Tam Sürümü Görüntüle : Galatasaray Tarihi
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:18 PM
GÜL BABA
Her büyük kuruluşun başlangıcı çok defa kesin belgeye dayanmayan efsanelerle anlatılır. Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında da Gül Baba Efsanesi vardır.. Ama Gül Baba gerçektir.
Galatasaray Lisesi’nin koltuk kapısı yanından Yeni Çarşı Caddesi’nden yokuş aşağıi Tophane’ye doğru inerken, eskiden merdivenli, şimdi dik yokuşun ortasında sağ tarafta, birkaç ağacın bulunduğu açıklıkta Gül Baba’nın mezarı vardır.
Kitabesinde; "Tarikat-ı aliyye meyayık-ı kiramından GÜL BABA hazretlerinin Türbe-i Şerifi ' ’ittisalinde Acı Çeşmeli Akdemce 1285 senesi tarihinde türbedarı bulunan merhum Pirinççi Tahir Efendi namına bina ve inşaasına olup, muahharen dahi zaman himmetiyle çeşme-i harap, mail-i turap olduğundan, türbedarı mümailleyhin mahdumu Pirinççi İbrahim Efendi berdi himmet ederek müceddeten bina ve ihya edildiği hayratıdır. Sene 1287 - Miladi 1870" yazmaktadır.
Bu kitabe, 1968 yılında mektebin lise olarak kuruluşunun yüzüncü yıl kutlamaları sırasında, Galatasaraylılar Derneği tarafından tesis ve teşvik edilen Yüzüncü Yılı Kutlama Derneği tarafından lahtin bakım ve tamiri sırasında tespit edilmiştir.
Galata Sarayı'nın başlangıcı hakkında Gül Baba Efsanesi vardır.
Tarihlerin 2. Beyazit zamanında belirttiği, yukarıda türbesinin olduğu yeri belirtilenden başka, bir de Macaristan’da, Budapeşte’de Gül Baba Türbesi vardır. Kanuni Sultan Süleyman’ın, muhteşem bir merasimle cenaze töreninde hazır bulunduğu Gül Baba’nın Kanuni’nin büyükbabası 2. Bayezit zamanındaki Galata Saray'ının kurulmasına amil olan Gül Baba ile aynı kişi olup olmadığı belli değildir. Yalnız Budapeşte'de muhteşem cenaze merasimi yapılan Gül Baba'nın fevkalade yaşlı ve Kanuni Sultan Süleyman'a ata yadigarı bir ulu kişi olduğu kesindir.
GALATA SARAYI’NIN TESİS VE İCADI
Asrı Bayezit Han-ı saniye kadar, Galata, Perşembe Pazarı’nın VOYVODA KONAĞI’ndan yukarısı sayd-ü şikare çesban, cebeli cengelistan olmasıyla Bayezid Han-ı sani hazretleri avene-i civanide (avda) mevsim-i şitada bu şahsarı vehalzarda bir gün tesayyuda tasaddi buyurduklarında, esna-i tek-u püde tesir-i şideti bad-ü bertten bihuzur olarak, teshini vücud edecek bir mahal cüstücusunda iken, Tophane'den Beyoğlu'na doğru çıkan ve Galata Sarayı'nda canibinde Boğazkesen sahrasında bulunan bir kulübe derununda taze gül fidanları içinde bir aziz-i mütabbidin aram-ı meşduu hümayunları cihetiyle, ülfet-ü azizden mahzuniyet hasıl olarak, azizi müşarün-ü leyhe (Gül Baba) bir dilhahınız var mıdır? buyurduklarında cevaben:
"Padişahım şu zirveciğe bir mekteb-i irfan tesis-ü tertip buyur da orada okuyup yazanları, hizmet-i hümayununda istihdam eyle vakten minelevkat devletine lazım olur " cevabıyla, eliyle gösterdiği otuz bin zira’dan ziyade olan arsanın etrafına duvar çekilerek bir cami-i şerif ile ikişer yüz adamı istiab eder üç koğuş ve her koğuşa birer hamam ve zabit dairesi ve mutfak inşa ve... Galata Saray ağası nasp ve tayin... Ve bidayet dersleri hocalığına müşarün-ü leyh Gül Baba'yı tayin eder... Ve Galata Saray'ı Enderun-u Hümayun'a ikinci ve Saray-ı Hümayundaki küçük oda birinci Mekteb-i İdadi ittihaz ve bakiye-i kanunlarının İKMALİNE ASR-I SÜLEYMAN-I HANİ de ikmaline ağaz olunmuştur.
(Tarih-i Ata’dan anlaşıldığına göre Kanuni Sultan Süleyman, Gül Baba’nın Budapeşte’de vefatında, kendisine tarihlere geçecek bir cenaze töreni yaptırarak GALATA SARAYI’ nın varoluş ve yönetim kurallarını koymuştur.)
Galata Saray’ı bir enderun okuludur. İdadi, yani orta öğretim yaptıktan bir de Edirne Sarayı vardır. Buralarda yetişen öğrencilerden başarılı olanlar Topkapı Sarayı’ndaki Enderun’a alınır, oradaki tahsillerini tamamlayınca askeri ve mülki görevlere tayin olunur veya Merkezi hükümette, Saray’da görev alırlardı.
2. Mahmut zamanında vaka-i hayriye denilen yeniçeriliğin kaldırılmasına kadar devletin yönetim elemanları bu okullardan yetişirlerdi. Galata Sarayı’nda eğitim, anlamı 18. yüzyılda Fransız ihti-lalinde tanımlanan, LAİK idi. Evliya Çelebi meşhur "Seyahatname'sinde İstanbul'un madenlerini anlatırken, GÜL BABA'dan bahsetmiştir.
"Madeni isna aşer, Tophane kasabası ensesinde Galata Sarayı namıyla mevsuf ve maruf saray-i padişahının altında eski İslambol namıyla muttasıl madenden hasıl olur ki cemi dünyada eski İslambol demiri deyu meşhur olmuştur. Amma mekanından bir ferdin dahi haberi yoktur. Ta! Vizendon nam kralın zamanında hazreti Hızır Ayasofya'nın mimarı iken anın ilkasıyla bulunup Ayasofya'nın cemi hadid (demir) mühimmatı ve levazımatı ve tavuk pazarındaki dikili taşın bentleri, bilcümle mazkurun haddi İslambol'dur. Ta ki Bayezid-i veli zamanında raygan olup hüddamları haddi halis ihraç ederlerdi. (halis demir çıkarılırdı.) Sultan Bayezid-i veli derviş nihad padişah-i ebuteslim olmakla bu maadine her bar gelip abu havasından hazzedip bir kaç kere habir muallimler ile ol cayu mahudda yatıp bir kaç defa o mahalli latifte Hazreti risaleti menamında görüp hazreti risaletin talimiyle anda bir dar-ı şifa ve tahsil-i ulum için bir medrese inşa edip her kim anda bir kerre bismillah dediyse müfessirin ve muhaddisinden ulu kimseler olurdu, ahir-ı kar sarayı has olup hüddam ve gımana has kılınıp...."
Evliya Çelebi'nin pek belirgin olan mübalağa sanatını ve olayları bazen çarpıtıp kendi görüşüne göre anlatmasını hoş görürsek, burada önemli olan, İstanbul'daki madenlerden bahsederken konuyu Galata Sarayı'na getirmesidir. Semte adını veren GALATA ismi yakın zamanlara kadar açıklanamamıştır. İngiltere, Southampton Üniversitesi Arkeoloji Bölümü'nde Dr. Anne Ross'ın çalışmaları konuya açıklık getirmiş CELT-KELT'ler ve, veya yayıldıkları Avrupa'da aldıkları isimlerle GAUL'ler, GALCYA'lılar, GALAT/aianlar hakkında kesin bilgiler sahibi olmamıza olanak sağlamıştır.
Galatasaray Lisesi ön bahçesi... Atatürk'ün okulumuza imzalayarak verdiği resmindeki GALATA SARAY'a yazısında SARAY kelimesi Osmanlılarda süslü, içinde padişahın haremiyle yaşadığı yer anlamında değil, hükümet işlerinin görüldüğü, idare yeri anlamındadır.
Nitekim Fatih'in yaptırdığı Topkapı Sarayı; Kanuni Sultan Süleyman, Haremi buraya taşıyıncaya kadar yalnız devlet işlerinin görüldüğü idare merkezi ve yüksek derece Enderun okuluydu. Edirne Sarayı ve Galata Sarayı orta derecede (idadi) Enderun okullarıydı. Böylece Atatürk'ün okulumuza imzalayarak verdiği resimde yazdığı gibi; GALATA SARAYI adının ne olduğu açıklanmış bulunuyor.
GÜL BABA
Sultan bu ya ,pek fazla sıkılmış bir gün,
Durmuş bakınıyorken sarayından göğe üzgün,
Sadrazamı hürmetle eğilmiş önünde,
-Sultanımızın neşesi pek yoksa bugün de ,
-Sis örtüleri altında o haşmetle uyurken,
Seyreylesek İstanbul'u yüksek tepelerden,
Eğlenceli olmazmı çıkıp kırda gezinsek!
Vaktiyle , o Türk aslanı Sultanımızın,pek
Çok sevdiğibir kır atı varmış,ona binmiş,
Geç vakte kadar kırda veziriyle gezinmiş.
Lakin,yarı sarhoşluğa düşmüş birden,
Sultan çok uzaktan dolu dizgin geçerken,
Dizginleri çekmiş ve durup şöylece bir dem ,
Sadrazama sormuş:
-Nerden geçti ki meltem ,
Mest olmuş eserken,ediyor insanı sarhoş,
Bir kokla geçen rayihalar bakne kadar hoş !
Sadrazam gülmüş ve :
Yakınlarda demiş,bir
Gül bahçesi vardır,hele gayet güzeldir.
Şayet yüze Sultanımız arzu buyurursa...
-Elbet gidelim,hem bakalım , sahibi varsa ,
-Sohbet ederiz onla biraz!
Sonra da bir an :
Atlar yine birdenbire mahmuzlandıktan!
Yaydan kopan oklar gibi rüzgarları yarmış,
Çok geçmeden atlar,o güzel bahçeye varmış.
Bir bahçe ki : örtmüş yer her yerde çiçekler...
Bir bahçe ki :boynunda büküklük minecikler...
Bir bahçe ki : güller bile sarmaş dolaş olmuş...
Sultan bu güzellikleri görmüş ve şaşırmış,
-Gül bahçesi ,lakin ne zamandan? diye sormuş.
Bir noktaya dalgın,bakıyormuş,gibi sanki,
Sadrazam hülya dolu gözlerle demiş ki :
-Vaktiyle bu çıplak tepenin sahibi yokmuş,
Rüzgarlar esermiş gece çılgın gibi yaz kış,
Kuşlar üşüşüp dallara bir mesken ararken,
Sağnak gibi şimşekler inermiş kara gökten,
Bir yemyeşil atlasla döşenmiş yine her yer,
Birgün yine cennet gibi süslenmiş o yerler.
Narin o fidanlardaki dallarla örtülmüş.
Bahçeyle artık bu toprakların yüzü gülmüş.
Lakin,bu güzel bahçede bir "Gül Baba" varmış,
Derler ki o mecnun gibi yalnızca yaşarmış.
-Gelsin bakalım söylediğin "Gül Baba " kimmiş?
Hayhay! diyerek Vezir atından yer einmiş.
Güller arasından ,daracık yolda yürürken,
-Munis ve şefkatli bakışlarla ilerden,
Örtülmüşe benzer gibi sakin başı karla,
Bakmış geliyor "Gül Baba" bir nurlu vakarla!
Yetmiş yaşı alnında asaletle yanarken,
İnsan onu hep indi sanırmış yere gökten.
Sadrazam koşmuş ve demiş:
-Gül Baba! Sultan,
Kalkıp bir seni, görmek için geldi uzaktan.
-Hayhay! diyerek vezri atından yere inmiş.
Bak! kendisi üstünde atın,gel ! seni bekler.
Sultan da ,o haşmet ile gelirken gülerek der:
-Güller ne güzel,onları hep sen mi büyüttün ?
-Elbet diyerek"Gül Baba" dallardaki süzgün,
Munis sarı güllere tutup kırmızılardan,
Kesmiş iki gül,sonra demiş:
-Ey Yüce Sultan!
-İstersen anılmak yine rahmetle eğer hep,
Yaptır bu büyük bahçeme bir koskoca mektep.
Millet ve vatan uğruna binlerce evlat,
Her an seni elbet çalışırken edecek yad !
Güllerdeki renkler de onun arması olsun !
İsmim de benim,böylece rahmetle anılsın !
Ey "Gül Baba" herşeyde sesinden var akisler,
Herşey bize hala bu güzel kıssayı söyler...
Yıllarca senin bahsini etsek,yine pek az,
Zira,bu güzel kıssa şu mısralara sığmaz !
Bizler yine rahmetle anarken seni artık,
Mermerden olan kabrini güllerle donattık.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:19 PM
Mekteb-i Sultani
--------------------------------------------------------------------------------
GALATA SARAYI ENDERUN OKULU 1481-1826
Fatih, Avrupa'daki Rönesans hareketinin farkındaydı, Enderun Okulları (Saray Mektepleri) Rönesans'a ayak uymak amacıyla kurulmuştu. 2. Bayezit, güzel bir raslantı ile Galata'da, Tophane'nin sırtlarındaki demir madenleri civarında Gül Baba'ya rastlayıp konuşması sonucu Galata tepesinde Galata Sarayı Enderun Okulu'nu yaptırdı ve Gül Baba da ilk hocalardan biri oldu. Gül Baba'nın bektaşi dedesi olması, Bektaşi kültür ve felsefesinin Galatasaray'da daima etkin olmasına yolaçmıştır. Gül Baba, Kanuni Sultan Süleyman devrine kadar yaşamış, Budapeşte'nin fethinden sonra orada vefat etmiş, cenazesi muhteşem olmuş, Sultan Süleyman tabutunu taşımış iç organları Budapeşte'deki zaviyesine yaptırılan bir türbeye, tahnit edilen vücudu da istanbul'a getirilerek Galatasaray'ın altındaki zaviyesi yanındaki mezarına tevdi edilmiştir. Mektep binası bugünkü şekliyle (ön avludaki yan kollar hariç), Sultan Süleyman tarafından, kanunnameleri yenilenerek, Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. 1907 yangınından sonra Galatasaray mezunu Mimar Vedat ve o zamanki Ermeni başmimar tarafından bugünkü haline getirilmiştir.
GALATA SARAYI TIBBİYE-İ ADLİYE-İ ŞAHANE 1831 - 1862
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından sonra Galata Sarayı 2. Mahmut tarafından Tıbbiye Mektebi olarak açılmıştır. Öğretim Fransızca, Fransız hocalar tarafından yapılır olmuş. O zamanki dış kapı farklıdır ve bugünkü dış kapı Sultan Abdülaziz zamanında Galatasaray Sultanisi 1868'de açılırken yaptırılmıştır.
GALATA SARAYI SULTANİSİ 1867 - 1923
Galata Sarayı, Sultan Abdülmecit zamanında, Tıbbiye Gülhane'ye taşındıktan sonra boş kalmış, bir ara askeri idadi olarak kullanılmıştı. 1867'de Abdülaziz'in Avrupa'yı ziyaretinde 3. Napolyon ile yapılan görüşmeler sonucu Sadrazam Âli Paşa, Fuat Paşa ve Saffet Paşa'nın gayretleriyle bina tamir ettirilmiştir. Bugünkü ana giriş kapısı da o zaman yaptırılır. Fransa'dan hocalar, ders araçları getirilmiş, mektep binası alnına Fransa'dan getirilen büyük saat konulmuş, böylece Türkiye'de ilk alafranga saat uygulaması Galatasaray'da başlamıştır. 1 Eylül 1868 günü Mr. De Salve müdürlüğünde Fransızca öğretim yapmak üzere Galata Sarayı Sultanisi açılır. Çok kıymetli Türk hocalar da Türkçe dersleri vermek için mektebe gelirler. Bu tarihten sonra Galatasaray, Türkiye'de bir ilkler kurumu haline gelmeye başlar. 1871'de Fransa'daki 3. Napolyon'un Alman yenilgisi ve Paris Komünü olayları mektep tarafından yakından takip edilir. Önce Fransa'daki bu karışıklıklar, sonra Balkan, 1. Dünya ve İstiklal savaşları mektebi oldukça etkiler. Pek çok Galatasaraylı şehit ve gazi olurlar. Atatürk'ün Galatasaray'a ilgisi 1914-15 yıllarında başlar. 1923'de Cumhuriyetin ilanında Galatasaraylı izciler, başlarında oymak beyi Adnan Akıska ile Ankara'ya giderler, Atatürk de 1930 ve 1933 yıllarında iki defa Galatasaray'ı ziyaret ve teftiş ederek kutlar ve imzalı resmini hediye eder.
Gül Baba'yla Bektaşi kültürünü, Tevfik Fikret'le çağdaşlık ve batılılığı, Fransız kültürüyle özgürlüğü benimseyen Galatasaray, Atatürkçülüğün de sarsılmaz kalelerinden biri olmuştur.
RUŞEN EŞREF ANLATIYOR
GALATASARAY'DA İLK FUTBOL VE MISIRLI MEHMET ALİ
Mektebin üçüncü sınıfına gelmiştik. Oyun bahçemiz sınıfların arka tarafına gelen büyük bahçe idi. Burada mektebin mutfağına açılır bir küçük kapı olduğu gibi, müdürün bahçesinde bir yol vardı. Üç arkadaş ben, Ali Rauf ve Küçük Ali -sonradan Kabak Ali diye meşhur olan Galatasaray kulübünün meşhur oyuncularındandı- bir tenis topu almış, aramızda oynardık. Bazı arkadaşlar gelirler, bizim kedi yavruları gibi, atlaya, zıplaya sağa sola koşa dolaşa, hatta bazan da düşe kalka oynaşımızı seyrederlerdi... Bir gün, hemen daima, iki eli pantalonunun iki cebinde gezen, yaz kış palto giymeyen Mısırlı Mehmet Ali de yanımıza geldi. Mehmet Ali kısa boylu, geniş göğüslü, çelik pazılı bir gençti. Gençti diyorum, çünkü çocukluk çağını çoktan geçirmişti. Bir gözü kör olduğu için siyah gözlük kullanırdı. Arkadaşları arasında da 'Kör Ali, Kör Mehmet Ali' diye anılırdı. Ama bun kimse yüzüne karşı söyleyemezdi. Diyebilirim ki, mektebin en kuvvetli genciydi. Tabii hallerinde çok sakin, hatta hareketsizdi. Mütalaa salonunda ve sınıflarda yeri en son sıra idi. Orada başını önüne eğer, okur mu, düşünür mü, uyur mu? Kimse bilmezdi. Kimseyle konuşmazdı. Şakayı sevmezdi. Gece, yattığı demir karyolanın bütün demirlerini kırar, koparırdı. Bu onun için bir jimnastik, bir ekzersizdi. En çok sevdiği ders, kuvvetini gösterebildiği jimnastik dersleriydi. Deli lakabiyle müştehir jimnastik hocamız Faik Bey'in de pek sevgilisi idi. Mehmet Ali'nin, jimnastik salonunda, büyük bir muvaffakıyetle kullanamadığı alet yoktu. En ağır gülleyi o kaldırır, hem de zahmetsizce kaldırırdı. Barre fixe, barre parallèlle'de asma merdivende, asma sütunlarda yapmadığı marifetler yoktu. Çift koluyla, tek koluyla kuvvet gösterileri yapar, herkesi hayret, Faik Beyi de meserret içinde bırakırdı. Bu sakin, bu sessiz delikanlının bir mubassırı dövüp hapse girmediği gün de yok gibiydi. Kendisine cezası bildirildiği zaman fesi arkasına atılmış, gömleğinin ön düğmeleri çözülmüş, kendisi de yere çakılmış bir çelik heykel gibi dimdik, sessiz ve hareketsiz dururdu. Onun bu acı kuvvetini adamakıllı tatmış oldukları halde, yine kendilerini tutamıyan talebesi arasında gösteriş yapmak istiyen, külhanbeyi tabiatlı Rum maitre d'étude'ler surveilant'lar da vardı. Bunların da ekserisi palikarya Rumlardı. Mehmet Ali bizim top oyunumuzla ilgilenmeye başlamıştı. Bir ara o da iştirak etti. Biz üç arkadaş, imkanı yoktu onun ayağından topu alamıyorduk. O, çeki taş gibi ağır adam, fare ile oynayan bir kedi çevikliğiyle topu önümüzde fırıl fırıl döndürüyordu. Bir gün bize: 'Bir küçük futbol alınız da, size futbol oynamayı öğreteyim!' dedi. Biz o zamana kadar futbolu bilmiyorduk. O zaman, spor edevatı satan bir İngiliz mağazası vardı. Oradan bir topla bir pompa aldı. Futbol başlamıştı. Biz üç arkadaş ve Mehmet Ali top oyununa girişmiştik. O bize ayakların nasıl kullanılacağını, ayağın iç ve dış yanları ile topun nasıl idare edileceğini, havadan hızla gelen topun derhal yerde nasıl durdurulacağını, o hızla inen topun ufkî bir şekilde, derhal, kaleye nasıl atılacağını, karşınıza gelen muhasımın elinden topun nasıl kurtarılacağını, ya iki tarafındaki arkadaşlardan birine, yahut ileride hatta bazan da gerideki arkadaşa nasıl aktarılacağını, öndeki topu ayak vasıtasiyle kaldırıp başla nasıl vurulup ileri atılacağını, havadan hızla gelen topu arkadan topukla vurarak nasıl öne alınacağını, hasılı, futbolla ilgili binbir oyunu bize öğretiyordu... Bazan biz kalede duruyorduk, o şut atıyordu, tutmak ne mümkündü? Bazan o, kalede duruyordu, biz şut atıyorduk. Geçirmek ne mümkündü. Mehmet Ali topa elle hemen hiç dokunmazdı. Hatta kaleden atarken bile ayağının ucuyla usulca kaldırdığı topa öyle bir vuruş vururdu ki, top gülle gibi fırlar giderdi. Karşısında durmağa kimse cesaret edemezdi. Bize, topa vuruşun çeşitli şekillerini gösterip öğrettikten sonra tek kale teşkil etmemizi söyledi. Yeni katılan birkaç arkadaşla tek kale kurduk. Kendisi kaleye geçti. O çeviklikle kalece pek, pek az bulunurdu. Topu öyle idare ediyordu ki, biz hayrette kalıyorduk! Hem de tek gözüyle... Bazan da bizlerden birimiz kaleye geçiyorduk, o bize şut atmanın tekniklerini gösteriyorduk. Fakat onun attığın şutun karşısında kim durabilirdi? Top kaleciyle beraber ağlara takılır... Gün geçtikçe top hevesi artmağa, yeni yeni oyuncular katılmaya başladı. Fakat çığırından da çıkmıştı. Bir kör döğüşü halini almıştı. Oyundan çekilen ve bir zamanlar, oynayanları uzaktan seyreden Mehmet Ali oyundan tamamiyle çekilmişti. Ondan sonra da onun ne olduğunu hatırlayamıyorum.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:19 PM
a mektepten çıktı, yahud da çıkarıldı. Fakat, ondan yadigar kalan futbol şekillenmeye başladı. Doğrusunu söylemek icap ederse oyunlar onun gösterdiği nizam ve intizamdan usul ve kaideden uzaklaşmıştı. Önceleri bir curcuna haline gelen oyunlara iştirak eden ve bir zenci Abdülmuttalib vardı ki, gözlüklüydü. Son derece miyoptu. Topa vuracağı zaman gözlüğünü eline alır, gözlerini kapar, Allah'a sığınır, bir domuz topu gibi kaldırır kendini boşluğa atardı. Artık tekme kimin kısmeti ise ona rastgelirdi. Çok zaman top yerine, karşısına çıkanın çenesini bulurdu, çenesi kırılan, bacağı sakatlanan haline şükrederdi. Oyunlar öyle bir hal almıştı ki, tasvir ve tasavvuru mümkün değildi. Ne rüzgar, ne yağmur, ne kar bu çılgınlar fırtınasını dindiremezdi. Derslere, hatta yemeklere toz, toprak, çamur içinde girer, bunda da hiçbir mahzur görmezdik... Nihayet, sabah, öğle ve akşam, büyük teneffüslerde, kunduracının yanına koşar, ayakkabılarımızı, pantolonlarımızı değiştirir, bahçeye öyle fırlardık. Başka çare bulamamıştık... Sonraları Bazar Alman'da satılmaya başlanan defter sabunlar imdadımıza yetişmişti. Oyun biter bitmez, çeşmelere koşar, defterden kopardığımız birkaç yaprak sabunla elimizi, yüzümüzü yıkardık. Allah yıkamak eylesin!...
Hiç olmazsa çamurun kabası giderdi. Futbol gittikçe genişliyor ve kuvvetleniyordu. Fakat biraz da tatonmant'larla... İleride Galatasaray kulübünü teşkil edecek olan elemanlar da görünmeye başlamışlardı:
İç Robensonlar, Kürt Celal, Sütlaç Bekir, Emin Bülend, Küçük Ali, Ali Sami, Ayı Nikolof, Sütçü Milo.
Robensonların en büyüğü Yakup hakikaten de, sade yaşça değil, boyca da en büyükleri idi. Fakat çapaçulca bir gençti. Gençti diyorum, çünkü çocukluk çağını çoktan geçirmişti. Ortancaları, Abdürrahman, en ağır başlıları idi. Küçükleri Ahmet Robenson en sevimli, en cana yakın en hareketlileriydi. Daha küçük kardeşleri olduğu da söylenirdi. Ben onu hiç tanımıyorum. Bunlar aslen İngilizdiler. İhtida etmiş, Türkleşmişlerdi. Belli idi ki, futbola da bir dereceye kadar vakıftılar... Kürt Celal, çok canlı, çok şirin, çok sevimli, çok da kuvvetli bir arkadaştı. Oyunda daima ileri, daima ileri giderdi. Gerilediği görülmemişti. Topu ayağıyla karşısındakini de omuzları veya gödesiyle sürer ***ürürdü. Zaten, söylediğim gibi, bu ilk toplu oyunlar intizamlı, tertipli, kaideli birer oyun olmaktan ziyade, sür gitsin oyunlarıydı. Kürt Celal, yazı hocamız Kürt Ahmet Efendinin küçük kardeşi idi. Ahmet Efendi, ne kadar karanlık, ne kadar ağır, ne kadar durgun idiyse Celal de o kadar neş'eli, o kadar çevik, o kadar hareketli idi. Biçare, Balkan harbinde şehit olan fedakar, vatanperver arkadaşlarımızdandı. Sütlaç Bekir, müdür Abdurrahman Beyin odacısı Mehmet Ağa'nın küçük oğluydu. Çiçek bozuğu olduğu için arkadaşları kendisine Sütlaç Bekir derlerdi. Çok mûnis, çok uysal, çok sevimli, çok hatırşinas, çok candan bir arkadaştı. Güçlü, kuvvetli ve gürbüzdü. Emin Bülend, Macar Ömer Paşa'nın oğlu veya torunuydu. Çok mert, çok kuvvetli, sporsever, yüksek sesli, hareketli, kızıla çalar sarışın renkli, çok terbiyeli bir arkadaştı. Vakit vakit şiir de yazardı. Galatasaray ilk futbol takımının kıymetli elemanlarındandı. Mektepten mezun olduktan sonra, Tevfik Fikret merhumun mektep müdürlüğü zamanında, Galatasaray'da, bilhassa ilk başlıyan çocuklara hoca olmuştu. Orada tekrar buluşmuştuk. Son derece idealist, son derece milliyetperver, ateşli bir gençti. Küçük Ali Çerkezdi. Çevik, süratli, kuvvetli bir arkadaştı. Mehmet Ali ile çalıştığımız zaman o da beraberdi. O, sonradan kulübe girmiş ve esaslı bir eleman olmuştu. Zaten saçsız denecek kadar seyrek saçlı olduğundan başını ustura ile traş ettirirdi. Ali Sami ile karıştırılmaması için Küçük Ali denirken arkadaşları arasında adı Kabak Ali kalmıştı. Ali Sami, koşmak, oynamak, bağırıp çağırmaktan hoşlanmaz, zayıf uzunca boylu, çok nazik ve terbiyeli bir arkadaştı. Oyununda iş yoktu. Mektepteki oyunlarda birkaç defa kaleci durmuş, büyük bir iş görememişti. Fakat idare hussunda muvaffakiyetliydi. Arkadaşları bir araya getirir, nizam ve intizam temin ederdi.
Nitekim, Galatasaray Kulübü teessüs ettiği zaman da idareciliği ile temayüz etmiş, kulübün reisi olmuştu. Denizciliğe de maildi. Kulübün denizcilik kısmında, gemicilerin kullandıkları ip düğümlerinin çeşitlerini gösterir koleksiyonlar yapmıştı. Beni, müzelerini gezmeye çağırdığı zaman, bütün bunları ve aldıkları kupaları göstermişti. Mektepte iken, biz onunla öğle tatilleri bir saat kadar süren Cuma günleri oynamak için, anfiteatr'da yapılan din derslerinde futbol dikerdik. Mektepten çıkmaya müsaade etmedikleri için, yeni futbol alamaz, eskilerinin işe yarar kısımlarını ayırır, çifte dikişle, yani kunduracı dikişiyle, birbirlerine ekleyip dikerdik ve oynanılabilecek bir futbol meydana getirirdik.
Ayı Nikolof, Bulgardı. Hakikaten de ayıya benzerdi. Hemen hemen hiç boynu, yok gibiydi. Kafası boyunsuz olarak gödesine yapışmış hissini verirdi. Geniş omuzlu, çıkık göğüslü, domuz gibi kuvvetli, fakat korkak bir gençti. Kürt Celal onun celladı idi. Hiç arkasını bırakmaz, rastgeldiği yerde yan yan çarparak itip kakıştırmaktan anlatılmaz bir zevk alırdı. O da hem gözleri, hem sözleriyle yalvarır, Kürdün elinden yakasını kurtamaya uğraşırık. Futbolu fena oynamazdı.
Sütçü Milo, Karadağlı idi. Çocuklar kendisine Sütçü lakabını koymuşlardı. Uzun boylu, kuvvetli, yüzü gülmez bir gençti. Bu da Celal'den Şeytandan yılar gibi yılardı... Daha sonradan oyuna katılanlar çok olmuştu. Bu suretle de bir iki tim meydana gelmiş bulunuyordu.
Galatasaray futbolu, lise hudutları dışına da taşmıştı. Biz o zamanlar daha , teşekkül eden kulübe iştirak edememiştik. Yeni vazifeler, bizi bu iştirakten alıkoymuştu. Mektepte iken futbol bir ihtiras halinde bütün talebeye sirayete başlamıştı. Tatil günlerinde harice taşan bu sirayet, mektep zamanlarında bir hastalık halindeydi. Top lastikleri patlayıp tamir edilemez hale gelince mektebin duvarlarından aşıp yeni bir lastik veya bir top tedarik edilemeyince meşin topun içine paçavralar doldurularak oynamaya kadar varılıyordu.
Hele yağmurlu zamanlarda... Kurşunla doldurulmuşa benziyen topa vurmaya çalışan ayakların, bacakların, onu tutmaya çalışan kolların, hele öpüşme felaketine uğrayan yüzlerin iler tutar, görür, görülür hali kalmıyordu. Karşılıklı tekme düelloları yüzünden ayaktan, bacaktan mahrum kalmak, hatta tahammülü olmayan birkaç arkadaş da hayatlarını kaybetmek bedbahtlığına uğramıştı... En çok keyfimize giden zamanlar tatil zamanları ve cuma günleri öğle teneffüsleri idi. Bu teneffüsler cuma namazı münasebetiyle bir saat devam ederdi. Ama camiye gitmek mecburiyeti çok zaman oyundan da mahrum ederdi. Bu namaz işlerine bakan, pek de okur yazar takımından olmadığı için Necip Ağa diye anılan ihtiyar, fakat dinç ve inatçı bir adamcağızdı. Arkadaşlar onu her seferinde yeni bir oyunla faka bastırdıklarından hiçbir şeye de inanmaz olmuştu. Kah hastalık, kah medh ü sena ederek binbir sebep icad ederek izin koparmak çareleri ararlardı.
Bir Cuma günü, arkadaşımız Feyhaman, yağlı boya ile koluna büyük, kanlı, irinli bir yara şekli yaptı. Boyalar da tamamen kurumadan kocaman bir bezle sardık, iki arkadaş da kollarına girerek Necip Ağa'nın önüne kadar ***ürdük. Feyhaman yüzünü, gözünü buruşturarak ıstırap alametleri gösteriyor biz de
kendisine acır bir halde görünüyorduk. Bu halde ne namaz kılabilmesine, ne de hatta abdest alabilmesine imkan olmadığını söyledik. Feyhaman ahlar, oflarla sızlanıyor, büyük ıstırap çekiyormuş gibi görünüyordu.
Necip Ağa bu gibi oyunlarla kaşarlanmış, hiçbir şeye inanmaz olmuş, ihtiyar bir kurttu. Şüpheli bir sesle: 'Açın bakayım! deyince biz hemen büyük teessürler ve ihtimamlarla yaranın sargısını açmaya başladık.
Sargı sona gelince kandan, irinden berbad hale gelmiş yara meydana çıkıverdi. Necip Ağa manzaradan fenalaşmıştı; ona 'Kapa! Kapa!', bize de '***ürün!' diye bağırdı. Keyfimize pâyan yoktu. Oyunumuz tamamiyle muvaffak olmuştu. İyi ama yara Feyhaman'ındı. Onun yanında bulunan biz iki arkadaşın mazeretimiz neydi? Necip Ağa bunu düşünebilecek kafada değildi. Hemen onun yanından ayrılır ayrılmaz, Feyhaman kolundaki bağı çözüp attı. Boyaları çakı ile sıyırdı. Deli gibi kendimizi bahçeye attık.. Biraz sonra idi. Feyhaman havadan gelen topa yetişip tekmeyi savurmak üzere alabildiğine koşarken, kontrol için bahçe kapısından giriveren Necip Ağa ile kucak kucağa gelmez mi? Ağzı hayretten yarı açık kalan Necip Ağa 'Bre kafir! Hani yara?! Yara ne oldu?' deyince, biz yetiştik 'Görmüyor musunuz hocam! Çocuk can acısıdan, nasıl deli gibi sağa sola koşup duruyor. Bir türlü yerinde duramıyor!' dedik. Feyhaman çoktan kaçıp gitmişti. Biz de ayrıldık. Bu işe hiçbir mana veremiyen Necip Ağa, bir müddet aptal aptal baka
kaldı...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:19 PM
GALATASARAY’DA İLK FUTBOL
GALATASARAY LİSESİ’NDEN DOĞAN FUTBOL GELENEĞİ
Güven Sayın
Hepimizin, branşta isminden iftiharla bahsettiği Lisemizin, Türk futbolunun kuruluşunda oynayacağı önemli rolü, zamanının en iyi futbolcularından sayın hocamız Bekir Bircan'dan belirtmesini rica ettik. Kendisi bizi nezaketle karşıladı ve suallerimizi cevaplandırdı.
Aşağıda da görüleceği gibi, Türk olarak, Türkiyede ilk futbolu Galatasaray Lisesi talebeleri oynamış ve geliştirmişlerdir. İşte Hocamızın bu mevzuda anlattıkları:
- Galatasaraya futbolu ilk defa olarak 1900'de Kadıköy'deki ' Frère 'lerden gelip mektebimizin lise kısmına giren 425 Mustafa Bedri getirmiştir.
O zamanın futbolu, bugünkünden çok farklıydı. Her oyundan sonra bir sürü arkadaş hastanelik olurdu. Adeta Rugby oynar gibi!..
Okulda dolayısıyla Türkiye'de ilk futbol oynayanlar : 407 Ali Rana (Eski... milletvekili ve Tekel Bakanı),1085 Hasan Fikret (Galatasaray müdür-" sanisi, merhum), 65 Hüseyin Münir (merhum), 159 Mustafa Hayri (Banka Müdürü, merhum), 364 Refik Cevdet (eski Galatasaray öğretmeni), 889 Ali Sami (merhum).
Bu futbol iki sene kadar devam etti. İdare bu oyunu daima yasak ediyordu. Oyunlar yine Grand Cour'da oynanırdı. Oraya girmek haylice zor bir işti. Zaten orası bir spor merkezi olduğu kadar bir Forum'du da. Mektebin edebiyatçıları, matematikçileri orada toplanır, gizlice gelen gazeteler orada okunur ve fikir beyan edilirdi.
Bu bakımdan dışarıda kulüp kurmak gerekiyordu. 1903'te Ali Sami'nin teklifi üzerine kulüp kuruldu. İlk içtima Farisi Hocası merhum Macit Efendi'nin dersinde, anfide sıraların altında oldu. Biz de başkasınıflardan kaçıp oraya geldik.
Reis Ali Sami Yen; Katip Emin Bülent (merhum, şair); Kasadar Asım Tevfik oldu. İdareden korkularak kulübe Galatasaray ismi verilemiyordu. Arkadaşların bazıları Glorya, bazıları Odaks, bir kısmı da Kartal ismi üzerinde duruyorlardı. Sonunda Kartal ismi galip geldi. Kulübün ismi Kartal oldu. Bir kartalın açık ağzında bir top; damgamız da bu idi. İlk aidatımız olan yüzer parayı bununla topladık. Dışarıda egzersizlere ayrı ayrı giderdik. Zira Abdülhamid'in devrindeydik ve hür türlü toplantılar yasaktı. Bu idmanları şehir haricinde kırlarda yapardık.
İlk renk milli renkti: Kırmızı-beyaz. Fakat sonra hükümetin şiddetinden korkarak Sarı-siyahı kabul ettik. Toplantı yerlerimiz mektebin karşısındaki Bulgarın sütçü dükkanı, Kadıköy Kuşdili'nde muhallebici Anton'un dükkanı, bugünkü Fener stadının karşısında Lazar'ın kahvesiydi.
İlk egzersizi Kurbağalı derede yapıyorduk. Yanımıza iki kişinin yaklaştığını gördük. İlk önce hafiye zannederek korktuk. Fakat iyice yaklaşınca bunların o zamanki Moda-İngiliz kulübüne mensup adamlar olduklarını anladık. Onlar bize futbolun nasıl oynanacağını izah ettiler, ilk dersimiz bu oldu.
İkinci egzersizi kağıthane sırtlarında yapmak istedik. Arkadaşlardan Emin Bülent o hafta mektebe gelmemişti. Çamlıca'daki evine telgraf çektik. '-Pazar günü toplantı var, gel.' Bu telgrafı o zamanın sansürü derhal saraya bildirmiş. Nitekim top oynarken hafiyeler tarafından sarıldık. Durumu okul müdürü Abdurrahman Şeref Bey kurtardı. Saraya giderek bizim hakkımızda şefaatte bulundu.
Bir gün yine Kuşdilinde Moda İngiliz kulübünde bir antreman yaparken bu defa Kuşdili Komiseri polislerle oyun sahasına girdi. Biz Türkleri oyundan menederek kararkola ***ürdü. Karakolda katibimiz Emin Bülent Polisleri korkutmak için saraya mensup olduğumuzu söyleyerek onları tehtid etti. Böylece serbest
bırakıldık.
O zaman hiçbir Türk kulübü ve seyircisi yoktu. Mevcut kulüpler Moda-ingiliz kulübü, İmojen isminde İngiliz sefaret gemisinin tayfalarından mürekkep bir takım Kadıköy isminde Rum ve İngilizlerden kurulu bir diğer takım, nihayet tamamen Rumlardan teşekkül eden Elpis (esperans) idi.
Bunlarla yaptığımız maçlarda daima yeniliyorduk. O vakitler İstanbul'da çıkan Levant-Herald adlı bir İngilizce gazete bu maçların kritiğini yapıyordu. Fakat isim ve takımımızdan bahsedemez 'another club' diye yazardı. 'Saray' kelimesinden korkuluyordu. Bize Galatasaray isimini daha sonra halk taktı.
Moda'dan Horest Armitach isimli oyuncu bizim kulübe kaptan olarak geldi ve bize futbolu bütün incelikleriyle öğretmeye başladı.
İlk maçında Kadıköy'e 11'e karşı 8 golle yenilen Galatasaray nihayet, azimli çalışması sayesinde aynı takımı 4-0 kazanmaya muvaffak oldu. Bu arada mevcut bütün kulüpleri de yenerek şampiyon çıktı ve bunu üç sene devam ettirdi. (1908). Kulübün resmen tesisi 1905'tedir.
Bir gün, bir cumartesi, İstanbul tarafında geçmiştik. Şişman Yanko'nun mağazasının vitrinlerinde renkleri sarı ve kırmızı olan ve birbiri üzerine atılmış iki kumaş duruyordu. Hepimiz çok beğendik bu iki rengi... Fakat Emin Bülent'i bir türlü vitrinin önünden çekemiyorduk. 'İlle bu renkleri alalım. Sarı-kırmızı renk yeşil sahanın üzerinde! Bundan alası olamaz...' diyordu. Onun bu ısrarı üzerine kumaşları satın aldık ve diktirilmesi için de Ali Sami'ye devrettik. O da bunları ablalarına diktirdi. İşte Sarı-Kırmızı rengi alışımızın hikayesi...'
Bundan sonra Bekir Hoca'dan şu mahut 7-0'lık maçı nakletmesini rica ettik. Dudağında o zarif gülümseme ile anlatmaya başladı:
'-Yavaş yavaş başka kulüpler de kurulmaya başlamıştı. Fenerbahçe de bunların arasındaydı. Bir fırtınalı havada Fener'le Kadıköy'de maçımız vardı. Vapurlar güçlükle işliyordu. Çayıra vardığımızda takımda sadece yedi kişinin orada mevcut olduğunu gördük. Fener'e bu maçı tehir etmemizi rica ettik; kabul etmediler. Oynamazsanız bir seramonimizi yaparız, dediler. Kaptan Emin Bülent yedi kişilik takımı kurdu. O gün sakat olan Ali Sami'yi kaleye aldık. Saha çamurlu ve berbattı. Fakat bu mühim maçı, top kalemize bir kere
gelmemek üzere, 7-0 gibi açık bir farkla kazandık...
Galatasaray İstanbul şampiyonu olduktan sonra, Türkiye'de ilk defa olarak, yabancı bir takımı, Macarları, Temaşvar Üniversitesi Futbol Takımını davet ettik. Ve yine Türkiye'de ilk defa olarak dışarıya çıktık.Başlarımızda feslerle yaptığımız bu seyahatte önce Bükreş'te Romenleri rahat rahat yendik. Fakat
Maceristan'da iki mağlubiyetin yanısıra sadece birberaberlik koparabildik. Hele Peşte'deki son maçımızda 7-1 gibi acı bir mağlubiyete uğradık...
Avdette takımı kuvvetlendirmek için yeniden teşkilatlandırdık. Yine Galatasaray Kulübü Türkiye'de ilk olarak deniz sporlarını, hokey, halat çekme, boks, izcilik, aletli ve aletsiz jimnastiği getirmiş, memlekette ilk idman müsameresini vermiştir. Bu kulübün elemanları da yine ilk defa olarak Türk Futbol Teşkilatını kurmuşlardır.'
Okulumuzun, dolayısiyle Galatasaray Kulübünün futbol tarihçesini en yetkili bir ağızdan dinlerken, biz de o devri yaşar gibi olduk. Muhterem hocamıza mecmuamız adına teşekkür edip ayrılırken, dünkü futbolcularımızın muvaffakiyetini bügünkü arkadaşlarımızın hakkiyle devam ettirdiklerini düşünerek büyük bir haz duyduk.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
GALATASARAY FUTBOL (SPOR KULÜBÜNÜN KURULUŞU)
1- Kulübün kurucusu, 1 numaralı üyesi Ali Sami Yen; onbeş günde bir çıkan İdman Mecmuası'nın 15 Mayıs 1329 (1913) tarihli 1'inci sayısında kulübün kuruluş ve kuranları anlatırken memleketimizde ilk türk futbol kulübü olan Galatasaray 03.1321, 1905 teşrinievvelinde (Ekim) Sultanide talebeden Ali Sami Yen'in teşebbüsü ile
Emin Bülent Serdaoğlu
Asım Sonumut
Bekir Bircan Bey'lerin muavenetleri ile beş on kişilik bir heyet olarak vücut buldu denmektedir...
2- Bekir Bircan hocamız Galatasaray Mecmuasında kendisiyle yapılan röportajda kulübün kuruluşunu anlatırken,
'Bir kulüp kurmak gerekiyordu. 1903'de Ali Sami'nin teklifi üzerine kulüp kuruldu. İlk içtima farisi hocamız merhum Mecit efendinin dersinde Anfi'de sıraların altında oldu. (burası eskiden Grand Cour'a bakan Büyük anfi olsa gerek, sonradan müdür Ali Teoman tarafından iptal edilerek mutfağın üzerine inşa edilen yeni yerine taşınmıştır.) Bizde başka sınıftan kaçıp oraya geldik.
REİS : ALİ SAMİ YEN
KATİP : EMİN BİLENT SERDAROĞLU
KASADAR : ASIM TEVFİK SONUMUT oldu.
İdareden korkularak Galatasaray ismi verilemiyordu. .....ilk aidatımız olan yüzer parayı topladık..... Gizli toplantı yerlerimiz mektebin karşısındaki Bulgarın sütçü dükkanı, kuşdilinde muhallebici Andon'un dükkanı, bugünkü fener stadının karşısında Lezarın kahvesi.
Grand Cour'da futbolla ilgilenenler
425 Mustafa Betri
407 Ali Rana Tarhan
1085 Hasan Fikret
65 Hüseyin Münir
159 Mustafa Hayri
Refik Cevdet idiler.
1908 yılı mezunu 581 Ord. Pr. İsmail Hikmet Ertaylan
Arkadaşlarıyla kurmuş olduğu Tevfik Fikret derneğinin yayın organı Düşünce dergisinin içinde ayrıca forma halinde yayınlanmış bulunan YETMİŞ YILIN MASALI 83- 84- 87'inci sayfalarda, aynı dönemde mektepte bulunan İsmail Hikmet Ertaylan, futbol ile Galatasarayın tanışması ve kulübün kuruluşunu anlattığı yazısındaki isimler şunlardır:
Mısırlı Mehmet Ali, Ali Rauf, Üç Robenson Kardeşler, Kürt Celal (şehit olacak), Sütlaç Bekir (Bekir Hoca, yüzünde çiçek bozuğu izlerini bize hocalık yaparken 1940'ta da taşıyordu), Emin Bülent Serdaroğlu, Küçük Ali (Ali Sami'ye göre küçük olduğundan), Ali Sami Yen, Ayı Nikolof, Sütçü Milo.
Galatasaray kulübü 1903'te kurulmuştu. Devir Abdülhamit'in saltanat sürdüğü Mutlakiyet devri. Kulüpte Mecit efendinin dersinde sıraların altında gizlice kurulmuştu. Galatasaray ismi verilemiyordu. O zaman kurulu ekalliyet ve yabancılardan oluşan, Moda, Kadıköy kulüpleriyle maç yaparken halk tarafından ilk Futbol kulübüne Galatasaray dendi. Merkezi yoktu. Yazılar Galatasaray Lisesi'ne yazılıyor ve Ali Sami Bey'e Secraitaire diye hitap ediliyordu. 3 Mayıs 1909 tarihli yazıda görüldüğü gibi hafta tatili Pazar olduğu için Cuma günü talebenin mektepten çıkamıyacağı bildiriliyordu.
Kulübün kuruluşu 3 teşrin-i evvel 1321 (Ekim 1903).
Lokal; Mektep
Gayri resmi sütçü Andon
Andon, lezarin kahvesi İstiklal Cad. 91
Kalamışta Baux rivages (ev) 1913
Tescil Müze Üsküdar 1321 1903
Tescil Müze Beyoğlu 1329 1911
Tescil Vesika İsküdar 1331 1913
Basılı nizamname 1341 1923
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
Galatasaray 1923'e kadar Mektep takımıdır. Buna rağmen ekte görüldüğü gibi Nizamnamesi mevcuttur. 1903'ten beri aza giriş defter ve kara defterleri tutulmuştu. Yani Galatasaray kulübü hukuken Taazzuvlaşmış yeni müesseseleşmiştir. 1908 hatta 1910 yılına kadar kayıtları Fransızca tutulmakta, yazışmalar Fransızca yapılmaktadır. 1908 yılında ilk defa Şampiyon olmuş, bu nedenle mektep müdürü TEVFİK FİKRET'le şampiyon takım resmi çıkartmıştır.
15.08.1913 tarihli bir yazışmayla zamanın maarif vekili Ahmet Muhtar Bey (Galatasaray mezunu ve cemiyet kurucularından) Galatasaray Sultanisi ile İstanbul Sultanisi arasında kürek yarışı yapılması dileğini bildirir. Ali Sami Bey İngilizlerden birini bulur kürek çekmesini talebe çalışır ve 15.08.1913 pazar günü yarışı ilk Türk Kürekçileri Galatasaylılar kazanır. Kupayı Yusuf İzzeddin Efendinin elinden alırlar. Kupa müzede Galatasaray kulübü bölümünde diğer kupalarla birdir. 1923'e kadar alınan bütün kupalar böyledir.
1923'de Büyük Millet Meclisi hükümetinin yazısında izcilikle ilgisi yönünden buraya konmuştur.
24 Ocak 1914 3. sayılı kararı ile Galatasay kulübü Galatasaray Mezunin-i kadime cemiyeti riyasiyetine bir mektup yazıp iki derneğin aynı yerde kalmasının temini isteniyor, ikinci Reis Yusuf Razi Beyin menfi cevabı üzerine cemiyet reddedince Sosciata Operata İtalina binası cemiyete veriliyor ve kulüp Kalamış'taki kendisine tahsis edilen binaya yerleşiyor. Burayı da 21 Mart 1918'de sahibine bırakıp eşyaları toplayıp mektebe getirip teslim ediyordu. Böylece 1913'te tesis edilen Galatasaray Müzesi asli yeri olan mektebe bir daha çıkmamak üzere dönmüş oluyordu.
Galatasaray futbol kulübü 1903'de kuruluşundan beri geçen senelerde 1908 devrimini görmüş, ardından Harpler başlamıştı. 1913 Balkan, ardından 1914-18 Birinci Cihan harbi ve bunun sonunda işgal. Sonra İstiklal Harbi'nde takımın oyuncuları şehit ya da gazi olmuş, Cumhuriyet kurulmuştu. İlk başlarda Salih Arif'e kadar kulüp bir mektep takımı ve müdürler kulübün hakiki başkanlarıydı. 1923'de Tevhidi Tedrisat ile Kulüp nizamnamesi de neşredilmiş mektep müdürleri kulüp yönetim kurulunun tabii bir üyesi olmuştu.
Yalnız İstanbul'un işgalinde müze eşyaları kulübe teslim edilirken kulüp ve mektep iki ayrı entite olarak düşünülmüştü. 1920'de Ali Sami Yen Türkiye'ye gelmiş, kurulan futbol federasyonunun başına geçmiş ve o zamanda Galatasaray'ın Lozan'a gitmesini fırsat bilerek Türkiye'yi F.İ.F.A'ya üye kaydetmişti.
Bu karışıklıkta bazı yanlışlar yapılması kişiler arasında kırgınlıklar olması pek tabii idi.
Petit Lancy le 23 jeuillet 1921 Au Galata Serai sporting club Monsieur le président et Messieurs la F.İ.F.A vient de nous informer que la Fédération Turque de Football a demandé son admission auprés de la Fédération İnternationale de Football Association et que par consequent celle ci autorisé provioirement les matches que les clubs dèpendents de votre association pourraient conclure avec les clubs des autres Fédérations Nationales affilliés ˆ la F.İ.F.A.
Par conséquant nous autorisons le match que vous avez prévu pour fin août contre le lausanne sports ˆ Lausanne.Nous vous présentons monsieur le président nos salutations les plus distinguées pour le délégué international secrétaire general.
K. Gassmann
Buraya kulübün kurucularını, sonra başkanlarını ve Galatasaray futbolu ve sonradan futbol kulübüne Grand Cour'dan gelenleri yazarak bu kitabı bitirmek istiyorum. Kulübün kurucuları
1- Ali Sami Yen, Başkan
2- Emin Bülent Serdaroğlu, Katip, sonradan futbol kaptanı
3- Asım Tevfik Sonumut, veznedardır.
Bir de Bekir hoca gibi küçük sınıflardan gelip sıra altlarında içmimaya iştirak edenler vardır. Refik Cevdet Kulüp kurulduğunda mektepten mezun olmuştur ve kulübün kuruluşunda bulunması mümkün değildir.
Halen meri olan Tüzük yapılırken Süphi Batur ısrarla kulübün 3 tescil vesikalarından birinde imzası bulunanların kurucu olarak yazılmasını istiyordu. Halbuki tescil 1913'de kulüp ise 1903'te kurulmuş, şampiyon olmuş, kupaları resimleri, yazışmalar mevcut dedimse de karmaşık bir heyet olan Tüzük tadil
komisyonunda olay çıkmasın diye Suphi Batura uyduk sonra Nizamname Kabul Genel Kurullarında ben başkanlık ettim. Böylece kaldı.
Refik Cevdek Kalpakçıoğlu Kulübün kuruluşunda bulunmamıştır.
Kurucular 3 kişidir. Ali Sami, Emin Bülent, Asım Tevfik Sonumut.
1918'de Ali Sami Müze eşyalarını Mektebe teslim ederken Kulübün de kapanmasını istemiş ve 1918-1920 arası kaybolduğunda Galatasaray Kulübü üyeleri kulübün kapanmasına razı olmamışlar. Refik Cevdet Kalpakçıoğlunu Başkan seçerek köprü altında kahvelerde toplanarak fedakarlıklarla kulübün devamını sağlamışlardır. Bu yönden hizmeti büyüktür. Takdire değerdir, fakat kurucu değildir.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
Ülkenin tehlikeye düştüğü durumlarda herkes gibi Galatasaray'lılar da vatan görevine koşarak gitmişler ve bu uğurda şehitler verilmiştir. Bu şehitlerin listesi bugün Galatasaray Lisesi'nde bir gurur anıtı olarak yer almaktadır.
Galatasaray Kulübü'nün merkez binasının bulunduğu sokağa adını veren Hasnun Galip 1915 yılında Çanakkale'de şehit düşmüştür. Galatasaray'ın ilk şampiyon takımlarında yer alan Kürt Celal ile A.Robenson 1917 yılında Irak Cephesin'de şehit olmuşlardı. 1916 yılında Çanakkale'de şehit olan Neş'et ile İdris'i de sporcu şehitlerin en ünlüleri olarak sayabiliriz.
“BEDELİ ÇANAKKALE’DE”
MEHMET MUZAFFERİN ANISINA...
İsmi Osmanlı İmparatorlu devrinde “Mekteb-i Sultani” olan ve Cumhuriyetle birlikte “Galatasaray Lisesi”ne çevrilen bu okulun öğrenci ve mezunları Trablusgarp İtalyan Harbi ( 1911), Birinci Balkan Harbi (1912), İkinci Balkan Harbi( 1913), Birinci Cihan Harbi(1914), İstiklal Savaşı ( 1921), Kıbrıs Barış Harekatı( 1974), gibi savaşlara katılarak 45 şehit vermişler 150 kadarı da gazi olmuştur.
Askerlik vazifesi yaparken vatan uğrunda şehadet mertebesine ermek veya gazi olmak her Türk için tabii bir şeydir. Ancak bu 45 şehit ve 150 gazinin durumu başkadır. Zira bunların istisnasız hepsi( 1909 ve 1914 Askeri Mükellefiyet Kanunu gereğince) askerlik vazifesinden ya muaf ya da maksureli( tecilli) tutulmuş gençlerdir. Bu iki kanun sultani mektepleri talebe ve mezunları askerlik vazifesinden “ maksureli” ettiği gibi , Balkan Harbi sırasında mer’i olan 1909 kanunu da üstelik bütün İstanbul halkını askerlik vazifesinden azade kılmaktadır. bu şehit ve gazilerin hepsi 17-22 yaşındayken ve bir kısmı henüz mektebin lise ve orta kısmında, bir kısmıysa mezun ve İstanbul Darülfünunu veya Avrupa üniversitelerinde tahsildeyken, birbirleriyle yarış edercesine askerlik şubelerine koşmuşlar ve gönüllü olarak askere yazılmışlardı. Hatta içlerinden Irak Cephesi’nde şehit düşen 646 Celal İbrahim seferberliğin ilanıyla beraber geceden gidip askerlik şubesinin kapısında sabahlamış ve “ 1 Numaralı Gönüllü” yazılmak şerefini elde emiştir.
Galatasaraylıların bu şüheda menkıbeleri arasında dünyada eşi bulunamayan bir tanesini ( Mehmet Muzaffer’in Destanını ) Gazeteci Ziyad Ebuzziya şöyle dile getiriyor:
****
Üç aylık bir talimden sonra Mehmet Muzaffer “zabit namzedi” olarak Çanakkale’de idi. ( Mart 1916) müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’ de uğradıkları mağlubiyetlerden ve verdikleri yüzellibin zayiattan sonra Boğaz ’ı aşamayacaklarını anlamışlar , 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip çıkıp gitmişlerdi.
Muzaffer Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman İmroz ve Bozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da 1915 Nisan ’ın da Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalarla kıyasla bu bombardımanlar “ hiç mesabesindeydi.” Çanakkale’de ki birliklerin büyük bir kısmı Kafkas, Irak, ve Filistin cephelerine sevk edeceklerdi. Hazırlanma ve noksanlarına ikmal emri aldılar. Muzaffer birliğinin alay karargahında görevliydi. Alay ’ın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübayalar için arttırma yapmak ilanlarda bulunmak ne adetti, ne de bunları kaybedilecek vakit vardı. Her şey “itimat” ile yürürdü. Muzaffer açıkgözlü ve becerikli İstanbul çocuğu olduğundan Karargah, gerekli malzemenin temin ve mübayaasına onu memur etti. İcabeden paranın kendisine itası içinde Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne hitaben yazılı bir tezkereyi eline verdiler.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
O yıllarda İstanbul’da otomobil ve kamyon nadir rastlanan vasıtalardı. Bunların lastikleri de yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı,uğraştı,nihayet Karaköy’ de bir Yahudi de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fahişti , ama yapacak başka bir şey yoktu. Anlaşmaya vardı. Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciine havale ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı b,r kaymakam Yarbay ’ın huzurundadır. Kaymakam uzatılan tezkereyi okudu. Karşısında hazırol da duran ihtiyat zabitine baktı. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ,”Ne alınacak” dedi. “ Oto kamyon lastiği” cevabını verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı :
“ bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun. Haydi yürü git ,insanı günaha sokma para mara yok!...
Muzaffer selamı çaktı dışarı çıktı. Harbiye Nezareti’nin ( bugünkü hukuk fakültesi binası) bahçesinden dışarıya ağır ağır yürürken ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere Alay ’ın ihtiyacı vardı. Elindeki( Almanların verdiği) iki Mercedes Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemelerde mutlaka lazımdı. Kendisi bulur alır diye görevlendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi ,bir çaresini bulmak lazımdı...
Muzaffer bunları düşüne düşüne Beyazıt Meydanı’na vardı birden durdu. Kendi kendine gülmüştü aradığı çareyi bulmuştu.
Doğru tüccar Yahudi’ nin yanına gitti:
“ Paranın tediye muamelesi akşamüstü bitecek,ezandan sonra gelip malları alamam . gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapur Çanakkale’ye kalkıyor, yetiştirmem lazım. Onun için sabah ezanında geleceğim malları mutlaka hazır edin...”
Tüccar “peki” dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilave etti.
“Altın para vermiyorlar kağıt para verecekler”
yahudi yine “peki” dedi. Ertesi sabah Muzaffer Merkez Kumandanlığından sağladığı araba ve neferlerle ezan vakti Yahudi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Tüccar malları hazırlamıştı. Hava gazı fenerinin yarım yamalık aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer bir yüzlük kaime ( yüz liralık kağıt para) verdi. Araba dörtnal Sirkeci ’ye yollandı. Malzeme şat’a oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu.
Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar zira elindeki para sahte idi.
Muzaffer, evrak-ı nakdiyelerin basımında kullanılan kağıtın aynını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş bütün gece oturmuş çini mürekkebi ve boya ile gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit bir para yapmıştı. Tüccara verdiği ve yutturduğu para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerindeki yazılar arsında bir de şu ibare bulunuyordu: “ Bedeli Dersaadet’te altın olarak tesviye olunacaktır.”Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi değiştirerek şöyle yazmıştı:
“ Bedeli Çanakkale ‘de altın olarak tesviye olunacaktır.”
Onun burada altın dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.
Sahte paraya gelince...
Yahudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi bilinemez. Ancak olay bütün İstanbul’da yayıldı. Dünyada emsali olmayan ve olmayacak olan bu hadise Şehzade Halim Efendi ’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul polis okulundaki emniyet müzesine hediye etti. Bu emsalsiz parça müzede şeref mevkiinde muhafaza olundu.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
ATATÜRK VE GALATASARAY
--------------------------------------------------------------------------------
"İstanbul Türk İzcileri Ocağı Riyaseti'ne, Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetiştirmesini temenni eylediğim İstanbul İzciler Ocağı'nın Başbuğluk teklifini büyük hıss-i iftiharla kabul ediyorum.Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamlarımın tebliğini rica ederim efendim."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Resisi
Başkumandan MUSTAFA KEMAL
Bu telgraftan bir yıl sonra 1923 sonlarında Başbuğları Atatürk'ü Ankara'da görmeye giden İstanbul İzcileri ile ilgili olan anıyı şu belgelerden öğrenmekteyiz:
Spor Alemi Dergisinin 9 Ağustos 1339 (1923) günü yayınlanan 44/106 sayısının 12.sayfasında :
"Yüksek bir tarihe, kıymetli bir varlığa malik olan Galatasaray Keşşaflığı yeniden geniş bir faaliyet sahasına atılmıştır. Yeni teşkilatta Oymak Beyi olan Adnan (Akıska) Bey'e, muavinine ve bilahhassa gayyur arkadaşlarına muvaffakiyet temenni ederiz."
Galatasaray Spor Kulübünün 75.yılı için kurulan Komite'nin Başkanı Adnan Akıska ile 1975 yılının başlarında hazırlığına başladığımız Galatasaray Spor Kulübü Tarihi için yaptığımız incelemeler sonucunda yukarıdaki bilgiyi okuduğumuzda,rahmetlinin gözleri dolmuş ve heyecenlanmıştı.
Spor Aleminin bir sonraki 21 Ağustos 1339(1923) günü çıkan 45/107 sayısının kapağındaki resmi ve 4. sayısındaki,derginin sahibi Çelebi Zade Sait Tevfik imzalı 'Şehir keşşaflarının Ankara'ya Seyahatları' başlığı altındaki yazısını bana göstererek şöyle söylemişti:
"O gün hala gözlerimin önündedir.Galatasaray Oymak beyi olarak Atatürk'ün elini öpmemi hiç unutmayacağım.Heyecandan tir tir titriyordum.
-Nasılsın diye sorduğunu ve bir hayal alemi içinde :
-Teşekkür ederim Paşam,diye cevaplandırdığımı hatırlıyabiliyorum."
Not: Yukarıdaki bölüm , Haluk San'ın "Belgeleri ile Türk Spor Tarihinde Atatürk " adlı kitabından alınmıştır
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:20 PM
ATATÜRK HARF DEVRİMİNDEN SONRA İLK İMZALI VE RESMİ YAZISINI
GALATASARAY KULÜBÜNE GÖNDERDİ...
Yıl 1928 ,4 Eylül günü 'Türkiye Cumhuriyeti Riyaseti kalemi Mahsus Müdüriyeti' başlıklı ve 'Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal ' imzalı 4/444 sayılı,ilk kez Latin harfli daktilo makinasıyla yazılmış bir mektup 'GalatasarayTerbiyeyi Bedenniyye Kulübü Reisi ve Sivas Mebusu Necmettin Sadık bey efendiye " geliyordu.
Üç yıldan beri üstüste hiç yenilmeden İstanbul Amatör Futbol Ligi Şampiyonu olan Galatasaray Futbol Takımı ,1928 yılı Ağustos ayının 31'inde , o zaman ki adı 'Tayyare Cemiyeti' olan bugünkü 'Hava Kurumu' tarafından ortaya konulan 'GAZİ BÜSTÜ' için karşılaştığı ezeli rakibi Fenerbahçe'yi :
Ulvi Yenal , Mehmet nazif Gerçin , Burhan Atak,Suphi Batur , Nihat Bekdik , Mithat Ertuğ,Mehmet Leblebi , Şadlı Alioğlu , Necdet Büyük,Kemal Faruki ve Muslih Peykoğlu'dan kurulu onbiri ile 4-0 yenmişlerdi.
O günlerde Galatasaray Kulübü başkanı bulunan Sivas Milletvekili ve o zamanların günlük gazetelerinden biri olan 'Akşam'ın sahiplerinden Necmettin Sadık(Sadak) sonradan 'Atatürk' diye anılacak Cumhurbaşkanına THK'ca ortaya konulan büstlerini kazanmaktan dolayı büyük kıvanç ve onur duyduklarını
Türkiye'nin en büyük spor müzesindeki şeref köşesinde bu armağanı saklayacaklarını,tüm galatasaraylılıların 'Gazi Mustafa Kemal Paşa' hazretlerine duydukları sonsuz sevgi ve saygılarını,daima emirlerine amade olduklarını 1 Eylül 1928 günü bir mektupla arz etmişti.
Atatürk,en büyük devrimlerinden biri olan 'Yeni Türk Alfabesi'nin kabul edildiğini,9 Ağustos gecesi Sarayburnunda verilen bir yemekte ilan etmişti.
İşte Mustafa Kemal'in yeni Türk alfabesinin kabul edildiğini bildirmesinden tan 26 gün sonra Latinharfli bir daktilo ile Atatürk tarafından yazdırılarak, Cumhurbaşkanı sıfatıyla imzaladığı ilk resmi yazı Galatasaray'a yazılmıştır...
Mektupta aynen şöyel yazmaktadır :
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:21 PM
"Mektubunuzu aldım.Türk gençliğinin spor sahasında da gösterdiği kabiliyet ve faideli faaliyeti takdir-le müşahede ve takip ediyorum. Hakkımda ibraz buyurlan asar-ı muhabbetten mütehassıs oldum.Teşekkür ederim efendim."
Resi-i Cumhur
Gazi Mustafa Kemal
Bu arada 16 Eylül 1928 Pazar günü yayınlanana 2566 sayılı Akşam gazetesinin 3.sayfasında "Gazi Hazretlerini Teşyi" başlığı altında şu haber çıkmaktadır :
"Galatasaray denizcileri dün İstanbul'u terkeden Gazi Paşa hazretlerini Yeniköy açıklarında üç çifte futa ile muazzam bir suretle selamlamışlar,Paşa Hazretleri uzun müddet mendil sallamak sureti ile Galatasaray denizcilerine iltifat etmişlerdir."
Yıl 1930 Atatürk Galatasaray Lisesine ilk kez 2 Aralık Salı günü şeref vermişlerdi.Yanlarında Büyükelçilerimizden Galatasaray Kulübünün 12 numaralı üyesi Ruşen Eşref Ünaydın,Galatasaray Lisesinde okumuş olan o zamanın Dahiliye vekili Şükrü Kaya , Kılıç Ali Paşa , ile birlikte Okul Müdürü Fethi İsfendiyaroğlu'nun öncülüğünde gezmişlerdi.
Bu konuda 'GSL 1868-1968' adlı kitabın 96.sayfasında ,o zamanlar Lise Müdürü ve iki yıl sonra da Kulüp Başkanı olan Fethi İsfendiyaroğlu 'nun 8.12.1930 tarihli "Reisicumhur Hazretlerinin Mektebimizi ziyaretleri hakkında rapor'dan :
'Derslerden sonra mektebin hertarafını,bilhassa müzelerimizi ve konferans salonunu gezdiler.Ve hatıra defterlerini imzaları ile tezyin buyurdular."
Galatasaray'da spor, herzman okul ile kulübün içiçe olmalarıyla gelişmiş ve başarıya ulaşmıştır.Çeşitli branşlarda kazanılan kupalar , Galatasaray Liseisndeki muhteşem müzede muhafaza altına alınmıştır.Bu müzede Türk Spor Tarihinin en önemli belgeleri bulunmaktadır.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:21 PM
İşte bu müzeyi, Galatasaray Liseli, kulübün ilk üyelerinden Büyükelçi Ruşen Eşref Ünaydın'dan bilgi edinerek gezen armağan ve belgeleri birer birer inceleyen ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa kemal paşa şeref köşesinde duran büstü ile harf devrimini yaptığının ayına varmadan yazdırıp imzaladığı mektubunu görünce ,Ruşen Eşref'e dönerek :
"- Bu kıymetlli müzeye fotografım lazım,imzalayıp vereyim" demiş.
12 gün sonra bir yaveri aracılığı ile göndediği boyların ayakın olan fotograflarının üzerine Büyük Önder,okul ve kulüp gözetmeksizin büyük bir incelik göstererek şunları yazarak yazarak imazalamışlardır:
"14.XII.1930 GALATA SARAYA - GAZİ M. KEMAL"
Yurdumuzda hatta dünyada bir eşi daha bulunmayan Galatasaray Müzesi ve Arşivinin şeref köşesinde asılı duran bu çokkıymetli fotgrafı ile birlikte Atatürk'ün içtiği kahve fincanı telvesi ile su bardağı,imzaladığı hatıra defterleri ve 4.9.1928 günü ilk latin hafleriyle yazdığı ve imzaladığı tarihi mektubu vitrinli bir dolapta muhafaza edilmektedir.
Atatürk ikinci kez Galatasaray Lisesine 6 Temmuz 1933 tarihinde şeref vermişlerdir.Yanlarında o günlerde TBMM ve Galatasaray Spor Kulübü Hami Başkanı Kazım Özalp Paşa ile eski bir Galatasaraylı o zamanki Maarif Vekili Hikmet Bayur ve Prof.Afet İnan ile okul Müdürü Tevfik Arat olduğu halde yine müzeyi gezerek fotgraflarının asılmış olduğunu görerek memnuniyetlerini bildirmişlerdi.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:21 PM
ATATÜRK' E MEKTUP ( 'Galatasaray'dan Atatürk'e ' adlı kitaptan )
Aziz Atam ;
Bu mektubu,üç kez onurlandırdığın 500 yıllık Galatasaray Lisesi'nin müdürü olarak yazıyorum.Okulumuzu ilk ziyaret ettiğin 2 Aralık tarihini kuruluş günümüz olarak kabul ettik ve 500.yılımızı 100.doğum yılınla birlikte kutladık.
Lisemizin Anma ve Kutlama Komitesinde görevli öğrencilerimiz,bu küçük kitabı,100 yaşına giren ATA'larına minnet,şükran ve bağlılıklarını sunmak için hazırladır.
Bu kitapçığı düzenleyen gençler,senin 100.doğum yılında ölümünü anmsamadılar.Çünkü senin ölmezliğine,sensiz bir Türkiye,bir Türk Ulusu düşünülemeyeceğine ; bu ülkede bağımsızlık,egemenlik özgürlük ve uygarlığn seninle başladığına , ulusumuzun senin ilkelerin ve devrimlerinle çağdaşlaştığına kesnlikle inandılar.Baştanbaşa işgal edilmiş Yurudmuzda hiçbir kurtuluş umudu kalmayan yüce ulusumuzun nasıl kurtarıldığını,ortaçağ karanlığından bugünkü aydınlığına hangi aşamalardan geçilerek ulaşıldığını anladılar.100 yaşına girdiğin 1981'de ,yurt çapında Ulusal değerin bütün yönleriyle işlenirken;tüm dünyada, özellikle dost ülkelerde ve uluslararası kuruluşlarda da gösterilen çok çeşitli etkinliklerle senin evrensel değerinin bir kez daha en belirgin boyutlarıyla ortaya koyulduğunu izlediler.Senin sadece bu yüzyılın en büyük dehası değil,gelmiş-geçmiş bütün çağların ve dünya tarihinin örnek önderi olduğunu, yüzyıllarca uyutulan Asya ve Afrika 'nın senin damganı taşıyan Türk Devrimi ile uyanmaya başladığını ,mazlum ülkelerin bağımsızlık savaşı bayrağında senin dalgalandığını öğrendiler.
Ve öğrendiler ki, gidilecek yol yalnız senin yolun,konuşulacak dil senin dilin,tutulacak el senin elin...Sen ölümsüz,sen en büyüksün;sen en gerçek,sen tek,sen Tarı'nın alnından öptüğü insan , sen ATA-TÜRK'sün...
Seninle yaşayacaklarına ve seni yaşatacaklarına,namusları ,onurları,Yrudumuz ve Ulusumuzun kutsallığpı üzerine and içtiler.
Müsterih ol Atam !
M.ŞÜKRÜ SARI
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:21 PM
GALATASARAYLIYIZ, ÇÜNKÜ...
"Garp iştiyakı,fikre açık bir ufuk...ve sen
Şarkın bu ufka ilk açılan bir dericesi"
Tevfik Fikret 'in seslenişi, geçmişten geleceğe uzanan bir esinti.Yenileşme çabasının,daha iyi ve daha güzele varmanın derin istemini de taşıyor.İşte o düşünüş,Atatürk'ün "Ben inklaplarımı Fikret'in şiirlerinden aldığım ilham ile yaptım" demesine yol açmıştır.
İleriye ve aydınlığa yönelik bir yürüyüşün öncüsüdür Tevfik Fikret.Ali Vecdi Bingöl, 'Atatürk ve Tevfik Fikret' adlı şiirinde çifte bağdaşmayı dile getirir:
"Fikret,bu toprakta,örenk insandı,
Nura aşık,karanlığa düşmandı...
Temelden devrimci bir heyecandı,
ATA,bu davanın neticesidir..."
Prof.Hüseyin Celasun, Galatasaray'ın Türkiye'ye katkıları adlı yazısında Atatürk'ün Galatasaray'a verdiği önemi yalın bir biçimde ortaya koymaktadır.
"Atatürk'ün şapka devrimini başlattığı sırada , ilk olarak kasket giydirmek üzere Galatasaray Lisesi öğrencilerini seçmiş bulunması da çok anlamlıdır."
UNUTAMAYACAĞIM ANI
Gazi okulumuzu ziyaret ettiğinde ben,o zamanki ismi le Galatasaray Sultanisi'nin 16-17 yaşlarında bir öğrencisiydim. Latin harflerine döneli henüz 4-5 yıl olmuştu.Öğretimimizde Fransızca esas olduğundan Türkçe dışında kalan derslerimizn ekserisi Fransızca olarak yürütülüyordu.Birgüğn Atatürk'ünokulu ziyaret edecekleri haberi geldi.Kendisni görmeyi çook istiyordum. Hocalarımız çok kkıymetli kimseler olup,talebeyi hazırlamasını iyi biliyor ve geçmiş dersleri kısaca özetleyerek yeni konuya bağlantı yapıyorlardı.
Nihayet Gazi Mustafa Kemal'in okulumuzu şereflendirmek üzere oldukları haberi geldi.Bütün öğrenciler, büyük bir heycan ve coşku içinde vatanımızı kurtaran, Cumhuriyetimizn kurucusu, bu büyük ve yüce insanı karşılamak üzere okulun bahçesini doldurdular.O sırada resimler çekiliyordu.Bu resimlerde büyük bir şans eseri kendilerine yakın bir yerde ben de bulunmuştum.Ona resimlerde de olsa yakın olmak,O'nu yakındangörmek benim için anıların en büyüğüdür.Hepimizle ayrı ayrı ilgilendi , konuştu;
"Türk gençleri;
Cumhuriyeti biz kurduk sizler koruyup yücelteceksiniz ve yaşatacaksınız" dedi.
O'nu gördükten sonra TÜRK olduğumla daha çok övündüm.Ona olan sevgi ve saygım hergeçen gün daha da arttı.Bizlere bakan o mavi çelik gözleri ile O büyük TÜRK,o günkü gibi aklımdadır.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:21 PM
BAHTİYAR ADAM
Herkes ölür. Bu, her çakılan tabutun bize hatırlattığı müthiş ve şaşmaz bir tabiat kanunudur.Ve ölürken herkesin gözü arkada kalır.Bu herkese mukadder bir hasrettir.Atatürk de herkes gibi öldü;fakat herkesten ayrı olarak ,gözü arkada kalmadanöldü.Kalbi TÜRK olmak gururu ile çarpan,milletini kendi eli ile karanlıktan aydınlığa çeken ,başında istiklal rüzgarı estiren,ona hürriyet balını tattıran,memleketin bünyesine uygun,güzel bir reejim hediye eden ,onu güneşlerin at oynattığı medeniyet şosesinin başına getirip bırakan bir adam,öldüğü zaman,gözü arkada kalır mı hiç ?
Dün Atatürk'ün kutsi naaşı Ankara'ya ebedi metfenine ***ürürlürken, caddeleri, pencereleri, damları dolduran ve bakışları mahzun,mendilleri ıslak yüzbinlerce Türkün vakur ve ulvi manzarası karşısında bir insan için, milletin kalbinde yer etmekten daha büyük bahtiyarlık olamayacağını gözlerim yaşararak bir kez daha anladım.
Atatürk bahtiyar adamdır.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:22 PM
ATATÜRK FENERBAHÇELİ(Mİ)YDİ..?
Bu konuda Spor Yazarı Ahmet Çakır ağabeyimiz "93 Soruda Galatasaray Tarihi"
isimli kitabında şöyle yazıyor;
"
Evet Gazi Mustafa Kemal 14.12.1930 tarihinde Galatasaray Lisesi ve Müzesini gezmiştir.Burada ' Galata Saray'a ' diye yazıp imzaladığı bir fotoğrafını da sarı kırmızılılara armağan etmiştir.Bu fotoğrafın büyütülmüş bir kopyası Lise Müdürünün odasında asılıdır...
Bu konu, sevgili ülkemizdeki pekçok benzeri olaydaki gibi kısa sürede hem gülünç , hem de acıklı bir oyuna çevrildi.
En büyük tartışma da Atatürk'ün Fenerbahçeli mi, yoksa Besiktaşlı mı olduğu noktasında çıktı... Bugüne kadar Atatürk Fenerbahçeli olarak biliniyordu.Ancak Fenerbahçeli araştırmacı-yazar Ergun Hiçyılmaz "Hayır Atatürk Beşiktaşlı idi" deyince ortalık karıştı.
Hiçyılmaz'ın gösterdiği kanıt, pek yabana atılacak gibi değildi.Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu'ya geçmeden Akaretler'de Beşiktaş Kulubünün yanında bir evde oturan Gazi Mustafa Kemal buradan Beşiktaşlı futbolcuların çalışmalarını izleyip onlara sempati gösterdiği yolundaki açıklama kolay reddedilebilecek bir değerlendirme sayılamazdı.
Bunun üzerine Fenerbahçe camiası ayağa kalktı.Tv programlarında ve gazetelerde olay tartışıldı. Atatürk'ün Fenerbahçeli olduğuna ilişkin belgeler ve kanıtlar ortaya konuldu.Dahası sarı-lacivertli camianın sonuna kadar bu işin takipçisi olacağı bildirildi. Sonuçta Atatürk'ün % 75 Fenerbahçeli, %25 Beşiktaşlı sayılabileceği gibi bir uzlaşmaya varılmış oldu. Böylece Atamız, iki ezeli rakibimiz tarafından paylaşıldığı için Galatasaray'a imzalı fotoğrafından başka bir şey kalmadı..."
Ahmet ağabey son paragrafında böyle yazıyor ama sadece imzalı resim değil, 04.09.1928 tarihinde Ataürk'ümüzün "Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulubü Reisi ve Sivas Meb'usu Necmeddin Sadık bey efendiye " (belgede aynı böyle yazılıdır...) yazmış olduğu bir de mektup vardır...
Ve bu mektubun en önemli özelliklerinden birisi de 'Yeni Türk Alfabe"sinin kabulünden sadece 26 gün sonra yazılmış olmasıdır.Atamızın bu yazısı müzemizin en mutena köelerinden birini süslemektedir. Kuşkusuz Ahmet abi bunu unutmuş değildir ama gerginliği ! daha fazla artırmamak için bunu gündeme getirmediğini düşünebiliriz...
Unutmadan bir hatırlatma yapayım , Atamızın yazmış olduğu bu takdir ve teşekkür içeren mektubu Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi 4-0 yenrek kazandığı "Gazi Büstü Kupası" maçından sonra gönderilmiştir. Galatasaray'ın ünlü yöneticilerinden ve Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Salih Bozok'un oğlu Muzaffer Bozok ile yaptığım röportajda, Sayın Bozok bir anısını anlatmıştı ;
"Bir gün Bülent, Gündüz, ben ve birkaç arkadaşımız Florya'ya eğlenmeye gitmiştik. Dönüşte yolda biraz gürültü yapmıştık.Tam o sırada köşeden Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, ki yanında babam ve Gündüz'ün babası Kılıç Ali Paşa da vardı , göründüler... Mustafa Kemal babama dönerek "Kim bu gürültü yapanlar ? " diye sormuş. Babam ise biraz sıkılırak "bizim çocuklar Paşam" demiş. Bunun üzerine Ulu Önderimiz " Haa desenize bizim kulübün çocukları " diye cevap vermiş...
Bilmiyorum bu anı Ulu Önderimizin hangi kulubümüzün sempatizanı olduğuna dair bir delilmidir..? Ancak en büyük gerçek şudur ki; Atatürk tüm Türklerin Atasıdır... Güneş Kulübünü de tutsa, Fenerbahçeli de olsa, Beşiktaş'ı da sevse, bizim için farketmiyor... Çünkü O, dünya döndükçe bizim GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ümüzdür.
Laf aramızda, Atatürk ile ilgili resimlerin en güzellerinden birisi de Ata'mızın bir kayık içerisinde kürek çekerken resmedilen fotografıdır.. Atatürk'ün küreklerine asıldığı kayık, Galatasaray Spor Kulübünün yarışlarda kullandığı yani Galatasaray'ın malı olan FUTA denilen bir kayıktır. Tarih 29 Haziran 1935...
Aslında belgeler bunlarla da bitmiyor; Miralay Mustafa Kemal' in "Galatasaray Keşşaflarının Başbuğu "olma durumunu kim nasıl izah edebilir acaba ?
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:22 PM
Lütfen okuyunuz ;
Yüzyılın başında 'Keşşaflık' da denilen İzcilik örgütleri de çok kurulmuştur.Bu çalışmalar, önce Edirne Muallim Mektebi ile Galatasaray ve İstanbul Sultanisinde başlamıştır.Ancak Balkan Savaşı bu ilgiyi dağıtmıştır. Mustafa Kemal Atatürk'ün Galatasaraylılar'ın kurduğu 'Keşşaf ' örgütünün 'Reisi' olması Galatasaraylılar için unutulmaz bir hadisedir...
Şöyleki ;
Atatürk'ün Galatasaray'a olan aşinalığı bilinenden daha öncelere dayanıyordu.1915-16 yıllarında Osmanlı Güç Dernekleri ,İzci Dernekleri , ardından da Genç Dernekleri Müfettiş-i Umumisi Miralay Mustafa Kemal ,1914 yılında Türkiye'de ilk defa kurulan Galatasaray Keşşaflarının (İzci) BAŞBUĞU olmuş 1923'te Cumhuriyet'in ilanında oymak beyi Adnan Akıska ,Galatasaraylı keşşaflarla Atatürk'ün huzurunda bulunmuştu.(Biri fotografı mevcuttur)
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:22 PM
Galatasaray Spor Kulübü
Branşlar
--------------------------------------------------------------------------------
Galatasaray Spor Kulübü'nün kuruluş hazırlıkları, o zamanlar Galata Sarayı Sultanisi adıyla anılan lisede yapıldı. Sonradan kayıtlara 1 numaralı kurucu olarak geçen Ali Sami Bey'le birlikte, Asım Tevfik, Emin Bülent, Bekir Sıtkı, Reşat Şirvani, Celal İbrahim, Tahsin Nihat, Abidin Daver ve Refik Cevdet kurucular olarak bilinir.
1 Ekim 1905'te Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü adıyla kurulan birliğin amacını da Ali Sami Yen şöyle anlatır:
"Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek."
Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace(Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır.
Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan "Galata Sarayı efendileri" diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler ve "adımız Galata Sarayı olsun" derler.
Galatasaray Lisesi gibi Türk Milli Eğitiminde çok önemli bir yeri olan kurumun bağrından çıkan Sarı Kırmızılı kulüp, kültürel boyut da dahil olmak üzere, pek çok yönden de öncü olma niteliğini her zaman sürdürecektir.
Galatasaray'ın 1 numaralı kurucusu Ali Sami Yen, Ellinci Yıl kitabında kuruluşun öyküsünü şöyle anlatır:
"1 Ekim 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat öğretmenimiz merhum Mehmet Ata Bey'in dersi esnasında birkaç arkadaş başbaşa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik.
İlk girişimler oyuna ve mücadeleye yönelik arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil ... gibi gençlerdi. Okulda eğitim gören Bulgar ve Sırp öğrencilerden çevik ve kuvvetli olanlar da bize katılmışlardı. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de reis olmuştum.
Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakta mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi.
Yani o zaman reisliğe ve diğer vazifelere payeyi en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci reisliği formaları yıkadığı için almıştı. Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmekti."
Galatasaray'ın Türk sporunda öncü bir kurum olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ülkemizdeki ilk spor faaliyetleri Galatasaray Lisesi'nde başlamıştır.
Liseye sporu sokan da Monsieur Curel'dir. Bir jimnastik hocası olan Curel, kendi uzmanlığını zorunlu ders olarak liseye getirdi.Daha sonra Beden Egitimi adını alacak dersin temeli de onun tarafından atılmış oldu.
Önceleri öğrenciler ne olduğunu anlıyamadıkları bu derslere girmemek için ellerinden geleni yaptılar. Curel ise bu işi sevimli hale getirmek için 1870 yılında bir idman bayramı düzenledi. Kağıthane'de düzenlenen çeşitli yarışmalarda derece alan öğrencilere armağan dağıtarak keyifli bir hale getirdi.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:22 PM
Ayrıca, yarışmalar sonrasında öğrencilere kuzulu pilav yemeği verildi. Bu da ilerki yıllarda bir gelenek haline getirildi.
1870 yılındaki bu ilk atletizm yarışmaları ülkemizdeki ilk spor hareketi olarak kayıtlara geçiyordu.
Bundan sonra Curel'in ayrılmasından sonra Moiroux adlı bir Fransız, yeni jimnastik hocası oldu. Bu arada, Curel'in ektiği tohumların meyveleri de ortaya çıktı. Onun yetiştirdiği öğrencilerin başarısı, daha çok sayıda gencin bu konuya ilgi duymasını sağladı.
Moiroux Jimnastiğin yanı sıra deniz sporlarına' da önem verdi. Çok iyi bir yüzücü olan Fransız Hoca, yüzme ve kürek sporlarının ülkemize gelmesine katkıda bulundu. Yetiştirdiği çok sayıda öğrenci, ülkemizde bu sporların öncüleri oldular. Moiroux daha sonra yüzbaşı olarak rütbe aldı ve Tophane Askeri Sanayi Mektebi Hocalığına getirildi.
Onun ardından Martinetti adlı bir İtalyan göreve getirildi. O da aletli jimnastiğe önem verdi ve bu dalın gelişmesini sağladı. 1878' de ayrılan Martinetti'nin ardından Stangali bu göreve atandı. Stangali, okuldaki etkinliklerin dışında
özel bir jimnastik salonu açtı ve kısa zamanda pek çok genç sporcu'yu buraya çekti.
Onun öğrencileri arasında bir genç özellikle göze çarpıyordu. Sonradan Üstünidman soyadını alacak olan Faik adlı bu genç, kısa zamanda gösterdiği olağan üstü gelişmeyle 1879 yılında Galatasaray Lisesi'ne hoca olarak atanacaktı. Tam 42 yıl süreyle Türk Sporuna hizmet veren Faik Üstünidman sayısız sporcu ve beden eğitimi öğretmeni yetiştirdi. Üstünidman, bu etkinliğiyle Türk Sporunun kurucuları arasına adını altın harflerle
yazdırdı.
Yıllar ilerledikçe Galatasaray Lisesi'nde sporun önemi arttı. Buna paralel olarak okulda ikinci bir jimnastik Hocasına gerek duyuldu. Bu göreve ilk atanan kişi de, Almanya' da uzman düzeyine yükselen Binbaşı Mazhar Kazancı idi. Onun ardından Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler bu göreve getirildiler. Aynı zamanda futbolda oynayan bu iki kardeş, Galatasaray'ın spor tarihine adlarını yazdırdılar.
Bu hocalar, jimnastiğin yanı sıra izcilik, tenis, hokey gibi sporların da tanıtılıp geliştirilmesinde etkili oldular.
GERÇEK SPOR YUVASI
Daha sonraları Faik Üstünidman'ın öğrencilerinden Selim Sırrı Tarcan da çeşitli spor dalları ile beden eğitiminin gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. Galatasaray gerçek anlamda bir spor kulübü olma özelliğini öteki kulüplerimizden daha fazla taşır.
Bugün sarı kırmızılı kulüp öteki bütün kulüplerden çok daha fazla dalda faaliyet göstermekte ve Türk sporuna hizmet etmektedir. Galatasaray'ın spordaki öncülüğünün ve üstünlüğünün temel nedeni de, Lise'dir. Galatasaray Lisesi'nde 1868 yılında jimnastik ile başlayan sportif çalışmalar her yıl çeşitlenerek sürmüştür.
Branşlar
Futbol
Basketbol
Voleybol
Atletizm
Yüzme
Sutopu
Kürek
Yelken
Binicilik
Hentbol
Güreş
Bisiklet
Boks
Jimnastik
Patenli hokey
Çim hokeyi
Masa tenisi
Eskrim
Havacılık
Kayak/Dağcılık
Judo
Su balesi
Briç
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:22 PM
ALİ SAMİ BEY
Sonradan Yen soyadını alan Ali Sami bey, 20 Mayıs 1886'da İstanbul'un Kandilli semtinde doğdu. Babası, ünlü edebiyatçılarımızdan Şemsettin Sami' ydi. Galatasaray Lisesinde okudu ve futbol oynadı. Ali Sami Yen sadece Galatasaray Kulübünün bir numaralı kurucusu olarak kalmadı; Türk futbolunun önde gelen örgütleyicilerinden biri oldu. Yen,1923 yılında kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. 1924 Paris olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı. 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray'da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi.
Kulübün 1 Numaralı üyesi olan Ali Sami Bey'in başkanlığı döneminde kulübe yaptığı hizmetler saymakla bitmez.En kritik dönemlerde kulübü yaşatmak için mücadele veren o ve arkadaşlarıydı.Kötü bir idarenin,akıl almaz,mantık kabul etmez fermanlı adamları ile savaşan o idi.Sonunda amacına eren de o oldu.
1905-1918 döneminde Galatasaray 4 kez şampiyon oldu.Ali Sami Bey'in Başkanlığı döneminde Yönetim Kurulllarında vazife alan Galatasaraylıları şöyle sıralayabiliriz :
Emin Bülent, Asım Tevfik, Hasan Fuat, Refik Cevdet,Horace Armitage, Hasan Basri, M.Rıza, Reşat Şirvani, Bekir Sıtkı,Abidin Daver, Ali Sami Yen'in(05.04.1925) bu kez Başkanlığı Genel Kurul'un ısrarı ile oldu.Büyük bir çoğunluk 1.Nolu kurucu Üyenin yeniden Başkanlığını istiyordu.Ali Sami Bey bu sürekli ısrar karşısında soz kez Başkanlığı kabul etti ve Yönetim kurulunu şu kişilerden oluşturdu :
Faik Soydanbay ,Mecdi Hüsam,Arif İkar,İbrahim Burak
Ali Sami Yen'in Sarı Kırmızılı kulübe önemli bir katkısıda Galatasaray Müzesinin kurulması oldu. 1905 yılında yönettiği Moda-Kadıköy karşılaşması nedeniyle, Ali Sami Yen'in ilk Türk hakem olabileceği de çeşitli kaynaklarda yazılıdır. Mili Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bu görevi de bir süre yürütmüş, yani Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur. Türk Spor Tarihinin en seçkin kişilerinden biri olan Ali Sami Yen Feriköy mezarlığında toprağa verildi. Ali Sami Yen, sadece Galatasaray' ın değil Türk sporunun en seçkin kişiliklerinden biriydi. Onun açtığı yoldan pek çok sporcu, teknik adam ve yönetici yetişti.
Bunlar sadece Galatasaray' a değil Türk sporuna da büyük hizmetler verdiler. Örneğin, Ali Sami Yen'in Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı' nın başında olduğu bir dönemde bir başka Galatasaray' lı yönetici Yusuf Ziya Öniş de Futbol Federasyonu Başkanı olarak görev yapıyordu. Atletizm, basketbol, voleybol gibi öteki spor dallarında da Galatasaray'lılar sadece öncü olmakla kalmadılar, sporcu, teknik adam ve yönetici olarak bu sporların ülkemizdeki gelişiminde çok önemli roller oynadılar. Kısacası, Ali Sami Yen sadece Galatasaray kurucusu olarak kalmadı, Türk sporunun da pek çok kuruluşunun temelinin atılmasını ve yükselmesini sağladı. Böylece Galatasaray' lıların çok önemli bir özelliklerini de en çarpıcı biçimde ortaya koymuş oldu. Bu gelenek hep devam etti. Galatasaraylılar her zaman ülke sporuna çok önemli hizmetlerde ve katkılarda bulundular.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:23 PM
EMİN BÜLENT BEY
Kulübümüzü kurma fikrinden ilk kez en yakın arkadaşım Emin Bülent'e söz etmiştim. O daha büyük sınıftaydı, okulu benden önce bitirmişti, bu yüzden yalnız tatil günlerinde buluşabiliyorduk.
Çalışmaları Asım Tevfik ile yürüttük grubumuzu genişlettik ve o zaman çok sorumluluk getirici bir iş olan kulüp kurma işimizi tamamladık. Emellerimizin düşünceden uygulamaya geçmesi sırasında yanımızda çalışan Asım Tevfik olduğu için onu, hala müzemizde sakladığımız sicil defterimizin iki numarasına, Emin Bülent'i de üç numarasına kaydettik. Aradan yıllar geçti. Güneş kulübünün doğmasına varan anlaşmazlıklar ve mücadeleler Emin'i çok üzmüştü, spordan ve sporcudan nefret ediyordu.
Öyle sanıyorum ki, bizi artık yalnız kişisel dostluk bağlıyordu. Galatasaray' lılık ortadan silinmiş gibiydi. Yıllar yeniden akıp gitti. Unutmayacağım bir kara gündü. Emin Bülent Göztepe'deki evinde son saatlerini yaşıyordu. Sayın eşi beni karşılarken, "Aman,bu defa çok fena göreceksiniz...İçeriye girmeden kendinizi alıştırın, yüzünüzden birşey anlamasın...". Aylardan beri ölüme karşı yaptığı çetin mücadele zavallı Emin' in aslan gibi bünyesini bitik hale getirmiş hem de ruhunu hırpalamıştı. Eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı. "Ali Sami" dedi, "Şimdiye kadar içimde sakladığım bir duyguyu sana açıklayacağım:
"Benim hakkımı yediniz, 2 numaralı Galatasaraylı benim" ve gözlerinin feri bir an için tekrar parlayarak:
"Arkadaşlara söyle, hakkımı vermezseniz ruhum hepinizden davacıdır" sözünü ekledi. Emin hayatının son büyük hamlelerinden birini yapmıştı. Başı yana çevrildi, elleri yorganın üstüne dermansız düştü. Ben şaşırmış kalmıştım, Kulübünün sözünü bile ettirmek istemeyen insan bu muydu? Emin'in son arzusunu yerine getirmek için Asım'la görüştüm. Oda Emin'i çok severdi. Kulüp dertleri bizi birbirimize üç silahşörler gibi bağlamıştı.Asım Emin'i kurtarmak için canını verirdi, fakat Galatasaray' lılığını ifade eden bu belgeden vazgeçmeye razı olmadı, elinden gelmiyordu. Galatasaray kongresi, iş kendisine gelince,
bu iki emektar arkadaşın duygularını coşkuyla karşıladı, her ikisini de kulüplerine bağlılık açısından haklı görerek güzel bir sonuca vardı: Emin'de, Asım'da Galatasaray'ın 2 numaralı üyesi sayılacak; 3 numara kimseye verilmeyecektir. Fakat gerçekte öyle olmadı, Emin'in boş kalan yeri bir tek kişi değil,bütün Galatasaray' lılar bir anda duygularıyla doldurdular.
Emin Bülent Serdaroğlu'nun 'Senelerce beraber çalıştığımız ve HARP MEYDANLARINDA ŞEHİT DÜŞEN Galatasaraylı kardeşlerime' diyerek ve millet hıncını terennümde arslanlar gibi coşarak şehitlerimize ithaf ettiği meşhur şiiri...
Bu şiir Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından da ezberlenmiş ve Emin Bülent'e iltifatlar edilmiştir...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:23 PM
DEV ŞARKISI
-----------
TÜRK'üm ben.
Oğuz nesli benim nesli vakurum,
Altaylar'a bağlar beni alnımdaki nurum.
Parlak güneşin doğduğu yerlerde doğan ben,
İlk ateşi içtimdi bir ARSLAN memesinden.
Şahin gibi cenk atları kişnerken uyandım,
Ejder gibi kaplanları boğdum oyalandım.
Yalçın döşeğim vardı küheylan yelesinden,
Aldımdı bu sert ismimi gök gürlemesinden.
TÜRK'üm ben.
Oğuz nesli benim nesli vakurum,
Altaylar'a bağlar beni alnımdaki nurum.
Emin Bülent SERDAROĞLU
(Vatan şairi ve Galatasaray Spor Kulübünün
2 numaralı kurucusu...)
--------------
KİN
Göster sema-yi mağribe yüksel de alnını ,
Dök kalb-i saf-ı millete feyz-i beyanını !
Al bayrağınla çık, yürü sağken zafer nüma ,
Bir gün şehit olunca sen, olsun kefen sana !
Ey makber-i muazzam-ı ecdadı titreten ,
Düşman sadası, sus, yine yükselme gölgeden !
Kafir ! Hilal-i rayet-i İSLAM' a hürmet et ,
Toplar boğar hitabını dağlarda akibet..!
Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini ,
Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini !
Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni ,
TÜRK'üm ve düşmanın sana kalsam da bir kişi..!
Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim ,
Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim .
Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam !
Evladının bugünkü adı sade intikam..!
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:23 PM
GALATASARAY ARMASI
--------------------------------------------------------------------------------
Akis mecmuasının 05.07.1963 tarihli nüshasından....;
Yıl 1923, Galatasaray Lisesinin son sınıfı ile ondan bir evvelki sınıf elele bir okul dergisi çıkarmaktadırlar. Bu yarı mizahi, yarı ciddi derginin adı "KaraKedi"dir.
Elden ele dolaşan öğrencinin,öğretmenin pek sevdiği bu derginin karikatürlerini Arif ,işadamı Tektaş ile Şinasi ,Mimar Ş.Reşit Şahingiray yaparlar. Yazılarını da o güzelim el yazısı ile gramerci Emin Bey'in oğlu Ayetullah temize çekerdi. Her hafta iştiyakle beklenen bu dergi şimdi mektebin müzesindedir.
Birgün Ayetullah bu dergi için eski harflerle, içiçe bir GS, yani 'Gayın ve Sin' çizer ve sarı-kırmızıya boyar. Sonra bu resmi önce Şinasi'ye sonra da Arif'e gösterir. Onlar da beğenirler. O sırada Suat Hayri ÜRGÜPLÜR (Senato Başkanı), Mehmet Osman DOSTEL (Büyükelçi), Vildan SAVAŞIR, Ali Teoman Bey (Mektep Müdürü) görürler ve heyecanlanırlar. Resim çoğaltılır, önce kitaplara, defterlere çizilir, sonra da levha halinde sıralara ve sınıflara asılır.
Bu resim artık Galatasaray'ın alameti farikasİ (amblemi) olacaktır...
Dr.Namık, aşık bir Galatasaraylı idi. O tarihlerde toplanan bir kongrede bu resmi Şinasi Reşit'in teklifi olarak reye koydurmak ister. Resim kongrede de beğenilir. Ne varki bu sadece lafta kalan bir tasviptir. Onu kim 'Rozet' haline getirecektir?..
Önce mektep kooperatifi işareti mektup kağıtlarına, defterlere bastırır. Sonra da 1925'te Aslan Nihat ile Ömer Besim (Koşalay) ortaklaşa sahip oldukları spor mağazası adına rozet olarak hazırlatırlar.
Bugün yakalardaki GS ' de,tıpkı ilk 'Gayın-Sin' gibi Ayet'in tertibidir.
Ayet 1931'de, Dr.Namık ise 1933'de Galatasaraylı kuşakların kalplerine göçtüler...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:23 PM
Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin’in çizdiği Galatasaray amblemi, eski ve yeni Türkçe şekli ile.
Galatasaray'ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu, ağzında
futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. "Kartal", Galatasaray'lıların
üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak, kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege’nin kompozisyonu bir kenara itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi.
Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:
Yıl 1923…
O yıl biz "cinquieme" da, yani lise 1' deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta "Kara kedi" %90 nispetinde Ayet’in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir "Gayin –Sin" gördük. Kırmızı Gayin' ın içine sarı bir "Sin" oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray ' lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre
günü yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet’den "Gayin-Sin" resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi’nin yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum, söz alıp ortaya çıktı ve:
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:23 PM
Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet şekli
getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul edilmesini
teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve renklerimizle boyanmış "Gayin-Sin" i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle "Gayin-Sin" çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de "GS" yaratmıştı. Bunların asılları Ayet’in Şinasi’nin yardım ile çıkardığı haftalık el yazısı "Kara Kedi" mecmuasındadır. "Gayın-Sin" ilk defa 1925 de kurulan Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik’e verildi. Bir aksilik eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda ve yaptırdığı rozetlerde Ayet’in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin yaratıcısı Ayet Emin’i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar, ebediyete tevdi ettiklerimizi
rahmetle yadederim.
Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de
aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:24 PM
GALATASARAY MÜZESİ
--------------------------------------------------------------------------------
Galatasaray camiasının gerçekten imrenilecek, şanlı geçmişinin en büyük tanığı, müzesidir. Bu müze dünyanın ünlü kulüplerinin bile sahip olmadığı bir zenginliktedir.
Galatasaray müzesi, 1913 yılında Kalamış' ta tahsis edilen kulüp merkezi ile tesislerin yer aldığı binada Ali Sami Yen tarafından kurulup geliştirilmiştir. Bu yönüyle, Galatasaray Müzesi, dünyadaki ilk spor müzelerinden biridir. Galatasaray Müzesi, Ali Sami Yen'den sonra Evliyazade Mahmut, Ferit İbrahim, Suphi Neş'et, Selahattin Feyzi'nin yardımları ile gelişmiş, İhsan İpekçi, Alaattin Şahinbaş, İhsan Belor, Abdi İpekçi'nin yakın bilgileri ile yücelmiştir. Ferruhzat Turaç'ın 35 yılı bulan hizmeti özellikle anılmalıdır. Onun çalışmalarıyla çağdaş bir düzene kavuşan Galatasaray Müzesi, bugünkü halini almıştır. Dünya Savaşı
sonrasında ve İstanbul'un işgali nedeniyle bu bina boşaltılmış.
Müzedeki eşya da Galatasaray Lisesi Müdürü Salih Arif'e teslim edilmiştir. Lisede önce konferans salonunun bitişiğindeki odada, sonrada ön taraftaki Resimhane denilen bölümde oluşturulan müze, 1972 yılında bügün bulunduğu son yere gelmiştir.
Bugünkü müze binası, Galatasaray'lı Mimar Ahmet Kemal Aru' nun projesine göre yapılmıştır. 1986'da yenilenen iç düzenlemesiyle bugünün gereksinimlerini karşılayabilecek çağdaş bir duruma getirilmiştir. Müzenin giderleri, kulüp bütçesinden ayrılan bir ödenekle karşılanmaktadır. Müze Kurulu, Mustafa Pekin' in başkanlığı dönemine kadar, yönetimden ayrı bağımsız bir kulüp organı olarak genel kurumlarda seçilmekteydi. Pekin' in başkanlığı sırasında yapılan ilk değişiklikle, bu iş yönetim kuruluna bırakılmıştır.
Müze Sorumlusu Avukat Vefa Semenderoğlu' nun verdiği bilgiye göre, buradaki en değerli objeler şunlardır:
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:24 PM
1- Gazi Büstü :
1928 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Taksim Abidesini yapan heykeltraş Canonica'nın büstünü ödül olarak koyduğu maçların ilkinde Galatasaray 3-0 yenik olduğu maçı 3-3'e getirmiş ikinci karşılaşma da ezeli rakibini 4-0 yenerek bu ödülü kazanmıştır. Müzemizdeki en değerli obje budur.
2- Şehitlerin Anıları:
1911-1912 yılında sürekli savaşlar nedeniyle takım kuramayacak duruma
gelen Galatasaray' ın daha sonra Çanakkale ve öteki cephelerde şehit
düşerek yazdıkları tarihten geriye kalan tüfek, kasatura ve kılıçların
bulunduğu bölüm, müzenin en anlamlı bölümlerinden biridir.
3- İstiklal Madalyaları:
Kurtuluş savaşımız sırasında şehit düşen ve gazi olan Galatasaraylılar için verilen madalyaların bulunduğu bölümde müzemizin bir başka anlamlı köşesidir.
Elbette ki bunların yanında, yurt içinde ve dışında çeşitli yarışmalarda Galatasaray'lı sporcuların kazandıkları kupa ve madalyalar ile diğer ödüller müzemizde yer almaktadır. Bu nedenle, Galatasaray' ın Türkiye' de en görkemli müzeye sahip olduğunu söylemekte bir gerçeğin ifadesi olur.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:24 PM
MÜZEDEKİ GALATASARAY
GALATASARAY MÜZESİ ARŞİVİNDEKİ BELGELERİN
IŞIĞINDA KULÜBÜN KURULUŞU
Galatasaray'ın gerek mektep, gerek kulüp, gerek cemiyet kurumları çerçevesinde tarihi, çeşitli yazarlar tarafından defalarca kaleme alınmıştır. Bu kendine özgü kavramları ve zaman aşımına uğramayan gelenek ve davranış biçimleri olan kurumlar bütününün tarihi o kadar ilgi çekicidir ki, konuyla biraz ilgilenen herkes, bu tarihin ortaya çıkması gerekliliğini düşünür ve bu uğurda elinden gelen katkıyı yapmak isteğini içinde duyar. İşin içine bir da kişisel anılar girdiğinde ise gerek yazmak, gerekse bildiklerini paylaşmak neredeyse bir tutku halini alır. Ne var ki Galatasaray tarihiyle ilgili yayınların çoğu, kapsam ve sistematikten uzaklaşıp daha çok yazarın duygusallığıyla şekillenmiş kitaplardır. Galatasaray Lisesi'nin eski müdürlerinden Fethi İsfendiyaroğlu'nun Galatasaray Tarihi isimli detaylı çalışması dışında, bu özel tarihi genel tarihle ilişkileriyle birlikte değerlendiren ve bu anlamda resmi tarihe de katkıda bulunabilen bir çalışmaya rastlamak zordur.
İsfendiyaroğlu'nun ancak birinci cildini tamamlayabildiği, müsveddelerini hazırlamasına rağmen ikinci cildini tamamlamaya hayatının yetmediği kitabın ilk cildiyle birlikte yayımı gerçekleşebildiği zaman konunun kapsamının ne kadar geniş olduğu okuyucu tarafından daha somut anlaşılacaktır. Galatasaray Müzesi'nin, yüzyılın ilk yıllarından beri özenle korunmuş belgelerinden yola çıkarak, gerek görüldükçe ilgili dönemlerde yaşamış olanların tanıklıkları ve konuya eğilmiş yazarların, bir çoğu günümüzde bulunması olanaksız olan yayınlarından faydalanarak, eksiği olsa da yanlışı olmayan bir derlemenin Ortak Bellek içinde yeralması gerektiğini düşündük. Umudumuz, Galatasaray'ın Türkiye Cumhuriyeti tarihine katkılarını ortaya çıkaracak bir akademik araştırmanın kapısının açılması ve Galatasaray'ın beşyüz yılı aşkın tarihinin önemi daha geniş kitlelerce de bilinmesi.
Bir Mektup
20 Kasım 1906 tarihli bir mektubunda Galatasaray'ın ilk takımının ünlü oyuncularından Emin Bülent, bir süre için yurtdışında bulunan Ali Sami Bey'e şöyle sesleniyor: "Aliciğim, Tahsin'e yazdığın mektupta unutulduğundan bahsediyorsun. Fakat emin ol ki biz seni hiç unutmadık. Sen bizim futbol aleminde daima mukaddes
kalacak bir kurucu sayılırsın. Şimdiki başarılar hep senin eserindir. Önce İmojen ile lig maçı oynadık. Bir onlar, bir biz gol yaptık. Herkes hayret etti. Lazari'nin kahvesinde bundan başka şey konuşan yoktu. Dün de Moda ile oynadık. Bu sene ben kaptan oldum. Birinci halftaym hiç hiçe bitti. Fakat şurasını söyleyeyim ki, evvelce biz Moda gibi bir kulüple bir halftaym golsüz kalsak, deli olurduk. Şimdi hala gol yapamadık diye deli oluyoruz. Bitişe bir çeyrek kala, Moda'ya bir yapmayayım mı... öyle parlak bir alkış olamaz. Fakat heyhat, sonra bizim eşşek Celal topu kornere atar gibi bize bir gol yaptı. Sonuçta Moda'yla berabere kaldık. Herkes ağlayacak gibiydi. Netice hakikaten bizi ağlatacak gibidir. Böyle neticelere memnun olduğumuz zamanlar çoktan geçti. Moda'nın maç yapmak için yolladığımız mektuplara cevap vermediği zamanlar nerede kaldı. Şimdi biz o fakirlere limon ikram ediyoruz. Artık birincilik ümidindeyiz. Herkes bravo Galatasaray'a diyor. Ve şimdi bu mektupla bu alkışlar bizden uzakta fakat kalbi daima bizimle olan birisine gidiyor. Şimdi Nikolo gibi de bir kalecimiz var. Maşallah. Onu tanırsın. Bizim mektepteki üç müslüman İngiliz'den en küçüğü. Fakat küçük diyorsam, boylu ve iri vücutlu, düşün artık.
Tim şöyle: Ali, Nikolof, Hüseyin, Hasan, Emin, Maşaya, Bekir, Celal, Milo, Mazhar. Adieu Aliciğim. Cevap yazarken adresi şöyle yaz: Beyoğlu'nda Taksim'de Mızıka-i Hümayun Kışlası karşısında, merhum Cemil
Paşa'nın hanesinde Emin."
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:24 PM
Ali Sami Yen ve Galatasaray'da futbol
Ali Sami Yen, 1886 yılında İstanbul'da doğdu. İlk Türk romanı sayılan Taaşşuk-u Talat ve Fitnat başta olmak üzere bir çok edebiyat ve dilbilgisi eserinin yazarı Şemsettin Sami'nin oğluydu. Şemsettin Sami Askeri Teftiş Komisyonu'nda başkanlık yaptığı sıralarda, 1896 yılında Abdülhamit tarafından "ikamete memur" edildi. Şemsettin Sami bu olay üzerine Erenköy'deki köşküne çekilip kendini eski Türk yapıtlarını incelemeye adadı. Aynı yıllarda, oğlu Ali Sami de köşkün bahçesinde yaşıtlarından farklı bir takım oyunlar oynamaktaydı. Ali Sami Yen o yılları 1929'da yazdığı anılarında şöyle anlatıyor: "Çocukluğumda kişisel idmanlara hevesim vardı. Erenköy'deki bahçemizde halka, trapez ve diğerlerini içeren bir espaliye ile bir tramplen yaptırmıştım. Kürek çeker, çok yüzer, bisiklete binerdim. O zamanlardaki arkadaşlarımızla bu
hareketlerle eğlenmeyi amaçlar, biraz da pazılarımızın kabarmasından, göğsümüzün genişlemesinden zevklenirdik. Birbirimize karşı övünmelerimiz dışında spor konusunda bilinçsizdik. İdmancılıkta bugün aradığımız eğitsel ve toplumsal hedeflerden tamamen habersizdik".
Galatasaray Spor Kulübü'nün bir numaralı kurucu üyeliğinden ve Galatasaray'da futbolun doğmasına neden olmanın yanında, Türk futbolunun ilk futbolcularından olarak, uzun yıllar hakemlik yaparak, Türkiye'deki ilk spor örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurulmasında büyük rol oynayarak, spora hizmet etti. Ali Sami Yen çocukluğundan bahsederken, babasının kendisini Beyoğlu Fransız Tiyatrosu'na ***ürdüğünden bahseder. Ali Sami, tiyatroda gördüğü cambazlardan ve onların yaptığı akrobatik hareketlerden etkilenerek bir takım jimnastik hareketlerini taklitle spora başlamıştı. 1902 yılında ikinci sınıftan Mektebi Sultani'ye girdiğinde edindiği arkadaş çevresine de bu merakını aşılar. "Mektepteki ilk arkadaşlarım Dr. Aziz Fikret ile kardeşi Daniş (sonradan İstanbul Sanayi Müdürü) ile bisiklete binme
merakımız vardı. Bu spor münasebetiyle Tahsin Nahid ve Muvaffak Menemenci'yi tanıdım. Biri mukavemette, diğeri de süratte zamanın en ileri bisikletçileriydiler.1904'de ilk kez amcazadem Suphi'nin teşvikiyle Moda çayırında İngilizlerin yaptığı bir futbol maçını seyrettim. Aynı oyunu mektepte tatbike çalıştım. Galatasaray'a ilk topu 425 Bedri, Frerler Mektebi'nden getirmişti. Topla oynama yalnız, duvara ve havaya vurmadan ibaretti. Okulun boyunu aştırabilenler büyük tezahürat alırdı."
Sporun bir çok branşının Türkiye'de ilk uygulandığı çatı olan Galatasaray'da yüzyılın ilk yıllarında bugün anladığımız anlamda pek sportif faaliyet yoktu. Spor desteklenen değil, tam aksine pek hoş karşılanmayan bir uğraştı. Hatta Ali Sami ve arkadaşlarından önceki yıllarda futbol oynamaya kalkışan birkaç öğrencinin tutuklandığı, o zamanın Emniyet Bakanı konumundaki Zaptiye Nazırı'nın önüne çıkartılıp, sorgulandıkları ve bu sporun yasak kabul edildiği de çocuklar arasında anlatılan, bilinen bir olaydı. Buna rağmen Ali Sami, Reşat Danyel, Tatar Süleyman ve Şevki adlı arkadaşlarıyla birlikte ilk futbol takımını kurdu. Ne var ki bu takım maç yapacak bir rakip bulamadan dağıldı. Aynı yıllarda Galatasaray öğrencileri arasında jimnastiğe doğru güçlü bir eğilimin başladığı ve Ali Sami'nin bu yıllarda onlardan da etkilendiği görülüyor. "O zamanlar her yerde güce ve güçten doğan güzelliğe karşı büyük bir sevgi başlamıştı. Bu eğilimi bir daha hiç bir zaman, hiç bir zaman, mektepte o yıllarda tanık olduğum kadar hissetmedim. Mektebin jimnastik ve kuvvet yıldızlarına yakından bakmaya utanır, koridorlardan geçerken kendimizi göstermeden, gıpta dolu bakışlarla, uzun uzun onları seyrederdik. Bunlar ikiye ayrılırdı. Yeni yetişen ve nispeten küçük sınıflarda olan, daha çevik ve ince yapılı idmancılar ve üst sınıflardaki, kıdemli, daha seçkin bir mevki sahibi idmancılar. Biz önce onların serüvenlerini dinledik. Sonraları tanıdık. İşte Tatar Süleyman. Uzun boylu, kösele gibi vücutlu, daima dişlerini sıkıyormuş gibi çene kemikleri geniş, azimli ve güçlü, çok canlı görünümlü bir yüz. Yanındaki de Milo. Ellerini şakaklarına koymuş ders çalışıyorlar. Kuvveti bırakıp ta zihinlerini yormaktan acı çektikleri belli. Yumruklarını sıkmışlar, elbiselerinin altından pazıları seçiliyor. İşte, Rana, Bekri, Nasip... Bunların isimlerini birer birer sanki mitolojik kişilermiş gibi kendilerini görmeden ezberledik ve sonra cücelerin devlere baktığı gibi onları seyrettik
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
Spora ve sporcuya hayranlığı, Ali Sami Yen'i 1903 yılı sonbaharının ilk günlerinde bir kulüp kurma düşüncesine iter. Aynı günlere denk düşen bir olay da bu düşüncesini somutlaştırmaya yönelik bir adım atmasına sebep olur. "Mektepte üçüncü ve dördüncü sınıflar arasında top olaylarından ötürü bir gerginlik olmuştu. O zamanki birinci ve ikinci sınıflar orta bahçede, üçten altıncı sınıfa kadarkiler büyük bahçede teneffüse çıkardı. Küçük bahçede havaya atılan top, bazen büyük bahçeye kaçardı. Buradaki üçüncü sınıf talebeleri de ya topu iade etmez, ya dışarı atar ya da patlatırlardı. Bu yüzden iki sınıf aralarında zıtlaşmışlardı. O zaman topu vesile ederek harp ilan etmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Moda'da seyrettiğim maçı taklit ederek, nizam bozukluğuna sebebiyet vermeden, her sınıf için bir takım tesis ederek, birbirine meydan okumaları, mektep içinde müsabaka hevesini ve spor duygusunu öne
çıkartacaktı."
Ali Sami Yen, Mehmet Ata Bey'in edebiyat dersinde konuyu arkadaşı Asım Tevfik'e açtı. Emin Bülent de görüşmeye katılmak için kendi sınıfını terkedip, onların yanına geldi. Üç arkadaş başbaşa vererek, planlarını yaptılar. Bir taraftan da tabii ki hocaya karşı ders çalışıyormuş görüntüsünde olmaları
gerekiyordu. Bu yüzden arka sıralara kaçmak yerine, ikinci sıraya yerleştiler. Burası kontrolden daha uzaktı. Sıranın üstüne yazıp çizdikleri görünmesin diye kitaplardan bir duvar ördüler ve gerek yazışarak, gerek fısıldaşarak özetle şu planı yaptılar: "Kendi sınıfımızdan ve diğer sınıflardan en kuvvetli talebeleri
seçeceğiz. Top ortaya atılacak ve tekmelenecek. Bir yere sıkışıp kaldığında, hücum taburumuz kuvvetli bir kütle olarak ileri atılacak. Diğerlerini itecek, sürecek, çiğneyecek ve topla beraber kalenin içine atacak. Bu arada dördüncü sınıftaki dostlarımızdan incinenler olursa, bu da futbol oyununun icabı sayılacak. Arada şairleri de hırpalamak sevaptan sayılacak!"
Galatasaray'ın geleneksel muzipliği bu planda da ortaya çıkıyor. O yıllarda şair deyimi, koşmaktan oynamaktan hoşlanmayan, çıtkırıldım ya da felsefe ve edebiyattan başka şeye ilgi duymayan öğrenciler için kullanılmakta. Bu tip öğrencilerin genellikle hır gür içinde eğlenen ve gürültü yapan diğerlerini sıkça
idareye şikayet etmelerinden ve genellikle de haklı bulunmalarından dolayı, Ali Sami gibi haşarılar tarafından pek sevilmediği belli.
Mehmet Ata Bey'in dersi bitti. Teneffüse çıkar çıkmaz, hücum taburuna kayıtları almaya başladılar. İşte Galatasaray futbol takımının nüvesini oluşturan ilk futbol takımları böylece oluşmaya başladı. Ali Sami Yen'in deyimiyle, bu takımları oluşturan çocukların arasında Alexandre Dumas'nın Üç Silahşörler'ininkine benzer bir bağlılık vardı. Bu bağlılık o zamanın Türkiye'sinde, Türk sporunun daha ilk adımlarında karşısına çıkan engellerle mücadele etme gücünü kendisine kazandırıyordu. Kimi zaman hakaretlere uğrayan, kimi
zaman dövüşmek zorunda kalan, kimi zaman tutuklanıp, okuldan uzaklaştırılan bu çocuklar, bağlılıktan doğan gücü keşfetmişlerdi. Giderek gücünü kaybetmiş ve yeni yetişen nesillerin güvenini sağlayamayan bir imparatorluğun son yıllarında, birbirine omuz vererek birşeyler başarabilmenin ender yollarından biri olsa gerekti futbol. O yılları yaşayanların anılarında anlattıklarını hamasi edebiyat diye değerlendirmemek gerektiğinin ve gerçekten sanki büyülü bir ortam yarattıklarının en belirgin kanıtı da, yüzyıla yakın önce atılmış bu bağlılık tohumlarının bugün hala yaşıyor olmasıdır.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
Maç fikri umulandan çok ilgi gördü ve maç günü geldi. Katılmak isteyenlerin sayısı ikiyüzü bulmuştu. Top ortaya atıldı ve büyük bir hengame başladı. Daha çok bir rugby karşılaşmasını anımsatan görüntüye giderek başkaları da dahil oldu. Bir top ve üçyüz kadar futbolcu, birbirini eziyor, topa bir kerecik de olsa
vurmak ve rakip kaleye yaklaştırmak istiyordu. Belki de ilk kitle sporu örneğini gerçekleştirdiklerinden habersiz saldırıyorlardı birbirlerine. "Futboldan ziyade üçyüz kişilik bir güreş müsabakasını andırıyordu. Nihayet bir noktada yoğunluk fazlalaştı da topun orada olduğuna karar verildi. Hücum taburu daldı grubun
içine. Grup, döne döne mektep duvarına doğru gitti. Penceredeki tellerden dolayı sıyrıklar, incinmeler başladı, elbiseler yırtıldı. Bir ara yere yuvarlandım. kalkıncaya kadar hayli zedelendim. O zaman etekli olan ceketimin yarısı koptu. Ellerim kanadı. Ezilenlerin, incinenlerin, üstü başı yırtılanların haddi hesabı yoktu. O esnada top mutfak kapısı tarafından sahanın haricine çıkmıştı. Biz rakibimizi geri sürmeyi başarmış olduğumuzdan galip sayıldık."
Bu ilk maçın bir başka sonucu da, doğal olarak futbolun mektepte yasaklanması oldu. Müdür Abdurrahman Şeref Efendi Ali Sami'yi "Sen çalışkan bir talebesin, böyle arbedelerin başına geçmeni sana asla yakıştıramıyorum ve bu mevzunun elebaşlığını yapmana da hayret ediyorum" diyerek azarlıyordu. Fakat bu karar da gençleri yıldıramadı. Emin Bülent okuldan ayrıldığı için, bu kez Ali Sami Yen işe Asım Tevfik'le devam etme kararı aldı. Amaç yine bir futbol kulübü kurmaktı. Ilımlı taktiklerle idare razı edildi. Bekir, Celal, Cevdet, Kamil, Daver ve Sırp ile Bulgar azınlıklardan birkaç kişiyi bir araya toplayan Ali Sami, güçlü olduğuna inandığı bir takım kurdu. O takımın adı Galatasaray'dı. Ve kurulduğu günden itibaren hep güçlü takımlar arasında yeraldı. Ali Sami de artık arkadaşları tarafından "Reis Bey" diye çağrılacaktı. Ve bu hitap 1905'den 1914'e kadar devam etti, Ali Sami Yen Galatasaray'ın ilk başkanı olarak onbeş yıl bu görevi sürdürdü.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
Galatasaray'da spor geleneğinin oluşması
Osmanlı İmparatorluğu'nda beden terbiyesi kavramı kuşkusuz yüzyılın başlangıcından önce de vardı. Geleneksel sporlar ve yerel faaliyetler oluyor, fakat batılı ve bilimsel ölçütlere uygun olmadan süregeliyordu. Vücudun bilinçli çalıştırılmasıyla güçlenmesi anlamına gelen idmancılık da zaman zaman ilgi görmüş, çoğunlukla üzerinde fazla durulmamış bir spor dalıydı. Jimnastiğin yeniden uyanışı ise Fransa'dan Galatasaray'a gelen bir spor hocası olan Prof. Moiroux öncülüğüyle gerçekleşti. 1939 yılında bir pilav gününde yaptığı konuşmasında Ali Sami Yen, Moiroux'nun jimnastik aşkını Galatasaray gibi bu işe uygun bir yerde yeşerttiğini anlatır. Moiroux, 19. Yüzyıl sonunu 20. Yüzyıl başına bağlayan yıllarda, batı tarzı jimnastiğin uygulayıcısı ve hocası olan Faik Üstünidman'ı yetiştirmiş, o da bilgi ve becerisini kendi öğrencilerine aktarmıştır. Faik Üstünidman'ın ilk seçme öğrencileri, Tatar Süleyman, Hasip, Miltiyadi, Mustafa Hayri, Bedri, Ziya ve sonraları bakanlık da yapan Rana beylerdi. Filozof Rıza Tevfik ve Selim Sırrı Tarcan da Faik Üstünidman ekolünün takipçileri olmuşlar, Selim Sırrı Tarcan, beden eğitiminin ve İsveç jimnastiğinin bilimsel yöntemlerinin yerleşmesi ve Türkiye'de sporun gelişmesinin öncüsü olmuştur.
Batı sporlarının Anadolu'ya girişi ise büyük ölçüde İngilizlerin etkisiyledir. Boş bir alan, kolayca kurulan kaleler ve tek bir topla oynanabiliyor olmasından dolayı da futbol, diğer spor dallarından daha çok ilgi görmüş, daha çabuk yaygınlaşmıştır. Özellikle İzmir ve İstanbul'daki İngilizlerin birbirleriyle yaptığı
karşılaşmalarla ortaya çıkan futbolun ilk oynanışı, Heinrich Peerce'in aktarımına göre 1897'ye kadar uzanır. Peerce'in öncülüğünde kurulan ilk futbol takımı olan Football Associations'dan önce bilindiği kadarıyla sadece rugby takımları vardı. Peerce o yılları şöyle anlatıyor: "O yıllarda Moda Burnu'ndaki çayırda Melita
ve Cocatrice gemicilerinin takımlarıyla maç yapardık. 1901'de birgün İngiliz Horrace Armitage ile tanıştım. İkimiz birlikte İngiliz ve Rumlardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurduk. Kulübümüze giren ilk Türk futbolcusu Hüsnü Paşazade Bahriyeli Hasan Fuat Bey'di. 1903'de takımdan bazıları ayrılarak, yalnız İngilizlerden oluşan Moda takımını kurdular. 1904'de Rumlardan oluşan Elpis takımı da kurulunca, 1904-1905 sezonuna James la Fontain ile birlikte kurduğumuz İstanbul Futbol Birliği ile girdik. Artık karşılıklı, düzenli karşılaşmalar yapabilecektik." Görüldüğü gibi 1904'de kurulan ilk futbol liginde hiçbir Türk
takımı yoktu. Zaten maç seyircileri arasında da Türklere rastlanmazdı. İlk Türk futbolcusu olduğu anlaşılan Fuat Bey de Boby takma adıyla milliyetini gizleyerek maça çıkardı. Daha önce de Reşat Danyal'ın kurduğu geneli Galatasaraylılardan oluşan takıma girmiş fakat bu takım maç yapamadan dağılmıştı. Aynı takımdaki Hüseyin, Kemani Nuri ve Fabrikatör Şevki, Abdülhamit rejiminin tehditlerinden korkarak futbolu bırakmış, Boby ise gizli gizli devam etmişti. 1905 yılında gerek futbol, gerek diğer branşlarda yeni bir çığır açacak olan Galatasaray Spor Kulübü kuruldu. Kurucu, Ali Sami Yen'di: "Akim kalan teşebbüsü, 1905'de yalnız Galatasaraylılardan mürekkep bir heyet ile ele alarak ortaya çıkmak ve müsabaka yapmak, kulüp ismini taşımak ve bir ünvan almak cesaretini ilk defa gösteren ve bu suretle Türk sporunun yeniden inkişafına vesile olarak feyizli ve kuvvetli bir menba teşkil eden Galatasaray vücuda gelmiştir."
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
Kuruluş yılından başlayarak temeli ilk kez Galatasaray'da atılan bir çok spor dalı daha Türkiye'ye geldi. Waterpolo, patenli hokey, çim hokeyi, boks, çeşitli su sporları ve keşşaflık (bugünkü deyişiyle trekking) bunlardan bazılarıdır.
Futbolu İngilizler gibi oynamayı arzulayan Ali Sami ve arkadaşları Asım Tevfik, Emin Bülent, Celal, Bekir, Tahsin Nahit, Reşat, Cevdet ve Daver arasındaki ilk tartışma takımın ismi konusunda çıktı. O yıllarda spor ve sporcu isimlerinin hep yabancı dilde olmasından etkilenerek, zafer anlamında "gloria" veya cesaret
anlamında "audace" isimleri üzerinde durdular. "O sırada Tobler çikolatası yiyen biri, üzerindeki resimden ilham alarak, kartal ismini almamızı teklif etti. Fakat bu Türkçe ismi o zaman esen siyasi havaya uygun bulmadığımızdan, korkup onu da dikkate almadık." Bu tartışma uzadı gitti ve Galatasaray ilk maçına
isimsiz çıktı. Fransız Faure Mektebi'yle yapılan ilk özel karşılaşma 26 Kasım 1905 tarihinde Galata Sarayı Mektebi Sultanisi öğrencileri takımının 2-0 galibiyetiyle bitti. Takımın bir ismi olmaması özellikle Kadıköy yakasının yabancılardan ve azınlıklardan oluşan seyircisi tarafından yadırgandı ve onlar kendi aralarında konuşurlarken bu takımdan Galatasaray diye bahsetmeğe başladılar. Böylece takım kendiliğinden bir isme sahip olmuştu. Yine de bu durumdan futbolcular pek memnun değillerdi. "Bu ismi kendimize mal etmekten
çok ürktük. Çünkü içinde "saray" gibi dikenli bir kelime vardı. Fakat ne yaparsak yapalım, gerçek ismimiz benliğimize yapışıp kaldı. Bu isimden tek çekinen biz değildik. İngilizce olarak yayınlanan ve futbol maçlarının sonuçlarını tek yazan gazete olan Levant Herald'da da Galatasaray adı geçeceği zaman
"another team" (diğer takım) yazıyordu. Benzer bir sorun da renklerimizde yaşandı. Takım için seçtiğimiz renkler, bayrağımızın renkleri olan kırmızı ve beyazdı. Bu ilk formaları Asım Tevfik'in annesiyle kardeşim dikmişlerdi. Ancak, kırmızı-beyaz gömlekleri giydikten sonra milliyetimizi apaçık ilan etmesinden korktuk.
Kuşdili'nin meşhur al fesli, palabıyık, tıknaz hafiyesi etrafımızda çizdiği çarkları daraltmaya ve fena gözle bakmaya başlamıştı. Çok genç olmamızı, bu hareketlerimizin anlayışla karşılanması için kalkan olarak kullanmakla beraber, amacımıza ulaşma yolunda, istemeye istemeye kırmızı-beyazı terkettik."
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
İngiliz kökenli Economic kooperatifinin mağazasına giden Galatasaraylılar, burada çalışan Rum futbol idarecilerinden Yanni Vassiliadis'den yardım isterler. Onun sağladığı Birmingham'lı William Schillcokc mağazasının kataloğundan, sağlam futbol ayakkabıları ve sarı-lacivert renkli parçalı formayı beğenip
ısmarlarlar. Ne var ki bu formaların da ömrü çok uzun olmaz. Kuşdili çayırının, Kurbağalıdere Köprüsü arkasının, Tatavla tepesinin çamurlu zeminleri formaları çarçabuk paçavra haline getirir. Bir de üstüne 26 Aralık 1906 günü oynanan Baltalimanı maçından beş-sıfır yenik ayrılınınca, bu acı mağlubiyet de renklerin
uğursuzluğuna bağlandı ve yeni formalara ihtiyaç duyulur. Yeni forma bulma görevi Asım Tevfik, Emin Bülent ve Ali Sami'ye verilir. Bir renk seçmiş değillerdir. Uygun bulacakları kumaşı alıp diktireceklerdir.
Tekrar İngiltere'ye ısmarlayacak zaman yoktur. Bir çok dükkan gezilir. İstenen kumaş istenen fiyata bulunamaz. En sonunda Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkanında, şali denilen, bayrak kumaşı örgüsünden fakat daha ince, güzel ve canlı iki yünlü kumaşa rastlanır. İki rengi vardır. Biri, vişneye çalan, koyuca, tatlı bir kırmızı, öteki de içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Bunlar tezgahta yanyana açılmış duruyorlardır. Tezgahtar usta bir hareketle kumaşların dalgalarını birleştirir. Ateşin içindeki renk oynaklarını
görür gibi olur çocuklar. Metresi otuziki kuruş olan bu sarıyla kırmızı onları etkilemiştir. Umduklarından pahalıdır ama kestirip, alırlar. Ali Sami kumaşı evine ***ürür. Bu işte artık tecrübeli olan kardeşine diktirir.
Böylece sarı-kırmızı forma ve Galatasaray birlikte anılmaya başlanır
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:25 PM
Galatasaray'ın özellikle futbolda gösterdiği öncü tutum ilerleyen yıllarda başkalarını da hareketlendirmiş, birçok Galatasaraylı kimi zaman kendi kulübünle ilişkisini kesmeden, kimi zaman da keserek hevesli başka toplulukların kulüpleşmelerine yardımcı olmuşlardır. Altınordu İdman Yurdu, Bakırköy İdman Kulübü ve Güneş Kulübü gibi oluşumların temelinde de Galatasaray vardır. Ali Sami Yen bunlar arasında çarpıcı bir başka örneğe daha değinmektedir: "En eski spor arkadaşımız olan Fenerbahçe Kulübü'nün ilk adımlarında da takımımızda çalışmış olan Galatasaraylılar emek vermiştir. Bizden sonra teşekkül eden bu ilk kulüpte de kendimizin bir katkısını görmek ve ondan bir şeref hissesi almaktan zevk duymaktayız. Fenerbahçe ilk kurulduğunda bizim için yabancı memlekette rastlanılmış bir vatandaş gibiydi. Ona manen ve maddeten
ihtiyacımız vardı. Ondan dolayıdır ki Fenerbahçe'yi takviye etmek ve bir rakip yaratmak için bizden ayrılan Hasan Fuat, Hamit Hüsnü, Hasan Kamil, Galip, İsmet, Hikmet gibi arkadaşlarımıza gücenmedik ve onları sevmeye devam ettik. Halbuki ondan sonraki bölünmeler ve ayrılmalar aynı tesiri bırakmadı".
Böyle başlayan bir futbol serüveni, yıllar boyunca bir çok efsane yaratarak bugün Türkiye'nin uluslararası alanda en çok başarı kazanan milyonlarca taraftara sahip dev bir spor kurumunu doğurdu. 21. Yüzyıl, Galatasaray'ın da ikinci yüzyılı olacak ve özetlemeye çalıştığımız bu temel üzerine inşa edilen başarı silsilesi aldığı gelenek halini sürdürecek.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:26 PM
BAŞKANLARIMIZ
--------------------------------------------------------------------------------
Ali Sami YEN
Refik Cevdet KALPAKÇIOĞLU
Yusuf Ziya ÖNİŞ
Ali Faik SOYDANBAY
Ahmet ROBENSON
Haydar ŞEKİP
Adnan İbrahim PİRİOĞLU
Necmeddin SADAK
Abidin DAVER
Ahmet KARA
Tahir KEVKEP
Ali Haydar BARŞAL
Fethi İSFENDİYAROĞLU
Etem MENEMENCİOĞLU
Saim GOGEN
Sedat Ziya KANTOĞLU
Nazmi NURİ
Adnan AKISKA
Tevfik Ali ÇINAR
Osman DARDAĞAN
Muslihittin PEYKOĞLU
Suphi BATUR
Ulvi YENAL
Refik SELİMOĞLU
Sadık GİZ
Selahattin BEYAZIT
Prof.Dr.Mustafa PEKİN
Prof.Dr.Ali URAS
Dr.Ali TANRIYAR
Alp YALMAN
Faruk SÜREN
Mehmet Cansun
Özhan Canaydın
NOT : 1914 yılında Ali Sami YEN' in 10.kez Başkanlığından sonra arada, 17.06.1915 tarihinde , Kenan Bey isimli (soyadı kayıtlarda bulunamıştır)12.12.1915 tarihine kadar BAŞKAN'lık yapmış olarak görünmektedir. Ancak bu konuda sağlıklı bir bilgiye henüz ulaşılamadığından, sıralamaya dahil edilmemiştir. 12.12.1915 tarihinde Genel Kurul oylaması ile Ali Sami YEN tekrar Başkan olmuştur.
Hami başkanlarımız
Tevfik Fikret
Sait Halim Paşa
Salih Arif
Prens Halim
Faik Kurt
Mustafa Necati bey
Kazım Özalp
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:26 PM
GALATASARAY'DAN YETİŞEN ÜNLÜLER
Galatasaray'dan pek çok ve pek değerli insanlar yetişmiştir.Bunları tümünü derlemek elbette çok zordur. Yaptığımız bu derlemede genel ilke, Galatasaray'dan mezun olanların kendi okulu, ailesi, iş ve meslek muhitinde tanınmış olması değil TOPLUMUN DAHA GENİŞ KESİMİNDE ÜNLÜ OLMASIDIR. İSMİ İLE MEYDANA GETİRDİĞİ ESERLERİ, ETKİLERİ VE KATKILARI İLE TOPLUMA VE ÜLKE ÇAPINDA VE HATTA YURTDIŞINDA TANINMIŞ OLMASIDIR...
Erdoğan AKKOYUNLU
FİHRİST
--------
1-Devlet Ricali/Devlet adamları
-Cumhurbaşkanı
-Başbakan
-Bakan
-Senatör
-Milletvekili
-Anayasa Meahkemesi başkanlığı
-Yargıtay Başkanlığı
-Cum.Başkanlığı Genel Sekreterleri
2-Kamu Yöneticileri
-Müsteşar
-Diplomatlar/Büyükelçiler
-Umum Müdür
-Vali
-Belediye Başkanı
-Askerler/Komutanlar
3-Gazeteciler
-Gazete Sahip ve yöneticileri
-Yazarlar
Eşetirmen ve Çevirmenler
4-Sanatçılar
-Edebiyatçılar
-Resim
-Heykel
-Müzüik
-Sahne Sanatçıları
6-Karikatür
-Mimarlık
5-İlim adamları,Profesörler
6-iş Alemi-Ticaret-Sanayi Kesimi
-İşadamı-Sanayici-özel Sektör Yöneticiliği-Organizatör
-Bankacılar (Genel Müdürler)
7-ÇeşitliMesleklerdeki meslek dallarındaki ünlüler
İktisat
-Hukuk
-Tıp
-Fen
-Mühendislik
-Mimarlık
-Sigortacılık
-Ziraat
-Hizmet
-İşletmecilik
-İletişim
-Felsefe
-Coğrafya
-Tarih
-Sosyoloji
-Araştırma
8-Sporcular-Spor Yöneticileri
9-Diğer
10-Vatan Müdaafasında GS'lılar /Şehitler
(Ayrıntılar ŞEHİTLERİMİZ bölümünde...)
11-Galatasaraylılar Derneği Başkanları
12-Galatasaray Lisesi Yöneticileri
-GS Lisesi Müdürleri
-GS Lisesi M. Yardımcıları
13-Eğitimci Galatasaraylılar
(Bilgiler elde edildikçe bu isimlere eklenecektir.)
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:26 PM
YABANCI DEVLET ADAMLARI
---------------------------------------------
Ahmet Zogo - Arnavutluk Kralı (1928-1939)
Mehmet Ali EL -ABİD - Suriye Cumhurbaşkanı (1932)
İshak Ben Zvi - İsrail Cumhurbaşkanı (1952-1963)
Istanbuloff - Bulgaristan Başbakanı (1872 mezunu)
Moşe Şertok - İsrail Başbakanı (1953-1955)
Suphi Bereket - Suriye Başbakanı
TÜRK SADRAZAN VE BAŞBAKANLAR
--------------------------------------------------------
Çorlulu Ali Paşa - Sadrazam
Melek Ahmet Paşa - Sadrazam
Keçecizade Fuat Paşa - Sadrazam
Suat Hayri Ürgüplü - Başbakan
Nihat Erim - Başbakan
YABANCI BAKANLAR
--------------------------------
Savarof - Bulgaristan harbiye nazırı
Mirza Sadık Han - İran dahiliye nazırı (1885 mezunu)
İzzeddin - Mısır Hıdivlik Hanedanı Azası,Devlet Nazırı
Mehmet Ali El-Abid - Suriye'nin Washington Sefiri (1890 mezunu)
TÜRK BAKANLAR
----------------------------
Mehmet Sait Paşa - Serasker-Vezir-Milli Savunma,Ticaret-Bahriye Nazırı)
Abdurrahman Abdi Ğaşa - Vezir
Mahmut Muhtar Paşa (Bahriye nazırı (1886 mezunu)
Keçecizade Fuat Paşa - Hariciye Nazırı
Abdurrahman Şeref - Maarif Nazırı
Osman Nizami Paşa - Nafia Nazırı (1876 Mezunu)
Şemsettin Paşa - Evrak Nazırı (1878 mezunu)
Mustafa Reşit Paşa-1912-20 yılları arası Ticaret,Ziraat Nafia ve Hariciye Nazırlığı
Ali Paşa - Şehit , Damat
Dr.Cemil Topuzlu - Nafia Nazırı
Sabahattin Tanman - Gümrük ve Tekel
Ord.Prof.Yusuf Hğikmet Bayur - Maarif vekili (1909 mezunu)
Necmeddin Sadak - Dışişleri Bakanı ( 1910 mezunu)
İ.Hakkı Baban - Maarif Nazırı
Hamdullah Suphi Tanrıöver - Maarif Vekili
Şükrü Kaya - Ziraat,Hariciye,Dahiliye Vekili
Hikmet bayur - Maarif vekili
FeridunCemal Erkin - Dışişleri
Suat Hayri Ürgüplü - Gümrük ve Tekel
Fatin Rüştü Zorlu - Dışişleri
Kasım Gülek - Bayındırlık,Ulaştırma,Devlet
Cihad Baban - Turizm,Kültür
Prof.Dr.Nihat Erim - Bayındırlık Bakanı,Başbakan Yard.
Turan Güneş - Dışişleri
Orhan Eyüpoğlu - Devlet
Prof.Dr.Orhan Dikmen - Tarım
Mehmet baydur - Ticaret
Malik Yolaç - Gençlik ve Spor
Necmettin Cevheri - Devlet
İlter Türkmen - Dışişleri
Prof.Dr.Turhan Feyzioğlu - Başbakan Yardımcısı
Şahap Kocatopçu - Sanayi ve Ticaret
Hasan Esat Işık - Devlet
Ali Tanrıyar - İçişleri
Mükerrem Taşçıoğlu - Kültür ve Turizm
Coşkun Kırca - Dışişleri
İlhan Evliyaoğlu - Kültür ve Turizm
Prof.Dr.Mümtaz Soysal - Dışişleri
Fikri Sağlar - Kültür
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLARI
--------------------------------------------------------
İbrahim Senil
Orhan Onar
YARGITAY DAİRE BAŞKANLIĞI
-----------------------------------------------
Suat Bertan (1.Daire Başkanı )
Demir Dai (4.Daire Başkanı,Yargıtay Onur Başkanı)
VALİLER
--------------
Serasker Mehmet Sait Paşa
Vezir Mustafa Paşa
İsmailPaşa - Bosna Valisi
Abdülkerim Tabipzade - 1883 mezunu
Osman Galip - Halep Valisi
Mehmet Galip - 1883 mezunu
Hüseyin Ragıp Ural
Rebii Karatekin
Nevzat Hakkı Baykal
Ragıp Gerçekler
Tahir Fikret Aslan
Rebii Karatekin
Mukadder Öztekin
Çelik Çetin Birmek
Ahmet Elbeyli
BELEDİYE BAŞKANLARI
--------------------------------------
Dr.Cemil Topuzlu - İstanbul
Yusuf Ziya Bel - İstanbul
Şükrü Kaya - İzmir
Kaya Mutlu - Mersin
Erhan Keleşoğlu
ASKERLER-KOMUTANLAR
----------------------------------------
Serasker Mehmet Sait Paşa - Mareşal
Vezir Mustafa Paşa - Budin Berlerbeyi
İsmail Paşa - Beylerbeyi
Galatasaray'dan sonra Harbiye' ye ve Askeri Okullara geçenler
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Enver Hasan Paşa - Ferik (Korgeneral-1875 mezunu)
OsmanNizami Paşa - Ferik -1876 mezunu)
Reşid Paşa - Mirliva (Tuğgeneral-1876 mezunu)
Esad Cabir Paşa - Mirliva (1876 mezunu)
Gazi Mehmet Muhtar Paşa - Mirliva ( 1886 mezunu- Balkan Harbinde Nazırlıktan istifa
ederek cepheye koşmuş ve Midey hattında Bulgarları durdurmuştur.)
Ali Rıza Sedes Paşa - Mirliva - 1886 mezunu-31 Mart Hareket Ordusu Kurmayı)
İsmail Cevad Paşa (Çobanlı) - Mirliva ( 18 Mart Çanakkale zaferi Kumandanlarından,Harbiye Nazırı)
Galatasaray'da tahsillerini yarım bırakıp askeri ocağa geçenler :
Cabir - Tuğgeneral (1875)
Reşit - Tuğgeneral (1876)
Tanzar Dinçer - Tuğamiral -1876
Müşir Tevfik Paşa - 1881 harp Akademisi Mezunu
Müşir Abdullah Paşa - 1881 H.Akademisi Mezunu-BalkanHarbi)
Müşir Dr.Cemil Topuzlu - 1886 Tıbbiye ve Prusya Askeri Okulu Mezunu)
Dr.Fuad Süreyya Paşa (Askeri Tıbbiye Mezunu)
Enver Sökmen - Tuğgeneral (1917'de sonsınıftan Harp Okuluna Geçmiş,birincilikle bitirmiştir.)
Süleyman - Komutan 1889 Mezunu
Oğuz Saka - Pilot Albay
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:26 PM
GALATASARAY TARAFTARI
Karıncaezmez Şevki
BİR SLOGAN VE İLK AMİGOMUZ
Halen kullandığımız ve bağırırken damarlarımızdaki kanın titrediğini hissettiğimiz RE RE RE RA RA RA GAASARAY GAASARAY CİM BOM BOM tezahüratı, Türk takımları içinde bir tezahüratla özdeşleşmiş tek klübün ve taraftarın Galatasaray olduğu gerçeğini de vurgular. İlk kullanıldığı senelerde RA RA RA şeklinde başlayan tezahürat daha sonraları yerini RE RE RE' ye bırakmıştır... Tribünün bu küçük değişikliği herhalde pek de önemli değildir.
Galatasaraylı ilk taraftarların takımımızı teşvik etmek için kullandıkları ilk tezahürat ise DAYAN GALATASARAY'dır. Galatasaray Tarihçisi Sayın Süleyman Tekil, geçmişte, bugün olduğu anlamda amigoların olmamasına karşın bu görevi ifa etmeye çalışan gönüllülerin olduğunu söyler. Bunlardan görevini büyük bir keyfle yapanlardan birisinin Büyükelçilerimizden Galatasaraylı eski futbolcu Kemal Nejat KAVUR olduğunu da ekler. Sayın K.Nejat KAVUR'un, sonradan yer alacağı Galatasaray takımını Taksim Kışlasının Duhuliye kısmındaki tek akasya ağacanın üzerine çıkarak 'Dayan Galatasaray' diye bağırarak desteklediğini de iletir. Aslında Ruşen Eşref'in ortaya attığı bu slogan, daha sonra İhsan İpekçi tarafından sürdürülmek istenir, ancak 1924 senesinde yeni bir slogan yükselir tribünlerde: RA RA RA RE RE RE...
Mektepliler ve Alaydan yetişme Galatasaraylılar, tribünlerde, Galatasaray'ın eski futbolcularından Sabit CİNOL'un İsviçre'nin Servette kulübünün bir sloganından esinlenerek Galatasaray'a çok sağlam aşıladığı bu muhteşem tezahüratı halen sürdürmektedirler.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:27 PM
ESKİ SLOGANLAR
Sayın Süleyman TEKİL'den naklettiğimiz aşağıda yazılı bulunan sloganlar, Mektebi Sultani öğrencilerinin Galatasarayımızı coşturmak için yaptıkları tezahüratlardır...
' Emin'lerin, Hasnun'ların, Celal'lerin ahfadıyız,
Bu ülkede hem sporun,hem irfanın ecdadıyız...'
***
'Haydi Aslan Nihat, haydi aslan, haydi Burhan, durma çullan,
Ali kıran baş koparan, allak bullak, işte meydan...'
***
'Par par yanar sırtımızda Sarı-Kırmızı şemadan,
İşte Fener torbamızda,tenekeden bir şamdan...'
***
'Ne Ali'yi, ne Ulvi'yi değişiriz dünyalara,
Abdal Mehmet namı gitti,hanyalara konyalara...'
***
'İsmet ister maç yapmak, etrafa afi çakmak,
Aslan Nihat'ı görünce işi sahadan kaçmak...'
Bir vakitler Galatasaraylıların genellikle Fenerbahçe maçına giderken söyledikleri bir şarkı da şuydu:
Moda burnu önünde attık oltayı,
Fener'e de taktık bizim zokayı,
Aman aman çek mastor çek,
çek mastor çek...
Daha sonraları bu slogan tribünlerde geliştirilmiş ve şimdiki halini almıştır.
Bayrağımız ne güzel sarı-kırmızı,
Kotramızın adı Cihan Yıldızı,
Moda koyu önünde attık oltayı,
Fener'e de koyduk, bizim zokayı...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:27 PM
75.YIL YÜRÜYÜŞÜ...
Cumhuriyetimizin 75.Yılı dolayısı ile birçok sivil toplum örgütü,okullar,
spor kulüpleri vs. Mecidiyeköy'den başlayıp Taksim'de bitecek olan bir yürüyüşe katılacaklardı...
Galatasaraylı taraftarlar olarak bu muhteşem günde birşeyler yapmamız gerekiyordu.Bizim için işin engüzel yanı da yürüyüşün Ali Sami Yen Stadyumundan başlayacak olmasıydı. Elbetteki orada olmamız gerekiyordu , olduk da...Ve Cumhuriyetimizin 75.yılını gerçekten heyecan verici bir biçimde kutladık.Özellikle Galatasaraylı taraftarların tribün coşkusunu bu yürüyüşe taşımayı amaçlamıştık.Bunu da başardık...
İzleyenler ve yürüyüşe katılan değişik gruplar tarafından çok büyük bir ilgi ile karşılandık.Hatta tüm kortej içinde enbüyük ilgiyi gören ve ençokalkışı alan grup bizdik dersem abartmış olmam.Çünkü,sarı-kırmızılı formalarımız ve bizi bir kamyonetin üzerinde sıralanmış olarak izleyen bandomuzla,yürüyüşe gerçekten çok büyük bir renk katmıştık.
Çoluk çocuk , yaşlı genç binlerce insan Mecidiyeköy'den Taksim'e doğru sel gibi akarken , bizler de "10.Yıl" ve " Dağ Başını Duman Almış" marşlarını tribün volümünde ve formatında söyleyerek ilerliyorduk. Üzerimizdeki tek tip formalarımızla birlikte "Yaşasın Cumhuriyet " yazılı pankartımız da çok büyük ilgi görmüştü.Tüm kortej yani binlerce insan yürüyüşünü Taksim meydanında tamamlarken biz İstiklal caddesine girmeyi ve yürüyüşümüzü
Galatasaray Lisesi önünde bitirmeyi planladık.
Vay vay vay... İstiklal'e bir girişimiz vardı ki, görülmeye değerdi. Vatandaşların alkışları ve destekleri biz Türk Gençlerini oldukça duygulandırmıştı.
Lise önüne geldiğimizde saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı'nı okumamız orada ki insanların da bize katılmasını sağladı.Törene son noktayı koyduğumuzda Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlı her Türk vatandaşı gibi görevimizi yapmanın mutluluğu içndeydik. Elbette ki asıl görevi , bu vatan için canlarını veren büyük kahramanlar yapmışlardı.Bu bilinç içinde bir kez daha Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını şükranla andık.. Büyük vatanımız içindeki küçük vatanımız olan Galatasarayımız da bizim için kutsal değerler taşıdığından başta Ali Sami Yen olmak üzere , onun değerli arkadaşları ve kulübümüzün 2 numaralı kurucaları olan (Galatasaray Kulübünde 3 numaralı üyelik boştur...Daha doğrusu o sıraya 'Taraftarlar' yazılmıştır ) büyük Vatan Şairi Emin Bület Serdaroğlu ,Asım Tevfik Sonumut ve diğerlerini hayırla andık...
Böylece Türk olmaktan,Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan ve Galatasaraylı olmaktan duyduğumuz gururla bu güzelgünü noktaladık.. Aslında o günlerde bir "Juventus " macerası tüm yurdu kaplamıştı...Uzun zamandır birbirimizi yemeye çalışmaktan başka birşey yapmamıştık...Ama İtalya'nın *** 'ya verdiği desteğin ayyuka çıkmasıyla kırılan ulusal onurumuzu tamir için, milletimizin taraflı tarafsız Galatasarayımıza İtalyanlar karşısında verdiği destek sebebiyle oldukça mutlu olmuştuk.
Zaten o günlerdeki pislikler içinden çıkan enbüyük güzellik de bu olmuştu galiba...
Alpaslan DİKMEN
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:27 PM
BU TARAFTAR GALATASARAY'IN ASALET UNVANIDIR...
Basketbolumuzun efsane adı Galatasarayımızın Antrenörü Aydan Siyavuş Hoca'yı 11 Ocak 1998 gecesi bir kalp krizi yüzünden kaybetmiştik.Henüz 51 yaşındaydı. Ölümüne inanamamıştık...Ama son aylarda 15 kilo birden vermişti. Zaten sağlık sorunları da vardı. Galatasaray antrenörü Tolga Tuğsavul'un ayrılmasından sonra takımın başına getirilmişti...Sanırım yorgun kalbi, bu heyecan ve gerilimi kaldıramamıştı. Siyavuş ile ilgili muhteşem bir anısı vardır Galatasaray taraftarının...
85-86 sezonuydu, Galatasaray Siyavuş'un çalıştırdığı Efes Pilsen'i eski Spor ve Sergi Sarayında yenip şampiyon olmuştu. Hadi bunu benden değil, spor yazarı Ali Sami ALKIŞ' tan okuyun...
"Kıpır kıpır kimsenin içi içine sığmadığı bir şampiyonluk günü yaşandı.
Dudaklar öpülecek yanak aradı.yanaklar kendisini öpecek dudaklara uzandı... Kucaklar kendisine açılan kucaklarla buluştu...
Gözlerde yaş,gönüllerde coşku,tribünlerde karnaval vardı.
Bir de dalgın,düşünceli,birilerini birşey için bekleyen mahzun bir
adam vardı..; AYDAN SİYAVUŞ
Galatasaray teknik adamlarını tebrik etmek için omuzlardan inmesini beklerken; sarı-kırmızılı taraftarları alkışlamaya başladı... Tribünler de centilmenliği elden bırakmıyor ve o coşkusu arasında "AYDAN...AYDAN..." diye onun gönlünü alıyorlardı. Bu arada Yalçın Granit , Efes antrenörünün yanına gelerek el sıkışıyor ve karşılıklı birbirlerini alkışlıyorlardı. Galatasaray şampiyon...Taraftar şampiyon...Dostluk şampiyon...Yenilen Efes bile şampiyon... Salonda Galatasaray'ın tüm futbolcuları da vardı... Sanıyorum taraftarın ne demek olduğunu dün ilk defa anladılar. Sarı-kırmızı renklere bogulan Spor Sarayında , kendilerine gönül veren insanların , bir takımı nasıl alıp sürüklediğini gözleriyle gördüler.
Bu sevgiye ve coşkuya karşı, her zaman şükran borçlu olduklarını, hiçbir zaman ama hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Dün basketçileriniz şampiyon olurken kupalarını aldılar. Şimdi izin verirseniz yaratıcı ve espri gücünü dün küfürsüz bir parlaklıkla saatlerce ayakta tutan seyircilere bir liyakat satırı yazmak istiyorum:
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:27 PM
BU TARAFTAR GALATASARAY'IN ASALET ÜNVANIDIR..."
Evet aynen böyle yazıyordu Ali Sami Alkış...Gerçi seneler sonra bu satırları yazan spor yazarı Alkış'tan Galatasaray taraftarı nefret edecekti. Çünkü, O "Galatasaray, Manchester United karşısında ezilir..." türünden birşeyler söyleyerek hem Galatasaray takımını, hem de Türk futbolunu küçümsemiş ama Galatasarayımız M.United'i İngiltere' de 3-3 'lük bir skor ile karanlıklara gömdükten sonra, Ali Sami Alkış için pek de iyi şeyler düşünülmemişti...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:27 PM
TEZAHÜRATLAR
Seni sevmeyen ölsün!
Galatasaray tribünleri futbolun ilk yıllarından beri, tezahürat konusunda öncülük yapmıştır. Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı taraftarların da tezahürat kültürüne yapmış oldukları katkılar elbette ki gayet fazladır,hatta zaman zaman çok espritüel ve şahane tezahüratlar geliştirmişlerdir. Ancak Galatasaraylılar'ın bu işi ilk başlatanlar olduğu gerçeği de su ***ürmez..
Taa 1920'li yıllara kadar gitmeye gerek görmüyorum.Çünkü, daha önceki bölümlerde o zamanki büyüklerimizin kullandıkları sloganları yazmıştım. Biraz daha yakına, 70-80 ve 90'lı yıllara gelelim.
70'li yıllarda, genellikle siyasi içerikli sloganların tribünleri kapladığını görüyoruz. Özellikle Beşiktaş tribününün ağırlıklı olarak solcuların elinde bulunması sebebiyle, bu tip tezahüratların Siyah--beyazlı tribünlerden yükseldiği görülüyordu.
Galatasaray tribünlerinin sol ağırlıklı marşlara fazla itibar etmediğini, ama özellikle "Başın öne eğilmesin, aldırma Cim-Bom aldırma" şarkısını büyük bir iştahla söylediğini biliyoruz.Çünkü, 70'lerin sonuna doğru şampiyonluk özlemi yürekleri dağlamaya başlamıştı...
Fenerbahçe tribünlerinde ise o zamanlar keyifler gayet yerinde olduğundan onlar sadece dalga geçebilecekleri sloganlar üretmeye bayılıyorlardı. "Fincanı taştan oyarlar..." gibi.
80'li yıllarda, 12 Eylül'ün sıkı yumruğu tribünleri de etkilemişti. Siyasi sloganlar yerini arabesk, fantezi türündeki şarkılara terketmişti... 80'lerin başında Galatasaray'da antrenör olarak Brian Birch vardı. Birch'in sağ yumruğu havada sahaya çıktığını bilen Fenerbahçe tribünleri, bunu kınayan bir şarkı üretiyorlar ve bir F.Bahçe-Galatasaray maçında, kapalı tribünde şöyle bağırıyorlardı: "Ulan İ.ne Brian Birch! Ulan İ.ne Brian Birch! Bize kalkan yumruğunu... Sokacağız.. G.tüne..."
Onlar öyle bağırıyordu ama iki dakikada yapılan söz değişiklikleri sarı-lacivertli tribünlere şöyle cevap veriyordu: "Brian Birch'in kalkan yumruğu ... Girsin Rausch'un g.tüne... Biz adamı s.ke s.ke... Göndeririz evine..."
Gerçekten de o maçta Galatasaray Fenerbahçe'yi yeniyor ve Fenerbahçe antrenörü Friedel Rausch da ülkesi Almanya'nın yolunu tutuyordu...
Bir de Galatasaray'ın kapalı ve açık tribünlerinin karşılıklı yaptığı " Sarı... Kırmızı..." tezahüratları pek itibar görecek ve Beşikaşlılar tarafından bu slogan İnönü stadının dört bir tarafına yayılacaktı. Eski açık "Siyahhh!" numaralı "Beyaz!" Yeni açık "En büyük!" kapalı "Beşiktaşşş!" diye bağıracaktı. Hem de durmaksızın...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
Sonraları yine Galatasaray tribünleri bu tip tezahüratı şarkıya dönüştürecek, açık ve kapalı tribün karşılıklı olarak "14 senelik bu çile... Bitsin artık bu sene... Sen şampiyon olacaksın... Seni sevmeyen ölsün..." diye yırtınacaktı...
Ve Galatasaray şampiyon olup hasrete son verecekti... Şampiyonluk kutlamalarında sevgili başkanımız Ali Tanrıyar da tv ekranlarına bu şarkının son mısrasını söyleyince yer yerinden oynayacaktı...
"Nedenmiş efendim, Galatasaray'ı sevmeyen ölsünmüş..."
- Yahu bunu tribünler aylardır söylüyor.
- Yok efendim, onlar söyler, koskaca başkan söyleyemez...
- E peki özür, Galatasaray'ı sevmeyen de yaşasın...
- Yook olmaz... Nasıl bir başkan böyle söyler?
- Hadi lan ordan!
Sırada doksanlı seneler vardır... Üst paragrafta bu lafları kınayanlar bir başkanlarının Kocaeli Belediye Başkanı ve Kocaelispor Kulübü Başkanına maç esnasında söylediği, "Bu maç için kaç para aldınız?" cümlesini hiç duymayacaklardı bile.
90'lı yılların ortalarına doğru "Yükselen Milliyetçilik" değerleri tribünlerde de boy göstermeye başlamıştı. Özellikle Galatasaray'ın üstüste aldığı Avrupa başarıları, sarı-kırmızılı tribünlerde Ay-Yılsdızlı ,Üç Hilalli ve Bozkurtlu bayrakların bol miktarda dalgalanmasına yol açıyordu...
(Bu durumu Milliyetçi Hareket Partisinin bilinçli ve örgütlü bir şekilde planladığı tarzında düşünceler hatta iddialar vardı, ama biz tribündekiler bunun kesinlikle böyle olmadığını iyi biliyorduk. Bu tamamen kendiliğinden ortaya çıkmış ve insanların münrferit hareketlerinden oluşan bir durumdu...)
Tribünler, "Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri" diye bağırıyordu... Ardından da İngilizce tezahüratlar yapıyorlardı. Bu durum da bazılarınca tezat olarak görüldü, ama aşagı satırlarda okuyacaklarınız gayet doğaldı onlar için:
Galatasaray Avrupa maçlarında bol bol başarı sağlıyordu ama bu bazılarına batmaya başlamıştı.Daha birkaç sene önce tek tük alınan Avrupa başarılarında kol kola gezen taraftarlar birbirine düşmüştü,düşürülmüştü. Hele Fenerbahçe tribünleri (ki o zamanlar Güven Sazak gibi milliyetçi-maneviyatçı bir başkana sahip oldukları halde) statlarına "İngiliz bayrağı" asıyor, "Barcelona seni seviyoruz.." vs. tarzında pankartlar taşıyorlardı. Ama yine de milliyetçi söylemleri elden bırakmıyorlardı! Örneğin Vatanı, Kurtuluş Savaşında Fenerbehçelilerin kurtarmış olduğu ve Atatürk' ün Fenerbahçeli olduğu gibi...(Acaba UluÖnder yaşasa ve yıllarca mücedele ettiği İngilzlerin bayrağını o tribünlerde görse ne yapardı..? )
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
TEZAHÜRATA DEVAM
1905'te doğdu aşkımız...
Her tribünün kendine özgü tezahürat biçimleri var muhakkak, ama bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz doğrusu. Çünkü, birisi bir güfte yapar, hemen X bir takımın maçında bunu kendilerine uyarlanmış bir şekilde söylediklerini duyarsınız...
Halbuki her takımın taraftarı yaratıcılık güçlerini kullanarak, sadece ve sadece kendilerini ilgilendiren şarkılar söyleyebilirlerdi.Örneğin, 1998-99 sezonunda Galatasaray tribünlerinin söylediği:
"Kalplerde yıldız gönüllerde ay... Şampiyonsun Galatasaray..."
Veya:
"Yıl 1905'te doğdu aşkımız... Sarı-Kırmızı akar bizim kanımız... Cimbombom feda olsun sana canımız...Ölene kadar hep senin yanındayız..." gibi.
Ama bizde en iyi ihtimalle bu tip şarkılar, hemen küfürlü bir şekle dönüştürülerek rakip alçaltılmaya çalışılır.
Şimdi burada bunları yazmaya kalksam, herhalde 500 sayfa daha ilave etmem gerekir ama bu türün müptezel örneklerinden birkaçını sıralamamak da doğru olmayacak:
"Ayva çiçek açmış yazmı gelecek..? X ,Y' yi de burda s.kecek..."
"Oynatmaya az kaldı...X 'im nerde..? Koyamazsam o g.te...Çıldıracağım..."
***
70'li senelerin sonuydu... Bir gün Amigo Varol ağabeyimiz tribüne çıktığında (kendisi Bestekar Varol diye de anılırdı. Aslında Güftekar demek daha doğru olurdu ama nedense tribünde zamanın ,revaçta şarkılarının üzerine söz yazanlara 'bestekar' deniliyordu) bizlere söyle sesleniyordu:
"Arkadaşlar, yeni bir beste yaptım. Bakalım, beğenecek misiniz?"
Bir alkış tufanı kopmuştu. Ardından Varol ağabey bestesini ! okumaya başlamıştı...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
Cimbombom'sun sen, bizim canımız... Sarı-Kırmızı akar kanımız...
Seviyoruz seni canı gönülden... Cimbombom'sun sen bizim canımız..."
Sonradan buna şöyle de bir ek yapılmıştı:
"Kaleleri sen gollerle doldur... Bizim kuşkumuz herzaman boştur...
Seviyoruz seni canı canı gönülden... Cimbombom'sun sen bizim canİmİz..."
Bir de Yunanistan'la yaptığımız basket maçı vardı ki, Allaaahhh, savaş gibi! 80'lerin başı... Tezahürat şu ;
"Kurtuluş Savaşında...Ondan sonra Kıbrıs'ta...
Şimdi de bu sahada... Koyacağız Yunan'a..."
Maçı galip bitirdikten sonra da;
"Kurtulu Savaşında... Ondan sonra Kıbrıs'ta...
Şimdi de bu sahada.... Koyduk İ.ne Yunan'a..."
Artık eskiler mi daha güzeldi? Yoksa şimdi pop şarkıları ağırlıklı olanlar mı daha güzel..? Orasını bizden sonra gelecek kuşaklar belirleyecek. Çünkü biz iki arada bir derede kaldık...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
GALATASARAY DERNEKLERİ
Abdurrahman Şeref Efendi
GALATASARAYLILAR DERNEĞİ KURUCUSU
1909 yılında kabul edilip neşredilen CEMİYETLER KANUNU 'ndan sonra 1910 yılında MEKTEB-İ SULTANİ TALEBE-İ KADİMESİ adıyla Galatasaraylılar Derneği , İstanbul 'da Beyoğlu Mutasarrıflığı 'nın 12 Ağustos 1326 tarihli ilmühaberiyle tescil edilerek kurulmuştur.
KURUCULAR :
Reis : Abdurrahman Şeref Efendi (sonra Bey)
Galatasaray Sultanisi 1873 mezunu. Mektep numarası 224. Lisenin Şubat 1894 'den 1908 'e kadar dokuzuncu ; aynı zamanda mektep mezunu ilk müdürü. 1908 Meşrutiyet 'in ilanından sonra Defter-i Hakani Nazırlığı'na tayin edilerek okuldan ayrılmıştır. Osmanlı Devlet teşkilatında önemli yeri olan ve "resmî devlet tarihçiliği" anlamına gelebilen makamın son sahibidir. Tarih-i Osmani Ercümeni Reisi idi. Uzun seneler Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk 'ta "Osmanlı Tarihi" okuttu. "Osmanlı Tarihi , Musabahatı Tarihiye , Lütfi Efendi Tarihinin sekizinci ciltleri" gibi eserleri vardır. Üç defa Maarif Nazırlığı , Evkaf Nazırlığı , Devlet Şurası Reisliği yaptı. Doksan yıllık uzun ömründe çok öğrenci yetiştirdi. İkinci Büyük Millet Meclisi 'nde İstanbul Mebusu olarak , Cumhuriyetin ilanı dolayısıyle KÜRSÜ KONUŞMASI basılarak bütün ülkeye dağıtılmıştı. 1952 'de vefat etti. İstanbul 'da Merkez Efendi Mezarlığı 'na defnedildi.
Reis-i Sani : Yusuf Razi Bey - Şurayı Devlet Azası.
Katip : Sait Bey - Meclis-i Sıhhıye azasından
Veznedar : Nahmiyas Bey
Katip : Mehmet Ali Bey - Tüccardan
Aza : Aram Köseoğlu , İsmail Cenani bey (Teşrifat Müdürü Umumisi) M. Pade uno (Romanya Sefareti tercümanı) , Pançiri Bey (BL. 6.Daire) , Cafer Bey ( Bombay Şehbenderi) , Piyade Binbaşı Cemil Bey , Rıza Tevfik Bey (Filozof , Eski Edirne Mebusu) , Sadık Bey (Reji Memuru) , Faik Üstünidman (GS Lisesi Jimnastik muallimi) , Dr. Fuat Süreyya Paşa , Mavro Kardatoef (Eski Maden ve Ziraat Nazırı) , Mahmut Muhtar Paşa (Eski Bahriye Nazırı , Birinci TBMM Mebusu) , Mimar Vedet Bey (Ser Mimar-ı Şehriyari , Galatasaray Truk-u Meabir 'den İstanbul "Büyük Postane" nin Mimarı) , Nail Bey ( Maliye Nazırı ) , M. Mil (Gazeteci ,Tüccar)
3 Ağustos 1326 - 16 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu ilk defa Türkiye 'de yasal cemiyetler kurulmasını öngörüyordu. Bu nedenle eski tarihlerde faliyete geçmiş dernek ve kulüpler de ancak bu tarihten sonra resmen tecil olabilmişlerdi. Mesela 1905 'te kurulan ve İstanbul Ligi 'nde futbol ve çim patenli hokey turnuvalarına iştirak edip birincilikler kazanan Galatasaray Futbol Kulübü "Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü" adıyla , keza 1907 'de kurulan Fenerbahçe Kulübü , bu tarihten sonra resmen tescil edilebilmişlerdi. Osmanlı jimnastik kulüplerinin , Beşiktaş Şubesi olarak , 1911 senesinde BJK açılmıştır. Jimnastik ve atletizm Türkiye 'de ilk defa modern anlamda 1868 yılında bügünkü Galatasaray Lisesi nin açılışında Fransa 'dan tayin olunan jimnastik hocası M.Curel 'dir. Mektepte kapalı jimnastikhane yapılmış ve içine Fransa'dan getirilen aletlerle modern jimnastik ve atletizm yapılmasını sağlayan Fransız şampiyon atleti M.Curel tarafından ( 1868 - 72 ) Galatasaray 'da başlamıştır. Ondan sonra onun yerine gelen M. Moiraux yönetiminde 1872 'de Kağıthane 'ye giden Galatasaraylılar burda ilk defa 100 , 200 metre koşuları , uzun ve yükesek atlama müsabakaları yapmışlardır
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
Yüzme ve kürek dallarında faliyet göstermeye başlayan Galatasaray'a daha sonra M.Martinetti gelir. 1878 'de Harbiye 'ye giden M.Martinetti 'nin yerine M. Stangali daha sonra da Faik Üstünidman gelir.
Galatasaray Mezunlara Cemiyeti 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu 'na göre Beyoğlu Mutasarrıflığı 'nın 12 Ağustos 1326 - 1909 tarihli ilmühaberiyle tescil olmuştur.
14-15 Ağustos 1916 tarihinde stanbul 'da münteşir SABAH Gazetesinde Osmanlı güç dernekleri hakkında nizamname yayınlanmış ve bütün dernekler milli müdafaa nezareti kontrolüne geçmiştir. Bunların müfettiş-i umumisi Miralay Mustafa Kemal 'dir. Galatasaray Mezunları Cemiyeti , Galatasaraylılar Yurdu adını alacak , İstanbul 'da toplanan MİLLİ KONGRE 'ye iştirak ile Atatürk 'ün önderliğindeki "Milli Mücadele" ye katılacaktır.
Şavaş Yıllarında Galatasaraylılar mekansız kalınca Ali Sami Yen Bey yeni kurduğu Galatasaray Müzesi eşyalarını koyacak yer aramaktadır.
Cemiyet , Galatasaraaylılar Yurdu adını aldıktan sonra Beyoğlu 'nda bir lokale sahipti. Bu lokalin yerini kesin olarak tesbit edebilmiş değiliz. 1910 -1918 yılları arasındaki bilgileri Galatasaray Müzesi Arşivi 'ndeki Galatasaray Kulübü ile ilgili evraktan , Kulüp karar defterinden ve kuşüp Reisi Ali Sami Bey 'in mektuplarından öğrenebiliyoruz.
Galatasaray Lisesi'nin Spor Bayramında, Beykoz Çayırı'ndaki gösterisi...
Galatasaray Kulübü 3 Saylı ve 24 Ocak 1914 tarihli karar gereği ; Galatasaraylılar Yurdu 'na aşağıdaki mektubu yazar :
Galatasaray Mezunini Kadime Cemiyeti Riyaseti Aliyesine,
Efendim ,
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:28 PM
Kulübümüzün terbiyeyi bedeniye aleminde kazanmış olduğu mevkii muhafaza edebilmesi için BİR SPOR MAHALLİNE MALİK OLMASININ ELZEM BULUNDUĞUNU HİSSETMEKTEYİZ. Halbuki Beyoğlu 'nda kâin merkezimizin (İstiklal Caddesi 91 ) bedeli icarının imkanımıza nisbeten oldukça yüksek olması , mümaseratı lâzimenin icrasına müsait bir yer elde etmemize mani teşkil etmektedir.
Mezunini Kadime cemiyetimiz son içtimasında , cemiyet için ihraz edilecek makamın aynı zamanda Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü merkezi olması esasını kabul etmiş olduğundan ve müttehaz kararın bir an evvel mevki tatbiki konması (vaz-ı) mezunin cemiyetimize faide bahş ve kulübümüzün beka ve terakkiine son derece hadim olacağı bedihi bulunduğunda bu hususta lutfu himayekârelerinin bideriğ ve evamiri âliyelerinin telakkisi zımnında bir yevmü mülakatın tayin buyrukması istirhamiyle ihtiramatı faikamızı teyid ederiz efendim.
Ali Sami Bey 'in sözünü ettiği toplantıda kendisi de Cemiyet Yönetim Kurulu 'na girmiştir. Nitekim 9 Mayıs 1916 tarihinde devlet tarafından İtalyanlardan müsadere edilerek cemiyete verilen Sosiyeta Operaya İtalyana binasının tefrişi için 30 lira-i Osmani yardım , verilmeyince mezunlar cemiyetine tevdi edildiğini bildiren mektubunu Galatasaray Talebe-i Kadimesi İdare Hey'eti üyesi ve Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü reisi olarak imzalıyordu.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:29 PM
Ali SAMİ
Daha sonra Cemiyet , İtalyanlardan alınan bu binaya yerleşir. Kulüp ise Kalamış 'ta bir banka müdüründen alınıp Külübe tahsis edilen ilk denizcilik lokaline yerleşir. Ali Sami Bey burada Galatasaray Müzesi 'ni kurar.
Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitmiştir. 28 teşrinisani 1334 - 11 aralık 1918 tarihinde İstanbulda toplanan MİLLİ KONGRE 'ye (1) Galatasaraylılar Yurdu da katılır.
Hükümetin ecnebilerden müsadere edip derneklere verdiği binalar geri alınarak eski sahiplerine iade edilmektedir. Galatasaray Kulübü 'nün Kalamıştaki binasıda alınır.
Ali Sami Bey yeni kurduğu Galatasaray Müzesi eşyalarını koyacak yer aramaktadır.
Galatasaraylılar yurduna müracat eder. O sırada yurdun müdürü Mazlum bey (Galatasaraylı ticaret Nezareti Levazım müdürü) yer olmadığından bahisle kabul etmez. , Müze eşyalarını mektebe bir zabıtla teslim eder. akabinde yapılan Kulüp Genel Kurulu 'nda Riyaseti , Refik Cevdet Kalpakçıoğlu 'na devreder. Uzun süre gözden kaybolur., 1920 yılı sonlarında idman cemiyetleri ittifakında tekrar ortaya çıkacaktır. Cemiyet Başkanı Abdurrahman Şeref Bey Ankara 'ya gider.
Cemiyet 'in İkinci Başkanı Yusuf Razi Bey başkan olur.
Yusuf Razi Bey hatıralarında 1918 yılında lisenin kurukuşunda bulunan ilk hocalardan M.Dubois ile beraber , lisenin 50. yılını kutlamak istediklerini fakat muharebe içinde bulunduğundan başarılı olamadıklarını yazar. İstanbul 'un işgalinden biraz sonra lokal de ellerinden alındığından , cemiyet azasıda çoğunlukla Anadolu 'ya geçmiş bulunduğundan faliyetine ara verir.Yusuf Razi Bey 'in 1943 yılında Fransızca yayınlanmış bulunan Galatasaray 'ın ilk Fransız ve Türk hocalarını ve derslerini anlatan yazısını ve hocalarımızdan Ercüment Ekrem Talu 'nun , Yusuf Razi Bey 'in hayatını anlatan yazısını buraya alıyoruz.
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:29 PM
A - YURT İÇİ KURULUŞLAR
GALATASARAY ÜNİVERSİTESİ
Çırağan Caddesi No: 102 80840
Ortaköy-İstanbul
Tel: 0212 227 44 80 (16 Hat) - 0212 258 73 73
Fax: 0212 259 29 21
Rektör: Prof. Dr. YILDIZHAN YAYLA
Tel: 0212 227 44 96 (Dir.)
Fax: 0212 259 23 32
Rektör Yardımcısı: BARLAS TOLAN
Tel: 0212 227 4480
GALATASARAY LİSESİ
İstiklal Caddesi 80060 Beyoğlu-İstanbul
Tel: 0212 249 11 00 (2 H) - 293 97 29
Fax: 0212 252 35 99 - 0212 293 97 13
Müdür: Prof. Dr. ETHEM TOLGA
Tel: 0212 244 36 66 (Dir)
Tel+Fax: 0212 252 17 52
G.S. İlkokulu:
0212 233 47 25 - 233 08 39 (Fax)
Müdür: İhsan Zeren
Tel: 0212 261 59 02
GALATASARAY EĞİTİM VAKFI
Galatasaray Lisesi Binası,
İstiklal Caddesi, 80060 / Beyaoğlu - İstanbul
Tel: 0212 293 43 10 (3 H) Fax: 0212 293 43 13
Genel Koordinatör: ERDOĞAN
KARAKOYUNLU
Genel Sekreter: BENER AKBAŞ
Başkan: İNAN KIRAÇ
Tel: 0216 325 95 02 / 03 - 325 90 45
Fax: 0216 326 29 15
Acıbadem Caddesi Doğancı Sokak No:3
Acıbadem - İstanbul
E - Mail:
[email protected]
GALATASARAY SPOR KULÜBÜ
Hasnun Galip Sokak 80070 Beyoğlu - İstanbul
Tel: 0212 251 57 07 - 249 38 90 - 293 09 00 /
3 Hat
Fax: 251 12 12
Genel Sekreter: CELAL GÜRCAN
Başkan: FARUK SÜREN
Tel: 0212 249 998 42 - 251 08 62 - 278 38 98
Fax: 0212 244 11 36 - 282 79 10
Transtürk Holding A.Ş. Meclisi Mebusan Yokuşu
Hardal Sokak No 11 Fındıklı / İstanbul
Tem: Çoşgun Gültekin / Ateş Ünal Erzen
GALATASARAYLILAR TOPLULUĞU
İŞBİRLİĞİ KURULU
Galatasaray Lisesi Binası
İstiklal Caddesi 80060 Beyoğlu - İstanbul
Tel: 0212 293 43 10 / 3 Hat
Fax: 0212 293 43 13
Genel Sekreter Yardımcısı: SERTAP
GENÇSU
Tel: 0212 275 48 22
Cep Tel: 0532 323 25 23
Genel Sekreter: TÜRKER ARSLAN
İŞ: Türkiye Tekstil İş Verenleri Sendikası
Vişnezade Camii Meydanı, Efe Apartmanı, No:2
D:10
Akaretler 80680 Beşiktaş - İstanbul
İş Tel: 0212 260 14 05
İş Fax: 0212 258 29 74
Ev: 0216 336 97 06
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:29 PM
ANKARA GALATASARAYLILAR
BİRLİĞİ
İzmir Caddesi. No: 19 06440 / Kızılay - Ankara
Tel: 0312 418 91 96 - 425 40 86
Fax: 0312 425 56 65
Genel Sekreter: M. DENİZ VANK
Tem: VURAL GÜNAL
Tel : 0212 253 37 10
Başkan: Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL
Oran Sitesi İkinci Evler No: 30 Çankaya -
Ankara
Tel: 0312 490 12 07 / 266 44 10
Başkan Yardımcısı: MEHMET GÜRLEK
Sancak Mahallesi 13. Cadde 25. Sokak No: 1/8
Çankara / Ankara
Tel : 0312 439 95 20
GALATASARAYLILAR DERNEĞİ
Çalıkuşu Sokak. No: :7 80600 / 1.Levent -
İstanbul
Tel: 0212 284 85 86 - 0212 284 85 87
Fax: 0212 268 49 83
Genel Sekreter: İ. SERDAR EDER
Başkan: CENGİZ NAYIR
Ankara Asfaltı Yanı Genç Osman Caddesi
No 57 Soğanlık Kartal-İstanbul
Tel: 0216 451 60 60
Fax: 0216 451 15 17
İZMİR GALATASARAYLILAR DERNEĞİ
Atatürk Caddesi, 310/A 35220 Alsancak - İzmir
Tel: 0232 464 10 69 - 464 38 68
Fax: 0232 421 73 91
Genel Sekreter: BEKİR GÜNAY
Başkan: EROL ERTUĞRUL ERGİR
Cemal Gürsel Caddesi No: 92/4 Karşıyaka -
İzmir
Tel: (İŞ) 0232 323 62 73
Fax: 0232 381 56 37
Tel: (EV) 0232 381 65 19
BURSA GALATASARAY LİSELİLER
DERNEĞİ
Organize Sanayi Bölgesi, Sarı Cadde, No:11
16159 Bursa
Genel Sekreter: ERGUN TÜRKAY
Tel: 0224 243 11 87 - 243 11 88
Fax: 0224 243 11 89
Başkan: ŞEVKER YEŞİM
Aka Otomotiv, Örnekköy Yolu 16800 Orhangazi
- Bursa
Tel: 0224 573 50 61 / 143
Fax: 0224 573 07 48
ESKİŞEHİR GALATASARAYLILAR
DERNEĞİ
İsmet İnönü Caddesi 122 - Eskişehir
Tel: 0222 335 34 40
Fax: 0222 335 39 49
Genel Sekreter: Dr. REYHAN PÜTÜN
Başkan: FİRUZ KANATLI
Tel: 0222 335 34 40 - 231 26 52 (EV)
Fax: 0222 335 39 49
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:29 PM
ÇUKUROVA GALATASARAYLILAR
DERNEĞİ
Mesudiye Mahallesi, 50. Sokak Feride Mutlu
Apartmanı
No:44 Zemin Kat - Mersin
Tel: 0324 337 11 55 - 337 11 57
Fax: 0324 337 11 58
Genel Sekreter: MÜECCELE YILDIZ
Başkan: Kaya Mutlu
Çamlıevler Sitesi A 1 Blok No. 72 K: 17
81120 İçerenköy - İstanbul
Ev: 0216 469 04 76
İŞ: 0216 469 04 20
Cep Tel: 0532 212 85 06
GALATASARAYLILAR YARDIMLAŞMA
VAKFI
Çalıkuşu Sokak No: 7/1 80600 1. Levent -
İstanbul
Tel: 0212 268 93 83
Fax: 0212 252 68 38
Genel Sekreter: LEVENT SEÇKİN
Tel: 0212 246 00 00
Fax: 0212 246 02 90
Başkan: HAYRETTİN TUĞAL
Topçular Kışla Caddesi No: 35
Türkpetrol Benzin İstasyonu Rami - İstanbul
Tel: 0212 567 89 30 - 576 58 22
Fax: 0212 567 45 95
Başkan Vekili: A. SUAT ERTEM
Taşocakları Yolu 1. Sokak No: 11 34550
Mahmutbey-İstanbul
Tel: 0212 651 39 13
Fax: 0212 656 12 14
ANTALYA GALATASARAYLILAR
DERNEĞİ
Hükümet Caddesi No: 34 07100 - Antalya
Tel: 0242 241 11 63
Fax: 0242 247 66 34
Genel Sekreter: MAHMUT ERBİL
Başkan: FİKRİ ZAMAN
Hükümet Caddesi No: 34 07100 - Antalya
Tel: 0242 241 11 63 - 241 19 12
Fax: 0212 247 66 34 - 345 75 18
Ev Tel: 0242 241 17 27 - 241 66 66 - 241 66
55
Tem: MEHMET ŞENCAN
Tel: 0212 283 49 85
KAPADOKYA GALATASARAY BİRLİĞİ
Zelve Yolu, 50500
Avanos - Nevşehir
Tel: 0384 511 24 54
Fax: 0384 511 39 23
Genel Sekreter: AHMET SÜMBÜL
Başkan: YALÇIN BÜYÜKFIRAT
Çevreyolu Üzeri 79/B 50400 Ürgüp / Nevşehir
Tel: 0384 341 22 22
Tem: ŞANER BULADOĞLU
Bazaar 54 50500 Avanos - Nevşehir
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:29 PM
B - YURT DIŞI KURULUŞLAR
ASSOCIATION EUROPEENNE DES
ANCIENS DE GALATASARAY (İSVİÇRE)
Case Postale 2143 1002 Lausanne - Suisse
Tel: 0041 22 782 80 49
Fax: 0041 21 617 41 34
Genel Sekreter: CAN TUNELLİ
Tel: 0041 21 729 43 88
Başkan: KORMAN AYLA
Bureau DE Lozan
60 Ouchy LAussanne Ch
1006 Suisse
Tel: 00 41 21 617 38 64
Tem: KAYA PAŞAKAY
Tel: 0212 257 20 44
Tem: MÜNİR HAMAMCIOĞLU
Tel: 0216 394 32 10
GALATASARAY ALUMNI ASSOCIATION
(A.B.D.)
11410 Strand Drive 112 Rockville Maryland
20852-2938 USA
E-mail:
[email protected]
Başkan: TURGUT KARABEKİR
Tel: 001 301 468 07 37
Fax: 001 301 816 93 31
Tem: ATIF SERDENGEÇTİ
Tel: 0542 343 6017
Tem: İRFAN AKTAR
Tel: 0212 211 15 01
THE GALATASARAY (U.K.) CHARITY
FUND
Flat 4, 50 Lower Sloane ST
London SW 1, W 8 BP
United Kingdom
Genel Sekreter: SERDAR SAVAŞIR
Tel: 0044 171 962 99 26
Başkan: ERGİN NENG
Tel: 00 44 171 730 14 51
Fax: 00 44 171 823 48 69
Cep Tel: 00 44 468 862 226
Tem: DAĞHAN BAYDUR
Tel: 0212 282 81 94
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:30 PM
AMICALE DE GALATASARAY
(FRANCE)
4, Impasse Des Carrieres 75016 Paris - France
Genel Sekreter: NESİBE ARAN
Tel: 00 33 1 43 84 87 52
Fax:00 33 1 30 80 43 13
Başkan: MÜMTAZ TEKER
12, Rue Godot DE Mauroy
75009 Paris - France
Tel: 00 33 1 40 06 88 45
Fax: 00 33 1 47 42 18 99
Tem: GÜLSÜN DÜZENLİ
Tel: 212 227 44 80
LES ANCIENS DE GALATASARAY EN
BELGIQUE
(BELÇİKA)
Tem: ALİ HİMMETOĞLU
Tel: 212 251 57 07 (İŞ)
Tel: 216 385 05 58 (EV)
Başkan: E. Timur Ercan
A.G.S.B Asbl. VAndenboschtraat 25 B - 1862
Alsemberg - BELGIQUE
VEREIN EHEMALIGER SCHÜLER VON
GALATASARAY LİSESİ IN ÖSTERRİCH
Gablenzgasse 95/1/12, A-1150 Wien -
ÖSTERRICH
Tel: 00 222 98 28 709
(Beytur Boravalı, B. Yrd.)
Başkan: Prof. Dr. MUZAFFER İLİRİŞ
Brockmanngasse 28, A - 8010 Graz -
ÖSTERRICH
Tel: 00 43 0 316 83 98 11
Fax: 00 43 0 316 83 00 16
Tem: BİLSEL BAKAY
Tel: 212 240 60 50
Tem: İSMAİL RESNE
Tel: 212 259 33 38
VEREIN EHEMALIGER SCHÜLER DES
GALATASARAY GYMNASIUMS
IN DUTSCHLAND E.V.
Fürstenwall 180 40125 Düsseldorf GERMANY
Tel: 0211 37 00 15
Genel Sekreter: TUNCER HALICI
Tel + Fax: 00 49 23 624 46 28
Başkan: Dr. MED ZİYA TANERİ
Hochemmericher Markt 1-3 47226 Duisburg
Tel + Fax: 00 49 2065 50155
Fax: 00 49 2065 30811
Tem: TAMER CELASUN (ENKA)
Tel: 212 231 74 59
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:30 PM
ALLIANCE GALATASARAY
EXIM Contact Monitor 9/11 Rue Georges
Enesco 94008 Creteil Cedex / France
Tel: 00 33 1 4980 3333 / 4399 9363
Fax: 00 33 1 4399 9363
Muhasip: İBRAHİM ÇAKIROĞLU
Ev Tel: 00 33 1 4976 3412
Başkan: İNAN KIRAÇ
Acıbadem Caddesi Doğancı Sokak No : 3
81190 ACIBADEM - İSTANBUL
Tel: 0216 325 95 02 / 325 90 45
Fax: 0216 326 29 15
Tem: YİĞİT OKUR
Tel: 212 232 40 12
Tem: MEHMET OKUR
Tel: 212 232 40 12
GALATASARAY ASSOCIATION DE
MONACO
TISAM-Gildo Pastor Center
Bureau 410 - 7 Rue Du Gabian
MONTE CARLO / MONACO
Başkan: ALİŞAN DOBRA
Tel: 377 92056400
Fax: 377 92052506
Tem: ÖZHAN CANAYDIN
Tem: FUAT DİRİKER
Tel: 212 230 87 89
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:30 PM
LAKAP FIRTINASI
Kadıköylü Aslanlar'ın dedesi...
Ali(Oraloğlu) amca ile röportaja gittiğim gün hava çok soğuktu ama Ali amca öyle sıcak ve espritüel bir insandı ki... Onun anlattıklarıyla coşmuştum...
Daha "Selam" der demez, Ali amca lafa şöyle giriş yaptı:"Alpaslan , biliyor musun ben Kadıköylü Aslanlar'ın dedesi sayılırım..." Ali Oraloğlunu, her maç günü basın tribünündeki grubunun içinde görmek olağandır.... Selmi Andak ve Özdemir Kalpakçıoğlu beyler başta olmak üzere, grubun diğer üyeleriyle orada sıkı tartışmalara girerler.
İşte Ali amca, buradan ,kapalı tribünde devamlı surette asılı duran "Kadıköylü Aslanlar" pankartını gördükçe içini bir coşku kaplarmış...
"Ben" diyor, "Kadıköyün en eski ailelerinden birine mensubum. Kızıltoprak'ta otururduk. Doğduğum günden beri Galatasaraylı bir ortamda yetiştim. Galatasaraylılık ailemizin ayrılmaz bir parçasıydı.Zaten 7 yaşımda Galatasaray'ın ilkokul bölümüne girdim.Daha sonra ortaokul ve lise yılları...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:30 PM
Lise yılları?
Ali amca lisede lakap vurgunu yiyenlerden... Haklı olarak "bu da neymiş yahu!" diyorsunuz. Eh, Ali amca gibi saygın bir insanın lakabı "Hıyar Ali" olursa, ben de bunu söyleyebilmek için lafı epeyce dolaştırmak zorunda kalırım tabii...
Bu ünvanın nasıl verildiğini Galatasaray tarihçisi Süleyman Tekil şöle anlatır:
"Mektepte bir Arslan Ali vardı. Uzun boylu, yağız bir delikanlıydı. Yakışıklı, güçlü, mert, cesur... Kısacası bir erkekte hangi vasıflar varsa onda mevcuttu...Gün geldi Arslan Ali mektepten mezun oldu. Burhanettin Çelikbaş adlı bir arkadaşımız ortaya çıktı ve "Bundan sonra Arslan Ali " benim dedi. Kendisine "Hadi ordan Hıyar Ali!" dediler. Adı Hıyar Ali kaldı. O da mezun olunca 3.varis olarak Oraloğlu ortaya çıktı. Ve Hıyar lakabı ona yadigar kaldı..."
Lakaplarıyla yaşayan ender Galatasaraylılardan birisi Ali Oraloğlu. Ama diğerlerini unutmak vefasızlık olmaz mı?
İşte diğerleri:
Papaz (Kemal Kalpakçıoğlu), Şiş yanak(Necip Şahin), İmparator (Yusuf Ziya), Domates (Osman M.Binzet), Kasap (Faik Soydaner), Kedi (Raif Minkari), Kasap (Arif Soydan), Fantoma (Kemal Sürek), Barba (Nüzhet Öniş), Bahriyeli (Edip Ossa), Prens (Mücteba), Kaleci (Ulvi Yenal), Tatar (Latif Yalımlı), Arap (Şadlı Alioğlu), Ayı (Burhan Atak), Zıt (Kemal Faruki), Kuş (Suphi Batur), Anka (Fazıl Özkaptan), Efe (Nuri Efe), Yonga (Bekir Artun), Cici (Necdet Cici), Leblebi (Mehmet Leblebi), Külbastı (Raif Külbastı), Aslan (Nihat Bekdik), Domuz (Ali Gencay), Kör (Danyal Vuran), Bombacı (Münevver Epirden), Tayyare (Osman Alyanak), Zom (Mithat Ertuğ), Kocakafa (Avni Kurgan), Küçük (Kemal Şefik), Pepe Salah (Selahattin Buda), Spor (Ali Tanrıyar), Taylor (Bülent Ediz), Baba (Gündüz Kılİç), Laplap (Lütfü Aksoy), Şebek (Halil Burnaz), Kedi (Mustafa Pekin), Kova (Osman İncili), Katır (Cemil Gürgen), Doktor (Musa Sezer), Torik (Necmi Erdoğan), Serçe (İsfendiyar Açıksöz)...
Peki lakaplardan kurulu 1929-30 takımını öğrenmek ister misiniz?
"Kaleci, Ayı, Domuz, Kuş, Aslan, Zom, Leblebi, Zıt, Arap, Tatar ve Hoca "
Yukarda lakapları ve isimleri birlikte yazılmış olan değerli Galatasaraylılar'dan bir çoğunun lakaplarını soyismi olarak aldıklarına dikkat ettiniz mi?
İşte böyle... Bunlar Liseliler ve eskilerdi. Ya yeniler? Elbette ki onların içinde de hoş lakaplara sahip olanlar var. Örneğin; Golcü (Hakan Şükür),Rambo(Yusuf Altıntaş), Arap (Öner Kılıç), Küçük dev adam (İlyas Tüfekçi) İmparator (Fatih Terim)
Kemik (Ergün Pembe)vs. gibi...
F.S.Mehmet1453
07-18-2007, 07:37 PM
KAYNAKLAR 93 Soruda Galatasaray Tarihi-Ahmet ÇAKIR Dünden Bugüne Galatasaray - Süleyman TEKİL Galatasaray Müzesi Tarihi - Vefa SEMENDEROĞLU Galatasaray'dan Atatürk'e - GSL Anma ve Kutlama Komitesi Hayati TELGEREN (Spor Yazarı) - Özel Arşivi Öner KILIÇ (Eski Futbolcu) - Özel Albümü Galatasaray Resmi WEB Sitesi Türk Futbolunda Unutulmayan 200 Ünlü - Cem ATABEYOĞLU Belgeleri ile Türk Spor Tarihinde Atatürk - Haluk SAN Bir Kalecinin Seyir Defteri - Varol ÜRKMEZ Türk Futbol Tarihi - Türk ve Dünya Voleybol Tarihi - Vala SOMALI
F.S.Mehmet1453
07-19-2007, 02:01 PM
arkadaşlar çok uğraştım bi yorum yazın .
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.