CaKaLBoT
12-20-2006, 12:33 AM
Hayatta belki birçok yol var; yürümekle aşınmayan, daha az seçilen ya da hiç bilinmeyen. Ama genel olarak bu yollar iki rotada buluşuyor. Ya dengeli bir yaşam seçip terazimizi elden bırakmayacağız ya da iniş çıkışlarla uçlarda
Kimimiz dengeyi hayatın her alanında yakalamaya çalışıyoruz. Denge bizi ayakta tutuyor çoğu zaman. Vücudun kimyasal dengesi bozulduğunda yaşadığımız sıkıntılar gibi, iş yaşamında, özel hayatımızda ve genel anlamda insan ilişkilerinde bu dengeyi kaçırdığımızda türlü zorluklarla karşılaşıyoruz.
Yaşamaya vakit yok
Özellikle iş yaşam dengesi denildiğinde akan sular duruyor. Ve birçoğumuz sık sık bu dengeyi yitiriyoruz. Nasıl gidiyor diye sorulduğunda hep aynı cevabı veriyoruz: “İş çok, yani yaşamaya vakit yok“. Ne kadar dikkatli olursak olalım zaman zaman yaşamımızdaki dengelerin bozulması normal aslında. Dış etkenler, bizim dışımızda gelişen olaylar ya da kendi içimizde yaşadığımız problemler buna sebep olabilir. Ama önemli olan, ipin ucunu kaçırmamak belki de. Çünkü daha sonra bozulan bu dengeleri düzeltmek için çok daha fazla çaba ve enerjiye ihtiyaç duyuyoruz.
Ve dengeler de aslında çok kolay bozuluyor. Her şeyi yerli yerine oturttuk derken yeni kararlar almamız, yeni girişimlerde bulunmamız gerekiyor. Sonra bir bakmışız yine alt üst olmuş hayatımız. Örneğin, bir ara görüşelim dediğimiz kişilerin sayısı her geçen gün artmış ama daha hiçbiriyle buluşamamışız. Üç öğünü de şirket civarında ya da bizzat ofis içinde yemeye başlamışız ve bir de tabii uyku saatlerimiz gittikçe azalmış, kuş gibi kalmış. Bıkkınlık ve geçmek bilmeyen bir yorgunluk hali peşimizi bırakmamış. Biz her şeyi kendimize stres eder, mide krampları çeker olmuşuz. Baş ağrıları, halsizlik ve güçsüz düşen vücudumuzun verdiği daha birçok tepki… Çay, sigara, kola ve kahve ilacımız olmuş. Üstelik biz artık doktora daha sık gider olmuşuz. Kimi zaman onlar bir problem bulamamışlar, vitamin verip geçiştirmişler ama şikâyetlerimiz azalmamış. Bazen istirahat yazmak istemişler, “kullanamam ki”, demişiz.
Kimimiz dengeyi hayatın her alanında yakalamaya çalışıyoruz. Denge bizi ayakta tutuyor çoğu zaman. Vücudun kimyasal dengesi bozulduğunda yaşadığımız sıkıntılar gibi, iş yaşamında, özel hayatımızda ve genel anlamda insan ilişkilerinde bu dengeyi kaçırdığımızda türlü zorluklarla karşılaşıyoruz.
Yaşamaya vakit yok
Özellikle iş yaşam dengesi denildiğinde akan sular duruyor. Ve birçoğumuz sık sık bu dengeyi yitiriyoruz. Nasıl gidiyor diye sorulduğunda hep aynı cevabı veriyoruz: “İş çok, yani yaşamaya vakit yok“. Ne kadar dikkatli olursak olalım zaman zaman yaşamımızdaki dengelerin bozulması normal aslında. Dış etkenler, bizim dışımızda gelişen olaylar ya da kendi içimizde yaşadığımız problemler buna sebep olabilir. Ama önemli olan, ipin ucunu kaçırmamak belki de. Çünkü daha sonra bozulan bu dengeleri düzeltmek için çok daha fazla çaba ve enerjiye ihtiyaç duyuyoruz.
Ve dengeler de aslında çok kolay bozuluyor. Her şeyi yerli yerine oturttuk derken yeni kararlar almamız, yeni girişimlerde bulunmamız gerekiyor. Sonra bir bakmışız yine alt üst olmuş hayatımız. Örneğin, bir ara görüşelim dediğimiz kişilerin sayısı her geçen gün artmış ama daha hiçbiriyle buluşamamışız. Üç öğünü de şirket civarında ya da bizzat ofis içinde yemeye başlamışız ve bir de tabii uyku saatlerimiz gittikçe azalmış, kuş gibi kalmış. Bıkkınlık ve geçmek bilmeyen bir yorgunluk hali peşimizi bırakmamış. Biz her şeyi kendimize stres eder, mide krampları çeker olmuşuz. Baş ağrıları, halsizlik ve güçsüz düşen vücudumuzun verdiği daha birçok tepki… Çay, sigara, kola ve kahve ilacımız olmuş. Üstelik biz artık doktora daha sık gider olmuşuz. Kimi zaman onlar bir problem bulamamışlar, vitamin verip geçiştirmişler ama şikâyetlerimiz azalmamış. Bazen istirahat yazmak istemişler, “kullanamam ki”, demişiz.