PDA

Tam Sürümü Görüntüle : Cahit Zarifoğlu


GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:57 PM
Açık Açık Çağırır Aşkını

I.

Çabuk akan tez giden
ilk geyik avında ölenler
çarpıntı başlarıdır insanlığın

Uzakta. Ta burada
Ünlü bir cansıkıntısını
Ufalar bir zümrüt sakal

Yeldeğirmeni
ve uçuşan leylekler
beyaz saçlı atın
kar yılğını rüzgar hallerini
kahraman atın
madalya anına bitişik
dört nala koşan sesi
oradan uzaktan ta buradan

siyah
çatık kaşlı gelincik tohumlarına
benzer sezişleriyle
gelişir yapılı kaygılar

II. bir ayıp giyotin

çün ağaç sağa dönmez
soldan kuşatılır
çün ağaç şaşırır
ağaç ölür
Ama sapına kadar
Bilhassa büyük
Erkek
Tam bir el
Yani kolun ucuna kadar gelmiş de
Yumruk bile olmuş

ve bilhassa bu büyük bir el
beynelminel bir sabah seli
kutlayıp büküp yapma çelikleri
gündelik insanı kaldırıp
bir de tanrıya şarkısını söylerse

Belirli bir yapısı
Belirli bir geçmişi olan
nereye değdiğini bilen
düğün yapısı fırçasıyla
toprak ve topraktan sonrasını
aynı çığlığı atan
ve karalar için de

III. haydi

şu kaçar su durur mu
gök içimizde bir zenci yaratır
zenci zenci
bir büyük geniş başlı
şikayet mi ne olur

açık açık çağırır aşkını
burda mı daha mı uzakta
bütün bir geceye dayar alnını

öyle ki alın
mübarek bir şeydir.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:58 PM
AĞARTI

sevgililer yüzüne karşılık geldim

kaygı bağırdı gözevlerimde



günlerin yamanan yıldızlar

ve üzülen gökkuşaklarıyla

doluluğundan söz ediliyor

evlerde çocuklar arşınlanıyor

ve alkışlanıyor babalar

ki tütün başında

ekmek başında kabir başında



günler yenilenen bir isim

merdivenleri büyük ağzıyla çıkan meral

haftada üçer gün üçer hafta

ince uzun veya kahverengi

ve gelinlik sabah çatışmasında

yoğunlaşan yorgun artık ben

köprü ortasından yarılmış bu ara

organın ve güneşin salgınlığı

toprağa gelir gibi oldu an

başlar ikinci artık



beygirler uzağa kayıyorlar



bu arada gelinmeler

arkadaş yapıtlarına yar koyma

yöremdeki çimler



bu arada evimin içinde odaların birbirine düşman durduğu

ve hastalandıkları

çalışan yüreklere uzak

bekardan korkan ev sahiplerinin

kapılarda kızlık heykelleri

bu arada insanın yemeğe oturma çelişmesi



yemekten kalkma çelişmesi

erkek oluşunuza binaen

bu arada özel sıkıntılarımızın

kılıç kuşanmış hali

durmadan kanlanıp hatırladığımız

bunalan kadınlar

ben alda'yı bunalıyor görüyorum rüyamda

kırbaç gibi insanı saran etrafımızda

kelebek kanatları gözler

akılda kalan ağızlar

hatlar

seviyi yoran alkışlar

bir şehri paramparça edip

ortasından yarıp uykuları

evlerin sahanlıklarına

misafir odalarına

lavabonun altındaki dolaba

çocukların hücumluk yataklarına

iri erkeklerin şakaklarına

kadınların çırpınan dudaklarına

ve kızların sancaklarına sığınan

ve benim damarlarımda itişen uykulara



bir şehrin ortasından tren geçiyor

o şehirde büyük rüzgâr vardır

bir oyuncakçı vitrininin önünde

insanların durdukları ve duruşlarını

değiştirmedikleri trenle birlikte

şehrin ortasından oyuncak trenlerin

cezalandırmış şekilleri



kendisini buyruk

vitrine yapışık insanların kafalarındaki

içlerinden geçerken dönüp bakmadıkları

durdurup parçalamadıkları

önüne yüzer ellişer

yatıp apartman kadar

ağır tekerlerini üzerlerinden geçerken

öpüp ağızlarını ezdirmedikleri



noktanın sonuna kadar

bir sinir bir can yanmasıyla

bir parçamı

bir demir mengeneye

koyup sıkmak istiyorum mu nedir

dilimi



bir acı mı ne gerek

öyle uykum var ki

öyle istiyorum ki



o içinden marşandizler

şimşek gibi fırlayan

şehirde hemen

hat boyunda ilk tahta evde

derin yatakta

her an çığlıklarıyla

uyuyayım kıyametler

bir ejder geçsin

öyle tanıdığım

öyle canımın içinde



durup gelmeyince

morfin gibi arıyorum direnmeni

iğne üzerinde yüzün gelip

kuşatmıştı beni

ama düşündükçe Korkmak

yüzünle geldiğini



Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:58 PM
AFGANİSTAN ÇAĞILTISI

Bütün azalarını harbe çağır

Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın



Saraylar damlar yeniden kurulsun

Ağaçlar içinden akan nehre

Dalçık günde bin kere ve *******de

Omuzbaşlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın



Kalem yazsın yazsın

Küheylan bir aşık ol

Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın

Kaslar şehit dalgaları ve haykıran kan

Başlasın vuslat gününü toprağa

Başlasın hatırlatmaya denize kumsalını



Şimdi üzgünüz arkadaş

Yolumuza çıkmayın üzgünüz...



Hava çok hoş denizin tuttuğu yerler derin

-Konuş şimdi zaman hiç geriledi mi

Hava çok hoş kuşların tuttuğu yerler berrak

-Konuş şimdi daveti duydun mu

Bir gece uyandın ki ellerin başaklarda

-Konuş şimdi açık ağzına o gül yaprağı konan şehidi gördün mü

Çoktan hayretle dondu kaldı bağlar ovalar

-Konuş şimdi bekliyor mu yalınayak çocukları ağacında buğday



Hava çok hoş insanın tuttuğu yerler azar azar

Kalbin zengin davetleriyle oynar

Çocuklar o anda çok yakında bakarsın bir aşk sayhasında



Yaslanırlar güzel anaların kollarına

Hava çok hoş başın tuttuğu idrak yanımızda



Adamlarımız yiğit

Kadınlarımız hamarat

Çocuklarımız dolu bilinç harmanı

Köpeklerse sayılı



Elimizde cahiliye dönemi sonrası bir pala

(Kavmiyetçilik etme dedik ucu kırılır)



Kırıldı da

Şimdi severiz türkmeni peştunu

Onarılmış gerilmiş bileylenmiş ve doğramakta



Isın gökyüzü ısın

Çocukları kavrulmuş kadınlar yeniden hamarat yeniden gebe



Bunlar gübre insan değil

Gömlekler çelik zırh

Öyle bir çalgı çaldılar ki

Seslerin çağırıp koyunlara bile

Koyduğu zehirli gaz rüyaları



Analara şaşkın çocukların

Üç beş yaştakilerin

Yüzleri harp yarası

Harp yanığı

Ama öpülmekte okşanmakta yanakları



Hangisi hangisine mübadil

(Dünya bu olamazdı)

Hangisi özne hangisi edilmiş gelinmiş bilinmemiş

Yağmur peyderpey kar tane

Gamzem oyuyor düşüncemi

Kime eşitim nasıl nerdeyim

Gamlanmaktayım



Hayır bir tereddüttü geçti

Füsun bu karadağmağdeni

İsyan muannit

Mösyö sevinçli mister memnun ağa yarı tok köylü sarı yaprak

Millet üzgün



Hani dengeler kuracaktık

batının kızıl ulusları bindokuzyüz seksen kölelik yapmak istemiyorum



bu kahveniz

yıldızlarınız şapkanız

buyrun unutmuş olmalısınız dehanız şerefiniz

buyrun cep feneriniz

Buyrun boynumuzdaki halkayı tutunun

Ve semirin



Hani dengeler kuracaktık

Hani çağdaş uygarlıklardan tutunacaktık

Hayır batının ulusları kızıllarla karışık

Bin dokuz yüz seksen bay batıya buna şuna

Cennetlik yapmak istemiyorum

Çevir tarihi çevir

BindörtyüzBİR



Bu kafa ne zaman köreldi

Çalınanlar siren besteleri

İmdatlarla düşün

Bu anne asla merhamet dışında

Gözleri nemli olmamıştı



Hayır batının ulusları yıl bindokuzyüz seksen değil

Bindörtyüz bir

Fakat beşyüz yetmiş dokuz yıl geçmiş değil

Ne bir karışıklık var

Ne bir dev rüya görmüş

Değil



Kıraç bir yamacı bir ekspres kıymıklıyor gibi

Tünellere ses basılmış değil

Elbette bunlar değil

Yazmaktan çektiğim yalnızlık da değil

Bahsi kapatalım ve yatalım için de değil

Hiçbir şey değil hiç biri değil



Anlatabildik mi arkadaş. Acaba

Körebe bitti duvarı kaldır at



Haydi zemini düzledik alt yapısını kurduk savaşın

Dikil yanıma

Ellerimizde birer çakıl taşı

Onlarla dikilelim karşı karşıya

Yüzlerimizin kefen örtülerini yırtalım baştan başa

Görürsün berrak içi

Derisi yüzülmüş kan gibi yüzlerimizin

Bu harp başka



Kim diyorsa ki batılılarla başımız bir taşta

Cellatlarla aynı kaptan yiyoruz

Aynı kirli hava

Aynı kafa ayağımızın bodrumunda

Hayır arkadaş bu hesap bambaşka

Ne son aylardayız ne bu son gün

Sanki dünya bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe



Gözleri yumuşak yüzü yorgun bileği sert toprak

Sanma ki harp derdinden geçtim

Düşünme ki dökeceğin kanlar hunhar

Derimin altında ne belalar baygın

Bir devlet taşıyorum başımda

Bu ev bana dayanmaz

Çöker kızıllar kuduran inleri dünyanın



Arkadaş

Şimdi yalnız savaş

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:58 PM
ANILAR DEFTERİ

Anılar defterin de gül yaprağı gibi

unutuldum kurudum

Başıma düşmüş sevda ağı

Bir başıma tenhalarda kahroldum

Sen kim bilir

Rüzgarlı eteklerinle

Kimbilir hangi iklimdesin

Ben sensiz bu sessizlikle

deliler gibiyim

sensiz bu sessizlikte

Ayrılıkla başım belada

Gözlerini çevirme gözlerimden

Yoksa sensiz bu sessizlikte

Kahrolacağım

sensiz bu seslikle

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:58 PM
ANILAR DEFTERİNDE GÜL YAPRAĞI

Anılar Defterinde Gül Yaprağı
Gibi Unutuldum Kurudum
Başıma Düştü Sevda Ağı
Bir Başıma Tenhalarda Kahroldum.
Sen Kimbilir Rüzgarlı Eteklerinle Kimbilir
Hangi İklimdesin
Ben Sensiz Bu Sessizlikle
Deliler Gibiyim
Sensiz Bu Sessizlikle.



Ayrılıkla Başım Belada
Gözlerini Çevir Gözlerime



Yoksa Ben
Sensiz Bu Sessizlikle
Deli Gibiyim
Sensiz Bu Sensizlikle.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:59 PM
ANLATILMIŞ GÜNLER

Bulutların yeryüzüne doğru saçaklandığı vakitler
Sürüleri doyurmuş
Köylere emin bir gece yaymış
Serin ve ılık evlerin seccadelerinde
Yatsılarla nehrolmuş
Helal kadınlarıyla yukarılara bakıp akan
Huzurlu gürbüz ve yetişkin adamlar gibi
Adamlar gibi duruyorlar silahlarının başlarında



Meşakkate
Adeta ısrarla
Yılmadan
Sabretmektedirler



Biliyoruz
Gördüğümüz resimlerini
Aylardır birlikte yattıkları giysileri
Çok aşıyorlar



Boyları bosları
Yaşları başları
bakışları
renk renk
geniş
adımları iri
solukları sıcak yelpazeler gibi


gözüm görmüş gibi onları
kardeşim gibi gelir haberleri
hele saldırdılar mı
bakılsın gerek
topuklarıyla devirdikleri tank kütleleri


Ne yaman gönülleri
Çöl toprağı gibi yayılı kavruk esrarlı
Yanaklarına
Değer güneş

Ve bastıkları dağ şurdaysa
Ötekinde kıskançlık nöbeti


Hiç kimseden öğrenemezdin
Daha kesin
Gözünün önünde vurulan kardeşinden
Buhara kelimesini


Hiç kimse öğretemezdi sana
Daha kesin ve böyle emin
Ateş altında
Azık getiren kızkardeşinden
Buhara kelimesini


Bir ok işaretidir Buhara
Varılırken ve varılınca
Gösteren
Daha ikibin kilometre ilerisini


Ve buhara ki
Pirlerin
Asırlar önceki kader sürücülerin
İşte bugünleri anlatıp
Kollarına girip avuttukları şehir

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:59 PM
ARALIK GÜNLERİ İÇİN BİR AŞK DENEMESİ

Aşk bu
Kanatları yıldırımlanmış katı boğalar
Ateşin saydam gövdesini kırarak
Yatarak hayat dolu sarnıçların karnına
Sıkı sıkıya kapalı sivri ve kıvrak gaga


Delip geçecek dalıp yeryüzünü
Bak istersen avuçlarıma
Küçük parmağın hizasında o derin havzada
Göğüs göğüse iken ikimize
İki ayrı kadeh gibi doldurulmuş yudum kat'i
Sesin
Sırrım
Gözüm palaspandıras çehremde


Aşk bu
Çölün sarı sofrasında atlılar
Hepsinde
Gererken parçalanan elimde
Çelik yay parçaları
Ağızlarımız kum rüzgarlarıyla yanık
Yiyip içmezik acıkmazık


:Başkanları
Uyutmasın vahalar diye
Koynuna doldurmuş yılanları:


/çocuk
Bir tane.Dayanmış yanağını cama
Karşı evin balkonuna bakıyor
Orada bir çocuk
Tutunmuş demirlere../


İki kadeh arasında ufak kara nehrim
Beni senden bölen.Suyu yakut de ki kafur
Çölün arı çehrenin gamsız ölümün uzakça olduğu bir demde


Diz çökeyim söyle
Tahtın nerede
Bende kaynayan sende kaynak
Tıpatıp iki kristal küre


Aramızda ceylanımsı bir sıçrama
Çalkalanır sonsuzca.Şöyle irice
Bir kelime bul ok atsın döş kemiğime


Öfkemi iyi belesin öfken


Aşk duraksar ve yara alır
Uçak çelik rengi göğü sesiyle sokunca
Alçalarak yemyeşil ekinlerin arasına
Kuru ekmek yiyen üzgün köylüleri bombalamaya


İlkin küçük nir göl kan dolu ağzı
/hava nasıl da yeşil/
Su mu yoksa o katı ışık mı yanakların taşıdığı
Nilüferler isteklerkoca bir dev


Aşk bu çiğnenmiş kırbaçlanmış alta laınmış
Tanıyıp tutunacak bir insan arayan
Gördülçe çelik kazanlarının iç kaynamasını
Kaliforniyadaki silah fabrikalarını


/Doların egemenliğ halkın refahı:
Depolar boşalmalı/


Aşk aşk bir şehir harabesi daha kazandın
Kurşun kanatları gergin
Fosforlu mermiler yine taze
Yıldırımlanmış boğalar
Havanın katı gövdesini kırarak
Yararak hayat dolu sevdanın karnını
Pilot ağzı zehirli bir dil
Kentelenmiş çeneler arasından
Gözler ovaya başını çıkaran insanları


Haydi aşk aşk
De ki dağları delerim senin için
Yıldızlar yakarışlar açık kartlar
Ve haydi hoşçakal


Kilimin üstünde
Bir ampül
Bir kırbaç bir ayakkabı

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 01:59 PM
ARZUHAL

Çiledinmi
Dünya tutar inilemen
Ne saltanatı dünya pahada
Ne saltanatı dünya pahada
Ne kalbi altın mezarı şöhret
Yer şahit
Şahit bizler kardeşlerin
Alevli hüzünlerdin mevla için


Ne atın yıllar verdin hep
Dirilsin diyordun ve yöneliyordu binlerle
Kapkara parlak ışıklı ve ışıtan göz
Kıvırcık utangaç ve uçurumlardan güvenlere götüren
Ve yalın
Henüz gelmiş gibi kınından
Ne altın yıllar verdiğin hep
Ve ağır ağır çeviriyordun
O dalgın ve ağır yüzünü devrin
Yuya yuya o güzel Elçiye


Ne altın yıllar verdiğin hep
Biriki bronz kişi konabilseydi önüne
Ve ne altın yıllar daha çiledin
Artık yalnız değil adımların
Şimdi daha iri doğuyor sabahları
Horantası bir hayli arttı güneşin


Kişinin güzelliği ağa ustalarına göredir


senin köylün olayım
o uzak iklimleri erişilmez beldeye
bakabilemezdik senin götürmen olmasa


şu küçücük kalpte
(yaman halimiz helal ettiremezsek)
nice hakkın yüklü.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:00 PM
AYLAK GÖZ

Erkenden aşındırır aşkını
Odaların köşelerine zamansız oturur
Duyarsa bir çocuğun
Oyundan çağrıldığını


Başının her seferinde döndüğü kumarı
Gönlünü bir tarzla kurularken kazanır
Anlarsa yenilen bir kadının
Darda kaldığını


Kendi kendine ardaşak kaçağı
Arada bir bakınır ne yaptığına
Süresiz kapılır tablolara yangelir
Ve oturdu mu bir masaya
Hakkını verir çay içmenin


Bu adam kitapların uçlarına
Çizilmiş itilmiş resim
Korkmadan yaşar tebessüm gösterir
Ağır başıyla nöbet alır
Dağdan kaçar şehri çevirir
Ve bırakır gönlünü bir tazı sıçramasına



Erkenden aşındırır aşkını
Anlamaz bir kadının
Süresiz kapılıp yangeldiği tablolara
Severek tebessüm attığını
Ağır başıyla kopar dağdan
Nöbet alır şehri devirir.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:00 PM
AYNA

Ve gözüm eşyamda değil
Yoruldum maddemden
Ta ki dünya bitti
Köşk kurdum sakin oldum


Dehlizsiz ve tabakasız
Kör bir hayvan gibi
Rızkına etiyle yanaşan
Karanlık birevDir gövdem


Güneşte asla karanlık yoktur dediler
Ve onlar yoluna cihet ettim vatan tuttum


Büyük yeni bir hayat bildim
Yeni yeni bildim yoksa ölüyordu bir şey
Bir insan binası yıkılıyordu durmadan

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:00 PM
AŞKA DAİR

Öyle sofralar gördüm ki
İnsan kasları vardı tabaklarda


O eğik gövdeler önünde yalnızlık
Her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu
Bir kadın
Bir erkek


Gizlice soluyordu
Bir erkek av arkadaşından
Av durgunluğu gibi gösterip saklayarak
Kamışlıktaki sazların arasından
Ilık ve yapışkan fısıltıları
Ayırarak alarak
Urgan gibi bedenine doluyordu


Her şeye benzeyebilirken o
Hiçbir şey benzemezken ona


o ünlü borazan
Başlarsa saçlarımızın diplerinden
Üfürmeye. -Yırtıcı bir hayvan
Kimliği yapışır yakamıza


Bir erkek mi o
Göle yatmış bir güneş demetinde
O mor ışında
Bir köpek ölüsü gibi yatan


Hızla kayan
Yoksa bir yaban ördeği gölgesi mi

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:00 PM
BAŞIM EĞİK DİLİM KAPALI GÖZLER

Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Hergün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir


Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz


Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan


Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi


Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuzyüz
Milyon müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN


Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
AMA BEN Ama ben Ama ben Ama ben



Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar


Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil



Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil


Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar


Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim


Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm


Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi


İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri


Aha Şeyhefendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır



Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın



Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:01 PM
BUSAT

Artist milletizdir.

Bizde defaten ölünür

ve kalkılır ki sofralardan

hamdüsenalarla palalarla

el yıkanmadan

ağız misvaklanmadan

zinhar vurulmaz ha

ne dosta ne düşmana

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:01 PM
ÇÖLDE GİZLİ BEZGİNLER

bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yağmur sıcağı gibi

öptüm sonsuz gidişinden. Saçlarının seyriyle seni

yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akrepleridir duygunun. Karanlık ordulara güneşsiz sokulan
bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir büzülüp ölecek
sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. Sürdüren ellerini yangın borularında
şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından
burda biter düğün. Gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından
gemilerimiz saklanır. Ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların
saplandık tadına. Durduk alnında yüreğe vuruşların
yollar sellere gider. Açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağırmak hiç keseye mi kalır
çizildi yalnızlar. Senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. Kürek sesleriyle
koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından
oturur iki bakış ormanından gerilip bir masaya kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular
bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan
biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:01 PM
DELİKANLILAR

gülünç şapkalarını sahipsiz şapkalarıyla
bazen mavi yanaklı bir yıldızın,
kızdan heykellerini
utanç ve yenilgen
bir gardrop odasında
tanrıya benzer
herşeyim
dünyada
üryan dolaşan bebeğin
özgürlüğün ama herşeyin
özgüre ödünç verilen geleceğin


erişilecek bir üst bir alt kent
bir de
içine durup demir atılacak
bu binek aşkların
delikanlılar sofrasında
kamçılı bağırışları


derken
merhem
yok merhem


derken
avuç içlerinin kadın bölmelerine
kadının iki havuç hacmindeki kadının
en usta hücrelerime
en yanıltıcı en dolup en boşalan
ve en boşa atılan
yıkan hücrelerime
bükülen dizlerime
ve kasılan karın etlerime


kendime gelince ben kim oluyorum
cevherim neyse nereden geliyor
nereden nereye ne mi
duvarların fayans çinko benzerleri
kendime gelince
gözlerini cihan gözlerini
ellerini kollarını parmaklarını
göğsüme göğsüme tam yüzüme
uzatan eşya beyleri
çanak çömlek
varlığına vardığım hücre gece
her yandan karanlıklar biçilir
dikilir üstümüze


yolda kamyonlarla süt satanlar
düşleri
evleri ufalayan ve büyüyen çocuklarından
değerli bir yoldaşlıkla
ödünç alan ihtiyar babalar
ateş yanan sokaktan geçiyorlar


delikanlılar baba ve adam
delikanlılar ve aşk
delikanlılar sevdalı oluşlardan


bir yıldız poyrazı


isa meryem kadar
bir balıkla girince sulara
insanlar kelime hücrelerinde
isanın denizlere dağılan saçlarında
-isa da tam denizlere göre
insanlar isaya göre
eşyalarıyla ve hayvanlarıyla
yaşar akıp giden uslarıyla
geliştire geliştire
bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını
anılarda bırakmak için
tanrının ve meryemin yavrularını


delikanlı bir çağanoz fabrikasında
yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla
kentlere çağrılan ve insan biçimleriyle
nefret biçilen
ve bunları düzenli anneler şeklinde
yalnız düşman getiren
babanın *******ine


delikanlı
bir sahnenin perdelerinden sonra
katmerli kadife ve kapanan perdelerinden sonra
açılıp kapanan karanlık küçük odalarda
ve karanlık küçük odalarda

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:01 PM
EVET

Evet hatırladım

Küçük basit şeyler

Yetiyor kederlenmeye

Ya mutluluğa

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:01 PM
GÜNEŞ İNİP SUYA DOKUN

Birara neydi o bulutlar
Somurtkan dudakları yere sarkan



Arkasında deniz alev alan adam
Çehrem sarsılıyor bakmaktan



Güneş inip suya dokun
Nehre yaslanıp baş aşağı koşan bir yaşlı ağaç ol

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:02 PM
GÜZELCİN

Koşu koşuver nargözlüm
Yuvarlak biçimli ayakların
Küheylan kolanı gibi kuşağın
Gürbüz kalçalarının üzerinde


Koştur azaplardan kaçalım
Koruklar üzümlenmiş mi bakalım
Bir söze iki gülüş bir öpücük
İki bedeni birbirine katalım


Ruhsatlım sevdamsın berigel
Kanın höpürtülü başın dik
O seven yuyan bakışınla
İçimi yu mermer döşegel


Dorukta yeni ay ince işaret
Ne kem gözler gezinir karanlığa
Ne evin sevincinden korkan bulunur


Asmalarda güneş ve çocuklarımız
Çardakta ıslak ve ekşi uyur
Bacın bazlama yağlasın sahana
Mutluyuz tüm dünyaya duyur

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:02 PM
HIZLA AKAN MIZRAK

Sabahtır
Alkışlar gecenin
Sıcak damları sükûn yapılarıyla
Aydınlatır bir ucundan
Kahvaltı sofrasında çay tasını



Düzgün uysal Işıklı bir de ağız
Gizlice götürür hücreyi bütüne
Ve akla her gelen telgraf telinde
Öpüşür iki güvercin
İncelmiş ve yumuşamış gagalarıyla



Bu geçen mızrak
Kalın kararlı
Atanın değer biçilmez atıyla
Kuşkusuz yolunda gerek



Mızrak geçer ışığı
Geçer geceyi dolduran karanlığı da

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:02 PM
KABÜL

Eski şairliklerim gitti gözümden
Gayridir başka bir hal kuşanıyorum


Azık yoldaş olmaz haydi geç toklukları
Az'la doymak yap deş insan zamanlarını


At al at bin at kuşan da ciğerin koş
Davran bre çocuk doyma ilk sulardan


Hehey gözüm hehey gözyaş odsuz kaldın
Nice hançer dürdün sabır balyaladın


Göğsümde bir küçücük derya buldum
Kabına sığmaz bir ceylan yoldaşım


Eteğini toplamış bir sevgili düştü kumsala
Ufacık kuru dudaklarında bir hasret sayhası


De Zarif inle. Ta ki huzra vardın
Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:03 PM
KALKLAR

Oturun babamı
Ben güvercin saçlı çocuktum
Buzlardan başlayıp vurdular
Dağların yabani timsahında

Sanatın fiziksel geçerliğine kadar
Vurdular
Babam upuzun yatandı kumda
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
Çünkü öylesine kendi ölümü

Başını yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
Dudakların içinde kulak yollarında
Adamın öldürülüş sesi
Sofradan sokak kapısından
Pencereden kumluğa okyanusa
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:03 PM
KARTAL ÖLÜSÜ

Tabutunuz
Pırıl pırıl çivileri ve talaş kokuyor
Demek taze ölülerdensiniz hemşehrim

Kan akıtılmadan
Kesildi damarlarınızın sıcaklığı
Söyleyin kim yokladı
Bir ateş salmaya içinizi

Şimdi doya doya seyredin gövdenizi
Kalabalıklardan eli mızraklılardan
Otomobillerden nüfus patlamasından
Ve o koca denizlerin kirlenip ağrımasından

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:03 PM
KAYIT

Korku salardı inceliğin acıman tevazuun
Dünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışın


Nur sarnıçları ballar koydun çöllere ruh eşiklerine
Senden kaynıyordu yine sana kapılıyor ırmakların


Yamalı ve tertemiz elbiselerim olunca
Her gece mutlak uyanıp adını anınca



Bir gün elbette sofraya birlikte çökeriz
Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım


Sura vardıkça gövdelendim soyundum aşk duasına
Atılıyorum sırlarına açılıyor hücrelerim


Menzili çoktan geçtim ün saldı kayboluşum
Kendi kuytumda çalkıyor şerbetini ağzım

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:03 PM
KORKU VE YAKARIŞ

Yüklenip geliyor gökyüzü evimizden yeryüzümüze
Dilimize onur veren kelime


Güzel ticaret ettik
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz


/Delicesine yalnızlıktan yana reyi
Elleri berrak ve dolu
Arındı soyu kurudu kinlerin sanki
Vuruyordu son bahtsız atılışında
Köpeklere yaslanarak bir avluda
Ve ayaklarının altında
Her kiminse doğranmış saç örgüleri/


Ve şimdi adam ey çocuk
Eline bir dudak inziva al göster onlara
Belgele sevişebildiğin aklın
Kuşların o hızlı oluş adına
Çalılardan uçurduğu baharla
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye
Gemiler gibi gelen günlere


Ve özenle seçilen söylenen kulaklara
Yeni yeni hecelediğin tattığın
/İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri/
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla


Nerdesin ne suçun var anlarsın
Gibi dost ettiğin paha gerçek paha
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına


Seni çile çektirilen
Verdikçe alan kelime
Susuzluktan kalma bir sarhoş ağzın
Salt ona adımların
Yalpa yok elatışında boyuna sürdüğün o
Ve hadi artık. Konuş
Nasıl buldun yolunu
Ki akıyor her gece ruhun bütün gücü
Bir fırdönüyü saklıyor eşyalar
Sen ıssız tekbaşına ve mağrur
Batıyorken yatağında


Nasıl da ateş sıcak içova nabzı
Zamanlar indirir kaldırır limanları
Sanki bir kuş ağzı bir kadın ağzı
Su başlarında sel yollarında hayatın
Kuğu kanatları beyaz soluk alışları


/Derken rahimlere kapandın
Dirilik harflerle çalkalandı
Boşaldı boş çanaklarına kavganın/


Kaynak yeniden yumulu parmaklarını açıyor
Biziz şimdi görünen artık salındayız aşkın
Yüz yüze koyulduğumuz sır vakti: Olgun ve hazır


Yine uyandım
Sabah
Yine büyük


İsmimle ancak
Aynı sarnıçta düş ve gerçek
Alıp veren sakınan etim
Soluduğum bakış
Can levham duvarlarım senin


Bana giysi verdin
Öyle biliyorum giyinmeyi
Beni doyurdun
Böyle biliyorum doymayı
Ve sayıyorum kimse yok
Öyle böyle bir doğa
Yalnız beni götürüyor kıyamete
Görüyorum ki farkediyor
Gülümserken korkuyorum


Elime açılıyor yüzün
Duyuyorum buzlar gibi


Sensin bana
Sanki kendimden bana
İçimden tüten


Sensin doğduğum sabahları
Işıklarına uzandığım başları
Dünyaya bırakan


Sensin güden
Kanımın düşüncesini


Sen ince şavk toplam zaman saf hayat
Tek diri


Sensin yüzen geceye
Tek diri


Sensin yüzen geceye
Yeryüzü


Sen ayrılmadın hiç
Evimizden


Uyudum yine
Gece
Yine geniş

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:04 PM
KUTSAL MAVİ ÇOCUK ŞİİRİ

Ellerin çıktı ve göğün ortasına geldi
Tarlada
Bakışı gittikçe yer toprağına
Çakılan
Bu kadar beklerken habersizdi
Ve hatta onlar da habersizdiler


Sular mı anladı
Dağlar mı sezdi
Yoksa birdenbire bir çiçek mi


Bir gün
Herhangi bir an
Ama bir çelik an
Her şey
Ve hepsi başlarını kaldırdılar
Ve hemen ellerinin gölgesi düştü yüzlerine

Karmakarışık belirsiz uzun
Geçti ve geçti gölgesi
Zerdüştün ayaklarından bir kartalın

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:04 PM
MEÇ

Ağaçlara kılıçlara benzer çocuklar çıkıyor
erikleri itiyorlar
erikleri onları yırtıyor
ellerinde dürtme silâhları
plaj yıkıntılarına çarpıyorlar


sarsıntıyla akıyor
ayaklarını ıslatan
yaprakların gergin dallarında yüzücü nehir


gerginlik balık kanadı
sertlik gözlerine yakın gelmiş
suçlu ağızlarında çiğnenmiş bir gemi


çocuklar elleriyle dalların uçlarındaki eriklere
bir mahzendeki uzaklığa kayar gibi


Gerçekler başlarına konan çiçekler
yapraklar boğuluyor
yorgun bir meyve daha geliyor ağaç kökünden


bu sırada tramvay geçiyor
ve duruyor fidan küçük ağaç
göğüne üç ayak yaklaşmış
ilk koçanını ezberine biliyor


her an ürperti geçiriyor
odaya sokulan yemiş

odaya sokulan yemiş
göz hapsi

evinde durmayı seven kadınlar
mermerle sıvıyorlar çocuklarını
top uzağa yakına çağırıyor
hep bir noktada kalan adam
varmaya doğruluyor
sulardan sorulmayan
ama sulara yatkın anılarına
sevgiler koşturan
pencereyi parça parça aralayıp
denize açılan bir sokak kadını


denize açılan çuha kadınını
açıktan geçen son sağlığa bağlamak için
makine ustası
amma da mideli yıkılmadan geliyor
ve sırrım sessizliğiyle çalışıyorsa başına ben
gittikçe soğuyan ve soğuyan ben
ekmek kırıntıları döküyor


her zaman yaprak duşları başlıyor
serpilen kuşlar çimen düzlerine
gelip bir kısrağa yakından bakıyorlar

kuruyan ağza kapak göze kapak
çölüne atılan zar
sulardan serpme balık


deniz görününce kargılar atılıyor
karlı yamaçlardan
kızgın kumlara erenler kaydırak
arkalarından aç karınlı
sevilen kurtlar iniyor


ağaçlar dimdik
dallarında gergin su
haber gibi bir şey bekliyorlar
kökleri toprağı geziyor
bir yatağan aşırı gitti mi
zındana çıkıyor kök ucu


zufa bir cins ağaç


Devlet sokağını tek başına bir ayyaş geçiyor
Kente verdiği cevap pandomim


başı bir gölge altı açıyor
hotozlu kadınıyla
hovarda adamı
yanyana koyunca yatak
yaşama simidi


şimdi eskimolara bakın
kadınları fok balıklarından
bunda yataklara girip
sımsıcak çoğalıyorlar
denizlerini kargılarını köpeklerini yemeklerini kayıklarını ve kaygılarını
ayı balıkları bekliyor
ve
başkentte korsan gülçin dil balığı


yelken
gelmek üzereyim gelmeye hazır
şaramla doldurdum
sözleri ağarıncaya bu geceyi
hartuç ve hece


göğsü kızgın köpüklü tayfası
şişti mi kadın kollarını
kadın ellerini biçimli gergin tutan
insanın su başı rahim


kelime yorgun
gece soldu çan
çan ve çayır
suçsuz çocuklara koridor
yapraklar balık pulu
balıkçılar pul pul
yalnızca bakışlarını kırpıyorlar dokununca
çatılarda kirişlerde serin dubalarda


artık göze bakmak oyunu yok

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:05 PM
MENZİLLER

Sözün ve yolun baş çeşmesi ruhumun
Canım içre sevinç verir sözlerin


Baktığın dağların düşüncesi bile ağlatır beni
Hür olurum buyruklarını bir bir donansam sultanım.


Aşkın bin gözlü devasa bir baş imiş
Yur her birini uykularından sohbetin


Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın
Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:05 PM
MUNTAZAM

Seni kamçılardan çıkardım
Tevbelerle başladı rahmet vuruşları
İnsan ağlar oldun yürekli göğüsler kurdun
Sesimi işkencelerden alırdın
Elimin altına dökerdin etlerini


Hızlı varışlara bile hazırım daha
Dayanırdı yelken bezleri saf saf insan enginlikleri
Bir geçmiş zaman kalkanı indi
Çınar ağaçlarından sahil sularına


Kalbim kalkıp indi gemilerden
Çok tarandım başka saçlar tarandım sokaklarda
Kapris kamburu çıkardı yıllar
Ve bir tek çıban çıkaran yoktu sancılarla


Habire vuran rüzgâr
Kabirlerde su yollarında
Dehlizlerde
İç çekmeler
Sızlanmalar fısıltılar
Ne zora çekiyor zaman ki bildiler farkettim
Götürüp
Kelimeleri başka bir semte attılar beni


Üzgün melal içre ve âşık
Yürüdüğüm deniz sahillerindeyim
Yakın sabahlarda öğlelerde ve daha
Üç parıltısında günün
Devlerimi güreştirmek işim
Üstüm başım heykel kırıkları

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:05 PM
NEREDE BULABİLSEM SENİ

Yetişip dizüstü düşebilsem eteklerine
Karanlık basmadan
dünyayı kapatan karanlık
Elimizde kılınç
ben ince işler ustası musa
kardeşim ya ki heybem
değişince kubbeli evim
girdabım -
tövbem
kapımın önünde akan ırmak
en zengin denizcisi incilerin -
uzak şarklara yollanan elçilerin



Kelimeler
okyanusla yarenliğe dalıp
çoluk çocuğu unutacak kadar bol ve bereketli
binlerce yılçün kurulmuş
bir zemberek içimizde
ağzımıza boşalttı onca sözden
Birinin heybeti ve lezzetinden
Damağımız çatlamakta



ya ani karanlık
'inanana rahmet
inançsıza esef' olan


(Hiçistanda
Bir rüzgâr belirmiş
Kulağımıza gelir-
Bir ey muhalif rüzgâr ki oyropeiş örneği
Hafifçe terli bedenin krondeli
Göz dikmiş duyduk ki
Meni yataklara bile)


/Japonya büyür büyür bir gün
Toprağını denize yayarak
Peygamber sözüne ordan hizmet olur/


Kucak açanlar kadar geniş istekli
Göçüp gelenler kadar hafif
az'la doyan yük olmadan


Ve başlar
Kimin yüreği daha yüce yarışı
Musa kardeşim ağlamaktan mı
Okumaktan az uyumaktan mı
Kan gölü gözlerin


Her an karanlığını giyinecek gibisin
Ne kadar uzun sürüyor
Ta içinden gözlerine gelmesi dikkatin


Karnın ne kadar küçük ve içerde
İnce belin-
Fazla kabarık değil kemiklerinden etlerin
Biliyorum ancak sen
Bu kadarla yetindikçe ve ekmeği
Böyle mübarek tutukça
doyar karnı çinin hindistanın amerikanın
Sen olabilirsin çaresi


Su içinde susuzluk hissinden ölen kimselerin
Musa kardeşim haya'dan mı
boyuna posuna güzelliğine rağmen
hafifçe kıvrık omuzların
hafifçe eğik başın
Hele terazi tutuşun
zarif
sapasağlam
ve artık
en insansız çölde
tek başına kalsa bile
eğilmezken adalen bile
yine de
Bir nebzesini yutsa yüreğindeki tartarkenki dikkatin
İkiye yarılır bir su aygırı


Ve çocuklar tuz yalarken çocuk avuçlarından
NEREDE BULABİLSEM SENİ
Baba bıçağını ağır ağır çekerken
YETİŞİP
Ana dalgın ve Su dibinde yürür gibi
DİZÜSTÜ DÜŞSEM ETEKLERİNE
Ana dalgın ve su dibinde yürür gibi
üzüm tiyekleri ceylan dolu etekleri
1
Çocuklar
Kurtulamazlar yanaklarına konan yaradan
Olmadık anda bırakılırlar
Sonra
Nice sonra
Hatta bazen karanlıklarına uzanırlarken kadar sonra
Üzerinde gözyaşı izleri
Senelerin izleri ile yol yol kalmış yanakları
Mahzun yayılır
Ancak görünür güzel dişleri


Ve 'kuşlar da kaderle uçar'

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:05 PM
ONUN İÇİN

Dün kalabalıkta
Sevmekten yorulmaktayım
Yalpalayan bir sarhoş var
Şimşek vuruyor onu bir çırpıda
Seçip vuruyor
Fırtına çevreği de onu buluyor emiyor
Yılışık nemli bir şehvete arzulanıyor
Bahar ayartıyor onu
Köprüde insanlardan yükselen buhar
Camların çiğneyip salonlara kustuğu sıcaklık
Sevmek yapışkan insan teri
İnsan kılı memesi kokarak
Kollarını eklemlerini yalıyor senin


ve şimdi aşkın evinde
iki yabancı insan
misina tutmaktan tuzlu sudan



birbirini duyamaz olmuş iki parmak gibi yatıyor
İstanbulda Suadiye mezarlığında
Yorgun uzman bir kalp


Kimbilir hangi kanlarda akıyor gövdemiz
Kimbilir kimin damarlarında hızlandırıyor sözlerim
Bir bohça aranır çağırır üfürür - sıcak ve tüterek
Irmak denize boşaltır dağlardan kaçırdıklarını


Atın birden nalları dökülür - delice koşarken yine de
Bilki şöminenin içinden
Yanmış kül olmuş yine de
Seni gözlemekteyim


Bir kadın bir baş kesiyor gördüklerim
Bir kadın kendiyle oynuyor
Kendine ve çocuklarına parçalanarak
Soğuk sıcak yanıp donarak
Dar koridorda yay gibi vınlar
Ve duşa varamadan
Ufak kırmızı lambadan erlikler yağar
Bir göz bir çağırma bir dur akar


Geri dön azarlandın
Koltuğa otur şöminenin içine bak
Şimdi hızlan ve hızlandır

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:06 PM
ORASI NERESİ BURASI BİR ADAM

Korkuyu kapışır taşlar
karanlık kendine çekince perdeyi
göz hüzünle odayı kapar
el uyur ve akvaryumda balık
resmi çekilmiş nehir


Böyle bir çiçek vardı
Rüyadaki geçit büyüyüp büyüyüp
Büyüyüp büyüyüp büyüyüp
Espası bir tek gecede
Ezip el tutan
Alnının bütün bir duvara dayayan
ve sesleri bir orman büyüklüğünde
güneşe yol yapan çocuk
güreşip bütün gelişleriyle
gecikmiş bir deniz feneri


Saati yalvarır hızla
Şafağı çoğaltır kan akan damar
Adım zorlar kapıya çağrılan
En korkulan gerçeği
Bir boyun eğişle girilen
böyle bir çiçek vardı
kılcal kökleri
çağın sarsıntı duvarlarından
burası bir adam
bir aşk çapında
bir çeşit hapishane tutulan
akıp giden su uyanınca adam
suyu geçmek isteyen karınca
bir taşın alevinden basarak ellerine
kaçınca adam
bırakmaz eşyasını da uykuda.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:06 PM
SAVAŞTIĞIMIZ GÜNLER KENDİMİZLE

Başın çok yükseklerde eğil selvi boylu
Eğil bir kez nasıl bir şeysin göreyim


Nasıl liman çocukları zalim
Nağra atarlar gecenin koynuna


Daha başkaları da var
Tabiatlarını mayalarını açıklayan


Ya sen selvi boylu nesisin
Ya ben neyiyim körlüğün


Eğil hakkımızla
Birlikte bağıralım içine esirliğin


Ben hırsız olayım kendi malıma ha!
Ben yakalanayım eşkiyama


Gardiyanların değişti de n'ooldu
Haydi soyun bir kez daha kırbaçlan kendi dallarına


Dağ özlemin sarı bir kanarya oldu
Ötüşsüz uçtu uçamadı kondu konamadı


Akıl ve hikmet emzirirdi mağara
Yarasa doldu.Yüz çarpılır göz kayar


Güneşin tozu yağmuru ateşleri taşları
Gelse gelse elimin vuruşma özlemini alsa


Selvi boylu eğil ikiye katlan
Bak şairin yarım şiirin köle kaldı.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:06 PM
SCWAEBİSCCH - HALL 1972

svebiş - hal'de
büyük bir park her alman kentinde
bulunduğu gibi
ve merdiven tiyatrosunda
bir adam yaratmak piyesi


olmaz dedi berbel
tek saf damarı avrupanın
gözlerimiz yaşarıyor
yanağındaki kırmızılıktan akıp duruyor her şeyimiz


tırmanmaya başladı merdivenleri
haylbronlu kedi
sarışın -
ve kara açılımıyla kırbaçlar
uzun saçları -
ve bindiği atlar sıyırır kayaları
genç
ve durup direnecek sanki kasları
ve o bakışlar kaçıp saklanan
ve umulmadık anlarda karşılaşılan arzlar
aktörlük yaptığı için kendinden
herkeste olduğundan daha emin


olmaz dedi berbel
şiirlerimi oku derken
birden
necip fazıl göründü merdivenlerde
müthişti.


bilin ki berdel
jan janin
sen de merikalı tom
ve seya
bütün ecdadınız barındı içimizdeki hoşgörüde


bir gün
baktıkça değişen ve beni alabilen
enginliklerinde
bal görünümlü gamzelerinde
dudaklarının zümrütten gibi
billurluk yansıyan çekişlerinde coşarak ekstazla
. zira aklında değil
güzelliğinle anlıyordun.
işte bütün bunlarda
bütün dünyaya
üstad necip fazılı anlattım dedim ki


O görünüz görünmez
Daha ilk sesi ilk kelimeleri
İlk mimikleri ve yüzünde
İçiçe dönen binlerce daireyle
İnsanı alıp gönül hücrelerine salar
kanının yapısını bozar
yepyeni bir terkiple atar meydanlara


çünkü çok gördüm
onun
yüzündeki ahenge ulaşacağım diye
temelinden sallanan yapıları


aklım mı köpürüyor ne vakti deniz
toprağa kene gibi yapışmış ağaçlar
köpek bastırıyor kanı
avrupa kadını ne kapılar ışmarlıyor
kapanıyor içindeki bütün çengeller
insan tarihi kadar eski bir hasretle
bakıyor-
ve alıyor

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:07 PM
Sen Kuş Olur Gidersin Bir Trenle

Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
Eğlenceli Beşik

ha biz varız
ha biz maskeli balo
saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hükmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde

Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle

Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şöförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olur gidersin bir trenle

oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:07 PM
SEVMEK DE YORULUR

Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızı gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
İnsanlığımıza bir şey getirirdi yalnızlarla


Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
seni sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez bir kekliksem


Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın


Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bunalıp okyanusa
Selâm çakan vapurun
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğin zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi


Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
josef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle


Piknik beni sana verdi önce
Gelişen güneş yalnızlıktan bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu


Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırakır yerini bir koridor bekçisine


Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin
Birden bir şey mutlu eşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çıkmıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri


Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun



Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:07 PM
SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ

Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde
Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:07 PM
SU 1

Taşlanan kadınlar yankır
Girdap duvarda ve sırları çözük aynalar
Bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri
Yüzler kuyuya inen gözü terkeder
Sıcaktır örfe yaklaşır
Kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar
Açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza
Bir kere daha daha yalnızlığa
Kati ve aşk geçerliğini ortaya koyarak
Ulusal ve benci iki çingene arasında
Bir kere daha yalnızlığa
Atılarak

Yerin içinde yüzlerle hücum
Bütün özentili yekinmelere doğru karşı
Bütün nedensiz gençliklere doğru karşı
Bütün ................ doğru karşı
Aç olan karın
Soylu olan yoksulluk
Ve mızrakla gelen alın

Yerin gezisinde insan vardır
Ağulu bir diş put taşında
Doğacak çocukların toplandığı çadır taşında
Ava çıkmıştır

Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırtına
Birbirini çaresiz bırakan çehrelerin
Yaralı ceylanı bulup tepindiği
(Fırat birdenbire kaybolur bir mağarada)
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği

güneşin aşktan sudan ve topraktan
daha hızlı yöneldiği

raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.

Güvercinler toplandı sofralar kuruldu
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı
Elma tadları ağır ayrılık tadları
Yalnızlıkla toprağa savruldu

Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla
Mükemmel bir karpuza yaslanmak
Suya çağrılmak
Bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice

Oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda
Alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran gözlerimiz

Hiç akla gelmedi
Bereber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin
Dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı

Gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla
Akşam suyundan bir sütun mermer içmiş
Her erkeğe bir yılan üfürmüş

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:08 PM
SU 2

Ciğerlerde ölüm akar
Çeşme
İnsan hesapsız çocuk üfürük
Kendinde olmayan gürz kapanan ayna
Mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan
Ölüm
Sıkışmış aramıza
Sandalyenin dibinde mi
Dudak sıcak çay bardağına kapanırken
Salıncak onunla içten içe anlaşma
Cevizin ipi tutan çocuğu kayıran dallarında
Yeşil yaprakta veba
Ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkça
Küçük kardeşin avucunda mı

Uzak insan sahillerine
Kelimeyi dolanan dillere
Taşıdılar zeytin
Kahvaltı ve zeytin
Sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış

Ölünün ağzına zeytin kondu
Şiş dudakların arasına
Sonra geniş omuz yaralarında
Adamlar kırılan camlar taktılar

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:08 PM
SU 3

İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı
Kanlı göz ufuk tarardı
Cürümlü başta her geyik akışında
Örtülür dudaklar çünkü kalble çarpılırlar

El gezer tenhaları dolanır ufak tüyler
Ve tüyler ki ateşle diklenirler
Kendi namlarına ağemen olarak
Üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları

Ürpermelerle unutkanlık
Yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak
Dantel kalb vurması su kapları
Islak naylon örtü ve ıslak cimrilikle
Ustalıkla yaprağa ilave peçete
Yorgun ve evvelden haber
Sonra saralar
Sıradadırlar

Kapılar baskıyla kapalıdır
Onlar yontup hamam kapılarını
Kulaklara ses kutuları
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar
Kurtlar
Yıldırım
Avizeler

Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır
Yorgun bir masal uzakta kaybolur
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar
Toprağın rengine katılan
Hızla yorgana atılan
Göğsümüze sırtımıza ateş bastıran
Örtünen çıldıran çocuklar
La onlarla alev açıyor her yanımız
Anlaşalım

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:08 PM
SU 4

Denizde büyüyen av hayvanı
Suları derin denizleri boyayan mürekkep hayvanı
Uzatır gözlerini ince çalgılar içinde savaşlarla
Tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla
Bu kez bu alçıyı donduranla
Kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta
Kayalardan inen hızlı koşan bağırlar
Ayakta durlar
KALK lar

Oturun babamı
Ben güvercin saçlı çocuktum
Buzlardan başlayıp vurdular
Dağların yabani timsahında

Sanatın fiziksel geçerliğine kadar
Vurdular
Babam upuzun yatandı kumda
Ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
Çünkü öylesine kendi ölümü

Başanı yastıklardan kaçıran uykulu başını cümle odalardan
Hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
Üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
Dudakların içinde kulak yollarında
Adamın öldürülüş sesi
Sofradan sokak kapısından
Pencereden kumluğa okyanusa
Ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:09 PM
sultan

Seçkin bir kimse değilim
ismimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim

Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme

Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:09 PM
UYARILAN ŞAİR

Bakımlı parkların görgülü ağaçları
eli yüzü düzgün kibar dalları
Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış
Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku
Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında
elinde bir belgeyle geçer
Yakın denizde bir derinlik kokusu
ve kımıldayan bir ölüm duygusu
Ve deniz
Onun sularda olmayan bir sesle
mendireğin iri kayalarına yalvarışı
Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru
Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını


Bir şair olarak geç karşılarına
Bir de sevgili yavrula kalbinin minicik seslerinden
Yavaş yavaş boğulan
Hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini
Parktan anladığın dostluğa ver


Bir miktar da elbette ağlamak istersin
Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir
Haydi toprağa çök de ağla
Ve bre
Başının üstüne uykular çağıran adam


Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam
Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan
Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi
Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil
Şimdi geç bunları geç parkları geç
Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak


Yazdıkların şiir değilse kalsın
Cennetse sevdan çık dışarı
Solgun ışıklar
Sessiz ağaçlar parklarla
O cümbüş gecesini de tak peşine
Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın...

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:09 PM
VE ÇOCUĞUN UYANIŞI BÖYLE BAŞLAMIŞ

Gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
Acıyı ve insanlığı çocuklar
Böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
Onların bilgileri getirdi
Elleri önlerinde bağlı-duruşları
Omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
Yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı
Ki şimendifer
Nasıl peşinden koşturursa katarları yolcu kutularını
Oralarda civarda
Böcekler sürüngenler bulunan kırda
Dönen çember- toprakla çalkalanan çocukların önünde
Bir dev gezinir
Şimşek düşer


***


Ve balık yumurtaları
Ki onları balıklar
Suyun gencine bırakırlar
Ve suları da gezer ölüm
Çelikağ yok eder insan eliyle uzanarak
Hem balığı hem yumurtayı
Hem yumurtadaki balığı
Hem balıktaki yumurtayı.


Toprağa dikili göz neler bulmaz
İstese dağlar mı bulmaz
Sonsuz gebelik ölümü suçiçeği gibi döken hayat
Suları ve karaları uluyor birbirine
Erkekler kadınla donlarının altında harp cep kitapları
Dudaklarında verem çiçekleri uzaktan
Yakından aynı ve ayrı uluslardan


***



Genç bir adamdım
Tren uğurlardım


Eski ve yeni efendileri
Taç giyen şehzadenin karpuz gibi
Ya da gemilere açılan çelik bir köprü gibi
Serin kırmızı ve sıcağını bırakarak
İkiye bölüneceği haberini
Büyük olayları hava limanlarında zonklayan
Trenlerle ben yolladım


Parklarım vardı akşamları
Kapatırdım
Saati vurunca trenlerin beklenip gelmeyenlerin


Bıldırcın tüneli ve bir açık bir örtülü tren
Akşamsa hemen
Korkardım-bir kızeline tutunarak
Karşı komadan sarışın-onu dökülmüş yapraklara yayarak
Çıkarırdım yanağından ürkek şapkalı
Ve çantalı adamı
Yaklaşırdı ve sorardı
-Oralı mısınız oralıyım
-alın ve okuyun incil ve yohannaya göre
-misyoner misin değilim
-O hah ha
-Değilim ve okuyun yohannaya göre
İnsana olan sevgim-bodurluğuna kurnazlığına
Birden bilerek
İstasyon bir boşluk
Çünkü bir yok bir var
Trenler çehreler



***



Üçüncü hat koş üçüncü hat
Katlan elele katlandık ey Anna taş içinde heykelim
Yonttum yonttum taş bitti sen çıkmadın
Yanıldım avrupalanmakla çün bizde
Kadını kelimeyle kurarlar saklarlar örtülerle
Derken katar üstümüzdeki katardan çoğaldı
Sen burgu oldun içimin dağlarına tünele girdin
Strasburg akşamın karnında
Uslu çocuk olarak bekledi
Bianka boğazlanan boğanın önünde kaldı
İstersek durduruldu diyelim
Çünkü halklar vardı
Güvercin halkı
Meydan
Göz halkı
İnce doğranmış fransız halkı
Ey anna sen kalkan balığı
Kafa vurmayan fakat gövde vuran
Ağzın karnından biraz yukarda
Karnında bir anne yeni kız doğuruyor işaretleri
Kan gidişmeleri
Açık göğün önünde açık meydan halkları
Bianka kıvılcım
Ucu kendine kıvrılmış kılınç


Öpüşümüz gizli olmalı
Öpebilirsek uzanıp kaderlerimizden öpmeli
Sıcak gözyaşı ve şikayetle
Ağzı konuşmaz kılan
Ağzımızda
Dilimizi şişiren ayrılık bademi


***


Senin elin söyler
Avucunun toprağa değip donan çizgileri
Anlatır
İstasyon çayevini dolduran gebeyi
Dumanlı ve biraz her şey kokan gebeyi
Aşkın
Şişen bir yara gibi gelişip
İçimizden iki yolcu gibi gideceğini


Venedik birdenbire kavruldu
Nedensiz ve niçin
Çün korkunç
Ve savaşla gidiyorsun
Ama ancak sen
Vurulduktan sonra ve kurşun
Benden ayrıldı
Ve gittin
Ve dağ çöktü


***


Artık dayanamam
Yabancı isimlerin isim ebelerinin içinden
Yabancının ter kokusunun içinden
Yabancının buyruğuyla geçmeye


Ey toprağım kalkamadığım
Üs kimin üssü
Kime ait minare


Ey sen karşımda paylaşılan
Alna dudağa ve kalbe ayrılan
Sen aşkım sabah doğrulunca bağırdım
*******i sancınla kıvrandığım


Karanlığı itiyorum yine gelir
Sabahı seviyorum özlüyorum
Seni aydınlığa getirip anlıyorum
Daha sonra ışıksızlıkta anlamsız
Ve sancım var
İnceden ve derinden gözlüyorum
Çılgınlık ve inceliyorum
Kilom elli beş boy bir yetmiş üç
Sen kendime etiplikle eklediğim
Kanı benden canı ciğerimden alırdın
Aydınlıktın
Hep onarırdım eskiyenlerini güneşle


Ay gece görününce açar aylığını
Kurbanlar ve senin büyüklüğün dağınıklığın
Çünkü her bölgeni başka bir şehirde yaşadım


Küskünlüğünü aşk öncesi şehirde
Etinin lekelerini doğduğum şehirde
Korkularını ve yüksek korkmalarımla
Irmağı kapayan boydan boya
Suyu toprağa ilave eden şehirde
Gidişini özel olarak
Kalbimin bağışlandığı şehirde- en önce
Ayrılık vardı hep


Ay gece olunca pay eder ayrılığı
Ey güzelce yakalandığım
Mutlulukla sunulan
Bize bahşedilen armağan kılınan
Ayrılık sen ki
Aşkın ve sanatın
Durmadan doğumlar getiren anası
Hep orada gebe karınların dibinde içinde
Doğuma en yakı
Doğmadan gibi ve aralıksız doğarak


***


Böyleydi kuruluş yapı ve bizim ustalığımız


***


Fakat sen
Hep karşımda kalan
Ağzı ağzımdan alınan
Paylaşılmakta olan


***


Biz dördüncü Muratın kılıcının sivri ucunu tutuyoruz
Keskin yanında karılarımız ve çocuklarıyla
Hızla akan bir vatan tuttular
Aşkın ve birlikteliğin çatısını orda kurdular


Karılarımız her asrın insan güzelleri
İmkan bekçileri
Ağır arabalarla taşınan sancılarımız
Ağır tabanlarımız
Etten değil gibi az yiyen gövdemiz
Toprağın ürününe avuç açan karşı koyan
Yeri var olmayan bir lisanla bağlayan
Sıcağa ve nalın kıvılcımına gerçek isimler koyan


Irmak ve ırmağı süren yol
Biri uzağında kaldığımız
Öteki içine daldığımız


Buzul uzaksa ve beraberlik ateşi kucaklamışsa
Sabaha çıkmamız kolay
Güneşi bir mızrak boyu yükseltmemiz
Yabanı kolundan tutup germemiz
Alnına bir mıh
Sırtına bir yafta ekleyip göndermemiz
Yekin seslerindeki yanlışlığı düzeltip
Büyük doğrulamanın aklına geçmemiz
Yavuz boğalara benzeyecek
Ve sancı değiştiren hayvanlara


Küçük kahraman öğütlerle büyük esere
Bir mısramızdan girer
Bir çocuk avlusunda salıncaktaki çocukların
Anneleri ablaları sahilde çay içen evden konuşan
Gelecekle haberli yemiş tutan elleri
Şimdi salıncakta aynı anda
Bir fotoğrafta gibi
Her geçen anı bir fotoğraf olan çocukların
Altlarındaki toprağa
Öğütlerle büyük eser okları işaretleri
Düştükleri taşlara dizlerini kanatmak için
Biz açıyoruz
Ekonomik iktisat risaleleri


Her şey benzinle aşk ve ilkbahar bile
Barut ateşle harmanlandı
Kılıç nasıl deldi geçti ve çekildi
Ve nasıl kan göstermedi et
Tanrı adıyla renk değiştiren mavileşen ateşe
Örtü yayıp otururlar ateşten ateş ve yanmazlar
Güvercin teslimiyeti içinde
Bakın istiyorsak


Nasıl yıllarla sürüyor bir salise
Sabah bulantıları birlikte yatılan akşamlar
Kuşların yalnız uzanıp pencereden


Havaya alıştıkları saksıları kavrayıp uzaklaştıkları
O gökler ağaçların tulumba gibi çalışan özsu boruları
Sızıları tahta kulübelerin
Dağda tahta kulübelerin


***


Ateş için odun topladık
Ben makki ve beşimiz
Kısa ama kesin çağırarak
İçeriksiz coştuk hemen. Hey önce ateşin içinde ol
Hey önce alevin sıçrasın
Yüreğimizi kavra soluğumuzu başka yollardan geçir
Aynı an ayağa kalkındı
Doğranıldı
Nasıl söyler bir erkeğe bir kadın
Denize atılan bombanın
Balıklar delirttiğini
En zor sorunun yöneltildiği
Bir kadındı
Nasıl ki kelimesiz ve gözler olmadan


Renksiz bir iz seçiliyor
Belki karanlığın kendisi işaret veriyor
Saçların değişiyor
Karanlık tahta kulübe ve saçların
Hepsi bu hepsi bunlar


Özgürlüğü kur
Suyu dök yürek etlerimizi
Parçalanmalarımızı topla
Büyük ateş meydana yağmur getirdi
Gökteki kazan devrildi
Ağaçların gece aydınlığı
Duygunun canlılığı
Kıvrılıp eğilişi dalların hüznü ateşe
hüznü ateşe
hüznü ateşe tutuşu
Toprağı üzüntüden ayıklayışı
Sende kaybedebildiğim yani ey korkulu hayat
Taktığım tarafımızdan sevilen
Haklarımız esenliğimiz karanlığımız
Güzelliğin ellerin alnımla
Mızrağına seç önce seç kabarık alnımı
Fırlat kayaya kimliğini kişiliğini
Dişlerimin ortasına
Sar beni kumla ağaç kütükleriyle
Ki suyu geç beni kurula


Arkamdan rüzgâr seğirtiyor
Ellerim dağdaki kulübeden ses ediyor
Orman uğultular kurt ulumaları
Aşkın omurgan
Yapışkan
Yak beni çocuğumsuz


Senden ışıklandırılmış havuzlarımda
Ve gizli su yollarımda
Sözün ediliyor


O sen sen
Gölgemi bırak beni sürme
Ben benimleyim


İçim büyük sabırla haşlandı
İçim ey içim bu yolculuk nereye
Yine bir şehrin ölümünü başladır gibisin


***

Ve çocuğun uykusu böyle başladı
Çünkü yeni bir çocuk uyanacaktır

Ey ana
Parkları çocuğunla eş doğurdun
Çimenleri mutlu kıldın



Bayrakların sularda aktı
Pulatın
İnce ve yumuşak saçın
Yaralı ağzın


Mutlu kılan çocuk
Çimene düşen yaprakları


Kadın sen tattın
Babanınkine benzeyen
Çocuğun böbreğindeki katlar.


***



Gün gelişini açıkladı
Sen kapanan gözü açıkla
Karısına arabayla tabut taşıyan adamı
Güzel yontulmuş ve parlak sarıları olan kadını
Yeni bir çocuk planı yapan
Yeni ve ölümü de transfer eden aileyi


Nalçayı yiyince nasıl çöküyorsun yere
Nasıl dumanını üfürürken ve solarken ciğerlerime
Düşten yıkanıp ava değil çocuğa yatıyorum
Değil vurmaya ve rastlantıya
Değil hülyalanıp dalgalanmaya
Çıkara değil kedi gibi sokulup ayartmasına
Değil sarı demire
Değil söylev'e asla değil aştım gitti yirmi dokuz yıl önce ölenleri



Nalçayı yedikçe nasıl çöktüm yere
Zorla ezilenin zorlu öldürmesi olur
Fabrikanın kasıklarını ovan işçilerin
Hak dünyasında hastalanırım olağandır
Neden mi şimdi tepilebilirim
Maden ocaklarına dinamit yerine



Bir hakkın düşmanıyla kucaklaşıyorsam
Sök beni yeniden şakağıma it ellerimi
Bileklerime aklım aksın
Damarlarımı lif lif denetle çöz gözümün perdelerini
Trenleri uzlaştır sulh fenerlerini yak
Nerede olursan ol kim olursam olayım


Sesimi bir dağ zannet
Irmağa ver haberi
Yangına doğru sürünen haberi
Güneş beni saklar
Sen alnımdaki dumanı kazı
Kemiğinin geleceğini düşün beni yont alıştır


Sararan örtü cafe müller
Gırtlakta sarı halka
Esirlik ve kendinden kayma halkası
Yalnızlığın çarmıhı dere balıklarının ilanı
Çarmıh yaylı ve değişken
Karın çarmıhı belkemiği ve baldırın
Karnımız ayrı sancılardan kaymış
Yeşil ya da yeşil olmayan çocuğun ağzından çoğaltılmış



***



Ey gece sen de aldatıldın
Sana da tuzak kurdu yüzü güneş parıltılı kız


Rosemariegirbach



***



Gidip bilmediğin kentlerin
Böğrünü delen harp mikkaplarını gördüm
Kartpostal tüccarlarını
Kilise ortak Pazar birlik orak çekiç
Ve asya ve afrikaya ayak atma postallarını


Ve kimseyi göstermeyen aynaları



Ve bir istasyonda
Hatta önemsiz bir memurun yakınında
İçinden asya çıkan bir balya


Geleceği
Ormana terketmeyi dener gibi yeni doğan çocuğu
Ananın karın bulaşıklarını arıtmadan
Çalıları ve topraklaşan yaprakların içine
Alabildiğine
Gevşeyip bırakılmış gerginliğin ortasına iterek
Geleceği ormana iter gibi ormana iterek
Meleklerin hayatını yaşamaya
Gidelim sizinle kendinde insan olmadan
Kimseyi insanlamadan yaşamaya
Sıcak kayayı arayan iki tavşan gibi
Evleri korkutmadan uluyan kurtlar gibi
Bellemeden
Etle bilinçlemeden
Evdeki sevinci kırgınlığı ballanan üzümleri
Bilmeden aşkı ve aşk benzerini
Çocuk sesinin düzlüğünü arayan bir çeşit insan gibi



Görevi bu olarak
Yalnızlığımızı sessizce ortaya koyalım
Erkekçe sessiz ve erkekçe
Kiminki sahipse ölümü o karşılasın
Ağırlasın



Ayaklarım ağrıdı güvercin izlemekten
Onun başının önündeydi alevli sancak
Elimi ve kalbimi uzattım
Eriştim tanrıya çağırma kuleli evin
Bekleyen güvercinine
Güneşi ayı ve yeryüzünü bütün şekilleriyle
Bir kutlu çehrenin emrine kul bildim
Bilesiniz
Ona döndürüleceksiniz


Ve başı yeşil hâleyle çevrilen
Yüzünde tarihten ve gelecekten bir renk beliren
Atmacanın pençesinde atmacayı kendinden geçiren
Bir güvercin ki ne gören olmuş
Ne işiten


Bir sabah bir çeşit güvercin fırtınasıydı sur önünde
Gözleri burçlara
Bayrak tebdiline dikilmiş bir kartalın
Buyruğundan hızlanarak
Bir kartaldı gözünü burçlara dikmiş
Döşü surları geriletmiş
Durur güvercinlerin en önünde


Emrolundu. Haliç bir yılan gibi yönelip
Soktu Kayser'i


Zaman bir takla attı
Zaman bir takla daha attı



Zaman altında kalan
Çıplak boynu hançer kuşattı
Başı sülük ağızlarında
Ayakları boşlukta çırpınan
Bir millettik artık



Güvercin
Merhamet kılınçlarını toplayabildi ancak



Camide toplantı var davranın
Aşkı denetleyen güvercinler
Kılınçlar eskinin habercileri
Keskin bekçiler
Bildiriciler.


Bu iç çığlıkla
Yürürken üstüne bir mısır habbesinin
Yeni yorum yatırımcıları
Ve büyük doğrulma günüyle
Bir aliterasyon olan güvercin



Dansöz kalkışlı güvercin
Gel. Sen gelince
Azap çıkacak her evden
Gidecek kendi evine


Organlar sizinle benim savaşım
Ben ahretim
Ahret yere gebedir



Sizinle hep beraberim
Dağı tutmuştunuz kalbinizden geçendim
Güzel duydunuz ve durduruldum
Atımı atınız büyüledi
Okyanus everesti nişanlayıp durdu
Çünkü etin ötesinde
Bir şey değildi everest ve okyanus


Korkunun yüzüne ayna konmuş gibi
Başkayım sizinle
Aynayı eline alan korkuyu bilir
Çün korku etin içinden yekinir


Hep koşmaklayız kitabın onayıylayız
Tarlayı çok severiz. Yaradan
Lokma lokma bölmüş isteyenlere
Karından gelenlere
Ve karna gelenlere


***



Aşkı cambazımız aldı
Tokmak kırıldı
Kapının çatlağı esner
Gözetleyen göz şişer küçülür
Et aralığından görmeyi dileyince.



Duyulur iç ses
Uyan ey kaplumbağa kelimeyi kımıldat
Çünkü kıyamet sezilsin otobüs devrilsin
Kımıldat kanlarını
Koşanın yıldırım gibi duranın
Susanın ve dağlarla konuşanın
Kendiyle
Dağları konuşturanın
Aklı çok kez hançerce bulunduranın
Kendini sürü için öldürüp
Sürüyü çobansız bırakan çobanın
Hep içilmez sulara varan koyunların
Mermerin namütenahi bekleyen kayanın
İçinden hata edilerek çıkarılanların



İnsan yüzleri
Çömelmiş inleyen ve içgüdü şekilleri
Yaralar kan akmayan
Kanla işi olmayan
Taştan çıkanın ve çıkaranın birlikte söylevleri
İnsan sanatı çığlıkları
(bir yerde onlarlayım)
Öpülerek topuğu parlatılan tuncun
Günah anlatılan karanlıkların
'Enriko istersen anlat önce sonra işel'


O dağlar güvercinin yabanına yuvadır
Hiç solunmamış bir hava üfler rüzgâr
Dünya sürü yürüdükçe döner
Çoban sürü için ölmez gelecek sürüler için
Yaşamağa bakar
Kısa süren bir hatıra değildir toplum



Mısır taneli çocuk avuçları
Fotoğrafını çek günahların
Tövbeleri yıldırımla yayınla yine de


Esmeri
Karayı
Kızıl ve sarıyı bir tutanı
Benden aldın



Buruşmaz entarisi İstanbulun entarisi buruşmaz entarisi
Maraşın seferde
Fakat İstanbul ve Maraş
Fakat Maraşın
Her kurban arayışında
Fazla davrandım ben
Yangına uğradım
Kara bir moloza ayrıldım
Bazen marsık sanıldım



Maraşın her kahraman kurban arayışında
Ve bulup sunuşunda
Mutlaka bir işareti vardı
Bayram çöreklerini tuzundan yağından anlayışın
Sertçe düşmanca gibi tokça kucaklanışın
Harbeder gibi sevişin


Mesela adil erdem aynı silahla mücehhezdi


Üstümüzden aynı katar geçti
Mutluluğumuz anlaşılsın yıkıldık
Toprağa yayıldık ve büyüdük
Çünkü topraktan ancak böyle geçtik



***



Kızlar burgulu
Etlerinde tahta kıymıkları karınca yığınları
Alabildiğine açılmış bir organ
Bir gramofon
Geniş ağızlı



Her adımlarını bildiğimiz
Hangi yörüngeyi güttüklerini
Hangi suyu geçtiklerini
Ne çeşit bir şölenden koyulduklarını
Çünkü sokağı aman nasıl eğilerek geçiyorlar
Hangi tahta kapıdan çıktıklarını
Zenginini ve bulgurla su içenini
Ellerinin çatlaklarını yine krem sürülenini
Göğüslerinin bakımını tahta sütyenlerini
Ocaktaki dumanın yaktığı sapladığı göz sürmelerini



Çünkü kara dumanlı ocak
Ve sürmeydi


Sürmeyi niye çekmeli
Sürmeyi çekmeli mi



-Annen ne söyledi
-(Elmanın yarısını kardeşin yesin)
Kardeşin yesin anne yemesin mi



Elmayı yemiyorsun bir
Ve öyle sıkılıyorsun ki elma ölecek
Ne sen yiyeceksin
Ne kardeşin ne annen



Bu evde yılanı yine değiştirmemişler
Baba ana ve kardeşler
Aynı odada soluyorlar
Oda şişip iniyor
Dışarıdan bakınca odaya
Duvarları kıvrılan oda
Özel bir korku ve kuşkuyla irkilerek
Tehlikenin hayvanları yönünden
Boğularak
Yılandan gizli işaret alarak
Göz kırpar gibi yapıp uluyor
Oda uluyor



Yılan göz kaş işareti
Konuşmayan hiçbir şey yapmayan


Başını yılandan çevri yemek taşmasın
Başını yılandan çevri kuyu yakın
Başını yılandan çevir unutma babayı yürekte tut
Baba dağ ve balta



Anne
Kolundan koynunda karnında çocuklar
Gitti pazara dolandı çığlık beğendi



Anne eve dönünce
Anne eve dönecek



Ölün bilinecek küçük ölün
Mahalle daracık bilinecek



Alçak duvar ötesinde ölün tahta sıcak su
Ve odun kokusu
Kabre akıtılan sabunlu suyu
(Yolun burasında coşkuyla karşı ko)
Nasıl ki beyninden apartman fışkıran mimarın
Yaşamın öte yarısı
Burçları gezer
Kutup yıldızından söz eder



Gök çoğalınca
Göğe açılan göz kapanınca
Beni duyacak anlamayacaksın



Bunlar hep senin ölün
Bir yerinde yatağa sığmayan çocukların
Suçları bir atmacayla alınan çobanların



Her şey karıştı çünkü öldün
Artık kimse bulamaz kendini
Eller birbirinin içinde
Senin ölmüş elin yapışır
Benim tetiğimin üzerine

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:10 PM
Yanma

Ve elbet
Gözlerin sularımdan çekilince
Ürkek bir ceylanla anlaşırım
Yüzünün çok yakını olan bir limana
Dilinin ve ağzının verdiği baş dönmesine
Bahçeni tutan tavşanlara sığınırım

Kanımdan geçilmiyor moraran ağzım
Kovalanıyorum
İkindi zaman karanlığı iç çarşılar
Ey şafak bir askerle anlaş
Çünkü namluya sürüldün
İşte burada bir ordu yürüyen karnımda
İzim sürülüyor köpeklerin sürünerek yaklaştığı
Anlaşılıyor
Hatırlarımıza dokunulmamış
Fakat el konmuş aşkı yaşatırken kuğuların
Geleceğimizin serin suları ve göllerine

Ey kadın kokla beni
Hayatım yasaksınız

Gelinmiyor akşam zaman kaplanı
Kaçmıştım yeni bir ırmak şeklinde
Hayvanların ilkbahar sıcakları bölümünde
Kıvrılıp yeniden yakalanıyorum
Cam kesiyor göğüslerimi
Boynuma zümrüt bir gerdanlık atmışım

Hem şarklıyım ben
Gövdem yara dolu

Sevdiğim kolla beni
Anlıyorum

Fakat artık dayanılmaz sarmaşıklara
Öpüşüyorlar
Harbin bittiğini söyle ayrılsınlar
Çünkü gece zamanın katranıdır
Gelip geçecek gibi değil omurgamdaki didişme
Çantamda sevişme askerleri
Harbin bittiğini söyle

Önce beni boğacaklar özgür ve sevecen olmak için
Bir bıraksam
Yakut bir kuşun içinde duran ellerimi

Sevdiğim
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni

Anlıyorum kaçmaya zaman yok
Şafak birden doğrulacak

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:10 PM
YEDİ GÜZEL ADAM 1

I.



Bu insanlar dev midir

Yatak görmemiş gövde midir



Bir yara açar boyunlarında

Kolkola durup bağırdıklarında



-Ya kurbanın olam

Dağlar önüme durmuş

Ki dağlanam



Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden

Durdular ite çakala karşı yarin kapısında



1.



Yedi adam biri bir gün

bir kan gördü

gereğini belledi

yari alsa koynuna

Ayırmaz kanı yanından



Beyaz haberlerim var kardeşlerim

-Bir güzel ince gelin

Kabartır göğsünü toz duman içinde

gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde

İçerlerden bir taşlı tarladan

Kaynayan nehrin gözünde

unutmuş gelin alınlığını

Avuçları sıcacık yumulu beline dayalı

Kalın bilekli badem topuklu

Seyirtir o ince gelin

grevli'ler şifalar götürmek için



Beyaz haberlerim var kardeşlerim

-Gölgesiz meydanlara

aklı yağmalayanlara arasından

yayılırsa karanlık fısıltılar

Ya da güzel dışlı yapa çiçekleri

Muhtemel bir genç kızın

Başına atılırsa



Yedi adamdan biri

Bir gün bir kan göreni

Kabukları soyulmuş

Taze devrilmiş bir ağaç gibi

Çeker çıkarır kendi kadınlardan

Fırlar yataklarından tatlı uykudan

Çıplak çıkarır kendi kadınlarından

Fırlar yataklarından tatlı uykudan

Çıplak yalın ve güzel adaleli

O er alarak

Seğirtir danseder gibi

-Önce sağlam olmalı arkam

O ince gelin

Belirir hemen ardında erin

1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi



Gidiyor dansöz gibi

Yere ve göğe açık avucunda o kan

O işlem onda güvercin ve sevap

Onlarda en ağrımalı yara

Ve yollanıyor o güvercin onlara

Güvercin değişiyor gittikçe ondan

Güvercin değişiyor vardıkça onlara

+ ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek+

Yedi adam artık bir kan göreni

Varıyor dengede

Kuğu gibi sarkıyor onlara

akıyor onlara

şiirler söylüyor ve mısralarında

işlek çelik kümeleri

ve kalkıyor her bir ulaşmasında

iki yanında sülüs ve yay gibi

bir vuruşta öldüren elleri

-Karanfil serpercesine

Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara



-Güzelin düşmanı güzel olur

Güzelin yari güzel olur



O varıyor tüm meydanlara

Kanı okşayarak ve kabartarak



Kanı okşa ve kabart

Ve sonra sabah kahvaltısında

İçinden geçirmekle varsın sofrana

Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin

Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı

Gürbüz bir yumurta

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:11 PM
YEDİ GÜZEL ADAM 2

Yedi adam biri bir gün

bir aşk bir gün

gereğini belledi

ölüm girse koynuna

Ayırmaz aşkı yanından



Beyaz haberlerim oluşuyor kardeşlerim



Daha ne kadar saklanabilirdik seninle:

Yaylalardan nasıl geçtik

Çobanlara yetişemedik ama uzaktan

zahmetsiz ve hiç kimseye değil gibi konuşan ağızlardan

Ne bilge sözler dinledik

Sığındığımız

Ve içinde saçlarımız göle girmiş ıslanan

O dev O kabul eden O sizin veren mağaralar

Yine açık yine buyur’lu

Çekildi üstümüzden. -Çalıların

Bilen duruşlarıyla karşılaşırdık koşuşurken gizlilere



Güneşi tez gördük dağlarda

Ormanın ay çiçeği gibi uyanan hayvanlarıyla

İlk iş gövdemizin acıktığını anlamak oldu

Gittik kokladık ekmeğimizi tarlalarda



O gün gezdim seni ellerimle

Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin



Ülkeyi tez giden ayaklarımla varıyorum

Kanım temizliği seven bir kolla atılıyor durmadan

Yıkanmış güneşte yeni kurumuş çarşaflar gibi

Serin ve ürpertici gövden

Yaklaşmaktasın ve / çok yakınıma taşıdığın / güller

Sana canı gönülden âşık oldum meleğim

Kollarına gümüş bilezikler düşündüm

Dostlar buldukça onlara

Kalın kaşlarını övdüm

Güzeldin

Gövden gerilmiş devinmekteydi

Bir tabloda gibi her bakmaya değişen

Karanlık anlamlardan arınan yüzünle

Hakkı verilmiş

Zehirleri alınmış kazanlarda

Demirle birlikte çeliğe koşmaktaydın

Ve döllenmekteydin mengenelerle kucaklanarak



İşçi eğilir bükülür ve doğrulur

Köylü bükülür doğrulur eğilirken

İnsan iyi maden kuyumcuda



Güzeldin / Gövden

Yeni bir iklim gibi yayılmaktaydı karalara

Ağaçlar, kırdaki hayvanlar kasabadaki insanlarca

İşte davetliydin

Acıktık bıçaklarına kanımızı gütmekteymişin gibi

Gelip acı sözlerin için

Bir çekmece koydun yaralarımıza



Ve ellerin uçuşan yapraklar gibi

Birden

Nasıl yalnız olduğumuzu anladım

Kimseler yoktu ikimizden başka birbirine bakan



Susuyor sessizce

Aşkla ilerliyorum

Milletim bileniyorum

Devirmeye

Devirmeye safrası beynimi üleşen

Elleri karımın üstünde birleşenleri



Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim

/sanatsever halkımıza duyurulur/

Aklım eski izlerde şimdi

İz demek

Bir geniş

Bir kendine dönük bir en ileriye

Yol demek



Usulca kalkıp gedene: Dur

Ki çevrileceksin



Toydun cesurdun

Gençtin atıldın

Bilmezdin atıldın

Kabuğu oydun oydun

Kabukta kaldın



Sis iner örter mermeri

ağacı binayı



Sis kalkar kalkmaz

Görünür mermer

Ağaç ve dev

Bu kadınlar dev midir

Yatak özlemez gövde midir

Gül açar boyunlarında

Kolkola durup bağırdıklarında

Bomba düşmüş gibi deprenir toprak

Konuştuklarında



-Yar kurbanın olan

dola yaşmağını bileğime

Ki düşmanı güzel vuram



Çekip mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden

Durdular ite çakala karşı yarin kapısında

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:11 PM
YEDİ GÜZEL ADAM 3

Yedi adam biri bir gün

bir yar gördü

gereğini belledi

yari asla koynuna

Ayırmaz yari yanından



Alev gerekli kentliye

Bu ısıtma devleri kente

bir an önce inmeli oğlum



/bütün gün badem çırptım

üzümün tehini armudun çürüğünü ayıkladım

uykuya geç vardım

yatağın içine elimi daha yeni koydum

rahatıma doymadım ama.../



ÜMMETİ GÖZETMEN GEREKLİ

Ben seni beyaz haber ustası

Olasın DİYE boğmadım -DOĞURDUM



Beyaz haberlerim için hazır olun kardeşlerim



Anam su döküyor ellerime

Bedenim hızla kaçıyor

Gözlerime toprak atan uykudan

Suyu çarptıkça yüzüme ve gözlerim yalnız

Yanıyorlar



Yemi torbanın dibine gelince beygir

İri saman saplarının arasından

İri etli dudaklarına

Küçük zor bulunan arpaları topluyor



Bir parça daha yükselen

Bir parça küçülen

Bir parça daha uzak duran yıldız

Beygir ve yanında duran semeri

Evin gerisinde yığınla odun- badem dalları

Ve kuru alıç kökleri

Ve ben o zaman bilmezdim halka

Ateş gerektiği

Çalışır gün boyu koru ağaçları devirir

Badem çırpar budardım yaban çalıları



Gün tepeme değsin öğleye durayım



Gün tepene değsin öğleye durasın

Kökleri hem derinleri hem sığları sarmış

Durmaksızın nimet devşiren

Ceviz ağacının altında.-

Öğleye durmayı

Hiç düşündüm mü ağaç neden havyan değil:

Çünkü kan'dır hayvan

Damardır ağaç



O ceviz ağacının altında

Dallarına ve köklerine

Bir öz su damarı gibi bağlanarak

Onlar ve ağaçlar

Toprak ve kalbinden doyurduğu hayvanlar

İşitmişler bakın onlarla

Onlar ve yapraklar

Geniş bir ağızla üfürülüyormuş gibi kımıldamaya başladılar



Onlar ve tüfeğimi doğrulttuğum kuşlar

Şimdi öldürme vaktim değil



Başına omuzlarıma konun

Dudaklarımdan ve kalbimden dinleyin

/işte bakın ekmek böyle tutulur/

öğleye durarak bağlıyorum bu tepeleri

O tepelere



Eğlenme doğada - kentte bu gece ışıklar yanmadı

Damlardan

Çorba dumanı yükselmemekte

Yufka ekmeği

Toprak ve ağaç kokulu ellerimle

/ işte bakın ekmek böyle tutulur/

Şu en artist

Ve lokmayı taşıyan parmakların ucunda

Pıt pıt bir damar gibi atan

Yemin ve billah

Sıcak bulgur aşının kalbidir



Dedim çünkü kalk

Yoksa sütüm helal olamaz



Düşündüm sol kolları kesik insanların

Ne denli mahir olduklarını sağ kollarında

Beyaz haberlerim için toplanan kardeşlerim



-Adım Mustafa ve Niyazi ve Abdurrahman

Kafkas yaylalarında çadırlarımın

Sürülerimin ocak taşlarımın

İzleri vardır/doğup yürümeye başlayınca

Çıplak basmıştım toprağa/



Yine de ana'vâzın duymasam hiç uyanmam

Bedenim öylesine yorgun babam öylesine ölü

Ölü gibi kımıldamıyor dedem

Sini belli kendi belli değil

Ne bir hak torunlarında ne yaşayan bir arzusu



Ellerim yumruk dizlerimin arasında (tam üç yüz yılı)

Etim etimin sızını alsın diye



Kalk çünkü sabah yıldızı

Bir mızrak boyu yükseldi

iri ve zeki

uçları nemli bir göz gibi

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:12 PM
YEDİ GÜZEL ADAM 4

Yedi adam biri bir gün

bir bela gördü

gereğini belledi

Yalvarsa evleri harap kadınlar

ve ağlayan birkaç çocuk

Kamalar salınsa karnına

ayrılmaz belalı yanından



Haberlerime kulak asmayıp-Duymadık

Demeyesiniz kardeşlerim



Ülkem bugün

Yariyle buluşmuş gizlilerde

Tepeden tırnağa yeni yıkanmış

Ve örtüler içinde

Göz kapakları kale kapıları

Gibi örtülü

Yassı gözlü kabarık alınlı

Kalbine ve beline zengin

Düzgün bedenli bol saçlı erkekler gibi



Ülkem

Tepeden eteğe yıkanmak için

Aşıdan sonra paklanan

Ovalara yayılmış kadınlar

Evi uçsuz bir yol gibi bekleyen

Yavruya yerinde bekleten

O kadınlar gibi ülkem



-Yürürüm bayırlarda

Gücüm ne merkezde tartmak için

Kulak verir

Dinlerim ağacı



Geçerken beton döşeli apartman kaykılı toprakta

Sesim nasıl etkili yoklamak için

Durdurur sorarım kentliyi

Ne haber böyle:

Nereye:



Bela üreten elim

Nasıl davranır belalar içinde

Sınamak için

Uzanır okşarım saçlarını ey yarim

Bakarım hoyrat ve âşık ellerime



Bir gün sapsarı kesildim

Öyle bir tabiat vardı ki gövdemde

İnsanları görmezdim bile yanımdan

Bir hava bulutu gibi geçerlerdi

İçimden

Gidip dağlara

Kafa tutmak gelirdi



Bir gün ben

İri ve kaslı gövdem

Sapsarı kesildim

Hali harap bir dev çıktı önüme

Gözlerini öyle açtı ki yüzüme ve ağlamış

Sonra söyleştik



Bu bir nöbet devriydi kardeşlerim



Bizimle aşkta olanların

Eline su döksünler

Çadırlarının önüne o küçücük

Kilimleri sersinler

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:12 PM
YEDİ GÜZEL ADAM 5

Yedi güzel adam

Biri bir gün bir dağ gördü

Gereğini belledi.

Ki o dağ

Ağaçsız ve yalnız

Gökte alıp veriyordu.

Rüzgârla ürperir gibi olurdu

Beygirin derisi nasıl ürperirse boydan boya

Dokununca.

Yılanla akreple kertenkele

Tavşan keklik kurtla

Onlarla

Hayvanlarla kımıldanırdı



Dağ bu

Serpilmiş atılmış yer kapmış

Başa kurulmuş. Böbürlenmeden iri kendiliğinden koca



Dağ bu

Devir, söz gelsin, kervan devri

Eteğinde ipek yolu zencefil yolu

Kara ve beyaz yolu zenci. Develer

İçerek karınlarından tüylerinden geçirerek

Dağı yiyerek, söz gelsin, beslenirlerdi



Dağ bu

Devir kuş devri

Geçerdi kartal



İşte o kartal

Renksiz ısı vermeden

Ürkmeden ürkütmeden

Kendinden geçerek süzülür

Dikine batar dikine çıkar

Coştumu

Vurur kendini dağa - ölürdü parçalanarak



Dağ bu

Devir aslan devri

Yer yer toplaşarak

Erkekli dişili

Sık sık oynaşarak



Devir insan devri

Geçti geçti

İnsan geçti

Et geçti kan geçti

Göz geçti

Gelenler

Yeni gelen yeniden sonradan gelen

Geçti geçti



Dağ bu

Yılanla kımıldanırdı

Yılanla kımıldanırdı



Yedi güzel adamdan biri

Bir gün bir dağ göreni

Durdu sevmeden bilmeden devinirken

Durdu durdu seyreyledi



Sordu:

dağ nicesin

günde mi gecede misin

geçmişte şimdide

yoksa gelecek bir düşte misin



Dağ serpildi

Atıldı yeniden yer tuttu

İlk kez yılanla kıpırdanmadı



Gözü görür görmez

Dağa göçtü güzel adam

Eteğinden yukarıya üç gün

Yürüdü. Bir yılda dolandı

Çevresini. Eğlenerek kayalarda *******i

Yürüdü günde ve bir kuş gibi

Görerek de



Durmadan dolandı dağın çevrisini

Artık dağ yılanla kımıldamadı

Kımıldardı onunla



Hırçındı adam hep hırsla

Yaralıymışça inlerdi

Yüzü durgun gözler duru berrak

Hırslanırdı ayağıyla- avuçlarından ter akar

Omuzlarını burardı.



Ola ki anlatsa dağ

Der hırcındı adam ince bilekli

Azgın topuklu

İnce uzun parmaklı karınsız

Karşı koyan omuzlu

Yerken güzel yer doymadan kalkar

Oturarak ve hayvanlarda bile

Gizlenerek işerdi



Adam hırçındı-saçları uysal akardı

Rüzgârla kardı

Esinti olmadan zaten akmaktaydı

Uzun boylu değildi

Ama kendinden uzunu yoktu - yalnızdı



Geçince önünden

Mağaralardan kuş tavşan kurt yavrusu

Dağa vururlardı

Serçe tohum düşürürdü ağzından

Tavşan yeşerince onu

Yerdi kökünden



Ot üremedi

Ağaç üremedi



Dağ ağaçsız ve yalnızca

Gökte alıp veriyordu

Adam küçük bir kaya düzlüğünde

Toprakta mağra içinde mağra kapısında

Kaynak başında kuru yamaçta

Dururdu

Eğilip alnını

Yaydıkça yere iki elinin arasına

Göksü çatırdayarak eğilir

Parçalanarak doğruldukça

Dağ cezbelenir

En yüksek zirvesini kayalı alnını

Yamaçlar yamaçlara yayılan yüzünü

Adam eğilip koydukça yüzünü toprağa

Eğilip koyacak yer arardı

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:12 PM
YILDIZLAR ÜSTLERİNDE

Orda şehitler Afgan

Derler ki gel iman armağanıyla boyan



Kan sancağı

Cennet sedirlerinin basamağı



Yanlarında savaş atlarının cezbesi

Her biri islâm ocaklarının gözbebeği



Fidan gibi

Demir yapılı çocuklar şehit fideliği



Serinliği koşuyor nehirlerinin cennet

Bildikleri yalnız emret! emret!



Bir dalga ki

okyanus yavrusu



bir dalga

bedir'den besli



mübarek kalblerinde

fatma ve meral isimleri



bir uçlarından yaktılar mı

kağıt gibi tanklar



elbet şehitler

kırmızı ışıklar çelik ışıklar



bu renkler bu renkler

kaslar kayalara çalınmış gibi



dil uçlarında ünlü ruhlar

analar dualar dualar



bir gül açtı şöyle bir gül açtı: besmele

baskın emri rehber'in emrinde



bu kalkış gece akınına

yatsı geliyor aralarına



menekşe soluklarıyla

önlerinde diz kırıyor gece



yıldızlar üstlerinde

bakışlar kırpışırlar dikkat içinde



+ bir omuzun delinmiş

heryana hâlâ dağlar düşüyor



gözkapakların gittikçe ağır

damarlarında sanki bir fil kalabalığı



yaran sıcak ve buğulu ateşleriyle

alıyor gövdeni içine



başında bir mücahit dost nöbette

sanki dünya sanki kainat tehlikede



orda şehitler Afgan

aşk adı cennet sedirlerinin basamağı

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:13 PM
İSTANBUL

Bir tohumdan daha az değil
Fatihin büyük güvercin kanatları
Meleklerin sık aralıklarla
Dokunduğu toprak
Güzel buyruklar
Gürbüz havalar
Boğaziçi bir akımdır
Bir akan sudur
Nice dergahlar
Dinler gibi nabzını
Yeni doğan çocukların
Yamaçlarda mezarlıklar
Sever gibi bazıları
Açık havada gömülmeyi
Çocuklar Topkapıda
Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
Rahlelerde Kur’an
Tefsir
Arapça
Farsça
Dikkatle önünü iliklemede
Padişah ve şehzade
Açılıyor dev bir kapı
Dikiliyor dev gibi bir sütun
Sütun başı sütun ayağı
Dibinde dilek şikayet sahipleri
Birer gürz gibi sağ ellerinde
İradeleri
Bir ellerinde arzuhalleri
Oğullarım
Dikkat edin
Hak yemeyin
Oğullarım
Mümkündür
Topal bir karınca
Mihnettir
Oğullarım
Mümkündür ki
Bir baş kesilir avluda
Akın, akan kanla
Cihangir
Taş yokuşlar
Eyüp
Sıla sıla Medine
Acı
Bu tortu
Karartır camları
Yorar küpleri
En berrak sular bile
Ve kapanıyor saray kapısı
Saklanıyor
Sarı sarı altınlar
Korkup
Şimdi birden Eminönü kalabalığı
Kimseyi tanımazsın
Kıyafetinden
Yüz çizgisinden
Katil efendi
Hırsız baş köşede
Haksız haklı
Şer belalı
Örtünmüş güneş
Çoktandır, yüzü nerde
Ya o ay
Kara bir zıbın biçmiş kendine
Bir düş
O buyruk
Şefaat
Gürbüz hava
O güzelleri İstanbulun
Dönüyor demir teker

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:13 PM
İSTEYEREK

Karşı dağdan meleyen canım
Günler nasıl homurdanıyor başımızda
Elini uzatıp baktın mı yas var komşular ülkesinde
Bülbül neden kenetlenmiş Sorman oldu mu hiç
İskeleti havlar mı bir insanın. Gördüm
Karşı dağdan meleyen canım


Evin görünmeyen elleri
Yağmur yanaklarında gözyaşı taneleri
Art arda gidenler can pareleri erkek kardeşleri
Evde kızlar kimsenin görmediği kızlar
Ateş gibi ülfetleri
Dağlamış serin taslar bakraçları


Anaları bilinmez bir köşede
Bir nağra gibi. Hayatın başında
Tozut koyun yünlerini hallaçla zamanı hallaçla
Bir kapalı ağzın var. Sanki susar çağın ünlü marşlarını


Yüklükten bana bir yorgan çıkardılar
Üstü mavi papatyalar
Bir dehlizden geçirip zirveye döşek attılar
Taradılar uykumun saatlerce uzun saçlarını


Şimdi sırtım sağlam
Karşımda hamle yatakları. Bir elimde kılınç bir elimde zafer duaları

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:13 PM
İŞARET ÇOCUKLARI

Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan
Geçerdi babam
Başında yağmur halkaları

Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde
Daha ilk güzelliğinde
Alnını iki dağın arasına germiş
Bir devin göğsüne benzer
Göğsünden dualar geçermiş

Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri
Cami avlularına açılan
Havuz sularına kapılan çocuklar
Görmeden güneşin bütün renklerini
Götürmezlerdi dükkandaki babalarına
Ocaktan akan kaynar yemekleri
Nenelerinin koyduğu avuç taslarına

Başı ve yüreği şahbaz
Kaleleri ağırlayan kadınların
Süslerini kemerlerini
Başlarını ağırlaştıran
Ağır siyah şelale saçlarını
Tutunca gençleşirdi erkekler

Sonra insan o ki denizde
Küçük ve büyük nehirde
Bedeni ıslatan afsunlu suda
Önce niyet sonra yıkanırdı

Zaman dert getirdi sulara
İçinde eski balıkların yattığı kayalar
Savaşan insanların elinde
İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline

Anam kanları kuruyan
Kavga ayıran bir kargı elinde
Kara ocağın taşlarına
İşaret koydu çocuklarını
Belinde gezdiren babamın
Beyaz yazılarla kazandığı adları

Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın
Unutup genç gelen günleri
Zamanın sürerken çektiği günleri
Çetin bilmecelerle
Sürdü atını şehirlere

Yün ören at güden kadınlar
Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde
Küçük pencereli karanlık dar odalarda
Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin
Uzağa çekilip giden
Ayazda donan gülmeler içinde
Ormanlarda süt emziren anne
Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu

Hep kaçarmış şehirlerin
Demir dağlarına
Uyuyunca toprak beşiğimde
Sahipsiz kalan
Ellerimden kayan aydınlık günlerim

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:14 PM
ZAHMET VAKTİ

Yaşamak bir sokak lambası gibi

Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki

Tek bir damla tek bir ses gibi

Aklıma düşüyor



Artık delirir koşar şimşeklerim

Yaşamak bu nadir ve gevşek

Hayır bugün hiçbir kimseyi alkışlamıyorum

Ve onların dikilip içi yumurta çürüğü kokan

Kristal fanuslarına baka durdukları gibi bakıp durmuyorum



Ve bazı bey alıkların dediği gibi

Sadece yürek arılığını arı bulmuyorum



Düşünün

Tohumlar ekilir

Yağmurlar başlar

O zaman filizler bir karış boyu yükselmiştir

Köylü davarlarını alır götürür sürer üstüne

Başak dediğimiz rahmet ondan sonra fışkırır

Esas ondan sonra gövdelenir



Görmezik/ gördürürler

Davarın yedim doydum sandığı

Bir dalgınlık



çünkü benden bir kahramanlık kalacak

çünkü besmeleyle başlandı

çünkü desturla tuttuk ne tuttuksa

çünkü imanla çok şeylere çağrıldık gözümüz

dağlarda kaldı eşya geride kaldı

dünya arkada bırakıldı

bir diş gibi ayrıldık çenemizden

dil çağı kapandı göz bağı koptu

bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci değil

çünkü bütün o zamanlar toptan kullanılmış oldu



içinde zalimlerin asılma sahneleri

içinde kan akıtanların kanlarının seli

içinde mahzun edenlerin gözyaşı nehirleri

çünkü tövbe edildi izin verildi besmeleyle başlandı



sevgilinin elinden dertler hoş

beline/ çamur çamur olarak

tekme tekme olarak

on gündür ve kırk gündür daha

aç acına ayakta

durmak

elli gün ayakta durmak olarak kaydedildi

sevilinin elinden bağış ve kefaret olarak

bilindi

kabul edildi

razı olundu

ağlanmadı

peki ekmek istenmedi mi istendi

Sadece bir parça ekmek istendi tapınmaya bedensel güç olarak

Yalvarılmadı HİÇKİM

SE

YE

ağlanmadı

razı olundu kabul edildi öpüp başa kondu

ve çünkü tövbe edildi

bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci devrildi

bir isyan kazanı devrilmedi

itiraz isyan akmadı

bir tövbe sancağı açıldı

çünkü bütün zamanlar toptan kullanıldı

içinde zalimlerin asılma sahneleri

içinde kan akıtanların kanlarının seli

içinde mahzun edenlerin gözyaşı nehirleri

çünkü tövbe edildi tövbe edildi



ağıt güzel vakitlerindendir

estağfirullaaaaah ve işte böyle uzatarak

kalbim aç

etim yanık

Dünya diz çöktüğüm yer kadardır dizimin yanında bir diz

dizimin yanında bir diz sağdan biri iki üç

dört beş altı yedi soldan bir iki üç

dört beş altı yedi

bir sana bir sana bir sana... avucunu aç avucunu kapa

dilini tut aklını kravatın gibi çöz at

şimdi bir damla gözyaşı bir iri yahut





İsteyerek





Karşı dağdan meleyen canım

Günler nasıl homurdanıyor başımızda

Elini uzatıp baktın mı yas var komşular ülkesinde

Bülbül neden kenetlenmiş Sorman oldu mu hiç

İskeleti havlar mı bir insanın. Gördüm

Karşı dağdan meleyen canım



Evin görünmeyen elleri

Yağmur yanaklarında gözyaşı taneleri

Art arda gidenler can pareleri erkek kardeşleri

Evde kızlar kimsenin görmediği kızlar

Ateş gibi ülfetleri

Dağlamış serin taslar bakraçları



Anaları bilinmez bir köşede

Bir nağra gibi. Hayatın başında

Tozut koyun yünlerini hallaçla zamanı hallaçla

Bir kapalı ağzın var. Sanki susar çağın ünlü marşlarını



Yüklükten bana bir yorgan çıkardılar

Üstü mavi papatyalar

Bir dehlizden geçirip zirveye döşek attılar

Taradılar uykumun saatlerce uzun saçlarını



Şimdi sırtım sağlam

Karşımda hamle yatakları. Bir elimde kılınç bir elimde zafer duaları

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:14 PM
Zamana Yay Gerip Ok Atmak

Şarkı ve oyma dudak
Sağlam gözleri
Ve yandan Bakılınca
Uzun yüzünde kabartma bir deniz

Bütün kuşlarla gidilir yanına
Sıhhatli bir hava seçilir dolaptan
Bakılır en arkaya durmuş evin
Acısız aynasına

Bu yaşamak sezonu çok memnun
Yay gerip ok atan

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:15 PM
Zarif, Çoban

o güzeli bana verseler
tombul kuzuların aşkına
yaylalara atlas kilim serseler
tombul kuzuların aşkına

yayılsın topraklar, aşıklar gezecek
feryat, taşları sızlatıp inletecek
başa gülü sümbül örseler
tombul kuzuların aşkına

ayrı kaldım ağlar inlerim
dağ kavi, iklim sarp, çarıklar delerim
bağrım yosun tuttu bir görseler
tombul kuzuların aşkına

kaval derler, dertli yoldaştır
bende iki onda dokuz göz vardır
nice sersefil olduk bir bilseler
tombul kuzuların aşkına

Geçiyor bulut geçen ömürdür
gece me saç mı hayır kömürdür
zarif çoban oldu görseler
tombul kuzuların aşkına

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:15 PM
ÖLÜ ATLAR

Karışık bir iç deniz bunalımı
Zafersiz bir kalyonda
Ölümün her anki hatırasından uzak
insanı her halinden tanıyan
sakat bir ölü atlar alıcısı


Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı
Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda
göğün bütün ön görmelerinden uzak
fenerler tutulup tekmeler atılan
önemli bir es çağ tanrısı


Telaşla yenilen analarda kayboluşları
sevgisiz kalan babalarla
lekesiz bir güneşle ancak
çocuğunu sardığı bezler arınan
ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı


ikisinden birini örter kanadı
durulmayıp tabessüm ettirilen şarkıda
sevinçsiz canlara dayanmak
her an bir başka ışıksızı arayan
acıması bir çocuğun masal cücelerine

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:15 PM
ÖZGÜRLÜĞE DOĞRU

Bırakıyor ardından belalara beni
Tedbirim öldü gövdemin binası geçti

Göğsümde ince gergin çelik bağcık
Tenimi bastıran içerilere

Bağırıyor leylaklarım ağlıyor ağlıyor duvarlar
Çatlayacak gibi susuz düzgün ve biçimli sanatlar

Çocuk yığılıyor kalp kalp üstüne konuyor
Bir baba damarı vuruyor sökülen nabzım

Şimdi batar birkaç nesil azdıran bozgun
Simsiyah aklım ve beyaz bir nokta kalbim


Kader akışı alkışlanıyor her kârım
Nazlı buluş git git kabarıyor dalgalar

Çare yok gür gür bağıracağım yoksa bu sefil
İsyan yüklü gemi zor kayalıklarında gönlün


Harp. Ezilen etim söğülen köpekliğin için değil
Güzel ölçülü zulmetmeden yeterince öldürüşüm


Harp geliyor bir güzel bilendin mi kardeşim
Binlerce cilt tutuyor kılıçların hançerin


I believe in you believe in we believe in
In la ilahe illallah la ilahe illallah


Şimdi halk yüceldin guslet suyun götürmesiyle kuşan
Yüzün kolların ateş yakmaz başın ince ayakların


Dünya bir konak bir konuk ölümsüz hayat içre
Geçildikçe hor öpüldükçe soyunur şehvete


Şehvet ahırı değil yeryüzü
Domuz ahırı değil yer toprak


İki bakışımın arasında bulduğun toprak
Dört köşe duvarlar siyah örtü ve göç sesleri


Kapanıyorum kabul et öyle buyur
Bin açılı örtüye daha sar beni


Bin yıl bin daha
Dursam kapında


Sayısız perdeden bir perdecik kalksın için
Başım yüzüm kızarır haddim olmaz aslında


Sakin ve gövdemin mızraklarını döken bir geliş
Vara gele ancak birkaç ağaç alıyor göğsüm


Sakin ve daha sakin mızraklarım dökülsün daha
Aniden çıkıp havlayan köpekte emanet bugün


Binbir helak ve Allah selamıyla girilen ovada
Bir dağ gibi diz çök kendine ırmak ol tut tut bırak yıldırımları


Sakin daha sakin kımıltı yok bakışında
Bırak toprak altında göl olsun gözyaşın


Bir çeşit isyandın gönül ağlaması ilacın
Destur. Nice uzlet makamından geçersin şimdi


Şimdi çağırıyor o güzel aşka beni yalvarıyor beni
Duruyorum ve çeşit çeşit ölüm omuzumun binileri


Bu ova cennet olmalı sayımızca bir cennet safı
Bu çukur ateş olmalı sayımızca bir cehennem safı


Ya bu yol. Ayağın sahibi gövdeden habersiz yürüdüğü
Gövdenin ayağa merbut ayağa dönük ayak kesildiği


Sen gönlünü yukarıya bil


Bir dağ nasıl söylerse öyle söyle
Bir dağ nasıl inlerse başla öyle


Ey zarif sen de ata yoluna meylettin
Korkarım binbir belaya dayanmaz sıkletin

GooD aNd EvıL
08-19-2007, 02:15 PM
ŞAKKUL -ARZ

Bin desi derinlikte delik bir kalp
Uzanır ağız
Siyasal bir avuç hava ister


Benimle fazla yakınlık kurdun
Çiçeğim
Köklerim ateş saplarım zehir
Yağmur ateş saplarım zehir
Yağmur sularıyla izler edinmiş tenin
Benimle çok hayal kurdun artık yaklaş
İpil ipil miyop bakışın bir kanakışı
Bu su sarnıcından başla
Sana verildi emanetim ateşim zehrim
Benimle çok put kır çiçeğim


Edisyonkritik
Bir ses
Bin desi yer dolması ağırlık
Havagazından uzanır ağzın
Siyasal bir ton özgürlük ister


Arz gittikçe benim ve onun
Karşılıklı
Bileyli
Havada
Palalarımız
Hamlesi yaman ilkin bir defne dalı
Detant
Hadi oradan-ardından
Sam füzeleri


Hilesi hayatı olmuş gördüm ki
Anam babam kemirilmiş
Çorbama kireç ekilmiş


Hamlem zarif
Vuruşum hayat
Hilem tay
Kaçıp dönüşüm şiir


Arz gitgide benim
Muharremde temeli atılır güveyliğimin