Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Bayram Balcı


GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:23 PM
30. HARF

yorgun vücudumu sersem de geceye
gayrisafi hafsalam baki kalmaz kimseye
şiirden öte köy yoktur dersem de yalandır
benim zaten her yana uzuyor ellerim

batan her şilepte yitirdim bir başka yanımı
ne ömür zaman gibidir ne zaman ömür gibi geçer
unuttuğum ne çok şey var anımsadığım
kovuldum da her aşkın yurdundan
kendime bir yurttan sesler korosu kurdum

her insan biraz da annesinin yüzüdür
kırık camlarda canlanır sabah
yanıtsız bir sorudur aşkın serinliği
çalan telefonlardaki kimliği belirsizlik

yalanın defterini dürdüğümden beri
adli tıp morglarına gidiyorum
ölülerin de tırnakları uzuyor
günaha da sevaba da hevesim yoktur

düşten düştüm ben
akşamüstü düştüm
kendimi gezdirdiğim kuytularda
kunduz kudurtan dizyaralarım var
bundandır iğbirar çiçekleri gibi kanamam

gecenin ucuna astım kendimi
mevsimidir kırlangıçlara ev sahipliği yapmanın

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:24 PM
ALTINDAĞLI YOLDAŞA

-Necdet Adalı'ya-

gece kararır altındağ
sokaklar boşalır evler susar
ve sessizce kanar
kabuk bağlamış tüm yaralar

sen hep o köşede otururdun önceleri
lisenin karşısında yüksek yerde
oturup acıları içerdin
sanki azar azar hayatı içerdin

gece kanayan bir yaradır altındağ
bir ana ağlar basıp ellerini koynuna
çocuklar varamaz hiçbir şeyin ayırdına
masum uyurlar içerki odada

gece vakitsiz gelen bir ölüm haberidir altındağ
"Necdet bu sabaha karşı idam edildi
acısı hıncımız anısı onurumuzdur"
ve bir çingenenin onun ince boynuna taktığı iple
direnmenin resmini çizdi ülkemin gögsüne

şimdi sensiz söylüyoruz türkülerimizi
ve biliyoruz
yokluğun yakacak bir gün
eylül'ün sararmış yorgun yüzünü

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:24 PM
ANSIZIN HAZİRANIMSIN

ansızın bitti mayıs
halasçiçekleri ile geldi haziran
sevmek böyle telaşlı
böyle çoşkulu afacan
sevmek akdeniz

ellerim neden ulaşmaz ellerine
neden sana böyle yakın ve uzağım
beni böyle birbaşıma
neden yalnız bırakırsın
böyle çoğaltarak seninle

her gece öldürdüğüm kim bu adam
öyküler kuşkulu kaypak
şiirler gülkurusu akşam
ve gülen bir fotoğraf
-parmaklıklar arkasında bir kadın
yüzünde hep papatyasarısı bir aşk-
kime böyle bu sayfalar dolusu mektuplar
bu tamamlanmamış günleri acısı

(gece ansızın uyanıyorum
yatakta birbaşıma
korkunç sigarasızım)

vazoda solmaya yüz tutmuş bir karanfil
tepemde yanan ampül
yere saçılmış kitaplar
bazı ******* çıkıp dolaştığım çocukparkları
rakılar. kırık kadehler
bir kanepe ahşap bir masa
(ben bu masada yazarım şiirlerimi)
ve uçuk renkli battaniyeler. çaybardakları
pikniktüpü. bir kova su

ve sokakta işçiler
yorgun vardiyadönüşü
geceyle gündüzün arkadaşları

gece ansızın uyanıyorum
fotoğrafının karşısında
korkunç yalnızım

kardeşimi seviyorum yeni geldi askerden
vatan-millet-ada(m)pazarı
parola: asker üşümez / geberir
emret komutanım

ablamı seviyorum evlenecek yakında
çeyiz sandığında gizli geleceği
naftalin kokulu
yazılmamış bir roman

annemi seviyorum. biraz feodal ama
yine de benden aydın
git oğlum diyor
doğruysa yolun seninle ben de varım

babamı seviyorum. insan ölünce
emekli olur diyen
ve hayata karşı direnen
yorgun bir işçiemeklisi

kendimi seviyorum
yasalarda serseriye çıktı adım
seviyorum kendimi
ama değilim asla narsist
kanaryanın ötüşü daha da güzeldir
kayalıklarda

anlıyorum ritsos'un şiirlerini ve rahmaniof'u
tanıyorum kuvayı milliyedeki karayılanı
sanki yaşadım aytmatova'nın öykülerini
ehremburg'un romanlarındaki aşkları
seviyorum yeşilin doğaya uyumunu. karabuçak'ı
özgürlüğün çocuğu akdeniz'i. içimin derin uğultusunu
ve seviyorum sevdiğimi hiç söylemeden apaçık sevmeyi
seviyorum güneşte insan gölgesini

gözlerine baktıkça mayıs mı saçların mı
haziran mı unutuyorum
seni ben uzun mavi kirpiklerinden
ve gözlerinden
seni ben gülümseyen sarıpapatyaların
ve çatalbakışlı fotoğrafından
kezlerce öpüyorum

gece ansızın uyanıyorum

bana mektup yazmışsın
içerden özgürce yazmışsın
bu kez içine bir de fotoğrafını koymuşsun
aydınlatır mahpushaneleri sevdamızın ateşi

şimdi çıkıp gelsen ansızın karanlıklardan
açsan demirkapıları telörgüleri nöbetçi kulübelerini
ve iki kez çalsan kapımın zilini
bekliyor olsam tutulsam sevinçten
öylece baksam bir süre yüzüne. bakışsak
unutsak sözcükleri hiç konuşmasak
ve bir kırık plak olsa dudaklarımız
dönse hep aynı yerde

gece ansızın uyanıyorum
şunlar eski gazeteler
alışığım yalnız okumaya
ama artık çekilmiyor
şunlar sanat dergileri
parasız alıyorum çoğunu eşten dosttan
şunlar bitmemiş şiirler dayanamıyorum görünce

bu yaz mersinden çağırıyorlar beni
deniz sıcak olur yazın orada
namrun yaylası serin
göznede rakı içmek dostlarla
kıvrılıp bir derenin kenarına
mersinden çağırıyorlar bu yaz beni

oysa sen çıkınca ben seninle uzaklara
uzaklara gitmek istiyorum
bir demet mormenekşe
bir demet karanfil

ince
uzun
bir şiirdir yaşamak
sarıpapatyalar arasında
gülen bir kadın yüzü yani
paylaşmak
haklı
güzel bir ömrü
tasasız
kavga içinde

şu anda ben
anlatmak için bu aşkı
bütün bunlardan başka ne söyleyebilirim
saçlarınla ansızın haziranımsın...

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:24 PM
AŞKIN SERİNLİĞİNDE BOĞ BENİ


bu şimdi yaz akşamın en tatsız saatidir. güneşkurusu
hiç bir yolcu treninin uğramadığı istasyonhüznü
bu şimdi benim sana yolum bağlıdır
aşkın ırmak sanılan serinliğinde kendine çağlayış

annemin gültadında kanadığı akşamdır. bu şimdi duvaksız
beni toprak yerken yakaladığı yüzündeki telaş
birden dallarından bütün yaprakların boşalması
yağmurdur. sancıdır. üstesinden gelinmez bir başağrısı
bu şimdi kurbağa bacaklı bir yazdır. akşamsız

uzak kurmuşsa yuvasını kalbimize kırlangıçlar mekansızdır
sır olmak. eriyen bulut. çözülen damla
aşkın yüzünden yolunan aydınlık
bu şimdi ellerini çözüp ayrılığa beni vurduğunda kanayandil

annem elleri dağyası yüreği kartalçığlığı
aşkı güzelleştiren telliturna
bu şimdi birden uyanma hali
çalan telefondaki kimliğibelirsizliğe
biberin kızaran ucundaki taddir ilkyaz aşkı
acı kekre ve iliğine kadar 'samış
bu şimdi ayrılıkönü yakılmış bir sigaranın ilk nefesidir
kentli oğlanların saksılardan kopardığı gülden damlayan kan

yarim sevişmelerden artakalan buğunun yabanıl çıplaklığı
adressiz postalanmış bir zarfta çürüyen pul
bu şimdi akşamın alnıma bir izdüşümü yanıtsız sahipsiz
yazın gizindeki nemin kurutulmuş resmi
bu şimdi gitmek bülbül çıldırtan sabahın sisi
solmuş bir insan yüzüdür ufukta silinen

annem bir filozof benim
aşkı koynunda dürülmüş mendil
gelecekten değil daha çok geçmişten korkan
bir türküdür annem benim
cennetkuşu. süzülmüş kekik
bu şimdi akvaryumda dolaşan bir oğulun
boğulan gülümsemesidir
bu şimdi beni de götür denilmesi gereken yerde
dünyaya çarpan bir hoşçakal çığlığı

sevgili beni yağmurun yüzüne as
beni akşamın çürüğüne sar
beni aşkın yelekcebine koy
beni de götür...

bu şimdi telefon kulübelerine sığmaz
bir konuşmanın son anıdır
bulutlar daha alçaktır turna sürüsünden
ellerimizde büyüyen salkımsaçakdal kırlangıç yuvasıdır
bu şimdi nereye gidiyorsun diyen
bir serçenin canından düşen telek
bu şimdi kıyısında durulan bir derenin
içindeki çağlayanın kırdığı umut
bu şimdi beni yolunun üstüne ser
beni kanat...
beni öldür...
aşkın serinliğinde boğ beni

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:24 PM
ATSIZKARINCADA ÖLÜMÜ AŞKIN


kedi kuşu avlayacak diyorum kadına
söyle kuşa çıldırtmasın kediyi
ne kadar çok telek var yüzünde. ve kelebek
dolaşıyor adımlarında. bir yün yumağı oluyor gün

söyleyecek film kalmadı kedi. ben artık ölüyorum
arkamdan kapanan kapıların adreslerini sana bırakıyorum
kimse gitmek istemiyorsa kendinden başka bir yere
kadının ve kuşun elinden tutup ölüyorum

kadın hafifmeşref hayallerinin atsızkarıncasında
kuş operameydanında vuruyor kendini tarifsiz bir aşkla
akşamgazetesi satan adam ağlıyor. gözlerinden bulvar akıyor

yaşanamayan aşk geçmişin çürük ağacıdır

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
BİR DÜŞ

bir nisan pazarı. belki de cuma. iyice karıştırdım artık günleri
elimi uzatıyorum tutsana. başım dönüyor düşebilirim
elimi uzatıyorum tutsana. bulutlar çöküyor gözlerime
elimi uzatıyorum tutsana. yüreğim ağrıyor ölebilirim
elimi uzatıyorum tut ve bırakma. dayanamam tek başıma

aylardan nisan
günlerde belki bir görüş vakti
elimi uzatıyorum tutsana
ya da bir içli türkü söyle

sıçramalarla uyanıyorum geceyarıları. düşiçindeyim
aklımda dayanılmaz bir sancı
bir hayal gibi dolaşıyor etrafından insanlar
ve sadece gözlerini gördüğüm beyazlar içinde bir kadın
elinin içiyle kapıyor gözlerimi: ÖLMÜŞÜM

elimi uzatıyorum tutsana
bütün zehirler karışmış damarlarıma
elimi uzatıyorum tutsana
yağıyor üzerime dünya

biliyorum ki bir zaman sonra
çiçekler satacak genç bir kız sokaklarda
iliştirip şiirlerimi yakasına
-bayım bir çiçek alır mıydınız
açlık grevinde öldü arkadaşımız

ben sevda diyorum adına

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
BENİ DE ÇOCUK

gözleri kuşlu çocuk
aklı yokuşlu çocuk
düşününce annesini
karnı acıkan çocuk
anar mısın beni de
yıldız takarken gökyüzüne

elleri karlı çocuk
yüreği dağlı çocuk
üşüyünce sokaklarda
şarkılar söyleyen çocuk
güler misin beni de
koşarken dünyanın üstüne

saçları dalgalı çocuk
kirpiği martılı çocuk
yanarken yakamozlar
düşlere dalan çocuk
yüzer misin beni de
şişirip yelkenlerini

ömrü yağmurlu çocuk
adı bulut çocuk
savrulurken rüzgarda
geleceğe bağıran çocuk
yağar mısın beni de
ayaklandırıp çiçeklerini

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
BİR ŞEHRE YAĞACAK YAĞMURUM

bu şehre yağmur yağmazsa üşürüm
bir bardak suyun yarası kanar bende
bir çocuğun avuçlarında kırılmış oyuncak
eksilirim. hayat boşa çıkarır beni

ben bir kedi yavrusuyum şehri tırmalayan
jilet yarasıyım bileklerinde
kendini taşımaktan yorulmuş hayatların
uçurum kıyısıyım yeşile bezenmiş
yoluyorum aklımda ayrıksı otları

ben bu şehre az sonra yağacak yağmurum
aşkın kirpiğinde takılı haylaz bir bulut
içimin sonsuz ormanında koşmaktan yoruldum
hey bana bir resimden küsen sevgili
yol kalbinin kire bulanmış çiçeklerini

yalanlanan gerçek gibi akıyorum şehrin içine
zaman geçiyor. aşk uzaklaşıyor her mevsim
"ben bu yolculuğa çıkmazsam"lı bir cümle kurmalıyım
"eve gitmezsemli" kaygılı bir ağrı
mağrur ve yenik tayfasıyım her aşkın

bulut topluyorum şehrin ormanından
susamışım nihaventim üstelik
çevirdim yüzümü hayattan
kopacak fırtınanın habercisiyim

bu şehre şimdi yağmur yağmazsa
annem bağışlamaz beni

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
BİRE BEŞ VAR


I.

yalnızlık çoğaltmasaydı beni
acı büyümezdi bu kadar
ölüm inatla yürüyor damarlarıma
gölgesi kadar yakındım her insana
her yere götürürdü beni sokaklar
yağmur devrilirdi ardımsıra
ben yürürken ateş düşerdi ormanına devletin
adımlarımla kanatırdım sağır kulakları

yeminler yalanı gizlemek içindir
kavradığım herşey yitiriyor özünü
bir duvar var önümde arkasında ölüm
kalbim durmadan beni zehirliyor

puslu seslerle uyanıyorum
ölümden önce aşk vuruyor beni
yüzümü yıkarken parçalanıyor aynada suretim
bir taş gibi düşüyorum devletin başına

yarama zehir döküyorum
en 'acıyan yeri kalbidir insanın'
dilimde bir şamaş şarkısı
bir kısrağın yelesinden sızan ter tanımlar beni

dağları emziren benim annemdir
kentlerden öcalacak çocuklar büyütür koynunda
ateşi ve sabrı ondan öğrendim
varolmanın mührüyüm ölümün kapısında

II.

çarmıha ilk ben gerildim isa'dan önce
basına dağıtılan bütün robot resimler bana benziyor
gıyaben yargılandım hayata karşı
polis sirenlerine karışan aşkları öldürdüm
fırladım sokaklara cebimde kibrit
saat bire beş kala bir sigara yaktım
ağzında şarkıyla gelir tarih: sin lekke unnini

vakitsiz ecel şarkıları öğrendim
gibil çağırdı beni
lilith ödünç verdi kanatlarını
vaktim ölüme ayarlı
fırladım sokaklara cebimde kibrit
kendime bir kürt'istanbuldum
aşkın bir numaralı sanığıyım
unutuldu unutulmaz sandıklarım
annemin öbür adı tarihtir benim

ağlarım mevsimler değişir
vazifeli bir kurşun vurur kardeşimi
sokaklar kürdilihicazkar infaz makamı
tilili revasız hawar nafile şiir yalan
dağlar çağrı pusulası
taşı bile çürütür erken ölüm acısı

aklımın saltanatına yenildim
içimde bir kürt patlamış bir yanardağ gibi bağırır
şizofrenik tarihin piçi: suçluyuz
fırladım sokaklara cebimde kibrit

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
CANIMA DEĞMEZ HAYAT

ağır düşlerle geçtim dünyevi ağrılardan
kazıdım yüzümdeki kibirli lekeleri
tanrılara ait hiç birşey yok dünyada
hayat sonsuz. aşk ölümsüz değil asla

bir dalı olmalı yaprağın. gülkanı aktı kalbime
yatağını bulamayan nehir kadar sancılıyım
geçerken çemberinden bir aşkın
hayatın saçlarını doladım avuçlarıma

içinde ihanet sözcüğü geçen kitapları yaktım
veba günlerinde yeşeren bir çiçektir aşk
ayrıntılar gizler kokusunu ve kiraz bahçelerde
her zaman çalınacak bir şeydir çocuklar için

aşkın sağlaması mutluluk etmez
kuşların yalnızlığı vurur mağrur kalpleri
her sabah yağmur yağar üzerime
iliklerim ıslanır da canıma değmez hayat

tanrılara ait hiç birşey yok dünyada
çözülür elagözlü zamanın kanpıhtısı
ve bir aşk daha düşer yakasından devletin
yalanlar kendini rüya

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:25 PM
GİTTİĞİN HER YER YALNIZLIĞIMDIR

şiir biter sen gidersin ne kalır geride
yağmur yağar ıslanır kirpiklerim
savurur yüzüme ayrılığı şehir
bir ben yalnız kalırım şiir biterse

senin gittiğin her yerde yağmur yağar üzerime

ateş üşür acı kanatır kendini
sen yine de gidersin
silerek ardındaki ayakizlerini
bir bela olur yaşamak

senin gittiğin her yerde uçurumlar büyür aşka

şiir biter büyür o mavi derinlik
sabah çözer gecenin gizini
ipi kopan bir uçaurtma
yalnızlığına ağlar gökyüzünde

senin gittiğin her yer yalnızlığımdır benim

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:26 PM
HAYATI İHLAL EDİYORUM


bir bu kalmıştı yapmadığım
itiraz mecbur hayata
bizi temize çıkaracak
bir tek sözcük bile yok
yakılmış köyler kadar küliçindeyiz

ihtimal ve ihtiras
bir intihar biçimidir aşk
illegaldir astarı devletin
iğfal edilmiş katiller
vakitsiz infaz eder adamı

bütün kediler ağlar
müntehir halime
yenik düşer siyanüre damar
ihtimal. ihlal. infial ve ihtilal
bu dört sözcüğe gömdüm hayatı

dalından kopan songülün
kalbimi kanatan dikeni. ihtimal
infial. ihtilal ve devlet
kaybedilen hayatlar kuşatır
kirletilmiş gökyüzünü

ey aşk! iğdiş edilmiş suretin için
kılıç çektim kalbimdeki nasıra
ihlal ettim hayatı
boğdum hayatı yalnızlığımla
paramparça aklımdaki bomba

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:26 PM
İĞBİRAR ÇİÇEĞİDİR DOĞU


doğu'nun çeşmesinde yıkadım acılarımı
hangi yaprağa ellerimi sürsem kanıyor
sesimde kağıtlara dökülen yangın kokusu var
kürt evinden çalınmış gün gibi yaralıyım

doğu'nun çukurundan kopan dağyelleri
ölüme çoğalan göçebe kervanına benziyor
hangi yöne yürüsem çekiyor beni koynuna
sanki bir uçurtmayım aşkın yeline savrulmuş
sevgilim bir hoşcakal çığlığı

doğu'nun çatısından dünyaya fırlayan bir kiremitim

diyarbakır bir eşkıya hikayesidir yeni yetmelere
mardin süryani nakışlı bir gerdanlıktır sevgili boynunda
dağlara ve gökyüzüne kardeştir hakkari
bitlis bir ermeni türküsüdür van'a karşı
siirt atlasın ortasına saplı bir acem hançeri
bölünmüş bir ırmağın küfrüdür urfa
sevgili zulasında ışıldayan umut

dağın bittiği yerde bir komdur adıyaman
elazığ dersime kurulmuş bir pusu
içimdeki ormanı tutuşturan bir alevdir sıvas
sevgilinin son mektubunda yazdığı
kanayan bir iğbirar çiçeğidir doğu
ben hangi yöne yürüsem kesiyor yolumu

ben bir kum saatiyim doğu'ya akan
annemin oğul acısıyla kırılmıştır kalbi
gözyaşlarının acısı demlenir dağlarda
vurur efsunu anadolunun yüzüne
ben nereye gitsem doğu'nun tutsağıyım

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:26 PM
KUŞ YUVALARI

sen bir kırlangıçsın
bahar sevişmelerin yorgunluğunu
gagasında taşıyan
belki de bir serçe
yüzünde yapraklar sallanır
pencerelerde perdeler uyur
kanatlarında aşkın yükü
ansızın gelirsin
göğsümün baygın kapılarından
yüreğime sızan serinlik
yakar memeuçlarımı

sen bir güvercinsin
kanatların tutkusuna sadık
belki de bir kumru
sabahın ezan sesini kovan
akşamdan kalma uykusuz
teslim olan yalnızlığımdır
bu bir başkarıştır
baykuş gözlü *******e

bir kanaryasın belli ki
dar geliyor kafesin sana
öyle karanfil öyle gülki dünya
bir bülbülsün aslında
yarına budanmış dutuyla
çareli bir yalnızlığı yaşayan
bu ise benim sen olmuşluğumdur

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:26 PM
KUŞLARI KİM ÇALDI

gözlerimde daha demlenmeden yıldızlar
yetimliğimi asarım kirpiklerime her gece
yüreğim bir yavru kuş olur
ellerim ekinsiz bir tarla
unuturum yazdığım şiirleri
yakılan kitapların öpülesi külleridir savrulan
şehir yüzlü avuçlarımdan

doğumundan başka geleceğim yok
bilmiyorum adımı yaşımı
göçmen kuşlar çaldı uçurtmamı
nerdesin anne

bir kor gibi yanıyor yüreğim
çoğalıyor kuytu yerlerde sahte gülüşlü insanlar
silinmiş bir yazı oluyor dudaklarım
nerdesin anne
toprak yalanlıyor ölümü

kaç zamandır günaltında
seni ararım. bulamam
yetmeden yetim kalırım
camii avlusuna bırakılmış gibi
yorulup yıkılırım
düşüncelerimin yalnızlığından
deniz olmazsa nasıl yaşar martılar
nerdesin anne

adressiz mektuplar gibiyim
göçmen kuşlar mı çaldı seni anne
iyi ama kuşları kim...

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:26 PM
KUŞLA BENİ

sana diyeceklerim vardı
ne çabuk bitti gece
yeni bir ayrılığa açıldı pencere
sana seveceklerim vardı
esrikliğim. çıplaklığım. terim
iki yanım uçurum
böyle nasıl çekip gidersin

gel.. atma beni
sensizliğin koylarına
boğulurum

gölgen yüzüme düştü
yüzümden gözüm düştü
neyin nesi bu ayrılık
kahır canıma düştü

gel.. sürme beni
ekinsizliğin toprağına
kururum

bir yanım gül kopması
öbür yanım dalsız ağaç
kurudu ırmaklarım bak
yağamıyorum bulutuma

gel.. ağlat beni
mendilene sevdanın
ve kazı tırnağınla
çürüyen yanlarını hayatın

serçe kanatlarında hırçın
çığlıkları büyür sevdanın
ayrılık ekmiş özlem biçmiş
bu kadar yaşım darmadağın

gel.. topla beni
alfabesinden ömrün
çoğalayım

yıldızı süpürülmüş sabahlarda
güneşli çocuğun gibi
büyürüm koynunda
sığınıp dudaklarına
dilin olurum suskunluğunda

gel.. sar beni
rengine gözlerinin
yanayım günortasında

havalarımda sis var
yüzümün tülü yanık
kuşatılmış bir kentte
direnen bir tutsağım
çakıltaşı tuz ve kum

gel.. yaz beni
kanadına martıların
savrulayım

yakamozlardaki ışık sensin
martılardaki hüzün ben
yelkeni kırık bir sevda
nasıl boğuşur dalgalarla

gel.. yarınla beni
geçmiş denilen
yamalı bir bohça

ılık nefesinle okşa yüzümü
çokla sevdamın ayakizini
kim umursar yoksa
dalından düşen yaprağın öyküsünü

gel.. çiçekle beni
saksısında aşkın
güzelleşeyim

gittiğin yollar kadar uzarım
söylediğin şarkılar kadar susarım
bulutuna yağan yağmur olur
kendi kendimi boğarım

gel.. çaresizleme beni
karşısında ölümün
çürürüm

senden sonrası ölüm
ayrılık diye bir şey yok
hem kimi inandırabilirsin
terkederken beni öldürmediğine

gel.. cinayetleme beni
intihar
aşka günahtır

susamış bir çeşmeyim: paslı
yağmursuz bir bulutum: puslu
dalgasız bir denizim: sisli
kıyılarım çalınmış
martılar küskün
kipriğimde mavi bir damladır hayat
ağlasam sonum olacak

gel.. hiçleme beni
üzümdür şarabın tadı
esrikliği hikayesi

sabahları bozuluyor güzelliğim
sen böyle giyinirken ayrılığı
koşarken bensizliğe
yaprağıma sonbahar düşüyor

gel.. çirkinleme beni
mutlu portreler çizelim
güneşli yüzüne sabahın

kelebek ıslığımla sararım tenini
uzanıp körpe memelerinin arasına
kovarım allahı romanımızdan
bırak peygamberler oynasın eski oyunlarını
biz tenimizin acıya direnişiyle
kendi dünyamızı kendimiz kuralım

gel.. dinsizle beni
ezan sesleri
çocukların oyun saati olsun

umutla başlarız sabaha
sevişen iki nehir gibi
çoşkuyla karışırız güne
ve çalıp her evin kapısını
bir demet gül bırakırız önüne

gel.. sokakla beni
bakir bir dünya
olmasın hayat

sensiz sigara içerken
kendimi içerim biraz da
emdiğim nikotin
savurduğum ömrüm olur
vatkitsiz kavuşmalarla
paylaşılmaz ki yalnızlık

gel.. alevle beni
eski bir mektup gibi
yakalım saçını yalnızlığın

(son söz)

yüreğimin titrediği yer aşkın yarası
yaşlı bir kuş çırpınır avucumda
gökyüzü evimizin çatısı olacaktı
yüzümüzde hayatla boğulurcasına bir kaynaşmışlık
yüreğimizden aynı mezraya ırmaklar akacaktı
ve rüzgarda ömrüme yağacaktı saçların

gel.. kuşla beni
uçalım birlikte
yaşanmamış günlere.

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:27 PM
LAMİA

I.

damarında siyanür dolaşıyor şehrin
aşk bizden güçlü. bizden uzak
cinnetli bir cinayet saklı gelen her günde
eksiliyor bizim olan zaman. kederli sarsak

ben öyle uzak durmayı bilmezdim
insanlar geçerdi kalbimden
acıtarak düşlerimi geçerdi
bakır bir sürahide kanardım
iflah olmaz gençliğimi

gölgesi vuruyor şimdi sağılmayan bir yaranın
yalnızlığın üstüne uzak bir şarkı gibi düşüyor
kalbi kanıyor şehirlerin lamia
avucuma akan sudan anlıyorum bunu

bilmezdim ben sofraya erdemle gelen ekmek gibi
uzak durmayı sevdiğim şehirlerden

II.

sana hayatı tutsak alan acılardan söz ediyorum
adli tıp morglarına takılı kelebekşarkısı
dalından koparılan yaprakağrısı
sana yüzünü dağlara dönmüş hayattan sözediyorum
şehir sansartuzağı kondular ağıt halkotobüsleri üryan
sabah felaketlerle çalıyor kapıları
kadavrasız yaşamın çağıldayan sevdası
aşk bana kahır lamia. bana serkeş

sana oğlu kaybedilmiş bir annenin acısıyla sesleniyorum
ben ölürüm lamia
nefes alarak kalbim çarparak
şehrin belleğini zonklatarak ölürüm
salgın vebadır şehre kayıpoğulsancısı
bitirim mahçup gayriresmi
yıkar tahtını saltanatın
korku öde çığlık anamın sancısına karışır
ben yeniden doğarım lamia
bir avuç et üç gram kanpıhtısı
sonrasız canhavli
çağötesinden kalma bir fosilim
anamın evlat deyip bağrına bastığı

III.

çocuk yanıma tetik çekiyor hayat
her sabah başka yerimden vuruluyorum
uyumsuzluğun kahredici sessizliği
şehirler teslim alınmış lamia
aşka ayakbağı şehirler
ankara: yürüyen bir sürgün salyangoz burunlu
sıvas: yüreğimin tuncunu eriten yangın
istanbul: iki yakası biraraya köprülerle getirilen zavallı
ne verebilir ki hayata karavana yaptıran bir aşka

ben sabahı vuran sürmanşet haberim lamia
"teslim ol çağrısına" aşkla karşılık veren
adını kurşunkırığı camlara çizen
dilinin ucunda patlayan ateşim
dağla kuşanmış bir bildiri gibi
parçalanırım şehrin koynunda

IV.

benim aşk dediğim lamia. aşk bildiğim
bombalar arasında yiten
tozbulutlarının taneciklerindeki günışığı
dağın koynundan kopup gelen
rahmine akıp giden ateştohumu
kefensiz gömütsüz meçhul denizler kervanı
benim aşk dediğim aklı çürüten tez
dağdan kopan ezgi

ben bir deprem uğultusuyum lamia
yağmurlu bir kırlangıç kanadı
kaynağını arayan ırmak
semah duran turnadirenci

inerim birgün şehrin koynuna
gecenin yıldızını koparan sabahın ilkışığı gibi
şehrin cenderesinde yangınlara sarılmış bir annenin
ateşli yüreği gibi inerim
yakarak yokluğun acısını
sığmaz şehre içimden kopan fırtına
çünkü aşk değil bu lamia. herşeydir

parçalanır şehrin rutinağrısı sel olurum
oyunlarda unutulmuş afet bir çocuk
varoşlardaki delikanlılığın vitrine vuran hıncı
gençkızların kitabaralarında kuruttuğu falpapatyası
sabahına kahır düşmüş kalpağrısı
devinen ve kirlenen bir yalnızlıktır şehirkalabalığı
acılarını bas yarama lamia. yoksa vurur beni de
aşka kasdeden bu çaresiz hayat

V.

sana sabahın sisini kalbine sarıp şehri süpüren
genç bir çöpçünün aklından geçirdiklerini sesleniyorum
hergün dolup boşalan sırça bir okyanustur şehir dediğin
yağmursuz riyakar ölümkurusu

ah... lamia
sen umuttan daha güzel şeyler de olduğunu öğrenemedin
dolarla markla tercüme ediliyor yaşam sanılan yanılsama
artık aşkını leylekler kanatır senin
diplomatik ihanetlerde ziyan olur bahar
dellenmiş bir tetikçi düşürür korkusunu şehrin ihanet dolu avuçlarına

lamia... güzelim aşkarasında unutulmuş gültadım
şehri kuşatan hayatın gücü erişmez aşkın doruklarına
zehir bir hançerdir saklı durur yaranda
ağla...ağla... ağla
karışsın gözlerin dağların kıvrımlarında çoğalan tozkabarcıklarına
ben artık şehirlerde yaşayamam lamia

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:27 PM
MÜEBBETLİK KAVGA


herhangi bir kıyısında tanışıp dünyanın
iki hırçın güvercin telaşıyla sevdik
hayatı ve kavgayı
ay düştü. yıldız koptu. güneş doğdu yüzümüze
karanfil kokulu düşler yaşadık mapusluğumuzda
yakarak avucumuzda özgürlük ateşini

-a-

yastığımı ver cürüm. başım ağrıyor

gece duyabilmek için dünyanın bütün seslerini
gökyüzüne bakıyorum koğuşun penceresinden
kadife bir ayın önünde yıldızlar oynaşıyor
ve birden
pencerenin camında buğulanıyor suretin
-gazetecilerin flaşlarında
yorgun yüzüyle hayata gülümseyen
bir 'terörist' kız oluyorsun-
ellerin çiçeğe durmuş
güneş vurmuş alnına
dimdik ayaktasın
işkencehanelerde ölmüş yoldaşların anısına

yastığımı ver cürüm. başım ağrıyor

-b-

nişanlayıp uzak bir yıldıza gözlerimi düşünüyorum

sahi nerede tanıştık biz
ne zaman böyle kaynaştık
ve ne çok şey
böyle ne çok şey paylaştık

o günleri biz yaşadık
gördüğümüz düş değildi
kan sıçradı beynimize
gererken kaslarımızı elektrik
çırılçıplak yandı etimiz
beton gibi çarparken vücudumuza su

ve sildik gizleyerek kendimizden bile
yüzümüzden akan iğrenç kirimizi
hücrenin duvarlarına

o günleri biz yaşadık
gördüğümüz düş değildi
ihanetin ve direncin ateşi içinde
korktuk kendi gizimizi gizlemekten
çatladı direncin iğbirar çiçekleri avucumuzda

düşünüyorum uzak bir yıldıza nişanlayıp gözlerimi

-c-

ihanet değil belki bu. yüzünü gizleme

fareli köyün çobanlarının utancı
yüreğimi yakmıyor artık
alnım açık
elegüne karşı başım dik
içim kavga ve sevda dolu
müthiş kendimle barışık

oysa içten içe yiyip bitiriyor kendini en yakınım
ve göstererek azı dişlerini ağzınca saldırıyor
aldırmayıp diyorum ki ona
ayakları yere sağlam basmak
artık iş değil bu çağda
toprak da kayıyor dostum
insanın ayakları altında
toprak da kayıyor
toprak da
toprak
bastığın yere iyi bak

ihanet değil belki bu. yüzünü gizleme

-d-

bir bardak su verir misin. içli bir türkü

yüreğimde ince yağmurlar çiseliyor şimdi
bu doğurgan yüzlü *******inde nisanın
tahliye muştusu geliyor uzaktaki bir dostun

çığlıklarla uçuyor gecekuşları başımın üstünde
morkanatlarına takıyorum kirpiklerimi
afacan bir çocuk gibi sevinip
ben de çıkıyorum onunla
özgürlük şarkıları söylemeye
lacivert dağların kurşuni yamaçlarında

-ve ikimiz birden
durmuşuz da sanki dalgaların kıyısında
ellerimizi uzatıyoruz yakamozlara
ansızın portakal çiçekleri açıyor avucumuzda
konuşmadan öylece duruyoruz yanyana

sen gökyüzüne dikiyorsun gözünü
ben suya düşürüyorum yüzümü
ve birden gelincikler yağıyor
martıların kanatlarından
karışıyor sularına akdenizin-

bir bardak su verir misin. içli bir türkü

-e-

saat kaç oldu şimdi. neden herkes uyuyor

sessizce açıp yeniden okuyorum
yazdığın bütün mektupları
kök salıyor yüreğimde gizli bir sarmaşık
aralıyorum geçmişin tülperdesini

o zamanlar orada herkesin adı ULAN'dı
ve her asker KOMUTAN'dı
oysa şimdi burada
onların hamlamış ezgilerinde
yoksul bir direncin türküsünü dinliyorum

o günleri biz yaşadık
gördüğümüz düş değildi
a blok. zemin. birikiüçdört
aslankafesi tecrit
ve bilcümle mamakta
yüzlerce insanın içinde
42. güne erişen bir avuç insandı
ki yüzakıydılar mamağın

o günleri biz yaşadık
bir düş olamaz bu haydarım
bir düş olamaz bu sezai
ve adlarını unutup yüzlerini unutmadığım dostlarım
bir düş olamaz bu
sorun raci tetikin korkularına
ayrılık ve ölüm nasıl gerçekse
ve acıları ne denli büyükse
öylesine gerçekoğlu gerçekti herşey
ve öylesine büyüktü acı
ve utanç çırılçıplaktı

saat kaç oldu şimdi. neden herkes uyuyor

-f-

-arif acar'a

çayı avluda içsek. yarın hava güzel olacak

yitirilmiş bir duygunun dayanılmaz kederidir bu
o zamanlar yaralıydı yaşdığımız aşklar
şimdi bedeli ödenmiştir yıllarımızın
kanımızla ödenmiştir canımızla

ve ansızın bir sigara yakar gibi
uzun bir şiir söylercesine
içli bir türkü dinler gibi
usul ince bir kadın severcesine
sürüp gidiyor işte kavga
en haklı ve güzelini yaşıyoruz sevdaları

"hüzünlü bir şiir yaz" diyor ranza arkadaşım
"karıma göndereyim"
boşver diyorum hüznü
sırasımı şimdi efkarlanmanın
ve ona
kadınlar koğuşundan gönderilen
kurutulmuş karanfilleri veriyorum

çayı avluda içsek. yarın hava güzel olacak

-g-

gece çok mu kısa. yoksa bana mı öyle geliyor

avluda volta atıyorsun yıldızlarla
okşayabilmek için saçlarını
özenle açıyorum pencereyi
ve yıldızlar doluyor içeri

dördüncü koğuşta herkes koynunda bir yıldızla uyuyor şimdi

ve ben ranzama astığım bir fotoğrafın
çocukca yanan gözlerine nişanlayıp yüreğimi
düşünüyorum

sahi nerede tanıştık biz. unuttum
ve ne zaman böyle kaynaştık. bilmiyorum
ve ne çok şey
böyle ne çok şey paylaştık
ah...seni nasıl da seviyorum

gece çok mu kısa. yoksa bana mı öyle geliyor

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:27 PM
SERÇE ÖTÜŞÜ


yüzünü rüzgar kokularına sürmelisin
anılarla çoğalan yalnızlık akşamlarına
kuşkulu araba farlarına. sokak fenerlerine
gizlipolisin vuremirli baskınlarına
katli vacip ajanların itiraflarına
ve hatta yoksul işçi evlerinin
perdesiz güneşli camlarına

yüzünü hayatın her yerine sürmelisin

*******i yüzünün her çizgisinde
darağaçları kurulup
sabahları yıkılır yeniden
umarsız katledilir şiir
bir içimlik aşklar yüzünden
leyleği hep yuvasında görüp
baca temizleyicilerini uçururuz
her göç mevsimi

yalnızlığını tanrıyla paylaşan insanların arasında
nasıl bilebiliriz aşkın yanmamış bir sigara olduğunu
ve bitmeye başladığını yakıldığı anda
günler patlıcan ile kırağı hesabında
yeni kimlikler aramakla geçiyor zaman
bulvarlarda serçe ötüşü tavında

saçlarını denize salan
asırlık salkım söğüdün öyküsünü unut
kaynağına akan ırmaklar gördüm
şehirlerin çukurunda telef olan hayatlar
hiçbir sırrı kalmadı artık yaşadıklarımızın

bütün maskelerimi çöpe attım
çıkardım parmaklarımdan kirli kılıfları
yazdığım şiirleri yaktım
nergis kokularından ve
grev yerlerinde vuralan işçilerin
çocuklarını kanıyorum artık

seni her gördüğümde ellerinde çiçek demetleri
avuçlarının içi yosunlu imge yuvası
ama koparılmış çiçekler mezarlıktır
toprak cesetlerin içine gömülür
aşkın ve kavganın yasası yoktur çünkü
bir de dili

işte hep böyle kocaman bir çocuk olarak kalacağız
kitabaralarında çiçek kurutarak
şiirler de kuruyacak. hayatımız gibi
ve şiir kurularını yakmak isterken
yağmur sonrasının hüznünde küllenecek aşkımız

sahte kimlikle yapılan görüşmeler
esaret tarihimizde bir çayiçimi tadıdır
öyle çok ki gardiyanı hayatın
savcılar. adli tıp raporları
gazeteler ve bilumun yalan
boğuyor yeniyetme günlerimizi

evine yeni eşyalar değil yeni kitaplar al
takvim yapraklarıyla kapla onları
zamana karşı direnen tek şey kitaplardır çünkü
ve ancak bilgi güzelleştirebilir dünyayı

teslimiyet kokularını sürme yanaklarına
aşklar içinde taşısa da yanlızlıklarını. korkma
kendine bile itiraf edemiyorsa insan bazı şeyleri
gün gün ölüyor demektir

her üniversitenin duvarına
dernekçilerin açlık grevlerine
ve her sinema afişine
bir şiir yazılır sanıyordum
pek de güzel yanılıyordum

insanların artık gözleri açık uyuyup
elleriyle düşler gördüğü
şiirin ise yasadışı olduğu
yeraltı günlerinde yaşıyoruz
ve cumartesi eylemlerinde
çoğaltıyoruz kentli çaresizliğimizi

kuşları yemlemeyi ve bir de
faşizme karşı direnmeyi öğrenmeliyiz
tekil kaçışlarla nereye varılabilir ki
karanlığı yüreğinde taşıyorsa insan
acısı elbet kerbela çiçeğidir
bir avuç yürek kanıyla beslenir

yaşamaktan mı yoruldun itiraf et öyleyse
yorgunluğu duymak bile yaşama sevinci değil mi
bırak adımızı anmasın kimse

aslında bitimsiz bir satranç maçıdır ömrümüz
her şah çekilişinde telaşlanıp veziri feda ediyoruz
kendimizle sevişiyoruz sabahlara kadar
afrodit'in büyüsüne kapıldığımızdan beri
freud annemiz froom babamız oldu
unuttuk bir büyük yalnızlık içinde
kendi yalnızlığımızın anlamını

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:27 PM
ÜŞÜYEN PALTO

suyum ıslandı. sesim konuşamıyor beni
kapattım hayatı yüzüme
esmer bir kadın oldu yağmur
ateş neden yakamıyor beni

suyum ıslandı. akşam aklamıyor beni
sicilim bozuk. yüzüm sabıkalı
aklım yokuş. sabahsız bir rüyayım
hayatın nidasında kanıyor kalbim

suyum ıslandı. ateşkes ilan ettim aşka
rüzgar tadında ekmekparasıyım
kapandı kafes. kuş uçtu. nihaventim
yağmur ne zaman vuracak beni

suyum ıslandı. adımı yırttım
üşüyen palto. sarhoş bir A'yım
vurdum yavrusunu yiyen balığı
avucumda kaygıyla çürüdü su

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:27 PM
YAĞMURA KARIŞAN AŞKIN ÇARESİ YOKTUR

I

yağmurun kederle yağdığı her yerde
üşüyen resimler düşer kalbime
gitmek sızar aklıma sevdiğim her kadından
durmadan kendini yakan ateşin oğluyum
bilinen bütün sözcüklerin anlamına uzak

her kadın bir uzağa çağırır beni
denize karıştıkça çürüyen ırmak
toprağını reddeden çiçek
sığınırım kendi limanıma
acının kalbidir gölgesiz suret

hayata aidat ödentisidir aşk
muhalefet bilmiştir kaçakelektrik kullanmayı
şifresi yitirilmiş bir şiir
kanayarak taşar satırarasından
intihar büyür uçurumlarında

II.

yağmura karışan aşkın çaresi yoktur
çözülür hayatın magması
ve bir kez daha telefonda
annem beni çok sevdiğini söyler

gece kan bulaşır aklıma
yakılacak mektupların cehennemindeyim
kaç şehir akıp gitti ömrümden
depresif bir metropol söyleminde

yağmur dindi kırıldı dalı kalbimin
hiç bir acıdan doğmaz bir başka acı
yaşanamayan aşklar tarar
kendini taşımaktan yorulmuş bir hayatı

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:28 PM
YAĞMURDA YÜRÜ SAÇLARINA KARIŞSIN GÖKYÜZÜ

yağmurda yürü saçlarına karışsın gökyüzü
kurumuş dere yataklarına aksın
yanlış hüzünleri yüzünün
tutuşsun teleklerin telaşlı adımlarında
bir çiğ buğusu kadar
hüzünlü bulut parçası: işte sevgin
avuçiçinde yanmamış kına tazeliği
yağmurda yürü saçların ıslanırken belki beni düşünürsün

danteline işlediğin yanlışlığında yağmurda yürü
bulutlar ve nemin buğusu. toprağın kokusu yaksın yüzünü
kurtulsun ellerin senden.. uçup gitssin rüzgar kuşları
sadece iki kocaman oluk olsun gözlerin
ve şairler yağmurda ağlanmaz deseler de
sen durma akıt kirpiklerini yüzüne

yağmurda yürü saçların ıslanırken belki beni düşünürsün
yaşanmamış bir duygunun burukluğudur bu
mayıs gülüşlü bir çocuğun
ak kağıttan yaptığı yelkenliler
yüzer yüreğinin süzgün göllerinde
ayrılıkların derin anlamıdır yüzündeki çizgiler
yağmurda yürü saçlarına karışsın gökyüzü

bir sigara içimi değil elbet ayrılık
yağmurda yürü açarken dağlarda gelincik
harman yerinde yüreğinin diner özlemi
boğulur bahar çığlıklarında aklını çıldırtan suskunluk
yağmurda yürü saçların ıslanırken beni düşünürsün

GooD aNd EvıL
08-13-2007, 02:28 PM
YER YOK BANA

aklına kuşkonmaz bir yolcuyum
yasak hevesler büyür içimde
sağanaklara tutulur çalarım zamanı
kediler yarışır aşkın atlasında

kuşlar kalkıyor dallarımdan
uzaktan yaralı bir kalple bakıyorum
hangi acıya saracaksan sar yaralarımı
imtina ediyorum hayattan
kuşladım çünkü bütün yuvalarımı

oyalandığım bütün istasyonlarda kalbim oyulur
savurdum kendimi gecenin havzasına
aklımdan kaç kuş havalandı kaç kuş döndü yuvaya
kime ne taşıyorsam kalbimi avuçlarımda

bulsam yalnızlığın biçimini
sever miydim yine de seni
benim avuçlarına sığmayacak bir kalbim var
uzaktan yakın olan herşeyin acısı fazladır

hangi kalp taşıyacak kadar ustadır aşk ağrısını
kentli yalnızlıklardır çoğaldıkça kaybolan
ritminin yarısı senin olsun
bilerek unuttuğum bu şarkının

reddettim bütün kabullerimi
bir kez daha kutsadım kendimi
anladım hiç bir aşta yer yok bana
beklediğim yağmurdan da ümit kalmamıştır