Tam Sürümü Görüntüle : Enis Batur
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:12 PM
ARS
Bana aktarılan doğruysa, tek işleri ellerinde
birer gümüş kâse, nisan yağmuru biriktirmekmiş.
Her yıl uğrarmış padişah, bir yudum içermiş
kâselerinden, hepsine bir kese altın dağıtılsın,
buyururmuş. İşte arz işte talep, diye düşünüyorum,
kâsemde toplananlara bakıp: İşte ars, işimde sultanım.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:12 PM
ARS POETİCA
Hiçbir şeye benzemediği söylendi şiirlerimin,
Wallace Stevens'a benzediğim, hiç kimseye
benzemediğim, olsa olsa "II. Yeni'nin devamı",
"III. Yeni'nin ta kendisi" sayılabileceğim -
"delisaçması bir söz ve işaret yumağı" denildi.
Bütün bunlar bensem, bütün bunlar bendim.
Yaktığım kağıtlar, fırladığım kürsüler
ve çekilip dinlendiğim kör mağarada
söyleştiğim gölge, örümcek, alter:
Kendimden çekilsem de, gelsem de
kendime farkedilmedi: Ateşin içine
soktuğum el, gözümü ayırmadığım saat,
insanlarla çarpıştığım seyrek günler
ses ile kelimenin birbiriyle
dikleştikleri yere kilitledi beni.
Gençtim, çok genç - şiiri düzen sanmıştım:
Çileydi gözümde, arınma ve yurttu,
terkedilmiş yüzüm için her an yanımda
yürüyen aynaydı, gecenin kaynağında
gövdemi dalgalayan simsiyah su, sanmıştım.
Yıllar başka bir yol çiziyor tortuya.
Şüphesiz şimdi de sanıyorum: Sehere
duyduğum inanç arkamdaki koyu, hem
delifişek uykudan geliyor belli ki.
Düzen değil şiir, kargaşa değil. İki uç
arası zamanı çelen uçarı bir odak belki.
Belki bazı ender seslerin eşiğinde tuzak,
kıvrılıp yatmış çıngıraklı bir soru,
öd noktasında, hançerede, yerimden
her oynayışımda kuytudan çıkagelen
kösnül bir yumak belki. Bir düzen değil
ama - bekleyiş, zemberek, inatçı, köz,
kaknus hep.
Kömürden elmasa varmak için
çıktığım yolda elmastan yola çıktığımı
unutmadım: Yangınsa sonumda yazılan,
orada yazacağım an gelmeli de. Birer
kıvılcım olsun harflerim, her kelimemi
yalım dili taşısın - öyle bir ateş ki
içinde içimde tutuşmuş bir karanlıktan
kana kanaya içsin herkes, istedim.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
ATTAR'LA KONUŞMA
[1740-746;4869-4910]
dîvanım dîvaneliklerle dolu
diyordunuz, indim ağır ağır
dimdik merdiveninden zamanın,
bir ses verin bana, diledim,
bir başlangıç sesi verin dedim
ve dinledim: Bir tüy düşürün
kanadınızdan bu ülkeye, başka
ülkelere uçup gitsin ince usul
kurduğunuz nakış, dediydiniz,
bir tüy ki değdirsin şehirleri
birbirilerine, açsın sesleri
seslere bağlayan giz kilidini,
dağıtsın anlama bürünmüş tüm
anlamsızlıkları, sırrınız size
kalsın, sizde kalmasın sakın,
yaptığınız resimden artık sakının.
Kan kokusu, demiştiniz yüzünüz
yorgun hem dingin, işte bana verdiğiniz
son ses, son anahtar, son korkusuzluk;
söyledim ve hiçbir şey elde edemedim,
doğru; sustum ve kazandıklarımı
ayrı bir güneşe, ayrı bir geceye sakladım;
doğru: Benden kopan tüyün savrulduğu
ağır ağır çıktığım dimdik merdivenden
aşağı doğru. Yıkılacak bütün şehirler,
silinecek harflerim, parçalanacak taş
tabletlere kazılmış yüzüm, simsiyah
kalacak dîvane dîvanımın kâğıtları:
Kavruk, okunaksız, boşlukta şimdiden
külliyen külüm.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
BEŞ GÜL
Sizin için tuttum beş gül getirdim Sevgili,
durup dururken beş kırmızı gül getirdim, kan.
Beş beyaz gül süt, beş sarı gül altın yaprak,
tuttum beş pembe gül getirdim Sevgili, tan.
Başka bir el koparmış onları, benim elim
bunca korkak: Bir dikmeyi bilirim, bir de
dokunmayı: Tepeden tırnağa teniniz yangın
beldem, sizin için beş siyah gül parmaklarım.
kömür. Toprak, temas, sahi bir de ak kâğıt,
seçtiğim kelimelerin arasında nedense mağrur,
ilerlerim karda bıraktığım izler birer ağıt,
ayırdım dikenleri: Sizin için bu beş arı gül.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
ÇIKARAYAK
Düne indim merdivenden: Saçlarını
toplamışsın, ensende uçuşuyor nisan.
Sahanda yumurta yapmışsın öğlen, Rue
de Venise sonra, sonra herhangi bir köprü
ve Seine: Eski bir pafta alacağız belki,
Rabelais'in tuhaf bir basımını: Akşam
gene yekpâre olacak Mouffetard'ın yüreğinde
Aragon'u dinleyeceğiz Léo'dan: Je chante
pour passer le temps.
Bugün nasıl da kekre ve gamlı bugün:
Opal, billûr ve ahşap içre kurduğun
çatıdan görünmez kiremitler mi uçuyor
yoksa?
Merdivenin tam önüne dayamalı bu kurtlu
tırnağı, çekmezse iki titrek bacak.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
EROS VE HGADES
-XI-
Naz için
Birden aklıma seni sevmek geliyor.
Benim evim sonra senin
gözlerin. ellerin
vardı. Onları saymak geliyor aklıma.
Senin dudakların yok öyle dümdüz.
Islak ve çıplak
Ağzını söylüyorsun her dişinde.Kar
Anlıktır. Kap
Eski bir uygarlık çağdaştır bir solu
kta. Senince. Denizlerime sırtüstü yat
ıyorsun benimle seviş
iyorsun hem hep tepemdesin ak ışık
sın. Ulaşılamazlığım. Ulaşamazlığım.
(Sen bugün ölüm gibisin bana uza/-k
nıyorsun).Sen öyle durgun devin
en benim
Odalarımda salt gece vardır hüzünü
Karşı
çıkabilen
İp. (Sen gebem olsaydın, inan
Modigliani çizerdi boynunU
Birden aklıma seni sevmek gel
gel
gel
gel
iyor. zUn).
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
GECENİN SESİ
Kaptanın uykusu kaçtı birden;
birden külçe gibi üstüne indi
gece ve yalnızlık, kalktı, bir
havlu aldı sırtına, küpeşteye
tırmandı yavaşça, duydu:
Çocuğu uyutmuştu kadın; uzun,
yılansı bacağını siper etmişti
düşmesin diye dönerken kar
yatakta: uğulduyor, tutuşuyordu
erkeğin başını gömdükçe yinine:
İçinden büyük bir kuş havalanıyor
uzağa süzülüyordu.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:13 PM
GİZ SES
Bir rüzgârda buldu seni bir rüzgârda yitirdi,
penceresinden baktı sine sine yağan uçarı yağmura
ve essin dedi, bir daha essin, sen çünkü bana eşsizsin,
gökyüzünde karmaşık bir sözdizimiydi kurduğu esin
perisinin -- çekti sinesine koydu bulutlardan bir tortuyu,
uzan dedi, uzan Enis, tam bir gece için biriksin sesin.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:14 PM
İMBİK
Ve erken kalktı adam, çayı
sürdü, ince bir dilim limon
yedi, uzun uzun karanlık suya
baktı - doludingin bir gün için
güç topladı önce, radyoda dalgın,
inatçı bir ezgi buldu sonra,
sırtını yelken direğine dayayıp
eline bir kitap aldı.
Kadın uyandığında şiir
okuyordu hâlâ - sırtını kurtarıp
ona bakarken bilge bir sevgi
yayıldı gözünde: Sabah ve şiir
yaşamın tohuma döndüğü
o sonsuz imbikte toplanıyordu.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:14 PM
KIRKİKİNDİLER
"Bu sarı, tok tütünü senin için
ayırdım: senin için soydum
domatesin kabuğunu, senin için
dildim, tuzladım."
"Senin için perdaha çektim içimdeki
hayvanı; gövdemi yaya, burguya
aldım senin için. Bu koku, bu kor,
bu gemsiz istek senin açlığın için."
"Toprak suya doydu bu yıl, ben sana
daha doyamadım," diye sürdürüyor
kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu
umutsuzlukla içimdeki doludizgin
kısrağa katıl."
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:14 PM
KIYIYA VURAN İÇİN SONE
Beni sev denizkızı, beni gözle, tanı,
kurgula, kendine çevir ve aç, bir de
beni ıslat, düğümlerimden çöz, bırak
uzaklaşayım açıklara doğru, bana ulaş
ve dokun, bana dik dalgaların verebileceği
özgürlüğü ver, içine al, içinde tut ve sal,
el değmemiş bir kıyı bulursam, kimsenin
ayak basmadığı bir ada, döner seslenirim.
Ben ve sen: Bir ten karmaşası kuralım,
tuzundan kaskatı kesilsin dilim,
hızımdan tutuş ve alevlerin ucundan uç,
gece gökyüzünde bir anlığına ağalım,
sessizliğimizden tiz bir boşluk kalsın:
Beni sev deniz kızı, beni bağla, bağışla.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:14 PM
LAV
Akdenizli sesini seviyordu; geniş,
tuzlu gövdesini. Eğiliyor, kokluyor,
kadınlığını unutup içine girmek
istiyordu.
Akan, devinen bir düştü erkek:
Volkanın ortasında kıpırdıyordu
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:14 PM
NABIZ
"Ben ölümün teğmeniyim", diyordu
sonradan postalanan mektubunda,
BM'nin 25 Şubat tarihli müzakeresini
esas alan Güvenlik Konseyi'nin
bindörtyüzellibir sayılı kararına dayalı
biçimde altı gün önce bölgeye gönderilen
tabur sembolik bir nitelik taşıyacaktı
şehrin hemen dışındaki tampon bölgede,
miğferi iyice sıkışmış kulağıyla boynu
arasında sımsıkı sızı - onca kararlı
parmağın tetikten yolladığı top mermisi
arasında kimse bilemez artık gerçekten
serseri bir kurşun mu sessizliği delen,
zihninin tam dibinde, son, gelmeden
genzinden göğsüne yayılan şarabın kanı,
"teğmenim öldü", diyor nabzı bekleyen
çocuk yüzlü asker.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
ORUÇ
Bir tabak tarhana koydu
önüne, bir avuç maydanoz;
parmaklarını tuttu, bileğini,
kolunun içini öpüp bıraktı,
soğanı kırdı, böldü ekmeği ve
bekledi: Zaman hızla içine
akıyordu.
"Bu seferî gövde sana birikti"
dedi, duyulur duyulmaz
bir sesle.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
RAHİM MESELİ
Bir de gizli duygusu var Zaman'ın
orada sınırsız bir genlik kazanır anlam
ardı arkası yoktur çünkü oyun sonunun
ki yılgının önünde bir sar'a tutar insanı:
Orada, aralık bir gözden sızan, ilk, korkulu
ışıktır mermerin kof yüzüne düşüp dönüşen.
Bir tek yaralı köpek, dışarıda. Uğuldayan
sabahın gelip pencerede dövdüğü buharlı
kasidenin içinde kıvranıyor oda. Devriliyor
buhurdan, yayılıyor ağır ağır kokunun
koyu mührü, neşterin gözünde çakıyor
sarsıcı şimşek - damara doğru kararlı
adımı ölümün.
"Ses ve soluğum şimdi, Gün'e ve Gece'ye
katkı. Belki nedensiz bir ürpermeyim, kırışık
evrenin taş çekirdeğinde. Görkemim belki,
arınacağım kargaşayı beklerken. Sayısız
pencere, sayısız çığlığın içinde gitgide ürken
engerek koridorda balkıyıp duruyorum. İşte
çatlayan duvarlarım. İşte can kolladığım
seki, basamak, kanlı düzlük. Sonradan
yırtılacağım et, işte. Burada, kül beyaz
bir sarnıcın aldatı duyarlığının orta yerinde-
hep ve aralıksız burada, zamanın beni
sancıya mıhladığı yerdeyim artık"
Bir de ben. Ne kadar dışrak görünsem
o kadar içrek gözüm. Kırdığım kilitte, sızdığım
bir dilim çatlakta acımasız bir ezgi duydum
hep. Mesihli çörtenlerin altında tanrının kiriyle
yıkandım. Gün geldi bungun, çökelek, oradan oraya
savrulan dumanın içinde dural bir kimlik aradım.
Oysa kûfî yazısı yazgının hep geleceğe erteledi
sesimi: Bir de orada, Zaman'ın gergin bir boyutu
işlediği öte-gövdede hızla aramak kaldı seyrek
kantaşını, seyirttikçe yaralarım derin derimden.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
SALKIM MESELİ
"Bir başınaysan, bütün bütüne
kendininsin."
Leonardo
Elmas bir tasarıdır aslında, tek düşleyelim
kömürü. Tutku da biter çünkü, an gelir gece de büyür
içimizdeki geceden:
sim korkumuz balkır derin gözümüzden.
Yaşam, atlasa ve ipeğe doladığımız kadırgada
sarıp çözdüğümüz Gün makarası
kalıba döksek ayrışır sise ve saydama,
biri doğrularsa çelişir öteki, sesimizle.
Ey kan ve ivme ilişkisi! Düşün ki hem izcidir gölge,
gövdedir hem avcı. Bu açılma yeri, dışavurduğumuz bu
yaramız, ki bir kapansa...
...de bir tasarıdır aslında - orada takvim çevirir za-
manı insan diline, pafta ayırır işte, ayırsa ayırsa sem ateşi
ender sudan
ve Alaşım: Yalım dilinin
şiir diline deydiği
kılpayında eriyen
has sınır bünyesi!
Çoğaltırken bir-leştirir salkım her gözünü;
Salkım ki gecel bir tasarıdır aslında
Aslından düşleyelim tek taneyi.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
SANDIK
Bir kutu dolusu anahtar. Régie
des Tabacs de l'Empire Ottomane,
paslanmış, kenarları delinmiş
o kutunun ağırlığını tartmak güç.
Çekmecelerin, evrak dolaplarının
ve evlerin sahipleri geçekte yıkım
yerlerinde dolaşan birer hayalet.
Ne çok taşındık! Nasıl dolaştırdık
bunca umudu, terkedilişi, kaybetme
ve kaybolma duygusunu? İçimize
kazınmış yolculuklar birer loş
düş ve hiçbir zaman hiçbiri
gerçekleşmemiş tasarılardı oysa:
Bu anahtarları olmamış kilitlerde
sandık. Sahi, sandık! kendisi
duruyor da onun, yıllardır giz'li
bir ölü gibi anahtarsız bekliyor.
İnsan asla açmamalı böyle bir
efsaneyi. Herkesin hayatında
içindekileri unuttuğu, umduğu,
bambaşka kutularda aranacak
eşya, söz ve işaretler kalmalı.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
SİZİN İÇİN KESTİM SAÇLARIMI
I
Femme vous suis-je, et de grand sens.
Sizin için kestim saçlarımı.
Yıllardır uzattığım.
Sizin için durdum ilk, dinlendim.
Yıllardır yorduğum.
Açtım sizin için, açıldım.
Yıllardır kapadığım, kapandığım.
Sizin için bekledim,
Sizin için bekledim,
sizin için güldüm bir tek, sustum.
Yıllardır durduğum boşlukta
femme vous suis-je, et de grande songe
indiğim merdivende
*******e tuttuğum ışıkta
sizin için umdum, umursadım.
Sizin için yaktım bu ateşi,
besledim yıllardır.
Esirgediğim zaman,
gizlediğim tortu
ve tortuda ayrışan bu hayat
sizin için
kamaştığım gün
titrediğim mum
aktığım yatak.
II
Sizin için hazırladım bu masayı,
İki kelimenin ortasında dinsin fırtına.
Sizin için hazırladım bu döşeği,
İki fırtınanın ortasında kuyu uyku.
Sizin için hazırladım bu yemeği,
İki açlığın ortasında körelmez açlık.
Sizin için hazırladım bu bakışı,
bu sözü, bu sessizliği - sizin için
hazırlandım.
Sizin için uzattım saçlarımı,
kestiğim.
Sizin için söndürdüğüm bu ateşi,
yandığım.
Kurduğum bu çadır, bu saat
arındığım su
soyunduğum gece: Sizin için.
Devrilirken tutunduysam
tutuşurken susmam
zemberekte bu Eyyub
hem cellât hem kurban
sizin için
bir tohum.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:15 PM
SONBAHAR AYİNİ
Tirşe deniz. Tırıs rüzgâr.
Işıkların içinden geçen sabah.
Teresa Berganza'nın sesinden
süzülen gamlı, uzun yola çıkmış
yalnız kuş. Gökyüzünde bulut,
bulutta biçim, biçimde gizlenen
telâş, telâşı besleyen vatos zaman,
zaman: Yaprağa yürüyen su,
damara yürüyen kan, durup bekleyen
tirşe deniz: Kalanlar, gidenler,
içimden geçen ışık, karanlık,
içimden geçen vurgun.
Bir gece, bir gece daha kaldı -
yetişsin içimden geçen siyah tren.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:16 PM
TAŞ DAMLALAR
Bana çölün arkasından gelecek topraklardan,
simsiyah gökkubbeyi delip geçecek bir sabahtan
söz açsın, bir bilici istiyorum: Avucundan altı yüzü
kutlu bir zar düşsün, kemerindeki kemikte susuzluk,
korku ve karabaht yerine kurtuluş harfleri yazsın,
çadırımdan çıktığımda sağanak karşılasın beni,
atıma binmeden bakayım: Gözlerinden kaybolmuş
güven ışığı geçsin, yakınlar beni öylesine bezdirdi,
uzaklar rüzgârını getirip etrafında çevireceği billûr
sesle dolsun - kırıldım,yenildim, bozbulanığım
yıllardır: Bir bilici bulun, geceme yıldız, ağsın.
Böyle uzandım döşeğime gece, gece bitmemişti
böyle uyandım. Beldem baştan uca çiğnendi, kim
oturuyor sarayımda biliyorum, biliyorum kimdir
kadınlarımın koynuna giren: Ağır bir koku,pes
bir kösnü, köpük köpük taşan bir öfke ile kaplandı
odalarım, şehirlerim, hükmettiğim uzun ovalarla
sisin çöktüğü dağlar: Issız bir imparator taşıdım
buraya, tuzla buz gurur getirdim yanımda, bir de
zakkumdan tane tane bir imbiğin doldurduğu şişe,
hiçbir şeyden korkmadım bildim bileli: Ne yazgı,
ne kargış, ne ölüm: Bir tek şüphedir, esirgensin.
Büyük, taşlaşmış damlalardır Zaman, bende
bana ne var ne yok kilitler. Çıkıp uçsuz bucaksız
bir ateş yaksam: Onlar erirler mi? Çıkıp bir ateş
yakacak olsam sanırlar ki çağrıdır, çağırmam,
rüzgârı arkasına almış bir yangındır, korkarlar,
ben kimseyi korkutmak için doğmadım. Bir anlam
yok yaradılışımda, bir giz bir gizem yok kimseden
beri - kendiliğinden an gelir erirse damlalarım,
geçmiş günleri kaskatı geleceğimden ayıran âraf
çizgisinden yürür geçerim: Bir bilici bekliyorum,
muskamdan düğüm çözsün, suskumdan söz yağsın.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:16 PM
YAZ TUĞRASI
Bir tramvaydı bindiğim mor düş,
yarıda kaldı. Vatman ve biletçi
Ve uçarı çan sesi, çocuk asılıp
kaldı. Bir hayal bu şehir, gece
kuruldu gün çözüldü: Vapurlar
düz bulut, sokaklar âmâ dehliz,
kıpırdıyor heykel: Evler büyük
yangından kaldı. Sis ve duman ve
tütsü ve birkaç kekre soru, durup
durup dururken aklımda kaldı.
GooD aNd EvıL
08-13-2007, 06:16 PM
YÜZLER, Beş
İçinizdeki kötülükten utanmayın, ben
seviyorum yanaklarınıza yayılan ateşi,
seviyorum ben fena ve mahrem olanı
boynunuzdan yukarı kabaran. Açığa
vurabilse, ah yırtabilseniz gömleğinizi
baştan aşağı: Göğsünüz inip kalkarken
sayardım tek tek sapsarı kirpiklerinizi,
bir elim ateşin içinde kavruk, öteki
kulağınızın üzerinde: Ayva tüyü, meme,
şelâle.
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.