parlayan güneş
06-13-2007, 11:43 AM
Dün başörtüsü, bugün otel ve yarın ev!
Hasan Karakaya'nın yazısı
Dün Türban, Kurban, Kur’an... Bugün Otel, yarın Ev!
Bugün sizlere, “tam 7 yıl önce” yani 4 Ağustos 2000 tarihinde yazdığım bir yazıyı, “önemine binaen” özetleyerek sunmak istiyorum... 7 yıl önce, “sizin eve 2 ev kaldı” demiştim...
Önce “o yazı”yı birlikte okuyalım... Sonra, “bugüne dair” söyleyeceğim birkaç sözüm var!..
Efendim;
“Bir zamanlar; bir Avrupa ülkesinde, ‘eyalet’lerden birine bir ‘vali’ atanmış... O kadar ‘çapkın’, o kadar ‘ahlâksız’ ve ‘uçkuruna düşkün’müş ki, evleri sıraya koymuş!.. Ne ‘genç kız’ tanıyormuş, ne de ‘yaşlı’ kadın!.. Her gece bir evin ‘namus’unu kirletiyormuş!..
Halk, illallah demeye başlamış... Ancak, kime başvursalar nafile!.. Herkes endişeli, herkes sinmiş!.. Herkes diken üstünde!.. Yetkili-yetkisiz ne kadar insan varsa, ‘susturucu takılmış’casına suskun!..
Eyaletteki ‘hakim’lerden biri, daha fazla dayanamayıp, ‘sürgün’ edilmeyi de göze alarak, ‘acele telgraf’ çekmiş ‘saray’a:
‘Kral hazretleri, bizim eve iki ev kaldı!’
Günler geçmiş... Hiçbir gelişme yok... En sonunda o eyaletten bir ‘heyet’ oluşturulmuş, çıkmışlar ‘kral’ın huzuruna... ‘Haşmetmeab’ diye başlamışlar söze ve olup bitenleri anlatmışlar... ‘Tecavüzcü Vali’nin ahlâksızlıklarını tek tek sıralamışlar.
Kral, ne dese beğenirsiniz:
‘Biz valimizden memnunuz,
Siz karılarınıza mukayyet olun!’
BİZ NE YAPTIK?
Evet, olay müstehcen... Olay iğrenç!.. Ne var ki; bütün işi-gücü ‘şikâyet’ olup da, ‘icraat’a gelince tembelleşenler için önemli ‘ibret dersleri’ var bu olayda...
Şunu açık ve net olarak koyalım ortaya:
‘Bağırmak’ için, illâ da kendi ‘nasır’ımıza basılmasını beklemeye devam edersek, olup biteni sadece seyredip, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ pısırıklığını terketmezsek, ‘tehlike’ bizim kapımıza geldiğinde ‘biz onlardan değiliz’ diye yamulup, ‘dans’ etmeyi sürdürürsek, bilin ki, daha çook ‘belâ’, daha çook ‘musibet’ gelir başımıza!..
Bana öyle geliyor ki;
Kendimizi yeniden ‘masa’ya yatırmamız gerekiyor!.. Ama, leziz yemeklerin bulunduğu ‘yemek masası’na değil, ‘tesbit ve teşhis masası’na!..
Teşhis edelim hastalığımızı... Sorgulayalım kendimizi... Yargılayalım düşüncemizi... Ve soralım beynimize... Sonra da yürekten ve ‘yürekli’ olarak cevap verelim:
‘Gittikçe ağırlaşan bu antidemokratik dayatmalara, zorluklara ve yasadışı zorbalıklara karşı verilen mücadelenin neresindeyiz?
Destekçi miyiz, yoksa köstekçi mi?
Bir soru daha soralım:
‘Bu antidemokratik baskılara direnen gazete ve dergileri okuyor muyuz?’
Bilin ki; bugün “50 Kuruş’u bile” esirgeyip, bir ‘gazete’ alıp okumayanların, yarın canlarına okunduğunda hiçbir şikâyete hakları olmayacaktır!..
SIRA SİZE DE GELECEK!
Bilin ki; ‘Gözüm televizyonda, canım cennette’ olsun istemekle olmaz bu iş!..
Yarın, bir gün ‘sıra’ size de gelecek!..
O zaman; ‘Haşmetmeab, bizim eve iki ev kaldı’ telaş ve paniği de kurtarmayacak kimseyi!..
Onun için; ‘Tecavüzcü vali’lerden şikâyetten vazgeçip, artık ‘haklarımıza mukayyet’ olalım!..
Sahip çıkalım ‘hak’larımıza!.. Hiç olmazsa, haklarımıza sahip çıkanlara sahip çıkalım...
Aksi halde; ‘Şikâyet’lerimize ses verecek, bizi duyacak kimse de bulamayız bir gün!..
Son olarak derim ki; ‘Tecavüz’den korunmanın birçok yolu, yordamı ve kuralı vardır!..
‘Direnmek’ ve ‘teslim olmamak’ bunlardan ikisidir...
Evet, direnin!..
Çünkü;
‘Zulme rıza, zulümlerin en büyüğüdür!’
Lütfen uyanın!..
Yetsin artık;
‘Yat yat uyu, uyu uyu yat’lar!..
Uyanın ve görün artık gerçeği:
‘Sizin eve iki ev kaldı!’
Tabiî, bizim eve de!..”
SUSTURUCU TAKILMIŞCASINA SUSTUK!
Özetleyerek aktardığım yukarıdaki yazıyı, tam “7 yıl önce”, yani 4 Ağustos 2000 tarihinde yazmışım...
Ne demişiz;
“Sıra size de gelecek!.. Sizin eve iki ev kaldı!”
Ya bugün?!?..
“Bugün”e geçmeden önce, “dün” olan-bitenleri, gözlerimizin önünde şöyle bir canlandıralım!..
¥ Bu ülkede, “başörtülü öğrenci”ler, sille-tokat “sınav salonları”ndan dışarı atıldı!.. Ağızları kapatıldı, yerlerde sürüklendi, “evli” olanlar, karınlarındaki bebeklerini düşürdü!..
¥ Bu ülkede; “siyasî hayatıma da mal olsa, bu kanunu çıkartacağım” diyenler tarafından “İmam-Hatip Liseleri”nin orta kısımları kapatıldı... Bununla da yetinilmeyip, bu okulların kapanışı, “Hacıbektaş ilçesine hediye ve müjde” olarak götürüldü!.. Daha sonra da “katsayı zulmü” ile, bu okullar hepten “devredışı bırakılmak” istendi!.. Hâlâ da, “kapatılma tehdidi” ile karşı karşıyalar!..
¥ Bu ülkede; “Kur’an kursları”nın kapılarına kilit vuruldu!.. “Kur’an öğreten” insanların evleri, “terör üssü” basılır gibi baskınlara maruz kaldı!.. Kur’an öğrenmeye bile “yaş sınırlaması” getirildi!..
¥ Bu ülkede, “ürkeklere değil, erkeklere oy verin” diyenler tarafından “başörtüleri” çıkartılıp, bayan milletvekilleri, kendilerini “çıplak” hissetmek zorunda bırakıldı!.. Aynı kadro tarafından, “başörtülüler ve evcil hayvanlar giremez” şeklinde “genelge”ler yayınlanıp, “sosyal tesis”lerde “başörtülü”ler ve “evcil hayvanlar” aynı muameleye maruz kaldı!..
¥ Bu ülkede; “geceyarısı operasyonları” ile “işadamları”nın evleri basılıp, birer “terörist” gibi gözaltına alındılar!..
¥ Bu ülkede; bir “öğretmen”in, “başörtülü olarak sokakta bile dolaşamayacağına” karar verilip, “öğrencilere kötü örnek olacağı” ileri sürüldü!..
¥ Bu ülkede, “kamusal alan” icatlarıyla; önce “türban” yasaklandı!.. Arkasından “Kur’an” eğitimi sınırlandırılıp, “Kur’an kursları”nın sayısı en aza indirildi!.. Hatta “Suriye’de Kur’an öğrenen 14-15 yaşındaki çocuklar” bile, apar-topar Türkiye’ye getirilip, “işte bombacı teröristler!” diye takdim edildi kamuoyuna!..
¥ Bu ülkede; “kurban” kesmek de “suç”(!) addedilir oldu!.. Bilgisayar ekranlarında “kırmızı”ya boyanan İstanbul Boğazı, “kan gölü” diye yutturuldu millete!.. “Kurban kesim alanları” sınırlandırıldı, buralardaki “kanlı” görüntüler özellikle öne çıkarılıp, “AB’ye yakışmayan manzaralar” diye lânse edildi!..
¥ Bu ülkede; her “hac dönemi”nde her nedense “salgın”(!) halini alıveren “kolera vak’aları” ile “hacı sayısını düşürme” kampanyaları, daha sonra “Ecyad Kalesi’nin yıkılması” ve benzeri haberlerle “Pis Araplar” kampanyalarına dönüştürüldü!..
Ve, bu ülkede;
¥ “Din”ve “dindar”a dair ne varsa, hepsine karşı “topyekûn savaş”lar açılıp, “inançlı” insanlar susturulmaya, aşağılanmaya, horlanmaya ve üzerlerinde “olmadık baskılar” uygulanmaya çalışıldı!..
“NAMAZ”A BİLE DİL UZATTILAR!
Peki, ya bugün?.
Durdu mu “baskı”lar?.. Sona erdi mi “dayatma”lar?..
Kafalarına “CHP-MHP koalisyonu” kurdurmayı koyup, “Cumhurbaşkanı’nın da CHP’li biri olmasını” isteyenler; bu “hedef”lerine ulaşmak, önlerine çıkan “engel”leri her ne şekilde olursa olsun “bertaraf” edebilmek için, bugün de “tehlikeli oyun”lar oynamayı sürdürüyor!..
“İlk hedef”lerinden birisi, “Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı önlemek”ti!.. “Sipariş miting”lerle, “geceyarısı açıklamaları”yla ve “günyüzü görmemiş kararlar”la bunu başardılar!..
Sonrası malûm... “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi” gündeme gelince, “halk”a ve “halkın çocukları”na yönelik “saldırı”lar başladı!.. “İlâhî okuyan kız çocukları”ndan, “kötülükleri dualarla yenen çocuklar”ın oynadığı “piyes”lere varıncaya kadar her şey “tehlike” olarak gösterildi!..
Bu da yetmedi... Halen yürürlükte olan ve “namaz kılan çocuklara yardımcı olunmasını” emreden “13 Aralık 1977 tarihli MEB Genelgesi”ne rağmen, “bodrumlarda namaz kılmak zorunda kalan” çocuklar, “cinayet, hırsızlık, gasp suçu” işliyormuşçasına hedef gösterildi, “namaz kılamaz” hâle getirildi!..
YENİ HEDEFLERİ “OTEL”LER!
Peki, durdu mu “toplum mühendisleri”nin operasyonları?.. Ya da, duracak mı?..
Elbette durmadı!.. Durmayacak da!..
Bir yandan;
Her ne hikmetse, son günlerde hız kazanıveren “eli kanlı” terör örgütü PKK’nın saldırıları, bir yandan “eli kalemli kartel”in saldırıları!..
Saldırılar, artarak devam ediyor!..
“Namaz” ve “İHL öğrencileri”ne yönelik saldırıların ardından, şimdi de “mütedeyyin” insanlara hitap eden “otel”ler hedef alınmaya, “hedef gösterilmeye” başlandı!..
Neymiş;
“AK Parti iktidarı” döneminde, “tesettür otel”lerin sayıları artmış!.. Bu otellerde “içki servisi” yapılmıyormuş!.. Bu otellerde “disko”lar “mescid”e çevilmiş!.. Bu otellerde “mayo ile dolaşmak yasak”mış!.. Bu otellerde “mevlid”ler okunuyormuş!.. Bu oteller, Vakit, Yeni Şafak ve Zaman’a ilân veriyor, müşterilerini bu gazetelerin okurlarından temin ediyormuş!..
Ulan “Oros-Bush”lar!.. Ulan, “alçak” bile olamayan seviyesiz “çukur”lar!..
“Tesettür otel” dediğiniz bu otellerde yapılanların neresi suç, neresi insanlık dışı?.. Bu oteller, “artan ekmek”leri ve “yemek”leri çöpe mi döküyor, yoksa çevrelerindeki “fakir köylü”lere mi dağıtıyorlar?..
Bu oteller; Vakit, Yeni Şafak ve Zaman’a ilân veriyormuş!.. Eee, n’ooluyormuş veriyorlarsa?!?..
Bu da mı suç?..
Biz, “size ilân veren oteller”de ne “halt”lar yenildiğini de gayet iyi biliyoruz!..
Şairin; “göbekler perçin olmuş, su sızmıyor aradan” diye tasvir ettiği “dans”larda; “yatay arzu”ların nasıl “dikey ifade edildiğini” de biliyoruz biz!..
O otellerde, “tabak kırma partileri”yle “köpüklü dans gösterileri”yle, “içkiden zom olmuş”ların “rezillik”leriyle, “Müslüman”lıkları nüfus kâğıtlarında kalmışlara servis edilen “domuz etleri”yle... Daha nice “kepazelik”lerin sergilendiğini de biliriz biz!..
HOTEL RIXSOS VE COLOSSAE HOTEL!
Ne dersiniz, yazayım mı?..
Konya’daki Rixsos Oteli’nin, hemen herkese gönderdiği “cep telefonu mesajları”ndaki; “sivillere 15 YTL, öğrencilere 10 YTL... Kadınlara ise ÜCRETSİZ eğlence ve dans olanağı!.. İlk içki bedava!.. Sabah üçe kadar dans ve eğlence” çağrıları sonrasında hangi “rezalet”lerin yaşandığını yazayım mı?..
Sorarım size;
Çarşamba ve Cumartesi günleri gerçekleştirilen bu uygulamanın, hele de “kadınlara ücretsiz” olmasının esbab-ı mucibesi nedir?..
Alın bir misal daha:
Denizli’deki Lütfi Ege Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları, 3-4 Haziran gecesi nerede yaptılar “mezuniyet balosu”nu biliyor musunuz?..
Hotel Colossae’de!..
Denizli İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem Ekici ve eşi Seher Hanım, okul müdürü İbrahim Arçay, öğretmenler Birsel Aydeniz, Ayşen Bozelli, Hatice Mert ve Serpil Sert de bu oteldeydi!..
Peki, ne oldu o “balo”da?..
“İçki” ile kendinden geçen insanlar ne yaparsa, onlar oldu!.. Yazmaya bile utanıyorum!..
Gecenin ilerleyen saatlerinde “bira”lar fışkırtılıp “alkol banyoları” yapıldı!.. Gömlekler fora edilip, “iç çamaşırları”yla kalındı!.. Bazı “kız ve erkek öğrenciler”in, geceyi otelde geçirmeleri de cabası!..
Peki, Hotel Colossae’de bunlar olup biterken, okul yöneticileri ve öğretmenler ne yapıyordu?..
Sadece seyrediyordu!.. Tıpkı, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 9. ve 17. maddeleri ile Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’nin 5. maddesi ile 2-F ve 3. fıkralarını seyrettikleri gibi!..
BUNLARA NİYE GIKLARI ÇIKMIYOR?
Şimdi sormak istiyorum;
Aynı Denizli vilayetindeki, “kötülükleri ve canavarları dua ile yenen çocuklar”ın oynadığı piyes “Genelkurmay bildirileri”ne konu olup, bu çocukların etkinliği “irticaî tırmanış” olarak yaftalanırken; Atatürk’ün; “Öğretmenler; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır” diye hitap ettiği “öğretmen adayları”nın sergilediği bu kepazelikler için niye hiç kimseden “gık” çıkmaz, niye onlar “bildiri”lere muhatap olmaz!?!..
Yeni nesil, “bu öğretmenler”(!)in mi eseri olacak?..
Sahi, “dua” eden öğrencileri anında görüntüleyip “servis”e koyan kartel gazeteleri; yerlere fırlatılan “gömlek”leri, otel zeminindeki “kusmuk”ları ve “sarmaş-dolaş” görüntüleri niye taşımadı sayfalarına?!?..
Pardon, pardon!.. Bunların, “çağdaş ve ilerici”(!) manzaralar olduğunu, bir an için unuttum!!!..
Bu ülkede; “homoseksüellere ve lezbiyenlere özel otel”ler açıldığını da unuttum!..
HEDEF OLAN “SEN”SİN EY HALKIM!
Uzun lâfın kısası ey halkım;
“Topyekûn saldırı”lara maruz kalan ve “yok edilmesi” hedeflenen senin “millî ve manevi değerler”indir!.. “Ahlâk” anlayışındır, “ar, namus, hâyâ” anlayışındır!.. “Âdet”lerindir, “örf ve gelenek”lerindir!..
Kısacası, “hedef” olan “sen”sin!.. Peki, sen ne yapıyorsun, ya da bundan sonra ne yapacaksın?..
“Senin inancına saldıran” bu gazetelere para verip okumaya, “televizyon”larını ilân ve reklâmlarla beslemeye devam mı edeceksin?..
Hiç kusura bakma ama; “Bana dokunmayan bin yaşasın” aymazlığına devam edersen, bilesin ki, “evleri sıraya koyan tecavüzcü vali”den şikâyete hiç hakkın kalmaz!..
Unutma ey halkım;
Adım adım “geriyor”lar, adım adım “geliyor”lar!..
Sizin ve bizim eve “bir ev” kaldı!..
---------------------
Koktu bu ayaklar!
Merhum Adnan Menderes'in, "Yeter Söz Milletin" diyerek kurduğu Demirkırat'ı sahiplenip, Kırat'ın yönünü "Sağ"dan "Sol"a çeviren ve artık "Yeter Söz Devletin" şeklinde bir politika izleyen Mehmet Ağar, bir televizyon kanalında demiş ki;
"Genelkurmay'ın 27 Nisan Bildirisi'nden haberim yoktu!.. Eğer haberim olsaydı, demokrasiden yana tavır koyar ve Cumhurbaşkanlığı seçimi oylamalarına katılırdım!"
Buna, "argo"da; "koktu bu ayaklar" derler!..
Sayın Ümmet Kandoğan'ın da dediği gibi; Ağar, "gerçeği" söylemiyor!.. Evet, "bildiri yayınlanacağını biliyor"du!..
Farzedelim ki, Genelkurmay'ın yayınladığı ve tamamen "siyasî muhtevalı bildiri"den haberin yoktu!.. Peki, sormazlar mı adama; "Anayasa Mahkemesi'nin 3 günde karar verip, 43 gündür gerekçesini yazamadığı 367 dayatmasından da mı haberin yoktu?"
Eğer "367 dayatması"ndan sonra tekrarlanan oylamada Ağar ve ekibi ve elbette Mumcu oylamaya katılsaydı; "bildiriden haberim yoktu" ifadelerinin bir inandırıcılığı olurdu!..
Ama şimdi, mümkün değil inanmak!.. Millet de buna inanmıyor ki; DP ve Anavatan "çökmeye" devam ediyor!..
VAKİT
Hasan Karakaya'nın yazısı
Dün Türban, Kurban, Kur’an... Bugün Otel, yarın Ev!
Bugün sizlere, “tam 7 yıl önce” yani 4 Ağustos 2000 tarihinde yazdığım bir yazıyı, “önemine binaen” özetleyerek sunmak istiyorum... 7 yıl önce, “sizin eve 2 ev kaldı” demiştim...
Önce “o yazı”yı birlikte okuyalım... Sonra, “bugüne dair” söyleyeceğim birkaç sözüm var!..
Efendim;
“Bir zamanlar; bir Avrupa ülkesinde, ‘eyalet’lerden birine bir ‘vali’ atanmış... O kadar ‘çapkın’, o kadar ‘ahlâksız’ ve ‘uçkuruna düşkün’müş ki, evleri sıraya koymuş!.. Ne ‘genç kız’ tanıyormuş, ne de ‘yaşlı’ kadın!.. Her gece bir evin ‘namus’unu kirletiyormuş!..
Halk, illallah demeye başlamış... Ancak, kime başvursalar nafile!.. Herkes endişeli, herkes sinmiş!.. Herkes diken üstünde!.. Yetkili-yetkisiz ne kadar insan varsa, ‘susturucu takılmış’casına suskun!..
Eyaletteki ‘hakim’lerden biri, daha fazla dayanamayıp, ‘sürgün’ edilmeyi de göze alarak, ‘acele telgraf’ çekmiş ‘saray’a:
‘Kral hazretleri, bizim eve iki ev kaldı!’
Günler geçmiş... Hiçbir gelişme yok... En sonunda o eyaletten bir ‘heyet’ oluşturulmuş, çıkmışlar ‘kral’ın huzuruna... ‘Haşmetmeab’ diye başlamışlar söze ve olup bitenleri anlatmışlar... ‘Tecavüzcü Vali’nin ahlâksızlıklarını tek tek sıralamışlar.
Kral, ne dese beğenirsiniz:
‘Biz valimizden memnunuz,
Siz karılarınıza mukayyet olun!’
BİZ NE YAPTIK?
Evet, olay müstehcen... Olay iğrenç!.. Ne var ki; bütün işi-gücü ‘şikâyet’ olup da, ‘icraat’a gelince tembelleşenler için önemli ‘ibret dersleri’ var bu olayda...
Şunu açık ve net olarak koyalım ortaya:
‘Bağırmak’ için, illâ da kendi ‘nasır’ımıza basılmasını beklemeye devam edersek, olup biteni sadece seyredip, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ pısırıklığını terketmezsek, ‘tehlike’ bizim kapımıza geldiğinde ‘biz onlardan değiliz’ diye yamulup, ‘dans’ etmeyi sürdürürsek, bilin ki, daha çook ‘belâ’, daha çook ‘musibet’ gelir başımıza!..
Bana öyle geliyor ki;
Kendimizi yeniden ‘masa’ya yatırmamız gerekiyor!.. Ama, leziz yemeklerin bulunduğu ‘yemek masası’na değil, ‘tesbit ve teşhis masası’na!..
Teşhis edelim hastalığımızı... Sorgulayalım kendimizi... Yargılayalım düşüncemizi... Ve soralım beynimize... Sonra da yürekten ve ‘yürekli’ olarak cevap verelim:
‘Gittikçe ağırlaşan bu antidemokratik dayatmalara, zorluklara ve yasadışı zorbalıklara karşı verilen mücadelenin neresindeyiz?
Destekçi miyiz, yoksa köstekçi mi?
Bir soru daha soralım:
‘Bu antidemokratik baskılara direnen gazete ve dergileri okuyor muyuz?’
Bilin ki; bugün “50 Kuruş’u bile” esirgeyip, bir ‘gazete’ alıp okumayanların, yarın canlarına okunduğunda hiçbir şikâyete hakları olmayacaktır!..
SIRA SİZE DE GELECEK!
Bilin ki; ‘Gözüm televizyonda, canım cennette’ olsun istemekle olmaz bu iş!..
Yarın, bir gün ‘sıra’ size de gelecek!..
O zaman; ‘Haşmetmeab, bizim eve iki ev kaldı’ telaş ve paniği de kurtarmayacak kimseyi!..
Onun için; ‘Tecavüzcü vali’lerden şikâyetten vazgeçip, artık ‘haklarımıza mukayyet’ olalım!..
Sahip çıkalım ‘hak’larımıza!.. Hiç olmazsa, haklarımıza sahip çıkanlara sahip çıkalım...
Aksi halde; ‘Şikâyet’lerimize ses verecek, bizi duyacak kimse de bulamayız bir gün!..
Son olarak derim ki; ‘Tecavüz’den korunmanın birçok yolu, yordamı ve kuralı vardır!..
‘Direnmek’ ve ‘teslim olmamak’ bunlardan ikisidir...
Evet, direnin!..
Çünkü;
‘Zulme rıza, zulümlerin en büyüğüdür!’
Lütfen uyanın!..
Yetsin artık;
‘Yat yat uyu, uyu uyu yat’lar!..
Uyanın ve görün artık gerçeği:
‘Sizin eve iki ev kaldı!’
Tabiî, bizim eve de!..”
SUSTURUCU TAKILMIŞCASINA SUSTUK!
Özetleyerek aktardığım yukarıdaki yazıyı, tam “7 yıl önce”, yani 4 Ağustos 2000 tarihinde yazmışım...
Ne demişiz;
“Sıra size de gelecek!.. Sizin eve iki ev kaldı!”
Ya bugün?!?..
“Bugün”e geçmeden önce, “dün” olan-bitenleri, gözlerimizin önünde şöyle bir canlandıralım!..
¥ Bu ülkede, “başörtülü öğrenci”ler, sille-tokat “sınav salonları”ndan dışarı atıldı!.. Ağızları kapatıldı, yerlerde sürüklendi, “evli” olanlar, karınlarındaki bebeklerini düşürdü!..
¥ Bu ülkede; “siyasî hayatıma da mal olsa, bu kanunu çıkartacağım” diyenler tarafından “İmam-Hatip Liseleri”nin orta kısımları kapatıldı... Bununla da yetinilmeyip, bu okulların kapanışı, “Hacıbektaş ilçesine hediye ve müjde” olarak götürüldü!.. Daha sonra da “katsayı zulmü” ile, bu okullar hepten “devredışı bırakılmak” istendi!.. Hâlâ da, “kapatılma tehdidi” ile karşı karşıyalar!..
¥ Bu ülkede; “Kur’an kursları”nın kapılarına kilit vuruldu!.. “Kur’an öğreten” insanların evleri, “terör üssü” basılır gibi baskınlara maruz kaldı!.. Kur’an öğrenmeye bile “yaş sınırlaması” getirildi!..
¥ Bu ülkede, “ürkeklere değil, erkeklere oy verin” diyenler tarafından “başörtüleri” çıkartılıp, bayan milletvekilleri, kendilerini “çıplak” hissetmek zorunda bırakıldı!.. Aynı kadro tarafından, “başörtülüler ve evcil hayvanlar giremez” şeklinde “genelge”ler yayınlanıp, “sosyal tesis”lerde “başörtülü”ler ve “evcil hayvanlar” aynı muameleye maruz kaldı!..
¥ Bu ülkede; “geceyarısı operasyonları” ile “işadamları”nın evleri basılıp, birer “terörist” gibi gözaltına alındılar!..
¥ Bu ülkede; bir “öğretmen”in, “başörtülü olarak sokakta bile dolaşamayacağına” karar verilip, “öğrencilere kötü örnek olacağı” ileri sürüldü!..
¥ Bu ülkede, “kamusal alan” icatlarıyla; önce “türban” yasaklandı!.. Arkasından “Kur’an” eğitimi sınırlandırılıp, “Kur’an kursları”nın sayısı en aza indirildi!.. Hatta “Suriye’de Kur’an öğrenen 14-15 yaşındaki çocuklar” bile, apar-topar Türkiye’ye getirilip, “işte bombacı teröristler!” diye takdim edildi kamuoyuna!..
¥ Bu ülkede; “kurban” kesmek de “suç”(!) addedilir oldu!.. Bilgisayar ekranlarında “kırmızı”ya boyanan İstanbul Boğazı, “kan gölü” diye yutturuldu millete!.. “Kurban kesim alanları” sınırlandırıldı, buralardaki “kanlı” görüntüler özellikle öne çıkarılıp, “AB’ye yakışmayan manzaralar” diye lânse edildi!..
¥ Bu ülkede; her “hac dönemi”nde her nedense “salgın”(!) halini alıveren “kolera vak’aları” ile “hacı sayısını düşürme” kampanyaları, daha sonra “Ecyad Kalesi’nin yıkılması” ve benzeri haberlerle “Pis Araplar” kampanyalarına dönüştürüldü!..
Ve, bu ülkede;
¥ “Din”ve “dindar”a dair ne varsa, hepsine karşı “topyekûn savaş”lar açılıp, “inançlı” insanlar susturulmaya, aşağılanmaya, horlanmaya ve üzerlerinde “olmadık baskılar” uygulanmaya çalışıldı!..
“NAMAZ”A BİLE DİL UZATTILAR!
Peki, ya bugün?.
Durdu mu “baskı”lar?.. Sona erdi mi “dayatma”lar?..
Kafalarına “CHP-MHP koalisyonu” kurdurmayı koyup, “Cumhurbaşkanı’nın da CHP’li biri olmasını” isteyenler; bu “hedef”lerine ulaşmak, önlerine çıkan “engel”leri her ne şekilde olursa olsun “bertaraf” edebilmek için, bugün de “tehlikeli oyun”lar oynamayı sürdürüyor!..
“İlk hedef”lerinden birisi, “Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı önlemek”ti!.. “Sipariş miting”lerle, “geceyarısı açıklamaları”yla ve “günyüzü görmemiş kararlar”la bunu başardılar!..
Sonrası malûm... “Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi” gündeme gelince, “halk”a ve “halkın çocukları”na yönelik “saldırı”lar başladı!.. “İlâhî okuyan kız çocukları”ndan, “kötülükleri dualarla yenen çocuklar”ın oynadığı “piyes”lere varıncaya kadar her şey “tehlike” olarak gösterildi!..
Bu da yetmedi... Halen yürürlükte olan ve “namaz kılan çocuklara yardımcı olunmasını” emreden “13 Aralık 1977 tarihli MEB Genelgesi”ne rağmen, “bodrumlarda namaz kılmak zorunda kalan” çocuklar, “cinayet, hırsızlık, gasp suçu” işliyormuşçasına hedef gösterildi, “namaz kılamaz” hâle getirildi!..
YENİ HEDEFLERİ “OTEL”LER!
Peki, durdu mu “toplum mühendisleri”nin operasyonları?.. Ya da, duracak mı?..
Elbette durmadı!.. Durmayacak da!..
Bir yandan;
Her ne hikmetse, son günlerde hız kazanıveren “eli kanlı” terör örgütü PKK’nın saldırıları, bir yandan “eli kalemli kartel”in saldırıları!..
Saldırılar, artarak devam ediyor!..
“Namaz” ve “İHL öğrencileri”ne yönelik saldırıların ardından, şimdi de “mütedeyyin” insanlara hitap eden “otel”ler hedef alınmaya, “hedef gösterilmeye” başlandı!..
Neymiş;
“AK Parti iktidarı” döneminde, “tesettür otel”lerin sayıları artmış!.. Bu otellerde “içki servisi” yapılmıyormuş!.. Bu otellerde “disko”lar “mescid”e çevilmiş!.. Bu otellerde “mayo ile dolaşmak yasak”mış!.. Bu otellerde “mevlid”ler okunuyormuş!.. Bu oteller, Vakit, Yeni Şafak ve Zaman’a ilân veriyor, müşterilerini bu gazetelerin okurlarından temin ediyormuş!..
Ulan “Oros-Bush”lar!.. Ulan, “alçak” bile olamayan seviyesiz “çukur”lar!..
“Tesettür otel” dediğiniz bu otellerde yapılanların neresi suç, neresi insanlık dışı?.. Bu oteller, “artan ekmek”leri ve “yemek”leri çöpe mi döküyor, yoksa çevrelerindeki “fakir köylü”lere mi dağıtıyorlar?..
Bu oteller; Vakit, Yeni Şafak ve Zaman’a ilân veriyormuş!.. Eee, n’ooluyormuş veriyorlarsa?!?..
Bu da mı suç?..
Biz, “size ilân veren oteller”de ne “halt”lar yenildiğini de gayet iyi biliyoruz!..
Şairin; “göbekler perçin olmuş, su sızmıyor aradan” diye tasvir ettiği “dans”larda; “yatay arzu”ların nasıl “dikey ifade edildiğini” de biliyoruz biz!..
O otellerde, “tabak kırma partileri”yle “köpüklü dans gösterileri”yle, “içkiden zom olmuş”ların “rezillik”leriyle, “Müslüman”lıkları nüfus kâğıtlarında kalmışlara servis edilen “domuz etleri”yle... Daha nice “kepazelik”lerin sergilendiğini de biliriz biz!..
HOTEL RIXSOS VE COLOSSAE HOTEL!
Ne dersiniz, yazayım mı?..
Konya’daki Rixsos Oteli’nin, hemen herkese gönderdiği “cep telefonu mesajları”ndaki; “sivillere 15 YTL, öğrencilere 10 YTL... Kadınlara ise ÜCRETSİZ eğlence ve dans olanağı!.. İlk içki bedava!.. Sabah üçe kadar dans ve eğlence” çağrıları sonrasında hangi “rezalet”lerin yaşandığını yazayım mı?..
Sorarım size;
Çarşamba ve Cumartesi günleri gerçekleştirilen bu uygulamanın, hele de “kadınlara ücretsiz” olmasının esbab-ı mucibesi nedir?..
Alın bir misal daha:
Denizli’deki Lütfi Ege Anadolu Öğretmen Lisesi mezunları, 3-4 Haziran gecesi nerede yaptılar “mezuniyet balosu”nu biliyor musunuz?..
Hotel Colossae’de!..
Denizli İl Milli Eğitim Müdürü Ekrem Ekici ve eşi Seher Hanım, okul müdürü İbrahim Arçay, öğretmenler Birsel Aydeniz, Ayşen Bozelli, Hatice Mert ve Serpil Sert de bu oteldeydi!..
Peki, ne oldu o “balo”da?..
“İçki” ile kendinden geçen insanlar ne yaparsa, onlar oldu!.. Yazmaya bile utanıyorum!..
Gecenin ilerleyen saatlerinde “bira”lar fışkırtılıp “alkol banyoları” yapıldı!.. Gömlekler fora edilip, “iç çamaşırları”yla kalındı!.. Bazı “kız ve erkek öğrenciler”in, geceyi otelde geçirmeleri de cabası!..
Peki, Hotel Colossae’de bunlar olup biterken, okul yöneticileri ve öğretmenler ne yapıyordu?..
Sadece seyrediyordu!.. Tıpkı, Millî Eğitim Temel Kanunu’nun 9. ve 17. maddeleri ile Ödül ve Disiplin Yönetmeliği’nin 5. maddesi ile 2-F ve 3. fıkralarını seyrettikleri gibi!..
BUNLARA NİYE GIKLARI ÇIKMIYOR?
Şimdi sormak istiyorum;
Aynı Denizli vilayetindeki, “kötülükleri ve canavarları dua ile yenen çocuklar”ın oynadığı piyes “Genelkurmay bildirileri”ne konu olup, bu çocukların etkinliği “irticaî tırmanış” olarak yaftalanırken; Atatürk’ün; “Öğretmenler; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır” diye hitap ettiği “öğretmen adayları”nın sergilediği bu kepazelikler için niye hiç kimseden “gık” çıkmaz, niye onlar “bildiri”lere muhatap olmaz!?!..
Yeni nesil, “bu öğretmenler”(!)in mi eseri olacak?..
Sahi, “dua” eden öğrencileri anında görüntüleyip “servis”e koyan kartel gazeteleri; yerlere fırlatılan “gömlek”leri, otel zeminindeki “kusmuk”ları ve “sarmaş-dolaş” görüntüleri niye taşımadı sayfalarına?!?..
Pardon, pardon!.. Bunların, “çağdaş ve ilerici”(!) manzaralar olduğunu, bir an için unuttum!!!..
Bu ülkede; “homoseksüellere ve lezbiyenlere özel otel”ler açıldığını da unuttum!..
HEDEF OLAN “SEN”SİN EY HALKIM!
Uzun lâfın kısası ey halkım;
“Topyekûn saldırı”lara maruz kalan ve “yok edilmesi” hedeflenen senin “millî ve manevi değerler”indir!.. “Ahlâk” anlayışındır, “ar, namus, hâyâ” anlayışındır!.. “Âdet”lerindir, “örf ve gelenek”lerindir!..
Kısacası, “hedef” olan “sen”sin!.. Peki, sen ne yapıyorsun, ya da bundan sonra ne yapacaksın?..
“Senin inancına saldıran” bu gazetelere para verip okumaya, “televizyon”larını ilân ve reklâmlarla beslemeye devam mı edeceksin?..
Hiç kusura bakma ama; “Bana dokunmayan bin yaşasın” aymazlığına devam edersen, bilesin ki, “evleri sıraya koyan tecavüzcü vali”den şikâyete hiç hakkın kalmaz!..
Unutma ey halkım;
Adım adım “geriyor”lar, adım adım “geliyor”lar!..
Sizin ve bizim eve “bir ev” kaldı!..
---------------------
Koktu bu ayaklar!
Merhum Adnan Menderes'in, "Yeter Söz Milletin" diyerek kurduğu Demirkırat'ı sahiplenip, Kırat'ın yönünü "Sağ"dan "Sol"a çeviren ve artık "Yeter Söz Devletin" şeklinde bir politika izleyen Mehmet Ağar, bir televizyon kanalında demiş ki;
"Genelkurmay'ın 27 Nisan Bildirisi'nden haberim yoktu!.. Eğer haberim olsaydı, demokrasiden yana tavır koyar ve Cumhurbaşkanlığı seçimi oylamalarına katılırdım!"
Buna, "argo"da; "koktu bu ayaklar" derler!..
Sayın Ümmet Kandoğan'ın da dediği gibi; Ağar, "gerçeği" söylemiyor!.. Evet, "bildiri yayınlanacağını biliyor"du!..
Farzedelim ki, Genelkurmay'ın yayınladığı ve tamamen "siyasî muhtevalı bildiri"den haberin yoktu!.. Peki, sormazlar mı adama; "Anayasa Mahkemesi'nin 3 günde karar verip, 43 gündür gerekçesini yazamadığı 367 dayatmasından da mı haberin yoktu?"
Eğer "367 dayatması"ndan sonra tekrarlanan oylamada Ağar ve ekibi ve elbette Mumcu oylamaya katılsaydı; "bildiriden haberim yoktu" ifadelerinin bir inandırıcılığı olurdu!..
Ama şimdi, mümkün değil inanmak!.. Millet de buna inanmıyor ki; DP ve Anavatan "çökmeye" devam ediyor!..
VAKİT