Tam Sürümü Görüntüle : Yilmaz Odabasi
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:51 PM
AKŞAMDIR
I
suları
boğdu
dalgalar
...
ses hoyrat
sevinç yılgın
şakaklarım sonbahar
II
"muhbiri çoğalmış sevdanın"
yapışmış tenime ter
elime kir
sessizliğin ortasında bir deli rüzgar
akşamdır
avuçlarında marmara’nın
akşamdır
şiire karıştı sular
sularda çoğalır sevdalar
ellerim ah! ellerim
nasıl
anlatsam
gece
gece kokuyor çocuklar
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:51 PM
AYNI GÖĞÜN EZGİSİ
Abdülselam
Daha aşksız ve kitapsız
lisede
ipince
esmer yürekli bir oğlan
Bu yağmur nerden gelir:
Sular bulanır
Bu çığlık nasıl büyür:
Yürek daralır
Bu kavga ne de bıçkın
Meydan aranır
Aranır Abdülselam
Bilmez bir oğlan
Diyarbakır'ın göğsünde terli bir akşam
Daralan sokaklarda bir yaşamı çaldılar
Abdülselam kardeşimi arkasından vurdular
...
Koştum kan mevsimine erken sarıldım
Bir kanlı geçitte vuruldum kaldım
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:52 PM
AŞK BİZE KÜSTÜ
I
biz bu kentlere sığdık da
bu kentler bize sığmadı âsiya
ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında
arttıkça yalnız, sustukça silik...
ay ışığı gölgeleri büyüttü
son kuşlar da vuruldular dağlarda
yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık
kaldık... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi...
II
düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın
ömrünü piç bir bebek gibi
bırakmanın
bulvarlara
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara;
bir bedeli
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...
biz bu kentlere sığdık aslında
bu kentler bize sığmadı âsiya
ah son kuşlar da vuruldular dağlarda!
III
ay ışığı gölgeleri büyüttü
mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim
geldim... kırık bardaklar gibi
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi
ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun
sefalet seferlerinin ayazı
belki de yalnız geçireceğiz artık kimbilir
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride
kalan her kışı, güzü ve yazı
ay ışığı gölgeleri büyüttü
ayrılıklar eskidi... biz eskidik
aşk bize küstü âsiya...
IV
belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında
sen şarkılarını sesine yasla
ve bırak beni de usulca
bir apansız yalnızlığa!
ay ışığı gölgeleri büyüttü
büyüdü ölüm
ve biz küçüldük âsiya...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:52 PM
AŞKIN BİLANÇOSU
I
gidersin; yağmurlarda kırık kalır mızrabım
gidersin; ardından dilsiz bir ihanet gider
gidersin; her şey gider
gidersin; kalbimde bir tabur ayaklanır
ilgilenmez ordular, hükümetler
gidersin; ne rezil bir an’dır bu
yazdıkça silinen sözcükler gibidir hayat
gidersin; bir hazin dramdır bu
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
II
bugün hasretin kırlarında dolaştım
senin adınla
aşkın adıyla
savrulup aktım o ırmaklardan;
ırmakları çöllerle
çölleri denizlerle
denizleri düşlerle buluşturdum
sustum kaldım sonra böyle günleri savuşturdum...
/ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni
simsiyah *******de budanırken ah ömrüm
dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?/
III
sen olmayınca sesin de yoktu, gözlerin de
bu yüzden odama resmini yaptım
söküp kalbimi yanına astım
sensiz kalan yılları da ben buruşturdum
kalbim hasretinde asılı kaldı
yetim kalmış anıları ben tokuşturdum…
IV
daha bu solgun günlerde aşk,
yaşanır
sözde!
kalp,
yitik bedende;
yağmur değil, sanki efkâr yağıyor kente
yağıyor ömrüme
senin yerine…
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:52 PM
Bir Aşk Yarası
Bir Aşk Yarası
'beni yalnızlığımda vurdular o gece
kalbimi suyla oydular gece vakti
öldüğümü bile söylemediler...'-A.Erhan-
ben şu kısa boylu hayatta
uzun boylu kederlerle acırım
yorar şu telaş, şu karmaşa
bir sığınak aranırken şu uğultuda
bir aşk gelir bir yara
bir yara...bir yara daha!
eski bir aşk
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü hergün nasıl kanatır...
ben seni hep ayrılıkla anmışım
titreyen ellerimle günlerin buğusuna
adını...hep adını yazmışım
bir aşk gelmiş bir yara
bir yara...bir yara daha!
eski bir aşk
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü her gün nasıl kanatır...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:52 PM
BU SENSİN
Bu sensin
Ve sesin
Bu terin ve tenin haklı ıslaklığı
Kal öyle
Isıt gözlerimi gülüşlerinle
Birazdan kapılar kırılacak belki de
Birazdan kapkara bir örtü olabilir gözlerimizde
Biz diz kırarken sinesinde sancının
Yolunur papatya
Deşilir ten
Ve yara da !
Çünkü ölmek günleri biraz da
Gülmek günleri(de), inadına
Gün gülümsemeleri ardında
Gün gülümsemeleri ardında
Dağlandıkça
Dağlaşmak
Ve dağları sevmeye yaraşmak
Yaraşmaya
Yanaşmak günleri
Sen de yanaş kıyılarıma bir vapur gibi
Çarpıp durayım güvertelerde gözlerine
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:52 PM
BİR LİSELİ SİLUETİ
hayat hattında acemi tayfalardık
ne avunduk sevinç müsvetteleriyle
aşktan ikmale kaldık...
bak her sabah bağıran yeni sabaha
artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş
tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş
heybetli dağlar arasında
göğümde yıldız yitmiş...
sen
hala
anılarımın
en
beyaz
yanısın
sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda
çok eski bir şarkının adısın...
*
daha adamlar şehirlere otomobillerle
******* anılarla birlikte gelir
siluetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir
efkarım bir yaralı ayrılıktan beslenir
(artık ne teneffüs zilleri çalar
ne otobüs duraklarında sabırsız bekleyişler var...)
*
kimse bilmez
yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi
olsun!
Yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi...
Çünkü sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski
çok eski bir şarkının adısın...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:53 PM
BİR NEHRİN TÜKENİŞİ
hasretin kan çanağı gözlerinde oturuyorsun
seni soruyorum
hiçbir şey bilmiyorsun
hep bir çağlayan gibi senin sevdana aktım
sen ise sularını kaçıran bir nehir gibi uzaktın...
tükenişi bir aşkın
bir nehrin tükenişine benzer
ne deniz olabildin
ne nehir kalabildin...
kendin ol
kendin ol
sen buysan başkası ol!
buysan kederden öleceğim
başkası olursan da kimi seveceğim?
/ne diyarbakır anladı beni ne de sen
oysa ne çok sevdim ikinizi de bir bilsen.../
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:53 PM
BİTME
bitme!bak,içtim,yürüdüm,kederlendim
denize girdim,üşüdüm,sana geldim
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme
bitme!bak,koştum,savruldum,hep örselendim
cıgara ziftlendim,ille de seni sevdim
uzaklarda öyle çok kederlendim
günler bitmeden bitme
bitmeden hasret gitme
bu yangın *******,bu intihar
gidersen paramparça yüreğimde ağıtlar
bu dolunay gecenin göğsünü yarar
benim göğsümde de sana geniş bir yer var
düş bitmeden sen bitme
bitmeden sevgi gitme...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:53 PM
CİZRE YOLUNDA GÜNEŞE BAKAN ASKER
kuşatılmışlığa kar yağıyordu
toprağın mayınlı şakağı ürkek
ve sabahın yeni renginde bir asker
cizre yolunda güneşe bakıyordu
herkes bir dünya konuşurken dilinin yordamıyla
en önce aşklar bitiyordu cizre yolunda
sonra cıgara paketleri ve sofralar
sonra mevsimler
çocuklar ergenliğe bitiyordu...
kar beyaz, bembeyazdı morarmanın dilini bilmiyordu
cizre'de havalar o gün ayazdı
neredeydi o alabalık sürüleri, turna katarı
nerede bulurduk çılgınlıklarla yonttuğumuz
ve karlar gibi eriyip yiten baharı
/cizre yolunda güneşe bakan asker sesini nerede bulur?/
özlemler biraz kalsın, bırak
bırak her özlem önüne bir yol bulur
sen de o fısıltıya savrulma asker
cizre ellerimize, hayat düşlerimize yeter..
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:53 PM
DAĞINIK GAZEL
“eski güzel şeylerden değil,
yeni kötü şeylerden başlamak gerekir.”
-Walter Benjamin-
göç
geçer...
geçer ayrılıklar baladı
siyah bir orman olur gençliğimiz
bize böyle pay kalır
bize böyle pay kalır...
ağla sömürgem... belki dönemem
oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır
kış yanar, düş üşür yüreğimde
ağlarım, gözyaşım beyaz kalır...
sonra askerler yeniden kuşatırlar aşınmış kaleleri
bin havaar parçalar gecenin döşeğini
ocaklar iniler, yas büyür, orta yerde kan kalır
dıngılava’da peştamallı çocuklar havuzlara işerler
gözlerinde bir mahmur özlem kalır...
derken bir ankara, bir poyraz beni döve döve içeri alır
yollarda giderek uzaklaşır... giderek uzaklaşır
fahişeler terli kasıklarıyla sabaha uğurlanır
kuşlar inkâr edilir, gökyüzü yağmalanır
ben büyürüm bu kederle kalbim uslanır...
ağla sömürgem! ağla ve kucakla kumral delikanlını
buralarda çatılmış bir tüfeğim böğrümde taflan kalır
şimdi kızılay’a da oturmuşum hasretin kancasında
geçer zaman, geçer yıllar, günlere bir yeni hazan kalır...
ağla sömürgem... sen hep mağlup bir ağlayışta
ben uzak susarım bu mağlubiyet için hep anlayışla
bak, çöpçüler bu geceyi de piç edip süpürdüler
ben ise haber değeri bile olmayan bir haykırışta
özleminle hâlâ bir yakarışta...
ağla! ben de ağlarım gözyaşlarım özlemine az kalır
buralarda nem var! nem varsa sende kalır
daha çağırırken
anı bile kalmaya tenezzül etmeyen o dağ dorukları
sömürgem yaslar durur sesime kırgın ayrılıkları...
ben gittim
ve yittim!
oralarda usul usul talazlanan nehirlerde yaz kalır
yaslarım günleri yüzüme gözyaşım beyaz kalır
burada yıllar küfürle uğurlanır
ben büyürüm içindeki haylaz çocuk uslanır
ve günler geçer, herkes gider, pistler boşalır
sahnede bir ben, bir kurtlar, bir klasik dans kalır...
ağla sömürgem... buralarda döne döne-
mem! artık bir yeşile dolmasak da anılardan haz kalır
sen de bir zaman duyarsın
bir gün bir taze mezar kazılır
ardında bir dağınık gazel ile, kül ile
ankara’da bir ölü yılmaz kalır...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:53 PM
DEFOLU ÇIKAN HAYAT VE İYİ YÜREKLİ ÇOCUKLAR
I
uzun boylu ağrılara atıldım
sokaklarda
hırçın rüzgârlara katıldım
iyi yürekli çocuklar sessizce
büyümekte
“dünyanın şavkı kendine,
efkârı bize mi?” demekte;
kimileri taburlara, koğuşlara gitmekte
kimileri sidikli döşeklerde upuzun uykulara
düşmekteydiler
uzaklarda yaşlı çam ağaçları sessizce çürümekteydiler...
iyi yürekli çocuklar
günlerin rahmine yaslarken düşlerini
bazen apansız ölmekte
ölmekteydiler...
ama şalvarları gül desenli döne’ler
yeniden dillenip döllenmekte
doğrulup yeniden dillenmekte
ve sokakların, a(damların), kedilerin üstünden
rüzgârlar esmekteydiler...
(gecede bir fahişenin koynunda uzun donlu, nizipli bir tüccar üşümekte; kaçak elektrik kullanılan evlerde sümüklü oğlanlar “püsküvit”(!) istemekte ve sımsıcak somunları kavrayan yaslı eller, balta girmemiş hayatın ortasından korkak ve küstah bir tevazuyla yürümekteydiler... iyi yürekli çocuklar düzineler halinde feleğe küfrederek geçmekteydiler; sonra gecede mart kedileri, ay ışığı ve iniltiler... hep aynı nakaratta köhne bir hayat...)
sonra bildik törenler, kanıksanmış itaatler
ve her aşkın künyesine bir gün
dökülen küller...
sonrası pazaryerleri: patates, pırasa vs.
taksitler ödenip senetler alınacak bu ay da
bu ay da sürüm sürüm
turplara sıkılan limon damlaları gibi duraklarda
defolu çıkmış hayat
kimin umurunda!
II
kimin umurunda
yeni donlar giyen eski kadınlar
ve bilumum “öteki”ler
dolup boşalan kültablaları
bozuk sifonlar
şerefsiz adisyonlar
ve yamalı bohçalar gibi uzayan yollar
kimin umurunda
buharlaşmış oğullarını arayan anaların acısı
ve yaşlı bir kemancının eskimiş papyonundaki keder...
/sürerken ıssızlığın ödül töreni
sen topla dur topla dur dağılan sevinçleri.../
III
“-vay anasını bu maçı da alamadık abiler
**** hakemler bizi yine mağlup ettiler!”
iyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte
en pahalı düşleri dolara endeksleyip
en ucuz pazarlara sürmekteydiler
sonrası aşkın
ve şarabın şanına düşen gölgeler...
gölgeler
kimin umurunda?
yoruldu yorgunluk da
aşk bir yana, düş bir yana!
paranın sultası düştükçe
düştükçe aşka, ışığa ve şarkıya
her şey hızla ayrışmakta
üstelik gün ortası, ışıkta!
her şey pazar
ve karmaşa...
/sürerken ıssızlığın ödül töreni
sen topla dur topla dur kirletilmiş düşleri.../
IV
iyi yürekli çocuklar sessizce
o aşınmış saçaklarda, yollarda
ısrarla yanlış atlara binip
ısrarla düşmekteydiler...
-yok yoluna geçti geçen günler
..k yoluna kaldı kalan günler geride
bu yüzden aşk dediğiniz nedir ki be abiler?
camları buğulu bir genelev odasında
vizite fiyatına...
solarken
gecekonduların dar pencerelerinde bal gözlü kızlar...
V
sürerdi
yine sürerdi mırıltılar ve homurtularla hayat
“bu maçı da alamazken abiler”
iyi yürekli çocuklar sessizce büyümekte
büyüdükçe kirlenmekte
kirlendikçe ölmekte
öldükçe bilmekte
bildikçe acımakta
acıdıkça görmekteydiler
ki her fırtınadan ve anıdan geride
herkes figüran
yaşamın sahnesinde...
sahnesinde
yaşamın
kentlerin kaldırımlarında upuzun dilenciler
minibüslerde demlenmiş ter ve çürük sperm kokusu
sahnesinde
aşklarla rus ruleti
ve tel kaçıran çorapların kederi...
sahnesinde
brüt bir yaşam
net bir ölüm
(bırak rezil gündüzleri
geceye yaslan gülüm!)
VI
iyi yürekli çocuklar o mahallelerden
düzineler halinde geçmekteydiler...
uzak ormanlarda yalnız meşeler sessizce büyümekteydiler
-işte bu vuruşlar sürdükçe
maç mı alınır ulan sayın abiler
**** hakemler bu sezon da bizi mağlup ettiler!
aşkta
düşte
işte
birer
birer
inerken
beyaz
bayrakları
/bizim çocuklar,
bütün maçlarda yenildiler.../
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:54 PM
DIŞARDA ÜŞÜYEN HAZİRAN KALBİMDE HAZAN
“uygarlık ve barbarlık kardeştir.”
-Havel-
dünya sığmıyor insana havel
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske
parada kir, suda klor, havada nem
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler
/insan, sığmıyor insana havel!/
ve her şey:
şey!
mesela o takvimler, o günler
her biri şimdi kim bilir neredeler
yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler
bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler
bize kalan kurt kapanı sözleşmeler
ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler
oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır havel?
biz bu kentlerde
bu ömürlerin *******inde çürüsek bile
şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır
ve dışarıda üşüyen bir haziran
kalbimde yılların tufanından artık bir hazan
(kalbimde hazan
ve şairdir elbet
sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)
dışarıda üşüyen bir haziran
kanımda nikotin cehennemi
kısa kibrit uzun duman
yaan!
yine yaan! yine yaaaan!
yan ki yangınlar bile yansın
haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...
bırak ağlasın artık gündüzlerin ışığında aşk
*******in sularında yakamozlar yok
ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara
çamaşır ipleri
duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri(!)
dışarıda üşüyen bir haziran
dışarıda aşksız aşk, aids, hepatit b
dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller
viagra cinsellikler, çıldırtan günler!
ve dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi
ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi
ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın
inatla!
inatla gülümsemeyi
öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...
(herkes fanusuna asmış kendini
bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)
dışarıda üşüyen bir haziran
dışarıda öldü insan
öldü insan
hiçbir kitaba yakışmadan!
ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi
her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi
bu yüzden her şey:
şey!
havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;
hepsi bu işte basit, olağan
her şey şey’dir; inandıklarımızdır belki de yalan
abarttığımızdır,
kül’dür herkesin payına kalan...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:54 PM
EPİLOG ..
asolan hayattır
bir akvaryumda yazmak,
akvaryumda yaşamaktan
kolaydır;bu yüzden
her dize biraz eksik
her şiir biraz yalandır..
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:54 PM
EY HAYAT
(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)
yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!
tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…
eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...
birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...
yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!
yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...
yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…
sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!
yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:54 PM
FİRE VEREN COĞRAFYADA
bir düğün gecesi mardin'de çektirdiğimiz resim
benden söz eder
yüzüm, bu öksüz ülkenin bütün sabrını kuşanmış
örtülmüş perdeleri gülümsemenin
demek mardin'de biraz akşammış…
o kent hâlâ albümlerden, kadir’den ve lütfü'den
birisi sevgilisi tutuklu bir genç kız kederinden
birisi gidilemeyen kentlerden, nar mevsiminden
söz eder…
ve yürürüz
yürümek her bahar papatya kokularıyla sarhoş
sonra merakla açtığım mektup:
“çankırı cezaevi, görülmüştür”: kadir’den;
zarfta o düğün gecesi mardinli resim
ve bir hükümlü merhaba bizden söz eder
öylesine çoktuk ki ve çoktu kadir
daha çoğaltır kendini taş odalarda
her geçen gün fire veren bu coğrafyada…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:55 PM
GENELLEME
arınıyor, deviniyor gökyüzü
toz
ve ter karışıyor hayatıma
uzak git bölünüp dağılan
eksilip savrulan ne varsa!
...
merhaba doğrulup dirilten yanm
ve deli dizelerime biriken çığlık
merhaba
uğultusu rüzgarların bahar akşamlarında
arınıyor, deviniyor gökyüzü
akıyor zaman
sevdalar karışıyor hayatıma
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:55 PM
GÜNE DÖNERSİN
garına ve akşamına varmamış bir trenle
yolcusun
özlemin, kimliğin ve arka cebinde terlemiş biletinle
sen iki ömrü törpülerken sevgilim
ve sürdürürken o civan ısrarı kederinle
tut ki nice trenler kalkacak dünyanın her yerinde
sonra da biz kalkacağız/topla kendini
şimdi elini tutuşum bir anıdır/sen güne dönersin
tren usul usul gelir azar azar gidersin
ben de burada özlerim rengini yüzüne yazdığım bir çiçeği
onlarca, yüzlerce, binlerce bölünmüş kanıyorsun
topla kendini...
ve hüzün kara bir bulut gibi çöküyor gözlerine
ötede güz çöküyor üstüne yaz mevsiminin
her mevsimin tükenişi intihar çağrıştırırken bende
güzse hep aynı iklimdir yara yerimde
git!
uzaklığa dolan yol gibi dol hasretime...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:56 PM
GİTTİĞİN YER
gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın
gittiğin yer bir uçurum kadar uzak
herkes yeniden yazgısına kanacak
gittiğin yer kalbimde hep kan kadar sıcak
gittiğin yeri anlamak
gittiğin yeri ağlamak
bir çerçevede yarım bir gülüş
ve yalnız bir fotoğraf bırakarak
yine bahar açacak, güvercinler uçacak
gittiğin yerlerde sana kimler bakacak?
gittiğin yer bir yağmur damlası kadar yakın
gittiğin yer bir uçurum kadar uzak
seni benden zaman, seni ölüm alırdı ancak
gittiğin yer hasretimin kavalyesi olacak...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:56 PM
GÖZLERİN GÖKYÜZÜNDE BİR DOLUNAY
diyelim ki sessiz gecede poyraz
sis çökmüş o heybetli dağlara
yurdun da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay
diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini
seslere çarpmış sesin
ama ulaşmamış nefesin
diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor
diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana
diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!
diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık
sis çökmüş güvendiğin dağlara...
kederli bir süvari ol
orda! sen orda
bırakma atını mahmuzlamaktan
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan!
yaslı bir kışa rehin düşse de günler
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerin yağmuruyla ıslansın
(o tomurcuklar ki bahçedir bir gün insanlığa güllerden
hep ilenç mi?
sevinçler de devşirmeli bu ayaz mevsimlerden!)
çünkü her insan bir limandır baş ucunda tekneler
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın
kimi kesik, kanıyor şah damarından
kimi bozgunda yetim dervişan
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan
(yamalı yerlerinde
kanıyor hayat
tutunduğun yerlerinden
soluyor hayat...)
bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın
salıver düşlerini ateşlere abansın!
tutunduğun yerlerinden solarken hayat
bıkma atını mahmuzlamaktan
bıkma sendeki insan için
derin uçurumlar arşınlamaktan...
yaslı bir kışa rehin düşse de günler
bir gün rüzgar esecektir suların serinliğinden
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden
yaslı bir kışa rehin düşse de günler kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın
çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:56 PM
HAYAT GÜL KOKULU BİR SAĞANAK
gözlerimin önünde ıslak dağların kabaran yalnızlığı
ne varsa uçurumlar eşiğinde
hüzünlerle yalpalayan ne varsa
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
birşeyler anlatmak istiyor hayat
ve alıp götürmek bir şeyleri kurt sofralarına
gün batıyor
gün batıyor bukağısı paslı bir sevinç oluyor yalnızlığım
unutuyorum sevgilim suretini
durgunluğun "niçin" di unutuyorum
gün batıyor ürkek yıldızlar dolanıyor yalnızlığıma
umurumda değil ne yağmur ne ayaz
ne de kerpiç kokusu havada
unutuyorum/sabaha/kadar/ gün batıyor
sonra bir akasyayı okşuyor gözlerim
geciken sabahlara koşuyor kuşlar
gözlerimin önünde
ve hayat gül kokulu bir sağanak yine
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:57 PM
KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER
sensizlikle flört etmeyi sen değil
sensizlik bilir
sesi ses/sensizliği sensizlik bilir
korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tuk!
çok ağrımış kendinin, siyah
ve ayaz kendinin
hep avuttuğum düşler için bana bir gül ver...
*
bak, palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
bir gül ver söküldüğüm günler için
-ve önce kendinin ellerinden tut!-
*
kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor
geberesiye içip salaş meyhanelerde
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor
tutunca kendimin ellerinden
pusulasız gemilerde yatmak
yaşlı ve şefkatli bir azizenin koynunda
sabaha dek kıpırtısız susmak geliyor
sevgilim, iyi insan, tutunca ellerimden
ömrümün içinden akmak geliyor...
*
sessizlik sensizliği ezbere bilir
sensizlik her şeyi bilir...
korkma, sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut!
sonra bana aşkı öğretmeyen kendimin
ellerinden;
bak, yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver
bir
gül
pusulasız gemiler, sökülmüş günler için...
*
ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
ve kendine benim
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:57 PM
KONUŞSAM SESSİZLİK SUSSAM AYRILIK
resmin rehindir gurbetimde
gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin
alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana
sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına
konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana...
ve akşam, bir kez daha
saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara
“bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”
çekmiyorsun!
akarsuları imrendiren yüzün de
sabahçı kahveler de biliyor
görüşmeyeli yorgunum
yıkık kentler kanadı sevinçlerimle
görüşmeyeli ya sen nasılsın
adım, adresim durur mu defterinde?
şimdi siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim
beynimde iklimsiz papatyalar
ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde
sokakların gün batınca neden boşaldığını
ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum
konuşsam: sessizlik/gitsem: ayrılık
sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne
al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara
gurbetini rehnetme özlemimde…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:57 PM
KURTULAMAZSIN
önce sesini
sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında
bu kent de tükürdü aşklarına
kal orada!
artık hiçbir şeyden kurtulamazsın
ıslanmışsın bir kere oğlum
yaş gününde
kuruyamazsın..
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:58 PM
KUŞLARIM VURULDU
kuşlar mıydı, ben miydim ölen gerçekten
bozgunum her sabah yeni bir kuşu yitirmekten…
kuşlarım vuruldu kurak bir nehirle kaldım
alacakaranlıkta bu yetim şarkısıyla
döndüm dolaştım kendime vardım
dağlarım kurşunlandı, ayazlarda yıkandım
kuşlarım vuruldu çoktan kimsesiz kaldım...
kuşlarım vuruldu, ömrüm paslandı, yiten yılları andım
ki rüzgârlar kadar çok karşılandım çok uğurlandım
hızla dökerken yapraklarını kalbim
gidip bir şarkının notasında saklandım
ama kuşlarım…
kuşlarım vuruldu çoktan kimsesiz kaldım...
kuşlarım vuruldu, kalbim dağlandı, o ah aşklara yandım
yas tutan bir dünyanın kalabalığında
gelenler gittiler gölgemle kaldım
çek git yolumdan kalbim artık uslandım
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:58 PM
KİRALIK KEDER
dicle kadar kurudum
ne sustum ne konuştum
çöplükte bir gül gibi
böyledir savruluşlar
ben yaktım yangınımı
ben inledim, ben izledim
ölüm, seni gözledim
ömrümde çırpınışlar
şimdi kim anlar beni
soğuk hayat, soğuk duvar
sıcak birşey özledim
kalmadı başlangıçlar
kalmadı başlangıçlar…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:58 PM
NEYİ ANLATIYORUM BEN BİR OZAN ÇIRAĞI BİLE..
şimdi
öfkemde dolandı gün allı-mor
neydi az önce
o zifiri karanlık
ağarmadan ortalık
selam civan dost
bozkır mı uyanan
güne dönmüş çorak toprak
seslerle hele yokla kendini
bahçesi olurmuş acılar ülkesinin
tomurcuksuz, çiçeksiz
çocukları oyuncaksız, şekersiz
önceleri böyle değildi insan
bir ala geyik seker ormanda
mağrur, atik
acılar yürür insanlarla yollarda
insan,
ilkyaza vuran
öfkeye gül sunan
doğruya dost, eğriye düşman
sevda olmalı
karanın karanlığında
pusatsızı
sevda olmalı
bir uçtan bir uca ağlamak sız
ve haber haber olmalı
ölümün sesi toktur
çocuklar duymamalı
bak civan dost
mevzilinmiş acı
bilenir toprağın avuçlarında
birşeyler demelisin artık
neyi anlatır duvaklı güzellikler
neyi anlatıyorum ben
bir ozan çırağı bile olamazken
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:59 PM
NOTALARI KURŞUNLANMIŞ BİR ŞARKIDIR YALNIZLIK
“le bruyere, bir yerlerde, ‘yalnız olmamak gibi büyük bir mutsuzluk!’ der. kendi kendilerine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki. bir başka bilge, yanılmıyorsam pascal da, ‘neredeyse bütün dertler odamızda kalmayı bilmememizden geliyor başımıza’ der; böylece, içekapanış hücresinde, mutluluğu devinmede, bir de yüzyılımızın deyimiyle kardeşcil diye adlandırılabileceğimiz bir fuhuşta arayanları getirir usumuza.”
-Baudelaire-
yalnızlığın atlası:
I
hayat, çarpar ya ağırlığını camlarına evlerin, ışıklara aldanmayın, evler de yalnızlıktır, evler de...
siz çekersiniz gece büyür, gece çeker de bazen siz küçülürsünüz; ******* yalnızlıktır...
yalnızlığın tablosunu çizer ufukta biri, atlasını yalnızlığın uzak sularda bir gemici; birileri sınırlar koyar, haritalar basar biri; oysa harita basan bütün matbaalar suçlu, bütün silgiler yalancıdır
haritalar yalnızlıktır...
kaç bin ışık yıl uzağız belki de en uygar gezegene...
ay tutulur-
sa ay orda bir yalnızlıktır
yalnızlıktır emzirdiğimiz göz göre göre...
II
yerkürenin son jesti insanın dehşet yalnızlığı olacak. biz yine de çiçekleri sulamayı unutmayalım, ama yalnızlığımız çiçeklere de kalmayacak...
bu gezegen her gün milyonlarca ton ağırlaşıyor; her gün aşksız, azıksız azalıyoruz... azalıyoruz, çoğalıyoruz: ikisini birlikte tartsak azlığımız çok gelecek.
yerkürenin son jesti insanın dehşet yalnızlığı olacak! bunu bilmek için kutsal kitaplara gerek yok; işte hiç de kutsanmayan bir kitap bile bunu söylüyorsa, inanın, yalnızlığımız kitaplara da sığmayacak...
III
bir ölüdenizdir yalnızlık...
bir çınarın upuzun gölgesidir çınar boylu yalnızlık;
atlasına akbabalar, haramiler tüner de
kendi olmakta diretir yine...
IV
her insanda birden doğan, ama can çekişip ölemeyen yalnızlık. herkes bir evrede anlar bunu; kimileri de menapozlarda, antropozlarda, bir gözaltında, uzun bir yolculukta ya da.
dal değil, köktür yalnızlık; kurumuş olmalıdır ve bir daha yeşermez...
V
okyanuslar analarıdır denizlerin; gökyüzünün anası yok: gökyüzü yalnızlıktır. kurt dağında, kuzu sürüsünde, çoban kavalında yalnız.
kalabalık, kabarık verirsin kavgalarını; bin yumruğun tek olup göğe doğrulduğu günlerde de, akşam, dönerken evine ekmeğin kadarsın...
yazıyorsan duyarlığınla yalnızsın kendi derininde; duyarlığınla: suya yazılan sözlerle... en az yalnızlık çeken şairlerdir yine de; bölüşürler seslerini birlerle, ikilerle, beşlerle,
ama beşlerle...
VI
o, sevgiyi kendi için istiyor; sevgisiyle yalnız. onu değil, ben sevgimi seviyorum, sevgimle yalnız...
yalnızlığı deşiyorum: yapayalnız, yapayalnız! sonra bölüyor, bölüşüyor, topluyor, çarpıyor ve çıkarıp giysilerimizi birer birer sevişiyoruz; susup kalıyoruz belki, çekip gidiyoruz. geride kalanın adını yalnızlık koymaktan hep ürküyoruz...
işte kadınlar da, erkekler de doymaz uzuvlarıyla birer yalnızlıktır... doğasının insana ihanetidir yalnızlık; özünde yaşamın da, ölümün de birer ihanet olduğunu kavradığımızda sorun yok...
VII
tek kişilik kalabalıktır aşk.
aşk tek kişiliktir; ikinci kişiye bilet yoktur.
kendinin yayasıdır aşkta ikinci kişi, kendinin mayası;
herkes kendi sevgisini sever...
aşk nedir incil’e göre? nedir tevrat’a, zebur’a, kur’ân’a göre?
bu kitaplardaki aşklar, küfürler neyin rengine göre?
insandır, insan aslolan: insana göre!
bir bedeni o kıyısızlığa bırakma saati geldiğinde
gitmek bir yalnızlıktır.
bütün gitmeler yalnızlıktır.
kalmaya göre...
VIII
sevginin ve cesaretin cesetleriyle günler ağır ve kirli, tortusunu bırakırken ömrümüze; günler, düşlerimize, özlemlerimize... uzaklığın şakağında kaç namlu kim bilir yakın olmasın diye?
sonra biz, burada uçurumlara teslim gençliğimizle...
IX
en rezil parayla insan arasındaki yalnızlıktır; hiçbir inanç, hiçbir ideoloji, hiçbir aşk, hiçbir kitap bu yalnızlığın kurallarını bozamıyor.
bu da bir yalnızlıktır...
X
“yalnızlık bir yağmura benzer...”
yağmurdan önce biz, bütün çılgınlıkları bir bir bölüştük. bir bir türküleri, telaşlı koşuşları; silahları, tabuları, ayrılıkları; çoğaltıp yalnızlığımızı feodal tekkelerde, ellerimizin üzerinde bir el bile yokken bölüştük vuruşları.
sonrası geceydi ve yalnızdık: çoğalttık susuşları...
yağmura yakalandığımız gece-
ye çarptık; geceye hiçbir şey olmadı,
ama biz paramparçaydık!
ve hayat gaspetti o vakur duruşları...
XI
hâlâ dağların üstünde, zambakların içinde işte şu hayat; destan ve yalnız hayat!
yalnızlığa halay halay ellerim; kırılası, kırılası ellerim! benim ellerim, yuh ellerim, şair ellerim... kalemini silahıyla koruyan, kalemi de, silahı da yalnız ellerim;
“yalnızlık bir yağmura benzer”
yağmurlarda sırılsıklam ellerim...
XII
daha birileri bir yerlerde yaralardan söz ediyor; sonra binlerce ses o bir sesin üstüne, belki de yüzbinlerce... ama kime anlatılır ki yara, orada yara olarak yalnız.
yarayı anlatan, anlatırken; yara ise yara olarak yalnız
destan ve yalnızdır hayat kırılası ellerim
herkes kendine göre bir yalnızlıktır...
XIII
iyi ki doğmadınız hiç doğmayanlar ya da doğması olasılık kalanlar. doğarken biz de spermdeki olasılık kadardık; o olasılıkla doğmak veya doğmamak üzere yalnızdık. şimdi de yaşamak ve ölmek hâlâ bir olasılıktır. her mengenede, kederde en çok da yaşamak bir olasılıktır.
sevişmek ey, yaşamak bir olasılıktır!
XIV
yalnızlığı sevişirken eksiltiyor, eskitiyor
ve eskiyoruz...
seviştiğim gece emzirdiğim gecedir.
özümü katarım ona;
geceyi kanatırım, gece beni kanatır...
geceyi kanatırız, gece bizi kanatır.
******* insanlığımız
insanlığımız yalnızlıktır...
XV
giderek insanlaşıyor, uygarlaşıyor
ve insansızlaşıyoruz...
“görgü tanıklarının ifadelerine göre”
dağınık yüzü günlerin ter ve keder içinde;
zanlıları her sabah o resmi geçitlerde...
işte hayatlarımız intiharların ve cesaretlerin sustuğu yerde; hayatlarımız diğer hayatların da cesetleriyle...
hayatlarımızda kimselerin bilmediği yalnızlıklar; ama kimseler bilse de, bilmese de yalnızlık var ey bütün yalnızlıklar!
XVI
şimdi travestiler kalçalarında ve slikon göğüslerinde biriken yorgunlukla dante’nin “ilahi komedya”sını konuşuyorler sperm kokan duvarlarla...
o yırtık, yamalı ve yaralı sevgilerden, o kaypak sevgililerden, servetlerden geride hep namuslu bir ******m oldu benim de; tünediler yalnızlığıma hüzünlü bir yüzle o *******de...
sonra günlerin de üzerinde bir hayat; sürgit yoğunlukların, yorgunlukların, öfkelerin üstünde...
XVII
şimdi güzel bir deniz karşımda; korkunç çırpıntılı, dehşetli mavi bir deniz tutmuş da bir ucundan b(akıyor) uzaklara...
uzak, uzaklığında
ben kendi yakınlığımda yalnızım
ortalarda olsam da ortalı yalnızlıktır...
XVIII
böyle yakın uzaklıklarda hep yalnızlıklar ve “yalnız değiliz” derken de yalnız!
işte cesetler ve cesaretler içinde aynadaki suretimi tuzla buz ediyorum; keder ırmakları akıyor ortasından...
birden bir kırlangıç sürüsü kanat çırpıyor uzaklara; yollara ve yolculara bakıyorum da, şarkıların kırık dökük notaları saçılmış sokaklara. herkes kendine göre bir şarkıyı tutturmuş yangınlar ortasında!
/yangınlar ortasında:
notaları kurşunlanmış bir şarkıdır yalnızlık.../
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:59 PM
PERVARİLİ BULUTLAR
tenini sınar bir ustura ince ince sızar kan
bir tren sisleri yara yara geceyi çizer raylara
bir adam, kapılmış da pervarili bir buluta
gider kendi kendine, kendi kentine
adamı orada unutmuşlar...
üşütürken ömrümüz rengini paslı yalnızlıklarda
kime baksam yanlış hayatlarda hep alabora
sana baksam bir malatya kaysısı gibi unutulmuş dalında
her vagon bir trene kapılmak rüyasında
vagonları orada unutmuşlar...
her sevda yanılgıda, her menzil bir ıskarta
herkes bir yer açmış kendi uçurumuna
yaşanır mı böyle şekilsiz, böyle kimsesiz, sessiz
böyle limansız, böyle imlâsız, yârsız
sevgiyi sularda unutmuşlar...
biz yenildik... daha çok yenecekler
mağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler
böyle pusatsız, böyle şarkısız, sazsız
beni burada unutmuşlar...
acımamışlar... hiç acımamışlar
ne bulut bırakmışlar ne çocuk
ne bahar bırakmışlar ne de yolculuk
bunu bildikçe üstlendim cinnetimi
zulmü yurdumda unutmuşlar...
sen şimdi buruşmuş ayrılıklarda
şimdi lime lime yoksulluklarda
kalbindeki güllerin tozunu alıyorsun
sen başın dimdik geçerken acılardan
sabrın dağlarını parçalıyorsun
seni orada unutmuşlar...
bizi ter içinde ayrılıklarda, bizi düzenbaz şarkılarda
bizi günlerin çökmüş avurtlarında, sökülmüş uykularda
trenler sisleri yara yara geceyi çizerken raylara
ilkyazların kapısında bizi kar boranlarda
unutmuşlar... unutmuşlar...
böyle limansız, böyle imlâsız, yârsız
böyle zulasız, böyle şarkısız, sazsız
seni orada... beni burada
öyle hasret bir dokunuşa
unutmuşlar... unutmuşlar...
bu şehirlerin rezil uğultusunda
biz yenildik...daha çok yenecekler
mağlup olmak artık soyluluğumuz
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler
pervarili bulutlar bunu bilmeyecekler...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:59 PM
PUSUDA YALNIZLIK
karaca dağ
yamaçlarında kardelen çiçekleri
her bahar umuda rengini verir
ve her bahar
Dicle’de ak köpüklere üşüşür papatyalar
Siverek düzü
hayata vurgun yürekli yiğitleri
ve sabahın eteklerinde ter taneleriyle
"memleketimdir benim"
orada
tüfekler yağlanır kerpiç damlarda
türkü kaçak
tütün kaçak
kaçak çay buğulanır şavkı vurur mağlara
ve korku ve umut ve can
pusuda
pusuda yalnızlık
karaca dağ,
önü diyarbekir’dir
ben hüznü avuçlarken ora mahpuslarında
bulutlarla yalpalayan rüzgarları resmedip
bakıp bakıp iç çekerdim doruklarına
karaca dağ,
patikalarında ceylan ölüleri
ve bakır renkli göğüslerimizde görkemli güneşiyle
sabıra tutunan sevdaların gönüllü erleriydik
ve yollarımızda ayaklarımıza batıp çıkan devedikenleri
özlemler biraz uzak biraz diri
bekleyişlerde alçalıp yükselirken köpük köpük yalnızlık
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 02:59 PM
SAKLA YAMALARINI KALBİM
ne gül
ne yarın!
gül,
küle karılmış günlerin tortusunda
yarın,
vurulmuş yatıyor bugünün avlusunda
sakla yamalarını kalbim...
insanlar büyüdükçe günler kısalırlar
günlerimiz gibi aşklarımız da
yittikleri duraklarda kalırlar
sakla yamalarını kalbim...
kendini bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışla
yürü, arkana bakma, ama umursa
bazen anılara en çok yakışan elbise
birkaç damla gözyaşıdır unutma...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:00 PM
SANA YAĞMUR DİYORUM
(gidersen hani sığınaklarım?
eksilir, zarar kalırım
kalırım!
yeni günün tenine dağılır yaralarım
sana yağmur diyorum…)
uzun boylu umuttun
tadında unutuldun
nerde büyük uçurumların
kış suların, yaz uykuların?
sana yağmur diyorum ıslaklığım bundan
yağ da ıslanalım, ama uslanmayalım
uslanmayalım!
gün, vursun yükünü gecenin hırkasına
yol, vursun sesini uzaklığın pasına
sesime kibrit çaksan tutuşacağım
sargısızım,
çoğalırım;
çoğaldıkça arsızım
sana yağmur diyorum…
en haklı aşk,
alkışsız sürebilendir
ve en haklı kavganın öznesi
ölmemek için dövüşürken de ölebilendir…
o an
işte o an
ey bizi ayrı takvimlere düşüren zaman
yere bir bahar dalı düşmüş gibi mi olur
sıradağlar mı tutuşur bağrının orta yerinde?
yeter
kan sıçratmayın sabahın seherine
boğulursunuz
boğulursunuz!
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:00 PM
SAVRUL GEL
“eksikliğim çoktur ben de bilirim
“eksiklikle kabul eyle gel beni”
-Pir Sultan-
ılıklığımı seriyorum gökyüzü çıplaklığına bölüş gel
dola gel saçlarını sabahlarıma
iner yol, sokulur gece uykularına bozkırların
yolları ve uykuları tüket gel a gülüm savrul gel
soluğuna sarıl rüzgârlarımın
beni böyle darmadağın uykularda buluyorsun
üşüyorum sarıyor, seviyorum gülüyorsun
beni böyle temmuz sabahlarına dolayıp gülüşünle
gölgelere
gölgelere koyverip gidiyorsun
dön de gel a gülüm sırılsıklam sevdalara dol da gel!
şu benim yosunsuz, kumsalsız kıyısızlığım
ak da gel
ak da gel!
darmadağın akşamlarda umutlar bulacaksın
sırılsıklam hüzünlerde öksüz sevinçler
karanlığı tüket a gülüm umutları topla gel…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:00 PM
SAVRULAN SOKAKLARINA ÖMRÜMÜN
güldükçe
gün
devrilir gözlerinin akşamına
gecedir, bir rüzgâr getirir ellerini
öperim... kimseler görmez
dallar ıslaktır ay ışığında
adın sonbahar yüzlü bir çocuk
ömrümün esrikliğine dolanır gelir
bu kentli akşamlar sanıktır, kanatır yokluğunu
sesin sessizliğimde çoğalır gelir
dallar ıslaktır ay ışığında
gitmen bildiği gibi konuşuyordu
bensiz...
belki bir kış güneşiydin kim bilir
belki kimselerin uğramadığı bir güz çınarı
kalakaldın tenhalığa
gölgesiz...
/ve şarkın kanayan bir gül gibi iner
savrulan sokaklarına ömrümün…/
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:00 PM
SENİ BİR TUFAN GİBİ SEVDİM
(martılar gelmezdi ki sizin ordan
martılar sizindi ey evlerinin önü deniz
bizde ölen kartallardan, dağlardan size haber veririz
bir bakımlık deniz, bir avuç imbat göndermediniz!)
I
seni bir çığlık gibi sevdim
uzanıp sesimin avlularına sen de her sabah
sabah... sevince bir sevgiyle gideriz
sonra durur vitrinlerden çiçekleri seyrederiz
puştluklar bizi seyreder,
biz çiçekleri...
II
seni bir kar gibi sevdim
üşüye üşüye eridim!
bak, kentleri de, dağları da bozdular
başka rüzgârlar giydirdiler kentlere
dağlara başka tüfekler
kalk,
gidelim
buralardan gidelim!
III
seni bir namlu gibi sevdim
sen tetiklerimi ezberliyordun
kıyametler koparken alnından bu kentin
geceydi... ansızın seni bir tufan gibi sevdim
bedenim alabora!
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:01 PM
SEVİNCİ SAVRULMUŞ HALDAŞ GÖZLERİN
gece eksilebilir, eksilmez tanıdık yüzüne susuzluğum
doğrul sorgusuz, korkusuz gözlerinle konuş gel
ben gözlerini tanırım senin…
bu gece oturup seni özledim
ay doğruldu
su duruldu
örttün mü perdesini penceremizin?
şimdi yüreğime su taşıyan sesini sessizlik çaldı
yüzünde gölgelenmiş bayat bir hüzünle
senin sesin, hasretin
ve gözlerin bana emanet kaldı…
gözlerin… yıllanmış şarkılar kadar yalnız
terli ve suskun akşamlar gibi yorgun
gibi ürkekti senin.
/şimdi parmaklıkların perdesi ışık
sevgilim
sevgilim
sevinci savrulmuş haldaş gözlerin…/
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:01 PM
SINIRA VURUYORUM SINIRSIZ VURUYORUM
kendi katline ilişmiş
şu benim sürgün ömrüm
sonrası intihar kokan bir sevda
uçurumlarda
uçurumlar kendi diliyle anlatılır…
düşecektim ya, sanki sen atıldın birden boynuma
göğe yaz… göğe yaz uçurumlar da aldatılır
kanıyorsa kan revan, ömrün
uçurumlarda yaslı ülkeler ağlatılır…
bir gül'dür benim ülkem
uslanmaz ve sulayan kendi gövdesini
yollarını süngülerin
rahmetini buzulların kestiği…
daha sınıra vuruyorum/sınırsız vuruyorum
ey ülke, rahmine al ve yeniden doğur beni
ben de o şarkının girişindeki
sözlere vuruyorum/apansız vuruyorum
bu yüzden sesim,
şimdi yakılmış defterlerdeki…
tartılsam ağırlığımca hüzün gelirdim
artarken *******de siren sesleri
ben de o cinayetlere sınamıştım gövdemi
kapımda kül ve yaftalı cinayet bekçileri
sesim,
bu yüzden o eski ölümlerde kan lekeleri
sesim,
ağırlığımca zincirlerdeki…
daha ölüme vuruyorum / ölerek vuruyorum!
sesim,
fırtına sonrası karaya vuran cesetlerdeki
sesim,
o kanlı gömleklerdeki
bu yüzden ben de faili meçhûl bir cinayetim
bulun benim katilimi!
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:01 PM
SİVEREKLİ ŞEYHO
sokulsan rahmanların şeyho dağ rüzgârı kokardı
öpsen kıl'dı şeyho, koklasan duman
bilmezdi şalvarının renginin neden değiştiğini
ve kentte
duvar yazılarının neden eksildiğini…
siverek ovasına akşam inerdi
şeyho, avluda tütün sarardı *******i
sorsam birilerine:
“-şeyho ne bilir!” derdi;
oysa
o,
bildiği kadar
ve bildiği gibi yaşardı
ilk mayıs sabahlarının güzelliğini
bozkırı
yağmuru
ve nal seslerini…
daha çınlar kulaklarımda bir buruk ezgi
öksüzlüğümdü kuşatılmış siverek *******i…
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:01 PM
TEĞET
herkes kırılamaz
ipince bir dal olmak gerekir
kırılmak için
ama dünya kütüklerin...
ağlayamaz herkes
ağlayabilecek kadar büyümek gerekir
dünya ise küçüklerin...
sevemez herkes
bir orman olmak gerekir sevmek için
bak ki dünya çöllerin...
ve vakur bir damla olmak
dalga için
katılmak okyanusa aşk için,isyan için...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:02 PM
VAR GİT ARTIK
buralarda gece uzun
gün ışığı yakındır
var git artık
bakma ardına
ölüme fazla sokulma ama
düşün ki
mevsim rüzgarlarının savurduğu
bir orman insan
sev onu, sokul, konuştur
doludur fazla üstüne varma
hep susmak
susmak...
yetmiyor bazen
işte bu yüzden
bütün ışıkları yanmalı yeryüzünün
ozanlar her şeyi anlatmalı
var git artık
acıyı aşındırma
tut
ve at sevdaya uzayan çağlayana
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:02 PM
YAKARIM *******İ
Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
Aslı bende kalacak
Bizi hasret saracak
Bulutlar çıldıracak
Ayrılık başımı döndürüyor
Kavuşmayı özlettin
İntiharlar kuşandım
Bu aşkı sen kirlettin
Geçtim borandan kardan
Yitirdim bahçeleri
Ellerimi tutmazsan gülüm
Yatamam *******i
Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
Kahrı bende duracak
Sende ihanet gülüm
Bende matem kalacak
Bu aşkın efkarı şarkılarda
Yüzün bende solacak
Bizi zaman yenecek
Ve anılar kalacak
Geçtim borandan kardan
Yitirdim bahçeleri
Ellerini tutmazsam gülüm
Yatamam *******i
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:02 PM
İDRİS
içindeki çocuğu alıp kaç idris
bırak paslı hançerlerle parçalamayı
uykularını
ihanet torpil yapmaz
hasret ardına bakmaz
kır kanlı bıçakları
içindeki çocuğu alıp gel idris...
bir mavi için ağlama idris
itme şu duvarları
gülümse, sütünü ve içindeki çocuğun
bilirim, mağlûbiyet
esrik gülüşler ardında paramparça bir perde
yeter idris, vakur ol, onur var serde
anladım, vazgeçemezsin ondan
asla!
kardeşim, fazla alkol mevcut şimdi
damarlarındaki asil kanda...
aldırma demiyorum sana
aldırarak
aldırma
içindeki çocuğu şu kirli hayata uyandırma!
içindeki çocuğu alıp gel idris
coşkunu parlat ya da birkaç tek at
küfürlerine tutunarak geç kaldırımlardan
sonra bir kerhaneye git ve oturup ağla
kerhaneleri bütün dünyanın
aşk kangrenlerinin yıkık çarşılarıdır...
aldırma demiyorum
aldırarak
aldırma
içindeki çocuğu idris, çocuğu uyandırma!
ve yıllar geçer
idris’lerin kalplerindeki çocuklar
daha ölüdür
/düşleri hâlâ terasta
idris’ler ise zemin katta kiracı oturur.../
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:02 PM
YENİK SERÇE
I
yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi
adana’da yollara dizilmiş garlarda
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri
/adı nevin
şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin.../
II
o, kanadı kırık bir kuştu
beyaza vurulmuştu
kimseler görmnedi bir başka renk sevdiğini
kimseler
görmedi kimseler kirlendiğini...
/adı nevin
hüzün kokar ve korkardı geceleyin.../
III
“kendini martılarla bir tutma” derdim; “senin kanatların yok. düşersin, yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun!”*
o, kanadı kırık bir kuştu
gülümserken vurulmuştu
kimseler görmedi uçtuğunu
kimseler
görmedi kimseler öpüştüğünü...
/adı nevin
özlem tüter ve ç(ağlardı) geceleyin./
IV
“ışığın” diyordu: kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; karanlık kördü ve acımasız... ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanatlarımı kanatmaktan geliyorum...
V
o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı. sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! o kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!
kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda... avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi... erirdi... biz yan yana, yana yana... yana yana!
/o bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı.../
VI
gitti... kanatları yüreğimdeydi
kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi
yitirdim o aşkın kimliğini
hükümsüzdür...
/adı nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!/
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:03 PM
İHTAR
bir ömür düştü payıma
tufan!
çıldırmak için...
düşler besledim güpegündüz
dövüşmek için
uçurumlar besledim düşmek için!
(artık bulduğun her sevgi kırıntısına sımsıkı kenetlen, bırakma sakın, gitmesin; büyüdün artık iyi ört günlerinin üstünü üşütmesin...)
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:03 PM
İKİNİN ŞİİRİ
bugün iki kez yağdı yağmur
iki kez eskidim sanki
iki ömrü kol kola yaşadım
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri
hep iki şömine yandı yüreğimde
birinde ateşti diğerinde kül
ve iki kez aşık oldum
bundandır iki kez ölmüşlüğüm
sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü
şimdi sömestrdeyim
ilk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum
daha depremlerdeyim
ve iki kere iki
kitabımda benim
ya çok eder
ya sıfır...
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:03 PM
YİNE DAĞDIR DAĞ
"bir ölüm uzaklardan vurur yollara bizi
bilge bir yalnızlığa serer hikayemizi
kırık bir kırlangıcı dağlara çeker beyaz
kapanır bir ustura, dindirir öfkemizi..."
-Sefa Kaplan-
fırlatmıştım kalbimi uzağa, en uzağa
denk gelir de rastlar diye bir yıldıza
yanılıp susturdum ağrımın çağrısını
çağrımın köhnemiş ağrısını
"aldırma!" dedim oğlum: yine dağdır dağ
konup göçen kurdun kuşun rağmına
ayazda da, güneşte de yine dağ!
yazılırken
ayrılık
kentin küskün ağaçlarına
tüllerine, pervazlarına ve varoşlarına
yazılırken
kederlerin pasına
yapayalnız yasına
yazılırken
bazen şarap tadına
aşkların büyülü şarkısına
ihanetin hiç dinmeyen yasına
ve bir ömür bakılırken
üç saniyede çekilen fotoğraflara
"aldırma!" dedim yumruğum vurup omzuma
yine dağdır dağ!
ezberinde kaç defnenin, kaç mavzerin masalı
kaç kurşunun, kaç çığlığın hüsranı?
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:03 PM
İYİ Kİ BU DÜŞTESİN
I
nehirler yarışır, çağıldar gözlerinde
o nehirler benim nehirlerimdir
aşk
ki azar azar benim yerimdir
üşüyorsam, sokaktaysam, yalnızsam
gözlerin ey yâr benim evimdir
/vurulup düştükçe, düştükçe seni sevmekten caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/
iyi ki bu sestesin
dünyayı ısıtan nefestesin
bir haydut gibi gezinirim kapında
kalbimde tutuşan ateştesin…
II
rüzgârlar savrulur, uğuldar gözlerinde
o rüzgârlar benim rüzgârlarımdır
aşk
ki azar azar benim yerimdir
suskunsam, bozgunsam, bulutsuzsam
gözlerin ey yâr benim evimdir
iyi ki bu düştesin
her sabah ışıyan güneştesin
iyi ki yoksuluz bulutlar gibi
soğuyan dünyada sımsıcak fırınlar gibi
/vurulup düştükçe, düştükçe sana koşmaktan caymayacağım
gece insin, el ayak çekilsin gelip kapında ağlayacağım!/
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:03 PM
YÜZDE YÜZ/SÜZLÜK YENİ BİR YÜZ ARTIK
götürür
uykulu atları onları
çarmıhlar çıkmazına"
-Lorca-
(artıktık artık):
uğultuların artığıyız be çocuk
spermlerin, rahim kanlarının, eski dolunayların
kesilip yakılmış yapanıl ağaçların, susan dağların
aldatılmış avuntuların, kirli lavaboların, anlaşılır günahların
ezberlerin, "ilk"lerin, dinmeyen şehvetlerin
ve kimsesiz özlemlerin, tanıdık kederlerin, zalim yenilgilerin
apansız sevinçlerin, gündelik zaferlerin;
-zaferler tiner gibi uçucu, yenilgiler kalıcıdır...-
*
bayat yenilgilerle
tükürülmüş hayatların gündüzlerinde
ve miyop gözlerinde, yorgun gölgelerinde
artık
artıkların da artığıyız biz
*******i bir yıldız ansızın kayarken gökte
düşün ki milatların tortusuyuz biz...
*
daha yorulur günler, güller anısı, dikeni kalplerimizde
hasretim tabutunu da taşır
kaç bahar vurulur hırslı, telaşlı günlerimizde?
bakabilsek utanacak, duyabilsek ağlayacaktık
ne upuzun yaşayacak cesaretimiz
ne an'lara, günlere iz bırakacak sabrımız kaldı
herkes geldi ve gitti
vicdanlarımızda yalan yanlış nice iz kaldı...
*
çok inançlar: kutsayıp tapınışlar
yok! yok inançlar: tükenerek, savrularak kalışlar!
çok aşklar : yok aşklar...
*
yüzde yüz/süzlük yeni bir yüz
artık tükürülmüş
hayatların
gündüzlerinde
böyle
savrulacaktık!
karaya
vurmuş
yaralı
martılar
gibi
yalnız
yaşayacaktık!
*
yaşayıp
yaşamdan
çok
şey
umarak
yetişkinler ormanında kaybolacaktık!
kaybolacaktık
kaybolmakta yeni bir yol var sanarak
*
iradesiz iştahlarımızla
vicdanlar emzirip günleri avutacaktık
sanal aşklar, nankör şehvetler arasında
ağrıyarak körleşen duyularımızla
buruşturup yılları anısız kalacaktık...
hayatlarımıza hükmeden dişliler arasında
günlerimizi ihanetle kutsayıp
özgürlüklerimizi domates gibi satacaktık
artıktık
artık
satacaktık... satacaktık!
*
saman balyaları gibi oturup yılların sofrasında
ağrılarla uyuyup çağrılarla uyanarak
zaaflarımızla kol kola dolaşacaktık
1+1+1=0
artık
yeni artıklar olacaktı
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:04 PM
YÜZÜN BENDE SOLACAK
bu aşkın nüshası şarkılarda
aslı bende kalacak
bizi hasret saracak
bulutlar çıldıracak
ayrılık başımı döndürüyor
kavuşmayı özlettin
intiharlar kuşandım
bu aşkı sen kirlettin
geçtim borandan, kardan yitirdim bahçeleri
ellerini tutmazsam yatamam *******i…
bu aşkın nüshası rüzgârlarda
kahrı bende duracak
sende ihanet canım
bende matem olacak
bu aşkın efkârı şarkılarda
yüzün bende solacak
bizi zaman yenecek
ve anılar kalacak
geçtim borandan, kardan yitirdim bahçeleri
ellerini tutmazsam yakarım *******i!
F.S.Mehmet1453
08-18-2007, 03:04 PM
YÜZÜNÜ ARADIM, GEÇTİM
(yitirdiğin her şeyde kazandığın bir şey var; kazandığın her şeyde biraz yitirdiklerin. bu yüzden birileri hep ısınıp dururken dinmez üşümelerin...)
ben de benim olmayan şeylerle varım; benim olan zaten benimse, olmayan şeylerle... varsam, buradaysam belki de onlar için... yüzün için belki de, yüzün nerede?
birbirini tekrarlayan günlerin yaslı boğuntusunda nedir aradıkları insanların? bu koşuşturmada, bin telaşla! herkes birileriyle bir mutluluk düşü kuruyor; o düşle ıslanıyor, o düşle uyuyup uyanıyorlar; sonra düşleri de yakıyor günler. bu kez yeni bir düş daha kuruyorlar; sonra bir daha, bir daha! bütün düşleri yakıyor günler.
yaşam yanıltmanın, insanlar yanılmanın ustası oldukça yine yeni düşler deniyor ve deneniyorlar...
işte her düşün peşine bir şarkıyı takıyorlar. düş gidiyor, peşisıra şarkı da. bir de(n) paramparça oluşunu görüyorlar düşlerin. her düşle bir şarkıyı yakıyorlar... şarkılar yakıyorlar; şarkılar onları yakıyor sonra.
/İnsan,
insanın diyalektiğine tükürüyor; insanı yakıyorlar!/
bunları düşünüyorum ve akıp gidiyor günler siyah beyaz resimler hırçınlığında. sormuştun ya, işte her şey ortada, her şey! önce kuşları vurdular orada, paramparça parçaları bir yana; bir bir savruldu yangınların ortasına kanatları da! ben soluk soluğa dışarıdayım, seni buldum... seni buldum ya, bu kez seni vurdular orada, seni!
her şey sürdü yine, her şey! baktım daha durmuş da uzayın rengini demliyor asalak dünya; baktım ki dağlar ve güller yine akraba; daha bembeyaz uyuyordu kadınlar o esmer uykularda. oysa seni vurmuşlardı, seni, orada!
sonra gelip geçen her sabahla öyle susadım ki yüzüne yokluğunda... yüzünü özledim, yüzünü, anlasana!
“anlasana” diye yazdım ve üç nokta koydum yanına, ama boşuna, boşuna; “boşuna!” diye yazdım ve kalkıp dışarı çıktım. saat 0.5’i birkaç dakika ve bir miktar saniye geçiyordu; ağaran günün teninden sağanak dökülüyordu.
yüzünü aradım...
yüzünü aradım: kalan kuşlar sen bu kentteymişsin gibi uçuyorlardı. insanlar kalabalık ve kabarıktı; silahları ellerine, tetikleri parmaklarına göre seçiyorlardı.
uçaklar pike yaparken bu kentin göklerinde, bak dedim, bakacak bir göğümüz bile kalmadı işte!
yüzünü aradım gökyüzünde...
yüzünü aradım: sabahın tenine birer birer dağılırken işçiler; yüzünü aradım rastgele atılırken kahve önlerine iskemleler. günler siyah beyaz resimler hırçınlığında ve ben burada bir eski çağ enkazında!
kızlar, boyanıp kuşanıp kız kıza dansederken düğünlerde, yüzünü aradım, kendi olan yüzünü düğünlerde... sonra gelinler korkularını atmışlardı eşiklere; yorgunluktu sonrası işte, yüzünü aradım gelinlerde...
yüzünü aradım, geçtim...
geçtim: şarkıları paramparça görmekten, bu satırları yazmaktan geçtim! oysa hep kalemimle değil, bir gün kanımla kıpkızıl yazmak istedikleri vardı benim de; onları henüz yazmamış olmaktan geçtim... çalışma masamdan kalkarak elimdeki fincanı duvara çarpıp paramparça etmekten geçtim!
geçtim: sabahla birlikte kaynayan çorba kazanlarının kokularından, yol boyu uykularını alamamış köpeklerin korkularından; siyah ışıklardan, çoğalan çocuklardan, azalan ağaçlardan, arabesk feryatlardan ve ucuz umutlardan...
“iyiyim, sağol, sen nasılsın”lı merhabalardan; ağır ağır yayılan çöp kokularından, farlarını kapamayı unutmuş taşıtlardan, feodal şatolardan ve yasalara yelkovanlık yapıp, kendinin saniyesi bile olamayanlardan!
hızla kirlenen bir dünyadan hızla geçtim...
geçtim: sensizliğin tahriş olmuş sızılarından, eksoz homurtularından, cami avlularından, düşleri iğdiş ******lardan, yasadışı iş yapan yasa memrularından... ellerini çaldırmış ellerime bakmaktan geçtim; sensizliğe inanmamaktan...
sis kaplamıştı kenti; dağılsa sanki bir ..k varmış gibi! sisleri yarıp geçtim... yoktun, kendimden geçtim; kızdım, dağıttım, sana küfürler ettim... bir bilsen sana ne güzel küfürler ettim; yoksa kederden geberecektim!
gökyüzü tümünü de ağır ağız izledi; gökyüzünün renginden geçtim...
sonra yeni kuşlar üşüştü gökyüzüne. bir sevindim, bir sevindim; gökyüzü yüzlerce kanattı işte! ama sen, sen orada bir serçe gibi üşüyor muydun yine?
üşüyordun ve bunu biliyordum; çünkü her şey ortada, her şey! bak, kimin temiz bir göğü varsa kirletip bırakmışlar avuçlarına... bu yüzden insanlar elleri ceplerde çıkıyorlar sabahlara. coşkular deprem, sevinçler sıtma...
söyle senin yüzün nerede, yüzün?
nerede başlar bir aşk ve biter, nerede? nerelere gömerim seni ben, nerelerde ölürsün oysa sen!
nerede, yüzün nerede?
sonra çıkıp bu kentin uğultusuna çarpıyorum; bu kent de uğultusunu bana çarpıyor, çarpışıyoruz, kimseler görmüyor...
bir sorudur: “kurtarıcılar işgâlci olabilir mi? ya da işgâlciler kurtarıcı?” sonra oturup yüreklerden damlayan terin hesabını tutuyorum... hesabını kimselerin bilmediği bahçelerin dudağında kanayan uzak güllerin. sevgiye bütün misillemelerin, *******in, seslerin, kederlerin... karacadağlı bir çocuğun kan çıbanının, şemdinlili bir ağıdın, kasrik’ten esen poyrazın, peru’da bir balıkçının ve botan’da yakılan köy evlerinin...
öyle acı ki her şey unutmak istiyorum! kendimi bir menekşenin rengine, bir gülüşe k(atıp) unutmak! unutma düşüncesini bile unutmak!
yitirmiştim o aşkın kimliğini, hükümsüzdü... hükümsüze hükümlü bir aşkı unutmak istiyorum... sonra asker çocukları, mapus çocukları, ayyaş babalara sitemsiz çocukları, yitirilmiş çocukları...
uçarı bir çocukluğu yitirmiş benim de yüzüm; yüzüm, zamansız ihtilallerde. ihtilalleri tutun çocuklar erken yaşlanmasınlar!
yarayı tutun, yarayı! güçleri öpüştürün, gökyüzünü dönüştürün; yoksa ölünür alnında günün! ölmeleri hani sessiz, hani genç, unutmak istiyorum!
eski yoldaşların gözbebeklerinde kaynayan bir düşün düşüşünü unutmak! unutmasam, ben de kalemimi kendim için kıracağım!
biz kapkara *******in göğünde küçük, ak noktalardık; bir düşünün, ne aklıklar gizler gece; ne aklıklar öyle susar gecede, ama öyle öyle çok gecedir ki gece, aklığımızı büsbütün örtecek kadar...
örtülüşünü
usulca
aklığımızın
unutmak istiyorum...
işte bundan, coşkuyu sevmiyorum artık öyle kabara köpüre nehirler gibi; siz orada kalabalık ve kabarık kalın, sağolun, yalnızlık iyi, yalnızlık iyi...
yalnızdım, üşüyordum ey özlem! beni bir gün belki bu özlem öldürecekti. ölecektim bir gün erken, belki kederden. yakın o gün! beni yakın! savrulup aksın küllerim dicle nehrinden...
akıp geçerken günler siyah beyaz resimler hırçınlığında, sormuştum ya, işte her şey ortada, her şey!
/ben ölürüm; dağlar ve güller yine akraba.../
artık gün doğunca bütün darağaçlarını kursunlar, kursunlar, kur-sun-laar! her şey bu kadar güzelken, böyle bir yanıyla sığ yaşanana, boğulana, savrulana, kirlenene dalkavukluk, çirkinliğe figüranlık etmekten bık-tıııııııım!
ya kuşlar?
sahi, ne demek ister kalan kuşlar?
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.