka kandillere hacet yok, O’nun nuru yeter.
İki şey bir arada bulunmaz Haktan ayırma özünü.
Çevirme Ondan, gönlünü dayanılmaz ela gözünü.
Medine-i Münevvere / Kuba 1400H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Nereden Ağabeyim Oluyorsun
Şehre yeni tayin olan valiyi, bir Bektaşi şeyhi ziyarete gelir.Gelir gelmesine ama, içeri bir türlü giremez.Valinin kurmaylarının, korumalarının engeline takılır. Ziyaret izni olmayan şeyh, tutturmuş illa ki içeri girecek….
Orada ki emniyet görevlileri ziyaret izninin olup olmadığın sorarlar.
- Bektaşi şeyhi,
- Buna gerek duymadım.
- Görevli polisler şeyhi içeri almazlar..
- Bu işte zorlanacağını anlayan şeyh korumalara der ki:
- Gidin vali beye söyleyin ki,
- Senin ağabeyin geldi, aynı zamanda makam mevkice de senden büyük olduğunu söylüyor, görüşmek istiyor..
- Emniyet görevlileri durumu valiye bildirirler.
- Vali şeyhin içeri alınmasını emreder.
- Vali ile Bektaşi şeyhi yanyadır..
- Vali sorar:
- Sen benim nerden ağabeyim oluyorsun?
- Sayın valim,
- Ben sizden yaşça büyük olduğuma göre ağabeyiniz olurum, örflerimiz bunu gerektiriyor.
- Vali,
- Makam mevkice de ben ondan büyüğüm demişsin öyle mi?
- Sayın valim yüksek huzurlarınızda size bir şey sorabilirmiyim?
- Efendim şimdi siz valilikten terfi olsanız yani bir üst makama atansanız ne olursunuz?
- Vali,
- Bakan olurdum.
- Sayın valim bakanlık mevkiinden bir üst göreve atansanız ne olurdunuz?
- Vali,
- Başbakan olurdum.
- Bektaşi şeyhi,
- Efendim daha bir üst göreve getirseler ne olurdunuz?
- Vali,
- Cumhurbaşkanı olurdum.
- Efendim siz bundan daha yüksek yere atansaydınız ne olurdunuz?
- Vali,
- Hiç.
- Bektaşi şeyhi,
- Efendim ben o hiçim.
……………….
Mons / 2006
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Niçin Öldürdün?
Zangoç, süpürüp gözü gibi korurdu kiliseyi.
Heykeli pisledi diye,çayır çayır yandı yüreği.
Dedi,dilerim Allah’tan seni bildiği gibi etsin.
Şu uğursuz hayvanı,tutup bir gebertesin.
Oturmuş avluya, durmayıp savuruyor sözler.
Şeytan insana musallat oldumu,daima büzler.
Kuş kanatlanarak kondu,fıçılar yanına.
Su diye içti,yıllanmış şaraptan kana kana.
Isıracak it dişini göstermez kendini gizler.
Vurup ta öldüreyim diye,fırsatını gözler.
Hemen saldırdı,susuzluğunu gideren hayvana.
Canı neydi ki,çırpınarak düştü sol tarafına.
Hırıstıyan kargası olsaydın,putu pislemezdin.
Müslüman kargası olsaydın,şaraptan içmezdin.
Mons / 1987
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Noel Çılgınlığı
Dayanağı yok, Noel’in yılbaşına rastlamasının,
Kendi başına kutsiyeti de yok,tarih ve zamanın.
Çinliler, Japonlar değiştirmediler,alfabelerini.
Yahudiler takvimlerini,İngilizler ölçülerini.
İlişkilerimizden dolayı,hadi biz değiştirdik diyelim,
Neden bunlara,kutsiyet,mukaddesat yükleyelim.
Kutlamalar anlamsız,Hıristiyan olmadığımıza göre
Nerde kaldı,beş bin yıllık şanlı tarih,örf, adet, töre.
Onların şeriatları sembolize ediliyor bu ayilerde.
Kazıklı voyvodanın torunlarıyla mı olalım bir yerde
Noel baba kılığında yüzlerce insan çocuk avına çıkmış.
Ufacık yavrular hediye alma telaşına kapılmış.
Sembollerle karışmışız,savunmamız zaafa uğratılmış.
Çamur atmışlar benliğimize,zihinlerimiz karartılmış.
Nesillerimiz saldırıların hedefi,kuşku dolu yarınlarımız.
Psikolojik fetih karşısında çocuklarımız yapa yalınız.
Brüksel / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:09 AM
Nura Götüren Peygamberim
Ey Mekke! Güzelliklerinle gizlendin,durdun.
Doğumunu mu? beklerdin bu kutlu Rasülün.
Sonsuz selam, salat, sana canım Peygamberim.
Varlığıyla beraber getirdiği merhametinde.
Hakikat sabahı göründü,Nübüvvet mabedinde.
Alemlere Rahmet rüzgarısın canım Peygamberim.
Cihan nura gark olup, Seninle coştu övündü,
Kisralar çılgına döndü, tabiat alevleri söndü.
Kokusu güzel, nuru ışık, canım peygamberim.
Bitmeyen merhametin, parlayan onurlu güneşi.
Ötelerin ötesinde, nurlu yaratılışın temsilcisi.
Kokuları cennet gülüne benzer gül Peygamberim.
Şanı yüce ve büyük Allahu Teâla Azze vecelle.
Gül Ravza’da Risâlet burcunda olgun bir meyve.
Nurun doldu gönüllere canım Peygamberim.
Sensin Cibrilin sohbetiyle gökler ötesine yürüyen.
Sensin Miraçta Allah’tan ümmetine af dileyen.
Allahın Habibi, aşk ikliminin sultanı Peygamberim.
Sidretü’l Müntehâ ilm-i beşerin son haddi idi.
İçte o gece ezel ve ebed sana saygıyla eğildi.
Havzu Kevser’in sahibi canım Peygamberim.
Kâinatın müştak olduğu Hâtemül Enbiyasın.
Göklerin aşkıyla devreylediği Habibi Kibriyasın.
Gönüllerde sürursun sen, canım Peygamberim.
Sevgisiyle, Resûle ağlayıp inleyen kütükler.
Selam verip, dağlar taşlar nasıl feryat ettiler.
Cihana ışık saçan, ey canım Peygamberim.
Etrafını kuşatan ikram,arzın semalarına yayılır.
O’nun cömertliğini anlatmaya diller aciz kalır.
Gönüller sultanı canım canım peygamberim.
Ey gözlerin nuru, severlerdi bitmez tükenmez hazla.
Verdikleri andaki sevinç,nail oldukları sevinçten fazla.
Allah’ın düşmanlarını susturdun, canım Peygamberim.
Söyleyeyim de gönlümde ki, gam dağılsın gitsin.
Ya Rasülullah, bütün övgülerin sevgilerin üstündesin.
Allahın davasını yükseltin, canım Peygamberim.
Sultanım sana hakaret edenlerin yüzleri kara olsun.
Dilerim dizleri titresin, kalplerine korkular dolsun.
Cihana ışık saçan nura götüren canım Peygamberim.
Mekke / Kâbe 1398 H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
O Zaman Anlarsın
Bakabilsem ufuklar ötesine, açarak gözlerimi.
Fani dünyadamısın, ağır basar Cennet özlemi.
İlâhi iradeye, emre, muhataptır gökler ile yer.
Bak baka bildiğin kadar görülmeye değer.
Lütuf deryasını, hayeller ötesini özlerim.
Beni yakıp tutuşturan, aşka götüren gözlerim.
O zaman anlarsın, zerre ile kürre arasında ki farkı,
Esenlikler sağlayan akıl, inkar etmez Cenab-ı Hakkı.
Medine-i Münevvere / 1403
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
Olur muyum?
İlâhi zevk, rahmet denizini coşturur.
Kur’an okuyanın sedası ne hoştur.
Ezel güzelliklerin harikalarını oluşturur.
İlâhi! Bizleri Arşı âlânın gölgesinde buluştur.
Alemleri örten nurun, doyasıya seyredilir.
Baktıkça gönlüm çiçeklenir, teselli gelir,
Ruhtan kalbe inen duygular,insanı yüceltir.
Ak yüzler, ilâhi aydınlığın tecelli yeridir.
Kur’an-a sarılıp dertleşen ve söyleşen.
Gerçek seven kalbi ölümsüzleştiren.
Göz gönül doldurup, lûtüfla sembolleşen.
Olurmuyum! Ahirette mutluluğa erişen.
Brüksel / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
Oruçla Arınmak (Düz Yazı)
Allah melekleri yarattı onlara akıl verdi, onlar sual olunmaz. Sonra hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi. Daha sonra insanı yarattı, onların arasına koydu, hem akıl hem şehvet verdi. Ruhla beden oluşumundan sonra nefis meydana geldi.
Her Müslüman ramazan ayında gece ve gündüz 24 saat heyecan içerisindedir. Diğer ibadetlerde durum böyle değildir. 30 gün gibi süreklilik de vardır. İnsan bu ayda hayatını rektefe etmelidir. Kimin karşısında olduğumuzu bilerek, derin bir şuur içerisinde ruh ve bedenimizi temiz hale getirmeliyiz.
Allah’ın indirdiği bu son dindir. İslamın taşıdığı hüküm ve hikmetler de ebedidir. kıyamete kadar tazeliğini koruyacak. Sosyal yapıda ki değişmelerle değişmez. Çünkü insanın ruhi ve bedeni ihtiyaçları sınırlıdır. Kur’an bu ihtiyaçları karşılayacak muhtevada indirilmiştir.
Bu ilahi mesajın arkasında ki sırrı eğer insan kavrarsa, kendisini kurtarır. Bütünü göremiyoruz, parçada sızlanıyoruz. Ramazan, bir tarafıyla ibadet,bir tarafıyla sohbet ayıdır. Sadece karınla oruç tutulamaz. İnsan giydiği elbisesini ve kullandığı her ne olursa olsun haram mal olup olmadığına dikkat etmelidir.
Haram gündüzde haramdır gecede haramdır. İçki ve diğer yasaklarda bu kapsam içerisindedir. Yasakları çiğneyenlerin oruçları noksandır. Yargılayacak ancak Allah’tır. İmanla küfür,iyilikle kötülük bir terazide tartılmaz.
Allah’ın rızası ve meleklerin mağfireti, gerçek oruç tutanlar içindir.
Resulullah buyuruyor ki:
‘Kim Allah’a inanarak ve ecrini umarak ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları affedilir.’ Sahihi Bûhari
Hadiste ‘İnanarak ve ecrini umarak’ ifadesiyle vurgulanmıştır. Müslüman olanların kul hakkı hariç, bütün geçmiş günahları bağışlanır. Kul hakkı ise, tövbe ile, ödeme ile ve helalleşme ile affolunacağı umulur.
Halid b. Velid Çok çektirdi, Uhud da Peygamberimizin yaralanmasına sebep odur. Bir zaman sonra Medine ye İslam’a girmeye geldi, akıllı adam, Resulüllah’a dedi ki:
Eğer geçmişimi sormayacaksan İslam’a girmeye geldim. Efendimiz s.a.v buyurdular ki, ‘Allah ‘ın öylesine affı büyüktür ki, tövbeden sonra insanın geçmişi sorulmaz’. Hepimizin yanlış tarafları var. Resulullah’ın göz bebeği ümmeti olalım Çünkü Resulullah s.a.v. Allah ‘ın habibi ve göz bebeğidir.
Allah Rasulü Hazret-i Muhammed s.a.v. buyurdular ki:
''Mü'min cennete kavuşuncaya kadar, kulağına gelen hayırlı söz ve hikmete doymaz.'' Tirmizi.
Üzerimizde ki ölçülmez Allah’ın lütuflarına karşı şükredelim. Bu kısacık dünya hayatına çok şey sığdırmak, sonsuz ve ebedi saadete bu kısa sürede hazırlanmak zorundayız.
Brüksel / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
Rahmanın Rahmetiyle
Güzel kul olmanın yolu,
Gönül, beden, nefis, ruh dörtlüsüyle,
Benliğini diz çöktürerek,
Varma arzusudur secdeye,
Allah'a yüksek saygıyı göstermeye,
O'nun güzelliğini seyretmeye.
O bir gönül arzusudur,
Kalbimi senin için boşalttım der.
O’nun azameti karşısında tir tir titrer,
Melekler o anı zevkle seyreder.
Rahmanın rahmetiyle,
Bütün cihan bu sırrın içinde,
Zikrini, raksını yapar.
Bu iki sır bir araya geldiği zaman,
Gönüller zevkle şevkle coşar.
Doyamıyor ilâhi hazza insan,
İnsanı merdiven merdiven çıkaran,
Bir yücelik sırrıdır namaz.
Gönüllerde ki,
İman çiçeği onsuz yaşayamaz.
Kalpten gelmeyen sevgiler,
Sadece bir tutkudur.
İman çiçeği namazsız infaksız kurur.
Sevgi ve inancın karşısına çıkan zulümdür.
Küfür ve isyanlarını heykelleştiren,
Nereye erişirse erişsin,
Büyüklüğünü hangi ölçüye,
Vurursa vursun,
Her an sönmeye mahkum.
Bursa / Ağustos 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
Ramazan Ayı (Düz Yazı)
Allah Kur’anını indirirken indirdiği ayı kutsallaştırıyor,mübarek kılıyor. Orucu emrediyor,ayın sonunuda mağfiret kılıyor. Kitabının şerefi için bunları yapıyor.
Ramazan ayı Kur’an ayıdır. Sahabeyi kiram Allah’ın kitabına çokça itina gösterirlerdi.
Cebrail (a.s) ramazan ayında Peygamber (s.a.v) ile Kur’an-ı Kerimi Karşılıklı okurlardı. Müslüman bir kimsenin bu ayda çok Kur’an okuması gerekir. Sahabelerden kimisi, Kur’an-ı üç gecede kimisi yedi günde, kimisi de on gün de hatmederlerdi.
Onlar Kur’an-ı okurken etkilenirler ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi. Şiir okur gibi Kur’an-ı okumazlardı. Allah’ı çok zikrederlerdi. Mallarının en iyilerini Allah yolunda harcarlardı. Sahabeler oruçlu olarak hatimlerini bitirir ve dua ederlerdi. Onlar *******i yatmaz, göz yaşları yanakları üzerinden akıncaya kadar ağlarlardı. Resûlullah onların ağladıklarını farkedince Oda onlarla ağlamaya koyulurdu.
Peygamberimiz s.a.v. şöyle buyurmuşlar:
‘Allah korkusundan ağlayan kimse Cehenneme girmez’.
Ebu Davut
Efendimiz s.a.v. bir diğer hadislerinde:
‘Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan açlık ve susuzluktan başka bir şey elde edemez. Nice namaz kılanlar vardır ki namaz kılmaktan geriye elinde,uykusuzluk ve yorgunluktan başka bir şey kalmaz.’ Sahihi Buhari
Oruç Allah ile kul arasında bir sırdır. Diğer ibadetlerin sevabı on ile yedi yüz arasında değişirken, oruç bu ölçü dışında tutulmuştur. Sevabının sayısız olarak verileceği bildiriliyor. Orucun diğer halis ameller gibi karşılığı yalnız Cennet olmayıp, Allah’ın cemalini görmek olacaktır.
Yine hadislerinde:
‘Ey ashabım! Allah (c.c) gönderdiği kitapta helâl ve haram olan şeyleri,yapacağınız ve sakınacağınız işleri bildirdi. Siz o kitabın akıllara hayret verici hükümlerine itaat ediniz. Taat ve itaat da Allah’a samimi ve sonsuz olunuz’.
Allah’ın Resulüne Kur’an inerken, henüz oruç farz olmamıştı. Olay Mekke de olmuş, o zaman Peygamberimizin ilk muhatap olduğu sure Alâk suresidir.
Kur’an,sözüyle, anlamıyla ilâhidir. İnsan sözünün çok üstünde benzer kabul etmez bir kudrettedir. Kainat düzeninin plânıdır. Geniş bir rahmettir.
Allah ‘a sarılanı ve Kur’ana bağlananı yenebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Bizim dinimiz topluluk dinidir, sağlıklı topluluk üzerine devlet inşa edilir. Allah bu dini öksüz bırakmasın. İslâma layık eylesin.
Brüksel / 1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:10 AM
Ramazan Ayının Değeri Bilinseydi (düz Yazı)
Ramazanın Değeri Bilinseydi
Bu ay boyunca tutulan oruç, rıza ve rahmet deryasına dalmayı mümkün kılabilecek yeterli bir miktardır. Güzel kulluk başladı. İçine girdiğin ibadet aleminde yaptığın güzel şeylerle orucun kıymetlensin, afvu mağfiretine sebep olsun.
İlâhî maksat ve muradı en iyi bilen ve Kur'ân'ın yorumunu en uygun biçimde anlayan Resûlüllah s.a.v. Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:
*Ay, yirmi dokuzdur; onu görmedikçe oruç tutmayın. Eğer hava size karşı kapalı ise ona göre takdir edin. Buhari,Müslim
* Efendimiz bir Hadislerinde; Hilali görmedikçe oruç tutmayın, onu görmedikçe bayram da etmeyin. Şayet hava bulutlu olursa onun miktarını hesap edin. bir rivayete göre- sayıyı otuza tamamlayın buyurmuştur. Müslim.
* “Bir hilalden diğer hilale kadar oruç tutunuz. Eğer hilali göremez-seniz, sayıyı, otuza tamamlayın” Buhari,Müslim.
* Biz ümmî (daha çok okur-yazar olmayan) bir ümmetiz; ne yazarız, ne de hesap yaparız. Bir ay bazen şöyle, bazen de böyledir. Buhari, Müslim, Ebi Davud.
* Râvi bu hadîsi naklettikten sonra Peygamber s.a.v. Efendimizin bu anlatım biçimiyle ay'ın bazen 29, bazen de 30 olduğunu belirtmek istediğini ve bunu söylerken de parmağıyla işarette bulunduğunu, söylemiştir. Ebi Davud, Nesai.
* Başka bir rivayette ise şöyle buyurur: 'Hilali görmedikçe orucu tutmayın. Hilali görmedikçe orucu bozmayın. Hilali gördüğünüzde orucu açın. Şayet hava kapalı olursa (hilalin görülmesine engel olursa) otuz gün sayın' M. Ahmed.
* Allah hilâlleri insanların yararına vakit ölçüleri olarak yaratmıştır. O halde hilâli gördüğünüzde oruç tutun ve onu gördüğünüzde iftar edin. Hava size kapalı olursa (ay'ı) otuz olarak sayıp tamamlayın. Müsned Ahmed.
İslâm dininin temel ibadetlerinden olan oruç ve hac ibadetlerinin vakitleri, ayın dünya etrafındaki dönüşlerine göre belirlenmiştir. Kur'ân'da şöyle duyurulmaktadır:
'Sana hilalleri soruyorlar. De ki: Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir' Bakara, sur: 189
Merhameti Engin, her hayırlı amele yedi, yetmiş, yedi yüz ve hatta daha fazla sevaplar verirken, Ramazan orucunun sevabına ise bedel koymamıştır. Mükâfatının ne olduğunu bildirmemiştir. Belli ki insanoğlunun idrak sınırlarını aşkın bir payedir bu.
* Ebu Hüreyre r.a.: Resulullah s.a.v. buyurdular ki: 'Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur) : 'Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah’u Teâla (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: 'Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükafaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti.' 'Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf) , Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.' İbni Mace.
Diğer rivayetlerde ise:
* 'Ramazan orucu benimdir, benim içindir. Madem kulum benim için şehvetini ve yemeğini terk ediyor. Ben de onu dilediğim gibi mükâfatlandıracağım' buyurmuştur. Buhari,Müslim.
* 'Şüphesiz ki ramazan ayı, ümmetimin ayıdır. İçlerinden hastalananlar olur, onu ziyaret ederler. Bir Müslüman yalan söylemeden ve gıybet yapmadan oruç tutar, iftarını helal rızıkla yapar, farzları gözetip karanlıkta yatsı ve sabah namazlarına giderse, yılanın derisini değiştirip çıktığı gibi günahlardan kurtulup çıkar.' Terğîb ve Terhîb
* 'Allahü Teala, ramazanın her gün ve gecesinde, (günahları sebebiyle) cehennemi hak etmiş bir takım kimseleri bağışlar. Bir de ramazanın her gün ve gecesinde her müslümanın kabul olacak bir duası vardır.' Terğîb ve Terhîb.
* Resulü Ekrem (aleyhissalatu vesselâm) : “Her şeyin zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruç tutmaktır. Oruç tutmak sabrın yarısıdır.” İbni Mace.
* 'Her iftar vaktinde Allah'in (cehennemden) azat ettiği kişiler vardır. Bu, her gece böyle devam eder' Ibn Mace.
Ramazan bizi, günaha ve isyana karşı, adeta bir örtü gibi korur.
* 'Oruç sizden birinin çarpışma esnasında kullandığı kalkan gibi bir kalkandır' Nesai.
* Oruç sabrın yarısıdır. Oruç bir sütre ve kalkandır. Buhari, Ebi Davut
* 'Oruç ve Kur'an kıyamet gününde kul için şefaat ederler. Oruç der ki: Ey Rabbim! Ben onu yemekten ve şehevi arzusundan alıkoydum, beni onun için şefaatçi kıl. Kur'an da der ki:
Ben onu gece uyumaktan alıkoydum, beni onun için şefaatçı kıl. Böylece onlar şefaat ederler' Ahmed.
* Resulullah Efendimiz; Ramazan girdiğinde, cennet kapıları, Rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincirlere vurulur. Buyurmaktadır. Müslim.
Oruç güzel tutulursa, Ramazan ayı Allah-u Teàlâ’nın sevdiği vech ile ifa edilir, başarılırsa; bunun mükâfâtı çok büyüktür. Oruç gizli yapılan ve pek faziletli olan bir ibadettir. Orucun sevabı her türlü ölçülerin üstündedir.
* 'Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.' Buhari, Müslim.
* - Allah şüphesiz Ramazan orucunu size farz kıldı, ben de (teravih) namazını sünnet kıldım. Kim inanarak, karşılığını sadece Allah'tan bekleyerek Ramazan'da oruç tutar, namaz kılarsa, anasından doğduğu gündeki gibi günahlarından çıkar (temizlenir.) Nesaî, Ahmed.
* Resulullah s.a.v. Ramazan ay'ının yeni girdiği bir gün şöyle buyurdu:
'Size bereket ayı Ramazan geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini indirir. Günahları bağışlayıp, duaları kabul eder. Allah bu ayda sizin hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine karşı iftihar eder. Allah'a hayır ameller takdim ediniz. Şaki, günahkar, bu ayda Allahın rahmetinden mahrum olan kimsedir' Taberani'den naklen et-Tergîb,
* 'Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et' Hicr sur: 99
Her ay ibadet ayıdır. Mümin, Allah'ın, emrine uyarak ölünceye kadar ibadetini yapmaya devam eder.
* Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Ramazan ayı girince göklerin kapısı açılır, cehennemin kapıları kapanır, şeytanlar zincire vurulur.'Buhari.
* Allah Resulü s.a.v. 'Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır' buyurmuştur. Müslim.
Bu ayı fırsat bilmeli, elden geldiği kadar ibâdet etmeli, günâhlardan titizlikle uzak durmalı, tâatları, ibâdetleri ve her çeşit hayratı artırmalıyız. Aç bir fakiri doyurmanın verdiği vicdan huzuru ve gönül rahatlığı hangi kelimelerle anlatılabilir?
* 'Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, kendisine o oruçlunun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksiltilmez.'İnbi Mace, Tirmizi.
- Enes r.a. anlatıyor:
Resulullah s.a.v. Sa'd İbnu Ubâde'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu: 'Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin. » Ebi Davud.
* 'Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allah o kişi ile Cehennem arasına bir hendek açar, genişliği sema ile yeryüzü kadar olan bir hendek.'Tirmizi
Yeme ve içmede ortalama bir yol takip edin. Çünkü böyle yapmanız vücudu düzeltir; hem lüzumsuz harcamadan uzak tutar. Hastalıkların ekserisi çok yemekten ileri gelir. Çok yiyende acıma hissi azalır. Arzuları artar, harama dalar. Gayrı meşrû arzuları harekete geçiren yolları tıkamak gerekir. Açlık şeytanın yolunu tıkar.
* Hadis-i şerifte, Şeytan, damardaki kan gibi, vücutta dolaşır, açlık ile yolunu daraltın. buyuruldu. İhyâ.
* Hadis-i şerifte buyuruldu ki: Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır. Dâre Kutnî.
Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemet kazanır.
Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Oruç müddetince vücudun diğer organlarında da dinlenme olur.
* Allah yağlanmış şişman bedeni sevmez. Kişi şehvetini dinine tercih etmedikçe helak olmaz.» Müsned Ahmed
Ümmetim hakkında endişe duyduğum şey, karın (göbek) büyüklüğü, uykuya devam etmek, tembellik ve inanç zayıflığıdır. Buyurmuştur. Müsned Ahmed.
Sahur Yemeğinin Bereketli Özellikleri:
Seher vakti, çok kıymetli bir zaman parçasıdır. O sırada gök kapıları açılır ve gündüzde olandan daha fazla ilahi rahmet ve mağfiret tecelli eder.
* Rasûlullah s.a.v.'den şöyle dediği sabit olmuştur: 'Bilâl gece ezanını okur. Siz İbn Ümmü Mektum ezan okuyuncaya kadar yiyin ve için.' Hadisi rivayet eden ravi sonunda şöyle dedi: 'İbn Ümmü Mektum ama birisiydi. Kendisine sabah vaktinin girdiği haber verilince ezanı okurdu.' Nesâî.
* Enes'in r.a. haber verdiğine göre:
Allah Resulü s.a.v. 'Sahur yemeği yeyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır' buyurmuştur. Buhari.
* Sahur yemeğine kalkmak, Allahın size bağışladığı berekettir, bunu kaçırmayın! Nesaî.
* Yedikleri helal olmak şartı ile hesaba çekilmeyecek üç kişi; oruçlu, sahur yemeği yiyen ve Allah yolunda nöbet tutandır. Nesaî.
* Bir yudum su içmek için de olsa, sahura kalkın! İbni Hibban.
* Bir lokma olsa da sahur yemeği yiyin! Çünkü onda bereket vardır. Deylemî.
* Müminin sahurunun hurma ile olması ne güzeldir. Ebu Dâvud.
* Sahurda hurma yemek ne güzeldir. Allahü teâlâ, sahura kalkanlara rahmet eder. Taberânî.
* Enes bin Malik nakleder; Rasulullah s.a.v şöyle buyurdular: Sahur yemeği yiyiniz çünkü sahur yemeğinde bereket vardır. Sahur yemeği ile gündüz tutacağınız Oruca; öğle üzeri uykusuyla (kaylüle) ile de teheccüd namazına kuvvet kazanın. ibn Mace
* Sahurun tamamı berekettir. Bir yudum su için de olsa sahura kalkın! Allahü teâlâ ve melekleri, sahura kalkanlara salât ve selam ederler. Ahmed.
Bazıları Şöyle diyebilir: Uykuyu bölmeyelim, işte akşamdan yediğimiz yeter, ben dayanabilirim. Halbuki ibadet kasdıyla, Allah’ın rızasını kazanmak, Peygamber Efendimiz’in s.a.v. sünnetine uymakla demektir. Peygamber Efendimizin sahur yemeğini tavsiye etmesinin bir sebebi de Yahudilere ve Hıristiyanlara benzememek içindir. * 'Bizim orucumuzla ehli kitabın orucunu ayıran şey, sahur yemeğidir.' buyurmuşlardır. Ahmed.
* Zeyd b. Sabit r.a. şöyle anlatmaktadır:
'Biz Resulüllah s.a.v. ile beraber sahur yemeği yedik. Sonra (Sabah) namaza kalktık' dedi. Enes b. Malik: 'Sahur ile sabah namazı arasında ne kadar zaman oldu? ' diye sordu. O da: 'Elli ayet (okunacak) kadar' diye cevap verdi. Müslim.
* Adiy b. Hatim r.a. şöyle haber vermiştir:
‘’...Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) , siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için...’’
ayeti nazil olduğu zaman Adiy b. Hatim Peygamber'e hitaben:
'Ey Allah'ın Resulü! Ben yastığımın altına bir beyaz ve bir siyah olmak üzere iki ip koyuyorum da geceyi gündüzden fark ediyorum' dedi. Bunun üzerine Resulüllah s.a.v. 'Muhakkak ki, senin yastığın çok enlidir (senin kafan kalın da bundaki inceliği anlamadın) . Bu beyaz iplik ile siyah iplik gecenin karanlığı ile gündüzün beyazlığından ibarettir,' buyurmuştur. Müslim.
* Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: “Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için. Sonra da orucu gece oluncaya kadar tamamlayın.” Bakara: 187
Bundan maksat, gündüzün beyazlığının gecenin siyahlığından ayırt edilmesidir.
* Sizden biriniz unutarak bir şey yer veya içerse, orucunu tamamlasın. Çünkü onu Allah yedirmiş ve içirmiştir. Buhari.
* Bir diğer rivayette ise: Resûl-i Ekrem s.a.v 'in unutarak yiyen ve içen bir Sahâbe-i Kiram'a hitaben '- orucunu tamamla! .. Sana ancak Allahû Teâla c.c. yedirdi ve içirdi (ziyafet verdi) ' buyurduğu bilinmektedir.
* Resûlüllah s.a.v. de şöyle buyurmuştur: 'İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak, hacca gitmek.' Buhari ve Müslim
* Herhangi biriniz iftar etmek istediği zaman orucunu hurma ile açsın, hurma bulamazsa su ile iftar etsin. Su temizdir.Tirmizi.
* İftarda acele, sahûru imsak vaktine doğru geciktiriniz.” Tirmizî
* İftar esnasında meşhur duâlardan okumak. “Allahümme leke sumtu ve alâ rızkıke eftartü, ve aleyke tevekkeltü ve bike âmentü: Allah’ım! Senin için oruç tuttum, Senin rızkınla iftar ettim, Sana tevekkül ettim, Sana iman ettim.”
* Cennette reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet gününde bu kapıdan cennete yalnız oruçlular girerler, başka hiç kimse giremez. “Oruçlular nerede? ” denilir. Hepsi kalkarlar ve içeri girerler, sonra da kapı kapanır, artık kimse giremez. Buharî.
* Sehl b. Sa'd'ın r.a.. naklettiğine göre:
Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan Kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer. Onlarla beraber başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) oruçlular nerede? diye çağrılır. Oruç tutanlar kalkıp o kapıdan girerler. Oruçluların sonuncusu bu kapıdan içeri girdiği zaman kapı kapatılır, artık ondan içeriye hiç kimse giremez.' Müslim.
* ’’Öyleyse Ramazan geldiği zaman bir umre yap. Çünkü Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca denk’’ Müslim.
* Abdullâh b. Abbâs Rivâyet olunup demiştir ki: Nebî salla`llahu aleyhi ve sellem hacdan (Medîne`ye) döndüğünde Ensârî bir kadın olan 'Ümm-i Sinân'a: - (Bizimle berâber) haccetmekten sene hangi bir mâni` alıkoydu? diye sordu. Ümm-i Sinân, zevci Ebû Sinân`ı kasdederek: - Ebû fülân yok mu? Bunun iki devesi vardır. Bunun birisine binip hacca gitti. Öbirisi de bahçemizi sulayor, diye cevab verdi. Resûl-i Ekrem de: - Ramazan`da ömre edilmesi (sevab husûsunda) benimle berâber haccetmeğe muâdildir, buyurdu. Müslim.
* Aişe r.ah. şöyle rivayet etmiştir:
'(Bazen) üzerimde Ramazandan oruç borcu kalırdı da, Resulüllah s.a.v. ile meşgul olup ilgilenmekten dolayı bu orucu Şaban ayından başka bir ayda yerine getirmem mümkün olmazdı.' Müslim.
* Aişe'nin r.ah. haber verdiğine göre:
Hz. Peygamber s.a.v. 'Kimin üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, o ölünün velisi, ölen kimse yerine oruç tutabilir' buyurmuştur. Müslim.
* Resul-i Ekrem s.a.v.'in 'Üç şey vardır ki bunlarla oruç tutan kimse iftar etmiş olmaz: Kan aldırmak, kusmak ve ihtilam' Müslim.
* Şeddad r.a. 'dan rivayet edilen 'Kan alan da, aldıran da iftar etmiştir' mealindeki hadis-i şerif, buna muhaliftir.
* Hz. Abdullah İbn-i Abbas r.a. 'dan rivayet edilen bir diğer Hadis-i Şerif'te 'kan aldırmanın orucu bozmayacağı' beyan edilmiş ve Resul-i Ekrem s.a.v. 'in oruçlu iken kan aldırdığı haber verilmiştir.
Bütün muteber hadis mecmualarında yer alan ve birbirine muhalif olan bu hadis-i şeriflerin tamamı sahihtir. Hz. Şeddad'dan rivayet edilen 'Kan alan da, aldıran da iftar etmiştir' mealindeki hadis-i şerif mensuhtur. Zira vürud sebebi şudur: Resul-i Ekrem s.a.v. bir ramazan-ı şerif ayında; (Hicri sekizinci yıl) kan alan ve aldıran iki Müslüman'ın, o esnada gıybet ettiklerine şahit olmuştur. Buradaki 'iftar etmiştir' hükmü, orucun sevabından mahrumiyeti ifade etmektedir.
* Hz. Abdullah İbn-i Abbas (ra) 'dan rivayet edilen ve Resul-i Ekrem (sav) 'in oruçlu iken kan aldırdığı beyan eden hadisenin, hicri onuncu yılda cereyan ettigi sabittir. Dolayısıyle Hz. Şeddad'dan rivayet edilen 'Kan alan da, aldıran da iftar etmiştir' hadisi, zahiri esas alınsa dahi (zaman açısından) mensuhtur.
* Allahü Teala, gebe ve emziklinin orucunu tehir etti. buyuruluyor. Çocuğu emziren kadın, ister kendi çocuğunu emzirsin, isterse başkasının çocuğunu emzirsin hüküm aynıdır.
Gebe ve emzikli olmak: Kendine veya çocuğuna bir zarar gelecekse, gebe ve
çocuk emziren kadın oruç tutmaz.
Yolculukta Oruç:
* İbn Abbas r.ahm. şöyle haber vermiştir:
Resulüllah s.a.v. Mekke'nin fetih yılında ramazanda yola çıktı. Kedid mevkiine varıncaya kadar oruç tuttu. Sonra orucunu bozdu. Resulüllah'ın sahabeleri, Peygamber'in fiillerinden daima en yeni olanlara tabi olurlardı. Müslim
* Enes b. Malik'in r.a. rivayet ettiğine göre:
Enes b. Malik'in kendisine, seferde Ramazan orucu sorulduğunda: 'Biz Ramazanda Resulüllah (a.s.) ile yolculuk ettik. Bu yolculukta ne oruç tutan tutmayanı, ne de tutmayan tutanı ayıpladı' diye cevap verdi. Müslim
* Aişe r.ah. şöyle nakletmiştir:
Hamza b. Amr Eslemi, Resulüllah'a s.a.v. sefer hâlindeki oruçtan sordu. Resulüllah: 'Dilersen oruç tut, dilersen oruç tutma' diye cevap vermiştir.
* Ebu Derda (r.a.) şöyle anlatır:
Biz Ramazan ayında çok sıcak bir günde, Resulüllah s.a.v. ile beraber sefere çıktık. Her birimiz sıcaklığın şiddetinden dolayı elini başına koyuyordu. Aramızda ise Resulüllah s.a.v. ile Abdullah b. Ravaha'dan r.a. başka oruç tutan kimse yoktu. Müslim
* Enes r.a. şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber s.a.v. ile beraber bir seferde bulunmuştuk. Bizden kimi oruç tutmuş, kimi de yemişti. Sıcak bir günde konakladığımızda çoğumuz gölgelenmişti. Elbisesi olan elbisesiyle, kimimiz de eliyle güneşten korunuyordu. Oruç tutanlar hararetten kesilip düştüler. Buna karşılık oruç tutmayanlar, kalktılar, çadırları kurdular ve develeri suladılar. Bu faaliyetler üzerine Hz. Peygamber s.a.v. 'Bu gün oruç tutmayanlar, tam sevap alıp gittiler' buyurmuştur. Müslim.
* Cabir b. Abdullah r.a. şöyle haber vermiştir:
Resulüllah s.a.v. bir sefer esnasında, insanların başına toplandığı ve gölgelendirmekte oldukları birisini gördü. ve: 'Bunun nesi var? ' diye sordu. Sahabeler: 'Oruç tutmaktadır' dediler. Bunun üzerine Resulüllah: 'Seferde oruç tutmanız (her zaman) sırf bir iyilik sayılmaz' buyurmuştur. Müslim.
* Abdullah b. Ebu Evfa r.a. şöyle haber vermiştir:
Biz Resulüllah (a.s.) ile beraber Ramazan ayında bir seferde bulunduk. Güneş battığı zaman Resulüllah birine: 'Ey filan! Haydi (bineğinden) in de bize sevik karıştır' dedi. O zat: Ey Allah'ın Resulü! Henüz gündüzdür dedi. Resulüllah tekrar: Haydi in de bizim için sevik karıştır, buyurdu. O kimse (devesinden) indi ve sevik bulayıp Peygamber'e getirdi. Hz. Peygamber de (a.s.) ondan içti ve sonra eliyle işaret ederek: 'Güneş şuradan (batı tarafından) battığı ve gece de şuradan (doğu cihetinden) geldiğinde oruçlunun iftar vakti girmiştir' buyurdu. Müslim.
* Ebu Hüreyre Bir adam Resulullah s.a.v. 'a, oruçlunun hanımıyla mübaşeretinden sordu. Aleyhissalatu vesselam ruhsat verdi. Arkadan bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Buna mübaşereti yasakladı. Resulullah s.a.v.'ın ruhsat tanıdığı kimse yaşlı birisiydi, yasakladığı kimse de gençti. Ebu Davud.
* Aişe: Resulullah s.a.v. oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi.' (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.) Buhari; Müslim, Muvatta, Ebu Davud.
* Aişe r.ah. ve mmü Seleme r.ah. şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber s.a.v. ihtilam olmadan cünüp olarak sabahladığında oruca devam ederdi.
* Ömer b. Ebu Seleme r.a. Resulüllah'a s.a.v. oruçlu olan öpebilir mi? diye sorduğunda, Resulüllah ona, Ümmü Seleme'yi işaret ederek: 'Şundan sor' buyurdu. Bunun üzerine Ümmü Seleme ona, Resulüllah'ın bu fiili yaptığını haber verdi. Bu defa Ömer b. Ebu Seleme: Ey Allah'ın Resulü! Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir, dedi. Bunun üzerine Resulüllah: 'Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'a karşı, hepinizden daha saygılı ve ondan daha çok korkanınızımdır' buyurmuştur. Müslim.
* İbnu Abbâs r.a. anlatıyor:
Resûlullah s.a.v. şöyle söylediğini işittim: İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz. » Nesaî.
* Abdullah İbn Abbas r.a. şöyle anlatmıştır: 'Rasûlüllah s.a.v. insanların en fazla cömert olanı idi. Onun bu cömertliği Ramazan ayı girip de kendisiyle Cebrâil a.s. karşılaşınca daha da artardı. Cebrâil a.s Ramazan ayı çıkıncaya kadar her gece Resûlüllah s.a.v. ile buluşur, Resûlüllah s.a.v. ona Kur'ân'ı arzeder / okurdu. Resûllüllah s.a.v. Cebrâil ile buluşunca insanlara rahmet getiren rüzgardan daha çok cömert ve daha fazla faydalı olurdu.' Buhari.
Dinimiz her zaman cömert olmayı emretmiştir. Bu cömertliğimiz Ramazan ayı içerisinde daha da artmalıdır. Özellikle Ramazan ayının son on gününde her Müslümanın,aile fertlerine, akrabasına, komşularına ihsan ve lütufta bulunması aklın ve hikmetin gereğidir. Sürekli Allah' a bakarak yaşayan yürekler için Ramazan böyle geçer.
Orucun Sevabını Kacıran Şeyler:
* Ebu Hureyre r.a. şöyle nakletmiştir:
Resulüllah s.a.v. 'Bir veya iki gün öncesinden oruç tutmak suretiyle sakın Ramazanın önüne geçmeyiniz. Bir kimsenin âdet edindiği bir orucu tutması bundan müstesnadır. Böyle bir kimse o orucunu varsın tutsun' buyurmuştur. Müslim.
* “Nice oruçlular vardır ki, oruçlarından onlara sadece bir açlık kalmıştır.” İbn-i Mâce.
* Nitekim Peygamber s.a.v. 'Sizden biriniz oruçlu olduğu zaman çirkin ve kinci söz söylemesin. Cahiller gibi hareket etmesin. Her kim kendisine sataşır, çirkin söz söyler, dövüşmek isterse, ona ben oruçluyum desin' Buyurmaktadır. İbni Mace.
* Ebû Hüreyre den: Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Kim ki, yalan söylemeği ve yalanla amel etmeği bırakmazsa, Cenâb-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini, bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifât buyurmaz. Ebi Davud.
* Meşrû bir mazeret ve hastalık olmadan Ramazanda tutulmayan bir gün orucun yerine, başka günlerde uzun süre tutulan oruçlar denk olmaz. Müsned Ahmed.
* - Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez. Buhari.
* - Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
Şer'i mazeretsiz, Ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, Ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz. Tirmizi
* Resulüllah s.a.v. minbere çıkarken birinci basamakta durup: ‘Amin’ buyurdu. Sonra ikinci basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Daha sonra üçüncü basamakta tekrar durup: ‘Amin’ buyurdu. Minberden indikten sonra Resulullah s.a.v’ e, minbere çıkarken her basamakta niçin ‘Amin’ dediğinin sebebi soruldu. Bunun üzerine Resulullah s.a.v.: ‘Cebrail, (birinci basamağa çıktığımda) bana gelip: ‘Ramazan ayına erişip de bu ay sebebiyle affa uğramayan kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. İkinci basamağa çıktığımda: ‘Yanında ben(im adım) anılıp da bana Salavât getirmeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim. Üçüncü basamağa çıktığımda: ‘Yanında annesi ve babası yada ikisinden biri ihtiyarlığa erişip de Cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun’ dedi. Ben de, ‘Amin’ dedim” Buhârî, Beyhakî.
Hadis, üç meseleye temas etmektedir: 1. Ramazan ayının fazileti. 2. Resulullah s.a.v.'in ismi anıldığında ona salavât getirmek, 3. İhtiyarlık hallerinde anne-babaya iyi davranmak.
* Peygamber s.a.v. yiyip içmeksizin oruçları birbirine eklemekten nehiy buyurdu. Sahabeler: Ama siz peş peşe oruç tutuyorsunuz, dediklerinde. Resulullah s.a.v. 'Ben, sizin gibi değilim. Zira ben, (Rabbim tarafından) yedirilir ve içirilirim.buyurmuştur. Müslim.
* Peygamber'e s.a.v. birisi gelerek: 'Helak oldum. Ey Allah'ın Resulü! ' dedi. Resulullah s.a.v. 'Seni helak eden nedir? ' diye sordu. O şahıs: 'Ramazanda (oruçlu iken) hanımımla cinsi münasebette bulundum' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: 'Bir köleyi hürriyetine kavuşturabilir misin? ' buyurdu. O zat: Hayır, kavuşturamam dedi. Resulullah: 'Öyle ise iki ay ara vermeden oruç tutmaya gücün yeter mi? ' Hayır, buna muktedir olamam dedi. Resulullah: 'Altmış yoksulu doyurabilir misin? ' dedi. O kimse: 'Hayır, doyuramam' dedi. Sonra o zat oturdu. Bu arada Peygamber'e içi hurma ile dolu (on beş Sa' alabilen) bir zenbil getirildi. Peygamber o zata: 'Bunu (al da) sadaka yap' buyurdu. O kimse: Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine'nin karataşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı yoktur, dedi. Bunun üzerine Peygamber yan (azı) dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o kimseye: 'Öyleyse bunu kendi ailene yedir! ' buyurdu. Müslim.
* Ömer b. Hattab r.a. şöyle nakletmiştir:
Resulüllah s.a.v. sizi şu iki günde oruç tutmaktan nehyetti: Birisi orucu tamamladığınız Ramazan Bayram'ı günüdür, diğeride kurbanınızın etinden yediğiniz Kurban Bayram'ı günüdür. Müslim.
* Abdullah b. Amr b. As r.a. şöyle anlatır:
Abdullah'ın: 'Ben hayatta bulunduğum müddetçe geceleyin namaz kılacağım, gündüzleyin de oruç tutacağım' diye yemin ettiği Resulüllah'a haber verildiğinde, Allah Resulü s.a.v. 'Gerçekten sen böyle mi söylüyorsun? ' dedi. Ben de kendisine: 'Evet böyle söyledim Ey Allah'ın Resulü! ' dedim. Resulullah: 'Sen bu ağır ibadeti yerine getiremezsin. Sen bazen oruç tut, bazen ye, bazen uyu, bazen namaz kıl. Her aydan üç gün oruç tut. Her iyiliğe onun on misli mükâfat vardır. Kim bir iyilikle gelirse işte ona bunun on katı vardır. Bu, her ayın üç gün orucu bütün sene oruç gibidir' buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Öyle ise bir gün oruç tut, iki gün ye, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum ya Resulüllah dedim. Öyle ise; bir gün oruç tut, bir gün tutma. İşte bu Davud'un a.s. orucudur. Bu, oruç tutmanın en âdil olanıdır, buyurdu. Ben bundan daha fazlasına muktedir olurum, dedim. Resulüllah a.s.: 'Bundan daha faziletli oruç yoktur' buyurdu. Abdullah b. Amr (ihtiyarlayıp da taahhüt ettiği ibadeti yerine getirmekten aciz kalınca) : 'Resulüllah'ın söylediği her ayda üç gün oruç tutmayı kabul etmiş olsaydım, bana hiç şüphesiz ehlim ve malımdan daha sevimli olacaktı,' diye hayıflanmıştır. Müslim'
* Hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, Ramazanda dört sınıf insan hariç, herkesin günahlarını affeder.Bunlar: İçki içmeye devam eden, Ana-babasına âsi olan, Sıla-i rahmi terk eden,
Mümin olmaktan ümidini kesendir. buyuruldu.
Eğer bunlar tövbe ederse, Allahü teâlâ günahlarını affeder. Ramazandaki sevaplar bilinseydi, her günün Ramazan olması istenirdi. Hadis-i şerifte, (Ramazandaki özel sevaplar bilinmiş olsaydı, bütün yılın Ramazan olması istenirdi.) buyuruldu. Ahmed.
Günâhlar öldürücü zehirdir. Îmânı olan günâh işlemekten çok korkar.
* Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki: Ömründe bir defa Allahı anan veya O'ndan korkan müslüman, Cehennemden çıkar. Tirmizî.
* Mü'min, günâhını dağ gibi görür, üzerine düşeceğinden korkar. Münâfık ise, günâhını, burnuna konmuş, hemen uçacak bir sinek gibi görür. Buhârî.
Allahü Teâlâ açıktan, çekinmeden günâh işleyenlere daha çok buğzeder. Fakat üzülerek günâhını gizliyenleri, gizlediği için affedebilir.
* Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: Bir günâha düşen, günâhını gizlesin! Allahü teâlânın örtüsünü onun üzerinde bulundursun! Müslim.
Allahü Teâlâ, bu mübârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!
Kaynaklar …….
Kuran-ı Kerim..
Muteber Hadis Kitapları..
Brüksel/2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Ramazanın Son On Gününün Özlemi (Düz Yazı)
Ramazanın Son On Gününün Özlemi
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Bismillahirrahmenirrahim
'Gerçek şu ki, Biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik.' 97 Kadir, 1
‘Gerçekten Biz Onu, mübârek bir gecede indirdik’ Duhân, 3
Allah Teâlâ Kur’an-ı bir bütün halinde, Levh-i Mahfuzdan dünya semasın daki Beytülizzet’e, bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinde indirdi. Kur’an-ı Kerim olayların seyrine ve duyulan ihtiyaca göre 23 senede terciden teker teker arza tenzil buyrulmuştur. Yani Resulullah’ın s.a.v. mübarek kalbine ilka edilmiştir.
‘ Biz Onu, Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, süre süre) ayırdık ve onu gerektikçe (ihtiyaca göre) indirdik’. İsra, 106
Kitabımız, arza yakın semaya toptan geceleyin iniyor, Hira nûr mağarasında da, ilk sure ve ilk ayetlerin nuzülü gündüz başlıyor. Bu muhteşem iniş ve yükseliş ilâhi rızaya uygun 23 yıl boyunca devam etmiş, böylece Kur’an –ı Kerimin tamamlanması gerçekleşmiştir.
‘İnkara saplanıp kalanlar dediler ki:
‘Kur’an Ona ‘Muhammede’ bir defada bütünüyle indirilseydi ya’ Biz Onunla senin kalbini iyice yatıştırıp pekiştirmek ve tane tane okuman için böylece (parça parça ve uzun sürede) indirdik.’ Furkan, 32
Kur’an bütünüyle Allah’ın sözüdür. Allah ile kulları arasındaki yolu açıp işlek duruma getiren geniş bir rahmettir.
Kura’an-ı Kerim:
* Ebu Umame r.a'den, Resulullah s.a.v 'ın şöyle dediği rivayet olunmuştur: 'Kur'an'ı öğreniniz. Şüphesiz o, kıyamet günü ehlin için çok iyi bir şefaatçı olacaktır.'
* En-Nevvas b. Sem'an r.a Peygamber'i şöyle derken duydum.
'Kıyamet günü Kur'an-ı Kerim ve bu dünyada onunla amel edenler getirilirler.
Önlerinde de kendilerini arkadaş edinenleri savunan Bakara ve Âl-i İmrân
sûreleri bulunur'Müslim.
* Osman İbn Affan r.a'dan, Resûlullah s.a.v 'ın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: 'Aranızda en hayırlınız Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir.' Buhari.
* Aişe r.anha Hz Peygamber (s.a.v) : 'Kur'an'ı okumak
kendisine zor geldiği halde onu takılarak okuyana iki sevap vardır'
buyurmuştur. Buhârî, Müslim.
* Ebu Musa el-Eş'arî r.a. anlatıyor: Hz. Peygamber s.a.v şöyle
buyurdu: 'Kur'an okuyan ve okuduğuyla amel eden mü'minin örneği, tadı
güzel kokusu güzel turunç meyvesi gibidir. Kur'an okumayan, ancak onunla
amel eden mü'minin örneği de tadı güzel ancak kokusu olmayan ham hurma
gibidir. Kur'an'ı okuyan münâfığın durumu ise kokusu güzel tadı buruk
reyhâne otu gibidir. Kur'an'ı okumayan münâfığın durumu ise kokusu olmyan,
tadı da buruk olan acı yaban keleği gibidir' Buhârî, Müslim.
* Ömer r.a anlatıyor: Hz. Peygamber s.a.v 'Allah Teâlâ bu
Kur'an'la bazı kavimleri yüceltir bazılarını da batırır' buyurmaktadır. Buhârî, Müslim.
* Müttefakun aleyh olan bir hadiste:
İbn Ömer (r.a) 'den Allah Rasûlü'nün
şöyle dediği rivayet olunmuştur. 'Haset (gıpta veya imrenme) sadece iki
yerde olur. Biri Allah'ın kendisine Kur'an öğrenmeyi nasip ettiği kimsedir
ki, onu gece gündüz okur, kendisini işiten komşusu: 'Keşke komşuma verilen
Kur'an nimeti bana da verilseydi de, gereği ile amel ettiği gibi ben de
etseydim! ' der. Diğeri de, Allahın kendisine mal verdiği kimsedir ki, onu
hak yolda sarfeder. Bunu gören diğer biri: 'Keşke şu hayırsever kişiye
verilen mal gibi bana da verilseydi de, onun yaptığı gibi ben de hayır
yapabilseydim! ' diye imrenir.
* el-Berâ b. Âzib (r.a) anlatıyor: Sahabilerden biri atı yanında iple
bağlı olduğu halde Kehf Sûresi'ni okumaya başlar. Derken bir bulut çıkar ve
sahabinin üzerine çökmeye yönelir. Hatta atı bu buluttan ürkmeye başlar.
Sahabi sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.v) 'e gelip durumu anlatır.
Hz.Peygamber (s.a.v) : 'O Kur'an için inmiş huzur bulutudur' buyurur
Buhârî, Müslim.
* İbni Abbas (r.a) anlatıyor: Hz.Peygamber s.a.v.: 'İçinde Kur'an'dan bir
şey bulunmayan kişi harabe ev gibidir' buyurmuştur. Hadis hasen-sahîhtir;
Tirmizî.
* Tirmizî'nin hasen ve sahih diye vasıflandırdığı, Ebu Davud'un da rivayet
ettiği bir hadiste:
Abdullah b. Amr b. el-Âs r.a 'ın nakline göre
Hz.Peygamber s.a.v şöyle buyurmuştur: 'Kur'an ehline; Kur'an'ı oku ve
yüksel, Kur'an'ı tıpkı dünyada okuduğun gibi tane tane tertil üzere oku,
zira senin rütben, okuyacağın son âyetin yakınındadır' denilecektir.
* Sahîh-i Müslim'de, Ukbe b. Âmir (r.a) 'den şöyle bir hadis rivayet
edilmiştir:
'Biz, Suffa'da iken Resûlullah s.a.v. dışarı çıkıp: 'Günah
işlemeksizin ve akrabalık bağını koparmaksızın Buthan'a yahut Akik'a kadar
gidip oradan iri hörgüçlü iki deve getirmeyi hanginiz ister? ' diye sordu.
'Ya Resûlallah! Biz bunu isteriz' dedik. 'Öyle ise sizden herhangi biri
mescide gider de celil ve aziz olan Allah'ın kitabından iki âyet öğrenir
yahut okursa bunlar onun için iki deveden daha hayırlıdır. Üç âyet onun
için dört deveden daha hayırlıdır. Bu âyetlerin sayıları arttıkça, o kadar
deveden daha hayırlıdır.'
İbn Mes'ud r.a Hz. Peygamber s.a.v 'in şöyle dediğini rivayet
etmiştir:
'Bir kavme, Allah'ın kitabını en iyi okuyanları imamlık eder'
Müslim.
* Câbir b. Abdullah r.a anlatıyor: Hz. Peygamber, Uhud'da öldürülenlerden
iki kişiyi biraraya getirdikten sonra:
'Bunlardan hangisi Kur'an'la daha
fazla haşır neşirdi? ' diye sorar; birine işaret edilldiği takdirde, önce
onun defin işlemini yapardı. Buhârî-Tirmizî, Nesaî, İbn Mâce.
* İmrân İbn Husayn r.a. anlatıyor:
Bana Kur'an okuyan bir kadın uğradı,
okudu sonra karşılık istedi ardından da bu isteğini geri alarak şöyle dedi:
Hz.Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: 'Kim Kur'an okursa karşılığını Allah'dan
istesin. Bir zaman gelecek insanlar Kur'an okuyacaklar da karşılığını
insanlardan isteyecekler' Tirmizî.
* İbn-i Mes'ud r.a. anlatıyor:
Hz. Peygamber s.a.v. 'Allah'ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lâm, Mîm bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lâm da harftir, mim de harftir' buyurmaktadır. Tirmizî.
Kadir Gecesi Fazileti:
Kadir gecesinin hangi gece olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber genellikle Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde olduğu tercih edilmiştir. Eğer belirtilmiş olsaydı, sadece o gecede ibadet edilir ve bundan sonra yavaş davranılırdı. Son on günde çok çaba sarfetsinler diye gizli kalması hikmetin icabıdır.
Hz. Peygamber s.a.v. Bunun kesinlikle hangi gece olduğunu belirtmemiş, ancak;
“Siz Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içerisindeki tek rakamlı *******de arayanız” buyurmuştur. Buhari, Müslim.
Şüphesiz ki bu ayda cereyan eden olayların haşmeti, görkemli oluşu, ilâhi hüküm ve taktirlerin yer alması, meleklerin yer yüzüne yağmur misali inişi, vazifeli meleklere ilâhi emirlerin tevdi edilmesi, kadir gecesinin büyüklüğünden kaynaklanıyor. Katâde ve başkaları da dediler ki: O gecede işler kararlaştırılır, eceller ve rızıklar takdir edilir.
Cenab-ı Hâk:’ O gecede her hikmetli iş ayrılır.’ Duhân, 4 buyurmaktadır.
‘Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. (Melekler) Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. ’Buyurulur. 97 kadir, 3-4
Cibril (a.s) ve diğer görevli meleklerin takdir edilen emirlerle inişlerinde ki hikmete gelince:
İnsanların rızıkları, ecelleri gibi mühim hususlar bu gece içerisinde meleklere bildirilir.
İbni Abbas Radîyallahû Anhûma der ki:
Görevli melekler, olacak olan vak'aları yazarlar. Rızıklara ait nüsha Mikâil Aleyhisselâm'a; zelzelelere, saikalara, çöküntülere ait nüsha Cebrail Aleyhisselâm'a, amellere müteallik nüsha dünya göğünün sahibi ve büyük melek olan İsrafil Aleyhisselâm'a; musibetlere ait nüsha da Azrail Aleyhisselâm'a teslim olunur.
Kadir gecesi öyle bir gecedir ki, Akşam namazından sabah namazına kadar, ehli semadakilerle, ehli arzda ki müminler, müsafaha eder el sıkışırlar, *******ini kutlarlar ve selam verirler. Bu gecenin manevi havası tan yeri ağırınçaya kadar sürer. Ayette:
‘’Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin? ’’ 97 Kadir, 2
Kur’an da bu tarz anlatım tam 13 yer de geçmektedir. Burada ki hikmet ise, hükmün azametine, beşer aklının fizikötesi olay ve hükümlere yalnız başına erişemeyeceğine işaret buyrulmuştur.
Mümin nefsinde ve ruhunda bu havayı teneffüs ederken uzuvlarında ve kalbinde sekinet bulur, onu melekler sıvazlamış olduğundan gönlü yumuşar, şeker şerbet içmiş gibi bir hal alır. İşte meleklerin el sıkışması budur. Melekler rahmet ve bereketle inerler bu geceye. Samimiyetle ve ihlâsla amel edenlere saygı ile kanatlarını sererler.
‘ O, tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmettir’ Kadir, 5
Bu gece şerefi yüksek bir gece, çünkü Allah’ın sözlerinin indirilmiş olduğu bir gecedir.
Şerefli Cibril’den, şerefli melek vasıtasıyla, şerefli kitap, şerefli peygambere iniyor, şerefli sahabeye aktarılıyor. Çünkü Allah c.c. onlarla bu dini yükselti ve onlarla düşmanlarını susturdu. Şüphesiz doğru her zaman yücedir, yalan her zaman aşağı ve cücedir.
Üzerimizde ölçülmez Allah’ın lütuflarının sonsuz olduğu Ramazan ayı ki, onda bin aydan daha faziletli kadir gecesini içinde bulundurmaktadır.
‘Resulullah s.a.v. efendimize kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu, uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ Ona bin aydan hayırlı olan Kadir gecesini ihsan etti.’ Muvatta Malik
Resulullah s.a.v. ve ashabı çok sevindiler. Kadir gecesinde, teravih namazı, teeccüd namazı tespih, dualar, sahur ve seher aydınlığı çok mühimdir. Her müslümanın kabul olacak bir duası vardır. Kadir gecesi bir ömre bedel emsalsiz bir gecedir. Şeytan o gece kötülük yapmaya güç yetiremez.
Bu gecede, oruçlunun ağız kokusu makbul, ameli makbul, niyeti makbul, duası makbul.
Peygamberimize sâlat ve selam olsun, yol göstericimiz iki cihan güneşimiz,hadislerinde buyuruyorlar ki:
‘Şüphesiz ki Ramazan ayı ümmetimin ayıdır,Bir Müslüman yalan söylemeden ve gıybet yapmadan oruç tutar, iftarını helâl rızkla yapar, farzları gözetip yatsı ve sabah namazlarına giderse, yılanın derisini değiştirip çıktığı gibi günahlardan kurtulup çıkar.’ Et tergıb.
* Resûlullah s.a.v şöyle buyurmuş: ‘O gecenin hayrından mahrûm kalan gerçekten mahrûm kalmıştır’. Neseî.
* Aişe'nin (r.ah.) naklettiğine göre:
Resulüllah (a.s.) : 'Kadir gecesini Ramazanın son on günü içinde arayınız' buyurmuştur. Müslim'
* Ramazan ayının fazileti hakkında, Peygamber Efendimiz s.a.v. bir hutbesinde şöyle buyurmuşlardır: “Ey insanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu ay içerisinde, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Bu ayda Allah, gündüzleri oruç tutmayı farz kıldı, ben de bu ayın *******inde teravih namazını size sünnet kıldım…’’ Terğîb ve Terhîb.
İtikafa Girmek:
* Sahabe-i kiram şöyle naklediyor: Rasulullah Efendimiz, Ramazan’ın son on gününde *******i ibadetle geçirir, aile fertlerini uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu. İbi Davud.
* Ebu Saîd r.a. anlatıyor: 'Biz Hz. Peygamber s.a.v.'le birlikte Ramazan'ın orta on gününde i'tikafa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah s.a.v. (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi: 'İtikafa girmiş olanlar, itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek *******de arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm.' Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) itikaf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Hz. Peygamber s.a.v. 'in burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığını gördüm. Bu gece 21. gece idi.' Buhârî,
* Ebu Hüreyre r.a. anlatıyor: 'Hz. Peygamber s.a.v. Her Ramazanda on gün i'tikafa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün i'tikafa girdi.' Buhârî
* Hz. Aişe r.ah. anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki: 'Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın'. Resûlullah s.a.v. 'dan sonra, zevceleri de itikafa girdiler.' Buhârî, Müslim.
* Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir: Sahabelerden bazı kimselere, rüyalarında, Kadir gecesinin, (Ramazan'ın) son yedi günü içinde olduğu gösterildi. Resulüllah (a.s.) onlara: 'Görüyorum ki rüyalarınız Ramazanın son yedi günü hakkında biribirine uygun düşmüştür. Artık kim Kadir gecesini aramaya kalkışırsa, onu Ramazan'ın son yedisinde arasın' buyurmuştur. Müslim'
* Kim Kadir Gecesi'ni, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah'tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır. Ebi Davud.
* Aişe annemiz r.ah, bir gün kendilerine: Ey Allah'ın Rasülü, şayet Kadir Gecesi'ne rastlarsam nasıl dua edeyim? Şeklinde sorunca, Peygamberimiz s.a.v. ona şu duayı öğretir:
(Allahümme inneke afüvvün tühıbbül a f v e V a ' f u anni) Ey Allah'ım muhakkak sen affedicisin, affetmeyi seversin beni de affet! Nesâî.
* Hadis-i şerifte bu manaya dikkat çekilir ve mü`minler duaya teşvik edilirler:
'Ramazan`ın ilk gecesinde Cennet kapıları açılır. Her gece sabaha kadar bir münadi seslenir: Günahlarının affedilmesi için istiğfar eden yok mu? Tevbe eden yok mu? Allah tevbesini kabul buyursun. Dua eden yok mu? Cevap verilsin. Kendisi için bir şey isteyen yok mu? isteği hemen karşılansın.' Müsned Ahmed
* Bir hadis-i şeriflerinde oruçluyu, duası reddedilmeyecek üç kişi arasında zikreden Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam şöyle buyururlar:
'Üç kişinin duası geri çevrilmez: Adaletle hükmeden hakimin, iftar edinceye kadar oruçlunun ve mazlumun. 'İbni Mace
* İbnu Abbâs r.a. anlatıyor:
Resûlullah s.a.v. şöyle söylediğini işittim:
İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah yolunda uyanık sabahlayan göz. » Nesaî.
* Abdullah bin Ömer`in (r.a.) rivayetine göre Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam, iftar vakitlerinde şu duayı sık sık tekrar ederlerdi:
'Ya Rabbi, her şeyi kuşatan rahmetinin hakkı için beni af ve mağfiret eyle.'İbni Mace
* Peygamber efendimiz, (Ramazanın son günü Allahü teâlâ, oruç tutanları affeder) buyurunca, Eshab-ı kiram, (Ya Resulallah, o gün Kadir Gecesi mi?) diye suâl etti. Peygamber efendimiz, (Bilmez misiniz ki, iş yapana, işi bitirince ücreti verilir.) buyurdu.Ahmed.
Sadakai Fıtır:
Allahü Teâlâ, bu mübârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin!
Az-çok sadaka vermeli! Sadakayı, isteyen dilencilere değil, isteyemeyen muhtaç fakirlere vermek gerekir. Şeytan düşmandır. Elbette malı hayra harcamaya mani olur.
* Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
İblis, en şiddetli adamlarını malını hayra sarf edene musallat eder. Taberani
* Kur'an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Şeytan, malınızı hayra sarf ettirmemek için sizi yoksullukla korkutup cimri olmanızı emreder. Allah ise, [sadaka ve zekat verirseniz] mağfiret, lütuf, bolluk vaad eder.) Bekara 268
Şeytanın vesvesesine aldanmayıp Allahü teâlânın vaadine koşmalıdır!
* Enes r.a' dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.'e; 'Hangi sadaka daha faziletlidir? ' diye sorulunca, 'Ramazan ayında verilen sadaka' buyurmuştur Tirmizi.
* İbn Abbas r.a diyor ki: Rasulullah s.a.v. sadakai fıtri oruçluyu boş ve anlamsız söz ve davranışların (kir ve pasından) arındırmak, haya dışı şeylerin (is ve izinden) temizlemek ve miskinlere yiyecek olmak üzere farz kıldı. Artık kim onu(bayram) nazından önce verirse, o makbul bir sadaka olur; kim de (bayram) namazından sonra verirse, o sadece sadakalardan bir sadaka olur. Ahmed.
* Ömer r.a' den şöyle dediği nakledilmiştir: Şüphesiz Rasulullah s.a.v. sadakai fıtrin insanlar henüz (bayram) namazından çıkmadan önce ödenmesini emreti. Ahmed.
* Rasulullah s.a.v. Ramazandan Ramazana fakir ve muhtaçlara verilmek üzere fıtır zekatını Müslümanlardan köle, hür, erkek, kadın, küçük ve büyük (nisaba malik olan) her kişi üzerine hurma veya arpadan bir Sa' (olarak belirleyip) farz kıldı. Ahmed.
* Ebü Said el Hudri r.a 'den rivayet edilmiştir, şöyle demiştir: Biz Peygamber (s.a.v) devrinde fıtır sadakasını yiyecek maddelerinden bir Sa' (ölçek) olarak verirdik. O zaman bizim yediğimiz arpa, kuru üzüm, hurma ve keş (yağı alınmış peynir) idi. Ahmed.
Bayram Sabahı:
* Enes bin Malik r.a: Rasulullah s.a.v Ramazan bayramı günü birkaç tane hurma yemeden, bayram namazına çıkmazdı. Ebi Davud.
Murecce' bin Reca da şöyle dedi: Bana Ubeydullah şöyle dedi: Bana Enes, Peygamber'in s.a.v. bu hurmaları tek adetli (yani bir üç beş şeklinde) olarak yediğini rivayet etti.
* İbn Abbas r.a: Allah'ın Peygamber'i s.a.v. ile Ebü Bekir, Ömer ve Osman r.a. ile birlikte fıtır (Ramazan) bayramı namazında hazır bulundum. Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kıldırır sonra da hutbeyi okurdu. Allah'ın Peygamber'i(s.a.v) , hutbeden sonra (minberden) aşağı indi.(Cemaat dağılmadan bilhassa kadınlar çekilmeden erkeklerin çıkmaması için) eliyle oturun diye işaret edip erkeklerin oturturken ki hali şu anda gözümün önündedir sonra erkeklerin saflarını yara yara kadınların saflarına kadar gitti. Bilal de beraberinde idi. Peygamber(s.a.v) :
Ey Peygamber! Mü'min kadınlar Allah'a hiçbir şeyi eş tutmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina etmemeleri, evlatlarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasından bir iftira düzüp getirmemeleri, herhangi bir iyilik hususunda sana asi olmamaları şartıyla sana bey'atlaşmaya geldikleri zaman hey'atlarını kabul et, onlar için mağfiret isteyiver. Çünkü Allah çok mağfiret edici, çok rahmet eyleyicidir (Mümtehine,12) ayetini okuyup bitirdi. Sonra: Sizler bu bey'at üzere sabit misiniz? diye sordu. İçlerinden kim olduğu ravice bilinmeyen yalnız bir kadın (ki kadınlar içinde ondan başkası Peygamber (s.a.v) 'e cevap vermedi: Evet ya Rasülallah! dedi. Rasulullah (s.a.v) : Madem ki öyledir, sadaka verin buyurdu. Bilal elbisesini yayıp; Babam anam size feda olsun! Haydi gelin atın dedi. Onlar da halkalarını, yüzüklerini Bilal'in elbisesi içine atmaya başladılar. Buhari.
İnanıyoruz ki Allah’a misafir olmanın ikramı sonsuzdur. Aklın ve hayallerin ötesinde bir lütuf deryasıdır. Mümin daima sabır ve taatda Allah ‘a daim ve sonsuz olmalıdır. Sabrın ve itaatın dünyevi tarafı acı, ahiret tarafı çok parlaktır. Efendimiz hadislerinde şöyle buyurmuşlar:
* ‘Alemde olup biten işler kaza ve kaderi ilâhiyeye bağlıdır. Vaktiyle olacak işlerde ecele etmekte fayda yoktur, Allah insanların acele etmesiyle acele etmez.’ Tirmizi.
Bu gece de, ikram edenin emekleri zayi olmaz. Bu ******* bize Allah’tan bir lütuftur. Duâlarla gözlerin yaşardığı, kalplerin okşandığı ulvi bir *******dir. Bu *******de koyun sağımı müddeti kadar, namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün *******i sabaha kadar ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir....
Yüreğimiz ibadetle çarpsın, gönüllerimiz coşsun. Gökleri aşarak gelen meleklerle ruhumuz yeşersin. Kadir gecemiz hayırlara vesile olsun, dünya ve ahiret çiçeğimiz olarak kalsın.
Ramazanın iftar ve sahurları bir başka sevinç, kadir *******i, mü’minlerin engin gönüllerinde bir başka coşku. Kalbimdekileri dilime dökemedim Allah’ım. Bütün gece ve gündüzlerimizi kadir eyle Ya Rabbi! , Reyyan kapısından Cennete girmeyi bizlere nasip ve müyesser eyle Allahım!
Kaynaklar…….
Kuran-ı Kerim..
Muteber Hadis Kitapları..
Lessines/2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Sataşıyorlar İlişiyorlar
Arkası mı kesildi, himmetlerin ilhamların.
Terk eyleme, iştahına eyyamcıların uşakların.
Üzüntüleri sevinçleri olacak Salih kulların.
Sonu kesilmesin, Allah’a yakarış ve duaların.
Tekrarlanan musibetler fayda vermiyorsa,
Her zalime, her azgına, her şaşkın insana.
Küfür ve inatları duvar olmuş tavır koysana.
Bu sertlik bu inatla, ilişiyorlar sataşıyorlar sana.
Pirincin içindeki beyaz taş, görünmez.
Tekrarlanan bu pişmanlıklar fayda vermez.
İt ürür kervan yürür, çelik bilekler bükülmez.
Hiç bir azgın bu şerefe asla leke süremez.
Şükürden kanaatten uzak gün, gün olmaz.
Fıtratında ki temiz kaynağa niçin sarılmaz.
Hayatı, çürük ipliğe sarmak sana yakışmaz.
İt derisinden post, gavurdan dost olmaz.
Mol / 1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Secde Et Yaklaş
Yine gün batıyor usul usul, kararıyor gece.
İnsana, tecelli yeridir, her rüku her secde.
Gönüller sevgi ile, ruhlar feyizle dolsun.
Mağfiret yüklü bu ay, kurtuluşumuz olsun.
Kusurunu ara, her ziyan bir öğüttür sadece.
Bak yaklaşıyor, bir ömre bedel hayırlı gece.
Lessines / 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Sen Gülenlerden Olasın
Ey insan!
Yaratılan kaderi çizilen sensin.
Allah bu sırrı ruhla perdelemiş,
Gönül ekranına yansıtmış.
İnkar ve gurur,
Bir enerji fırtınası,
İnsanın kanında vahşi bir ateş.
İnançsızlık sunar durur.
Nefis,
Gurur elbisesi içinde başı dik cafcaflı.
Şerden şere fırlar.
Her nimete isyan eder.
Korkuyu sezdiğinde hırsında çıldırır.
Hareketi kendini bile şaşırtır.
Şeytan ustalığı ile bedeni harap eder.
Meydan nefse kalır.
Dahası var,
Mânâ kulakları kapalı cereyanı kesik,
Sevmez sevene de tahammül etmez.
Yıldızları işgale hazırdır,
Ama öteye geçemez.
Allah sevgisi dışında,
Her ilgi sonunda sıfıra iner.
Gönül gözü farkeder,
Bu sahte şirketin sahiplerini.
Onun atına binenleri tutmayın gitsin,
Ya mağdubîn ya dâllîn..
Nefis hangi girdap da olursa olsun
Sonunda yanar biter.
Aşk,
Gönül penceresinden esen bir rüzgardır.
Gönül gerçeklerin ihtişamıdır.
Kalplerde ki esrar,
Var olan bir Allah sırrıdır.
Ruha bu pencere açılınca,
İlâhi tecelliye doyum olmaz.
İnsan mecal kazandıkça,
Kalp bu aşk yakıtı ile parlar.
Bu ilâhi örgü,
Manevi ağını örüp durur.
Sevgi Gönül pınarıdır.
Ona hiçbir bühtan karışmaz.
İlâhi aşk kuldan doğmaz.
Gönül hem bir anlık mesafede,
Hemde mâveraların ötesindedir.
Yürü öyle durma.
Nefsine uyarak cüret mi gösterdin?
Onlar nedir ben mi söyleyeyim:
Yolcu zaruri eşyayı beline yükler.
Yaşarken öyle amel işle ki,
Öldüğünde herkes ağlarken,
Sen gülenlerden olasın.
Her halinle Hakkı unutma.
Yükseklere çıkta,
Kâfirlerin körlüğüne rağmen bağır.
‘’Doğrusu bunlar azme değer işlerdir’’.
Konya / Nisan 1983
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Seninle Yaşarım
Hem ağladım,hem yürüdüm sırdaşım.
Baharım kış oldu,dinmiyor göz yaşım.
Hayat dert, Kan ağlıyor cihan.
Efkar sardı,üzülüyorum durmadan.
Göz yummak zor, susmak ar.
Ayak tepiyor,ta içimden yıkıyor.
Yıkık duvarların hemen ardından.
Bize hucum eden,üç başlı bir yılan.
Neye mahkumum ben, artık yeter.
Bitsin inlediğim, esaret ve keder.
Ne idik ne olduk, kendine sorsan.
Bu ne kötü aldanış, ne kötü hüsran.
Uzaklarda ışık arayan yaşlı gözler.
Yüce lütuf için açılmış bütün eller.
Bir alev parlayacak tarihin kulağına.
Gömülsekte kefensiz kara toprağa.
Alemleri örten nuruna olsun yemin.
İşte malum halimiz sana, Rabbül âlemin.
Cihana sığmayan büyük davamız.
Biz tarihe şan veren kahramanlarız.
Asla yılmayız,adımı attık ezelden.
Ya Râb! İnmesin bayrağımız göklerden.
Sen şerefli bir tarihsin seninle yaşarım.
Gönlümde geziyor hayalin seninle varım.
İstanbul / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:11 AM
Sevgi
İnsan,
Seven ve sevilmesini arzulayan
Bir varlıktır.
Ömür çürütüp hayatlarını kendilerine zehir eden,
Kâşifler,mûcitler, dâhiler…
Hep sevginin peşinde koşmuşlar.
Ağaç gölgesinde oturanlar, sevgi fukaralarıdır.
Beşikteki bir çocuk öpülürse niye tebessüm eder?
Aşık maşukunu niçin öper?
Susuzluktan yanana su.
Sevgiden yanana öpücük.
Birine doyarsınızda, öbürüne hayır.
Sevgi gözde ısınır, dudakta mayalanır, kalpde filizlenir..
Brüksel / 1992
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Sigaranın Dumanı! ......
Malın mı mülkün mü var, sokar seni belâya.
Musallat oluyorlar her ekili dikili tarlaya.
Su uyur,düşman uyumaz derler ya.
‘İşte bunlar nefislerine ziyan ve yazık edenler’.
Ne ilginçtir ki,domuzlar dokunmuyor tek bir tütüne.
Umursamıyorlar bakmıyorlar bile semtine.
Kibrit suyunu döküyorlar geriki mahsulün köküne.
Yılan,nikotinden korktuğu kadar,kartaldan korkmaz.
Kırdı ezdi mi o mahsulden hayır gelmez.
Tütünün tarlasına hınzır dahi girmez.
Merhametin varsa,o mereti içmeye değmez.
Şifası ölümdür,ciğerlere oturdu mu.
Keşke hastaneler mezarlıklar dile gelse.
Arı dahi tütün yaprağına konmaz, ah bilse.
Emziren kadının sütüne de geçerse.
Bulantılar başlar kalb yavaşlar, dumanından.
Açmış göğsünü sabah güneşine,keyifle çekiyor.
Metrelerce ötede,saklı zehirin kokusu geliyor
Yak bir daha diyor,cami kapısında söndürüyor.
Üfle dur,bir gün pişman olur, ah vah edersin.
Brüksel / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Söz mü?
Kaza geldi mi göz perdelenir, bak şu kadere.
Şarap küpüne düşmüştü, zamanla bir fare.
Usulca geçiyormuş, oradan bir büyük kara kedi.
Fare ona, ey kardeş! Beni buradan kurtar dedi.
Sözmü? eğer kurtarırsam yerim seni.
Boğulmaktansa bir kedi yesin beni.
Kedi kurtardı ama, kurtarmasına.
Fare göz açtırmadan kaçtı yuvasına.
Erkeklik böyle mi? söz vermiştin dostum.
Kusura bakma, şarap küpünde sarhoştum.
Tokat / 1994
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Şafak Söktü Sökecek!
Sana emanet edilen canı boğup atamazsın.
Yan çizip,sorumluluktan kurtulamazsın.
İlahi kalem,ağzından çıkan her sözü kayda alır.
Takva ve sabır,bu ikisi zafer müjde anahtarıdır.
Hesaba çekileceğini bilen kişi, az konuşur.
Celâlleşme,acele etme,fırsat sana keder olur.
İnsanı kolayca hataya kaydırır, şeytan.
Ahiret daha hayırlı ve devamlıdır,uyan
Öyleyse ya hayır söyle ki, kazanasın.
Ya da çaba göster sus ki, selâmet bulasın.
Farkında isen,gecenin karanlıkları gidecek.
Hiç şüphen olmasın,şafak söktü ha sökecek.
Turhal/ Tokat 1995
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Şerden Şere Fırlar
Başı havada mağrur, isyan eder nimete.
Şeytan dürter geçer hıyanetten hıyanete.
Manevi körlük,cafcaflı gurur dahası var,
Cereyanı kesildi mi şaşırır, şerden şere fırlar.
Onlar ya mağdubin, ya dâllîn ne farkeder
Gönül gözü,sahte şirketin sahiplerini sezer
Artan öfke, hırs, emel onun malıdır kardeş,
Yalan,benlik, insanın kanında vahşi bir ateş.
Allah sevgisi dışında her eylem,her ilgi sıfıra iner.
Nefis hangi katta olursa olsun,sonunda yanar biter.
Brüksel / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Şerefli Gözeticiler Var ya
Şerefli Gözeticiler Var ya!
Kainatta olduğu gibi yeryüzünde de bir başıboşluk yoktur, yani insanlar kendi hallerinde terk edilmiş değillerdir. Allah Teâlâ bu gerçeği şöyle beyan ediyor:
'Her insanın üzerinde muhakkak bir murakabe edici vardır.' Tarık: 4
Hiçbir kul yoktur ki onun başında onu koruyan, onun yaptıklarını tek tek kaydeden, tespit eden, bir melek olmasın. İnsan bir tek saniye bile başı bos değildir. Sürekli kontrol altındadır. Sadece insan değil, büyük küçük tüm varlıklar Allah’ın murâkabesi, koruması ve lütfü sayesinde hayatlarını sürdürmektedirler.
“Muhakkak ki üzerinizde koruyucu melekler vardır. Şerefli yazıcılar her yaptığınızı bilmektedirler.” Infitâr: 10-12
Bu ayetler, herkes için çok büyük ve dehşet verici bir uyarıyı taşımaktadır. Bu gerçeği idrak eden kimse, hiç kimsenin görmediği bir yerde dahi olsa, yaptığı şeylerin sürekli gözetildiğinin ve gelecekte mükâfatlandırılmak veya cezalandırılmak için bütün işlerinin kaydedildiğinin bilincinde olarak hareket edecektir.
Yeryüzünde yaşadığımız sürece işlediğimiz tüm amelleri tespit etsinler, bizleri görüp gözetsinler, amellerimizi yazıp muhafaza etsinler ve korusunlar diye, Allah meleklerini göndermektedir. Ra’d sûresinde de bu konu şöyle anlatılır:
“Onların her birinin önünden ve arkasından izleyen melekler vardır. Onu Allah’ın emriyle korurlar.” Ra’d:11
İnsana gelebilecek kötülüklerden muhafaza ederler. Bir de Kirâmen Kâtibîn melekleri vardır. İnsan yaşadığı sürece ne yapmışsa, ne söylemişse, ne yapmayı ve ne söylemeyi niyet edip içinden geçirmişse tamamını yazıp kaydetmekle görevli meleklerdir.
“İnsan hiç bir söz söylemez ki yanı başında onu zapteden bir melek bulunmasın.” Infitâr’sur: 18
İşte bütün bunlar Allah’ın bizim üzerimizde hâkimiyetini, Kahhâr oluşunu, kendi halimize bırakmayıp sürekli bizimle diyalog halinde oluşunu, hayatımıza karıştığını ve her anımızı kontrol ettiğini gösterir. Hiç kimse bir tek saniye bile kendi başına değildir.
Allah bizi muhatap kabul ediyor ve vahyini gönderiyor. Bundan daha büyük bir şeref olur mu?
Bizi bizdeki âyetleri üzerinde düşünmeye çağıran Rabbimizin şu ilâhi emrine kulak verelim:
“Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. O, erkek ve kadının beli ile göğüsleri arasında atıla gelen bir sudan yaratılmıştır.” Tarık: 5
Allah, insanı atılan bir damla kandan yaratmıştır. İnsanın aslı budur. Bu su, sulb ve teraib arasından çıkmaktadır. Sulb, bel kemiği, teraib de kaburga kemiğidir. Erkeğin ve kadının suları buradan gelmektedir. İnsanın yaratıldığı bu maddeye işaret buyrulmuştur. Allah karşısında bilgi iddiasında bulunanlar, Allah karşısında güç iddiasında bulunarak Allah’a kafa tutmaya kalkışanlar, Rablerinin kitabına karşı kayıtsız kalanlar şu gerçekleri hiçbir zaman unutmamalıdır.
Seni böyle bir damla sudan yaratan, seni adam edeni inkâr mı ediyorsun? Kendi kendini yarattığını, kendi kendini adam ettiğini mi zannediyorsun? Babanın sulbünden ana rahmine düştüğün, atıldığın zamanı bir hatırlasana. Adam olacak hiçbir tarafın yoktu. Gücün, kuvvetin, bilgin, görüşün yoktu. Elin, ayağın, çevren, fırsatın, imkânın yoktu. Evin, barkın, paran, pulun, bağın, bahçen yoktu. Hiçbir şeyin yoktu. Şu anda sen adamsan ve bütün bu imkânlara sahipsen unutma ki bütün bunları sana Allah verdi ve seni adam eden de Allah’tır.
Nasıl oluyor da “Ölümden sonra bir daha dirilme olmamalıdır, hesap-kitap olmamalıdır” diyerek Allah’a akıl vermeye, Allah’a yol göstermeye ve O’na ortaklık iddia etmeye kalkışıyorsun? Bunu nasıl yapabiliyorsun? Allah’ın yoktan var ettiği, Allah’ın ana rahme atılan bir damla kandan çıkarıp adam ettiği bir varlık olarak nasıl ona isyan edebiliyorsun? Kendini bir şey mi zannediyorsun?
Sen ki basit bir varlıktın, hiçbir şey bilmiyordun, akılsız, idraksiz elsiz ayaksız bir damla su idin! Ana rahmine atılmış bir damla kan. Bu durumdayken seni orada koruyan, seni yaratan, sana seni tanıtan, sana çevreni tanıtan, sana şuur ve bilgi veren, sana Allah’ı tanıma imkânı veren, seni adam eden Rabbini nasıl unutuyorsun? Onun kitabına karşı nasıl ilgisiz kalabiliyorsun? Düşünsene, Bir damla basit kan parçasının gücü, değeri ne olabilir ki?
Dünyaya geldiğin günü bir düşün.Yalnızdın,gücün, kuvvetin, paran, pulun, bilgin, çevren, kredin, makamın, hiçbir şeyin yoktu. Âciz, güçsüz, kuvvetsiz bir bebek olarak dünyaya gelmiştin. Bütün bu imkânları sana veren Rabbini unuttun da, O’na karşı kalkıştın. Zannettin ki bütün bunları kendin kazandın? Zannettin ki hayatın sahibi sensin.
Şu kendini bir şey zannedip Rab-bine, Rabbinin âyetlerine karşı mücâdeleye girişen insan yok mu?
Bilmiyor mu ki,
Bir damla meniden meydana geldi. Ananın ve babanın malum yerlerinden çıkan bir damla nutfeden?
Ne çabuk unutuyor bu insan? Nasıl unutuyor da kendisini bir şey zannedip Rab-bine kafa tutmaya kalkışıyor? Neyine güveniyor?
Öldükten sonra tekrar dirilmeyi ve sonrasındaki olayları kabul etmeyen veya bu konuda şüphesi bulunan kimselere bu işte şek ve şüpheye yer olmadığı, ahiret hayatının kesin ve mutlak bir gerçek olduğu, göğe ve yere yemin edilerek bildirilmektedir. 'Andolsun o dönüş yeri olan göğe ve yarılan yere ki, muhakkak o kesin bir hükümdür. O bir eğlence değildir' Tarık: 11-14
Dönüşümlü olan semâya ve çatlayıp yarılan yere yemin olsun ki! Eken semâya ve bitiren arza yemin olsun ki! ...
Rac, dönüşümlü semâ demektir. Yerdeki sular buharlaşıp gökyüzüne taşınır, sonra yine yeryüzüne döner. Böyle dönüşümlü semâya yemin ediliyor. Gökyüzüne de, arza da bu görevi veren Allah’tır. Her ikisinin de boynundaki kulluk ipinin ucu Allah’ın elindedir. Her ikisini de bizim hizmetimize sunan Allah’tır. O Allah ki, gökten yere gireni, semâdan yere ineni, ondan semâya çıkanı bilen ve takdir edendir. Semâdan ineni, semâya çıkanı, arza bakanı, semâya nazar edeni, hepsini bilendir. Öyle bilir ki Allah, toprak altındaki her bir taneyi, her bir yaprağı, her bir fidanı, yeryüzüne düşen her bir damla yağmuru, gökyüzüne yükselen her bir gram bulutu, buharı hepsini bilmektedir. Hepsi de Allah’ın bilgisi altındadır. Hayatın da, ölümün de sahibi Allah’tır. Herkes yardımcısız ve yalnız olarak Allah’ın huzuruna gidecektir. Melikler, hükümdarlar, krallar, hacılar, hocalar ve herkes. Hepsi de çaresiz Allah’ın kendilerine vereceği hükme razı olacaklardır.
‘’ Her Can ölümü tadacaktır’’ Rabbimizin Kitabına ve elçisinin sünnetine müracaat ederek yaşıyalım.
Tokat / Turhal 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Şeytan
Paslı civileri aratmıyan diken ve pıtırak.
Her görkemli eylemde, hayatına ortak.
Ben senmiyim ki her gün gel, beraber kırıtak.
Çelme takan,dumansız ateşten yaratılan.
Tuzağına kim düşmüşse nâdim bin pişman.
Uğraşma vefa sağlamaz onunla barışman.
Marifetindir doğan çocuğa dürtüp ağlatmak.
Seni temizlemez ne yağmur ne de ırmak.
İçimden geliyor, sana mel'ûn diye bağırmak.
Lesssines / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Şiir ve Üç Şair
Şiir insanların engin gönüllerinde,büyük tesirler bıraktığı bir gerçektir. İslamiyet’ten önce sihirbazlar kadar şairlerde toplum üzerinde etkileri vardı.Cahiliye döneminde her sene Ukaz panayırlarında toplanan geniş halk kitleleri huzurunda, şiir yarışmaları yapılırdı. Yarışmalar da birinci olan şiir altın harflerle yazılarak, Kâbenin duvarına asılırdı. Fesâhat ve belâğat yönünden değer taşımayan şiirlere îtibar edilmezdi. Ancak yedi kişinin şiiri birincilik alarak Kâbe duvarına asılmıştı. Bunlardan en güzeli, İmri-ül Kays'a âit olanıydı. Bu şiir, Peygamber Efendimiz'in s.a.v. doğuşuna kadar asılı kalmıştı.
Ûmeyye İbni Ebi’s Salt’da o dönemin meşhur şairlerindendir.
Taif’in en güçlü şairi olduğuna, Araplar ittifak ederler.
Ümeyye İbnu Ebi's-Salt bir ara Resûlullah'ın risâletine inanmış ve Medîne'ye hicretten önce Tâif'ten malını almak üzere Hicaz'a gelmiş.Bedir'e indiği zaman kendisine: 'Ey Ebû Osman nereye gidiyorsun? ' diye soranlara:
'Muhammed'e tâbi olmak istiyorum! ' cevabını verir. Bunun üzerine:
'Bu kuyuda ne var biliyor musun? ' derler. 'Hayır! ' deyince,
'Dayının iki oğlu Utbe ve Şeybe, falan filanlar da kuyunun içindeler! ' derler. Bunun üzerine öfkelenerek devesinin burnunu kesip, elbisesini yırtar, ağlar ve Tâif'e gider, orada ölür.Tarihçiler kâfir olarak öldüğünde ittifak ederler. İbnu Hacer Sahibu’l Mirat’da böyle kaydetmiştir.
Bu şairin,şiir yönü oldukça güçlü idi. Şiirlerinde manevi bir derinlik vardı. Allah’a iman mevzularını işlemiş, Bazı beyitleri şöyle:
‘Kıyamet günü Allah nezdinde,
Hânif hariç her din batıldır.. ‘
‘Ey Rabbim beni ebediyen kâfir yapma…’
Hatta peygamberimiz s.a.v. bu şairin, (Ûmeyye İbni Ebi’s Salt’ın) beyitlerini dinlemiş.
Amr İbnu'ş-Şerrîd, babasından anlatıyor:
'Bir gün ben Resülullah'ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana: 'Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi's-Salt'ın şiirinden bir şeyler var mı? ' diye sordu. Ben: 'Evet! ' deyince: 'Söyle! ' dedi. Ben kendisine bir beyt okudum. O yine: 'Devam et! ' dedi. Ben bir beyt daha okudum.O yine,'Söyle! ' emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum.' Müslim.
Cihan güneşi efendimiz, zaman zaman onun şiirlerini dinlemek arzu etmişler, dinledikten sonra buyurmuşlar ki:
‘Ûmeyye İbni Ebi’s Salt iman ede yazmış ‘ bir diğer hadislerinde de: ‘Şiiri iman etti, kalbi küfürde kaldı.’
Müslim’in rivayetin de de:
Ebû Hüreyre'den r.a. gelen hadiste ifade edildiği gibi:
Resûlüllah (s.a.v) :
«Şâirin söylediği en doğru söz Lebîd'in şu sözüdür: Dikkat et ki, Allah’tan başka her şey bâtıldır. Umeyye b. Ebi's-Saft ise az daha Müslüman oluyordu.» buyurdular.
Cahiliye devri ediplerinden, Necran bölgesinde, Iyad kabilesinde biri daha vardı ki, Kus İbni Saide’dir. Belagatı ve etkileyici konuşmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) Onu Okaz panayırında, henüz peygamber olmadan önce dinlemişti.Günümüze kadar ulaşan hutbesinin bazı satırları şöyledir:
‘Ey ahali geliniz ibret alınız, yaşayan ölür. Ölen fani olur, Allah’ın bir elçisi vardır ki, gelmesi pek yakın oldu...Ne mutlu o kimseye ki O’na uyar...Ey cemaat nerde süslü saraylar, Ad ve Semut kavmi. Onlar size nispeten daha zengin kuvvet bakımından daha ileri durumda değillermiydi? Dünya değirmeni onları toz etti... Allah birdir, benzeri ve ortağı yoktur, tapılacak ancak O’dur. Anladım ki, herkese olan bana da olacak…’
Peygamberimiz (s.a.v.) ‘ Allah Kus’a mağfiret buyursun. O tek başına müstakil bir ümmet olarak haşrolacaktır’. Diğer bir rivayette:
‘Ümit ederim ki, Cenab-ı Hak, O'nu kıyamet günü tek başına bir ümmet olarak diriltecek ve bana yollayacaktır.’
Medine de ki Yahudiler Bab-u Avali ve Kuba çevresinde yaşıyorlardı. Onlara
mensup Kâ'b bin Eşref ismiyle anılan bir şair vardı, Söylediği şiirlerle Efendimizi ve fedakâr arkadaşlarını kötülüyor. Müstehcen şiirler yazıyor,Peygamberimizi müşkül duruma sokmak için,karışık ve dolaşık sorular soruyordu. İslâm düşmanlığını körüklüyordu.
Şairimiz der ki:
Kâb' Medine’den sorumlu, hem şair hemde kâdı,
Müminlerin annelerine utanmadan şiirle saldırdı,
Kıyamet saatine dek lânetlenecek,yerlere batsın adı,
İlâhi tokatla hışmını bulanları temizliyen Medine.
Bedir’deki zafer sevinci Medine’de duyulunca, Önce inanmadı kimseninde inanmasını istemiyordu. Gerçek olduğunu anlayınca, Hiç erinmeden 436 Km yolu göze alarak soluğu Mekke de aldı.Onu ulu bir misafir gibi ağırladılar, etrafında cem olan Mekke müşriklerine, yakıcı şiirler söyledi. Hem ağlıyor; hem dinleyenleri ağlatıyordu. Böğründe çörekleşmiş öyle bir kin vardı ki bu adamın, Müslümanlar aleyhine müşrikleri kışkırtıyor ve diyordu ki:
-‘Bize artık hayat değil ölüm yakışır.’ Okuduğu şiirleriyle Mekkeli kadınları öylesine büyüledi ki, Mekkeli kadınlar saçlarını tıraş ettiler, sonunda olan oldu, bir ağlama yasağı koydular bu yasağı kimse delemiyordu. Hinde dediler ki, niçin ağlamıyorsun? Muhammed ve yandaşları sevinirler,hazrec kadınları bizimle alay mı etsinler? . Mekke’nin ileri gelenleri Bedir’de ölünce perma perişan oldular.büyük hezimete uğradılar. Onlara karşı Peygamberimizin takındığı tavır ve siyaset, oldukça düşündürücü ve ibretlidir, Çok sabırla hareket etmiştir.
Bedir esirleri arasında Ubûl Îzze lakabıyla tanınan, Âmr İbni Abdillah İbni Umeyr, isimli şâir vardı. Resûlullah’a (s.a.v.) Yetim kalacak çocukları için çok yalvardı, bağışlanmasını talep etti. Ancak bir şartla onun talebi kabul gördü. Bir daha Müslümanlar aleyhine şiir söylememek kaydıyla salıverildi.Tekrar İslam’a şiirleriyle çamur atmaya başladı bu kişi, verdiği sözü hiçe saydı. Uhud Muharebesinde esirler arasındaydı,suçu aynı idi, yaptığı başvuru kabul görmedi.
Peygamberimiz s.a.v. ‘Müslüman bir yılana kendini iki defa sokturmaz ‘. Buyurdu.
Allah’ın Resûlü zaman zaman müşrik şairlerle mücadele etmiş. Bir taraftan da Müslüman şairleri teşvik etmiş, onlara iltifatta da bulunmuş.
Salât ve selâm olsun, yol göstericimize, Peygamberimiz Medine ye hicret ettikleri tarihlerde,Yahudi kabileleri Arap kabileleri üzerine baskılarını devam ettiriyordu. Müslümanlar fakirdi, Allah’ın Resûlü, sağa sola harp edevatı için yaptığı müracaatlarında,Yahudiler sevgili peygamberimizle alay ediyorlardı, bundan dolayı haz duyuyor, teselli buluyorlardı.
Peygamberimiz s.a.v. Hassan’a Kureyza Yahudileri için hicvetmesini emretti.
Buyurdular ki:
- ‘Sen Allah ve Resûlü için onları hicvettikçe, Rûhul - Kudüs (Cebrail) seni takviye etmektedir, yardımcındır.’
Evet, ‘ Mümin bedeni ve malı ile olduğu kadar diliyle de, caba göstermeye mükellefti’.
İbnu Abbâs r.a.'dan yapılan bir rivayet şöyledir:
'Resülullah (s.a.v.) 'a bir bedevî geldi. (Dikkat çekici bir üslubla) konuşmaya başladı. Efendimiz: 'Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır' buyurdu.' Ebü Dâvud, Edeb,Tirmizi, Edeb.
İki cihan güneşi efendimiz (s.a.v.) , müminlerin morallerinin yükselmesi için, şiirler yazan ve söyleyen şairleri övmüş, onlara duâ buyurmuştur.Yanında hiç ayırtmadığı şâirler sultanı olan, dava arkadaşlarından üç şâiri görüyoruz. Hassan İbnu Sabit (r.a.) , Abdullah İbnu Revâha (r.a.) , Ka’b İbnu Mâlik (r.a.) .
Sahih hadis kaynaklarında yer alan şu hadisi şerif de:
Hz. Aişe der ki: “Resulullah, Medine’ye gelince, Kureyş müşrikleri, Resulullah’ı hicve (kötülemeye) başladılar.
Ensarı da, O’nunla birlikte hicvettiler.
Gönüller sultanı efendimiz buyurdular ki:
‘Ey Hassan Resûllah adına onlara cevap ver ‘der…
-‘ Kureyşe karşı hicviyelerinizi fırlatın, zira sizin şiirleriniz onlar üzerine ok yarasından daha ağır yaralar açmakta.’ Derdi.
Peygamber efendimiz, onun İslâm düşmanlarına karşı yazdığı şiirlerle cihad ettiğini ve düşmanlara karşı yazdığı şiirlerin her bir kelimesine verilen sevabın, başkalarının gazada kazandığı sevaptan daha çok olduğunu beyan etmişlerdir.
Şiir hem iyiye hem de kötüye kullanabilecek bir silahtı. -Resûlullah şiire müsaade etmiş, savaştaki kılıçla eş tutmuştur.
Allah’ın Resûlü buyuruyorlar ki:
‘Ey Hassan, müşriklerin, kâfirlerin yüz karalarını ortaya koy! Cebrail seninledir. Eshâbım silâhla harb ettikleri gibi sen de dil ile harb et! ‘
Hassan İbni Sabit, peygamberimizin hususi şâirlerinden biridir. Bu Şâir peygamberi iltifata mahzar olmuş, bir sahabedir.
İltifat küçük bir ikram değildir. İlâhi mesajı getiren Cebrail melek kanalıyla, hissesine düşeni almıştır.
Hassan İbni Sabit, Belagatlı ve etkileyici konuşmasıyla dikkatleri üstüne çekerdi.Onu dinleyenler, yorgunluk ve açlıklarını unuturlardı.sesi daha canlı ve gürdü.
Hassan bin Sabit şiirleri ile Resulullahı, İslâmiyeti ve eshab-ı kiramı över, metheder ve İslâm kahramanlarını cihada teşvik edici beyitler söylerdi.
Hassan b. Sabit, Ensar şairlerinin en büyüğü idi. Kureyş müşriklerini nesep ve ahlak yönünden bütün ayıp ve kusurlarını ortaya döker, kötülükle geçmiş günlerini dile getirirdi
Hassan ibni Sabit (r.a.) Bazı beyitleri …
“Kalplerinde buğz ve husumet taşıyan insanların içi, altında ateş yanarak kaynayan tencereler gibi devamlı kaynar. Buğz ve düşmanlık sebebiyle içlerinden ateş saçılır.”
“Zenginlik bana hayayı unutturmaz. Dünyanın musibetleri huzurumu bozmaz. İnsanın namusu ve şerefi hiçbir leke ve yaraya tahammül edemez. Nasıl bir şişe kırıldıktan sonra tamir olmaz ise, insanın namus ve şerefi de öyledir.'
Abdullah b. Revaha, müşriklerin itikad ve ibadetlerini yerer, kafir ve müşrik olmanın kötülüğünü ve gülünçlüğünü belirtirdi.
Ka’b b. Malik: “Ya Resulullah! Şiir hakkında ne buyurursunuz? ” diye sormuştu.
Peygamberimiz: “Mü’min, kılıcıyla da diliyle de cihat eder! ” buyurdular. İbni Abdul Ber İstiab.
Ka’b b. Malik, kahramanlık destanları mahiyetinde şiirler söyler, “Siz bize ne yapmaya kalkışırsanız, biz de size öyle yapar, hakkınızdan geliriz” diyerek müşrikleri tehdit ederdi.
Fahr-i Kâinat (s.a.v.) efendimiz, Arap şâir ve hatipleri geldiğinde hatiplere karşı Sâbit İbni Kays (r.a) 'ı şairlere karşı da, Hassan İbni Sâbit (r.a) i görevlendirirdi.
Hicretin dokuzuncu senesinde Beni Temim kabîlesinden bir heyet, esirlerini almak için Medine'ye gelmişti. Yanlarında en meşhur hatiplerini ve şairlerini de getirmişlerdi.Her iki tarafın konuşmaları tamamlanır tamamlanmaz.
Temim heyeti, hatip ve şairleri, Müslüman hatip ve şairlerine hayretler içinde baka kaldılar. İleri gelenlerinden Akra bin Hâbis kendini tutamayıp, şöyle dedi:
Allaha yemin ederim ki, bu zâta, 'Muhammed aleyhisselâma' her zaman O'na bizim bilemediğimiz bir yardım gelmektedir. O, muhakkak muvaffak olacaktır. Herşeyde, herkese üstün gelecektir. Onun hatibi ve şâiri, bizim hatibimizden ve şâirimizden üstündür. Sesleri de seslerimizden daha canlı ve gürdür.
Akra bin Hâbis bu sözleri söyledikten sonra Peygamberimizin yanına yaklaştı ve Kelime-i şehâdeti söyleyerek Müslüman oldu. O Müslüman olunca bu heyete bulunanların hepsi Müslüman oldu.
Bunun üzerine Peygamberimiz hepsine birer hediye verdi. Onlardan alınmış olan bütün esırleri de serbest bıraktı.
Enes r.a. anlatıyor: 'Resûlullah s.a.v. Hendek'e gitti. Gördü ki Muhacir ve Ensar soğuk bir sabah vakti hendek kazıyorlar. Onları vuran yorgunluk ve açlıklarını görünce (şiirimsi bir ifade) terennüm ettiler:
'Ey Allahım! gerçek hayat ahiret hayatıdır, Ensar ve muhaciri mağfiret buyur! ' Çalışanlar da O'na şöyle mukabele ettiler: 'Biz Muhammed'e bey'at edenleriz Hayatta kaldıkça cihad gayemiz.' Buhari, Megazi, Fedailu'l-Ashab, Müslim, Cihad Tirmizi, Menakıb
Câbir İbnu Semure r.a. anlatıyor:
'Ben, Resülullah (s.a.v.) 'la yüz defadan fazla birlikte oturdum. Ashâbı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resülullah (s.a.v) da sâkitâne onları dinlerdi. Bazen (anlatılanlara) onlarla birlikte tebessüm buyurduğu olurdu.'.
Şiir konusu, disiplin ve mücadeleyi gerektirir, dört başı mamur ehliyetli ve liyakatli şâirler şiirleriyle övülmüş, taltif edilmişler. Diğer taraftan da bâtıl ve hevâ adına olan şiirler hüsnü kabul görmemiş reddedilmiş. Bu konuda farklı görüşleri olanlarda vardır…
Emredilen kadarıyla şiire kıymet veren, bu sanata yönelen, teveccüh gösterenlerin hiçbir endişeleri olmasın.
Hadis kaynaklarında yer alan rivayetler iyi tetkik edildiğinde, görülür ki, Peygamber efendimizin şiir karşısında ki tavrı, hiçbir zaman sert değildir. Birkaç istisna hariç..
Allah’ın Resûlü, talim meclisleri yorucu ve usandırıcı olmaması için, zaman zaman ibretli kıssalar anlatılmasına, yer verdiği gibi, şiir okunmasına da yer vermiştir. Kalbi zaman zaman dinlendirmek nebevi emirlerdendir. Huzur verici, berrak,doğru kaynağı esas alan şairlerin şiirlerinde, sebebini karıyamadığımız, doğruluklar ve güzellikler vardır. Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın.
.. …………
Kaynaklar:
Sahihi Buhari, S. Müslim,Sün.Ebu Davut, Sün. Tirmizi,Siyer İbni Hişam, ElVefaul Vefa,Semhudi, İbrahim Canan Kütüb-i sitte, M. Asım Köksal İslam Tarihi, İbni Abdul Ber İstiab, c.1, s.344, c.3, s.1324, Zehebi Alamünnübela, c.2, s.375376) , mavera,Hassan bin Sabit.
İstanbul / 2002
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Tam Bir Erkek Egemenliği (Düz Yazı)
İslâm’dan önce insanlar her türlü değeri çiğniyorlardı.Hak kudretlinindi. Güçsüz olan insan ezilirdi.İnsanlar köle olarak pazarlarda satılırdı. Her hangi bir kimse kölesini döve döve öldüre bilirdi. Hiçbir kimse sen bunu niye öldürdün diye hiçbir hak iddia edemezdi. Miras hakkı yoktu.
Karısını istediği şekilde döver ve söverdi, Başka birisiyle evlenmekten mahrum ederdi. Hemde özgürlüğünü vermezdi.despotluk, tam bir erkek egemenliği.
Bazı kabilelerde bir ile yedi yaş arası kız çocukları, götürülüp diri diri toprağa gömülürdü. Kur’an,bu suçsuz günahsız çocukları niçin toprağa gömüyorsunuz diyordu. Çok şiddetli şekilde ayetler iniyordu. Kur’an diyordu ki:
‘Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman’
‘Amel defterleri açıldığı zaman’ Tekvir Sur: ayet: 8,9,10
(Ey Muhammed) Onları, yüreklerin ağza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile uyar. (O gün) haksızlık edenlerin ne bir dostu, ne de (sözü) dinlenecek bir aracısı vardır.
Mü’min sur: ayet: 18
(Bu) ayetlerin üzerinde düşünsünler ve aklı olanlar ders alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Sa’d sur: ayet: 29
Kur’an, Allah tarafından dünyaya gönderilen insanın yegane dayanak noktasıdır.
İnsanlığı pençesinin altına almış kapkara bir dünya. İnatçı Kureyş müşrikleri, bütün beşeri ifade sınır ve imkanlarını aşan, Kur’an-ın gücü hususunda tam bir kanaate varamıyorlardı. Terettütler içinde bocalıyorlardı. Onların yaptığı zulümler insanları perişan ediyordu. Feryatlar hıçkırıklar göklere yükseliyordu. Akıl kör bağırsak kadar vazifesizdi. Hayat ancak dünya hayatıdır, yaşarız ölürüz Bizi ancak zaman helak eder diyorlardı.Tarihin her sahnesinde hakikatin karşısında sürekli inkarcılar var olagelmiştir. İlahi vahiy ve onu insanlara ulaştıran peygamberler yalanlanmış ve bunlara inanmış olanlar da zaman zaman sert müdahalelerle karşılaşmışlardır.
Şanı yüce ve büyük olan Allah c.c. Bize lütfetti bizi muhatap saydı bizi karşısına aldı.Kurtuluş rehberi olarak Kur’an-ı, Elçi olarak Hatemül Enbiyayı rahmet olarak gönderdi. Doğru ile eğri birbirinden ayrıldı. Karanlık çağları aydınlatan İslâm güneşi doğdu. Kadına hakkı olan değerleri verdi. Erkekle bir farkı yok dedi. Hala İslâm’ı tenkit edenler var. Diledikleri kadar nefes tüketsinler hiçbir yere varamazlar. İslâm niçin çağın gerisinde kalsın? Kur’an Ne diyor kulak verin?
‘Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder’. Şûra Sur: ayet: 49
Bakınız Allah c.c. kimi önce sayıyor? Kızı erkeğin önüne geçiriyor.Birinci derecede muhatap sayıyor. Önce Kızın, kadının adını söylüyor, kadına öyle büyük değer veriyor Kur’an. Cahiliye döneminde bir baba kız çocuğu dünyaya geldiği müjdelendiği zaman, utandığı için kavminin içerisine çıkamazdı. Şimdi ne yapsın? Ar olarak o yavruyu tutsun mu? Yoksa toprağın altına gömsün mü? Düşüncesi buydu. Ama İslâm geldi, bu onur kırıcı tutum ve davranışların tümünü çöp sepetine attı. Allah’ın bir lütfü olarak erkekle bir seviyeye getirildi. Efendimiz Yol göstericimiz s.a.v. Buyurdular ki: ‘Cennet anaların ayakları altındadır ‘.
Demediler ki, babaların ayakları altıdadır.
İbni Mesud r.a. Peygamberimize sordular: Ya Resûllah kiminle sohbet edeyim? ‘Annenle et. Sonra kiminle yine annenle et.Tekrar sorduklarında yine annenle sohbet et.’ Buyurdular. Üç defa anneyi vurguladı. Hangi dinde bu güzellikler vardır?
Bu din tenkit edilebilinir mi?
Bir şeyi küçümseme insana büyüklük kazandırmaz.Kimse bu dine bir şey karıştırmasın, Asırların önünde kara etmesin.
Tokat / Turhal 1999
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Tavuklara Ne Yemi Veriyorsun?
Vergi memurları Kara denize gelmişler, Temel’e sormuşlar:
- Bu Tavuklara ne yemi veriyorsun?
- Habu tavuklarımı soraysunuz?
- Buğday veririm.
- Demek sen buğday veriyorsun ha!
- Millet aç susuz geziyor, her bir taraf da kıtlık var,bu sıkıntılar seni hiç mi etkilemiyor?
- Seni şikayet edeceğiz o zaman ne halin varsa görürsün. Ağır cezayı basıp gidiyorlar.
Altı ay sonra vergi memurları tekrar geliyorlar.
- Memurların gelişini gören Temel, diyor ki:
- Bu sefer değiştireyim ki bana ağur ceza yazmasunlar..
- Yine sormuşlar,
- Tavuklara ne yemi yeriyorsun?
- Temel,
- Misir veririm memur bey.
- Vay anasını sen mısır veriyorsun ha!
- Dünya kan ağlıyor, insanlar aç para pul yok.bir çok insan aç geziyor..Seni Ankara’ya şikayet edeceğiz derler ve ağır cezayı yazıp giderler..
- Nasıl olsa yolu öğrendiler vergi memurları yine gelmişler..
- Temel’de vergi vere vere bıkmış.
- Sormuşlar yine,
- Bu tavuklara ne yemi veriyorsun?
- Temel,
- Kusura bakmayun, ben parayu horoza veririm o, ne yediriyir bilmiyirim.
Lessines / 2006
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Tütün ve Dumanı (Düz yazı)
Dünya tıbbında sigaranın zararları hakkında icma vaki olmuştur.
Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Sülükler: Sülüklerin vazgeçilmez düşmanı tütündür. Bu hayvanlar tütünden öyle nefret ederler ki, gramın bilmem kaçta kaçı kadar nikotin, bir kap suyun içine bırakılsa, ardından da sülük suyun içine Salı verilse, sen seyreyle sülüğün büzülmesini, acı çekerek kıvrılmasını. Sülük öyle büzülür ki, bir daha kolay kolay su da yüzemez.
Muhabbet Kuşu: Muhabbet kuşunun kaldığı oda da, uzun süre sigara içilir ve oda havalandırılmazsa, bu hayvanın ölümüne sigaranın dumanı sebep olmuştur.
Kobay Fareler: Kobay fareler, dünya tıbbının üzerlerinde en çok deney yapıldığı hayvanlar olarak bilinir. Dünya da kurulmuş pek çok fare çiftlikleri vardır. Test için öldürülen kobay farelerin sayısını ancak Allah bilir. Uzun müddet sigara dumanına maruz bırakılan farelerin kanser olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.
Yarış Atları: Yarışa gidecek saf kan atları, eğer bir ahırda, sigara dumanıyla tutulursa ertesi gün, yarışa gidecek bu atların, yorgunluğunu görürsünüz. Öyle ki, Viyana sereferine katılmış gibi bitkin ve yorgundurlar, dahası var.atlar bir türlü eski haline gelemezler, hep o sigaranın dumanından.
Ya Köpek Enikleri: Nikotin denilen beyaz zehir, her varlığın hızını yavaşlatır,durdurur. Mamalarına nikotin konan köpek eniklerinin, büyüme hızları normalin altına iner, nedeni açık beyaz zehirden dolayı. Her canlıya ölüm davetiyesi çıkaran sigara dumanı, Çocuğundan köpeğine, köpeğinden çiçeğine varıncaya kadar o varlıkları genç taze demeden pörsütür, kol ve kanatlarını budar.
Manda: Bir sigara, yedi kurban yerine geçen mandanın tansiyonunu iki katına rahatlıkla çıkarır.Buna bazı insanlar inanmazlar, onlar yıldızlardan dünyayı izliyenlerdir.
Av Köpeği: Ava çıkarılacak olan köpekler, kapalı bir yer de sigara dumanıyla kaplı atmosferde bir gece tutulsalar, o köpeklerin koku alma duygularında his azalması görülür. Daha ilginçi ise, iz takibinde de iki de bir sahibini aldattığı müşahede edilmiş ve avlarını yakalamadan geri döndükleri görülmüştür. Hepsi bunların sigara dumanından..
Yılan: Yılan, nikotin ve ziftten korktuğu kadar kartaldan korkmaz. Nikotin: Tanıdığımız en şiddetli zehirlerden birisidir. Köpeklerde kalçaya yapılan 6 damla nikotin zerki sonunda solunum felci ile köpeğin öldüğü görülmüştür. Nikotin, saf haldeyken renksiz, durunca sarımsı olan uçucu bir yağdır. Şiddetle tütün kokar, keskin ve yakıcı bir zehirdir. Tütünün yarı solmuş yaprakları bilhassa tehlikelidir. Nikotin, vücutta idrarla, terle ve sütle atılır. Bir kısmıda karaciğer yoluyla bertaraf edilir. Sözü edilen sebeplerden dolayı, karaciğer ve böbreklerin nikotinden çok zarar gördüğü bilinmektedir.Sigara içenlerde ekseriya el ve ayaklarının soğuk oluşu tansiyon yükselişi bu zehir yüzündedir.
Arı: Hatta arı bile tütün yaprağına konmaz. İnsan oğlunun tanıdığı bitkiler içinde tütün kadar faidesiz, tütün kadar zararlı bir madde yoktur. Tarla sahipleri tütün köklerini toplar yakar. Çünkü, bu kökler çürüdüğü zaman toprağın verimini düşürür. Tütün o kadar habistir ki hiçbir hayvan tütünün yaprağını yemez. Semtine bile yaklaşmaz.Örneğin:
Domuz sürüleri her mahsulün köküne kibrit suyunu döker. Ama tütün tarlalarının semtinden bile geçmez.
Kaynaklar:..…………..
Üç Büyük Belâ. Nuri yazar,Sigara raporu.Prof Dr. Münip Yeğin …
Tokat / 1999
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:12 AM
Umduğuma Nail Olamadım
Bak hele,her canlı yuva kurar.
Kızı su ısıtır, anası esbap yuyar,
Gelini çay içer,kaynanası koyar.
Vah! besle kargayı oysun gözünü.
Ateş yakarlar duman tütsün diye,
Babaya moruk derler bu mu terbiye?
Yarışırçasına hizmet ederler ite kediye,
Aman Allah'ım ne günlere kaldık.
Kimi tohum eker,kimi nargile çeker,
Dadaşlar oynar,belalılar bıyık büker.
Anası çorba pişirir,kızı inadına döker,
Ah ulan ah, umduğuma nail olamadım.
Tokat / 2004
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Üç Büyük Belâ
Huzur yok,musibetlerin biri gelir biri gider.
Sürünesice şeytan, insana daima dürter.
Katım zamanı gelen teke gibi kokuyorsun.
İçiyorum bütün günahım budur diyorsun.
Merhametin varsa o mereti içmeye değmez.
Şifası ölümdür ondan sana hayır gelmez.
O katmerli bir zehir, ciğerleri çürütür.
Çoban korkak olmazsa, kurt acından ölür.
Neşe ile içkiyi midelerine dolduranlar.
Sonra onu göz yaşı olarak boşaltırlar.
Her uyuşturucu insanı beyinden vuruyor.
Onun için, gümbürtüsü fazla duyulmuyor.
Bunlar deniz dalgası gibi gelen felaketler.
Acısız bir ölüm, herkesi aynı iştahla yer.
Kokaine bel bağlayan dilberler, asıl zadeler.
Daha hayatlarının baharında sönüp gittiler.
Vuruyorlar durduranı,bu bir menfaat çarkı.
Yakarlar yollarına çıkanı,vahamet hep aynı.
Bir şey soramazsın birine,durup celâlleşiyor.
Öbürü kibarcasına azı dişlerini gösteriyor.
Yırtık büyük yamalık küçük,rahatsız eder.
İnsan mezardan dönmez,hatadan döner.
Hastaneler kabirler nasıl dile gelsin.
Üfle dur,bir gün pişman olur ah vah edersin
Gözler şaş,kalpler taş,bu ölümden de beter.
Keçi nereden atlarsa, oğlak oradan gider
Onlar için,cehennem cennettir ne fark eder.
Herkes kendi çocuğunu Hz. Yusuf zanneder.
İlmin aklın dost olduğu, müstakim yol var.
Ya Rabbi! Sen bizi bu zilletten kurtar.
Lessines / 2001
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Üç Sac Ayağı
Selam veremezsin hırsıza,arsıza, celâlleşiyor.
San ki bir melek, hak güçlünündür diyor.
Onların insanlığa kestiği fatura, göz yaşı ve kan.
İnkar ve zulümle,hiç bir yere varılmaz.
Geldi mi kahredici azap,,karşı konulmaz.
Onların insanlığa kestiği fatura, göz yaşı ve kin.
Kadına karşı,rahme karşı saygısızlık ettiler.
Her şeyini aldılar,ona hürriyeti az gördüler.
Onların insanlığa kestiği fatura,göz yaşı ve kan.
Üç sac ayağı üzerine oturup,tuzaklar mı kuracaklar
Ölümle burun buruna gelince mi? pişman olacaklar.
Onların insanlığa kestiği fatura, göz yaşı ve kin.
Başkalarının adına çalışanların sırtı terler.
Ah! İnsanı aşağılayan,emanetçi fikirler.
Onların insanlığa kestiği fatura, göz yaşı ve kan.
Bu kör dövüş, bir vefa, yarar sağlamayacak.
Yaşadıkları hayatın hesabı, bir gün önlerine konacak.
Onların insanlığa kestiği fatura, göz yaşı ve kin.
Brüksel / 2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Vahdaniyet Yurdu Mekke
İnsanlar sefil ve sürgündü.
Uçsuz ve bucaksız yer yüzünde.
Doğmatik düşünceler,
Küfürlerin karattığı kalpler.
İnkarcı katı yürekler,
Kuru bir övgünün peşinde ömür törpülediler.
Kimi putu, kimi aklını ilahlaştırdı.
Bununla teselli buluyorlardı.
Caydırıcı her şeyi söylüyorlardı.
Küfürlerini pekiştiren inkarla, inatla..
O gün,
Kara bulutların kapladığı, bir dünya.
İnsanlığı pençesine almış zalim iki güç.
Cihan kan ağlarken,
Çirit atan Kisrâlar, İremler,
Kâhinlerin yamyamların, kölesi, o mâziler.
Son derece ısrarlı idiler,
Utanç duyarlardı, kız çocuğu babası olmaktan.
Gömüyorlardı toprağa diri diri, duydukları ardan.
İnsan oğlunun şu gafletine nankörlüğüne bakın.
Vicdanlar silik, ruhlar bitik, sağır kulaklar.
Gerçekten onlar bir çoklarını sapıttılar.
Kur’an, bu fenalıkları tek tek sayar.
Bakın, bundan daha gülünç bir şey var mı?
Undan,helvadan, yapılan putlar.
Taifte Lât, Bedirde Menât, Mekke’de Uzzâ,
Kâbe de Hübel, sahte tanrılar.
Panayırlarda meta karşılığı satılan insanlar,
Hayatları bin kat daha beter hor görülen kadınlar.
Şirk ve isyan dolu hayatta,
Kızgın çöllerde dökülen mazlumların kanları.
Çölün ıssızlıklarında aç çocukların açıklı feryatları.
Annelerin çaresiz çırpınışları, ümitli bakışları.
Hangi yürekle gömdünüz haberi olmayan o yavruları
Bu kısır döngü dehşeti, nesilleri yaktı ve yıktı.
Son Peygamber böyle bir dünyaya gözlerini açar.
Günah dolu hayata rağbet etmez.
Sadece onurlu bir hayatı yaşar.
Azgınlardan zalimlerden olmuş kavimle.
O kavmin ele başları,
Evinin önüne mundar hayvan leşleri döktüler.
Kapı ve pencerelerine kan sürdüler.
Allah’ın sözüne,
Gösterilen mucizelere gülüp geçtiler.
Kör inada saplanmış terettütler.
Kuran’ın parça parça indirilişine şaşmışlardı.
Mekke müşriklerinin dönemedikleri viraj bu,
Ayetlerin darbeleriyle paramparça oluyorlardı.
Rasülullah, büyük bir teslimiyet içinde,
Ellerini semaya kaldırmış:
’İlâhi, hor görüldüğümü ancak sana arz ederim.
Huysuz,yüzsüz bir düşman eline beni düşürme,..
Yüzünün nuruna sığınırım.’
Evet,
Cenab-ı Hâk da vadini lütfederek:
‘’Rabbin hükmüne sabret,
Çünkü sen gözlerimizin önündesin,..’’.
Kimi zaman acılı, kimi zaman zorlu,
Ama her zaman dürüst, kararlı idi.
Ruhunu dinlediği dağdan peygamber olarak iner.
Sayısız yıldızların ıssız çöl *******inde,
Mekke de yükselen bu gür ses,
Kâbe’nin tam önünde tüm putlara karşı.
Baskılara rağmen yankılanır.
Tüm insanları kurtuluşa çağıran gör sedasıyla.
Kur’an-ın ruhları saran çarpıcı etkisiyle.
Hira Nur dağından halk kitlelerine,
Allah’ın büyüklüğüne yalnız O’na boyun eğmeye.
Dava arkadaşları Peygamberlerine,
Siper etmişler mal ve canlarını.
Kâbe’nin şehri, bu kutsal belde de, Mekke ‘de.
Geçirdikleri yıllar, acı ve hüzün dolu.
Sabırla olgunlaştılar orada, tadıp açlığı zorluğu.
Ümmül Kûra, köylerin annesi vahdâniyetin yurdu.
Vakti saat geldi,
Bir karanlık gecede terk etti bu mukaddes şehri,
O Enbiyalar serveri,
Zulme öyle direniyorlardı ki, Medine’de.
Korkunun sefaletin kıramadığı bir güçle.
Hayatlarının baharında,
Göz kırpmadan canlarını feda ederek,
Allah'a ruhlarını teslim ettiler.
Belalarla,ölümle, sınandıkları imtihanda.
Dünyada da, ukbada da onur duyacaklar.
Maddi rütbelerin üstünde bir makama layıklar.
Allahın yardımı ve fetih geldiği zaman.
Fetih yolunda,coştu gönüller Resulün muhabbetiyle,
Girdiler o Kutsal şehre, muzaffer askerleriyle.
Peygamber ordusu,
Dalga dalga etrafa yayılıyordu.Zi-Tuva vadisinde.
Gönüllerinde ferah ve sürur, tebessüm yüzlerinde.
Alaylar,tabyalar halinde İslâm ordusu geçiyordu.
Ebû Süfyan, hayret ve haşyet içinde titredi durdu.
Dalgalar gibi akan mücahitlere, gözleri kamaşıyordu.
Tekbirlerle,
Allahu Ekber sedalarıyla
Mukaddes şehre girerken,
Fahri Kâinat efendimiz,
Tevazû ile mübârek başını öne eğmişti.
Nerdeyse mübârek sakalının ucu,
Değecekti devesinin semerine.
Ah bir görebilseydin Allah ordusunun ihtişamını.
Bu zaferler, taş duvarların değil gönüllerin fethidir.
Taştan da katı kalplerin, taifelerin erimesidir.
Sabrın sevinçin zaferidir, tamamlandı güzel ahlâk.
Bu fetih kıyamete kadar gıbda edilecek, anılacak
Selam sana efendim,
Seni Anlatabilmek, fâni kalemlerin tâkatı üstündedir.
Sen alemleri aydınlatan güneşsin, doğru yolu gösterdin,
Yokluğun dayanılmaz bir acı, yüzün nurun bir hûdadır.
Rabbimden nadide gülsün, yel essin, kokun gelsin.
1403 H. Mekke
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Vallahi Görmemişem
Günün birinde askerler hummalı bir çalışmaya koyulmuş. Hattı zatında onların bu kadar çalışmalarına hiçbir gerekte yokmuş. Ama nerden bilsinler.
Komutanlar askeri birliği ziyaret edip birkaç askere, birkaç soru sorup oradan ayrılacaklarmış.Tören alanında tüm birlikler komutanların gelmesini heyecan içinde beklerlerken, birde ne görsünler, makam arabalarıyla peş peşe tören alanına girmezler mi.
Resmi geçit hayırlısıyla başlamış.Tören havası coşku ve sevinç içinde ilerlerken, işte tam o sırada komutanlardan biri gelmesi için bir ere işaret eder, asker hemen gelir emredersiniz komutanım der.
- Komutan sormuş,
- Deve mi büyük fil mi?
- Asker,
- Tabii ki fil büyüktür komutanım.
- Bunun böyle olduğunu nerden biliyorsun?
- Asker,
- Bizim orada öyle söyliler..
Birliğin tam orta yerinde ki, her hangi bir askere gelmesi için işaret eder.
Asker gelir elpence hazır durur.
- Komutan sormuş,
- Çakal mı büyük kurt mu?
- Asker,
- Kurt daha büyüktür komutanım.
- Onun büyük olduğunu nasıl biliyorsun?
- Komutanım bizim ora da çok olurda.
Son bir soru daha sormak için, rasgele bir diğer askere işaret etmiş.
Asker hemen gelir, içinden içinden demiş ki:
Allah’tan zor sorular çıkmıyor, hep hayvan sorusu soruluyor. İnşallah bende yakayı kurtarırım.
Gelen asker hiçde şanslı değilmiş. O uçra bir köyden gelmiş, öyle bir köy ki yolu,suyu,okulu yokmuş. O işitmemiş duymamış bir çok şeyleri…
- Komutan sormuş, sen söyle asker?
- Gorbacov mu büyük Regan mı?
- Asker,
- Biraz düşünmüş sonrada komutanın yüzüne bakarak:
- Vallahi komutanım ben böyle............. görmemişem.
Mersin / Mut 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Yabancı Dil Bilmenin de Faydası
İki sıçan yürürler yol kenarında peş peşe
Nereden bilecekler,duymazlardı endişe.
Olmaz deme,hayvanda olsa vardır derdi.
Çıkmaz mı! önlerine koskoca kara bir kedi.
Erkeği,sen geri dur hele,ben geçeyim öne.
Köpek gibi pevkirdi, hav hav, sağa sola döne döne.
O kaçış kaştı bizim kedi,arabul erkeksen.
Yabancı dil bilmenin faydasını görir misen?
Paris / Temmuz 2005
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Yağsa da Yağmasa da..
Çanak çölmek kurusun diye can attı.
Esti hışın rüzgar, sapı samana kattı.
Koru Allahım, yağmur yağarsa anam ağlar.
Bahçelerin süsüdür yeşil biber, pırasa.
Yandı mahsûl, zarar ziyan kasa kasa.
Yağmur ver Allahım, yoksa anam ağlar.
Biri yağmur,diğeri güneş der feryat eder.
Küçüğü küpçü, büyüğü reçbermiş meğer.
Ağlar ananız, yağsada yağmasada bu yağmur.
Lessines / 2000
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:13 AM
Yakışır mı Sana
Vur mazlumun kesesine yap sığınak,
Süte benzine su katarak ucuza satmak,
Kumundan demirinden çırpıp,çürük yapmak.
Görüp gözeten melekler var,yakışır mı sana.
Çıkarın karalamak,çarşaf gibi yazı yazmak,
Nimetleri tepip,bühtan da bulunup azmak,
İnsanları tartaklayarak,ceblerini boşaltmak,
Kör menfaat,akılsız insan sevgisi,yakışır mı sana.
Kalkamıyorsun uykudan,esne ha esne,
Şeytan vurmuş üç düğüm,kalın ensene,
Sen beyhûde san, hepsi gerçek dinlesene,
Çağırıyor horoz seni, sataşmak, yakışır mı sana.
Hayatı, dar tabiât zerre içinde sıkıştırmak,
Varlığı,yalnız maddi âleme mıhlayıp çakmak,
Ellerini çırpıp,kırizlere tutularak,kulaklarını tıkamak,
Kaldır gözünde ki perdeyi,inkar yakışırmı sana.
Annelerin ayakları altına serilmiş cennet,
Bak saçları ağarmış,iki yaşlı büyük emanet.
Taşmısın,şu kadarcık yokmu merhamet,
Vah! emdirdiği sütün hakkı için, yakışırmı sana.
Boşalan rahmet sağnağı,pırıl pırıl akan kaynak,
Kıyamete kadar,yüceliğini tazeliğini koruyacak,
Kalpleri aydınlatacak,bu muhtevada duracak.
Bu ilâhi mesaja uzak durman yakışırmı sana.
O Resûle, ezel ve ebed saygıyla eğildi,
Zaman ve mekan perdeleri yırtıldı delindi.
Tabiât alevleri söndü, fil orduları yere serildi,
Son elçiye, uzak kalmak,yakışırmı sana.
Hayranım dört başı mamur olanların ahlâkına,
Darılmayın dostlar,bu sözlerim muhatabına.
Sığınırım,kuldan önce Allah'ın affına,
İşi kısadan kestirseydim, yakışırmı bana.
Brüksel / 1985
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:16 AM
Yanlış Hesap Bağdat'dan Döner
Korktum etim tenim morarınca
Yerler bembeyaz,kar diz boyunca
Odun kömür yok,tütmüyor baca
İşte o yıl oldum,Arapören köyüne hoca.
Ay ay beş on cüzdana koyarak
Sardı beni uzun bir merak,
Salih rüya idi hayra yorak,
Ömür çok kısa,yollar ırak.
Eskidendi okumak en büyük hüner
Nedir ikide bir ışıklar söner,
Yanar mı gazyasız fitilsiz fener
Derler ya yanlış hesap Bağdat dan döner.
Saat üç,işte orda durdu tiren
Ellerde çantalar,inen ve giren
Pasaport polisleri sordu nere giden?
Sonra in dediler bilemiyorum neden.
Tiren gitti yalnız kaldım orada,
Ne yel nede rüzgar eser,arada sırada
Olurmu açlık sususluk bir arada,
Geldi bu terslikler ezan okunduğu sırada.
Nusaybin'den ötesi boydan boya sınır,
Bu alın yazım,bitmeyen cilveler diye anımsanır
Bildiğim tek şey,azda olsa hayası olanlar utanır,
İnsan bu kör döğüş de birbirini nasıl tanır.
Yollar arapsaçı baktıkça kafan karışır,
Beyhude gidilmez,insan bir bilene danışır
Her kapıda sorgu melekleri yakana yapışır,
Rüşvetsiz evraklar mı kapı kapı dolaşır.
Gün ışıdı Bağdat'ın en güzel yerine varınca
O sabah her şeyi anladım yanlız kalınca
Vallah şaşı kalırsın arapça konuşamayınca,
Gurbet o kadar acı ki bir yakının olmayınca.
Şehitler diyarı Necef ve kerbelâ
Oraya vardığımda okunuyordu selâ
Bırakmazlar,bu feryatdır ağla ha ağla,
Kil taşı üzerine namaz kılıyorlar halâ.
Ara dur ne yiyecek ne giyecek mal var,
Korku saçan sıra sıra karakollar,
Yüzünü şükürle yıka türlü türlü hal var,
İşin bitikse tek çaren, Allah'a yalvar.
Tuttuğum her şey kopuyor, yan ha yan
Bağdat da boşaldı,benden bir leğen kan
Habersiz götürmüşler bayıldığım an,
Bunlar hep gerçek sen beyhude san.
Mahkumu olmuş insanlar açlık ve sefaletin
Açsanda toksanda daim bununla yetin,
Ne yazar paha biçilmez olsa kıymetin,
Zincirlerini kırmadıkça bu esaretin.
İthamda bühtanda bulunmak mücrime has
Kim dinler seni,gece gündüz feryadı bas,
Kalmış deri kemik,vicdansızsan darağacına as
Katillerin torunlarına kalmış bu büyük miras.
Emsalsiz cisrimuallak,Bağdat'ı cedide
Harap olmuş mabetler İmam'ı Âzam Kâzimiye de
Hayatlarının baharında can verdiler geçen mazide,
Hak hakikat tartılmaz,ayarı bozuk terazide.
Bağdat / Mansuriye 1976
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:16 AM
Yayla Ağası Babam
Gazi Osman paşa erenler yurdu
Rahmetli babam yaylara azmı çadır kurdu,
Uğradıkça Ali paşada namaza durdu
Patlıcan kebabı meşhur olan güzel Tokat.
Birbirine yakın çal yaylası,girap obası
Gürgen ağacından kara çadır kapısı,
Altı direk tek göz, yoktur odası
Çadırlar altında çileler çeken anam.
Baharda kuzu koyundan seçilir
Dağlık taşlık araziler zor geçilir
İlerde yığın tarlaları ekinler biçilir,
Pilavlar kaşıklanır ayranlar içilir.
Keçi kılından maşlak ve abam
Yokmudur benim gayret ve çabam
Yayla ağası benim canım babam
Boyralı pınarda az mı su içtin.
Amasya / Aydınca 1971
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:16 AM
Yaylalar
Hep koyun sesleri, ince su derelerinde.
Oniki yaşında çobandım, yayla eteklerinde.
Rüyalarım hep kurtlu koyunlu, seherlerde.
Onlar için dağ demez gezerdim.
Her akşam hoşaf mısır ezerdim.
Çobanlık bir sevdadır, ağlar gözlerim.
Akşam olunca girerler ağıla.
Sabaha kadar yerler nâhla pahla.
Gece gündüz atarlar bin bir takla.
Yaylalar çok güzel sanki Cennet misali.
Sekiz ay koyun kuzu güttüm, beş ayı belli.
Ağadan üçyüzünü aldım, geri kaldı elli.
Amasya / Sarıyüz 1972
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:16 AM
Yüksek Cennetlerin Altında
Hangi göz,gönül istemez ki, muhteşem güzel yeri.
Cennet gerçek hayatın sonsuz durağı,ikâmet evi,
Kendilerini karşılayan meleklere selam olsun.
Gözler kamaşır, Sidretül müntehanın yanında.
Huriler sevinç saçar, yüksek cennetlerin altında,
Kendilerini karşılayan meleklere selam olsun.
Serin bahçeler,altında baldan akan ırmaklar,
Hiçbir zaman ne acı nede endişe duymayacaklar.
Kendilerini karşılayan meleklere selam olsun.
Cennetin susatmayan şarabı, aklı karıştırmaz.
Suyu baldan daha tatlı, kardan daha beyaz.
Kendilerini karşılayan meleklere selam olsun.
Cenneti âlâ'nın katları yüksek ve muhteşem,
Göz kamaştıran nur sacan cennetleri özlemişem.
Kendilerini karşılayan meleklere selam olsun.
Medine-i Münevvere / 1401H.
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:16 AM
Zangoç
Affedersiniz karga kilisede dondurulmuş putu pislemiş.
Zangoç bakarken demiş ki:
Galiba bu Müslüman kargası, bak putu pisledi.
Geberesiceyi vurup öldüreyim derken, karga
Kanatlanarak havalanıp onların şarap çanağına varmış.
O, çanağa konmuş ondan içmiş. Zangoç şaşırmış o zaman öldürmüş
Kargayı.
Lan Müslüman kargası olsaydın şaraptan içmezdin, Hıristiyan kargası
Olsaydın putu pislemezdin demiş.
Gent/2003
Ali Kılıç Kakiz
GooD aNd EvıL
04-23-2009, 11:17 AM
Yüce Kudret
Kulak ver, bir damla sudan, yaratan Rabbine.
İlk tecelli hira nur dağında Resûlün kalbine.
Vahyi getiren, kaza kaderi yazan melekler.
O melekler, beyaz elbiseler içinde geldiler.
Her uzva işaret vurulmuş,kemiklere giydirilmiş et.
Rızkını ecelini onaylamış, sonsuz yüce kudret.
Liege / 1985
Ali Kılıç Kakiz
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.