Bostandere
04-01-2006, 01:29 PM
Bize sevmesini öğretmediler arkadaş, bize hep sevgiyi saklamasını öğrettiler. Hep bekletmeyi, hep ertelemeyi... Bu yüzden biz kiminle birlikteysek bir diğerini, ama hep uzakta olanı özledik; hiç dinmedi doyumsuzluğumuz. Biz hep uzaktakini sevdik arkadaş... Yanımızdakini değil, odamızın duvarının arkasındakini değil, bir şeyler paylaştığımızı değil, uzaklardakini, ulaşamadığımız kadar uzaklardakini sevdik...
Yanımızdakileri kırıp geçirdik, incitip üzdük de, hep ulaşamadıklarımıza sakladık söyleyemediğimiz o güzel sözleri... Özlediğimiz sevgiden delice korktuk biz arkadaş... Sevmek bizim için sınırlarımızdan hiç çıkmamaktı. Kendi sınırlarımızda sevmek hep kapana kısılmaktı. Bu korku yüzünden hep karşımızdaki insanların sevgisini eksik bulduk, küçümsedik onların sevgisini, yeni heyecanlar arama isteği vardı. "Bir kişide takılı kalmak ne kadar basit" diyorduk. Gözümüz hep uçan kuşlardaydı. Yüksek dağların en tepesinden bakıyorduk insanlara biz. Sorun bizdeydi arkadaş. Sevgiye inançsız olan bizdik... Bir insan bizi sevmeye başladığında, yenildiğinde sevgimize; ondan uzaklaşır, nasıl da tiksinirdik sevgilerinden biz. Ama bizden biraz uzaklaşmaya görsünler onları yana yakıla nasıl da arardık. Çünkü biz sevilmeye alışmıştık, hatırlasana nasıl da ihtiyaç duyardık seslerine, kokularına.
Kaybolmuştuk dağıttığımız sevgilerde. Kim bizi seviyordu? biz kimi seviyorduk? Sınırlar erir, karışırdı her şey. Öksüz, sahipsiz bir sevgimiz vardı ama onu kime vereceğimizi şaşardık. İnanırlardı bize, inanırlardı o öksüz, sahipsiz, başıboş sevgimize.
Çünkü çevremizdeki herkes o kadar hasretti ki sevgiye... Çünkü onlar da bizim gibi sınırlar içinde büyümüşlerdi, açılamıyorlardı. Kendilerini tanıyamadan çıkamazlardı, sınırdan izinsiz çıkış yoktu bize, sevgiye geçit yoktu. Kaç zamandır kendimizi kandırdık arkadaş. Kimi sevenler şarkılarda yaşatır sevdiğini, kimi eski cüzdanındaki eski, soluk bir resimde, kimi ise hayallerle süsledi sınırlı dünyasında anlatacak çok şeyleri yoktur. Çok olan sadece çektikleri acılardır sınırlı dünyalarında. Bunu bilirler arkadaş, ama kıramazlar zincirlerini...
Aşkı, sevmeyi, sevilmeyi kendimizi adamayı o kadar çok özlemişken, aynı zamanda ikiyüzlülükte içimize işlemişti. Kendimden biliyorum, gözümüzde hayatımızın zerre kadar önemi yoktu. Gerektiğinde hayatımızı hiçe sayacak kadar kahraman ama bir o kadar da yalancı ve riyakardık arkadaş.
Patlayıcı bir madde gibi taşırdık sevgileri. Kaygı dolu, ürküntü dolu bir sır gibi taşırdık sevgileri. Okuduğumuz yoksulluk romanlarında, gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filmlerde anlatılan kahramanların hayatlarından daha berbattı hayatımız aslında. Ama kendimize duymadığımız şefkati onlara duyardık... Birbirimize ne kadar ne kadar üzüldüğümüzü gösteremediğimizden, birbirimizin derdine yeterince eğilemediğimiz için bu filmlerdeki kahramanların hayatlarına ağlardık doyasıya...
Aslında birbirimizi çok sevmek istiyorduk, ama nedense çok utanıyorduk bundan ve hep erteliyorduk. Yürürken sokakta karanlıklar eşlik ederdi yalnızlığımıza. Sokağın sonunda o gökyüzünün yalancılığı bizi de vururdu kaybolan o sahipsiz aşkları da... Biliyor musun bugüne kadar hep seviyormuşum gibi yaptım ben. Aslında onları tanımıyordum ben, ama yine de ihtiyacım vardı sevgilerine. Bağışlasınlar beni ve unutmasınlar; onlar adına onlardan daha çok acı çektim ben... Bir tek seni tanıyorum aslında ben... Bir tek seni... Dinliyorum! anlat hadi... Demek sonsuza dek kaçıyormuş insan kendisinden...
Can Dündar
Yanımızdakileri kırıp geçirdik, incitip üzdük de, hep ulaşamadıklarımıza sakladık söyleyemediğimiz o güzel sözleri... Özlediğimiz sevgiden delice korktuk biz arkadaş... Sevmek bizim için sınırlarımızdan hiç çıkmamaktı. Kendi sınırlarımızda sevmek hep kapana kısılmaktı. Bu korku yüzünden hep karşımızdaki insanların sevgisini eksik bulduk, küçümsedik onların sevgisini, yeni heyecanlar arama isteği vardı. "Bir kişide takılı kalmak ne kadar basit" diyorduk. Gözümüz hep uçan kuşlardaydı. Yüksek dağların en tepesinden bakıyorduk insanlara biz. Sorun bizdeydi arkadaş. Sevgiye inançsız olan bizdik... Bir insan bizi sevmeye başladığında, yenildiğinde sevgimize; ondan uzaklaşır, nasıl da tiksinirdik sevgilerinden biz. Ama bizden biraz uzaklaşmaya görsünler onları yana yakıla nasıl da arardık. Çünkü biz sevilmeye alışmıştık, hatırlasana nasıl da ihtiyaç duyardık seslerine, kokularına.
Kaybolmuştuk dağıttığımız sevgilerde. Kim bizi seviyordu? biz kimi seviyorduk? Sınırlar erir, karışırdı her şey. Öksüz, sahipsiz bir sevgimiz vardı ama onu kime vereceğimizi şaşardık. İnanırlardı bize, inanırlardı o öksüz, sahipsiz, başıboş sevgimize.
Çünkü çevremizdeki herkes o kadar hasretti ki sevgiye... Çünkü onlar da bizim gibi sınırlar içinde büyümüşlerdi, açılamıyorlardı. Kendilerini tanıyamadan çıkamazlardı, sınırdan izinsiz çıkış yoktu bize, sevgiye geçit yoktu. Kaç zamandır kendimizi kandırdık arkadaş. Kimi sevenler şarkılarda yaşatır sevdiğini, kimi eski cüzdanındaki eski, soluk bir resimde, kimi ise hayallerle süsledi sınırlı dünyasında anlatacak çok şeyleri yoktur. Çok olan sadece çektikleri acılardır sınırlı dünyalarında. Bunu bilirler arkadaş, ama kıramazlar zincirlerini...
Aşkı, sevmeyi, sevilmeyi kendimizi adamayı o kadar çok özlemişken, aynı zamanda ikiyüzlülükte içimize işlemişti. Kendimden biliyorum, gözümüzde hayatımızın zerre kadar önemi yoktu. Gerektiğinde hayatımızı hiçe sayacak kadar kahraman ama bir o kadar da yalancı ve riyakardık arkadaş.
Patlayıcı bir madde gibi taşırdık sevgileri. Kaygı dolu, ürküntü dolu bir sır gibi taşırdık sevgileri. Okuduğumuz yoksulluk romanlarında, gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filmlerde anlatılan kahramanların hayatlarından daha berbattı hayatımız aslında. Ama kendimize duymadığımız şefkati onlara duyardık... Birbirimize ne kadar ne kadar üzüldüğümüzü gösteremediğimizden, birbirimizin derdine yeterince eğilemediğimiz için bu filmlerdeki kahramanların hayatlarına ağlardık doyasıya...
Aslında birbirimizi çok sevmek istiyorduk, ama nedense çok utanıyorduk bundan ve hep erteliyorduk. Yürürken sokakta karanlıklar eşlik ederdi yalnızlığımıza. Sokağın sonunda o gökyüzünün yalancılığı bizi de vururdu kaybolan o sahipsiz aşkları da... Biliyor musun bugüne kadar hep seviyormuşum gibi yaptım ben. Aslında onları tanımıyordum ben, ama yine de ihtiyacım vardı sevgilerine. Bağışlasınlar beni ve unutmasınlar; onlar adına onlardan daha çok acı çektim ben... Bir tek seni tanıyorum aslında ben... Bir tek seni... Dinliyorum! anlat hadi... Demek sonsuza dek kaçıyormuş insan kendisinden...
Can Dündar