Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : 36 Padişahın Bilgileri {OsmanLı İmaratorluğu)


Spy_MasteR
04-28-2007, 07:35 PM
Adı : Osman Gazi
Doğum tarihi : 1258
Doğum yeri : Söğüt
Babası : Ertuğrul
Annesi : Türk
Aşiret olduğu tarih : 1281
Uç reisi olduğu tarih : 1299
Saltanatının sonu : 1326
Tahttan ayrılma sebebi : Oğlu Orhan lehine feragat-ölüm (?)
Saltanatının süresi : 27 yıl
Ölüm tarihi : 1326
Ölüm sebebi : Felç (?)-nikris (gut)
Öldüğü yer : Söğüt-Bursa (?)
Gömülü olduğu yer : Bursa, Hisar içinde Osmaniye meydanında Gümüşlü Kümbet'te.
Devri : Kuruluş devri


Dönemin olayları

Osman Gazi, bağımsızlığını ilân ederek Osmanlı Beyliğini kurdu.-1299

Yenişehir kalesi fethedildi ve komuta merkezi buraya taşındı.-1301

Koyunhisar Savaşı: Osman Bey, Gemlik’in güneyindeki Koyunhisar’da (Baphaon) yapılan savaşta Bizans ve müttefiklerinden oluşan orduyu bozguna uğrattı.-1302

Dinbaz zaferi: Kestel ve Ulubat kaleleri fethedildi.-1306

İznik kuşatması başladı.-1307

Ulubat gölü üzerindeki Alyos adası, Aygut Alp’in oğlu Kara Ali tarafından barış yoluyla teslim alındı.-1308

İznik-İzmit yolu üzerinde yer alan İznik’in ileri karakollarından Karahisar (Trikokiya) fethedildi.-1308

Osman Gazi’nin sadık dostu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, İslâm dinini kabul etti; kalesi ve adamlarıyla Osmanlılara katıldı.-1313

Lefke (Osmaneli), Mekece, Akhisar, Geyve ve gölpınarı yakınındaki Leblebici (Löblüce) kaleleri fethedildi.-1314

Bursa kuşatması başladı.-1314

Orhan Bey ve Nilüfer Hatun’un büyük oğlu, geleceğin Rumeli Fatihi Şehzade Süleyman dünyaya geldi.-1316

Osman Gazi’nin rahatsızlığı nedeniyle oğlu Orhan Bey yönetimi ele aldı.-1320

Orhan Bey, Mudanya’yı fethetti.-1321

Küçük bir Türk Beyliği olan Umur-Han Beyliği elindeki Akyazı fethedildi.-1324

İzmit yakınlarındaki Karamürsel, Kara Mürsel Bey tarafından fethedildi.-1324

Bursa’nın ele geçirilmesini engelleyen önemli kalelerden Orhaneli (Atranos)ele geçirildi.-1325

Şeyh Edebâli öldü.-1326

Orhan Bey’in ikinci oğlu Murat Hüdavendigâr doğdu.-1326

On yılı aşkın bir süredir kuşatılan Bursa fethedildi (6 Nisan).-1326

Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve birinci hükümdarı Osman Gazi öldü.-1326

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:36 PM
Dönemin olayları

2. Osmanlı Padişahı Orhan Bey tahta çıktı.-1326

İstanbul Kartal yakınlarındaki Samandıra (Semendire) ve Aydos fethedildi.-1326

Orhan Gazi adına akçe, gümüş sikke olarak basıldı.-1327

Pelekanon Savaşı: Osmanlılara karşı harekete geçen Bizans İmparatoru Andronikos kumandasındaki Bizans kuvvetleri Pelekanon’da (bugünkü Darıca ve Eskihisar arası) Osmanlı ordusuna yenildi.-1329

Uzun süre kuşatma altında olan ve Bizans’tan yardım alma umudu kalmayan İznik (Nikea) Osmanlı kuvvetlerine teslim oldu.-1329

Osmanlılar tarafından ele geçirilen İznik’teki Büyük Kilise (Ayasofya), camiye dönüştürüldü.-1329

Tasavvuf şairi Âşık Paşa, Kırşehir’de öldü.-1332

Taraklı, Mudurnu ve Göynük Türk kasabaları, küçük derebeylerin elinden alınarak Osmanlı topraklarına katıldı.-1333

Gemlik fethedildi.-1334

İznik’te Orhan Bey tarafından yaptırılan Hacı Özbek Camii’nin yapımı tamamlandı.-1334

İzmit, Hereke, Yalova ve Armutlu çevresi fethedildi.-1337

Karesi Beyliği üzerine yapılan seferde Balıkesir, Manyas, Edincik, Kapıdağ ve çevresi Osmanlı topraklarına katıldı.-1345

Orhan Bey, Bizans İmparatoru VI. Kantakuzenos’un kızı Theodora ile evlendi.-1346

Orhan Gazi ile kayınpederi İmparator VI. Kantakuzenos, Üsküdar’da bir görüşme yaptı. Bu buluşmada imparator, kendisini batıdan tehdit eden Sırp kralına karşı Türklerden 20.000 kişilik bir yardım sağladı. Türklerde, Rumeli topraklarına geçme fikri bu tarihten sonra yerleşti.-1347

Kadıköy ve Üsküdar fethedildi.-1352

Gerede Türk beyliği toprakları Osmanlı ülkesine bağlandı.-1352

Bolayır yakınlarındaki Çimpe Kalesi, Orhan Bey’den yardım isteyen Kantakuzenos tarafından Osmanlılara askerî bir üs olarak verildi. Orhan Gazi’nin büyük oğlu Şehzade Süleyman Paşa büyük bir orduyla Çanakkale Boğazı’ndan Rumeli’ye geçti. Böylece Balkan fetihlerine başlanmış oldu.-1353

Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa, Ankara’yı zaptetti.-1354

Rumeli’ye geçen Türkler ilk hamlede Gelibolu, Bolayır, Tekirdağ, Keşan ve Malkara’yı ele geçirdi. Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa, avlanırken bir kaza sonucu öldü.-1358

Mevlevilîkle ilgili Menakıbu’l-Arifin adlı eseriyle tanınan mutasavvıf-bilgin Ahmet Eflâkî, Konya’da öldü.-1360

Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı ve Osmanlı devlet teşkilâtının kurucusu Orhan Bey öldü.Ölüm tarihi bazı tarihçilerce 1360 yılı olarak belirtilirse de yapılan son araştırmalar 1362’de öldüğünü ortaya koymuştur.-1362

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:37 PM
Adı : Murad Hüdavendigar(I. Murad)
Doğum tarihi : 1326
Doğum yeri : Bursa
Babası : Orhan
Annesi : Nilüfer Hatun (Rum)
Tahta çıktığı tarih : 1362
Tahta çıktığında yaşı : 36
Saltanatının sonu : 1389
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanatının süresi : 27 yıl
Ölüm tarihi : 1389
Ölüm sebebi : Şehit edildi
Öldüğü yer : Kosova
Gömülü olduğu yer : Bursa, Çekirge, I. Murat Camii ve imareti karşısındaki türbesinde (iç uzuvları, şehit edildiği yerde gömülüdür:Meşhed-i Hüdavendigâr).
Valilikleri : İzmit (1329), Sultanönü (1330), Bursa, Gelibolu (1359)
Devri : Kuruluş devri


Dönemin olayları

3.Osmanlı Padişahı I.Murat tahta geçti.Babası Orhan Bey’in sağlığında ağabeyi Süleyman Paşa ile birlikte Trakya’nın fethinde görev alan I.Murat,Bursa’ya giderek idareyi ele aldı.-1362

I.Murat,Karamanoğullarının teşvikiyle isyan edip Ankara’yı ele geçiren Ahiler üzerine yürüyerek Ankara’yı geri aldı.-1362

Rumeli’ye geçen I.Murat,Bizanslılar tarafından geri alınan Çorlu ve çevresini ikinci kez ele geçirdi.-1362

“Pencik Kanunu” ile Yeniçeri Ocağı’nın temeli atıldı.-1362

Babaeski ve Pınarhisar arasındaki Sazlıdere bölgesinde Rum ve Bulgar kuvvetleriyle yapılan meydan savaşı sonunda Edirne zaptedildi.-1363

İpsala,Dedeağaç,Dimetoka,Lüleburgaz,Pınarhisar ve Babaeski fethedildi.-1363

Bursa’daki Hüdavendigâr Camii adıyla anılan I.Murat Camii’nin yapımı tamamlandı.-1363

Filibe,Lala Şahin Paşa kuvvetlerince ele geçirildi.-1364

Gümülcine ve çevresi Evrenos Bey tarafından fethedildi.-1364

Sırpsındığı Savaşı.-1364

Korsan gemileriyle Osmanlıları tehdit eden Katalanların elindeki Biga fethedildi.-1365

Devlet merkezi,Bursa’dan Edirne’ye nakledildi.-1365

Bulgarların elindeki Yanbolu (Diampolis),Kızılağaç ve İhtiman fethedildi.-1367

Hayrabolu,Vize ve Kırkkilise (Kırklareli) fethedildi.-1369

Bulgar Kralı Yuvan Şişman ve Makedonya Sırp kuvvetleriyle savaşan Lala Şahin Paşa,Sofya’nın güneyindeki Samakov’u fethetti.-1371

Çirmen Savaşı.-1372

Köstendil kuşatıldı.Sırp kralı,Osmanlı devletine vergi ve savaşlarda yardımcı kuvvet vermeyi kabul etti.-1372

Vizeyi almaya çalışan Bizans İmparatoru üzerine yürüyen Osmanlılar İnceğiz,Çatalburgaz ve Ferecik kalelerini ele geçirdi.Yenilgiye uğrayan Bizanslılar barış antlaşması istedi.-1373

Rumeli’de savaşa son veren I.Murat tarafından Anadolu’da tımar ve zeamet teşkilatı kuruldu ve bazı askerî ıslahatlar yapıldı.-1376

I.Murat’ın büyük oğlu Şehzade Bayezid(geleceğin Yıldırım Bayezid’i) Germiyanoğlu Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun’la evlendi.Süleyman Şah,kızının çeyizi olarak Kütahya,Simav ve Tavşanlı’yı Osmanlılara bıraktı.-1378

Sadrazam Çandarlı Halil Hayrettin Paşa tarafından İznik’te yaptırılan Yeşil Cami inşaatına başlandı. Mimar Hacı Musa’ya yaptırılan ve asıl adı Halil Hayrettin Paşa Camii olan bu eser, minaresindeki yeşil çinileri yüzünden Yeşil Camii adı ile tanındı.-1378

Arnavutluk’ta İştip fethedildi.-1380

Manastır ve Pirlepe, Timurtaş Paşa kuvvetlerince fethedildi.-1382

Uzun süredir kuşatma altında olan Sofya teslim olarak Osmanlı ülkesine katıldı.-1385

Arnavutluk’taki Ohri, Çandarlı Halil Paşa ve Evrenos Bey tarafından fethedildi.-1385

Niş, Yahşi Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetlerince fethedildi.-1386

Karaman tahtına oturan Alâeddin Ali Bey’in Osmanlı topraklarına saldırısı üzerine Osmanlı-Karaman savaşı başladı. Konya önlerine kadar gelen I. Murat, Karamanlıların sulh teklifini kabul ederek geri çekildi.-1386

Vezir Çandarlı Halil Paşa öldü, yerine oğlu Çandarlı Ali Paşa getirildi.-1387

Osmanlı hâkimiyetini kabul etmiş bulunan Sırp Kralı Lazar’la Boşnak, Hırvat ve Arnavut prensleri, Türklere karşı birleşerek harekete geçtiler. Akıncı kumandanlarından Şahin paşa kumandasındaki Türk kuvvetleri Ploşnik’te pusuya düşürüldü.-1387

Balkanlar’daki ittifakı önlemek üzere harekete geçen I. Murat ve Çandarlı Ali Paşa idaresindeki Osmanlı ordusu, Bulgaristan’ın önemli kentlerinden Tırnova’yı zaptetti. Kayıtsız şartsız teslim olan Bulgaristan Kralı Yuvan Şişman affedilerek vergiye bağlandı.-1388

I. Kosova Savaşı.-1389[/i]

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:38 PM
Adı : Yıldırım Bayezid (I.Bayezid)
Doğum tarihi : 1360
Doğum yeri : Edirne
Babası : I. Murat
Annesi : Gülçiçek Hatun (Rum)
Tahta çıktığı tarih : Haziran 1389
Tahta çıktığında yaşı : 29
Saltanatının sonu : 28 Temmuz 1402
Tahttan ayrılma sebebi : Tutsaklık
Saltanatının süresi : 13 yıl 1 ay
Ölüm tarihi : 9 Mart 1403
Ölüm sebebi : İntihar
Öldüğü yer : Akşehir
Gömülü olduğu yer : Bursa, Yıldırım Bayezid Camii yanındaki türbesinde.
Devri : Kuruluş devri


Dönemin olayları

Şehzade Yıldırım Bayezid (I. Bayezid), devlet erkânı tarafından savaş meydanında Osmanlı hükümdarı ilân edildi.-1389

Yıldırım Bayezid’in ağabey’i Şehzade Yakup, bir saltanat kavgasını önlemek amacıyla Kosova’da idam edildi.-1389

Yıldırım Bayezid’in en küçük oğlu Çelebi Sultan Mehmet (I. Mehmet) doğdu.-1389

Sırbistan, Osmanlı Devletine bağlandı; Kosova zaferinden sonra Sırp Kralı Lazar’ın oğlu Etiyen (Stefan), Yıldırım Bayezid tarafından Sırbistan tahtına oturtuldu ve dostluk anlaşması imzalandı. Kral Etiyen, kız kardeşini padişaha eş olarak takdim etti.-1389

Bulgaristan ve Bosna toprakları fethedildi.-1389

Yıldırım Bayezid’in ilk Anadolu seferi: Osmanlılara karşı ittifak kuran Saruhan, Aydın, Germiyan, Menteşe, Hamit ve Teke beylikleri, Osmanlı hâkimiyetine alındı.-1390

Anadolu’da tek Bizans kenti olarak kalan Alaşehir fethedildi.-1390

Yıldırım Bayezid, Sırp prensesi Olivera ile evlendi.-1390

Çanakkale’deki Gelibolu kalesi yeniden yapılmaya ve çevreye askerî tesisler kurulmaya başlandı.-1390

İstanbul, Osmanlılar tarafından ilk kez kuşatıldı: Bizans a gözdağı vermek için yapılan ve yedi ay süren kuşatma sonunda Bizanslılardan bazı imtiyazlar elde edildi.-1391

Mora yarımadası ve Macaristan çevrelerine çeşitli akınlar yapıldı.-1391

Karaman seferi.-1391

Bizans İmparatoru V.Yuanis’in ölümü üzerine,Yıldırım Bayezid’in elinde rehine olarak bulunan oğlu II.Manuel Paleologos,Bursa’dan İstanbul’a kaçarak Bizans tahtına oturdu.-1391

Kastamonu beyliği fethedildi.-1392

Merkezi Sinop olan Candaroğulları Beyliği,Osmanlı hakimiyeti altına girdi.-1392

Antalya alınarak Hamitoğulları Beyliği’ne son verildi.-1392

Bulgaristan topraklarına hücum eden Macarlar,Niğbolu ve çevresini ele geçirdi.Yıldırım Bayezid’in buraya büyük bir kuvvet göndermesi üzerine Sigismund yönetimindeki Macarlar her şeyi bırakarak kaçtı.-1392

Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı ordusu ile Sivas yöresini elinde tutan Kadı Burhanettin komutasındaki ordu arasında Çorum yakınlarında yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenildi. Yıldırım Bayezid’in oğlu Ertuğrul çatışmada öldü.-1392

Arnavutluk’taki İşkodra kenti işgal edildi.-1392

Şehzade Çelebi Mehmet komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Amasya’yı işgal etti.-1393

Türklerin egemenliği altındaki Bulgar krallığının başkenti olan Tırnova kalesi ele geçirildi. Böylece siyasi anlamda devam eden Bulgar krallığı tümüyle kaldırılarak Bulgaristan’ın tamamı ele geçirildi.-1393

İstanbul kuşatması sırasında Bizanslılara yardım eden Avrupa ülkeleri gemilerinin Selânik’te demirlemesi üzerine Yıldırım Bayezid, Selânik’i kuşattı. Kuşatma sonunda Selânik ele geçirildi.-1394

Selânik’ten sonra Kuzey Yunanistan’daki Yenişehir (Larisa) ve çevresi ele geçirildi.-1394

İşkodra’nın güney bölgelerine hücum eden Osmanlı kuvvetleri, Arnavutluk’taki birçok bölgeyi ele geçirdi.-1394

Yıldırım Bayezid, uzun süre abluka altında tuttuğu İstanbul’u ikinci kez kuşattı. Kış mevsiminin yaklaşması üzerine kuşatmaya son verildi.-1395

Yıldırım Bayezid, Mısır’daki Abbasî halifesine elçiler göndererek kendisine “sultan” unvanının verilmesini istedi.-1395

Niğbolu Zaferi: Niğbolu’da Haçlılarla karşılaşan Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı ordusu, Haçlı ordusunu mağlûp etti.-1396

Niğbolu Zaferi üzerine Mısır’daki Abbasî Halifesi I. Mütevekkil tarafından Yıldırım Bayezid’e “Sultan-ı İklim-i Rum” unvanı verildi.-1396

Arnavutluk topraklarına yapılan yeni akınlarda İşkodra çevresi, Kesriye, Draç ve Berat gibi kentler ele geçirildi.-1396

Karadeniz Boğazı girişindeki Şile ele geçirildi.-1396

Boğziçi’nde Göksu deresi ağzında Anadolu Hisarı’nın yapımına başlandı.-1396

İstanbul üçüncü kez kuşatıldı.-1396

Yunanistan üzerine yapılan sefer sonunda Atina ve çevresi ele geçirildi.-1397

Yunanistan topraklarında ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Mora üzerine yaptığı akınlardan üçüncüsünde Argos kalesini ele geçirdi.-1397

Karaman hükümdarı Alâeddin Ali Bey’in yeniden Osmanlı topraklarına saldırması üzerine savaş açan Yıldırım Bayezid, bu savaşı kazandı ve Alâeddin Ali Bey’i idam ettirerek Karamanoğulları topraklarını ele geçirdi.-1397

Karadeniz bölgesindeki Samsun, Ordu, Giresun, Çarşamba, Merzifon ve Havza’daki küçük Türk beylikleri ve ellerindeki topraklar Osmanlı yönetimine girdi.-1398

Sivas ve çevresini egemenliğinde bulunduran Kadı Burhanettin Ahmet, Karayülük diye tanınan Akkoyunlu hükümdarı Kara Osman Bey’le yaptığı savaşta öldürüldü. Yardım isteyen Sivaslıların çağrısı üzerine Akkoyunlu hükümdarını mağlûp eden Osmanlılar, tüm Sivas çevresini ele geçirdi.-1398

Memlûklere ait olan Malatya, Kâhta, Divriği ve Dulkadiroğulları egemenliğindeki Elbistan, Osmanlı kuvvetlerince ele geçirildi. Böylece Osmanlı toprakları, Fırat boylarına kadar yayılmış oldu.-1399

Bizans İmparatoru II. Manuel Paleologos, Türklere karşı yeni bir Haçlı seferi hazırlamak amacıyla İtalya, Fransa ve İngiltere’ye gitti.-1399

Irak ve Azerbaycan’ı işgal ederek Osmanlı Devleti’yle komşu olan Timur ile Yıldırım Bayezid arasında, Timur’dan kaçarak Osmanlılara sığınan hükümdarlar nedeniyle ortaya çıkan anlaşmazlık giderek düşmanlığa dönüştü.-1399

Bursa’da Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Ulu Camii inşaatı bitti.-1400

Dördüncü İstanbul kuşatması:Bizans imparatorunun Avrupa ülkelerini yeni bir Haçlı seferi için örgütlemeye çalışması üzerine Yıldırım Bayezid, İstanbul’u dördüncü kez işgal etti.Timur’un Anadolu’ya girmesi üzerine kuşatma kaldırıldı.-1400

Timur’un Anadolu’ya ilk hücumu: Sivas kalesini kuşatan Timur, şehri ele geçirdikten sonra yaptığı katliamda binlerce Osmanlı askerini öldürerek Sivas kalesini yerle bir etti.-1400

Sivas katliamı üzerine, Timur’un himayesindeki Erzincan’a yürüyen Yıldırım Bayezid, Erzincan beyliğini ele geçirdi ve Kemah Kalesi’ni aldı.-1401

Yıldırım Bayezid ile Timur arasında yapılan Ankara Meydan Savaşı’nda Osmanlı ordusunu yenen Timur, Yıldırım Bayezid’i esir aldı.-1402

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:39 PM
Adı : Çelebi Mehmet (I.Mehmed)
Doğum tarihi : 1379
Doğum yeri : Edirne
Babası : I. Bayezid
Annesi : Devletşah Valide Sultan
Amasya'da hükümdarlığını ilân ettiği tarih : Ağustos, 1402
Amasya ve Bursa'da hükümdarlığını ilân ettiği tarih : 1404 (806)
Edirne'de tahta çıktığı tarih (Fetret devrinin sonu) : 5 Temmuz 1413
Tahta çıktığında yaşı : 26
Saltanatının sonu : 26 Mayıs 1421
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanatının süresi : 7 yıl, 11 ay
Ölüm tarihi : 26 Mayıs 1421
Ölüm sebebi : Dizanteri-zehir (?)-felç (?)
Öldüğü yer : Edirne
Gömülü olduğu yer : Bursa, Yeşil türbe
Valilikleri : Amasya (1393-?)
Devri : Fetret devri


Dönemin olayları

Yıldırım Bayezid’in oğullarından Şehzade Süleyman Çelebi Edirne’de; Mehmet Çelebi Amasya’da ve İsa Çelebi Balıkesir ve Bursa yöresinde padişahlığını ilân etti. Böylece Osmanlı toprakları üç hükümetli bir idare altına girmiş oldu.-1402

Timur kuvvetleri, ele geçirdiği Bursa ve İznik’i yağma ederek ateşe verdi ve buradaki halkın büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi.-1402

Timur, Osmanlıların ele geçirdiği Anadolu beyliklerinin topraklarını eski sahiplerine ve vârislerine iade etti.-1402

Rodos şövalyelerinin elinde bulunan İzmir kalesi ve limanı Timur tarafından fethedilerek Aydınoğulları’na verildi.-1402

Timur tarafından tutsak edilen Yıldırım Bayezid, Akşehir’de öldü.-1403

Timur ve ordusu, her yeri yağmalayarak ve yakıp yıkarak Anadolu’dan çekildi.-1403

Amasya’da hükümdar olan Yıldırım Bayezid’in küçük oğlu Mehmet Çelebi, yönetimleri Timur tarafından Türkmen beylerine bırakılan Niksar, Tokat, Şarkîkarahisar ve Sivas’ı kendi topraklarına kattı.-1403

Edirne’de hükümdarlığını ilan eden Süleyman Çelebi (Emir Süleyman) ile Bizans İmparatoru Manuel Paleologos arasında İstanbul Antlaşması imzalandı. Buna göre; İstanbul önlerinden Selânik’e kadar uzanan Ege sahil bölgesi ile Varna’ya kadar uzanan Karadeniz sahil bölgesi, Bizans İmparatoru’na bırakıldı. Amasya’da hükümdarlığını ilan etmiş bulunan Mehmet Çelebi, Sivas yöresini ele geçirdikten sonra Bursa, Balıkesir ve çevresini kendi topraklarına kattı.-1403

Mehmet Çelebi, kendisine hücum eden büyük kardeşi İsa Çelebi’yi Ulubat’ta yapılan savaşta mağlûp edip öldürttü.-1405

Saruhan ve çevresi Mehmet Çelebi tarafından ele geçirildi.-1405

Timurlenk öldü.-1405

Edirne’de hükümdarlığını ilan eden Süleyman Çelebi, kuvvetleriyle birlikte Bursa’ya geldi ve şehri ele geçirdi. Bursa’ya sahip olan, ancak ağabeyinin ordusuna karşı koyacak gücü olmayan Mehmet Çelebi, Bursa’yı terk ederek şehri ve hükümdarlığı büyük kardeşi Süleyman çelebi’ye bıraktı.-1406

Süleyman Çelebi’nin sadrazamı Çandarlı Ali Paşa öldü. Babası Çandarlı Hayrettin Paşa’nın 1387’de ölümünden sonra I. Murat, Yıldırım Bayezid ve Fetret Devri’nde Süleyman Çelebi’ye sadrazamlık yapan Çandarlı Ali Paşa, İznik’e gömüldü.-1406

Osmanlı tahtını ele geçirmek için mücadele eden Musa çelebi, Rumeli’ye geçti. Süleyman Çelebi’de bu harekâtı önlemek amacıyla Bursa’da Edirne’ye geldi.-1406

Süleyman Çelebi tarafından Bursa’da inşa ettirilen Yıldırım Bayezid Türbesi’nin yapımı tamamlandı.-1407

Süleyman Çelebi ile Venedik Cumhuriyeti arasında dostluk antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre; Venedik Cumhuriyeti’nin, Arnavutluk sahilindeki topraklarının emniyeti karşılığı olarak Osmanlı padişahına yıllık 1600 duka haraç vermesi kararlaştırıldı.-1408

Dönemin büyük şairi Süleyman Çelebi, Bursa’da, günümüzde de okutulmakta olan dinî edebiyatımızın “Mevlid” manzumesini tamamladı.-1409

Emir Süleyman (Süleyman Çelebi) vefat etti.-1410

Rumeli’de Osmanlı tahtına Musa Çelebi çıktı.-1411

Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin kadıaskerliğe tayin edildi.-1411

Musa Çelebi’nin, Bizans İmparatoru Manuel’e bir elçi göndererek 1402’den beri verilmemiş haraçları istemesi üzerine Bizans ile Emir Süleyman Çelebi zamanında imzalanan antlaşma bozuldu.-1411

Mehmet Çelebi ile Bizans imparatoru arasında ittifak antlaşması imzalandı.İmparator, Mehmet Çelebi kuvvetlerini İstanbul Boğazı’ndan Rumeli’ye geçirmeyi taahhüt etti.-1411

İstanbul’u kuşatan Musa Çelebi, Mehmet Çelebi’nin Rumeli’ye geçmesi üzerine kuşatmayı kaldırdı.-1412

Kardeşini tahtan indirmek üzere Rumeli’ye geçen Mehmet Çelebi kuvvetleriyle Musa Çelebi kuvvetleri, Çamurluova bölgesinde karşılaştı. Yapılan savaşta mağlûp olan Musa Çelebi öldürüldü. Çelebi Mehmet’in yönetimi ele geçirmesiyle 11 yıl süren Fetret Devri sona erdi. Böylece Mehmet Çelebi, Anadolu ve Rumeli’deki bütün Osmanlı topraklarını egemenliği altına aldı.-1413

Divan şairlerinden Ahmedî öldü.-1413

İktidar mücadelesini kazanan Mehmet Çelebi (I. Mehmet), Edirne’de tahta çıktı.-1413

Büyük bir alim olmasına rağmen fikirleri ile Anadolu’daki Türk ve Müslüman camiası için tehlikeli görülen kadıasker Simavnalı Şeyh Bedrettin Mahmut azledildi ve İznik’te sürgün olarak oturmaya mahkûm edildi.-1413

Karamanoğlu Mehmet Bey, Bursa’yı kuşattı. İvaz Paşa tarafından savunulan kenti ele geçiremeyen Karamanoğlu Mehmet Bey, şehrin kenar mahallelerini yıkarak geri çekildi.-1414

Karamanoğlu tarafından kışkırtılan Aydınoğlu Cüneyt Bey isyan etti. Çelebi Sultan Mehmet, üzerine asker gönderince aman dileyip affedildi. Böylece İzmir kenti dışında bütün İzmir ve Aydın bölgesi Osmanlı topraklarına katılmış oldu.-1414

Çelebi Sultan Mehmet, Karaman seferine çıktı. Konya ele geçirildi ve esir düşen Karamanoğlu Mehmet Beyle oğlu Mustafa Bey affedildi. Yapılan antlaşmayla Akşehir ve Ilgın, Karamanoğullarından alınarak Çelebi Sultan Mehmet’in dostu ve müttefiki Germiyanoğlu Yakup Bey’in topraklarına katıldı.-1415

Karamanoğlu Mehmet Bey, Çelebi Mehmet’in Rumeli’de Musa Çelebi ile savaşmasını fırsat bilerek, Osmanlı topraklarına saldırmıştı. Çelebi Mehmet, Rumeli’de duruma hâkim olduktan sonra Anadolu’ya geçti. Cüneytoğullarından İzmir’i aldıktan sonra, Karamanoğulları üzerine yürüdü. Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir alındı. Karamanoğlu Mehmet, yaptığı üç savaşı da kaybettikten sonra barış istedi.-1415

Osmanlılarla Venedikliler arasında ilk deniz savaşı: Gelibolu’da yapılan bu savaş sonunda Osmanlıların 27 gemisi Venediklilerin eline geçti.-1416

Çelebi Sultan Mehmet’in Eflâk Seferi.-1416

Aydınoğlu Cüneyt Bey, Niğbolu beyliğine atandı.-1416

Çankırı, Tosya ve Kalecik dolayları Candaroğullarından alındı.-1416

Arnavutluk’taki Avlonya kenti feshedildi.-1417

Çelebi Sultan Mehmet, 14 yaşındaki büyük oğlu Şehzade Murat’ı (geleceğin II. Murat’ı) Amasya valiliğine tayin etti.-1417

Samsun Seferi:Bir kısmı Ceneviz kolonisinin bir kısmı da İsfendiyaroğlu Hızır Bey’in elinde olan Samsun, Osmanlı topraklarına katıldı.-1418

Bursa’da Yeşil Cami adıyla anılan Çelebi Sultan Mehmet Camii’nin yapımı tamamlandı.-1419

Timur’un saldırıları sırasında Bizanslılar tarafından ele geçirilen Darıca, Hereke, Gebze, Pendik ve Kartal gibi sahil kasaba ve kaleleri ikinci defa fethedildi.-1419

Düzmece Mustafa olayı.-1419

Şeyh Bedrettin’in önderliğinde Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal kuvvetleri, toprak ve vergi düzeninin bozukluğu sebebiyle ayaklandı. Anadolu’daki ilk toplumsal içerikli bu ayaklanma güçlükle bastırılabildi ve Şeyh Bedrettin, Serez’de asıldı.-1420

Edirne’de katıldığı bir av sırasında kalp krizi geçiren Çelebi Sultan Mehmet öldü.Çelebi Sultan Mehmet’in ölümü, halk ve asker arasında karışıklık çıkmaması için duyurulmadı. Şehzade Murat’ın Amasya’dan gelmesine değin yaklaşık 40 gün ölümü herkesten gizlendi.-1421

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:39 PM
Adı : II. Murad
Doğum tarihi : 1404
Doğum yeri : Amasya
Babası : I. Mehmet
Annesi : Emine Hatun (Dulkadirli)
Tahta çıktığı tarih : 5 Temmuz 1421
Tahta çıktığında yaşı : 17 yaş, 1 ay
Saltanatının sonu : 1 Aralık 1444
Tahttan ayrılma sebebi : II. Mehmet lehine feragat
Saltanatının süresi : 23 yıl, 5 ay
İkinci defa tahta çıktığı tarih : 1446
Tahta çıktığında yaşı : 42 yaş, 3 ay
Saltanatının sonu : 3 Şubat 1451
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanat süresi : 4 yıl, 5 ay
Ölüm tarihi : 3 Şubat 1451
Ölüm sebebi : Felç
Öldüğü yer : Edirne
Gömülü olduğu yer : Bursa, Muradiye Camii yanında kubbesinin üzeri açık olan türbesinde.
Valilikleri : Amasya
Devri : Kuruluş devri


Dönemin olayları

İkinci Murat, Bursa’da tahta çıktı.-1421

Şehzade Mustafa Çelebi olayı.-1421

II. Murat’la amcası Şehzade Mustafa Çelebi arasındaki Ulubat savaşı.-1422

İstanbul kuşatması.-1422

Dinî edebiyatımızım şaheserlerinden “Mevlid” manzumesinin yazarı Süleyman Çelebi, Bursa’da öldü.-1422

Osmanlı topraklarına akınlar yapan ve çeşitli huzursuzlukların kaynağı haline gelen Eflâk, Arnavutluk ve Mora üzerine seferler düzenlendi.-1423

Candaroğlu İsfendiyar Bey’in Osmanlı hâkimiyetini kabulü.-1424

Almanya ve Macaristan’la iki yıl için mütareke imzalandı. 1411’de Almanya imparatorluğuna seçilen Macar Kralı Sigismund, on dört yıl sonra tebrik edildi.Kendisine hediye olarak kıymetli Türk halıları ve kumaşları gönderildi; imparator da altın kabzalı bir kılıç, atlar ve kumaşlar yolladı.-1425

Aydınoğlu Cüneyt Bey yakalandı ve idam edildi.-1425

II. Murat tarafından varlığına son verilen Menteşe Beyliği toprakları Osmanlı hâkimiyetine geçti.-1425

Teke Beyliği işgal edildi.-1426

Germiyanoğlu beyi II. Yakup öldü. Bıraktığı vasiyetname gereği, ülke toprakları, varis olarak gösterdiği II. Murat’a verilerek Osmanlı hakimiyetine girdi.-1427

Bayramîliğin kurucusu Mutasavvıf Hacı Bayram Veli, Ankara’da öldü.-1429

Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa öldü.-1429

Din alimlerinden Mutasavvıf Emir Sultan, Bursa’da öldü.-1429

Venediklilerin eline geçmiş bulunan Selânik, üçüncü kez ele geçirildi.-1430

Divan edebiyatının önemli şairlerinden Şeyhî öldü.-1431

İtalyan beylerinin hâkimiyeti altındaki Yahya halkı, II. Murat’a başvurarak özgürlüklerine dokunulmaması koşuluyla kenti Osmanlı idaresine teslim ettiler.-1431

Geleceğin İstanbul Fatihi Şehzade Mehmet (Fatih Sultan Mehmet), Edirne’de doğdu.-1432

Osmanlılar aleyhine Macaristan ve Eflâk hükümetleriyle işbirliği yapan ve Osmanlı topraklarına saldıran Karamanoğlu İbrahim Bey, Konya’da mağlûp edildi.Yenilen İbrahim Bey, İçel’in dağlık bölgelerine kaçtı.-1435

Sırp Kralı Yorgi Brankoviç, güzelliğiyle meşhur kızı Prenses Mara’yı II. Murat’a eş olarak sundu ve Sırp Krallığı, Osmanlı Devleti’ne bağlandı.-1435

Edirne’de Muradiye Camii yapıldı.-1436

Evrenosoğlu Ali Bey’in kumandasında Macaristan’a bir akın düzenleyen Türk akıncıları, Trasilvanya’ya kadar ilerlediler.-1437

II. Murat, Macar kralı ile ittifak yapan Sırp Kralı Jorj Brankoviç’in oturduğu başkent Semendire’yi fethetti. Kızı Mara’yı II. Murat’a vererek akraba olan Brankoviç ise yenilgi üzerine Macaristan’a kaçtı.-1439

Belgrad kuşatması:Osmanlı ordusu ile Sırp ordusu arasında yapılan savaşlarda bir netice alınamadı ve altı ay süren kuşatma, bir sonuç alınamadan kaldırıldı.-1441

Transilvanya prensi ve Macar ordusu Başkumandanı Jan Hunyat (Hunyadi Yanoş), Mezid Bey kumandasında Transilvanya’ya giren Türk akıncılarını Hermanstad (Erdel) önünde mağlûp etti. Mezid Bey ve oğluyla birlikte 20.000 Türk akıncısı öldürüldü.-1442

Jan Hunyat (Hunyadi Yanoş), Hermanstad (Erdel) yenilgisinin intikamını almak için sefer düzenleyen Hadım Lala Şahabettin Şahin Paşa komutasındaki 40.000 kişilik Osmanlı ordusunu Vegas’da yapılan savaşta ikinci kez mağlûp etti.-1442

Karamanoğlu Seferi.-1443

Avrupa ülkelerini harekete geçirip Türklere karşı yeni bir Haçlı seferi düzenleyen Jan Hunyat (Hunyadi Yanoş), Sofya yakınlarındaki İzladi Derbendi ve Niş yakınlarındaki Morova’da yapılan savaşlarda Osmanlı ordusunu mağlûp etti.-1444

Edirne-Segedin Antlaşması.-1444

II. Murat padişahlıktan çekildi.-1444

Varna Savaşı kazanıldı (10 Kasım 1444).-1444

Yeniçerilerin başlattığı Buçuktepe İsyanı üzerine II. Mehmet tahttan çekildi ve babası II. Murat yeniden tahta çıktı.-1445

İkinci kez tahta çıkan II. Murat, Mora şehirlerini geri alan Prens Constanios’a karşı Mora seferine çıktı. Savaşta yenilen Mora despotu haraca bağlandı ve Mora kentleri tekrar Osmanlı egemenliğini altına girdi.-1446

II. Murat, Arnavutluk kraliyet ailesinden İskender Bey’in isyan etmesi üzerine Arnavutluk’a bir sefer düzenledi. Kroya (Akçahisar) Kalesi kuşatıldı ve yeni bir Haçlı seferi tehlikesi üzerine kuşatma yarım bırakıldı.-1447

İkinci Kosova Savaşı.-1448

Arnavutluk’ta isyan eden İskender Bey’e karşı ikinci bir Arnavut seferi düzenlendi. Berat kenti ele geçirildi. Kroya (Akçahisar) Kalesi ikinci kez kuşatıldıysa da alınamadı.-1450

Bir felç geçiren II. Murat, Edirne’de öldü. Bursa’ya nakledilen cenazesi, kendisinin yaptırdığı Büyük Cami’nin yanındaki türbesine defnedildi.-1450

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:40 PM
Adı : Fatih Sultan Mehmet
Doğum tarihi : 30 Mart 1432
Doğum yeri : Edirne
Babası : II. Murat
Annesi : Hümâ Hatun
Aşiret olduğu tarih : 1 Aralık 1444
Birinci kez tahta çıktığı tarih : 1 Aralık 1444
Tahta çıktığında yaşı : 12 yaş, 8 ay
Tahttan ayrılma sebebi : Babası lehine terk
Saltanatının süresi : 1 yıl, 9 ay
İkinci kez tahta çıktığı tarih : 18 Şubat 1451
Tahta çıktığında yaşı : 18 yaş, 11 ay
Tahttan ayrılma sebebi : Oğlu Orhan lehine feragat-ölüm (?)
Saltanatının sonu : 3 Mayıs 1481
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanat süresi : 30 yıl, 3 ay
Ölüm tarihi : 3 Mayıs 1481
Ölüm sebebi : Nikris-şeker-zehir (?)
Öldüğü yer : Gebze-Hünkâr çayırı
Gömülü olduğu yer : İstanbul, Fatih Camii mihrabı önündeki türbesinde.
Valilikleri : Amasya (1437-1439); Manisa (1439-1444, 1446-1451)
Devri : Kuruluş devri


Dönemin olayları

Geleceğin Fatih Sultan Mehmet’i II. Mehmet, babası II. Murat’ın ölümü üzerine Edirne’de tahta çıktı.-1451

II. Murat’ın cenazesi Bursa’ya nakledilerek kendisinin yaptırdığı Muradiye Camii’nin yanındaki türbesine gömüldü.-1451

II. Mehmet’in çok küçük yaştaki kardeşi Şehzade Ahmet, “Nizam-ı Âlem” için boğularak öldürüldü. Bu tarihten sonra Kanunname-i Âl-i Osman’a, şehzadelerin saltanat kavgalarına son vermek amacıyla öldürülmesinin yasalara uygun olduğunu belirten bir madde kondu.-1451

Dinî edebiyatın Mevlid gibi bestelenerek okunan eserlerinden biri olan Muhammediye yazarı Yazıcıoğlu Mehmet Efendi, Gelibolu’da öldü.-1451

Karamanoğlu İbrahim Bey’in Osmanlı topraklarına saldırması üzerine II. Mehmet, Karaman seferine çıktı. Barış isteyen Karamanoğlu İbrahim Bey’in teklifi kabul edildi.-1451

II. Mehmet, Bizans’a gelecek yardımları önlemek ve İstanbul’u kuşatmada üst olarak kullanacağı Rumeli Hisarı’nın yapımına başladı.-1452

Rumeli Hisarı’nın yapımına engel olamayan Bizans İmparatoru, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti ve sur kapılarını ördürerek kapattı.-1452

2 Nisan: II. Mehmet’in, Edirne’de döktürdüğü ve Şubat ayında yola çıkan “Şahi” adı verilen büyük top İstanbul önlerine getirildi.-1453

5 Nisan: Bizanslılar, gemilerin girmesini önlemek amacıyla İstanbul halicine zincir gerdiler.-1453

6 Nisan: İstanbul kuşatması başladı.-1453

12 Nisan: Osmanlı donanması Dolmabahçe önlerine demirledi.-1453

18 Nisan: İstanbul çevresindeki adalar fethedildi.-1453

20 Nisan: Bizans’ın yardımına gelen 5 gemi Osmanlı donanmasından kurtulup Haliç’e girdi.-1453

22 Nisan: Osmanlı donanmasına ait gemiler karadan taşınarak Haliç’e indirildi.-1453

23 Nisan: Osmanlı askerleri Haliç’te köprü kurdu. Bizans imparatoru, II. Mehmet’e barış teklifinde bulundu.-1453

18 Mayıs: Kuşatmada önemli rol oynayan tekerlekli kule, surların önünde kullanıldı.-1453

28 Mayıs: II. Mehmet, genel saldırıdan önce Bizans imparatoruna, teslim olması teklifinde bulundu.-1453

29 Mayıs: Genel saldırıya geçen Türk kuvvetleri, sabah saatlerinde İstanbul’u fethetti. Fethi gerçekleştiren ve bundan böyle Fatih Sultan Mehmet olarak anılacak olan II. Mehmet, İstanbul’a girdi. İstanbul başkent oldu.-1453

1 Haziran:Bizans’ın en önemli eserlerinden Ayasofya Kilisesi, camiye dönüştürüldü. Bizanslılarla anlaştığı öne sürülerek azledilen Sadrazam Çandarlı Halil Paşa idam edildi.Yerine Mahmut Paşa getirildi.-1453

Fatih Sultan Mehmet, yeni bir Rum Ortodoks patrik tayin etti.-1453

İstanbul Beyazıt’ta şimdiki üniversite binasının bulunduğu yerdeki Eski Saray’ın yapımı tamamlandı.-1454

Birinci Sırbistan seferi.-1454

İkinci Sırbistan seferi.-1455

Arnavutluk’ta Berat zaferi.-1455

Üçüncü Sırbistan Seferi ve Belgrad Kuşatması.-1456

Belgrad kuşatmasında yaralanan Sırp Hükümdarı Hunyadi Yunoş öldü (11 Ağustos).-1456

Cenevizlilere ait olan Enez ve Ege adalarından Semadirek ve Taşoz fethedildi.-1456

Birinci Mora Seferi ve Atina’nın fethi.-1458

Sırbistan’da çıkan karışıklıklar üzerine bu ülkeye sefer yapıldı ve Semendire kuşatıldıysa da alınamadı.-1458

İstanbul surlarının Yedikule kısmında iki yeni sur ve kulelerin inşaatı tamamlandı.-1458

Semendire Savaşı.-1459

Eyüp Camii ve türbesinin inşaatı tamamlandı.-1459

Din bilgini ve Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin öldü.-1459

İkinci Mora Seferi.-1460

Cenevizlilerin egemenliğindeki Amasra fethedildi.-1461

Sinop ve çevresine egemen olan İsfendiyaroğulları Beyliği, Osmanlı topraklarına katıldı.-1461

Trabzon Rum İmparatorluğu fethedildi.-1461

Midilli Adası fethedildi.-1462

Eflâk prensliği, Osmanlılara bağlı bir eyalet haline getirildi.-1462

İstanbul’daki Fatih Camii’nin inşaatına başlandı.-1463

Bosna ve Hersek krallığı fethedildi.-1463

Karada ve denizde 16 yıl sürecek Osmanlı-Venedik savaşı başladı.-1463

Karamanoğlu İbrahim Bey’in ölmesi üzerine çocukları arasında taht mücadelesi başladı.-1464

Arnavutluk üzerine sefere çıkan Fatih Sultan Mehmet, Elbasan kalesini yaptırdı ve Akçahisar hariç tüm Arnavutluk’u ele geçirdi.-1466

Karamanoğlu toprakları Osmanlılara katıldı.-1466

Sadrazam Mahmut Paşa azledildi ve yerine Mehmet Paşa sadrazam oldu.-1466

Arnavutluk hükümdarı İskender Kastriyoti öldü.-1468

Fatih Sultan Mehmet’in 9 yaşındaki oğlu Şehzade Cem, Kastamonu valiliğine tayin edildi.-1468

Karamanoğullarının İçel’deki kuvvetlerine karşı sefere çıkan Rum Mehmet Paşa , Ermenek, Aksaray ve İçel’i aldıktan sonra Silifke civarında yenilgiye uğrayınca sadrazamlıktan azledildi. Yerine İshak Paşa getirildi.-1469

Venediklilerin egemenliğindeki Eğriboz adası fethedildi.-1470

Fatih Camii inşaatı tamamlandı.-1470

Sadrazam İshak Paşa, Karamanoğulları beyliğine karşı sefere çıktı. Niğde, Üçhisar ve Ortahisar kaleleri ele geçirildi.-1470

Gedik Ahmet Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerince kuşatılan Alâiyye (Alanya) beyliği ele geçirildi.-1471

Venediklilerle yaptığı anlaşmaya güvenen Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, yeğeni Yusufça Mirza komutasındaki askerleriyle Karamanoğlu topraklarını eski sahiplerine geri vermek amacıyla Osmanlı ordusuna saldırdı. Yapılan savaşta Gedik Ahmet Paşa kuvvetleri yenildi.-1472

Fatih Sultan Mehmet, Konya’da valilik yapan Şehzade Mustafa’yı Yusufça Mirza kuvvetleri üzerine göndererek yenilginin öcünü almasını istedi.Beyşehir Gölü yakınlarındaki Kıreli’de yapılan savaşta Osmanlı ordusu, Yusufça Mirza’yı yendi ve esir aldı.-1472

Topkapı Sarayı’nın (o zamanki adıyla Yeni Saray) yapımına başlandı.-1472

Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı çevresindeki Çinili Köşk inşaatı bitti.-1472

Murat Paşa tarafından yaptırılan İstanbul Aksaray’daki Murat Paşa Camii ve külliyesi inşaatı tamamlandı.-1472

Otlukbeli Savaşı (11 Ağustos).-1473

Akkoyunlularla ittifak yapan Venedik, Papalık ve Rodos şövalyelerinin gemilerinden oluşan bir donanmayla Antalya, İzmir ve Midilli limanlarına saldırarak her tarafı yakıp yıktılar.-1473

Kastamonu valiliği yapmakta olan Şehzade Cem, Şehzade Mustafa’nın ölümü nedeniyle boşalan Karaman (Konya) valiliğine tayin edildi.-1474

Osmanlı ordusu, Venediklilerin elinde bulunan İşkodrayı kuşattı.Üç buçuk ay süren kuşatma sonunda çok kayıp verildiği için kent ele geçirilemedi ve kuşatma kaldırıldı.-1474

Otlukbeli Savaşı’ndan sonra azledilen Sadrazam Mehmet Paşa idam edildi, yerine Gedik Ahmet Paşa tekrar sadrazam oldu.-1474

Fatih Döneminin ünlü astronomu ve matematikçisi bilgin Ali Kuşçu, İstanbul’da öldü (16 Aralık).-1474

Sadrazam Mahmut Paşa tarafından yaptırılan İstanbul Mahmutpaşa semtindeki Mahmut Paşa Camii ve külliyesinin yapımı tamalandı.-1474

Osmanlıların Boğdan adını verdikleri Romanya’daki Moldova prensliğine hücum eden Osmanlı ordusu yenilgiye uğradı ve büyük kayıplar verdi.-1475

Kırım’daki karışıklıklar üzerine gönderilen Osmanlı donanması buradaki Kefe kalesini ve çevresini ele geçirdi. Böylece Kırım Hanlığı, Osmanlı yönetimi altına girmiş oldu. Kırım Hanlığına da Mengi Giray getirildi.-1475

Fatih Sultan Mehmet’in Boğdan seferi.-1476

Arnavutluk üzerine sefer yapmaktan kaçınan Arnavut asıllı sadrazam Gedik Ahmet Paşa, azledildi ve hapse atıldı. Yerine Karamanî Mehmet Paşa getirildi.-1477

Venediklilerin elinde olan Kuzey Yunanistan’daki İnebahtı (Leponto) kalesi kuşatıldıysa da ele geçirilemedi.-1477

Arnavutluk’taki Akçahisar (Kroya) kalesi, on üç aylık bir kuşatma sonunda fethedildi (16 Haziran).-1478

Fatih Sultan Mehmet, Akçahisar’dan sonra İşkodra’yı kuşattı. Üç ay süren kuşatma sırasında çevredeki kaleler fethedildiyse de kışın yaklaşması nedeniyle çevrede bir kuvvet bırakılarak kuşatmaya son verildi.-1478

Tutuklanarak Rumeli Hisarı’na hapsedilen eski sadrazam Gedik Ahmet Paşa affedilerek Selânik’e tayin edildi.-1478

Osmanlı-Venedik barışı.-1479

Yunanistan’ın batı sahilindeki Levkas (Aya Mavri), Kefalonya ve Zenta adaları Gedik Ahmet Paşa yönetimindeki Osmanlı donanması tarafından zaptedildi.-1479

Fatih Sultan Mehmet’in Venedikten bir ressam gönderilmesini istemesi üzerine seçilen İtalyan ressam Gentile Bellini İstanbul’a geldi.-1479

İtalya seferi ve Otranto limanının fethi.-1480

Rodos kuşatması.-1480

Osmanlı Devleti’nde adalet işlerine bakan kazaskerlik makamı, Anadolu ve Rumeli kazaskerliği adıyla ikiye ayrıldı.-1480

Doğuya Doğru bir sefere çıkan Fatih Sultan Mehmet, Maltepe yakınlarındaki Hünkâr çayırında hastalanarak öldü (3 Mayıs).-1481

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:41 PM
Adı : II. Beyazid
Doğum tarihi : Ocak 1448
Doğum yeri : İstanbul
Babası : II. Mehmet
Annesi : Gülbahar Valide Sultan (Dulkadirli)
Tahta çıktığı tarih : 4 Mayıs 1481
Tahta çıktığında yaşı : 33 yaş 4 ay
Saltanatının Sonu : 24 Nisan 1512
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanatının süresi : 22 yıl
Ölüm tarihi : 26 Mayıs 1512
Ölüm sebebi : İntihar (rivayet)
Öldüğü yer : Çorlu dolayında, Dimetoka'ya giderken
Gömülü olduğu yer : İstanbul, Bayezid Camii mihrabı önündeki türbesi
Devri : Yükselme devri


Dönemin olayları

Fatih Sultan Mehmet’in ölümü üzerine oğulları II. Bayezid ve Cem Sultan arasında iktidar mücadelesi başladı.-1481

II. Bayezid, valilik yapmakta olduğu Amasya’dan İstanbul’a gelip tahta çıktı (21 Mayıs).-1481

II. Bayezid kuvvetlerini Bursa’da yenen Şehzade Cem’de Bursa’da tahta çıktı (28 Mayıs).-1481

II. Bayezid komutasındaki Osmanlı ordusu ile Şehzade Cem’in kuvvetleri arasında Bursa yakınlarındaki Yenişehir’de yapılan savaşta yenilen Cem Sultan önce Konya’ya, ardından da Mısır’a kaçtı.-1481

İtalya topraklarından Otranto’yu işgal eden Gedik Ahmet Paşa’nın, Fatih’in ölümü üzerine İstanbul’a çağrılmasından sonra bir saldırı düzenleyen İtalyanlar kaleyi geri aldı.-1481

Kahire’de Memlûklere sığınan Cem Sultan, Karamanoğullarının daveti üzerine Anadolu’ya geçti ve Konya’da Osmanlı ordusuyla yaptığı savaşlarda mağlûp oldu ve önce Rodos’a, ardından da Fransa’ya gitti.-1482

II. Bayezid, Cem Sultan’la mücadelesinde kendi yanında olan, ancak Cem’den yana olduğundan kuşkulandığı Sadrazam Gedik Ahmet Paşa’yı idam ettirdi (18 Kasım).-1482

Osmanlı-Venedik barış antlaşması yenilendi.-1482

II. Bayezid Morova seferine çıktı.-1483

Cem Sultan olayları nedeniyle ihmal edilen Hersek’te başlayan karışıklıklar üzerine Hersek yeniden işgal edildi.-1483

Karamanoğlu Kasım Bey’in ölümü üzerine yönetimindeki İçel Beyliğine Mahmut Bey getirildi.-1483

II. Bayezid, Boğdan (Moldova) üzerine sefere çıktı.Tuna üzerindeki Kilya (Kili) kalesi ve Akkerman kaleleri fethedildi. Bu seferde Kırım ordusu, Osmanlı ordusu yanında yer aldı.Boğdan’ın fethi ile Karadeniz’in kuzeybatı ve güney kıyıları Osmanlı hakimiyeti altına girmiş oldu.-1484

Osmanlı Devleti ile Mısır’daki Memlûkler arasındaki altı yıl sürecek olan savaş başladı.-1485

İstanbul’daki Davut Paşa Külliyesinin yapımı tamamlandı.-1485

Osmanlılar ile Memlûkler arasında Adana’da yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenildi. Komutan Hersekzade Ahmet Paşa esir alınarak Kahire’ye ***ürüldü.Tarsus ve Adana, Memlûklerin eline geçti.-1486

Tanrısal aşkı dile getiren Tazarruname yazarı, matematikçi, bilgin ve sadrazam Sinan Paşa öldü.-1486

II. Bayezid tarafından Amasya’da yaptırılan II. Bayezid Camii inşaatı tamamlandı.-1486

İstanbul Yedikule’deki Studios Manastırı’nın bir parçası olan Ayios loannes Prodromos (Vaftizci Yahya) Kilisesi, kiliseden camiye çevrilerek İmrahor Camii adıyla ibadete açıldı.-1486

II. Bayezid tarafından Edirne’de yaptırılan II. Bayezid Camii ve külliyesi inşaatı tamamlandı.-1487

Memlûk kuvvetleriyle Osmanlı ordusunun Tarsus-Adana arasındaki Ağaçayırı’nda yaptıkları savaşta Osmanlı ordusu mağlûp oldu.-1488

Rodos şövalyeleri tarafından Papalık makamına satılan Cem Sultan, Fransa’dan Roma’ya gönderildi.-1488

Osmanlı şeyhülislâmlarından, Fatih’in hocası Molla Gürani İstanbul’da öldü.-1488

İstanbul’daki ilk büyük şiddetli depremde birçok ev yıkıldı (16 Ocak).-1489

Memlûkler tarafından kuşatılan Adana teslim oldu.-1489

II. Bayezid tarafından Çorum-Osmancık arasında yaptırılan II. Bayezid köprüsü inşaatı tamamlandı.-1489

Osmanlı Devleti ile Lehistan (Polonya) arasında barış antlaşması imzalandı.-1490

Dulkadiroğlu Beyliği’nin de Memlûkler yanına geçmesiyle oluşan ordu ile Osmanlı kuvvetleri arasında Kayseri’de yapılan savaşta Osmanlı ordusu mağlûp oldu.-1490

II. Bayezid’in hazinedarbaşısı tarafından İstanbul Divanyolu’nda yaptırılan Firuzağa Camii inşaatı tamamlandı.-1490

Osmanlı Devleti ile Mısır’daki Memlûk Devleti arasında altı yıl devam eden savaş, Kahire’de yapılan barış antlaşmasıyla son buldu. Her iki taraf için de büyük kayıplara neden olan bu savaşlar, Tunus beyinin aracılığı ile sona erdi. Osmanlılar, bu savaşlarda ele geçirmiş oldukları Çukurova yöresini (Mekke ve Medine evkafına ait olması nedeniyle) Memlûklere bıraktılar.-1491

İstanbul Tünel’de Galip Dede Dergâhı olarak da anılan Galata Mevlevihanesi inşaatı bitti.-1491

Macaristan seferi ve Belgrad kuşatması.-1492

Bosna Beylerbeyi Yakup Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Hırvatistan’ın Kırbova (Adbina) bölgesinde Macarlarla yaptığı savaşta Macar ordusunu mağlûp etti ve büyük kayıp verdirdi.-1493

Napoli’ye getirilirken hastalanan Cem Sultan öldü (25 Şubat).-1495

İlk Rus elçisi İstanbul’a geldi.Ancak Mihail Pleçsef adındaki bu elçi, “görgü kurallarını bilmeyen kaba bir adam” olduğu gerekçesiyle padişah tarafından kabul edilmeden ülkesine geri gönderildi.-1495

Venediklilere bağlı bulunan Karadağ Beyliği, Osmanlı koruması altına alındı.-1497

XV. Yüzyılın en önemli divan şairlerinden Ahmet Paşa, Bursa’da öldü.-1497

II. Bayezid’e 15 yıl sadrazamlık yapan Davut Paşa azledildi. İstanbul’un bir semtine de adı verilen Davut Paşa, cami, medrese ve birçok çeşme yaptırmıştı.-1497

Azledilen Davut Paşa’nın yerine Hersekzade Ahmet Paşa getirildi.-1497

Lehistan (Polonya) Kralı Jean Arbert’in, Boğdan’a saldırması üzerine Silistre Sancakbeyi Bali Bey komutasındaki Türk akıncıları Lehistan’daki birçok kaleyi ele geçirip Varşova yakınlarına kadar sokuldular ve pek çok ganimet ele geçirdiler.-1498

Sadrazam Hersekzade Ahmet Paşa azledildi, yerine Çandarlı İbrahim Paşa tayin edildi.-1498

II. Bayezid’in Yunan Seferi.-1499

Burak Reis’in Sapienza Zaferi (28 Temmuz).-1499

Cem Sultan’ın İtalya’dan getirilen cenazesi Bursa’daki Muradiye türbesine gömüldü.-1499

Karadan ve denizden kuşatılan İnebahtı fethedildi (30 Ağustos).-1499

Venediklilere ait olan Mora yarımadasının güneyindeki Modon kenti, II. Bayezid tarafından fethedildi. Donanmanın da denizden saldırması ile Modon’dan başka Koron ve Navarin kentleri de Osmanlıların eline geçti.-1500

İstanbul’daki Bayezid Camii’nin temel atma töreni yapıldı.-1501

Midilli adasını ele geçiren Fransız donanmasına karşı saldırıya geçen Osmanlı kuvvetleri Fransızları mağlûp etti.Yenilen Fransız donanması kaçtı. Arnavutluk kıyısındaki Dıraç limanı ve kenti fethedildi.-1501

Arnavutluk kıyısındaki Dıraç limanı ve kenti fethedildi.-1501

Avarız vergisi alınmaya başlandı: Avrupa’daki Hıristiyan ittifakına karşı açılan seferlerin masraflarını karşılamak amacıyla her evden 10 akçe alınmasıyla başlayan bu vergi Tanzimat dönemine kadar devam etti.-1501

Osmanlı-Venedik Barışı imzalandı.-1502

Osmanlılarla Macarlar arasında barış anlaşması yapıldı.-1503

Sadrazam Hadem Halil Paşa azledildi; yerine ise tekrar Hersekzade Ahmet Paşa getirildi.-1503

1501 yılında temeli atılan Bayezid Camii’nin yapımı tamamlandı.-1505

İkinci kez sadrazam olan Hersekzade Ahmet Paşa azledildi ve yerine tekrar Hadım Ali Paşa tayin edildi.-1506

Divan şairlerinden Mihri Hatun, Amasya’da öldü.-1506

Bayezid Camii külliyesine bağlı olan Bayezid Medresesi açıldı.-1507

Divan şairi Necati öldü.-1508

Yusuf ile Züleyha yazarı divan şairi Hamdullah Çelebi öldü.-1508

Şehzade Korkut, Manisa’ya tayin isteğinin kabul edilmemesi üzerine Mısır’a iltica etti.-1509

İstanbul’da deprem: “Küçük Kıyamet” adı verilen deprem sonunda İstanbul yerle bir oldu (22 Ağustos)-1509

Deprem sonucu yıkılan İstanbul; Anadolu ve Rumeli’den getirilen seksen bin kişiyle yeniden inşa edildi-1510

Rumeli sancaklarından birine naklini isteyen geleceğin Yavuz Sultan Selim’i Şehzade Selim, bu isteği reddedilince, kardeşi Şehzade Ahmet’in padişah olmaması için Edirne’ye gelerek saltanatını ilan etti. 40 bin kişilik bir orduya sahip olan Şehzade Selim, Çorlu’da babası II. Bayezid ile yaptığı savaşta mağlûp oldu ve Kefe’ye kaçtı.-1511

İstanbul hükümeti tarafından tahta çağrılan Şehzade Ahmet’in yola çıkması üzerine Selim taraftarı yeniçeriler isyan etti.-1511

Saray önünde toplanan yeniçerilerin, Şehzade Selim’in başa geçmesini istemeleri üzerine Selim, tahta çağrıldı ve İstanbul’da büyük bir merasimle karşılandı.-1512

Şehzade Selim’in ve yeniçerilerin baskılarına dayanamayan II. Bayezid, tahttan çekildi ve yerine, gelecekte Yavuz Sultan Selim olarak anılacak I. Selim tahta çıktı.-1512

Yavuz Sultan Selim Halep’e girdi (28 Ağustos).-1516

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:42 PM
Adı : Yavuz Sultan Selim
Doğum tarihi : 1470
Doğum yeri : Amasya
Babası : II. Bayezid
Annesi : Ayşe Hatun (Dulkadirli)
Tahta çıktığı tarih : 24 Nisan 1512
Tahta çıktığında yaşı : 42 yaş
Saltanatının sonu : 22 Eylül 1520
Tahttan ayrılma sebebi : Ölüm
Saltanatının süresi : 8 yıl, 5 ay
Ölüm tarihi : 22 Eylül 1520
Ölüm sebebi : Kanser
Öldüğü yer : Çorlu
Gömülü olduğu yer : İstanbul, Sultan Selim Camii mihrabı önündeki türbesinde.
Valilikleri : Trabzon (1494-1510), Semendire (1511)
Devri : Yükselme devri


Dönemin olayları

II. Bayezid’in tahtı bırakmak zorunda kalarak ayrılması üzerine başa geçen Şehzade I. Selim (Yavuz Sultan Selim) İstanbul’da tahta çıktı.-1512

II. Bayezid’in ölümü.-1512

Anadolu’da isyan edan Şehzade Ahmet, Amasya’ya saldırdı ve kenti ele geçirerek padişahlığını ilan etti.-1512

Sadrazam Koca Mustafa Paşa idam edildi.-1512

Yavuz Sultan Selim, babaları daha önce ölmüş olan 5 yeğenini idam ettirdi.-1512

Yavuz Sultan Selim, yeniden iktidar mücadelesine başlayacağını haber aldığı kardeşi Manisa Valisi Şehzade Korkut’u idam ettirdi.-1513

Yavuz Sultan Selim’e karşı taht mücadelesine başlayan öteki kardeşi Şehzade Ahmet, Mudanya’da yapılan savaşta yenildi ve idam edilerek öldürüldü.-1513

Yavuz Sultan Selim, İran seferine çıktı (26 Mayıs)-1514

Çaldıran Savaşı: İran Hükümdarı Şah İsmail kuvvetleriyle Van Gölü’nün kuzeyindeki Çaldıran’da karşılaşan Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail kuvvetlerini mağlûp etti.-1514

Kışı Amasya’da geçiren ve tekrar İran’a yürümek isteyen Yavuz Sultan Selim’e karşı çıkan yeniçeriler isyan etti.Yavuz Sultan Selim, askeri bu isyana teşvik eden Sadrazam Ahmet Paşa’yı idam ettirdi.-1515

Amasya’dan Kemah üzerine yürüyen Yavuz Sultan Selim, Kemah ve tüm Dulkadiroğulları ülkesini Osmanlı topraklarına kattı.-1515

İran seferini tamamlayan Yavuz Sultan Selim, İstanbul’a döndü ve İran seferinde askeri kışkırtmakla suçladığı kazasker ve tarihçi Tacızade Cafer Çelebi ile Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa’yı idam ettirdi.-1515

Yavuz Sultan Selim’in İstanbul’a dönmesini fırsat bilen Şah İsmail yanlısı Kara Han kuvvetleri Diyarbakır’ı ele geçirdi. Bunun üzerine bu kente büyük kuvvetler gönderilmesi kararlaştırıldı. Bıyıklı Mehmet Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu, durumun kötüye gittiğini gören Kara Han’ın kaçmasıyla Diyarbakır’ı olaysız ele geçirdi.-1515

Diyarbakır’ı ele geçiren Bıyıklı Mehmet Paşa, Mardin yakınlarındaki Koçhisar’da yaptığı savaşta Şah İsmail kuvvetlerini yendi.Böylece Güneydoğu Anadolu toprakları Osmanlı Devleti’ne geçti ve Mısır’ın fethi yolu açılmış oldu (26 Nisan).-1516

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi ve Mercidabık Savaşı.-1516

Şam’a doğru harekete geçen Yavuz Sultan Selim, teslim olan Hama kentine girdi (19 Eylül).-1516

Yavuz Sultan Selim, Şam kentine girdi (27 Eylül).-1516

Sadrazam Sinan Paşa, Memlûk komutanı Canberdi Gazali komutasındaki orduyu Gazze yakınlarındaki Han Yunus’ta mağlûp etti (21 Aralık).-1516

Yavuz Sultan Selim, Kudüs’e girdi (30 Aralık).-1516

Yavuz Sultan Selim, Gazze’ye girdi (2 Ocak).-1517

Mısır seferine karşı çıkan ve orduyu Sina çölünden geçirmenin imkansız olduğunu ileri süren Sadrazam Hüseyin Paşa idam edildi.-1517

Ridaniye Savaşı (22 Ocak).-1517

Kahire’nin fethi (29 Ocak).-1517

Osmanlı topraklarına katılan Hicaz’daki “Kutsal Emanetler” Yavuz Sultan’a teslim edildi.-1517

Osmanlı donanması İstanbul’a döndü.-1517

Yavuz Sultan Selim, Mısır’dan ayrılarak Suriye’ye geçti.-1517

Mısır seferine ve fethedilen Mısır’a Çerkez Hayır Bey’in tayin edilmesine sitem eden Sadrazam Yunus Paşa’nın idam edilmesi üzerine sadrazamlığa Piri Mehmet Paşa getirildi.-1518

İki yıla aşkın bir süredir devam eden Mısır seferini başarıyla bitiren Yavuz Sultan Selim, İstanbul’a döndü. Bir süre İstanbul’da kalan padişah daha sonra Edirne’ye gitti.-1518

Anadolu’da ilk Celâli İsyanı.-1519

Cezayir beyi Barbaros Hayrettin, Yavuz Sultan Selim’e başvurarak Osmanlılara bağlanmak istediğini bildirdi. Teklifi kabul edilen Barbaros Hayrettin’e Cezayir Beylerbeyliği verildi.-1519

Yavuz Sultan Selim, büyük bir donanma yapımına kara verdi ve görevlendirdiği Piri Mehmet Paşa’dan, Haliç’te yeni bir tersane yapılmasını istedi.-1519

İstanbul’dan Edirne’ye gitmek üzere yola çıkan Yavuz Sultan Selim, sırtında çıkan çıbandan dolayı oluşan hastalığı nedeniyle Çorlu yakınlarında öldü.-1520

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:43 PM
Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon'da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun'dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı. Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun'dan (Yavuz Sultan Selim'in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul'a, dedesi Sultan İkinci Bayezid'in yanına gönderildi.

Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. 15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim'in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar'a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509). Yavuz Sultan Selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul'a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul'da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim'in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520'de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti. Kendisine "Kanûnî" denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır.


Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "Arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. İÇ İSYANLAR Kanûnî Sultan Süleyman, padişahlığının ilk yıllarında bazı iç isyanlarla uğraştı. Mısır'ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim'in Şam Valisi olarak atadığı Canbirdi Gazeli'nin çıkardığı isyan bunlardan ilkidir. Amacı Memlük devletini yeniden kurmak olan Canbirdi Gazeli, 1521 yılının Ocak ayında Dulkadiroğullarından Şehsuvaroğlu Ali Bey komutasındaki Osmanlı kuvvetleri tarafından bozguna uğratılarak yakalandı ve idam edildi. Kanûnî Sultan Süleyman, sonraki yıllarda yine Mısır'da sadrazamlık hakkının kendisinde olması gerektiğini savunan Ahmet Paşa, Anadolu'da Safevilerin desteğiyle ortaya çıkan Kalender Çelebi ve vergi sistemini bahane ederek ayaklanan Baba Zünnun (1527) isyanlarıyla uğraştı.


Çıkan tüm bu isyanlar Osmanlı kuvvetleri tarafından başarıyla bastırıldı. BELGRAD'IN FETHİ Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktığında Avrupa'nın en güçlü devleti Roma-Germen İmparatorluğu (Almanya) idi. Almanya İmparatoru Şarlken Macaristan'a hakim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı İkinci Lui, Şarlken'e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu. Fatih Sultan Mehmed, Avrupa'da düzenlediği seferlerde Sırbistan'ı almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Sultan Süleyman Macaristan'ı almak üzere harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Bu sefer sonunda İstanbul'a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne yerleştirildi. Belgrad'ın fethi, Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad'a "Darü'l-cihad" denildi. ŞARLKEN ve AVRUPA Alman İmparatoru Şarlken'in amacı tüm Avrupa'da hakimiyet sağlamaktı. Şarlken, fikirlerine karşı çıkan Fransa Kralı Fransuva'yı esir aldı.


Fransa Kralının annesi Düşes Dangolen, Kanûnî'ye bir mektup yazarak yardım istedi. Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Barboros Hayreddin Paşa Fransa'nın Akdeniz kıyısındaki şehri Nis'e giderek Şarlken'in donanmasını yendi. Hem Fransa'yı hem de Fransuva'yı kurtardı. MOHAÇ SAVAŞI Şarlken'in büyük bir tehlike olmaya başladığını gören Kanûnî Sultan Süleyman, Fransuva'nın da ısrarı üzerine Şarlken'e karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan'a girdi. 29 Ağustos 1526'da Macar ordusuyla Mohaç'ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı. Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı bir krallık haline geldi ve başına Macar soylularından Jan Zapolya getirildi. VİYANA KUŞATMASI Macaristan'ın Türkler tarafından fethi Avusturya ile Türkleri karşı karşıya getirdi. Mohaç Savaşı'ndan sonra Macaristan bir tampon bölge haline gelmişti. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan'ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarlken'in de desteğiyle Jan Zapolya'yı tanımadı ve Budin'e girdi. Karşı sefere çıkan Kanûnî Sultan Süleyman Budin'i geri aldı. Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve Şarlken Avusturya'nın başkenti Viyana'ya kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529). Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı. Osmanlı Devleti, Viyana kuşatmasından bir sonuç elde edememesine rağmen, Macaristan'daki durumunu güçlendirmiş ve Avrupa'nın karşı saldırı yapmasını engellemiştir. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Kanûnî'ye bir elçi göndererek Macaristan'ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin'i kuşattı. MACARİSTAN SEFERLERİ Kanûnî Sultan Süleyman, bunun üzerine Almanya seferine çıktı. Budin'i geri alıp Estergon'a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar düzenledi.


Yedi ay süren Almanya seferi sırasında Avusturya'da bir çok kasaba, şehir ve kale fethedildi. Avusturya, yapılan bu savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi. İmzalanan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand ve Şarlken'in hem Macaristan hem de tüm Avrupa'yı ele geçirme çabaları sonuçsuz kaldı (22 Temmuz 1533). Ferdinand'ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand Budin'i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin'e girdi. Sigismund'u Erdel Beyliği'ne atadı ve Macaristan'ı Osmanlı Devleti'ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi. Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine atandı. Avusturya'nın elinde sadece kuzey Macaristan kaldı. Kanûnî döneminin önemli siyasi olaylarından olan Osmanlı-Macaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri Kanûnî'nin ölümüne kadar devam etti. ZİGETVAR KALESİ Anadolu'daki iç isyanlarla ve Doğu'da İran Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566'da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı. Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devletini zaferden zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman'ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566). KAPİTÜLASYONLAR İlk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak yapacağı devletlere vermişti. 1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti. Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini "Ahdi" ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu. İlk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna karşı ittifak sağlamak için Protestan olan İngiltere'ye 1580'de, Hollanda'ya 1612'de Kapitülasyonlar verildi. Kapitülasyonlarda ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi. Osmanlı devleti zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı haline getirdiler. Birinci Dünya Savaşı'nın ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır. OSMANLI ve SAFEVİLER Kanûnî Sultan Süleyman Avrupa'da başarılar kazanırken, Anadolu'da iç isyanlar baş göstermiş, İran'da ise yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan Safevi Devleti, doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti. Kanûnî Sultan Süleyman, Avrupa'da İstanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devletinin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu'da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı(1534). Kanûnî'nin Avusturya'ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van'ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi. Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler 1553 tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu'da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş'a kadar gelip Erzurum'u kuşattılar. Kanûnî Sultan Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb'ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı(1555). Bu antlaşmayla, Yavuz döneminden beri süren İran sorunu çözüme kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ve İran arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca İslam dünyasında yapılan ilk din barışı özelliği de taşımaktadır. RODOS'UN FETHİ Avrupalılar Akdeniz'deki Rodos, Kıbrıs, Girit, Malta gibi adalara hakim olmuşlar, açık denizlerde keşifler yapmışlar ve denizlerde güçlerini arttırmışlardı. Kanûnî döneminde denizciliğe önem verildi ve büyük başarılar elde edildi. Kanûnî döneminde Rodos adası, Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi. CEZAYİR'İN OSMANLIYA KATILIŞI Cezayir 1516'da Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis(Barbaros) tarafından İspanyollardan alınmıştı. 1518'de Barbaros, Cezayir'in hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu iki denizcinin kendisinden yardım istemesi üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti. Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa'yı İstanbul'a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı. PREVEZE DENİZ ZAFERİ Osmanlıların Akdeniz'de kuvvetlenmeleri ve tüm Ege denizine hakim olmaları Avrupa'yı telaşlandırmıştı. Ayrıca devam eden Avusturya ve Macaristan seferleri büyük bir Haçlı donanması hazırlanmasına neden oldu. Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik ve Cenevizlilerden başka Malta, Portekiz ve İspanya'ya ait gemilerde bulunuyordu. Haçlı donanması 602, Osmanlı donanması ise sadece 122 parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül 1538'de yapılan savaşta Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması büyük bir zafer elde etti. Tarihe Preveze Deniz Zaferi olarak geçen bu savaş sonunda Akdeniz bir Türk Gölü haline geldi. TRABLUSGARB'IN ALINMASI Şarlken, Trablusgarb'ı aldıktan sonra buraya Sen Jan Şövalyelerini yerleştirmişti. Barbaros'un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa'yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir'e saldırdı ancak Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı(1541). Barbaros'un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb'ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551). CERBE SAVAŞI Turgut Reis'in İspanyollar'ın elinde bulunan Cerbe adasını kuşatması üzerine Andrea Doria komutasındaki bir Haçlı donanması İspanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı. Cerbe Osmanlılara geçti (1559). MALTA SEFERİ Rodos'un fethinden sonra Malta'ya yerleştirilen Sen Jan şövalyeleri Osmanlı için bir tehlike oluşturuyordu. Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta'nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu. Malta alınamadı(1565). HİNT SEFERLERİ Coğrafi keşiflerden sonra sömürge arayışları başlamış, Portekiz ve İspanya pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Ümit Burnunun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi. Ancak Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı. 1551 yılında düzenlenen İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı. Türk Denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, bu sefer sırasında Maskat'ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak, Portekizlilerin Basra Körfezini kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra'da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis Mısır'da idam edilmiştir. Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan'ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı egemenliği sağlandı. İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ) Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim'den 6.557.000 km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye çıkardı. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii'ni tamamladı. Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır; Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi, Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camii, Bozöyük Kasım Paşa Camii. MİMAR SİNAN Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler verdi. Bunlardan en önemlileri şunlardır; Halep Hüsrev Paşa Camii, İstanbul Haseki Külliyesi, İstanbul Şehzade Camii ve Medresesi, Üsküdar Mihrimah Camii, İstanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Tekirdağ Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi, Silivri Kapı İbrahim Paşa Camii, İstanbul Rüstem Paşa Camii, İstanbul Sinan Paşa Camii, Topkapı Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi Camii, Babaeski Semiz Ali Paşa Camii, Büyükçekmece Kanûnî Sultan Süleyman Külliyesi ve Köprüsü, Süleymaniye Tekkesi. Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur: "Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi. Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:44 PM
--------------------------------------------------------------------------------

2. Selim

Sultan İkinci Selim 28 Mayıs 1524'de İstanbul'da doğdu. Babası Kanuni Sultan Süleyman, annesi Hürrem Sultan'dır. Hürrem Sultan Slav kökenlidir. Orta boylu, açık alınlı, mavi, gözlü, ince kaşlı ve sarışın bir padişahtı. Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Devlet idaresini iyice öğrenmek için de Anadolu'nun çeşitli yerlerinde sancakbeyliği yaptı. Bu sırada tahsiline devam ederek, ilim ve tecrübesini arttırdı.

Sarı Selim olarak da anılan II. Selim, Kütahya sancakbeyi iken aldığı, babası Cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın ölüm haberi üzerine İstanbul'a gelerek, 30 Eylül 1566 günü 42 yaşında iken tahta geçti. Sarı Selim daha önceki Osmanlı Sultanlarına göre silik ve zayıf bir hükümdardı. Babasının saltanatı sırasında diğer kardeşleri Şehzade Bayezid ve Şehzade Mustafa'nın bertaraf edilmesiyle kolayca tahta geçen Sultan İkinci Selim, adını aldığı dedesi Yavuz Sultan Selim ve babası Kanuni'ye göre oldukça silik bir idare sergilemiştir.

Devrin büyük devlet adamları sayesinde Osmanlı Devleti ihtişamını sürdürmüş, Sokullu Mehmed Paşa gibi dirayetli ve tecrübeli vezirler hükümeti ayakta tutmuşlardır. Sultan İkinci Selim'in kendisi hiç sefere çıkmamış ve liyakatli olmayan Ali Paşa'nın Kaptan-ı Deryalığında İnebahtı faciası yaşanmıştır. 8 yıl padişahlık yaptıktan sonra 15 Aralık 1574 günü vefat etti. Ayasofya'ya defnedildi.

Sultan İkinci Selim İstanbul'da ölen ilk Osmanlı Padişahıdır. Sultan İkinci Selim'in tahta çıktığı ilk yıllarda, bazı siyasi çekişmeler yaşandı. Sokullu Mehmet Paşa bu çekişmelerden galip olarak ayrıldı ve 15 yıl sadrazamlık yaptı. Sadrazamlık yaptığı bu dönemde devlet yönetimine ağırlığını koydu.Sultan İkinci Selim, babası Kanuni Sultan Süleyman'dan 14. 892.000 km. kare olarak devraldığı İmparatorluk topraklarını, oğlu Sultan Üçüncü Murad'a 15.162.000 km. kare olarak bırakmıştır.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:45 PM
3. Murad

Sultan Üçüncü Murad 4 Temmuz 1546 günü Manisa'nın Bozdağ yaylasında dünyaya geldi. Babası, Sultan İkinci Selim, annesi Afife Nur Banu Sultan'dur. Annesi Venediklidir. Sultan Üçüncü Murad orta boylu, değirmi yüzlü, kumral sakallı, ela gözlü ve beyaz tenli bir padişahtı. Çok cömertti ve insanlara yardım etmeyi çok severdi.

Merhametli bir kişiliğe sahip olan Sultan Üçüncü Murad, Arapça ve Farsça'yı çok iyi konuşurdu. Babasının 1558 yılında, Manisa sancak beyliğinden Karaman valiliğine tayin edilmesi üzerine, dedesi Kanuni Sultan Süleyman tarafından Alaşehir sancakbeyliğine tayin edildi. Babası Sultan İkinci Selim padişah olduktan sonra da tekrar Manisa sancakbeyliğine atandı.Şehzadeliği sırasında bulunduğu Manisa'da devrin en değerli ulemasından dersler aldı. Osmanlı padişahları içinde en alim padişahlardan birisidir.

Babası Sultan İkinci Selim'in vefatı üzerine Manisa'dan İstanbul'a gelerek 22 Aralık 1574 tarihinde tahta geçti. Ancak o da babası Sultan İkinci Selim gibi devlet işlerine fazla müdahil olmadı. Bürokrasi ve hükümet daha ziyade Sokullu Mehmed Paşa tarafından idare edildi. Bunda Sokullu'nun tecrübe ve dirayeti ile Sultan İkinci Murad'ın idare tarzı büyük rol oynamıştır.

İçkiye ve eğlence meclislerine düşkün olan Sultan Üçüncü Murad, saltanatı boyunca İstanbul'dan hiç çıkmadı ve saraydaki kadınların etkisinde kaldı. Daha sonraki yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun bir devrini etkileyecek olan kadınlar saltanatı onun devrinde başladı. 29 yaşında çıktığı tahtta 20 yıl kalan Sultan Üçüncü Murad 16 Ocak 1595 tarihinde felç geçirdi ve vefat etti. Ayasofya Camii'nin avlusuna defnedildi.

Sokullu Mehmed Paşa'nın ağırlığını hissettirdiği III. Murad döneminde, Osmanlı toprakları en geniş sınırlarına ulaştı. Babası İkinci Selim'den devraldığı 15. 162.151 km kare ülke toprağını, 19.902.000 km kareye çıkardı. İngilizlerle de dostane ilişkiler geliştirildi. İlk İngiliz Kapitülasyonunun verilmesiyle İstanbul'a daimi İngiliz elçisi gönderildi.

Papa'nın Katolik Avrupa'da kurabileceği haçlı ittifakına karşı Protestan İngiltere ile ilişkiler geliştirildi. Daha sonra bu ittifaka Hollanda da dahil edilecektir. Devlet işlerini Sokullu'ya devreden Sultan Üçüncü Murad zamanında, sarayda kadınlar devlet işlerine çokça karışmaya başladılar ve bu durum Sokullu'nun ölümünden sonra da artarak devam etti.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:46 PM
Mehmed (Mehmet) Han III

Osmanlı sultanlarının on üçüncüsü, İslam halifelerinin yetmiş sekizincisi. 1566 tarihinde Manisa’da doğdu. Babası Üçüncü Murad Han, annesi Safiye Valide Sultandır. Şehzadeliğinde; yüksek din, fen, idari ve askeri ilimleri, kıymetli alimlerden öğrenerek yetiştirildi. İlk hocası İbrahim Cafer Efendidir. Haydar Efendi, Pir Mehmed Azmi Efendi, Sultan Selim Medresesi Müderrisi Nasuh Nevali Efendiden ders aldı. Tarihe geçen muhteşem bir merasimle sünnet edildi. 1583’te Manisa sancağı Valiliğine tayin edildi. Kumandanlık ve devlet idaresi siyasetini iyice öğrenmek için Manisa’ya gönderildiğinde yanına müderrisi Nasuh Nevali Efendi, lalası Sipahi Bey ile Defterdar Baş ruznamecisi Hasan Beyzade, Nişancı Lala Mehmed Paşa, Reisülküttab olarak da Abdurrahman Çelebi ve diğer vazifeliler verildi. 1595’in Ocak ayına kadar Manisa’da valilik yaptı.
Babası Üçüncü Murad Hanın vefatından on bir gün sonra 17 Ocak 1595 tarihinde Manisa’dan İstanbul’a gelip, sultan ilan edildi. İlk icraatı, devlet ve saltanatın emniyetini kuvvetlendirip, tayinlerde bulunmak oldu. Ulemadan Sadeddin Efendiyi hocalığına, Ferhad Paşayı Sadrazamlığa, Halil Paşayı da Kaptan-ı deryalığa tayin etti. 1593’ten beri devam eden Avusturya harpleri esnasında, papa Sekizinci Clément’in teşvik ve propagandalarıyla, ahalisi Hıristiyan olan Osmanlı Devletine tabi Erdel, Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları Türklere karşı isyan ettiler. Sadrazam Ferhad Paşa, Eflak Seferi için Serdar-ı ekrem tayin edildi. 14 Mayıs 1595’te Eflak ve Boğdan’ın imtiyazlı prenslik statüsü kaldırılıp vilayet haline getirilerek, valiler tayin edildi. Papa’nın çağrısıyla Almanya, Avusturya, Belçika, Bohemya, İtalya, Macaristan’dan toplanan elli bin piyade ve yirmi bin süvariden meydana gelen Hıristiyan ordusu, Avusturyalı Prens Mansfeld emrinde yardıma geldiğini haber alan Eflak Voyvodası Mihail, binlerce Müslümanı kılıçtan geçirip, her yeri harap etti. Prens Mansfeld, 1 Temmuz 1595’te Osmanlı idaresindeki Macaristan’ın Estergon Kalesini kuşattı. Serdar-ı ekrem Ferhad Paşanın ve eski Vezir-i azam Koca Sinan Paşanın taraftarları seferde bozgunculuk yaptılar. Ferhad Paşa vazifesinden alınarak, Koca Sinan Paşa tekrar Vezir-i azam ve serdarlığa getirildi. birbiri ardına gelen felaketler ve ölümler sebebiyle düşman karşısında kesin zafere gidilemedi. Sadrazamlardan Ferhad Paşanın idamı, Lala Mehmed ve Koca Sinan Paşaların vefatları ve 27 Ekim 1595 Köprü Faciasıyla Akıncı Ocağının çok zarar görmesi neticesinde, Estergon, Vişegrad, Tegovişte, Yergöğü düşman eline geçti. Hıristiyanlar yerli ahaliye ve esir kumandanlara insanlık dışı fiillerde bulundular. Önemli devlet adamları ile 3500 asker, Voyvoda Mihail tarafından kazığa vuruldu.

Eflak ve Macaristan cephelerinde, Osmanlı şehirlerinin düşman ordularınca yıkılıp yakılması, ahalinin kılıçtan geçirilmesine son vermek için Üçüncü Mehmed Han, Vezir-i azam Damad İbrahim Paşanın da tavsiyesiyle 20 Haziran 1596 tarihinde Eğri Seferine çıktı. Üçüncü Mehmed Hanın, ordusunun başında bizzat sefere çıkması askerleri coşturdu. Müslümanları zulümden kurtarmak aşkı ve şevkiyle Edirne, Filibe, Niş, Belgrad yolundan Sirem’e gelindi. 26 Ağustos 1596 tarihinde Sirem’deki Salankamen Kalesindeki harp meclisinde, isyan halindeki Erdel üzerine mi yoksa Avusturya işgalindeki Macaristan topraklarına mı sefer edilmesi müzakeresi yapıldı. Eğri’nin askeri strateji bakımından daha fazla kıymet arz etmesinden, Avusturya Cephesi hedef tayin edildi. 21 Eylül 1596 tarihinde Macaristan topraklarındaki Eğri Ovasına gelen Sultan Mehmed Han, Otağ-ı Hümayuna yerleşti. 24 Eylül 1596 tarihinde başlatılan Eğri Kalesi kuşatmasında, 4 Ekim’de dış kalenin fethinden sonra iç kale de 12 Ekimde vire ile teslim oldu. Eğri’deki Avusturya askeri cezalandırıldı. Şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilerek, 18 Ekim Cuma günü Türk-İslam an’anesince Sultan Mehmed Han, Cuma namazını burada kıldı.

Eğri fatihi Sultan Üçüncü Mehmed Han, 23 Ekim 1596 tarihi Harp meclisi kararınca ileri harekata devam etti. 24 Ekim 1596 tarihinde, Haçova’da Alman, Avusturya, Çek, Fransız, İspanya, İtalyan, Leh, Macar, Papalık askerlerinden meydana gelen 300.000 mevcutlu Hıristiyan ordusuyla karşılaşıldı. 100-110.000 mevcutlu Osmanlı ordusu, 25 Ekim günü başlayan Haçova Meydan Muharebesinde 26 Ekimde düşman ordusunu mağlup etti (Bkz. Haçova Meydan Muharebesi). Haçova’da büyük bir zafer kazanılmasının ardından, 22 Aralık 1596 tarihinde İstanbul’a dönüldü. İstanbul’da Eğri ve Haçova zaferleri sevinciyle, üç gün üç gece merasim ve şenlikler yapıldı. Şair Baki dahil birçok divan şairleri Sultan’a kasideler, manzum tarihler ve zafernameler sundular. Avusturya cephesine Satırcı Mehmed Paşa Serdar-ı ekremliğe tayin edildi.

Osmanlı Devletinin Avrupa cephesinde harplerle uğraşmasını fırsat bilen İran Safevi Devleti Anadolu’da, önce propaganda faaliyetlerini başlatıp, isyanlar çıkarttı (Bkz. Celaliler). Celali isyanları denilen bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin ardından, Safeviler, Osmanlı Devleti hududuna saldırdılar. Avusturya ve İran cephelerini halletmek çarelerini araştıran Üçüncü Mehmed Han, 1603 yılında 21/22 Aralık gecesi vefat etti. Ayasofya Camii bahçesindeki türbesine defnedildi.

Sultan Üçüncü Mehmed Han çok nazik, halim selim, vakur, kerim bir şahsiyete sahipti. Sancakbeyliğinden saltanata gelen son Osmanlı padişahıdır. Bütün Osmanlı padişahları gibi iyi bir şair olup şiirlerinde Adli mahlasını kullanırdı. Beş vakit namazını daima cemaatle kılardı. Devrin kaynakları dindarlığını, hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Dört Halife, Eshab-ı kiram ve alimlere hürmetini yazar. Bunların adı bahsedildiği an hürmeten ayağa kalkardı

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:47 PM
1. Ahmet

1603’de 14 yaşında tahta çıkan 1. Ahmet ömrünü büyük bir din vecdiyle geçirmiş bir hükümdardır. Yazlık kasırlarına mescitler, camiler yaptırmış, dini günlerde başına Peygamberimizin ayağı şeklinde bir tuğ takarak halka görünmüş, putlara ve hayali olarak yapılan dini tasvirlere kin beslemiş 1617’ de vefat etmiştir.

En büyük emeli Ayasofya’ yı geride bırakacak bir cami inşa ettirmekti. Sarayın ileri gelenleri uzun zaman bu caminin yerini düşünmüşler ve padişaha seçtikleri yerleri göstermişlerdi. Fakat 1. Ahmet her birinde bir kusur buluyor ve teklifler bir türlü kabul olunmuyordu.

Gösterilen yerler arasında Rüstem Paşa Sarayı da vardı ; Yüksekliği, saraya yakınlığı, havadar oluşu bakımından Sultan 1. Ahmet bu semti beğenmişti. Fakat etrafın büyük bir mahalle olması önemli istimlakları gerektiriyordu. Yıkılacak binalar arasında tekkeler ve vakıf binaları da vardı. Padişah bu mahsurları yüzünden camiyi Rüstem Paşa Sarayı semtinde yaptırtmaktan vaz geçti.

Nihayet 1. Ahmet’ in aklına caminin bugünkü yeri geldi. O zamanlar, burada Ayşe Sultan’ ın sahibi olduğu Sokullu Mehmet Paşa Sarayı vardı; yer denize hakimdi, saraya yakındı ve şehrin en bayındır semtiydi. Camiyi burada kurmak için hükümdar Ayşe Sultan 30 yük altın gönderip sarayı satın aldı ve yıktırdı. Yeni yapılacak caminin inşaatı içinde başmimar Mehmet Ağa’ yı görevlendirdi. Mehmet Ağa musikişinaslıkta, sedefkarlıkta ve mimarlıkta tanınmış bir sanatkardı. Mimarlık öğrenimini Yeni Saray’ da yapmış ve 1606‘ da mimarbaşı olmuştu. Şimdi ise talihi onu Ayasofya’ nın karşısında ve Sinan’ ın kubbeleriyle süslenmiş bir şehirde çetin bir imtihana çekiyordu.

Ayşe Sultan’ ın sarayı yıktırılmış, sarayın arsası, bahçeler, civar tesviye ettirilmiş ve caminin temelleri Mehmet Ağa’ nın çizdiği plana göre kazılmaya başlanmıştı. Kazılma bittikten sonra Şeyhülislam Mevlana Mehmet Efendi, Şeyh Mahmut Efendi, Vezir-i azam Murat Paşa ve diğer vezirler, kadı, askerler, ulema, ellerine kürekleri alarak dualarla ilk harcı koymuşlar, onları takiben padişahta aynı şekilde hareket etmişti (1609). Bu esnada kurbanlar kesilmiş, ameleler, hademeler ve hatta bir gün boyunca yeniçeriler, bir gün de sipahiler toprak naklinde çalışmışlardı. Vezirler ve devlet erkanı da bu işe kendi adamlarını göndermişler, böylece camiinin inşaatında İstanbullular hizmet görmüşlerdi.

1026 ( miladi: 1616) Cemaziyel ahirinin 4. günü, kubbesi tamamlanıp, camii kilitlenebilecek hale geldiği zaman camii sahasında otağlar kurulmuş, taht konulmuş, 1. Ahmet, vezirler, önemli devlet adamları davet edilerek burada büyük bir ziyafet tertip edilmişti. Yemekler yenildikten sonra saraydan getirilen kaftanlar camiinin inşaatında emeği geçenlere dağıtılmış, 1. Ahmet davetliler tarafından tebrik edilmiştir.

Kapı kitabesinde de caminin 1616’ da bittiği belirtilmektedir. Halbuki caminin bitiş tarihi 1027 ( Miladi: 1617) zilkadesi’ nin sonlarına rastlar ki genç hükümdar o tarihten evvel vefat etmiş bulunuyordu. Nitekim şimdi Topkapı Müzesinde bulunan caminin inşaat defteri 1. Mustafa tarafından tasdik olunmuştur.

Sultanahmet Camii’ nin 6 minaresinin simetrikliği yalnız Sultanahmet’ in ahenk ve güzelliğini değil, İstanbul panoramasının da harikulade bir parçasını teşkil etmektedir. 6 minaresinden caminin köşelerinde bulunan 4 minare üçer, avlunun iki köşesindekiler ikişer şerefelidir. Mehmet Ağa’ nın hatırasını teşkil eden “ Risale-i M imariye” de:

“...6 minaresi vardır. 14 şerefeyle ittifaken saadetlu Padişah ile ebai izam ve ecdadı kıramlarından bu âne gelince vaki olan padişahların adedine mutabık vaki olmuştur denilmektedir. Son zamanlarda da yazılan eserlerde böyle bir kayıt bulunmaktaysa da halen Sultanahmet Cami’ nin 16 şerefesi bulunmaktadır. Bu yüzden herhangi bir onarımda bu şerefe adetinin çoğaltılmış olması hatıra gelmektedir.

6 Minaresinin olmasının sebebi de

· Bir rivayete göre 1. Ahmet’ in fetihten sonra 6. padişah olmasından

· Diğer bir rivayete göre Mekke’ deki caminin şerefelerini geçmesin diyedir.

Bundan sonra bu şekilde bir cami inşaasını caiz olup olmayacağı şeyhüliislama sorulunca şu cevabı almışlardı:

“ Bu konuda, bir camii şerif binasına mani olucak bir sebebi şer’ i ve bir mabed-i latif ihyasına dâfi bir emr-i mer’ I yoktur.”

Camii iç ve dış olmak üzere pencereli duvarlarla çevrili iki avlusu vardır. Dış avluya 3 cepheden olmak üzere 8 kapıdan girilir.

Camii iki kareden oluşan bir plana göre kurulmuş olup yüksek bir su sarnıcı üzerindedir. Bu su sarnıcı yazın camiyi serin tuttuğu gibi, zelzeledede yıkılmasına mani olur.

Bir kare plan iç avluyu teşkil eder:

İç avlu 26 adet granit, mermer ve porfir sütunla taşınan 30 kubbeyle çevrilmiştir. Her kubbe altından dış avluya 4 pencere açılır. Bu 30 kubbeden 8 porfir sütunun tuttuğu 9 kubbe son cemaat yerini meydana getirir. Mabetten son cemaat yerine 21 pencere açılır. Kemerler beyaz mermerle kırmızı somakiden örülmüştür.

Mermer döşemeli iç avlunun ortasındaki şadırvan sahanın azametini gösterir. Şadırvanın kemerleri kabartma olarak rumî geçmelerle ve köşebentleri yine kabartma lâle ve karanfil motifleriyle süslüdür.

İç avluya biri cepheden, ikisi yandan olmak üzere 3 kapıdan girilir. Gerek bu kapılar, gerek dış avlunun cümle kapısı bronzdan olup, ne o vakte kadar, ne de ondan sonra yapılmış camilerde benzeri görülmez. Halbuki bunların İstanbul’ da yapıldığı yukarıda sözü geçen defterde verilen ücretle birlikte yazılıdır; ustası da Evliya Çelebi’ nin babası Kuyumcubaşı Zilli’ dir.

Dış avlu 1. kapısının ( Atmeydanı’ na açılan kapılardan soldakinin bitişiğinde ) altındaki sebil kitabesi şöyledir:

İçen âbdan carı-naim icre mesrur ola

Yazılub amalı-hüsnü deftere mestur ola

Camii Han Ahmed’ in banii âla meşrebi

Hz. Mimarbaşı ahreti mamur ola

Kim Muhammed anın nam-u âli himmeti

İtti bu râna binayı haşrederek meşhur ola

Olmamıştır dani olmaz böyle âli bina

Bir eser konmuştur ki kim dedim mezkur ola

Sene:1026

Camiyle beraber imaret ve medresesi, bir kasır, mektup, sebilhane, tabakhane, tek ve çift katlı dükkanlarda yapılmıştı.

Caminin cemaat mahalli kareye yakın bir planda olup 64 m. uzunluk, 72 m. genişliktedir. Tavanında ana kubbe ve onun etrafında 15 pencereli 4 yarım kubbe vardır. Yarım kubbelerin altında üçer eksebra vardır. Yalnız mihrabın üzerinde eksedra yerine kemer vardır. Yarım kubbelerin içinde sırasıyla “ Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Hasan, Ali, Hüseyin, Osman ” yazmaktadır. Esas kubbe 23 m. çapında, 45 m. yüksekliktedir. Ana kubbede bulunan 3 devekuşu yumurtasının neşrettikleri koku örümceklerin cami içinde ağ kurmalarına mani olur. Ana kubbe 5 m. çapında dilimli mermerden yapılmış içi boş 4 fil ayağına istinat eder. Bu pilpayelerin, Şehzade Camii’ndekiler gibi yalnız üst kısımları değil, her tarafı yivlidir, böylece payelerin ağırlığı biraz hafiflemektedir. Arka payelerin altında Kraliçe Viktorya‘ nın hediye ettiği 2 saat vardır.

Kapladığı alan bakımından Sultanahmet camii 200 metrekare fazlasıyla hem Süleymaniye’ yi, hem Ayasofya’ yı geride bırakmaktadır. Bu yapı İstanbul’ un en büyük ve en ifadeli mekan tesirli binası olup,aynı zamanda keskin merkezîlikle 4 yarım kubbe sisteminin, bir mihverli ve 2 yarım kubbe sistemine üstünlüğünü de ispat etmektedir.

Caminin sol köşesinde, mozaik ve yeşim süslemeli, sedefli kapısı, turkuaz üzerine altın yaldız çinileriyle hiç bir yerde görülmeyen Hünkar Mahfili bulunmaktadır. Bu mahfilin hem oyma ve kabartma işlemeli mermer korkulukları, hem de minberindeki taş işçiliği harikuladedir. Bu mahfilin yanında Sultan 1. Ahmet ‘ in bir çilehanesi ( itikaf köşesi ) vardır. Hünkar Mahfiline camiden girildiği gibi, mimari bakımdan da önemi olan Kasr-ı Hümayundan da girilir. Mahfilin altındaki ahşap tavan da deri işçiliği bakımından pek kıymetlidir. Caminin minberi çok ince işlemelidir ve yekpare mermerdendir. Mihrap ise 5 ayrı mermerden yapılmıştır ki bunların 5 vakit namazı temsil ettiği söylenir. Mihrabın üzerinde Hacer-ül Esvet‘ den getirilmiş taş parçaları vardır. Mihrabın iki tarafında 300 seneden fazla kullanılmış olan büyük mumlar mevcuttur. Yandıkları zaman yağları altlarındaki kaplara aktığından, bu mumların hiç bitmeyeceği söylenir. Mihrabın sol tarafında Yemen’ den getirilen ve sarılığa iyi geldiği sanılan sarı bir taş vardır.

Duvarlar ve payelerin 1/3 ‘ i üst kornişlere kadar, koyu mavi zeminleriyle iç kısmın soğukluğuna bir zenginlik bağışlayan çinilerle kaplıdır. Tonoz, kemer ve kubbeler de ince örnekli boya tezyinatıyla bu dekorasyona uymaktadır. Duvarların alttan 1/3’ i ise Ayasofya‘ da olduğu gibi herhangi bezeme yapılmadan bırakılmıştır.

Sultanahmet Camii’ ni diğer camilerden ayıran farklardan biri de içinin bol ışıklı olmasıdır. Cami bu suretle insanda uhrevi bir huşu hissinden ziyade ferah ve aydınlık bir sofada duyulan daha dünyevi duygular uyandırmaktadır.

Manburi bu konuya temas ederken diyor ki:

“ Caminin içine ışık 260 pencereden girmekteyse de bunların XVIII.yy.’a kadar sağlam kalmış olan renkli camları da tamirlerde maalesef değiştirilmiştir. Bugün mevcut olan adi ve renksiz camlardan öyle şiddetli bir ziya nüfuz etmektedir ki vaktiyle hafif bir loşluk içinde görünen çinilerle halıların letafeti külliyen zayi olmuştur. Cami ihtişam hususunda kazandığını, samimiyet ve istiğrak cihetinden kaybetmiştir. Öyle ki, içine girildiği zaman bir ibadetgahın dahilinden çok, geniş bir sarayın büyük ve muntazam bir daire tesirini vermektedir.”

Buna mukabil Celal Esad Arsever:

“ Mimar Mehmet Ağa bu eseriyle Süleyman Camii’ ndeki loşluğu yok ederek camiye gayet aydınlık bir sofa hali vermeğe çalışmıştır.” demektedir.

Diez’ de :

“ Sultanahmet Camii, geniş zemin kat pencereleriyle kuvvetle aydınlanmış bir mekan hissi vermekte ve dini atmosferinden çok kaybetmektedir.” düşüncesindedir.

1181 yük 2944 akçeye mal olan ( o devirde 1 altın 120 akçeydi ) Sultanahmet Camii, iç tezyinatı bakımından da büyük bir değer taşımaktadır. Camiye her biri 16-18 akçeye satın alınmış 21043 çini sarf edilmiştir. Caminin duvarları zengin, büyük çini panolarla süslüdür; beyaz zemin üzerine muhtelif renkteki çiçek, üzüm ve rumi şekilleriyle çinicilik sanatının şaheserleri vücuda getirilmiştir. Sultanahmet camiindeki Türk çinisinin en yüksek devrine ait parçalarla, duraklama devrine ait numuneler bir araya toplanmıştır. Camide elliden fazla muhtelif desende çini bulunmaktadır.

Cami taş, tunç ve tahta işçiliği bakımından da nadir örnekleri ihtiva etmektedir. Caminin yazıları Ametli Kâsım Gubarî tarafından yazılmıştır.

Sultanahmet Camii’ nin asırdaşı olan Evliya Çelebi duyduklarını ve gördüklerini şöyle hikaye etmektedir:

“ Bu camii İstanbul’ daki selatin camilerinin en güzelidir. Merhum Sultan Ahmet Han bu caminin zemininde 5 tane vezir sarayını malıyla alıp, cümlesini esasından yıktırıp, sahralar kadar geniş bir yer açtırdı. Cümle üstad mühendisleri ve mimarları toplayıp, Üsküdarlı Mahmut Efendi ve üstadımız Evliya Efendi’ in dualarıyla esasının kazılmasına başlandı. 1. Sultan Ahmet Han eteğine toprak doldurup :

“ Yarab ! Ahmet kulunun hizmeti dergah eyle...” diye ırgatlar ile temelden toprak taşımıştır...

...Caminin cümle pencereleri öyle müzeyyendir ki kanatları sedefkârî müreffi kapaklıdır. Süleymaniye’ deki gibi gerideki iki payede, cemaatin abdest tazeleyip su içmesi için musluklar vardır. Caminin 5 kapısı vardır. Kapıların her biri 3.5 ton ağırlığındadır ve üzerleri fildişi, kemik ve sedeflerle işlenmiştir. Cümle kapısının üzerinde “ Kelime-i Tevhit ” yazılıdır. Caminin sağ tarafındaki köşede hatip kapısı, sol tarafta sanatkar mahfili, imam kapısı, iki yan kapıları dahi sedefkârîdir. Bu 4 kapıdan camiye kadar taş merdivenle çıkılır. Ama 5. kapı büyük kıble kapısıdır ki cümleden seramettir.

Bu camideki avizeler yüz mısır hazinesine eşittir diyorlar. Çünkü merhum Sultan Ahmet Han ..... ecdadından beri ne kadar kıymetli, ibretnüs cevahir makülesi hediye var ise camiye astırdı ve cemi düvelden nice hediyeler gelip ve cemi diyarın marifet erbabı ihsan etmesiyle birer ibretnüma eşya ihtira edip getirdiklerinde camii tezyin ettiler, cümleden biri mahil üzerinde Habeş veziri Cafer Paşa 6 adet zümrüt kandil hediye gönderip Mühr-ü Süleyman üzere altıncısı dahi mücevher altın zincirlerle asmışlar ki her bir kandil altışar okka gelir birer kâse-i müdevver kadar vardır.

...Bu caminin mihrab tarafında olan müzehheb ve sedefkâri rahleler üzere nice yüz Kelam-ı Kadimler vardır ki diyar-ı İslam’ da ne kadar padişah camileri varsa hiç birinde bu kadar güzel kitablar görülmemiştir.

Sultanahmet’ in tarz-ı mimarisindeki şirinkârlık hiç bir diyarın camiinde görülmemiştir,” diyen Evliya Çelebi camiin tarihini de :

“ Görücek bu camii dedim anın tarihin

Eyledim bu dehr içinde hak bu kim ali nişan “ diye söylemektedir.



1. AHMET’ İN TÜRBESİ:

22 Ekim 1617 tarihinde ölen 1. Ahmet, Atmeydanı’ ndaki camiinin yakınına gömülmüş ve bundan sonra inşaasına başlanan türbe 3 sene sonra oğlu II. OSMAN’ ın saltanatında tamamlanmıştı.

Türbe dörtköşe bir plana göre inşa edilmiş olup önünde kubbeli bir dehliz ve arkasında ayrıca gene dörtköşeli bir çıkıntı vardır. Kubbe kemerlere ve duvarlara oturtulmuştur.

Türbenin giriş kısmındaki revak 6 direklidir. Camekanlı olan bu kısım, ortada bir çapraz tonoz ve yanlarda ikişer küçük kubbeyle örtülmüştür.Türbenin abanoz kapıları üstünde ayetler vardır. Kapı üstündeki 6 beyitli kitabenin sonunda :

Türbe-i Ülyasının itmanına tarihtir

Türbe-i Sultan Ahmet evc-i illiyin ola.

Tarih beyiti bulunmaktadır.Giriş kapısının aralığındaki tavan yekpare mermerden gayet sanatkarene bir şekilde lale, karanfil motileriyle işlenmiştir. Türbenin içi alçı pencerelerin yerlerine sonradan konulmuş düz beyaz camlar yüzünden çok aydınlıktır. Bu ışık bolluğu diğer türbelerde hissedilen ruhani havayı dağıtmaktadır. Dar olan pencere astarları XII. Asır çinileriyle kaplanmıştır. Bunlar Ayasofya türbelerindeki nefis çinilerin yerine dolduramamaktadır. Çiniler, beyaz, koyu yeşil, koyu kırmızı, mavi renklerinden yapılmış vazolar ve yapraklarla kaplanmıştır. Türbenin en nefis tezyinatını, diğer türbelerde olduğu gibi, lacivert zemin üzerine beyaz hatla yazılmış ayetlerden oluşan çini panolar meydana getirmektedir. Bu panolar türbenin içini çepeçevre bir kuşak halinde dolaşmaktadır. Kubbe ve duvarlar badanalıdır. Kubbe kenarlarında beyaz badana üstüne tezyini şekiller yapılmıştır. Kubbe göbeğine ve kemerler arasındaki boşluklara daireler içinde ayetler yazılmıştır. Kemerler çiğ turuncu renklerle süslenmiştir.

Giriş kapısının iki yanındaki dar kapılardan kubbeye ve türbeye nazır balkona çıkılmaktadır. Türbenin alt pencere kapakları klasik oyma tahtalardan yapılmıştır. Türbede bir de oyma tahtadan yapılmış ve hiç değiştirilmemiş bir seyyar dolap vardır.

Türbenin kapıya mukabil olan cephesinde ileriye doğru bir çıkıntı yapılmıştır. Bu çıkıntının iki başında, mihrab şeklindeki mermer oyukların üstünde yeşil zemin üzerine altın yaldızla yazılmış II. Osman’ ın türbeyi inşaasından bahseden beşer beyitli iki kitabe bulunmaktadır.

Türbede büyüklü küçüklü 36 sanduka bulunmaktadır. Önce ve ileride küçük çıkıntıya doğru olan sanduka I. Ahmet’ e aittir. Diğer sandukalar :

IV. Murat, II. Osman, I. Ahmet’in annesi Kösem Valide Sultan, I. Ahmet’ in çocukları : Şehzade Selim, Beyazıt, Mehmet, Orhan, diğer Mehmet, Hasan, Osman / Ayşe Sultan, Cevherhan Sultan, Zahide Sultan, Übeyde Sultan, Zeynep Sultan, Hatice Sultan, Esma Sultan, II. Osman’ ın çocukları :Şehzade Mustafa, Zeynep Sultan, IV. Murat’ ın çocukları: Şehzade Ahmet, Abdülhamid, Selim, Orhan, Numan, Mahmut, Hasan, Osman / Rabia Sultan, Fatma Sultan, Safiye Sultan, Sultan İbrahim’in çocukları: Şahzade Ahmet, Mehmet, Ahmet, Süleyman / Safiye Sultan’ a aittir.

Hükümdar ve şahzade kavuklarının üzerindeki tuğların tüyleri dökülüp, bir sopa halinde kaldıklarından tuğlar değiştirilmiş ve eskileri taklit edilerek yenileri yapılmıştır.

Türbenin önünde XIX. asırda esas binaya eklenmiş olan geniş mermer kaplı bir muvakkithane vardır. Arka tarafında bir kütüphanesi bulunur. Halen burada türbeye hizmet edenler oturmaktadır. Türbenin önündeki hatirede iki mezar bulunmaktadır. Bunlardan biri Sabıka İmam Sultani olhaç Mehmet Efendi, diğeri cennet mekan Firdevs Aşiyan Sultan Ahmet Han tabe Sürake Hazretlerinin haremi hümayun ağalarından İdris Ağa’ ya aittir.



SULTANAHMET CAMİİNDE GEÇMİŞ BAZI VAK’ ALAR:

Sultanahmet Camii inşaasından sonra burada her rebiülevvel ayının onikisinde Mevlit okuma merasimi yapılırdı. Merasime devlet erkanı ve ulema resmi kıyafetleriyle gelirler ve camide teşrifata göre ayrılmış yerlerinde otururlardı. Yeniçeri, sipahi ileri gelenlerininde hazır bulunduğu bu merasim için cami dar geldiğinden 1768’ den sonra sipahi ve silahtar kethüdaları ile katipler merasimden affedilmişlerdi.

Padişahtan evvel ve diğer bütün davetlilerden sonra camiye gelen sadrazam ayağa kalkanların arasından etrafa selam vererek geçer ve mihrabın önüne konmuş olan seccadesine otururdu. Reis-ül küttab ile çavuşbaşı ise sadrazamın karşısında yer alırdı.

Bu sırada teşrifatçılar buhurdanlar getirip birini sadr-ı azamın, diğerlerini şeyhülislamın önüne koyarlardı. Padişah gelmeden evvel müezzin mahfilinde sure-i fetih olunurdu. Padişahın camiye geldiği ise sanatkar mahfilin bir kafesinin açılmasıyla belirtilirdi; o zaman bütün camidekiler ayağa kalkarlardı. Bu esnada Sadrıazam halk namına seccadesinden aşağıda yer öper, kafes kapanır ve herkes yerine otururdu. Müezzin mahfilindeki okuma bitince evvela Ayasofya, sonra Sultanahmet şeyhi kürsüye çıkarak vaaz verirler, bu esnada yazıcı efendilere feraceler, samur kürkler giydirilirdi. Şeyhler kürsüye çıktıkça vezirlere, ulemaya vs. ileri gelenlere zülüflü teberdarlar üç defa şerbet verirlerdi. Şeyh efendiler kürsüden indikçe de sadrazam tarafından gönderilen hediye çıkınları teşrifatçılar eliyle koyunlarına konulurdu. Mevlidin okunması esnasında da bazı merasimler yapılırdı. Bazı şahsiyetlere hil’ at ve kürkler giydirilirken padişah sadr-ı azama bir gümüş tepsi içinde Medine’ den gönderilmiş hurmalar hediye eder ve bu tepsiden sadrazam, şeyhülislam bir iki hurma alıp, diğerlerini dağıttırırlardı.

Eski bayram alayları çoğu zaman Sultanahmet ve bazen de Ayasofya camilerinde yapılırdı. Padişahlar camiye büyük bir alayla gelirler, saraydan gelirken ve camiye girerken alkışlanırlar ve bayram namazını caminin mahfilinde kılarlardı. Padişahların vefatlarında cenaze namazları Topkapı Sarayı’ nda kılınır, fakat ölüm haberleri Ayasofya, Sultanahmet ve Fatih camilerinin minarelerinden verilen salalarla İstanbullulara bildirilirdi.

Yeni Padişahlar ilk cuma namazlarını ekseriya Ayasofya’ da kılarlar, fakat bazen Sultanahmet’ i tercih ederlerdi. Sultan Aziz de ilk cuma namazını Sultanahmet camiinde kılan padişahlardandı.

19 Mayıs 1622 günü yeniçeriler ve sipahiler Fatih camiine dolmuşlar, ileri gelen ulemayı oraya davet etmişlerdi. Fakat ulema Sultanahmet Camisi’ nde toplanmak istediğinden askere bu yolda haber gitmiş ve yeniçeriler Fatih Camiindeki duadan sonra İstanbul sokaklarında sel gibi akarak Atmeydanını doldurmuşlardı. Müftü, Nakib Gubari Efendi, Yahya Efendi, Kadızade, Bostanzade, Azmizade Efendiler, Kethüda Mustafa Efendi, Ayasofya vaızı Ömer Efendi, Derviş Efendi, Kadızade Efendi ve Yeniçeri ihtiyarları, tecrübelileri Sultanahmet Camii’ ne girip ayaklanma sebebini konuşmuşlardı.

Asiler 6 kişinin katline karar vermişlerdi. Feridun Efendi ile Hayali Çelebi bellerindeki divitleri çekip, bir bahar havası şenliği içinde, çinilerin önünde bu katil arzuhalini yazmışlardı. Sütunların dibinde, mahfilin altlarına da fısıldaşmalar, konuşmalar olmuş, Sultanahmet camiine bir ihtilal mahkemesinin korkulu havası sinmişti. Başları istenenler : Hoca Ömer Efendi, Darüssaade Ağası Süleyman Ağa, Kaymakam Ahmet Paşa, Defterdar Baki Paşa, Veziriazam Dilaver Paşa ve Nasuh Ağa’ydı.

Cemiyet içinden biri:

-Bunların cürmü nedir? diye sormuştu. Ocak ihtiyarları hep birden homurdanmışlar ve:

-Hoca Efendi ve Kızlar Ağası Padişahı sefere tahrik ettiler, Dilaver Paşa’ nın sarayına vardığımızda adamları bize saldırıp oklarıyla bir kaç kişimizi öldürdüler. Defterdar bozuk akçe verir, kaymakam İstanbul’ da korucu ve otrak ulüfesini vermemek ister. Nasuh Ağa da seferden dönüşte Sekbanbaşı oldu ve kaymakamla ittifak eyledi, diye cevap vermişlerdi. Camide toplanan ulema arzuhali alıp saraya gitmiş ve vaziyeti Padişah’ a anlatmıştı. ll. Osman :
-Katli talep olunan adamları vermem, diyerek ısrar etmiş, ulemanın rica ve nasihatları fayda vermemişti. Üstelik Sultan Osman:
-Siz mukayyed olun, onlar başsız askerdir, tez dağılırlar, diyerek de ulemayı saraydan dışarı bırakmamıştı. Ayasofya minarelerine çıkartılan yeniçeriler sarayın içini gözlemişler, bostancı kuvvetlerinin bulunmadığı, kapıların açık olduğu görülmüş ve bunun üzerine asiler saraya yürümüşlerdi. İsyan muaffak olmuş, ll. Osman indirilmiş ve akli muazenesi bozuk olan l. Mustafa ikinci defa tahta çıkarılmıştı...

Bu vakalara baş olan ve l. Mustafa’ nın annesi tarafından sadr-ı azamlığa getirilen Davud Paşa, bir müddet sonra azledilmiş, yerine Merre Hüseyin Paşa tayin olmuştu. Merre Hüseyin Paşa sipahi mülazimlerine 500 kuruş koyun akçesi vermiş ve bu paranın taksimi için şabanın 11. günü Sultanahmet Camii’ nde toplanılmıştı. Fakat gelenler az olduğundan sipahiler bunun taksimine razı olmayıp münakaşaya tutuşmuşlardı. Bu esnada eli bıçaklı bir deli cami kapısından içeri girmiş ve:
-Sultan Osman’ ı neylediniz? diye askerlerin üzerine saldırmıştı. Sipahilerin ilk şaşkınlığından istifade ederek bir kaçını yaralamış ve mülazımbaşıyı da öldürmüştü. Bunun üzerine seksen kişi kadar olan mülazımlar delinin üzerine üşüşüp, zavallıyı katletmişlerdi.

Bu kanlı hadiseden üç gün sonra l. Mustafa cedlerinin ağır ve an’anevi kıyafetinde merasimle Sultanahmet Cami’ ne gelmiş ve burada Cuma namazını kılmıştı, Hafif elbiseler giyen Sultan Osman’ ın bu halinden memnun olmıyan halk, Sultan Mustafa’ yı eski padişahların kılığında görünce sevinmişti.

...Devirler geçmiş, İmparatorluk sevinçli ve üzüntülü günler yaşamış, nesiller, Mimar Mehmet Ağa’ nın kubbesi altında namazlarını kılıp, dualarını ederek birer gölge, birer misafir gibi çekilip gitmişlerdi. 1826 yılındaki son yeniçeri isyanınında Sultanahmet bir karargah, bir danışma merkezi haline sokulmuş; avlusununda içinde insanlar kaynaşmış; din ve devlet adamları camide gecelemişlerdi.

Yeniçeri isyanına karşı l. Mahmut, vezirler ve ulema milleti sancak-ı şerif altına davet etmeye karar vermişler ve Padişah “Hırka-i Şerif” odasından “Sancak-ı Şerif ” i çıkararak sadrazam ve şeyhülislama teslim etmişti. Yeniçeriler, yoldaşlarını isyan alameti olan kazanlarının yanına davet ederlerken, İstanbul sokaklarında münadiler: “ Müslüman olan Sancak-ı Şerif altına gelsin “ diye nidaya başlamıştı. Halk Bab-ı Hümayun önüne toplanmış, Sancak-ı Şerif görününce Ahiskalı Ahmet Efendi herkesi ağlatan bir dua okumuş ve sancak tekbir sesleriyle Sultanahmet Camii’ ne ***ürülerek minberin üzerine asılmıştı. Bu esnada, Boğaz muhafızları Hüseyin ve izzet Paşaların askerleri de henüz gelmediğinden, yeniçeriler halk üzerine hücum edip sancak -ı Şerif’ i ele geçirmeye karar vermişlerdi. Bu hatırasını nakleden eski bir yeniçeri diyor ki:

“ Ben yeniçerilerin bir güzide fırkası içinde bulundum. Etmeydanı’ ndan Atmeydanı’nın bir ucuna kadar geldik. Niyetimiz yatağanları çekip sancak-ı şerif-i derdest eylemekti. Hüseyin ve İzzet Paşaların askerleri de henüz gelmemiş olduğundan bunu yapabilirdik. Lakin binlerce başı kavuklunun gülbank tekbirleriyle bab-ı hümayundan sancak-ı şerif göründüğü anda cümlemizi bir dehşet kapladı, dizlerimizin bağı çözüldü, hareket edecek mecalimiz kalmadı, ne yapacağımızı şaşırdık, ne tarafa gideceğimizi bilemedik. Ben bu aralık savuşup firar ettim.”

Sultanahmet Camiinde sancak-ı şerif’ in iki tarafında nöbet bekleniyor, vezirler, ulema, rical ve devlet erkanı zaman zaman mihrab önünde ihtiram duruşunda bulunuyorlardı. Caminin içi, dışı Dinlerce Müslümanlarla doluydu. Paşalar ve ulema camide vaziyeti görüşmüşler, yapılacak işleri kararlaştırmışlardı, yeniçerilere adam gönderip müzakere yoluna girme teklifi kabul edilmemiş, neticede sadrazamın karargah haline getirilen Sultanahmet camiinde kalması, Hüseyin ve İzzet Paşların asileri yakalamaları uygun görülmüştü. Hüseyin ve İzzet Paşalar emirlerindeki kuvvetlerle asiler üzerine yürümüşler, ele geçenleri takım takım Sultanahmet Camii’ ne sevke başlamışlardı. Camiin sol tarafında avluya bakan kısımda sadrazam ve ulema kendilerine karargah yapmışlardı. Tutulan asilere buraya getiriliyor, sorguları yapılıp hünkar mahfili altındaki hapishane haline sokulan kagir odaya gönderilerek orada boğduruluyorlardı. Ölenlerin cesetleri sürüklenerek Sultanahmet meydanındaki meşhur çınarın altına atılıyordu.

1956 tarihinde zorbalar tarafından öldürülen saltanat erkanının kafaları bu çınarın dallarına asılmış, bu yüzden ağaç “ şecere-i vak vak” diye anılmıştı. İzzet Molla bu konuya değinerek:

Bir zaman ehli fitne Camii Hanı Ahmet’ te

Bigünah asmış iki kullarını Hallakın

Şimdi erbabı şekânın dökülüp kelleleri

Meyva vaktine yetiştik şecere-i vakvakın kıt’ asını yazmıştı.

İsyan yatıştırılmış, yeniçerilerden ve elebaşlardan yüzlerce kişi yakalanıp idam olunmuş, ele geçemeyenler muhtelif yerlere savuşmuşlardı. Bu suretle yeniçeri ordusu fiilen ortadan kalkmış bulunuyordu. Bu arada devleti idare edenlerden bir kısmı yeniçeri ocağını tamamen ortadan kaldımak, diğerleri ocağı islah etmek tezlerini savunuyorlardı. Cuma günü akşamı Sultanahmet Camiinin hünkar mahfilinde eski şeyhülislamlarında hazır bulunduğu vükela meclisi toplanmıştı. O gece yapılan uzun ve hareketli müzakelerle yeniçerilerin kaldırılması ve yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adlı yeni bir ordunun kurulması uygun görülmüştü. Gece sadrazam mahfilinin kapısı yanında kurulan çadırlarda ulema, cami avlusundaki çadırlarda diğer devlet ricali ve camiin içinde de mevali ve müderrisler yatmışlardı.

Ertesi cumartesi günü hünkar mahfilinde tekrar meclis toplanmıştı. Fakat bu defa, yeniçeri ocağının pek eski bir ocak olduğundan onun islah edilerek devamını tercih edenlerin ekseriyette bulunduğu görülmüştü. Bunun üzerine Reisülküttab Seyda Efendi yeniçeri ocağının devletin başına açtığı dertleri veciz ve mantıki bir ifade ile anlattı ve :

-Bunlar imha edilmedikçe fesat ve fineleri bertaraf edilemez, Her vakit böyle fırsat geçmez, sonradan nedamet fayda vermez. Yeniçeri ocağını külliyen imhadan başka çare yoktur, demişti. Bu nutukla tereddütler dağılıp diğerleri de kendisini tasdik ettiklerinden hemen yeniçeri ocağının imhasına karar verilmişti. Meclise vezirler, ulema, devlet ileri gelenleri, camilerin şeyhleri de davet edilerek Beylikçi Pertev Efendi’ nin kaleme aldığı ferman müsvettesi okunmuştu. Bu suretle Sultanahmet Camiinde Mühim bir tarihi karar alınmış oluyordu. Keçizade İzzet Molla kazan kaldıra kaldıra kendi ocaklarını söndüren yeniçerilerin akibetine izafeten şu kıt’ ayı söylemiştir :

Tecemmü edüp meydanı lahma

Edüp küfranı nimet nice bağı

Koyun kaldırmadan ikide birde

Kazan devrildi söndürdüğü ocağı

İçinde 342 senedir ibadet ettiğimiz, Tanrı’ ya yakardığımız Sultanahmet Cami Türk mimarisinin ebediyete yadigar ettiği şaheserlerden biridir.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:49 PM
1 . Mustafa

Osmanlı padişahlarının on beşincisi ve İslam halifelerinin seksenincisi. 1591 senesinde Manisa’da doğdu. Her şehzade gibi iyi bir eğitim gördü. Ağabeyi Birinci Ahmed Hanın vefatı üzerine, 22 Kasım 1617’de, ilk defa ekberiyet kaidesine göre, yani hanedanın en yaşlı mensubu olarak zorla tahta çıkarıldı.
Sultan Mustafa Han, devlet meseleleriyle ilgilenmediğini ifade ederek, saltanatı kabul etmediyse de bu hal devlet erkanınca göz önüne alınmadı. Ancak, çok geçmeden devlet işlerinde Sultanın yabancı kalması ve işlerin karışması üzerine, durumun böyle devam edemeyeceğini anlayan devlet adamları, hal’ine fetva aldılar ve 26 Şubat 1618 günü Sultan Mustafa’yı tahttan indirerek, yerine Genç Osman’ı çıkardılar.

Ancak, yenilik taraftarı olmayanların tahrikleri neticesinde isyan eden yeniçeriler, 19 Mayıs 1622’de Genç Osman’ı tahttan indirdiler. Bu durum Sultan Mustafa’nın ikinci defa tahta geçirilmesine yol açtı. Bu sırada Sultan Osman Hanın veziriazam Kara Davud Paşa tarafından şehit ettirilmesi büyük karışıklıklara sebep oldu. Sultan Mustafa Han, Davud Paşayı azlederek yerine Mere Hüseyin Paşayı getirdiyse de, isyanlar son bulmadı. Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa başkaldırarak, bölgesindeki yeniçerilerin bir kısmını öldürttü. “Genç Osman’ın intikamını alacağım” diye and içen Abaza, İstanbul’a gelmek için yola çıktı. Bursa’yı muhasara ettiyse de alamadı. Kış geldiği için Niğde’ye çekildi.

Anadolu’daki isyanlar ve Genç Osman’ın şehit edilmesi olayına adı karışan sipahiler, halk nezdinde kazandıkları nefreti silmek için, bir divan toplantısı sırasında ayaklanarak Sultan Osman Hanın katillerinin bulunmasını istediler. Bunun üzerine Kara Davud Paşa ve Kalenderoğlu denilen kişiler, yakalanarak idam edildiler.

Diğer taraftan Osmanlı Devletinin iç karışıklıklarından istifade etmek isteyen Lehistan kazakları, daha önce imzalanan antlaşma şartlarına uymayarak, şayka adı verilen yüz elli civarında küçük gemiyle Osmanlı kıyılarına saldırdılar. Kazakların üzerine gönderilen Karadeniz serdarı Damad Recep Paşa, kazakları takip ederek Kilgra önünde bir çok gemilerini batırdı ve 21 gemiyi zaptederek beş bin esirle İstanbul’a döndü.

İstanbul’da vuku bulan karışıklıklar ve Anadolu’da meydana gelen isyanlar, Osmanlı Devletinin başında daha kudretli, azimkar ve zeki bir padişahın bulunmasını gerekli kılıyordu. Bu sebeple, 1623’te sadarete getirilen Kemankeş Ali Paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi ve diğer devlet erkanı toplanarak Sultan Mustafa’nın, artık, makam-ı saltanatta kalmaması gerektiği hususunda karara vardılar. Nitekim, verilen fetva ile 10 Eylül 1623 günü Sultan Mustafa, ikinci defa tahttan indirildi ve yerine Dördüncü Murad Han geçti.

Sultan Mustafa Han, zayıf ve narin vücutlu idi. Yüzü her zaman solgun olup, üzüntülü bir görünüşü vardı. Son derece dindardı. Sık sık türbeleri ziyaret eder ve çokça sadaka dağıtırdı. Saraydaki hayatını ibadet içinde, dini eserler ve Kur’an-ı kerim okuyarak geçirirdi. Saltanatta gözü olmadığı için, her iki hal’inde de en küçük bir memnuniyetsizlik göstermemiş, tahttan sevinçle inmiştir.

20 Ocak 1639 günü Topkapı Sarayında vefat eden Sultan Mustafa Han, Ayasofya Camii karşısındaki türbesinde medfundur

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:50 PM
4. Murat

Osmanlı padişahlarının on yedincisi ve İslam halifelerinin seksen ikincisi. Babası Birinci Ahmed Han, annesi Mahpeyker (Kösem) Sultandır. 27 Temmuz 1612’de İstanbul’da doğdu. Tam bir Türk ve İslam terbiyesi ve ahlakı ile yetiştirildi. Enderun mektebindeki hocalarından hususi dersler aldı. Genç Osman’ın başına gelen acı felaket ve yerine geçen amcası Mustafa Hanın kısa bir süre sonra tahttan indirilmesi üzerine henüz on bir yaşında iken 10 Eylül 1623’te Osmanlı tahtına çıktı. Eyyub Sultan hazretlerinin türbesinde, hocası Aziz Mahmud Hüdayi’nin elinden kılıç kuşandı. Yaşı küçük olduğu için, devleti bilfiil idare edemeyeceği görüşü hakim olarak, annesi Mahpeyker Kösem Sultan, saltanat naibesi tayin edildi.
Tahta geçtiğinde, iç ve dış işlerdeki karışıklıklar devam ediyordu. İdari işler karışık olduğundan, Yeniçeri ve Sipahi askerleri zorbalığa baş vuruyorlardı. Vasi durumunda olan annesi Mahpeyker Kösem Sultanın yardımı ile iş başına kıymetli devlet adamları ve kumandanlar getirerek, ortalığı düzeltti. İran Şahı Birinci Abbas (1588-1629), Osmanlı hududunu geçip, Bağdat’ı işgal ederek, otuz bin Sünni Müslümanı, kadın, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirdi. Rus Kazakları ise kayıklarla Karadeniz sahilindeki bazı köyleri yaktılar. 1625’te sadrazamlığa getirilen Hafız Ahmed Paşa, Kazak korsanlarına ve Safevilere karşı harekete geçti. 1625’te Köstence’de, Kazakların iki yüz elli kayığı batırılarak, dört bin kadarı öldürüldü. Şah Abbas’ın Bağdat’taki zulmünün önüne geçmek için, 1625’te ordu sevk edildi. 11 Kasım 1625’te Bağdat yakınlarındaki Azamiyye kurtarılarak, Bağdat kuşatıldı. Ancak, yeniçerilerin isyanıyla Bağdat kuşatmasını kaldıran Sadrazam Hafız Paşa, Irak’ın kuzey ve güneyini işgalden kurtardı.

1 Aralık 1626’da Sadrazamlığa getirilen Kayserili Halil Paşa, tekrar başlayan Safevi saldırılarının önüne geçmek ve Abaza Mehmed Paşanın isyanlarını bastırmak için 4 Aralık 1626’da sefere çıktı. Serdar Halil Paşanın muvaffakiyetsizliği üzerine 6 Nisan 1628’de Sadrazamlığa Hüsrev Paşa getirildi. 22 Eylül 1628’de Abaza Mehmed Paşayı yola getiren yeni sadrazam, Safevilere karşı 5 Mayıs 1630’da Mihriban’da, 14 Temmuz 1630’da Cemhal’da zafer kazandı. İranlılar mağlup olunca, Anadolu’da asayiş temin edildi.

Dördüncü Murad Hanın yaşının küçüklüğünden istifade eden yeniçeriler, İstanbul’da zorbalıklarını ve ahaliye kötü muameleyi artırdılar. Sadrazam Hüsrev Paşanın azlini bahane eden yeniçeriler ve sipahiler, ayaklanarak saraya yürüdüler. Yeni sadrazam Müezzinzade Hafız Ahmed Paşayı öldürdüler (1632). Bundan sonra zorbaların zoru ile sadrazam olan Recep Paşa döneminde İstanbul’da karışıklıklar günlerce sürdü. En küçük bir olayda, Recep Paşanın tahrikiyle harekete geçen zorbalar, yeni kelleler istiyorlardı. Diğer taraftan, tahta geçtiği günden itibaren bütün hadiseleri dikkatle takip ederek, eşkıyanın elebaşlarını tespit eden Sultan Murad Han, 8 Haziran 1632’de devlet idaresini bizzat eline aldı. İsyancıların elebaşı olan Topal Recep Paşayı öldürttü. Yeniçeri ve sipahi ocaklarını sindirerek, zorbalıkların önüne geçti. Kahvehaneleri ve meyhaneleri kapatarak, tütünü ve alkollü içkileri yasakladı. Emri dinlemeyenlere şiddetli cezalar verileceğini ilan edip, sıkı kontroller yaptı ve yaptırdı.

Lehistan Kazaklarının Karadeniz’de Osmanlı sahillerine ve Rumeli’de Tuna yalılarına yaptıkları saldırının önüne geçmek için 1633 Nisanında Lehistan Seferine çıktı. Osmanlı ordusu Edirne’ye geldiğinde, Lehistan hükümeti sulh istedi. 1634’te imzalanan Osmanlı-Lehistan Antlaşmasına göre; Kazak akınlarına son verilmesi, Leh krallarının Kırım hanlarına ve Osmanlı sultanına vergi vermesi, esirlerin karşılıklı değiştirilmesi kabul edildi.

Sultan Dördüncü Murad Han, Safevi saldırılarının önüne geçmek için ordunun başında sefere karar verip, hazırlıkları tamamladı. 18 Mart 1635’te Revan Seferine çıkan Dördüncü Murad Han, önceden tespit ettirdiği zorbalardan yolu üzerindekileri cezalandırdı. 27 Temmuz 1635’te Revan önlerine ulaştı. Sefer boyunca ordunun başında bulunup, askerlerle alakadar olan, kuvvet, heybet ve dehşetinden ürkülen Sultan Murad Hana, ordu içinde büyük bir emniyet ve hürmet hissi uyandı. 28 Temmuz 1635 gecesi başlatılan Revan kuşatmasında, bütün muharebe planları tatbik edildi. Sultan Murad Hanın kuşatmanın ilk gecesi yaralanan askerleri ateş hattından geriye çektirerek hastane çadırlarında, cerrahlara tedavi ettirip, ilaçlarının verilmesini emretmesi ve top atışlarında bulunması askerleri coşturdu. Revan kalesini düşürmek için yapılacak umumi taarruz öncesinde Safeviler, vire ile teslim olmak istediklerini bildirdiler. 8 Ağustos 1635’te Revan kale muhafızı Emirguneoğlu Tahmasp Kulu Han, Sultan Murad Hana kaleyi teslim etti. Revan Kalesi tamir edilip, içine on iki bin asker ve yeteri kadar cephane konularak muhafızlığına Vezir Murtaza Paşa bırakıldı. 11 Eylül 1635’te Tebriz şehri tekrar zaptedildi. Safevi ordusu, Osmanlılarla meydan muharebesine cesaret edemediğinden karşılaşılmadı. Aras Nehri taraflarındaki Zeynelli aşiretinden bin kadar nüfusun, Pasin-Erzurum, Tercan-Erzincan taraflarındaki boş arazilere iskan edilmesi emrolundu. Van ve Diyarbakır’da kalan Sultan Murad Han, Revan Seferine çıkışından on ay sonra 27 Aralık 1635’te İstanbul’a döndü. Osmanlı ordusunun doğudan ayrılmasıyla; Safeviler, hududa tecavüz ederek 1 Nisan 1636’da Revan’ı işgal ettiler. 2 Şubat 1637’de sadrazamlığa getirdiği Bayram Paşayı Doğu Seferi serdarlığına tayin eden Sultan Murad Hanın kendisi de hazırlıklara başladı ve 8 Mayıs 1637’de Bağdat Seferine çıktı. 16 Kasım 1638’de kuşatmanın başladığı sırada Padişahtan, daha önce ele geçirilmiş bulunan İmam-ı A’zam türbesini ziyaret etmesi istendi. Ancak, Sultan; “Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmamı ziyaretten haya ederim” cevabını verdi. Derhal tertibat alarak muhasaraya başladı. Şehirde Bektaş Han Türkmen’in kumandasında 40.000 kişilik bir Safevi garnizonu bulunuyordu. Şah Safi ise, atlı kuvvetleriyle Kasr-ı Şirin’de olup Osmanlı muhasarasını gün gün takip etmesine rağmen, müdahaleye cesaret edemiyordu. Sultan Murad Han, 12.000 sipahiyi İran içlerine sokup Şehriban bölgesini çiğnettiği halde, Şahı savaş meydanına çekemedi. Şah, Bağdat’taki büyük kuvvetlerine güveniyor, Padişahın muhasaradan bıkınca çekilip gideceğini zannediyordu.

Padişahın ve seksen altı yaşındaki şeyhülislam Yahya Efendinin de ön safta olduğu bu kuşatmada, dehşetli vuruşmalar oldu. Muhasaranın otuz yedinci gününde ön saflarda yalın kılıç kahramanca çarpışarak askeri coşturan Sadrazam Tayyar Mehmed Paşa, birkaç kuleyi ele geçirdiği sırada alnından vurularak şehit oldu. Yerine sadarete getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, selefi gibi gayret edip birkaç kuleyi daha ele geçirdi. Bu muvaffakiyetler üzerine muhasaranın otuz dokuzuncu günü umumi taarruza karar verildi. Sabah erkenden başlayan şiddetli hücum karşısında kale teslim oldu.

Böylece, on dört sene on bir ay önce bir ihanet sebebiyle Safevilerin eline düşen Bağdat, artık kesin olarak Osmanlı idaresine geçti.

Sultan Dördüncü Murad Han, ilk iş olarak İmam-ı A’zam ve Seyyid Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin kabr-i şeriflerini ziyaret etti. Bu büyük zatların türbeleri, sapık düşünceli Safeviler tarafından tahrip edilmiş ve eşyaları yağmalanmıştı. Padişah emir verip bütün kabirlerin ve eserlerin tamirini bildirdi. Şeyhülislam Yahya Efendiyi de, bu işlere nezaret etmekle vazifelendirdi. Bu zaferden sonra Bağdat fatihi diye anılan Dördüncü Murad Han, ordu ile Sadrazam Mustafa Paşayı Bağdat’ta bırakarak İstanbul’a döndü. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa, büyük bir kuvvetle İran içlerine doğru harekete geçtiği sırada Şahın barış isteği ile gönderdiği elçiler geldi. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşayla İran murahhasları Saru Han ve Muhammed Kuli Han arasında yapılan görüşmeler sonrasında, aşağı yukarı bugünkü Türk-İran sınırının tespit edildiği Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı (17 Mayıs 1639). Bu antlaşmaya göre; Bağdat, Basra ve Şehr-i zur havalisinden mürekkep Irak-ı Arap Osmanlılarda, Erivan Safevilerde kaldı. Ayrıca Safevilerin gerek Irak, gerekse Kars, Ahıska ve Van taraflarına saldırmayacakları, Eshab-ı kiramı kötülemeyecekleri de antlaşma şartları içinde yer almıştı. (Bkz. Kasr-ı Şirin Antlaşması)

Sultan Murad Han, doğuda İran’la meşgulken, batıdaki hadiselerden de günü gününe haber alıyordu. Bilhassa Venediklilerin hudut tecavüzlerine karşı bu Cumhuriyetle bütün ticari münasebetlerin kesilmesini ve hemen savaş açılmasını emretti. Ancak, bu sırada damla (Nikris) hastalığından muzdarip bulunan Sultanın durumu ağırlaştı. Bunun üzerine Divan, emri çeşitli bahanelerle on üç gün geciktirdi. Bu arada Venedik elçisi gelip, divanın bütün şartlarını kabul etti ve savaş durduruldu. Nitekim, çok geçmeden padişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan sonra İmam Yusuf Efendi, Yasin-i şerif okurken vefat etti. Sultanahmed Camii avlusunda Şeyhülislam Yahya Efendinin imamlığında müezzinlerin “Er kişi niyyetine!” nidaları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan cenaze namazından sonra, babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi.

Dördüncü Murad Han, Arapça ve batı dillerine hakim olup her türlü memleket meselesine vakıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Evliya Çelebi ve Katib Çelebi gibi alimler, teşvik ettiği kimseler arasında idi. Kur’an-ı kerim okumayı ve ibadetlerini hiç ihmal etmezdi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saadet dairesinde Kur’an-ı kerim okurdu.

Ömrünü devlete hizmet ve Allahü tealanın emir ve yasaklarına itaatle geçiren bu Türk Hakanı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pek çok iftiralarına maruz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük padişaha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulmettiğini ve içki içtiğini söylediler. Halbuki devrin kaynaklarında Murad Hanın içki içtiğine dair en küçük bir bilgi yoktur.

Birçok tarihçinin Kanuni sonrası en büyük Osmanlı padişahı olarak kabul ettikleri Dördüncü Murad Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu. Fakat, Yavuz’un sahip olduğu kıymetli devlet adamlarına ve tecrübeye malik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefatında ise, on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesabı belli değildi. Avrupa, baştan başa istihbarat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı Sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu. Tahta çıktığında, neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefatında itaat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü Murad Han, bozulmuş devlet nizamını yoluna koymak için mülazimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu. İsrafın önüne geçmek için kanunlar çıkarttı. Sipahilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkaf idaresini ve diğer hükümet hizmetlerini aldı. Sipahileri intizam ve itaat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehaneleri kapatarak asayişi temin etti. Yeniçerilik tahsisatının şuna buna yemlik olması suiistimalini kaldırarak, yeniçeriliği ıslah etti. Vefatında içte ve dışta huzurlu ve itibarlı bir devlet bıraktı.

Sultan Murad Hanın cesareti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekası, hünerleri, askeri dehası, atıcılık, binicilik, silahşorluktaki başarısı, askerleri ve tebaası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin bütün silahlarını en iyi şekilde kullanırdı.

En küçük suçları bile memleketin selameti için cezalandırmaktan çekinmeyen Sultan Dördüncü Murad Hanın merhameti de çoktu. Savaş esnasında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastanelerdeki yaralı ve hastaları ziyaret eder, onlarla yakından ilgilenirdi. Memleketin her tarafındaki imarethanelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi.

Din ve devlet menfaatine iş yapanı hemen mükafatlandıran Sultan Murad Han, pek çok hayırlı işin yanında, Topkapı Sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nadide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşa ettirdi.

Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed’in doğumunda yedi gece kandiller astırıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Kavaklar’daki kaleleri yaptırdığı gibi, pek çok şehrin de surlarını tamir ettirdi. Bağdat’ı feth edince, İmam-ı A’zam ve Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin türbelerinin tamirini yaptırdı. Kabe-i muazzamayı su basması üzerine; Ankaralı Mehmed ile Rıdvan Ağayı Kabe-i muazzamayı tamirle vazifelendirdi.

Sultan Dördüncü Murad Han devrinde kazanılan zaferlerin yanında pek çok alim, şair, tarihçi ve sanatkar yetişerek kıymetli eserler meydana getirmişlerdir. Bunlardan bibliyografya, tarih, coğrafya sahasında Katip Çelebi ve Vekayi-name sahibi Topçular katibi Abdülkadir, Ravdat-ül-Ebrar ve Zafername sahibi Karaçelebizade Abdülaziz, Tarih-i Gılmani sahibi Mehmed Halife, teşkilat ve idare sahasında Koçi Bey vardır. Yine Erzurumlu Ömer, Nef’i, Azmizade Mustafa Haleti, Naibi, Yahya, Bahai, Cevri ve Fehim-i Kadim, devrinde önde gelen şairlerdir. Yine süslü nesrin on yedinci yüzyıldaki temsilcilerinden Nergisi de Dördüncü Murad devrinin meşhurlarındandır.

Bundan başka, şair olan bu padişahın devrinde halk edebiyatı sarayca desteklenmiş, zaferlerine destanlar, ölümüne halk şairlerince şiirler yazılmıştır. Bu şairlerden bazıları saraya intisap etmişlerdir. Bunların belli başlıları Kuloğlu, Katibi, Kayıkçı Kul Mustafa gibi halk şairleridir.

Yine devrin tekke edebiyatındaki büyük temsilcisi Aziz Mahmud Hüdayi de, bu devrin sahasında önde gelen şairlerindendir.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:51 PM
Sultan İbrahim

Babasi . Birinci Ahmed
Annesi . Kösem Sultan

Dogumu : 5 Kasim 1616

Vefati . 18 Agustos 1648

Saltanati : 1640 - 1648 (8) sene


Sultan Ibrahim Istanbul'da dogdu. Uzun boylu, kuvvetli vücutlu ve kumral sakalli idi.Annesi onun iyi yetismesi için çok gayret göstermisti.Devrinde yasayan bazi kindar yazarlarin dedigi gibi deli degildi. Kardesi Dördüncü Murad'in vefati üzerine tahta çikmis ve tahta çikisinda söyle demisti : "Elhamdülillah Ya Rabbi! Benim gibi zaif kulunu bu makama lâyik gördün. Ya Rab! Saltanat günlerimde milletimin halini hos eyle ve birbirimizden hosnut kil."Sultan Ibrahim tahta çiktiginda Osmanlilarin hayatta kalan tek erkek ferdi idi. Bir sene sonra ancak Dördüncü Mehmed ve digerleri dünyaya geldiler. Böylece Hanedân kesilmekten kurtuldu. Ilk zamanlarinda yeniçeri zorbaIariyla ugrasti. Fakat zaman geçtikçe dalkavuk vezirlerin tesiri altinda kalmaktan kendini kurtaramadi. Hakkindaki çirkin iftiralar ise,padisahi sehid edenler tarafindan kendilerini hakli görmeleri için uydurulmus yalanlardi.Sultan Ibrahim çok siddetli bir basagrisina mübtela idi. Meshur tarihçi Peçevi ve Evliya Çelebi son senelerini Sultan Ibrahim devrinde tamamlamislardir.1645 senesinde Venediklilerle Girit savasi basladi. Ayni sene Hanya ve Resmo fethedildi.1646'da Kandiye kalesi muhasara edildi. 1648'de Kandiye teslim oldu. Bu senede Istanbul'da yeni bir ihtilâl daha patlak verdi ve Sultan lbrahim tahtindan indirilerek sehid edildi. (Allah rahmet eylesin.)

Sâir Ruhi-i Bagdâdi, Fusus Sarihi Abdullah Sinobi bu devirde vefat etmis zatlardir.

Erkek çocuklari : Dördüncü Mehmed, Ikinci Süleyman, Ikinci Ahmed, Orhan, Bayezid, Cihangir, Selim, Murad.

Kiz Cocuklari : Ümmü Gülsüm Sultan, Peykân Sultan, Atike Sultan, AySe Sultan,

Gevherhan Suttan.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:52 PM
4. Mehmet

Mehmed Han IV (Avcı) ve Köprülüler Devri

Osmanlı sultanlarının on dokuzuncusu, İslam halifelerinin seksen dördüncüsü. Babası Sultan İbrahim Han olup, annesi Hadice Turhan Sultandır. 1642’de 1/2 Ocak gecesi, İstanbul’da doğdu. Doğumuna çok sevinilip donanma şenlikleri yapıldı. Şehzadeliğinde, İmam-ı Şami Yusuf Efendi, Şami Hüseyin Efendi ve diğer kıymetli hocalardan ders alarak yetiştirilmeye başlandı. Tahsil, terbiye ve talimini, 7 yaşındayken (8 Ağustos 1648) sultan olduktan sonra da devam ettirdi.
Sultan Dördüncü Mehmed Hanın çocukluğundan, devlet kademelerindeki nüfuz sahipleri istifade etti. Bunlardan bazılarının kötü idareleri ve ehil olmayanların işbaşına getirilmeleri neticesi devletin mali, mülki ve askeri durumu sarsıldı. Saltanatının ilk yıllarındaki iç ve dış hadiseler, 15 Haziran 1656 tarihinde Köprülü ailesinden Mehmed Paşanın sadrazamlığa tayinine kadar devam etti. Köprülü Mehmed Paşanın sadarete (başbakanlığa) gelmesiyle, Dördüncü Mehmed Han devrinde esaslı ıslahatlar yapılıp, İstanbul’da ve ülke içinde asayiş sağlandı. Ordu ve donanma kuvvetlendirildi. Çanakkale Boğazı girişine kadar gelen Venedik ve diğer Hıristiyan devletlerin gemileri, 19 Temmuz 1657’de kaçırıldı. Bozcaada ve Limni düşman işgalinden kurtarıldı. Asi Erdel prensi üzerine sefere çıkılarak, 1 Eylül 1658’de Yanova Kalesi ele geçirildi. Erdel, harp tazminatı vermeyi ve on beş bin altınlık haracı, kırk bin altına çıkarmayı kabul etti. Kırım Hanı Mehmed Giray, Rusları 12 Temmuz 1659’da Konotop’ta mağlup ederek, elli bin esir alıp, yüz yirmi bin Rus'u imha etti.

Dördüncü Mehmed Han, Köprülü Mehmed Paşanın iç ve dış işlerindeki başarılı icraatlarını takdir ederek, onun vefatından sonra oğlu Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşayı, 30 Ekim 1661’de Sadrazamlığa tayin etti. Osmanlı hududunu ihlal eden Avusturyalılar üzerine 12 Nisan 1663’te sefer açılarak, Serdar-ı ekremliğine Fazıl Ahmed Paşa getirildi. 1663’te başlayan Avusturya harpleri, 10 Ağustos 1664 Vasvar Antlaşmasıyla neticelendi. Arazi bakımından olduğu gibi askeri ve siyasi yönden de karlı çıkılan Avusturya Seferinden sonra, 1666 yılında Girit Seferine çıkıldı. Fazıl Ahmed Paşa, Girit Adasının Kandiye Kalesini kuşatırken, fethin gecikmesi üzerine, Sultan Dördüncü Mehmed Han, 18 Ağustos 1668’de sefere çıktı. Sultan Mehmed Han Girit’e geçmek üzere Eğriboz’a giderken, Kandiye’nin fethi haberi verilince geriye döndü. Lehistan Kralının, Osmanlı himayesini kabul eden Ukrayna Kazaklarına saldırması üzerine, Lehistan’a sefer açıldı. 4 Haziran 1672 tarihinde Birinci Lehistan Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Han, 27 Ağustos’da Kamaniçe’nin teslim alınması neticesinde Osmanlı ordusuyla birlikte süratle Podolya’ya girdi. Lehistan Kralı anlaşma istedi. 18 Ekim 1672 Bucaş Antlaşmasına göre; Podolya Osmanlı Devletine, Ukrayna Türk himayesini kabul eden Kazak Beyine verilecekti. Lehistan, yıllık 220.000 altın haraç vermeyi kabul etti. Papa ile Almanya’nın yardım teklifi üzerine tesir altında kalan Lehistanlılar, Bucaş Antlaşmasını ihlal ettiler. 7 Ağustos 1673’te İkinci Lehistan Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Hanın Ukrayna’ya girmesiyle Lehliler, tekrar anlaşma istediler. 27 Ekim 1676 Zorawno Antlaşmasıyla Podolya ile Ukrayna, Osmanlı Devletine bırakıldı.

Sultan Dördüncü Mehmed Han, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşanın 1676 Kasım ayı başında vefatıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı sadrazamlığa getirdi. 1677’de Ukrayna’nın Rus istilasına uğramasıyla, Lehistan serdarı İbrahim Paşa ile Kırım Hanı Selim Giray, Kazakların merkezi olan Çehrin Kalesini kuşattılar. 1678 baharında Rusya Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Han, yol üzerindeki Silistre’den sonra yerine sadrazam Mustafa Paşayı gönderdi. İki yüz bin Rus, Alman, Kazak ve diğer milletlerden meydana gelen müttefik düşman kuvvetlerinin müdafaa ettiği Çehrin Kalesi, Osmanlı ordusunun yaptığı şiddetli taarruzlara dayanamayarak, 1677 yılı Ağustos ayının 20/21. günü gecesi düştü. Şiddetli topçu ateşi sebebiyle kalede çıkan yangında düşman ordusu, yanarak veya can havliyle atıldıkları, nehirde boğularak yok oldu.

1680 yılında Rusların harp hazırlıkları haberi alındığında Dördüncü Mehmed Han, 29 Ekim 1680’de İkinci Rus Seferine çıktı. Osmanlı seferinden çok korkan Ruslar, Sultan’ın Edirne’ye gelmesiyle, Kırım Hanı Murad Giray vasıtasıyla anlaşma istediler. 11 Şubat 1681’de imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşmasına göre; iki devlet arasında Özi Nehri hudut kesildi. Avusturya Kralının Macar milliyetçilerini imha hareketine karşı, Macarlar, Osmanlılardan yardım istedi. Sultan Mehmed Han, 9 Ocak 1682’de Macar milliyetçilerinin lideri Tökeli İmre’yi Orta Macaristan Kralı tanıdı. Mehmed Han, Tökeli İmre’ye mücevher bir topuz, Budin Beylerbeyliğine de Hatt-ı Hümayun göndererek yardım edilmesini ve yeni krallığın Avusturyalılardan kurtarılmasını emretti. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa, Tökeli İmre’nin yardım istemesiyle, 27 Temmuz 1682’de, Orta Macar Seferine çıktı. 15 Ağustos 1682’de Orta Macaristan’ın merkezi olan Kaşa Kalesi fethedilerek, Tökeli İmre, Macar milliyetçilerinden on iki bin gönüllü askeriyle krallık tahtına oturtuldu.

Yabancı devletlere karşı tavizsiz bir siyaset takip eden Vezir-i azam Kara Mustafa Paşa, Fransız gemilerinin Sakız Adasında küstahça davranmasını protesto ederek, Fransa Kralından tazminat aldı. Avusturya’nın tekrar tekrar antlaşma istemesine rağmen, devamlı tecavüzkar bir siyaset takip etmesi üzerine, Dördüncü Mehmed Han, 12 Ekim 1682’de sefere çıktı. Avusturya Seferinde Sultan’ın Belgrad’da kalmasıyla, Sadrazam Kara Mustafa Paşaya Serdar-ı ekremlik vazifesi verildi. Papalığın Avusturya’ya yardım ederek Lehistan’la ittifak kurması üzerine, 27 Haziran 1683 tarihindeki Harp meclisinde Viyana’nın fethine karar verildi. 14 Temmuz 1683’te Avusturya’nın merkezi Viyana Osmanlılarca ikinci defa kuşatıldı (Viyana Kuşatması). Serdar-ı ekrem Kara Mustafa Paşanın Viyana kuşatmasını kaldırıp, geri çekilmesiyle, 15 Aralık 1683’te sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa tayin edildi. Dördüncü Mehmed Han, Osmanlı Devletini en geniş hudutlara kavuşturmasından sonra, 1683 geri çekilişiyle mevzii harpler kazanılmasına rağmen Macaristan elden çıktı. Dalmaçya kıyıları ve Yunanistan, Venediklilerin tecavüzüne uğradı. Avrupa devletleriyle muharebeler, 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşmasına kadar devam etti. Antlaşmadan on iki yıl önce 8 Kasım 1687 tarihinde Dördüncü Mehmed Han, tahttan indirilmişti. Otuz dokuz yıl Osmanlı sultanlığı yapan Dördüncü Mehmed Han, 6 Ocak 1693 tarihinde, vefatına kadar Edirne’de oturdu. Vefat edince İstanbul’a getirildi ve Yeni Cami yanındaki annesi Turhan Valide Sultanın türbesine defnedildi.

Osmanlı Devletinde, Kanuni Sultan Süleyman Handan sonra en fazla tahtta kalan padişah, Dördüncü Mehmed Handır. Yaratılışı icabı mutedil, kadirşinas, vefakar olup, verdiği söze sadık bir şahsiyete sahipti. Ava, edebiyata, tarihe merakı olup, sohbet dinlemeyi severdi. Dindardı, beş vakit namazını cemaatle kılardı. İçkiyi ve imalatını yasakladı. Dine sonradan karıştırılan bütün hususların kaldırılması için uğraştı. Kahvehaneleri kapattırıp, oyuncu ve çalgıcıları İstanbul’dan uzaklaştırdı. Sadrazamlığı, Köprülü ailesine verip, idarede serbest bıraktı. Kendisi de, savaşlardan zaman kaldıkça çok sevdiği sürek avlarına devam etti. Ava merakından dolayı “Avcı” lakabı verildi. Zamanında Osmanlı Devleti en geniş hudutlarına kavuşarak, dünya siyasetinde faal rol oynadı.

Dördüncü Mehmed Han devrinde, kıymetli ilim adamları ve sanatkarlar yetişti. Her sahada kıymetli eserler yazıldı. Mehmed Bahai, Abdülaziz, Tulumcuzade Abdurrahman, Memikzade Mustafa, Hocazade Mes’ud, Hanefi, Balizade Mustafa, Bolevi Mustafa, Mehmed Esiri, Sunizade Mehmed Emin, Minkarizade Yahya, Çatalcalı Ali, Ankaralı Mehmed Emin, Debbağzade Mehmed Efendiler şeyhülislamlık yaptılar. İçlerinde kıymetli eserler yazıp, talebeler yetiştiren şahsiyetler vardır. Seyyid Feyzullah, Ayşi Mehmed, Hıbri Ali efendiler, fıkıh, edebiyat, lügat ve diğer ilimlere ait eserler yazdılar. Peçevi İbrahim, Katib Çelebi, Karaçelebizade Abdülaziz, Vecihi, Hezarfen Hüseyin, Ebu Bekr bin Behram Dımışki, Ömer Avni, Rodosizade Abdullah efendiler: Tarih, teşkilat, coğrafya ve seyahatname sahasında; Kavalalı Abdulhalim bin Abdullah, Cerrah Mehmed bin Murad, Mehmed bin Ali, Talati Çelebi, Salih bin Nasrullah, Ebi Bekr-i Rasi, Hayatizade Mustafa Feyzi, Abdullah Ahmed bin Beşir efendiler tıbba dair; Molla Mehmed, Mustafa bin Yusuf, Katibzade Mustafa bin Mehmed matematik sahasında; Cevri İbrahim, Naili-i Kadim, Neşati Ahmed Dede, Fasih Ahmed, Mezaki Süleyman efendiler edebiyata dair; Derviş Ali, Tenekecizade İbrahim, Hafız Osman, Beyazizade Ahmed, Dukakinzade Derviş Mehmed, Şeyh Sun'ullah, Nefeszade Seyyid İbrahim ve Tokatlı Ahmed efendiler hattatlıkta kıymetli eserler meydana getirdiler. Dördüncü Mehmed devrinde inşası tamamlanıp, ibadete açılan Yeni Cami, Osmanlı mimarisinin şaheserlerindendir. Yeni Cami yanındaki Mısır Çarşısı, bu camiye vakıf olarak yapılmıştı

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:55 PM
Ii. Süleyman Sah

Sultan İkinci Süleyman 15 Nisan 1642'de İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Birinci İbrahim, annesi Saliha Dilaşub Sultan'dır. Orta boylu, kır sakallı, şişman ve halim selim bir padişahtı. Dindar, dürüst ve akıllı bir insan olan annesi Saliha Dilaşub Sultan tarafından titizlikle yetiştirildi. Oğluna, gerekli bilgileri bir yandan kendi veriyor, bir yandan da hocalar tutuyordu.

Hayatının kırk yılını bir dairede hapis geçiren Sultan İkinci Süleyman cesur, dindar, vatansever, merhametli ve nazik bir insandı. Rüşvet ve sefahata son derece düşmandı. Padişah olduğu sırada askeri zorbaların ortalığı karıştırması üzerine onlarla mücadeleye girişti ve kısmen de olsa asayişi sağladı.

Sultan İkinci Süleyman, 4 yıl gibi kısa bir süre padişahlık yaptı. Bunun son iki yılını yatak hastası olarak geçirdi. Gün geçtikçe zayıflıyordu. 22 Haziran 1691 günü Edirne'de vefat etti. Cenazesi İstanbul'a getirilerek Süleymaniye Camii yanında Kanuni Sultan Süleyman türbesine gömüldü.

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:56 PM
2 . Ahmet

Osmanlı sultanlarının yirmi birincisi ve İslam halifelerinin seksen altıncısı. Sultan İbrahim Hanın üçüncü oğlu olup, 25 Şubat 1643’te Hadice Muazzez Valide Sultan’dan doğdu. Şehzadeliğini sarayda geçiren Ahmed Han, iyi bir tahsil gördü. 22 Haziran 1691’de ağabeyi İkinci Süleyman Hanın ölümü üzerine Osmanlı tahtına geçti.

Kırk sekiz yaşında tahta geçen Sultan İkinci Ahmed Han, daha birkaç gün önce ordunun başında Avusturya üzerine sefere çıkan sadrazam ve serdar-ı ekrem Fazıl Mustafa Paşaya, sadaretinin devamına dair bir ferman gönderdi. Belgrad önlerine ulaşan Fazıl Mustafa Paşa, Peter Varadin önlerinde bulunan Avusturya ordusu üzerine yürüdü. Orduya henüz Kırım kuvvetleri katılmamıştı. Bu durumu fırsat bilen Avusturya ordusunun kumandanı 25 Ağustos 1691 günü derhal taarruza geçti. Slankamen muharebesi adı verilen savaşın ilk anlarında Osmanlı askeri galip durumdaydı. Ancak sadrazam Mustafa Paşa'nın şehid düşmesi üzerine durum birden Osmanlı ordusu aleyhine döndü ve hezimetle neticelendi.

Slankamen mağlubiyetinden sonra ilerleyen Avusturya kuvvetleri Kasım ayında Varat Kalesini kuşattılar. Sultan, yeni sadrazam Arabacı Ali Paşayı sadaretten alarak, Diyarbakır valisi Hacı Ali Paşayı tayin ve Avusturya üzerine sefere memur etti. Bu sırada Avrupa devletleri Osmanlı-Avusturya Savaşının durdurulması için girişimde bulundular ise de, netice alamadılar. Diğer taraftan zamanında yardım ulaşmayan Varat Kalesi, Avusturyalılara teslim olmak mecburiyetinde kaldı.

1692 Haziranının sonlarına doğru sadrazam Hacı Ali Paşa Edirne’den hareketle Belgrad’a vardı. Kaleyi tahkim ve tamirden sonra, Avusturyalıların kışlağa çekilmeleri üzerine Edirne’ye döndü. Sadrazam, Avusturya ile uğraşırken, Venedik donanması da Girit’e asker çıkardı. Kaptan-ı derya vezir Damad Yusuf Paşanın donanma ile Hanya önlerine gelmesi üzerine Venedikliler muhasarayı kaldırarak geri çekildiler.

1693 yılı Mart ayı sonlarında Bozoklu Mustafa Paşa sadarete getirildi. Yeni sadrazam Temmuz ayında Avusturya seferine çıktı. Hedef, Erdel’i geri almaktı. Avusturya ordusunun Belgrad’ı kuşatması üzerine sadrazam Belgrad’a yöneldi. Kırım Hanı Selim Giray’ın Avusturyalılar’ın yardımına gelen bir orduyu mağlup etmesi üzerine, kuşatma kaldırıldı. Serdar-ı ekrem, çekilen düşmanı takiple çok zayiat verdirdi ve 17 Eylülde Belgrad’a girdi. Kışın yaklaşması üzerine Osmanlı ordusu Edirne’ye döndü.

Stratejik önemi pek büyük olan Narenta Kalesi 28 Haziran 1694’te Venedikliler tarafından işgal edildi. Geri almak için yapılan teşebbüsler netice vermedi. Bu hadiseden bir süre sonra sefere çıkan Osmanlı ordusu Varadin Kalesini kuşattı. Ancak bu sırada, Malta, Floransa ve Papalık filolarından müteşekkil bir Venedik donanması Sakız’ı zaptetti. Buna çok üzülen Sultan İkinci Ahmed Han, sadrazama bir hatt-ı hümayun göndererek geri dönmesini ve Sakız adasının geri alınmasını emretti. Kaptan-ı deryalığa amcazade Mezomorta Hüseyin Paşa tayin edildi.

Öte yandan Osmanlı Devleti dış gailelerle uğraşırken içte de bazı hadiseler vuku bulmaktaydı. Irak ve Hicaz’da çıkan isyanlar ile Suriye’de Sürhan ve Maanoğullarının aleyhte faaliyetlerini Sultan Ahmed Han anında aldığı tedbirlerle önledi.

Bu sırada Sakız Adasının geri alınması için yola çıkan Hüseyin Paşa, ada açıklarında Venediklilerle çarpışırken Sakız’ın elden çıkmasının acısı ile üzüntüden hastalığı ağırlaşan Sultan Ahmed Han, 6 Şubat 1695 tarihinde fetih haberini alamadan, elli iki yaşında Edirne’de vefat etti. Naşı, İstanbul’a nakledilerek Kanuni Sultan Süleyman Hanın türbesine defnedildi.

Çok merhametli ve vatanperver olan Sultan İkinci Ahmed Han, hasta olduğu zamanlarda bile, devlet işlerinden asla el çekmezdi. Haftada iki gün yapılan divan toplantılarının dörde çıkarılmasını emretti. Toplantıları bizzat takip eder, yaptığı herhangi bir hatayı düzeltmekten çekinmezdi. Adil bir sultan olarak yaşayan Ahmed Han, milletini memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmıştır. Sanatkarları korur, taltiflerde bulunarak daha iyiye ve güzele doğru yönlendirirdi. İyi bir hattat olan Sultan Ahmed Hanın yazdığı Kur’an-ı kerimler ve çoğalttığı kitaplar vardır. Diğer Osmanlı sultanları gibi aynı zamanda iyi bir şairdi

Spy_MasteR
04-28-2007, 07:58 PM
2 . Mustafa

Osmanlı padişahlarının yirmi ikincisi ve İslam halifelerinin seksen yedincisi. Sultan Dördüncü Mehmed’in Rabia Gülnuş Sultandan oğlu olup 5 Haziran 1664’te İstanbul’da doğdu. Devrin alimlerinden iyi bir tahsil gördü. Devlet idaresi ve harp oyunlarını öğrendi. Maharetli bir okçu ve silahşordu.
İkinci Ahmed Hanın 6 Şubat 1695’te vefatıyla tahta çıktı. Padişah olduğunda, Osmanlı Devleti, on iki yıldan beri Avusturya, Lehistan, Rusya ve Venediklilerle harp ediyordu. Gayretli ve kahraman ruhlu bir hükümdar olan Sultan Mustafa Han, tahta çıkışının üçüncü günü sadrazama gönderdiği fermanda;

“Cenab-ı Hak, bu aciz, bu günahkar kuluna bir cihan padişahlığı ihsan etti. Padişahların hangisi zevk ve sefaya; kendi nefsinin rahatına düşmüş ise, eli altındaki memleketlerinin ve tebaasının huzuru ve rahatı kaçmıştır. Biz, bugünden zevki ve sefayı kendimize haram kıldık. Düşmana karşı ceddim (Kanuni) Sultan Süleyman gibi kendim sefere çıkmaya kat’i niyet ettim. Sizler ki veziriazamım, vüzera, ulema, vükela ve ocak ağalarısınız, cümleniz bir yere gelip, bu hatt-ı hümayunumu okuyup düşününüz, gazaya gitmem mi makbul, yoksa Edirne’de oturup, kalmamız mı münasip? Din ve devlet ve halka hangisi faydalı, Allah için söyleşüp, doğruyu bana bildiriniz vesselam...” buyurarak vazifeye başladı. Bu Hatt-ı Hümayun devlet adamlarını, alimleri, kumandanları, askerleri ve ahaliyi çok memnun edip coşturdu. Hocası Seyyid Feyzullah Efendiyi yanından ayırmayıp, sultanlığında da çok istifade etti. Ordunun başında sefere karar verip, saltanatının ilk günlerinde sevindirici zaferler kazanıldı. 18 Şubat 1695’te Sakız Adasının Venedik İşgalinden kurtarılmasını temin eden Koyun Adaları Zaferi kazanıldı.

Venediklilerin sekiz harp gemisini ve bir çok cephanesini zapt eden Koyun Adaları Zaferi kumandanlarından kalyonlar kaptanı Mezomorta Hüseyin Paşa, Kaptan-ı deryalığa yükseltildi. Venediklilerin Sakız’a tekrar saldırmasıyla Mezomorta Hüseyin Paşa, 15 Eylül 1695’te düşmanı çekilmeye mecbur etti. Venedik donanmasını takip eden Hüseyin Paşa, 18 Eylül 1695’te Midilli’nin Zeytinburnu açıklarındaki deniz muharebesinde de parlak bir zafer kazanarak düşmanın on üç gemisini tahrip etti.

Sultan İkinci Mustafa Han, 30 Haziran 1695 tarihinde, Avusturyalıların işgalindeki Macaristan’ı kurtarmak için, ilk Avusturya seferine çıktı. Belgrad’da 9 Ağustos’ta topladığı Harp Divanında Janova-Lippa, Lugos ve havalisinin işgalden kurtarılmasına karar verildi. 9 Eylül’de Lippa Kalesi fethedildi. 22 Eylül 1695’te Kırım Hanı Selim Giray’ın da iştirak ettiği Lugos Muharebesinde, Osmanlı ordusu galip geldi. Lugos Zaferinden sonra Sultan Mustafa Han, sefer mevsimi geçtiğinden, 18 Kasım 1695’te İstanbul’a döndü.

Rus Çarı Deli Petro, Karadeniz’e inmek için Azak Kalesini üç aydan fazla kuşatmışsa da, muvaffak olamamıştı. 13 Ekim 1695’te elli bin ölü vererek Azak’tan çekilen Deli Petro, Kefe Beylerbeyi Mustafa Paşa ve Kırım Kalgayı Kaplan Giray’ın takibi sonucu daha da kayıp verdirilerek ateşli silahları zapt edildi. Azak yenilgisinin öcünü almak isteyen Deli Petro, Venedik, Avusturya, Hollanda ve Prusya’dan teknik eleman ve yardım olarak 1696’da kaleyi tekrar kuşattı. Azak Kalesini müdafaa için bırakılan beş yüz kadar asker, Deli Petro’nun yüz binlik ordusuna karşı altmış dört gün dayanabildi. Yardıma gönderilen kuvvetlerin zamanında yetişememesi üzerine Azak Kalesi, 6 Ağustos 1696’da vire ile teslime mecbur oldu. Bu hal, Sultan Mustafa Hanın ve bütün ülkenin büyük üzüntüsüne sebep oldu. Azak Kalesinin ikmalini ihmal eden ve yardıma memur edilip, zamanında yetişmeyen kumandanlar cezalandırıldı. Kuban Nehri ağzına Açu’ya kale yaptırılarak, Moskof yayılmasını durdurma çaresi düşünüldü.

İkinci Avusturya Seferine 1696 baharında çıkan Sultan Mustafa Han kumandasındaki Osmanlı ordusu, Saksonya Kralı Nalkıran Friedric ile General Heisler kumandasındaki düşman kuvvetleriyle 1696 yazında karşılaştı. 27 Ağustos 1696’da Olasch yakınlarında meydana gelen muharebede şiddetli taarruzlar oldu. Düşman ordusu fazla dayanamayarak, yenildi. Tameşvar tekrar zaptolundu.

Muzaffer padişah, Avusturya’ya son ve kesin bir darbenin vurulması için yeni bir seferin lüzumuna inanıyordu. Ancak, 17 Haziran 1697’de bu maksatla çıkılan sefer, sadrazam Elmas Mehmed Paşa ile Tameşvar Muhafızı Koca Cafer Paşanın Padişah’ı yanlış yola sevk etmeleri sonucu Zenta bozgununa sebep oldu. Savaşta, Sadrazam Elmas Mehmed Paşa ile on üç beylerbeyi ve binlerce asker şehit oldu. Sultan Mustafa Han, süvari kuvvetleriyle Tameşvar’a çekildi. Sadrazamlığa Amcazade Hüseyin Paşayı getirdi.

Zenta bozgununun tesiriyle Osmanlı ordusunda disiplin kalmamıştı. Bundan faydalanan Avusturya kuvvetleri, Sava Nehrini geçerek Bosna eyaletine kadar girdiler. Saray Bosna şehrine kadar olan sahalar tahrip edildi. Ancak Bosna beylerbeyliğine getirilen Daltaban Mustafa Paşa, Bosna’da bulunan Avusturyalılara taarruz ederek onları memleketlerine kadar sürmeye muvaffak oldu.

Zenta Vakası, Osmanlı devlet adamlarını, sulha taraftar hale getirdi. Avusturya da harbe taraftar olmadığı için, İngiliz ve Felemenk (Hollanda) elçilerinin tavassut teklifi her iki devletçe de kabul edildi. Karlofça’da, antlaşma görüşmeleri devam ederken, Sultan Mustafa Han, hudut tecavüzlerine karşı serdar tayin edilen Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa kumandasındaki yüz bin Osmanlı ve otuz bin Kırım askerini Belgrad’a gönderdi. Akdeniz, Karadeniz ve Tuna donanmaları, yeni gemilerle takviye edilerek, harekete hazır hale getirildi. Semendire ve Belgrad önlerinde bekleyen Osmanlı ordusu, uzun süren görüşmeler üzerine, Kasım 1698’de geri döndü. Uzun görüşmelerden sona Avusturya, Venedik ve Lehistan, 26 Aralık 1699’da Karlofça Antlaşmasını imzaladı. (Bkz. Karlofça Antlaşması)

Buna göre; Macaristan’la Erdel Avusturya’ya terk edilerek, Sava ve Unna nehirleri hudut kesildi. Mora, Dalmaçya ve Aya Mavri Adası Venediklilere, Ukrayna ve Podolya Lehistan’a verildi. Rusya ile antlaşma 14 Temmuz 1700’de yapıldı. Azak Kalesi, Ruslara bırakıldı.

Sultan Mustafa Han, Karlofça Antlaşmasından sonra askeri ve mali teşkilatlarda ıslahat hareketlerine girişti. Donanmada, çektiri usulünün kullanılması terk edilerek kalyon sistemine geçildi. Bahriyenin ıslahı ve ihtiyaçlarının giderilmesi için bir kanunname ilan edildi. Ancak, bilhassa kapıkulu ocakları arasında yapılan ıslahatlar, yeniçeri ve sipahilerin hoşuna gitmedi. Bazı devlet adamlarının tahrikiyle başlayan ayaklanma sonunda, Sultan Mustafa Han, 22 Ağustos 1703’te tahttan indirildi. Saraya geldiğinde kapıda kendisini feryad ederek karşılayan Valide Sultanın elini öptükten sonra; “Kul beni tahttan indirmişler, yerime karındaşım Sultan Ahmed’i padişah eylemişler. Allah mübarek eyleye, evlatlarım kendisine Allah emaneti olsun” sözleriyle kendisine ayrılan özel daireye çekildi. Mustafa Han, hizmetleri ortadayken karşılaştığı bu durumdan dolayı çok müteessir oldu. İstiska hastalığından da muzdarip bulunan Sultan, nihayet 20 Aralık 1703’te vefat etti. Yeni Cami yanında Valide Sultan Türbesine defnedildi. Babası Dördüncü Mehmed Han da bu türbededir.

Dokuz yıla yakın Osmanlı sultanlığı yapan İkinci Mustafa Han, muktedir ve değerli bir padişahtı. Orduların başında sefere giden, son Osmanlı sultanıdır. Alimlere ve hocasına karşı hürmeti çok fazlaydı. Edebiyata meraklı olup Meftuni ve İkbali mahlasıyla şiirler yazardı.

İkinci Mustafa Han devrinde, devlet adamları ve alimler, kıymetli ilmi ve sosyal müesseseler yaptırmışlardır. Hocası Seyyid Feyzullah Efendi, Fatih’te yaptırdığı medrese ile değerli ve nadide kitapların toplandığı bir kütüphane; Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, Saraçhane’de bir medrese, kütüphane ve çeşme; Sadrazam Rami Mehmed Paşa Eyüp’te bir mektep ile çeşme; Damad Ali Paşa bir kütüphane yaptırmışlardır. Sultan Mustafa Hanın silahtarı olan Çorlulu Ali Paşa tarafından tersane içinde iki katlı cami yapılmıştır. İkinci Mustafa Hanın hanımı Saliha Sultan, oğlu birinci Mahmud Han zamanında Azapkapısı’nda sebil, çeşme, hamam ve mektep yaptırıp Arap Camiini tamir ettirerek genişletti.

Spy_MasteR
04-28-2007, 08:00 PM
3. Ahmet

Sultan III. Ahmet (30 Aralık 1673 - 1 Temmuz 1736), 23. Osmanlı padişahıdır.

30 Aralık 1673 günü doğdu. Babası Sultan IV. Mehmet, annesi Emetullah Rabia Gülnuş Sultan'dır. Annesi Giritlidir. Sultan II. Mustafa'nın öz kardeşi olan Sultan III. Ahmet, uzun boylu, kara gözlü, doğan burunlu ve buğday tenli idi. Son derece zeki, hassas ve zarif bir insandı. İyi bir tahsil ve terbiye görmüş olan Sultan II. Ahmet ünlü hocalardan dersler almıştı.

Sultan III. Ahmet, ağabeyi Sultan II. Mustafa'nın vefatı üzerine 22 Ağustos 1703 tarihinde 30 yaşında iken Edirne'de tahta geçti. Osmanlı Devleti açısından önemli bir yere sahip olan Lale Devri boyunca padişahlık yapan Sultan III. Ahmet, hattat ve şairdi. "Necib" mahlasıyla şiirler yazdı. Ayrıca Musiki ile de yakından ilgileniyordu. Divan şairlerinden Urfalı Nabi Efendi'nin hem kendisini hem de şiirlerini çok severdi.

Gençliği diğer Osmanlı şehzadelerine göre bir hayli serbest geçti. Şehzadelerin öldürülmesi geleneği kalktığından, rahat bir hayat sürdü. İstediği her şeyle ilgilendiği için bilgisi de, görgüsü de arttı. Avrupa'daki gelişmeleri inceleme fırsatı buldu ve matbaanın Osmanlı Devletine gelmesi için çok çaba sarfetti. 27 yıl gibi uzun bir süre tahtta kalan Sultan III. Ahmet, çıkan Patrona Halil İsyanı sonunda, 1 Ekim 1730 tarihinde padişahlıktan çekildi.

Sultan III. Ahmet'in padişahlığının ilk günleri, tamamen disiplinden çıkmış yeniçerileri yatıştırma gayretleri ile geçti. Ancak kendisini padişah yapan yeniçerilere karşı etkili olamadı. Sultan III. Ahmet'in sadrazamlığa getirdiği Çorlulu Ali Paşa, ona idari konularda yardımcı olmaya çalıştı, hazine için yeni düzenlemelerde bulundu ve Sultan III. Ahmet'e rakipleriyle mücadelesinde destek oldu.

Sultan III. Ahmet zamanında Rusya ile olan ilişkilerde gerginlik yaşandı. Bunun sebebi Rusya'nın Orta Asya üzerinde yayılma siyaseti izlemesi, balkanlardaki toplumları Slavlaştırmaya çalışması, açık ve sıcak denizlere inmek istemesiydi.

Spy_MasteR
04-28-2007, 08:01 PM
1. Mahmud

Sultan Birinci Mahmud, 2 Ağustos 1696 günü İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mustafa, annesi Saliha Valide Sultan'dır. Büyük annesi Gülnuş Sultan'ın sevgi ve ilgisiyle büyüdü. Sekiz yaşından beri kafes hayatı yaşadığı halde zekası, iyi niyeti ve kuvvetli karakteri sayesinde kendini harap etmekten kurtardı. Küçük yaşlardan itibaren çeşitli hocalardan dersler aldı. Tarih, edebiyat, ve şiirle meşgul oldu. Özellikle musiki ile uğraştı.

Sultan Birinci Mahmud, 1 Ekim 1730 tarihinde, 35 yaşında iken padişah oldu. Devrindeki en değerli kimseleri seçip iş başına getirdi. Karakter sahibi, azimli, müşfik, merhametli, dikkatli, ve sabırlı bir insandı. Kendi zevkinden çok milletin refahını düşünerek hareket etti. Bu sayede babası ve amcasının düştüğü hatalara düşmedi. Hayatının son iki yılını hasta geçiren Sultan Birinci Mahmud, 13 Aralık 1754 tarihinde 59 yaşında iken vefat etti. Sultan İkinci Mustafa'nın Yeni Camiideki türbesine defnedildi.

Spy_MasteR
04-28-2007, 08:05 PM
3. Osman

Osmanlı sultanlarının yirmibeşincisi ve İslam halifelerinin doksanıncısı.

Saltanatı: 1754-1757
Babası: II. Mustafa Han - Annesi: Şehsüvar Sultan
Doğumu: 2 Ocak 1699 Vefatı: 29 Ekim 1757

II. Mustafa Han'ın oğlu olup, 2 Ocak 1699'da Şehsüvar Sultan'dan doğdu. Ağabeyi I. Mahmut'tan birkaç yaş küçük olup, anneleri ayrıdır. Şehzadeliğinde mükemmel bir eğitim gördü. Zamanını din, edebiyat ve tıp kitaplarını okuyarak geçirdi. 13 Aralık 1754'te ağabeyi Sultan I. Mahmut Han'ın vefatı üzerine tahta çıktı.

Sultan Osman Han'ın kısa süren saltanat devresi sulh ve sükun içerisinde geçti. 1755'te Rus sınırındaki bazı olaylar bu devletle ihtilafa yol açacak gibi göründü ise de, iki taraf da sulhu bozmadı. Mısır'da Memlüklülerin isyan hareketleri kısa sürede bastırıldı. Padişah ayrıca olaylarda ihmali görülenleri vazifelerinden uzaklaştırdı. Sadrazam Bahir Mustafa Paşa azledilerek yerine Hekimoğlu Ali Paşa getirildi.

Sultan III. Osman Han zamanında dışta görülen bu huzurlu ve hadisesiz geçen devreye nazaran içte çeşitli gaileler veya tabii afetlerle karşılandı. Çok şiddetli geçen 1755 kışında Haliç dondu. İnsanlar Defterdar İskelesi ile Sütlüce arasında karşıdan karşıya geçerlerken olay uzun süre hafızalardan silinmedi.

Diğer taraftan Osman Han devrinde İstanbul'da büyük tahribata yol açan iki büyük yangın çıktı. 28 Eylül 1755'te Hoca Paşa semtinde çıkan yangın, dört kola ayrılarak büyük bir afet halini aldı. Yaklaşık otuz altı saat süren yangın sonunda Paşakapısı da yandığından, sadaret dairesi bir müddet Kadırga limanındaki Esma Sultan Sarayı'na nakledildi. 6 Temmuz 1756'da Cibali taraflarında çıkan yangın ise, genişleyerek hemen hemen İstanbul'un dörtte üçünü kül haline getirdi. Unkapanı, Şehzadebaşı, Fatih, Yavuz Selim, Zeyrek, Saraçhane semtleri bir harabe haline geldi. İki bin ev, bin dükkan, beş yüz seksen değirmen, iki yüz cami ve mescit, yetmiş hamam yandığı gibi insan zayiatı da oldu. Yangın ardından, İstanbul'un yeniden inşası için büyük bir imar faaliyeti başladı.

Önceki yıllarda İran harpleri dolayısıyla devletin otorite boşluğundan istifade ederek eşkıyalığa başlayan leventler, Anadolu'da halka büyük eziyet veriyorlardı. Bu karışıklık Osman Han devrinde daha da arttı. Devlet, bunları Mirili levent adı ile bir teşkilata tabi tutarak emri altına almaya ve şekavetlerini önlemeye çalıştı ise de bir netice elde edilemedi. Bunun üzerine Osman Han, Hekimoğlu Ali Paşa'yı bunların üzerine göndererek şiddetle cezalandırdı.

Sultan III. Osman Han, padişahlığının üçüncü senesinde, 29 Ekim 1757'de vefat etti. Yeni Camii yanındaki kardeşi I. Mahmut Han'ın türbesine defnedildi.

Sultan III. Osman, fakirlere, düşkünlere çok acıyıp, onlara karşı daima cömert ve şefkatli davranırdı. Kıyafet değiştirmek suretiyle İstanbul'da dolaşır, halkın dertleriyle bizzat alakadar olurdu. Haksızlıkların önüne geçip, tamiri mümkün olanların halline çalışırdı. Müslim ve gayrimüslimlerin kıyafet ve nizamına ve davranışlarını dikkatle takip etti. Kadınların dikkat çekici kıyafetler ile sokağa çıkmalarını yasakladı. "Kocasının zabtında olan avret kötülük yoluna sapamaz. Kadının ahlaksız olmasında suç, ona sahip olmayan kocasındadır." derdi. Yalan ve rüşvetle amansız şekilde mücadele etti. Kim olursa olsun rüşvetçiyle yalancıyı asla affetmedi.

İmar faaliyetlerine önem vererek Üsküdar'da İhsaniyye Camii ve İhsaniyye mescidini yaptırdı. Ağabeyi I. Mahmut Han'ın başlattığı cami inşasını bitirerek Nuru Osmaniye adı ile ibadete açtı. Caminin yanına medrese, kütüphane, imaret, sebil ve çeşme de yaptırıp, tamiratı ve masraflarının karşılanması için vakıflar tesis ettirdi. Midilli adası Siğri limanında, Malta korsanlarına karşı bir kale inşa edilerek tahkim edildi. Bab-ı Alî'nin inşası tamamlandı. Ahırkapı feneri de Sultan III. Osman devrinde yapıldı

KaPGaN
04-29-2007, 12:37 PM
konu tarafımdan sabitlenmiştir.

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:57 PM
3. Mustafa

Sultan Üçüncü Mustafa 28 Ocak 1717 günü İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Sultan Üçüncü Ahmed, annesi Mihrişah Sultan'dır. Sultan Üçüncü Mustafa orta boylu, iri gözlü, yassı burunlu ve siyah sakallı idi. Heybetli ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Çok iyi bir tahsil yaptı. Astroloji ile meşgul oldu. İslam ve Osmanlı tarihlerini inceledi.

Sultan Üçüncü Mustafa son derece dindar, tutumlu, müşfik, çalışkan ve cömert bir insandı. İki dakika süren ve İstanbul'un hemen hemen yarıdan fazlasını yıkan büyük depremde evlerini, yakınlarını kaybeden halka kendi kesesinden yardım etti. Adaletle hükmeder haksızlıklara asla göz yummazdı. Yalandan, riyadan ve rüşvetten nefret ederdi. Asla gurura kapılmaz, büyüklük taslamaz, yapamayacağı işleri vaadetmezdi.

Sultan Üçüncü Mustafa, yenileşmenin gerektiği fikrindeydi ve Islahat yapmak istiyordu. Prusya Kralı İkinci Frederik'in ıslahat hareketlerini duymuş, Ahmed Resmi Efendi'yi ona göndermişti. Prusya Kralı İkinci Frederik, Sultan Üçüncü Mustafa'ya Ahmed Resmi Efendi aracılığı ile başarısının üç altın anahtarı dediği öğütlerini gönderdi. Bol bol tarih okuyun, eski tecrübelerden faydalanın. güçlü bir orduya sahip olmaya çalışın ve barış zamanında askerlerinizi sürekli eğitime tabii tutun. Hazineniz daima parayla dolu bulunsun, ekonomiye önem verin.

Sultan Üçüncü Mustafa, bu öğütleri dinledikten sonra acı acı güldü. Sonra da "Biz de bunları yapmak niyetindeyiz, lakin yolu nedir?" diye mırıldandı. Memleketine en büyük felaketin Rusya'dan geleceğine düşünüyordu. Müdafaa için geceli gündüzlü çalışarak her türlü hazırlığı yaptı. Savaşlarda kullanılmak üzere hazineyi altınla doldurdu.

Süveyş Kanalını bile açtırmayı düşünüyordu. Fakat iş başına getireceği yetenekli devlet adamlarının olmaması onu üzüyordu. Rus Savaşı sırasında üzüntüsünden hastalandı ve kalp yetmezliğinden dolayı 21 Ocak 174 günü vefat etti.

Sultan Üçüncü Mustafa orduda bir yenileşme gerektiği fikriyle hareket ediyordu. Askerlere eğitim kuralları getirdi. İtirazlara aldırmadan tüfeklere süngü taktırdı. Yeni bir tophane kurdurup güçlü toplar döktürdü. Bahriye, istihkam ve topçu okulları açtı. Yaşlı başlı subaylara bile eğitim mecburiyeti getirdi. Ordudaki ıslahat konusunda Baron de Tott adlı Macar uyruklu Fransız'dan çok yararlandı. Baron Tott, Osmanlı topçu sınıfını yeniden ele alıp modernize etti ve askere Avrupa usulü eğitim yaptırdı.Sultan Üçüncü Mustafa şair bir padişahtı. Cihangir mahlasıyla yazdığı şiirler çok meşhurdur

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:57 PM
1. Abdülhamid

Sultan Birinci Abdülhamid, 20 Mart 1725 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Üçüncü Ahmed, annesi Rabia Şermi Sultandır. Annesi ona kuvvetli bir tahsil yaptırdı. Zamanındaki mevcut tarihlerin hepsini gözden geçirdi. Hat sanatı ile de meşgul oldu. Merhametli, dindar, nazik ve saf bir insan olarak tanınıyordu.

Saltanatı süresince bir çok ıslahat ve imar hareketlerinde bulundu. Devlet işleriyle daima yakından ilgilendi. Her sorun hakkında fikir ve görüşlerini vezirlerine bildirirdi. Yetenekli vezirler atamaya çalıştı. Halka karşı daima şefkatli ve ılımlı davrandı.

Sultan Birinci Abdülhamid henüz tahta geçmişti ki, kendisinden cülus bahşişi istendiğini duydu. Kaşlarını çatıp sertleşen Sultan Birinci Abdülhamid şöyle dedi: "Hazinede bahşiş yoktur, bundan böyle cülus bahşişi verilmeye! Asker evlatlarımıza fermanımız duyurula!" Askerler bir parça söylendilerse de, işi daha fazla ileriye ***ürmeden dağıldılar.

Sultan Birinci Abdülhamid, siyasi ve askeri ıslahatlara girişti. Avrupai tarzda mektepler açtı. Yeniçeri ocağına ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı'nı kurdurdu, Yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrazam Halil Hamid Paşa, menfaatleri bozulanlar tarafından padişaha şikayet edildi. Halil Hamid Paşa, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen, bu konuda yanıltılan Sultan Birinci Abdülhamid'in emriyle idam edildi.

Sultan Birinci Abdülhamid, bütün başarısızlıklara rağmen Osmanlı padişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı. 1782 yılı yazında İstanbul'da çıkan yangında itfaiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgi ve takdirini de kazanmıştı. Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın "veli" olarak gördüğü Sultan Birinci Abdülhamid, 15 yıl 2 ay 17 gün süren saltanattan sonra, 1789 yılı Nisan ayında 64 yaşında vefat etti. Cenazesi Bahçekapı'da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:58 PM
3. Selim

Sultan Üçüncü Selim, 24 Aralık 1761 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan Üçüncü Mustafa, annesi Mihrişah Sultan'dır. Annesi Gürcüdür. Kahinlere inanan babası Sultan Üçüncü Mustafa, onların yeni doğan oğlu Selim'in eşsiz bir cihangir olacağını söylemeleri üzerine, büyük bir sevince kapılmış, yedi gün yedi gece bayram yapılmasını emretmiştir.

Sultan Üçüncü Selim, doğum günündeki bu hava içinde büyüdü. Sarayda çok güzel bir şekilde yetiştirildi. Sultan Üçüncü Mustafa, kendisinden sonra oğlu Sultan Üçüncü Selim'in padişah olmasını istemişti. Ancak, babasından sonra padişahlığa amcası Sultan Birinci Abdülhamid getirildi. Sultan Birinci Abdülhamid, Sultan Üçüncü Selim'i sarayda göz önünde bulunduruyor, ancak yine de onun eğitimine önem veriyordu. Amcası Sultan Birinci Abdülhamid'in ölümü üzerine 7 Nisan 1789 günü 28 yaşındayken Osmanlı tahtına oturdu.

Sultan Üçüncü Selim edebiyata ve güzel yazı yazmaya çok meraklıydı. Yazmış olduğu hat ve levhalardan bazıları cami ve türbelere asılmıştır. Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşuyordu. Çok merhametli bir insan olan Sultan Üçüncü Selim dinine, vatanına ve milletine çok düşkündü. Ciddi bir eğitim görerek yetişti. İyi bir şair, tamburi neyzen ve hanende idi. Bestekar da olan Sultan Üçüncü Selim, güzel sanatlara düşkün, açık fikirli, ancak zaafa varacak kadar yumuşak karakterliydi. Osmanlı Devleti'nde batıcılığın yerleşmesini istiyordu.

Sultan Üçüncü Selim tahta çıktığı zaman halk ona büyük ümitler bağladı. Halk, genç hükümdarın Osmanlı imparatorluğu'nu o eski güçlü ve ihtişamlı devirlerine geri döndüreceğini düşünüyordu. Sultan Üçüncü Selim, 29 Mayıs 1807 tarihinde Osmanlı padişahlığını Şehzade Mustafa'ya terk ettikten sonra 1 yıl 2 ay daha yaşadı. Alemdar Mustafa Paşa Olayı sırasında, yeni padişahın adamları tarafından 28 Temmuz 1808 tarihinde öldürüldü. Cenazesi, Laleli Camii avlusunda, babası Sultan Üçüncü Mustafa'nın yanına defnedildi.

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:58 PM
2. Mahmud

Osmanlı sultanlarının otuzuncusu ve İslam halifelerinin doksanbeşincisi.

Saltanatı: 1808-1839
Babası: I. Abdülhamid Han - Annesi: Nakş-i Dil Sultan
Doğumu: 20 Temmuz 1786 Vefatı: 1 Temmuz 1839

Küçük yaştan itibaren yüksek din ve fen ilimlerini devrin kıymetli alimlerinden öğrendi. Amcası III. Selim Han onun yetişmesine çok itina göstererek, modern askerî ve teknik bilgilerle devlet idaresini iyi bir şekilde öğrenmesini sağladı. Tahttan indirildikten sonra da yeğeni Mahmut'la sık sık görüşerek, ona tavsiyelerde bulundu. 28 Temmuz 1808'de Alemdar Mustafa Paşa vakası üzerine Osmanlı tahtına çıktı.

Alemdar Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getiren Mahmut Han, Öncelikle asileri ortadan kaldırdı. Sekbanı Cedit adıyla yeni ve modern bir ordu kurdu. Yeniçerileri itaat ve disiplin altına almak için kanunlar koydu. Ancak bu gelişmelere karşı çıkan yeniçeriler, 15 Kasım 1808'de büyük bir isyan çıkararak, Alemdar'ı öldürdüler. Mahmut Han, yenilikleri durdurmak zorunda kaldı.

Sultan Mahmut, içişlerle uğraşırken, Eflak ve Boğdan'a sahip olmak isteyen Ruslar, Osmanlı Devleti'ne savaş açarak Eflak, Boğdan, Besarabya ve Dobruca'yı kısa sürede işgal ettiler. Balkanlarda Sırp ve Hicaz'da Vehhabi isyanları çıkarak süratle genişledi. Bu isyanlar üzerine Mahmut Han 1812'de Ruslarla Bükreş antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Serasker Hurşid Paşa, kısa sürede Sırp isyanını bastırdı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa da Vehhabi ayaklanmasını önlemek üzere görevlendirildi. Hicaz'ı istila eden Vehhabiler, Ehl-i Sünnet müslümanlara akıl almaz işkence ve zulümler yaptıkları gibi, dine hakaretleri de dayanılamayacak mertebeye gelmişti. Mehmet Ali Paşa, yaptığı silahlı mücadelelerden sonra, mübarek beldeleri Vehhabilerden temizledi. Zafer haberine çok sevinin Mahmut Han, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'ya ihsanlarda bulundu. Mahmut Han 1821'de ortaya çıkan Mora isyanını kısa sürede bastırırken, ayaklanmanın ele başısı olarak gördüğü Patrik Gregorios'u patrikhanenin orta kapısında astırdı. Sultan Mahmut bu olaylar sırasında yeniçeri ve sipahilerin tecavüz ve zorbalıklarının önüne geçilemeyecek bir hal aldığını gördü. Aynı zamanda yeni talim ve eğitim kurallarını da reddeden bu fesat ocağının ortadan kaldırılması emrini verdi. Sancak-ı şerîf çıkarılıp dinine ve padişaha bağlı olanların onun altında toplanarak mücadeleye girişmesi istendi. Böylece Türk tarihinde eşine ilk defa rastlanan bir olayla Padişah'a bağlı birlikler halkla bütünleşerek, fitne ve fesat yuvası yeniçeri ve sipahi ocaklarını ortadan kaldırdılar. Yeniçeri ocağının kaldırılması hayırlı bir olay kabul edilerek, tarihe "Vaka-i Hayriye" adıyla geçti.

Mahmut Han büyük bir gayret ve çalışmayla kısa sürede Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adıyla yeni ve Avrupaî tarzda sistemli bir orduya sahip oldu. Topçu, lağımcı ve humbaracı ocaklarını ıslah etti. Mekteb-i Bahriye'yi kurdu. Eğitim ve öğretimi en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar getirtti. Ancak Osmanlı Devleti'ndeki bu süratli ve olumlu gelişme, Avrupa devletlerini hoşnut etmedi. İngiliz ve Fransızlar Osmanlı Devleti içerisindeki Mustafa Reşit Paşa gibi adamlarını yardım vaadiyle aldatarak, Rusya ile harbe sebebiyet verdikleri gibi, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'yı da devletine karşı kışkırttılar. Sultan Mahmut Han bu durumda bir yandan devlete yeni nizam verirken, bir yandan da buhran çıkaran iç ve dış düşmanlarla uğraşarak isyanları bastırmaya ve imparatorluğu kurtarmaya çalışıyordu. Bunlar arasında en kötüsü Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın çıkardığı isyan olup, hadise milletlerarası ağır bir mesele halini aldı. Nitekim bütün buhranlar karşısında, iradesi, sabrı ve cesareti kırılmayan Hakan, bu hadisenin ıstırabı içinde 1 Temmuz 1839'da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Çemberlitaş'taki türbesine defnedildi.

İkinci Mahmut Han, askerî, idarî ve sanat sahalarında kendini çok iyi yetiştirmiş, dindar, akıllı, zeki, çalışkan ve azim sahibi bir padişahtı. İlim ve sanat adamlarına ve eserlerine ziyadesiyle alaka gösterir, kıymet verip himaye ederdi. Osmanlı Devleti'nin ilerlemesini, teknik ve sanayide devrin seviyesine ulaşılmasında görüyordu. Gayret ve sebat sahibi bir padişahtı. Devrindeki bütün hadiseler karşısında asla ümitsizlik ve gevşeklik göstermedi. Düşmanlara ve asilere karşı aciz, fakat devlet nizamına ve yeniliklere engel olan yeniçeri ocağını ve başına buyruk kimseleri ortadan kaldırmakla en büyük inkılabı gerçekleştirdi. Lakin iş başında iktidar sahibi ve dinine bağlı devlet adamlarının bulunamayışı, onun yalnız kalmasına sebep olduğu gibi yeniliklerde kesin bir neticeye varmasını da önledi.

Ayrıca şair olan ve şiirlerinde Adlî mahlasını kullanan Mahmut Han, bu buhran devresinde, yaptırdığı ilim, sanat eserleri, hayır kurumları ve sosyal müesseseleri ile de ülkeyi imar etti.

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:58 PM
Abdülmecid

Sultan Birinci Abdülmecid 25 Nisan 1823 günü doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Gürcü Bezm-i Alem Valide Sultan'dır. Annesi Gürcüdür. Sultan Birinci Abdülmecid, babasının arzusu yönünde bir eğitim ve terbiye gördüğü için ıslahatçı fikirlere sahipti. Batı alemine karşı hayranlık besliyordu. Babasının vefatı üzerine, henüz 17 yaşında iken Osmanlı tahtına oturdu. Devletin ilerleyişi için Avrupayi hayat tarzının ülke çapında yaygınlaştırılmasını istedi. Saltanatının henüz dördüncü ayında ilan ettiği Gülhane Hatt-ı Hümayunu sebebiyle Tanzimat Dönemi padişahı olarak şöhret bulmuştur.


Sultan Birinci Abdülmecid batılı yazarların takdir ve sevgiyle andıkları bir padişahtı. Adil, merhametli, ıslahatçı, yenilikçi bir insan olan Sultan Birinci Abdülmecid, çok genç yaşlardan itibaren içki kullanmaya başladı. 25 Haziran 1861 tarihinde 39 yaşında iken İstanbul'da veremden dolayı vefat eden Sultan Birinci Abdülmecid, Yavuz Sultan Selim'in türbesi yanındaki mezarına defnedildi.


Sultan İkinci Mahmud, ölüm döşeğinde iken, Osmanlı Devletine karşı ayaklanmış olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı kuvvetlerini Nizip'te yenilgiye uğratmıştı. Sultan Birinci Abdülmecid böyle karmaşık bir ortamda tahta çıktı. Mısır Sorunu, Rus donanmasının Hünkar İskelesi Antlaşmasına uyarak İstanbul'a gelmesi üzerine bir Avrupa sorunu haline geldi.


Başta İngiltere, Avusturya, Prusya ve Rusya olmak üzere Avrupalı devletler Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasındaki Mısır Sorununu çözmek için bir konferans düzenlediler. Avrupa Devletleri Mısır'da güçlü bir yönetim istemiyorlardı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'ya karşı Osmanlı Devletinin tarafını tuttular ve bu ortamda Londra Sözleşmesi imzalandı (1840).


Buna göre; Mısır Osmanlı Devletine bağlı kalacak, ancak yönetimi Mehmed Ali Paşa ve oğulları yürütmeye devam edecekti. Mısır 80.000 altın vergi ödeyecekti. Suriye, Adana ve Girit tekrar Osmanlı yönetimine bırakılıyordu.

Hünkar İskelesi Antlaşmasının süresi bitince, Londra'da bir yeniden bir konferans düzenlendi (1841). Toplantıya Osmanlı Devleti'nden başka Rusya, Fransa, İngiltere, Prusya ve Avusturya katıldı. Konferansta alınan kararlara göre, Boğazlarda egemenlik hakkı Osmanlı Devletine ait olacak, ancak barış döneminde hiçbir savaş gemisi boğazlardan geçmeyecekti.


Bu antlaşma ile Fransa ve İngiltere Akdeniz'deki güvenliklerini sağlamış oluyorlar, Osmanlı Devleti'nin boğazlar üzerindeki kayıtsız şartsız haklarına kısıtlama geliyordu. Rusya ise Hünkar İskelesi Antlaşması ile boğazlar üzerinde sağladığı üstünlüğü kaybetmiş oluyordu.

Spy_MasteR
05-18-2007, 04:58 PM
Abdülaziz

Sultan Birinci Abdülaziz 8 Şubat 1830 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İkinci Mahmud, annesi Pertevniyal Valide Sultan'dır. Ela gözlü, beyaza yakın kumral tenli, sert bakışlı ve top sakallıydı. Ağabeyi Sultan Birinci Abdülmecid'in vefatı üzerine 25 Haziran 1861 günü tahta çıktığında 31 yaşındaydı. İsrafçı bir padişah olarak tanınmasına rağmen, çok sade giyinir, sarayda bir terlik, bir entari ile dolaşırdı.


Babası öldüğü zaman dokuz yaşlarındaydı. Ancak ağabeyi Sultan Birinci Abdülmecid, onun eğitimine gerektiği gibi dikkat etti. Şehzadeliği sırasında rahat ve korkusuz bir hayat sürdü.


Çok iyi Fransızca konuşurdu. Şiire ve müziğe de ilgisi vardı. Kendine ait besteleri vardır. Resim yapma kabiliyeti de çok üstün olan Sultan Birinci Abdülaziz, Osmanlı donanmasına ısmarlayacağı gemilerin planını bizzat kendisi çizmişti.


Ok atmayı, ata binmeyi, avlanmayı ve özellikle güreşmeyi çok severdi. Güçlü, kuvvetli ve pehlivan yapılıydı. En iyi pehlivanlarla güreşir ve sırtlarını yere getirirdi.


SİYASİ GELİŞMELER


Abdülaziz tahta çıktığında Osmanlı Devletinde dış borç sorunu vardı. Hazine boşalmış ve Osmanlı Devletinin eski görkemli dönemleri geride kalmıştı. Osmanlı içinde yaşayan milletler Fransız İhtilalinin getirdiği özgürlükçü ve milliyetçi duygulardan ve Avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucunda yeniden ayaklanmaya başlamışlardı.


KARADAĞ İSYANI


Balkanlarda Rusya'nın ve Avusturya'nın teşvikiyle Karadağ'da ayaklanma başladı. Ancak Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa komutasındaki birlikler ayaklanmayı bastırdı. Rusya'nın ve Fransanın baskıları sonucu 8 Eylül 1862 tarihinde imzalanan İstanbul Protokolü ile Belgrad kalesinin iç kesimleri Osmanlılara kalacak, dış bölgeleri ise Sırplara bırakılacaktı.


MISIR SEYAHATİ


Sultan Birinci Abdülaziz Mısır seyahatine çıkmaya karar vermişti. 3 Nisan 1863 günü Feyz-i Cihad vapuru ile İstanbul'dan ayrıldı. Yanında yeğenleri Şehzade Murat, Şehzade Abdülhamid ve Şehzade Mehmed Reşad da bulunuyordu. Mısır'da halk padişaha çılgın sevgi gösterilerinde bulundu. Yavuz Sultan Selim'den bu yana hiçbir Osmanoğlu Mısır'a ayak basmamıştı.


Mısır'a önem veren Abdülaziz sonraki yıllarda da Mısırla ilgili yeni düzenlemelerde bulundu. Mısır Valileri 2 Haziran 1866 gününden itibaren "Hıdiv" ünvanıyla anılmaya başlandı.


ROMANYA SORUNU


İmzalanan Paris Antlaşmasında belirtilen maddeye göre Eflak ve Boğdan Beyliği iç işlerinde bağımsızdılar. 1862'de Bükreş'te toplanan Eflak ve Boğdan ortak Meclisi Romanya'nın birliğini sağladılar. Romanya prensinin güvesizlik oyu alamamasından sonra olaylar büyüdü ve Romanya'daki kargaşa bitmedi. 1866 yılında Romanya birliği ve Romanya Prensi Charles'ın prensliği kabul edildi.


GİRİT SORUNU


18. yüzyıl sonlarında başlayan Girit sorunu 19. Yüzyıl boyunca devam etmiş, Girit'te yaşayan Rumlar her fırsatta ayaklanmışlardı. Osmanlı Devleti Sultan Abdülaziz döneminde de adada isyan çıktı. Osmanlı Devleti sorunu hem askeri hem de idari açıdan çözmek için girişimlerde bulundu. Ancak Yunanistan'a ilhaktan (Enosis) başka bir düşünceleri olmayan Giritli Rumlara karşı başarı sağlanamadı (2 Eylül 1866).


Girit'e gönderilen Sadrazam Mehmed Emin Ali Paşa, 6 Ekim 1867'de adanın yeni statüsünü belirlemek için bir ferman yayınlattı. Bu fermanla Girit'e yeni bir idare şekli getiriliyordu. Sivil yönetim padişahça atanan yeni valiye, Askeri idare ise komutana veriliyor, atanan valinin biri müslüman diğeri hıristiyan iki yardımcısı olacaktı. Gümrük vergisi hariç diğer vergilerden ada muaf olacak, iki resmi dili olacaktı. Karma meclis tarım, bayındırlık, ticaret ve endüstri işlerini planlayacaktı.



BELGRAD'IN ELDEN ÇIKMASI


Paris antlaşmasından sonra Sırplar düşmaca davranışlar sergiliyor, Müslümanlar ve Sırplar arasında çarpışmalar oluyordu. 1862'de varılan mutabakata göre Belgrad kalesi Osmanlılarda kalmış, Sırplar ise Belgrad yakınlarındaki Sokod ve Owitza kalelerine hakim olmuşlardı. Sırplar Avrupalı devletlere güvenerek Belgrad'ı da istediler. Yeni bir savaşa girmek istemeyen Osmanlı Devleti, Kanuni Sultan Süleyman tarafından alınan Belgrad'ı 10 Nisan 1867'de Sırbistan'a teslim etti.


SULTAN ABDÜLAZİZ'İN AVRUPA SEYAHATİ


Sultan Abdülaziz ülke dışına çıkıp, Avrupa Başkentlerini ziyaret eden ilk padişahtır. Zira o tarihe kadar bir Osmanlı hükümdarının yabancı bir ülkeyi resmi veya gayri resmi şekilde ziyaret etmesi asla görülmemişti.


Sultan Abdülaziz'in 21 Haziran 1867 günü İstanbul'dan hareketinden, 7 Ağustos 1867 günü İstanbul'a dönüşüne kadar bir ay on altı gün süren bu Avrupa seyahati, bilhassa Rusya ile müttefik şekilde hareket eden Fransa'ya, Balkanlardaki Türk siyasetini açıklamak ve yeni bir Rus savaşını önlemek amacıyla düzenlendi.


BOSNA HERSEK VE BULGAR İSYANI


1875 Yılında Bosna-Hersek'te de ayaklanma çıktı. Bu bölgedeki ayaklanmaya müdahale eden Avrupalı devletler bazı reformlar yapılmasını istediler. Hazırlanan reform paketi Bulgaristan'da ayaklanma başladığı için uygulanamadan rafa kaldırıldı. Bulgaristan'ın amacı tam bağımsız bir devlet olabilmekti. Ayaklanan Bulgar çetelerine destek veren Avrupalılar kendi çıkarlarına uygun bir nokta bulamadıkları için Bulgaristan sorunu da askıda kaldı.

styla45
05-27-2009, 07:48 PM
Paylaşım için saol.