вσυя∂¢αη
07-12-2007, 02:54 PM
SALTANATIN KALDIRILMASI
Osmanlı saltanatı, 1517 yılında itibaren halifelikle de birleşmiş, padişahın iradesi artık tamamen teokratik bir nitelik kazanmıştı. Yüzyıllar boyunca süren bu yönetim şekli, şüphesiz ki milletin haklarına el koyan, millî egemenliği bir kişiye devreden yönetim biçimiydi. I. ve II. Meşrutiyet devrimleriyle açılan meclisler uzun süre yaşamamış, millet egemenliğini yine padişah ve halife sıfatını taşıyan kişi elinde tutmuştu. Bu yönetim şekli yüzünden milletin uğradığı kayıplar, düşünülemeyecek kadar çoktu. Varlığını korumak için bir anlamda bilgisizlik ve bağnazlığı da beraberinde sürükleyen bu yönetim, son zamanlarda milletimiz için gerçekten en zararlı bir düşman haline gelmişti.
Nihayet, bu yönetimin düşmanlarla anlaşarak Millî Mücadele'yi baltalama girişimleri ve sonunda Sevr Antlaşması'nı imzalayarak milleti idama mahkûm edişi, padişahlık rejimini, memlekete ihanete kadar götürmüştü. Bütün bu kötülüklere karşın, Anadolu'da Büyük Zafer kazanıldıktan sonra, Padişah'ın ve onun hükümetinin zafere ortakmış gibi İtilâf Devletleri tarafından barış görüşmelerine davet edilmesi, bu rejimin bir an önce kaldırılmasını zorunluk haline getirdi. Esasen bütün çağdaş devletler, birey ya da zümre egemenliğine dayanan yönetimlerden kurtularak millî egemenliğe dayalı cumhuriyete gidiyordu. Yeni Türk Devleti'nin de bu yönetimi benimsemesi doğaldı. 1 Kasım 1922 tarihinde Büyük Millet Meclisi, verdiği tarihî kararla saltanatla hilâfeti birbirinden ayırarak saltanata son verdi.
Saltanatın kaldırılmasıyla, padişahlık rejimi tarihe karışıyor, Türk milletinin yönetimi ve alın yazısı hiçbir kayıt ve şart tanımaksızın kendisine bırakılıyordu.
Osmanlı saltanatı, 1517 yılında itibaren halifelikle de birleşmiş, padişahın iradesi artık tamamen teokratik bir nitelik kazanmıştı. Yüzyıllar boyunca süren bu yönetim şekli, şüphesiz ki milletin haklarına el koyan, millî egemenliği bir kişiye devreden yönetim biçimiydi. I. ve II. Meşrutiyet devrimleriyle açılan meclisler uzun süre yaşamamış, millet egemenliğini yine padişah ve halife sıfatını taşıyan kişi elinde tutmuştu. Bu yönetim şekli yüzünden milletin uğradığı kayıplar, düşünülemeyecek kadar çoktu. Varlığını korumak için bir anlamda bilgisizlik ve bağnazlığı da beraberinde sürükleyen bu yönetim, son zamanlarda milletimiz için gerçekten en zararlı bir düşman haline gelmişti.
Nihayet, bu yönetimin düşmanlarla anlaşarak Millî Mücadele'yi baltalama girişimleri ve sonunda Sevr Antlaşması'nı imzalayarak milleti idama mahkûm edişi, padişahlık rejimini, memlekete ihanete kadar götürmüştü. Bütün bu kötülüklere karşın, Anadolu'da Büyük Zafer kazanıldıktan sonra, Padişah'ın ve onun hükümetinin zafere ortakmış gibi İtilâf Devletleri tarafından barış görüşmelerine davet edilmesi, bu rejimin bir an önce kaldırılmasını zorunluk haline getirdi. Esasen bütün çağdaş devletler, birey ya da zümre egemenliğine dayanan yönetimlerden kurtularak millî egemenliğe dayalı cumhuriyete gidiyordu. Yeni Türk Devleti'nin de bu yönetimi benimsemesi doğaldı. 1 Kasım 1922 tarihinde Büyük Millet Meclisi, verdiği tarihî kararla saltanatla hilâfeti birbirinden ayırarak saltanata son verdi.
Saltanatın kaldırılmasıyla, padişahlık rejimi tarihe karışıyor, Türk milletinin yönetimi ve alın yazısı hiçbir kayıt ve şart tanımaksızın kendisine bırakılıyordu.