Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : YÖK ve Temsilde Adalet!..


parlayan güneş
04-11-2007, 12:13 PM
YÖK ve Temsilde Adalet!..

Abdülkadir Özkan
[email protected]
07.04.2007


27 Mayıs 1960 darbesi öncesi günleri hatırlıyorum da, o zaman da üniversite hocalarının bir kısmı bugün olduğu gibi öğrencileri sokağa döküyor, sokaklar ısınıyor, adeta darbe sesleri yükseliyordu. İktidarın Anayasa'yı ihlal ettiği, demokrasiyi rafa kaldırdığı, öyle ise bu iktidarın devrilmesi gerektiği iddia ve yorumları ortalığı kaplamıştı.Kısacası CHP-Üniversite işbirliği ülkeyi her gün biraz geriyordu.

Sonunda darbe geliyorum diye diye geldi. DP'nin tüm milletvekilleri ile bazı bürokratlar tutuklandı, yeni bir Anayasa yapıldı. Ancak, ihtilal ve ardından yeni Anayasa'nın hazırlanmış olması ülkeyi huzura kavuşturmadı. Yaklaşık 10 yıl sonra bu defa fiili darbe olmadı ama postmodern diyebileceğimiz bir müdahale gerçekleşti. Teknokratlardan oluşan bir hükümet kuruldu. Bu da şikayetçilerin şikayetlerini giderici bir sonuç vermedi. Gele gele 12 Eylül 1980 darbesine geldik.

Darbeciler bir Kurucu Meclis oluşturdular ve yeni bir Anayasa hazırladılar ve pek çok yasaları yeniden çıkardılar. Bu yeni yasal düzenlemelerin akıl hocaları ve hazırlayanları yine üniversite hocalarıydı. Dolayısıyle YÖKRektörler Komitesi'nin Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen Anayasa'ya bir itirazı var ise bunda bugünkü siyasi iktidarın hiçbir dahli söz konusu değildir. Siyasi iktidar darbecilerin hazırladığı Anayasa çerçevesinde hareket etmektedirler.

Bu arada seçim sistemindeki yüzde 10 baraj uygulaması elbette temsilde adaleti büyük ölçüde engellemektedir. Seçmenin büyük bir kısmının verdiği oylar adeta çöpe gitmektedir. Bugün Parlamento dışında kalmış olan partilerin aldığı oy oranı yaklaşık yüzde 45'dir. Elbette böyle adalet olmaz. Ama bu seçim sisteminin sorumlusu bugünkü iktidar mıdır? Aman istikrar olsun, ülke koalisyonlarla yönetilmesin, iki de bir hükümet krizi ortaya çıkmasın diye hazırlanan seçim mevzuatı bugün yaşanan manzarayı ortaya çıkardı. Koalisyonlardan korkulmasa, toplum olarak kendimizi koalisyonlara hazırlasaydık bugünkü çarpık tablo elbette ortaya çıkmazdı. Biz o günlerde yüzde 10 barajının temsilde adaleti sağlamayacağını, verilen oyların büyük bir bölümünün boşa gideceğini çeşitli kereler yazdık. Ama bugün mevcut seçim sisteminin temsilde adaleti sağlamadığını, bunun sonucu olarak Meclis çoğunluğunun Cumhurbaşkanı seçmesinin yanlış olduğunu ileri süren Rektörler niçin bu yasalar hazırlanırken karşı çıkmadılar. Hatta, aman koalisyon olmasın, istikrar olsun da ne olursa olsun mantığı ile hareket ettiler?

Kanaatim o ki, bugün temsilde adalet ve demokrasiden en az söz edecekler üniversite hocaları ile kendilerini aydın ve rejimin bekçisi ilan edenlerdir. Çünkü, bu ülkede darbeler ilk desteğini üniversite hocaları ve aydınlardan buldular. Halkın çoğunluğu hiçbir zaman darbe alkışçılığı yapmadı. Yapılan darbelere de karşı çıkmadı. Kaldı ki, YÖK demokrasi adına Cumhurbaşkanı seçimi konusunda bir takım dayatmalara yöneleceğine önce kendi kurumunun ne kadar demokratik olduğunu sorgulamalıdır. Bu sorgulamayı gerçekleştirebildiği takdirde belki demokrasi adına ahkam kesme hakkı olabilir.

Elbette demokrasiyi içine sindirmiş Hocalarımız da var diyerek, Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu'nun dünkü yazısından bir alıntıyı aktarmak istiyorum.

"Ne yazık ki üniversite, büyük aymazlık içinde, bilimi ve üniversiteyi kurtaracağına, kendisini bu hale getirenlere borcunu ödemek için olsa gerek, devleti kurtarma rolünü üstlenmiştir. YÖK, askeri kurum tavrı sergilemektedir.

'3 Kasım seçimlerinin yarattığı temsil zaafiyeti bu seçime yansımamalı' deniyor. İnsana sormazlar mı; 'Ey yüksek kurul sen bugüne kadar neredeydin? Hangi gün TBMM seçimleri temsilde adaleti gözeterek yapılsın dedin.'

Görünen o ki, rektörlerin maksadı demokrasiye sahip çıkmak ve temsilde adaletin temimine dikkat çekmek değil. Onlar siyaset dışı bir takım güçlere destek vermenin gayreti içindeler.

saphirarya
04-11-2007, 12:25 PM
"Ne yazık ki üniversite, büyük aymazlık içinde, bilimi ve üniversiteyi kurtaracağına, kendisini bu hale getirenlere borcunu ödemek için olsa gerek, devleti kurtarma rolünü üstlenmiştir. YÖK, askeri kurum tavrı sergilemektedir.

'3 Kasım seçimlerinin yarattığı temsil zaafiyeti bu seçime yansımamalı' deniyor. İnsana sormazlar mı; 'Ey yüksek kurul sen bugüne kadar neredeydin? Hangi gün TBMM seçimleri temsilde adaleti gözeterek yapılsın dedin.'

Görünen o ki, rektörlerin maksadı demokrasiye sahip çıkmak ve temsilde adaletin temimine dikkat çekmek değil. Onlar siyaset dışı bir takım güçlere destek vermenin gayreti içindeler.[/QUOTE]

konu için teşekkürler gerçekten de YÖK ün aldığı tavır ve tutumlar çok ilginç.Rektörler bu şekilde elbette ki demokrasiye sahip çıkmıyorlar.ama ben yine de genelleme yapmamaktan yanayım

parlayan güneş
04-11-2007, 12:32 PM
"Ne yazık ki üniversite, büyük aymazlık içinde, bilimi ve üniversiteyi kurtaracağına, kendisini bu hale getirenlere borcunu ödemek için olsa gerek, devleti kurtarma rolünü üstlenmiştir. YÖK, askeri kurum tavrı sergilemektedir.

'3 Kasım seçimlerinin yarattığı temsil zaafiyeti bu seçime yansımamalı' deniyor. İnsana sormazlar mı; 'Ey yüksek kurul sen bugüne kadar neredeydin? Hangi gün TBMM seçimleri temsilde adaleti gözeterek yapılsın dedin.'

Görünen o ki, rektörlerin maksadı demokrasiye sahip çıkmak ve temsilde adaletin temimine dikkat çekmek değil. Onlar siyaset dışı bir takım güçlere destek vermenin gayreti içindeler.

[/QUOTE]


Suçüstü yakalandılar
Ekrem DUMANLI

YÖK Başkanı Teziç'in cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine yaptığı basın toplantısı beklendiği gibi sonuçlandı. Yani, başkan siyasi lider havasıyla politik görüşlerini dile getirdi.
Tabii yine bilimsel çalışmalardan, Türkiye'deki akademik başarıdan söz etmiyordu Teziç. Üniversitelerin problemlerinden bahsetmediği gibi iş dünyasıyla irtibattan da geliştirilen projelerden de söz açmıyordu. Toplantı siyasi bir çerçevede yapılıyordu. "Bu konu sizi niçin ilgilendiriyor; siz işinize bakın" diyenlere verilecek cevapları da yoktu. Aslında bilinen bir manzara bu. Akademik başarıları umursamayan, yasakçı, kavgacı, tepeden tırnağa politize edilmiş bir kurum duruyor karşımızda.

Asıl çarpıcı olay şu: YÖK Başkanı siyasi demeç veriyor; istisnasız bütün rektörler alkışlıyor. Bu durum daha da vahim. Nitekim Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Eser Karakaş, Star Gazetesi'nde yazdığı makaleyle bu duruma dikkat çekti ve önemli bir özeleştiri getirdi. Karakaş diyor ki: "Bizim akademi camiasında üç profesör birlikte iken iki kere iki dört eder deseniz, emin olun mutlaka biri bu sonucun tartışılması gereken bir yanı olduğunu söyler", "... oluşan bu 'İTTİFAK' akademi anlayışımızın bir göstergesi ise durum çok vahim demektir."

Karakaş, olayı en can alıcı noktasından yakalamış. Yakaladığı manzara YÖK için suçüstü sayılabilecek bir değer taşıyor. Neden mi? Bir kere onca bilim adamının bir konuda yüzde yüz aynı düşünceye sahip olmasını doğru okumak gerekiyor. Bu nasıl bilim adamlığı, bu nasıl "bilimsel düşünce özgürlüğü ve çoğulcu yapı"? "İyi ama bahsi geçen mevzu cumhurbaşkanlığı seçimidir; yani ilmî bir konu değil, siyasî bir duruş söz konusudur" denirse, durum daha feci demektir. Çünkü onlarca rektörün bilittifak aynı siyasi görüşü paylaşması siyasi kadrolaşmanın açıkça itirafıdır.

Hakkını yemiş olmayayım; bazı özel üniversitelerin bu duruma itirazı var; olması da gerekiyor. Mesela Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu "Bizim işimiz siyaset değil, bilimsel çalışmalardır" diyerek akademik bağımsızlığa önemli bir not düştü. Buna rağmen bu ülkenin rektörlerinin ya baskı altında tutuluyor olması ya da topyekûn aynı ideolojinin neferi durumuna düşmesi lazım ki Teziç'in toplantısındaki tablo ortaya çıkabilsin...

Bir siyasi liderin şöyle bir sitemiyle karşılaşmıştım bir gün: "Niçin Van Üniversitesi'nin rektörü aleyhine yayın yapıyorsunuz?" şaşırmıştım. Uzun uzun anlatacak ne vaktim vardı ne de takatim. O yüzden kısa bir soru sordum "Bırakın tarihî eser kaçakçılığı gibi adi suçlamaları; benim tek bir sorum var, şayet buna hayır cevabı verebiliyorsanız, bahsi geçen rektör ile ilgili bütün eleştirileri geri alacağım: Bu rektör bey, öğretim görevlilerini fişledi mi fişlemedi mi?" Şaşırma sırası parti liderindeydi. Biliyor musunuz ne cevap verdi: "Zaten bu misyon için vazifelendirilmiş bir insan bu." İşte akademik vahamet burada. Rektör beye "öğretim görevlilerini fişleyeceksin" diyor birileri ve o da hazrol vaziyetinde bu önemli görevi (!) ifa ediyor. Tabii bu arada inançları ve düşünceleri nedeniyle öğretim görevlileri hakkında raporlar tutuluyor, kanunsuz dinlemeler yapılıyor, suç ortaya çıkınca da "bağımsız akademisyenler"i bu ülkenin "bağımsız yargı"sı kurtarıyor. Sistem böyle kurulmuş. Bu sistemi eleştirmeye kalktığınızda kıyametler koparılıyor; en ağır suçlamalarla karşı karşıya kalıyorsunuz.

YÖK şimdi çıkmış AK Partili birisinin cumhurbaşkanı olmasıyla ortaya çıkacak kadrolaşmadan dem vuruyor. Anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer; hatta bir önceki Köşk sahibi Sayın Demirel hep aynı zihniyetten insanları 'kilit noktalar'a getirmiş. Siyasi kadrolaşma dediğin işte budur. Koro halinde konuşan ve çoğulcu demokrasiye çok uzak duran rektörleri görünce insanın içine kurt düşüyor ve kendi kendine soruyor: "Acaba YÖK'teki gibi diğer kurumlarda da benzer bir zihniyet kadrolaşması yapılmış mıdır?" Belki de Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde çektiği sıkıntılara bu gözle bakmak gerekiyor. Yoksa durduk yerde neden siyasi kriz denemelerine zorakî gündemlerle başvurulsun?

saphirarya
04-12-2007, 01:22 PM
bu konuda hayli bilgili olduğun kesin paylaşmaya devam edersen sevinirim