Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Enteresan&Garip Olaylar


UseLanMaz
08-25-2007, 10:25 PM
Alman uzmanlar: Mars'ta hayat var!
ABD'nin 1976'da fırlattığı Viking uzay aracından gönderilen verileri değerlendiren Giessen Üniversitesi öğretim elemanlarından Joop Houtkooper, Mars yüzeyinde mikrobik yaşam olabileceğini söyledi. Houtkooper, "Uzay aracı, gezegenin donmuş yüzeyinde hidrojen peroksit'e (oksijenli su) dayanan doğa dışı bir yaşam işaretini gösteriyor. Mars'ın yüzde 0.1 oranındaki toprağının biyolojik orijinli olduğunu sanıyoruz" dedi. Bilimadamları Mars'taki olası yaşamı, yüzde 98'i buzullarla kaplı Antarktika'da rastlanan dirençli bakterilerin yaşamı ile karşılaştırıyor.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:26 PM
Sarışınların Nesli 193 Yıl Sonra Tükeniyor!..

Dünyadaki en son sarışın, 2200 yılında doğacak ve sarışınların nesli tamamen tükenecek. Çünkü sarışın doğmak için hem annenin hem babanın sarışın olması gerekiyor ve siyah saç taşıyan gen daha baskın

İngiltere’de yapılan bir araştırma, son doğal sarışının 2200’de Finlandiya’da doğacağını ortaya çıkardı. Dünyada 1 milyarı Afrika, 4 milyarı Asya’da olmak üzere 6.5 milyar kişi yaşıyor. 2050’de bu sayı 9 milyar olacak ama artışın neredeyse tamamı Afrika, Asya ve Güney Amerika’da, yani sarışınların bulunmadığı ülkelerde gerçekleşecek. Sarışın doğmak için biri anne, biri baba tarafından gelen iki gene ihtiyaç var. Genetik uzmanı Axel Kahn’a göre, sarışınların oranı azalacağı için hem anne hem babadan sarışın geni bulmak zorlaşacak, sarışınların sayısı gittikçe azalacak.

DOĞAL OLMAZSA SAÇ BOYASI VAR!

İşte sarışınların tükenme sebepleri:

# ABD ve Avrupa’daki her 20 kişiden yalnızca biri doğal sarışın.

# Dünyada her 3 kadından biri saçını sarıya boyatıyor.

# Sarışınların çekici olmasının nedeni saç renkleri değil. ABD’li bilim adamı Thomas Thelen’in yaptığı araştırmada, bir toplumda hangi saç rengi daha az görülüyorsa, o renk saçlı kişiler daha çekici bulunuyor.

Yandık desene kara kara hep http://www.frmtr.com/images/smilies/biggrin.gif... Ben sarışın hastasıyım

UseLanMaz
08-25-2007, 10:27 PM
Bu Yaratığı Daha Önce Gören Var mı ?


http://img239.imageshack.us/img239/3162/854zeui2.jpg

UseLanMaz
08-25-2007, 10:28 PM
sasiracaksiniz....

Asagidaki testi yapin. Sadece verilen yönergeleri mümkün oldugunca çabuk yapin ama bir önceki islemi yapmadan sonraki sorulari okumaya devam etmeyin.

Yanitlari yazmaniza gerek yok, akildan hesaplayin. Sonuca sasiracaksiniz...
Bitinceye kadar asagiya sarmayi sürdürün.

Hesaplamalarin sonucunu aklinizda tutmaya calismayin ve bir sonraki hesaplamaya geçin.

> >>
> >>
> >> Sunu hesaplayin:
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>15+6
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>3+56
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>89+2
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>12+53
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>75+26
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>25+52
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>63+32
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>Bayildiniz biliyorum ama biraz daha katlanin....
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>123+5
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>ÇABUK ! BiR ALET VE BiR RENK DÜŞÜNÜN !
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>En alta sarın...
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>
> >>Akliniza hemen kirmizi bir çekiç geldi degil mi ????
> >>Eger öyle degilse, "farkli" düsünme yapisina sahip %2'lik insan
> >>> > >grubundasiniz. Bu testi yapanlarin %98'i
"kirmizi çekiç"
> >>yanitini
> >>> > verdiler.
> >>> > >Inanmiyorsaniz, çevrenizde dolastirin ve neler
oldugunu görün

UseLanMaz
08-25-2007, 10:28 PM
Genç ßir Kızın İntahar Mektubu..

Elimde enjektör öylece kalakaldım.Çok klasikti ama ben de arkamda bişeyler bırakmalıydım.En azından ölümü tercih ettiğimi bilmeliler diye düşündüm.Aslında kimseye bişey borçlu değildim,alış-verişi keseli çok oldu.
Nasıl başlayacağımı bilmiyorum,şöyle mi başlasam ; Hey millet ben ölmeye karar verdim.Niye biliyor musunuz çünkü yaşım 27 ye dayandı.ALLAH korusun ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim,neyseki aklım başımda Neyse,kötü alışkanlıklara bulaşmayın kendinize iyi bakın...
Kimsenin öldüğümü bilmesi gerekmiyor ama en azından aileme (benden nefret etsinler diye) bişeyler açıklamak istiyorum.
Annem ve babam ben 10 yaşındayken boşandı.Mahkemede ise beni yalancı şahit olarak kullandı annem.Yaptım...Ama 1 sene sonra tekrar birleştiler...
Ergenlik çağım tam bir dengesizlik içinde geçti.Kaldığımız yerde hiçbir hata affedilmiyordu.Hiç unutmuyorum;Bakkalda mahallenin serserileriyle laf dalaşı yaparken dedeme yakalanmıştım.Banyoda bir güzel annemden dayak yemiştim.Bütün aile benim kötü kız olmamdan korkuyordu.Ama ben onları hayal kırıklığına uğrattım.Namaza başladım Evet yırtık kotlar içinde,posterlerin arasında hiç kaçırmadan 5 vakit kılıyordum.
Sigaraya 15 yaşında başladım,içkiyi zaten içiyordum.Babam sağolsun İstanbul a git,okumaya bak deyip beni yapayanlız bıraktığı için babam sağolsun
17 yaşında İstanbulda yalnızdım.Burnumu her deliğe sokmaya başladım,ilk delik sosyal etkinlikler kulübüydü.Burada insanlar ya çiftleşiyor ya da daha rezil şeyler yapıyordu.İlk sevgilim de burdan olmuştu.
Artık köprü altı günlerim başlamıştı.İçki içmek,şarkı söylemek,uçmak...Ve sonrada bir devrimci serserinin yatağında gözlerini açmak...
İstanbul da özgürmüşsün pöh Dışarı çıkarsın serserinin biri keyfini kaçırır,okula gidersin;küçümseyip kaçarsın...Koca bir şehirde 4 duvar arasındasın yani...
Köprü altı günlerim sürüp gidiyordu.Orada içiyor,şarkılar söylüyor.Bir geyik bulursam dalgamı geçip deşarj oluyordum.Ama içkinin tesiri geçince acılar başlıyordu.O dayanılmaz acılar...
Kendimden nefret ediyor,yaptıklarımdan iğreniyordum.Kahrolsun böyle insan,böyle hayat ..
Devrimci arkadaşların toplantılarına katılıyor,gerçekçilik adına söyledikleri şeylere gülüyordum.Çünkü söylediklerine kendileri de inanmıyordu.
Gün geçtikçe daha çekilmez bir hayat...Kaç sevgili,kaç yatak,kaç aldattığım insan...Hatta kadını ortak bir mal olarak gören son sevgilimi de hayal kırıklığına uğrattım.Onu da aldattım
Artık dayanamıyorum,heryerim sızlıyor.Herşeyden,herkesten nefret ediyorum.O kadar yanlış yaptım ki...
Yaşam artık iyice çığırından çıkmıştı
Ne yapmam gerektiğini biliyordum
Evde kimse yok....Yazacak bişey de kalmadığına göre...Artık bitti...PERDE...

UseLanMaz
08-25-2007, 10:29 PM
Akılalmaz İŞkence!

http://img527.imageshack.us/img527/8316/bebekoyuncakextranb0.jpg (http://imageshack.us/)

GEBZE'de, psikolojik rahatsızlığı olan eşinin 40 günlük bebeklerini öldürmek
istediğini ileri süren 47 yaşındaki Yüksel Arslan, Gebze İlçe Emniyet Müdürü Ali
Şahinli'den yardım istedi.

Özel bir firmada TIR şoförü olarak çalışan Yüksel Arslan, kucağında 40 gün
önce dünyaya gelen kızları Asu ile birlikte Gebze İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne
geldi. Emniyet Mdürü Ali Şahinli ile görüşmek isteyen baba Yüksel Arslan,
bebeğini Şahinli'nin masasının üzerine bırakarak yardım istedi.

KLOZETE ATMAYA KALKMIŞ

3 yıl önce evlendiği eşi Yurdagül Arslan'ın psikolojik rahatsızlığı bulunduğunu
belirten Arslan, 'Çocuğumuz dünyaya geldikten sonra eşim bir kaç kez bebeği
öldürmeye kalkıştı. Bir keresinde yeğenim, annesi bebeğimizi tuvalet klozetine
sokarken yakaladı ve elinden aldı. Bir kez de buzlu su banyosu yaptırdı. Yine
evde bulunan yakınlarım sayesinde bebeğim ölümden döndü. Son olarak eşimi
Asu'nun yüzüne sinek ilacı sıkarken yakaladım. Eşim rahatsız olduğu için zaman
zaman hafızasını kaybedip ne yaptığını bilemez duruma geliyor' dedi.

Arslan, küçük kızını annesinden korumak için Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı
yuvaya vermek istediğini ancak, kapısına kadar gitmesine rağmen vermeye
kıyamayıp, vazgeçtiğini de söyledi.

Emniyet Müdürü Şahinli'ye parası olmadığı için eşini tedavi ettiremediğini
söyleyen Yüksel Arslan, çocuğunu ve eşini çok sevdiğini de belirterek,
kendilerine yardım edilmesini istedi.

ANNE HASTANEYE, BEBEK YAKINLARININ YANINA

Yüksel Arslan'ı dinleyen Emniyet Müdürü Şahinli, hasta annenin tedavisi için,
Gebze Sağlık Grup Başkanlığı ile bağlantı kurup, tedavi görmesi için Kartal
Araştırma ve Uygulama Hastanesi'ne kaldırılmasını sağladı. Anne Yurdagül
Arslan ambulansla hastaneye götürülürken, Ahu bebek de bakımı için Yüksel
Arslan'ın yakınlarına teslim edildi. Bu arad, 3.5 kilogram doğan Asu bebeğin,
bakımsızlık nedeniyle 2 kilograma düştüğü de belirtildi.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:29 PM
Semra Özal Anlatıyor

Anlatan: SEMRA ÖZAL Yer: ANKARA Tarih:1994

Bu olayı Semra Özal, gazeteci Lale Barçın'ın Paris'te yaptığı bir röportajında anlatmıştır ve Lale Barçın'ın izniyle posta gazetesinin gizemler dünyası ekinde yayınlanmıştır. "Kendimi hiç yalnız hissetmiyorum. Çünkü yalnız değilim.. Turgut bey hep benim yanımda, o hiç gitmedi. Böyle konuşunca çocuklar benim bunalımda olduğumu sanıyorlar. Bilinmeyene karşı merakım çok fazla, bu konuları araştırıyorum. Bugüne kadar bu tür yayın yapan televizyon, dergi, gazete ve kitapları yakından takip ediyorum. Orada sözü edilenlerin bir çoğunu ben bizzat yaşadım.

Turgut bey öldükten sonra apar topar İstanbul'a taşındım, Eşyalarla hiç ilgilenmedim. Turgut beyin çok sevdiği baş uçunda duran bir masa saati vardı; saat taşınma esnasında bozulmuştu. Manevi değeri benim için büyüktü, Ben de bu saati İsviçre'de tamir ettirmeyi düşünüyordum. Ertesi gece birden uyandım. Gördüğüm şey inanılır gibi değildi, ışıklar yanıp, yanıp sönüyordu. Saat ise birden kendiliğinden kurulmaya ve akabinde de çalışmaya başladı.

Yaşadığı diğer açıklanamayan olaylarla ilgili bilgi vermeyen Semra Özal "Ben bu tür konuları inceliyorum. Bir çok şeyin mantıklı ve bilimsel açıklaması var. Ruhani dünya ile bu dünya arasında kuvvetli bir bağ var" diyerek sözlerini tamamladı.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:30 PM
Yine Kandırılıyormuyuz ?...Bu fotoğraf Fake mi ?

http://www.resim-yukle.com/img01/13/237958kayaor9.jpg


Bu fotoğraf fake mi?

Daha öncede Hz.Adem in Dev iskeleti,Çarpılan Kız,Kabir Azabı Gören Adam gibi fotoşop ürünü sahte resimlerle karşılaştık...

Ve havada duran kaya diye bu fotoğraf dolanıyor...Ne kadar gerçek ? Hemende fotoğrafa dini bir senaryo yazılıp reyting kazandırılıyor...

-Bir kaya havada duracak ve etrafında güvenlik,koruma,çeviri vb olmayacak...
-Fotoğraf Yol kenarında bir evin arka bahçesi gibi...
-Neden başka açıdan çekimleri yok,fotoyu çekenin 1 pozumu kalmıştı...bu önemli olayda dünyanın elinde 1 tek poz mu var
-Siz bu fotoğrafa tvlerde,youtubede vb hiç video olarak rastladınız mı ?
-Video olarak bir insan evladı şunu çekmezmi ?

Bence yine bir fotoşop harikasıyla kandırılıyoruz...

UseLanMaz
08-25-2007, 10:32 PM
Dünyada,kayıtlara geçmiş en ilginç gerçekleşen ölüm

5 ide birbirinden mükemmel kısa gerçek hikayeler(sononcusu hariç) özellikle 2.yi mutlaka okuyun derim.beğenirseniz yorumları ve Teşekkürleri unutmayalım
sonuncusu geyik maksatlıdır.


-Dünyada, kayıtlara geçmiş en ilginç gerçekleşen ölüm; çok ilginç ,
>üstelik
>yakın tarihten. 1996 yılı.
>
>Bizde olduğu gibi Yunanistan da yaz döneminde orman yangınlarıyla
>boğuşuyordu. Yunanistan itfaiye ekibi büyük bir yangını söndürmüşler ama
>oldukça geniş bir alanı da kurtaramamışlardı. Yangın sonrasi uzmanlar,
>yanan alanda araştırma yaparken, gördükleri karşısında küçük dillerini
>yutarlar. Görünen, denizden bir kaç kilometre uzakta ve yüksekte olmasına
>karşın yanmış bir balıkadamdır. Snorkeli ve zıpkını da elindedir üstelik.
>
>Sen, balık avlamak için denize dal ...
>
>Sonra bir yangın söndürme helikopteri, gelip seni çeksin ve yangının
>üzerine bıraksın...............

pratik zeka

Nebraska'da yasli bir adam yasardi. Patates ekini icin bahceyi bellemesi
gerekiyordu, lakin bu cok zor bir isti. Tek oglu olan David ona yardim
edebilirdi fakat o da hapisteydi.

Yasli adam ogluna bir mektup yazdi ve muskulatini izah etti.

Sevgili David,

Patates bahcemi belleyemeyecegimden kendimi cok kotu hissediyorum.
Bahceyi
kazmak icin oldukca yaslanmis sayilirim. Burada olsan butun
derdim bitecekti. Biliyorum ki sen bahceyi benim icin hallederdin.

Sevgiler Baban

Bir kac gun sonra oglundan bir mektup aldi

Babacigim,

Babacigim Allah askina bahceyi kazma, ben oraya cesetleri gommustum.

Sevgiler David

Ertesi gun sabaha karsi 4'de FBI ve yerel polis cikageldi ve tum sahayi
kazdi lakin hic bir cesede rastlamadilar. Yasli adamdan ozur dileyerek
gittiler. Ayni gun yasli adam oglundan bir mektup daha aldi.

Babacigim,

Simdi patatesleri ekebilirsin. Bu sartlarda yapabilecegimin en iyisini
yaptim.

Sevgiler David.

ilahi adalet 1
Adamın birisi Hz. Musa'ya (a.s) gelerek:
- Ya Musa, ne olur dua et de hayvanların dilinden
anlayayım.

Bundan kendime dersler çıkarır, iyi insan olurum, dedi.
Hz. Musa (a.s):
- Git işine bak, bu halin senin için daha hayırlıdır,

kaldıramayacağın bir
yükün altına girmeye çalışma, diye cevap verdi. Fakat
adam

dinlemedi ve
ısrar etti.
- Ya Musa, ne olur hiç değilse kapımdaki köpekle horozun dilinden

anlayayım diyordu.
Sonunda Hz. Musa dua etti ve adam sevinerek evine gitti.
Ertesi


sabah, hizmetçisi sofrayı kurarken bir parça ekmek fırlayıp
düştü. Horoz
koşup hemen kaptı. Köpek:
- Be horoz, yaptığın doğru mu? Sen buğday da, arpa da

yiyebilirsin. Bense ekmekten başka bir şey yiyemiyorum. Ne için
benim
rızkımı
kapıyorsun"diyerek horoza kızdı. Horoz:
- Haklısın ama tasalanma, yarın bizim efendinin eşeği ölecek, sen

de böylece bir güzel karnını doyurursun, dedi.
Adam bunu duyunca hemen eşeğini sattı. Ertesi gün, ne
konuşacaklar


diye köpekle horozu dinlemeye koyuldu. Köpek horoza sitem ediyor:
- Hani eşek ölecekti, ben de karnımı doyuracaktım.
Horoz:

- Eşek öldü ama başka yerde öldü. Fakat hiç merak etme yarın at


ölecek, o zamanbüyü daha k bir ziyafete konacaksın, dedi.
Adam hemen atını da sattı. Hayvanların dilini
anlayabilmenin onun
için çok
karlı olduğunu düşünüyordu. Ertesi gün köpekle horozu
dinlemeye


gitti.
Köpek horoza sitem ediyor, yalan söylemeye başladığından


şüpheleniyordu. Horoz:
- Ben yalan söylemedim. At ölecekti, sahibimiz sattı.
Fakat sen


merak etme
yarın sahibimizin en çok değer verdiği kölesi ölecek, o
zaman onun
hayrına yemekler verilecek, hepimiz doyacağız dedi.
Bunu duyan adam kölesini de sattı. Ertesi gün yine aynı


konuşmalara kulak kabartmak için gitti. Bu sefer köpek çok
kızgındı.
Günlerdir yalanlarla avutulduğunu söylüyordu. Horoz:
- Ben yalancı değilim ve yalan söylemem, diye itiraz
etti. Köle de


öldü, ama başka yerde... Çünkü sahibimiz onu da sattı. Fakat hiç
iyi
etmedi. Zira ilkin kaza eşeğe gelecekti, böylece sahibimiz kaza
ve beladan
kurtulacaktı. Onu sattı, ata geldi. Atı sattı, köleye geldi.
Köleyi de
sattı, şimdi bela kendisine gelecek. Sıra onda, yarın sahibimiz
ölecek,
böylece doyacağız dedi. Bunu duyan adam akılsız başını dövmeye
başladı ama
iş işten geçmişti.
İnsanlar başlarına gelen istemedikleri bir şeyi hayra yormalı,

onun daha büyük bir belayı def ettiğini, belalara kalkan olduğunu
düşünmelidirler. Evet, perdenin arkasında neler olduğu ve
hadiselerin
hikmeti her zaman bilinmeyebilir. İnsan sık sık sadaka vererek
belaları
def etmelidir. Her şeyin sadakası vardır. Servetin, ilmin, iyi
niyetin,
sıhhatin, kuvvetin, zamanın...

ilahi adalet-2
Bİr GÜn Hz: Musa İbadetİnİ Bİtİrdİkten Sonra Bİr AĞacin Altina
>>oturur. Hemen Yakinnindakİ ÇeŞmeyİ Seyrederken Atli Bİr SavaŞÇinin
>>ÇeŞmeye GeldİĞİnİ GÖrÜr.
>>
>>ŞavaŞÇi Su İÇmek İÇİn EĞİldİĞİnde Boynundakİ Altin Kesesİ
>>islanmasin
>>dİye Çikarir ÇeŞme BaŞina Birakir.
>>
>>suyunu İÇtİkten Sonra Altin Kesesİnİ Unutur Ve Yoluna Devem Eder.
>>hemen Arkasindan Hoplaya Ziplaya Bİr Çocuk Gelİr.tam Su İÇeÇekken
>>altin Kesesİn Fark Eder Ve HİÇ DÜŞÜnmeden Alir.ve UzaklaŞir.
>>ÇocuĞun Arkasindan Çok YaŞli Bİr İhtİyar İnleyerek Su İÇmeye Gelİr.
>>bu Arada Altin Kesesİnİ Su BaŞinda Unutan SavaŞÇi Keseyİ Almak İÇİn
>>ÇeŞmeye DoĞru YaklaŞir. Fakat ÇeŞme BaŞinda HİÇ Bİr Şey Bulamaz.
>>yanindakİ YaŞli Adamin BoĞazina Sarilir Ve Altin Kesesİnİ Vermesİnİ
>>İster İhtİyar Ne Kadar Ben Almadim Dese De SavaŞÇiyi İkna Edemez.
>>İyİce Sİnİrlenen SavaŞÇi Kilicini Çeker Ve YaŞli Adami Orcikta
>>ÖldÜrÜr.
>>olan Bİtenİ GÖren Musa ''ey Rabbİm Bu Nasil Bİr Adalettİr''der Ben
>>hİÇ
>>bİr Şey Bİlmİyİyorum.
>>senİn İŞİne Sual Olmaz Ama Ben Anlamadim Der.
>>
>>bu İsyana Benzer AÇiklikta Kİ SÖzlere KarŞilik Rab ŞÖyle Seslenİr.
>>''ey Musa Ben Sana Benİm İŞlerİmİ Anlayacak Kadar Akil Vermedİm Kİ
>>sen Benİm Hakkimda Yorum Yapiyorsun.
>>
>>ama Kalbİnİn YatiŞmasi İÇİn GerÇek Şudur.
>>
>>ŞavaŞÇi O KÜÇÜk ÇocuĞun Babasinin Malini YaĞmalamiŞti.
>>Ölen İhtİyar İse GenÇlİĞİnde Çok GÜÇlÜ Bİr Adamdi Ama Bİr HİÇ
>>uĞruna
>>bİr KÖylÜyÜ ÖldÜrmÜŞtÜ. O İhtİyari ÖldÜren SavaŞÇi İŞte O KÖylÜnÜn
>>oĞludur''
>>
>>ey Benİm Gafİl Kulum Şİmdİ TÖvbe Et ÇÜnkİ Benİm Adaletİm İŞte Bu
>>kadar
>>aÇiktir.
ÇAY

Bir Amerikali, bir Ingiliz ve bir Irakli kahvede oturmus çay
içiyorlar Amerikali çayini bitirince bardagi havaya
firlatmis, silahini çikarip bardaga ates edip parcalamis:
- "Bizde bardaklar okadar ucuzdurki biz Amerika'da ayni bardakla
iki kere çay içmeyiz" Ingiliz de bunun üzerine çayini
bitirip bardagi havaya firlatmis ve ates
ederek bardagi parçalamis:
"Bizim Ingiliz kumsallarinda bardak yapacak cam için o kadar çok kumsal vardir ki,ayni bardakla iki kere çay içmeyiz"

Bunun üzerine Irakli da çayini bitirmis,bardagi
havaya firlatmis, silahini çekip Amerikali
ve Ingilizi vurup öldürmüs:
"Bagdat'ta bu Ingiliz ve Amerikalilardan o kadar çok var ki,biz ayni adamlarla oturup iki kere çay içmeyiz..."

UseLanMaz
08-25-2007, 10:36 PM
SONUNDA SUYA YAZI YAZDILAR..
Japonya’da, Akishima Laboratories’de suyun üzerine yazı yazabilmek için bir teknoloji geliştirmişler. Dalga yaratmak için 50 adet parça içeren bu alet aynı anda yaratılan dalgaların üstüste binen oluşumları sayesinde su üstünde harf ya da resim oluşturabiliyor. Tabii ki bunun için güçlü bir bilgisayar Bessel Fonksyionlarını kullanarak bir sürü hesap kitap yapıyor. Alet aynı görüntüyü üç saniyede bir oluşturabiliyor.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:38 PM
ÇİFT RAHİMLİ KADIN ÜÇÜZ DÜNYAYA GETİRDİ..İngiltere’de, bir rahminde iki, diğerinde bir bebek taşıyan çift rahimli bir kadın üçüz dünyaya getirdi.
Daily Mail’ın internet sitesindeki habere göre, üreme organlarının anormal gelişimine yol açan nadir görülen bir rahatsızlığı bulunan Hannah Kersey, 2 sene önce bir erkek bebek dünyaya getirmeden önce durumundan habersizdi.
O zaman doktorlar kendisine, iki rahminde birden gebelik oluşmasının ihtimal dahilinde olmadığını söylediler.
Ancak ikinci kez hamile kaldığında yapılan tetkiklerde üçüz beklediği ortaya çıktı. Kersey’in her iki rahmindeki birer yumurtanın aynı gün döllendiği saptandı. Yumurtalardan biri bölünerek ikiz bebeklerin oluşumuna yol açtı.
Hepsi de kız olan bebekler ardı ardına sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi.
Uzmanlar, çift rahimli bir kadının ikiz ya da iki rahimden ayrı ayrı birer bebek dünyaya getirmesi olasılığının 5 milyonda bir; üçüz dünyaya getirmesi olasılığının ise bunun beş katı daha düşük olduğunu söylediler.
Son 100 yılda dünyada sadece 70 kadının iki rahminde birden gebelik oluştuğu biliniyor. Ancak çift rahimli bir kadının üçüz bebek dünyaya getirmesine ilk kez rastlanıyor.
Doktorların Kersey’ye, rahimleri normalin yarısı büyüklüğünde olduğu için bebekleri sonuna kadar taşımanın güç olduğunu söyledikleri bildirildi.
“Doktorlar bana üç seçenek sundular: Tüm bebekleri aldırmak, ikizleri aldırıp diğerini doğurmak ve hiçbirini aldırmayıp Tanrıya dua etmek” diyen Kersey, üçüncü seçeneği tercih ettiğini anlattı.
Normalden 7 hafta önce dünyaya gelen bebekler 9 hafta hastanede tutulduktan sonra taburcu edildiler.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:38 PM
SESİN KAYNAĞI NE?
60′lardan bu yana çoğunlukla ABD, İngiltere ve Yeni Zelanda’da bazı insanların ‘duyuyoruz’ dediği ancak kaynağı bir türlü kanıtlanamayan yeraltı sesi kaydedildi

1960′larda dünya kamuoyunda çok tartışılan, popüler bir konu olan ancak, yalnızca sınırlı sayıda kişi tarafından duyulduğu için varlığı şüpheli bulunan “esrarengiz yeraltı sesi” Yeni Zelanda’da ses kayıt cihazına kaydedilerek kanıtlandı. Daha çok Yeni Zelanda, İngiltere ve ABD’de kulağı yüksek frekanslı seslere çok duyarlı kişilerce duyulan, ancak kaynağı ve ne olduğu anlaşılamayan ses, İskoçyalı sinyal işlem mühendisi Tom Moir tarafından geçen hafta Auckland’da yüksek duyarlılığa sahip bir dijital ses kayıt cihazına kaydedildi.

Sesin kaynağı ne?

Duyanların ifadelerine göre, şişe ağzı üzerinden hava üflenmesi sonucu ortaya çıkan ve ıslığı andıran meçhul gürültünün frekansı, Tom Moir tarafından 56 Hz olarak ölçüldü. Söz konusu sesin akustik nitelikte olduğunu kaydeden Moir, bunun elektromanyetik bir dalga olmadığını vurguladı. Moir, sesin kaynağının başka bilim kollarından bilim adamlarınca yapılacak araştırmalar sonucunda belirlenebileceğini söyledi.
Tom Moir’in başarısı, meçhul sesi duyan pek çok kişiyi rahatlattı. Esrarengiz yeraltı sesini duydukları için uykusuz kalanlar, hasta olduklarını düşünenler ve kulaklık kullananlar, deli olmadıklarının kanıtlanmasının sevincini yaşıyor

UseLanMaz
08-25-2007, 10:39 PM
15 YILDIR İNSAN OLAMADI
15 yıldır ‘insan’ olamadı

1991′de Ukrayna’nın bir köyünde bulunan Oxana Malaya adlı “köpek kız” aradan 15 yıl geçmesine rağmen hâlâ normale dönemedi. Alkolik ailesinin sokağa terk ettiği Oxana beş yıl boyunca köpeklerle birlikte yaşamıştı. Çiğ etle beslenen, uluyan ve yorulduğu zaman köpekler gibi dilini dışarı çıkararak nefes alan Oxana, 8 yaşında bulunmuştu. 23 yaşındaki Oxana, normale dönemedi. İngiliz çocuk psikolojisi uzmanları, Ukrayna’ya giderek, zihinsel engelli çocuklar merkezindeki Oxana’yı ziyaret etti. Doktor Lyn Fry, “Konuşma dili garip. Her ifadeyi, ‘bir emir’miş

gibi telaffuz ediyor” dedi. Fry, genç kızın 6 yaşındaki bir çocuğun zekasına sahip olduğunu, adını bile doğru söyleyemediğini anlatarak, “Bir çocuk beş yaşına kadar konuşmayı öğrenemezse, dili gelişemiyor. Ancak Oxana terk edilmeden önce az da olsa konuşabildiği için durumu farklı. Üzgün olduğunda ormana gitmek istiyor” dedi.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:39 PM
KEDİ KÖPEK DOĞURDU.
Brezilya’nın güneyindeki Passo Fundo kentinde yaşayan Cassia Aparecida de Souza, komşunun köpeğiyle çiftleşen kedisinin, köpek özellikleri taşıyan yavrular dünyaya getirdiğini iddia ediyor.

Cassia ve kocası Rogerio, kedileri Mimi’nin, köpekle çiftleştikten 3 ay sonra 6 yavru dünyaya getirdiğini, bunlardan kedi özellikleri taşıyan 3’ünün doğumdan kısa süre sonra öldüğünü anlattı. Mimi’nin, köpek özellikleri taşıyan 3 yavrusunu ise yaşadığını belirterek, fotoğraflarını çektirdiler. Çiftin bu iddialarını kanıtlayabilmek üzere Passo Fundo Üniversitesi’nden genetik bilimciler yavrulardan kan örnekleri alarak inceleyecekler.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:39 PM
"Ben Bush, beni tekmeleyin"

Çalışmalarıyla tartışma yaratan İngiliz sanatçı Mark McGowan, New York'ta 72 saat süreyle Başkan George W. Bush gibi giyinerek, emekleyeceği ve isteyenlerin arkasına tekme atabileceği ilginç çalışmasına başladı.

http://onpunto.com//Blogs/devamediyor/kick_my_ass.jpg

New York'un kültür ve sanat merkezi Lincoln Center'da yüzüne taktığı Bush maskesi, üzerinde Bush'un giydiği cinsten bir takım elbise ve kendisine tekme atılabileceğini belirttiği yazısı ile çalışmasına başlayan McGowan, performansının New York sakinleri için psikolojik açıdan tedavi edici olmasını umduğunu dile getirdi.



Çalışmasının bir gösteri değil bir sanat çalışması olduğunu ve Başkan Bush'a karşı bir siyasi tavrının bulunmadığını vurgulayan McGowan, "Bu kesinlikle bir sanat biçimi. Yaptığım birçok şey gülünç ve saçma gelebilir, ancak her zaman siyasi bir tarafı var" diye konuştu.



McGowan'a ilk tekmeyi basan Queens bölgesinden 52 yaşındaki Casmirr Sharp, "Bush'a tekme atmak gerçekten iyi hissettiriyor. Aslında o bir tekmeden fazlasını hak ediyor" dedi.



İngiliz sanatçıya tekme atarak çalışmasına katılan, ancak isminin açıklanmasını istemeyen bir polis memuru da "Bush'un bu ülkeye çok kötülüğü dokundu, tekmeyi gerçekten hak ediyor" diye konuştu.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:40 PM
Mucize bebek kurtuldu

Normalden 12 hafta önce doğdu. Yaşayacağına kimse inanmadı. Parmak bebek hayata tutundu. Mucize gerçekleştirdi.

http://www.hurriyet.com.tr/_newsimages/2912880.jpg



21.02.2007
Çarşamba

Amillia Sonja Taylor, 21 hafta 6 günlük iken dünyaya geldi. Normal bir doğum için 12 hafta daha annesinin karınında kalması gerekiyordu. Bu yüzden gelişimini tamamlamayan minik Amillia dünyaya gözlerini açtığında boyu 24 cm, ağırlığı ise 284 gramdı.



Doktorlar, yaşama şansının neredeyse imkansız olduğunu söyledikleri Amillia, dün hastaneden taburcu olmayı başardı.

Doğduğu tarih 24 Ekim 2006'dan beri kuvözde yaşayan minik bebek, tıp tarihine geçmeyi başardı. Doktoru William Smalling, "Yaşayacağını düşünmüyorduk. Hepimizi şaşırttı" dedi.



Amilla, 21 hafta ile anne karnında en kısa süre kalan ancak daha sonra yaşamayı başaran ilk bebek olarak tarihe geçti. Doğumunun ilk haftalarında beyin, akciğerler ve sindirim sisteminde bazı sorunları olan Amillia şimdi daha iyi durumda. Artık kuvözde yaşamak zorunda olmayan minik bebek, biberondan da beslenebiliyor.


Doğduğunda 284 gr. olan Amillia şimdi 1 kilo 810 gr., 24,3 cm olan boyu ise bu sürede 65 cm.'ye ulaştı.



Suni döllenme ile hamile kalan anne Sonja ile Eddie'nin ilk çocukları olan Amillia, 24 Ekim 2006'da sezaryen ile dünyaya gelmişti.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:42 PM
Saddam Asılmadı, İşte Delilleri..!! [Tez Olabilecek Bir Paylaşım]

Saddam Asıldı diye dünya sarsılırken şok haber
Burada yazılan yazılara katılmanız şart değildir, yazıları okuduktan sonra son kararı siz kalbinizle vereceksiniz.

İdam Edilen gerçekten Saddam Hüseyin mi ! Yoksa Casim El-Ali mi !?
http://img266.imageshack.us/img266/6564/saddamgerceklerys1.jpg

Amerikalıların yalan uydurma ve senaryo yazma alışkanlıkları hiçbir zaman unutulmaz !


http://img165.imageshack.us/img165/1462/fakesaddam2lz8.jpghttp://img77.imageshack.us/img77/1624/saddam2py0.jpghttp://img266.imageshack.us/img266/5852/saddam3ou3.jpg

Amerikalılar tarafından yakalanan, yargılanan ve sözde idam edilen kişi Saddam Hüseyin miydi ?

Yakalama dizisi

Evet dizi diyoruz çünkü gerçekten Amerikalılar tarafından çok güzel bir şekilde hazırlanan bir dizi senaryosudur. Ancak ne yazık ki diziye son bölümlerden göstermeye başlayınca işler karıştı. Hani bazen dizilerde veya filimlerde olur ya komik bölümler ve çekim hataları gösterilir ilk önce, işte Saddam Hüseyin'nin yakalanma dizisinde de gösterilen Aralık ayında sararmış hurmalar ve kurutulmuş et ve meyveler sahnesi de bunlardan birisi (Associted Press).http://img407.imageshack.us/img407/8470/kurutulmushurmaetof6rv0.jpg


Aralık ayında kurutulmuş et ve meyve sahneleri artık herkes tarafından yalan olduğu bilindiği için bu konunun detaylarını anlatmamıza gerek yok. Çünkü Irak'ta kurutma işleri Mayıs-Temmuz ayları arasında yapılır ve Aralık ayında hurma bu şekilde görülmez.Soru şu :

Neden bu yakalama sahnesinin ve Saddam Hüseyin'in sakin bir şekilde teslim olmasının gerçek görüntülerini vermediler !

Neden biliyor musunuz ! Çünkü yakalama sahnesinin bütün görüntüleri uydurma ve gerçek olmayan fotoğraflardı. CIA bu konuda daha sonra bu görüntülerin gerçek olmadığını ve sadece bir canlandırma senaryosu olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Dolayısıyla Saddam Hüseyin'in yakalanma sahnesi CIA tarafından yazılan ve canlandırılan bir sahne olduğu otraya çıktı. Ayrıca bu görüntüleri çekildiği bahçe sahibinin eşi olan Halide (Namık El Duri'nin eşi) olaydan bir gün önce bahçede bulunuyordu ve bahçesinde koyunlardan başka hiçbirşey olmadığını kaydetti. Ancak Amerikan askerlerinin 7 hafta önce bahçeye gelip gizli çekimler yaptığını anlattı. İşte belkide bu sahte görüntülerin o zaman hazırlanmıştı. Kaldı ki bu bahçede koyun yetiştiriliyordu ve sahibi neredeyse her gün bahçeye uğruyordu. Ayrıca bahçenin bulunduğu bu alan daha önce Amerikan askerleri tarafından kontrol edilmiş herhangi bir kanıta rastlanmamıştı.

Saddam Hüseyin yakalandığında (senaryoya göre) insanlar acaba bu gerçekten kendisi mi yoksa dublörlerinden (benzeri) birisi mi diye şüphelenmeye başladı. Bu şüphenin asıl kaynağı gerçek Saddam Hüseyin fotoğraflarının son 15 yılda medyada bulunmadığı ve aslında karşılaştırılan fotoğraflardaki kişinin aynı kişi olduğundan (sahte kişi veya kişiler) ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla karşılaştrılan fotoğraflar arasında çok fazla ve önemli farklılıklar bulunmadı.

Konuya daha fazla vakıf olmak için size Saddam Hüseyin'in en fazla karşılaştırılan fotoğraflarını bakmanızı öneriyorum. Bu fotoğraflar çoğu insan tarafından karşılaştırılan en yaygın olan fotoğraflardır.

http://img167.imageshack.us/img167/9452/saddamhuseyinsb9.jpghttp://img165.imageshack.us/img165/8858/saddam2qt4.jpg

Evet bu fotoğraflardaki kişiler aynı kişi (veya başka kişi) olabilir. Ancak gerçek Saddam Hüseyin olmadığı kesin.


Daha da fazlası aşağıdaki fotoğraflarda görüntülenen kişinin de Saddam Hüseyin olmadığı kesin

http://img165.imageshack.us/img165/4845/27360077nw2.jpghttp://img266.imageshack.us/img266/7966/70647181id5.jpg
http://img266.imageshack.us/img266/6317/46567508qq5.jpg


Daha çok inanılmaz gibi görülen gerçekler vardır !

Konuya başlarken değerli okurlarımıza bir gerçeği aktarmak istiyoruz. Aslında gerçek Saddam Hüseyin uzun bir süre (1990 yılından beri) medyaya çıkmadı. Ayrıca 1998-2002 yılları arasında gerçek Saddam Hüseyin sadece bir defa ekranlarda görüldü. Çoğu insan Saddam Hüseyin'i son 10-15 yıl içerisinde çekilen fotoğrafları ve video görüntülerinden tanıyor. Bu kişi medya aracılığı ile dünyaya Saddam Hüseyin olarak tanıtıldı. Aslında fotoğraflardaki kişi gerçek Saddam Hüseyin değildi ! Dolayısıyla gerçek ve sahte Saddam Hüseyin'i karşılaştırmak için genelde son 15 yıl içerisinde çekilen fotoğrafları ve video görüntüleri kullanılıyor. Çoğu insan da fotoğraflar arasında pek fazla fark göremiyor. Aslında çok haklılar çünkü fotoğraflar aslında aynı kişinin fotoğrafı ancak bu kişi ne yazık ki gerçek Saddam Hüseyin değildir

Peki, belki de birisi bu benzerler (dublörler) konusu da nerden çıktı diyebilir !


Aslında tarihte de tanınan insanların dublör kullandıkları tespit edilmiştir. Örneğin : Mao (Çin), Stalin (Rusya), Castro (Cuba), Cherchil,.....

Çok fazla uzağa gitmemize gerek yok aslında, Saddam Hüseyin'in büyük oğlu Uday'ın da benzeri vardı !

Evet, işte Uday'ın benzeri Latif Yahya (35). 1987-1991 yılları arasında dünyaya medya aracılığı ile Uday olarak tanıtıldı. 1991 yılında ise Avrupa'ya kaçtı. Avrupa'da "Ben Saddam'ın Oğluydum" adında bir kitap yayımladı.
http://img165.imageshack.us/img165/4427/udayyh1.jpg
Senaryo icabı Amerikalılar tarafından Uday'ın öldürme sahneleri düzenlendiğinde, Latif Yahya Avrupa'da istihbarat birimleri tarafından soruşturmaya alındı. Suçu neydi biliyor musunuz ? Latif Yahya Musul'da Amerikalılar tarafından öldürüldüğü iddia edilen kişinin Uday olmadığını öne sürdü. Ayrıca Latif Yahya Hollanda'nın Fry Netherland dergisine verdiği reportajda "Öülümünden 2 hafta sonra Uday'dan şifreli bir e-mail aldığını ve bu şifrelerin sadece kendisi ve Uday tarafından bilindiğini, e-mailin içeriğinde intikamım çok kötü olacak diyde ifadeler bulunuyordu.

Saddam Hüseyin'nin Benzeri (Dublörü) Var Mı ?

1- Alman Metodu : Alman Adli Tıp Doktoru Dr.Dieter Buhman'ın (53) yaptığı araştırmalara göre Saddam Hüseyin'nin en az 3 benzeri olduğunu tespit etmiştir. Çalışmalarında farklı zamanlarda çekilen binlerce fotoğraf ve 30'un üzerinde video görüntüleri incelenmiştir.
http://img165.imageshack.us/img165/6399/dieterbuhmanyl7.jpg

2- İran-Hollanda Metodu : Yaklaşık 25 yıl Saddam'ın araştırmasını yapan İranlı Dr.Muhammed Esasisi tarafından yapıldı. Dr.Esasidi (Kulak burun Boğaz uzmanı) 25 yıl boyunca yaptığı çalışmada Saddam Hüseyin'nin soyu, saltanatı, savaşları ve giyim kuşamı ile ilgili değildi, sadece Saddam Hüseyin'nin kulak yapısı ile ilgili idi. bilindiği gibi kulaklar da parmak izi gibidir her kişi için farklılık gösterir. Dr.Esasidi'nin yaptığı çalışmada Saddam Hüseyin'nin kulak yapısı ve cizgileri 1999 yılana kadar sabitti. Ancak 1999 yılından sonra Saddam Hüseyin'nin kulak yapısında ani bir değişim tespit edildi.
Mihail Ramazan
http://img266.imageshack.us/img266/904/dddqh9.jpg
Dr.Esasidi'nin 02.03.2003 tarihinde Hollanda televizyonlarına verdiği reportajda 1999 yılından sonra medyada gösterilen kişinin Saddam Hüseyin olmadığını ve Mihail Ramazan adında bir kişi olduğunu açıkladı. Saddam'ın 19 yıl dublörlüğünü yapan Mihail Ramazan ve 1980 yılından bu yana aralıksız 23 yıl sekreterliğini yapan Halide Abdulkahar'ın Arapca kaleme aldığı kitaplar okuyucuya sunuldu. Saddam Hüseyin devrine 19 yıl şahitlik eden dublör Saddam Mihail Ramazan, yaşadıklarını iki ciltlik kitaba dönüştürdü. Mihail Ramazan, İran-Irak savaşında İran'ın, Saddam diye bir dublörünü öldürdüğünü de açıkladı.

3- Amerikan Metodu :Aslında bu yöntem Amerikalılar tarafından çok iyi bilinen ve uygulaması kolay olan bir yöntemdir.Yalan söyle, bir daha yaan söyle, yine yalan söyle ve sonunda herkes bu yalanın artık bir gerçek olduğuna inanır. ABD'li bir uzman, geçtiğimiz günlerde sorgulanan kişinin gerçek Saddam Hüseyin olmadığını açıkladı. Bir dönem CIA'de görev yapan ABD'li uzman gerekçelerini şöyle açıklıyor: Saddam'ın yüz hatları ve dişleri çok daha farklıydı. Yüz hatlarının ortaya çıkmaması için, sakallı sorgulanıyor. Saddam'ın eşi Sacide Tulfah ta bu şahsın Saddam olmadığını söyledi
Casim El-Ali
http://img167.imageshack.us/img167/2152/saddam2yg3.jpg


4 - Yöresel Metod : Irak halkının tarafından bilenen gerçek şudur ki Irak'ı 1997 yılından beri yöneten Saddam Hüseyin değildi benzeri Casim El-Ali adında bir kişi idi. Bu görüşü savunan insanlar gerçek Saddam Hüseyin'nin şivesini ve konuşurken harflerin ağzından çıkış tonunu çok iyi bilen insanlardır. Hatta Saddam Hüseyin'nin sadece ses tonundan bile (görüntü olmadan) gerçek olup olmadığını tespit edebilen insanlardı. Gerçek Saddam Hüseyin'nin konuştuğu Arapça Irak halkının orta kesimini ivesidir (Bağdat ve Tikrit). Halbuki 1997-1998 yıllarından sonra Saddam Hüseyin'nin şivesinde ani bir değişiklik olup Irak Halkının güney kesimin şivesini (Basra) kullanmaya başlamıştı. Aslında 1997 yılından sonra medyaya tanıtılan kişi Casim El-Ali veya Mihail Ramazan olabilir bu çok önemli değil, önemli olan bu kişi gerçek Saddam Hüseyin değildir.

5 -Diğer : ismini vermek istemeyen, gerçek Saddam Hüseyin'nin sağlığı ile yakından ilgilenen ve 1990 yılında Kuveyt savaşından sonra Avrupa'ya iltica eden bir doktor tarafından ortaya atılıan bir iddia. Bu doktora göre gerçek Saddam Hüseyin Irak-İran savaşından 3 yıl sonra lenf bezi kanserine (Hodgkin Lymphoma) yakalanmıştı ve bu doktor 1990 yılında yurtdışına çıktığında gerçek Saddam Hüseyin hasta yatağında yaşam savaşı veriyordu. 1991 yılından sonrada gerçek Saddam Hüseyin'i medyada bir daha görmediğini ve büyük bir olasılıkla öldüğünü, 1991 yılından beri Irak Saddam Hüseyin'nin benzeri tarafından idare edildiğini ifade etti. Aslında tam bu dönemlerde Iraklılar arasında da Saddam Hüseyin'nin öldüğüne dair söylentiler vardı ama iletişim bu günkü kadar etkin olmadığından insanlar medyaya mahküm olmuştu. Medya ne derse doğrudur kavramı mevcuttu.



Geçek Saddam Hüseyin'i nasıl öğrenebiliriz ?

Aslında bu sorunun cevabı çok basit, Saddam Hüseyin'nin eski ve yeni fotoğraflarına dikkatli bir şekilde bakınız. Özellikle zamanla değişmesi beklenmeyen yüz özelliklerine dikkat edin. Bu sorunun yanıtını eminiz ki çok kolay bir şekilde verebilirsiniz.

İsterseniz Amerikalılar tarafından hazırlanan senaryonun başından başlayalım
http://img165.imageshack.us/img165/4030/saddam4jd6.jpg
Soru: Yakalayan kişinin yüz ifadesi de bunu anlatıyor mu acaba !

Gerçek Saddam Hüseyin'i görmek istiyorsanız aşağıdaki fotoğrafa bakınız !
http://img165.imageshack.us/img165/4897/saddam5oo0.jpg
işte Gerçek Saddam Hüseyin El-Tikriti

Aslında belki de inanılması kolay değil ancak aşağıdaki fotoğrafların tamamında gerçek Saddam Hüseyin mevcuttur

http://img165.imageshack.us/img165/8505/saddam6zz6.jpg


Gerçek ve Sahte Saddam Hüseyin arasındaki fark Nedir !

http://img167.imageshack.us/img167/6181/aha1xw4.jpg
http://img167.imageshack.us/img167/9351/aha2ap6.jpg

http://img167.imageshack.us/img167/1262/saddam10pn5.jpg
http://img266.imageshack.us/img266/6032/sadam11zu2.jpg

Gerçek Saddam Hüseyin ile sahte Saddam Hüseyin arasındaki en önemli iki farksa gerçek olanın çene gamzesi ve sahte olanın ise sol yüzünde ben bulunmasıdır. Aslında estetik ameliyatlar sayesinde birçok farklılığı düzeltmek kolaydır ancak çene gamzesini tutturmak zordur.

Gerçek Saddam Hüseyin'nin Sol yüzünde ben yoktur.
http://www.forumkeyif.net/forum/images/statusicon/wol_error.gifThis image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 707x547 and weights 84KB.http://img266.imageshack.us/img266/1128/saddam12br7.jpg

Gerçek Saddam Hüseyin'nin çenesindeki gamzeye (çentik,çukur) dikkat edin.
http://www.forumkeyif.net/forum/images/statusicon/wol_error.gifThis image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 688x595 and weights 89KB.http://img266.imageshack.us/img266/5149/saddam13js6.jpg

Şimdi yine Amerikalılar tarafından yazılan senaryoya göre yakalanan Saddam Hüseyin'nin fotoğrafına bir kez daha bakalım
http://img165.imageshack.us/img165/4471/saddam14pc8.jpg

Aslında yukarıdaki fotoğraflara bakarak buradaki kişinin gerçek Saddam Hüseyin olmadığı bellidir. Ancak burada birkaç hususa değinmekte yarar vardır.

Bu fotoğrafta birçok biliçli değişiklik yapılmıştır. İlk fotoğrafta küçük düşürmek amacıyla kişinin saçları dağınık ve bilinçli olarak uzatılmıştır. Ancak bu durum kişinin gerçek Saddam Hüseyin olmadığını ortaya çıkarıyor. Çünkü gerçek Saddam Hüseyin'nin saçı çok sert ve kıvırcıktı ve uzadığında bu görüntüyü vermezdi. Sert ve kıvırcık saçlara sahip olan kişiler ne demek istediğimizi çok iyi bilirler !

Sakalının bu şekilde uzamış, dağınık ve beyaz bir şekilde gösterilmesi ise islam dinine ihanet etmek amacıyla yapılmıştır. Neden Saçlar boyalı sakallar beyaz bırakıldı !



Tıraş sonrası çekilen bu fotoğrafta çok bariz bir değişiklik yapılmıştır. Sol yüzündeki beni gizlemek için sakalları kesilmemiştir ve uzun bırakılmıştır. Dikkat ederseniz bu fotoğraf dışında yakalanan kişini hiçbbir sakalsız fotoğrafı olmamıştır. Bu kişinin 3 yıl süren mahkemesi süreside bir kez olsun bile sakalsız gösterilmedi.

http://img167.imageshack.us/img167/4281/saddam15yo8.jpg


Sonuç olarak

Yakalanan ve idam edilen kişinin gerçek Saddam Hüseyin olmadığı kesindir. Ancak bu durum gerçek kişinin hayatta olup olmadığı konusunda bir fikir vermez. Gerçek Saddam Hüseyin belki de hala hayattadır, belki de 1997 veya 2003 yılından önce vefat etmiştir.

epey uğraştım paylaşmak için sabredip okuyan arkadaşlara şimdiden teşekkürler.

UseLanMaz
08-25-2007, 10:51 PM
tuttuğun sayıyı buluyor kardeşim


Aklınızdan iki basamaklı herhangi bir sayı tutun (örneğin: 54)
Şimdi tuttuğunuz bu sayıdan her bir basamaktaki rakamın sayısal değerini çıkarın (örnek: 54 - 5 - 4 = sonuç. 45)
Aşağıdaki tablodan sonuç olarak bulduğunuz sayının sağındaki karşılık gelen sembolü bulun.
Son olarak şimdi lütfen zihninizle isabet eden bulduğunuz sembole güçlü olarak konsantre olun.
Ve aşağıdaki butona tıklayarak zihninizi bilgisayarın okuduğuna şahit olun.http://www.kotuvepis.com/eglence/mat_met.htm (http://www.kotuvepis.com/eglence/mat_met.htm)

UseLanMaz
08-25-2007, 10:52 PM
çok ilginç bişey yılbaşı şarkısının tersten okunuşunu dinleyin


DIKKAThttp://www.forumkeyif.net/forum/images/smilies/Super07.gifrkadaslar hepimizin bildigi yilbasi sarkisi olan bu sarki aslinda tersten soylenince cok enteresen seyler ifade ediyor,,, icinde gizli ingilizce sifreler var,, duyunca inanamiyacaksiniz,,, cok ilginc,,, adamlar neler yapmis...!!! acaba bunlar gizli mesajlarmi..??? bir sizde bakin...



SARKI ve tersten okunusu linki:
http://www.yonkis.com/mediaflash/reverse.htm (http://www.yonkis.com/mediaflash/reverse.htm)

UseLanMaz
08-25-2007, 10:56 PM
|| Amerİkada Okulda İslam Nasil Tanitiliyor ||

Tahtanın sol üst köşesine bakın.. Yorumsuz...Bunlar nasıl insan yaaa

http://img437.imageshack.us/img437/4819/todayslesson3ow5ciza9.jpg (http://imageshack.us/)


SOL ÜST KÖŞEDE YAZANLAR

DEMOKRASİ=KAPİTALİSM=İYİ
İSLAM=TERÖR=ŞEYTAN

UseLanMaz
08-25-2007, 10:57 PM
İşte Firavun II. Ramses'in cesedi korkunç değil ibret verici

Hz. musa İ.Ö. 1200 yıllarında yasamıs ve hayır ile şer arasındaki mücadele onun zamanında de devam etmiştir.

H.Musa (a.s.) peygamberlikle vazifelendirildikten sonra firavun ile mücadele etmiş ve Hz.Musa 'ya iman eden israil oğlu kabilelerine eza ve cefa uygulanmıştı.Bunu üzerinede Allah hz.musa ve ona olanların mısırdan çıkmalarına müsade etti.Bundan haberdar olan Firavun güçlü bir ordu ile bunları takibe başladı.Hz.Musa bu takipten kurtulmak için cenabı hakkkın izniyle Kızıldeniz kıyısına kadar gelmişti.Önlerinde deniz ve arkalarında firavunun ordusu vardı.İşte bu dehşetli durumdayken Allah'ın emriyle Hz. Musanın bir mucizesi olarak deniz yarıldı ve açılan yoldan geçerek selamet sahiline ulaştılar.

Firavun ve askerleri İsrailoğullarını takip ederken denizin ayrılmış olan sularını dhşetle görmüşler, fakat kin ve düşmalıklarından dolayı bir anlık tereddütden sonra onlarda denizden açılan yola girerek takibe geçmişlerdir.Ancak denizin açılan suların tekrar birleşmeye başlamış ve sonunda firavunla bütün ordusu tek bir kişi bile kurtulamadan sulara gömülmüştür.

Gecenlerde yapılan kazılarda cıkan papiruslere göre bu olay şöyle anlatılmaktadır.'' Sarayın beyaz odasının muhafızı kitaplarının reis Amsnamoni'den katip Penterhor'a

''...Musibet şiddetli zarüret birdenbire onu zabdetti.Sular içinde uyku,anlıyı acındıracak bir şey yaptı...Reislerin ölümünü,kavimlerin efendisinin şarkıların ve garpların kralının mahvolmasını tasvir et.''


*Bu olayı bilmeyen yoktur herhalde
Ama bana ilginç gelen ve ilk defa gördüğüm bu resmi sizlerle paylaşmak istiyorum


Cesed Kızıldenizin kenarında Cebelein mevkiinde bulunmuş ve onu kızgın kumlar arasından 1881 senesinde çıkaran ingiliz araştırma ekibi tarafından müzeye götürülmüştür.
Secde vaziyetinde duran cesedin tüm organları tamdır.Hatta başındaki sararmış sacları ile sakalları da rahatlıkla görülebilir.Cesedin en hayrat verici özelliği is mumyalanmamış olmasıdır.Bilindiği gibi mumyalanmış cesedlerin iç organlarının bazıları çıkarılmış ve ilaçlanmış durumdadır.Fakat bu cesede hiç bir işlem yapılmaış ve kimyevi madde kullanılmamıştır.

Karbon 14 denen yöntemle en az 3000 yıllık olduğu kanıtlanmıştır.



http://img94.imageshack.us/img94/8316/oooooooo9qq.png (http://imageshack.us/)


Bu resim İsrailoğulları'nın başlarındaki zalim Mısır Firavun'u II. Ramses'in cesedidir ve ceset İngiltere - Londra British müzesinde bulunmaktadır.

Süveyş kanalı açılırken denizin kenarında küçük bir tepecikte bulunmuş ve Londra'ya getirilmiştir.

ALLAH (c.c) Resulu Hz. Musa'nın zamanında ilahlık iddasında bulunan Firavun'un ölümünden 3 bin sene geçmesine rağmen ALLAH (c.c), cesedini ibret olması için çürütmemiştir.

*Saçlarının bir kısmı halen yerindedir.

*Başının bazı azalarının etleri de halen yerlerindedir.

*Alın kısmında et kalmamıştır.

*Elleri ve ayakları secde eder vaziyettedir.

İşte Yüce ALLAH'IN adaleti

UseLanMaz
08-25-2007, 10:58 PM
Mimar Sinan ve artı bir SürpriZzz

SÜRPRİZ BU
http://rapidshare.de/files/6765713/3...ii-MM.rar.html (http://rapidshare.de/files/6765713/360_Istanbul-SuleymaniyeCamii-MM.rar.html)
İNDİRMEYEN PİŞMAN OLUR

Yaşadığı devirde Anadolu'nun genç ve sağlıklı çocukları köylerinden, yurtlarından devşirilir, saraya getirilirdi. Eğitimlerine özen gösterilen bu çocuklar, sonradan yeniçeri olarak veya devletin öteki işlerinde görevlendirilirdi.
Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında devşirilerek İstanbul'a getirildi. Sarayda acemi oğlanlar okuluna verildi. Bu okulda okuma yazmanın yanı sıra uygulamalı sanatlar da öğretiliyordu. Sinan marangozluğu seçti. Ünlü ustaların yanında cami, han, çeşme ve hamamların yapımında çırak olarak çalıştı. Sonra askeri mimar olarak görev yaptı. 1535'te Osmanlı ordusunun İran seferi sırasında Van'ı almaya giden askerler arasında Sinan'da vardı. Van Gölü kıyısında askerlerin karşıya geçmesi için gemi yapılması gerekti. Bu iş Sinan tarafından gerçekleştirildi. Barbaros Hayrettin Paşa ile İtalya sahillerini dolaştı, bu arada Bağdat seferine katıldı. Savaşta köprüler yaparak orduya zafer yollarını açtı.

Sefer dönüşü Sinan tümüyle mimarlık mesleğine girdi. Mimar Hasekisi sanını aldı. 1538'de saraya mimarbaşı oldu.
O yıllarda Osmanlılar; dünyanın büyük bir bölümüne egemendi. Sinan İstanbul'da Bizans mimari eserlerini inceledi. Yavuz Selim'in doğu seferlerine, Kanunî Sultan Süleyman'ın batı seferlerine katıldı. Dünyanın ünlü mimarî yapıtlarını yakından gördü, onları incelemek fırsatını buldu. Hiç bir zaman gördüklerini taklit etmedi.
Sinan'ın bilinen 315 eseri vardır, bunun 73'ü cami, 49'u mescit, 50'si medrese, 7'si kitaplık, 17'si imaret, 6'sı hastane, 7'si su kemeri, 7'si köprü, 18'i kervansaray, 5'i buğday deposu, 31'i hamam, 18'i türbedir.
İlk eseri Kanunî Sultan Süleyman'ın oğlu Şehzade Mehmet adına 1543 yılında yaptığı Şehzade Camii'dir. Cami 1548 yılında bitti.
Sinan'ın yapıtlarında, durmadan kendini aşma, daha iyiye, daha güzele varma çabası görülür. En büyük amacı «işte bu yaptığım eser en iyisi» diyebilmekti. Fakat arka arkaya yarattığı eserlerden sonra en görkemlisi olan Edirne'deki Selimiye Camii için bile «İşte en iyisi» diyemedi. En iyiye, en güzele ulaşmak için hep çalıştı. Bütün yapıtları birbirini aşan birer sanat anıtıdır. Kendi anlatımına göre, sanat yaşamını üç bölüme ayırır. Buna göre Sinan; Şehzade Camisini çıraklık, Süleymaniye Camiini kalfalık, Selimiye Camiini de ustalık devrinin eserleri olarak nitelendirir.

O devirde saray baş mimarinin görevleri oldukça yüklü idi. İstanbul'un imarı, caddeleri, kaldırımları, su yolları, kentin alt yapı işleri, evlerin yapımında belli kuralların uygulanması, kale yapımlarının denetimi hep baş mimarın görevleri arasında idi.

Mimar Sinan İstanbul'un su yolları ile uğraşırken 1550 - 1560 yılları arasında Süleymaniye Camiinin yapımını tamamladı. Anlatılanlara göre «Sinan, Süleymaniye Camiini yapmak için iki yıl İstanbul'da yer arar. Caminin şimdi bulunduğu yere temel kazdırır. Toprağın kayıp kaymadığını, temelin sağlam olup olmadığını denemek için temelin üstüne cam döktürür ve dört yıl bekler. Bu arada Sinan'ı çekemeyenler Kanunî'ye şikayet ederler, «Dört yıldır yapıya başlamadı» derler. Sinan temelin sağlam olduğunu anladıktan sonra caminin yapımını hızla sürdürür. Kubbenin yapımı bittikten sonra ses yansımasını ayarlamak için, *******i yapıya gelir. Kubbenin altında nargile içer. Su sesinin duvarlara yansımasını dinler, caminin iç bölümlerini ona göre yapar.

Süleymaniye Camiinin yapımı tamamlandıktan sonra Sinan caminin anahtarlarını Kanunî Sultan Süleyman'a verdiği zaman çok mutlu idi. Padişah Sinan'a

-Yapımını gerçekleştirdiğin bu Allah evini dua ederek açmak sana düşer. Dedi.

Mimar Sinan'ın yapıtlarının bir özelliği de kimin için yapılmışsa o kişiyi çeşitli yönleri ile yansıtmasıdır. Örneğin Kanunî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan adına yaptığı Edirnekapıdaki Mihrimah Sultan Camii ince ve zarif görünümüyle bir kadını, Süleymaniye Kanunî Sultan Süleyman'ın görkemini yansıtmasıyla ün kazanmıştır. Edirne'deki Selimiye de ikinci Selim'in şair ruhunu anlatan incecik zarif minareler vardır. Her minarede bulunan üç şerefeye üç ayrı merdivenden çıkılması, dünya mimarisinde o güne kadar uygulanmamış bir işlemdi.
Mimar Sinan yapıtlarında hiç bir planı ikinci defa kullanmamıştır. Her yeni yapıtına yeni buluşlarını eklerdi.
Mimar Sinan'ın evi İstanbul'un Süleymaniye semtinde idi; adına bir okul ve bir sebili vardı. Öldükten sonra Süleymaniye Camiinin bahçesindeki türbesine gömüldü.

Sinan, paraya önem vermeyen bir kişiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun en zengin yıllarında yaşadı. Ünü dünyanın her yönüne yayılmış olan bu büyük mimar hiç zengin olmadı. Yanında çalışanların emeklerinin karşılığını tam olarak verdi. Kendisi yüz yıllık yaşantısında hep para sıkıntısı çekti. Dünya mimarlık tarihine adını altın harflerle yazdıran Koca Sinan'ın ruhu gibi, esin kaynağı ve gönlü de zengindi.


Depreme Dayanikli

Mimarin çok sayidaki eserini inceleyenler, Sinan’in depreme karsi bilinen ve gereken tüm tedbirleri aldigini söylemekteler.Bu tedbirlerden biri, temelde kullanilan taban harcidir.Sadece Sinan’in eserlerinde gördügümüz bu harç sayesinde, deprem dalgalari emilir, etkisiz hale gelir. Yine yapilarin yer seçimi de ilginç. Zeminin saglamlasmasi için kaziklarla topragi sikistirmis dayanak duvarlari insa ettirmis.Mesela Süleymaniye’nin temelini 6 yil bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasini saglamak içindir.

Mimar Sinan, yapilarinda ayrica drenaj adi verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmustur.Drenaj sistemiyle yapinin temellerinin sulardan ve nemden korunarak dayanikli kalmasi öngörülmüstür. Ayrica yapinin içindeki rutubet ve nemi disari atarak soguk ve sicak hava dengelerini saglayan hava kanallari kullanmis. Bunlarin disinda yazin suyun ve topragin isinmasindan dolayi olusan buharin, yapinin temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanallari kullanmistir. Buhar tahliye ve rutubet kanallari drenaj kanallarina bagli olarak uygulamaya konulmustur.

Iste Sinan’in eserlerini inceleyen ve birçogunu da restore eden Mimar Abdülkadir Akpinar’in söyledikleri:

”Karsilastigim bir özellikten dolayi gözlerime inanamadim. Sinan’in eserlerinde en ufak bir çikti ve desen dahi tesadüf degil. Renklere bile bir fonksiyon yüklenmis. Çünkü yapiyi herseyi ile bir bütün olarak ele almis. Bütün ölçülerini ebced hesabina göre yapmis ve bir ana temayi temel almis. Ölçülerini asal sayiya göre yapmis ve onun katlarini baz almis. Ilmini din ile bütünlestirip mükemmel eserler ortaya koymus. Örnegin SinanKur’an-i Kerim’de geçen ”Biz daglari yeryüzüne çivi gibi gömdük...” ayetinden etkilenerek yapilarinin yer altindaki kismini ona göre insa etmis. Yapilari hislerine göre degil, matematiksel olarak olusturmus. Bugünün teknolojisi bile Sinan’in yapmis oldugu bazi uygulamalari çözemiyor. Küresel ve piramidal uygulamalarinin bir baska benzeri daha yok. Ama bunlarin hepsi estetik sagladigi gibi yapinin saglamligini da pekistirmistir.




mimar sinan hakkında bir röportaj..........

Mimar Sinan’ın mantığını çözdü


Sayı: 573 - 28.11.2005 | Cemal A. Kalyoncu - [email protected] ([email protected])

Yaklaşık iki yıldır Mimar Sinan’ın değişik eserlerini inceleyerek mantığını çözen ve edindiği bilgileri bir kitapta toplayan mühendis Vahit Okumuş, bugünkü mimaride birçok bilginin yanlış olduğunu, eski eserleri onarırken de çok yanlışlar yapıldığını söylüyor.

Ayasofya, Osmanlı camilerine ilham kaynağı olmuş, onları etkilemiş midir? Özellikle kubbe yapısı, Süleymaniye başta olmak üzere belli başlı camilerle aynı mimari özellikleri gösterdiğine göre... Bir de Ayasofya’nın günümüzden 1500, Süleymaniye’den de 1000 yıl önce yapıldığını düşünürsek... Bizans ve Batı mantığını kabul edince ortaya bu sonuç çıkabiliyor. Sonuçta ‘bütün Osmanlı İmparatorluğu camilerinde Ayasofya’nın etkisi vardır’ diyenler de oluyor.

Ama gerçekte olayın aslı çok farklı. Pek çok onarım geçiren Ayasofya, Mimar Sinan sayesinde 500 yıldır ayakta duruyor. İddiayı dile getiren İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu inşaat mühendisi Vahit Okumuş. İddiasını, yaklaşık iki yıldır eserlerini incelediği Sinan’ın mantığına ulaşarak ortaya koymaya çalışıyor. Çıkış noktası da tarihi, yani zamanı laboratuvar olarak kullanıp “Bir eser, taşıyıcı sistemi onarım görmeden 500 yıldır sağlam duruyorsa, bu eserin yapılış mantığı mutlaka doğrudur.” oluyor.

Okumuş; eserlerini günümüz mühendis ve mimarlarının fark edemediği formüllere dayalı inşa ettiğinden sadece ‘mimar’ diyerek dar bir alana hapsetmek istemediği ve bilim adamlarının (mesela Newton ve Einstein’in) yalnız isimleriyle anıldığını hatırlatarak Sinan diye hitap ettiği Mimar Sinan’ın, tam manasıyla anlaşılamadığını söylüyor.

Anıtlar Kurulu ve Rolöve Müdürlüğü’nden yetkililerin ricası ile bu işe giriştiğini anlatarak, “Ben var olanı, yani Sinan’ın dehası ile ortaya koyduğu eserleri inceledim. Çünkü Sinan var olmayanı yapmış. Dolayısıyla onun mantığını yakalayacağım, çünkü onun mantığı doğru.” diye yola çıktıktan sonra elde ettiği veriler karşısında Sinan’a hayran kalmış. Ve tespitlerini “Sinan N/P=0/0” isimli bir kitapta toplamış.

Bugünkü teknik ve mühendislik bilgisi ile dünyada ne ikinci bir Ayasofya’yı ne de Süleymaniye’yi yapabilecek mimar, mühendisin bulunduğunu iddia eden Vahit Okumuş, Sinan’ın bize “Doğayı kendi mantığınıza sıkıştırmayın. Doğanın mantığını bulun!” dediğini anlatıyor. Kitabı devletin, özellikle de Kültür Bakanlığı’nın basmasını bekleyen Okumuş, bu sayede, “Ayasofya’nın Osmanlı camilerini etkilediği” iddiasının bilimsel bir çalışma ile çürütüleceğini dile getiriyor.

1946 Çayeli doğumlu, 1991 seçimlerinde SHP’den milletvekili adayı olan ve ‘deprem olacak’ şeklinde uyarılarda bulunarak kamuoyunda ‘Deprem Vahit’ olarak tanınan Vahit Okumuş, 1980’lerden sonra eski eser onarımları ile ilgilenir. Bu alanda isim yaptığından, özellikle 1999 depreminden sonra cami dernekleri tarafından inceleme araştırma yapmak için aranan kişi olur. Vahit Okumuş’la, Süleymaniye’de ve Mimar Sinan’ın onardığı Kasımpaşa’daki Piyale Paşa Camii’nde görüştük.

-Sizi depremle ilgili açıklamalarınızla tanıdık. Sizin bir de eski eser merakınız varmış. Nasıl başladı bu?

25 senedir gerek müteahhit gerekse proje şefi, danışman olarak ilgileniyordum. Ancak 1999 depreminden sonra hemen her cami ile ilgilendik. Cami dernekleri bunu inceleyin diye çağırdı. Devlet pek sahip çıkamıyordu. Yunus’un bir sözü vardır. “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.” Bu, yanlış bir tefsirdir. İlim, bilim bilmektir, bilim kendin bilmektir demek lazım. İlim, bilinenleri bilmektir. Fakat biz bunu yanlış kullanıyoruz. Bilim adamı bilgiyi bulandır. Bunların hiçbirisi ve hiçbir şey yoktan var değil. Tabiatta var zaten. Var olanı bulduk. Onun için bilim demek, din demektir. Yani siz Allah’ın yarattıklarını buluyorsunuz. Bu nedenle Mimar Sinan bilim adamıdır. Bir formül bulmuştur. Bilim adamları buluşları ile anıldığı için ben ona Sinan diyorum; mimar diyerek onu dar bir alana hapsetmemek için. Bugünkü bilim yanlış çözümler yapıyor. Ben Sinan’la öğrendim bunu. -Neler yanlış mesela?

Statik çözümleri yanlış. Statik, bir binanın yükleri altında sistemlerinde oluşan gerilmelerin hesap şeklidir. Yanlış olduğunu Sinan’la öğrendim.

-Nasıl tanıdınız Sinan’ı?

Bugünkü statik sistem, bulduğu matematik çözüm yöntemine, yapacağı eserin bu sistemle çalışmasını ister. Sinan ise tasarladığı eserin çalışma mantığını bulur ve ona çözümler getirir. Bu, Sinan’ın temel buluşudur. Eski eserlerle uğraşırken şöyle bir şey gördüm. Sinan, bir yere bir taş koymuşsa bunun bir nedeni, niçini vardı. Çok ilginçti. Diyorsun ki Sinan bunu niye yapmış, niçin yapmış? İlk defa bu nokta beni çekmeye başladı.

-Buradan yakalandınız Sinan’a.

Evet. Dünyada üç tane büyük laboratuvar vardır. Birisi tarih, yani zaman, diğeri dünyanın da içinde olduğu âlem. Üçüncüsü ise insan. Kendinizi tanımıyor ve laboratuvar olarak kullanamıyorsanız bilim yapamazsınız. İşte burada Sinan’ın eserlerinde tarihi, laboratuvar olarak kullanmak gerektiğini sezdim. “Bir eser, strüktürü, yani taşıyıcı sistemi onarım görmeden 500 yıldır sağlam duruyorsa bu eserin yapılış mantığı mutlak doğrudur.” dedim. Mesela Süleymaniye 500 yıldır ayakta ve hiç bozulmuyor. Bu, tesadüf olamazdı. Sinan’ın buna benzer bir sürü eseri duruyor. Öyleyse bunun mantığı doğru, benim bilgilerim yanlış mı diyerek işe başladım.

-Sonuçtan sebebe gittiniz...

Ortada Sinan’ın eserleri vardı. Bana gelip bu çalışmayı yap dediklerinde “Ben Sinan’ın mantığını yakalayacağım.” dedim.

-Kim talep etti böyle bir çalışmayı sizden?

Anıtlar ve Rolöve Müdürlüğü’nden Dr. Hüseyin Kaya ve yüksek mimar Cenk Okumuş rica etti. “Savunup duruyorsun, yapıver bakalım.” dediler. Bir de kitaplarda Sinan sanki Ayasofya’dan esinlenmiş veya ondan kopya etmiş diye iddialar yer alır. Bütün dünyanın iddiası bu. Türkiye’dekiler bunun aksini savunurlar ama hep görsellikle. Bilimsel bir çalışmamız yoktu. Sıkıntı oluyordu. Çünkü Ayasofya daha önce yapılmıştı.

-Mimar Sinan’ın mantığını yakalayabildiniz mi?

Çalışmalara 2003’ün sonlarında başladım. Günlerce eserlerini sadece seyrettim, mantığını yakalamak için. Eserlerinde her şey simetrik, asimetrik hiçbir şey yok. Önce şu soruyu sordum kendime: “Bugünkü bilimin kullandığı metotlarla onun mantığını bulabilir miyim?” Denedim. Bir türlü yanaşamadım. Ama bazı ipuçları yakaladım. Rolövelerden ve eski eser onaranlardan edindiğim bilgileri de kullanarak “Niye bunu böyle yapmış?” diye sorguladım. Bir süre sonra onun gibi düşünmeye başladım. Mesela kubbenin ortası delik olmalı diyorsunuz; çünkü çok önemli bir özellik. Gidip bakıyorsun kubbenin ortası hakikaten delik.

-Önce düşünüp sonra var mı diye bakıyordunuz?

Elbette. Önce düşünce ile buluyor, sonra test ediyordum. Bugünkü mühendislik hâlâ yanlış yapıyor. Yeni yapılan kubbelerde dairenin mesnedi (oturduğu yer) yanlış. Romalılar Ayasofya’da bunu 15 derecede oturtmuş. Sinan ise yarım daire çizer, mesnedi aşağı doğru çizerek 15 hatta 14 derecede oturtur. Bunu yapmazsanız eğilme gerilmesi sıfır olmaz, yani bu sistem çöker. Onun kendi buluşudur. Mühendislik diliyle söyleyeyim. Tanjant alfa sıfır olduğunda N/P ¹ 0 olur. Bu da mesnedin doğru yapılamayacağını gösterir.

-Biraz açalım, bu ne sağlamış oluyor bize?

Burada çekme kuvveti olmaz. Sinan böyle yapmasaydı Süleymaniye yıkılmıştı şimdiye kadar.

-Zamana daha mı dayanıklı hale gelir?

Eğilmeye dayanan cisimler vardır, bir de dayanmayan cisimler... Kemerler veya Horasan harcı ile örülmüş tuğlalar hiçbir zaman eğilmeye çalışmaz. Sadece basınç kuvvetine çalışır. Sinan öyle bir form oluşturuyor ki, sistem sadece basınç kuvvetine çalışıyor. Bunu yapabilmesi için de mesnedi 15 dereceye indiriyor ve kubbenin ortasını deliyor. Buraya bir alem koyuyor. Aslında Sinan’dan önce alem yok. Alemi niye koyuyor? Kubbenin ortasındaki delikten yağmur yağmasın diye koymuyor. Yani kemerin ortasını ilk defa Sinan deler ve kemerin bu kalınlığını belirli bir geometrik hesapla ve kesin doğru ile hesaplar ve yapar. Sinan Ayasofya’yı onardığında bunu yapmış ve kubbeyi delmiş. Sinan onarmasaydı Ayasofya kesin yıkılırdı. İspat da ederim bunu.

-Ayasofya’da ne yaptı ki Sinan?

Ayasofya’da, “analemma” denen Romalıların strüktür oluşturmak için buldukları bir sistem vardır. Hoffman tarafından bulunmuştur. Fakat Hoffman bunun, mimari bir oran olduğunu ileri sürmüştür. Analemma, mimari bir oran değil, taşıyıcı sistemin bir değeridir. Ayasofya’da o orana göre taşıyıcı sistemler oluşturulmuş, kubbenin kalınlığı ona göre tayin edilmiş. Bu yanlışı ilk defa Sinan görüyor. Ve onu onarıyor, kubbenin ortasını deliyor. Ayrıca, Ayasofya’da 60 derece ile 45 derece arasında kesit oluştururken, yani düzenleme yaparken tahta koyuyor, içini boş bırakıyor. Kubbenin üstünde ağırlık olmaması gerekir diyor. Ayaklar oluşturuyor, pencereler açıyor. Onları nedensiz, niçinsiz açmıyor. Ama yeni onarımlarda bu tahtaları büyük olasılıkla kaldırıp içini doldurdular. Avizeyi çıkarıp yana koydular. Bu, yanlıştır. Çekme getirir. Strüktür bilmeden bir eski eseri onaramazsınız. Yanlış yaparsınız. Ne kadar yanlış yaptıklarını bilmiyoruz. Şimdi çatlamalar oluyor Ayasofya’da. İşte bu, Sinan’ın yaptıklarını anlamamanın sonuçları. Eğer Sinan’ın metotlarını kullanmazlarsa, bugünkü betonarme ile yapılan binaların hiçbiri depreme dayanmaz.

-Kubbe kalın olsa ne olur, ince olsa ne olur?

Kalın olsa eğme momenti gelir, yani çekmeler oluşur; taşımaz, yıkılır. Bunun minimumda tek doğrusu var. Bu tek doğruyu Sinan bulur ve bulduğu şeyler, bugün her mühendisin öğrenmesi ve okuması gereken şeylerdir. Bugünkü ilim, Sinan’ın bulduğu bu tek doğru formu bulamaz. Onun için Sinan’ın bütün eserleri depremde en son yıkılacak eserlerdir. Yani deprem olduğunda herkes Süleymaniye’ye koşacak dersek, doğrudur.

-Sinan’ın sizi şaşırtan başka formülleri de var mı?

O kadar çok ki. Sinan’ın yatay koyduğu kirişler vardır pencerenin üzerinde. Biz buna söve diyoruz. Bu kirişlerin ortasına parça koymuştur. Burada öngerilmeli beton hesap sistemi vardır. İlk defa Sinan uygulamıştır. Yine istinat duvarlarını da belirli bir hesapla yapmıştır. Topkapı Sarayı’nda 20 metre yüksekliğinde istinat duvarları var ve 500 yıldır duruyor. Ama şimdikiler... Sinan başka bir sabit daha buluyor aslında. Onu bulana kadar çok uğraştım. Fakat bunu hiç açıklamadım. Çünkü ben anlattıktan sonra buna sahip çıkacak bir sürü insan olacak. Ufacık sorular sorma hakkım olsun diye yaptım.

-Tuzak var yani.

Tabii ben bunu onaylattım belirli şeyde, böyle sahtekârlık etmesinler diye.

-Peki Sinan’ın 500 yıl önce bu teknolojiyi kullanmasını neye bağlıyorsunuz?

Çok iyi geometri ve trigonometri biliyor. Zannediyorum Sinan’a Süleymaniye’yi yap dediklerinde 7 yıl beklemesinin, kubbeyi çakmamasının nedeni de bu. Süleymaniye’nin kubbesinin matematik hesabını çıkarmaya çalışır. Çünkü bir buluştur o. Öyle bir hesap yapıyor ki, bunu yaptıktan sonra yeni bir tanesini yapması için hesap yapmasına gerek yok. Ben diyor 100 yıllık eser yapmak istemiyorum, 1000 yıl dayanacak eser yapmak istiyorum. İddia ediyorum 1000 yıldan fazla yaşayacak Sinan’ın eserleri. Bugün dünyada, aynı malzemelerle bu işi yapabilecek mühendis, mimar yoktur. Formülünü bilmedikleri için yapamazlar. Betonla yaptıkları da 100 yıldan fazla dayanmaz.

-Sinan ne tür malzeme kullanıyor eserlerinde?

Horasan harcı ve form kullanmıştır. İki çeşit malzeme kullanmamıştır. Yani tuğla kullanmış, tuğla tozundan kireci karıştırarak harç yapmıştır. Taş yapıyorsa, taş tozunu kullanmıştır. Çünkü iki malzemenin zaman içinde çalışımı değişkendir. Bugünkü bilimin Ayasofya, Süleymaniye ve Selimiye’nin strüktüründen haberi yok, zaten bu bilim onu çözemez. Ki bunları böyle kafadan atamazsınız. Çünkü bana yarın çok büyük sorular sorarlar.

-Nasıl bir etki yapacağını düşünüyorsunuz?

Bir kere bugünkü mühendisliğin statik sistemi değişecektir. İki, eski eserler onarılırken, mesela Vatikan’ı da onarırken bizi çağıracaklar. Bu bilimi kullanacaklar. Dünyanın herhangi bir yerindeki eski eserlerin onarımı için kesin bu bilime danışmaları lazım. Türkiye’ye gelir getirecektir. Sinan’ın bu bilgilerini öğretecekler ve bugünkü statikteki, yani bir binanın yükleri altında, sistemlerinde oluşan gerilmelerin hesap şeklindeki matematik yanlışları düzeltme durumundalar, düzeltmeliler. Yoksa hep yanlış olur ve yıkılır binalar.

-Ama gidişat bu yönde.

Evet. Betonla yapmaya kalkıyorlar. Bu daha kötü. Beton dayanmaz. Betonun ömrü çok az.

-Uyarıyor musunuz ilgili yerleri?

Bu konuda çok konuştum. Betoncular da seni tehdit etmeye başlar.

-Başlar mı, başladı mı?

Biraz dışlama var. Neyse. Birçok insanın ekmeği... Burada siyasi irade lazım. Bu sadece bir kişinin bağırıp çağırması ile olmaz. Teknik şartname değişecek. Bilim adamlarının kafası değişecek.


350 ESERE İMZA ATTI

Doğum tarihi tam bilinmemekle birlikte 1490 tarihinde dünyaya gelen Mimar Sinan 1588'de vefat ettiğinde Osmanlı'nın mimarbaşılık görevini ifa etmekteydi. Osmanlı'nın en güçlü döneminde yaşayan Sinan, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde görev yapmış ve geride 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret ve 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam ile birlikte 350'yi aşan eser bırakmıştı. Bunların yanında onarımını yaptığı eserler de vardı. Eserlerinin başlıcaları şunlardı: Süleymaniye, Selimiye, Şehzade (Mehmed), Rüstem Paşa, Mihrimah Sultan, Zal Mahmut Paşa, Sinan Paşa, Mihrimah Sultan,Sokullu Mehmet Paşa, Valide Sultan Külliyeleri. Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi, Hayrettin Paşa Hamamı (Çinili Hamam), Rüstem Paşa Medresesi, Kırkçeşme Su Yapıları, Haseki Hürrem Sultan (Çifte) Hamamı, Rüstem Paşa Kervansarayı, Büyükçekmece Köprüsü, Sultan Süleyman Kervansarayı, Piyale Paşa Camii, Sultan II. Selim Türbesi. III. Murat Köşkü. Sokullu Mehmet Paşa, Kılıç Ali Paşa ve Şemsi Ahmet Paşa camileri. Bunların bazıları Sinan'ın neredeyse sıfırdan yapar gibi onardığı eserlerdir.

Mimar sinala ilgili beni çok etkileyen gerçek bir hikaye (daha yüzlercesi varda konu zaten uzun oldu bi tanesi bu işte
yanlış hatırlamıyorsam selimiye camii olcak..cami yapılırken mimar sinan gelip hergün caimi içinde nargile fokurdatırmış..işçiler panige kapılmışlar.bu cami bitmesse ne olur? zamanında bitiremicez padişah kellemizi vurduracak gibisinden. bu durum padişahın kulagına kadar gidince padişah sinanı çagartıyo..sormuş neden böyle yapıyosun camiyi yetiştirmek için ugraşsana? Mimar sinanın cevabı beni çok etkiledi::Padişahım ben o nargileyle caminin ses ayarını yapıyorum...düşünün o kadar büyük bir cami hoparlör yok mikrofon yok ...söyleyecek şey bulamıyorum....

UseLanMaz
08-25-2007, 10:58 PM
Bu Güne Kadar Tam 10 Bin Kez Ölüp Dirildi..!

Refleks anoksik nöbeti' yüzünden vücudunun fonksiyonları sık sık duran 12 yaşındaki George Livingstone, bugüne kadar 10 bin kez ölüp dirildi.
İngiltere'de yaşayan 12 yaşında George Livingstone, vücudunun tüm fonksiyonlarının durmasına neden olan "refleks anoksik nöbeti" adı verilen bir hastalıkla pençeleşiyor.
Ailesi, dünyada sadece 800 kişide görülen bu hastalık yüzünden küçük çocuklarının bazen günde altı kez kriz geçirdiğini söylüyor. Talihsiz George bugünlerde, geçirdiği krizlerin sayısının azalmasıyla teselli buluyor.
'Bir gün bile önemli'
Beklenmedik bir anda alkış sesi duyduğunda bile kalbi duran George, 30 saniyelik nöbetlerin hayatını pek etkilemediğini iddia ediyor. Annesi Deborah ise, "Herkes, onu pamuklar içinde korumamı bekliyor. Ama ben normal bir hayat sürmesini istiyorum" deyip, ekliyor: "Bizim için her gün değerli. Çünkü George'un kalbinin, bir daha çalışmamak üzere ne zaman duracağını bilemeyiz."

UseLanMaz
08-25-2007, 10:58 PM
Bu anı kaçırmayın !

Bu anı kaçırmayın !
Bu yılın ilk ay tutulması yarın gece. Ayın gökyüzünde dansı tüm Türkiye'den izlenebilecek.

http://image.haber3.com/haber/71759.jpg
Bu yılın ilk tam ay tutulması yarın tüm Türkiye'den izlenebilecek.

Bu yıl iki kez yaşanacak ay tutulmasının ilki havanın açık olması halinde tüm Türkiye'de izlenebilecek. Yarın gece saatler 23.30'u gösterdiğinde ayın sol tarafı karamaya başlayacak ve 00.44-01.58 saatleri arasında dünya ile ay birbirine "kavuşacak". Tutulmanın izlemeye değer bölümü 1 saat 14 dakika sürecek.

Tam tutulma sırasında atmosferden yansıyan ışık sayesinde ayın rengi koyu kırmızıdan sarıya dönüşecek. Ay tutulması dünyanın yuvarlaklığının bir kez daha gösterecek. Saatler 03.12 olduğunda ise ay, dünya ve güneşin bu nadir birlikteliği noktalanmış olacak.

Tutulma Avrupa, Afrika, Ortadoğu ülkeleri ve Asya'nın bir kısmından da görülebilecek. Bir sonraki benzer ay tutulması Türkiye'den ancak Haziran 2011'de gözlenecek.

Ay tutulmasını, çıplak gözle izlemenin zararı bulunmuyor. Bu nedenle gözlem için teleskoba, gözü korumak filtreye ihtiyaç duyulmayacak. Ancak Ankaralılar, yarın gece ay tutulmasını Ankara Üniversitesi Rasathane teleskoplarından izleyebilecek.

Herkese açık olacak rasathaneye yetişkinler 3, öğrenciler ise 2 YTL gibi düşük bir ücretle girebilecek. Ziyaretçiler tam ay tutulmasının yanı sıra Venüs ve Satürn gezegenlerinin gözlemini de yapabilecek.

Rasathanede ay tutulması etkinlikleri, havanın açık olması durumunda, saat 19.00'da ay, Satürn, Andromeda Galaksisi ve Orion Bulutsusu gözlemi ile başlayacak. "Ay ve Güneş Tutulmaları", "Yıl Boyunca Gökyüzü" sunumlarıyla devam edecek. Saat 23.30'dan itibaren de tutulma izlenmeye başlanacak

UseLanMaz
08-25-2007, 10:59 PM
Raslantı Sonucu BuLunan BuLuşLar

FOTOGRAF
Mucit: Louis-Jacques Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün, farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype), modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl sonra negatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.


Post-it kağıdı
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi kitabındaki ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine oldukça sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak çıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii ki bir gecelik başarının ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasında yerini aldı...


Vulkanize kauçuk (lastik).
Mucit: Charles Goodyear
Tarih: 1844
Kaza: Kızgın ocağa atılan kauçuk...
Amerikalı Charles Goodyear, 10 yıldan beri ham kauçuğu daha sağlam ve elastik hale getirmenin çarelerini arıyordu. Bu onda bir takıntı halini almıştı ve hatta ödenmemiş borçları nedeniyle hapse bile girdi.
Goodyear bu konuda her şeyi denemişti; karışımına kükürt bile eklemişti. Ne var ki, bu karışımı kızgın ocağa atıncaya kadar hiçbir sonuç elde edemedi: Kauçuk erimiyordu...
Bunu gece boyunca dışarıya çivileyen Goodyear, ertesi gün karışımın oldukça esnek olduğunu fark etti.
Kükürtle sertleştirme yöntemine, Romalılar'ın ateş tanrısından esinlenerek, "Vulkan" adını verdi (vulkanizasyon).
Yöntemin Amerika'daki patentini almayı başardı, ancak Fransa ve İngiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadı.
Goodyear, Paris'te borçları nedeniyle hapis yattıktan sonra Amerika'ya döndü.
Patentleri ortakları tarafından yağmalandığından yoksulluk içinde öldü. Ancak en azından "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company" gibi şirketler onun isminin gelecek kuşaklar tarafından da anılmasını sağladı...

DAYANIKLI CAM
Mucit: Edouard Benedictus
Tarih: 1903
Kaza: Kırılması gereken deney tüpünün yere düştüğünde parçalanmaması...
Güvenli camın bulunması, tam da en çok ihtiyaç duyulan zaman*da gerçekleştirildi: Motorlu taşıt çağında...
1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü laboratuarının zeminine düşürdü. Tüp kırıldı ancak dağılmadan tek parça halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden sıvının buharlaşmasından sonra tüpte kalan ince plastik tabakanın parçalanmayı engel*lediğini anladı.
Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadı.
Ancak, kaza yapan bir aracın için*deki kızın kırılan camlardan çok feci şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gündeme getirmesine neden oldu.
Daha önceki deneyiminden esinlenerek iki cam tabakasının arasına selüloz nitrat yerleştirerek üç katlı camı oluşturdu.
Buluşu 1920'lerde arabaların ön camlarında kullanılmaya ve otomotiv endüstrisinde ciddi şekilde taklit edilmeye başlandı

RÖNTGEN IŞINLARI
Mucit: Wilhelm Konrad Röntgen
Tarih: 1895
Kaza: Bir elektrik deneyi...
Röntgen, gazların içinden geçen elektrik yolunu araştırmak amacıyla, katod ışın tüpüyle deney yaparken, baryum platin siyanürü levhasından yayılan radyasyonun şeffaf olmayan cisimlerin içinden geçebildiğin! Fark etti.
Araştırmalarına devam ederken radyasyonun 15 mm. kalınlığındaki alüminyumdan, daha indirgenmiş yoğunlukta geçebildiğini gördü. Ve bu radyasyona, "X-ışınları" adını verdi. Bugün dünyada Almanya dışında (Almanya'da Röntgenstrahlen olarak adlandırılıyor) bu isimle anılıyor. Bu, daha sonra insan vücudunun iç kısmını gösteren fotoğraflamada kullanıldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru savaş alanlarında da kullanılmaya başladı

KAOS TEOREMİ
Mucit: Ed Lorenz
Tarih: 1960'lar
Kaza: Bilgisayardaki bozuk çıkış...
Amerikalı meteoroloji uzmanı Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız ve komik veriler belirince, Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını düşündü. Ancak hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için kağıttaki çıktıda çalışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak için ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok ettiğini gördü. Birden jetonu düştü: Lorenz bilgisayara aynı girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da, sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar verip durmuştu...
Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan "kaos teoremini" bulmuş oldu...

RADYOAKTİVİTE
Mucit: Henri Becquerel
Tarih: 1896
Kaza: Fotoğraf camındaki sislenme...
Fransız fizikçi Henri Becquerel, 1896 Martı'nda laboratuarındaki çekmecesini açtığında büyük bir sürprizle karşılaştı. Kapkaranlık bir ortamda olmasına rağmen bazı fotoğraf camları bulanıklaşmıştı.
O sırada Becquerel, yeni keşfedilen röntgen ışınları üzerinde çalışıyor ve bazı kimyasallar yardımıyla bunların yayılmalarını sağlamaya uğraşıyordu, ilk aklına gelen, güneş ışığının etkisiyle kristallerin ışını yaydığı ve fotoğraf camını sislendirdiğiydi...
İlk deneyleri onun doğru yolda olduğunu desteklese de hava bozunca olayın seyri birdenbire değişti.
Becquerel, kristallerin güneş ışığından etkilenmesini engellemek için kimyasallar kullanarak camları tekrar çekmeceye koydu. Camları dışarı çıkardığında, uranyumlu kristallerden oluşan camlarda artık sisin bulunmayışına oldukça şaşırdı. Ve bugün "bir atom çekirdeğinin ta*necikler veya elektromanyetik ışımalar yayarak kendiliğinden parçalanması" olarak bilinen radyoaktiviteyi keşfetmiş oldu...

PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın üzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu bölümdeki bakterilerin öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer bakteriler üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan etkisinin de olmadığı görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan maddeyi bir türlü keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin" adını verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar... Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş yapmışlardı...

ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza:Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare olarak bakılıyor.
Elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları te*davi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik taşıyacağından yola çıkarak ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının, hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin gerçekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza kaybına neden olması dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri kullanılmaya devam ediyor.


SAKKARİN
Mucit: Fahlberg adında bir kimya öğrencisi
Tarih: 1879
Kaza: Kurallara uymama...
1879 yılında Fahlberg adındaki bir kimya öğrencisi, toluol (kömür katranındaki hidrokarbon) türevle*rini araştırırken elindeki maddeyi tattı ve günümüzün yapay tatlandı*rıcısı sakkarin ortaya çıktı.
Diğer iki yapay tatlandırıcı da kaza sonucu keşfedildi. 1937'de Il*linois Üniversitesi öğrencilerinden Michael Sveda sigarasını yaktı ve tatlı olduğunu tespit etti. Ve bu maddenin "cyclamate" olduğunu buldu. Nutra Svveet ise 1965 yılın*da anti nükleer bileşimler araştırılırken keşfedildi...

BUCKMİNSTERFULLERME
Mucit: Harry Kroto
Tarih: 1985
Kaza: Karbon atomunun kilise kubbesine benzemesi...
Harry Kroto ve meslektaşları, uzayda varolduğu düşünülen anlaşılması zor yapıdaki karbon atomlarını çözmeye çalışıyorlardı. Laboratuar testleri sonucunda karbonun, 60 atomdan oluşan, diğerlerinden daha güçlü ve istikrarlı yapıda olduğu ortaya çıktı.
Cevaplar araştırılırken çalışma gruplarından biri, atomların, mimar Richard Buckminster Fullerln tasarladığı, kubbeli kiliseye benzeyen hexagonlardan oluştuklarını ortaya çıkarmıştı. Bu da Kroto'nun aklına, daha önce pentagon ve hexagonlardan oluşturduğu, "Gece Gökyüzü" modelini getirdi.
O gece, çalışma gruplarından bir bölümü de karbon atomlarını, futbol topuna benzeyecek şekilde birleştirmişti. Ve grup, pentagon ve hexagonların hep 60 sayısında buluştuğunu keşfetti. 60 karbon atomundan oluşan "Buckyball’lar şu anda karbonun temel biçimi olarak değerlendirilirken, Kroto ve meslektaşları 1996 yılında Nobel Ödülü'nü almaya hak kazandılar...

UseLanMaz
08-25-2007, 11:00 PM
Benimle çıkarmısın ? (MUTLAKA OKUYUN)

Daha henüz 18 yaşındaydı,ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan kanser hastalığına yakalanmıştı.
Kahır içinde kendini eve kapatmıştı. Sokağa bile çıkmıyordu. Annesi,birde kendisi. Bunlardan ibaretti hayat onun için.
Bir gün çok sıkıldı. Sokaklara attı kendini.. Bir yığın vitrinin önünden geçti. CD satan bir dükkanı geçerken aniden durdu, geriye dönüp kapıdan içeri bakarak hayal meyal gördüğü tezgahtar kıza bir kez daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı. Gözleri ve yüreği takılı kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra CD dükkanına girdi. Kız gülümseyerek koştu ona doğru "Size nasıl yardımcı olabilirim" diye... Öyle bir gülümseyişti ki genç şaşırdı, geveledi, bocaladı sonra "Evet" diyebildi.. Rasgele bir plağı işaret ederek "Evet,bu CD yi almak istiyorum" dedi. Genç kız plağı aldı, içeri gitti.
Az sonra paketlemiş bir şekilde geri geldi. Genç paketi aldı evine geldi ve hiç açmadan paketi dolabına attı...

Ertesi sabah yine aynı dükkana gitti. Yine bir CD sardırdı kıza, yine eve gelip açmadan paketi dolaba attı. Günler hep sardırılıp açılmayan CD alımları ile geçti gitti. Bir türlü genç kıza açılmaya cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda... Annesi "Git konuş oğlum, ne var bunda" dedi.Ertesi sabah cesaretini toplayıp aynı dükkana gitti, ve yine bir plak seçti. Kız plağı sarmak üzere arka kısma gidince genç "sizinle bir gece çıkabilir miyiz ?" diye yazarak altında telefonunu ekleyip gizlice kasanın üstüne koydu.Sonra genç kızdan plağı alarak kaçarcasına uzaklaştı dükkandan.
İki gün sonra evin telefonu çaldı. Anne açtı telefonu. CD dükkanındaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi. Gizlenen notu daha yeni bulmuş, ve görür görmez aramıştı. Ama delikanlının annesi ağlıyordu... "Duymadınız mı ? " dedi, "Dün kaybettik oğlumu" Cenazeden birkaç gün sonra anne oğlunun odasındaki eşyaları düzenlerken gözüne dolabındaki paketler ilişti. Paketleri aldı oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD ve birde not vardı. "Merhaba,sizi öyle tatlı buldum ki, bir akşam birlikte çıkalım mı ? Ezgi !... Bir başka paketi açtı. Yine başka bir not vardı. "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece için davet edin artık... Sevgiler...
Ezgi !...

emeğe saygı..

UseLanMaz
08-25-2007, 11:00 PM
Kimsenin cevabını bulamadığı soru

Bilimadamlarının yüzyıllardır çözemediği bir sır var: Ay yanılsaması! Ay'la ilgili hemen hemen herşey biliniyor ama bu soruya cevap bulunamadı. İşte teoriler:

Dolunay, ufukta kocaman görünürken, yükseldikçe küçülüyor. Uzmanlar ise hâlâ bunun nedenini araştırıyor

Uzayın fethi yolunda göz kamaştırıcı adımlar atan, Ay'a ayak basan, Mars'a uzay aracı gönderen insanoğlu, dünyanın uydusuyla ilgili basit gibi gözüken bir sırrı hâlâ çözemedi. Bilim adamlarının kafalarını asırlardır meşgul eden soru şu:
Dolunay neden ufuk çizgisindeyken, göğün en tepesinde olduğu andaki halinden daha büyük görünür? Ay neden farklı konumlarda farklı büyüklükte algılanır? Ayın 1987'den bu yana ilk kez yatay görüş çizgisine bu kadar yakın olması, bu sonuçsuz kalan tartışmayı yeniden alevlendirdi.

İşte 2 teori

1913'te Mario Ponzo tarafından ileri sürülen 'Ponzo İlüzyonu' teorisi. Buna göre, insan beyni boyut algılamasını arka planla karşılaştırarak yapıyor. Bu mantıkla Ay, ufuk çizgisindeyken yerdeki bina ve ağaç siluetleri referans olarak alındığında, çok büyük olarak algılanıyor. Bu teori, böyle referans noktaları olmayan pilotların Ay'ı büyük görme nedenini açıklamıyor.

İkinci teori, beynin gökyüzünü küre şeklinde değil, düzleşmiş bir kubbe olarak algıladığı varsayımına dayanıyor. Başımızın üzerindeki nesneler, mesela tepemizdeki bir kuş aynı uzaklıkta olsa da ufukta uçana göre yakın gözüküyor. Ay ufukta olunca da beynimiz, büyüklük ve uzaklığını yanlış hesaplıyor.

UseLanMaz
08-25-2007, 11:00 PM
: discoverydeki efsane avcıları..........

tamamen bilimsel yöntemlerle test edilerek yapılan efsaneler


Denize dalarak size doğru ateşlenen silahın kurşunlarından korunabileceğinizi biliyor muydunuz?
Belki bu hileyi şimdiye kadar izlediğimiz James Bond filmlerinde görmüş ama olayın heyecanından kendimizi kurtardığımız anda böyle bir şeyin sadece filmlerde olabileceğini düşünmüştük. Fakat 'Discovery' kanalının en hit şovlarından 'Mythbusters'ın yapımcıları bu hilenin ve bunun gibi onlarca ilginç şehir efsanesinin gerçekten de hayat kurtardığını bilimsel verilerle açıkladı. İşte sizin için seçtiklerimiz…

1-Şimşeklerin çaktığı bir havada cep telefonuyla konuşan bir kişiyi elektrik çarpar mı?'Mythbuster' ekibi bu teoriyi bir kuklaya 200 bin voltluk elektrik vererek test etti. Ve sorunun cevabının kesinlikle 'çarpar' olduğunu kanıtladı.

2-Tavanda dönen bir pervane yerinden çıkıp bir insanın üzerine gelirse o kişinin kafasını keser mi?Dönen pervanelerle bir dizi deney gerçekleştiren 'Mythbuster' ekibi pervane son hızda dönse bile bir insana çarptığında kırılıp kimseye zarar vermeyeceğini ispatladı.

3-Göğüslere takılan silikonlar yüksek irtifada veya alçak hava basıncında patlar mı?Çılgın ekip yaptıkları testlerden sonra silikonların birçok farklı çevre koşuluna uygun olarak tasarlandığını ve asla patlamayacağını kanıtlayarak bu sorunun cevabını 'hayır' olarak belirledi.

4-Balıkların hafızası 3 saniyede bir silinir mi?
Bir grup balığı engel testlerinden geçiren Mythbuster ekibi bir ay sonra aynı teste tabi tuttuğu balıkların testi nasıl tamamlayacaklarını hatırladıklarını ortaya çıkardı. Bu sonuca göre yukarıdaki sorunun cevabı için kesinlikle 'hayır' diyebiliriz.

5-Benzin istasyonunda cep telefonuyla konuşmak patlamaya neden olur mu?'Bir cep telefonu statik elektrik birimini keserek benzini tutuşturamaz. Yine de telefonunuzla sürekli arabaya çıkıp girerseniz düşük bir ihtimal bile olsa bu durum bir patlamaya neden olabilir'. Mythbuster ekibinin ortaya koyduğu bu bilimsel gerçeklerin ışığı altında bu sorunun cevabına rahatlıkla 'hayır' diyebiliyoruz.

6-Elektrik teline işerseniz çarpılır mısınız?'Mythbusters' ekibi bu sorunun cevabını bulmak için de kapsamlı bir deney yaptı. Bir cansız mankeni birkaç litre idrarla ıslatarak elektrikli tele bağladı ve olanlar oldu. Bu deneyin sonuçlarına göre elektrik teline tuvaletinizi yaparsanız %100 çarpılırsınız.

7-İnsan sesi bir bardağı çatlatabilir mi?
Bir bardağı çatlatacak insan sesi frekansını bulmak için en son teknolojiyle donatılmış araçlarla deney yapan çılgın ekip bu deneyimlerine opera sanatçısı Jaime Vendera'yı da ortak etti. 'Mythbuster' ekibinin bulduğu frekansı sesiyle taklit eden Vendera cam bir bardağı çatlatmayı başardı. Bu deneyin sonucuna göre bir insanın sesini bir şarap bardağını çatlatacak frekansa getirerek eğitmesi mümkün.

8-Bir köpekbalığının burnuna yumruk atarsanız saldırıya uğrar mısınız?Bu konuda da çalışmalar yapan ekip köpekbalıklarının aldıkları darbelere kaçarak tepki verdiklerini fakat siz onları yumrukladıktan kısa bir süre sonra geri geldiklerini belirtti. Eğer hayatta kalmak istiyorsanız köpekbalığını yumruklamaya devam etmeniz gerektiği de sıra dışı ekibin verdiği bir başka tüyo.

9-Bir gökdelenden düşen bozuk para birinin kafasına gelirse ölümcül sonuçlar doğurabilir mi?'Mythbuster' ekibi bozuk paranın bir silahtan çıksa bile derinin içine işlemeyeceğini fakat temas ettiğinde insanın canını feci şekilde yakacağını belirtirken bu sorunun cevabını 'hayır' olarak belirledi.

UseLanMaz
08-25-2007, 11:01 PM
İnsan Psikolojisini Yönetme(Okuyun)

Arkadaşlar Felsefe Bölümüne Açtım Orda pek tutulmadı.O yüzden buraya koyuyorum



İnsan Psikolojisini Yönetme

Yasli bir adam emekliye ayrilir ve kendine bir lisenin yaninda
kucuk bir ev alir.

Emekliliginin ilk bir kac haftasini huzur icinde gecirir
ama sonra ders yili baslar. Okullarin acildigi ilk gun, dersten cikan

ogrenciler yollarinin uzerindeki her cop bidonunu bagirip, cagirarak

tekmelerler.Bu cekilmez gurultu gunler surer ve yasli adam bir onlem
almaya karar verir.
Ertesi gun cocuklar gurultuyle evine dogru yaklasirken,
kapisinin onune cikar onlari durdurur ve:
"Cok tatli cocuklarsiniz, cok da egleniyorsunuz. Bu nesenizi

surdurmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yasindayken ayni
sekilde gurultuler cikarmaktan hoslanirdim, bana gencligimi
hatirlatiyorsunuz. Eger her gun buradan gecer ve gurultu yaparsaniz size

her gun 1 dolar verecegim" der.
Bu teklif cocuklarin cok hosuna gider ve gurultuyu surdururler.
Birkac gun sonra yasli adam yine cocuklarin onune cikar ve onlara soyle
der: "Cocuklar enflasyon beni de etkilemeye basladi bundan boyle size
sadece 50 sent verebilirim."

Cocuklar pek hoslanmazlar ama yine devam ederler gurultuye.

Aradan birkac gun daha gecer ve yasli adam yine karsilar onlari:
"Bakin" der, "Henuz maasimi alamadim, bu yuzden size gunde ancak
25 sent verebilirim, tamam mi?"

"Olanaksiz bayim" der iclerinden biri,
"Gunde 25 sent icin bu isi yapacagimizi saniyorsaniz
yaniliyorsunuz.
Biz isi birakiyoruz."

UseLanMaz
08-25-2007, 11:01 PM
|||| Sıcak su ile banyo KISIRLIK yapıyor ||||



ABD'de yapılan bir araştırma, sıcak suda yapılan küvet sefasının erkekleri kısırlaştırabileceğini ortaya koydu. Üç yıl süren araştırmada erkeklerin sperm sayılarında büyük bir kayıp gözlemlendi

Amerikalı bilim adamlarının araştırmasına göre, sıcak su dolu küvette ya da sıcak duşta haftada 30 dakikadan fazla zaman geçiren erkeklerin sperm sayısı kayda değer ölçüde azalıyor. San Francisco'da üç yıl süren araştırmasının sonunda bu sonuca varan Prof. Paul Turek, İngiliz The Sun gazetesinde yer alan açıklamasında, "Artık hastalara, sıcak duş, küvet sefası gibi dinlendirici faaliyetlerin erkek üretkenliği için gerçek bir risk faktörü olduğunu kanıtlamak için delillerimiz var" dedi.

Tedavi şansı var
Bu alışkanlıklarından vazgeçen erkeklerde sperm sayısının yeniden normale döndüğünü de belirten Turek, 3-6 ay içinde erkeklerin yüzde 45'inde sperm sayısının normale döndüğünü bildirdi.

Turek, birçok kültürde sıcak suyla ilgili olumsuz düşünceler olduğunu da hatırlatarak, Japonya'da yüzyıllar boyunca çocuğu olmayan erkeklerin işlerini sıcak su dolu küvetten yürütmelerinin kanunen yasak olduğunu söyledi.

Neler kısırlık yapar?

Kabakulak: Özellikle ileri yaşlarda geçirilen kabakulak önemli bir etken. Çünkü testis ve üretim kanallarında iltihaba neden olabiliyor. Kabakulak geçirmiş erkeklerin yüzde 25'i kısırdır.
Stres: Aşırı stres, ağır spor egzersizleri sperm sayısını ve kalitesini düşürüp kısırlığa neden olabiliyor.
Dar Pantolon: Spermler yüksek ısı nedeniyle ölebilir. Zaten bu nedenle vücudun dışında bulunan testislerde spermleri serin tutmak için bir çeşit soğutucu görevi yapar. Erkeklerin dar pantolon ve iç çamaşırları da yine vücut ısısını artırdığı için spermleri olumsuz etkiler.
Alkol: Uyuşturucu madde bağımlılığı, aşırı alkol, sigara, radyasyona maruz kalmak, yağsız diyet yapmak, depresyon ve tansiyon ilaçları sperm kalitesini bozup, sperm üretimini etkileyebilir.

UseLanMaz
08-25-2007, 11:02 PM
Dünyanın En Uzun Bebeği

Bursa'da 6 kilo 200 gram dünyaya gelen bebek, 2 dalda tıp tarihine geçti. 60 santimetre boyundaki bebeğin, dünyanın en uzun boylu bebeği olduğu açıklandı.

Bursa'da bir yıl önce evlenen Özcan Bora (37) ve Serap Bora (27) çifti, 7 Aralık tarihinde kontrolden geçmek için Bursa Zübeyde Hanım Doğumevi'ne gitti. Burada Dr. Mithat Bursalı tarafından kontrol edilen anne adayı Serap Bora'nın, sezaryenle doğum yapmasına karar verildi. Ertesi gün hastaneye yatan Serap Bora, 9 ay 10 günlük hamilelik süresinin ardından 6 kilo 200 gram ağırlığında 60 santimetre boyunda bir erkek çocuğu dünyaya getirdi. Bebeğe Mikail Selim ismi verilirken, aşırı kilolu bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu bildirildi.

UseLanMaz
08-25-2007, 11:02 PM
ulu önder atatürk'ü masonlar mı öldürdü???


"ATATÜRK'Ü MASONLAR ÖLDÜRDÜ"

Yeniçağ gazetesi'nden Osman Tıraklı'nın Yurt Partisi Genel Başkanı ve İçişleri eski Bakanı Saadettin Tantan ile gerçekleştirdiği ropörtajın yayımı sürüyor. Tantan ropörtajın bugünkü bölümünde Masonları Atatürk'ü öldürmekle suçladı.
28 Aralık 2005 Çarşamba 00:03


Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk, mason teşkilatını kapattı. Ama bugün geldiğimiz noktada çok fazla bir şeyin değişmediği görülüyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Atatürk’ü de masonların öldürttüğü kesin… Bunlar hep konuşuluyor, zaman zaman medyaya da yansıyor. Çünkü, Atatürk’te bir siroz hastalığı çıkıyor ve bir gecede ölüyor... Atatürk’ün Mason Localarını kapatmasından sonra masonlarla savaş yeniden başlıyor. Atatürk öldükten sonra Mason Locaları yeniden açılıyor. Bu aşamadan sonra dikkat ederseniz, Atatürk’ü kendi halkından soğutma çabalarının ağırlık kazandığı görülüyor.

Yani bir noktada diyorsunuz ki, masonlar, kendilerini lağveden Atatürk’ten intikam alıyorlar. Atatürk’ü manen de yok etmek için çalışıyorlar. Bu sonucu mu çıkarmamız gerekiyor?


Türkİye Cumhuriyeti o yıllarda İttihat ve Terakki’nin kuruluşundaki mason hakimiyetini temizleyememişti. Yani Mahmut Esat Bozkurt’un 1930’da Bakanken Meclis’te istifa etmesindeki verdiği mesaj da çok önemlidir. Atatürk dahi bir şey yapamamıştır. Atatürk’ün Mahmut Esat Bozkurt’u çağırtıp bu Mason Locaları ile ilgili gündem dışı konuşma yapıp “hemen bunu kapatmamız lazım” demesinden sonra Atatürk’ün sonu gelmiştir. Peki bu masonlar ne yaptı? Atatürk’ü din düşmanı yaptılar. Oysa Atatürk, parçalanmaya karşı milletin itikatta ve amelde birleşmesi için o günkü alimlere kitaplar yazdırtmıştır. Ondan sonra gelenler dini bir yaşam tarzı gibi göstermemiştir. Dinin babadan dededen gelme batılın da içine karışması ile yozlaşmış bir şekilde devam etmesini istemişlerdir. Bu, Türkiye’yi kullanmak isteyenlerin işine gelmiştir. Oysa bizim bu gücün empoze etmeye çalıştığı dine karşı geleneksel İslam’ı savunmamız gerekirdi.


Türkiye’de gerçek anlamda ülkesine hizmet edecek yetişmiş insan sıkıntısı mı var?

Bunu şöyle görmek lazım. Türkiye’de zihinsel anlamda üretim gücünün eksikliğini görüyoruz. Özellikle raflarda eksikliğini hissediyoruz. Yabancı kitaplıklara baktığınız zaman orada Türkiye’den bir şey göremiyorsunuz. Asırlardan beri İslam’a bayraktarlık yapmış bir milletin İslam açısından üretim gücünün sıfır olduğunu görü-yorsunuz. Dünyada İslam’ın yaygınlaşıp kabul görmesi açısından etkili bir alim göremiyorsunuz.
Özellikle Mısır’daki eğitim faaliyetinin gelişmesi, bireyin eğitilmesinde Mason Locaları’nın tavsiyesini görüyorsunuz. İslamiyet’in yaygınlaşarak, toplumların bilinçli bir şekilde Müslüman edilmesi noktasındaki hareketin içerisine bile masonların girdiğini görüyorsunuz. Hem aydınlanma çağında, hem de hızlı okullaşma döneminde de, açılan okullara bile masonların sızdığını görüyorsunuz. Bu olayların tarihi sürecinden bu yana yani Haçlı seferlerinden beri bu faaliyetleri görüyorsunuz. Askeri örgütlenmede bu akıma karşı son derece akıllı örgütlenme yapmış fakat sürdürememiş. Yeniçeri’nin kuruluşundaki, Bektaşi örgütlenmesindeki noktalar iyi tahlil edilmeli. Osmanlı Devleti’nin örgütlenmesine baktığınız zaman çıkarılması gereken çok büyük dersler var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kaybı, yeni bir cumhuriyeti kurarken bu altyapıları yeni anlayış ve esaslara göre kuramamasıdır. Niye kuramadı?
Çünkü yetişmiş insan gücü ve bilgi eksikliği vardı.


Görevdeyken engellendim

Yurt Partisi Genel Başkanı Saadettin Tantan, İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde suç örgütleri ile mücadele konusunda yeni bir eylem planı hazırlığı içinde iken Bakanlar Kurulu tarafından engellendiğini açıkladı. Tantan, “ İçinde bulunduğumuz sarmal hâlâ bütün bu güçlerin oyunlarına karşı bir eylem planı yapamayışımızdan kaynaklanıyor. Ben bunu yapmak istedim ama Bakanlar Kurulu’ndan geçirtemedim. Bilginin, insanın, paranın, malın, hizmetin bilgisayar ortamında takip edilmesi gerekiyordu. O zaman korku şuydu: ‘Tantan bizim hepimizin nerede paramız olduğunu tespit edecek, el koyacak.’ Biz aslında güçlü devletin düşündüğü ve yapması gerekeni yapmak istiyorduk. Çünkü, bilgi devletin elinde olursa bunu korur ve geliştirir. Bugün Küresel gücü dünyadaki toplumları istediği şekilde yönlendirecek, o ülkelerin kabul ettikleri din önderleri kontrolünde tutuyor. Tüm bu din önderlerine baktığınız vakit, ekonomik güçleri tartışmasız, etki güçleri çok yüksek. Biz bunun Türkiye’deki etkisini kırmak istemiştik. Ama Bakanlar Kurulu’ndan geçirtemedik” dedi


Uluslararası destek alıyorlar!..

Türkiye’deki Mason Locaları’nın bağlı olduğu mason mahfilleri, Türk biraderlerine desteği eksik etmiyorlar. Türk masonlarına övgü yağdırıyorlar.

HÜr ve Kabul Edilmiş Mason Locaları’nın yeni büyük üstadını seçmesinden sonra Fransız masonların büyük üstadı Quillardet’in övgüsü basında yer almakta gecikmedi. Fransız mason, Türk biraderlerinin Türkiye’de Cumhuriyet’in ve laikliğin kuruluşunda büyük rolü olduğunu iddia etti. Türk masonlarının güçlü bir geleneği olduğunu da öne süren Fransız mason, başörtüsü sorunu konusunda da Türkiye’de yapılanlara destek verdi, ‘Biz de Fransa’da yasaklanmasına çalışıyoruz’ dedi.


‘Atatürk’e silahla suikasti düşündük!’

Gazetemiz yazarı Hasan Demir’in iki gün önce köşesinde gündeme getirdiği bir masonun itirafları, YP Lideri Tantan’ın sözlerini doğruluyor.

Hasan Demir köşesinde özetle şu görüşlere yer vermişti:”Yıl 1948, Ağustos’un 1’i. Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti (ELD)’nin “Laiki foni” yani “Halkın sesi” isimli gazetesinin 685’inci nüshasında, Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli farmason Avram Beneraoysan şunları yazar:” Mefkûremizi imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!..” 33 dereceli komünist mason hangi darbeden bahsetmektedir ve “akıbeti feci şartlar altında ölüm” olan kimdir?Bırakalım onu da kendi söylesin: “(..) Mustafa Kemal Atatürk, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya köşkünde doktor Mim Kemal Öke’ye hitaben, ‘Mason cemiyetinin faaliyetini inkılaplarıma muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeğe teşebbüs etmeyiniz’ demişti..
(...) O zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını tasfiye ve bertaraf ettiği gibi masonları da tasfiyeye tabi tutmaya muvaffak olacaktır.

Fakat asla! Türkiye’deki mason cemiyetinin Kemal Atatürk tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğunu Moskova’da tarihi bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir halde, orada-kilere şaşkınlık içinde haykırdım:

‘- O sarı lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır!’ İşte böyle.. 1948 yılı Ağustos ayının 1’inde Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti örgütünün yayın organı “Laiki Foni”nin 685 sayılı nüshasında Ege ve Balkanların kıdemli komünistlerinden 33 derece mason Bulgar Yahudi Avram Benaroyas’ın itirafları.”


Özkök yazdı, satış iptal oldu

Türk masonlar bir yandan kapılarını açtıklarını iddia ediyorlar, diğer yandan ölmüş bir masonun evraklarının müzayedede satılmasına izin vermiyorlar. Nitekim, Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün, müzayedeye çıkacak olan bir masonun evrakları ile ilgili yazısından sonra, müzayedeyi düzenleyen yayınevi sahibi, masonun yakınlarının dev-reye soktuğu avukatların salona gelmesi üzerine, bunları müzayededen geri çekti.

Oysa, Özkök, masonun arşivindeki evrakların hiç de önemli olmadığını iddia etmiş ve müzayedeye çıkmadan evrakların dökümünü vermişti.

Kitap ve yayınevi sahibi bundan sonra bir daha mason Aydın Bilge ve Sevgi Locası’nın eserlerini müzayedeye sokup satmayacağına yönelik açıklama yapma gereği de duydu!


yorum ve replerinizi bekliyorumm...