RuYa_GuZeLi
09-20-2006, 07:52 PM
hangi roman kahramanından betimlemeler olmalı; olmalı mı?
kusulamayan, gittikçe içinde ağırlaşan, kimliğini kokutan
içinde kaldıkça baygınlaştıran, önce hayata buğulu parmaklıklarla bakmanı,
sonra da o parmaklığa çarşaf asıp ayaktayken yatmanı eyleme döktüren
duyguyu hep birilerine değdirip mi anlatmalı?
parmaklarım ağrıyor, avucumu açıyorum perdeler yanıyor!
ne matkapla, ne kazayla, ne de otopsiyle
bir delik, kafa tasında, koca bir delik,
halbuki iki neşter darbesi alınca ölür; içindeki et; mantık tık tık;
ha bir de, kalbimin iki parmak altında bir delik;
orda başka ses; çığlık çığlık;
asılı kurallar, ezber cümleler, yapışmış mimikler; en nefret ettiği şeyler.
derebeyi mantık, yol bulurken kendine, çığlık dağılır yerden göğe,
yapışır mantığın ağdalı yanı varlığın duygusal şuuruna,
ağırlaşır çığlık, mantığa bulanır ve gömülür yerine!
mantık ürerken, savaş verir içine kapattığın çığlık!
sıcak basar, ruhun topuklarında atar;
için içine sığmaz, bedeni parmaklık olmuşlarda çığlık azar,
kulaklarında onay vermeden dinlediğin sesler topluluğu
daha dinlerken kana karışır; mantık tık tık!
dinlemekten yorulur, sürünerek gelirsin; bu senin yenilişin…
ayaklarından yayılır gider evrene küskün çığlık
uyumak, kurtuluşmuş; mantıklıların kusuşu,
bitmiş bedene ani soğuk şoku; mantığın memur duruşu!
kurulmuş saat gibi ilerler tık tık tık…
kadını aşık eden bir şehre sığamadığın vakit bitmiştir her şey
aşkaysa çığlık; kapı çalar tık tık tık !
bir de bakmışsın karşında mantık.
diyecek ki sana “gel içelim”
soracaksın “Neye?”
cevabı, genelde sonun olur dinleme
çok istiyorsan söyleyeyim; “aşka atılmamış çığlıkların birikmişliğine…”
ama kapıyı açmadan önce
kalbin iki parmak altındaki delikten bak içine
yoksa zaten sen kendin de içersin
aşık olduğuna atamadığın çığlığı yayarken evrene; işte böyle…şerefe.
kusulamayan, gittikçe içinde ağırlaşan, kimliğini kokutan
içinde kaldıkça baygınlaştıran, önce hayata buğulu parmaklıklarla bakmanı,
sonra da o parmaklığa çarşaf asıp ayaktayken yatmanı eyleme döktüren
duyguyu hep birilerine değdirip mi anlatmalı?
parmaklarım ağrıyor, avucumu açıyorum perdeler yanıyor!
ne matkapla, ne kazayla, ne de otopsiyle
bir delik, kafa tasında, koca bir delik,
halbuki iki neşter darbesi alınca ölür; içindeki et; mantık tık tık;
ha bir de, kalbimin iki parmak altında bir delik;
orda başka ses; çığlık çığlık;
asılı kurallar, ezber cümleler, yapışmış mimikler; en nefret ettiği şeyler.
derebeyi mantık, yol bulurken kendine, çığlık dağılır yerden göğe,
yapışır mantığın ağdalı yanı varlığın duygusal şuuruna,
ağırlaşır çığlık, mantığa bulanır ve gömülür yerine!
mantık ürerken, savaş verir içine kapattığın çığlık!
sıcak basar, ruhun topuklarında atar;
için içine sığmaz, bedeni parmaklık olmuşlarda çığlık azar,
kulaklarında onay vermeden dinlediğin sesler topluluğu
daha dinlerken kana karışır; mantık tık tık!
dinlemekten yorulur, sürünerek gelirsin; bu senin yenilişin…
ayaklarından yayılır gider evrene küskün çığlık
uyumak, kurtuluşmuş; mantıklıların kusuşu,
bitmiş bedene ani soğuk şoku; mantığın memur duruşu!
kurulmuş saat gibi ilerler tık tık tık…
kadını aşık eden bir şehre sığamadığın vakit bitmiştir her şey
aşkaysa çığlık; kapı çalar tık tık tık !
bir de bakmışsın karşında mantık.
diyecek ki sana “gel içelim”
soracaksın “Neye?”
cevabı, genelde sonun olur dinleme
çok istiyorsan söyleyeyim; “aşka atılmamış çığlıkların birikmişliğine…”
ama kapıyı açmadan önce
kalbin iki parmak altındaki delikten bak içine
yoksa zaten sen kendin de içersin
aşık olduğuna atamadığın çığlığı yayarken evrene; işte böyle…şerefe.