KaPGaN
04-28-2007, 03:30 PM
Strabon,Geographika adlı eserinde, Roma, Mısır, Habeşistan ve diğer ülkelere yaptığı seyahatler sırasında edindiği görsel malzemeyi zamanının önemli yazılı kaynaklarıyla karşılaştırmalı olarak, coğrafya ve tarih bilinciyle yazmıştır.Özellikle Anadolu'yu meridyenlerle tayin ederek kendisinden önceki ve yaşamındaki durumları tespit etmiştir. Böylece Strabon'un eseri, şimdilik Anadolu yolları ile ilgili en erken Seyahatnamemiz olma özelliğini de taşımaktadır. Çünkü, Anadolu'nun M.Ö.I. yüzyıldaki tarihini ve coğrafyasını tanıtırken, daha önceki Anadolu devletleri mozayığını ve sınır değişimlerini de tanıtmakta, ama asıl coğrafik yapının yani çağının Anadolu'sunun fizikî coğrafyasının yolların (antik dönem menzillerinin şekillenmesindeki önemini kendisi de belirtmektedir. Bu durumun bir ölçüde değişmediğini de sonraki kaynaklar doğrular niteliktedir.
Strabon,3 "Marmara (Propontis) denizinden Karadeniz'e (Euxeios'a) doğru denize açılınca sol tarafında Byzantion'a komşu kısımlar, sağ tarafında Kadıköy (Khalkedon'a) ait kısımların bulunduğunu ve Kadıköy'den başlayarak ilk bölgenin Bithynia'lılara, sonra Mariandynia'lılara (Kaukonlar'a) daha sonra Kızılırmak'a (Halys nehri) kadar Paphlagonia'lılara ve ondan sonra da Pontos Kappadokia'lılarına ve Kolkhis'e kadar da onlardan sonra sıra ile gelen halka aittir" diyerek, Khalkedon ile Herakleia arasındaki üç nehirden Sakarya (Sangarios) nehri üzerinde taşıma yapıldığını belirtir. Ve sonra Kastamonu (Paphlagonia), Amasra (Amastris)'yı iki tarafı liman olan şehirler olarak tanıtır.
Amasra'nın dört yerleşme yerinin birleşmesinden meydana geldiğini (Sesamon, Kytoron, Kromna ve Tieion) ve Kytoron'un Sinope'lilerin bir süre ticaret merkezi olduğunu; Karambis'e (Karempe Burnu), sonra Kinolis'e Antikinolis'e ve Abonuteikhos'a sonra Armene'ye bu sonuncu yerin Sinope'lilerin küçük bir limanı olduğunu yazar. Sonra tabiat ve in*sanlar tarafından bezenmiş Sinop'a (Sinope'ye) gelinir. Yarımada üzerinde iç ve dış limanlar, palamut dalyanları ve balıkçılıkta ikinci geldiklerini, yukarıdaki düzlükte yeralan şehrin duvarlarla çevrili, gimnasion, agora ve direkli caddeleri bulunduğunu yani M.O.I. yüzyıldaki durumunu tanıtır.
Buradan Kızılırmak ağzına geliniyor. Akça ağaç kerestesi, dağ fındığı ile deniz seviyesinden biraz yüksekte yetişen zeytin ağaçlarının ürünleri buradan ihraç edilir.
Kızılırmak ağzından sonra (Gazelonitis'ten Saramene'ye kadar mümbit topraklarda her şey yetişir, koyun ve yün endüstrisi ve ceylân gibi av hay*vanları bulunur. Buradan Samsun'a (Amisos) -Sezar'ın bağımsızlaştırdığı şehir- ulaşılır. Bundan sonra Yeşilırmak (Iris) nehrinin suladığı Themiskyra ovasına varılır. Amasya'nın da yeraldığı bu vadinin çok verimli ve hayvancılık, avcılık yapılan yer olduğu bildirilir. Samsun'dan sahil boyunca gelindiğinde Giresun (Kerasos)'a kadar iki burun geçilerek, iskân yerlerine varılır. Trapezus'a ve Kolkhis'e gelinir. Bunların üst tarafında Küçük Armenia bulunur. Buradaki dağlarda yaşayan insanlar tamamen vahşidirler. Ağaçlarda veya seyyar kulelerde yaşarlar. Vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşamlarını sürdürürler ve yolculara saldırırlar. Ülkelerinin tam karşısında Pharnakia kurulmuştur. İlk palamut burada yakalanmıştır. Yunus avı yaparlar ve yağını kullanırlardı.
Pontus'un en iyi yeri olan Phanaroia zeytin ağaçları, bağbahçelik ve çeşitli nimetlere sahiptir. Üst kısmında Pontus Komana'sı bulunur, Armenia'dan gelenler için önemli bir ticaret merkezidir. Tanrıça'nın "eksodos" festivalinde her yerden buraya gelen halk burada toplanır. Yerlileri lüks içinde yaşarlar, kendini tanrıçaya vakfetmiş, vücutların*dan kazanç sağlayan kadınlar için (aynı Korinthos gibi) buraya zengin tüccar ve askerler gelerek bütün paralarını harcarlar.
Strabon Anadolu'nun Kuzeyini Sakarya'dan başlayarak kıyı yerleşmeleri ve şehirleri olarak ve sahilden ulaşılan yerler olarak anlatır. Ve bu sahil şeridi gerisinde özellikle geçit ve vadiler boyunca yeralan yerleşmeleri ve şehirleri vadilerden içeriye doğru inerek betimlemeğe çalışır.
Anadolu'nun Bizans ve devamcısı Pontus İmparatorlukları dönemlerinde bu antik dönemin menzil yolları aynen sürdürülmüş, bu dönemde yeni yolların katılmış olduğu da tabidir. Bununla beraber Bizans'ın Anadolu'daki sınırları Arap İslâm akınları nedeniyle sürekli değişken bir durum sergiler, bu durum 1071'den sonra da devam etmiş, ancak 1176'da Haçlı Seferlerinin Türklerin lehine sonuçlanması Bizans'ı durdurmuştur.
İşte 1071 yılında Anadolu'nun doğusunda önemli bir tarihî gelişme Malazgirt'ten Türklerin (Oğuz Türkleri) Anadolu'ya girmeleri ve yerleşmeleridir ki, kurulan Anadolu Selçuklu Devleti'nin ticarî hayatındaki hızlı gelişme Akdeniz - Karadeniz arasında batı ile doğunun birleştiği Anadolu yarımadasında, artık kıtalararası ticaretin de alabildiğine gelişip güçlendiğini gösteriyor. Bunun tabi sonucu olarak da Anadolu Selçuklu Devleti ülkesinde doğu - batı, kuzey - güney yönünde ve belli noktalarda kesişen, gene bu kesişme noktalarında kıtalararası ticaret fuarlarının kurulduğu, pazar yerlerinin varlığı ile ortaya konuyor.
Anadolu Selçuklu döneminde güneyde Antalya, Alâiyye (Alanya), Karadeniz'de Sinop, Samsun en canlı ticaret limanlarına ve tersanelere sahip şehirler olarak gelişmişlerdi. Tıpkı antik çağda olduğu gibi. Özellikle Sinop ve Alanya'daki tersanelerde gemiler inşa edilmiş ve bunlarla ticaret daha hız kazanmıştı. Gene bu dönemde yeni yerleşim merkezleri kurulmuş ve şehirleşmişlerdi, Aksaray gibi.
Anadolu Selçukluları'nın ticaret yolları güney-doğu yönünde, Antalya'dan başlayarak Burdur, Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas'a ulaşmakta, burada kuzey - güney yoluyla ki, Sinoptan başlayıp, Tokat, Sivas'ta kesişerek, kuzey yolu Malatya üzerinden Haleb'e devam ederken; Sivas'ta kesişen batı-doğu yolu da Erzurum.üzerinden Tebriz'e ulaşmakta idi. Bu menzilden zamanın Hazar Denizi güneyinden (Mazenderan), Acem Irak'ı; Kuzey Azerbaycan'daki Gence ve Şirvan tüccarları ile Tiflis'teki Gürcü tüccarları istifade etmekteydi.
Anadolu Selçuklu döneminde Sivas ilinin Kayseri'ye en yakın ve dağların geçit verdiği bir düzlükte kurulan pazar yerinde ise Kayseri - Göksun - Maraş - Haleb; Kayseri-Elbistan-Malatya; Kayseri-Sarız, ile en işlek yol olan, askerî ve ticarî olarak çok kullanılan Karakilise-Hurman* Elbistan-Akça Derbend- Göynük-Delük ve Haleb yolu kesişmekteydi. Bu yer kaynaklarda "Yabanlu Pazarı" adıyla geçen ve tanıtılan Pazarören (Pazarviran)dı.5 Diğer taraftan kuzey-güney yolu buradan Diyarbakır (Amid) üzerinden Musul ve Bağdat'a ulaşmaktaydı.
l4.yy. başından itibaren Anadolu'da devletler mozayığının çok renklendiğini görüyoruz. Bu yüzyıldaki yol durumu Anadolu Selçuklu ticaret yollarının aynen kullanıldığını göstermektedir. Bu yüzyıl başından Tancalı Seyyah İbn Batuta'nın "Rihlet ibn. Batuta" adlı Seyahatnamesi bizi aydınlatan önemli bir kaynaktır.
İbn Batuta doğu Akdeniz'deki Lâzkiye limanından (Bilad-ı Rum'a) Anadolu'ya deniz yoluyla geçer ve Alanya'ya gelir. Sonra Antalya, Burdur, Isparta, Eğridir, Gölhisar, Karaağaç üzerinden Denizli'ye oradan Tavas üzerinden Muğla - Milâs'a ve yeni kurulan Beçin (Peçin)'deki hükümdar konağına gelir, sonra Konya'ya döner Bu ilk seyahati burada nok*talanır İkinci seyahati ise Konya'dan başlayarak Karaman, Aksaray, Niğde, Kayseri, Sivas, Amasya, Gümüş, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum'a ka*dar sürer. Bu seyahatinde önemli olan şey Amasya'dan Gümüş'e gittiğin*de buranın bakımlı bir şehir olduğu Irak ve Suriye'den gelen tüccarların buradan mal aldıklarını yazmasıdır.
Sonra üçüncü yolculuk olarak batı Anadolu'da Birgi'den başlayıp Tire, Selçuk, İzmir, Manisa, Bergama, Balıkesir, Bursa, Gürle köyü, İznik, Mekece (Sakarya salla geçiliyor), Geyve, Yenice, Göynük, Mudurnu üzerinden Türkmen köyüne ve Bolu'ya oradan Gerede, Safranbolu, Kastamonu (en ucuz şehir), yolda en güzel zaviyeli köyde konaklama ve Sinop'a varış. Sinop'tan deniz yoluyla Kırım'a geçiyor.
İbn Batuta'nın Anadolu'ya geldiği yıllarda Alanya'dan başlayıp Karamanoğlu ülkesinden Hamitoğulları ve Menteşeoğulları ülkesinde ilk Bilâd-ı Rum seyahatini yapmış olması tabidir. Çünkü en istikrarlı idare bu bölgededir. Halk Türkmen'dir.
İşte Batuta'nın Iznik'ten başlayıp Sinop'ta son bulan Batı Karadeniz bölgesi yolculuğu ile Amasya üzerinden Erzurum'a ulaştığı Konya* Erzurum yolculuğunda kullanılan yollar sonraki dönemlerin özellikle Osmanlı Beyliği'nin gelişip, Fatih'in doğuda Akkoyunlu, Karakoyunlu ülkelerini topraklarına katmasıyla zenginleşen Osmanlı dönemi Anadolu menzil yolları ağının başlıca çakıştığı yerler olacaktır.
Oysa Batuta'nın seyahatleri sırasında Anadolu'daki Moğol hakimiyetinin önemli ölçüde etkin olduğu ve gene Trabzon'daki Rum İmparatorluğu ile Marmara Denizi'nin henüz Bizans'a ait olduğu düşünülecek olursa, bu yüzyıllarda özellikle Anadolu Selçuklu Devleti ve sonra Beylikler Dönemi Anadolu'sunun feodal yapısı Anadolu'nun batısından İstanbul'dan başlayan ve doğusuna kuzeyden devam eden yolların devamlılığı ve kullanımının sürekliliği mümkün değildir. Bu da çağı için doğaldır Anadolu'da gerek Strabon'un belirttiği kıyıdan takip edilen deniz yolu ve nehir vadilerinden ve şehirlerden içerilere ulaşılması gibi Antik Çağın Anadolu devletler mozayığı, gerekse 14. yüzyılın feodal yapılı devletler mozayığı belki çok kısa çakışmalar olsa bile Anadolu Selçuklu döneminde de bu kuzeydeki batı-doğu yolu Bizans'ın Anadolu'ya hakimiyeti ve sürekli sınır değişikliği nedeniyle batıdan doğuya uzanan bir menzil yolu olarak devamlılık gösteremezdi.
Ancak Osmanlılıarın 1453'de İstanbul'u fethedip, Anadolu'da Amasra, Trabzon Rum Devleti, doğuda akkoyunlu-Karakoyunlu devletlerinin topraklarını ülkesine katarak, ülke bütünlüğü sağlandıktan sonra batı doğu yönündeki bu menzil yolunun da devamlılığı gerçekleşmiştir
17. yüzyıl içinde önemli birSeyyah Evliya Çelebi'dir. Seyahatname'nin 3. cildinde İstanbul'dan başlayan, ve tarihini de verdiği dört seyahati var.
Strabon,3 "Marmara (Propontis) denizinden Karadeniz'e (Euxeios'a) doğru denize açılınca sol tarafında Byzantion'a komşu kısımlar, sağ tarafında Kadıköy (Khalkedon'a) ait kısımların bulunduğunu ve Kadıköy'den başlayarak ilk bölgenin Bithynia'lılara, sonra Mariandynia'lılara (Kaukonlar'a) daha sonra Kızılırmak'a (Halys nehri) kadar Paphlagonia'lılara ve ondan sonra da Pontos Kappadokia'lılarına ve Kolkhis'e kadar da onlardan sonra sıra ile gelen halka aittir" diyerek, Khalkedon ile Herakleia arasındaki üç nehirden Sakarya (Sangarios) nehri üzerinde taşıma yapıldığını belirtir. Ve sonra Kastamonu (Paphlagonia), Amasra (Amastris)'yı iki tarafı liman olan şehirler olarak tanıtır.
Amasra'nın dört yerleşme yerinin birleşmesinden meydana geldiğini (Sesamon, Kytoron, Kromna ve Tieion) ve Kytoron'un Sinope'lilerin bir süre ticaret merkezi olduğunu; Karambis'e (Karempe Burnu), sonra Kinolis'e Antikinolis'e ve Abonuteikhos'a sonra Armene'ye bu sonuncu yerin Sinope'lilerin küçük bir limanı olduğunu yazar. Sonra tabiat ve in*sanlar tarafından bezenmiş Sinop'a (Sinope'ye) gelinir. Yarımada üzerinde iç ve dış limanlar, palamut dalyanları ve balıkçılıkta ikinci geldiklerini, yukarıdaki düzlükte yeralan şehrin duvarlarla çevrili, gimnasion, agora ve direkli caddeleri bulunduğunu yani M.O.I. yüzyıldaki durumunu tanıtır.
Buradan Kızılırmak ağzına geliniyor. Akça ağaç kerestesi, dağ fındığı ile deniz seviyesinden biraz yüksekte yetişen zeytin ağaçlarının ürünleri buradan ihraç edilir.
Kızılırmak ağzından sonra (Gazelonitis'ten Saramene'ye kadar mümbit topraklarda her şey yetişir, koyun ve yün endüstrisi ve ceylân gibi av hay*vanları bulunur. Buradan Samsun'a (Amisos) -Sezar'ın bağımsızlaştırdığı şehir- ulaşılır. Bundan sonra Yeşilırmak (Iris) nehrinin suladığı Themiskyra ovasına varılır. Amasya'nın da yeraldığı bu vadinin çok verimli ve hayvancılık, avcılık yapılan yer olduğu bildirilir. Samsun'dan sahil boyunca gelindiğinde Giresun (Kerasos)'a kadar iki burun geçilerek, iskân yerlerine varılır. Trapezus'a ve Kolkhis'e gelinir. Bunların üst tarafında Küçük Armenia bulunur. Buradaki dağlarda yaşayan insanlar tamamen vahşidirler. Ağaçlarda veya seyyar kulelerde yaşarlar. Vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşamlarını sürdürürler ve yolculara saldırırlar. Ülkelerinin tam karşısında Pharnakia kurulmuştur. İlk palamut burada yakalanmıştır. Yunus avı yaparlar ve yağını kullanırlardı.
Pontus'un en iyi yeri olan Phanaroia zeytin ağaçları, bağbahçelik ve çeşitli nimetlere sahiptir. Üst kısmında Pontus Komana'sı bulunur, Armenia'dan gelenler için önemli bir ticaret merkezidir. Tanrıça'nın "eksodos" festivalinde her yerden buraya gelen halk burada toplanır. Yerlileri lüks içinde yaşarlar, kendini tanrıçaya vakfetmiş, vücutların*dan kazanç sağlayan kadınlar için (aynı Korinthos gibi) buraya zengin tüccar ve askerler gelerek bütün paralarını harcarlar.
Strabon Anadolu'nun Kuzeyini Sakarya'dan başlayarak kıyı yerleşmeleri ve şehirleri olarak ve sahilden ulaşılan yerler olarak anlatır. Ve bu sahil şeridi gerisinde özellikle geçit ve vadiler boyunca yeralan yerleşmeleri ve şehirleri vadilerden içeriye doğru inerek betimlemeğe çalışır.
Anadolu'nun Bizans ve devamcısı Pontus İmparatorlukları dönemlerinde bu antik dönemin menzil yolları aynen sürdürülmüş, bu dönemde yeni yolların katılmış olduğu da tabidir. Bununla beraber Bizans'ın Anadolu'daki sınırları Arap İslâm akınları nedeniyle sürekli değişken bir durum sergiler, bu durum 1071'den sonra da devam etmiş, ancak 1176'da Haçlı Seferlerinin Türklerin lehine sonuçlanması Bizans'ı durdurmuştur.
İşte 1071 yılında Anadolu'nun doğusunda önemli bir tarihî gelişme Malazgirt'ten Türklerin (Oğuz Türkleri) Anadolu'ya girmeleri ve yerleşmeleridir ki, kurulan Anadolu Selçuklu Devleti'nin ticarî hayatındaki hızlı gelişme Akdeniz - Karadeniz arasında batı ile doğunun birleştiği Anadolu yarımadasında, artık kıtalararası ticaretin de alabildiğine gelişip güçlendiğini gösteriyor. Bunun tabi sonucu olarak da Anadolu Selçuklu Devleti ülkesinde doğu - batı, kuzey - güney yönünde ve belli noktalarda kesişen, gene bu kesişme noktalarında kıtalararası ticaret fuarlarının kurulduğu, pazar yerlerinin varlığı ile ortaya konuyor.
Anadolu Selçuklu döneminde güneyde Antalya, Alâiyye (Alanya), Karadeniz'de Sinop, Samsun en canlı ticaret limanlarına ve tersanelere sahip şehirler olarak gelişmişlerdi. Tıpkı antik çağda olduğu gibi. Özellikle Sinop ve Alanya'daki tersanelerde gemiler inşa edilmiş ve bunlarla ticaret daha hız kazanmıştı. Gene bu dönemde yeni yerleşim merkezleri kurulmuş ve şehirleşmişlerdi, Aksaray gibi.
Anadolu Selçukluları'nın ticaret yolları güney-doğu yönünde, Antalya'dan başlayarak Burdur, Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas'a ulaşmakta, burada kuzey - güney yoluyla ki, Sinoptan başlayıp, Tokat, Sivas'ta kesişerek, kuzey yolu Malatya üzerinden Haleb'e devam ederken; Sivas'ta kesişen batı-doğu yolu da Erzurum.üzerinden Tebriz'e ulaşmakta idi. Bu menzilden zamanın Hazar Denizi güneyinden (Mazenderan), Acem Irak'ı; Kuzey Azerbaycan'daki Gence ve Şirvan tüccarları ile Tiflis'teki Gürcü tüccarları istifade etmekteydi.
Anadolu Selçuklu döneminde Sivas ilinin Kayseri'ye en yakın ve dağların geçit verdiği bir düzlükte kurulan pazar yerinde ise Kayseri - Göksun - Maraş - Haleb; Kayseri-Elbistan-Malatya; Kayseri-Sarız, ile en işlek yol olan, askerî ve ticarî olarak çok kullanılan Karakilise-Hurman* Elbistan-Akça Derbend- Göynük-Delük ve Haleb yolu kesişmekteydi. Bu yer kaynaklarda "Yabanlu Pazarı" adıyla geçen ve tanıtılan Pazarören (Pazarviran)dı.5 Diğer taraftan kuzey-güney yolu buradan Diyarbakır (Amid) üzerinden Musul ve Bağdat'a ulaşmaktaydı.
l4.yy. başından itibaren Anadolu'da devletler mozayığının çok renklendiğini görüyoruz. Bu yüzyıldaki yol durumu Anadolu Selçuklu ticaret yollarının aynen kullanıldığını göstermektedir. Bu yüzyıl başından Tancalı Seyyah İbn Batuta'nın "Rihlet ibn. Batuta" adlı Seyahatnamesi bizi aydınlatan önemli bir kaynaktır.
İbn Batuta doğu Akdeniz'deki Lâzkiye limanından (Bilad-ı Rum'a) Anadolu'ya deniz yoluyla geçer ve Alanya'ya gelir. Sonra Antalya, Burdur, Isparta, Eğridir, Gölhisar, Karaağaç üzerinden Denizli'ye oradan Tavas üzerinden Muğla - Milâs'a ve yeni kurulan Beçin (Peçin)'deki hükümdar konağına gelir, sonra Konya'ya döner Bu ilk seyahati burada nok*talanır İkinci seyahati ise Konya'dan başlayarak Karaman, Aksaray, Niğde, Kayseri, Sivas, Amasya, Gümüş, Gümüşhane, Erzincan, Erzurum'a ka*dar sürer. Bu seyahatinde önemli olan şey Amasya'dan Gümüş'e gittiğin*de buranın bakımlı bir şehir olduğu Irak ve Suriye'den gelen tüccarların buradan mal aldıklarını yazmasıdır.
Sonra üçüncü yolculuk olarak batı Anadolu'da Birgi'den başlayıp Tire, Selçuk, İzmir, Manisa, Bergama, Balıkesir, Bursa, Gürle köyü, İznik, Mekece (Sakarya salla geçiliyor), Geyve, Yenice, Göynük, Mudurnu üzerinden Türkmen köyüne ve Bolu'ya oradan Gerede, Safranbolu, Kastamonu (en ucuz şehir), yolda en güzel zaviyeli köyde konaklama ve Sinop'a varış. Sinop'tan deniz yoluyla Kırım'a geçiyor.
İbn Batuta'nın Anadolu'ya geldiği yıllarda Alanya'dan başlayıp Karamanoğlu ülkesinden Hamitoğulları ve Menteşeoğulları ülkesinde ilk Bilâd-ı Rum seyahatini yapmış olması tabidir. Çünkü en istikrarlı idare bu bölgededir. Halk Türkmen'dir.
İşte Batuta'nın Iznik'ten başlayıp Sinop'ta son bulan Batı Karadeniz bölgesi yolculuğu ile Amasya üzerinden Erzurum'a ulaştığı Konya* Erzurum yolculuğunda kullanılan yollar sonraki dönemlerin özellikle Osmanlı Beyliği'nin gelişip, Fatih'in doğuda Akkoyunlu, Karakoyunlu ülkelerini topraklarına katmasıyla zenginleşen Osmanlı dönemi Anadolu menzil yolları ağının başlıca çakıştığı yerler olacaktır.
Oysa Batuta'nın seyahatleri sırasında Anadolu'daki Moğol hakimiyetinin önemli ölçüde etkin olduğu ve gene Trabzon'daki Rum İmparatorluğu ile Marmara Denizi'nin henüz Bizans'a ait olduğu düşünülecek olursa, bu yüzyıllarda özellikle Anadolu Selçuklu Devleti ve sonra Beylikler Dönemi Anadolu'sunun feodal yapısı Anadolu'nun batısından İstanbul'dan başlayan ve doğusuna kuzeyden devam eden yolların devamlılığı ve kullanımının sürekliliği mümkün değildir. Bu da çağı için doğaldır Anadolu'da gerek Strabon'un belirttiği kıyıdan takip edilen deniz yolu ve nehir vadilerinden ve şehirlerden içerilere ulaşılması gibi Antik Çağın Anadolu devletler mozayığı, gerekse 14. yüzyılın feodal yapılı devletler mozayığı belki çok kısa çakışmalar olsa bile Anadolu Selçuklu döneminde de bu kuzeydeki batı-doğu yolu Bizans'ın Anadolu'ya hakimiyeti ve sürekli sınır değişikliği nedeniyle batıdan doğuya uzanan bir menzil yolu olarak devamlılık gösteremezdi.
Ancak Osmanlılıarın 1453'de İstanbul'u fethedip, Anadolu'da Amasra, Trabzon Rum Devleti, doğuda akkoyunlu-Karakoyunlu devletlerinin topraklarını ülkesine katarak, ülke bütünlüğü sağlandıktan sonra batı doğu yönündeki bu menzil yolunun da devamlılığı gerçekleşmiştir
17. yüzyıl içinde önemli birSeyyah Evliya Çelebi'dir. Seyahatname'nin 3. cildinde İstanbul'dan başlayan, ve tarihini de verdiği dört seyahati var.