RuYa_GuZeLi
09-20-2006, 07:58 PM
Aşkı hep bir duvara benzetmişimdir ve aşkı yaşayanları da ustalara
Yaşananları ise tuğlalarıdır bu duvarın ve yaşanılanlar yan yana üst üste koyuldukça yükselen bir duvar.
İlk başlandığında, her şey o kadar güzeldir ki, tuğlalar muntazamdır ve ölçüp biçilip yerine konur
Hep iki kişi başlanır bu duvar örülmeye ama zaman geçtikçe ve duvar yükselmeye başladıkça, birçoğunda nedense tek başına devam edilir!
Ah o zaman! Zaman geçtikçe yağmurlar yağmaya başlar duvarın üstüne, örmeyi bırakırlar ama akılları hep duvardadır. Kimi duvar çabuk yıkılır, dayanamaz yağmurlara. Kimi duvar az hasarla kurtulur. Sonra güneş açar kaldıkları yerden devam ederler ayakta kalanlar.
Bazen, tuğlaların ördüklere duvara yakışmadığını düşünürler üzülürler. Bazen de tuğlalar yerine uymaz, yontarlar tuğlaların orasını burasını ve etrafını tecrübeleri dâhilinde doldurup yılmazlar olumsuzluklardan.
Bazen ördükleri duvar sert rüzgârlara dayanamaz içinden tuğlalar düşer. Ancak kararlıysalar duvarı örmeye. Düşen tuğlaları inatla alıp tekrar yerine koyarlar.
Tam çok güzel bir duvar olduğunu düşünmeye başlarken, içinde bazı tuğlaların renk değiştirmesi bozar duvarın güzelliğini. Kendi kendilerini sorgular ustalar!
Gerçekten rengi değişen tuğlalar mıdır, yoksa duvara bakışları mı?
Kısır döngülerine düşerler bu sorguların. Başka duvarlarla kıyaslamaya başlarlar nedense! Oysa ilk başladıklarında en güzel duvar kendilerininkidir ve en iyi duvar ustası onlar olacaktır, öyle söz vermişlerdir birbirlerine.
En çok can sıkanda duvarı iki kişi örmeye başlamışken, diğerinin duvarın tam yarısında, artık umursamaz davranmasıdır. İşte bir kısır döngü ve sorgular muamması başlar!
Acaba o mu umursamıyor artık duvarı yoksa ben mi onun umursamadığını sanıyorum? Aslında, soruyu soranın cevabı ile yüzleşmeye korktuğu bir sorudur bu!
Çünkü duvarı seviyordur ve duvar yıkılırsa kendisinde onun altında kalacağını biliyordur.
Cevapsa bu duvarı yıkabilir!
O yüzden hiç soramaz karşısındakine ve hep kendisi ile kalır sorgusu.
Günler geçtikçe duvar onların ustalığını aşmaya başlar, çünkü yaşananlar çoğalmış ve her çoklukta olduğu gibi, bu çoklukta da sorunlar başlamıştır.
Artık duvara konulan taşların yamuk olanlarının hangi usta tarafından yanlış konulduğu gibi hatalı bir tartışmanın içine düşerler. Oysa yapılması gereken kimin tuğlayı yanlış koyduğundan ziyade, o yanlışın nasıl düzeltebilineceğini olması gerektiğini unuturlar.
Duvarın örülmesi durmuştur ama ustalar kısır tartışmaların içinde bunun farkına bile varamazlar.
Oysa düne kadar, duvarın ne kadar sağlam olduğunu düşündüklerini anımsar içlerinden birisi. Son bir gayretle, duvarı örmeye devam etmeliyim bunca emek boşuna mı deyip tam duvarı örmeye başlamışken…
Ustalardan diğeri duvarın en altından bir taş çeker ve duvarı örmeye çalışanın, duvarı tutma çabaları fayda etmez. Duvar yıkılır.
İşte o duvar yıkıldığında, nedense hep, taşı duvardan çeken değil de, duvarı yıkılmasın diye tutmaya çalışan, duvarın altında kalıp ezilen olur.
Yıkılmayan duvar yok mudur? Elbette vardır.
Ancak, bunca yıkık duvarın ve o duvarların altından çıkan iniltilerin eşliğinde.
Yıkılmayanlarını görmek çok zordur.
O yıkılmaz duvarı görmek isteyenin aslında yapacağı tek şey, o duvarı örecek ortağı bulup, beraber o duvarı örmesidir.
Umarım sizin duvarlarınız hiç yıkılmaz ve adı “aşkı abide” olur
Yaşananları ise tuğlalarıdır bu duvarın ve yaşanılanlar yan yana üst üste koyuldukça yükselen bir duvar.
İlk başlandığında, her şey o kadar güzeldir ki, tuğlalar muntazamdır ve ölçüp biçilip yerine konur
Hep iki kişi başlanır bu duvar örülmeye ama zaman geçtikçe ve duvar yükselmeye başladıkça, birçoğunda nedense tek başına devam edilir!
Ah o zaman! Zaman geçtikçe yağmurlar yağmaya başlar duvarın üstüne, örmeyi bırakırlar ama akılları hep duvardadır. Kimi duvar çabuk yıkılır, dayanamaz yağmurlara. Kimi duvar az hasarla kurtulur. Sonra güneş açar kaldıkları yerden devam ederler ayakta kalanlar.
Bazen, tuğlaların ördüklere duvara yakışmadığını düşünürler üzülürler. Bazen de tuğlalar yerine uymaz, yontarlar tuğlaların orasını burasını ve etrafını tecrübeleri dâhilinde doldurup yılmazlar olumsuzluklardan.
Bazen ördükleri duvar sert rüzgârlara dayanamaz içinden tuğlalar düşer. Ancak kararlıysalar duvarı örmeye. Düşen tuğlaları inatla alıp tekrar yerine koyarlar.
Tam çok güzel bir duvar olduğunu düşünmeye başlarken, içinde bazı tuğlaların renk değiştirmesi bozar duvarın güzelliğini. Kendi kendilerini sorgular ustalar!
Gerçekten rengi değişen tuğlalar mıdır, yoksa duvara bakışları mı?
Kısır döngülerine düşerler bu sorguların. Başka duvarlarla kıyaslamaya başlarlar nedense! Oysa ilk başladıklarında en güzel duvar kendilerininkidir ve en iyi duvar ustası onlar olacaktır, öyle söz vermişlerdir birbirlerine.
En çok can sıkanda duvarı iki kişi örmeye başlamışken, diğerinin duvarın tam yarısında, artık umursamaz davranmasıdır. İşte bir kısır döngü ve sorgular muamması başlar!
Acaba o mu umursamıyor artık duvarı yoksa ben mi onun umursamadığını sanıyorum? Aslında, soruyu soranın cevabı ile yüzleşmeye korktuğu bir sorudur bu!
Çünkü duvarı seviyordur ve duvar yıkılırsa kendisinde onun altında kalacağını biliyordur.
Cevapsa bu duvarı yıkabilir!
O yüzden hiç soramaz karşısındakine ve hep kendisi ile kalır sorgusu.
Günler geçtikçe duvar onların ustalığını aşmaya başlar, çünkü yaşananlar çoğalmış ve her çoklukta olduğu gibi, bu çoklukta da sorunlar başlamıştır.
Artık duvara konulan taşların yamuk olanlarının hangi usta tarafından yanlış konulduğu gibi hatalı bir tartışmanın içine düşerler. Oysa yapılması gereken kimin tuğlayı yanlış koyduğundan ziyade, o yanlışın nasıl düzeltebilineceğini olması gerektiğini unuturlar.
Duvarın örülmesi durmuştur ama ustalar kısır tartışmaların içinde bunun farkına bile varamazlar.
Oysa düne kadar, duvarın ne kadar sağlam olduğunu düşündüklerini anımsar içlerinden birisi. Son bir gayretle, duvarı örmeye devam etmeliyim bunca emek boşuna mı deyip tam duvarı örmeye başlamışken…
Ustalardan diğeri duvarın en altından bir taş çeker ve duvarı örmeye çalışanın, duvarı tutma çabaları fayda etmez. Duvar yıkılır.
İşte o duvar yıkıldığında, nedense hep, taşı duvardan çeken değil de, duvarı yıkılmasın diye tutmaya çalışan, duvarın altında kalıp ezilen olur.
Yıkılmayan duvar yok mudur? Elbette vardır.
Ancak, bunca yıkık duvarın ve o duvarların altından çıkan iniltilerin eşliğinde.
Yıkılmayanlarını görmek çok zordur.
O yıkılmaz duvarı görmek isteyenin aslında yapacağı tek şey, o duvarı örecek ortağı bulup, beraber o duvarı örmesidir.
Umarım sizin duvarlarınız hiç yıkılmaz ve adı “aşkı abide” olur