Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Leylâ İle Mecnûn


Misyoner
01-29-2006, 08:21 PM
Leylâ İle Mecnûn

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.
Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz. Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir.
Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır.
Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür. Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.
Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."

Der, kabri kucaklayarak ölür.
Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:
"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

trecy
01-30-2006, 04:14 PM
önce kalbini verdi, sonra kalbini çaldı;

1989'da 11 yaşındaki bir İspanyol çocuk geçirdiği kazadan sonra komaya girdi. Ailesi kalp ve akciğerini bağışladı. Organlar, iki çocuğun hayatını kurtarmak için İngiltere'ye gönderildi. Bu çocuklar 14 yaşındaki Robert Wyne ile 15 yaşındaki İsveçli Jenny Pauilind' di. İngiltere' de aynı hastanede yatıyor ve organ naklini bekliyorlardı. Akciğer Robert'e, kalp ise Jenny' nakledilecekti. http://www.kalbiminsehri.com/images/rose.gif Ameliyatı yapacak olan ekip, Robert' e sadece akciğerini değil kalbini de nakletmeye karar verdi. Böylece vücudun organları kabul etmesi kolaylaşacaktı. İspanyol kalbi ve akciğeri Robert'e başarıyla nakledildi. Robert'in kalbi ise Jenny'ye nakledildi. İki çocukta hayata dönmüştü.
Robert ve jenny'nin aileleri hastane koridorlarında tesadüfen tanıştı. Birbirlerinin adreslerini aldılar. Ve 11 yıl sonra bu iki aile İrlanda'da bir araya geldi. Artık Robert 25 , Jenny 26 yaşındaydı. Ve Robert yıllar önce kalbini verdiği Jenny'ye görür görmez aşık oldu. Yıllar önce kalplerini birleştiren bu iki genç bu kez büyük bir aşkla birleşmişti.

15'lik sevgilisi için bir ay dolapta bekledi;
ABD'li asker Jeffrey S.Martin (26), chat yaparken 15 yaşında bir kızla tanıştı. Aylar süren chatten sonra Martin kızı görmeye karar verdi. Birliğinden firar edip, kızın Ohio Mount Vernon daki evine gitti. Anne ve babasına görünmeden gizlice eve giren Martin , genç kızın elbise dolabında 1 ay boyunca yedi, içti, uyudu. Evde kaldığı süre içinde kızla cinsel yakınlık kuran asker,sevgilisinin çıplak fotoğraflarını çekti.
Martin'in foyası, kızın annesinin işi gitmeyişiyle ortaya çıktı. Kızının bluzlarını yerleştirmek için dolabın kapısını açan anne Martin'i yakaladı. Martin hakkında küçük bir kıza cinsel taciz suçundan 9,5 yıl hapis cezası istendi.

trecy
01-30-2006, 04:24 PM
İlişkiler biter ve terk edilirsiniz bu dünyanın sonu değil. Hayat devam ediyor. Üstelik yalnız olmanın bir sürü avantajı var. İşte size silkinip kendinize gelmeniz için birkaç ipucu... Aylarınızı hatta yıllarınızı harcadığınız sevgiliniz sizi terk edip gitti. Şimdi aşkın acı çağı başladı. Peki bu acıyı nereye kadar yaşayacaksınız? Hayatınızın bundan sonraki bölümünü sadece onu düşünerek geri dönmesi için dua ederek geçirmek istiyorsanız buyurun yapın. Yok eğer hayatın insana her zaman seçenekler sunduğuna inanıyorsanız o zaman gözlerinizdeki yaşı silip bir an önce yaşama dönmelisiniz.

Kabullenin Artık
İlk yapmanız gereken şey, giden sevgilinin asla geri dönmeyeceğini kabul etmek ve yaşamınızı buna göre yönlendirmek. Bu fikri bir kez kabullendiniz mi yolun yarısını geçmişsiniz demektir. Ama sizi bu fikirden uzaklaştıracak her şeyi bertaraf etmelisiniz. Önce , onunla birlikte çektirdiğiniz fotoğrafları da yırtın atın ya da kıyamıyorsanız öyle bir yere saklayın ki siz bile bulamayasınız.
Sadece fotoğraflar değil tabii verdiği hediyelerde her gördüğünüzde size onu hatırlatacaktır. O hediyeleri bir kenara kaldırın. Onunla gittiğiniz yerlere gitmemeniz gerekiyor. Bir zamanlar birlikte hoş anlar geçirdiğiniz o mekanlar sizi eğlendireceği yerde üzer. Yani onu hatırlatacak her şeyden uzak durmalısınız. Böylece yeni hayatınıza ilk adımları attığınız günlerde cesaretinizin silinmesini engellersiniz.

Yalnızlığın Keyfi
Artık yalnızsınız dilediğiniz her şeyi kimseye hesap vermeden yapma özgürlüğünüz var. Bu ne büyük bir şans düşünsenize... Dilediğiniz filmi görebilirsiniz. Canınız istediği zaman istediğiniz yere gide bilirsimiz. Örneğin sabah kahvaltıyı küçük bir çay bahçesinde yaparken gazete ve dergilerinizi ' bırak artık o gazetesi benimle ilgilen' diyen biri olmadan rahatlıkla okuyabilirsiniz. Uzun yürüyüşlere çıkar, yarım bıraktığımız spor faaliyetlerinizi sürdürebilirsiniz. Sevgilinizin hoşlandığı ama sizin yapmaktan çok zevk alıp da yapmaktan vazgeçtiğiniz her şeyi yeniden hayatınıza yerleştirme imkanınız var artık.

http://www.kalbiminsehri.com/images/askca/cicekgul.gif Yeni Arkadaşlar
Sevgiliz varken ihmal ettiğiniz eski arkadaşlarınız size bir telefon kadar yakın. Onlarla buluşmanızı engelleyecek hiçbir şey kalmadı. Ama dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Arkadaşlarınızla eski sevgilinizi ya da ilişkinizin bitme nedenlerini hiç konuşmayın. Bu, tekrar başa dönmekten başka hiçbir işe yaramaz. Onlarla günü keyifli geçirecek aktiviteler de bulunun. Oyunlar oynayın, gitmediğiniz yerlere gidin kısacası gününüzü gün edin.
Artık yalnız olduğunuza göre yeni insanlar tanımak, yeni arkadaşlar edinmek için engel yok. Yeni bir insan hayatınızda yepyeni bir ufuk açabilir. Ama bir hataya düşmemeniz gerekiyor. Her yeni tanıştığınız kişi sizi yalnızlıktan kurtaracak potansiyel sevgili adayı olarak görmeyin. Böyle bir durumda hayal kırıklığına uğrama şansınız büyüktür. Yeni bir aşka hazır değilsiniz daha. Bu yüzden bırakın bu yeni insanlar sizin arkadaşınız olsun. Zaman içinde aranızdaki elektriklenme onunla bir aşk yaşayıp yaşamayacağınızı gösterecektir. Ama daha baştan ' Aşık olmalıyım diye ' diye bir fikre kapılırsanız. O elektriği yakalayamadığınızda hep aynı şey olur. Keşke eski sevgilim dönse demeye başlarsınız.
Öç almaya Kalkmayın
Sevgiliniz terk etti diye kızgınsınız. Ağladınız, bağırdınız çağırdığınız ama yatışmadınız. Aklınızda çok tehlikeli bir düşünce var: Öç almak. Onun en yakın arkadaşlarınızdan birini gözünüze kestiriyorsunuz. Sonra da baştan çıkartmak için bütün kozlarınızı kullanıyorsunuz. Başarıyorsunuz da... Peki sonra? Her açıdan zararlı çıkacak olan sizsiniz. Birincisi döneceği varsa da artık onun kankasının sevgilisi olduğunuz için dönemeyecektir. İkincisi sizi gerçekten sevmediği için terk ettiyse umurun da bile olmayacaktır. Ve siz hiç hazır olmadığınız halde zorla bir ilişki sürdürmeye çalışacaksınız. Üçüncüsü, bir insanı sırf egolarınızı tatmin etmek için kullanmış olacaksınız. İyisi mi böyle bir şeye kalkışmayın.

Peki Ya Dönerse
Siz yeni bir yaşam kurmaya çalışırken var sayalım ki döndü. Böyle bir durumda tercih tamamen sizin. Bunu yaşamın size hazırladığı bir sürpriz olarak alıp onunla ilişkinizi kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Yok yeni hayatınızda ona yer yoksa bunu da yüzüne açık açık söyleyebilirsiniz.

charlie
02-09-2006, 07:38 PM
Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum.
Mektup cebimde.
Cebim yüregime yakin.
Yüregim sende.
Sen yüregime yakin.
Öyleyse mektup sende.
Bu kadar içimdesin iste.

charlie
02-09-2006, 07:39 PM
Bedenin yükünü ayaklar tasir,ruhun yükünü yürekler.. bütün agirliginizi ve yorgunlugunuzu kaldiran ayaklariniz için rahatligi ve sikligi bir arada barindiran ayakkabiyi seçersiniz.
Içinizin acilarini,sikintilarini,kirginliklarini ve hayallerini yüklenen yüreginiz için de huzur verici ve "güzel" bir ask ararsiniz.
Zaten asklar da ayakkabilar gibidir...
Bazilari çamur yagmur,toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava"kosullarina dayaniklidir.
Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur"ilk yagmurlu havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup"gider.
Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla"seçmezseniz,tipki ayaginizda oldugu gibi yüreginizde NASIR olusabilir.
Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir"diyen saticiya inanarak alirsaniz,zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" baslar.
Ruhunuzu daraltan bir ask içinde yalnizca fiziksel begeniye kapilip"zamanla düzelir" diyenlere kanarsaniz, yine zamanla içinizdeki olumlu duygularin "çarpildigini" görebilirsiniz.
Asik olabileceginiz insan türü,tipki ayakkabilar kadar degisik stillerde,farkli kalitelerde ve sayisiz "renktedir"....
Aski bir çesit serüven olarak"spor"gibi yasayanlar, aynen "spor ayakkabi"gibi dikkat çekici ve rahat kisileri bulurlar.
Tersine askta tutucu ve istikrarli olmayi benimseyenler "klasik ayakkabi"gibi muhafazakar çizgiler tasiyanlara tutulurlar.
Dekolte ayakkabilar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateslenen asklar vardir.
"Bez"ayakkabilar gibi kisa ömürlü "tatil asklari"ise hemen herkesin kisisel tarihinde mevcuttur.
"Marka"ayakkabi alir gibi,sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan"asiklar görürsünüz.
Kati plastikten "yagmur çizmesi"edinir gibi mantik süzgecinden geçirip "ise yarar" biçimde yasamak isteyenleri de bilirsiniz.
Ayrica ne tuhaf ki,psikolojik testlerde "zaafi"olup evine sayisiz çesitte ayakkabilar yigan insanlarin ayni zamanda "degisik" türde asklara da zaafi oldugu söylenir.
Evet,ask "ayakkabidir".
Aynen ayakkabiniza bakim yapmayip "hor"kullandigniz zaman kolayca eskittiginiz gibi, askiniza da dikkatli davranmayip özen göstermediginiz zaman kisa sürede "eskitirsiniz".
Ve nasil ki"delik"bir ayakkabiyi tamir ettirdiginizde yalnizca"bir miktar"ömrünü uzatmis olursaniz;"delik"bir aski onarmaya kalkistiginizda da "asla eskisi gibi olmayacaktir"!
CAN DÜNDAR

STAR73
02-10-2006, 12:34 AM
Üzerime devirip dağ gibi hüzünleri
Böyle çekip gitmek var mıydı ?
Var mıydı böyle bitirmek ?
Hani söz vermiştik birbirimize ?
Kaç zaman geçti aradan
Sen yoksun !
Sana sığındığım geceler
Alevleri gökyüzünde
Bir kumsal ateşiydi günahları yaktığımız .
Ve kan rengi şarapla yıkanmış
Bir hasret şimdi göğsümüze taktığımız .
Bilirim dönmeyeceksin artık !
Uzun zaman oldu
Belki çoktan unuttun .
Adın kaldı soğuk duvarlarında odamın
Sigara paketlerinde şiirlerin
Resimlerin bana gülen ,
Cüzdanımda saç telin .
Bir veda o geceden aklımda kalan
Kekremsi bir tat
Bir med cezir yüreğimde
Ben vurgun yemiş bir yaralı
Gemiler bana taşır bütün aşk yorgunlarını
Sen yoksun ...
Hayatımın ilkbaharında tanısaydım seni
Yasak umutlara ve acılara inat
Buruk bir şarap tadında olsaydı sevdamız
Yıllandıkça güzelleşen
Ve sen şiirler okusaydın geceleri
Saçlarımı okşarken .
Ellerimi tutsaydın ansızın
Yüreğim eriseydi gözlerinde
Yansaydım ateşinden .
Sen ağlasaydın mutluluktan
Ben ölseydim
Yalnızca beni sevdiğini bilseydim .
Seviyorum deseydin
Bi kere söyleseydin
Yanmazdım
Yanmazdım böyle çekip gitmeseydin ...
Bir veda o geceden aklımda kalan
Bir günah, belki yasak
Yanımda olsan şimdi, hiç konuşmasak
Ağlasak bin kere pişman olsak
Sonra yine bozsak yeminleri
Sarılsak sımsıkı
Öylece kalsak ...
Gittin ...
Kimbilir kaç deli sevda sığdırdın yüreğine
Işığa üşüşen pervaneler gibi sardılar seni
Körkütük aşkların ortasına düştün
Yalanların pençesine .
Belki birgün, bir gece
Dar bir vakitte belki
Hiç beklemezken seni gelirsin diye
Ben hâlâ burdayım
Sen yoksun !
Lanet olsun ...

bluekeys™
02-10-2006, 03:52 PM
Sevgiliniz tarafından sürekli eleştiriliyorsunuz. Ona aşkınızı gösteremiyorsunuz. Suçlu siz misiniz yoksa karşınızdaki mi?


Siz iyi bir sevgili olduğunuzu iddia etseniz de sevgiliniz sizin o kadar da iyi olduğunuzu düşünmüyor. İşte size aşkta iyi ya da kötü olduğunuzu gösterecek bazı ipuçları:

1. Sevgilinizin evine doğru yürüyorsunuz. Oraya varmak için iki yol var. Biri kısa yol ama çok kalabalık ve kasvetli. Diğeri uzun, ama yürürken harika manzaralar ve hoş şeyler görebileceğiniz bir yol. Bu iki yoldan hangisini seçeceksiniz?

Cevap: Burada yol sizin aşk hakkındaki tutumunuzu gösteriyor. Kısa yolu seçtiyseniz çabuk ve kolay aşık oluyorsunuz. Uzun yolu seçtiyseniz aşkı ağırdan alıyor ve kendinizi kolay kaptırmıyorsunuz.

2. Yol üzerinde iki gül ağacı görüyorsunuz. Birinde kırmızı güller, birinde beyaz güller var. Sevgilinize iki ağaçtan topladığınız yirmi tane gül götüreceksiniz. hangi ağaçtan kaçar adet gül toplarsınız? (Yirmi tanesi aynı renk de olabilir, ikisinin karışımı da olabilir. Kaçar tane aldığınızı aklınızda tutun.

Cevap: Kırmızı güllerin sayısı ilişkinizde ne kadar verici olduğunuzu gösteriyor. Beyaz güllerin sayısı ise ne kadar alıcı olduğunuzu. Mesela 18 kırmızı gül ve iki beyaz gül topladıysanız, siz yüzde 90 vermeye ve karşılığında yüzde 10 almaya razı oluyorsunuz.

3. Sonunda eve varıyorsunuz. Aileden biri kapıyı açıyor. Sevgilinizi onların seslenip çağırmasını mı beklersiniz, yoksa içeri girip kendiniz mi yanına gidersiniz?

Cevap: Bu soru ilişkide sorunlara karşı nasıl davrandığınızı gösteriyor. Sevgilinizi aileden birisinin çağırmasını istediyseniz, siz sorunların üzerine gitmiyor, onların bir şekilde kendiliğinde çözülmesini bekliyorsunuz. Sevgilinizin yanına kendiniz gittiyseniz, sorunların üzerine gidip çözene kadar mücadele etmeyi seçiyorsunuz.

4. Sevgilinizin odasına girdiniz. Ama içeride kimse yok. Gülleri bırakacaksınız. Pencere kenarına mı? Yatağın üzerine mi?

Cevap: Gülleri bıraktığınız yer sevgilinizle ne kadar çok görüşmek istediğinizi gösteriyor. Yatağa bırakılan güller ona doyamadığınızı, pencere kenarına bırakılan güller ise araya mesafe koymaya çalıştığınızı gösterir.

5. Birlikte güzel bir akşamın ardından gece onların evinde kalacaksınız ve yatma zamanı geldi. İkiniz ayrı odalarda uyumaya gidiyorsunuz. Sabah olunca, ona bakmak için odasına gidiyorsunuz. Peki sizce uyuyor mu? Uyanmış mı?

Cevap: Onu uykuda mı uyanık mı tahmin ettiğiniz, ona karşı tavrınızı gösteriyor. Sevgilinizi uykuda tahmin ettiyseniz, onu olduğu gibi kabul ediyorsunuz. Uyanmış tahmin ediyorsanız, onun değişmesini istiyorsunuz demektir.

6. Şimdi eve dönme vakti. Geri dönerken, bu sefer kısa ve kasvetli yolu mu seçeceksiniz uzun ve hoş manzaralı yolu mu?

Cevap: Ve geri dönüşte nasıl bir yol seçtiğiniz, aşkı ne kadar uzun yaşadığınızı gösteriyor. Kısa ve kasvetli yolu seçtiyseniz, aşktan çabuk bıkıyorsunuz. Uzun ve hoş manzaralı yolu seçtiyseniz aşkı doya doya ve uzun süreli yaşıyorsunuz demektir.

bugrahan
02-21-2006, 03:31 PM
Gece Olunca Başlar Benim Cehennemim

--------------------------------------------------------------------------------

Gece olunca başlar benim cehennemim. Gün gider ve sensizliğim gelir.
Uyku uzak bir adadır ve ben hiç yüzme bilmem.
Beynimin hatırlama özelliği sabaha kadar çalışır.
Sana dair anılarımı geceye yayarım. Yüz ekleyemediğim bir ses dolaşır beynimde.
Sabaha doğru anlarım senin sesindir o. Gözleri açık görülen bir rüyasındır.
Tüm gece bir hayal bulutu gibi dolaşırsın odamda.
Yağmur olup yağmazsın sabaha kadar.

Gecenin her dakikasını bilirim ben. Gökyüzünün her saati, her rengi ezberimdedir.

Mevsimler değişir, gecelerim değişmez benim. Sen aklımda oldukça uyku
hep uzak bir adadır, sensizlikle birlikte gelir cehennemim. Saat kavramı
yoktur sensiz gecelerde. Önemli olan sana kaç olduğu ve seni kaç geçtiğidir.
“Bir hastanın sabahı beklemesi gibi beklerim” sabahı.

Önce gözlerim hisseder sensizliği...
Dünyanın en güzel görüntüsünün görüş açısı içinde olmadığını
anladığı an, sensizliğin hüznü çöker göz kapaklarıma.
Göz kapaklarım hüzünle ağırlaşır, yavaş yavaş kısılır ama kapanmaz,
kapanamaz. Sonra ellerim anlar, ellerimin soğukluğunu odanın sıcaklığı
ısıtmaya başlayınca sensizliğim tescillenmiş olur. Kalbim ise en ağır
ve en yoğun yaşayandır sensizliği...

Bir bulutun yağmur damlalarını biriktirmesi gibi biriktiririm seni içimde.
Kalbin, kalbim olur sabaha doğru. Uyuduğunu, uyandığını hissederim.
Kalbin olurum ama kalbinin duvarları kalındır kıramam, kalbinin duvarları
yüksektir aşamam. Biçare kalırım sabahın sessiz soğukluğunda.

“Siyah, hiçbir yerde senin gözlerindeki kadar suçsuz, senin gözlerindeki
kadar aydınlık ve gözlerindeki kadar temiz olmadı” kelimeler gelir ağzımın ucuna,
kalemimi bulur, gözlüğümü takar defterimi ararım. Kelimeler uyutmaz, sabah yaklaşır...

“Hadi gel, yorganım ol, yastığım ol, uykum ol gel, sensiz sabah olmuyor
anla bunu ve gel...” son kelimelerimdir deftere düştüğüm,
gece biter gün başlar sana yaklaştıkta cehennemim gider, cennetim gelir benim...

************

Kimseye belli etmiyorum savaşımı. yokluğunla savaşmak görünmeyen bir düşmana kılıç sallamak gibi...yoruluyorum, düşüyorum, tekrar kalkıyorum ama sensizliği yenmeyi başaramıyorum.

Hüzün işgalinde yüregim, çünkü sen yoksun,seni düşünmek var. yoklugun canımı öyle acıtıyorki, parça parça oluyor yüreğim. kalbimin parçalarını
toplamaya çalışıyorum yerden. içimde kopan fırtınaları söyleyemiyorum. sessizleşiyorum. saatlerce bakıyorum seni götüren yollara... kimseye belli etmiyorum savaşımı. yokluğunla savaşmak görünmeyen bir düşmana kılıç sallamak gibi... yoruluyorum, düşüyorum, tekrar kalkıyorum ama sensizliği yenmeyi bşaramıyorum.

enbüyük korkum bu sensizlik, korkularıyla yüzleşen insanalardan olamıyorum. çünkü sensiz olmayı yediremiyorum kendime. birkez kabullensem sanki o an çıkıp gidecekmişsin gibi gelir yüreğimden. oysa
yanımda, hep yüreğimde taşıyorum seni. orada olduğunu
bilmek yaşama, hayata tutunma gücü veriyor.korkularımla yüzleştimim anda o gücü kaybetmekten çekiniyorum.

gece uykularım kaçıyor. yanlızlığa isyan ederek dört duvar odayı sabaha kadar adımlıyorum. bakamadığım aynalar kırılıyor. binlerce parçası
bedenime saplanıyor. bir sigara, bir sigara daha...dudaklarımda küfür lezzeti... dumanı savuştururken tavana sensizlik üzerime çığ gibi yıkılıyor. sonra hayaller gelip çörekleniyor üzerime. sen, sen ve yine sen

gözlerimi kapatıp dalıyorum sonsuz senli günlere, seni öperken soluğum kesiliyor. nefes alamıyorum sanki. sonra şiddetli bir yağmu başlıyor.
sanki gökyüzü her damlasıyla sana olan sevgimi haykırıyor. seni seviyorum seni seviyorum, seni çok seviyorum diye.

bir hayalden bir hayale geçerken sabahı karşılıyorum. güneş penceremden içeri girerek gecenin kasvetini getiriyor. hayaller bir sonraki geceye kadar
çekiliyor odamdan, gözlerimden. hayaller gözlerimden çekiliyor diye kızma sakın! ! ! çünkü benim günüm hep seninle başlayıp seninle bitiyor...

bugrahan
02-21-2006, 03:33 PM
Bunlar da hayvanların aşkıııııııııııı:puah:


http://resim.kanka.net/resimler/-6855867.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-998545.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-14279058.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-71239811.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-75735035.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-27401085.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-34138404.jpg

http://resim.kanka.net/resimler/-79433343.jpg

alıntı

zincifre
02-21-2006, 08:51 PM
tibet'e git
deveye bin
incili oku
ayakkabılarını maviye boya
sakal bırak
kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı
the saturday evening post'a abone ol
çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının
tek bacaklı bi kadınla evlen
ve düz bir usturayla traş ol
ve kadının koluna adını kazı
benzinle fırçala dişlerini
bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman
keşiş ol
viski ile bira iç
kafanı suyun altında tut
ve keman çal
pembe mum ışığında göbek at
köpeğini öldür
belediye başkanlığına aday ol
bir varilin içinde yaşa
baltayla kafanı yar
yağmurda lale ek
AMA ŞİİR YAZMA!

CHARLES BUKOVSKİ

bayramoglu
02-23-2006, 04:48 PM
umarım beğenilir....

http://rapidshare.de/files/13859132/slaytlar_1.rar.html

bayramoglu
02-23-2006, 04:50 PM
bunlarda slaytların devamı....



http://rapidshare.de/files/13860358/slaytlar_2.rar.html

jockeя
02-25-2006, 07:06 PM
Yüreğim ağlıyor yine bu gün
Yine bir sonbahar akşamı
Dört bir yanda keder, elem
Hüzün mevsimi geldi yine gönlümün

Neden dökülür sanki sonbaharda yapraklar
Toplayıp yığın tüm yapraklarını İstanbul’un
Ne kadar uğraşsanız nafile
Dökülen o yapraklar gibi
Gözpınarlarımdan akan her damla yaş
Büyür, büyürde; sele dönüşür
O yapraklarıda katarda önüne götürür
Bilinmeyen o ıssızlara, kör tenhalara

Sonra ansızın takılır kalır
Birşeylerin aklımın köşesine takılıp kaldığı gibi
Tarifi yok öyle bir mevsimki sonbahar
Geceleri bitmek bilmez uzar, uzar,uzar
Sabahın ilk ışıkları vurduğundaysa
Bütün gizemiyle damların , bacaların üzerine
Yıpratan bir gece daha biter
Ecel bir basamak daha yakındır şimdi

jockeя
02-25-2006, 07:08 PM
ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum

geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum

gecenin efkari iniyor perde perde

sevdanin hayali vuruyor arada bir icime

ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum

hani su perdelerinde mavi kus resimleri olan

ali bakkalin hemen yaninda 17 numara

o kirgin hayatin tam ortasinda

hani duvarlarinda hala yazilar olan o sokakta

biri gurbetin ,biri ihanetin,

biride seni boyle sevmenin hikayesi

sevdanin cami bana bakiyor ben cama

ve bak sen su seren cama

pencere onunde menekseler ,hatmiler

bide gece sefasi ,bide haytaligi adamin

abi bide sevdanin hayali vuruyor arada icime

iyi oluyor diyorum bu sana iyi oluyor

arada bir arkadaşlar geliyor lafliyoruz ordan burdan

anlarsinya guzel abim

ic cebimde bir umut doguyor

bide nerden bulduysam resmi sevdanin

resimde sevda inadina guluyor

sevdam gayri resmi bilmekteyim

gelki benim abim birazda ustumuzde macera guzel duruyor

yani yakisiyor adama yakisikli bir sevda

hayat haybeye vurmuyor yuzumuze belasini

hayat sokagimizda bir kehribar tesbih gibi

dokuyor tanelerini takir takir yuzumuze

ben sevdanin oturdugu sokakta oturuyorum

geceler hic bitmiyor ben hic uyumuyorum

agzimda fiyakali bir islik

zulamda agir yarasi sevdanin

ali bakkalin ciragi metin anliyor halinden insanin

metin nedir senin niyetin

kap bakalim abine bi taze ekmek biraz zeytin

bu aksam yine odamda efkar var

anlarsinya metin adamin halinden adam anlar

İbrahim Sadri

jockeя
02-25-2006, 07:09 PM
Firtinaya Kapilmiş Bir Balikci Takasi Gibi
Hayatin Denizinde Savrulurken
Tamam Herşey Bitti Derken
Sen Ciktin Karşima...

Son Umudumu
Hayallerimin Ucuna Bağlayip
Hayatin Denizine Atmak üzereyken
Sen çiktin Karşima...

Küçükte Olsa Yüreğinden Bir Parça Ayirip
Liman Yaptin Bana
Bir Gün Bu Limandan Zorunlu Demir Aldiğimda
Küregimin Birini Birakacagim Sana...

sonnnefes
02-26-2006, 01:29 AM
Ey benim demir gibi sert,

civa gibi ağırbaşlı azot gibi yakıcı,

klor gibi çekici,

sevgi konusunda soygaz kadar kararlı ve metaller gibi
tel levha haline girebilen ve elektriği ileten organik
sevgilim;

çatal karam çingenem, nikel krozem...

Herşeyim.

Bu mektubu özlemin ve sevginle bir üst enerji
seviyesine uyarıldığım gecede yazıyorum.

Şuanda senden başka hiçbir şey düşünemeyen kararsız
ara ürünüm ben.

Yazdığım bu mektup, temel düzeye dönerken yaptığım
ışımanın psikonorotik bir yansımadır.

Anladın de mi ?

Sabit bir kütlesi ve eylemsizliği olan, hatta uzayda
belli bir hacim kaplayan sevgilim; nasılsın?

İyi misin?

Hava nasıl oralarda üşüyor musun?

Beni sorarsan normal sayılırım.

Basıncı bir atmosfer civarında etraf bir labaratuvar
kadar kuru ve nemsiz zemin futbol oynamaya müsait.

Seni özlüyorum.

Seni, öğrencisini sözlüye kaldırmak için sabırsızlanan
öğretmenin sabırsızlığıyla bekliyorum.

Geçen ki mektubunda yakında geleceğini söylemişsin.

O günleri iple çekiyorum.

Aradan geçen süre Dt ve aramızdaki mesafeye Dl dersek,
geleceğin zaman; Dt/Dl= ½{h.Ö . dW¼} bulacağımı
söylediler, şu an bunu çözmekle meşgulum.

Hala çözemedim.

Kırmızı turnusolu maviye çeviren bazik sevgilim!

Derslerin nasıl?

Benimkiler çok iyi.

Fakat maddi durum dersler kadar iyi değil.

Cebimdeki paranın limiti sıfıra yaklaşıyor.

Züğürtlükten doğru dürüst bir şey yiyemiyorum.

Şöyle derişik derişik asite hasret kaldım.

Anlayacağın ne yapacağımı şaşırdım.

Yukarı tükürsem sakal, aşağı tükürsem bıyık, yere
tükürsem ayıp.

The inside of the canım!

Seni her geçen gün artan ivmeyle seviyorum.

Sevgimin sayısal büyüklüğü karşısında Avagadro
sayısının büyüklüğü halt etmiş.

En büyük arzum sevgimizin limitinin sonsuza gitmesi.

Ey güldüğü zaman masum öğrencilere ,

kızdığı zaman hocaya,

sakinleştiği zaman futbol topuna,

şarkı söylerken çalar saate,

ders çalışırken ineğe,

bağırdığı zaman

Hitlere canı sıkılınca bitlere,

uyuduğu zaman Klopatra'ya,

uyandığı zaman kediye,

çok yediğinde Demirel'e,

az yediğinde İnönü'ye,

konuşurken Çillere,

maç yaparken Möller'e,

koştuğu zaman ata,

yüzdüğü zaman yata,

deneylerde asetata ve cümlelerde bir ismin önüne
geldiğinde sıfata benzeyen benim çok fonksiyonlu
sevgilim.

Ey eğik başlı,

tükenmez kalem kaşlı,

tek gözlü,

çift bant ekolayzırlı,

anten kulaklı,

elma yanaklı,

armut burunlu,

altın dişli,

önden çekişli,

geniş iç hacimli,

beş vitesli,

saçları boya,

gözleri kara,

Şunu unutmamalısın ki!...

Ben seni hep sevdim ve seveceğimde.

Sevgi konusunda sana karşı hep ekzotermiğim.

İkimiz bir tuzun bazıyla asidiyiz.

HOŞ ÇAKAL.

Bu arada herkese selamlar.

Büyüklerin protonlarından,

küçüklerin nötronlarından öperim.

SENİ SEVİYORUM...

fbahceli
02-27-2006, 02:23 AM
ANNESİZ BİR GÜNE UYANMAK

Gece çökünce, uzun beyaz florasanlar ile aydınlatılan koridorlarda, üzerlerine ilaç kokuları sinmiş hasta yakınları,
korku, umut ve endişeyle beraber, geceyi sırtlayıp sabaha taşırlardı.

Hastanenin ikinci katında bulunan yoğun-bakım odasındaki sessizlik, karanlığı bile kıskandırmaya yeterdi.
Azrail`in sık sık uğradığı bu yerde, umut zincirlerine sarılmış yaşamlar; insanca bir çaba ile sürdürülürdü.
Belki anneme bir faydası olur düşüncesiyle, görevlilerin izin verdiği kadar bu odanın önünde beklerdim.
Beni terk etmesine izin vermediğim umudumla...

Salı gününü çarşamba gününe bağlayan gece de, yoğun-bakım odasındaki hareketlilik gözüme çarptı.
Ses avına çıkmış kulaklarımla, tüm olup biteni anlayabilmek için yaklaştığımda, görevlilerin her zaman
yaptıkları gibi yaşam savaşını kaybeden birini, sarıp sarmalayıp, zemin katta bulunan morg odasına götürmek
üzere çabaladıklarını gördüm. Ölen kişinin annem olabileceği korkusu, yüreğime oturdu. Üzerine bastığım mermer
zemin sanki ayaklarımın altından çekildi, dengem bozuldu ve vücudumun her yeri titremeye başladı. Kendimi biraz
olsun toparladıktan sonra görevlilere ; ''bu kez kim?'' diye soracakken, birgün önce hastanenin kantininde çay içip,
sohbet ettiğimiz hemşirenin dost elini sırtımda hissettim. yanımda duran yaşlıca bir beye "amca!'' dedi. "Bir haftalık yaşam mücadelesi sona erdi.
Dayanılmaz acılar çekiyordu. Ölüm belki de kurtuluşu oldu.''

Hemşirenin söyledikleri beni rahatlatmıştı ama her gün birilerinin ölmesi, sıranın anneme de gelebileceği korkusunu
üzerimden atmama yetmemişti. Yine de tüm olumsuz düşünceleri beynimin duvarlarından kazımak üzere, hemşireye
teşekkür edip yanından ayrıldım.

Hastanenin karşısında bulunan cami minaresinden yükselen ezan sesi; insanları sabah namazına davet ederken,
İstanbul sisli bir sonbahar sabahına uyanıyordu.


Saatler 10.30`u gösterdiğinde, yoğun-bakım odasının sorumlu doktoru, bir sonraki günün getireceklerine kendimizi hazırlamamız
gerektiğini söylüyordu. Annemin beyninde oluşan ödem, yaşama şansını neredeyse sıfıra indirmişti.

Günlerdir hastanede uykusuz, sağa-sola koşturan bedenim, doktorun söyledikleri karşısında direncini iyice yitirdi. Göz kapaklarım
kendiliğinden kapandı. Eve kiminle geldiğimi, üzerimdekileri çıkartıp, yatağa nasıl uzandığımı hatırlamıyorum. Derin bir uykudan
sıçrayarak uyandığımda, kardeşimin -''Hastaneye gitmemiz gerek!'' feryadının yankısı, hastaneye gitmek üzere bindiğimiz taksinin
içerisinde bile sürüyordu.

Hastaneye geldiğimde, annemin parmak uçlarından kayan yaşam yıldızı, veda için bekliyordu. Henüz ısısını kaybetmemiş
yanağına bir öpücük kondurduktan sonra, hıçkıra hıçkıra ağlayarak, morg odasından dışarıya çıktım. Adımlarım beni, günlerdir
annemi bize bağışlaması için dua ettiğim caminin avlusuna götürdü. Kulağıma fısıldanan, nereden ve kimden geldiğini bilmediğim
''Takdir İlahi'' sözcüğü, beni ne kadar teselli edebilirdi ki?

Aynı gün, ikindi namazına müteakip kılınan cenaze namazından sonra, annemi son yolculuğuna uğurladım.

Ertesi günü, İstanbul yine bir sonbahar sabahına uyanırken, annesiz geçireceğim ilk gün başlıyordu. Canımın yarısının olmadığı...

alıntıdır...

charlie
02-27-2006, 02:25 AM
Tam bir dolar seksen yedi senti vardı. O kadar, ne bir sent eksik, ne bir sent fazla!.. Bunun da altmış senti penniden ibaret ufaklıktı. Bu pennileri teker teker bakkal, kasap, manavla çekişe çekişe pazarlık ederek ve her defasında satıcıların cimrilik isnatları karşısında utancından kıpkırmızı kesilerek biriktirmişti. Della paraları üç defa saydı. Bir dolar seksen yedi sent, o kadar! Halbuki ertesi gün Yılbaşı'ydı.
Kendini odadaki partal divanın üzerine atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka çare yoktu. Della da böyle yaptı.
Della'nın evi, haftada sekiz dolara tutulmuş mobilyalı bir apartman! Tasvire değer bir hali yok. Tam bir fakirhane!
Aşağıda antrede, içine tek bir zarf sığdırmaya imkan olmayan bir mektup kutusu ile ölümlü bir elin asla çaldıramayacağı bir zil vardı. Kapıda da "Mr. James Dillingham Young" ismini taşıyan bir kart asılı idi.
Mr. James Dillingham eve geldiği vakit size evvelce Della diye takdim ettiğimiz karısı kendisine "Jim" diye hitap eder, boynuna sarılarak onu bağrına basardı.
Gözyaşları dindikten sonra Della eline bir ponpon alarak yüzünü pudraladı. Pencerede durarak apartmanın o kasvetli arka avlusundaki bulut rengi bir parmaklık üzerinde yürüyen bulut rengi kediyi aptal aptal seyretti. Ertesi günü Yılbaşı'ydı. Jim'e bir hediye alabilecek yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Bu pennileri aylardan beri birer birer biriktirmişti. Halbuki şimdi hiçbir işe yaramadıklarını görüyordu. Haftada yirmi dolara pek bir şey yapmaya imkan yoktu. Masraf umduğundan fazlaya çıkıyordu. Zaten her zaman öyle olur!.. Şimdi Jim'e hediye alacak yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Sevgili Jim'ine güzel bir şey almak hususunda hülyalar kurarak bir çok mesut anlar yaşamıştı. Güzel, nadir, parlak bir şey, Jim'e ait olmak şerefi ile az çok mütenasip bir hediye.
Pencereden uzaklaşarak kendini aynanın önüne attı. Gözleri pırıl pırıl yanıyordu, ama yirmi saniye içinde rengi uçuvermişti. Saçlarını çözerek omuzlarının üzerine döktü.
James Dillingham Young Ailesi'nin iftihar ettikleri iki şeyleri vardı. Birisi Jim'in babasından intikal eden ve aslında büyük babasına ait olan altın saat, diğeri ise Della'nın saçları idi. Apartmanın hava deliğinin karşı tarafında Saba Melikesi otursaydı Della, kraliçenin mücevherlerini kıymetten düşürmek kastiyle, o güzel saçlarını pencereden dışarı sarkıtırdı. Hazreti Süleyman apartmanın kapıcısı olsa ve bütün servetini, elmaslarını, bodrumda bulundursaydı, Jim ihtiyarı kıskandırıp hasetle sakalını kaşıttırmak için önünden her geçişinde cebindeki saati çekip bakar gibi yaparak gösterirdi.
Della'nın saçları altın renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak dizlerine kadar döküldü ve bir elbise gibi vücudunu örttü. Bununla beraber Della, saçlarının uzun müddet böyle kalmasına müsaade etmedi. Sinirli ellerle hemen topladı. Bir aralık bir an için durdu. Tereddüt eder gibi oldu. Yerdeki kırmızı tüyleri dökük halıya bir iki damla gözyaşı aktı.
Della, gözlerinin yaşı kurumadan kahverengi ceketini kapıp aynı renkteki şapkasını başına geçirdiği gibi, eteklerini savurarak kapıdan fırladı. Merdivenleri inip sokağa çıktı.
"Mm. Sofronie. Her nevi saç levazımı" ibaresini taşıyan bir tabelanın önünde durdu. Bir hamlede kendini yukarıda buldu. İriyarı, süt beyaz, soğuk bir kadın olan Madam Sofronie'ye nefes nefese:
- Saçlarımı alır mısınız? diye sordu.
Madam:
- Saç alırım ama şapkanı çıkar da bir bakalım, cevabını verdi. Della altın renkli, çağlayana benzeyen saçlarını döküverdi.
Madam, saçları pişkin bir alıcı eli ile bir yokladıktan sonra.
- Yirmi dolar, dedi.
Della:
- Peki. Derhal, cevabını verdi.
Ondan sonraki iki saati pembe bir bulut üstünde uçar gibi sevinçle nasıl geçirdiğini bilmiyordu. Edebiyat bertaraf, Jim için istediği hediyeyi bulmak arzusu ile dükkanların altını üstüne getiriyordu.
Nihayet bulabildi. Hasseten Jim için yapılmış bir şey? Dükkan dükkan gezmiş, hiçbirinde buna benzer bir şey görmemişti. Platin bir saat zinciri. Kıymeti, fazla gösterişli süslerde değil, deseninin sadeliğinde ve kibarlığında idi.
Bütün iyi şeyler böyle olmalıdır. Zincir Jim'in o emsalsiz saatine layık derecede güzeldi. Della ilk nazarda kararını verdi. Zincir tıpkı Jim gibi idi. Gösterişsiz, fakat kıymetli. Kocasını da, zinciri de aynı şekilde tarif etmek mümkündü, yirmibir dolar verdi. Bu zinciri taktıktan sonra Jim artık, saatine nerede olsa bakabilir, daha doğrusu bakmaya heveslenebilirdi. Halbuki, şimdi o emsalsiz saate, bir kayışa asılı olduğundan hep gizleyerek bakıyordu.
Eve avdet ettikten sonra Della'nın sarhoşluğu biraz geçti. Aklı başına gelerek ihtiyatlı hareket etmeyi düşündü. Saç maşalarını çıkartarak hava gazını yaktı. Ve aşkla cömertliğin birleşmesinden doğan tahribatı tamire koyuldu. Sayın dostlar, burun kıvırıp geçmeyin. Bu her zaman muazzam bir iştir. Müthiş bir iş!.
Kırk dakika zarfında saçları mektep kaçağı bir çocuk kafası gibi kıvrım kıvrım olmuştu. Della aynadaki aksini tenkitçi bir nazarla uzun uzadıya dikkatle seyretti.
Kendi kendine:
- Jim bu halimi görüp de beni ilk bakışta öldürmezse iyi. Tiyatro kızlarına benzetecek ama ne yapayım. Bir dolar seksen yedi sentle ne alınabilirdi ki, dedi.
Yedi buçukta kahve pişirilmişti. Tava da sobanın arkasına yerleştirilerek ısıtılmış olan pirzolaları kızartmak üzere hazırlanmıştı.
Jim, hiç geç kalmazdı. Della zinciri avucuna alarak kapının yanındaki masanın başına oturdu. Kocasının, merdivenlerin ilk basamağındaki ayak seslerini duyunca bembeyaz oldu. Gündelik, en basit şeyleri için dua etmeyi adet etmişti.
- Büyük Allahım! Yalvarırım sana, ne olur, saçlarımı beğendir, diye mırıldandı.
Jim kapıyı açtı ve içeri girip arkasından kapadı. Zayıf ve pek ciddi bir hali vardı. Zavallı henüz yirmi iki yaşında, aile yükü taşıyordu. Yeni bir pardesüye ihtiyacı vardı, ellerinde eldiven yoktu.
Odaya koku almış bir av köpeği gibi etrafına kayıtsız bir halde bakınarak girdi. Gözleri Della'ya dikilmişti. Della bu dik nazarların manasını anlamayarak korktu. Bu nazarlar ne hayret, ne hiddet, ne dehşet, ne beğenmemezlik, yani genç kadının hazırlandığı hislerden hiçbirini ifade etmiyordu. Jim, yüzünde o garip ifade ile nazarlarını karısına dikmiş sadece bakıyordu.
Della masanın yanından kıvrılarak yaklaştı.
- Jim, şekerim ne olursun öyle bakma, diye yalvardı. Saçımı kesip sattım.Yılbaşı'nı
sana hediye almadan geçiremezdim, ölürdüm. Ne olacak yine büyür. Affediyorsun değil mi? Ne yapayım başka çarem yoktu. Saçlarım çabuk büyür. Unutalım bunu, haydi Jim, şekerim. Yeni yılın kutlu olsun de de barışalım. Ne güzel ne hoş bir hediye aldığımı tasavvur edemezsin, dedi.
Jim zihnini yoracak kadar düşünüp taşındığı halde bir türlü anlayamamış gibi yavaş yavaş:
- Saçını mı kestin, dedi.
Della:
- Kesip sattım. Bu halimi beğenmedin mi? Eskisi kadar sevmedin mi? Saçsız da yine aynı insan değil miyim, diye yalvardı.
Jim etrafına şaşkın şaşkın baktı. Nihayet aptallaşmış gibi:
- Saçımı kestim mi dedin, diye cevap verdi.
Della:
- Evet, kesip sattım diyorum, diye izah etti. Yavrucuğum bu akşam Yılbaşı! Beni mazur gör, affet. Senin uğruna gitti, deyip ciddi bir tatlılıkla:
- Saçlarımın tellerini saymak belki mümkündür ama sana olan sevgimi ölçmek imkansızdır. Şekerim, pirzolaları ateşe koyalım mı? diye sordu.
Jim, daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. Della'cığını kollarına aldı, pardesünün cebinden bir paket çıkararak masanın üstüne attı.
- Dellacığım, aldanıyorsun. Saçını nasıl kesersen kes, hiç fark etmez. Sana olan sevgimde hiç değişiklik yapmaz. Paketi açarsan birdenbire neden afalladığımı anlarsın, dedi.
Della beyaz parmakları ile kağıdı yırtarak ipleri kopararak paketi açtı. Açmasıyle feryadı basması bir oldu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Paketten Della'nın Broodway'de bir vitrinde görüp uzun müddettir arzuladığı taraklar çıkmıştı. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış elmas kenarlı o güzel taraklar işte önündeydi. Renkleri de saçlarına ne kadar uyuyordu. Pahalı olduklarını bildiğinden hiç ümide kapılmadan beğenmiş ve arzulamıştı. Hiç beklemediği olmuştu. Ama ne çare ki pek tamah ettiği bu canım tarakları süsleyecek lüleler gitmişti.
Della nihayet kendini toplayarak kocasının getirdiği hediyeleri bağrına bastı. Gülümseyerek kocasına baktı.
- Şekerim, saçım pek çabuk uzar, deyip tüyleri tutuşan bir kedi gibi yerinden fırlayarak:
- Ay unutuyordum, diye bağırdı.
Jim alınan güzel hediyeyi görmemişti. Della avucunu açarak sevinçle kocasına uzattı. Bu kıymetli, fakat donuk maden genç kadının ruhundaki ateşin aksi ile parlar gibi oldu.
- Şekerim, güzel değil mi? Bütün şehri altüst ettikten sonra bulabildim. Saatini ver bakalım nasıl yakışacak, dedi.
Jim, Della'nın dediğini yapacak yerde kendini sedire attı. Ellerini başının arkasına koyarak gülmeye başladı.
- Della sevgilim, hediyelerimizi bir kenara koyup bir müddet saklayalım. Bugünkü halimize uygun değil. Biraz fazla. Tarakları almak için saati sattım. Pirzolaları koy bakalım ateşe, dedi.

jockeя
03-01-2006, 08:36 PM
Bir itiraf edebilsem
Seni ne çok sevdiğimi
Bir Söyleyebilsem
Sana karşı içimden geçenleri
Bir akıta bilsem nehir gibi denizlere
Sana olan duygularımı
Bir dile getirebilsem
Kalbimin sana hissettiklerini
Bir görebilsen sen de keşke
Senin uğruna nelerden vazgeçtiğimi

jockeя
03-01-2006, 08:37 PM
Kalbime dokunduğunda
Hislerimdesin
Gel diye ağladığımda
Gözlerimdesin
Yastığı başıma koyduğumda
Düşlerimdesin
Ama en önemlisi bebeğim
En önemlisi
Her zaman kalbimdesin

jockeя
03-01-2006, 08:40 PM
Çoğul düşler diyarındaydım
Dün gece anne
Sen yoğun bakım ünitesinde
Cihazlara bağlı gidip gelirken
Ölümle yaşam arası mücadele verirken
Ben neler yaşadım bilemezsin
Bilemezsin anneciğim
Soğuk hastane odasında ölümle burun buruna
Çiçeklenmişken bahar dalları yeşermişken umutlar
Ben vedaya henüz hazır değilmişim anneciğim

Umut ağacına sarılmış gönlüm
Dallarına tutunmuş düşüncelerim
Geçmişle gelecek arası mekik dokurken
Asla bugünü yaşamıyordum anne
Gözlerim, sıcacık beni tutan büyüten
Korumaya çalışan ellerinde takılıydı
Neler neler yaşadım ben anlatamam
Sen anlayabilir misin bilmiyorum anneciğim
Biliyorsun ben hemen ağlayamam
Dün gece de ağlayamadım
İçim kan ağlasa da gözlerimden yaş akmaz
Ne zamanki normale dönüp odana getirdiler
Verilen ilaçların tesirinden gözlerini yarı aralayıp
Çimen yeşili her zaman çok beğendiğim gözlerinle
Bana bakıp yanıma yat üstünü ört deyinceye kadar
Unuttun mu ben de artık anneyim anne
Bir anne için çocukları hep çocuk mu kalıyor
Sahi öylemi anne söyler misin hala çocuklarını mı düşünüyorsun
Hiç şüphem yok öyle yapıyorsun anne
İşte o an için için gözyaşlarımı içime akıttım
Damla damla boncuk boncuk herkesten sakladığım gözyaşlarımı
Bunu biliyor musun anneciğim bilmeni de istemedim
Kendin için değil bizim için yaşamak istediğini yeniden anladım

Sabah gözünü açar açmaz ben iyiyim sen yorgunsun
Hasta olmayasın dedin anne neden kendini hiç düşünmezsin
Oysa ben hiç bu kadar iyi olmamıştım sen yeniden hayata dönmüştün anne
Hala gözlerimi üretken olan ellerinden sevecen gözlerinde ayıramıyorum
Sen yorulmadan mı bizi büyütürken hiç gül benzin solmadı mı
Bunları sana söylemek istedim oysa hiç konuşamadım
Söyleyemediğim duygularımı hiç olmazsa yazıyorum
Okyanusların gel gitleri gibi duygu seli duygu fırtınası içerisinde
Sana neler anlatabilirdim neler söylemek isterdim bir bilsen
Duygular neden gizlenir neden aramızda sırlar olur bilemedim anne
Sen çiçekleri bitkileri ağaçları çok seversin bilirim
Ama şunu biliyorum ki papatyalara aşıksın bana benzettiğin için
İncileri de seversin oysa güzel kuğu boynuna asla takmadın onları
Bizi incilere benzettip hep gurur duyduğun için seversin
Gözlerin nemlendi kaçırıyorsun yine benden
Merak etme ağlayabilirsin anne ben biliyorum ki
Ağlarken de gülerken de bizim için atıyor tekleyen kalbin
Duygularını neden saklıyorsun anne ben başucunda bu şiiri yazarken
Sen yine daldın ilaçların tesirinden güzel gözlerini kapattın
Ne olur anne bir daha kapatma aç gözlerini tut ellerimi
Çoğul düşler diyarına yolculuğum bitecek birazdan
Ama sana olan sevgim ihtiyacım hiç bitmeyecek
Bitmeyecek canım anneciğim

jockeя
03-01-2006, 08:43 PM
Seninle Ama Yapayanliz..

Artik eskisi gibi guzel degil gunler
Gunes hep depe ardindan dogup
Depe ardindan batiyor
Urkek isiltisi karanlik dunyami
Aydinlatmaya yetmiyor..

Eskiden denizler maviydi
Coskun martilarin
Soyledigi turkulerle uzaklara dalardim
Simdi ise hapis gibiyim anilarda
Boz bulanik denizin
Terkedilmis sahilinde yuruyorum
Seninle ama yapayanliz..

Eski rus pazarindan gecti yolum
Sanki yabanci bir ulkeden
Gelmis bir turist gibi hissettim kendimi
Herseye yakin okadar da uzak

Oysaki..
Seninle saatlerce dolasirdik buralari
Begendigin elbiseyi overdin bana
Alsammi almasammi deyip
Illaki benim evet dememi beklerdin
Ah o gunler
Simdi elim cebimde basim onumde
Bir yere bakmadan gidiyorum
Seninle ama yapayanliz..

Dun gece resmini buldum
Eski buzdolabinin altindaki halinin
Altina saklamistim onu
Hic aklima gelmezdi
Resmine yeniden bakacagim
Hic bir seye bukadar sevinmemistim
Buruk bir huzun coksede ustume
Seni yeniden gormek cok guzeldi
Gozlerin, yuzun oyle guzelsinki
Bagrima bastim resmini
Guldum agladim yalvardim
Kayboldum anilarda
SENSIZ SESSIZ YAPAYANLIZ..

jockeя
03-01-2006, 08:44 PM
BU SEVDA

Bu sevda
Birdenbire saran içimizi
Bu narin
bu sımsıcak
Bu umutsuz
Sevda
Gün gibi güzel
Ve kabaran deniz gibi
Çalkantılı
Bu sevda
O kadar gerçek
O kadar güzel
O kadar mutlu
O kadar sevinçli
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Gülünç
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi
Kendinden emin
Başkalarının yüreğine korku salan
Benizlerini solduran
Dillerini çözen bu sevda
Gözetlediğimiz için gözetlenen
Yaraladığımız
Ayaklar altına aldığımız
İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış
İnkar edilmiş unutulmuş
Bu kocaman sevda
Gene dipdiri
Gene güneşli
Senin sevdandır bu
Benim sevdamdır
Hep var olan
Durmadan yenilenen
Ve değişmeyendir
Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek
Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır
İkimiz de gidebiliriz
Sonra dönüp
Derin uykulara dalabiliriz
Acı çekebiliriz uyanınca
İhtiyarlayabiliriz
Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
Ölümü düşleyebiliriz
Oysa
Başucumuzda
Gülerek bakıyor bize
Durmadan tazelenen bu sevda
Ayak diriyor yaşamakta
Arzu kadar diri
Bellek kadar zalim
Pişmanlık kadar budala
Hatırlamak kadar tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Bir çocuk gibi narin
Bize bakıyor gülümseyerek
Ve hiçbir şey söylemeksizin
Konuşuyor bizimle
Ve ben ürpererek dinliyorum onu
Bağırıyorum
Senin için
Kendim için
Bağırıyorum bizim için
Gitme kal
Dur orda
Ayrılma yerinden
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Biz ki sevmiştik birbirimizi
Unuttuk seni
Bari sen unutma bizi
Bir sen varsın yeryüzünde bizim için
Terk etme bizi
Buz bağlamasın yüreklerimiz
Ne kadar uzakta
Ve nerde olursan ol
Duyur bize kendini
Bir çalı dibinde
Hatıralar ormanında
Birdenbire çıkıver karşımıza
Uzat elini bize
Ve kurtar bizi.


Jacques PRÉVERT

jockeя
03-01-2006, 09:09 PM
Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.

Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış bitmeli... İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu:

"Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim.... Bulunmaz Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak, hımmm, yakışıklı çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım, çok çalıştım bitmesin diye, kendimle, mantığımla çok kavga ettim, olmadı...."

Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi : "bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor onlar bile ağlıyor halimize."

Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadıköy iskelesine geldi. Her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti buluşma yerine. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü, şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Karşılama faslından sonra Beşiktaş'a gitme kararı aldılar, yolculuk sırasında hiç konuşmadılar; genç adam güneşin yokluğunda grileşen denize bakıyordu. Genç kız, arkadaşının bu durgunluğuna anlam verememişti, öyle ya nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarını çaldığını.

"Üşüdüm" dedi genç kız. Bu, yolculuk boyunca edilen tek laftı. Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kız anlamıştı kendisine bir şey söylenmek istendiğinin...

- "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun" dedi, genç adamın gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçırarak

- "Evet" şeklinde başını salladı. Genç kız daha da heyecanlanmıştı. Biraz da sinirlenerek

- "Söyle öyleyse ne diye bekliyorsun." Genç adam içini çektikten sonra

- "Sence biz nereye kadar gideceğiz, daha doğrusu biz iyi bir ikiliyiz"

- "Bunları sorma gereğini neden duydun." dedi genç kız. Genç adam söze başladı :

- "Bak canım bundan birkaç ay önce akşam saat 11:00 civarıydı sanırım, hatırladın mı? Genç kız

- "Evet hatırladım" dedi, ama genç adam genç kızın sözünü bitirmesini beklemeden

- "O akşam seni düşünüyordum, diğer akşamlarda olduğu gibi, senin için bir şiir yazmıştım. Onu o an sana okumak istemiştim, sana telefon açtığımda şiirimi bile dinlemeden "şimdi sırası mı canım ya, senin de işin gücün yok mu ?" demiştin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düşen bir boksör gibi olmuştum. Sessiz kalıp özür dileyerek telefonu kapatmıştım. Daha sonra bu şiiri benden hiç istememiştin. Ve bunun gibi bir çok defa tartışmamız oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in bana "sen şanslısın, Nalan sana bakar" sözüne karşılık sinirli bir edayla "aaaa, bana ne, işim yok da sana bakacağım, annen baksın." demiştin bunu da hatırladın mı?" Genç kız tekrar "evet" dedikten sonra şaşkın şaşkın

- "Evet ama bunları neden hatırlatıyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kişiliğim böyle, duygusallığı sevmiyorum . Ve hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez." Genç adam güldü

- "Evet canım, bak burada haklısın, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi taşıdığın müddetçe hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın." Genç adam devam etti "bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin, hiç, hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanları mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, akşam, gece, yani seni andığım her saat tatlı sözcük mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben ak ile kara gibiyiz" Genç kız anlamıştı,

- "Yani ne istiyorsun, benden şair olmamı mı?" Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu.

- "Hayır dedi şair olmanı istemiyorum zaten olamazsın da; yalnız biz ayrılmalıyız, ayrılırsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak." Genç kız şaşırmıştı,

- "Neden ama, ben seni seviyorum, senin de beni sevdiğini sanıyordum." Genç adam iç çekerek

- "Hayır canım, sen esas beni sevdiğini sanıyorsun, eğer beni sevseydin şimdi burada başka şeyler konuşuyor olurduk." Genç kızın gözleri yaşarmıştı, Genç adam cebinden çıkardığı mendili uzattı, genç kız göz yaşlarını silerek kesik bir sesle

- "Sen bilirsin, umarım beni başka biri için bırakmıyorsundur." Genç adam

- "Nasıl böyle bir şeyi düşünürsün, senden başka olmadı ve uzun süre de olacağını sanmıyorum."
Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancı gibi duruyorlardı. İstanbul yağmurlarla yıkanırken yağmura iki sevgilinin umutları da karışıyordu.

Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kız

- "Kalkalım istersen" dedi. Genç adam

- "Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kız

- "Tamam, o zaman sana mutluluklar dilerim" diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu genç adam

- "Arkadaş olarak beraberiz, ama sen istersen tabi" dedi. Genç kız

- "Evet" anlamında başını salladı ayrılırken son kez sarıldılar birbirlerine.

Genç kız uzaklaşırken, genç adam masada dondu kaldı. Vakit öğleni bulurken yağan yağmur yerini güneşe bırakmıştı, ama genç adam titriyordu. Onu titreten açan güneşe rağmen esen rüzgar mıydı, yoksa kalbindeki ayrılık acısı mıydı. Saatlerce dolaştı devamlı kendini sorguluyordu. Hatayı baştan yaptım diyordu, ama yaşadığı güzel günlerde olmuştu."Allah'ım" dedi "Allah'ım güç ver bana".

Dostlarını düşündü onların dediklerini düşündü. Arkadaşları sizler birbirine zıt insanlarsınız yol yakınken dönün bu yoldan dememiş miydiler. Tabi ya doğru olanı yapmıştı. Saatler geçtiğinde artık güneş yerini yıldızlara bırakmıştı, eve döndüğünde yürümekten bitap duruma düşmüştü. Kendisini karşılayan annesine hiçbir şey söylemeden kendi odasına gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anıların ağırlığı altında eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkıp ajansa gidecekti, bunun için uyuması gerekiyordu.

Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayı başarmıştı ve sabah 7'de saatin zırlamasıyla uyandı genç adam. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 tane cevapsız arama vardı. Genç adam yorgun olduğu için duymamıştı telefonunun sesini. Cevapsız arama ve mesaj canımcım'dan gelmişti, canımcım onun Nalan'a taktığı isimdi, heyacanla mesajı açtı mesajda şunlar yazıyordu...

"Sadece, onları sevmeyi sevdim. Hepsini onlarsız yaşadım da, bir seni sensiz yaşayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BIRTANEM......."

Evet, genç adam şaşırmıştı, mesajın geliş saatine baktı, sabahın beşini gösteriyordu. Güldü, kahkahalar atarak güldü, onu tanıdığı ve arkadaş olduğu günden beri ilk defa bir şiir alıyordu ve ilk defa bu saatte aranıyordu.... Heyecanla hızlı arama yaptı, çalan telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam

- "Nalan ile görüşebilir miyim" dedi. Fakat karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu;

-"Ben onun annesiyim yavrum, canım kızım bu sabah intihar etti. Gece odasında birilerini arayıp durdu, sabah odasının ışığını sönmemiş görünce merak ederek odasına girdim, ama yavrum kendini asmıştı."

Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı......

Birkaç ay sonra... İki doktor konuşur. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyor ....

- aaa o mu, üç ay önce getirdiler, elindeki cep telefonunu hiç bırakmıyor, kendisi yüzünden bir genç kız intihar etmiş, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdiği numarayı aradım hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmiş, ve gelen mesajlarda bir şiir:

"Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yaşadım da Bir seni sensiz yaşayamıyorum. Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BİRTANEM......."

mesajı vardı.

jockeя
03-01-2006, 09:10 PM
Bizi Kendilerine Hep Yabancı, Hep Aykırı Gördüler.,


Kapım önce açılıyor, sonra kapanıyor...Merdivenlerden inişini, ayakseslerini duyuyorum. Yüreğindeki sıkıntıyı, o ürkek yorgunluğunu, birazdan kentin o karanlık akıntısına bırakacağın ruhunun telaşlı sancısını duyuyorum buradan. Bizi gözeten o büyü hızla eksiliyor hayatımızdan. Artık aşkımız bizi korumuyor, sevgili, biliyorsun. Eksik, kaçak, korkak yaşıyoruz kimbilir ne zamandır, birbirimizden gizlice...

Aşklar sahiplerine, onların yazgılarına, öykülerine benzer sevgili. Bizim de aşkımız ürkek, yaralanmış çocukluğumuz gibiydi: Hoyratlıklardan, kabalıklardan,duygusuz dalgınlıklardan sonsuz alınganlıklara kapılıp hep arka odalara çekilen...

Bu hayat, bize nasıl acımasız ve hoyrat davrandıysa biz de kendimize ve aşkımıza öyle davrandık sevgili. Birbirimize yaptıklarımızı nasılsa bir gün unuturuz, unutulur sandık. Zamanın bağışlayıcı olduğunu ve her şeyi yoluna koyacağına inandık. Ne çok yanılmışız! Meğer zaman aşkların en acımasız tanığıymış. Ömür gibi, insanın aşkına gösterdiği hoyratlığı da sınırlıymış.

Meğer o aşk, hayatımızın tek kristaliymiş sevgili. Şimdi seslerimizi örten tesellisiz hüzünlerden, sıkıntılı kaygılardan, bizi zehirleyen kuşkularımızdan anlıyoruz bunu, gidişin bir vedaysa, ve artık hazırsak o büyük ayrılığa; yeni bir hayat kurana dek, eminim yine de birbirimizden, üzerine acılarımızın gölgesi vuran tarihimizden, paylaştığımız o kutsal sırdan güç alacağız.

Biliyorum, şimdi benden çok uzakta, bir başka şehirde de olsan, sen de benim gibi haksızlıklara öfkeyle karşı koyacaksın. Yaşlı, düşkün insanlarla, kimsesiz çocuklarla paylaşacaksın elindeki avucundaki son parayı...

Kendileri gibi olmayanları..aşağılamak isteyenlere sen de benim gibi karşı koyacak, belki de öfkelenip onların bulunduğu yeri lanetli bir protestoyla terkedeceksin. Biliyorum, sen de benim gibi, insanların savaşlardan uzak ,barış içinde yaşamalarını sağlamak için ne kadar hayalci ve ne kadar sonucu umutsuz da olsa bir takım etkinliklere katılacak, çocuksu ve en çok da hüzünlü dernek binalarında, ne yapmalı, nasıl yapmalı diye kendini hırpalayacaksın.

Sen de benim gibi hep o saatlerde, göğsüne bastırdığın bir kitapla unutulmuş bir tren istasyonuna, ya da terkedilmiş bir kıyı kahvesine gidip, insanların birbirlerine bu denli duyarsız ve aşklarına karşı bu denli hoyrat olmalarının sebebini ıstıraplarını yitirdiklerine bağlayacaksın. Sımsıcak, kor gibi olan ve hayata çırılçıplak dokunmalarını sağlayacak olan ıstıraplarını...
Biliyorum, birisinden çok etkilensen, o insan seni yaralı çocukluğu, yazgısı ve öyküsüyle içini acıtsa, bu acının o coşkulu hüznünü daha da derinden hissedebilmek için bir süre sonra sen de benim gibi içinden “o şimdi gitse ve ben onu özlesem” diyeceksin...
Birisi sana, kimi insanlar neden intihar eder diye sorduğunda,eminim senin de hemen aklına ikimizin de günlerce unutamadığı o film gelecek hemen: Hani sevdiği adama duyduğu o yoğun, o tutkulu aşkın bir gün biteceğinden korkup, böyle bir şeyi yaşamamak için, kendini sulara atan kadını ve sevdiği adamı anlatan o şiir ve keder yüklü film....
Biliyorum, çok uzaklarda da olsan, tıpkı benim seni düşündüğüm gibi sen de beni düşüneceksin. Korkularımı, sancılarımı, o yarım kalan arzularımı, yenilgilerimi... Bu zorba, bu adaletsiz sistemde ayakta kalabilmek, iyi, kötü işimi sürdürebilmek, karnımı doyurabilmek için katlandıklarımı, susup içime attıklarımı...
Gidişin bir vedaysa, artık hazırsak o büyük ayrılığa ve bizi birbirimize bağlayan, ama yine de altında kaldığımız anılardan yorulmuş olsak da, yine de geriye bir tek şey kalacak sevgili, bir tek o garip, o tuhaf sır: Bu ülkedeki insanların çoğunluğu, ikimizi de kendilerinden saymadılar. Ne yapsak, ne etsek bizi hep yabancı ve aykırı gördüler. İşte sana bu yüzden azınlık ve aykırı bir duyguyla yeniden ve hep tekrar tekrar aşık olmak isterdim..

( Alıntı )

jockeя
03-01-2006, 09:11 PM
arkadaşlar çok uzun ama emin olun okumaya değer ben böle şeyleri fazla okumam ve göndermem ama değer okumanızı hakketten tavsiye ederim


AYRILIK HİKAYESİ

Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti. Yanmanın nedeni akşam yedikleri değil, uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi.

Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti, aslında bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış bitmeli... İçinde bir muhakeme başlamıştı, kendi kendine söyleniyordu:

"Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim.... Bulunmaz Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak, hımmm, yakışıklı çocuk denilecek biri hiç değilim.... Ama yaptım, çok çalıştım bitmesin diye, kendimle, mantığımla çok kavga ettim, olmadı...."

Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekile giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı. Bugüne kadar hiç bekletmemişti onu, şimdi de bekletmemeliydi. İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi : "bulutlar bizim yaşayacaklarımızı biliyor onlar bile ağlıyor halimize."

Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadıköy iskelesine geldi. Her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti buluşma yerine. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karşıdan kız arkadaşının geldiğini gördü, şimdi midesindeki ağrı daha da artmıştı. Karşılama faslından sonra Beşiktaş'a gitme kararı aldılar, yolculuk sırasında hiç konuşmadılar; genç adam güneşin yokluğunda grileşen denize bakıyordu. Genç kız, arkadaşının bu durgunluğuna anlam verememişti, öyle ya nereden bilecekti bugün ayrılık çanlarını çaldığını.

"Üşüdüm" dedi genç kız. Bu, yolculuk boyunca edilen tek laftı. Beşiktaş'a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kız anlamıştı kendisine bir şey söylenmek istendiğinin...

- "Bana bir şey mi söylemek istiyorsun" dedi, genç adamın gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçırarak

- "Evet" şeklinde başını salladı. Genç kız daha da heyecanlanmıştı. Biraz da sinirlenerek

- "Söyle öyleyse ne diye bekliyorsun." Genç adam içini çektikten sonra

- "Sence biz nereye kadar gideceğiz, daha doğrusu biz iyi bir ikiliyiz"

- "Bunları sorma gereğini neden duydun." dedi genç kız. Genç adam söze başladı :

- "Bak canım bundan birkaç ay önce akşam saat 11:00 civarıydı sanırım, hatırladın mı? Genç kız

- "Evet hatırladım" dedi, ama genç adam genç kızın sözünü bitirmesini beklemeden

- "O akşam seni düşünüyordum, diğer akşamlarda olduğu gibi, senin için bir şiir yazmıştım. Onu o an sana okumak istemiştim, sana telefon açtığımda şiirimi bile dinlemeden "şimdi sırası mı canım ya, senin de işin gücün yok mu ?" demiştin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düşen bir boksör gibi olmuştum. Sessiz kalıp özür dileyerek telefonu kapatmıştım. Daha sonra bu şiiri benden hiç istememiştin. Ve bunun gibi bir çok defa tartışmamız oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral'in bana "sen şanslısın, Nalan sana bakar" sözüne karşılık sinirli bir edayla "aaaa, bana ne, işim yok da sana bakacağım, annen baksın." demiştin bunu da hatırladın mı?" Genç kız tekrar "evet" dedikten sonra şaşkın şaşkın

- "Evet ama bunları neden hatırlatıyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kişiliğim böyle, duygusallığı sevmiyorum . Ve hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez." Genç adam güldü

- "Evet canım, bak burada haklısın, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi taşıdığın müddetçe hasta bakıcı, hemşire falan olamazsın." Genç adam devam etti "bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin, hiç, hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanları mutlu etmeyi de sevmiyorsun, halbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah, akşam, gece, yani seni andığım her saat tatlı sözcük mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben ak ile kara gibiyiz" Genç kız anlamıştı,

- "Yani ne istiyorsun, benden şair olmamı mı?" Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdiği ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu.

- "Hayır dedi şair olmanı istemiyorum zaten olamazsın da; yalnız biz ayrılmalıyız, ayrılırsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak." Genç kız şaşırmıştı,

- "Neden ama, ben seni seviyorum, senin de beni sevdiğini sanıyordum." Genç adam iç çekerek

- "Hayır canım, sen esas beni sevdiğini sanıyorsun, eğer beni sevseydin şimdi burada başka şeyler konuşuyor olurduk." Genç kızın gözleri yaşarmıştı, Genç adam cebinden çıkardığı mendili uzattı, genç kız göz yaşlarını silerek kesik bir sesle

- "Sen bilirsin, umarım beni başka biri için bırakmıyorsundur." Genç adam

- "Nasıl böyle bir şeyi düşünürsün, senden başka olmadı ve uzun süre de olacağını sanmıyorum."

Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancı gibi duruyorlardı. İstanbul yağmurlarla yıkanırken yağmura iki sevgilinin umutları da karışıyordu.

Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kız

- "Kalkalım istersen" dedi. Genç adam

- "Ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kız

- "Tamam, o zaman sana mutluluklar dilerim" diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu genç adam

- "Arkadaş olarak beraberiz, ama sen istersen tabi" dedi. Genç kız

- "Evet" anlamında başını salladı ayrılırken son kez sarıldılar birbirlerine.

Genç kız uzaklaşırken, genç adam masada dondu kaldı. Vakit öğleni bulurken yağan yağmur yerini güneşe bırakmıştı, ama genç adam titriyordu. Onu titreten açan güneşe rağmen esen rüzgar mıydı, yoksa kalbindeki ayrılık acısı mıydı. Saatlerce dolaştı devamlı kendini sorguluyordu. Hatayı baştan yaptım diyordu, ama yaşadığı güzel günlerde olmuştu."Allah'ım" dedi "Allah'ım güç ver bana".

Dostlarını düşündü onların dediklerini düşündü. Arkadaşları sizler birbirine zıt insanlarsınız yol yakınken dönün bu yoldan dememiş miydiler. Tabi ya doğru olanı yapmıştı. Saatler geçtiğinde artık güneş yerini yıldızlara bırakmıştı, eve döndüğünde yürümekten bitap duruma düşmüştü. Kendisini karşılayan annesine hiçbir şey söylemeden kendi odasına gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anıların ağırlığı altında eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkıp ajansa gidecekti, bunun için uyuması gerekiyordu.

Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayı başarmıştı ve sabah 7'de saatin zırlamasıyla uyandı genç adam. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 tane cevapsız arama vardı. Genç adam yorgun olduğu için duymamıştı telefonunun sesini. Cevapsız arama ve mesaj canımcım'dan gelmişti, canımcım onun Nalan'a taktığı isimdi, heyacanla mesajı açtı mesajda şunlar yazıyordu...

"Sadece, onları sevmeyi sevdim. Hepsini onlarsız yaşadım da, bir seni sensiz yaşayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BIRTANEM......."

Evet, genç adam şaşırmıştı, mesajın geliş saatine baktı, sabahın beşini gösteriyordu. Güldü, kahkahalar atarak güldü, onu tanıdığı ve arkadaş olduğu günden beri ilk defa bir şiir alıyordu ve ilk defa bu saatte aranıyordu.... Heyecanla hızlı arama yaptı, çalan telefonu yabancı bir ses açtı. Genç adam

- "Nalan ile görüşebilir miyim" dedi. Fakat karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu;

- "Ben onun annesiyim yavrum, canım kızım bu sabah intihar etti. Gece odasında birilerini arayıp durdu, sabah odasının ışığını sönmemiş görünce merak ederek odasına girdim, ama yavrum kendini asmıştı."

Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katını çekiyordu şimdi. Olduğu yere yığılıp kaldı......

Birkaç ay sonra... İki doktor konuşur. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyor ....

- aaa o mu, üç ay önce getirdiler, elindeki cep telefonunu hiç bırakmıyor, kendisi yüzünden bir genç kız intihar etmiş, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdiği numarayı aradım hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmiş, ve gelen mesajlarda bir şiir:

"Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yaşadım da Bir seni sensiz yaşayamıyorum. Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum. Sana yemin güzel gözlüm, bir tek seni sevdim. Ve seni severek öleceğim, ELVEDA BİRTANEM......."

mesajı vardı. Bu adam duygusal mı bilmem ama benim anladığım kadarıyla şiiri yazan çok duygusal biriymiş, çookk..

neo_33
03-06-2006, 01:58 PM
NEDİR AŞK DENİLEN ŞEY?



Aşk cesaret ister, kocaman bir yürek ister.

Aşk hayata karşı işlenilen en doğru suç ortaklığıdır,

Aşk hayatıntekdüzeliğine, bütün sıradanlığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz.

Ve elbetteAşkı suçlamak, yargılamak, karalamak

inkar etmek de asla yakışık olmaz

Niçin aşk?Nedir bu aşk denilen şey, elle tutulmaz gözle görülmez bir şeyse nedir bu yaşanan somut acılar,güzellikler? Tek başına aşkı tanımlamak herşeyden soyutlamak mümkün mü? Hayır ! Aşk bugünlerde bazılarına göre plastikten bile yeniden yapıldı.Dünyada yaşanan suniliğe doğru gidiş aşkın etrafını sardı.

Nedir şu aşk...? Aşk hayatın bize hazırladığı en güzel sürprizdir, bu yüzden de kalpleri ne zaman ele geçireceği hiç belli değildir. Daha ne olduğunu bile anlayamadan onun hükümdarlığına giriverirsiniz. Aşk; en yalın biçimde anlatılan tek kavramdır o, adı kendisidir zaten. Onu anlatmak için sonu gelmez cümleler kurmanıza gerek yoktur, "Aşık oldum" dediğiniz an akan sular durur, küçücük çocuk bile sizi rahatlıkla anlayabilir, çünkü aşkın dili tektir.

Aşkın zamanını biz ayarlayabilseydik eğer ve kime neden aşık olduğumuzu anlayabilseydik,aşkın sırrını da çözerdik herhalde. Ama o zaman da aşkın insanı alıp götüren büyüsü tamamen kaybolurdu.

Aşk hayata karşı işlenen en güzel ve en doğru suç ortakIığıdır, aşk hayatın bütün tekdüzeliğine, bütün sıradanIığına en soylu başkaldırıdır. Ondan korkup kaçmak hiç kimseye yakışmaz. Ve elbette yasanılan aşkı suçlamak ,yargılamak, karalamak, inkar etmek de aşka yakışık kalmaz. Bu önce haksızlık, kendinize saygısızlık olur. İnsan sonuna kadar savunmalı aşkını, karşılık görmesede, acı çekeceğini hissetsede, yarın terkedileceğini bilsede, ailesini karşısına alacağını bilsede taviz vermemeli aşkından, "Seni Seviyorum" diyebilmeli göğsünü gere gere. Aşk iste o zaman aşktır. Ve bunun dogrusu yanlışı yoktur, zaten aşkın kendisi doğrudur, kime karşı duyuluyorsa bu aşk, doğru insanda işte odur.

Aşkın zamanı yoktur, hep hazırlıksız yakalar insanı. Evli olmanız, sevgilinizin olması, bir ayrılığın taze yaralarını kurutmaya calışmanız,bağlılıktan korkmanız, ailenizden çekinmeniz, hatta sevilenin hapse girmesi bile onun hiç mi hiç umrunda değildir. İşte aşk bütün bunlara tek başınıza karşı gelebilme yurekliliğidir, belkide yeni hayata geçebilme yolu...

Aşkın ne zaman gelebileceği belli olmadığı gibi, ne zaman gideceği de hiç belli değildir. Fazla vakti yoktur onun, uzun süre beklemeye ve bekletilmeye tahammülü de yoktur. Bir başka göze bakmaya, bir başka tene dokunmaya başlaması o kadar da zor değildir...Aşktan değil, onun kaçmasından korkun ve doğruluğuna yanlışlığına bakmadan sonuna kadar savunun aşkınızı.

Biliyor musunuz, hayat zaten kocaman bir yalan, bu kadar sahteligin içinde gerçek ve doğru olan tek guzellik AŞK.!!. Lütfen ona haksızlık etmeyelim.

CaKaLBoT
03-08-2006, 08:12 AM
LEYLA İLE MECNUN
Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur.
Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır.
Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen
bu macerayı Leyla'nın annesi öğrenir.
Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.
Kays okulda Leyla' yı göremeyince üzüntüden çılgına döner,
başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.

Mecnun' un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla'yı isterse de Mecnun
(deli, çılgın) oldu diye Leyla' yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun' u çölde bulur.
Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve
mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ' yı tanımaz.
Babası Mecnûn' u iyileşmesi için Kâbe' ye götürür.
Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn,
kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar.
Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir.

Bir zaman sonra âilesi, Leylâ' yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir.
Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de
mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm' ı vuslatından uzak tutmayı başarır.

Mecnûn, çölde, Leylâ' nın evlendiğini arkadaşı Zeyd' den işitince çok üzülür.
Leylâ' ya acı bir sitem mektubu gönderir.
Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn' a anlatır.
Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.

Bir müddet sonra Mecnûn' un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner.
Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn' u çölde aramaya başlar.
Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ'nın
maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn' u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz.
Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer.
Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ' nın ölüm haberini öğrenir.
Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."

Der, kabri kucaklayarak ölür.

Bir müddet sonra Mecnûn' un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında,
Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür.
Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:
"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ' dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri,
Aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

LEYLA ve MECNUN

Ey Rabbim! Aşk belasıyla beni tanıştır
Beni bir an bile olsa; aşk belasından ayırma!

Detlilerden yardımını uzak tutma.
Yani beni daha çok belalara müptela eyle!

Ben var oldukça, beladan, isteğimi uzaklaştırma!
Ben belayı isterim, çünkü bela da beni ister.

Sevgi belasıyla ağırbaşlılığımı gevşetme!
Ta ki dostlar beni kınayıp vefasız demesinler!

Gidip geldikçe, sevgilimin güzelliğini arttır,
Sevgilimin derdine beni daha çok mübtela et.

Ben nerede, mevki ve itibar kazanma nerede?
Bana yoksulluk ve yokluk ulaşma kabiliyeti ver

Senden ayrıyken, bedenimi öyle zayıf kıl ki,
Bahar yeli beni sana kavuştursun.

Fuzûlî' nin nasibi gibi beni gururlandırıp,
Ey Rabbim, asla beni bana bağlı kılma!

Sonunda yar, ağlayıp inlememize acıdı ve
Bugün hüzünler evimize ayak bastı.

Gözyaşı yağmurum, demek, öyle tesir etti ki,
Gül bahçemizde taze bir gül dalı düşürdü.

Ah ateşinin bizi yaktığı,
Ayrılık gecesini aydınlatan meş' aleden bellidir.

Eğer ağlayan gözümüzde uyku olsaydı,
Bu kavuşma uyku halinde görülen bir rüya demek mümkün olurdu.

Gördüğümüz bir hayal mi?
Yoksa sevgilinin yanımıza geleceği aklımıza bile gelmezdi.

Ey can ve gönül! Sevgili, misafirimiz oldu!
Neyimiz varsa, misafirimizin ayaklarına dökelim.

Ey Fuzûlî! Sevgilinin kasdı, canımızı almakmış.
Gel.. Güzel uğruna can vermeyi kendimize bir borç bilelim.
__________________

CaKaLBoT
03-08-2006, 08:20 AM
İnsanlar arasında ilk aşk, Adem ile Havva arasında başladı. Adem, Havva'ya öyle bir tutkuyla bağlandı ki, şeytanın Havva'yı kandırdığını; yasak meyve olan elmayı yiyerek cennetten kovulacağını ve bir daha birebir Tanrı ile konuşamayacağını anlayamadı. Havva'nın kışkırtmaları sonucunda yasak meyveyi yedi ve ikisi birlikte cennetten kovularak dünyaya sürüldü.

Yaratılmışlar arasındaki ilk aşk budur, tarihte sürgüne uğramış ilk aşk ta budur.

Dünyaya ayak bastıklarından sonra çocukları oldu, büyüdüler. Bu çocuklarından Habil ile Kabil' e birer eş bulup evlendirdiler. Evlenmesine evlendirdiler ama, tarihte ilk aşk isyanı Kabil' den başladı ve annesiyle babasına kafa tuttu, "Habil' in karısı güzel; benim ki neden çirkin?" diyerek ortalığı birbirine kattı. Bu arada şeytan da cennetten kovulmuş ve durmadan Kabil' i kışkırtıyor, içinden de, " Siz insansınız, siz üstün yaratıksınız ha, ben size gösteririm benden üstün olmak, Tanrı ile aramı açmak ne imiş!"diyordu.

Kışkırtılan Kabil, durmadan Habil'in eşini taciz ediyordu, işi o kadar ileri götürüyordu ki, anne ve babasına hakaretler yağdırıyor, kavga etmek için bahaneler arıyordu.

Bir gün Habil'in karısını taciz ettiğinde, Habil kardeşinin hakaretlerine dayanamayarak kavga etmiş ve bu kavga sonunda Kabil, Habil'i öldürmüştü. Bu olay insanlığın ilk kanlı ve ölümle biten ilk aşk cinayetidir.

Bugün bütün çektiklerimizin temelinde, Havva'nın Adem' i kandırması yatmaktadır. Aksi takdirde, hala insanlar cennette yaşıyor olacaklardı ve bugün çekilen acıların hiçbiri çekilmeyecekti... Eğer insanlar bugün bile aşk cinayetleri işliyorlarsa, Kabil' i örnek aldıklarındandır.

Bütün bunlar şeytanın üstün başarısıdır.


Daha sonraları, çok güzel bir insan olan Yusuf'un başına aşk yüzünden gelmeyen kalmadı. Mısır kraliçesi Yusuf' a aşık olur, bu dedikodular üzerine kraliçe, Mısır'ın kalburüstü insanlarının eşlerini, sadece kadınları saraya davet eder. Ellerine birer elma ile birer bıçak verdirir ve onlar elmalarını soymaya başlarken Yusuf'a seslenir ve içeri girmesini söyler. Yusuf içeri girince, elmayı soyan kadınların elinden bıçak kayar ve avuçları enine olmak üzere boydan boya kesilir.

Avuçlarınızın içine lütfen bakın, gördüğünüz derin çizgiler o bıçakların izleridir ve onların cerimesini de biz çekmekte ve bu izi avuçlarımızda taşımaktayız.

Bir gün güzel kadınlarla evli, maddi durumu iyi olan insanların çok mutlu olduklarını gören ve diğer güzel olmayan kadınlarla evli ve fakir olan insanlar Tanrı'ya topluca şikayete giderler. Derler ki, " Yüce Tanrımız, onlar hep güzel kadınlarla evliler, hepsi zengin, çocukları güzel giyiniyor, güzel yaşıyorlar; onlara neden çok akıl verdin, neden bizim aklımız kıt?" Tanrı, bütün akıllara emir verir; akıllar başlardan dışarı çıkar ve yere dizilirler. Tanrı der ki, herkes beğendiği aklı alsın, herkes gider yine kendi aklını alır.

İşte o gün bugündür, kimse akıl danışmaz, herkes kendi aklını beğenir ve sil baştan en başa dönülür, ta ilk insanların ilk aşklarına, ilk cinayetlerine, sevgisizliklerine, aşklarına dönerler ve milyonlarca yılın sadece tekrarını yaparlar.

Gelelim günümüzün ilişkilerine ve aşklarına; günümüzde hep görürüz aşkları, işte basından örnekler : Adam, eşini başkasıyla yakalar, cinnet geçirir ve ikisini birlikte, yada sadece eşini öldürür. Kadın, dostu olan eşini gece uyurken bıçaklayarak öldürür. Sevdiği adamla birlikte yaşamak için evli kadın, gece uyuyan eşini dostuyla birlikte öldürür. Eşi evi terk edince, adam intihar eder. Üç çocukla ortada kalan kadın eşinin dostuyla kaçtığını söyler. Eşini başka erkeklere peşkeş çeken koca yakalandı. Eşini döverek zorla pavyona satan koca yakalandı. Eşi tarafından terk edilen kadın, çocuklarının uyuduğu bir sırada cinnet geçirerek evi yaktı, kendisi de feci şekilde can verdi. Karı koca başka bir evde, başka bir karı kocayla birlikte alem yaparken komşuların şikayeti üzerine gözaltına alındı.

Bütün bunlar, son bir kaç gün içerisinde okuduğumuz gazetelerden başlıklar... Bu örnekleri çoğaltmak, değişik şekillerde anlatmak mümkündür. Ancak görülmektedir ki sevgi dolu, mutlu bir aile olmak çok zordur. Evlenmiş olmak için evlenenlerin, yada evlenmeyi bir güvence sananların, nikahta keramet vardır diyenlerin ettikleridir bunlar.

Bu ilişkilerin dışında sevgi ve saygıya dayanan aşklar yok mudur, mutlaka vardır; ancak çok azdır. Bizim anlattığımız geniş bir kitledir, halktır. Evlenmeyi, bir cinsel dürtülerin giderileceği yer, bir güvence, çocuklarım olur, gün olur severim, durumu iyi, bana bakar şeklinde algılamamalıdır.

Bu nedenledir ki, ekonomik özgürlüğünüzü elde etmeden, birbirinizi çok, ama pek çok sevmeden, çok iyi anlaşacağınıza inanmadan asla evlenmeyiniz!

Öyle bir yaşam kurunuz ki, bu ömür boyu süren bir aşk olsun; yuvanızda huzur, mutluluk, sevgi, saygı, karşılıklı güven, özveri, dayanışma, iyi ve kötü günde sahiplenme olsun; bunların birisi bile asla eksik olmasın!

Hepinize gönül dolusu mutluluklar, ömür boyu sürecek; aşklar diliyorum!...

CaKaLBoT
03-08-2006, 08:29 AM
Bazen yıldızları süpürürsün farkında olmadan,
Güneş kucağındadır bilemezsin,
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın,
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın,
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...
W. Shakespeare



Bazen de sen bilirsin, anlarsın koca bir sevda yaşadığını; ama o bilmez.

Kimi zaman da bilmek istemez, farkında olsa da her şeyin. Her insan gibi onun da hoşuna gider beğenilmek, bir yandan bilmezden gelirken çaktırmadan keyfini sürmek... Ah o oyunları yok mu… Kafası karışık bir çocuk gibi mırın kırın edip oyunbozanlık etmeleri. Ağlamaklı üzgün halleri ile sanki ne yapacağını, ne diyeceğini gerçekten de bilemiyormuş gibi. Sonra o dalgın bakışları… Kayıpların ardından bakakalır gibi. Sanırsın ki aşk acısı çeken o, acı çektiren de sensin.
Seni göremiyorum der mesela; ama seni görmek istemeyen odur zaten her şeyden önce.

Farkında olmadan vaatler vermeye başlar, sonra da birer birer inkâr eder hepsini. Durup dururken en tatlı en cana yakın halini takınıp yanı başına gelir. Arada bir parmak bal çalıp gönlünü hoş tutar aklı sıra.

Mutlu mesutsunuzdur bir süreliğine. Her şey harikadır. Sonra durup dururken kayıplara karışır.
Başladığınız yere dönersiniz bir anda, hazırlıksız. İçten içe bunun bir yere varmayacağını bilsen de, onun için güzel şeyler düşünmekten vazgeçmezsin. Onunla ilgili her ayrıntıyı yazmışsındır bir kere beynine, unutamazsın doğum gününü, sevdiği içkiyi, tuttuğu takımı. Sana hiç mi hiç değer vermeyen birine bu kadar bağlanmış olmak, onu her şeyin üstünde tutmak iyice alt üst eder seni. Ama bir anda silip de atamazsın; kendinle çelişmek, yanlış bir seçim yaptığını kabul etmek istemezsin. Abartıp onu mutlu edecek güzellikler bile yaptığın olur. Fazla göze batmayacak şeyler. Ama biraz durup düşününce senin ona olan sevgini fark etmemeye olanak yoktur. Tabii hepsi boşunadır. Ama bazen onun bir gülüşüne bile tav olursun. Ah sen... Sen de çok iyi bilirsin ki onun aklı gönlü rotası - her ne ise o işte - başka yerdedir. Sende değil. Ama kolay kabul edemez bünyen bunu. Varını yoğunu ortaya koyup her şeyi göze aldıktan sonra onun uğruna… pat diye bırakamaz ki. Bu yüzden belki de aklından çıkmaz o
sima, yıllar sonra bile.

Bazen yıldızlar dökülür ellerine,
gözlerini alamazsın.
Bir bakarsın yüreği seninkine değer
- inanamazsın.
Öyle bir ışık vurur ki yüzüne,
sonsuzluk sanırsın,
Ama apansız bırakıp gider seni sonsuzda,
unutamazsın.

bluekeys™
03-08-2006, 11:28 AM
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor,
Onlardan kalbime sevda geçmiyor,
Ben yordum ruhumu, biraz da sen yor,
Çünkü bence şimdi herkes gibisin.

Yolunu beklerken daha dün gece,
Kaçıyorum bugün senden gizlice,
Kalbime baktım da işte iyice,
Anladım ki sen de herkes gibisin.

Büsbütün unuttum seni eminim,
Maziye karıştı şimdi yeminim,
Kalbimde senin için yok bile kinim,
Bence sen de şimdi herkes gibisin...

bluekeys™
03-08-2006, 12:12 PM
Bu kaçıncı günü gidişinin?Ya da kaç mevsim geçti üzerinden karlı hüzünlerin?Bir kar tanesi gibi toprağa düştüğün günün üzerinden geçen kaçıncı yağmur?
Çocukluğumun gözlerimi bağladığı,karlı bir ocak sabahıydı senin gidişin...Yalancı tesellilerin beşiğinde ağlayarak uyandığım sabahın üzerinden geçen bu kaçıncı sabah,bilmiyorum..Hiçbir ay üşütmedi beni bu kadar..Hiçbir mevsim bu kadar ağır hissettirmedi yokluğunu bu şehirde..
Yıllandıkça yakar oldun içimi.Gidişinin üzerinden geçen yıllar kadar çok oldu gözyaşlarım.Yokluğunu hissetmek bu kadar acıyken,seni hatırlamak ne denli yakıcı olur yüreğim için,bilmiyorsun..
Giderken ardında bıraktığın küçük kız büyüdü artık.İstemese de büyüdü..'Neden?'le başlayan sorular sormuyor artık.Bir şeyi kabullenmek çok da zor olmuyor onun için.Tıpkı gidişini kabullnenmenin verdiği acı gibi acıtmıyor yüreğini birisini uğurlamak..'Vardır her şeyin bir nedeni..'deyip devam ediyor yürümeye.ama senin nedenini hala soramıyor kendine bile.yürürken ayağı takılıyor belki,sendeliyor,düşüyor,canı acıyor..'O olsaydı elimden tutar,kaldırırdı beni..'diye soruyor kendineama cevabını bulamıyor..soru cümlelerini düz cümlelerde kullanmasının üzerinden 1 yıl geçti..ne çok şeyi öğrettin ona ve ne çok şeyi unutturdun ona giderken..Keşke çocukluğuna sığınarak seni de hatırlamamayı öğrenebilseydi.Bir tek bunu öğretmeyi unuttun giderken...
Dedim ya,yılandıkça yakar oldun içimi.Yıllar geçtikçe daha çok hissedilir oldu yokluğun..Canım daha çok yanıyor artık aklıma düştüğünde..seni kaybedişimin üzerinde geçen ilk kış bu.Neden kışı hiç sevmediğimi sordun mu kendinebana?..Gidişinle kışı yüreğimde yaşadım ben.Yüreğime çığlar düştü her sessiz çığlığımda..Kardan adamlarım hep ağladı benim..Yüreğimin kaygan,buzlu yollarında ne yaralar aldım ben,beni burada bir başıma bıraktığında..
Çok fazla anımız olmadı,bir yıla çok şey sığdıramadık belki de..Oysa bir çikolata kağıdında saklıydı özlemlerim,gülüşlerim..Şimdi görünce yüreğimi ağlatn bir çikolata kağıdında saklıydı her şey.Yaşadıklarımız ve yaşayamadıklarımız...Değişen sadece zaman..
Bir sonraki kışım nasıl geçecek,bilmiyorum..Bildiğim önümde baharların olduğu.Ama yüreğimdeki karlar erimedi daha..Saçaklarımdaki buzlar çözülmedi..Geç kalmış bir soru şimdi dudaklarımda:'Gitme!'deseydim,elinden tutsaydım ya da,gider miydin yine?...
Biliyorum,her şeye rağmen yine giderdin.Gittin de..Vedasız,apansız gidişin şimdi çocukluğumdan hatıra..Kızgınlığım sana değil,kendime..Sensizlikte seni yaşamaya dayanamıyor çocuk yüreğim..Yüreğim isyanlarda..Ama ne sen dönebilirsin gittiğin yerden,ne de ben iklim sürebilirim senin topraklarında..Sonu olmayan bir özlem ve bir parça hüzün şimdi payımıza düşen..
Seni çok özledim... tutuldu mu dilin çagırmaz oldu?yüregim yıllarca avunmaz oldu.beni benden alan alıp çalan yakan deli gözlerin kimbilir kimlerle eglendi durdu

bluekeys™
03-08-2006, 12:18 PM
Seni İçimden Terkediyorum

binmediğim hiçbir otobüs
beklemediğim hiçbir durak kalmadı bu şehirde
gittikçe azalıyor hayat
neyi erken yaşadıysam
hep ona geç kalıyorum


sana göçüyorum her sonbahar
yolların çıkmıyor aşkıma
unuttuğun yağmurların adı saklımda
seni içimden terk ediyorum

susmaktan yoruldum
kuşlar ve şarkılar bu şehri terk edeli beri
efkar demliyorum gözlerimde
yaşlarımı yanağıma varmadan öldürüyorum
tam sancağımdan yaralıyorum kendimi
alnını yüreğime dayadığın güne bakıp
seni içimden terk ediyorum

ne unutacak kadar nefret ettin
ne hatırlayacak kadar sevdin
yıkık bir duvar kadar bile pişman değilsin
biliyorum
beni hep bulmamak için aradın
yanılgımdın
yandığımdın
yangındın

sensizliğe yenilmek
sana yenilmekten zor olsa da
ardımda bir sürü belkiler bırakarak
seni içimden terk ediyorum

şimdi
içimizde öldürülecek bir anı bile bulamayan
iki yarım kaldık
tamamlayamadık bizi
elimden tutmadın yalnızlığımın
saçlarımı da uzaklarına gömdün
içimin mavisi senin okyanusundandı
al geri veriyorum
kilitleri hep yanlış kapılara vurdun
devrilmiş vagonlara dönerken gözlerim
sana bensizliği terk ediyorum

yarime uzanmayan bütün dallarım kırılsın demiştin
aşk içinde doğmuşsa nereye kaçabilirdi

ne tuhaf değil mi
içimi acıtan da sendin
acımı dindirecek olanda
ya öldür beni dedim
ya da git benden
içi bulanık bir sevdanın ucunda seni kaybettim

aldırmadın aldırmalarıma
bir gecede yakıp yarini
şafaklara sattın ihanetini
külüme basanlar bile utandı yaptığından

işte soluk bir ömrün
son nefesi
benden
içimden
terk ediyorum...

bluekeys™
03-08-2006, 02:08 PM
Aşkın Kuralları
1. Kurallari kadin koyar.
2. Hiç bir erkek asla kurallarin tümünü bilmez.
3. Kurallar her an, önceden haber verilmeksizin, degisebilir.
4. Kadin, erkegin kurallardan yarisindan fazlasini çözdügünü sezdigi anda, kurallari degistirir.
5. Kadin asla yanilmaz.
6. Eger kadin hata yapmissa mutlaka erkegin yanlis yaptigi bir seyden kaynaklanmistir.
7. "Kural 6" durumu meydana geldiginde, erkek mutlaka özür dilemelidir.
8. Kadin, her an fikir degistirebilir.
9. Erkek, kadindan yazili izin almadan fikir degistiremez.
10. Kadin her an sinirli olma hakkini elinde tutar.
11. Erkek, her an sakin olma durumundadir. Ancak, kadin erkege "Sen de sinirlen" emrini verdiyse erkek de sinirlenmelidir.
12. Erkek bu kurallarin nereden çiktigini soracak bir cüret gösterdigi taktirde, bedensel aci duyacagi sekilde cezalandirilmalidir.
13. "Asiklar Günü"nde kadinlarin bu kurallara da uyma mecburiyetleri yoktur, hiç bir kural tanimazlar

ImmortalSouL
03-08-2006, 09:51 PM
ßiLmezdim yanLızLık nasıLdır seni tanımadan önce
Yokluğun yanlızlıkların en ßüyüğü
Kadermi yoksa çekiLmesi gereken bir çiLemi ßu
Yoksa Hayatın Bana ßir Oyunumu
Seni özLüyorum YanLız geceLErimde
KaranLık Odamda Her şişede
Her Şişenin Dibinde Seni Aradım
Her YanlızLığımda...
Seni Arıyorum Odamın KaranLık DuwarLarında

Set ßy : ImmortalSoul

CaKaLBoT
03-09-2006, 12:56 AM
Neler söylenmedi ki, neler yazılmadı... Ne acılar yaşandı, gönüller kırıldı, acıyla sarsıldı yürekler, bazen yüreğinde duyduğu sevincin ağırlığını dahi taşıyamadı.. Ama herşeye rağmen aşk olgusu dimdik ayakta. Hiç bitmez tükenmez bir yaşam kaynağı. Peki ya sızler ne dersınız ask ıcn????

blAcksmith
03-09-2006, 12:42 PM
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir sarı saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gök yüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini
Düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada




Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir

Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler güneşi ve yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Güm ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Er geç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlayacağım

blAcksmith
03-09-2006, 12:43 PM
KIRILGAN
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Göz yaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
Gözü kara cesaretimden
Diyorlar:Bir yanı sarp bir uçurum
Bir yanı çılgın dağ doruğu
Oysa böyle yapmasam
Nasıl korurum içimdeki çocuğu
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı


Murathan Mungan-Kırılgan

neo_33
03-09-2006, 01:49 PM
UNUTAMIYORUM..

bugün tam 9 ay 10 gün oldu ayrılalı seni unutmaya çalışıp unutamadığım 9 ay 10 gün aslında ayrılığımız her zamanki gibiydi zaten her yaz ayrılıoduk senle ama bu seferki çok farklıydı sonu aynı olmadı diğerleriyle seni gerçekten sevmiştim sana aşıktım ama sen anlamadın beni sana göre bende seni anlamıyodum ama...sırf seni unutmak için önüme çıkan ilk kişiyle çıktım ama seni hatırlatmaktan başka bişey yapmıyo allah kahretsinki bana yaptığın onca şeye rağmen senden hala nefret edemiyorum ya SEN BENİ ALDATTIN nasıl yaparesın bunubilmiyorum ama ben senin kadar nankör değilim işte seni aldatmadım ve seni hala unutamadım kendimden nefret ediyorum bazen bana bukadar şeyi yapan birini ben hala nasıl severim unutamam diye ama değişen hiçbişey olmuyo :( son olarak bişi daha SENİ TAHMİN EDEMYCEĞİN KADAR ÇOK ÖZLEDİM...

neo_33
03-09-2006, 01:51 PM
Leyla mecnun aşk görsün..
Ne zaman yüreğimde bir deli tay gemi azıya alsa...
Ne zaman yağmur yürekli bulutlarla yarışsa gözlerim..
Ve ne zaman ürkek bir ceylan geçse düşlerimden..

Sen geliyorsun aklıma... Duru, berrak, engin, derin gözlerinle sen... Gelip oturuveriyorsun yüreğimin orta yerine.

"Ne zaman aklıma gelsen
Kırk ikindi yağmurları misali
Uzunca bir sağanak
Boşalıyor gözlerimden
Sana giden yollarda
Başlıyor bir tipi
Başlıyor bir boran"

O ünlü türküye inat, yolun sonu görünmüyor, dağlar geçit vermiyor. Lakin; gönül de ferman dinlemiyor. Bir al kızı oluyorsun düşlerimde. Hani ninelerimizin soğuk ve karlı kış günlerinde anlattığı, ağzımızdan buharlar çıkarak, soğuktan kızarmış burunlarımızla dinlediğimiz o masal kızı.. Hani yakaladığında senin olan ve her isteğini yerine getiren güzel peri kızı. Seni yakalamak için büyük çaba sarf ediyorum. Ama beyaz bir köpük gibi kayıveriyorsun avuçlarımdan. Ellerim boş kalıyor, gözlerim boş bakıyor, yüreğim boş...

Bir bebek oluyorsun sonra. Henüz emekleyen ve eşyalara çarpa çarpa yürümeye çalışan şirin ve afacan bir bebek. Ve yürüyorsun beynimde, bedenimde, yüreğimde.. tüm hücrelerimde yankılanıyor ayak seslerin.

Sonra deniz oluyorsun. Yemyeşil/masmavi bir deniz. Nice fırtınalara gebe engin bir deniz. Ve ben gözlerinin hapsinde müebbet muhabbete mahkum bir forsa. Yüreğim yüreğine prangalı, gönlüm gönlüne kilitli bir forsa. Mahkum sevinir mi hiç? Ama ben seviniyorum. Çünkü senin mahkumunum. Ne güzel bir mahkumiyet bu.

Ve sonra yağmur oluyorsun, rüzgar oluyorsun, bahar oluyorsun, aşk oluyorsun... Ama her şeyden önemlisi ben oluyorsun. Öyle bir ben ki; baştan aşağı sen... Fikrimin ince gülü, a yirmi dört ayarım, suna boylum, kalem kaşlım..

Yalan değil seni sevdiğim. Seni özlediğim yalan değil. Sensiz gecelere, öksüz hecelere, isyankâr ağıtlara, yetim türkülere, odamın duvarlarına sor. Dolunaya, ufuklara, başa karlı dağlara sor. Kalemime, bağlamama sor..

Bugün bunu bir kez daha anladım. Anladıkça ağladım, ağladıkça anladım.

Ömrümde ilk kez böylesine deli seni sevdim..
Ömrümde ilk kez böylesine deli seni özledim..
Ömrümde ilk kez böylesine deli seni arzuladım..

Ve şimdi ömrümde ilk kez bir sigara yakıp; dumanını ciğerlerime değil, ta iliklerime çekiyorum. Gün doğmuş, gün batmış kimin umurunda.

Yokluğunda terk edilmiş bir kent gibiyim.. Tut sana uzanan ellerimden Sevda Ecesi... Sıla tükensin, hasret ölsün.

Tut... Ki Leyla Mecnun aşk görsün...

neo_33
03-09-2006, 01:53 PM
aşkın mevsimleri
Her ilişki bir bahçeye benzer. Eğer yeşerip gelişmesi isteniyorsa, düzenli olarak su verilmelidir. Beklenmedik hava değişiklikleri kadar, mevsimleri de dikkate alarak özel bakim gösterilmelidir. Yeni tohumlar ekilmeli ve yabani otlar ayıklanmalıdır. Tıpkı bunun gibi, aşkın büyüsünü canlı tutmak için de, mevsimlerini anlamalı ve aşkın kendine özgü ihtiyaçlarını doyurmalıyız...


AŞKIN ILKBAHARI

Aşık olmak, ilkbahar gibidir. Sonsuza dek mutlu olacakmışız gibi bir duyguya kapılırız. Eşimizi sevmemek aklımızın ucundan bile geçmez. Bu bir saflık dönemidir. Aşk ölümsüz gibi görülür. Her şeyin kusursuz sanıldığı ve tıkır tıkır işlediği büyülü bir donemdir bu. Eşimiz tıpatıp bize uygun görünür. Hiç çaba harcanmaksızın, uyum içinde dans ederiz ve şansımızın yüzümüze gülmesinin tadını çıkarabiliriz ..


AŞKIN YAZ MEVSIMI

Aşkımızın yaz mevsimi boyunca esimizin sandığımız kadar kusursuz olmadığını ve ilişkilerimiz üzerinde çalışmamız gerektiğini anlarız . Eşimiz hata yapan, bazı bakımlardan aksayan bir insan olarak da karşımıza çıkar. Sürtüşmeler ve duş kırıklıkları belirmeye baslar, yabani otların kökünden sökülmesi ve yakıcı güneş altındaki bitkilerin fazladan sulanması gerekir. Artık aşkı vermek de, gereksindiğimiz aşkı almakta o kadar kolay değildir. Her zaman mutlu ve sevgi dolu olmadığımızı görüp anlarız..Bizim aşk konusunda düşlediğimiz tablo değildir bu. Birçok çift, bu noktaya geldiğinde düş kırıklığına uğrar. İlişki üzerinde çalışmak istemezler. Hiçte gerçekçi olmayan bir tutumla, hep ilkbahar olmasını beklerler. Eslerini suçlarlar ve pes ederler. Aşkın her zaman kolay olmadığını, ara sıra yoğun bir çalışma ve sıcak bir güneş istediği gerçeğini görmezler. Aşkın yaz mevsiminde, kendi sevgi ihtiyacımızı olduğu kadar esimizin ihtiyaçlarını da doyurmamız gerekir. Bunlar kendiliğinden gerçekleşmez...



AŞKIN SONBAHARI

Yaz mevsimi boyunca bahçemize iyi baktıysak, bu çalışmanın sonucu olarak hasadımızı alırız.. Güz mevsimi gelmiştir. Bu altın bir cağdır, zengin ve doyurucu. Gerek kendimizin, gerekse eşimizin kusurlarını kabullenen ve anlayışla karşılayan daha olgun bir aşktır yaşadığımız . Bir şükran ve paylaşma zamanıdır. Yaz boyu çok çalıştığımız için, simdi dinlenebilir ve yarattığımız aşkın tadını çıkarabiliriz ..


AŞKIN KIŞ MEVSIMI

Sonra hava yeniden değişir ve kış bastırır. Kışın o soğuk, verimsiz ayları boyunca doğa kendini tümüyle içine çeker, kapanır. Bu bir dinlenme, düşünme ve yenilenme zamanıdır. İlişkilerde de çözümlenmemiş açılarımızla veya gölge benliğimizle yüzleşme zamandır. Kapağımızın açılıp acı dolu duygularımızın ortaya döküldüğü zamandır. Aşk ve doyum için eşimizden çok, kendimize bakmaya gereksinme duyduğumuz, kendi kendine gelişim zamanıdır. Yaraların iyileşmesi, acıların dindirilmesi zamanıdır. Erkeklerin mağaralarına çekilip kışladıkları ve kadınların kuyuların dibine indikleri zamandır bu...

neo_33
03-09-2006, 01:54 PM
İhanet
Sana hiçbir şey söylemek istemiyorum. Bütün sözcükler yetersiz.. Hiçbir şey yazmak istemiyorum. Engin denizlerde kulaç attığım, üstüme gökkuşağını kuşandığım bu aşk yalanmış. Şimdi karanlık sularda boğuluyorum. Gökyüzü kurşun gibi ağır. Ne yana dönsem yalan. Gülüşler yalan, vaatler yalan..İnsanlar yalan. Ben seni mi sevdim..Senin gözlerinle mi baktım dünyaya.. senin ellerinle mi çiçek derledim.. sevinçti, aşktı göğsüme bastım. Kocaman bir yalanı seninle mi yaşadım?

Gözlerine baktığım zaman cennet bahçesine geçerdim.. Bir aldatmacaymış, kötü bir rüya.. Kötülüğün bile bir yüzü vardır, bir görünüşü.. ama en beteri buymuş.. bu aldatmaca. Bir masal olsaydın razıydım, bir şiir olsaydın, alır saklardım.Güzel bir yüz kalırdı senden geriye, hoş bir anı.. kimsenin dokunamıyacağı bir tarih. Ama hiçbir şey kalmadı.. Bir yokluğu varsaymışım. Bir HİÇ’e sarılmışım. Çölde serap bile değilsin. Serabın gizli ışığı vardır. Sen ışığı yutan karanlık.. bir kör kuyu.. Ben kör kuyularda kaynak suyu aramışım.

Nasıl olsa biterdi bu aşk. Ama unutulmaz bir hatıra, gençliğin en güzel anısı olarak kalsaydı.. Sen hiçbir şeyin değerini bilmedin. Kökün çürük, yaprağın kül, meyvan zehirmiş. Ben seni aşkın yerine koymuş aldanmışım. Kabahat sende değil, ben insan tanımamışım.

Sana karşı öfke duymuyorum, kırgın değilim, kızgın değilim.. Çünkü sen zaten yokmuşsun. Asıl kızılacak kişi benim.. Küçücük bir toz tanesini bir mücevher sanmışım. Senin ihanetin bana koymadı..Beni kahreden, beni yokeden, beni bin pişman eden tek şey.. bir aşk yaratmış tek başına yaşamışım. Sen zaten yokmuşsun ki.. senin neyine yanayım?

CaKaLBoT
03-10-2006, 12:10 PM
Hayatı Iskalama Şansın Yok Senin

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin...

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman...

Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana...

Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet Ran

Darius
03-11-2006, 12:28 PM
Ayrılık

İki rayı gibiyiz
Bir tren yolunun
Yakın olması
Neyi değiştirir
Son istasyonun

Dudak Payı

Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize

CaKaLBoT
03-18-2006, 08:16 PM
Bilim ilk görüşte aşkı kanıtladı. Beyin tanışır tanışmaz o kişi hakkında karar verip, ilişkinin geleceğini öngörebiliyormuş. İlk görüşte aşkın varlığı bilimsel olarak kanıtlandı! İlk izlenimin önemli olduğu uzun süredir biliniyordu, ancak Amerikalı bilim adamlarının yaptıkları yeni bir araştırma beynin sanılandan çok daha kısa sürede karşıdaki kişiyi değerlendirip kategorize ettiğini ortaya koydu. Ohio ve Minnesota Üniversitesi'nden bir ekip, 164 öğrenciden birbirleriyle tanışarak, üç, altı veya 10 dakika sohbet etmelerini istedi. Her tanışma ve sohbetten sonra öğrenciler tanıştıkları kişiyi ne kadar sempatik buldukları, ortak yönleri olup olmadığı, gelecekteki ilişkilerinin nasıl olacağı, aralarında arkadaşlık veya dostluk oluşup oluşmayacağına dair yöneltilen soruları yanıtladı. Bilim adamları denekleri dokuz hafta izleyip, öğrenciler arasında gelişen ilişkilerle, sorulara verdikleri yanıtları karşılaştırdı. Uzmanlar, deneklerin 'Tanıştığınız kişiyle gelecekte nasıl bir ilişkiniz olacağını tahmin ediyorsunuz?' sorusuna verdikleri cevapların büyük oranda gerçekle örtüştüğünü gördü. Kişilerin beynin 'okey verdiği' kişilere daha yakın davrandığını belirten uzmanlar, ilk görüşte olumlu izlenim edindikleri insanlarla daha çok ve daha samimi şekilde konuştuklarını anlattı. Arkadaşlık tespitlerinin aşk ilişkileri için de geçerli olduğuna dikkat çeken bilim adamları, araştırma sonucunu 'İlk görüşte aşk vardır' diye özetledi.:biggrin: :smile:

CaKaLBoT
03-18-2006, 09:03 PM
Türlü türlü hayallerim var,
Herbirini senin süslediğin,
Birbirinden güzel umutlarım var,
Herbirini senin yeşerttiğin...

Sensiz bir şey düşünemiyorum,
Her şeyde sen her yerde sen,
Sensiz bir tat alamıyorum,
Ne kendimden Ne ömrümden...

Seni sevmeden yapamıyorum,
Düşünmeden duramıyorum,
Hani gülüşün vardıya,
Sen gülmeden ben yaşamıyorum...

Sen yoksun ya yanımda,
Sevgin var Özlemin var,
Sana karşı konuşamıyorum ya,
Her defasında seni yazdığım,
Kağıdım var kalemim var...

Özlem ne yazdırırsa onu yazıyorlar,
Yüreğim ne derse onu söylüyorlar,
Sensizken boynu bükük bir köşede,
İçin için kan ağlıyorlar...

GeL...GeL...GeL...Ne Olur GeL

CaKaLBoT
03-18-2006, 09:04 PM
Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.
Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.
Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.
Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.
Aşk; bir filmin, bir k****inde takılıp kalmak...
Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.
Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.
Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen
iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.
Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.
Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi
kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.
Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.
Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.
Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.
Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.
Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.
Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır.

CaKaLBoT
03-19-2006, 11:05 AM
Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye
ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya... En az erkekler
kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın
yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir. Ama o yüreğin
değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker
batırır iğnelerini yüreğe!

Işte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının.
Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri
buğulanır kadının sonra. Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.

Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne
kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden;
önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli... Ve kadın ağlar; hem de çok!

Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu
ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa
bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz,
ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar
kadınları. Her damla bir derstir çünkü. Bazen kadınlar ağladığında çoğu
insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler.
Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan
kadınlar ağlamazlarsa, ölürler. İçlerindeki zehirdir onları öldüren!

Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki!
Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar. Zaman geçer sonra.
Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar
sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni
acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler
kendilerine sarılmayı...

Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her
damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça
inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür.. Küçüldükçe değerini
yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar
kendilerinden. Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan...

İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye;
hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.
Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar
ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına
inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar. Çünkü biliyorlar ki
sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir
çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E o zaman niye sarılsınlar ki!

Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır. Bilin ki, artık aşkın
olmadığına inanmıştır. Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.
O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda
kendilerine sarılırlar çünkü!

Yılmaz Erdoğan

CaKaLBoT
03-19-2006, 11:09 AM
Bazıları sevmeyi bilmez. Ne coşkuyla, hoyrat sevdalar yaratabilirler ne de bir kadifeye dokunuş yumuşaklığında dinginlik yaratabilirler ruhlarda. Karanlıkta kaybolup sürekli arayış içinde olan kayıp ruhlardır onlar. Kadın ve erkek olmanın kimlik savaşını veriyor olmaktan dolayı, unuturlar yüreklerinin derinliklerini. Hep saklanacak köşeler bulurlar. Kayıp ruhlardır aslında onlar. Kuralsız savaşıp, ihanet etmeyecekleri, hain olmayacakları tek savaş meydanında hep haini oynarlar. Oysa aşk denen sanat, ince dantellerin yüreklerde dokunup, bedenlerin ruhlara örtü olduğu iki kişilik sevdadır.
Sözcüklerin anlamsız kalmasıdır aşk.............

CaKaLBoT
03-20-2006, 12:13 AM
Bir Adam, Bir Işık, Bir Ayrılık...

O gün erken uyandı Genç Adam. Yarım kalan bir filmin devamını izlermiş gibi, uyumaya çalışırken düşündüğü şeyler geldi aklına yine. Doğruldu, yorgundu hala. Başkalarına göre yeni bir gün başlarken, o ardındaki yarım kalmışlıklarla boğuşacaktı yine. Son haftada hayatı değişmişti Genç Adamın. Olmak istediği kişi değildi hala. Daha da kötüsü olmak istemediği kişiye dönüştüğünü geç anlamıştı. Olağan işlerini tekrarladı. Aynada gördü kendisini. Aynaya farklı bakıyordu artık. “Değişen neydi?” diye düşündü kendi kendine. Aynaya baktığında dudaklarındaki çatlaklardan çok, yaptıklarını görüyordu sanki… Yutkundu, O’na yaptıklarını hatırladı. Dayanamıyordu ve karar vermeliydi.

Yanında olmadığını, kendisini duymadığını bildiği halde; O’nun kızdığı şeyi yaptı yine. “Özür dilerim” dedi kısık sesiyle. Böyle olsun istememişti. Her şey ne kadar da güzel başlamıştı oysa. Tam ihtiyaç duyduğu anda yanında belirmişti “Işığı”. Kendi karanlıklarında kaybolmak üzereyken çıkmıştı genç adamın karşısına. Kör olmak üzereyken, görmüştü o ışığı. İhtiyacı vardı ona. Genç adam ışığa doğru koşmuştu son bir umutla. Işık farklıydı ve gözlerini alamıyordu. Işığın sadece kendisi için yandığını anlaması uzun sürmemişti. Genç adam alışmıştı ışığına ve ışığı da mutluydu genç adamın yanında. Her an yanında olmasını istemişti. Işığın ve genç adamın sevgileri günden güne arttı. Işığını seyretmekten bıkmıyordu, Onu hiç bırakmayacaktı, ışığının da onu bırakmayacağını bilerek.

Gözleri doldu. Nasıl bu hale geldiğini hatırladı bu sefer. Işığına ilk kez dokunmaya çalıştığında başlamıştı kabusu. Acı geçeği, aşkının imkansız ve bir o kadar da bencilce olduğunu o gün anladı. Bakmaya doyamadığı, yere göğe sığdıramadığı ve sadece onun için yanan ışığı bir mumdu. Genç adama baktıkça daha da çok ışık veriyor, daha çok mutlu ediyor ve daha çok eriyordu üstelik. O’nun erimesine daha fazla göz yumamazdı. “Bir şeyler yapmalıyım.” Diye düşündü kendi kendine. Ne kadar da fedakardı ışık. Kendini hiç düşünmezdi. Sonunu bile bile genç adamın yanında kalmak istiyordu. Oysa genç adam artık vermişti kararını.

Işığın kendi kendini tüketmesini seyretmeye dayanmayacağını biliyordu. Giderse, kendisinin tükeneceğini de… Hırçınlaştı genç adam. Vermişti kararını artık. Daha fazla seyirci olmayacaktı, mumun kendisi için erimesine. Gidecekti… Buna alıştırmalıydı kendini. Işığı için yapmalıydı.

Derin bir nefes aldı genç adam. Işığını özlemişti. Koştu tekrar ona, Son kez koştuğunu bilerek. Doya doya seyretti ışığını. Işık biliyordu genç adamın söyleyeceği her harfi ve fikrini değiştirmeyeceğini de. Kendini adamıştı genç adama, ne isterse yapmaya hazırdı. Gitmeye bile… İstenileni yaptı. Gitti…

Genç adamın tek isteği sımsıkı sarmaktı,
Işığın tek suçuysa imkansız olmak…

djcrueL
03-21-2006, 04:00 PM
Yine de toprak suyu dışına salar
Kan boşaltır güneş beyinlerimize
İki özgür ruhun kucaklaşmasıdır
Birbirimize çektiğimiz hançerle

Yine de tıpkı bana benzer
Senin açtığın ilk kişiliğimin döngüsü
Yine zevk içinde güzel bedeninden
Doğanın en soylu sessizliği
Mıhlanır yıldızların gücüne.

Tanrısal bir şölendir
Umutlara bağlıdır görüntümüz
Birbirimize inancımız ya da

Sudan geçer gibi ellerimiz
Birbirine değmeden dokunur
Ve konaklamadan hiçbir yerde
Sadece sonsuzda, o bomboş ıssızlkta
Yüreğimiz durulur

djcrueL
03-21-2006, 04:02 PM
Sen gittin,gittin,gittin....
Gitme demek istedim,
Diyemedim.
Kala kaldım,
Baka kaldım.
Ben kaldım.
Etrafıma şöyle bir baktım,
Kağıdı kalemi kaptım.
Sayfalar dolusu yazdım.
Sevişmelerimizi,
Sevinçlerimizi,
Özlemlerimizi,
Hüzünlerimizi,
Yalnızlığa,
Terketmelerimizi,
Yazdım,yazdım,yazdım.
Sonra......
Seni bana,
Beni sana yazdım.
Kokumu da ekledim,
Bir tutam saçımı.
Ellerimi,
Gözlerimi,
Ve...
Yüreğimi
Paket yaptım.
Her birini ayrı renkte,
Kurdelayla bağladım.
Sana yolladım.
Aldın mı?


Nazife Abaylı

djcrueL
03-21-2006, 04:10 PM
AĞLAMA

Ağlama, gözleri kızarmış çocuk!
Tek damla yaşın düşmesin yere.
Bak, tek güzelliğimiz yokluk,
Sana bir öğüt; ağlama boş yere.

Ne olursa olsun hiçbir şey değmez,
Senin bir damla gözyaşına.
Ağlayana kimse boyun eğmez.
Kimse bakmaz kimsenin yaşına.

Ne kadar kötülük, pislik varsa;
Sen herşeyi tertemiz öğren.
Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa;
Seni garip sanır her gören.

Ağlama sakın çocuk, ağlama!
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil.
Sevgini hep söyle, sakın saklama.
Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil

AŞK !..

Aşk dediğin nedir ki
Tenden bedenden sıyrık
Çocukların içinde
Yaşadığı bir çığlık

Aşk dediğin nedir ki
Histen nefesten varlık
Umutsuzluk içinde
Karanlığa son ıslık

BEKLEYECEĞİM

Aylar geçip yıllar olsa da
Yıllar geçip zaman dolsa da
Aşkın arzuları beni boğsa da
Bir gün seversin diye bekleyeceğim

Bugün nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka binbir kişi sevsen
Hepsiyle ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün dönersin diye bekleyeceğim

Seni beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani dünyada kalmasa günüm
Senden uzakta ölürsem bir gün
Ahirette seni bekleyeceğim...

BİR ADIN KALMALI...

bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet

sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam

dağlar sonra oynadı yerinden
ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
sen say ki
yerin dibine geçti
geçmeyesi sevdam
ve ben seni sevdiğim zaman
bu şehre yağmurlar yağdı
yani ben seni sevdiğim zaman
ayrılık kurşun kadar ağır
gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
yine de bir adın kalmalı geriye
bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
aynaların ardında sır
yalnızlığın peşinde kuvvet
evet nihayet
bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

BÜTÜN YAZ

Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede...
Sen zambaklar kadar beyaz
Ve ürkek bir düşüncede,
Sanki mehtaplı gecede,
Hülyan, eşiği aşılmaz
Bir saray olmuştur bize;
Hapsolmuş gibiydim bense,
Bir çözülmez bilmecede.
Ne güzel geçti bütün yaz,
Geceler küçük bahçede



MAVİ MAVİYDİ GÖKYÜZÜ

Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,

Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde...

Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN

Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
Içim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim

RIHTIMDA UYUYAN GEMİ

Rıhtımda uyuyan gemi
Hatırladın mı engini?
Sert dalgaları, yosunu
Suların uğultusunu?

N'olur bir sabah vakti
Çağırsa bizi sonsuzluk
Birden demir alsa gemi
Başlasa güzel yolculuk.

Yırtılan yelkenler gibi
Enginle başbaşa kalsak.
Ve bir şafak serinliği
İçinde, uykuya dalsak.

Rıhtımda uyuyan gemi
Hatırladın mı engini?
Gidip de gelmeyenleri
Beyhude bekleyenleri

SABAH

Serin rüzgârlara pencereni aç!
Karşında fecirle değişen ağaç,
Bak, seyret ağaran rengini ufkun
Mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
Bırak saçlarınla oynasın rüzgâr.
Gümüş çıplaklığı bir başka bahar
Olan vücudunu ondan gizleme.
Ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
Esîrden dudaklar okşasın sevsin
Mademki geceden daha güzelsin

SEN VE BEN

İçme, ilk yudumda zehirler seni
Bahtın kadehime döktüğü şarap.
Her akşam koynunda uyutur beni,
Her sabah alnımdan öper ızdırap.

Sen, yirmi yaşında bir baharsın ki
Gölgende neş'enin rüzgârı eser.
Düşünen alnımda benim her çizgi
Baharı olmayan bir kışa benzer

Sana ufuklar “Gel! ” diye bağırır,
Ellerinde çiçek haykırarak
Seni gür sesiyle hayat çağırır,
Beni de çiğneyip geçtiğin toprak

CaKaLBoT
03-22-2006, 12:39 AM
http://img478.imageshack.us/img478/6528/unbenannt114bl5oh0zg.png

Istesem, ışık görmeyen kalbime güneşim olurmusun
Açarmısın kör olmuş gözlerimi
Istesem, karanlık gecelerime ayım olurmusun
Aydınlatırmısın sensiz yürüdüğüm yolları

Istesem, en güzel meleğim olurmusun
Korurmusun beni tüm kötülüklerden
Istesem, üşüyen bedenime alevim olurmusun
Yakarmısın ılık nefesinle vücudumu

Istesem, kurumuş dudaklarıma suyum olurmusun
Doyururmusun beni kana kana
Istesem, soluksuz kaldığim an nefesim olurmusun
Hayat verirmisin bana seni bir solukta içime çeksem

Istesem, yarım kalmış ömrüme hayat arkadaşım olurmusun
Kalırmısın sonsuza dek yanımda
Istesem, mutsuz geçen hayatıma herşeyim olurmusun
Yerine getirirmisin dilediğim tüm arzularım

passion
03-22-2006, 07:58 PM
>Ask ve arkadaslik bir gün yolda karsilasirlar.
Ask, kendinden eminbir sekilde sorar: -"Ben senden daha samimi ve daha cana yakinim sen niye varsin ki bu dünyada?" Arkadaslik yanit verir: -"Sen gittikten sonra biraktigin gozyaslarini silmek için...."Tüm sevdiklerinize ithafen sunlari göz önünde bulundurun:* Eger bu sabah hastalikli degil de saglikli uyanmis iseniz, bir hafta sonrasini göremeyecek olan bir milyon insandan daha sanslisiniz. * Bir harp tehlikesi ile, iskence görmek ihtimali ile sag kalma korkusu ile karsi karsiya degilseniz, 500 milyon insandan daha iyisiniz.* Buz dolabinizda yiyeceginiz, üzerinizde elbiseniz, basinizi sokup uyuyabileceginiz bir eviniz varsa,dunyadaki insanlarin cogundan daha zenginsiniz.* Bankada ve

cuzdaninizda para varsa,
dünyanin en imtiyazli % 8'i arasindasiniz.* Anneniz, babaniz sag ise siz bu dünyada nadir kisilerden birisiniz.* Bu mesaji okuyabiliyorsaniz bu demektir ki;Birisi sizi düsündü ve bunu gönderdi Çünkü okuma yazma bilmeyen 2 milyar kisiden biri degilsiniz.* Paraya gereksinimin yokmus gibi calis..* Kimse seni üzmemis gibi sev..* Kimse seni seyretmiyormus gibi danset..* Kimse seni dinlemiyormus gibi sarki söyle..* Cennet dünyadaymis gibi yasa..Bu hafta ulusal arkadaslik haftasi Arkadaslarina onlari ne kadar düsündügünü göster!Bunu tüm ARKADAS olarak düsündüklerine gönder, bu mesaji sana yollayana geri göndermek demek olsa bile.. Eger bu mesaj geri geliyorsa,






arkadas çevrenizin gerçek arkadaslardan olustuguna

inanabilirsin.
Hiç bir zaman arkadassiz kalmaman

dilegiyle...

Stinq
03-25-2006, 07:14 PM
İLK AŞK
Bir ilkbahar sabahı tanıdım seni
Mis kokulu çiçekler içinde
Baharın o kendine has mutlulugu vardı sende
Seni tanıdıgım için dua edıyorum her gunumde

Bebeğim!beyaz gelinlikli prensesim
Ugrunda herseyimi feda edebilecegim
Sorsan yıldıza gunese aya yeryuzunde bir seni sevdim
İnan sade senin için atıyor bu kalbim

İçimi oksayan ilkbahar yelisin
Beni ısıtan yaz gunesisin
Kalbimde acan papatya çiçeğisin
Ama sen hepsinden guzelsin

Son nefesimde seni anacagım
O guzel yuzunu hiç unutmayacagım
Seni öpüp tek seni koklayacagım
Askım diye bir sana kosacagım

Mutluluk seni hiç unutmamak
Hüzün seni bulamamak
Hayat her daim senle olmak
Ölüm senden ayrı kalmak
ERDEM ÇALIŞKAN

aLeMDaR
03-26-2006, 07:22 PM
Bir kiz ve bir delikanli, bir motosikletin üzerinde 180 Km hizla gidiyorlar ve aralarinda söyle bir konusma geçiyor;

Kiz : Lütfen yavasla, ben korkuyorum
Delikanli : Hayir, bak ne kadar eglenceli
Kiz : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum
Delikanli : Peki, beni sevdigini söyle
Kiz : Seni çok seviyorum, lütfen yavasla
Delikanli : Simdi de bana sikica saril

Kiz delikanliya sikica sarilir

Delikanli : Sapkami alip, kendine takar misin? Basimi çok sikti..

Ertesi gün gazetelerde söyle bir haber çikti: Motorsiklet Kazasi; Motorsiklet, fren arizasi nedeniyle, bir binaya çarpti. Üzerindeki 2 kisiden sadece biri kurtuldu. Gerçek ise söyleydi; Yolun yarisinda, delikanli frenlerin bozuldugunu anlamis ama bunu kiza belli etmek istememisti. Bunun yerine, kizdan kendisini sevdigini söylemesini istemis ve kendisine son defa sarilmasini istemisti. Sonra da kendi ölümü pahasina, kizin basligi takmasini ve hayatta kalmasini saglamisti. Iste gerçek askin anlami da buydu.. "

aLeMDaR
03-26-2006, 07:28 PM
Biricik SANAL ASKIM´A

Seni ram´inin alamayacagi kadar cok seviyorum. Zipsiz, zapsiz oldugun gibi...Seni ilk gordugum anda formatlanDIM BEN SANA . Bana oyle bir sistem transfer ettin ki,hic bir KISA YOL TUSU YADA komut artik beni senden ayiramaz. Seninle coklu ortamlar da dahil,messenger,icq ve bunun gibi her ortaMda mutlu olabilecegimi biliyorum.
Senin megahertz´in(MHz) beni de atesliyor. Bakislarin beni taa derinden SCAN ediyor.
Sana cok guveniyorum, bu yaziyi baskasina forward etmeyecegini de cok iyi biliyorum.
Evlenmeden once DR NORTON´dan randevu aliriz, ikimiz de usulen BIR VIRUS TARAMASINDAN GECERIZ OLURMU ASKIM :)). Merak etme tanimadigim nicklerle bi iliskim olmadi. :))
Senin icin hardware´i tas gibi diyorlar, ancak biliyorsun ki benim icin software guzelligi hardware guzelliginden onde gelir.
seninle biz cok dvd´ler seyredecegiz. Sana evlilik yildonumunde 24 hizli dvd alacagim. Pembe RENKDE VE ISIKLI kasamiz, icinde nurtopu gibi hard disklerimiz olacak. Tatillerimizde ikimiz de birer windows gezgini olacagiz.
Daha sonra da ver elini internet. Sana guzel gorunmek icin oyle cok calisacagim ki, karsina yirmibir inch plazma ekran gibi cikacagim.
Aksamlari dizlerinin uzerinde bir laptop gibi yatacagim. Asla uyku moduna gecmeyecegim.
Biz seninle lambamizi kapatip kucaklarimizda klavye sabahlara kadar chatlesecegiz.
Ancak ilk yillarda senden biraz tasarruflu olmani isteyecegim, onun icin screen saver, standbye modu vs. anlarsin ya azicik dikkatli olsak iyi olur. :))
Salonumuzun bas kosesine babamin eski 10megabaytlik bilgisayarini koyacagim, malum sark koseleri bana hep cok sicak gelmistir, yanina da 5,25lik disketler. O bicim nostalji olacak. Hatta yilbasi aksamlari tetris,super mario bros PLAYSTATION falanda oynayabiliriz.
Kendimizi hep gelistirecegiz, zaman hangi ram´i gerektiriyorsa uyacagiz.
Birbirimizden fikir download´unu bir gurur meselesi yapmayacagiz. Aramizda ayri gayri olmayacak, herkes birbirinin sorfune saygi duyacak.
Ben geleneklere sadik kalmak istiyorum bi tanem.
TV kartini kiz tarafi alirmis :)) . Bende ceyiz sandigimdaki emek emek doldurdugum cd romlarla
ve egitim setlerimle sana gelecegim...
Nikahimizda da real player yada winamp calacak...ve ozel web sitemizden canli yayinla herkes bu mutlu gunumuze tanik olacak askim...

blAcksmith
03-26-2006, 08:18 PM
http://img65.imageshack.us/img65/8484/sa039td.jpg (http://imageshack.us)

charlie
03-27-2006, 12:27 AM
Siz hiçbir insanı, daha yanından ayılırken özlemeye başladınızmı ?

Başka bir insanda soğuk bir gülümseme ya da kızgın bir bakışla karşılayacaklarınız, çocuğunuzun sevimli haşarılıkları gibi gözüktü mü gözünüze ?

Bir koya, sanki hep oradaymışsınız, hep orada kalacakmışsınız gibi tanıdık bir güvenle, sarılıp uyudunuz mu gündüz vakti ?

Onca zaman biriktirdiğiniz, anlatmak için çıldırdığınız söylenmemişlerin sıkıntısı çöktü mü hiç, ayrılık vakti içinize ?

Sabahın kör karanlığı olduğunu unutarak, kapalı çiçekçilere kızıp, bahçe aradınızmı etrafınızda, çiçek çalıp sevilene götürmek için ?

Af dileyecek, affedecek kadar cesur oldunuz mu, yapılan büyük bir hata karşısında ?

Dünyadaki bütün "en" lerden uzak, ne en güzel, ne en akıllı, ne de başka bir "en" olan insan, sadece külkedisine uyan bir ayakkabı gibi sarıverdi mi benliğinizi, yasamınızın bir döneminde ?

Geleceğinizin söylenecek tek bir sözcüğe bağlı olduğunu hissettiğiniz, bir karar anınız oldu mu sizin de ?

Bir erkeğin sesinde, Bir kadının gülüşünde, Ürpertiyle, Hem çokluğu, hem yokluğu hissettiniz mi siz hiç ?

Havaları bahane etmeden, sevildiğiniz için değil, sevmeye değer olduğu için de değil, yürekten, yüreğinizin kocamanlığının bile yetemezliğiyle, tomurcuklar üzerindeki çığın tazeliğinde yüzyıllık ağacın kararlığında, daldaki kuşun sevincinde, söylenmiş bütün aşk öykülerinin ötesinde, daha dokunmadan, sıcaklık yayan bedeninizle, sevdinizmi siz hiç ?

Söylesenize..?

CaKaLBoT
03-29-2006, 09:42 PM
http://img139.imageshack.us/img139/5196/asikcift5ih.jpg

Aşık olduğumuzda hayata daha olumlu bakıyor, daha enerjik oluyoruz. Yapılan araştırmalar da aşkın depresyondan koruduğunu ve ruh sağlığımız üzerindeki pozitif etkilerini ortaya koymuş...

Aşk insanı rahatlatan, vücuda huzur ve denge veren, günlük hayatta aslında çok gereksiz olup da kafamıza taktığımız birçok olumsuz şeylerin baskılanmasını sağlayan bir duygu. İnsan huzurlu bir aşk yaşadığında stres faktörü belirgin bir şekilde azaldığı için, pek çok sistemin yanında özellikle şeker metabolizması olumlu bir şekilde etkilenir. Vücutta denge uyandıran, huzur veren her şey direkt olarak sağlığı da olumlu etkiler. Dolayısıyla huzurlu, dengeli, iyi yaşanan bir aşk, sağlığı da olumlu etkiler.

Hormonlar coşar
International Hospital'dan Psikiyatri Uzmanı Ali Ayas aşkta vücutta yaşanan değişiklikleri şöyle anlatıyor "Doğamıza pek aykırı gibi görünmesine bakarak 'aşkın' hastalık olup olmadığı akla geliyor. Gerçekten de ruhsal hastalıklardakine benzer bazı değişikliklerin, vücudumuzda aşık iken de olduğu gösterilmiş. Seretonin, dopamin, oksitosin gibi hormonların seviyelerinin değiştiği ispatlanmış.

Marazi aşklar: Bazı aşklar hastalıklı bir hale gelip psikiyatrinin alanına dalıverirler. Erotomani, (ki bir çeşit akıl hastalığıdır) en sık rastlananıdır. Genelde daha üst sosyoekonomik düzeydeki bir erkeğe karşı bir kadının hissettiği imkansız aşktır. Gerçekle ilgisi kopmuş kişi bu aşkı hayalinde büyütür ve hatta bazen karşısındaki kişinin hayatını zehir eder.

Özgüveni artırır
İyileştiren aşk: Aslında aşkın fizyolojimizde yol açtığı değişikliklerin büyük bir kısmının iyileştirici özellikleri olduğunu da vurgulamak gerekir. Aşk kalp hızımızı arttırır, kan dolaşımını hızlandırır, kişi kendini daha enerjik hisseder.
Önceden aşılmaz gibi gördüğü sorunların üstesinden gelebilme gücünü kendisinde bulur. Fiziksel görünüm ve sağlığına daha dikkat eder. Dolayısıyla özgüveni artar, sağlıklı hisseder. Yine bazı hormon değişimleri kişiyi depresyondan koruyucu bir etki yapmaktadır."

CaKaLBoT
04-02-2006, 11:07 PM
Ne insafsız yüreklere misafirlik etti bu gönül… Her defasında pamuk ipliğine bağlı hayatım biraz daha incelmekte, biraz daha elimden kayıp gitmekte… Üzüntüm yenilmişliğime değil, hak etmediğim yerde kendimi buluşuma. Yürüdüğüm yollardaki çakıl taşlarına değil isyanım beni oraya bile, bile mahkum edenlere. Ben kalbimdeki cam kırıklarını toplamaya çalıştıkça daha fazla batıyor yüreğime, kanatıyor… Yok olmaktalığın koynunda yaşamak öyle zor ki sevdiğim… Bilemezsin, o ulaşılmaz sandığın yıldızlar en yakın dostun oluyor. Onlara anlatmaktan başka çaren olmadığını bildiğin için döküyorsun yüreğini hiç ama hiç düşünmeden. Zannettiğin kadar kolay olmuyor hiçbir şey. Uykusuzluğa çoktan alıştım ben… sadece hayalini görebildiğim gecelerde o soğuk bedene sarılıp uyuyabiliyorum ki bu bile benim için büyük bir nimet sevdiğim. Şimdi sen kim bilir hangi gönüllerdesin, kim bilir yine nasıl masum bir çocuk rolündesin… hayat senin sevdiğim! Ama dikkat et! sandığın kadar uzun sürmez hoyratlığın, yaramaz tavırların. Elbet bir gün hayat sana da kanlı hançerini vuracaktır. İşte o zaman anlayacaksın soğuk bedenlerde yok olup gitmeyi…sen de öğreneceksin yüreğini dilediğince yıldızlara dökmeyi. Hiçbir zaman cesaret edemeyeceksin o aşık gönüllere girmeye, tekrar üzüleceğinden korkarak… biraz daha yok olup gideceksin sen de tıpkı benim gibi ç****izliğin orta yerinde… o karşısına geçip süslendiğin aynaya baktığında tanıyamayacaksın kendini, acıma duygusunu öğreneceksin ve en çok da bu duyguyla kendine bakarak tanıştığına üzüleceksin. Artık hiçbir değer ifade etmeyen o çapkın bakışlarında birkaç insan gülümsemesi arayacaksın ama farkında olmadan daha derin bilinmezliklerin kör, sağır ve karanlık diplerine dalacaksın, kaybolacaksın… işte bu noktada beklide hiç fark etmediğin beni arayacaksın, aynı kulvarda olduğumuzu düşünerek… çok yanılıyorsun sevdiğim beni de bulamayacaksın yanında… evet belki görünüşte aynı kaderi paylaşıyor, aynı şeyleri yaşıyoruz ama yinede bir fark var ki aramızda bu bizi birleştirmeyecek en büyük neden, sen hak ettiğin ben ise hak etmediğim yerdeyim…

aLeMDaR
04-04-2006, 01:50 PM
AYRILIĞIN İLANI...


Gidiyor musun diye sorma bana. Gönderen sensin. Ne terk etmeyi istedim seni, ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar öfkeliyim ben de, senin kadar endişeli...

Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana, ama inandıramadım seni. Sen sorgularken beni kafanda, ben gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla. Bir tek sözün bağlardı beni sana, oysa sen hep susmanın koynunda..

Aşkın içine bir kez girdi mi kuşu, teslim alır bedenleri de. Sütten çıkmış at kaşık değildim ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza.
O dünya ki, bazen minicik bir odada bazen kentin ortasında şekillendi. Nasıl da güzeldi. Zaten varsın diye her şey güzeldi ama sen buna inanmadın.

Ah bu sorular... Yaşamak varken sevdayı delice, niye boğarız sorularla? Nasıl ikna edebilirdim seni? Ben "aşk" dedikçe sen "hayır" dedin. Zaten az konuşan sen, olumsuz ne kadar sözcük varsa bulup çıkardın ortaya. Ben bir şey diyemedim.

Ne kadar zarar vermişim sana meğer... Nasıl değiştirmişim seni... Oysa hiç böyle düşünmemiştim. Kimseye zarar vermek istemem ben. Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem. Ama öyle oldu işte... Demek ki gitmelerin zamanı geldi şimdi.

Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı. Ne sevişmelerimiz kalır aklında ne sevda sözlerimiz. "Rahat değilim" diyordun ya, rahat ol artık. Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı. Tedirginliğinin sebebi be kalktı ortadan.

Gidişim yürekten değil, zorunluluktan. Sanma bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım. Sanma ki benden sakladığın dülüşlerini yalancı yüzlerde ararım. Seni de götürürüm yüreğimde. Yokluğunu taşırım.

Bulup bulup kaybettim seni.. Ne yazık ki toz-duman edemedim kuşkularını, ne yazık ki kalamadın bana. Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde. Kokladıkça bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın.


alıntıdır

aLeMDaR
04-05-2006, 02:48 PM
Duygu



Bir zamanlar , bütün duygularin üzerinde yasadigi bir ada varmis...
Mutluluk , üzüntü , akil ve digerleri... Ask´da dahil...
Bir gün adanin batmakta oldugunu adada yasayan duygulara haber vermisler.
Bütün duygular adayi terk etmek icin sandallarini hazirlamislar...
Ask adada en son kalan duygu olmus... cünkü mümkün olan en son ana kadar
adada kalmak istemis...
Ada neredeyse batmakta iken ask yardim istemeye karar vermis.. .
Zenginlik , cok büyük bir teknenin icinde yakindan gecmekte imis...
Ask: "zenginlik beni yanina alirmisin" diye sormus...?
Zenginlik: "hayir alamam , teknemde cok fazla altin ve gümüs var .
Senin icin yerim yok" demis...
Güzel bir yelkenli icinde gecen kibir den ask yardim
istemis. "Kibir lütfen bana yardim et... "
Kibir: " cok sirilsiklamsin , yelkenlerimi mahfedebilirsin" diye red etmis...
üzüntü yakinlardaymis , ask tekrar yardim istemis.
üzüntü: " Of be ask o kadar üzgünüm ki yalniz kalmaya ihtiyacim var" demis...
Mutluluk da yakinlardaymis ama o kadar mutluymus ki , ask´in cagrisini hic
duyamamis...
O sirada ask bir ses duymus: " gel buraya , orada artik
kalamazsin... "

Ask oraya baktiginda oldukca ihtiyar birisini kayigiyla yanina gelirken görmus. O
kadar mutlu olmus ki kayigina bindiginde kim oldugunu dahi sormayi akil
edememis...
Bir kara parcasina geldiklerinde ihtiyar adam , ask´i buraya birakarak yoluna
devam etmis...
Ask , ilk gördügü duyguya , Bilgi´ye sormus: " Bana yardim eden kimdi ? "
"O zaman´di" diye cevap vermis bilgi.
"Zaman mi? neden bana yardim ettiki?" diye sormus ask.
Bilgi gülümsemis: "cünkü , sadece Zaman Ask´in ne kadar
büyük oldugunu anlayabilir "

bluekeys™
04-08-2006, 10:59 PM
Oysa sen, onlar gibi değildin... Anlar gibiydin.

Zaman aktı, geldikleri gibi gitmesini bilen cinslerden. İnsanlar konuştu, uzun
uzun ve sık sık. Gözlerim uzun süre gittiğin noktada bakakaldı, ayak izlerine.
Kaybolmayan sevgin gibiydi gözlerim, yokluğunun aksine.

Uzun zaman geçti.
Sen biteli...
Ve ansızın çekip gideli...

Uzun zaman geçti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar. Yavaş aktı
yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim. Ve hiçbir şey diyemeyişim. Yavaştı
zamanın akışı...

Hiç kimseye benzetemediğim yanların içindi sende kalan suskunluğum. Ve en çok
seni söylemekti, seni sana anlatmaktı doyasıya. Ve her iki cümle arasında hiç
kimse olmayışının ifadesini anlatabilmekti her düşüm. Düşlerimi
gerçekleştirdiğim kadar düştüm, giderken gözlerinin içinden...

Dakikalar içinde, çok fazla öldüm.
Her damla da tekrar tekrar öldüm...
Ve sen beni anlayan gözlerinin aksine,
beni tane tane terk ettin kendi içinde...

Ve gittin. Ansızın bittin… Gidişinin ayak izlerinde seni izlerken, beni
düşürdüğün son umudum geldi gözlerimin önüne...

Anladım. Ben senin için. Hiçbir şey değildim. Hiç kimse de değildim. Son terk
eden hep bendim, ayaklar altında kalan göz yaşlarımın ıslaklığında serinleyen
her bir kum tanesiydim...

Ölen bendim... Giden sen...

Oysa sen, onlar gibi değildin...

bluekeys™
04-08-2006, 11:02 PM
Az önce yokluğundan dönmüş bedenim çok yorgun..
Uyanmak için bu kabustan kendini çok zorlamış
Uyumadığını fark ettiğinde ölmek için…

Saniyeler bile anlam taşımaya başladılar artık
Yokluğunun üzerinden geçen her saniye!!!
Yokluğuna anlam katan saniyeler…
Her biri daha gerçekçi kılıyor gidişini,
Her biri daha çok ölüme sürüklüyor bedenimi..
Seni benden uzaklaştıran saniyeler…
İlk zamanlar kalbim daha hızlı giderdi onlardan,
Yetişemezdi saniyeler bana, sen varken!!
Ama şimdi kalbim daha yavaş,
Saniyeler daha hızlı..
Seni götüren zamana karşı direnemeyen kalbim!!
Zaman artık daha hızlı ve sessiz senin gidişin gibi,
Olmayışının ardından döktüğüm yaşlar gibi,
Gözlerine kurban giden gecenin, sabaha karşı can çekişip yok olup gitmesi gibi..

Sevgimi sana bir anlatamadım..
Seni ruhumdan bile kıskandı nankör vücudum,
Oda beni götürüyor ama nereye?
Artık o da bıktı çektiği acıdan;
Ağır ağır taşırken belki toprağa beni yorgunluğundan,
Dönüp sana bakışımı bir Allah biliyor
İçimdeki Bırakma lütfen beni dediğim o anı,
Kurtar beni, ölmek istemiyorum diyen bakışlarımı bir gece gidişim biliyor!
Elle tutulur ve gözle görülür her şey,
Seni görünmeyen ve hissedilmeyen ama tükenmeyen sevgimden kıskandılar..
Dünya, kendi üzerine binen bu yükü kaldırmadı;
Rüzgar umutlarımı alıp gitti içimden,
Gece yolumu kaybettirdi seni bulamadım..
Geleceğin yöne koşup sana daha çabuk ulaşmak isterken
Güneş hiç doğmadı, önümü bile göremedim…
Ama dünya daha güçlü…
Sevgime gücü yetmedi ama bedenime çok rahat..

Ama her şeye rağmen sana olan sevgimi alamadılar elimden….
Yaşayan bir varlığa verilecek en ağır ceza bu diye düşünürken,
Beynimin sınırlarını zorladım
Ama suçumu kimseye soramadım…
Kahrolmak, yaralanmak ve her şeye rağmen direnmek…
Direncimi kimler kırdı Berna??
Seni hayallerimden kimler çaldı?
Seni bana kim vermedi?
Bu büyük sevgiyi yaratan, büyüten ama sonunu getirmeyen güç,
Seni benden niye aldı???
Dedim ya Berna…
Kıskandılar seni benden! Sana olan sevgimden…
Ama yok edemediler ve vazgeçtiler seni unutturamadılar bana…
Ya ben günahkarım, ya sen çok güzelsin!
Şeytanı bile aşık etmişsin kendine,
O da senin yolunda…
Ve bana karşı!!!

Seni alan aldı, giden gitti, fırtına dindi ve savaş bitti..
Bir ben kaldım meydanda,
Elimde bir resmin, kalbimdeki sevgin ve ruhuma işlemiş o bakışların..
Sen güneşe doğru gittin, hayat geceye doğru..
Gülümsemelerimi sen aldın, umutlarımı hayat
O cıvı cıvıl halimi sen aldın, gençliğimi de hayat
Aklımı, mantığımı, geleceğimi ama her şeyimi..
Bir sen kopardın benden bir hayat!
Bir sen bir o, bir sen bir o…

aLeMDaR
04-09-2006, 02:11 PM
mutlulugun yoklugum olsun

Gece yağan yağmurlar hüzünlendirirdi hep beni. Yağmur değil, yalnızlığımdı damla damla vuran odamdaki cama. Gecelerimi dolduran sessizlik, yıllarımı dolduran sensizlikti. Hep bi yanı yalnızlık, hep senden uzaktalık, hayattaki tek "kimsem" den yoksunluk, yani kimsesizlikti... Bir kavuşma mucizesine inanma yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme, ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu yağmur.

Yine yağmur yağıyor geceme, ve yine gecemi yaşıyorum yağmurda... Dönüp geriye bakıyorum da şimdi, sanki günler değil geçen ya da akıp giden yıllar değil. Yüzyıllar girmiş aramıza. Aramızdan ayrılıklar, ihanetler, kayboluşlar, vazgeçişler, yeniden bulmalar, korkular, yalnızlıklar, savrulmalar, durulmalar geçmiş. Ve bu ilişki ne çok biçim değiştirmiş...

Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim ve seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim. Seni dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp da yazdığın mektuplarca sevdim. Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim...

Dürüstlük kimi zaman yalanlardan daha da acımasızmış. Gerçeğin buzdan ülkesinde yapayalnız kalan bu yürek, hayatta kalabilmek için yalanları bile özleyebilirmiş kimi zaman. Bana aksini ispat etmeye çalıştığın anlarda bile, buzlar ülkesinde azıcık ısınabilmek için, aslında beni çok sevdiğin yalanına inandırmıştım ben de kendimi...

Aşkıma kapalı bir kapının önünde bırakılmış yaralı bir kuş gibiydim. İnanacak, bir ibadet gibi yaşayacak tek şeyimdi senin aşkın. Karşılıksız, güvensiz, tek başına, sessizce yaşanan bir aşk...

Nasılda hoyrattın bana karşı. Kalbinde değil miydim gerçekten? Neydik biz söylesene? Can yoldaşı mı? Yol arkadaşı mı? Dost mu? Sevgili mi? Hayata karışmamak için tek kalkanım, tek sığınağımdı aşkın. Tek silahımı yitirdim ve aşka teslim oldum. Korkuyu beklemenin telaşı, korkuyu yaşamaktan daha ürkütücü biliyor musun? İşte bu yüzden sensizliğin karanlık kuyusunda kendi ellerimle bırakıyorum kendimi, kaderime. Korkuyu beklemekten vazgeçiyorum, ama asla seni sevmekten değil...

Madem varlığım acı veriyor sana. Madem ki ancak yokluğumda yaşayabiliyorsun sevgimin sıcaklığını. Öyleyse yokluğumda kal. Madem ki yokluğumda daha mutlusun. O halde yokluk "benim bu aşk için büründüğüm son kimlik" olsun...