Tam Sürümü Görüntüle : Bejan Matur
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 08:59 PM
ALLAHIN ÇOCUKLUĞU
İnsanın dönüp döneceği yerdir
Çocukluğu.
Sabah ezanı
Bu yüzden
Müslümanlara
Allahın selamını öğretir.
Allahın çocukluğu
Gündoğumunda
Ölüleri anmakla başlar.
Ve anne ölür
Ezanda ölür anne
Selamı üzerine olan her çocuk
Allahı düşünür.
Dili vardır taşların.
Sabahları en çok
Islak bir huzurla
Yatarken onlar
İçleri ıslanmış kadınlar
Pörsümüş yorgun erkekler
Kutsanmak umuduyla
Kıvrılır uyurlar.
Hepsi laf bunların.
Bana kalsa
Ağır bir abdest kokusu
İnce belli sürahiler
Kadınların nemli apışaraları kokan
Pazen donları.
Burada
Sözolmamış sesin kederiyle
Başlar gün.
Ve denir ki;
Kaderinizi sevin
Sevin kaderinizi
Ve hayat için
Tatlı bir tesadüf deyin.
Ağır bir abdest kokusu
İnce belli sürahiler
Kadınların apışarası nemli pazen donları
Ve mantarlı ayakları erkeklerin.
Şadırvanda alaca su:
Damlar
Damlar.
Ellerin beyazlığındadır ölüm
Gövdenin kıvrımında.
Benim erkeğimi isterken titreyen
İçimin suyunda
Ben unuttum her şeyi.
Geldiğim yeri
Annemi, babamı,
Mezarlığa gitmeyi.
Orada yapayalnız kaldı meşe
Ölülerin arasında ölümü en iyi anlatan meşe.
Bir ağaç nerede duruyorsa
Benziyor oraya.
Meşe mesela
Akdeniz'de taşların arasında
Farklı mı taşlardan?
Selvi, ölülerin karanlık bir ah'la
Durdukları son anın ipidir.
Salkım söğüt, yaslı söğüt
Suya kaptırmış içini, kırılgan.
Benzer her şey baktığına.
Ben anneme benzerim
Babama da tabii.
Ve büyük halamın evinde yaşayan kediye de.
Aslında şu yeryüzünü denizlerle düşünmemiz yok mu
Hata ediyoruz.
Dünyanın nefes aldığı bir ilk andı denizleri yapan.
Dağları yapan bir öfkeydi
Böyle söylüyor ilk kitaplar.
Her dilin kendinden önce,
Çok önce bir hayatı var.
Ve onu sadece
Bu kitaplar konuşuyor.
Susarak bakıyoruz biz
Hatırlamayarak.
Şairler bir bok anlamıyorlar aslında
Dünyanın çocuk kalmış bir acısı var
Ve bu ezanda çıkıyor ortaya.
Allahın selamı ölülerin üzerine oluyor
Aşk diye bir şeyin farkına varıyor insan
Dönmeyi öğreniyor
Yerden kurtularak
Durmadan dönerek
Çölde yaşayanlara fısıldanmış bir hakikatle
Kurur toprak
Nehir dediğin çölde kaybolur.
Toprağını gizler nehir dediğin.
Hiçliği tarif eden hiçliği anlar.
Yokluğa bürünmek o ilk anda.
Bir nehir tanıyorum
Kayboluyor
Bir çölün şehvetli karnında.
Bir ayan olma hali belki,
Ona en yakın göl
Kayıklarını tutarak içinde,
Balçığını yutuyor.
Ama biliyor ki,
Bir göl yutunca suyunu
Ortada kalır
Bir göl yutunca balıklarını
Kararır.
Tüm göllerini göremeden yeryüzünün
Öleceğiz.
Ne acı.
Gündoğumuyla gelen huzura da
Günbatımının sancısına da
Yabancısın.
De ki;
Sabahın efendisi sen değilsin
Kimse değil.
Yol gidenin
Gün dönenindir
Şiir hayatın
Ve görenin.
Allahın selamı
Müslümanların ülkesinde
Ölülerin üzerine olsun diyerek
Kanatır günü.
İnsanın çocukluğu annenin ölümüyle başlar
Bitmez çocukluğu annesi ölenin.
De ki;
Sabahın efendisi sen değilsin
Kimse değil.
Kanamış bir solukla bakmaktan
Yoruldum.
Kimsesi yok kimsenin.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
ALLAHIN DUVARINDA BİR HARFTİR KADIN
I
Allahın duvarında bir harftir kadın
Siyah kuğuya benzer
Beklemeyi öğrenmiş
II
Ölüm
Zamana
Bekleme git dediği gün
Bildim.
Gün vurmadı yüzüne çinilerin
Çinilere yatırdım oğlumu
Boğdum.
Karnımda büyüdüğü gün bildim
Siyah bir kuğu gibi,
Allahın harflerinden süzülüp
Avluya giren kadın
Su sesinde kendini diledi.
III
Gölgesinde şadırvanın
Günlerce bekledi.
İnsan olmak istiyordu
Kanatlarından kurtulmak.
Şadırvanda aktıkça su
Kanatları inceldi.
Ve kaldırınca kanadını
İçinde bir yılan gördü.
Değişmiş kabuğu
Zarı incelmiş.
Boynunu uzatıp derine baksa
Çürümüş bir oğul görecekti
Bakmadı hiç.
IV
Avludaki dilenci
Allahın harflerini bilmeyenler
Günaha girecek diyordu şarkısında
Sela sesiyle su
Karıştı kadında
V
Ölüm zamana bekleme git derken
Bekledim avluda.
Allahın harflerini bilmiyordum
Zaman bendim
Günah da.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
AN VE MASAL
Güneşin ve suyun tadıyla
Uçunca bulutların tarlasına
Orada gece yok
Gece olmuyor uzaklarda
Boynumda gümüş bir kafes
Sadakatsiz bir cariye gibi
Uzanıp kıvrıldım ayın ortasına
O bir dede
Ben bir tanrıça
Günlerce uçtuk alacakaranlıkta
Boynum ince
Kalbim boş
Sürdüm yüzümü ağaçlara
Rüzgâra sürdüm gözlerimi acıyla
Geçtiğim yollar
Ve uçtuğum
O gecesiz gökyüzü
Bulutların tarlasında oturan
Tanrı kadar yorgun
Fısıldadılar:
An ve masal
An ve masal
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
AYIN BÜYÜTTÜĞÜ OĞULLAR
Bize kanlı bir uykunun, bir kardeşlik sabahı başlatacağı
müjdelenmedi.
Cinayetten dönen kardeşiniz, gölgesini gizlediği duvarların
ötesini görür.
Ellerini yıkar ve sizi dünyada bir söz olarak bırakır.
Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları.
Ölü oğullar. Kurban hepsi.
Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.
Yüzleşiyoruz.
Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada "yeter" diyorum.
"gidin ve öldürmeyin"
ağzımda kesik bir gülüş. Kâbus olmalı.
Bir cinayetten dönen kardeşim korkutuyor beni.
Kanlar içinde uyanıyorum. Terliyim.
Aç gözlerini. Tırnaklarını acıyan yerlerine bastır.
Biri var mı göğsümü mendiliyle silecek.
Kardeşim bir cinayetten dönüyor. Karanlık dehlizlerden.
Siyah paltosu
Ve gözleriyle.
Ona benzemeyeceğim.
Gece ayaklarımız okşandı ve büyük dağları geçeceğimiz söylendi.
Karlarla bekletilmiş büyük dağları geçtik.
Bahçede ilk gün keskin bir çizgiyle yan yana duran üç yıldızı gördük.
Mutlak. Yol açıcı.
"Bakmak istiyorum ayaklarına" dedi eğilen bir ses.
Onlara, bir daha görüşmeyebiliriz demedim.
Hepimiz biliyorduk.
O dağ oğullarını yedi.
Ve onları bir sese kapattı.
Kolu yok kiminin.
Kimi kör.
Kardeşlik eski bir masalın bilgisinde kaldı.
Kardeşlik acımaydı.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
BEYAZ MESELÂ
İnsan duvarları olmayan tapınakta
Bir gece uyusa
Sanıyor ki kederi azalacak.
Ama yetmiyor
Bezler bağlıyor
Bulduğu her ağaca.
Hikâyeler anlatıyor
İnanıyor aşkın hep olacağına.
Oysa aşk biter
Dinginliği başlar göllerin.
Bekleyiş,
Sonsuz mavi bir göz olur
Camdan ve gittikçe uzayan.
Acı verir bazan renkler
Beyaz meselâ
Kuş gibidir insan beyaz bir yatakta
Ölümü gibi çocukların
Soluğu kesik
Suda dolaşan.
Bir kaya mezarında ağlayan adam
Ölülerini suya ve göğe gömüp,
Gelir acısıyla avunmaya.
Dua ve kuş gibidir zaman
Bir şey olur bulutlara,
Bir ağırlık
Bir koyuluk taşırlar uzaktan.
Tuhaf yitik hayatların
Seslerini doldururlar kovuklara.
Bir şey olur
Sarnıçtaki sularda
Unutulmuş anahtar parlayınca
Yağmurumuz der biri
Sarnıçlarımızda gizli
Acımız avuçlarımızda.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
ÇÜRÜME,TANRIDAN GİZLENEN
Keskin bir kılıçla toprağa çizilmiş
Dar ve kavuşmasız sokaklar.
Kan izi, kaçıyor hayat.
Küf, eski yurdun belleğinden akarak,
Giriyor duvarlara.
Çürüme,tanrıdan gizlenen.
Ve kurban edilecek oğul hazır.
Kediler,eski karanlık prenslerin yerinde,
Uzun kuyruklarıyla duruyorlar.
Fıskiyelerin gölgesi,
Dişli hançer,
İçerde ilerleyen çelik.
Ve bir halktan artakalan lehçe,
Tütsü,
Merdiven.
Her kapı eğilecek bir boynu bekliyor
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:00 PM
DUA
Biri yaprak, diğeri yılan olan
İki yüzüğümü
Işığın gölgesinde bıraktım
Beni uyutmaları için.
Bu gece ay doğarsa
İçi dolacak yüzüklerimin.
İçimin yatağına
Çekilirse gözlerim,
Toz meleğim gelir
Uyku meleğim.
Kanadını silkeler
Döner
ve dua eder
Uykuyla doluncaya kadar
Yüzüklerim.
Dokunup kendime
Tenim yumuşamış
Dedirten gece
Gövdemde yokluğun
Rengi beyaz
Bilmiyor kimse.
Bu gece uyursam
Uykum
Gecenin acı göğünden süzülür
Gövdeme yerleşirse
Bir ses
Çiçeğine konarsa
Çocukluk defterimin
Toz meleğim gelir
Uyku meleğim
Kanadını silkeler
Döner
ve dua eder
Uykuyla doluncaya kadar
Yüzüklerim.
Melek sorar
Anne tanrı nedir
Sonsuzluktur yavrum
Fakat sonu yok onun da.
Bu gece meleğimin
Kalbi daralmış
Bilmiyor tozundan uyku yapmayı
Unutmayı.
Kanadını kırmadan sevincimin
Bilmiyor uçmayı
Melek uyumaz
Aslında erkek de olmaz melek
İnatçı ve kuru bir evcilik ağacı
Ay çocuğu olsaydım keşke
Bu gece meleğimin
Kalbi daralmış
Bilmiyor tozundan uyku yapmayı
Unutmayı
Meleğim kanadını süzse
Dökse üstüne yüzüklerin
Geceye verse içini
Uyku getirse...
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:01 PM
DÜNYADA OLMAK ACIDIR. ÖĞRENDİM.
Yeryüzündeki tüm kızıl taşlara
Tanrının kanı sürülmüştür.
Bu yüzden kızıl taşlar
Çocukluğumuzu öğretir.
Tanrı, biz çocukken,
Yanımızda dolaşır.
Küpemize dokunur
Ve kolyemize.
Pabuçlarımıza ve kurdelamızın
Kızçocuk olmak kıvrımına girer
Saklanır.
Kızıl bir elbise ve yatak almalıyım,
Kızıl bir yüzük,
Ve lamba.
O zaman olmalı ki,
Annenin zamanı başlar ve tükenir.
Beklemeyi bilen kan,
Taş olmayı da bilir.
Dünyada olmak acıdır. Öğrendim.
Kızıl karanlık
Mavi karanlık
Ve başlangıç
Bir anlamı olmalı ki bunların,
Bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:01 PM
HER KADIN KENDİ AĞACINI TANIR
Sana geldiğimde
Kanatlarını,
Siyah taşlarla örülmüş
O ıssız şehrin üzerinde açacak,
Bulduğum bir ağacın dallarına tüneyecek
Ve acıyla bağıracaktım.
Her kadın kendi ağacını tanır.
Uçtum o gece.
Karanlığın girmeye korktuğu şehri geçtim.
Gölge olmayınca ruh yalnızdı. Uludum.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:01 PM
KADINLAR
Mavi dövmeleri
Ve bitmek bilmez yasların çürük izleriyle
Durup ateşe bakıyorlar.
Rüzgâr estiğinde hepsi ürperiyor
Göğüsleri değiyor toprağa
Ellerinde yanan odunlar taşıyan kadınlar
Siyah kazanların pası çökmüş yaşlılığıyla
Dolaşıp duruyorlar.
Ateşin öfkesi kabardığında
Sesler artıyor.
Orada ateş hiç bitmiyor
Söndürmek bir belâ
Göğüsleri pörsüyen kadınlar
Ellerinin korkunç inceliğiyle
Tutacakları odunların sertliğini düşünmekte
Ve susmaktalar.
Sustuklarında yaşları farkedilmiyor
Toprak kokuyor bağırdıklarında
Nereye yaslanacaklarını unuttuklarından
Gözlerini toprağa bırakıyorlar
Çünkü bulutlar gökte kalıcı değil
En içten
Toprağa veriyorlar kendilerini
Ve kokuyorlar arasıra
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:01 PM
KEŞİŞLER GEÇTİ ÖLÜMDEN
Yüzüm eskiydi
Zaman sonrasız, unutkan
Yatağım öyle derin
Onca batık hüznü taşıyan
Keşişler geçti ölümden
Kan ve tufan
Ses ve susuş
Yankı ve buz
Karaya bağlayan
Batmak için kara göründü
Kıyıya sağır dalga durmaz
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:01 PM
MUTSUZ KRALİÇE
Etekleri buz tutmuş
O mutsuz kraliçe
Artık inanmıyor
Gözün büyüsüne
Günlerdir beklediği ses
Gizlenmiş tepelerin ötesine
Arasıra buluşup
Kervanların sığacağı darlıktaki
Sokaklardan sözeden adam artık yok
Anlayan yok
Baharat satılan hanların
Kokulu yalnızlığından
Bir ses bekliyor ısrarla
İnce parmaklı tütün kokusundan
Ormanda fısıldayan
Güz kadar yaşlı kraliçe
Dökülüyor
Buzdan ve siyah eteğiyle
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:02 PM
ONUN ÇÖLÜNDE
Onun çölüne gittim.
Konuğum,
Duvardaki kan pıhtısında.
Onun bulduğu damar beni çağırdı.
Ve ruhum eski bir kanla yıkandı.
Onun çölüne düştüm, oturdum çadırında.
Eski bir kavmin buluşması ve töreni.
Bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya
Dedi ki bana "ölümsün sen"
Mutlak
Mutlak olan.
Onun çölünde gece kımıldar.
Yılan ve akrep karanlığıyla.
Hayat bir zehre gizlenir
Çoğalır sabırla.
O bıraktı beni.
Çöldeki kızıl sularda
Balıklara bakacak
Nefesimi tutarak
Uyuyacağım.
Onun çölünde her gece
Fısıldadım kumlara.
Sordum nasıl yaptıklarını çölü,
Boğmadan koyun koyuna.
Onun çölünde ölüyüm ben.
Gelin ve kaldırın beni.
Gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki.
Bir sesle uyandıracak beni
Kahra kan olan bir aldanışla yakaracak
Tanrıya söylendim.
Nasıl da zalim gövdede varlığı onun.
Güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve
Hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar;
Her yüz bir işarettir tanrıdan.
Bunu yaşlı bir adam söylediğinde
Gözleri yoktu.
Annem öyle inanmış olmalı ki ona,
Yüzümü kederli çizdi.
Ve uzayıp tanrıya
"işte" dedi
"benim annem yeniden doğdu
annem varlığıma döndü"
Gece paslı bir kafesle durdu önümde
Dua için zaman istedim tanrıdan.
Onun varlığına adanacak hiçlik
Düş için,
O büyüde kalbime saplanan acıyla
Bağırdım;
Başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. Bizim için.
Ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için
Kutsasınlar.
Ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgârda
Gövdem yitirdi yerini.
Ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık.
Ağır bir istekle.
Kızıl kan pıhtısı. Tül sabah. Ört üstümü.
Koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı
Ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün.
Gördüm ben.
Tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. Sakinim.
Yok bir gece bu.
Sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
Ne çok sürdü diyecek bana.
Ne uzun sürdü hayat.
O uzun günün sabahında
Sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının.
Bir tül işleniyormuş gibi aralarında
Kavuştular usulca.
Uyu ağır uykunu
Taşların altında ve su isteğinle kal.
Geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı.
Sürecek olan dilsizlik.
Rüzgâr tırmalıyor kapını
Aşk uzakta.
Ne tuhaf inanmaman.
Sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin
Bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın.
Gideceğini söyledin
İnanmadım sana.
Oysa ben daha doğmadan biliyordum.
Acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu.
Saf ve çocukça bir düşün yatağında.
Kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir.
Beyaz tül yatağında başucuma
Camdan bir göz bırakıp gittin.
Ona fısıldanan sözlerin
Aşk olan varlığı
O gidince karardı.
Yüzeyinde göğün
Beyaz ve kıpırtısızım.
Acıdan bir okla çıktım
Bekleyiş yatağından.
İçimde siyah bir taş.
Atları gördüm.
Kapı önlerinde oturan insanı, sözü.
Çok yaşanmış bir çığlıkla hayat.
Bir sırrın bana verilmediği yerden
Sordum ona
Bana ne söyleyeceksin?
Çölün söylemediği ne?
Ruhumu orada tutan ağırlıkla
Geceye ilendi tenim.
Ve çağırmadı çölü varlığım
Ondan sonra.
Aynaya dönüyorum
Değişmiş gözlerim.
Çölde kumlara bakan kadın
Kedere bakan
Artık benim.
Gördüm çizgilerini avuçlarının
Çöl her şeyi söyledi bana.
Anladım nerede bitti aşk
Kan pıhtılı odanda uyanan gövdem
Neden sığmadı varlığa.
Seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum.
Gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin
Yakaran çizgisine.
Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.
Artık beklemiyorum
Kal orada.
Geride, tepelerin art arda dizilmekle
Var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi.
Bir hiç ve gölge.
Gece ay
Gece tül ve yokluk.
Yok gece.
Çölden aldığını çöle ver
Hayattan aldığını hayata.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:02 PM
RÜZGÂR DOLU KONAKLAR
Doğduğumuzda
Bizim için yaptırdığı sandıklara
Gümüş aynalar
Lacivert taşlar
Ve Halep'ten kaçak gelen kumaşlar
Dolduran annemiz
Bir zaman sonra
Bizi koyup o sandıklara
Yol
Rüzgâr
Ve konakları fısıldayacaktı kulağımıza.
Yalnız kalmayalım diye karanlıkta
Çocukluğumuzu ekleyecek
Avunmamızı isteyecekti
O çocuklukla.
Sırtımızdan jiletle akıtılan kanın
Karıştığı uzun ırmağa
Bırakıldığımızda
Annemiz bu kadarını istemezdi
Bu yüzden
O uyurken
Uzaklaştık
Diyorduk sulara.
Gidişin kendisinden artakalan
Her şey, herkes burada.
Ben buradayım
Kardeşlerim yitikliğiyle burada
Annem elbiseleriyle
Erkek kardeşim savaş korkusuyla
Babam burada hiç uyanmış olmasa da
Dünya eksilmiş etrafımda
Bir düş sanki olanlar
Uzayan ve uzadıkça acıtan
I
Annemiz
Siyah kadife elbisesini okşadığında
Saçlarını düşürerek bakışlarına
Babamızı hatırlardı:
Beyaz bir dağda olduğunu söylüyordu onun
Beyaz ve her bahar küçülen bir dağda
II
Hepimizden büyük olan
Ve uzaktaki savaştan korkan
Erkek kardeşimiz
Dönmeyince bir daha
Biz de korktuk savaştan.
Ama savaş değildi onu bırakmayan.
Gelirken yanımıza
Atıyla uyumuş
Babamızın karşısındaki karlı dağda
Annemizin yüzü azaldıkça
Omuzları küçüldükçe annemizin
Şaşırdık hangi dağa bakacağımıza
III
Evimizin uzun sofasında
Kadife elbisesi uzayıp
Gümüş başlığı ağırlaştıkça
Bolardıkça gümüş kemeri
Annemiz benziyordu baktığı dağlara.
Baharda inceliyordu kabuğu
Ama ulaşamıyorduk ona.
Ölüyordu
Bu defa gerçekten eriyordu
Bir daha görünmedi sofada
IV
Her kış kaybolan
Ve baharda ortaya çıkan
Bir ağaç oldu annemiz
Dövmeleri olan bir meşeydi o
İniltisi geliyordu kulağımıza
V
Annemiz
Her gece siyah kadifesiyle
Dolaşıyordu dağların arasında
Kökleri olmayan bir meşeydi o
Suskun, arasıra ağlayan
Ayrılmadan daha
Toplaşır gölgesine annemizin
Fısıldaşırdık aramızda
Tanrım n'olur bağışla
Evimizi bağışla tanrım n'olur
Dokunma sofamıza
Orada gülebiliyoruz ancak
Orada adamakıllı susuyoruz
Orada ağzımız bizim oluyor
Dokunmasak da
Görüyoruz annemizi uzaktan
VI
Soğuklar başladığında
Atlılar gelmişti bizi almaya
Yaşlı ve tuhaf atlılardı
Korkutmuşlardı bizi
Kar yağmıştı bakışlarına.
Ve hiç konuşmadan bizimle
Bakmadan ellerimizin küçüklüğüne
Konaklara götüreceklerdi bizi
Rüzgârla uğuldayan konaklara
VII
Annemiz
Babamızın ve kardeşimizin ortasında
Usulca uyurken
Uzaklaştık yaşlı atlılarla.
Boynumuz ağrıdı geriye bakmaktan
Gözlerimiz uzadı her kıvrımda.
Ama boşuna
Boşuna bizim ağlayışımız
Hastalığımız boşuna
Yönü yitirmişti atlılar
Dönemedik bir daha
VIII
Dağlardan yuvarlanan taşlar gibiydik.
Dört kızkardeş
Gölgesiyle derinleşen bir vadide
Artık bizim olmayan
Yatağımızı aradık
Aradık yatağımızı günlerce.
Kaç dağ gittiysek
O kadar uzaktık birbirimizden
O kadar yalnız kendimizle
IX
Ne son ne başlangıç
Ne içeri ne dışarı
Oradaydık
O taştan dünyanın ortasında.
Yollarımız uzadıkça
Annemizin dövmeleri kararmakta
X
Ayrılacaktık herbirimiz
Bir yolağzında.
Ama önce kim
Kim korkacaktı
Yoldan
Geceden
Ve yaşlı atlıdan.
Sıramız yoktu
Bu yüzden ürperiyorduk her ayrımda.
Ben kalmıştım sona
Önümde uzanan dar yolla
Acılarından güç alan
Bir yolcuydum artık hayatta
XI
Geldiğimde rüzgâr dolu iki konağa
Günlerce uyudum
Kilimler ve bakırlar arasında.
Rüzgârı sevebilirdim
Kapılar ve pencereler olmasa
XII
On yılım geçti rüzgârla
Üşüdüm her konakta
Konuşmanın ne anlamı var diyordum
İnsanın yankısı olmazsa
Suskun konaklar gibiydim
Kapıları gittikçe çoğalan
XIII
Gümüşler ve atlar azaldıkça
Taşınıyordum oradan oraya
Yıldızların sesini tanıyordum
Güneye yaklaştıkça
XIV
*******i
Yalnız ve budala ay
Bana benziyordu
Bir tuhaflık vardı gülüşümde
Büyüyordum.
Aşkı düşünüyordum arasıra
Efendisini gövdenin.
Hangi gece uykusuz kalsam
Toprak kokuyordum
Ve çıktığım her yolculukta
Yorgunluğuma aldırmadan
Düşler kuruyordum.
Yolların korkutmadığı bir zamanda
Yoksulluğuyla alay eden
Yeşil gözlü bir adam çıktı karşıma
Gözleri koyulaştı adamın
Yaşlandıkça
XV
Çocuklarım oldu o yeşil gözlü adamdan
Biri askerdeyken, diğeri kızıl saçlı olan
İki oğlan.
Ve gelinim,
Her gece kızıl saçlı oğlumla uyuyan.
Üşürdü hep
"Yenge ayakların ne sıcak"
Derdi ona sokularak.
Onüç yaşında iki çocuk
Uyurlardı her gece fısıldaşarak.
O *******den birinde
Yağmur girmişti uykusuna.
Saçlarını bana bırak
Saçlarını bana bırak
Diyen yağmur,
Büyülemişti oğlumu uykuda.
Saçlarını rüzgârla yıkadığı
Tepeye çıktığımda
Görünen ova
Sular altındaydı
Bulutlar yapışmıştı toprağa.
Bir kıpırtı bekliyordum
Bir ses
Oğlumu gizleyen sulardan.
Arkamda toplanan köylüler
Uçları yanan sopalarla
Karanlığı hatırlattılar bana.
Duramazdım
İndim buharlaşan toprağa.
Çamurlar arttıkça
Gücüm yetmiyordu karanlığa.
Üşümesinden korkuyordum yine
Saçlarının kirlenmesinden.
Bir ses
"Ölmüş" dediğinde
Üşümüyordu artık oğlum
Sessizdi yağmurdan.
Yüzüm çamurlu ve keder içinde
Taşıdım gövdesini,
Saçlarını taşıdım ellerimde.
Yüzükoyun bindirildiği at
Tepeyi çıkarken
Işık sızdırıyordu gizlice.
XVI
Yeşil gözlü adamın
Bıraktığı yatakta
Yaşlanıyorum tavana baktıkça.
Artık
Anneminki kadar uzun eteklerim.
Saçlarım uzun
Oğlumun kızıl saçlarından.
Kısa sürdü her şey
Yolculuklar
Ölüm
Ve konaklar
Hiçbir şey kalmadı etrafımda
İsten kararmış sütunlardan başka
Gücümü toplamalıyım son defa
Saçlarım kına kokmalı
Elma çiçekleri olmalı suyumda.
Ve tanrı beni duyuyorsa
Daracık bir mezar istiyorum ondan
Konakların büyüklüğünü
Uğultusunu unutturan
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:02 PM
RÜZGÂRI ACITAN DOĞU
Geldim
Suskun ve kederli
Bıraktım kendimi toprağına
Kalbim bekle diyordu
Bir tapınak bu geç olmadan.
Ama geciktim
Gölgesi kalmış duvarların
Kendileri gitmiş uzaklara
Doğu diyorum bazan
Rüzgârı acıtan doğu
Yeter mi anlamama.
Avunmak için
Dörtlükler ve haritalar
Topladım çantama
Taşlar biriktirdim
Saçlarımı uzattım kahırla.
Senden konuşan
O tuhaf kalabalığın ortasında
Baktım dağ göllerinin derin uykusuna
Görünen tüm yollara baktım
Gücüm yok
Acıyan yaralarını sormaya
Orada
Tanrının biliniyor kuşlar
Kadınlar tanrının biliyor kuşları
Ve soruyorlar ona
Tanrım ne yaptık sana
Kuşlarının kanatlarını mı kırdık
Ne yaptık sana
Tanrı sessiz
Annem kadar sessiz
Bakarak
Neden bekliyorsunuz burada
Diyordu kalanlara
Ah sevgili ten
Neden bekliyorsun burada
Alıp kokunu git
Git
O acı rüzgârın ardından.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:02 PM
SÖZCÜKLER ACIMIZI DOLDURMAYACAK
Siyah örtüyle kapatılmış, ölme hazırlanan bir gelin gibi duran
masada, konuştum onlarla.
Yanımızdan bir şair hırsız gibi geçti. Sözün uçurduğu gövdesiyle.
Şairlere baktım. Hepsi bir gölgeyi dolaştırıyor.
Bir köpeği dolaştırır gibi.
Sözcükler acımızı doldurmayacak.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:02 PM
TÖREN GİYSİLERİ
Çürümüş donuk kalbinde bu toprakların
Gözleri gördüm.
Herkes sesiyle vardı
Ve duruşuyla gövdesinin.
Bir insanı en iyi sevişirken tanırız.
Kalbimizi birlikte çürütürken.
Ağırlaşan gövdemiz
Gece uyandırır.
Mezar gibidir avlulu evler.
Çocukluk bir uykudur. Uzun sürer.
Ve dokunmak için bir arzu
Bir arzu sürükler bizi ölüme.
Ben kendimi sınadım her gövdede
Ben kendimi bıraktım her şehirde
İçime aldım göğünü ülkelerin
Ve boşluğunu görünce kalbimin
Gitmeli dedim.
Çürümüş tören giysileri içinde
Askıda salınan kökler.
Biz denize düşürsek de ateşi
O hep yanar.
Issızlık bahşeder karanlığa. Yanar.
Tarih bir yanılgı olabilir diyor şair
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Çok sonra
Bu toprakların kalbi kadar
Çürümüş bir sonrada
İnsan bir yanılgıdır diyor tanrı.
Ve düzeltmek için varım
Ama geciktim.
Ölü kızıl suyun dalgası
Gece yürünen yol
Ve yolcuların dağıldığı zavallı yeryüzü
Salınan beyaz kefenler
Tören giysileri.
Ve bir koşu için gerekli tek şey
Atın yelesidir.
Aslolan,
Şimdi ve burada
Çürüyüp kaldık.
Tanrı görmesin harflerimi
İnsan bir hata diyor durmadan
Ve hatasını düzeltmek için
Acı veriyor
Sadece acı.
GooD aNd EvıL
08-12-2007, 09:03 PM
VEDA
Ne ay ışığı yürüyeceğim,
Ne sessizlik aşk boyunca.
İçimde çırpınan dalganın var ettiği kıyıda
Gömdüm onu
Aşkla.
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.