Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : 5 Yeni film gösterimde ( Aralık )


aLeMDaR
12-10-2006, 11:37 PM
9 Altın Portakallı Takva; ironik komedi Borat; Son Umut; Teksas Katliamı: Başlangıç ve Taş Meclisi bu haftanın yeni filmleri.


http://www.haberturk.com/kuturesim/takva_0001.jpg
Koyu dindar bir Müslüman adamın inançlarının, tahrikler ve modern dünyanın getirdikleriyle altüst olmasını anlatan TAKVA; ünlü komedyen Sacha Baron Cohen’in bu kez bir Kazak gazeteciyi canlandırdığı komedi filmi BORAT; Alfonso Cuaron'un yönettiği ve Clive Owen, Julianne Moore, Charlie Hunnam ile Michael Caine'in oynadığı SON UMUT; 1974'te gösterime giren ilk filmden beri merak edilen hikayenin başlangıcının anlatıldığı TEKSAS KATLİAMI: BAŞLANGIÇ; Monica Bellucci, Moritz Bleibtreu, Catherine Deneuve ile Sami Bouajila'nın oynadığı yeni akım Fransız korku filmi TAŞ MECLİSİ bu hafta gösterime giren 5 yeni film.

THE TEXAS CHAINSAW MASSACRE: THE BEGINNING / TEKSAS KATLİAMI: BAŞLANGIÇ

http://www.fidafilm.com/images/film2/texaschainsawbeginning/poster.jpg

Bu nasıl bir eğlence?

Sinemaseverlerin 1974 yılında tanıştığı “Teksas Katliamı” efsanesi, o tarihten itibaren beyazperdeye aktarılmış en korkunç hikayelerden biri oldu. O zamandan bu yana süren, hikayenin nasıl başladığına dair tartışma “Teksas Katliamı: Başlangıç” ile açıklığa kavuşuyor. 2003 yılında gösterime giren başarılı tekrar yapımı “Teksas Katliamı”nın devam filminde, Hewitt klanının aile boyu eğlenceden anladığı psikopatça yaklaşım gözler önüne seriliyor.

Yıl 1969. ABD’nin Vietnam Savaşı’ndaki ölü ve kayıp sayısı felaket boyutlarındadır; asker temini için gençlere askere çağrı belgeleri yağmaktadır. Sıra 18 yaşındaki Dean Hill’e gelmiştir. Ancak henüz Dean yoklamaya gitmeden, Vietnam’daki görevinden yeni dönmüş ağabeyi Eric, ona bir sürpriz yapmaya karar verir. Nişanlısı Chrissie’nin tüm endişelerine rağmen Eric, Deniz Kuvvetleri’ne yeniden kaydolarak ne yapacağını bilemeyen erkek kardeşine göz kulak olmayı planlamaktadır. Ama Dean’in planlarıyla Eric’inkiler birbirine uymamaktadır. Dean’in niyeti basittir: Askere çağrı belgesini bir kenara bırakacak, kız arkadaşı Bailey’yle beraber Meksika’ya gidecektir.

Her iki çift de, karşılarına çıkacak gerçek savaşın ne olduğunu bilemeden, son bir büyük eğlence için Teksas’a gitmeye karar verirler. Yolculuklarının başlangıcında dört genç, saldırgan motosikletçi Holden ve kız arkadaşı Alex tarafından korkutulurlar. Alex grubun cipini takip ettiği sırada ciddi bir kazaya sebep olur. Chrissie araçtan dışarı fırlar. Alex’in yaralı üçlüyü soymaya çalıştığı sırada Şerif Hoyt olay yerine gelir.

Yakındaki çalılıkta saklanan Chrissie, şerifin bilinmez bir nedenle arkadaşlarını tartaklayıp polis arabasının arkasına geçmelerini emredişini izler. Ardından Hoyt, onları Hewitt ailesinin evine götürür. Burada gençleri, Hoyt’un, sonradan Leatherface olarak ün salacak dehşet verici canavara dönüşecek yeğeni Thomas ile Hewitt ailesinin diğer üyeleri beklemektedirler. Bu korkunç ailenin sevdiklerine yaptığı korkunç işkencelere tanık olan Chrissie, onların yaşayabilmek için tek umutlarının kendisi olduğunun da farkına varır...

Efsanevi korku karakteri hakkında bilinmeyenler aydınlanıyor

“Teksas Katliamı: Başlangıç”, kaybolmaya yüz tutmuş bir taşra kasabasında, terk edilmiş, geleceğe dair hiçbir umut beslemeyen, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir ailenin anormal davranışlarının hunhar ve sadistçe merasimlere dönüşmesinin hikayesini anlatıyor. Jonathan Liebesman’ın yönettiği filmin başrollerinde Jordana Brewster (Chrissie), Taylor Handley (Deann), Diora Baird (Bailey), Matt Bomer (Eric), Lee Tergesen (Holden), Cyia Batten (Alex) ve R. Lee Ermey (Şerif Hoyt) kamera karşısına geçmiş. Filmde R. Lee Ermey, Andrew Bryniarski (Leatherface), Marietta Marich (Luda Mae), Terrence Evans (Monthy) ve Kathy Lamkin (Tea Lady), 2003 yapımı “Teksas Katliamı”ndaki rollerini yeniden üstlenmişler. Senaryosunu Sheldon Turner’ın yazdığı filmin müziğini Steve Jablonsky bestelemiş.

2003 tarihli “Teksas Katliamı” çekildiği sırada yapımcılar, filmin böylesine başarılı olmasını ummadıkları için bir devam filmi çekeceklerini de düşünmüyorlarmış. Ancak yıllar içinde insanların onlarla Hewitt ailesinin tuhaflıkları hakkında konuşmak istemeleri, aile üyelerinin nasıl olup da böylesine sistematik ve vahşi katillere dönüştüğünü sormaları, onlarda Hewitt ailesinin köklerini irdelemenin son derece ilginç olabileceği düşüncesini uyandırmış.

“Hayranları yeni bir Katliam istediler; işte bu kadar basit” diyen Michael Bay, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama şu vardı ki, ilk filmin sonunda kötü adamın kolunu kesmiştik. Dolayısıyla, yazılacak hikaye gerçek bir meydan okumaydı. Ama devam filmi yerine olayların öncesini anlatan bir film yapmaya karar verdiğimizde önümüze sonsuz sayıda seçenek açıldı. Tek yapmamız gereken kendimizi kontrol edip aşırıya kaçmamaktı”.

Andrew Form da şunları ekliyor: “Bu filmi yapmamızın başlıca nedeni katil Leatherface’in nasıl bu duruma geldiğini göstermekti. Thomas Hewitt’ın içindeki öfkenin büyümesine, sonra onu ele geçirmesine ve nihayet ilk kez bir insanı öldürmesine yol açışına tanık oluyorsunuz. Thomas iplerini Hoyt’un eline verdikçe, Hoyt kuklacı rolünü üstleniyor ve Thomas’ı en hesapçı ve iğrenç biçimde yönlendirmeye başlıyor”.

Yönetmen Liebesman ise konuyla ilgili şunları söylüyor: “Korku türünün en zor yanı gizemi çok da fazla ifşa etmemeye çalışmak, çünkü kötüyü çok fazla açıkladığınız ya da gösterdiğiniz zaman korkutuculuğu kalmıyor. Seri katillerin mantıksızlığını göstermekle, gizemi korumak arasında ince bir çizgi var. İnsan onların davranışlarını gizemini kaybettirecek kadar açıklamak ya da mantığa oturtmak istemiyor. ‘Teksas Katliamı: Başlangıç’ o ince çizgide yürüyor: Katliamın başladığı günü konu alıyor ama neden olduğuna pek de değinmiyor”.

CHILDREN OF MEN / SON UMUT

http://www.fidafilm.com/images/film2/childrenofmen/poster.jpg

Çocuklar olmazsa, gelecek umudu da olmaz

Yıl 2027... Son doğan bebeğin üzerinden neredeyse 19 yıl geçmiştir. Dünyanın geleceğine ilişkin umutlar giderek sönmektedir. Açıklanamayan evrensel çocuksuzluk, insanları gelecekteki haklarından vazgeçme noktasına yaklaştırmış; çoğu kimse ayrılıkçılık, kanunsuzluk ve nihilizmin içine çekilmiştir. Diğerleriyse, birleşik bir gezegen ve yavaş yavaş azalan nüfus konusunda mücadeleye devam etmektedirler.

Militarist emperyalist siyaseti sayesinde ayakta kalan Büyük Britanya’nın kıyıları, yoğun mülteci istilası altındadır. Sıkı ve totaliter yönetim bu mültecileri gözaltı kamplarına toplayıp sınır dışı etmektedir.

Olan bitenler karşısında zaman içinde hissizleşen eski eylemci, yeni bürokrat Theo, acılı geçmişi ve anlamsızlaşan gelecek duygusu karşısında metanetini, hayatı önemsemeyi bırakarak koruyabilmiştir. Yaşamını Londra’dan uzakta kırsal bölgede yaşayan eski arkadaşı Jasper’a yaptığı ziyaretlerle hareketlendirir. Bir zamanların eylemci silâh arkadaşları olarak mutlu zamanları ansalar da, kendilerini bugünün toplumundan kopuk hissetmektedirler.

Ancak tüm bunlar, Theo’nun Julian ile tekrar karşılaşmasıyla değişir. Geçmişte aşkta ve mücadelede Theo’nun ortağı olan Julian, şimdi mülteci nüfusun hakları için mücadele eden gizli bir örgütün başıdır ve Theo’dan, örgütündeki genç Kee’nin güven içinde ülke dışına çıkarılması konusunda yardım istemektedir. Julian’ın hatırı için bunu kabul eden Theo, kısa süre sonra kendisini tehlikeli bir yolculukta Kee ve Julian’ın bir avuç yoldaşına eşlik ederken bulur.

Teröristlerin gruba saldırmasıyla Kee’nin sadece bir mülteci olmayıp, diğerlerinin uğrunda ölmek isteyecekleri biri olduğu da anlaşılır. Zira Kee sekiz aylık hamiledir ve bütün gezegenin beklediği mucize olarak durmaktadır...

Yakın gelecekteki dünyaya ve bir adamın dünyayı kurtarma yolundaki mücadelesine odaklanan ürkütücü gerilim filmi “Son Umut”, çok satan yazar P. D. James’in romanından perdeye uyarlanmış. Alfonso Cuaron’ın yönettiği filmin senaryosunu Alfonso Cuaron, Timothy J. Sexton, David Arata, Mark Fergus ve Hawk Ostby birlikte yazmış. Başrollerini Oscar adayı Clive Owen (Theodore Faron) ve Julianne Moore (Julian Taylor) ile Oscar ödüllü Michael Caine’in (Jasper Palmer) paylaştığı filmde rol alan oyuncular arasında Chiwetel Ejiofor (Luke) ve Charlie Hunnam (Patric) da var. Filmin orijinal müziklerini ise ünlü İngiliz besteci John Tavener hazırlamış.

“Y tu mama tambien” ve “Harry Potter and the Prisoner of Azkaban” filmleriyle dünya çapında başarı elde eden yönetmen Cuaron, “Son Umut” ile ilgili olarak, “Beşeriyetin yok etmek için inanılmaz bir yeteneği var. Ama aynı zamanda, sorunları üstesinden birlikte gelmek için dayanışma ve gücü gösterebiliyoruz. Sonuçta, ‘Son Umut’, beşeriyetin o kadar yıkıcı olmadığıyla ilgili bir film.” diyor.

TAKVA

http://www.fidafilm.com/images/film2/takva/poster.jpg

Muharrem dünyaya atılıyor...

Muharrem, 1863 Balkan savaşında İstanbul’a göçmüş Arnavut bir ailenin son ferdidir. İstanbul’un en eski semtlerinden Süleymaniye’de babasından kalma küçük ahşap evde tek başına yaşama tutunmaya çalışmaktadır. 30 yıldan uzun süredir aynı mahallede yaşar. Annesi ve babası öldükten sonra küçük olan dünyası iyice küçülmüş, nerdeyse tek başına kalmıştır. Mütevazi, içine kapalı, ailesine bağlı, cinsel istekleri kötü bir ahlak sapması olarak gören bir insandır. Sade bir işi vardır. Gece gündüz ibadet ederek, cinsellikten uzak, en sert İslami akidelere sıkı sıkıya bağlı bir yaşam sürdürmektedir.

Muharrem'in koyu dindarlığı, varlıklı ve güçlü bir tarikat şeyhinin dikkatini çeker. Onun güvenilirliği ve vicdani zenginliği, şeyhin kendisine tarikatın sahip olduğu sayısız mülkün kira toplayıcısı olarak çalışacağı idari bir görev teklif etmesini sağlar. Böylece Muharrem birden dışa kapalı bir tarikatın dışardan görünen yüzü olur, tarikata duyulan mistik saygının ve bunun sonuncunda doğan maddi gücün görünürdeki temsilcisi haline dönüşür.

Yeni giysiler, cep telefonu ve bilgisayarla donatılmış Muharrem, uzun yıllar boyunca uzağında kalmayı başardığı modern dış dünyaya çıkmıştır. Artık tarikata ait taşınmaz mülkün tamiri, bakımı, onarımı ve tabii ki gelirlerini takip eden biri olarak, o çok kaçındığı kocaman dünyanın, koca İstanbul şehrinin betonlaşmış yeni yüzünün ve bu betonlaşan İstanbul’un beton gibi sert fakat yine beton gibi çabuk dağılan insan ilişkilerinin içine düşmüştür. Sakin ve hepsi birbirine eş geçen günlerin ardından şimdi günleri koşturmacayla ve hiç alışık olmadığı yeni sürpirizlerle dolmuştur.

Sürekli bastırmaya çalıştığı cinsel hayatı kendisine aşırı güven duyan şeyhinin evlenmesini önermesiyle tetiklenirken, kendine söylenen herşeyi yerine getirme alışkanlığı da yanında başka kişiler çalıştırıp onlara buyruk vermeye dönüştürmüştür. Bu hızlı dönüşümün, onun zihninde korumaya özen gösterdiği Tanrı sevgisi ve korkusu arasındaki dengeyi bozması uzun sürmez. Yaşamını dünyevi ve manevi değerleri birbirlerinden ayırabilme üzerine kuran Muharrem’in kendini adadığı değerler bir bir yıkılırken, Allah korkusu da akli dengesini zedelemeye başlayacaktır...

Özer Kızıltan’ın yönettiği “Takva”nın başrolünde Erkan Can (Muharrem) kamera karşısına geçmiş. Senaryosunu Önder Çakar’ın yazdığı filmde oyuncuya eşlik eden isimler Güven Kıraç (Rauf), Meray Ülgen (Şeyh), Öznur Kula (Hace Anne), Settar Tanrıöven (Ali Bey), Engin Günaydın, Erman Saban (Muhittin), Salaettin Bilal (Şükrü), Murat Cemcir (Mahmut), Feridun Koç (Muzaffer) ve Müfit Aytekin (Ünal) olmuş.

BORAT

http://www.fidafilm.com/images/film2/borat/poster.jpg

“Muhteşem bir sudan çıkmış balık hikayesi”

“İşim televizyon spikerliği. Kazakistanın ikinci en iyi televizyon spikeriyim. Eskiden çingene yakalayıcılığı, buz yapımı ve bilgisayar kurulumu üzerine çalışmıştım. Duvar boyacılığı ve borulardaki ölü kuşları temizlemekte de usta sayılırım.”

Bu alçak gönüllü başlangıcın ardından Borat, Kazak televizyonculuğu için ne kadar vazgeçilmez olduğunu anlatmaya koyulur: “Bir yıl önce Kazakistan Enforasyon Bakanlığı beni röportajlar yaparak Kazak milletine faydalı olabilmem için Amerika’ya gönderdi. Onlar gibi olmak istiyorduk. Amerika, dünyanın en güzel kadınlarının yaşadığı yer. Örneğin Liza Minnelli ve Elizabeth Taylor… Üstelik Amerika, demokrasinin ve pornonun da merkezi. Bunları çok severim. Filmimi çekmek için çok heyecanlandım!”

Ana yurdu Kazakistan’ı bırakıp, Amerikan halkının yaşamına dair bir belgesel çekmek amacıyla yola çıkan Borat, çizdiği uluslararası zikzaklar ve çılgın Amerikan kültürünün tuhaf krizleri arasında gerçek insanlarla karşılaşır. Ropörtaj yaptığı Batılıların düşünceleri, onun ırklar ve insanlar hakkındaki garip düşüncelerinden farklı, onlardan aldığı tepkilerse oldukça kuvvetlidir.

HBO’da yayınlanan ve İngiltere’de bir fenomen haline gelen "Da Ali G Show”un yaratıcısı Sacha Baron Cohen, Kazak gazeteciyi Borat Sagdiyev karakterini beyazperdeye taşıyor. Baron Cohen’in bu ilginç icadı, kendisine “Da Ali G Show” ile iki kez BAFTA Ödülü kazandırmış; aktör Avrupa MTV Ödüllerine iki kez davet edilen tek sanatçı olma özelliğini de bu ilginç ve benzersiz karakter sayesinde elde etmişti.

“Austin Powers”, “Meet the Parents” ve “Meet the Fockers” filmleriyle tanıdığımız Jay Roach; Baron Cohen’in yarattığı Borat karakterinden çok etkilenmiş: “Bence Sacha’nın gerçekleştirdiği, film sektöründe bir devrimdir. İnandırıcı, muhteşem bir sudan çıkmış balık hikayesi… Bu karakteri gerçek insanlarla yüzyüze getirerek, neler olabileceğini benzersiz bir hikayeyle birleştirdi. Sonuç muhteşem oldu. Peter Baynham, Anthony Hines ve Dan Mazer bir hikaye taslağı çıkardılar. Elimizde bir senaryo yoktu. Tamamen yeni bir şey üreterek deneysel bir film çektik. Gerçek insanlar ve gerçek olaylar filmin hikayesini yürütüyordu. Beklenmeyen olaylar olup ana hikayeden uzaklaşıldığında Baron Cohen ve arkadaşları oturup hikayeyi tekrar düzenliyordu.”

Yapımcılardan Monica Levinson da filmin tam anlamıyla gerilla tarzıyla çekildiğini anlatıyor: “Ekibimiz toplam sekiz kişiden oluşuyordu. Bu sekiz kişiye Sacha da dahildi. Sesçiler, kameramanlar, Larry Charles ve yapım asistanı. Hepimiz bir kamyonun arkasında peşimizde sürüklediğimiz ekipmanımızla filmi çektik.”

LE CONCILE DE PIERRE / TAŞ MECLİSİ

http://www.fidafilm.com/images/film2/leconcil/poster.jpg

Moğolistan’ın ücra bölgelerine doğru tehlikeli bir yolculuk

Evlatlık oğlu Liu-San’ın hayatını kaybetmesine neden olabilecek bir kaza geçirmesinin ardından, aklını kaçıracak noktaya gelen Diane, günlerce korkunç kabus ve halusinasyonların etkisinde kalır. Çocuğun mucizevi bir şekilde kurtulup iyileşmesi Diane’i tuhaf düşüncelere itmiştir: Gerçekten Liu-San kimdir ve nereden gelmiştir? Göğsündeki tuhaf izin anlamı nadir ve evlatlık olarak verilmesinde Asko Vakfı’nın rolü nedir?

Sergeï isimli Rus bir gencin yardımıyla bu sırrın peşine düşen Diane’in araştırmaları, onu “Tsevens” isimli esrarengiz bir Moğol kabilesine ve onların Taş Meclisi’ne götürür. Diane’nin etrafında tuhaf ölümler gerçekleşirken, Liu-San yedinci yaş gününde kaçırılır. Oğlunun nereye kaçırıldığını tahmin eden genç kadın, Doğu Moğolistan’ın ücra bölgelerine doğru tehlikeli bir yolculuğa çıkar…

Fransız kara film ve korku öğelerini ustalıkla birleştiren “Taş Meclisi”, anne şefkatinin gücünü ortaya koyan bir film. Jean Christophe Grange’nin çok satan aynı adlı eserinden uyarlanan filmin yönetmeni Guillaume Nicloux. Senaryosunu Guillaume Nicloux ve Stephane Cabel’in birlikte yazdıkları filmin başrollerinde Monica Belluci (Diane), Moritz Bleibtreu (Sergeï), Catherine Deneuve (Sybille), Sami Bouajila (Lucas), Elsa Zyberstein (Clarisse), Nicolas Thau (Liu-San), Lorenzo Balducci (Dedektif Neves) ve Eric Caravaca (Laura’nın babası) kamera karşısına geçmiş.