jockeя
08-13-2007, 06:38 PM
Mavri Mira Cemiyeti / Bilge Orhunlu
30 Kasım 1918’de Mondros Mütareke Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra, 1 Aralık 1918 gününden itibaren galip emperyalist devletler tarafından Osmanlı toprakları işgal edilmeye başlanır. Bu işgallerin yanı sıra, bir yandan da gerek azınlıklar ve gerekse yerli işbirlikçiler tarafından işgalci emperyalist devletlerden himaye veya bağımsızlık talep eden dernekler kurmaya başlanır.
İngilizlerin himayesini sağlamak için Müslüman Osmanlı vatandaşları tarafından İngiliz Muhipleri Cemiyeti, ABD’nim himayesini sağlamak için Wilson Prensipleri Cemiyeti kurulup, arzulanan devletlerden himaye istenilir. Kezâ, kendini Türk kabul etmeyen veya Millî Mücadeleye karşı olan teslimiyetçi bazı kişiler tarafından etnik nitelikli ayrılıkçı dernekler kurulur ve emperyalistlere başvuru yapılarak kendilerine himaye veya bağımsızlık talep edilir..
Bütün bu ihanet ortamı içinde, Rumlar da emperyalistlerden aldıkları taviz ve talimatlar ile yoğun ve süratli bir şekilde İstanbul’da ve Anadolu’da daha önceden devam eden teşkilatlanmalarını geliştirmeye çalışıp, yeni dernekler ve komiteler kurarlar. Türklüğü kabul etmeyenler o hale gelirler ki, Ermeni Rum’la, Kürt Ermeni’yle, Yahudi Rum’la vs ittifaklar oluşturup, adeta avdan bir parça kapma yarışı gibi herkes ülkenin bir bölgesini ele geçirmeye veya bir yerlere bağlanmaya çalışır.
Mondros mütarekesinden sonra ortaya çıkan bu pay kapma yarışında, Fener Patrikhanesi ve Rumlar da geri kalmayarak, hatta en aşırı ve fanatik bir şekilde, bu ortamı Megali İdea için tarihî bir fırsat olarak görürler ve süratle bir takım faaliyetlere başlarlar. Bu amaçla Osmanlı Rumları, hemen “Millî Komite” adında bir teşkilat
kurarak, düzenli mücadeleye girişirler. Komitenin adındaki millî kelimesi, Rum emellerini ifade eder. Bir Bu komite ile Fener Patrikhanesi arasında ilişkileri düzenlemek amacıyla Patrikhane içinde “Patrikhane Merkez-i Millî Komitesi” kurulur (1).
Millî Komite, daha kurulur kurulmaz, komite yetkilileri 2 Aralık 1918 tarihinde Amiral Colthorpe ile görüşerek çalışmalarına destek isterler. Bir süre sonra, Rum Edebiyat Cemiyeti, Clemenso ve Poincaré’yi cemiyete üye kaydeder; 28 Aralık 1918 tarihinde yaptığı toplantıda da Wilson, L.George, Balfor ve Venizelos’u fahrî üyeliğe seçer (2).
Millî Komite, bu arada Patrikhane’den, daha etkin olmasını ister ve o bunun üzerine Patrikhane, Osmanlı hükümeti ile bağlarını kopartarak adeta Yunanistan’a bağlıymış gibi çalışır (3).
Bu süreçte meydana çıkan başlıca Rum kuruluşları şunlar olur: Rum Matbuat Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilatı, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Tüccar Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti, Rum Edebiyat Cemiyeti ve Rum Pontus Cemiyeti (4). Ayrıca, İstanbul’un Yunanistan’a ilhakı ve eğer ilhak gerçekleşmezse Rumlara özerklik verilmesi hususunda çalışmak üzere “Yeni Hayat” adında bir Rum Kulübü kurulur (5).
Ayrıca bu derneklerin adeta bir merkezi gibi olan, Patrikhane’ye bağlı faaliyet yürüten Mavri Mira Cemiyeti ve onunla ilişki halinde olan Pontus Cemiyeti ve daha bir çok teşkilat kurulur.
Mavri Mira, “Kara Baht” veya “Kara Kader” demektir. Bu cemiyet, esas olarak Fener Rum Patrikhanesi ve din adamları ile Yunan hükümetinin destek ve yardımları ile kurulur. Cemiyet, on iki Rum cemiyetinin kendi aralarında birleşerek yeni bir cemiyet kurmaları suretiyle ortaya çıkar. Cemiyetin başkanı önce Patrik vekili,sonra seçim oyunları ile Patrik olan Doreteos’dur. Mavri Mira Cemiyetinin amacı, Megali İdea emelini gerçekleştirmek maksadıyla İnebolu’dan Muğla’ya kadar çekilen bir çizginin batısında kalan İstanbul, Trakya ve Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı için gerekli zemini hazırlamaktır (6). Aşağıda değineceğimiz üzere, Rum çetelerini oluşturma ve bunlara silah temini ile bu çetelerin insanlık dışı faaliyetlerini, Mavri Mira Cemiyeti yürütür.
Cemiyet, diğer yandan da Kuzey Anadolu’da bir Rum Devleti kurmak için uğraşan Pontus Cemiyeti ile irtibat halinde bulunur. Kezâ, Yunan Kızılhaç’ı ile Yunan Göçmenler Komisyonu da, Mavri Mira Cemiyetinin emir ve talimatları ile çalışır.
Patrikhane ve Rumlar, aynı zamanda Ermenilerle de yoğun ilişkilere girerler ve Birinci Dünya Savaşı’nın başında ortaya çıkan Ermeni-Rum beraberliği, Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin çabalarıyla doğrudan Osmanlı devletine ve Türklüğe karşı, bir dayanışmaya dönüşür. Bu amaçla Mütarekeden hemen sonra 6 Aralık 1918’de RumErmeni Birliği Komitesi kurulur. 4 Ocak 1919 tarihinde Büyükada’da (muhtemelen Ruhban Okulunda), Türk’e karşı birleşmek ve daha etkin bir mücadele yapmak amacıyla bir toplantı yapılır. 8 Şubat 1919’da Fatih’e özenerek ve ona nispet yaparcasına beyaz at üzerinde İstanbul’a giren Fransız General Franchet d’Esperey’i Rumlar ve Ermeniler taşkınlığa varan bir coşkuyla karşılarlar. d’Esperey, iki hafta sonra, Büyükada’yı (Ruhban Okulunu) ziyaret eder. İki Patrik genellikle birlikte harekette bulunurlar. Meselâ 1919 Ağustosunun son günlerinde Ermeni ve Rum Patrikleri İstanbul’a gelen General Harbord’u birlikte ziyaret ederler (7).
Ermeni Patriği Zaven Efendi de Rum Patriği gibi, Türk düşmanlığının başını çekenlerdendir. Öyle ki, Zaven Efendi, ikide bir Ermeni katliamı suçluları olarak listeler düzenleyerek, Damat Ferit Paşa’nın eline verdirir, Damat Ferit Paşa da listeleri hiç araştırma yapmaksızın, yine bir azılı Türk düşmanı olan Nemrut Mustafa Paşa’nın Divanıharbine havale eder. Boğazlıyan Kaymakamı şikayet eden de Zaven Efendidir (8).
Bütün bu gelişmeler içinde, Mavri Mira Cemiyeti, Etniki Eterya’nın devamı niteliğinde bir kuruluş olarak faaliyet gösterir. Rumları silahlandırarak çeteler oluşturur ve tedhiş olayları düzenler. Kurulan Rum çeteleri Türk köyleri ve kasabalarında katliamlar yapar. Çete faaliyetleri Ege, Marmara Denizi Kıyıları ve Trakya çevresine kadar yayılır (9). Şehirlerde ve köylerde, katliam ve hırsızlık yaparak, halkı taciz ederler.
Mondros Mütareke Antlaşması’ndan sonra, sadece Rumlar değil, İngilizlerin tahrik ve teşviki ile Yunanistan sürekli olarak Anadolu’yu işgal etmek ve ele geçirmek hayâli ile yaşar. Türkiye’deki Rumlar da hep bu hayali kurarlar. Venizelos Batı Anadolu’ya, Trakya’ya ve Kıbrıs, Rodos ve Ege adalarına tamamen hakim olmak için çalışır. Ege kıyılarına ve Trakya’ya Rum nüfus iskan edilmeye başlanır. Rum nüfusunu çok gösteren raporlar düzenlenir.
Fener Rum Patrikhanesi, Rumlara silah temini ve çete oluşturma faaliyetine devam ederken, İstanbul’da, Rum çocukları ile Türk çocuklarını taciz ettirir, sokaklarda onlara taş attırır, hakaret ettirir (10).
İzmir’in işgal edilmesinden sonra Patrikhane temsilcileri İtilaf Devletleri Yüksek Komiserlerine birer mektup sunarak, İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesine izin verilmesinden dolayı sevinçlerini belirtirler ve teşekkür ederler.Bu mektuplarla ilgili olarak Rum gazetelerin verdiği habere göre, Patrikhane, mektuplarda, Türkiye Rumlarının her zaman ve “Türklerin bütün işkencelerine rağmen” Yunanistan’a bağlı kaldıklarını ve İngiltere, Fransa ve Amerika’yı desteklediklerini ifade ederler (11). Ki muhtemelen bu mektupları da Doreteos ve adamları göndermişlerdir.
İzmir Rum Metropoliti Hrisostomos, altın sırmalı bir elbiseyle ve arkasında bir grup papazla Albay Zafiru’ya gelip, “Hoş geldiniz” derler ve diz çökerek Yunan bayrağını hürmetle öpüp tuz dökerler. Heyecanlı bir şekilde konuşma yapan Hrisostomos, konuşmasında; “Yunan milletinin 3000 yıllık bir ayrılıktan sonra ve buradaki ırkdaşlarını Türklerin zulmünden ve esirlikten kurtardıklarından dolayı Tanrı’ya minnet ve şükran duygularını” sunar. Hrisostomos, sevinç gözyaşları içinde gelenleri takdis eder (12).
İzmir’in işgali, sadece Rumlar tarafından sevinçle karşılanmaz; bu işgal aynı zamanda diğer bir çok cemaat liderlerinin de gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasına sebep olur. Meselâ, İzmir’in işgali münasebetiyle, İzmir Ermeni cemaati tarafından Venizelos’a bir kutlama telgrafı çekilir. Venizelos ta verdiği cevapta: “Eminim ki, İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali, Ermeni cemaatine bir hürriyet ve eşitlik devresi açacaktır” der. Öte yandan işgalden sonra, Musevi liderlerinden Durdoğlu Efendi, 10 Haziran 1919’da İzmir Punto’da lunaparkta İzmir’deki yüksek rütbeli Yunan subayları şerefine mükellef bir ziyafet verir ve “işgalin mesut bir olay olduğunu” söyler (13).
Daha önce Rum çeteleri tarafından Türklere karşı yapılan hareketler, İzmir’in işgalinden sonra, işgalle gelen Yunan askerleri ile birlikte büyük bir zulme,işkenceye ve katliama dönüşür. Fakat, Avrupa tarihçileri, Türklere yapılan diğer katliam ve zulümlerde olduğu gibi, bunu da görmemezlikten gelirler.
Patrikhane, Türk düşmanlığı ve Türkiye’yi ele geçirme faaliyetlerini giderek artırır. Hatta Temmuz 1919’da, Patrikhane kapısına çift kartallı Bizans ve Yunan bayrakları çekilir(14).
Patrikhane’de her ne kadar, Statükocu grup ile Venizelosçular arasında özellikle Patrik seçimlerine Yunanlıların da katılıp katılmaması tartışmalarında ortaya çıkar. Sonunda Patrik Vekili Doreteos’un etkinliği ile Venizelosçular üstün gelir ve Patrikhane Nizamnamesinin değiştirilmesi amacıyla Patrik seçimlerini boykot kararı çıkar (15).
Patrikhane’nin, Venizelos’ın emirleri altında tam bir “fesat yuvası” olarak çalışan, Patrik Vekili seçilen ve Yunanistan emrinde çalışan Patrik Vekili Doreteos ile sağlanır. Öyle ki Megali İdea hayaliyle gözü dönmüş olan bu Doreteos, daha 9 Mart 1919 tarihinde; “Patrikhane ile Osmanlı hükümeti arasındaki münasebetleri kesen ve Rumları tebaa görevlerinden affeden” bir bildiri yayınlar (16).
Yine aynı Doreteos, Gregoryen Ermeni Patriği ile birlikte, 3 Temmuz 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ne şu ortak dilekçeyi verirler:
"Asayişsizlik Türkiye de bu son zamanlarda özel surette endişe ve telaşı mucip olmuştur. Millî Savunma bahanesi altında Hıristiyanlara saldırmaları için çetelerle milisler teşkilatlandırılmıştır... Bâbıâlî bu hareketi doğrudan doğruya desteklemektedir. Osmanlı hükümet adamları yeniden kitle halinde adam öldürmelerin önüne geçmek için, vatanseverlik duyguları hırpalanmış olan Türk milletinin heyecan halinin dikkate alınması lüzumunu, Müttefiklerin göz önünde tutmalarını teminen, ileri sürüyorlar. Asayişsizlikten esas itibariyle, Türk hükümeti sorumludur. Doğu Hıristiyanlarının koruyucusu ve mazlum milletlerin kurtarıcısı olan Müttefiklerin münasip görecekleri tedbirleri almaları için dileklerimizi ortaya koymamız hususuna müsaadelerini rica ediyoruz.” (17)
İşte işgalcilere, bu dilekçeyi veren Doreteos, bu sıralarda kurulan Mavri Miranın başı olduğu gibi, öte yandan aşağıda değineceğimiz üzere, Kasım ayında da Venizelos’un talimatlarıyla Patrik seçilir.
Mustafa Kemâl, 22.8.1919 tarihli “çok gizli” kaydını taşıyan genelgesinde Mavri Mira hakkında şu tarihî bilgileri verir:
Çok gizli tutulacaktır.
Erzurum, 22.8.1919
30 Kasım 1918’de Mondros Mütareke Antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra, 1 Aralık 1918 gününden itibaren galip emperyalist devletler tarafından Osmanlı toprakları işgal edilmeye başlanır. Bu işgallerin yanı sıra, bir yandan da gerek azınlıklar ve gerekse yerli işbirlikçiler tarafından işgalci emperyalist devletlerden himaye veya bağımsızlık talep eden dernekler kurmaya başlanır.
İngilizlerin himayesini sağlamak için Müslüman Osmanlı vatandaşları tarafından İngiliz Muhipleri Cemiyeti, ABD’nim himayesini sağlamak için Wilson Prensipleri Cemiyeti kurulup, arzulanan devletlerden himaye istenilir. Kezâ, kendini Türk kabul etmeyen veya Millî Mücadeleye karşı olan teslimiyetçi bazı kişiler tarafından etnik nitelikli ayrılıkçı dernekler kurulur ve emperyalistlere başvuru yapılarak kendilerine himaye veya bağımsızlık talep edilir..
Bütün bu ihanet ortamı içinde, Rumlar da emperyalistlerden aldıkları taviz ve talimatlar ile yoğun ve süratli bir şekilde İstanbul’da ve Anadolu’da daha önceden devam eden teşkilatlanmalarını geliştirmeye çalışıp, yeni dernekler ve komiteler kurarlar. Türklüğü kabul etmeyenler o hale gelirler ki, Ermeni Rum’la, Kürt Ermeni’yle, Yahudi Rum’la vs ittifaklar oluşturup, adeta avdan bir parça kapma yarışı gibi herkes ülkenin bir bölgesini ele geçirmeye veya bir yerlere bağlanmaya çalışır.
Mondros mütarekesinden sonra ortaya çıkan bu pay kapma yarışında, Fener Patrikhanesi ve Rumlar da geri kalmayarak, hatta en aşırı ve fanatik bir şekilde, bu ortamı Megali İdea için tarihî bir fırsat olarak görürler ve süratle bir takım faaliyetlere başlarlar. Bu amaçla Osmanlı Rumları, hemen “Millî Komite” adında bir teşkilat
kurarak, düzenli mücadeleye girişirler. Komitenin adındaki millî kelimesi, Rum emellerini ifade eder. Bir Bu komite ile Fener Patrikhanesi arasında ilişkileri düzenlemek amacıyla Patrikhane içinde “Patrikhane Merkez-i Millî Komitesi” kurulur (1).
Millî Komite, daha kurulur kurulmaz, komite yetkilileri 2 Aralık 1918 tarihinde Amiral Colthorpe ile görüşerek çalışmalarına destek isterler. Bir süre sonra, Rum Edebiyat Cemiyeti, Clemenso ve Poincaré’yi cemiyete üye kaydeder; 28 Aralık 1918 tarihinde yaptığı toplantıda da Wilson, L.George, Balfor ve Venizelos’u fahrî üyeliğe seçer (2).
Millî Komite, bu arada Patrikhane’den, daha etkin olmasını ister ve o bunun üzerine Patrikhane, Osmanlı hükümeti ile bağlarını kopartarak adeta Yunanistan’a bağlıymış gibi çalışır (3).
Bu süreçte meydana çıkan başlıca Rum kuruluşları şunlar olur: Rum Matbuat Cemiyeti, Rum İzcilik Teşkilatı, Rum Muhacirin Cemiyeti, Rum Tüccar Cemiyeti, Rum Küçük Asya Cemiyeti, Rum Edebiyat Cemiyeti ve Rum Pontus Cemiyeti (4). Ayrıca, İstanbul’un Yunanistan’a ilhakı ve eğer ilhak gerçekleşmezse Rumlara özerklik verilmesi hususunda çalışmak üzere “Yeni Hayat” adında bir Rum Kulübü kurulur (5).
Ayrıca bu derneklerin adeta bir merkezi gibi olan, Patrikhane’ye bağlı faaliyet yürüten Mavri Mira Cemiyeti ve onunla ilişki halinde olan Pontus Cemiyeti ve daha bir çok teşkilat kurulur.
Mavri Mira, “Kara Baht” veya “Kara Kader” demektir. Bu cemiyet, esas olarak Fener Rum Patrikhanesi ve din adamları ile Yunan hükümetinin destek ve yardımları ile kurulur. Cemiyet, on iki Rum cemiyetinin kendi aralarında birleşerek yeni bir cemiyet kurmaları suretiyle ortaya çıkar. Cemiyetin başkanı önce Patrik vekili,sonra seçim oyunları ile Patrik olan Doreteos’dur. Mavri Mira Cemiyetinin amacı, Megali İdea emelini gerçekleştirmek maksadıyla İnebolu’dan Muğla’ya kadar çekilen bir çizginin batısında kalan İstanbul, Trakya ve Batı Anadolu’nun Yunanistan’a ilhakı için gerekli zemini hazırlamaktır (6). Aşağıda değineceğimiz üzere, Rum çetelerini oluşturma ve bunlara silah temini ile bu çetelerin insanlık dışı faaliyetlerini, Mavri Mira Cemiyeti yürütür.
Cemiyet, diğer yandan da Kuzey Anadolu’da bir Rum Devleti kurmak için uğraşan Pontus Cemiyeti ile irtibat halinde bulunur. Kezâ, Yunan Kızılhaç’ı ile Yunan Göçmenler Komisyonu da, Mavri Mira Cemiyetinin emir ve talimatları ile çalışır.
Patrikhane ve Rumlar, aynı zamanda Ermenilerle de yoğun ilişkilere girerler ve Birinci Dünya Savaşı’nın başında ortaya çıkan Ermeni-Rum beraberliği, Ermeni Patriği Zaven Efendi’nin çabalarıyla doğrudan Osmanlı devletine ve Türklüğe karşı, bir dayanışmaya dönüşür. Bu amaçla Mütarekeden hemen sonra 6 Aralık 1918’de RumErmeni Birliği Komitesi kurulur. 4 Ocak 1919 tarihinde Büyükada’da (muhtemelen Ruhban Okulunda), Türk’e karşı birleşmek ve daha etkin bir mücadele yapmak amacıyla bir toplantı yapılır. 8 Şubat 1919’da Fatih’e özenerek ve ona nispet yaparcasına beyaz at üzerinde İstanbul’a giren Fransız General Franchet d’Esperey’i Rumlar ve Ermeniler taşkınlığa varan bir coşkuyla karşılarlar. d’Esperey, iki hafta sonra, Büyükada’yı (Ruhban Okulunu) ziyaret eder. İki Patrik genellikle birlikte harekette bulunurlar. Meselâ 1919 Ağustosunun son günlerinde Ermeni ve Rum Patrikleri İstanbul’a gelen General Harbord’u birlikte ziyaret ederler (7).
Ermeni Patriği Zaven Efendi de Rum Patriği gibi, Türk düşmanlığının başını çekenlerdendir. Öyle ki, Zaven Efendi, ikide bir Ermeni katliamı suçluları olarak listeler düzenleyerek, Damat Ferit Paşa’nın eline verdirir, Damat Ferit Paşa da listeleri hiç araştırma yapmaksızın, yine bir azılı Türk düşmanı olan Nemrut Mustafa Paşa’nın Divanıharbine havale eder. Boğazlıyan Kaymakamı şikayet eden de Zaven Efendidir (8).
Bütün bu gelişmeler içinde, Mavri Mira Cemiyeti, Etniki Eterya’nın devamı niteliğinde bir kuruluş olarak faaliyet gösterir. Rumları silahlandırarak çeteler oluşturur ve tedhiş olayları düzenler. Kurulan Rum çeteleri Türk köyleri ve kasabalarında katliamlar yapar. Çete faaliyetleri Ege, Marmara Denizi Kıyıları ve Trakya çevresine kadar yayılır (9). Şehirlerde ve köylerde, katliam ve hırsızlık yaparak, halkı taciz ederler.
Mondros Mütareke Antlaşması’ndan sonra, sadece Rumlar değil, İngilizlerin tahrik ve teşviki ile Yunanistan sürekli olarak Anadolu’yu işgal etmek ve ele geçirmek hayâli ile yaşar. Türkiye’deki Rumlar da hep bu hayali kurarlar. Venizelos Batı Anadolu’ya, Trakya’ya ve Kıbrıs, Rodos ve Ege adalarına tamamen hakim olmak için çalışır. Ege kıyılarına ve Trakya’ya Rum nüfus iskan edilmeye başlanır. Rum nüfusunu çok gösteren raporlar düzenlenir.
Fener Rum Patrikhanesi, Rumlara silah temini ve çete oluşturma faaliyetine devam ederken, İstanbul’da, Rum çocukları ile Türk çocuklarını taciz ettirir, sokaklarda onlara taş attırır, hakaret ettirir (10).
İzmir’in işgal edilmesinden sonra Patrikhane temsilcileri İtilaf Devletleri Yüksek Komiserlerine birer mektup sunarak, İzmir’in Yunan ordusu tarafından işgal edilmesine izin verilmesinden dolayı sevinçlerini belirtirler ve teşekkür ederler.Bu mektuplarla ilgili olarak Rum gazetelerin verdiği habere göre, Patrikhane, mektuplarda, Türkiye Rumlarının her zaman ve “Türklerin bütün işkencelerine rağmen” Yunanistan’a bağlı kaldıklarını ve İngiltere, Fransa ve Amerika’yı desteklediklerini ifade ederler (11). Ki muhtemelen bu mektupları da Doreteos ve adamları göndermişlerdir.
İzmir Rum Metropoliti Hrisostomos, altın sırmalı bir elbiseyle ve arkasında bir grup papazla Albay Zafiru’ya gelip, “Hoş geldiniz” derler ve diz çökerek Yunan bayrağını hürmetle öpüp tuz dökerler. Heyecanlı bir şekilde konuşma yapan Hrisostomos, konuşmasında; “Yunan milletinin 3000 yıllık bir ayrılıktan sonra ve buradaki ırkdaşlarını Türklerin zulmünden ve esirlikten kurtardıklarından dolayı Tanrı’ya minnet ve şükran duygularını” sunar. Hrisostomos, sevinç gözyaşları içinde gelenleri takdis eder (12).
İzmir’in işgali, sadece Rumlar tarafından sevinçle karşılanmaz; bu işgal aynı zamanda diğer bir çok cemaat liderlerinin de gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasına sebep olur. Meselâ, İzmir’in işgali münasebetiyle, İzmir Ermeni cemaati tarafından Venizelos’a bir kutlama telgrafı çekilir. Venizelos ta verdiği cevapta: “Eminim ki, İzmir’in Yunan askeri tarafından işgali, Ermeni cemaatine bir hürriyet ve eşitlik devresi açacaktır” der. Öte yandan işgalden sonra, Musevi liderlerinden Durdoğlu Efendi, 10 Haziran 1919’da İzmir Punto’da lunaparkta İzmir’deki yüksek rütbeli Yunan subayları şerefine mükellef bir ziyafet verir ve “işgalin mesut bir olay olduğunu” söyler (13).
Daha önce Rum çeteleri tarafından Türklere karşı yapılan hareketler, İzmir’in işgalinden sonra, işgalle gelen Yunan askerleri ile birlikte büyük bir zulme,işkenceye ve katliama dönüşür. Fakat, Avrupa tarihçileri, Türklere yapılan diğer katliam ve zulümlerde olduğu gibi, bunu da görmemezlikten gelirler.
Patrikhane, Türk düşmanlığı ve Türkiye’yi ele geçirme faaliyetlerini giderek artırır. Hatta Temmuz 1919’da, Patrikhane kapısına çift kartallı Bizans ve Yunan bayrakları çekilir(14).
Patrikhane’de her ne kadar, Statükocu grup ile Venizelosçular arasında özellikle Patrik seçimlerine Yunanlıların da katılıp katılmaması tartışmalarında ortaya çıkar. Sonunda Patrik Vekili Doreteos’un etkinliği ile Venizelosçular üstün gelir ve Patrikhane Nizamnamesinin değiştirilmesi amacıyla Patrik seçimlerini boykot kararı çıkar (15).
Patrikhane’nin, Venizelos’ın emirleri altında tam bir “fesat yuvası” olarak çalışan, Patrik Vekili seçilen ve Yunanistan emrinde çalışan Patrik Vekili Doreteos ile sağlanır. Öyle ki Megali İdea hayaliyle gözü dönmüş olan bu Doreteos, daha 9 Mart 1919 tarihinde; “Patrikhane ile Osmanlı hükümeti arasındaki münasebetleri kesen ve Rumları tebaa görevlerinden affeden” bir bildiri yayınlar (16).
Yine aynı Doreteos, Gregoryen Ermeni Patriği ile birlikte, 3 Temmuz 1919’da İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ne şu ortak dilekçeyi verirler:
"Asayişsizlik Türkiye de bu son zamanlarda özel surette endişe ve telaşı mucip olmuştur. Millî Savunma bahanesi altında Hıristiyanlara saldırmaları için çetelerle milisler teşkilatlandırılmıştır... Bâbıâlî bu hareketi doğrudan doğruya desteklemektedir. Osmanlı hükümet adamları yeniden kitle halinde adam öldürmelerin önüne geçmek için, vatanseverlik duyguları hırpalanmış olan Türk milletinin heyecan halinin dikkate alınması lüzumunu, Müttefiklerin göz önünde tutmalarını teminen, ileri sürüyorlar. Asayişsizlikten esas itibariyle, Türk hükümeti sorumludur. Doğu Hıristiyanlarının koruyucusu ve mazlum milletlerin kurtarıcısı olan Müttefiklerin münasip görecekleri tedbirleri almaları için dileklerimizi ortaya koymamız hususuna müsaadelerini rica ediyoruz.” (17)
İşte işgalcilere, bu dilekçeyi veren Doreteos, bu sıralarda kurulan Mavri Miranın başı olduğu gibi, öte yandan aşağıda değineceğimiz üzere, Kasım ayında da Venizelos’un talimatlarıyla Patrik seçilir.
Mustafa Kemâl, 22.8.1919 tarihli “çok gizli” kaydını taşıyan genelgesinde Mavri Mira hakkında şu tarihî bilgileri verir:
Çok gizli tutulacaktır.
Erzurum, 22.8.1919