PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Kaybolan yıllar!


Bostandere
10-12-2006, 02:51 AM
Dünya 2.’si Nazmi Avluca, uzun süre milli takımdan uzak kaldığını belirterek, “Kilomda Hamza vardı, kadroya giremiyordum. Onun 96’ya çıkması önümü açtı, ama artık çok geç, Pekin son durak” dedi.
Bazı sporcular vardır, gözünüzün önündedir... Ama kimse görmez. Arada bir farkedilirler! Aslında tam bir görev adamıdırlar. Aldıkları görevi layıkıyla yerine getirmek için ellerinden geleni yaparlar. Canla başla çalışırlar. Sessizdirler, sakindirler, efendidirler. Bu nedenle hep kıyıda köşede kalırlar. Haksızlığa uğradıklarında susarlar. İçlerine atarlar. Elde ettikleri başarılar bile hakettiği yankıyı bulmaz. O nedenle kırgındırlar.

Başarısı yankı bulmadı
Dünya ve Avrupa Şampiyonu Nazmi Avluca da bu tür sporcuların kategorisine giriyor. Ne zaman milli mayoyu giyse terinin son damlasına kadar mücadele eder. Göğsünde taşıdığı Ay-Yıldız’ın çoğunlukla hakkını verir. Gittiği her şampiyonadan madalya getirir. Getiremese bile dövüşe dövüşe çekilir. Minderde ona ‘buz adam’ derler. O kadar sakin ve kontrollüdür ki, rakiplerinin her türlü tahrikine rağmen sinirlenmez, oyuna gelmez. Bu durumu rakiplerini daha da sinirlendirir. Bu da ona avantaj sağlar. Çin’in Guangzhou kentinde yapılan son Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya alarak ülkemiz adına en parlak sonucu elde eden Nazmi Avluca’nın bu başarısı bile hakettiği ilgiyi göremedi. Zira aynı gün Hamza Yerlikaya’nın şok ‘tuş’u vardı. Asrın Güreşçisi’nin bu beklenmedik yenilgisi daha fazla ön plana çıktı. İlerleyen günlerde de milli takımın dünya şampiyonluğu bu kez Nazmi’nin başarısını gölgeledi. Oysa, bu şampiyonlukta değirmene en fazla suyu taşıyan oydu; aldığı 9 puanla...

Evi botanik parkı gibi...
Milli Takım’ın Dünya’nın zirvesine çıkmasını dahi büyük bir sükunetle karşılayan Avluca’ya ‘Neden bu sakinlik’ diye sorduğumda aldığım cevap benim için değil ama bilmeyenler için ilginçti: “Ben boş zamanlarımda çiçeklerle uğraşırım. Evimde her türden çiçek var. Onlara bakarım, büyütürüm. Ayrıca kıra bayıra çok çıkarım. Hayvanlarla ilgilenirim. Doğayı çok seviyorum. Bütün bunlar bana dinginlik veriyor. Sakinliğimi buna borçluyum. Doğada huzur buluyorum. Bu da minderdeki sukünetime yansıyor.”

1999’da Atina’da kariyerindeki ilk Dünya Şampiyonluğu’nu elde eden Nazmi Avluca, 2 yıl sonra İstanbul’da Avrupa Şampiyonu oldu. Ardından yolları Hamza’yla kesişti. Çünkü onun kilosuna çıkmıştı. Bu da Nazmi’nin kariyerine sekte vurdu. Hamza olduğu için geri planda kaldı. Kendisi bunu normal karşılıyor. Hamza’ya hakkını teslim ediyor. Ancak kendisinin de iyi bir güreşçi olduğunu hatırlatıyor ve bu durum için yetkililere kırgın olduğunu söylüyor. Sebebini ise şöyle açıklıyor:

Hamza’yla yolu kesişince...
“Buna makul ölçülerde bir çözüm bulunabilirdi. Sonuçta sporcu spor yaptıkça formda kalır. Hamza’yı Dünya’ya beni de Avrupa’ya götürebilirlerdi. Yapmadılar. Hamza’yı bir üst kiloya çıkarabilirlerdi. O da yapılmadı. Bundan Hamza da zarar gördü. Her şampiyonada kilo düştü ve bundan olumsuz etkilendi. Eğer Hamza zamanında 96 kiloya çıkarılsaydı, ben bugünkü kariyerime bir kaç şampiyonluk daha eklemiş olurdum. Hem Hamza için, hem benim için hem de Türkiye için çok iyi olurdu. Şimdi Hamza’nın 96 kiloda neler yaptığını herkes görüyor. Benim de 84 kiloda... Olan alamadığım madalyalara ve kaybolan yıllarıma oldu. Artık 31 yaşındayım. Daha ne kadar gidebilirim ki? Pekin benim için son durak olacak. Orada altın alıp sporculuk hayatımı zirvede tamamlayacağım.”
Finale gelene kadar rakiplerini hallaç pamuğu gibi atan Avluca’ya, altın madalya mücadelesinde neden tutuk kaldığını soruyorum. Bu soru onu tekrar finalle yüzleştirince, önce iç geçiriyor ve ardından nedenini kendisinin de tam olarak bilemediğini belirterek sözlerini şöyle tamamlıyor:

Maç berabere, ama yenik!..
“Sanırım bu konuda tek suçlu benim. Mısırlı iyi bir güreşçi ama yenemeyeceğim adam değildi. Daha atak güreşebilirdim. Yapamadım. Gücümü bir türlü toparlayamadım. Üç kez kura atışı yapıldı, ikisi rakibimin lehineydi. Bu da önemli faktör oldu. Zaten bütün periyotlar 1-1 bitti. Bu şekilde Dünya Şampiyonluğu’nu kaybeden tek güreşçi benim herhalde. Ama bu da mazeret değil. Güreşte oyun yapamadın mı kazanamazsın. Bana iki kez oyun yapma fırsatı geldi. Yapamadım. Rakibimi yerden sökemedim. Yorgunluk mu, konsantrasyon eksikliği mi bilemiyorum. Ama yazık oldu. Bu fırsat bundan sonra ancak bir kez daha elime geçer. Zamanım kalmadı. Bu nedenle çok üzüldüm. Hatta maçtan sonra kimse teselli etmesin diye telefonumu kapadım. Üzüntümle başbaşa kaldım. Allah bir daha bunları yaşatmasın bana.”