PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Şükrü Erbaş


GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:06 PM
?

yüzünü uzak tut biraz
dünya geçiyor olanca görkemiyle
göremiyorum

yüzünü yakın tut biraz
dünya geçiyor olanca görkemiyle
tad alamıyorum

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:06 PM
Ağaran Bir Suyum

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar gittikçe daha güzel

Güneş daha hızlı adımlıyor gökyüzünü
Sular daha soğuk rüzgâr daha serin

Eskiden her konuda konuşurdum istekle
Bir geniş gülümsemeyle dinliyorum şimdi

Büyük yapılar ışıklı çarşılar bitti
Ara sokaklara salaş kahvelere gidiyorum

Kurtulmak için çırpındığım çocukluğu
Yeniden öğreniyorum çocuklardan şaşarak

Bütün sesler çın çın bir yalnızlık oluyor
İçimden geçenleri söyledim sanıyorum

Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu

Kısa söz basit eşya kedi sevgisi
Aktıkça ağaran bir suyum zamanın ırmağında

Nerden mi anlıyorum yaşlandığımı
Kadınlar daha güzel kadınlar daha uzak

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:06 PM
Akılla Yürek Gibi

ben olmasaydım -dedi-
gülüşümün güzelliğini yaşayamazdın
biliyorum verdiğim mutluluğun değerini
ne anlama geldiğini senin için
günlerinin güze dönen hayal çizgisinden
iki güneş ırmağı gibi akan gözlerimin...

elbette biliyorum senin değerini de ben
içime bir ince sağnak gibi yağan
öpüşten yumuşak yakınlığı ile
insana ömürler veren sözlerinin
yıkayıp yüreğimin acemi erlerini
bulutsuz bir gök gibi dingin ve derin
daha da güzelleştiriyorum gülüşümü.

akılla yürek gibi oluyoruz böylece
birbirini bütünleyen, degeleyen dünyayı
iki ayrı tende bir can, birbi

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:06 PM
Anlıyor musun…

Zaman buldukça uğra

Tek neşem bu benim

Beklemek ve bulmakla yaşadığım

Dili tutulmuş bu şaşkın sevinç.



Eşyalar geri çekiliyor sen gelince

Bir ayrıntı gibi içinde kaybolduğum

Sığ ilişkileri günlerin

Geri çekiliyor, dudaklarıma kadar

Yükselen sıkıntı suları

Tutunup kirpiklerinin ışığına

Mavi bir kıyıya çıkıyorum

Kurtuluyorum boğulmaktan.

Aldığım soluğu duyuyorum, varlığımı

Dünyanın benim için de var olduğunu.

Gülümseyen ve bağışlayan

Bir genişliğe dönüyor içimdeki keder

Dumanı kalkmış karlı bir dağ gibi

Açılıp aydınlanıyorum güneşinle

İnanıyorum yeniden sevgiye ve güzelliğe.

Aralarından ilgisiz geçtiğim insanlar

-Telaşlı, dalgın, uzak-

Daha bir dost görünüyor, daha bir sıcak

İçlerinden biri olduğumu duyuyorum

İyi gözle bakabiliyorum herşeye



Gelişin hayata bağlıyor beni

Anlıyor musun

Zaman yarat ve uğra..

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:06 PM
Avlu Genişliği

Avlu Genişliği

Sizin evleriniz var, büyük.
Sıkıntı diye soyunduğunuz dünya, eşiklerde.
Çocuğunuz odalarda bir gün kapalı kalmadı.
Habersiz girmedi kapınızdan kimse.
o masal hâlâ uyumanız için.
Gittiğiniz hiçbir toplantı suç sayılmadı.
Başkası için itiraz etmediniz kimseye.

Üniforma son sözünüz, içinizden giydiğiniz.
Emekten, yalnız kendinizi anladınız.
Susup kaldığınız olmadı hiç.
Arkanızı döndüğünüz, yoktu.
Bir coğrafya bilgisiydi ülkeniz, sıkıcı mı sıkıcı.
Birinci erdeminiz görmemekse, ikincisi unutmaktı.
Ara sokaklara gitmediniz hiç.
Anneniz ne karakol, ne hapishane bilir.
Bir kadını topuklarından öpmediniz bir kez.

Akşam kötü bir duygu, bir türlü çözemediğiniz.
Kimsenin yalnızlığı düşmedi eşiğinize.
En büyük dil sizin konuştuğunuzdu.
Babanızı bir gün üzmediniz.
Gülmüyordunuz, küçümseme düğün ediyordu.
Turnalar uçmadı sesinizde bir kanat.
Utanan biz olduk uzaklığınızdan.

Bir kara leke halk, her adımda üstünüze sıçrayan.
Gençlik, büyüyen tehlike siz yaşlandıkça.
Sayılar ve sayılardı en büyük okumanız.
Sevinciniz öyle tenha ki üç kişi olamıyor.
Bir namludan içeriye bakmadınız hiç.
Hep bir şenlikti çarşılardan dönüşünüz.

Vurulmuş kimse yok aile fotoğrafınızda.
Biz çoktuk ama çıkan sizin sesinizdi.
Ve biz sizden bir avlu genişliği bekledik...

Size kim, neyi, nasıl
Aynı dilde mi kederlendik sahi
Aynı yüzyıl mıydı şu yaşadığımız...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:07 PM
Aykırı Yaşamak

Geriye dönerek yanıltıyoruz birbirimizi
Bir destek aranır bir güç alırcasına
Dönerek ikide bir anıların ülkesine..
Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı
Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza
Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu
-O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer
Ortak yaşadığımız sızım sızım-
Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden

Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında
Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor
Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz
-Böyle belirlenmiş sınırlar içinde
Bir iç denetimle, bir dış denetimle
Konuşmakta eski tadını yitirdi-
Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine
Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan
Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara
-Ah, o insane yüreğinin değişmeyen tutkusu-
Bir güncel sesle sonar, çirkin ve çiğ
Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin
Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine
Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek
Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:
“Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir
Hiç yoktan var olmak” adına
Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.
Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan
Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbimizde
Anılar inançlar incelikler düşler..

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:07 PM
Aynı Yürek Lekesi

Babam gelirdi ve akşam olurdu.
Bahçedeki akasya ağacı günboyu biriktirdiği kuşları
birer hayal topu olarak uzatırdı yatağımıza.

Siyah-beyaz bir fotoğraf gibi gelirdi babam.
Kamyonlar hep *******i, hep uzaklara giderdi.
Ben o zamanlar bütün babaları susar sanırdım.
Yalnızca gaz lambasıyla konuşan bir diş gıcırtısıydı babam.
Kapılar titreyerek açılır, titreyerek kapanırdı.
Tanrıyı ve uzun konuşanları sevmezdi hiç.

Babamdan yapılmış bir korkuydu dünya.
Ben o zamanlar yalnızlığı gece sanırdım.
Ne kadar susarsa o kadar terlerdi.
Boncuk bocuk döktüğü ter, hep uzağından geçen kadınların
içinde göveren gözleri miydi?

Babam en çok kışa yakışırdı.
Bütün oyunlarımız başkalarının evlerine bir güzellemeydi.
Annem babamın günahları için bir namaz yumağı hâlâ.

Ey penceresi dışarıya açık, içeriye kapalı evler...
Babam neden yalnızca içince güzeldi.
Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
süt kokularına yayılıp duruyor.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:07 PM
Beni Dönecek Bütün Tekerlekler

Ağaçlar dursun, ben gideceğim
Ne kadar savrulursa savrulsun
Gölgesi hep dibine düşen
Rüzgarsız saçlar, akşam sokakları
Kimselerin bir yerlere gitmediği
Oyuğuna sızdığı sadece
Koltuklar dursun, ışıksız uykular
Balkon demirlerinin büyüttüğü uzaklık
Şimdi hepsi birer zaman ölüsü
Duvarlara yük fotoğraflar
Yoksul pencerelerde gönül zenginlikleri
Çiçekler dursun, yapıştırma resimler gibi
İnsanı içinden yıkan
Öncesiz incelikler, sonrasız gülüşler
Ben gideceğim,
Kalbime dek soyunarak giyindiğim her şeyi...

Ah ey aynasından ırmaklar akmayanlar
Beni dönecek bütün tekerlekler
Ömrümü yollara yayarak seveceğim

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:07 PM
Bir Bilen

Umduğun inceliğe inmiyorsa söz,
Çekil suskunluğun tüneklerine;
Ucuz etme anlamı...
Böyle zamanlarda insan
Çokluk yalnız kalmalı...
Sevgisiz seslerle çevren çiğ,
Uysan uzaklaşırsın kendi özünden,
Dirensen günün karanlık...
Bu yüzdendir *******in güzelliği,
******* aydınlık
Al getir kendi derinliklerine,
Ufuksuz sularda duran gemini...
Getir ki sabaha çok var...
Hem bakarsın *******in koynundan
Bir bilen çıkar...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:07 PM
Bir Özlemin İzdüşümü

Eğri çizgiler dalgın

İki kaşım üzerinde

İki kaşım üzerinde bir ağrı

Gözlerim yanıyor günlerdir

Gözlerimde bir yangın.



Bir yanım gündelik şeyler

Evdir ekmektir

Yaşadığım kaskatı;

Bir yanım olmadık türküler söyler

Yoldur özlemdir

Benim en güzel düşlerim

İçimde kaldı.



Biryerlerim eksiliyor günlerdir

Biryerlerim eriyor

Günlerdir başımda bir esrik bulut

Ben süt mavilerde umarken günü

Aykırı sularda akşam oluyor.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Biz Neden Başkalarını Sevemiyoruz

Gümüşün ustalarını bitirdik
Ahşap konakların oymalı dolapların
Üzümün camın kesme taşın ustalarını...
Akik kehribar yakut ve lal
İşleyip incecik dünyayı parmaklarıyla
Hantal düzlüğümüze köpük köpük
Pencereler açan ustalarını
Işığın, sevginin ve iyiliğin
Bitirdik bir bir hünerleriyle boğarak...

Uçurumların türküsünde şimdi sıra
Dorukların karında, çimenlerin sütünde...
Fırat ı yasaklayıp Dicle yi susturarak
Tütün peynir yün ve pirinci
Gömerek ağır toplarla toprağa;
Kıl cecim savatlı düş rüzgârlı poşu
Bin yıldır kendi yurdunda konuk
Bin yıldır göçer iki zulüm arasında
Akıl almaz bir yaşama ustası
Koca bir halkta şimdi sıra...

Narcissusun aynasında yalnız kendi suretimiz
Biz neden başkalarını sevemiyoruz.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Çocukları Öldürdüler

Bu yüzden yumuşaklık nedir bilmezler
Bir gülün tenine değmedi hiç elleri
Çiçeksiz büyüttüler çocukları

Oyunlarda durmadan yenmeyi öğrettiler
Bir büyük oyunda sonra yenildi çokları
Sevgisiz büyüttüler çocukları

Dal sürmedi hiçbiri kaldılar yoz kıraçta
Çiğ yalan bencillik biraz da kindi suları
Gölgesiz büyüttüler çocukları

Konmadı hiçbirinin sesine yumusacık
Bir yüreğin dalından uçan sevi kuşları
Türküsüz büyüttüler çocukları

El vermek nedir dosta dostluk nedir ki
Hep bir oyuna gelmekti korkuları
Güvensiz büyüttüler çocukları.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Çok Değil Ki

Yüreğimde büyüttüğüm gül güneşe çıkamaz
Yüreğim o gülü büyütmezse ışıyamaz.

Günüm seninle başlasın istemiştim
Çok değil ki...
Bir içten gülüşünle ışısın gecem
Uzun suskunlukların dilsiziydim
Sesin aksın istemiştim dupduru
Dağ suları gibi serin
Yüreğimin ölü topraklarına.
Kirpiklerin gölgelesin yüzümü
Gözlerin ömrümün göğü olsun
Demiştim, çok değil ki...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Döktü Rengini Sessizce

Eflatun esintiler içinde titredi incecik
Aynı içten kokuyla iki ayrı erguvan
Birisi bir küçük evin içedönük bahçesinde
Süsledi sevgisini iki pembe avucun
Öbürü bir mezar başında öksüz
döktü rengini sessizce...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Edip e Yanıtı Bilinen Sorular

Yıldızların ülkesi var mıdır Edip
Dicle aktığı toprakları seçer mi?

Kasrik boğazından esen kanlı zemheri
Yalnız Kasrik te mi üşütür insanı?

Herkes türküsünü elbet kendi sesiyle söyler
İnsanın dili boynuna kement olur mu?

Öldürmeğe ekinlerden başlayan adamlar
Eşiklere nasıl bir zulümle gelirler?

Kimsenin kalmadığı darmadağın köylerde
Önce Vatan yazısı bir hüzün değil midir?

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:08 PM
Eksilmesin İmgen

Bana verdiğin mutluluğu
Paylaşacak kimsem yok
Sevincimi içime
Ve yalnız taşıyorum

(Biliyorsun ya

Susarak yaşamak zorundayım seni)
Bu yüzden *******e ve sözcüklere
Bölüyorum ağırlığını
Yüzünü gözbebeklerime çiziyorum
Kırık kalemleriyle kirpiklerimin
Baktığım her yerde seni göreyim
Ve eksilmesin diye imgen

Uykularımda bile

Ömrümün evinden
Sır vermez derininden kalbimin.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:09 PM
******* Aydınlık

Umduğun inceliğe inmiyorsa söz
Çekil suskunluğun tüneklerine
Ucuz etme anlamı
Böyle zamanlarda insan
Çokluk yalnız kalmalı

Sevgisiz seslerde çevren çiğ
Uysan uzaklaşırsın kendi özünden
Dirensen günün karanlık
Bu yüzdendir gecenin güzelliği
******* aydınlık.

Al getir kendi derinliklerine
Ufuksuz sularda duran gemini
Getir ki sabaha çok var.
Hem bakarsın gecenin koynundan
Bir binen çıkar.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:09 PM
Genelev Mektupları

I.
Tenime yabancılaştım, etime
Göğsüme kollarıma kalçalarıma
Bacaklarıma yabancılaştım.

Saçlarım o eski güzelliğini
Çoktan yitirdi
Şimdi yalnız bilmem neden
Zaman zaman yüzüme vuran
Bir utancı perdeliyor sadece.
Oysa önceleri oysa eskiden
Salınca tarkları tel tel
Düşle ülkesinden sevgiler ülkesinden
Yağmur serinliğinde, incecik
Yumuşacık bir el
Bulutlardan yüreğime kayardı.
Gözlerim kaçamak bakışlarda
Kirpiklerim kırık
Boynum bir çocuğun pembe ağzında
Ürperdikçe uzardı.
Dudaklarım dersen, dudaklarım
Öptüğüm aynalarda kaldı.

Tenime yabancılaştım, etime
Acıma sevincime insan yanıma
Kendime yabancılaştım.

II.
Giysiler alırım nedense
Nerelerde ne zaman giyeceksem
Bir eski alışkanlık işte
İlk gençlikten kalma.
Oysa bir dantel külot bir gecelik
Çok bile.
(Şimdilerde sütyeni de çıkardık)
Giysiler alırım giyilmez
Çıplaklığıma.

Arada bir çarşı pazar
Doktor dönüşleri daha çok
Eser de aklıma;
Çocuğuna çeşit çeşit
Kazaklar örecek
Evcimemn bir ev kadını gibi
Yün alırım şiş alırım tığ alırım
Nasıl sevinirim bir bilsen
Nasıl mutlanırım.

III.
Bu insan başları sıra sıra
Bu kalabalık
Camlardaki bu sürekli kalabalık
Bana bakkal dükkanlarını
Anımsatır hep.
Içerde boy boy konserve kutuları
Sabun kalıpları yağ paketleri
Sıralı bakkal dükkanlarını.
Kararsız bir müşteri
Etiketi görememiş
Korkarak alacağı malın ederinden
Girer içeri.

Kimi gün bir yaşlı yaşına güvenerek
Hoyrat davranışlarda rahat
Kimi gün bir çocuk ürkek mi ürkek
Ayva sarı terlerini silerek
Düşer üstüme.

IV.
Yüreğimde yüz gurbeti taşısam da
Kalçalarımda bir erkeği taşımasam.

Yıldım demenin de bir anlamı yok
Saçlarıma sinmiş bu çiğ kolonya
Tenimdeki bu vazelin kokularından.
Penceresiz perdesiz bu çift yataklı
Bu karanlık yatak odalarından
Yıldım demeninde bir anlamı yok.

Gün ışığı bir gün olsun
Geniş odalarda mavi
Çalmadı kapımı.
Ay süzülmüş yataklarda sıcacık
Yumuşacık öpüşlerle düşlere gebe
Uykulara varmadım hiç.
Bir gün olsun pembe uykularımdan
Mavi bir erkek
Uğrun uğrun öperek
Kaldırmadı beni.

Yıllar yılı bir acıyı
Sırtımda karnımda kalçalarımda
Büyüttüm durdum.
Harlı soluklarıyla düştüler üstüme
Harlı soluklarıyla dondu yüzüm.
Yıllar yılı binlerce
Binlerce erkeğin gizli gerilimini
En gizli yerlerimde erittim.

Iğneucu acıları gözbebeklerimde
Taşısam taşısam da
Yüzümde bir erkek yüzü taşımasam.

V.
Akşam…desem ve sussam
Yetmez mi?

Ya da yorgun bir gövdeyi
Cam kırıklarında uyutsam…

Akşamı anlatmaz mı?

VI.
Uykular benim zehirli sularımdır.

Geçip giden onca erkek
Onca erkek tüm yükünü
Üstüme yıkmış gibi
Gövdem tonlarca ağırlığında
Bir batık gemi;
Sularım dipsiz denizim kıyısız
Yatarım bir ten çölüdür yatağom
En yorgun *******im bile uykusuz

Uykular benim en rezil korkularımdır.

VII.
Bıçkın bıyıklarıyla külhan
Islak saçlarıyla gülendi O.
Gün ışır ışımaz usulca
Sıyrılıp dağınık uykularımdan
Yarı *******de karanlığıma
Yıldız yıldız dökülendi O.

(Bilmem ki ne buldu örseli tenimde
Belki açlığını giderdi bir zaman
Belki de sevgiyi öğrendi bilmeden)

Hayata yenildikçe gelendi O.
Düşümü gerçeğe gerçeğimi düşe
Acımı kuşkulu bir sevince
Çevirendi O.

Bir o gülüşü kaldı
Şimdi duvarlarımda
Görmeye ömrümü adak sunduğum
Bir o gülüşü…çın çın
Sesi yüreğimin kıyılarını döven
Üşüdükçe anısıyla ısındığım.

VIII.
Gülmek mi?
Gülerim, güldüğüm çok olmuştur.

Gülüşüm hoyrat taşlarda
Incecik kırılan cam,
Kendi kıyılarını döven su sesi
Bir ağacın ilkyaz eşiğinde
Leyli leylim yaprak dökmesi.
Bilene ağıt gibi oturur
Burda bir kadının gamsız gülmesi…

Gülerim, güldüğüm çok olmuştur.

IX.
Evlerde sabahlar nasıldı
Unuttum
Evlerde akşamlar nasıldı.

X.
Çocukluğum olmadı benim
Gençliğim olmadı.

Babam karanlık bir adamdı
Korkularla besledi bizi
Annem zayıf mı zayıf
Sevgisini göstermeye korkardı.
Bir küçücük kumru kuşu büyüttüm
Göğsümün gizlisinde
Yumuşaklık adına, sevgi adına.
Konduğu tüm dalları
Aykırı bir rüzgar aldı.

Baskılar safra gibi attı dışarı
Korkular safra gibi attı.
Evimden uzak evler üstüne
Gerçeğini şimdi bile bilmediğim
Ne olmadık düşler kurdum.
İnce içlenmelerle her akşam
Dalgın baktığım camlardan
Bir gizli mutluluk sızardı
Işık yerine…

XI.
Garipsi huylar edindim nicedir
Garipsi duygular edindim.
Artık iyice tükenen
Bir ölü umuttan mıdır
Gittikçe yoğunlaşan bu yaşlı
Bu yılgın yalnızlıktan mı?
Yoksa eşiklerden sızan
Şu rezil ölüm kokusundan mı?
Söndürüp her gece ışıklarımı
-Yalancı bir aydınlığı siler gibi-
İncecik bir mum yakıyorum.

Ömrüme benzetip sonra alevini
-Karanlığı ağır basan o titrek
O gölgesi korkular saçan ışığını-
Ömrüme benzetip inceden inceye
Eriyen mumu
Bakıyorum…Bakıyorum…

Bir ölüm düşlüyorum, başımda
Başımda o mavi erkeğim
Bir ölüm…geniş odalarda pembe
Devinirken mutluluk
Uykulara varır gibi usul usul
Usul usul susuyor yüreğim.
Sol yanımda kızım benim
Benim eski benim çocuk güzelliğim.
Sağ yanımda gülüşü bir ilkyaz yeli
-Öyle hafif, öyle serin-
Yiğit oğlum, yağız oğlum…

Kırıp camları bağırsam
Bağırsam diyorum avaz avaz:
Bir ölüm düşlüyorum ey insanlar
Bir ölüm…
Ölümüm evlere yas.

Eriyip bitiyor mum
Bitiyor birden bütün düşlerim
Acımasız gerçeğime çıplak
Çırılçıplak dönüyorum.

İnsan düşüncesinden
Hızlı araç yoktur diyen
Öğretmenim…öğretmenim…
Garipsi huylar edindim nicedir
Garipsi duygular edindim.

Sonsöz Yerine

XII.
Ürkek adımlarıyla uğrun usul
Gelip sıralı sırasız
Karanlık kıyılarımda duran çocuk…
Örseli duyarlığımdan kalın örtüleri
-Kaba örtüleri, kara örtüleri-
Kaldıran çocuk…kaldıran çocuk…
Herkesin gerçeği kendine biricik
Bir beni söyletip de böyle kısacık
Bu yağma yürek, bu talan sevgi
Bu ucuz ten pazarını
Yazdığını sanan çocuk.
Herkesin gerçeği kendine acı
Herkesin acısı kendine biricik

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:09 PM
Gözlerin Düşer Aklıma

Üşüyüp yorgun düştükçe yüreğim
Kendime görünmez sıkıntılar büyütürüm.
Ne senin o dilsiz uzaklığın
Ne benim bu rezil gerçeğim
Bir çift kanat kesilir gövdem
Çıkar gelirim; esmerliğine senin
Günışığı giyinmiş o sıcacık tenine.
Akşam yüzüme yüzüm sulara
Bir korku gölgesi gibi vurdukça
Düşerine sığınırım senin, aydınlık
Anılarına..
Gözlerin düşer aklıma, kirpiklerin
Saçların, avuçlarıma
Alırım, tel tel sarınır
Isınır avunurum...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:09 PM
Kan Ter İçinde

Ağzın ömrüm. Ağzın öptükçe derin
Konuşuyorsun, kanatlı bir karanfil dudakların.
Gözlerin iki dağ suyu güldükçe köpüklenen
İndiriyorsun kirpiğini upuzun bir güz.
Bir kapı önündeyim, girsem suç gitsem ayaz
Titriyor tüm geçmişim parmaklarının ucunda.
İstekle esrik biri, biri bir korkuyu emziriyor
İnip inip kalkıyor göğüslerin ufkumda.


Oturuyorum dizlerinin dibinde kan ter içinde
Bu alçak dünyada ne kadar yükseksen o kadar mutluyum
Çocuğum benim, çocuğum benim, çocuğum
Her zaman sözden gidilmez ki sevginin ülkesine
Gövdeden söze gelerek de büyür insan dingin bir hazla.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:10 PM
Kar Yağışı

Yalnızlığın sesinden bir resim yaptım
Karanlık kalabalıklardan süzdüm ışığını.
Akşamüstleriyle boyadım vazgeçen ağzını
Parmaklarını uzattım gece suları gibi ıssız
Salkımsöğütlerden bir beden çizdim usul
Hiçbir rüzgarın duruşunu bozamadığı
Bütün yağmurları topladım yapraklarına.
Sonra tüm yolcuların silindiği bir ufuk
Örttüm kakülleriyle alnının üşümesini.
Puhu kuşlarının avazını yerleştirdim dudaklarına
Uzanıp uzanıp öptüm sonra acıyla.
Gözlerini kapalı çizdim görmesinler diye kimseyi
Madem görmeyecekler bundan sonra beni.
Astım saçlarından odamın boşluğuna...

Uzun sustum, ey durmadan konuşanlar
Geçmedi üşümem
Ben bir aşkın kar yağışından geliyorum...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:10 PM
Kimliksiz Değişim - 4

Çift kanatlı cam kapıyı ardına kadar açtı
Bütün düğmelerini ilikleyerek odacı Hamdi.
Davudi sesiyle adımlarının kasıla kasıla
Teşrif ettiler başkan beyler bakırdan bir yüzle.
Bedeninin her teli bilinmez bir gizli emirle gergin
Selam vermenin sıkıntısı ve lütfu içinde
İterek gözleriyle günaydın diyen herkesi
Zoraki ve karmakarışık gülümsedi sekreterine.

Toparlandı birden masalar, memurlar, dosyalar
El çırptı dosyalardan gizli bir sevinçle
İmza cetvelleri, sigara talimatı, kıyafet genelgesi
Ne varsa iş dışında, değerlendirmeye esas olan
Saygı duruşları, iğreti gülüşler, ilikli düğmeler
Varlık buldular birer birer başkan beyle
Yazılı yazısız bütün yasak hükümler..

Bilmeden yönetmenin o büyük boşluğu mudur
Kuşkulu güvensiz tedirgin bir kadın gibi
Yitirmek korkusuyla elindekilerini
Eğildikçe yukarıya karşı yetersiz yerlerinden
Daha büyük bir hızla eziyor altındakileri..
Yükseliyor kendi cesedi üstünde başkan bey
Düştükçe odalara sesinin buzdan tınısı
Gittikçe artan bir merak konusu memurlar arasında
Karısını severken ki sözleri ve yüzü..

Başkan bey türküsünü düşürdü koltuğunun altına
Dalsız gölgesiz güneşsiz
Bir çalı dikeni üç yıldır ağzının boşluğunda..
Özünde olmayan bir önemi kazanmak için
Üç yıldır kapaklana kapaklana makam kapısında
Aşındı alnının ve dizlerinin derisi.
Kolay olmuyor bedeli hakkedilmemiş şeylerin
Bir oda için başkan bey koca bir gökyüzünü verdi...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:10 PM
Kimse Temizm Demesin

Sonra onlar çılgınlık bitip
Sürü dağılınca, yapayalnız *******inde
Durgun ve dilsiz, yastıklara çivili
Bir mızıka sesiyle uyanmazlar mı
Asaf ın ateşlere karşı çaldığı ?..

Bir otel odasında gencecik çocuklar
Çırpındıkça bir yudum soluk için
Üzerine benzin döküp oynayanlar
Onlar birgün öpmeye eğilince çocuklarını
Dudaklarında duman ve yanık et kokusu
Boğum boğum tıkamaz mı soluklarını ?..

Sevgisiz bir tanrının kinle büyüttüğü
Ölüme tapınan o siyah adamlar
Onlar birgün yağmurlardan sonra
Güneş salkım salkım dallarda yanarken
Rüzgardan utanıp sudan korkmazlar mı ?..

Ayrılık herkesin kapısını çalar birgün
Dağlar kararırken ya da günün eşiğinde
Onlar, saz kırıp şiir yakanlar
İçlerinde gezinen kederi bir türküyle
Bastırmak isterlerse derinden ve sessiz
Çalmazlar mı duvarlara kirli bedenlerini ?..

Kimse temizim demesin, kimse
Bütün bir ülke odun taşıdı Behçet in yangınına...
Onlar, secdesi küf kıblesi korku olanlar
Onlar birgün ölüm menevişlenince içlerinde
Tütmez mi kirpiklerinde dumanı lekesiz biri ?..

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:10 PM
Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun

Sen bende eleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun.
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut,gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocugun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
Yağmur her zaman gökkuşagını getirmiyor
Aralık kapılarda bekleyişin çırpıntısı
Bir kadın eksildikçe ömrüme eklenen
Uzun *******ini,solgun gövdesini öpüyorsun.
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
Ne suların ibrişimi,ne gökyüzü ne rüzgar
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

Sakarya Caddesi nde sarhoşlar
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle birşeyler çiziyorlar.
Yalnızlık har koşulda bir sığınak bulur,diyorum
Uzanıp dudağimdaki titremeyi öpüyorsun.
Örseler acıyla düştüğü yeri
Susarak büyüyen adamların sevgisi.
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
Bir gülünç içtenliktir,gecikmiş ve ezik
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.

Sen bende,gözlerinin anne ışığıyla
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:11 PM
Koşaradım

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
Toprağı rüzgârı denizi göğü
O her zaman bir insanla anlamlı
Tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
Unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
Ve ucuz korkuların kör kuyularına
Daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.

Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan.
Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
Ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
Unuttunuz başkalarının acısını duymayı
Küçük çıkarların büyük kurnazları
Alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
Sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
Unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
Düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
Dışa vurmayı duygularınızı
Unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.

Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-Ki bu en büyük kötülüktür size-
Yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
Denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
Gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
Uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz
Sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
İnsanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
Anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
Ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
Bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
Koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
Koşaradım
Duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:11 PM
Kum ile Su

Ben, duvar diplerini giyineceğim
Kimseye kapısından yakın olmayacağım
Ağzımı kuyulara vereceğim
Beni kim beklemiyorsa ona gideceğim
Otların ıssız mevsimini seveceğim
Bir yağmur hükmü olacağım
Mutluluğu pişmanlığı bir bileceğim
Sitemlerinizden eksileceğim
Kum sahiplerine suları göstereceğim
Kimin uzağı varsa kalbi var diyeceğim
Kirpilerin sevgisini soracağım size
Kılavuzum yalnızlık olacak
Ömrümü hiçbir yakınlıkla örtmeyeceğim
Babamı bende yaşatmayacağım
Güven duygunuzdan tiksineceğim
Çocuklarımdan çekileceğim
Hayalden başka gerçeğim olmayacak
Sevginizle yatışmayacağım
Bir tek alın çizgisine eğileceğim
Zaman hep sizi çoğaltacak
Bir harf bile etmeyecek kalbimden geçenler
Beni sevmeyeceksiniz bileceğim
Işıkları tarif edeceksiniz durmadan
Düzgün cümlelerinize yenileceğim
Sevincin yoksulluğunu göstereceğim size
Ayrılığın özgürlüğünü öğreteceğim
Aralık kapılarda fotoğrafınızı alacağım...

Kirpiklerimden çırpıp kalabalığın zamanını
Ey buğusuz taşlar
Size geleceğim...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:11 PM
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?

Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünmezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde, kitap, müzik ve resim yoktur.
Birgün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında azarlarlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
Onbir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler !..

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sünküre sünküre
Yollara tükürürler...
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz ?

Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı *******de yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
Gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:11 PM
Rüzgarını Özlüyorum

Bırakıp gittiğin zaman beni
Dünya terkediyor beni
Bir garip duyguyla öyle
Yapayalnız kalıyorum
Kısa sürüyor verdiğin esenlik
Kuşkular ikircikler içinde
Başlıyor bekleyişin işkencesi
Hiçbir yere sığamıyorum
Hele bir de uzadı mıarayışın
Unutulmak korkusuyla tedirgin
Tükeniyor kalbimin direnci
Aykırı sularda bungun
Bir çürük tekne gibi
Rüzgarını özlüyorum.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:12 PM
Senin Korkularını Benim İnceliğimi

Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.

O küçük ölüm!

Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış,
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ”
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

Şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....

Ne mi yapacağım bundan sonra?

Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....

Ne yapacağımı sanıyorsun ki?

Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:12 PM
Sinema Kapılarında

XI.
Benim dünyayı sevmem için
Dünya beni sevmeli.
Tertemiz giysilerim olmalı
Ütülü, ince yakışan.
Bir kızı sevmeliyim dupduru
Yağmur mavisi, bulut buğusu
Gökyüzü gibi sakin
Gülmeli gözlerinin içi
En acılı günlerimde bile
Tutup yalnızlığımdan
Bana güvenmeli;
Kaşlarını yıkmadan sevmeli beni.


Benim dünyayı sevmem için
Dünya beni sevmeli.
Çocuk düşlerimi ezen evler değil
Sevgiler olmalı oda oda
Mutluluğu gülüşlerle köpüren.
Babam utanmamalı benden
Annem ezik durmamalı
Ufacık bir isteğimle buruk.
Bir işim olmalı, bir güvencem
El ellerinde hoyrat/
Ev içlerinde
Kanayıp gitmemeli çocuk ömrüm.

Benim dünyayı sevmem için
Dünya beni sevmeli
Dünya beni sevmeli.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:12 PM
Sitem

Ben ona sıkıntılı güz günlerinde
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Kırmak istememiştim duygu filizlerini
Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu
Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine
İncinmesin diye tek
Acıyı bile ters yüz eden
İncelikli bir gülümsemeyle yüzümde

Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
Sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
İnsanlar içinde üşüdükçe
Güvenle gelebileceği

Kuşların kanatları neden vardır?
Bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince?
Bulutlar gökyüzünün yükü müdür, süsü müdür?
Tutsağı mıdır rüzgarın, sevgilisi midir?
Konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince
Yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim

Ben ona sabah olamasam da
Dingin bir ikindi olayım istemişimdir
Herşeyin usul usul durulduğu saatlerde gelsin
Yüzünde uçuk bir gülümsemeyle
Yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına
Serip üzerine yapraklarımın ağırlıksız yorganını
Dinlendireyim istemiştim
Üşütmek istememiştim.

Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında
Gecikmiş... İnce... Güzel ve uzak...
Biraz da kendime istemiştim
Sevgi adına

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:12 PM
Sonrasını Biliriz

Siz geçip gidersiniz;
Açık yaralar gibi
Kalır kıyılarımızda
Ayak iziniz.

Biz bir darlığı
Tam düze çıkardık...
Derken kapılarda siz.

Bir uzak yakınlığı
Eğreti ve güvensiz,
Kuşanıp gelirsiniz.

Sunmak elde avuçta
Ne varsa,
Bari işe yarasa;
Sonrasını biz biliriz.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:12 PM
Suyum, Unum, Buğdayım

Ben bir iyiliğim, diyorum
yitiklik duygusundan doğan.
Çoğalmak istedikçe azalmaktan alırım
güzelliğimi.
Seçilmiş bir yalnızlığın içinden
seslenirim mahcup ve özgür;
sevdiği herkesi bir kedere
dönüştüren kalbimle.
-Karlı bir boşluğa inen gece
çocuk kalır odamın yanında.-
Kalabalığı kanıt gösteririm
kalabalığın kendine:
Hiçbir yakınlık hiçbir hayale
su taşımaz
buğday olmaz
un vermez...

Kendini sevmeni süsleme
diyor, kitaba bakan dostum;
bencil bir acısın sen.
Kimseye sezdirmeden gülümsüyorum
kalbimdeki kalabalığa.
Öyleyse neden odama düşüyor
Çekilen her perdenin yalnızlığı.
Ağzının pasını
topuklarından aldığım çocuk...
-Suyum, unum, buğdayım-
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:13 PM
Sığ Sularda

Siz hiç duyarsız insanlara
Şiirler sundunuz mu?

Bir kıraçta kuru dala
‘Belki’ sularını salıp,
Yeşerirde al yemişler
Verir diye umdunuz mu?

Ardı sırsız aynalara
Yalnızlığı silmek için,
Bakıp bakıp karşınızda
Karanlığı buldunuz mu?

Aykırı isteklerde
Seslerin, sessizliği
Silip süpürdüğü
Odalarda oldunuz mu?

Siz hiç sığ sularda
Boğuldunuz mu?

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:13 PM
Tanıdım Seni

Seni yalnızlığından tanıdım
Kirpikleri kırık çocuk
Çiğneyip durduğun dudaklarından.
Gözlerin küllenmiş yangın yeriydi
Bir eylül göğünün bulut kümeleri
Donuk bakışlarında;
Hüznün nasıl da benziyordu
Benim ilkgençliğime

Ellerinden tanıdım seni
Yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden.
Bir uzak boşloğa yağmur yağıyordu
-Anılardan anılara ince çizikler…-
Yüzün bir türkü sonrasının
Kederli dalgınlığında;
Güldün mü, ben mi yanıldım, bilemiyorum
Ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
Gücenik duruşundan tanıdım seni.

Seni kendimden tanıdım çocuk;
Yüreği sürekli çiğnenen bir yol
Gövdesi acılardan acılara köprü…
Biraz öfke, biraz umut, çokça onur
Olan kendimden.
Eğildim öptüm yıkık alnından
Uzaktın, kıyamadım sessizliğine
Biraz daha dedim içimden, biraz daha;
Gün olur, onuru güzel çocuk
Acı da yakışır insanın yüreğine.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:13 PM
Tutuşmak Üzere Yeniden

Sızıyor sessizce kendi derinine
Çıkışını bulamayan sular.
İnsan aynı türküyü aynı içtenlikle
Söyleyemiyor ki uzun zaman
Böyle karşılıksız yankısız
Değişiyor usul usul eski duygular.

Biliyor musun kalbim artık
Bir kuş gibi çırpınarak pencere önlerinde
Titrek kanatlarıyla umudun
Düşmüyor bekleyişin hayal camlarına
Gelmene yakın saatlerde.

Hayat dolduruyor hey boşluğu kendince
Bir başka başlangıçla
Tutuşmak üzere yeniden
Pembe üflemeleriyle bir ince soluğun

Soğuyor acılar bile..

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:13 PM
Ve Güz Geldi Ömür Hanım

Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür Hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış. Böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir?
Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür Hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür Hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki?
Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama değil mi yoksa?
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise, bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre Yitikleri nde önem kazanmaya...
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ben e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür Hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür Hanım, şiiridir beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...Yalnızım Ömür Hanım, ******* boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sularım toprağa sızıyor bak. Yüzümü ******* örtüyor. Binlerce taş saklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Kendilerinden olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki?
Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir, düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile, bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz.
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
Kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir, ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, ağız dil vermez geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan...dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...
Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.
Yağmur dindi Ömür Hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyunu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür Hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan garip bir gülümsemeyle yüzümde, incelik adına ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlarla çözdüm.
Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür Hanım?

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:14 PM
Üç Nokta

Büyük konuşanlar
Alınlarında eğri olmayanlar
Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler
Öyküsünde öteki olmayanlar
Kederle kirlenenler
Aynası buğusuzlar
Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık...

O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:14 PM
Yenilgi

Bir kadın iki çocukla
Çiviliyim odalara
Söylesem de söylemesem de bu böyle

Çıksam çıksam
Zincirim kadar özgürlüğüm
Yaşamak hep ötelerde

Dili kopmuş bir hayal çanı yüreğim
Sesini yalnız benim duyduğum
Vurur durur çığlık çığlık içimde

Dönüşü olmayan biricik şeymiş zaman
Yaşamak meğer ne büyük bir kazançmış
Kavradım acılar içinde kaybede kaybede

Şimdi hangi güzelliğe dönsem yüzümü
Tomurcuklara yakışmayan bir akşam güneşi
Parçalar kendini karşı tepelerde

Kimsem yok yüzünü sularıma düşüren
Buğulanmıyor bedenim kaç bin yıldır
Bir kadının ılık ince bedeniyle

Geçmişim batık geleceğim çoktan belli
Herkes gibiyim kanı içine akan
Yarasını diliyle yalayan bir hayvan evlerin ininde

Değişti tutkuların rengi ve nesnesi
Bir eşyalar imparatorluğunda yaşıyorum nicedir
Binlerce gerekçe içinde

Otuzbeşimdeyim, çabuk sinirleniyorum, tansiyonum var
Geçtiğim patikalarda kaldı büyük düşüncelerim
Bu yüzden hüzünle bakıyorum gençlere...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:14 PM
Yitik Seviler

Nice dostu yarım ilişkilerde
Bırakır da gideriz.
Yaşamak bir uzun yolculuk ki
Bitirmeden biteriz.

Bir zamanlar bir yerlerde
Nasıl da içtendi...
Bir yarım yüz şimdi sislerde silik
Dalar gideriz, kimdi.

Kalır belki tek-tük
İzleri canlı bir yüz.
Esen hoyrat rüzgarıdır yaşamın
Siler onu da çok sürmez.

Kıl-ince kurallarda nice yürek
Ezilir örselenir
Nerde başlar bir sevi nasıl biter,
Kim bilir? ...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:14 PM
Yitirdim Yüzümü

Bir yağmur mevsiminde yitirdim yüzümü
Dilimi incelikli bir sözün eşiğinde.
Yollar yapılar çarşılar boyu
Yükselen bile yalnızlığı geçerek geldim.
Düşen her damla kanıma düştü
Tenim kupkuru;
Söylenen her söz biraz daha
Biraz daha büyüttü suskunluğumu…

Yüzümü bir çamur mevsiminde yitirdim.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:14 PM
İkilem

Güzel kadınlara kederli şarkılar söyletmeyin
Birbirini çoğaltıyor üç acı
Kadın,güzellik ve şarkı...

Kederli şarkıları güzel kadınlara söyletin
Birbirini bütünlüyor üç acı
Kadın,güzellik ve şarkı...

Ey insan ömrünü dolduran biçimleyen duygu
Hüzün müdür her vakit mutluluğun bir yüzü?...

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:15 PM
Yozgat

Yozgat bir kar kentidir
Sürmeli bir türküdür
Serttir soğuktur küçüktür.
İki dağın dudağına kısılmış
İncecik bir sudur
İçinde zamandan başka herşeyin aktığı...
Güneşi bir nazlı konuktur yazlar içinde
Ömrü çiçeklerin rengi kadardır.
Ağaçları çatılardan yüksek
Avluları evlerinden geniş
Bir rüzgar kentidir Yozgat
Çam kokuları ve bıçkın delikanlıları ile
Yıllardır kesilmeden esen
Yoksullukla düşlerin içiçe büyüdüğü
Dar sokaklar eğri evler boyunca..
Kadını bir eski zaman resmidir
İşin ve konuşmanın tutkun aynasında
Erkeği odalar dolusu ağırlık...
Duruldukça kendini bulan sular gibi
Çocukları büyüdükçe büyüklere benzediği
Bir taşra kentidir Yozgat
Zor inanıp güç değişen...
Durur zamanın alnında donuk
Bir basma entarinin eteğinde
Soluk , eski desenler gibi ...
Günler içinde birgün
Dokundu parmakları hayatın
Ufkumun bunalan perdesine ...
Fırınları sinemaları minareleriyle
Hareket ülkesi bir kent simgesi olarak
Yozgat , girdi ömrüme ..

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:15 PM
Yüzü Yağmura Gömülü Düşüm

Duruşun bir ayrılık resmi çiziyor

Akşamın incelen sularına

Susuşun yıkıyor beni en zayıf yerimden

Bilmez miyim içindeki kederi

Yüzü yağmura gömülü düşüm

Böyle buğulu camlarda dalgın

Gözlerin iklimini yitirmiş iki bulut

Bulanıp durur bir uzak rüzgarla

Aykırı mevsimler içinde

Saçların saklar omuzlarındaki yükü..



Dönsen ve öpsem incitmeden

Alının gücenik ülkesini

Benim ömrümsün sen, onurum, geleceğim..

Gitmek hangi acıyı onarır ki

Bilmez misin çare değil üzüntü.

GooD aNd EvıL
08-18-2007, 02:15 PM
Zamana Benzedik

Hayatın sürgüleri var.
(Daracık ömrümüzde geniş sıkıntılar)
Mutluluğun geniş kapılarında

Usul gülüşlerimizde hüzün lekeleri
Küçük ayrıntılara yöneldik nicedir.
(İçedönük duygulu karamsar)

İki yüzümüz vardı iki güzelliğimiz
Umut ve Sevgi, kırmadan aynaları
(Alın kırışığımızda aynı suçun izi var)

Yalnızlık biricik benzerliğimiz oldu
Payımıza düşen o yanlış ilişkilerden.
(Herkese acısı kadar)

Ne konuşmalarımızda bir tat
Ne susmalarımızda bir hikmet
(Hep aynı boşluğa açıldı dar kapılar)

Olur olmaz şeylerden alınır kırar olduk
Zamana benzedik iyice, çekilmesi zor.
(Aynaların ardında aynı kirin pası var)