Tam Sürümü Görüntüle : Ensar Aktaş
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:27 AM
24 Saat Seni Düşündüm
Bugün yine
Kalktığımda seni düşündüm
Yerken, içerken
Gezerken, çalışırken
Hep seni düşündüm
Hep hayallerini gördüm
Zaten dün yatmadan önce de
Hep seni düşünmüştüm
Gece ıssızken, soğukken
Karanlıkken, sensizken
Hep seni düşünmüştüm
Rüyamda da seni görmüştüm
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Acelem Var
Acılar, çekilin yoldan
Acelem var
Düşün yakamdan
Hayat çok kısa
Daha yapacak çok işim var
Denizler kirlenmiş
Güneşte lekeler var
Bulutlar islenmiş
Ayda tutukluk var
Sevgiler tükenmiş
Yürekte kinler var
Saygı da ne imiş
Serde bencillik var
Nerede menfaat var
Hangi işte çok para var
Adalet kimlerin elindeymiş
Terazi de hileler var
Mum gibi eriyip gitmiş
Hani nerede insanlar
Nerede insanlık
Pes ettim doğrusu
Ben bu işleri beceremedim
Eğri büğrü yolları düzeltemedim
Acılar, çekilmeyin yoldan
Acelem var
Beni ancak ecel paklar
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Acıların Gurbeti
Tanrım bizleri yarattı
Kader gurbeti arattı
Gurbet hasreti tattırdı
Gariplerle doldu acıların gubeti
Kader dedik çıktık yola
Gazamız mübarek ola
Çalıştık hep vermedik mola
Masumlarla doldu acıların gurbeti
Biz fakiriz hep ağlarız
Gece gündüz çalışırız
Vatan özlemiyle yanarız
Fakirlerle doldu acıların gurbeti
Böyle gelmiş böyle gidecek
Hasretlik hiç dinmeyecek
Gurbetçinin yüzü gülmeyecek
Acılarla doldu acıların gurbeti
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Acıyla Dans
Hüzzam bir beste bir kulağımda
Diğerinde gramofon gıcırtısı
Gözlerimde yalnızlığın karartısı
Yüreğimse içler acısı
Gitmek sana ne kadar yakıştıysa
Terkedilmekte bana bir o kadar
Şimdi yanağımda duran bir damla yaş
Sanki ayrılığa takılmış bir inci alyans
Artık ne sen basıyorsun nasırıma benim
Ne de ben senin bamteline
İki sağ, bir sol, küçük adımlarla yavaş yavaş
Meydan bana kaldı, benim başrolde
Sarıyor belimden acılar sımsıkı
Acıyla dans bu benimkisi
Karabasan gibi omuzlarıma çökmese
Bir de şu hasret sancısı
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Ağlayamam
Gittiğin gün beni öldü sandılar
Aşkını mezara gömdü sandılar
Sel gibi gözyaşı döktü sandılar
Bir vefasız için ağlayamam ben
İçimi yalnızlık sarmış olsada
Kalbimi hasretin yakmış olsada
Gidişin dünyamı yıkmış olsada
Bir vefasız için ağlayamam ben
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Ağlayan İmgeler
Her kalemi tutuşumda
Diyorum ki yazayım
Sevgi dolu, umut dolu,
Pembe pembe şiirler
Sevgililer kavuşsun,
Çocuklar hep gülsünler
Son bulsun düşmanlıklar
Barışsın bütün küsler
Kâbuslar şöyle dursun
Gerçek olsun tüm düşler
Yüreğimden çıkıyor
Güzel güzel sözcükler
Birden şimşek çakıyor
Beynimde bir fırtına,
İmiğimde düğümler
Ne oluyorsa oluyor
İmgeler hep ağlıyor
Kalemimin ucundan
Dökülürken kağıda
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Ah İstanbul
Denizi seyrediyordum İstanbul’da bir pazar günü
İstanbul ağlıyordu sanki, ogün bir başka hüzünlüydü
Bütün caddelerde hayatla ölüm kalım maçı vardı
Caddeler de bıkmışlardı bu kavgalardan, ama ne yapsalardı
İnsanlar ne İstanbul’un nede benim farkımdalardı
Onlar son düdükten önce bir gol daha atabilmenin uğraşında
Yada atamasalar bile, ezeli rakiplerinden,
Yani hayattan, bir gol daha yememenin çabasındalardı
Çünkü hayat bir sıfır öndeydi ve hakemin eli düdüğündeydi
Uzatmalar oynanıyordu artık, ve hayat bir sıfır öndeydi
Onlar yaşam turnuvasında final oynuyorlardı ve rövanşı yoktu bu maçın,
Onlar da hiç istememişlerdi belki de bu maçı oynamayı
Onlar birer oyuncu seçilmişlerdi, belki de birer kurbanlardı
Bir kere çıkarılmışlardı bu yalancı dünyanın arenasına
Kanmışlardı bir kere, İstanbul’un taşına toprağına
Ya güdeceklerdi deveyi, yada geçeceklerdi hendeği
Onlar birer figürandı ve çok iyi oynamalılardı rollerini
Ah İstanbul ah, hani taşın toprağın altındı senin
Altındı taşın toprağın, pamuktu yatağın yastığın
Ah İstanbul ah, sen mi bize aldandın yoksa biz mi sana
Ben mi sana kandım yoksa sen mi bana
Denizi seyrediyordum İstanbul’da yine bir pazar günü
Denizler devşirmişti sanki gökyüzünden aldığı deli mavisini
Şehrin üzerine çöküşmüş karabulutların kömür karasıyla
Bulutlarsa ortak olmak ister gibilerdi benim gözyaşlarıma ki
Gözyaşlarım kararsızdı,
Kararsızlık turları atıp duruyorlardı gözbebeklerimin etrafında
Ve sağanak olup denize yağmak ister gibilerdi sabırsızca
Dokunsalar ya ağlayacaktım gülünecek halimize kahkahalarla
Yada gülecektim ağlanacak halimize gözyaşlarıyla
Ah İstanbul ah, hani taşın toprağın altındı senin
Altındı taşın toprağın, pamuktu yatağın yastığın
Ah İstanbul ah, sen mi bize aldandın yoksa biz mi sana
Ben mi sana kandım yoksa sen mi bana
Ah İstanbul, neydi beni diğer insanlardan böyle ayıran
Ne oyuncu yapan, oynadıkları maça, nede seyirci bırakan
Neydi beni yıllar sonra yine dayanılmaz bir temmuz sıcağında
Yine Beyoğlu meyhanelerinin en sarhoş müşterisi olduğum
Dumanaltı bir cumartesi akşamından arta kalan şu pazar sabahında
Yine bu üzerinde yürüdükçe çürük tahtaları gıcır gıcır sesler çıkartan
Nice yeni umutlarla, sevdalarla merhabalaşmalara ve
Nice sessiz, buruk vedalaşmalara istemeden şahitlik etmiş
Ve nice bütün sırlarını denize gömmüş insanların son durağı olmuş
Beni bu kırık dökük iskelenin kenarına oturtan, neydi
Ah İstanbul ah, hani taşın toprağın altındı senin
Altındı taşın toprağın, pamuktu yatağın yastığın
Ah İstanbul ah, sen mi bize aldandın yoksa biz mi sana
Ben mi sana kandım yoksa sen mi bana
Yıllar önce yine sıcak bir temmuz pazarının sabahında
Yine bu iskelede, yine tam şuracıkta donakalmıştım ayakta
Kançanağı gözlerim uçsuz bucaksız ufuklara dalmıştı,
Ufukta kaybolup giden birşeylerin ardından bakakalmıştı
Beyhude uçup giden gençliğime hüngür hüngür ağlamıştı
Hayatım bir film şeridi gibi geçerken bulutların arasından
Martılar da ağlıyorlardı sanki, kanatlarını çırparak arkasından
Ah İstanbul ah, hani taşın toprağın altındı senin
Altındı taşın toprağın, pamuktu yatağın yastığın
Ah İstanbul ah, sen mi bize aldandın yoksa biz mi sana
Ben mi sana kandım yoksa sen mi bana
Bir çift ayakkabı için ağladığım bayram sabahlarını da hatırlarım
Bir misket için ağlattığım en iyi arkadaşlarımı da
Anamın çırpınışlarını da hatırlarım okuyup adam olayım diye
Okuldan kaçıp arkadaşlarla sigara içtiğimiz günleri de hava olsun diye
Ya daha onbeş yaşında ettiğimiz kavgaları okulun en güzel kızı yüzünden
Yo delikanlıydım ben, kimse yan gözle bakamazdı benim sevgililerime
Önce şiirler çalardım ünlü şairlerden aşk mektuplarını süslemek için
Sonra yırtar atardım sabahlara dek özene bezene yazdığım o mektupları
Kimdimki ben, neyimeydi aşık olmak benim, yuva kurup mutlu olmak neyimeydi
Kendi mutluluğum için yıkamazadım başka hayalleri, başka umutları
Ah İstanbul ah, hani taşın toprağın altındı senin
Altındı taşın toprağın, pamuktu yatağın yastığın
Ah İstanbul ah, sen mi bize aldandın yoksa biz mi sana
Ben mi sana kandım yoksa sen mi bana
Bütün sevaplarımı aldım sağ elime ve günahlarımı ise sol elime
İstanbul’du bana işleten sevapları da günahları da ve hesaplaşmalıydık,
Burada, şimdi verilmeliydi günahlarımın hesabı, bırakamazdım mahşere
Al işte işlediğim sevaplarım, senin olsun alda istersen at şu denize
Bırak günahların tümünü ben alayım, kalsın benimle
Ah İstanbul, ben ne yapmıştım ki sana, deli gibi aşık olmaktan,
Bütün ümidini sana bağlayıp, sana güvenmekten başka
Dur İstanbul dur, gelme üstüme öyle aç kurtlar gibi, işte sevdan bak duruyor avuçlarımda
Bir sevda kuşu gibi gelip konmuştu omuzuma, şimdi yaralı bir kuş gibi avuçlarımda
Al sevdanı alda, gençliğimi geri ver bana, yada da kucağını açsın şu deli dalgalar
Ben gidiyorum İstanbul, işte çıkıyorum son yolculuğa, elveda İstanbul, elveda sana
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Anormal Bir Adam
İnsan sevdiği kadar yaşarmış
Özlediği kadar severmiş
Ben bin yıldır seviyorum seni
Ve özlüyorum bin yıldan beri
Anormal bir adamım ben
Ne sevmeye doyarım
Ne de özlemekten bıkarım
İster anla, anlama ister-sen
Bakma saçlarımdaki aklara
Gönlüm henüz onsekiz yaşında
Sevilmenin tadına varmadan
Vurulupta giderim sanma
Kurşun yağdırılsa da deli başıma
Sen tarafından...
Vuracaksa yüreğin vursun
Göğsümün sol tarafından
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Asker Ocağında Babalar Günü
(Bu şiir henüz babasını hiç göremeden askerde ya da savaşta kaybetmiş tüm çocuklarımıza atfen yazılmıştır.)
Canım babacığım benim
Ne çok isterdim bu sözlerimi
Senin yüzüne söylemeyi
Oysa yüzünü hiç göremedim
Yetmiyor siyah beyaz bir askerlik resmi
Sağlamıyor yüzündeki sıcaklığı hissetmemi
Yüreğindeki baba şefkatini yansıtmıyor bana
Resmindeki o çatık kaşların
Doldurmuyor içimdeki derin boşluğu benim
Biliyor musun, canım babacığım
Büyükler beni hep sana benzetirler
Babasından almış kaşını gözünü derler
Bu yüzdendir her gece saatlerce aynaya bakışım
Senin eşgalindir kendi gözlerimde aradığım
İşte bu yüzdendir her gece gizli gizli ağlayışım
Canım babacığım, bu yüzdendir hayallere dalışım
Biliyor musun, canım babacığım
Ben artık gündüzleri hiç ağlamıyorum
Yasakladım kendime gündüzleri hayal kurmayı, ağlamayı
Sana kızdığımdan değil asla, kırgın olduğumdan değil sana
Pek belli etmese de, annem de çok üzülüyor bu hallerime
Dalıp dalıp gidiyor gözleri uzaklara
Uzun uzadıya dalıyor bir meçhule sessizce
Gözleri dolup dolup taşıyor sonra
İçine akıtıyor gamlı gamlı yaşlarını gizlice
Biliyor musun, canım babacığım
Bugün günlerden Babalar Günü’ymüş yine
Bütün bölük çarşıya gitti bir coşku bir neşeyle
Kimisi babasına ufak bir hediye alacakmış
Kimisi de telefon, telgraf açacakmış
Bense koğuşta yapayalnız, şiirler yazıyorum aklımca
İçimde yer kalmadı dertlerimi dökmeye
O yüzden ortak ediyorum kağıdı kalemi kendime
Biliyor musun, canım babacığım
Bir kerecik olsun saçlarımı okşamadın
Elimden tutup çarşı pazar dolaştırmadın
Çay bahçesinde oturup bir dondurma yiyemedik seninle
Olmadı işte, olmadı bir aile fotoğrafımız bile
Bir meşin topum, bir bisikletim bile olmadı, almadın
Bir komando künyesi ardında hatıra diye bıraktığın
Onun onurunu da hiç birşeye değişmem, yanlış anlama beni
İçimi dökmek benimkisi, hüzünlerim sana Babalar Günü hediyesi
Birde adını bıraktın bana ama bir kere olsun anmadın
Bir yağlı düşman kurşununa teslim ettin bütün hayallerimi
Seninle birlikte gömdüler sevinçlerimi, gençliğimi, geleceğimi
Olsun, ben yine de çok seviyorum seni, gurur duyuyorum seninle
Bu yüzden aynı bölgede yapıyorum askerliğimi
Bu yüzden her nöbet saatinde kesiyorum sınırdaki dikenli telleri
Sırf bu yüzden düşman topraklarına atıyorum her fırsatta kendimi
Biliyorumki bizi ayırdığı gibi kavuşturacak olanda o yağlı mermi
İşte o yüzden saymıyorum şafakları, beklemiyorum tezkeremi
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:28 AM
Aşikâr
Şıvgın gözlerindir seni şiar kılan
Baygın bakışlarındır beni şikâr yapan
Sessizliğim, korktuğumdandır kırmaktan seni
Yoksa ölümüne sevdiğim aşikâr değil mi?
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşk-ı Eflatuni
Ben seni güneşi sever gibi hatta güneşten daha çok sevdim
Çünkü güneş yalnız dünyayı aydınlatıp, ısıtıyor
Oysa sen gönlümü aydınlatıyor, içimi ısıtıyorsun
Ben seni çaresiz bir çocuğun denize düşerken
Sarıldığı yılanı sevdiği gibi sevdim
Çünkü yılan dalgalar kadar hırçın ve acımasız değil
Ve hiçbir sevgi çocuk yüreğindeki kadar saf değil
Ben seni kırmızı bir gül kurusu gibi sevdim
Çünkü gülün ömrü kısa oluyor, çabuk soluyor
Oysa gül kurusu ömür boyu saklanabiliyor
En güzel aşk romanlarının sayfaları arasında
Bende seni ömür boyu saklayacağım
Aşkınla dolu yüreğimin satır aralarında
Çünkü ben seni öylesine sevmedim…
Ben seni aşkların en yücesiyle
Aşk-ı eflatuni ile sevdim
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşk İçin Düello
Aşk
Ah, aşk
O öyle bir duygu ki;
Ne zaman, nerede,
Kimin karşısına çıkacağı belli olmuyor
Kimisi yaşıyor aşkı doya doya
Kimisi boyuyor baştan aşağı karaya
Kimisi kıymetini bilmiyor, geri tepiyor…
Tapıyor kimisi de, kul köle aşka
Ah, aşk
O öyle bir duygu ki;
Hekese nasip olmuyor işte
Sen birini seviyorsun, o başkasını
O seni seviyor, sen bir başkasını
Ah, aşk
Alması da güzel vermesi de
Doyulmaz tadına karşılıklı olursa bir de…
Ben de sevdim…
Seni sevdim, delicesine
Sen de seviyorsun, biliyorum
Ama aynı aşkı paylaşamıyoruz seninle
Kavuşamıyoruz bir türlü
Pozitif, duygularımız ikimizin de
İtiyor mıknatıs gibi birbirini,
Zıt kutuplardanız belli ki
Birbirimizi değil aşkı seviyoruz, değil mi?
Aşk için ölüyoruz ikimiz de
Madem öyle…
Var mısın düelloya?
Vuran aşkı alsın
Vurulan aşkın kurbanı olsun
Her halükârda kazanan aşk olsun
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşk Mavisi Gözlerin
Aşk mavisi gözlerin deniz derya
Dalarsam çıkamam bir daha
Diye, korkuyorum
Ne olur bakma bana
Öyle dalgalı dalgalı
Öyle aralıksız
Dalgalar yutar beni
Olurum alabora
Diye, demir atamıyorum koylarına
Derin derin bakma bana
Kaçamak kaçamak olsun bakışların
Bir çırpıda yakma beni
Serin serin olsun yakışların
Şarabın tadına bakar gibi
Küçük küçük yudumlarla
Bir yıldız kaysın gözlerinden
Bir yunus takılsın gök kuşağına
Alsın beni de, süzülelim bulutlara
Gitsin gittiği yere kadar
Yelken açalım gözlerinin büyüsüne
Vuralım diplere, tâ derinlere
Ben kürek çekerim yalnızlığa
Takadım kalmadığı yerde
Severek batarım gücümün bittiği yerde
Yeterki keşfedeyim aşkı mavi mavi
Gök gök, o deniz gözlerinde
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşk Mevsimi
Bir boşluğun yokuşunda hüzünlerle yarışırken
Ne sevdalar bitiyordu ben seninle tanışırken
Güneş şimdi yeni aşklarla doğuyor ufuklarda
Mevsimler bahara takılıyor yıllar bir bir aşınırken
Bulutlar ağlamıyor artık, yağmurlar sevgiyle yağıyor
Çiçekler solmuyor artık, içimizde kırmızı güller açıyor
Kara sevdalar tutunamaz buralarda, platonik aşklar
Doya doya yaşanıyor artık, masmavi renkli aşklar
Mevsimler hep aşk mevsimi, gerçek aşksa yaşanan
Esmezse hazan rüzgarları, sonumuz olmazsa hüsran
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşk Ötesi Bir Duygu Benimkisi
(Biricik eşim Gönül’e…)
Papatya falları açıp durma
Seni hâlâ seviyormuyum sevmiyormuyum diye
Ne o masum papatya yaprağı ölçebilir
Ne de bir dudağı yerde bir dudağı gökte
Cadı kazanı kaynatan falcı kadınlar bilebilir
Sana olan aşkımın mahiyetini
Bana sorarsan kalbinin sesini dinle
Sen ne kadar seviyorsan beni
Binle çarp, milyonla çarp, hatta inanma!
Matematik aciz kalır, hesap tutmazsa, şaşma!
Kendinle çarp beni, yüreğinle
Harmanla, çalkala, tart beni
Yayık yayar gibi yay sevgimi
Ama ne o mis gibi tere yağında ara
Ne de buz gibi köpüklü ayranında
Aşkımın sırrını, esrarını
O, Afyon kaymağından daha tatlı
Annelerin sütünden daha yüce, daha faydalı
Belki dillere destan, çocuklara masal olmadı
Cilt cilt romanlar yazılmadı
Ama şuna inanki;
Ne Mecnun benden çok sevdi Leyla’sını
Ne Ferhat ne Kamber ne de diğerleri
Evet, bir hayli zaman geçti aradan
Belki saçlarımın rengini aldı götürdü yıllar
Belki dünya görüşümü,
Yüzümdeki çocuksu tebessümü,
Belki aşkın rengini sildi süpürdü yağmurlar
Ama kalbimde ilk günki gibi saklı duruyor özü
Ne fırtınalar söndürebilir o közü
Ne de ecelin soğuk yüzü
Ne dağ delenler tanıdı böyle bir aşkı
Ne de kardelenler
Ne gözler görebildi böyle bir aşkı
Ne de gönüller
Gel, sen kahve falından da vazgeç
Diğerlerinden de…
Yüreğinin sesini dinle
Rüyalarını hayra yor
Ölümü gör, beni dinle
Sesimi berrak berrak akarsulardan duy
Elini göğsüne koy
Vicdanının sesini dinle
O da yetmezse
Dağlara, taşlara, kuşlara sor
Ben seni Ağustos’ta kar
Dağların ötesinde, çöllerdeki yar gibi
Bir bıldırcının yumurtasındaki zar gibi sevdim
İlk gün ne kadar sevdiysem
Şimdi de o kadar çok seviyorum
Ben seni Ay kadar, yıldızlar kadar, güneş kadar
Din kadar, iman kadar, ezan kadar
Nehir kadar, şiir kadar, eş kadar
Aşk kadar, meşk kadar çok seviyorum
Yetmiyor işte anlatmaya kelimeler
Mısralar yetmiyor işte, dizeler
Dönmüyor işte dilim bülbül kadar
Seviyorum işte hava kadar, su kadar, gül kadar
Ekmek kadar, aş kadar
Toprak kadar, yağmur kadar, göl kadar
Yanağındaki al, gözlerindeki umut kadar
Gümüş kadar, altın kadar, yakut kadar
Dünya kadar çok seviyorum seni
Cennet’te akan kevser gibi eşsizsin benim için
Sen gönül perisi, sen sevda prensesimsin
Gözlerin inci tanesi, sözlerin aşkın sonesi
Seviyorum hâlâ seni sevgi ötesi, aşk ötesi
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşka Kurşun Sıkacağım
Bu sabah bile bile ters yanımdan kalktım
Çünkü bugün benim başkaldırı günüm
Hayatımda ilk defa asi olacağım
Çözülecek kördüğüm…
Bütün gece düşündüm durdum,
Bir sağa, bir sola döndüm…
Başımı duvarlara vurdum,
Bir daha düşündüm…
Bir düşündüm, bin kudurdum…
Kafamın içinde akrepler gezinir oldu
Beynimi yıkadı durdu zifirî karanlıklar
Gözlerime perde çekti katran rengi anılar
Cahil fikirlere yenik düştüm,
Düşüncelerim zehirlendi anacığım…
Bugün aşka kurşun sıkacağım.
Sebep mi?
Öylesine desem… şaşırırsın tabiki.
Aşk sana beni verdi
Peki, bana ne verdi?
O’na el verdi, bana sırt döndü,
Ele gül verdi, bana diken,
Herkesi mutlu etti, bana öl dedi.
Yok öyle yağma! ..
Yaşamak için öldüreceğim
Gözümü bile kırpmadan çekeceğim tetiği
Canına meydan okuyacağım,
Ruhuna yasin…
Bugün aşka kurşun sıkacağım.
Eskiden hep üç elma düşerdi gökten
Bu kez üç mermi düştü
Biri bana, biri O’na, biri de aşka...
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşkın Gizem Surları
Ne sandığın gibi deliyim ben, ne de serseriyim
Aşkın kuralı böyle, bıraktım kendimi gözlerinden içeri
Yüreğine doğru, tepetaklak yeniş aşağı
Başka bir yolu yok gönül kalesini içten fethetmenin
Tek basamak çıkılmıyor yukarı mutluluk, beş düşmeden aşağı
Yıkılmıyor aşkın gizem surları, elden bırakmazsan aklı, mantığı
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşkın Hammaddesi
Sende dibine dalınmayı bekleyen okyanus mavisi mahrur gözler
Yüzünde mutluluğu simgeleyen gülkurusu sımsıcak gülüşler
Bende gülüşüne aldanıp gözlerine dalmaya davet bekleyen
Karşıkoyulmaz çılgın arzular, delidolu mağrur istekler, hevesler
Daha ne bekliyorsun, aşkın hammeddesi bu, hazır işte
Hadi artık, hadi gönder bir kıvılcım kalbime de, bu aşkı ateşle
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşkın Kül Kokusu
Odanın duvarlarına düşmüş gölgesi dün gece burada yaşanan gizli aşkın
Bir gecelik aşk mıydı bu yoksa yaz aşkı mı, anlamadı yüreğim hâlâ şaşkın
Vazo da solgun duruyor sana verdiğim, o kırmızı gül, o aşkın sihirli tortusu
Gül kokusu değil artık üzerindeki, bir gece de solmuş bu aşkın kül kokusu
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:29 AM
Aşkın Ölüm Orucu
Ey canım gözbebekleri türkuvaz renkli güzel
Bakışın güneşten sıcak, yüzün aydan parlak, bembeyaz
Yüreğin henüz bakire, deymemiş yabancı bir el
Gamzen gül açmış, dudağın kiraz, gülüşünse yaz
Eskiden çıksaydın karşıma, aşık olurdum ben sana biraz
Sırılsıklam, körkütük, deli dolu bir yıldırım aşkıyla en az
Çünkü ben aşk için yaratılmışım, hep aşk için yaşamışım
Lakin nerede o eski aşklar, hani nerede o eski haz
Önce aşk denilen şey kendini yıprattı, kirletip eskiltti
Sonra aşkım kendisini de beni de aldattı, çekip gitti
Şimdi ben kırkbin kere tövbeliyim, yeminli, temkinliyim
Aşkın ölüm orucundayım ve bir gün bu yolda öleceğim
Bambaşka, çok farklı bir aşkla Tanrı’ya döneceğim
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Aşksızlıktan
Gönlümün boşluğundan yakınıyordum
Mutsuzluğum aşksızlıktan zannediyordum
Neden benim de bir sevgilim olmasın diyordum
Öyle bir aşka düştüm ki bin pişman oldum
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ateş Böceği Yıldız
Bir yıldız kaydı gökyüzünden
Kuyruğu gözlerime takılı kaldı
Bir dilek tuttum içimden
Ateş böceği zıpladı
Çekirge gibi aniden
Bu ilk, belki de son zıplayışıydı
Ne olduğunu bile bilmeden
Yıldız denize düştü
Deniz dalgalandı
Ateş böceği havada asılı kaldı
Yıldızlar tamamlandı
Dileğim tuttu işte
Denizden sen çıktın,
Hasretinse yüreğimden
Aşk bizi sardı yeniden
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ayna Tut
Bir ayna tut kalbine
Tutta gör bak
Aşk mı, sevgi mi
Yoksa nefret mi, kin mi
Bu seninki
Bir ayna tut gözlerine
Tutta gör bak
Ela mı, kahverengi mi
Yoksa yağmaya susayan
Ağlamaklı bulutlar gibi mi
Gözlerine yansıyan
Gözlerimin rengi
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ayrılık Treni (Gurbet)
(Bu şiir 60’lı yıllarda çalışmak için Avrupa’ya
gelen ilk kuşak işçilerimiz, babalarımıza atfen yazılmıştır.)
Biraz sonra kalkacak ayrılık treni
Bağışlamaz ayıracak iki candan seveni
Götürecek uzaklara, tanıtacak gurbet elleri
Bilmem kaç yıl göremiyeceğim nazlı yari
Son bir kez sarılıyorum sevdiğime sımsıkı
Hissediyorum kalbinin delice çırpınışını
Salıvermemek için zor tutuyorum gözyaşımı
Bizi bu hallere koyan kader mi yoksa para mı
Öpüyorum son bir kez elma yanaktan doya doya
Kokluyorum yarin ılık nefesini doya doya
Daha şimdiden hüzün çöktü, sonu hayrola
Biliyorum ela gözler dolacak yaşla, ama ne fayda
Son kez tutuyorum yarin yumuşacık ellerini
Son kez okşuyorum saçlarını, öpüyorum gözlerini
Son kez duyuyorum o ahenkli, tatlı sözlerini
Biniyorum trene, bir haykırış dillerde; unutma beni
Tren çalışıyor, kapıları tamamen kapandı
Açıyorum camı son bir kez göreyim diye yari
Bir anons duyuyorum, gelmiş hareket vakti
Yıllarca gitmez hayalimden yarimin şu son hali
Çöküp sızmışım koltuğun bir köşesinde
Dalmışım sevgi dolu güzel hayallere
Gözyaşlarım sel olmuş, vagon dönmüş denize
Nasıldım, ne oldum, Allah acısın hepimize
Sevenlerin kaderi mi bu bilmem ama
Bu bir suçumuzun cezasımı yoksa
Ne olursa olsun ayrılık çok mu çok zor
Kimseye göstermesin diye yalvarırım Allah’a
Gözlerimi açtığımda baktım gelmişiz gurbete
Kimi bagajının, kimi yoldaşının peşinde
Ben sanki ölü gibi donup kaldım yerimde
Ahh, ahh bir kavuşabilsem tekrar nazlı yarime
Boynum bükük, gözlerim yaşlı indim trenden
Kimi bir öpücük bekliyor sevdiğinden
Kimisi coşuyor kavuşmanın sevincinden
Ağlıyorum benim kimsem yok, dahi bir bekleyen
Götürdüler beni tenha bir sokakta bir köhne eve
Tanıştırdılar orada kalan bir kaç genç ile
Dediler bu gece yatın yarın başlayacaksınız işe
Anladımki daha şimdiden rahat huzur yok bize
O gece hep düşünüp durdum, uyku girmedi gözüme
Sabaha doğru dalmışım gözlerim yaşlı bir halde
Beni uyandırdılar, ağlama dediler be arkadaş
Teselli ettiler, geçer ilk gün biz de ağlamıştık diye
Sabah erkenden kalktık, varıp başladık işe
Üstelik en ağır en pis işleri verdiler bize
Zaten bütün talihsizler düşmüş gurbet ellere
Vazgeçilmez girmişiz bir kere biz bu işlere
Günler böyle devam edip giderken
Aylar yaşanmadan çekip giderken
Kimbilir dünyada nice mutlu insan varken
Biz her gün kahrolup ölüyoruz yaşarken
Söylenirim bazen hapishane burdan iyidir diye
Hiç olmazsa gelirdi sevdiklerim görüş gününde
Zaten bu gurbetin hapishaneden farkı ne
İşi işkence, evi bahçesi, hasret ise zindanı
Dil bile bilmezsin derdini anlatasın doktor beye
Zaten sırt dönüyorlar, bakmıyorlar yabancı diye
Bir esir bir köle gibi çalıştırıyorlar bizi ölesiye
Kimsen yok dertleşecek, ağlarsın gözyaşın bitesiye
Bayram olur ana baba yokki ellerini öpesin
Sevdiğin yanında yokki sarılıp sevesin
Çoluk çocuk ta yokki göz öpüp harçlık veresin
Bayramlardan daha çok ecelini istersin
Kime dert yanayım kime isyan edeyim
Seveni sevenden, dostu dosttan ayıran
Ana, baba, evlatı birbirinden koparan
Bizi ayıran şu kara tren mi devrilsin diyeyim
Sanırım bütün gurbetçiler hep benim gibi
Kimi yardan, kimi sıla, vatandan ayrı
Kimi anne, baba, kardeş kimi yuvadan ayrı
Bence gurbetçilerin hepsinin bahtı karalı
Hatırlarım bazen eski anıları, maziyi
Daha nişanlıyken asker ocağında geçen günleri
Yine de çekmemiştim bunca özlemi
Kimbilir ağlamaktan kan dolmuştur yarin gözleri
Gurbet öyle acıki giden geri gelmiyor merhum gibi
Gurbet öyle bir çukurki düşen çıkamıyor mezar gibi
Yollar öyle çok ırakki bitmek bilmiyor dünya gibi
Hasret öyle zorki yiyip bitiriyor insanı canavar gibi
Yaşanmaz bu gurbette eğer ağlamakta olmasa
Gelir bir mektup ayda, bir kart bayramlarda
Bazen sevinç bazen de hüzün dolu satırlarda
Daha zarfı açmadan ağlıyorsun, ağlada ağla
Eskiden istemezdim bir gün bitip diğeri gelse
Bilmiyorum dünyamı yoksa benmi döndüm tersine
Şimdi yalvarıyorum Allah’a günler çabuk geçsin diye
Nazlı yare kavuşmak için razıyım şimdi herşeye
Yine bir gün döndüğümde işten eve
Arkadaş derhal istedi benden müjde
Sevinçten kendimi attım yerden yerlere
Çünkü gurbetten kurtulmayı almıştım göze
Bir kızım olmuş yolladılar resmini bana
Gözlerim doldu bakarken o şirin yavruya
Hadi bizim suçumuz olsun candan sevmek
Peki bu yavrunun suçu ne, dünyaya mı gelmek
Ben okumam gerekirdi kulağına ezanı
Affet Allah’ım affet benim günahlarımı
Sende görüyorsun Tanrım neler çektiğimi
Ah zalim gurbet ayırmasan olmazmı sevenleri
Bazen yinede kendi halime şükrediyorum
Çünkü burada yabancılarla evlenenleri görüyorum
Doğan çocuklarının hallerini biliyorum
Kendimden daha çok onlara üzülüyorum
Kim olduğunu, nerde doğduğunu unutuyor bazıları
Kalmıyor şu Avrupalılardan farkları
Elleriyle değiştiriyor cehennemle dünyayı
Birde bu acı gerçekler yakıyor beni, çok acı
Bir gün yeter dedim, bırakın da gidelim izine
Korkmayın kaçmayız, alıştik biz bu cehenneme
Artıyor hasreti yurdumuzun günden güne
Yetmiyor mu gençliğimizi feda ettiğimiz size
Dayanamadım atladım trene gitmek için izine
Binbir zorluklarla vardım güzel köyüme
Görse bir eski dostum beni tanımaz bile
Çünkü saçlarım ağardı, veda ettim gençliğe
Görünce yarim beni sevinçten düşüp bayıldı
Değdirince elimi tenine, yeniden ayıldı
Bitanem, canım diyerek sıkı sıkı sarıldı
Tutamayıp kendisini için için ağladı
Kızım büyümüş girmiş onbir yaşına
Yıllarca babasını sorup durmuş anasına
Yazıkki gördüğünde beni kim diye sordu
Sarılıp öptü beni duyunca babası olduğumu
Bak sevdigim döndügüme çok sevinçlisin
Bilmiyorsun bu izin değil, birkaç gün izin
Ağlama birtanem kaderimizdir bu bizim
Ömür boyu sürecek bir derdimiz bu bizim
Aslında gurbeti şiirler değil, romanlar bile anlatamaz
Okuduğunuz bu uzun şiir birkaç olayın anısı
Bir gün değil bir ömür böyle yaşar gurbetçiler
Bunu yaşamayanlar beni asla anlayamaz
Sanmayınki bu öykü burada bitip gidiyor
Gülmeyi bekledikçe yüzümüz hiç gülmüyor
Günler acılarla geçiyor, lakin ömür de bitiyor
Gurbette ölen birine mezar bile bulunmuyor
Tanrım gurbette muhtaç etme sen hiç kimseyi
Sen büyüksün hasrete düşürme hiç kimseleri
Ayırma sen nolur birbirini çok sevenleri
Gurbeti, hasreti yok et, mesut et seni bileni
Hep ben anlattım derdimi, ağrıttım başınızı
Sağolun yinede dinlediniz bu gurbetçi arkadaşınızı
Biraz da siz anlatsanız büyük aşklarınızı
Ensar’ım, ağlamayı çok severim akıtarak gözyaşımı
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ayrılık Vakti
Bana gitmekten bahsedip durma
Sen beni asla bırakamazsın
Çünkü ben seni çok seviyorum
Ama kalmadıysa ayrılıktan başka
Paylaşacak hiçbir şeyin benimle
Sana illede kal diyemem
Hatta hiç durma hemen şimdi git
Topla tasını tarağını bana hiçbir şey bırakma
Ne bir anını bırak anı defterimde
Nede kokunu bırak gönül bahçemde
Parmak izlerinde kalmasın tenimde
Ne var ne yoksa seninle paylaştığımız
Hatta paylaşma ihtimalimiz dahilinde
Herşeyi al, alda öyle git
Bu aşk öyküsü hiç bitmez sanıyordum
Çünkü biz seninle gün oldu bir dilim ekmeği paylaştık
Bir soluk nefesi birlikte aldık
Bedenlerimiz ayrıydı belki ama
Kalplerimizde aynı aşkı, aynı heyecanı taşıdık
Beraber güldük, beraber ağladık
Beraber coştuk, beraber durulduk
Lakin anladımki şu hayat denen tiyatroda
Sonu olmayan hiçbir şey yokmuş
Her bölümün sonunda mutlaka perde iniyormuş
Eğer şimdi vakit ayrılık vaktiyse
Ve saat gitmeyi vuruyorsa eğer
Seni zorla tutamam
Sana kal diye de yalvaramam
Ama gideceksen hemen şimdi git
Ve giderken herşeyi yanına alda öyle git
Güneşi alda git yıldızlar gözyaşım olsun
Çiçekleri koparda git kuru dalları bana kalsın
Canımı da al istersen bırak beni kara topraklar sarsın
Al götür, herşeyimi alda öyle git
Kısa gün kârı der, saklarsın
Yarım kalmış aşk masallarının satır aralarında
Ve soğuk *******in ortasında uykusuz kaldığında
Şu sözümü hatırlarsın
Çünkü ben sana hiç yalan söylemedim
Sana söylediğim ilk ve tek yalan
‘Bana gitmekten bahsedip durma
Sen beni asla bırakamazsın
Çünkü ben seni çok seviyorum’ du
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ayrılık Yıldönümü
Bugün ben çok kötüyüm
Çünkü bugün ayrılığımızın birinci yıldönümünü kutluyorum
Ne ilaçlar meze oluyor kadehime
Ne de kadehler derman oluyor derdime
Ve yarın bugünden daha kötü olacağım
Çünkü yarın ayrılığımızın ikinci yıldönümünü kutlayacağım
Günler yıl oldu geçmek bilmiyor
Yıllar ne seni getiriyor ne de sevgimi bitiriyor
Ve hergün bir öncekinden çok daha kötü olacağım
Çünkü her gün ayrılık yıldönümümüzü kutlayıp ağlayacağım
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Ayrılıktesi
Bugün yine günlerden pazar
Saat gibi çalışıyor şu ayrılıklar
Yine durmaz, içim sızlar
Yaralarım yeniden azar
Kalbim yanar, kanar, kanağlar
Düşsün artık takvimden yapraklar
Gelsin artık ayrılıktesi
İlacım olsun yine onun sesi
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Azrail’le Gözgöze
Bu kaçıncı karşılaşmamız seninle, bilmiyorum
Ama bu kez senden hiç korkmuyorum
Çünkü artık senin yoklamalarına alıştım
Meğer insanların korktuğu sen değilmişsin
Ölümün ta kendisiymiş, bunu anladım
Sende bir emir kulusun
Elçiye zeval olmazmış, ne duruyorsun?
Hadi sen bir başarının daha zevkini yaşa
Bense artık kalayım sonumla başbaşa
Çıkayım artık kaçınılmaz yolculuğa
Uzun… meçhul… soğuk yolculuğa…
Hatırlıyor musun? …
Önceleri hep dar anlarımda çıkardın karşıma
Ya bir yığın hurda arabanın arasında sıkışıp kalmışken
Ya ciğeri beş para etmezlerin namlusu üzerime doğrulmuşken
Ya hayata küsmüş, terkedilmiş, üzgün bir anımda
Bir uçurumun kenarından aşağıya bakarken
Ya da yeri ve zamanı senin seçtiğin bir anda
Hep ani sürprizler yapardın bana…
Bugün sürpriz yapma sırası bende
İşte bu kez ben çıktım senin karşına
Korkmuyorum artık ne senden, ne ölümden, ne de unutulmaktan
İyi hazırladım kendimi, hazırlıklıyım bu ana
Göreceğimi gördüm, dersimi aldım hayattan
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, boyunun ölçüsünü alırmış sonunda
Al işte mezura, işte boyum… Al işte ruhum…
Ha bugün ha yarın, ne farkeder
Nasılsa senin değil mi son soluğum…
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Babam
(Babama ithaf ediyorum)
Ba-ba
Topu topu iki harften oluşan iki minnacık hece
Söylemesi ne kadar kolay aslında
Ama bunu sana pek fazla söylemedim biliyorum
Bunu kasıtlı yaptığımı da
Şimdi, yıllar sonra itiraf ediyorum
Çünkü sana en çok baba demek ihtiyacı duyduğum
Çocukluğumda, o sensiz yıllarda
Sen, kendince haklı bahanelerle kendini gurbet ellere atmıştın ya
Hem anlayamamıştım bunu hem de sana hiç yakıştıramamıştım
O zamanlar çehreni ancak fotoğraflardan tanırdım
Kaşımı, gözümü, huyumu sana benzetmelerine bile kızardım
Ve yılda bir kere ya görürdüm ya göremezdim yüzünü
İzine gelişine bile sevinemezdim
Sevinmek istemezdim…
Çocukluk işte, baba sevgisini bilemezdim
Bilmesine herkesten daha iyi bilirdim de
İnadına, göstermesini beceremezdim
Ve intikam alırdım aklım sıra
Senden, seni bizden koparan yollardan
Uykusuz *******den, geçmek bilmeyen yıllardan
Babasıyla futbol maçı yapan çocuklardan
Dağlardan, taşlardan, ayaklarına değen gurbet topraklarından
Uzak uzak diyarlardan intikam alırdım işte…
Özrü kabahatinden büyük derler ya
İşte sen de öylesine özür diledin bir nevi
Gurbeti itip elinin tersiyle geri dönmek yerine sılaya
Bizleri de gurbetçi ettin, kendin gibi
Çocuk yaşlarda, yaban ellerinde
Sana kavuştuğumuza sevinemedik bile
Memleketin tozundan toprağından uzaklarda
Eşin, dostun hasretiyle içimiz yanıp kavrulurken
Gençliğimiz, hayallerimiz sigara dumanı gibi savrulurken
Biz de kavrulup, savrulduk bir yerlere
Değer miydi bir lokma ekmek için buna?
Taş yerinde ağırmış, baba
Biz bir dilim kuru ekmeği, bir acı soğanı
Sıkıp sıkıp kara taşlardan bile çıkartırdık
Ama el ele, omuz omuza, birlikte…
Ah yıllar ah, beni de baba yaptılar işte
Ama ben senin yaptığını yapmadım çocuklarıma
Babasız bırakmadım onları bir gece bile
Bırakıp da gitmedim ne idüği belirsiz gurbet ele
Derler ya; “Vatan, doğduğun yer değil,
Doyduğun yerdir’’ diye
Yalan, külliyen yalan, vallahi yalan babacığım
Vatan özlemini gidermiyor karın tokluğu
Hiçbir varlık doldurmuyor o boşluğu
Doldurmuyor, olmuyor be babacığım
Gurbet vatan olmuyor işte…
Ah babacığım ah, farkında mısın?
Küçükken bilinçaltında düşman ilan ettiğim
O kuru, o anlamsız, o yavan, o bana yabancı sözcüğü
Şimdilerde öylesine benimsemişim ki
Ballandıra ballandıra söylüyorum şimdi
Bak dilimden düşmüyor artık;
“Baba, babam, babacığım” diye haykırıyorum
Çünkü sen haklıydın, hem de çok haklı
Bizim için kendini feda ettin
Bizim için gurbeti vatan yaptın
Bizim için harcadın varını yoğunu
Canını dişine takıp bizim için çalışıp çabaladın
Ne babanın cenazesine yetişebildin, nede ananın
Ne diğer akrabalarının, ne de arkadaşlarının
Hayatları boyunca hep tuttun ellerinden
Ama son nefeslerinde yanlarında olamadın
Geceni gündüzüne katıp bizim için çalıştın
Bizim için ağız kokusunu çektin yabanın
Bizim için yaşadın, bizim için ağladın gizli gizli, için için
Bizim için babacığım, bizim için
Şimdi ben özür diliyorum, senden esirgediğim için
Yıllarca o iki hecelik gizemli kelimeyi
Şimdi haykırıyorum gece gündüz; “Affet beni!
Baba, babam, babacığım, affet! ” diye
Yüz kere, bin kere, milyon kere…
Şimdi bir hastane odasında yalnız bırakıldın sanma
Her an seninleyim, her saniye; kanımla, canımla, dualarımla
Bir ayak parmağı seni yollardan alıkoyar sanma
Sokaklar, kaldırımlar istirahata çekildiler
Muhteşem dönüşüne, gümbür gümbür, ihtişamlı gelişine hazırlanıyorlar
Elimden gelse, elimden gelse çıkarıp vereceğim, bütün parmaklarım senin
Senin olsun canım, kanım, her şeyim
Korkarım ayak uyduramaz senin performansına benim ayaklarım
Sen bir eksik parmakla bile geride bırakırsın beni
Sen Allah’ın iyi kulusun, bunu sen de biliyorsun
Bunlar birer, küçük sınav, birer imtihan
Daha kötüsünden esirgesin yaradan
Aklın dışarıda kalmasın sakın
Bütün caddeler senin, ha bugün ha yarın
Sen daha uzun yıllar coşacaksın, koşacaksın mert yüreğinin peşinden
Ömrünce bir karıncayı bile incitmemiş olmanın huzuruyla, şevkiyle
Sen daha ne engeller aşıp ne dağlar devireceksin
Ne yetimler sevindireceksin
Yine gıpta ile bakacak ardından sevdiklerin
Yine varlığının güvencesiyle gülecek anacığım
Seninle gurur, soyadımla onur duyuyorum, hep duyacağım
Seni çok, çok seviyorum babacığım
Bak işte küçüklüğümdeki suskunluğuma inat, cimriliğime inat
Düşmanlığıma inat bağrıma basıyorum
İçten, yürekten, binlerce kez haykırıyorum;
Ba-ba, baba, babam, babacığım.
Nǿ ŦΞДЯ™
07-21-2007, 11:30 AM
Babamın Bayramı
(Babamın ardından…)
Canım babacığım,
Bayrama henüz birbuçuk gün var
Ve sen şimdi kutlamayı tercih ediyorsun
Gözünü diktiğin sağ çarpraz köşede
Melekler var biliyorum
Alemi Berzah'taki yerini görüyorsun;
Susun, beni uyandırmayın rüyamdan, diyorsun
Herkes orada; Annem, babam, abim ve diğerleri
Benden önce davranan herkes orada, diyorsun
Onlara özlemini anlıyorum babacığım
Daha beş gün önce;
Allah'ım beni ya iyileştir,
Ya da annem gibi Kadir Gece'sinde yanına al, diyordun
Şimdi Kadir Gece'sinin üzerinden birbuçuk gün geçti
Seviniyoruz içten içe dua'n kabul olmadı diye
Ama sen kararlısın, yerini hazırlamışsın…
Bunu sırf bize yük olmamak için yapıyorsun biliyorum
Çünkü yaşamak herşeye rağmen güzel
Hele bir de kırk yıl boyunca aynı yastığa başkoyduğun
Seni canı gibi seven, 'meleğim' diye ağıtlar yakan bir eşin,
Yemeyip yedirdiğin, giymeyip giydirdiğin
Onlar için memleket hasretine gurbet tozu katıp çektin ciğerlerine
Hayatını adadığın, canından çok sevdiğin
Kendin gibi dürüst, helalinden yetiştirdiğin
Gözlerinin içine sevgiyle, gururla baktığın
Seni canları gibi seven üç oğlun ve biricik kızın
Ve onlardan ayırt etmediğin bir damat üç gelinin varsa
Ve torun sevdası bir başka diyerek kucağından bırakmadığın
Dualarını nenni yapıp büyüttüğün
Seni çok seven sekiz tane melek gibi torunun varsa
Ve bugün anladımki; akıl alamayacak kadar akraba,
Eş dost, kolu komşu, arkadaşların senden o bir melekti,
Evliyaydı diye bahsediyorlarsa
Yaşamak sevilmez mi babacığım?
Lakin sen ölmekten de hiç korkmadığını bugün kanıtladın işte
Çünkü kendini öyle bir hazırladınki ömrün boyunca
Ne bir karıncayı incittin, ne bir ah aldın
Ne de haram bir lokmaya el sürdün
İbadetlerini de fazlasıyla yaptın
Vefatın bizim için ne kadar kara bir bayramsa
Senin için o kadar gerçek, bayramların en güzeli bir bayram oldu
Güle güle karşıladın Azrail'i
O'da sana az torpil yapmadı hani
Bir yandan sana film izletir gibi Cennet'teki mekanını gösterdi
Öte yandan tereyağından kıl çeker gibi yaptı vazifesini
Yanı başında Yasin-i Şerif okuyan hocalar bile anlayamadılar
Son nefesini verişini…
Dudaklarında 'Allah Allah' nidalarını ıslatan iki damla su
Ve oh çeker gibi ciğerlerine çektiğin iki derin nefes oldu
Son nasibin aldığın bu dünyadan
Mavi gözlerindeki ışıltı ve yüzündeki nur
Işık tutacak bundan böyle karanlık dünyamıza
Toprağın bol, mekanın Cennet olsun babacığım…
[Evet, dostlarım. Maddi ve manevi bütün borçlarını ödeyip,
hemen hemen herkesle helallaşıp, Ramazan boyunca adına indirilen
Kuran-ı Kerim hatminin duasının yapıldığı anda, az önce yıkanmış, tertemiz bedeniyle, dudağında Allah'ın adı, kulağında Kuran-ı Kerim ayetleri,
Nebiyyül Ahir, Peygamberimizin yaşında (63) , Ramazan ayının 28'inde,
23 Kasım 2003 Pazar günü öğlen saat 12:00 de, canımız, babamız,
örnek insan Halil İbrahim Aktaş'ı misafir olduğu dünyadan gerçek dünyasına
uğurladık… Bayramın mübarek olsun babacığım! ]
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.