CaKaLBoT
10-30-2006, 07:53 PM
Zekât, muhkem bir farizadır
Soru: Zekâtın, dinimizdeki yerini ve farz kılınmasındaki hikmetleri izah eder misiniz?
Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.
Zekât, ibadetlerin en büyüklerinden ve İslâm’ın beş temelinden biridir. Zekât, ALLAH’ın Müslüman zenginlere seneden seneye mallarının kırkta birini Müslüman fakirlere vermelerini emrettiği yıllık mali bir ibadettir. Namaz, bedenen yapıldığı gibi, zekât da mal ile yapılan bir ibadettir ve adeta namazın ikiz kardeşi gibidir. Kur’an-ı Kerim’de tam sekseniki yerde namaz ile zekât beraber zikredilmişlerdir. Bunun sebebi, namazla zekât arasında kuvvetli bir bağın oluşudur. Namaz, İslâm’ın direğidir. Namazı terkeden dininin direğini yıkmış olur. Zekât ise Ebu Derda (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin ifadesiyle: “İslâm’ın köprüsüdür.” (Tabarani el-Mu’cemu’l-Evsat; No: 8932; 9/432, Beyhaki Şuabu’l-İman; No: 2752; 3/20) Bu köprüden geçmeyen kurtuluşa eremez.
Zekât, hicretin ikinci yılında Ramazan orucundan evvel farz kılınmıştır. Zarurat-ı diniyyeden ma’dud, muhkem bir farizadır. Farziyeti: Kitap, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir. Bu hususta Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Resûlullah’a itaat ediniz ki İlahi rahmete kavuşturulasınız. (Nûr Suresi: 56) Abdullah b. Ömer (R.A.)’den rivayete göre Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur. ALLAH’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in ALLAH’ın Rasul’ü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek, Ramazan orucunu tutmak.” (Buhari; İman: 1,2, Tefsir; Sure: 2, Müslim; İman: 19-22; Tirmizi; İman: 3, Nesai; İman: 13) Ayrıca Abdullah b. Abbas (R.A.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Muaz b. Cebel (R.A.)’yu Yemen’e vali olarak gönderirken kendisine: “Ey Muaz! Sen kitab ehli olan bir kavim üzerine vali gidiyorsun. ALLAH’a ibadet etmek, onları çağıracağın ilk şey olsun. Onlar ALLAH’ı tanıdıkları zaman, ALLAH’ın onlara gündüz ve geceleri içinde beş vakit namaz farz kılmış olduğunu haber ver. Onlar bu namazları ifa ettikleri zaman da ALLAH’ın onlara mallarından alınarak fakirlere verilecek olan bir zekât vergisi farz eylediğini onlara haber ver. Ve sen, insanların mallarının en iyilerini almaktan da sakın.” (Buhari; Zekat: 40,63, Megazi: 60; Tevhid: 1, Müslim; İman: 29,31, Ebu Davud; Zekat: 5, Tirmizi; Zekat: 6, Nesai; Zekat: 46, İbn-i Mace; Zekat:1, A. b. Hanbel; 1/233, Darimi; Zekat: 1,9.)
Diğer yandan da asırlar boyunca bütün müçtehitler de zekâtın farz olduğu hususunda icma etmişlerdir. Sahabe (R.A.), zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği hususunda ittifak etmişlerdir. Zekâtın farz oluşunu inkâr eden kişi kâfir olur. Zekâtı verenler dünyada ödenmesi gereken bir borçtan, ahirette ise azabtan kurtularak sevaba müstehak olurlar. Zekâtı vermeyenler ise büyük bir günah işlemiş olurlar. Zekât borcunu ödemeyenler hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları ALLAH yolunda harcamayanlar, mallarından zekât, hayır ve hasenat hakkını ödemeyenler... yok mu? İşte bunlara pek acıklı bir azabı muştula!
O gün ki bunlar, üzerlerinde yakılacak cehennem ateşinin içinde kızdırılacak da o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak, “İşte bu, denilecek, kendiniz için toplayıp sakladıklarınız! Artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın!” (Tevbe Suresi: 34-35) Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurdu: “Sahibi, kendisindeki zekât hakkını vermediği zaman deve, kıyamet günü en kuvvetli haliyle sahibinin üzerine gelir ve onu tabanlarıyla çiğner. Koyun da kendisindeki zekât hakkını vermediği zaman en kuvvetli ve besili haliyle sahibi üzerine gelir ve tırnaklarıyla onu çiğner, boynuzlarıyla da ona vurur.” Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz devamla buyurdu: “Bu hayvanların haklarından birisi de su başlarında sütlerinin sağılması ve oradakilere sadaka edilmesidir.”
Yine Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz devamla şöyle buyurdu: “Sakın sizden hiçbiriniz kıyamet günü zekâtını vermediği davarını omuzunda bağırır halde taşıyıp gelmesin ve yardım isteyerek: Ya Muhammed! demesin. O zaman ben ona: Ben senin için hiçbir şey yapmaya malik değilim; ben ilahi emirleri tebliğ etmişimdir derim. Yine sizden hiçbiriniz zekâtını vermediği devesini böğürür halde omuzu üzerinde taşıyarak gelmesin ve: Ya Muhammed! demesin. Ben ona: Ben senin lehine hiçbir şeye malik olamıyorum; ben ALLAH’ın emir ve nehiylerini tebliğ etmişimdir, derim.” (Buhari; Zekat: 3.)
Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Kim ki, ALLAH kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse, kıyamet gününde zekâtı verilmeyen mal, sahibi için çok zehirli erkek bir yılan suretine konulur. Bu yılanın iki gözü üstünde iki nokta vardır. Bu azgın yılan kıyamet gününde mal sahibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar. Sonra: Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım; ben senin hazinenim, der”. (Buhari; Zekat: 3) Ebu Hureyre (R.A.) dedi ki: Bundan sonra Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şu ayet-i kerimeyi okudu: “ALLAH’ın, fadlından kendilerine verdiğini harcamakta cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar! Bil’akis bu, onlar için bir şerrdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası ALLAH’ındır. ALLAH ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.” (Ali İmran Suresi: 180)
Soru: Zekâtın, dinimizdeki yerini ve farz kılınmasındaki hikmetleri izah eder misiniz?
Cevab: Bismillâhirrahmanirrahim.
Zekât, ibadetlerin en büyüklerinden ve İslâm’ın beş temelinden biridir. Zekât, ALLAH’ın Müslüman zenginlere seneden seneye mallarının kırkta birini Müslüman fakirlere vermelerini emrettiği yıllık mali bir ibadettir. Namaz, bedenen yapıldığı gibi, zekât da mal ile yapılan bir ibadettir ve adeta namazın ikiz kardeşi gibidir. Kur’an-ı Kerim’de tam sekseniki yerde namaz ile zekât beraber zikredilmişlerdir. Bunun sebebi, namazla zekât arasında kuvvetli bir bağın oluşudur. Namaz, İslâm’ın direğidir. Namazı terkeden dininin direğini yıkmış olur. Zekât ise Ebu Derda (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin ifadesiyle: “İslâm’ın köprüsüdür.” (Tabarani el-Mu’cemu’l-Evsat; No: 8932; 9/432, Beyhaki Şuabu’l-İman; No: 2752; 3/20) Bu köprüden geçmeyen kurtuluşa eremez.
Zekât, hicretin ikinci yılında Ramazan orucundan evvel farz kılınmıştır. Zarurat-ı diniyyeden ma’dud, muhkem bir farizadır. Farziyeti: Kitap, sünnet ve icma-ı ümmetle sabittir. Bu hususta Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Resûlullah’a itaat ediniz ki İlahi rahmete kavuşturulasınız. (Nûr Suresi: 56) Abdullah b. Ömer (R.A.)’den rivayete göre Resulullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur. ALLAH’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in ALLAH’ın Rasul’ü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacc etmek, Ramazan orucunu tutmak.” (Buhari; İman: 1,2, Tefsir; Sure: 2, Müslim; İman: 19-22; Tirmizi; İman: 3, Nesai; İman: 13) Ayrıca Abdullah b. Abbas (R.A.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Muaz b. Cebel (R.A.)’yu Yemen’e vali olarak gönderirken kendisine: “Ey Muaz! Sen kitab ehli olan bir kavim üzerine vali gidiyorsun. ALLAH’a ibadet etmek, onları çağıracağın ilk şey olsun. Onlar ALLAH’ı tanıdıkları zaman, ALLAH’ın onlara gündüz ve geceleri içinde beş vakit namaz farz kılmış olduğunu haber ver. Onlar bu namazları ifa ettikleri zaman da ALLAH’ın onlara mallarından alınarak fakirlere verilecek olan bir zekât vergisi farz eylediğini onlara haber ver. Ve sen, insanların mallarının en iyilerini almaktan da sakın.” (Buhari; Zekat: 40,63, Megazi: 60; Tevhid: 1, Müslim; İman: 29,31, Ebu Davud; Zekat: 5, Tirmizi; Zekat: 6, Nesai; Zekat: 46, İbn-i Mace; Zekat:1, A. b. Hanbel; 1/233, Darimi; Zekat: 1,9.)
Diğer yandan da asırlar boyunca bütün müçtehitler de zekâtın farz olduğu hususunda icma etmişlerdir. Sahabe (R.A.), zekât vermeyenlerle savaşılması gerektiği hususunda ittifak etmişlerdir. Zekâtın farz oluşunu inkâr eden kişi kâfir olur. Zekâtı verenler dünyada ödenmesi gereken bir borçtan, ahirette ise azabtan kurtularak sevaba müstehak olurlar. Zekâtı vermeyenler ise büyük bir günah işlemiş olurlar. Zekât borcunu ödemeyenler hakkında Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları ALLAH yolunda harcamayanlar, mallarından zekât, hayır ve hasenat hakkını ödemeyenler... yok mu? İşte bunlara pek acıklı bir azabı muştula!
O gün ki bunlar, üzerlerinde yakılacak cehennem ateşinin içinde kızdırılacak da o kimselerin alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak, “İşte bu, denilecek, kendiniz için toplayıp sakladıklarınız! Artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın!” (Tevbe Suresi: 34-35) Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurdu: “Sahibi, kendisindeki zekât hakkını vermediği zaman deve, kıyamet günü en kuvvetli haliyle sahibinin üzerine gelir ve onu tabanlarıyla çiğner. Koyun da kendisindeki zekât hakkını vermediği zaman en kuvvetli ve besili haliyle sahibi üzerine gelir ve tırnaklarıyla onu çiğner, boynuzlarıyla da ona vurur.” Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz devamla buyurdu: “Bu hayvanların haklarından birisi de su başlarında sütlerinin sağılması ve oradakilere sadaka edilmesidir.”
Yine Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz devamla şöyle buyurdu: “Sakın sizden hiçbiriniz kıyamet günü zekâtını vermediği davarını omuzunda bağırır halde taşıyıp gelmesin ve yardım isteyerek: Ya Muhammed! demesin. O zaman ben ona: Ben senin için hiçbir şey yapmaya malik değilim; ben ilahi emirleri tebliğ etmişimdir derim. Yine sizden hiçbiriniz zekâtını vermediği devesini böğürür halde omuzu üzerinde taşıyarak gelmesin ve: Ya Muhammed! demesin. Ben ona: Ben senin lehine hiçbir şeye malik olamıyorum; ben ALLAH’ın emir ve nehiylerini tebliğ etmişimdir, derim.” (Buhari; Zekat: 3.)
Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Kim ki, ALLAH kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse, kıyamet gününde zekâtı verilmeyen mal, sahibi için çok zehirli erkek bir yılan suretine konulur. Bu yılanın iki gözü üstünde iki nokta vardır. Bu azgın yılan kıyamet gününde mal sahibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan ağzı ile sahibinin çenesini iki tarafından yakalar. Sonra: Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım; ben senin hazinenim, der”. (Buhari; Zekat: 3) Ebu Hureyre (R.A.) dedi ki: Bundan sonra Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şu ayet-i kerimeyi okudu: “ALLAH’ın, fadlından kendilerine verdiğini harcamakta cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar! Bil’akis bu, onlar için bir şerrdir. Onların cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası ALLAH’ındır. ALLAH ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.” (Ali İmran Suresi: 180)