Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Fallaci'nin akıl sağlığı niçin bozuldu


DHeMLy-CHaY
09-21-2006, 10:06 AM
İslam düşmanı bir kimliğe bürünen ünlü İtalyan gazeteci ve yazarı "son yıllarda şaşkınlıkla izliyordum” diyen Mustafa Yürekli, Fallaci’nin akıl sağlığını bozan etkenleri yazdı.

Dünyaca ünlü İtalyan gazeteci ve yazar Oriana Fallaci öldü. Fallaci, son yıllarda İslam’ın Avrupa’yı tehdit ettiğini savunan kitaplar yazmıştı. “Fallaci’yi son yıllarda şaşkınlıkla izliyordum.” diyen Mustafa Yürekli, 11 Eylül’den sonra Fallaci’nin akıl sağlığının bozulduğunu söylüyor.

Fallaci Müslümanların Avrupa’dan kovulmasını istiyor, doğduğu yer Floransa’da inşası planlanan cami için “eğer yapılırsa ellerimle havaya uçururum” diyordu. Tehdidin ‘İslamcı Terör’ değil, doğrudan Müslümanlar olduğunu anlatan kitaplar yazıyordu. 1972’de röportaj yaptığı ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’a (Vietnam’dan konuşmak istemediği için) “seni gidi ***, faşist” diyebilen bu kadın, dünyaya faşizan gözlerle bakan biri olup çıkmıştı.

Mustafa Yürekli, ünlü İtalyan yazar Oriana Fellice’yi tanıtıyor ve son yıllarda yaşadığı değişimin sosyo-psikolojik çözümlemesini yapıyor.. Ayrıca bu bağlamda Avrupa’daki “İslam fobisi”ni sorguluyor.

KALEM TUTAN EL CAMİYE BOMBA KOYABİLİR Mİ?

İtalyan haber ajansı ANSA, İslam düşmanlığıyla tanınan, dünyaca ünlü İtalyan gazeteci ve yazar Oriana Fellice’nin 15 Eylül 2006 günü kansere yenik düşerek Floransa’da 76 yaşında öldüğünü duyurdu.

Oriana Fellice son dönemlerinde İslam’a karşı savaş açtığını ulu orta açıklıyordu. "Eğer Leonardo Da Vincilerin, Raffaelloların, Giottoların sanat kenti Floransa’ya cami dikilirse kendi ellerimle havaya uçururum" demişti. Fallaci artık hep bu sözleriyle hatırlanacak.

Yaşadığım İstanbul’da kiliseler, havralar açık.. Ama Fallaci, doğup büyüdüğü Floransa’da cami görmek istemiyor.. Kalem tutan elleriyle bomba koyacağını söylüyordu. Fallaci’nin davranışları çok şaşırtıcıydı. Irkçılığı yasaklayan İslam’ı yeni Nazi dehşetine benzetmesi yok mu, asıl bu çok gülünçtü: "Ben Müslüman ülkelerde haç takamıyorum; onlar benim ülkemde istedikleri gibi hareket edip bizleri tehdit bile edebiliyorlar. Bunun nedeni ise başımızdakiler. Prodi ve Berlusconi gibi şapşallar bunun için benim oyumu alamadılar" diyordu.

Evet, Fallaci, görüşleriyle giderayak İslam’a büyük bir düşmanlık gösterdi: "Floransa’da benim evime yakın bir yerde İslam Kültür Derneği adı altında cami de inşa edilecekmiş. Ben Da Vincilerin, Raffaelloların, Mikelanjların, Giottoların muhteşem eserleri arasında 24 metrelik bir minareyi görmek istemiyorum. İlk işim bomba koyarak kendi ellerimle havaya uçurmak olacaktır.” dedi.

Oysa Hıristiyanlığın inanç esaslarını paylaşmıyordu Oriana Fallaci; yaşamı boyunca Katolik mezhebine karşı pozisyon almıştı. Fakat 2005 Ağustos’unda gizli bir şekilde Papa XVI. Benoit tarafından kabul edildi.. Dini inanışı olmadığı halde İslam düşmanlığı göstermesini ‘Avrupa’nın Hıristiyan kimliğine bağlılık’ olarak değerlendiriyordu. Kendisini tuhaf bir şekilde ‘’Hıristiyan athe’’ olarak tanımlıyordu.

Oriana Fallaci, o dünyaca ünlü feminist, sosyalist yazar, gidere ayak döneklik yapmış soldan sağa geçmişti. Siyasi çizgisindeki bu kırılmayı da kendisini "Batı Kültürü'nün savunmasına" adadığını söyleyerek kapatmaya çalışmıştı..

ELLİCE PROVOKATİF BİR YAZARDI

Peki ama niçin “Floransa’ya cami dikilirse kendi ellerimle havaya uçururum" diyordu ünlü İtalyan kadın gazeteci-yazar Oriana Fallaci? Peki ama niçin Floransa’yı örnek veriyordu? Çünkü o 29 Haziran 1929 tarihinde Floransa'da doğdu.

Fallaci, gözü kara bir gazeteciydi; İkinci Dünya Savaşı sırasında, 14-15 yaşlarındayken faşist lider Mussolini karşıtı partizan bir gruba katıldı ve İtalya’da faşist rejime karşı direndi. Gazeteciliğe de, Vietnam savaşı sırasında çok küçük yaşta giren ve uzun yıllar dünyanın en tehlikeli bölgelerinde savaş muhabirliği yapan Fallaci, ABD, Fransa ve Almanya’da da büyük gazetelerle çalıştı. Daha sonraları Ortadoğu politikası konusunda uzmanlaştı.

Vietnam, Orta Doğu ve Latin Amerika'da dolaştığı yıllarda birkaç kez ölümün eşiğinden döndü. Fallaci yaptığı mülakatlar ve savaş röportajları ile dünya çapında üne kavuştu. Fallaci birçok ünlü ile son derece kaba ve provokatif bir üslupla yaptığı röportajlarla dikkatleri çekti. Büyük bir pervasızlıkla şöhret merdivenlerini tırmandı. Sözünü sakınmayan ve muhalif bir isim olarak tanındı.

Oriana Fallaci, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'a da bir röportajında Vietnam Savaşı’nın nafile bir savaş olduğunu kabul ettirmişti. Kissinger daha sonra bu röportaj için "Hayatım boyunca bir basın mensubuyla yaptığım en felaket söyleşi oldu" dedi.

Kariyeri boyunca Yaser Arafat, Kral Hüseyin, Zülfikar Ali Butto, Muammer Kaddafi, ve Şah Rıza Pehlevi ve Humeyni gibi müslüman ve Henry Kissinger, İndra Gandi, Willy Brandt gibi pek çok gayrimüslim ünlü siyasiyle büyük yankı uyandıran röportajlar yapan Fallaci, Humeyni'yle yaptığı söyleşi sırasında başörtüsünü çıkardı. Bu verilen fırsatı kötüye kullanmaktı. Üstelik kendisi 50 küsur yaşındaydı, dolayısıyla yaptığı apaçık edepsizlikti.

Röportajlarının yanı sıra kitaplarıyla da adından söz ettiren Fallaci ilki 1967’de 'Hiçbir Şey' ikincisi ise 1971'de 'Bırak Öyle Kalsın' adlı kitaplarıyla olmak üzere iki kez St. Vincent Gazetecilik Ödülü aldı. Yazarlık kariyerini "Beni yazmaya teşvik eden şey ölüme olan obsesyonumdur" diye niteleyen Fallaci, Türkçeye de çevrilen 'İnşallah' kitabıyla da 1979'da Viareggio Ödülü kazandı.

PAPA’YA DESTEK VEREN BİR ATEİST

11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta ikiz kulelere düzenlenen saldırının ardından Müslüman dünyasını hedef alan ayrımcı yazılar kaleme aldı. Böylece İslam dünyasına savaş açan Fallaci, Batı’nın İslam tehlikesini, 1453’te İstanbul’un fethi ile yaşamaya başladığını iddia eden kitaplar da kaleme aldı.

Fallaci, İslam dininin "demokrasi ile uyumlu" olmadığını da ileri sürdü. 2004 yılında yayımlanan 'Aklın Gücü' ( La Forza della Ragione) kitabında Avrupa'nın İslam tarafından istila edildiğini, bir koloni haline dönüştüğünü, kıtanın adının 'Eurabia' olması gerektiğini yazdı. “Avrupa kıtasına artık Europe değil, Eurabia demek gerekir.” diye iddia ediyor “İslamiyet” dendi mi tüyleri diken diken olan ve sadece önyargılarla hamaset edebiyatı yapan İtalyan gazeteci Fallaci, “Eskiden savaşlar aracılığıyla fiziksel işgal peşindeydi Müslümanlar, şimdi kültür aracılığıyla işgal edecekler Avrupa kıtasını…” şeklinde konuşuyordu.

Son yıllardaki çalışmaları, tamamen farklı bir boyut kazandı. 2002’de yayımlanan kitabı ‘’Öfke ve Gurur’’ kitabı skandal yarattı. Fallaci, ‘Öfke ve Gurur’ kitabındaki, “Müslümanlar tavşanlar gibi ürüyor; Allah’ın çocukları günün beş vaktini k.çlarını havaya dikerek harcıyor” ifadeleriyle de Müslümanlar’dan büyük tepki çekmişti.Bu kitap 11 Eylül 2001’deki saldırının şoku altında yazılmıştı. Tam bir Müslüman karşıtı olarak yazıyordu. Bunun üzerine başlayan tartışmalar onu soruşturmalık yaptı. Adel Smith adında bir Müslüman İtalyan tarafından şikâyet edilmiş ve İtalyan Ceza Yasası'na göre, devlet tarafından kabul edilen bir dini kötülemek suç oluşturduğu için de kendisine hakkında dava açıldıı. İtalya ve Fransa’da da hakkında “ırksal nefreti kışkırtmaktan” dava açıldıı. Fallaci, Müslümanları tahrik eden yorumları sebebiyle İtalyan yetkililerin kovuşturmalarına sık sık muhatap olmuş, bu yüzden de New York'a yerleşmişti.

Müslümanların batı dünyasına entegrasyonu konusunu da “kabus” diye nitelendiren Fallaci, Papa 16. Benedikt’in Türkiye ile ilgili "AB’ye girmemesi gerekir" sözlerinin de koyu bir destekçisi oldu.

Türkçeye 'İnşallah'ın yanı sıra 'Doğmamış Bir Çocuğa Mektup' kitabı da çevrilen Fallaci, hayatının son dönemlerinde İslam'a karşı yaptığı sert çıkışlarla İslam dünyasından ve müslüman aydınlardan büyük tepki almıştı.

FALLACİ YALNIZLIKTA AKIL SAĞLIĞINI YİTİRDİ

Bir keresinde “Kızdığımda kendim için bile tehlikeli olurum.” demişti. Hayatında hep tutku olsun istedi. Ne var ki 90’ları, daha çok inzivada geçirdi Fallaci. Işıksız, yönsüz, hedefsiz inziva insanı olgunlaştırmaz, çürütürdü... İnsanlardan uzaklaşma giderek insanlardan tiksintiye dönüşürdü. Huzur değil, korku sarardı insanı. Sanırım Fallaci için de öyle olmuştu.

Ağzını her açışında ya şiddet ya da tiksinti sözcükleri dökülüyordu. Şimdi son zamanlarda kaleme aldığı kitaplarına ve kendisiyle yapılmış kimi söyleşilere bakıyorum da ne çok şeyden tiksintiyle söz ediyormuş...

Çok hareketli bir hayatın sonunda bir kenara atılmış olmak, hareketsiz kalmak onu deprasyona sokmuş olmalı.. Akıl sağlığını kaybetmiş olmalı.. O İslam düşmanlığıyla içine düştüğü yalnızlık kuyusundan çıkmaya çalıştı.. Fakat savunur gibi yaptığı Hristiyan Avrupa ona yardımcı olmadı, elinden tutup yalnızlıktan çıkarmadı. İslam düşmanlığı ve şiddet dolu açıklamaları onu büsbütün yalnızlaştırdı.

“İSLAM FOBİSİ” KİMİN İŞİNE YARIYOR?

Oriana Fallaci Türkiye’nin AB’ye üyeliğine şiddetle karşı çıkıyordu. İslam’ın Türkiye sayesinde Avrupa’yı istila edeceğini ve yakın bir gelecekte kıtada Avrupalı kalmayacağını da öne sürüyordu.

Fallaci kadar provokatif olmamakla beraber, ünlü Amerikalı tarihçi Bernard Lewis de İslam fobisini kışkırtanlardan. Avrupalıların doğum oranlarının son derece düşük, ama Avrupa’daki Müslümanların doğum oranlarının gayet yüksek olduğuna dikkat çekerek, bu gidişle, bu yüzyılın sonunda Avrupa kıtasının “Magrep”in bir parçası haline geleceğini söylemesinin üzerinden henüz çok az zaman geçti.

Ardından Francis Fukuyama katıldı bu kervana. Avrupa’nın “İslam tehlikesi”yle yüzleşemediğini ima ederek, ABD ile Avrupa’yı uzun uzun kıyasladığı yazısında, farklı kültürleri bir potada eritmeyi başaran ABD’den yana umutlu, etnik ve dinsel farklılıkları hazmedemeyen Avrupa’dan yana umutsuz olduğunu söyledi.

Gün geçmiyor ki, kimisi daha temkinli, kimisi daha provokatif bir dille yazılmış bir “yaklaşan İslam tehlikesi” yazısı/kitabı çıkmasın Avrupa basınında ya da yayın dünyasında. Son zamanlarda peş peşe gelen terör girişimleri de “korku ve hamaset tellalları”nın ekmeğine yağ sürüyor. Yapılan genellemeler, Avrupa’daki Müslüman toplulukları dışlamaya, onların dışlanması ise “medeniyetler çatışması” tezine inananları mutlu edecek türden iki yönlü genellemelerin üretimine yarıyor sadece.

Bugün Avrupa’nın toplam nüfusu 500 milyonun üzerinde. Bunun neredeyse 16 milyonu Müslüman. Ortada ne bir “rakamsal ağırlık” söz konusu, ne de terörist yöntemlerin ve radikalizmin geniş kitleler tarafından benimsendiği söylenebilir. Tam tersine, Avrupa’daki Müslümanların önemli bir kesimi kendilerini hem dinlerine hem de içinde yaşadıkları Avrupa ülkesine bağlı saymakta temel bir çelişki görmüyorlar. “Ben İngiltere’ye değil sadece İslam’a bağlıyım.” diye açıklama yapan ve son dakikada yakalanan suikast bombacıları azınlığın da azınlığı. Onlar dinlerinden dolayı ayrımcılığa uğramamak, “potansiyel terörist” muamelesi görmemek, temel hak ve özgürlüklerden tıpkı diğer Avrupa vatandaşları gibi yararlanmak istediklerini belirtiyorlar her fırsatta.

Tüm bunların yanı sıra, “İslam fobisi” üreten teorisyenlerin ve gazetecilerin ısrarla görmezden geldikleri bir nokta var. Tek ve homojen bir “Avrupa İslamı”ndan söz etmek mümkün değil. Türklerle Pakistanlılar ya da Faslılar ile Bangladeşliler arasında kültürel, tarihsel, zihinsel olarak önemli farkılılıklar ve çeşitlemeler var. Bırakın Avrupa özelinde, salt İngiltere özelinde dahi son derece geniş bir inanç, yorum ve yaşam çeşitliliği var. Belli konularda Türkler kendilerini, farklı dinden gelen Akdenizli diğer göçmenlere daha yakın hissediyorlar. Ya da Uzak Doğulular birbirlerine… İç içe geçmiş nice çemberler ve kategorileri kesip geçen kriterler var göçmen topluluklarının dokusuna baktığımızda…

Peki, tüm bu verilere rağmen, neden ve nasıl artıyor “İslam fobisi”? İslam’a karşı bir hakaretâmiz ve hamaset yüklü söylem tutturulmuş gidiyor.. Bu eğilimin başını çekenlerden biri de Oriana Fellice’ydi hiç şüphesiz. Bu yanlış söylemi kullanmak kimlerin işine geliyor acaba? Ve en önemlisi: Avrupalı aydınlar ve demokratik unsurlar, “bu korku ve hamaset tellalları”na karşı niçin bir şeyler yapmıyorlar?