PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Kürşat Uçar


GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:47 PM
........Geç Kalınan.......
Her
Ayrılıkta
saatler bir saat
ileri alınıyor artık
Her aşk diğerini unutmak
için bu topraklarda yıllanmış sevdalar
yok aforoz edilmiş şarap tadında her sevme
yine yeni bir ıslaklık için bu sularda azot yakıcılığında
tüm yakın nefes alışverişleri tensel büyülere korumalı tüm
şövalye ruhlu aşk adamları hani o ihraç edilen tarih kokan sevgi
sözcüklerinden… Ve artık kiralık katiller var kaçamak kesişmelerin ortasında
biten… Bir otopsi merakı her yiten ve mutlu bitmeyen masal sonrası asırlık inzivalar
çekiliyor köşelerine bir ses ışık yok ergen saatlerinde olgun aşklaşmaların…
Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:47 PM
.......Hava Durumu.......

Tüm yurdu etkisi altına alacak bir yağış bekleniyor
Tüm yağışları kıskandıran bir yerçekimi tüm ıslaklıklara
Haber bültenleri hiç sönmeyecek yangınlardan bahsediyor
Ve bu yalnızlık
Yine
Şaşırtıcı bir şekilde balkanlardan geliyor
Ayrılık saatleri kuruluyor hiç uyumadığın bir gecenin sabahına
Durum sevgililer için geçerli
Yalnızlar durumdan pek etkilenmiyor
Alınan nefesin yakıcılığının yettiği anlar olabiliyor çünkü
Umulmadık bir kış gününün ıssız çöl beyazlığında mesela
Ve bu çölde yürekler hep sağanak yağış altında
Bulutsuz bir sabaha uyanmak yok
Bu uyuyabilenin derdi zaten…
Her kar yağışı bir kıvılcımdır
Yeni sevgilinin umuduna ve hayali
Her rüzgârda…
Bugün için hava durumu bitiyor
Ama endişelenmeye gerek yok
Yarın yine balkanlar işbaşında…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
.......İlkokul fişleri ayrılık yazdırıyor artık.......

Artık bir sırada kocamak isteyen
Öğrenciler yok…
İlkokul fişleri en çok
Gidişleri yazıyor kendi satıraralarına
Bir sınıf dolusu sevda düşün
Ve umudunu düşün ayrı ayrı
Her sevmenin…
İrili ufaklı harfler çalıyor ellerimize anneler
Kına niyetine
Hiç olmayan kına *******inin
Hatrı kalmasın diye…
Ve birleşince
A
Y
R
I
L
I
K
Diyor
Çocukluğumun adı…
Soyadım yok
Bir imzam bile…
Ve hiçbir ilkokul fişinde
Eve çağrılmıyor adım…
Kaydımı aldırdım tüm okunulası mekteplerden
Öğrenmiyorum yalan yazmaları
Her şey bir yazgı ennihayetinde
Okumasını bilene
Okumasını hiç öğrenmeyene…
Bir sınıf dolusu sevda düşün
Ve sonunu düşün ayrı gayrı
Her sevmenin…
Gecesiz gündüzlerin
Yağmursuz sonbaharların, kışların adına düşün…
Bir yılı dört mevsimden ibaret sanan
Sandıran
Yalancı kitaplar düşün…
Okumasını hiç beceremediğin
Müfredatta bulunmayan bir mevsimde.
Bir sevme düşün
Bir sırada kocamak
Bir yastıkta bir gece uyumak kadar zor olsun
yanıbaşında oturan dünyanın en yabancı bedeninde...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Adam

bir adam geçer günlüğünden
heyecandır bazı
ara sıra endişe
kalmaz...
bir adam gider bir şehirden
kimse farketmez
bazen adam bile
el sallansın istemez
bir ard bakışıdır beklenen
kimse beklemez adamı
gittiği yerden...

adam yiter bazı
kalabalıktır çevren ruhun sağır
nasılsa vardır kapatacak içindeki yarayı
nasılsa vardır geçirecek zamanı
sen yitmeden yitsin diye
görmediğin bilmediğin
özlesen de kendine bile söylemediğin
bir adam bitsin diye
yüksek rakımlı nüfusu bol bir şehirde
sık sık içsin diye
sana gelse de gidersin içindeki şehirden...

adımı bilmezsin,adamı hiç
unutulur bozkırında
kendini çok sandığın her an artan bir azalmışlıkta
yalnızsın en az benim kadar
kendin kadar kalabalıksın hatta...

bir adam
soyadı ayrılık...

bir adam ıslanır
sen ağladığın zaman
başka birinin yalan yağmurunda
adam boğulur
bir yaşında...
daha bir ihtiyarlanır
her yaşında...
geçmişinden yüzüne kalan bir çizgidir
gülüşünde gizlidir
aynalarda göremezsin...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Afaroz

yatağımda bulundu
ilk sevdiğim kadının
son yaşları...
daha ne ister ki insan
ölesiye ıslanan bir kaldırımda
ölesiye sevilmek gibi ölen
gencecik bir kadından...

bu teneşir kokulu sonbaharda
toprakların bile küstüğü bir ceset parçasıyla
-ki bu kadar güzelini daha evvel görmediklerinden bu kasvet-
başka ülkelere taşınman,
beni orada,öylece bırakman bile girmedi kanıma
yatağımda ağladığın o sabah kadar...

bir gün,aynaya baktığımda,o içimden çekip çıkardığın ve yollarını hiç bilmediğim yerlere götürdüğün ruhumu, yeniden görebilmeyi düşlüyorum.

yanıbaşında
o siyahlar içindeki adam,benim...
o siyahlar,o adam senin
ve senin eserin...
senin esirin...

esrarı sensin,
senden başka kimsenin aralayamayacağı
bir sır perdesinin...

her dem taze kalan gidişinin bu bilmemkaçıncı yıldönümünde bile kurumayan yastığımızın,beni uyanmamak üzere asırlık uykulara salışını,ardında bıraktığın uykusuz senelere say...

'hayattan afarozdur bilinsin
tüm günahlar silinsin
nefesimiz toprak,tenin yağmur ve
yüzümüzden düşen
bin parça gurur...'

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Araya Uzak Koydular

gözlerine değdiğim zaman
kıyamet olur bildiğim hayatlar
bakışına çarpsa eksenim
yangın olur içimdeki sular...

ne çare kesişmiyor yollar
ne çare başka eller de tutsak
başka ellerde tutsak da olsak
ya da 'aslı'nda hiç olmasak

yeter yandığımız biraz da biz yaksak
ateş olsak
aslında buluşsak talan zamanı
biraz da sen koksak
en mahrem yerlerimize dokunsak
...
manası yok
bir sebepten hak etmedik biz
bir sebepten manasız ve yok olmak

biraz da biz yaksak
ya yoksak?

kapım açık
hazansız bir baharda
kendime el olmak...

aslında hepsi
seni ben saymak...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Aruz

'sen' ya da 'siz'
hangi aruz daha küstahça
ama birleştir
bu ayrılığa bir ad lazımsa...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Aşk bir dik üçgendir...

aşk bir dik üçgendir.aynı zamanda ikizkenar mıdır bilinmez.ama aşk diktir.üzerine bir de üçgendir.

aşk üç kişiliktir.hipotenüs kesişim kişisidir.ve diğer iki kişinin kareleri toplamı,kesişim kişisinin karesine eşittir.

5,12,13 aşkı umutsuz bir vakadır.
bu üçgende 5 dışlanmıştır.klasik platonik bir aşkın aktif sujesine biz '5' diyoruz.12 ve 13 birliktedir ve mutludur.hatta 5'in o bitmez tükenmez aşkının farkında değillerdir.

3,4,5 aşkında ise 5 paylaşılamayandır.3 ve 4 5'e aşıktır.5 ise kararsızlığıyla birlikte 3'ü 4 ile, 4'ü 3 ile, aşkı ise kendisiyle aldatmaktadır.

6,8,10 üçgeninde ise sevilen yani 10, 6 ve 8'e eşit mesafede kalmaya ve dost anlayışla yaklaşmaya çalışmaktadır.6 ve 8 ise dostlukla aşk arasında sıkışıp kalmıştır. 6 ve 8 birbirlerinin duygularının farkındadır ve kendi dostlukları için de endişelenmektedirler...ama zamandır ilaç...aşk ağır basmaktadır...

aşk bir üçgense
şüphesiz dik üçgendir...

bazen 3,4,5 üçgeninde
bazen 5,12,13 üçgeninde 5'iz...

aslolan her daim aşkın bir köşesindeyiz...

.............................................
kuş uçmaz kervan geçmez bir aşkın alanı kaç cm2'dir?

a) leyla.yükseklik / 2

b) kuş.kervan / 2

c) tanımsız

d) henüz formulize edilmemiştir


mecnun sen cevap ver evladım

__hocam cevap a...

tabi a...
a.q

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Ayna Ayna Söyle Bana..; (

'aynalardan kaçarken özlenmeyi beklemek'
hiç bu kadar acı
hiç bu kadar komik
ve mülkiyeti tamamıyle bana ait
olmamıştı hiç...

her yansımada, her yanda bir iz
unutmaya çabaladığım dayalı döşeli bir yalnızlığın
sonundayım ilk kez
her şeyden uzak sandığımın yanıbaşında
yüz çeviriyorum tüm aşklaşmalara
her yanmada
henüz unutulamayan ilkokul aşklarına...

el veriyorum tüm kaçaklara
kaçacak yeri ve aynada yeri yurdu olmayan
yüzüne hiç bakılmayan suçlulara...
ve cezası her neyse
zaten
sevdiğinin gözlerinde tüm çirkinliğini
tüm olmamış yerlerini
tüm geçmişini görerek
çekiyorlar...

müebbet bir yalnızlık istemiyle
yargıtaynalardalar
tüm yalanlar
ve yazılıyor temyizi olmayan bu karar
anadolu çocuklarının alınlarına...
bazısı el yazısıyla, bazı...
okunmuyor bile
aynalarda...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Beş Yaş Şiiri

ne varsa
boşalıyorum aklına.
yağamadığım her mevsim
sana kusuyorum yokluğumu...
(anlamanı istemiyorum)
beyin hücrelerinde aşk yok
görüyorum...
toprak kokuyorum bu gece
bir ip var
içimde asılı...
sende darağacına gidiyorum
ölmezsin biliyorum.
katlim bendendir
haketmezsin kalem ve kalemler kırmayı
dokunmayı haketmezsin
ki
yazmayı
serden geçtim...
dünden geldim...
yüz hatlarına söz sanatları devşirdim
unuttum aynaya dahi
bakamadığını...
kendine kırgın
kendime yenik...

ve çoluk çoçuğun darağacında
oyun oynamasının cezasıdır bu
anlamazsın
ölüyorum...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:48 PM
Beton Etkisi

Elimde olmayan nedenlerle var ettiğim
Şapkası eksik yumuşak g
Ne kadar sert kalırsa hayatta
Tutundum türk dil kurumuna
Ağız tadıyla iki laf ettirmediler
Sıkıştım gereksiz sözcüklerin arasına
Şapkasız çıkılmaz bazı yaz günleri
Ve atasözleri gayet örnek olur bu yaz mevzuuna
Damlaya damlaya göl olduğunu gördüm
Bilemedim ilk kez yağıyorum
Ve tuzlu
Ama senden düşünce beton etkisi yapıyor
Bu yumuşak (g)
Su…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Bilmece

.................................................. .............mustafa ahmed'e...(dört yapraklı yonca)


imleci tümleç bu cümle
gözleri delgeç biçare
solumda soluklan bazı
pasaklı bir karış yeraltı
üstünü aklımda çıkardı...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Bilmece aslında...

...gözleri düşüyor,sessiz ve yorgun...
___'parmak uçlarında yürümektir aşk.' dedim. ' öğrenemedim' dedi.güneşli bir güne uyanmak acıtır mıydı insanı.yüz hatlarını daha da belirgin kılan,onca kırıklık,gidenlerin bıraktığı çizgiler ve bir çocukluğu özlemek.
___yansımasında yalan vardı.bu ışık süzmesinden sıyrılamayan 'varlık'; yokluğun belirtisiydi...'varlık' yalanın ta kendisiydi.sustum, dökülmüştüm saçlarımdan.tanımadığım yollardan geçerim gece yarıları...
___'ama en çok kendimden geçtim' dedi
___haklısın.bir şerit en çok ikimizi ayırıyor bu yolda.bakamadım.uykusuzluk baş ağrısı yapıyor, ağrılar acılar beni senden soğutuyor.hem senden gökyüzünde de var.ve gitmek; insanlık için büyük adımlar gerektiriyor.
___'tüm bu suçların failisin,gözlerimin içine bak.'
___sanığı olduğum suçların tek tanığısın(sana geldiğim sürece) .bensiz yoksun,benim için.sendeki ben ben sana gelmedikçe de yok,bilirsin.
___' her başarılı gölgenin ardında bir yalan yatar...'
___büyük sözler etmeyi severdi,kendi dilinde...kafiyesiz özlerdi, almak isteyip de alamadığı oyuncakları.ve çocukluk arkadaşları mühim yerlerdeydi artık.söylemişti, bu sıralarda büyümeyecek bir adamdı...
___'güzel müzikler dinliyorsun,iyi filmler seyrettin...inanmaktan vazgeçmediğin şeyler için savaşmaya hazırsın.bu yaralara melhem, çok kazanılacak şehir var,karşılaşmadığın ülkelerde...'
___bugün yağmur yağdı \\\ duasız hem de \\\ günahı ben oldum \\\ ıslanmayarak \\\ saatlerce yürüdüğüm halde...

renkli sokakları yoktu şehrin.bu ortaklık yani renk ve şehir, yüzyıllar önce çimentoyu icat edenlerce bozuldu.
savaş mı? ? ?
çıktı tabi.çevrene baksana...görmüyor musun? ? halen sürmekte...

___ben en çok sana bakarken ıslandım dedim.'neyim ben? ' dedi.
tüm bu şekiller ve anlamları gereksiz...tek bir bakışımla, bu satırlardaki en küçük bilek hareketlerini dahi gözlerinde görebiliyorum.ahmaklık bu...tüm bu çaba...

sen sadece bir.......

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Bir aşk şiiri

Uzunluğu öznel yargılara bırakılmış bir ömürde
Genel geçer aşklar yaşadım hep
Ve bu talan yalandı
Bize kalan hep ayrılık tümceleriydi sığ sularda.
Aldandığım çok olmuştur ama
Aldatmadım asla.
Kandığım yalanlar zaten fazla pembeydi
Bize kalan hep realist tümceleriydi hayatın
Büyüdüm haberi olmadı kimselerin
Belki ben doğru zamanda fark etmedim.
Büyüdüm sonuçta…
Biriktirdiğim ne varsa
Kandığım, yandığım
Nefret ettiğim hatta
Sana geldim…
Öylece...
Tüm varlığımla…
Açığa çıkmamış ne kadar sır varsa içinde
Keşfetmek için geldim…
Hep ordaydın belki
Sana yazılmış bu ömrü bekliyordun
Ki bu ömür hazır adanmaya adına…
Hiç kimse böylesi güzel bakmadı bana
Yüreğin,
Umduğun, korktuğun ne varsa
Her şeyinle sen saklı bu gözlerde
Kimse böyle huzur vermedi
Hiçbir yüz bu kadar anlamlı gelmedi canıma
Sen kanım…
Cümlelerim yoluna…
Sana aittir yazdığım ne varsa
Kara bir özgeçmişe açılan yeni beyaz sayfa
Ve hazır bu yürek seni sevmenin hasadına…
Böylesi güzide bir aşkın yangını
Sen hayatımın kadını
Sonu olmayan bu yolda
Diğer yarımsın…
Attığım her adımsın…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Bir k(ez) gisini dinle şehrinin

Sesime s
*Es*
ki mahaller
*de*
ğişen kokusu yolların
Canıma can kat
*ar*
alarında yiten aşkların…
Nefesim olur
olmaz kesilir uykusuz nöbetlerim
*de*
sen ki
sen
*bana*
ait senin
*dir*
hem dirhem yiter yok
*san*
a yazılan çakıl taşlarıyla ve su çekil
*se*
n
*ben*
Senimdir…
Nefesim sen olursan rü
*ya*
kındır…
uykusuz bir çocukluğa inat küller
*im*
gesiz bir hayat mektubu hiç yazılmay
*an*
Ka
*ra*
nzalarda unutulur yatacak yeri olmayanın varoş şeh
*ri*
Yakar bakışları insanın…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Biz

biz en çok seni susuyoruz aslında
alkol hakimiyetindeki topraklarda
en çok ahmet arif'i seviyoruz biz
ankara'da...
mezesiz sofralarda en kolay aşık olanız
ve en çok senin adını anarız ilticai akşamlarda
en eski sevgiliyi en çok özleyen
yine en çok yenilerini unutanız
biz en çok senin için yazarız
hüzün olsun diye içilen belirli gün ve haftalarda
yaz olmasın diye kış günlerini dualarız
çünkü en çok üşürken örteriz sensizliği üzerimize
ve sırf içinde 'sen' geçiyor diye
sensizliği bile severiz
biz...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Bu Kalp Ne İçin Var Ki Zaten?

usulca çekil kanıma
dolaş hüzünle uyuşan damarlarda
ne zaman bu yürekten geçsen
arınırsın günahlarından
bana takılır yalanların
sen yeni yanlışlar için
başka tenler dolaşırsın
sonra yine kan...
revan...
içimdeki sen.

bu kalp ne için
var ki zaten...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
CaDı! ! !

cadı
çıktı karşıma
ormana girmedim daha
kaybolacağım ya...
ekmek bile var yanımda
yol bulmak için mi?
bulunabilmek için mi artık?
ki sonradan öğreniyoruz
ekolojik sistem kurbanı oluyor ekmeğim
doysun tabi hayvanlar...
cadıya soruyorum neden burdasın
hani evine geleceğim
beni kandırıyosun
(ve kim kanmaz ki çatısı meyveli pasta
kapısı çikolata olan evin
güzel sahibine)
yoksa cadım hikayeyi mi bilmiyorsun?
meğer atmışlar cadıyı evden
kiradaymış o...
hayat şartları diyor
geçinmek zor...
ekmek bulamıyoruz
pasta yiyoruz diyor...
ev sahibi ondan atmış meğer
eve dalmış karı
ve kapı pece bırakmamış üstüne
ev bakıyoruz sonra
beğenmiyor fakat...
teyzecim nerden bulacağız sana öyle ev?
keşkülden
sütlaçtan...
hamurla saldırdık
tutmadı
kaldı bizim cadı dışarıda...
şimdi part time çalışıyor fal ve meteroloji durumlarında...
ev tutmuş bir artı bir
ve cadımıza en çok
elektrik faturası koyuyor...
ve son kez diyor ki
' bu ülkede cadı olmak zor'
haklısın cadım ya
haklısın...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Cankurtaran

bir şehirde boğulmak
belki yarım milyon ışığın içine
belki girdabına
(gündüzleri iş yapamayan hırsızlarca
gözlerine kara çalınan)
gecenin...

kafiyeleri evde unutulan bir şiir gibi
bastırılmış bir hüznün notaları yazılır
gökyüzüne
ve sol anahtarı yıldızlardan oluşmaktadır...

boğulmak vardır
cankurtaran 'can'ıdır boğulanın
ki zaten adını burdan alır...

'can'ı kurtaracaksa
boğulmaz mı insan
yarım milyon şehrin içinde
tek bir ışığın matemine...

bir şehre boğulmak...
sen böyle maviyken
öyle kolay
saçlarında adressiz bir 'can'ı
'kurtar'
şu 'an'...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Canlı Bomba 1

İlk ve son işimdi. Bir yıl boyunca yaşamak istediğim her şeyi sağlamışlardı bana ve karşılığında nasıl bir anlaşmadır ki bu; canımı veriyordum. Çok yabancıydım eylemlere, siyasete ya da teröre… Elimde olmadan kendimi ortasında bulduğum teklifin, bir yıllık menfaatim karşılığı esiriydim ve anlaşmadan tam bir yıl sonra, bugün, borcumu ödemenin zamanı gelmişti…

Saat üçtü. Bir saatim vardı, dörde kadar istediğim her an eylemi gerçekleştirebilirdim, eğer yapamazsam saat tam dörtte eylem kendiliğinden gerçekleşecekti. Bırakıp gidemezdim çünkü onlarca kişi tarafından izleniyordum. Kalabalık bir sokaktaydım ve zamana inat kalabalık gittikçe artıyordu. Herkes bir şeyler düşünüyordu. Belki her biri farklı bir şeyi, çok acı, çok komik, çok hüzünlü şeyler… Peki ya ölümü düşünen var mıydı aralarında? Yanımdan geçen küçük kız çocuğuyla göz göze geldik, bunu yapamazdım, en doğru anı nasıl seçecektim? hamile kadınlar vardı, gençler, yaşlılar, çocuklar geçiyordu önümden ve ben tam ortada düşünememenin verdiği iç sancısıyla susuyordum. Sanırım en doğrusu gözlerimi kapamaktı. Ve pimini çekmek yüzlerce hayatın…

Yaşadıklarım geçiyordu gözlerimin önünden ama yönetmen azrail değil bendim, sanırım kısa olmasın diye film şeridi faslım kırk beş dakika önceden başlamıştım, ne çok şey yaşamışım dedim gülümseyerek kısa bir ömre sığdırmak zordu bunları ki her ölüm erken denirdi nerede biri kaybedilse… Sonra son yılıma geldiğimde film kopuyordu. Yaşadıklarım arzuladıklarım ne saçma şeylerdi. Bir an gözlerimi açtım ve şaşkınlığımın nedeni saatti 15.57…

Titriyordum, kalabalık biraz daha artmıştı. Üç dakika sonra her şey sona eriyordu. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Her şeyi kadere de bırakabilirdim. Bazıları için şanssız bir gün olacaktı, başka çarem yoktu… Beni izleyenlerle göz göze geldim yine, tedirginlerdi. Yanlış bir şey yapacağımı düşünüyorlardı belli ki… Onlar tedirgin olduğuna göre yapabilecek bir şey olmalıydı, onlar için yanlış bir şey… Tamamında silah vardı ve herhangi bir hatada olabilecekler çok açıktı.

Saat 15.59…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Canlı Bomba 2

Koşmaya başlamıştım. Ve peşimden koşmaya başladı grubun adamları… Silah sesleri gittikçe yaklaşıyordu ama ben kalabalıktan uzaklaşıyordum. Koşuyordum yirmi saniyem kalmıştı ölüme… Ama uzaklaşıyordum insanlardan bir parka girdim. En köşeye gitmeyi düşündüm, o tarafa yöneldim. Adamlar arkamdaydı ve yaklaşıyorlardı. Yeterince yakınıma geldiklerini düşündüğümde durdum. Arkamı döndüm, tam yedi kişi vardı karşımda, ateş etmeye başladılar… Vücuduma giren mermilerin bazılarını hissetmiyordum bile… Beş saniye kalmıştı… Fazlasıyla yakındılar bana… Kadere bırakmak istemedim yine. Pimi çektim…

Acıları çığlıklarına karışıyordu, görevimi tamamlamıştım. Hakeden gidiyordu düşünmediği yere…
Film şeridimde son kare…
Göz göze geldiğim küçük kızın gülümseyişiydi…

Saat 16.00

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Damlabaşı Cinayet

sızılıyor çatlaklarımdan sızan
kırılıyor kor sandığım
kimseye açmadığım sandığım
bu yiten
bu yanılmışlık
her defasında on yedi yaşındayım...
hep yaş
ağacın eğileceği ıslaklıkta ve olmamış
bu sevda
ayarı bozuk bu yelkovan
bu yel her gece yüzüme vuran
ve kovamadığım yel
kovan...
bu yalan sevda terazisi
ekilemeyen içimin hasat vermeyen arazisi
uzak...
ak değildi sevdiği uzak olana
bu toprak aslında hiç ıslanmadı
ihtiyaç duyduğunda.
yalancı yağmurlar vardı
gidişinin emanetidir ki hiyanet olmaz
bıraktığın göz yaşı bile olsa...

gözümüz gibi bakıyorduk
gözümüzden akana
damlabaşı çalışıyorduk herkesi unutmaya
halbu ki unutulduğumuza ağlıyorduk ya da
aslında hiç yağmıyorduk bu toprağa
emanetin iadesiydi
gözüm, yaşım
zamanında içine akıttığım ne varsa...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Damlalar

Damlaların
Yüzünde damgalaştığı
Bir yağmur damgalaşan
Aşkların parmak izleri kanar
Yanar sana açılan kapılarda solar
Renkleri toprağın iki nehir arası yer yer
Sulak çoğunlukla kurak aşkların köy sevdalarını
Aldatması bu yüzdendir süregelen kan davası ve süre giden
Hep süresiz bir boşluğa amaçsız yiten gözyaşında kalan çocuk
Gülüşlerin kalmayan umutların cezasız beklentilerin başıboş kalan
Kalmayan ne varsa içinde her gün yeniden doğan aşktır dahası yok…….

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:49 PM
Defne

defne yaprağı
krizantem
ayrılık kuşağı
mavidir toprağı ayın...
çöle dökülen şelale
susuz bir vahaya delalet
sebebidir ayrılık
içimdeki cinayet...

uyakları yak da uyansın acılar

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Doğum Günü

Sorunlardan pek vakit kalmıyor sorumluluklara
Sorular ağır geliyor
Hayat bir sorgu sual çabası yetkisiz şahısların dilinde.
Her sualde yaralarına bir tuz basma çabası
Geçmişini böylesi cazip kılan her neyse
Adın sevdiğin kişidir
Soyadın geride kalan acın sancın
Ve bu kimliği göstermek zorundasındır her geçişte
Sana sunulan her tuzak seslenişte
Doğum günün ilk sevişindir
Her sevme yeni bir yaş
Kutlanmaz olur bir müddet sonra doğum günlerin
Aldığın hediyeler vücuduna eklenen taze çizgilerdir
Yalanı görmeyen gözlerin
Sen yaşlandıkça daha bir meyillidir görmeye
Uğultular metalik seslere dönüşür artık
Ve de ağır bir talan kokusu sevda bahçende.
Yangının sıçramaktadır yüreğinin el değmemiş kesimlerine.
Kimseye açmadım sanırsın ama
Bu kesimler sahte yüzlerin hâkimiyetinde…
Herhangi bir cezası yoktur işgalinin
Eşkâlin kara listede
Liste yetkisiz şahısların elinde…
Ve yine
Bir doğum gününde
Aslında gücüm yokken büyümeye
Yeni yaşımsın…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Evvelim sen oldun,Ahirim sensin...

zamanı gelmişti...
her şeyden arınmış,gök yüzüne; onun yüzü suyu hürmetine yaşanan günler başlamıştı...
'herkes'in deyimiyle 'yalnız'dım...
yürüyordum alabildiğine uzanan yollara...
adımbaşı cinayet bir yokluğun izlerini sürüyordum
rüzgar yelkovanla inatlaşadursun
adın cebimde akreple bir
aruz kaçağı dizelerde gizlenir...

hüzündür eylül
yüzündür hatırlatan yalanı
ve yılan dolan sözlerde gizlidir türküsü bu sevdanın
'canını zülfün teline bağlayan'lar bilir...

kar yağıyordu
bir haziran gecesi,
radyoda neşet ertaş'ın sesi
'evvelim sen oldun
ahirim sensin'di özeti
bunca yılın
ve yaşanması muhtemel anlar toplamının...

izdüşümsel paydalardan oluşur hayaller
ve paydan uzaklaştıkça hayalleşir gerçekler
bu kadar basittir aslında denklem
bu kadar basit bir kesir...

'göz yaşım sen oldun
zehirim sensin...
evvelim sen oldun
ahirim sensin...'

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Ezginin günlüğü

sezgi'nin günlüğü
altıncı sayfadan başlar
ve külünden dumanından
*h*is akar
bir fanus var ki içi acılarla dolu
en çok ezginin dününü yakar...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Film

Seni sevmenin filmi gündemdeydi o sıralar
Ara yoktu
Ve uzun metrajlıydı(bir insan ömrü düşünüldüğünde)
Olamamıştım başrol
Mecburdum figüran kalmaya sınırlarında sevdanın
Mecburdum saklamaya en büyüğünü aşkın
Ben yandım
Geçer not alamadım figüranlığımla bile
İşe yaramıyordu sadece sevmek
Ki ne kadar becerebildiğim de tartışılırdı…


Seni sevmenin filminde rolüm küçüktü anlayacağın
Ve tam karşındaydım
Zamanıydı gerçeği haykırmanın…


Yönetmen “gül” diyordu
Ben ağlıyordum istemeden gereğince
Yönetmen “ağla” diyordu
Ben gülüyordum karşımdaydın hiç olmadığın kadar
“sus” diyordu anlatıyordum durmadan
“konuş” diyordu susuyordum huzurdun…
Sade senle güzeldi seni sevmek
Ve artık rolüm bitiyordu farkındaydım
“kes” dedi yönetmen ve sana son bir kez baktım…


Gözlerin uçsuz bucaksız yine
Ellerin elimde değil ama sıcak hissediyorum
Tenin hiç değmeyecek tenime
Yine o yolun başındayım
Ve yine şüphesi yok bu sevmenin
Bu film hiç bitmeyecek belki
Belki başrolüsün bildiğim tüm gerçeğin…
Ama bir o kadar da yoksun işte…


Her eski aşktan kalma
Ağır “SON” yazıları çöktü üstüme…
Mutlu “son”ların bile taşıyamadığım çok şeyi vardı
Çoğu zaman gülmek bile ağır gelmiştir bu yüze…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Gereğinden 'özel' isim

gıyabında yaşanan müebbet bir sevdadır adın
korkak kaçak biçare uyanmaktır vazgitmek yollarına
seninle çırıl ve çıplak sözcükler dağılır zerre toprak
hücrelerimin her köşesine...
us'lu ama aptal
uslu ama yaramaz bir çocuğun adı yazılır tahtaya
'çok konuşanlar'
ve o anki matematiğimizin hesaplamaya yetmeyeceği basamakta
çarpı...
adından dahası çıkmaz ağzımdan oysa...

adın;
gıyabında dökülen birkaç göz yaşı

adın;
çift kişilik yatağımın onlara göre dolu
bana göre boş tarafı

adın;
bir bütünün aslında subjektif bir yarımlığa sahip olduğunun ispatı

adın;
tüm harfleri kıskandıran
ünlü ünsüz tanımayan

ve

adın
yere düştüğü anda
yüreğimi gök yüzüne çıkaran...

tüm bu saçmalık...
adın...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Git...

akrep
yelkovana yakınken
talan et...
kış
bahara yakınken
dağıt toprağımı
ama saçlarında...
sus
susabildiğin kadar tüm geveze susayışlarını...
ben geceye yakınken
inzivam yerine çekilmeden
topla eşyalarını....ama
saçlarından önce...
yerde söylenmemiş birkaç söz kaldı...
gülünmemiş zamanlar
ağlanmamış acılar
uyunmamış *******
söylenmemiş türküler....
ve henüz tartışamadığımız onca şey...
yerde yarım bir sevda kaldı
önce onu topla
bu aşkta ortalık fazla dağınıktı....
başka bir hikayenin altına süpür
tüm tozu dumanı....
ve kapıyı çarpmazsan eğer
gidiş demem bu yaptığına...
tüm kaybedişlere
yendiğimizi sandığımız
yenilgilere inat çarp kapıyı...
çalınmamış zamanlarım için
çalma bir daha hatta...
bırak bana kalsın
dağınıklığın
ama saçlarından önce...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Göç

Bir göç eylemektir
Tümcelerdeki eylemlerimizin sonu
Ve eğlenceli değildir hiçbir sürgün…
Bir zengin kalkışıdır
En fakir sofralardan
Yanık şehir ağıtlarıyla
Her yıl kutlamaktır sonunu
Mavi önlüklü
Yaş olduğu kadar yaşlı pastalarda…
Hücrelerinde rant kavgası
Ölümle yaşam arası
Ve aslında hüküm verilmiştir
—Ki
Kendisi ölümdür…-
İşlemektedir
İlk nefesini sorgulamadan aldığın andan bu yana…

“göç eylemek” neden içinde sürgün taşır
Bu yara neden kanamaktadır
Şart mıdır çöl tüm göçlere
Ve kervan dediğin en az bir KERe
Van’dan geçmelidir…


Öyle geçişsiz şehirli
Şehirsiz kavim göçmeleri
Olmayan bir coğrafyadan…
Diğerine.
Ve gezinmek bir sevgilinin saçlarında tüm dünyayı…
Büyümeden.

Göç;

Yarım kalmış ne kadar ayrılık varsa bizanstan*
Tamamlanmak içindir yarım bir sevdada
Çoğunlukta doğudan batıya…
Fazlasıyla İstanbul’da…

Ve göç eylemek;
Gitmek durmadan
Susmadan
Konuşmadan…
Bir sürgün çabası
Zaten yabancısı olduğun topraklardan…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Gün Ayrılıksa

Denizi olmayan bir şehirde
Tüm ayrılıklar kıyıya vuruyor bu gece
Yalanlar gün ışığı kadar açık, yakıcı
Tenin güneşi alabildiğince kızarıyor hayatlar
Utanmalardan
Aldatmalardan değil
Aldanmaktan utanmayan yüzlere…
Her iç burkan veda unutuluyor
Sesler metalikleşiyor telefon konuşmalarında
İsimler siliniyor neye yol gösterdiği belirsiz rehberlerden…
Adresler tarifsiz kalıyor
Lisan
Ayrılık oluyor
İnsan
Ayrılık kokuyor
Bir nisan akşamında bitiyor
Şarap misali yıllanmış asırlar…
Bestelenmemiş şarkılar dökülüyor dudaklardan
Hiç yazılmamış şiirler okunuyor
Olmayan bir kütüphanenin tozlu raflarında
Henüz basılmamış kitapların işgali başlıyor…
Eski sevgililer için yürüyüşler düzenleniyor
Ve binlerce ayrılık birbirinden habersiz atıyor adımlarını
İsyan bayraklarıyla
Yaralarıyla
Susuzluklarıyla
Çünkü sustukça sıra
Susayanlara geliyor
Ve derin kuraklıklar tespit ediliyor
Yağmurlu sonbahar akşamlarında…
Damarlarımızda ayrılık rh negatif dolaşıyor
Hiç kan kaybı yaşanmıyor
Kansız sevişmeler sırasında…
Şimdi
Saat ayrılığı bir geçiyor
Ve bu konu başlıkları dâhilinde
Gün ayrılık
Akşam haberleri başlıyor…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Güz

Kimse değil
Bir isimden gayrisi yok soframda
Sana ait bir gençliğin
Kırılgan yanlışları
Yanılmaya yüz tutmuş
Yenilgiye hazır bir hastanın
Ellerimde hayat bulması…

Gün aydı benden önce
Ben senden önce seyirsiz bir defter
Ve el yazısı
Senden geçen bir kuşun
Kanatlarından dökülen…

Yaralarımı kamufle eden gülüşüne
Yetmemektedir türk dil kurumu
Anlatamam bu yazık şair halimle sırrını
Başka bir lisanda kaybolurum
Bu ipte diliyle cambaz
Yazık şair kalır adım
Yürümez…

Şimdi olmayan bir beni
Benden daha bensiz bir hayata atmak
Ateşte yürümektir
ve susatır diye içimdeki yangını
Adındaki “güz”
Bu kar tanesi
Bu çöl
Bu alnımdan çok sana yazılı kader
mekandan başka hiçbir şeyi değiştirmeyecek bu geliş
zamanı elimden alır...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Hadi Başla

Gecenin hiç bilmediğim görmediğim bir yarısında
Sanki yeni taşındığım bir şehir gibi bu oda
Yabancı sesler ilintili, yüzüme çarpan her aynada
Umutsuzca bakılan lise aşklarına yakın bir yerde
Sen
Çocukluğum
Tüm
Korkum
Ankara’ya bahar yaklaşmakta
Ki başlangıç mevsimidir oyunlarımın
Kelimeler kifayetsiz değil anlamsız bu defa
Alışılagelmiş bir sevda tortusudur sırtımda
Alışagelmiş insanlar çoğunlukla kaybediş başlıklı sevdalara
Şimdi bu gece ya da yarın sabah
Pek fark etmez aslında bunca zaman beklenmişsin
Bu tortuyu yalnızca sözcüklerin yakmakta
Kapama gözlerini seni dinliyorum hadi başla...
Susma
Benim çığlıklarım bana sessiz kalırken
Mırıldan bir şeyler fazlası değil hazırım umuduna
Senin
Sesinin
Yalın bir yalan bile yeterli
Gözlerime bakman kaydıyla
Kapama gözlerini
Hadi başla…


Harfleri sana yazılan günlerin
Saniyeleri bir mektup merakı zarf ardında kalan
Tedirgin sabahlarında uykusuzdum…
Sen her gece gözlerini kapattığında
Ben yanımda olabilme ihtimaline sustum…
Gergin bakışlarında akşamüstlerinin
Yabancı sesler duydum…
Beklerken seni
Sensiz mahallelerin
Sensiz sokaklarının
Sensiz mekânlarının
Kokusuz koridorlarından geçtim
Kalabalık kabalıkların ortasında
Bir orta oyunu hayat
Sensiz kalan...
Sana kalan ve sana bağlayan her şeyini
Bir umutsuz yara
Yabancı bir tenin
Sol tarafında…
Kuruluşu sana ait olmayan cümlelerinsiz
Biçare kalan…
Bakışlarından birine yanlışlıkla çarpmaksız
Yaşayamayan…

Bu yüzdendir
Kapama gözlerini
Ve susma
Hadi başla…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:50 PM
Hayat Doğrusu

aklım hangi yoldan alır beni,hangi yola götürür bilinmez.bu çıkmazların sonu,adı üzerinde bir yerdedir.

hayat doğrusunda orijin yani başlangıç noktamız,kaçımıza göre doğumdur,
kaçımıza göre aşk
kaçımıza göre....

hayat doğrusu sayı doğrusu gibi değil.sonsuzluğa uzanmıyor.gerçi 'son'umuz kaçımıza göre ölüm ki?
bugün bu çıkmazların ilacı, sorgusuz sualsiz inanmaktır yine.yeni çıkmazlar için.zaten hayat yenilgilerden sonra,daha iyi yenilmek çabası değil midir?

hayat doğrum yenilgiyi gösteriyor.orijinin yani yeni bir başlangıcın solunda,negatif...
eksileri artıya çevirmek,sonra yine eksilmek,kendimizden...

hayat 'gün'ler gibi...her başlangıca yeni bir gün diyebiliriz.ve beraberinde gelen yenilgiye de gün batımı...güneşin karanlığa salınımı.
ve şu genel başlangıç ve yenilgimizi de tek bir güne indirgeyebiliriz. yani bitimli hayat doğrusuna da bir 'gün' diyebiliriz.

şimdi bende parçalı bulutlu bir gökyüzü var...karanlığa hazır değilim.toprağım kurak...
doğru düzgün güneş görmüş değilim üstelik.
bulutlar dahi yalan,hidrojenle oksijeni bir arada görmüşlüğüm de yok...

içimde deniz
göz yaşları...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:51 PM
Hep Bir Hiç İçin

Varlıkla yokluk arası bir yerde
Ya hep ya hiç sevdalar yaşadım hep
Bir hiç için…
Ölümle yaşam arası ince çizgide
Gerçek yalan karışımı bir şeyler işte…
Ve bu karışımın dozu hiçbir zaman elimde olmadı
Yalanların kimisi fazla gerçekti
Gerçeklerin çoğunda birkaç yalan eksik…
Her umutta vardı biraz hayal kırıklığı
Her bitişte başlangıç
Nasıl ki her şeyimdin her zaman her yerde benleydin
Ama bir o kadar da yoktun işte…
Sıcak günlerde yalnızlığın soğuğu hâkim bünyede
Ve de içimi yakan hasretin her soğuk günde

Şehir ne kadar kalabalıksa
O kadar çoktur aslında yalnızlık
Yalnız sandığın yüreğinde
Geride ve yarım kalmış kırık dökük bir kalabalık
Doğum günlerini ölüme yaklaştığımız içim kutluyoruz belki de
Öyle ya ölüm için ebedi hayat denmekte…
Devir güldürürken düşündürenlerin değil
Güldürürken ağlatanların devri
Ağlatırken düşünmeyenler…

Her çığlıkta bir susuş gizlidir
Her susuşta bin isyan
Sevilmek derdidir, insanı sevmeye iten
Birini özlemek onu bir daha özlememek içindir
Gelen gideni aratmaktadır
Ama gelen de bir gün gidecek olandır…

“Seni seveni değil sevmeyeni sevmektir aşk” sanıp
Sevmeyenin peşindeyiz hep
Bir hiç için…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:51 PM
Hücre Çeperi

hücrelerimizdeki çeperler
aşktan
korunmak için var
ve boşalmak
ağlanmayan göz yaşları için
yağmakta
yazık
herhangi iki bacak arasına...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:51 PM
İki Yabancı

Adım farkı
İki farklı coğrafya arası
Kilometrelere dönüşüyordu…
İki beden
Aynı yastıkta ama
Farklı dünyalara uyanıyordu…
Akıyordu yaş
Birinin yağmuru diğerini boğuyordu
Yağdıran yeni bir aşka hazır
Bahardı
Çiçek açıyordu…
Oysa bir tomurcuktu ıslanana
Güz sonu bir umut hasadı…
Biri nefes alıyordu
Diğerine tufan…
Biri adım atamıyordu
Diğeri ışık yılı uzaklığınca
Karanlığa gömüyordu
Nefes alamayanı…
İki yabancı…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 05:51 PM
İklim Suçu

iklim sen olur
kırılır rutubeti gözlerimin
içimdeki kuşlar en sıcak yere
yüreğime göç ederler.

bu aşk
yüzyılda bir yürek tutulması
kararır dünya
ışığım sen olur
hükmettiğin
toprak olur,hava olur,su olur
açılır cemreleri yalnızlığımın
gözün yaşı tufan
gözüm yaşı çöl olur...

kırılır kalbimin en çocuk yeri
ezilir içimin yaz sevinçleri
yağmur sen olur
çekilir suları gözlerimin
avaz avaz bir yalan
konuşlanır ağzımın en ıslak köşesine
fişleniriz mülteci yalnızlık ve asitli bir vedayla tükenir ölüm

affı
ahiri olmayan
suçlardan aranırız...

iklim...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:03 PM
İlkokuldaki Gibi

biz hala ilkokuldaki gibi seviyoruz seni
küsmeye yer arıyoruz
sevdanı sığdıramıyoruz o küçücük dünyaya
yaşça küçük
ölümce büyük bir aşka bulanıyoruz.

oyun bozanlık yapıyorsun bazı
o gün ozanlığımız tutuyor
hayatı hatırlatıyorsun zira
ve oyun ve yalanı...

talan oluyor sonra
milyon umut
yeşermeden soluyor bahar
sevilmek istiyor insan
sessizce sevişmek
hatrı sayılır bir dolanın muradına erişmek.

dokunsam ölürüm zaten
benimki kelebek sevdası
bakmazsın ölürüm
susarsın...
ölmeye yer arıyoruz işin aslı.

biz hala ilkokuldaki gibi seviyoruz seni
çünkü dışardan bitirtmiyorlar aşkı
ilkokuldan terk oluyoruz sonra
senden dahasına gidemiyoruz
kaçamak bakışlar düşlüyoruz
avucumuzun içinde nefes almanı...

ama sen o görmüş geçirmiş
tenin yalan sevda kokuyor bizzat
ilkokuldayız ve inanmak istemiyoruz
bir yatağın nasıl bu kadar kalabalık olduğuna.

yine de çalıyor insanı kendinden
adına aşk deniyor
bir kez değdi saçların yastığıma
yüzüm hep o yana sevdalı
kokun siner içime
gidersin sabah dahi çalmadan kapıyı
yine küsecek ve ölecek yer savaşı
tadına aşk deniyor
çalıyor iki uyku arası
yüreğimden aklımı...

biz hala ilkokuldaki gibi seviyoruz seni
kim kaybolabilir ki saçlarında bu kadar
oyun biter
çıkmam saklandığım yerden.
sen gidersin sonra
önüm arkam sağım solum aşk
bulunmazsın...

biz hala ilkokulu seviyoruz
biz hala seni seviyoruz
haftasonları tez elden bitsin istiyoruz
halen karnımız ağrıyor seni görmeden önce
ve bu fişlere en çok seni kazıyoruz...

biz...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
İnsanlık için küçük ama benim için büyük bir adım...

peşisıra hükmolunan
cezai takibim
ayaklarımda kara sular
tek kişilik ve atlantik bir oyuncağın
trans haliyim
ceplerimde çıkartmaları var
ağzına sakız olan aşkın
gidişin insanlık için küçük ama
benim için büyük bir adım...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
İstanbul

İstanbul bu
Bir savaş düşün
Olmayacak düşlerin ortasında, bir düş
Boğazın sularına takılan…
İçindeki kimsenin kaçamayacağı bir savaş ve düş
Kalabalıkların ortasında
Fark edilmeyen bir şehrin
Fark edilmeyen mavisi
Gözlerini…
Kaçırarak her sevdadan
Yiten bir şehir düşün
Tüm savaşların ortasında
Olur olmaz aklına takılan bir uğultu mesela
İstanbul içinde
Bir şehirden
Başka bir şehre süren yolculuğun esnasında.

Şimdi bir sorgu sual telaşı düşün
Beyoğlu’ndan Dolmabahçe’ye uzanan bir kış akşamında
Bu bir merkez
Attığın her adım(hani o yiten)
Bir medeniyetler savaşı, o eski Constantine’ in
Kanatlarının altına aldığın
Milyonca sevda düşün
Dününü düşün yarınken…
Bir savaş…
Doğu Roma tadında
Ve zafer, lise kitaplarının arasında
Osmanlı adında.

Her âşık olunana ithaf edilen
“Fethi zor fatihi tek” tabirinin asıl sahibi…
Ve asil bir bin yıl hikâyesi
Bir kısa Asya Avrupa yolculuğunda…
Sarayın yabancı repliklerinin yankılanması
En genç zamanlarda…
Bir kadın düşün
En güzel yanı
Biraz İstanbul olmasıydı
Boğazın ıslak koridorlarında…

Bir İstanbul düşün
İçinde binlerce şehir
Bir ülke düşün
Onun içinde bambaşka bir ülkedir…

İstanbul…

Söylenen her yalan Bizans’tan kalma
Her ayrılık bir siyaseten katl’di en aşk zamanda.
Yine Bizans’tan kalan ayrılık acıları ve anıları
Yarım kalan her yalanı yılanı dolanı…
Belki de bu sebepten asırlık ağaçların
Kalın gövdelerinde yazılı ağıtları…
Bu yüzden asırlardır ağlayan bir şehir…
Ve yağmurun en çok yakıştığı…

Tanıdığın bildiğin İstanbul’una bir perde çek bir an
Sana hemşerim diyen bir millet düşün
Bu topraklarda yaşayan ve senin İstanbul’un için savaşan zamanında.
Ama istiklalde yürümemiş hiç
Boğazın kokusunu nefes etmemiş kendine
Henüz hiçbir vapurda kahvaltısı olan simidi martılarla paylaşmamış
Ve hiçbir iftarda Sultanahmet’e yüzün sürmemiş
Hemşerin…

Bir türkü düşün
İstanbul’a uzak bir bozkırdan,
Bir türkü düşün
Karacaoğlan’dan…
“Nice sultanları tahttan indirir
Nicesinin gül benzini soldurur
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm…” der ustam ama
Bir de İstanbul var…
Nice sultanları tahttan indiren
Nicesinin gül benzini solduran…
Ve hatta
Nicesini dönmez yola gönderen…

İstanbul,
Kanatlarının altında…
Milyonlarca umut…

İstanbul,
Taşın toprağın altın olması bahanedir
Tüm göç yollarına…
Ki aslında umudun altındır
En yalın sofralarda…

Sonra…
İstanbul’u düşün
Hiç düşünmediğin şekilde
Denize kıyısı olmayan bir limanda…
Ve aslında herkes gibi
Sen de biraz “İstanbul”sun
Çocuk yüzün denize bakar
İçinde bir tarih yatmakta…

Tüm kalabalıkların ortasında
İstanbul’sun…
İstanbul gibi bir başına…

Bir şehir düşün
Takvim yapraklarına hükmeden
Bir film düşün adı İstanbul ve
Yüzyıllardır süren…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
İsyan renkli bukalemun

Bu beşik kertmesi
Bu kertilen insan…

Gökkuşağı tadında
Bukalemun misali…


Lisansız ayrılık tümceleri…

Kertilen kelleler var
Kelle koltukta aşklar ara sıra
Bir koltukta iki karpuz
İlk defa
Yanan mum gibi
Kokar
ca
Lar var aynalarda solar...

Dolar gözleri
Yanardöner dönmez sevgiliye döker yaşları
Pek de ıslak olmayanlardan…


Harem sefası süren kertenkelleler var
Kertilen insanlar
Beşikte…
Bu kalem…
İsyan rengidir şimdi…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
İşte bütün mucize...

bahar yalanı
gün güneş bahane
bir sevmek için
yine sevilmemek ve uykubozan saatler için
bu çiçek bahane
yüreğim delil
resmi bir kışın
adınla esen rüzgarın en yaşanabilir,en yalın haline...
hasret açan gözlerde
tomurcuklanan bir küçük yaş
bir yalan sevda
bir bahar yalan
gün güneş bahane...

şimdi,en saf halimle
sana bileşen ruhumun
en günahkar vaktiyle
yersiz yurtsuz
aklımın orta yerine konuşlanan
olur olmaz bir ihtiyacın en sarhoş haliyle
atmosfere karışman...

en yalan aşk
sözler kuşanandır
bahar,gün güneş
en yemin yalandır
tarihin uçsuz bucaklı defterinde...

sen o hep güzel bakan
güneşyakan
acılarım bahane
ben yine
hükümsüz bir suçun
tek sanığı
her yanımla iştirak ve yolsuz
bahar yalan
gün güneş tufan olur
bu mucizeler yaratan halimle...
ben
bahane...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
Kalem Kılıçtan Bitkin...

kalem kılıçtan bitkindi.
çünkü binkaç yıldır seninle savaşan o'ydu...

neler söyletmedin ki ona,neler susturmadın ki...

beni alıp götürüyor bazen.bilmediğim ülkelere.sırf senden kaçmak için,sırf ateşkes için giriyor tanımadığım kadınların,kendilerinden yabancı yatak odalarına...

yardım istiyor bazen.çünkü aç...sevgiye...

senin adının altında birikiyor,kim varsa senden kaçtığım...
sığındığım...

birer birer itiraf ediyorlar yardım ve 'yatak'lıklarını
bozuyorlar ittifakı...

kalemim kara çalıyor gök yüzüne...
nereye gitsem benimlesin sanıyordum...bir gün 'yoksun' dedi içime.
yoktun...

o ne derse o oluyor...mesela yazıklar oluyor sana dair savaştığı her şeye...
artık nereye gitsem yoksun.kalemimdir esaretimi senden çalan.
ara sıra oksijen takviyesi ve büyülü cümlelerin ince işçisi.

o olmasa savaşamazdım senle.
o olmasa
yoktum...


'çehrenden hayat yayılır toprağa
gözlerin cemrelerini bırakır baharın
aklım kıskanır en çok
hücrelerimdeki hakimiyetini
kalem kılıçtan bitkin kalır...'

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
Kanre Van Gölü

kanrevangölücanavarlayoksulhtüarananveangeliyordul birkadınmisalizamansızılarnamuszekamıydıkaçcanakıy dışardangeleniboyuvehiçsonuyokgibiresimdirhem...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
Karma

bahar düştü dalından güzün
ve yüzündü hatırlatan hesapsız ayları
hüzündü eylül
armağan sevinçleri sayfalara saran

kıyıları yoktu denizlerin
arınmak isterken
ne gözyaşı
ne bir yağmur damlası
kendinden çıkarttıkça gerçeği
bende bir
senle sıfır
ve yalanı dolanından çok
yılandan daha çok korkan bir aşığa
yer vermez büyük ve de eski şairler
antolojisi...

özüm sende gizli birkaç asırdır
sus bildiklerini
adımbaşı cinayet zaten bu yokluk
delilleri yüzümde gizli...


(bu şiir tüm şiirlerin toplamı niteliğindedir)

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
Karmaloji

kalabalık bir belediye otobüsünde,cama yansıyan görüntüme soruyorum,nereye?
yorgunum.sadece yorgun...hiçbir yere gidiyorum.müsait olmayan yerlerde iniyorum.olur olmaz kayboluyorum yabancı vücutlarda.hiç bilmediğim seni özlüyorum bazı.yetmeyen her neyse,bu bitmeyen aramalar, aranmalar niyeyse, yorgunum.
yansımaya gücüm yok, bu benden yorgun yaşlı otobüsün camlarına, yanmaya gücüm yok.buz kesiyor gözlerim, adını çağırıyor bileklerim oluk oluk,sen kokuyorum bizzat, varsın
ve yokluğun nedir
henüz bilmiyorum...

............... .........................

daha ne kadar aldanırız,kaç beden bu sonsuz yanlışların bedeli...
yolsuz yolcuyuz ortada kalan,uykusuz kaldık hiç uyanmadan...sargısız sualsiz kapattık yaraları,düzenbaz kayıplara yenildik en çok,
ama yok yok bu aşkta
mesela bu
yarım
yamalak
yalnızlığın
yarını
yok...

..... ............. ..... ................

sensizlikten arınmak
birkaç bin yıl adının altında ıslandıktan sonra bile geçmeyen o koca leke
saçlarınla paylaşılan,birlikte kocanılan bir yastıkta bile izi kalan
o hiç çıkmayan hazin düşman
sensizlik...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:04 PM
Kendi Halinde Şeyler

sakın konusma bildiklerini
özüm sende birkaç asırdır
asil bir yakarışın ayak izleri var ay yüzeyinde
olmayan her seye rağmen belirgin
yer çekimi dahil
bu rüzgarsız dalgalanmanın baska adı yok
aşk bu
aslında yok
ve yalan
bu şiir kadar.
ederi nedir bilinmez
kaçarı yok
oluru bile pahalı
sancılı zor bir sabaha uzanmak
parmak izlerin cesedine yapışmış
ki yüzündeki izler
seri bir katilin...
suç unsuru bir kadin
kırmızı bültenle aranıyor
her gece
bu evde...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Kilise

kilis'e gitmez hiçbir hristiyan
ama kiliseden çıkmaz pazarlar
kil ise boyamaktadır toprakları barışa
ki lise bunu öğretir tarih kitaplarında...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Killi Sakallı Sabahlara

killi
kirli sakallı
işgünü başlangıçlarında
yazık asansör beklemek kalp
atışlarının iniş
çıkışlarında
susmak
ve söylemek
gerekeni gerekmeyen bir
zamanda
dökmek içini
dışına
çıkarmak ve küsmek
can yakan yanardağ
suskunluğunda asırlarca uyumak
killi
kirli sabahların
işgünü başlangıçlarına...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Kum Saati

kum saatim dökülüyordu
ayrılık sularına
akan
acısıydı
tüm uzaklıkların...
dilemma
bir kış uykusudur yaz ortası
bir de toprak kayması
kum saatimde...
geç kalınan zamanların intikamı...
yeraltı kaynakları
kan veriyor filizlenen kesişmelere
ve mağma hiç olmadığı kadar yakın
sessiz bir hasadın
telefon rehberinde...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Kutupsal Bir Çöl Vaziyeti

Kutuplarda ateş saflığı vardır
Buzulların keskin yaraları
Çöllerde hiç satılmayacak
Batan geminin malları
Suya hasret kalmak bir denizciye mi daha zordur
Kendi yollarında kaybolmuşken uzun kervanlara yol gösteren bir çöl rehberine mi yoksa?
Öyle ya görmemiş su
Şizofren seraplar hariç
Ve serap okyanusken çöle
Kutuplarda bir ateş saflığıdır yüreğim

Buzul sevdaların ateşle sulanan yollarındayım çocuktur
Ve yine çocuktur kim varsa üşüyen çölde
Yeri geldi
Kutupta elinde bir kibrit çöpü
Geri kalan otuz dokuzu da çölde…
En gerekmeyen yerde…
Suç bizde değil vasati kırk çöptü yetse de yetmese de…
Kana kana ateş içmeye çalıştık
Su yüzlüydü tüm sevdiklerimiz yürekten bir ateş kattık
Öyle yandık
En yanılmayacak yerde…
Bir kibrit çöpüyle…
Otuz dokunuzu başka sevdalara sakladık
Buzullar ortasında kuş uçmaz kervan geçmez bir çölde…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Lale Devri

mermileri uzanır padişaha
çarmıha gerilir devr-i lale
hollandanın durumdan henüz haberi yok ama
hristiyan alemi ayakta
istanbulunamıyor atlasta
gerileme dönemi
padişahım kayboluyor ara sıra
ara sokaklarda
ara ki bul
fransız ihtilali kapıda
balkanlardadır gelir yakında...

padişah(ım) ...

çiçek gibi adamdı vesselam
ondandır lale
ve kaplumbağalar
şamdan niyetine...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Leş

kargalar uçuyordu
kalan leşimin üzerinde
akbabalardan önce
soğuk bir kargaşanın eşiğinde
açtığım
her yeni sayfa
karalıydı
kar kalınlığı hat safhadaydı
kıta sahanlığı düşük denizler üzerinde
kara parçalarını daha bir parçalamaktı ya her şey...
olmayan birini özlüyor
sevişiyordum ruhlarla
aura dolu kalabaca bir sokak yalnızlığının ortasında
tüten
sigara dumanınca
yükselmek isli akşamlara
kurulan bir saattir
mozart türküleriyle uyandıran
hep
geç yatan
bedenleri...

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Mahşer Issızlığında Bir Gidiş...

taşınıyordum sonunda
aslında o hiç olmayan sevmelerden
valizimde
birkaç parça ayrılık acısı
siyah beyaz fotoğraflar
hep bir tarafından
yırtılmış
yakılmış
ama yangından nedense hep ilk kurtarılmış
daha çok siyah fotoğraflar...
ve bir gidiş bileti
tüm dönüşlere inat...
mahşer ıssızlığında bir tren garı
yazılmış
belki her şeyi
belki sade yazıldığı anı anlatan bir mektup
sahipsiz taşınıyor
pulu olmayan herhangi bir veda zarfında
ve okunsun diye bir yerlerde bu isyan
yazıyorum
çok acı, çok komik, çok hüzünlü şeyleri belki ama
yazıyorum
okunmak için değil sade
öğrenmek için de dibini
herhangi bir ayrılık kuyusunun
ve her gün yiten köy sevdaları için
gözyaşı çekilen en derin yerinden
ayrılığından kalan bir kuyunun
bıraktığı kuytu yaralara
merhem olur diye belki...

yazıyorum
mahşer ıssızlığında bir gidişin izlerini yok etmek için...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Matematik

görmesini bilmeyen gözlerle
safi bakıyoruz
olmamış bir dünyaya
belki okumayı bile beceremiyoruz
aslında
en sevdiğimiz kitapları...
bazen mutluluk yanıbaşımızda
ve matematik kadar gerçek
ama
çarpamıyoruz kendimizdeki ikiyi
karşımızdakiyle
ve üstüne yıllardır dört arıyoruz
bu kadar basit
yakın
ama
uzak...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Meçhul...

Çizgisiz romanlarım oldu benim
Resimsiz boya kitapları
Renklerim;
Siyah ve tonları…
Masalsız *******im oldu
Ve güneşsiz uyanmalarım
Yağmursuz ıslanmaların ardından…

Ne sınırları
Ne gümrük kapıları vardı sevdamın
Ve dağları kıyıya paraleldi
Sırtımı verdiğim toprağımın…

Bahçeleri yorgun
Yalandı bahara ermeden eren tomurcukları…
Daha sevemeden unutmak
Aşk sandığını…
Unutulmak belki
Anı süsü verilmiş fotoğraflarında hayatın…

Bilmemek ayıp değil
Öğrenmemek hiç…
Anlayamamaktı ya tüm suç
“anladım” sandığını…

Telli duvaksız düğünler,
Gelinlikler gördüm,
Siyah ve tonları…
Kına mı yakılır
Yanan gelin mi meçhuldür,
İzi kalır neticede
Avucunda,parmaklarında
Yüreğince ya da yağmayan herhangi bir gözyaşında…
Ki burada “yaş” lafın gelişidir
Bazı ağlayış vardır
Hiç de ıslak değildir…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Medcezir

Zordur günahları sarıp sarmalamak
İstemediğin kadar yakınsın çoğu zaman kendine
Her yağmurlu günde
Seni ve eski sevgilileri düşündüren neyse
İçimi ürpertiyor bu gece
Yağmur ilk kez bu kadar ağır yağıyor üzerime
Sanırım artık taşıyamıyorum
Ağır adın gibi…
Adın kadar…
Adın uzaklığınca bana…
Olmadığının gerçekliğince ağır
Gecemin soğukluğunca
Ve şu şehrin büyüklüğünce
Her neyse küçültüyor beni
Ve büyütüyor odamın her santimini işte…
Kıyametler kopuyor
Depremler oluyor
On beş metrekare dâhilinde
Adınsız olmuyor
Sonu gelmeyen
Hiçbir cümle…
Şimdi sen
Hiç bilmediğin bir tenin her zerresinde…
Yolunun hiç düşmediği bir sokakta
Kırık dökük bir gecekondunun
Sade sana işlek yollarında…
Sende susmaya meyilliği yüreğimin
Duymadığın her cümlesinde…


Henüz fark etmediğin bir zamanın
Akrebisin…
Yelkovanıyım aşkının hiç bitmeyecek gelgitlerinde…
Senin peşinde…
Vakit hep geç sana gelmenin…
Ve güzelliğinin böyle can yakması nasıl mümkünse
Aklıma sığdıramadığım şekillerde…
Şekli şemali bir kurgusu yok tüm bunların
Yüreğine sığsa yeter
Varoş türküleri ömrümün
Kurak topraklarımdan kopan…

Hayatın medceziri aşk olsa gerek ve
Acı ne kadar parçasıysa ömrümüzün
Ki bu avuntumdur…
Parçalarısın yüreğimin kopan
Bilmediğin bir mahalde
En olmayacak saatlerde…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Mevsim

sihirini ağaçlardan alan
bir dönem ödeviydi sonbahar
her yıl tabiatın tamamlamakla yükümlü olduğu
ve işi meydan okumaktı
yeryüzünü yeşile bırakan tanrıya
sarıyla...
ki kendisi
fazla dayanamayıp beyaza çevirir her şeyi
kış olur
yer çekimince dökülen yaprağın
yerdeki hazin sonu...

(hayatınızı yaza çeviren insanların değerini bilin...)

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Mezarlardaki Çiçekler Koklanırsa...

mezarlarına
çiçek bıraktığınız insanlar
onları kokladığı zaman
bilin ki artık
başka insanlar da sizin mezarınıza çiçek bırakıyor...

ve güneşin batıdan doğması kadar
ölüm de doğal
hiç oyuncağı olmayan
ama oyuncak olmaya alışık bazı çocuklara...
derdi
dondurmasının çeşidinden çok
yemeden içmeden de olsa
yaşamaktı ya
barut sosu dökülmüştü artık
nadir de olsa
kurulan sofralarına...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Mucize

sanırım
yağmurdu
en büyük mucize
hiç sevilmeyen adamların
hiç sevilmeyen hayatlarına...
ve aslında mucize dediğim;
bir ruhun okşanışıydı
yataktan değil
gökyüzünden yağan bir ıslaklık sayesinde....

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:05 PM
Mum Kokusu

henüz
söndürülmüş mum kokusu
ve arta kalan
dumanıydı
bir ipin ucundaki yangının...
ve üzerimize eriyorduk
küçülüyorduk zaman geçtikçe...
sureti olmayan hesapsız bir sevişte
bir kibrit çöpü uzaklığındaydı;
boşalmak...

'sevişmek' denen şey
birbirini sevmeyen iki kişinin
birbirini kirletmesiydi
doğal bir yolla
ve bu katliam
insan değil ama insanoğlu
yaşadıkça değil ama yaşadığını sandıkça
varolmaya devam edecekti...
ve artık çocukluğumun
iç ısıtan mum kokusu
yine sıcak bir iç salgısının
başka bir bedende mucizelere dönüşmesiydi
ama bu koku iç ısıtmak yerine
soğutuyordu birbirinden
amaçsız yanan
herhangi iki bedeni...
ve sönüyordu son defa
kalan;
bir ipin ucunda
iki yabancı yangının
aynı elektrik kesintisinde
ve aynı soğuk odada
karanlığa eriyişi...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Müptela

susuyor harfler
güneş geçmiş şapkasını evde unutan a'ya
ki bilirsin
rüzg'a'rda da lazım olur o,
dağılmasın diye güzel saçları...

bir ilkbahar koşusudur hayat
ve en çok 'seviyor'lusu makbuldür papatyaların
eğer kaldıysa
liberalizm mi
sosyalizm mi
-hayır hayır 'romantizm'dir hayatımız
ve tüm felsefesi

diyen
varoş aşıkları...

ve tek taraflıdır da o bilirsin
yansıman sen değilse
en çok güneşli sabahlarda üşüyen sen
yarana melhem yağmurlarda kurutan geçmişini
ve ağlayan bir şehrin ilk gözyaşı sen
kendinden yaşça büyük sevdaların müptelası...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Nefret...

Sefil
Bir gecenin
Koynunda eşkıya
Nöbetlerdeyim hâkimi
Benim karanlıkların elimin
Altındadır tüm yalanlar geceni
Aydınlatan ne varsa düşmanımdır
Sokak lambalarından aya kadar tanımam
Bu gece karanlığın diğer adıyım bu gece aşkın
Rezil tarafıyım sana huzur veren ne varsa düşmanıyım
Sevdaya dair ne varsa güzel uzak olsun yorgunum sevişlerden
Adım gönlüm bakışım karanlık kalsın yoktun bugüne kadar olmayacaksın
Sevilmeyi hak etmedi hiç sevilen sefil bir gecenin koynu sebep varlığın bu gece
Sefil
Koynu
Cehennem
Çünkü
Yoksun…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Nükleer Sevişme

aşk
kimyasal bir silahtı artık
ve bu işten en çok
at ile avrat alınıyordu...

nükleer bir sevişme içindi
tüm hesaplar
ve üstü kalıyordu
amansız *******de
yalan terleyişlerin...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Otuz beş yaş şiiri(son versiyon)

Yaş yirmidir
Ama yolun tamamı edebilir bazı durumlarda
Ettiğin tüm yeminler tek tek çarpar yüzüne
Karşına çıkan her aynada
Yeni bir söze ne gücün vardır
Ne inanacak sıra arkadaşları o boş sınıfta


Şimdi yeni bir ders yılı başlangıcında
Bir aşk tutarsın mavi önlükler arasında
Ve inat tüm geç kalınan sınavlara
Kurtarsın diye seni tüm yaşlı başlı zamanlardan

Ve gömsün diye ilkokul fişlerine yine
Seversin yeniden, yetmişe…

Yaş yetmiştir
Ve yolun başı olabilir bazı sevdalarda
Yetebilir bir boş kâğıt geçmen için tüm kalınası sınıfları
İsteyip de geçemediğin dersler acıtır seni
Her hayat bir ders ya işte ondan
Tüm okunası ömürler erken yiter ve de
Yüz yıllık saltanatı olan var şu musalla taşında
Hayat bir ölme biçimi ya işte
Ondandır
Yaşamak istemek ve yavaş yavaş ölmek her defa
Yenilmek, daha iyi yenilmek çabası tüm savaşlarda…


Ve şimdi
Yaş otuz beş…
Ölümün tam ortasında…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Oyun

saniyenin binde birine bölünmen
çaldığın zamanlardaki gibi
ve çalındığı andaki tedirginlik
o hep ardına saklandığımız kapıların.

yine oyunu bozmak istiyorsun.yine ve en erken eve sen çağrılıyorsun.gitme diyorum...hava kararıyor.ellerimde oyundan kalanlar...
göz yaşları, kıskançlıklar, küfürler...
yere düşürdüğüm ayrılık bir de.bilirsin taşıyamıyorum ayrı gayrı.affet yapamıyorum.saçların öyle ağır geliyor ki bazen...ellerin ellerime öyle küçük geliyor ki.senin yaşını taşıyamıyor yüzüm.acını taşıyamıyor bu kardiyolojik sarsıntılarla bastırılmış organ.

küstüğümüz an yeniden barışmayı düşlemek,çocuk gibi.
adam gibi...

boş sayfalara küsmek,yaşamayan ve bu yüzden yazamayan çok büyük bir şair gibi...
hiçbir zaman olamadığım o acılı adam gibi şair gibi...

gerçek gibi ürkütücü yalanlara bezeli,yalan kadar gerçek,aslında hiç olmayan bir hayat gibi...küsmek...
barışmak için...
oyuncaklarımız için.
gitme diyorum.hava kararıyor.ve ben o parkta halen seninle barışmayı bekliyorum.lanet olsun oyunbozanlığını bile seviyorum.

gelmedin.ben;
beni bul diye
saklambaç oynarken dahi
saklanmamıştım zira.

'analog acılar biriktiriyor
çocukluğunu duvarlardan söküp alan
zaman süsü verilmiş
akrep ve yelkovan'

ama gelmedin.yalnızdık.o koca parkta tüm salıncaklar boştu oysa.hayatında hiç ağlamamış bir çocuk,sırf bu yüzden o parkta toprağa verildi dün gece.

ziyan olundu bizzat
adına yazılan her şiirde.şimdi..son kez gel ve taziye süsü ver yokluğuma.

toprağın binde birine bölündüm,çaldığım hayatlar gibi.

analog yalnızlıkları söküyorum
çocukluğumun duvarlarından...ve

perde bu gece
son kez
kapanıyor...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Ölüm

ölüm astım tebessümlere sıralı dağlara
gülmek bilmeyen yüzleriniz vardı
çocuktunuz
istemediniz yarın olsun
yarındınız...
teneşir kokulu önlüklerim vardı
yerler gazete kağıdı
yer yer kan
ve ölüm yeraltı...

usülsüz yakıyor ateş gözlerimden düştüğü yeri
yağıyor 'son'
gri bir şehre
ve takvim kış diyor...

yaşı kadar bekleyenler var bir yazgıyı
sıralı dağlar
ve ölüm
ve tebessüm yazılır henüz gidenlerin yüzlerine...

*birimi günahtır pişmanlıkların
kendi dininde
ve ölüm...*

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Panzehir

kanadına sür
taze uyanışlarımı...
rüzgarda saçlarını okşamaktı
en mavi yalanı
sevişmek için...
ilkel ruhlarımızla
mağara duvarlarını boyamalı
ama zehrimize...

fosilleri tazedir
iki bacak arası unutulan
ve saatleri biraz daha geridir
yontma taş devrine
paha biçilmez geyiklerin...
acıyı icat etti insan önce
ki keşfetti demiyorum
elindeydi yaratmak
ara sıra da bacaklarında
milyonlarca umudun akması
toprağa...

panzehirdi...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Pisagor bağıntısı

geniş açılı acılarımızdı tütün kokan sevmelerimiz
ve sen hipotenüsü kenarlarından kısa bir aşktın
lise platonisi yıllarda...
şimdi
bir öklit bağıntısında
sana
çarpılmanın
zamanıyım...
karesel bir adanma olayında...

sen;
yer çekimsiz bir yağmur kılığında...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Poseidon aşık olursa

soluk benizli bir denizin ortasında
rotasız
ve kotası acılarla dolu bir gemi...
karanlığa süzülen bir nisan akşamında
hiç yanmayan
mumlarını saydım ömrümün
deniz fenerleriyle...

ve hiçbir şiire yakışmayan
'ceset'
kelimesi dışında bir imge bulamadım
cansız topraklara uzanan
sessiz sulara...

pek de yüz kızartıcı olmayan bu utanç akşamında
adımlarım harici gelişen
isyan yürüyüşlerinden birindeyim...
ki bu yürüyüşteki birilerinin
önde gideniyim...
ağzımda ayrılık ve krizantem karışımı bir yaz tadı...

yürüyorum girdiğim onca hayata inat
ve istemeden çıktığım hayatlara...

hesap kitap yapmaya gelmez bir geçmiş
ve ne gelecek
bu tortusal yoğunlaşma akşamı başıma
sensiz başarısızlıklarımdan doğan
baş ağrılarından başka...

mehtaba bağlanan her şarkıda
biraz yitmiştir bu seri katil...
ve bu gece bir akdeniz sahilinde
aciz bir poseidon tespit edilmiştir.


06.04.2006 Fethiye

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Pusu bol bir yol

en galip yenilgimdin sen
dizelerimi dize getiren...
asık suratlı bulutlarıma hayat veren cinsten...
içinde hiçbir masal kahramanının yaşamadığı bir masal düşün
kendisi hayatım olur...
mutsuz sonla bitmeye pek de alışkın olmayan
eski bir türk filminden kopup gelen...

pusu bol bir yol
pusulam yok
yolsuz yokluklarda...
sesi çıkmaz sade bir uğultudur
sualtında
pusu bol...

en yenilgim sana galipken
hiç geçmeyecek yaralarım olur
kara bulutlar asabiyetinde
yağmur bereketi bahanesi ile...
düşerim yoluna pusuların yaralarımdan boldur
balta girmemiş bir orman sadeliğinde...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Reçete

reçetelerinde aciz şiirler vardı
kırgın aşkların
ve en bilinen nakaratlar...

henüz sarfedilmemiş cümlelerin
kurulma ihtimaliydi
eğer yer yüzünde
yer çekimine karşı koyacak
yeri yurdu olmayan bir aşk varsa...

çünkü bu 'aynı'lık en çok aynalarda
çünkü bu ayrılık en çok aramızda
bu asr-ı aşk
aslı astarı olmayan.

doktoruysa
binkaç yıl önce buz tutmuş
adı o zamanlar konulmamış
vahim bir çölde...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:06 PM
Renk Körü

karanfilde
n harfiydi kaynaştıran
griyle siy'ah'ı
beyazın ahı ise
zaten siyahtaydı...
aralıkta gizlenen
bir duble 'rakı' mesela
'kara' bir 'kıta' parçası
bir
'kır' çiçeği 'ara' 'takı' olsun içindeki toprağa
aralıkta...

ve 'naz'ı bol bir haziran düşer
'iran'a
'an' ve 'an'
'azar' 'azar' hatta...

mayısta 'yas'tı
eylülde esen 'yel'
'koca' bir ocak düşer bu yıla ama
'insan' ol nisanım
kızma
..........yısta...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Satır arası...

seni uzaktan sevmekti
en acı yalanı
satırsız ve soluk bir mektup ardısıra
soluksuz bir satırarasında kalan
aklıma
elime
yüzüme bulanan
bulaşıcı bir hastalıktı
bu gitmek çabası
mühim olmayan şehirlerin
yalnız gidişinle mühim tren garlarından...

aşka aşıklar ülkesinde
bir ara
şiirler vardı
satıraralık akşamları gibi soğuk ve soluk
ve akıyordu yalnızlığım oluk oluk ama sade sana
damarlarımın kısır döngüsünde
yalnız sana yanık bir türkünün
yalnız senin aşkına ait satır aralarında
ve işte bu defa
baltagirmemiş bu beyaz kağıtta
satıra yer yok
hatra değer bir okuyanı yok
bu kalp atışlarının
bu nefes alışverişlerinin
bu nefsi yitik ağlamanın...
.....senin hiç duymadığın....

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Sen

gök,

kuşağını saçlarına bağlar
tüm yıldızlar
gözlerinde kayardı
olmayacak dileklere...

tenin
yağmursuz bir bulut beyazlığı
ellerinse
diğer adıydı
tutamadığım düşlerin...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Seni Sevmek

Seni sevmek uzun
kızılırmağın damla damla avucuna düşmesi kadar
Uzun evsizin kar altında sadece kendinin sandığı güneşi
—ki hakkıdır da-
Sabahı beklediği kadar
Uzun buluşma yerinde yolunu gözlediğin sevgilinin, sevdiğinin
Ki aslında tarafından pek de sevilmediğinin
Geciktiği her saniye kadar
Uzun yokluğun başlıklı bir şiirin bitmek bilmeyen sesleri kadar



Seni sevmek yoğun kendi içinde her insan kadar
Yorgun hayattan alacağı pek bir şey kalmayan
Ama adı alacaklı kalan her insan kadar
Kırgın, yetmişinde telaffuzu dahi zor bir huzurevinde
Bayram arifesinde
Ertesi gün ve aslında sonraki her gün sana kimsenin gelmeyeceğini bilmek kadar…


Yalan, bildiğini sandığın her şeyin
Aslında hiç var olmadığını
Yabancı bir sesten duyman kadar
Yalan seni sevmek
Yalan
En az senin kadar…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Sensizlik:

sade
senin ıslandığın
bir yağmur düşün ya da
sana doğmayan bir güneş
günün en taze zamanında...

sade
sana esen
bir rüzgar düşün
ya da sade sana çıkmaz
bir sokak en kestirme anlarda...

yeterli değilse...
bkz: hayat ansiklopedisi
ve anlamı ya da lisanı olan olmayan
tüm aşk yaraları...

(hani şu birçok er mektubunda görülen)

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Sentez

bir sentezi fotoğraflamanın
bitkisel sonuçları vardı
azotla çalışan insanların
yanması kadar doğal
ve yeşile bürünmesi
rengarenk ağaçların mucizeydi
ama kimse farketmedi...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Seri Katil

şahidi
tanığı yok
ve sisli bir akşamda
perdesi aralanamayan cinayetleri var...

ve bir seri katil
aynı kişi üzerinde işliyor
tüm suçlarını
her sabah aynı kişiyi öldürüyor
her akşam
en az bir kez yargılanıyor
müebbet bir yalnızlık istemiyle
ve her gece
rengi olmayan buz gibi bir sevişmede
af çıkarıyor hücrelerim
ıslaklığına
ama
her sabah yeniden yaşanıyor bu katliam
biraz daha çoğalıyor bu olmamışlık
bu yalan...

tek mülkü beden olana
koymuyor temelsiz ve adaletsiz bir sevişmenin
rehaveti...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:07 PM
Sizlere

varlığın yok odama sinenler arasında
yokluğun var bizzat
tarihsiz
tarifsiz ve
gözlerimin önünde hasretin
el pençe divan.

aynı akla sığdıramayacağımız kalabalıklarımız vardı

bir yatağı dolduramadığımız yalnızlıklarımız...

bu olmamışlık...

sen iste sen
olur...olmaz bir hayal düşer gözlerimden
kolay kolay seçilmez...

adındır yazılır
sözümdür kesilir orta yerinden...
herkes kendi derdine düşer
yer çekiminden.

...............


bencilsiniz...
olduğunuz olacağınız bu...
gideceğiniz sizden başka yolunuz yok
çıkmazsınız...

öyle soğuksunuz ki
cehennemde dahi hakkıyla yanamazsınız...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Soğudu Yolboyu

soğudu yolboyu
uzadı dalga
takvimler mevsim yalanına kanmış
adı bahar
ilk ya da son
bitmeye hazır herhangi bir hayat için
ikinci ya da son bu bahar
filikalar yalan taşır
ülke kadar yarım bir aşka
ada kadar yalnız bir ülkeye
aşk kadar kalabalık bir yalnıza
yaldızlandı gökyüzü
soğudu akşam,uzadı büyükada
heybesinden yoksun
er ya da geç
geç kaldı bu sevda
sınırlar kuşatma altı
yedinci yalnız uykuda...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Son binbir gece masalı...

Sigara paketlerinde
Arabesk şarkıların
Bazı gecekondu hayatlarını özetleyen
Nakaratları gebeydi
Yaşanmamaş sevdalara…

Tarih
Taraflarından hiç sevilmediğin
Suretsiz birkaç kadın sesinin
Aritmetik ortalamasıydı
Her uyanışında…

Ve öğretilen matematik
Buna yetiyordu sade
Hesapsızdı sevmek
Gerekmedi müfredat dâhilinde öğrenemediğin
Dört işlemden
Herhangi biri…
Ya da
Teoriler…
Dört duvarın
Senin üzerinde
Ama aynı anda nasılsa
Dengede kalmasıydı şaşırtan
Ve en çok pisagor görsün istiyordu o anı…

Geç öğrendi yazmasını
Belki yazgısından
Okumak kâfi diyordu sıra *******inde
Sırasız ve parmak kaldırmadan
Konuşmanın rahatlığı ile…
Rakımsız bir köyde
Alfabenin gerekmeyen harfleri vardı
Ve bundan türk dil kurumunun henüz haberi yoktu…
Ama bu gece
Bildiği tüm harflerle
Eline geçen herhangi bir kâğıda
Sevdiğinin adını kazıyordu defalarca
Her harfte
Yine binlerce umut
Ve en çok ilkokul öğretmeni görsün istiyordu o anı…

Bir görüş bahardı ya
Yaralanan
Az yarlı
Yarım sevdalarda…
Mahalleden geçmesiydi
Cennetin
Çamurlu ayaklarıyla
Ve dünyanın en şanslı pabuçlarıyla…
Tüm mucize
Birkaç adımdı
Evinin önünden geçen…
Ve kalan yine ayak izleriydi
Düşünmeden gidenin
Alışkındı
İzlere eski yaraların
Ve yarların
Yarınsız bir geceydi işte
Binbir gece masallarından
Sonuncusu olan…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Sularım Çekildi Bu Şehirden

küller döküldü bu bahar
bulutlu bir gökyüzünden
ateş pahasıydı
eğer sevdiysen ve karşılıksız
çekiliyordu sularım bu şehirden
batık aşklar günışığına çıkıyordu
rotasız herhangi bir geceden...
hiç yaşanmayan bir aşkın seyir defterinden
sana şiirler getirdim çok eski bir şairden...
bilirsin her şair biraz hükmeder içindeki denize
ve biriktirir anılarını bazen hiç olmayan bir seyir defterinde
boğulur bazı
kalemine tutunur ama kelamına yetmez bu
her şair biraz çöldür
bu hikayeler mecnunun gözlerinde yaşanmaktadır
ve mecnun; adının geçtiği her şiirde
biraz daha boğulmaktadır
içindeki denizde...

olay yerinde bulunan küllerse
baharın emanetidir
bulutlu bir gökyüzü ardından...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
SuS Payı

susuz bir yazın
sürekli büyüyen
paydasıydı çöl...
ve
sus payıydı belki de
mecnunu ıslatan yalnızlık
her leylasız gecede....

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Sürümce

takmış
takıştırmış
tüm takıntılarını
ve sürünmüş
tüm sürümcede kalan
acılarını...
öyle gelmiş
bir öğle vakti
nakit olarak ödenmiş
tüm kaybedilen zamanların
telafisi...
terazisi yok
denklemlerin...
herhangi bir denklik içermiyor
dost yalanlarına içerleyen insanların
%7 alkol taşıyan lisanları...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Şehirlerarası Bir Otobüs Yolculuğu

Anlamını yitirdi artık şehirlerarası otobüs yolculukları
Vedalar ayrılıklar yok
Bir umuda gitmek yasak
Ve hazır tüm yol üstü yalanlarım…


Yolculuk öncesi tembihler
Üşütme diye mola yerinde(dikkat et kendine v.s.)
Ve indiğimde kimseyi arayamayışlarım…


Sesin yok, bekleyişin yok
Ya da ulaştığımda iç rahatlamaların
Ne uzaklaştığım şehirde bir şeyim var
Ne gittiğim yerde bekleyen…
Yakışıksız kalıyor gidişler
Fiyakasızdır birini özlememek o otobüslerde
Kapı açılır ara sıra
Ayaz vücudunun her zerresinde
Hedefi üşümen gerektiğini hatırlatmaktır
Sen sıcağın anlam karmaşası içinde...


Yoktur anlamı aslında o otobüse binişinin
Hiçbir yere gidişinin
Ve fazlasıyla müsaitsiz bir yerde inişinin…


Sen gittin
Anlamını yitirdi artık otobüs yolculukları
Mola yerinde sigaradan bile önce
Sesini arardım ama yoksun
Artık
Ben de onlardanım
Üşüyerek düşünerek sigaramı yakarım
Acelesi yoktur yalnızlığın mola yerinde
Tek sorun; sana bol bol tembihlendiği halde
Üşütme konusundaki inadın
Öyle deme o anın değişmez gereğidir soğuk
Bunca sevme ve o anlamlı sigara varken
Bu soğuğu sorun etmeye niyeti yoktur adamın…
Adamların…
Hep uzaktadır ve sesi yoktur kadının…
Anlamını yitirmeden gidişler;
Dönüşümü sağlamayacağın
Sadece yokluğun yüzünden vücuduma böylesine çarpan kuru ayazda içimi ısıtmayacağın
Otobüse binerken aslında pek sevmediğim
Yine de aşkın şart tadındaki tembihlerinde bulunmayacağın
İndiğimde aramayacağın
Seni bir daha ara(ya) mayacağım için…
Anlamını yitirdi artık şehirler
Otobüsler
Yolculuklar…
Yollar…
Sensiz ama bir o kadar da senden geçen…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Şehzade

Bir yıldız
Akarken akasyalar ardına,
Orkide kılıklı bir orkinos
Denizler ordinaryusunun emrinde…


Ey,
Taht meraklısı şehzade…
Kıssasız hisselerin ne kadar tartışılır
Ekonomi haberlerinde?


Doğal olmayan tüm sayılar
Sayısınca
Hatrı sayılan bir nüfus yoğunluğu dâhilinde
Kaybetmektesin
Sahip olmadığın her şeyi
Eksi
Bir kalemde…


Bu satır
Bu balta
girmemiş sayfa sadeliğinde…


Bir kum tanesi kadar büyük
Önemli
Farklı…
Islanmaktır işte
Yabancı bir evin koridorlarında
Yalanan her yalan…


“ses” “siz”dir aslında ama bu;
Sessizken anlamsızdır…

Ve yağma;
Bir yağış mıdır?
Bir talan mı?
Kaçış peronlarında
Aşklararası bir gümrük kapısında?


Bulmak mıydı zor olan
Bir bulutu en bulutsuz günlerde
Yoksa bulunmak mı?
Kaybolduğun her yağmurlu günde…


Bitişlerin ara sıra işleri çıkmalıydı
Çıktıları nerdeydi ağlanmayan gözyaşlarının
Ve gereklidir
Çıkışların inişleri
Gidişlerinse hazin sonları…
Bir yastıkta kocayan çiftlerden
Nedense hep önce
Kocaların ölümleri…


Ölümler de bir bitiş ve gözyaşı
Hayvanlarca kısırlaştırılmış bir döngü bu
Hiç dönmeyen…
Fotoğrafları ömrümün…
Göl yüzünde bir yıldız…
Akarken akasyalar ardına
Arkana bak şehzadem;


orkide
orkinos
ordinaryus…


Hareminde geçiyor olay ve tüm yurda bildiriliyor bu
Sıkıcı ve kıssa bir ekonomi haberinde…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Tedavülden Kalkan Aşklar

sürfirik asitli
oyun hamurlarım var
menekşemsiyeler
geçirimsiz tek tabakamdır
amonyak kokusuna...
üç tarafım sularla çevrili
yarımım
ada olduğum kadar
yokluğuna...
köprülerim beni sana
bağlar bahçeler
sen kokar...
madeni bir yalnızlıkta
tedavülden kalkar eski aşklar...
ve halen vardır koleksiyoncuları
tüm bunları itinayla saklayan...
salıncaklarım sanadır
ve kimseye vermediğim oyuncaklarım
yastığım
yazdığım...
düğümlenir kör bir dilencinin
avucundar gelir sokaklar
oyun hamurlarıyla yapılan
menekşeler arası
yolculuğumdur gittikçe katılaşan
rüyalar...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Tekerrür

bir günde büyüdüm,bir günde adam oldum çocukluktan
yirmi bir oldum
yerle bir oldum
kahkahalar arasından.

sevmek de yetmiyor artık,kimseyi sevemezken
o uzun sarı saçlı çocuk yok artık.onu tanıyanlar arasında en çok ben yokum
öyle çirkinleştim ki.öyle çabuk bittim ki...çocukluğum bana küsmüş.doğarken neden ağladığımı şimdi anlıyorum.
ondan yağamıyorum belki kimseye...sen kimsin ki burdasın,sen kimsin ki bu koca adamı maziye gömüyorsun böyle
her gece.

rutin hayat ve tekerrür
talihsizlik.

kendi halinde şeyler
bu fotoğraflar falan.(siyah beyaz ama daha çok siyah)
habersizler zamandan.haksızlık bu.
tarifsizlik.

sade aynada çirkinler
ruhları pasaklı acıdan
rutubetli gözlerle takvimlere bulanan
tarihsizlik.

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Teneffüs

bir
ilkokul
bahçesiydim
ve sadece senin adında
teneffüse çıkıyordu
içimdeki
çocuklar...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:08 PM
Tribal Enfeksiyon

bu tribal enfeksiyonlar
bu soğuk alınganlıklar yüzünden tükettik
bir yığın çocukluğu...
eşkali belirsiz bir yağmurda
üşütüyoruz tüm acılarımızı...

sağanak yokluklar dört yanda
yoncaların psikolojik ve geometrik sorunları var hatta....
ne yanımızdan bittik anlamıyoruz
önce nerden yittik bu umutları
ki artık ne şemsiye açılır
ne çıkar girdiği yerden
olanca rengiyle
ayrılık....

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Türk Dil Kurumu Müdürlüğü'ne

“Yol” Türkçe’deki en uzun kelimedir.Eğer ki “aşk”la birleşirse, o üç harf, kilometrelere dönüşür.”Yol” rakımı en yüksek aşk ölçüsüdür zamansız sevmelerdeki.”Aynı yola baş koymak” vardır bir de.Aslında baş değil yürektir konulan, bir fikir, bir sevgi güzergahı üzerine.”Ayrılık” Türkçe’deki en “fark”lı kelimedir. Farklar çoğaldıkça, yollar uzadıkça gerçekleşen kinetik bir eylemdir. Yamandır. “Acı” ise en yanık kelimedir dilimizdeki. Çoğu yitik aşkı insan bedeninde ifade etmenin en kolay yolu bu kelimedir. En belirgin özelliği nefes alışverişi sırasında bünyede meydana gelen yanmalardır.
Barındırdığı hidrojen ve oksijen karışımına rağmen, “su” dilimizdeki en katıksız kelimedir.”Dil” ise en güçlüsüdür kelimelerin.Her şeye yön verme yetisine sahiptir.Rezillik, vezirlik sonuçları yalnızca öngörülebilir olanlardır. “Düş” hayatımızdaki bize hem en yakın, hem en uzak kelimedir. Yakındır çünkü içimizdedir, aklımızdadır. Uzaktır çünkü ütopik özellikler barındırır.”Ay” en güzel aynadır evrendeki.”Ayna”ysa gizli öznesidir yaşamların.
“Renk” en kalabalığıdır sözcüklerin.”Deniz”se en mavi olanıdır.”Savaş” en siyah kelimedir. ”Tabiat” en yeşilidir.Ve “beyaz”; bir çocuğun gülümsemesidir, bir kuşun kanadına sürmenizdir ellerinizi. “Kırmızı” ise en çocuk kelimedir kuşkusuz.
“Toprak” başlangıç hükmümüzdür.(Darwin’i saygıyla anıyorum) . Ve bitiştir aynı zamanda.Bir gün mutlaka terk edileceğiz kireçli ya da kireçsiz, killi ya da humuslu -ki aslında bunun pek de bir önemi yok çürümemizi hızlandırmaktan başka- topraklar altına.
“Rüya” en bilinçaltı kelimedir.Güzel teşbihlerin tamlayanı olsa da her rüya güzel olmayabilir ki biz onlara “kabus” diyoruz.

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Vaat ettiklerim

vücut ısısı değişkenliği vaat ettiğim...
yaralarım eski yeni
ve kapatmak tüm yaralarını...

huzur uyumadan önce...
bir günaydın düşüncesi benden sana kopan her sabah
aklımda bir düşünce meşguliyeti
alıkoyma senden geçmeyen
tüm düşünceleri...

sinemada filmden çok elinin coğrafyasını keşfetme derdi...

şehirlerarası ya da şehir içi yolculuklarda yanında olma

yazdığım her kelimenin sahipliği...(sebebiyetinden ötürü)

sorularına cevap
sorunlarına çözüm olma isteği...

kişiliğimden ağır ödünler vermeden
'biz' olabilmek için her fedakarlığı yapma...

ne dersin?

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yağma bir yağış değil talan bu şehirde...

Kül yağar çocukluklara bu şehirde
Tren garları mahşer ıssızlığında
Varoşlarda kraliyet melodileri en tanıdık seslerden
Bizans tadında mezapotamyal sevdalar…
Ve tel örgüleri dillere dolanan iki yabancı arası
Tek sınır olan…
Sığ denizlerin en derin yerinde
Yüksek dağların yeryüzüne en yakınında bir yerde
Uzak doğudan bir budist huzuru
Nirvanası aşk olan
Ve aşk kokan tüm soğuk yaz günleri…
En ıslak anda başlayan…
Bir buğday tanesi köy tadında
Kan renginde sevda taneleri gökyüzünden yağan…
Yağdıkça kurutan en yağmurlu günleri sevgilinin…
Yakan tüm resimleri özenilesi özlenesi günlerin
Ve bitmeyen telefon konuşmalarında gizli
Sessiz seslerin duyulmayan harfleri…
Bir ilkokul fişi çılgınlığında buluşma saatleri
Yeniçeri kılıklı aşk şövalyeleri iş başında
Harem görmemiş padişahlarım var ara sıra...
Hiç olmayan sarayların savaşı bu
Çocuklarına toprak yağan bir ülkenin sınırları arasında…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yar ya da yarın kalırsa yarım

yarsız yarını
kın yapıp kılıca
kırdım kalemini
yarınsız bir hayatın
seyir defteri
yarım yanılmışlık yazdım ilk dörtlüğe
ve sonumdur
yar ya da yarın
kalırsa yarım
yanılırım kıldan ince de olsa kılıcım...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yer Çekimi(ayda güz)

akrebin yelkovandan kaçması kadar zor
ve bir kardan adamın
çölde nefes almasıyla eş mutlulukların
izdüşümsel toplamıydın
onca yokluk arasında...

denize dökülen umutlarım kararttı suları
atmosfere değdikçe yanan acılarım
adından armağan...

bazı zaman
'güz' yaşanırdı ayda
dökülse de yere düşmezdi yaprakları
asırlık ağaçların...

malum yine bir beton etkisi
yer çekimsiz aşkının
yan etkilerinden
ve hasretin
sadece birkaç ışık yılı...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yiten aşkları...

Hiçbir tabipte ilaç yoktu yaz yaralarına…


Tortu taşıyan güzlük
Biraz donuk acılarım oldu…
Ve birikti bir yağış akşamı
Tüm yoğunlaşmaların kansız dolaşımı…


Bu çocuk hala çalıp kaçabilir olmadık kapıları…

Trenlerin sessizce geçtiği şehirler olur ara sıra

Misalim olur yazılan satırsız mektupların
Satır aralarında yiten aşkları…

Sürgün mecburiyet değildir her defa
Müdaafası yok ağlayan hiçbir kalemin
Ve bir gece yarısı
Karanlıktan önce inen aşkın
(ki su uyur bu ıslaklık uyumaz)
Zapt etmesi damarlarımdaki asil kalemin surlarını
Misalim olur imzasız bir evlilik cüzdanının
Sayfalarında yiten aşkları…

Baharsız takvim yapraklarında yazılı
Telaşlı bir yaşamak düşün yazla kış arası…


Ve toptan unutmak çabası
Tüm perakende aşkları…

Firarsız alı konan bir aldatma akşamı
Bilmediğin bir aşktan diğerine yolculuğun sırası
Misalim olur aynı yastığa baş koyan
İki yabancı arası
Çok değil bir dünya farkı yüzünden…

Yiten aşkları…

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yoğun Elektrik Kesintileri Yaşanıyor...

öyle bir yokluktur
tüm bolluklar arası
olmayan şiirlerin ve sözlerin
öyle dudaklardan dökülür ki
hazırdan şiirdir
ve satılır toptan
ayrı gayrı
perakende aşıklara...

kıta sahanlığı sonsuzdur bazı gözyaşlarının
görülür
acılı bir aşk hikayesi ardı
umutsuz bir plato yarası
platonik de yakıcı
cintonik içilmeyen sıra *******inde...

elde edememek bir payı
ve büyümesi sürekli
bir paydanın...

herkese inat sonlar yaşanıyordu
beyaz perdelerde
ve kan damlıyordu
umutsuz yanan mumlar
alınan dersler yeterliydi
çalışılmıyordu
yoğun elektrik kesintileri yaşanan
eski bir gecekondunun
salon süsü verilmiş
soğuk odasında...

Kürşat Uçar

GooD aNd EvıL
05-06-2009, 06:09 PM
Yüklem

açtığım çeşmelerde senin saflığın
sıcak ekmek yoksunluğu
haftasonu sabahlarında
yokluğun...

bir daha hiç gelmeyecekmiş gibi giden elektrik
karanlığa gömülen şehir
tüm akşamları bizle paylaşan
bize hayatı yaşanılır kılan
bir mum misali gözlerin...

sen,o tümüyle yabancı ten
bunca ilaçken kanamaktan bile vazgeçen yaralara
o hep gitmeye niyetli olduğumuz şehirlerde,
bu defa kalmak geliyor ahire dek içimizden
içim sen oluyor
kalem sen
kelamıma yetmeyen yüklem
'ben'...

Kürşat Uçar