Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Enteresan Olaylar


UseLanMaz
08-26-2007, 05:46 PM
bu olaya ne diyeceksiniz

http://www.haberturk.com/habermetni.haberturk?@=149359 (http://www.haberturk.com/habermetni.haberturk?@=149359)

UseLanMaz
08-26-2007, 05:48 PM
İn mi Cin mi?

arkadaşlar ben izledim ve biraz tırstım olay 11/06/06 geçiyor yorumlarınızı bekliyorum sizce ne in mi cin mi
başlığın yanındaki izleyi tıklamayı unutmayın arkadaşlar

http://haber.mynet.com/detail_news/?...=27Haziran2006 (http://haber.mynet.com/detail_news/?mainPage=1&which=center&id=X1151364029734&ref=haberHome&ref2=1&date=27Haziran2006)

UseLanMaz
08-26-2007, 05:48 PM
BİlİnÇalti...!!!bunu Okuduktan Sonra Daha Az GÜleceksİnİz

Lütfen sonuna kadar okuyun...

Bilinçaltına Gizli Mesaj
Bu Konuyu Sonuna Kadar Kim Oku Bilemem Ama Herkesin Okumasını Tavsiye Ederim Sonuna Kadar...
Bilinçaltına gizli mesaj yerleştirme, Yapabileceklerinizi düşününün !..
Konuyu açıklayıcı bazı alıntılar:
"Tamamen subliminal
Subliminal diye bir yöntemden bahsediliyor günlerdir. Filmlerin şarkıların arasına gizli mesajlar koyuyorlarmış. Normal algılarımız o mesajı fark etmiyor ama bilinçaltlarımız lapin gibi atlıyormuş bu mesaja. Bu hadiseye subliminal deniyormuş. Beatles üyesi Paul Mc Cartney’in aslından bundan 35 sene evvel trafik kazasında öldüğünü de bu yöntemle öğrenmişler. Beatles’in bir şarkısını tersten çalmışlar, "Paul ise dead" diye bir mesaj çıkmış. (Bu tersten çalma işini de hangi manyak akıl ettiyse artık...) Mesela Led Zeppelin’in ayıla bayıla dinlediğimiz ’Stairway to Heaven’ının içinden "Yaşasın şeytanımız, biz onun için yaşıyoruz" gibi abukluklar çıkıyormuş. Buyur buradan yak! Britney Spears’ın bir şarkısının içinden bile "Ben o kadar da küçük değilim, bana her istediğini yapabilirsin" gibi gayet şehvetengiz mesajlar çıkmış. "
"Hairway To Steven
Az once ulusal capta yayin yapan bir televizyonun haber bulteninde Led Zeppelin’in Stairway To Heaven sarkisinin tersten calindiginda seytana ovguler duzen subliminal mesajlar icerdigini anlatan bir haber yayinlandi. Sakin ola cocuklariniza dinletmeyin boyle seyleri diye bangirdiyordu televizyon. Bu deli sacmasini yillar once ben de duymustum ama dogal olarak gulup gecmistim. O gunden bugune gulunclugunden hicbir sey kaybetmemis bu komplo teorisi neyse ki. Fakat zaman icinde bizim gozumuzden kacan seyler olmus. Megerse bu sadece buzdaginin gorunen kismiymis. Butun rock tarihi, aslinda seytanin gizli hukumranligi altinda faaliyet gosteren satilik ruhlar tarafindan yazilmis (Burada kucuk bir dipnot dusup sadece tek bir kisinin ruhunu satmayi beceremedigini, yine de hic olmazsa bizim nezdimizde rock tarihinde guzel bir yere sahip oldugunu belirtmek isterim). Web uzerinde bu konuda derli toplu bir kaynak yine her zamanki gibi Wikipedia’da bulunabiliyor. Judas Priest (ozellikle grup uyelerinin savunmasi) ve deliberate backmasking basligi altinda Pink Floyd orneklerine bir goz atin. Bu bana yetmedi derseniz bu adreste Yoko Ono’nun Lennon’i oldurdugunu nasil itiraf ettigini (Biliyordum! Hemen tutuklayin o kadini!) ya da Pokemon’un televizyonda gosteriminin yasaklanmasinin aslinda ne kadar dogru bir karar oldugunu goreceksiniz. Konuya bilimsel yaklasanlari da gormek mumkun ama hayir "Ben dunyamizi ele gecirmeye calisan bu iblislere karsi bir nefer olmak niyetindeyim" diyorsaniz, ne diyelim, o zaman size Exorcist olmak yakisir."
"AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, tüketiciyi bilinçaltı reklama karşı korumak amacıyla bir yasa teklifi verdi. Başoğlu’nun gündeme getirdiği reklam türü, televizyon izleyicisinin, hakkında bilgi sahibi olmadığı dahası görmediği, farketmediği bir reklam türü. Nasıl mı? Subliminal yöntemle hazırlanan bu reklamlarda, bilinçaltına gizli mesaj ve resimler gönderiliyor. Gözle görülmeyen bu mesaj ve resimler bilinçaltına ulaşıyor ve tüketici üzerinde normal bir reklamdan çok daha yüksek oranda etki bırakıyor.
SUBLİMİNAL REKLAMCILIK
Subliminal reklamcılık denen bilinçaltını hedef alan bu tür reklamlar ilk kez 1950’li yıllarda Amerika’da ortaya çıktı. James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler halinde ‘patlamış mısır ye’ ve ‘Kola iç’ sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinciyle algılayamadığı halde, bilinçaltına hitap eden bu sloganlar sayesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı iddia edildi. Bilinçaltı reklamları Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde yasaklandı.
Bilinçaltı reklamları üzerine araştırmalar yapan Metin Çelik, bize bilinçaltı reklamlarında, izleyen kişinin, görmediği görüntüler, duymadığı sesler tarafında nasıl olup da yönlendirildiğini bilimsel verileriyle anlattı. Bilinçaltı reklamlarının gücünü, ürünün satışını nasıl etkilediğini örnekleriyle ortaya koydu. İnanılması zor, hadi canım dedirtecek iddialarda bulundu.
AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, tüketiciyi bilinçaltı reklamlara karşı korumak amacıyla bir yasa teklifi sundu. Sizin de bu konuda çalışmanız var. Nedir bilinçaltı reklamı?
Bilinçaltı dediğimiz şey, bilincin binde 999’unu oluşturuyor. Yani siz şu anda beni binde 1 seviyesinde görüyorsunuz.
Nasıl yani?
Şöyle: Gözün fovea hareketleri sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı bilgileri bilinçaltına atıyor. Bu söylediklerim bilimsel verilerdir. Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde 10 tane deterjan arasından 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında olmadığımız şeylerin, bilinç yüzeyine çıkarak bize o malı satın aldırması söz konusu.
Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz.
Evet. Mesela hemen şimdi bir test yapalım. Eviniz de kaç pencere var?
Bir saniye…. 5 pencere var.
Bu cevabı vermek için sol üst köşeye bakarak düşündünüz.
Öyle mi? Olabilir; sağa da bakabilirdim yahut önüme de.
Belki. Ama bunu siz de deneyebilirsiniz. Kime sorarsanız sorun sol üst köşeye bakarak düşünecek ve cevap verecektir.
Neden?
İnsan beyni sağ ve sol beyin olmak üzere ikiye ayrılır. Sağ beyin resimleri, grafikleri depoluyor. Sol beyin ise sayıları, formülleri isimleri vs.
O halde sağ üst köşeye bakmam gerekmez miydi?
Çapraz bir görme sistemimiz var. Sağdaki klasörü kullanmak için sola, soldakini kullanmak için sağa bakarız. Bilinçli yapılan reklamlarda bu bilgi mutlaka kullanılır. Bakın Gerçek Hayat’ın kapağı da bu şekilde.
Bu hafızada kalmayı mı kolaylaştırıyor?
Tabii ki. Aslında kimse, “bu ürünün reklamını gördüm, gidip alayım” demez. Ama ihtiyacımız olduğunda gidip bilinç altımızda saklı olan bilgilerin verdiği komutla seçim yaparız.
Reklamverenler Derneği’nin yaptırdığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de televizyon izleyicilerinin yüzde 77’si televizyonlarda çok fazla reklam yayınlandığını düşünüyor. Reklam çıktığında kanal değiştirdiklerini ya da bir ihtiyaçlarını giderdiklerini söylüyor. Bu durumda gene de reklamların etkisi çok mu yüksek?
Bir reklamdan etkilenmek için o reklamı pür dikkat seyretmeniz gerekmiyor. Bir reklamla bir kere de olsa karşılaşmış olmamız yeterlidir. Tabii ki reklam stratejisi başarılı reklamlar için geçerlidir bu. Önemli olan marka bilinci oluşturmak. Coca Cola’yı düşünün. Dünyada reklama en fazla bütçe ayıran markadır. Coca Cola, her reklamıyla markasını gündemde tutar. “Ben zaten yeterince satıyorum, reklam için bu kadar para harcamama gerek yok” diye düşünmüyor. Çünkü reklam marka için vazgeçilmezdir. Bir ürünü marka haline getiren şey reklamdır.
Bilinçaltı reklamları ne zaman ve nasıl yapılmaya başlandı?
1960’lı yıllarda Amerika’da takistoskop denilen bir cihaz sayesinde reklamcılar, bilinçaltına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğunu farkettiler.
Nedir bu cihazın özelliği?
Mesela bu aletle filmlerin içine gizli kareler, gizli mesajlar atılıyor. Biz bunları göz seviyesinde göremiyoruz.
Göremediğimiz halde etkileniyor muyuz bu görüntülerden?
Evet etkileniyoruz hem de gözümüzle gördüklerimizden daha fazla.
Nasıl oluyor bu?
Göz bunları görmüyor ama saniyenin 3 bin de biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sayesinde, insanların bir ürüne yönelimleri temin ediliyor. Mesela bir içki reklamında gözle göremediğimiz you buy (satın al) konutu yer alıyor.
İnsanlar okuyamadıkları bir ‘satın al’ mesajıyla o ürünü satın almaya yönlendiriliyor öyle mi?
Evet. İnanamıyor gibi tepki veriyorsunuz ama bunlar kanıtlanmış şeyler.
Nedir bunun kanıtı?
Gizli mesajlı reklamların etkisiyle ilgili olarak yapılmış deneyler var. Aynı ürünün gizli mesaj içirenini gören deneklerin beyin dalgalarıyla gizli mesaj içermeyenini gören deneklerin beyin dalgaları karşılaştırılıyor ve arada ciddi bir fark olduğu ortaya çıkıyor.
Bu deneyin yapıldığı bir reklam ürünü var mı?
Mesela 5 Temmuz 1971 tarihli Time’ın arka kapağında çıkmış Gilbey’s London Dry Gin reklamı. Reklamda bardaktaki buzlar üzerinde ‘sex’ yazıyor. Bu reklam sayesinde Gilbey’s’in 1.5 milyon dolarlık satış yaptığı tespit edilmiş. Bunun üzerine reklamla ilgili bir araştırma yapılmış. Bu reklam deneklere gösterildiğinde yüzde 60’ı reklamın kendilerinde uyandırdığı etkiyi ‘doyuma ulaşma’, ‘sex düşkünlüğü’, ‘heyecanlanma’, ‘romantizm’, ‘duyguları okşayıcı’ gibi ifadelerle tanımlamış. Reklamın gizli mesaj içermeyen versiyonu ise denekler tarafından bu şekilde tanımlanmamıştır. Bir de az önce sözünü ettiğin beyin dalgalarını ölçen yöntem var. Gizli mesaj içeren reklama beyin daha farkı ve fazla tepki veriyor.
Bu tür reklamlar çok yaygın mı?
Yaygın. Özellikle de Amerika’da. Aynı zamanda yasak. Tespit edildiğinde hemen yasaklanıyor.
Türkiye’de pek çok Amerikan ürününün reklamı gösteriliyor. Aynı gizli mesajlara biz de maruz kalıyor muyuz.
Elbette kalıyoruz. Artık ürünler gibi reklamlar da ulus aşırı dolaşıyor.
Sizin Türkiye’de gösterilen reklamlara ilişkin böyle bir araştırmanız var mı?
Var. Yalnızca reklamlara ilişkin değil filmlerde de bu tür gizli mesajlar kullanılıyor. Benim bu yönde de bir takım araştırmalarım var
Tespit ettiğiniz reklam yada film oldu mu?
Oldu. Bununla ilgili uyarı girişimlerim de oldu fakat maalesef sonuç alamadım çünkü bizde bilinçaltı reklamlarına ilişkin ne tam anlamıyla sınırlandırıcı bir kanun düzenlemesi var ne de kamuoyu bu hususta aydınlatılmış.
AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu bunu Meclis’te gündeme getirdi. Sizin buna bir katkınız oldu mu?
Ben bununla ilgili seminerler de veriyorum fakat Atilla Bey’le bir temasım olmadı. Kendisi bu konuyu araştırırken benden haberdar olmuş olabilir.
Atilla Başoğlu’nun yasa teklifinde bilinçaltı reklamlarıyla ilgili çok ağır cezalar öngörülüyor. Bu kadar etkili bir reklam mı yani bilinçaltı reklamları?
Evet çok etkili reklamlar. Bu kesin. Mesela bir örnek vereyim. Camel’in tek hörgüçlü devesinin ön bacağında dik duran bir erkek figürü var. Dikkatli bakıldığında bu erkek figürünün çıplak olduğu görülecektir.
Peki neden yasaklanmamış?
Camel bunu 1913 yılında yapmış. Bu ilmin 90 yıl önce Amerika’da çıkmış olduğunu gösteriyor. Bunu, muhtemelen, artık logomuz diyerek kabul ettirmiş olabilirler. Camel’ın yasaklanmış reklamı Camel satışlarını yüzde 5’ten yüzde 32’ye çıkarmıştı. Smooth character adındaki reklam kampanyasıyla Camel 1990’da sigara içmeye başlayan gençler arasında tercih edilme oranını 1.5 yıl içinde yüzde 32’ye çıkardı. Camel bilinçaltı reklamını çok iyi kullanmış bir marka. Deve figürünü artık nerede görürsek görelim beyin bunu Camel’le ilişkilendiriyor.
Gizli mesaj içeren bir reklam mıydı?
Evet. Smooth character kampanyasında Camel’ın devesi her biri cinsellik çağrışımı olan pek çok kılığa sokulmuştu.
Gizli mesajları çıplak gözle okumamız imkansız mı?
Bazen olabilir. Bu yapılış tekniğine göre değişebiliyor. Bunlar üç boyutlu resim gibidir. Pek çok resmin içinde ‘kill’ ya da ‘sex’ yazar. Bazen dikkatli gözler bunu fark edebilirler. Mesela Time’in Kaddafi’yi kapak yaptığı sayısında gözün fovea hareketlerinin görebileceği şekilde kill (öldür) yazıyordu. Bu çıplak gözle görülemeyecek bir mesajdı.
Bu ortaya çıktı mı yani?
Evet çıktı ve bildiğim kadarıyla Time, sadece mahcup oldu! Başka bir örnek daha vereyim. Bunlar reklam değil ama gizli mesaj içeren örnekler. New York Times’ta yayınlanmış savaş helikopterlerinden askerlerin atladığı bir fotoğrafta muhtelif yerlere yerleştirilmiş ‘sex’ yazısı yerleştirilmiş. Resme gömülmüş şekilde bu yazılar.
Peki savaş helikopterinden atlayan asker görüntülerinde ‘sex’ yazmasının manası nedir? Neden ‘sex’ ya da ‘kill’ yazıyor bu gizli mesajlarda?
Şöyle. İnsan beyninde bilinçaltının tepki verdiği iki önemli olay var: Doğum ve ölüm. Bunlara arketip deniyor. Beyin, bu iki olaya daha fazla tepki veriyor. Bu iki arketipe giren mesajlara daha duyarlı. Sex mesajı doğum arketipinde, kill mesajı da ölüm arketipinde karşılanıyor. Kuzuların Sessizliği filminin afişinde de aynı şeyi görebiliyoruz. Oradaki kelebek figürünün üzerinde bir kuru kafa vardır. Bu fark ediliyor. Biraz daha dikkatli bakınca o kuru kafanın nü şeklinde resmedilmiş 3 kadından oluştuğunu görürsünüz. Bu afişte ölüm ve doğum arketipleri birlikte kullanılmıştır. Beyin bunu gördüğü anda bu başka herhangi bir filmin afişinden öncelikli olarak yer ediyor.
Bunlar Amerika’da yasaklanıyor dediniz. Ama sözünü ettiğiniz ürünler Amerikan yapımı.
Evet. Yasaklanıyor ama orada da fark edilince yasaklanıyor. Her reklam böyle bir filtreden geçmiyor.
Siz televizyon reklamları izliyor musunuz?
İzliyorum ama şu anda şu reklamda şu var şu reklamda şu var diyemem. Çünkü bazı ürünlerle ilgili araştırmalarım var bunun bilimsel olarak ispatına ulaştık mı zaten suç duyurusunda bulunacağız. Daha geçenlerde RTÜK’e televizyonda yayınlanacak bir filmde gizli mesaj olduğuna dair bilgi verdim ama RTÜK hiç umursamadı.
Mesela reklamlarda pornografi kesin olarak yasak deniyor. Bu ilgili yasayla sabit. Sizce izlediğimiz reklamların tamamı bu kurala uygun mu?
Değil. Kesinlikle değil. Ben şunu kesin olarak söyleyebilirim. Türkiye’de yayınlanan reklamlar Amerika da bile yayınlanmaz. Pornografi yasak ama sözümona. Pornografi nedir tanımlanmış değil. Tamamen çıplak kadın ve erkek figürleri kullanılıyor. Ha keza Pepsi Twist reklamı. Aynı şekilde Fiat’ın reklamı. Üstelik reklam filminde çocuk da kullanmış Fiat.
Peki ne yapalım. Reklam özdenetim kuruluna yahut tüketici derneklerine şikayet etmek yeterli midir?
Reklam Özdenetim Kurulu, reklamcılardan oluşan bir kurul. Sonuç alabilir misiniz bilemiyorum. Ama gene de rahatsız edici olduğunu düşündüğümüz reklam ve yayınları şikayet etmeliyiz.
RTÜK’ün reklamlarla ilgili bir duyarlığı yok galiba.
Olmaz tabii. Sonuçta reklamlardan pay alıyor. Ve haliyle ses çıkarmıyor. Bununla ilgili mutlaka bir tedbir alınmalıdır ama alınacağını hiç sanmıyorum çünkü ortada dönem rakamlar baş döndürücü.
Siz de bir reklamcısınız. Reklamlara ilişkin bu kadar titiz bir bakışınız var. Nasıl oluyor?
Reklamla ilgili bilimsel olarak kanıtlanmış bazı gerçekler var. Bunu biz de ciddiye alıyoruz. Mesela kadınlara yönelik reklamda oval ve elips çizgiler kullanmak, keskin çizgiler kullanmamak. Ya da renkler. Kırmızı renk kadınlar üzerinde daha fazla etki uyandıran bir renktir. Mesela aynı deterjan sarı, mavi ve sarı mavi karışımı 3 ayrı kutuya konuyor. Sarı kutudan yıkayanlar güzel yıkıyor, mavi kutudan yıkayanlar güzel yıkamıyor diyor. Sarı mavi karışımı kutudan yıkayanlar ise mükemmel yıkıyor diyorlar. Yani renkler karar verme mekanizmalarında bu kadar etkili. Mac Donalds’ın sarı kırmızı renkleri bilinç altında en çok yer eden renklerdir. 1980 Moskova olimpiyatlarında, Ruslar kendi oyuncularının odalarını kırmızı, rakip takımın oyuncularının odalarını ise mavi renkle ışıklandırdılar.
Neden?
Çünkü mavi, rehavete sevkeder, kırmızı ise canlandırır harekete sevkeder. Aynı şekilde İngiltere milli takımı, 2 yıl önceydi sanırım, Türkiye’ye geldiğinde biz beyaz forma giyeceğiz siz de kırmızı forma giyin dediler. Bu o zaman da söz konusu edildi. Amaç şu: Beyaz saflığı temizliği temsil eder, kırmızı ise ateşleyici, harekete geçirici bir renktir. Onlar kırmızı formalı Türk takımı karşısında performanslarını artırdılar. Bunlar insan doğasıyla ilgili veriler.
Peki reklamlar söz konusu olduğunda bu tür bilgileri kullanmanın ölçüsü nedir?
Ahlaki ölçü insanı sömürmemektir. Mesela portakal pek çok kültürde kadını temsil eder. Portakalın soyulması da kadının soyunmasını temsil eder. Pepsi Twist’in reklamında da soyulan bir limon soyunan bir kadın birlikte kullanılmıştır.
Bilinçaltı reklamları hangi ülkelerde yasak?
Rusya’da bu tür reklamlar çok yaygın fakat bununla mücadele eden 25. Kare diye bir oluşum var. Bunlar bilinçaltı reklamlarını tespit ediyor ve yasaklanması için mücadele ediyorlar. Amerika’da kesin olarak yasak. Bildiğim kadarıyla İngiltere’de de yasak. Bilinçaltı reklamları insanları bir nevi hipnoz ediyor. Türkiye’de bugüne kadar tartışılmıyordu bile. Meclis’te de gündeme geldiğine göre belki bundan sonra en azından tartışmaya başlarız.
Siz bu çalışmanızı bu yönde değerlendirmediniz mi?
Ben bu konuda seminerler veriyorum. Bir dergi benim tezimle ilgilendi, hatta kapak yaptı ama tam tersi bir yargıya varmak için kullandı ve bilinçaltı reklamlarının satın alma davranışında bir etkisi olmadığını, etkili bir reklam olmadığını söyledi.
Bilinçaltı reklamı yasaklanmalı ama bir reklam insan psikolojisini hesaba katarak hazırlanmalı diyorsunuz
Evet. Aksi taktirde, ne kadar konuşulursa konuşulsun başarısız bir reklam yapmış olursunuz. Hatırlarsanız ‘aganigi’li fındık reklamları vardı bir ara. Herkes de bu reklamı konuşmuştu. Ama fındık satışları artmamış bilakis azalmıştı.
Neden peki?
Çünkü bu reklamda sex iması kullanıldı. Fındığı kim alır eve? Hanımlar alır. Kim satar? Erkekler satar. Hanımlar fındık almaktan utanır oldular. Bu yüzden de fındık satışlarında azalma görüldü. 1975 yılında Mallbora’nın satışları düşünce yeni bir reklam kampanyası tasarlandı ve sigara içicilerinin kolay kolay içtiği sigarayı değiştirmeyeceği düşünülerek yeni sigara içicilerine ulaşmayı hedef alan bir reklam tasarladılar. 12-13-14 yaşındaki gençler üzerine bir araştırma yapıyorlar. Bu çocuklar,o yaşlarda, kimseye minnet duymama, evden uzaklaşma, hesap vermeme gibi bir psikoloji içinde oluyorlar. Bunları en iyi ifade eden ikonu bulmalıyız diyorlar ve bunun en iyi ifade den ikonun güneşin batımına doğru giden bir kovboy olduğunu tespit ediyorlar. Bu sizde neyi çağrıştırdı?
Red Kid’in son sahnesini.
Evet. Tam da bu işte. Red Kid, tam teşekkür alacağı sırada ortadan kaybolur. Bir de bakarsınız ki güneşin batışına doğru gitmektedir. Kimseye minneti yoktur yani. Bu reklam Mallboro’nın satışlarını ciddi oranda artırdı. Daha sonra sigara karşıtları Red Kid’in ağzındaki sigarayı kaldırttılar."
------------------------------------------------------------------------
Görüldüğü gibi magazin hariç hiç bilimsel bir haber bulamadım türk sitelerinde bu konuda!!!
-------------------------------------------------------------------------
Gözümüzün algılayamadığı görüntüleri, sesleri bilinçaltımız algılar. Bu program bizim hazırlayacağımız mesajları yukarıdaki alıntılarda anlatıldığı gibi bizim bilinç altımıza sürekli işliyor.
Pc açılınca program çalışmaya başlıyor. Biz ne yaparsak yapalım; ister oyun oynayalım ister film izleyelim isternette gezelim ekranda sürekli olarak bu mesajlar anlık olarak belirip kayboluyor fakat bu çok hızlı bir şekilde oldğndan biz ekrana mesaj geldiğini anlamıyoruz bile. fakat bilinç altı anlıyor.
Nette yaptığım incelemede türkçe stelerde bu konuda hiç bir bilgi yok. Fakat yabancılar bu konuda bayaa bi ilerlemiş. Bu subliminal mesajları MP3 ler arasına gömen programlar filan var. Siz bir mp3 seçip içine mesajlarınızı yerleştiri dinliyorsunuz mesajlar aynen bilinçaltına. Ya da kötümser mesajları mp3 yerleştirip sevmediğiniz birine mp3 hediye ediyorsunuz
Bundan başka şüphelendiğiniz mp3 leri inceleyip varsa içindeki subliminal mesajları ortaya çıkaran bir program bile var.
Daha da ötesi uyku sırasında ders çalışmak küçkken bizler için hayaldi bunun bile programı var. PC yi aç, programı çalıştır, git yat. Tüm mesajlar uyurken bilinçaltına.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:49 PM
Dİrİltİlen ÖlÜ

DİRİLTİLEN ÖLÜ

Amerika'nın Pittsburgh kentinde bulunan "Safar Araştırma Merkezi" bilim adamları bir köpeği öldürdüten sonra diriltmeyi başardılar. Suspent Animation ismini verdikleri teknik sayesinde bilim adamları bir köpeği damarlarındaki tüm kanı boşalttılar. Yerini tuzlu ve soğuk su ile doldurdular. Köpeğin vücud ısısı 7 dereceye kadar düştü. Tıpben ölü durumdaki köpek 3 saat bekletildi. Nihayet damarlarındaki tuzlu suyun boşaltılarak yerine kendi kanının doldurulması ve kalbe yapılan elektroşok ile tekrar hayata döndürüldü. Böylece aşırı kan kan kaybı olan hastaların öldürülüp, müdahale aşamasında tekrar diriltilmesinin yolu da açılmış oldu.


ALINTIDIR.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:50 PM
Yapay Depremler (kiyamet Teknolojİsİ)

YAPAY DEPREMLER



HAARP KIYAMET TEKNOLOJİSİ

-ALBAY THOMAS BEARDEN İTİRAF EDİYOR-

1981 yılında nükleer mühendis ve Amerika'daki önde gelen Tesla araştırmacısı Albay Thomas Bearden, Amerikan Psikotronik Derneği'nde bir konferans verdi. Konuşmasının bir bölümünde aynı zamanda 1978 Specula dergisinde de tartışılan Tesla vericileri tarafından üretilen kalıcı dalgalardan bahsetti. Albay Aslında HAARP'ın nasıl çalıştığını anlatıyordu: "Yaptığınız şey frekansı değiştirmektir. Eğer frekansı bir yönde değiştirirseniz, enerjiyi dünyanın diğer bölümünde hedeflediğiniz yerin ilerisindeki atmosfere boşaltırsınız. Havayı iyonize etmeye başladıkça, hava akış seyrini, jet gidişlerini vb. şeyleri değiştirebilirsiniz. Bu mükemmel bir hava makinasıdır. Eğer ani bir şekilde boşaltırsanız, bunun gibi küçük iyonizasyon elde etmezsiniz. Bu kez kıvılcımlar ve ateş topları (plasma) dünyanın yüzeyine boşalacaktır. Bu aletle ileri geri oynayarak, dünya çapında dev hava değişikliklerine yol açabilirsiniz."

Mr. Bearden bunu neredeyse eğlenceli bir hava oyuncağı gibi tanıtıyordu. Fakat bu aynı zamanda 28 Temmuz 1976 Tangshan, Çin'i de hatırlatıyordu. Kuşkusuz 17 Ağustos Gölcük depremini de...

1 Ekim 1998, Perşembe tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 'Kıyamete Kadar Yetecek Enerji' başlıklı haberi konunun bir başka yönüne işaret ediyor olabilir miydi?

“27 Ağustos gecesi dünya enerji bombardımanına uğradı. Eğer bu radyasyon depolanabilseydi, dünya kendisine milyarlarca yıl yetecek enerjiye sahip olacaktı.”

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nin düzenlediği basın toplantısında konuşan bilim adamlarına göre Büyük Okyanus'ta bulunan Havaii Adası'nın üzerindeki iyonosfer tabakası gamma ve X ışınlarının bombardımanı altında kaldı. 5 dakika süren kozmik yağmur sırasında dış atmosfer tabakasında gece kısa bir süre için gündüze dönüştü.

Dünyanın 60 ile 80 km üzerinde bulunan iyonosfer tabakası bu enerjiyi yuttuğu için bu kozmik bombardımanın dünyaya herhangi bir zararı dokunmadı. Sadece elektronik donanımlarının zarar görmemesi için uydulardan ikisini geçici olarak durdurmak gerekti. California Üniversitesi'nden Kevin Hurley, iyonosfere boşalan gücün gelecek 300 yıl içinde güneşin dünyaya sağlayacağı enerjiye eşdeğer olduğunu söyledi.

Hurley, 'Bu enerjiyi depolayabilseydik, kainatın sonuna ve daha sonrasına kadar her kenti, her köyü, her ampulü aydınlatacak enerjiye kavuşurduk' dedi."

Soru şu: Acaba depremlerle birlikte açığa çıkan ve ateş topu olarak ifade edilen dev enerji yoğunluğu da HAARP tarafından depolanıyor olabilir mi? Acaba kimler için? Bu arada Rus bilim adamları ABD'yi yaptığı araştırmalar konusunda uyarmayı da ihmal etmiyordu. 28 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesi'nde Nerdun Hacıoğlu imzasıyla yer alan haberde şöyle deniyordu:

“Amerikan fizik laboratuarlarında deney aşamasına gelen 'evrenin yaratılış modeli' deneyi Rus bilim adamlarını 'kıyameti kopartacaklar' endişesine sevk etti.”

Rus bilim adamları, deneylerin bir 'karadelik' oluşturabileceğini belirterek, 'Evrenin yaratılışını laboratuarda görelim derken, dünyayı yok etmeye kadar giden zincirleme reaksiyon başlatılabilir' uyarısında bulundular.

Rus fizikçiler, 'Tarihte hep böyle olmadı mı? Atom bombası icadı da fizikçilerin masum bir fikrinden doğmadı mı?' diyerek bu fikrin sonuçlarının da masum olmayacağını vurguladılar. Rus fizikçiler, kıyamet teorilerini şöyle açıkladılar:

"ABD laboratuarlarında, daha doğrusu yer altında bulunan 5 kilometrelik 'parçacık hızlandırıcısında' altın iyonlarından iki güçlü akım oluşturulmak isteniyor. Bu iyon akımları tıpkı bir rayda giden iki tren gibi yol ortasında çarpıştırılmak isteniyor. Teoriye göre, çarpma noktasında 15 milyar yıl önce evrenin yaratıldığı andaki ortamı sağlamak ve evrenin 'büyük patlama' sonucu doğduğu kanıtlanmak isteniyor. "

"Ancak fizikten anlamayan biri bile tehlikenin farkına varabilir. Çarpışma noktasındaki ısı milyarlık derecelere vararak yalnız Güneş'te değil, hiçbir yıldızda bulunmayan bir ısı ortaya çıkaracak. Vakum ortamında çıkan ısı Güneş'ten 10 bin kat daha yüksek olacak. Bu da Brookhaven merkezli bir karadelik yaratabilir. Bir anda ne olduğunu anlamadan yok oluruz."

Türk basınının saygın isimleri Gölcük depreminin 'suni' bir deprem olabileceğine ilişkin görüşleri aktarmaktan çekinmediler. Gölcük depremi suni bir deprem olabilir miydi? Bu konuda hemen deprem sonrasında birtakım teoriler ortaya atılmaya başlandı. Kimine göre Ruslar bomba patlatmıştı ve bu da depreme neden olmuştu. Kimi Yugoslavya'ya atılan bombaların yer kabuğunun dengesini bozduğu için depremin olduğunu söylüyordu. Hatta bazılarına göre bu işi PKK bile yapmış olabilirdi. Nitekim CNN, Başbakan Bülent Ecevit ile yaptığı bir röportaj sırasında böyle bir soruyu sormakta her hangi bir beis görmedi. Kimi de bunun başka bir terörist örgütün işi olduğunu veya uzay araştırmalarının bir parçası olduğunu söylüyordu. Ancak bu teoriler arasında en akla yatkın olanı 'Future Times'da yayınlanan araştırma dizisinde yer alan hikayeydi. Bu senaryoya göre, San Andreas fay hattında meydana gelebilecek büyük bir depremin Amerikan ekonomisine çok büyük zarar vereceğini bilen ABD, yer kabuğundaki değişimleri izleyerek, daha deprem oluşmadan tektonik katmanlar arasında artan basıncı değişik noktalardan patlatıp boşaltarak, büyük depremi küçük depremler haline dönüştürmenin yolunu bulmuştu. Yıllarca önce Sırp asıllı Amerikalı bilim adamı mucit Nikola Tesla tarafından geliştirilen bu "düşük frekanslı elektromagnetik ışınımla "yüksek enerji nakli" tekniğini hem Ruslar hem de Amerikalılar uzun zamandır bir silah olarak kullanmanın yolunu arıyorlardı. Bu yöntemle çok uzaktan, hatta uzaydan geniş alanlarda tahribat yapabileceklerdi.

Ancak Pentagon yıllardır çok güçlü bir silah geliştirmek amacıyla üzerinde çalıştığı bu projeyi, bir yandan da barışçı "deprem indirgeme" sistemine uygulamak suretiyle tepkileri azaltmayı ve fonlama devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu. Bu nedenle proje önce Avustralya'nın çıplak ve seyrek nüfuslu bölgelerinde denendi ve geliştirildi. Daha sonra bunun deprem bölgelerinde denenmesine geldi sıra. Değişik zamanlarda Kafkaslar'da, Okyanus tabanında ve Güney Amerika'da Ant'larda tektonik uyarılar verilmek suretiyle endüktif deprem "yaratma" konusunda büyük adımlar atıldı. İşte bu araştırmalar da Amerika'da HAARP tarafından yürütülüyordu. İddialar bununla da kalmıyordu kuşkusuz.

Biz de bu konunun ana kumanda merkezi HAARP ile ilgili kapsamlı bir araştırma yaptık. Ulaştığımız sonuçlar ise bir hayli ilginç...



ALINTIDIR.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:50 PM
AtatÜrkÜn Mucİzelerİ

ATATÜRKÜN MUCİZELERİ



Doğum tarihi: 1881 (19x99)
Nüfus kütük numarası: 19
Nüfus cüzdanı numarası: 993814 (19x52306)
Harp okulunu Türk subayları arasında 19'cu bitirdi.
Harp akademisinin 57'inci (19x3) devresine kaydoldu.
Yüzbaşı olarak orduya katılırken 38'inci (19x2) kişidir.
38'inci (19x2) piyade alay komutanlığı.
57'inci (19x3) piyade alay komutanlığı.
Albay oluşu: 19 Aralık 1915
19 gün sonra Çanakkale'de 19'uncu tümen komutanı oldu.
Samsun'a çıkması: 19 Mayıs 1919 (19x101).
Bandırma vapurunda kendisi dahil 19 komutan vardı.
Mareşal ve General unvanlarını 19 Eylül 1921'de aldı.
Cenaze töreninde 19 notalı 19'uncu şopen marşı çalındı.
Kendisine verilen toplam madalya sayısı: 19
En eski Meclis kütüğünde sıra numarası: 19
İstanbul Akaretlerdeki ev numarası: 76 (19x4)
10 Kasım 1938 (19x103) de 57 (19x3) yaşındayken öldü.
Cenazesinin nakli ve cenaze namazı: 19 Kasım 1938
İsminin harf sayısı: 19 "Mustafa Kemal Atatürk."



ALINTIDIR.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:51 PM
Dünya Kupasi Ile Ilgili Sasirtici Istatistik

Bu sasirtici bir hesaplama. Sonuçlar 9 Temmuzda ortaya çikacak !!!
1994'te dünya kupasini Brezilya kazandi. Bundan önce, Brezilya son kez 1970'te kazanmisti. 1970 + 1994 = 3964
Arjantin kupayi son kez 1986'da kazandi. Bundan önce 1978'de kazanmisti. 1978 + 1986 = 3964
Almanya, dünya kupasini 1990'da kazandi. Bundan önce 1974'te kazanmisti. 1990 + 1974 = 3964
Bu, 2002'deki dünya kupasini kimin kazandigini tahmin etmemizi saglar, çünkü 1962 dünya kupasini kazanan takim olmalidir. 3964 – 2002 = 1962

Ve Brezilya kupayi 1962'de ve 2002'de kazandi.

Bu numerolojinin isledigi görülüyor..

Ve simdi, 2006 dünya kupasini kim kazanacak ?

3964 - 2006 = 1958
1958'de kim kazanmisti ?
BREZILYA

UseLanMaz
08-26-2007, 05:52 PM
xP nin Anlamı!!

microsoft'un 2001 yılında piyasaya sürdüğü ve hâlen en yaygın kullanılan işletim sistemi Windows XP'deki "xp" Eski Yunanca'da "Mesih" anlamına geliyor.

KURTARICI WİNDOWS!

Microsoft, 2001 yılında piyasaya çıkardığı işletim sistemine İngilizce'de "deneyim" anlamına gelen "experience"ın kısaltması olarak lanse ettiği "XP" adını verdi. Windows XP'deki "xp" aslında İncillerin de kaleme alındığı dil olan Eski Yunanca da Christ'ın, yani Mesih'in kısaltması.

"Windows xp" kullanıcıları olarak hepimiz, adında Mesih olan bir işletim sistemindeyiz yani.

HIRİSTİYANLIĞIN SEMBOLLERİNDEN

Eski Yunanca'da "x" harfi "khi", "ro" olarak okuna "p" harfi ise "re" sesine tekabül eder. "XP" böylece, Yunanca'da "khristos" şeklinde yazılan Mesih'in kısaltması, giderek de sembolü olarak kullanılmıştır. Doğu Roma bu kısaltmayı, Hıristiyanlığı benimsemesiyle birlikte sembol olarak kullanmaya başlamış bundan bir haç modeli olan "khi ro haçı"nı çıkartmıştır.

MİCROSOFT DA BİGANE KALMAMIŞ!

Öyle anlaşılıyor ki Microsoft 2000'li yılların Hıristiyan alemi üzerinde oluşturduğu etkinin dışında kalmamış, son işletim sistemi modeline Hazreti İsa'yı kasteden "Mesih" adını takmış. Microsoft'un bu tutumu, Hollywood'da esen rüzgarla da paralel, çünkü Hollywood da 2000'li yıllara birer Mesih hikayesi olan Matrix, Yeşil Yol ve birer Kıyamet senaryosu niteliğindeki Armagedon, Yarından Sonra, Derin Darbe gibi filmler yaptı.

"HAÇLI SEFERİ"NE WİNDOWS DA KATILDI

Aslında, 2000'li yıllar Batı'da Hıristiyanlığın etkin konumunu başka vesilelerle de gösterdi. 11 Eylül 2001'deki saldırıların ardından ABD başkanı Bush bir Haçlı Seferine çıkm atan söz etti ve peşinden Afganistan ile Irak'ın işgali geldi. O zaman dehşetle fark ettik ki "haçlı seferi" düşüncesi Batı'da canlılığını zaten hiç kaybetmemiş: futbol takımlarından lokantalara, otellerden marketlere pek çok kurumun adındaki "crusade" ("haçlı seferi") ibaresinde yaşamakta. Öyle ki, ABD'de siyaseti belirleyecek bir konumu ele geçirecek güce erişmiş.

Microsoft gibi, Amerikan ve dünya ekonomisinin bir devinin de bu "haçlı ruhunun" kıyısında kalmayacağını, onu sahipleneceğini düşünmek akla aykırı değil.

Dünyada "üç" grup insan var: Bir şeyi yapan ve yürüten "küçük" bir seçilmiş grup.Bir şeyin yapılmasını seyreden "büyükçe" bir grup.Ne olup bittiğini bilmeden yaşayan "muazzam" bir kalabalık.

Alıntıdır...

UseLanMaz
08-26-2007, 05:53 PM
oha artık kadınlarda sünnet mi edilir???

Her yıl 130 milyon kız sünnet oluyor


BM verilerine göre, her yıl yaklaşık 2 milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi yaşıyor.


Kadın sünneti, ''Afrika ülkelerinde kadınlığa atılan ilk adım'' olarak tanıtılıyor.

Stockholm Rinkeby Belediyesi’nde Kadın Çalışmaları Merkezi’nde danışmanlık yapan ve Uçan Süpürge İsveç Sorumlusu olan Tülin Uygur, kadın sünneti geleneğinin, yaygın olarak Afrika kıtasının orta bölümünde bulunan 30 ülkede görüldüğünü belirtti. Bu bölgedeki kadınların yüzde 72’sinin, diğer Afrika ülkelerindeki bazı etnik gruplardaki veya kabilelerdeki kadınların ise yüzde 18’inin sünnetli olduğunu dile getiren Uygur, Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği, Endonezya, Malezya ve Kuzey Irak’taki bazı Kürt bölgelerindede daha az olmakla birlikte sünnet geleneğine rastlandığını söyledi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO), 1975 yılından sonra kadın sünnetini incelemeye başladığını belirten Tülin Uygur, Avrupa’nın ise 1980’den sonra Afrika’dan gelen göçler nedeniyle bu soruna ilgisinin arttığını vurguladı. Bu ülkelerden gelen göçmenlerin, kadın sünnetini, Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya taşıdığını ifade eden Uygur, bundan sonra kadın sünnetinin, kadınlara yönelik şiddetin en uç uygulamalarından biri olarak tüm dünyayı ilgilendiren bir sorun olmayadevam ettiğini vurguladı.

Tülin Uygur, “BM verilerine göre, dünyada her yıl 130 milyon kadın ve kız çocuğu sünnet oluyor. Ayrıca yaklaşık her yıl 2 milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi içinde yaşıyor” dedi.

KADIN SÜNNETİNİN KÖKENİ
Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda, bazı kadın mumyaların sünnetli olduğunun belirlendiğini, kadın sünnetinin, MÖ 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde de detaylı şekilde tasvir edildiğini belirtti.

Bu verilerin, kadın sünnetinin çok eski çağlara dayandığının kanıtı olduğunu kaydeden Uygur, sünnetin, Afrika’da Hıristiyan, Müslüman, Musevilerin yanı sıra tek tanrılı olmayan dinlere inanan gruplarda da yoğun olarak uygulanmasının, geleneğin tarihinin, tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu gösterdiğini kaydetti.

ÇOCUK SAYISI KADAR SÜNNET

Uygur, Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, kadın sünnetinin, delme, dağlama, kazıma, vajinanın içine, kanamaya yol açacak çeşitli bitkiler yerleştirme gibi şekillerde uygulandığını belirtti. Cibuti, Somali ve Sudan’da ise kadınların yüzde 98’inin, sünnetin en ağır şekli olan “firavun yöntemi-infibulation” ile sünnet edildiğini bildiren Uygur, ayrıca Mısır’ın güneyi, Eritre, Etiyopya, Gambia, Çad, Kenya ve Mali’nin bazı bölgelerinde de bu tür sünnetin uygulandığını kaydetti. Uygur, firavun yönteminde, kadınların her doğum sonrası yeniden sünnet edildiğini, doğurdukları çocuk sayısı kadar sünnet olduğunu, aynı acıları defalarca aynı yoğunlukta yaşamak zorunda kaldıklarını dile getirdi.

“SÜNNETLİ KIZLARIN STATÜLERİ YÜKSELİYOR”

Sünnet yaşının bölgelere göre değiştiğini ifade eden Uygur, Etiyopya ve Nijerya’da kız bebeklerin 8 günlükken, Mısır’da 3-8, Sudan’da 5-8, Somali’de 4-10 ve diğer pek çok ülkede ise 13-15 yaşları arasında sünnetin yapıldığını kaydetti

Sünnetin, genital bölge uyuşturulmadan bıçak, traş bıçağı, keskin cam parçaları ve keskin teneke kenarları kullanılarak yapıldığını anlatan Uygur, yaranın tutturulmasında ise ağaç dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kılları ve deriden elde edilen ipliğin kullanıldığını kaydetti.

Uygur, kadının sünnet edilmesinin, “büyümenin” ve “kadınlığa atılan ilk adımın gereği” olarak tanıtıldığını ifade ederek, “Sünnet olan kızlara hediyeler ve elbiseler sunulur. Az çığlık atan kızlar, herkesin beğenisini ve takdirini alırken, çok çığlık atan kızlar, hem acıları, hem de utançlarıyla başbaşa bırakılır. Ancak sonuçta sünnetli kızların genel olarak çevrelerinde statüleri yükselir. Evlenmeleri garanti altına alınır” dedi.

Sünnetle birlikte sağlık sorunlarının da başladığını anlatan Uygur, uyuşturulmadan ve steril olmayan araçlarla yapılan müdahalenin hemen ardından kan kaybına bağlı şok, kansızlık, kan zehirlenmesi, enfeksiyonlar, idrar yaparken yaranın yanması gibi sorunların ortaya çıktığını ifade etti.

Tülin Uygur, gelişmiş ülkelerin, Afrika’nın sadece yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla ilgilenmesinin, bazı misyoner grupların da olayısadece “antropolojik boyutlarıyla” incelemesinin, sorunun göz ardı edilmesine yol açtığını belirtti.

kaynak: ntvmsnbc
http://www.frmtr.com/images/smilies/biggrin.gif

UseLanMaz
08-26-2007, 05:54 PM
satanistlerin yaptığı canilikler +++18

arkadaşlar ben resimlerin yerine sitenin adresini veriyorum
lütfen midesi bulanacak olanlar bakmasın
ve baktıktan sonra yorumlarınızı yazmayı ihmal etmeyin
emeğe saygı

ahanda link sıkıyorsa bakın
http://www.morgue666.com/photosessions.html (http://www.morgue666.com/photosessions.html)

UseLanMaz
08-26-2007, 05:55 PM
Adam hiç pişman değil

Geşçenlerde bir tv de seyrettim.Belgesel olarak verildi. Ayrıca İstanbul film festivalinde belgesel kuşağında verilmiş. Adı bir metalcinin yolculuğu idi. Adam Heavy Metal i araştırıyordu . Tarihi vs. Türleri . Belgeselin bir bölümünde arkadaş norveç black metalini araştırmak için norveçe gidiyor. Bir grup elamanı ile röportaj yapıyor. Bu ve grubun diğer elamanı bir kilise yakmaktan dolayı yargılanıyorlar. Bu arkadaş az bir süre hapis yattıktan sonra serbest bırakılıyor. Düğeri ömürboyu hapse mahküm oluyor. Röportajı yapan soruyor. Yaptığınızı onaylıyormusunuz Cevap: Evet Bu durumu başka grup elamanlarına da soruyor onların cevabıda aynen evet oluyor. Hatta adamıjn biri daha da ileri giderek hristiyanlık ve semitizm yok olana kadar mücadelemiz devam edevek diyordu. Bayağı ilginç ve garip bir röportajdı.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:55 PM
ürpermek isteyenlere

9_10 yaşarındaydım mutfaga gidiyordum birden evin sokak kapısı açıldı baktım kimse yaktu kapattım.tam adım attım yine açıldı baktım kimse yoktu kapattım ben kapattım o açıldı sonra çok korum ve kapatıp mutfağa bile gitmeden koşarak içeri ailemin yanına gitim söyledim ama kimse bana inanmadı annem giiti baktı kapı kapalıydı hatta kapıyı ii kapamamış olabileceğimi ve bu yüzden açıldığını söylediler ben biliyorumki ben kapattıkça göremediğim birileri kapıyı açıyordu.


annem hala televizyon seyrediyordu bende yatmak için odaya geçmiştim uykuya dalmıştım.üzerime bişey çullandı ve resmen beni boğuyordu.dualar okuyorum mücadele ediyorum yok. anneme bağırıyorum çığlık atıyorum ama nafile televizyonun sesi geliyor annem orda ama beni duymuyor.daha dayanamıyacak hale ggeldim ölüyorum dedim ve kelime_i şaadet getirmeye başladım.resmen ölüm korkusunu yaşadım.ölüyorum derken birden o şey üstümden kalkmaya başladı.kendime geldim ve hemen yataktan kalkıp annemin yanına gittim ve kadıncağıza hiçbir şuçu yokken bağırıp çağırmaya başladım beni duymuyomudun kadın şaşırıp kalmıştı .

alıntıdır

UseLanMaz
08-26-2007, 05:57 PM
dahi yarısmacı

"Kim 500 Milyar İster" yarışmasının orijinali ABC televizyonunda yayınlanan "Who Wants To Be A Millionaire?" yani "Kim Milyoner Olmak İster?" Bize uyarlarken milyoner demek komik duracağından adını değiştirmişler tabii. Yarışmanın orijinali bizdeki gibi sönük de geçmezmiş. Çok heyecanlı yarışmalar yaşanırmış. Bir sürü efsanevi yarışmacı gelip geçmiş.

Bunlar arasında biri varmış ki; onun gibisi bir daha gelmemiş. Bu arkadaşın genel kültürü müthişmiş. En son soruya kadar hiç joker kullanmadan gelmiş. Her seferinde hiç duraksamıyor, "Son kararım" dedikten sonra yanıtı verip gülümsüyormuş. Sunucu kıl olmuş tabii. Çünkü yarışmanın heyecanı, yarışmacının duraksaması, ikileme düşmesi, yüksek sesle, "Acaba o mu, yoksa bu mu?" diye acı çekmesindeymiş.

Hatta yarışma sorularını hazırlayanlar adamlar da sinir olup, her soruyu normalinden daha da zorlaştırmışlar. Ama bizimki bana mısın demiyormuş. Doğru yanıtlatı gülümseyerek, gözünü kırpmadan veriyormuş.

Soruları hazırlayanlar, yarışmacının son soruya doğru yanıt veremeyeceğinden çok eminlermiş. Gerçekten de soru geldiğinde bizimkinin yüzü değişmiş. Soru çok, ama çok çok zormuş. Yarışmacı biraz düşündükten sonra, "Telefon etme jokerini kullanacağım" demiş. Sunucu sevincini gizleme gereği görmeden sırıtarak, 'Kimi arayacaksınız?" diye sormuş. Yarışmacı, "Babamı" demiş. Telefon bağlanmış. Sunucu, durumu yarışmacının babasına açıklayıp, soruyu oğlunun soracağını söylemiş ve sözü yarışmacıya bırakmış. Bizimki, "Alo baba? Ben şu anda 'Kim Milyoner Olmak İster?' yarışmasındayım. Şu anda 1 milyon dolar kazandım. Haberi de ilk benden duymanı istedim" demiş. Sonra da yine gülümseyerek doğru cevabı vermiş.

UseLanMaz
08-26-2007, 05:57 PM
Telefon Ve Klavye Üzerindeki Çıkıntılar

Günümüzde hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen cep telefonlarının "5" tuşu üzerindeki çıkıntıya hiç dikkat ettiniz mi? Bu çıkıntı en ortadaki tuşu el yordamı ile bularak, tuşlamayı bakmadan yapabilmeyi sağlar.

Büyük bir ihtimalle bilgisayarınızdaki klavyede "F" ve "J" ya da "A" ve "K" tuşlarında da böyle birer çıkıntı olduğunu fark etmemişsinizdir. Bu çıkıntılar klavyeye bakmadan yazanlarda her iki elin klavyenin ortasını bulmasında yardımcı olur.

Yine gözden kaçan bir ayrıntı ise tuşların diziliş şeklidir. Telefondaki tuşlarda en üst sırada 1, 2 ve 3 rakamları yer alırken bilgisayarımızda ve hesap makinemizde tam tersi şekilde 7, 8 ve 9 rakamları dizilmiştir. Bu diziliş şeklinde hesap makinelerini ve bilgisayarları yapanlar, en süratli hesaplamayı esas almışlardır. Tarihi çok daha eski olan telefonun başlangıcında ise, hızlı tuşlama pek önemli kabul edilmemiştir. Ancak ev kadınları arasında yapılan bir araştırmada, telefondaki dizilişin onlara daha kolay geldiği ve daha süratli uygulayabildikleri saptanmıştır.

Bilmem hiç dikkat ettiniz mi, telefondaki tuşların içinde "1" ve "0"ın üstünde hiç harf yoktur. Ama daha şaşırtıcı bir tespit ise, birçok telefonda mevcut harflerin içinde "Q" ve "Z" harflerinin bulunmamasıdır.
Günümüzde yaygın olarak acil servis (112), yangın ihbar (110), polis imdat (155) ve alo trafik (154) gibi acil hizmetlere 1 ile başlayan, üç haneli numaralar verildiği için, eğer 1 tuşunun üzerinde de harfler olsaydı, cep telefonunuzla bir mesaj gönderirken, daha üçüncü harfte bu servislerden birine otomatik olarak bağlanabilir ve bunların santrallerini lüzumsuz işgal edebilirdiniz.

"0" ise bilindiği gibi dahili santrallerde operatöre ulaşmada, şehirlerarası numaralarda ve cep telefonlarında ilk çevrilen numaradır. Eğer bu "0" tuşunun üzerinde harf olsaydı, daha o harfe basar basmaz doğrudan santrale bağlanacak ve santrallerin kilitlenmesine sebep olabilecektik.
Tabii telefonun üzerinde zaten on tane olan rakam tuşlarının ikisine harf koymayınca, geriye kalan sekiz tuşa 24 harf yerleştirebilmiş ve bu durumda İngilizce'de en az kullanılan "Q" ve "Z" harfleri tuşların üzerinde yer alamamıştır.

Şimdiki cep telefonlarında "1" ve "0"ın üzerinde hala harf yok ama teknolojinin gelişmesi sayesinde, bir tuşa dört harf konulabildiğinden "Q" 7 tuşuna, "Z" ise 9 tuşunda kendilerine yer bulabilmiş durumdalar.

alıntıdır

UseLanMaz
08-26-2007, 05:58 PM
En buyuk çicek 2.kez AÇTI

[Dünyanın en büyük ve en kötü kokulu bitkisi olarak bilinen ve nadir
çiçek açan titan arum (amorphophallus titanum), Avustralya'nın
Sydney kentinde 2. kez açtı.

Kraliyet Botanik Bahçeleri'nde çiçek açan ve ‘ceset çiçeği' olarak
adlandırılan, 1,33 metre çapındaki titan arumu görmek için yüzlerce
kişinin bahçeye geldiği belirtildi. 40 yıllık ömrü boyunca yalnızca iki
ya da üç kez açan titan arumun çiçeği yalnızca birkaç gün canlı
kalıyor. Çürük yumurta ve kokmuş et kokan çiçek, özellikle açtıktan
sonra hızla boy atmaya başlıyor. Yapılan ölçümlere göre çiçek
günde 15 santim kadar uzayabiliyor. Boyu 2 metreyi geçiyor.

http://img49.imageshack.us/img49/2172/atitanum5iv.jpg

http://img118.imageshack.us/img118/4049/atitanum24cx.jpg

UseLanMaz
08-26-2007, 05:59 PM
Kaç tane Şişe Açtığını Merak Edenlere Sayaçlı Açacak

Kaç tane şişe açtığını saymak isteyenlere" has açacak.

http://img45.imageshack.us/img45/8964/acacak2rb1ek.jpg (http://imageshack.us/)

UseLanMaz
08-26-2007, 06:00 PM
FUCK kelimesinin Asıl anlamı!!

Hepimizin özellikle ateşli filmlerde sık sık duymaya alıştığımız bu sözcük, aslında "Fornication Under Control of the King" demektir. Peki bu kelimenin türkçeye vurduğumuzda açılımı neyi ifade etmektedir? Arkadaşlar burada traji komik bir gerçekten söz ediyoruz, dünyanın bu en cok kullanılan bazılarına göre şehvet, bazılarına göre cinsel dürtü, bazılarına göre aşkı çağrıştıran bu sözcük " Kral Kontrolünde Zina " demektir.

Hemen olaya gireyim, İngiltere tarihinin en kanlı ve dramatik dönemi Kral 8. Henry dönemidir. Veba, katliam, savaşlar, uzak diyarlardaki sömürgelere gidenler, orada kaybedilenler ve buna benzer nedenlerle İngiliz nüfusu neredeyse yarı yarıya düşmüş; Kral, ülkesinin geleceğinden ciddi biçimde kaygılanmaya başlamıştır.

Bu duruma çare arayan Kral, yaptırdığı araştırmalar sonunda ülke hapishanelerinde çok sayıda serseri, hırsız ve katilin yanı sıra çok sayıda da fahişe olduğunu tespit ederek nüfus artışını sağlayabilmek amacıyla hapishanelerde Krallığın denetimi altında çiftleşmeler organize etmiştir. Dünyaya getirilen çocukları yetiştirip topluma kazandırma işini de İngiliz Krallığı üstlenmiştir.

Bu toplu çiftleştirmelere “Fornication Under Control of the King” (Kral Denetimi Altında Zina) denilerek “Fuck” olarak kısaltılmıştır. Toplu “fuck”larla İngiltere nüfusu 10 yıl içinde yaklaşık ikiye katlanmıştır.

UseLanMaz
08-26-2007, 06:02 PM
http://img.frmtr.com/images/icons/3.gif 200 mermeri 20 saniyede kırdı.

İzmir'de rekor denemesi yapan tekvandocu Battal Gazi Özçınar, 200 tane mermeri 19.8 saniyede kırdı.

Noter huzurunda yaptığı gösteriyle Guinnes Rekorlar Kitabı'na girmek isteyen Özçınar, rakiplerine meydan okudu.

25 yıllık tekvandocu Özçınar, Amasya, Sinop, İstanbul, Malatya ve Ankara illerinde yaptığı gösterilerinin ardından İzmir'de Noter huzurunda rekor denemesi yaptı.

Gösteri Bornova'da bulunan Nissan Kavuklar Plazada yapıldı. Özçınar, Bornova 4. Noter Vekili Liman Luş huzurunda mermerleri üsüt üstte sıraladı. Daha sonra dizelen mermerler Noter vekili Luş tarafından teker teker kontrol edildi.

Verilen işaret ile Özçınar hazırladığı 70 santimetre uzunluğunda 6 santimetre eninde ve 2 santimetre kalınlığındaki 200 mermeri dirseği ile 19.28 saniyede kırdı. Mermerleri kırdıktan sonra Türk bayrağına sarılan Özçınar'ı çevredeki vatandaşlar alkışlarıyla destekledi.

Nissan Kavuklar Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kavuk, Battal gaziye teşekkür ederek plaket verdi. Özçınar, elde edilen başarıyı görüntü ve fotoğrafları noter onayı ile İngiltere'deki Guines Rekorlar Kitabına başvuracağını söyledi.

Bu işi yapan herkese meydan okuduğunu belirten 35 yaşındaki Özçınar, "10 - 15 gün sonra İngiltere'ye bizzat giderek Guines Rekorlar Kitabı için bu gösteriyi tekrar yapacağım. Dünyanın en hızlı mermer kıranı olarak kayıtlara geçmek istiyorum." dedi.


http://img529.imageshack.us/img529/713/rekoooorrr6ti.jpg

UseLanMaz
08-26-2007, 06:03 PM
Kara kedi geçmesi niçin uğursuzluk getirir

Dünya tarihinde kedilerden başka, önce tanrılaştırılan, sonra şeytanla özdeşleştirilip soykırımına uğrayan, sonra da tekrar evin baş köşesine yerleştirilen hiçbir canlı türü yoktur.

Bir insanın önünden siyah renkli bir kedi geçmesinin uğursuzluk getireceğine ilişkin inancın kaynağının milattan önce 3000'li yıllara, eski Mısırlılara dayandığı biliniyor. O devirde kediler kutsal bir canlı olarak görülüyordu. Hatta siyah dişi kedilerin tanrıça olarak kabul edildikleri kazı çalışmaları sonucu çıkan duvar kabartmalarından anlaşılmaktadır. O devirde Mısır'da kedileri hastalık ve ölümden korumak için kanunlar bile yapılmıştı. Evin kedisinin ölmesi aile için bir felaketti. Aile fakir veya zengin olsun fark etmez, kedi mumyalanır, çok güzel kumaşlara sarılır, hatta mezarında yanına kıymetli taş ve madenler bırakılırdı.

Kedilerin Mısırlıları bu kadar etkilemesinin sebebinin çok yüksek yerden düştükleri zaman bile yara almadan kurtulmaları olduğu sanılıyor. Kedinin dokuz canlı olduğu inancı o zamanlarda gelişmiştir. Medeniyetler geliştikçe insanlarda kedi sevgisi de arttı. Hindistan'da, Çin'de kediler insana en yakın hayvan oldular. O devirlerde, bugünkü inanışın aksine kedinin birisinin önünden geçmesi o kişi için şans demekti.

Kedilerden, özellikle siyah kedilerden nefret, Hıristiyanlığın kendinden önceki kültürleri ve onların sembol kabul ettiği şeyleri yok etme güdüsü ile ortaçağda, İngiltere'de başladı. Bağımsız, bildiğini yapan, "inatçı" ve "sinsi" karakteri, sayılarının da şehirlerde aşırı artması ile birleşince, kediler gözden düştü.

O yıllarda evinde kedi besleyenler yalnız yaşayan fakir ve yaşlı kadınlardı. Yine o yıllar büyücü ve cadı inancının tüm Avrupa'da histeriye dönüştüğü yıllardı. Siyah kedi besleyen bu kadınların kara büyü yaptıklarına dair kampanyalar başlatıldı. Siyah kedilerin *******i şeytana dönüştükleri konusunda korku dolu halk hikayeleri üretildi.

Cadı konusu bir paranoyaya dönüşünce birçok zavallı kadın kedisi ile birlikte yakıldı. Fransa'da kral 13. Louis bu uygulamayı yasaklayana kadar her ay binlerce kedi yakıldı. Sonra da kedilerin popülaritesi tekrar yükselerek

UseLanMaz
08-26-2007, 06:05 PM
Söylense Ne Olur Yani..

Alman Birlik 90/Yeşiller Partisi Milletvekili Hans-Christian Ströbele'nin, Alman Milli Marşının 3. kıtasının Türkçe'ye çevrilerek, ülkeye gelen göçmenler tarafından Türkçe olarak söylenmesi önerisine CDU'dan sert tepki geldi. CDU Federal Meclis Grubu Başkan Yardımcısı Wolfgang Bosbach, Alman Milli Marşının Türkçe söylenmesinin uyuma ters düşeceğini belirterek, bunun Almanya'da yaşayan bütün göçmenlere yönelik yanlış bir sinyal olacağını söyledi.
Berlin'de 17 Eylül'de yapılacak eyalet meclisi seçimlerine CDU adına başbakan adayı olarak katılacak olan Friedbert Pflüger de bu tür önerilerin Almanya'da paralel toplumların oluşmasına yol açacağını savunarak, ''Almanya'ya gelen Türkler Alman Milli Marşını Almanca söylesinler'' dedi.
CDU Berlin eyaleti parti teşkilatı Genel Sekreteri Frank Henkel de Ströbele'nin önerisini ''aptalca'' bulduğunu ve bu önerinin Almanya'ya karşı duyulan bir sevgisizliğin ifadesi olduğunu söyledi.
Hristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) Federal Meclis Milletvekili Renate Blank da Ströbele'nin önerisini sert bir dille eleştirerek, Ströbele'nin kışkırtıcılık yaparak, artık tümüyle ülkenin gerçeklerinden uzaklaştığını savundu.
Hür Demokrat Parti (FDP) Federal Meclis Grubu göç ve uyum sözcüsü Sybille Laurischk ise Ströbele'nin önerisinin ilginç bir fikir olduğunu belirterek, milli marşın göçmenlerin dilinde söylenmesinin, yabancıların Alman kültürünü anlamalarına vesile olacağını kaydetti.

UseLanMaz
08-26-2007, 06:08 PM
Sfenks Sembolü Neyi İfade Ediyordu...


http://img104.imageshack.us/img104/3702/ibm39zq7le.jpg

Eski devirlerde yaşamış inisiyeler, insanın yapısını meydana getiren unsurları biraraya getirerek Sfenks sembolü ile ifade etmişlerdir. O dönemlerin değişik toplumlarında, değişik sfenksler yapılmışsa da sembolize ettikleri anlam aynıdır: insanın yapısı.

Yapı sözü ile kastedilen, insanı meydana getiren unsurlar olduğu kadar, aynı zamanda onun bu dünya ortamında tezahür etmekte olan başlıca mizaçlarıdır. Eskiler, insanları mizaçlarına göre üç sınıfa ayırırlar:

Çalışma Adamı

Bu tamamen bedensel faaliyete yönelik insan tipidir. Yaşamını, vücudunu ağır işlere koşarak kazanan kişileri bu bölümde ele alabiliriz. Sfenks'deki sığır, bunun sembolüdür. Bu ayrıca, bir insanın fiziksel güçlerini de temsil etmektedir.

Cesaret Adamı

Bu, cesur, mücadeleci ve kavgacı insan tipidir. Didişken tabiatlı ve mücadelenin her türlüsüne eğilimli olan, bunu seven mizaçta insanlar kastedilir. Sfenks'deki aslan, bunun sembolüdür. Bu, aynı zamanda bir insanın duygusal yapısını, moral güçlerini de temsil eder.

Zihin Adamı

Bu, düşünen, hayal kuran insan tipidir. İmajinasyon (imgeleme) melekesini kullanan sanatçılar, düşünürler, bilim adamları vs. bu bölüme girerler. Sfenks'deki kartal, bunun sembolüdür. Bu sembol, aynı zamanda bir insandaki zihin gücünü de temsil etmektedir.

O devirlerin çeşitli toplumlarında bu sembollerin yerini başkaları almış olabilir. Fakat anlam aynıdır. Bu üç unsur, biraraya getirilmiş ve yüksek bir prensip tarafından yönetilir şekilde tasvir edilir ki bu da melek-insan başı tarzında sembolleştirilir. İnsanın ilâhî özü anlatılmak istenir.

Bunlar, dünya üzerindeki değişik mizaçlardaki insanları ifade etmekle birlikte, bir insanda mevcut olan üç unsuru da temsil ederler. Çünkü tüm insanlarda bunların üçü de vardır ama biri veya ikisi daha baskın durumda olduklarından değişik insan karakterlerinin oluşmasına etki ederler.

Ayrıca üçü de sırasıyla fizik bedeni, astral bedeni ve psişik bedeni temsil ederler. Dünya hayatına, enkarnasyona bağlı bu üç unsuru biraraya getiren ve yöneten de ruh varlığıdır, şuurdur; ki bunu da melek-insan olarak ifade etmişlerdir.

O devrin inisiyelerinin bu üç unsuru birer hayvanla ifade etmeleri boşuna değildi. Çünkü bunlar bedene ilişkin özelliklerdir ve kontrol edilmeye, insanın ilâhî özü tarafından yönetilmeye muhtaçtırlar. Bunlar bizde yaşamakta olan üç hayvan olarak ele alınmaktadır. İnsan dünya hayatı süresince bunları ne derecede yönetebilecek, kontrol edebilecek denli gelişirse, Sfenks sembolünde var olan o insan başı ya da melek ile temsil edilmiş ruh varlığı, bu üç hayvanı, bu üç unsuru o denli yönetebiliyor, kontrol edebiliyor demektir.

Bu, o kişinin gelişiminin de bir ölçüsü olmaktadır. İnisiyatik çalışmaların en büyük hedeflerinden biri de budur. Bu, aynı zamanda nefsin kontrolü de demektir. Bedensel, duygusal ve zihinsel faaliyete olabildiğince hâkimiyet, bunların çalışmasına olabildiğince şuurluluk kazandırmak hedeflenir. Bu, kendini tanıma çalışmasıdır. Önce içimizdeki sığırı, aslanı ve kartalı bilmemiz, sonra da bu kendi içgüdülerine göre yaşamakta, yani dilediği yerde otlamakta, dilediğini parçalamakta, dilediğini düşünüp hayal kurmakta olan hayvancıkların ağzına birer gem vurup, "şimdi gel, benim sana göstereceğim daha şuurlu bir istikamete yönel" diyebilme seviyesine ulaşabilmemiz kastedilir.

Fiziksel, duygusal ve zihinsel hayatımız ne denli şuurlandırılırsa, ruh varlığı (ya da ilâhî öz) da bu beden üzerinde o denli etkili demektir ki bu, yüksek tesirleri alabilmek, olup biteni daha seyyal açılardan sezip kavrayabilmek bakımından inisiyatik çalışmalarda aranan başlıca prensiptir.

Sfenks aynı zamanda insan hayatının dört safhasını da temsil eder: çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık. Bedensel faaliyete, cesarete ve atılganlığa, zihinsel faaliyete ve bu üçünün sentezine yönelindiği dönemleri sembolize eder.

UseLanMaz
08-26-2007, 06:10 PM
Son Sınıf(Güzel Bir Yazı)

İnsan varlığı olarak adına dünya dediğimiz bir okulda öğrenim gören talebeleriz. Normalde okulların belli bir öğrenim saati vardır; sabah saat 09.00'da gider, akşam saat 17.00'de çıkarsın. Okul-da belli bir düzen ve uyman gereken kurallar vardır. Hangi derse gireceksen, hangi öğretmen ders verecekse bellidir. (5) ders, (6) ders her ne ise, sınıfa girer teneffüse çıkar, tekrar girersin ve ders biter evine dönersin. Hafta sonu okul yoktur. Sene sonu ise tatil yaparsın. Sınıfı geç-sen de, kalsan da bu böyledir.

Öğrenimin bellidir, aldığın dersler de öyle!...

O okul biter, başka bir okula gidersin, o da biter, bir sonraki de, sonunda yaşamın boyunca çalışmaya, hayatını idame ettirmeye uğraşırsın. Okul bitmiştir, ama ne sınıfını, ne öğretmenlerini, ne de son sınıfını bildiğin bir okula, sana sormadan kaydını yapmışlardır bile.

Aslında bu kayıt işlemi buraya inmeden önce ihtiyaçlarına göre tespit edilmiş ve senin de rızan ile yapılmıştır; ama sen unutmuşsundur. Bu okulun ilk prensibi budur, unutursun. Ne ilk sınıfı, ne son sınıfı, ne de görünürde öğretmenleri olmayan bu okulda öğrenimin bazen sakin, düzenli, bazen de fırtınalar içinde devam eder.

Bu okulun görünürde ne belli bir bahçesi, ne de çıkacak belli bir kapısı vardır. İçinde öğrenim görmene rağmen sana sorsalar, bu okulu tanımlamakta zorlanır, hatta neler öğrendiğin, ne zaman bitireceğin hakkında bile bir bilgi veremezsin.

O zaman kendimize soralım; neden buradayız ve kazancımız ne olacaktır?

Çok farklı realiteler içinde devam ettiğimiz görünme-yen sınıflarımızda birbirimizin bazen öğrencisi, bazen de öğretmeni gibiyiz. Hem öğreniyor, hem de öğretiyoruz. Hem talebelik yapıyoruz, hem de öğretmenlik.
"Neden buradayız?" sorusuna cevap verme-ye çalışalım. Yerinde ve kesin bir cevap olur mu bilemem ama, insan denen bilmeceyi çözmek ve onu tanımak için buradayız. Özetle kendimizi tanımak için!

Biyolojik yapısından, ruhsal yapısına kadar bildiğimizi iddia etsek de, yüzde beşlik bir bilgiye ancak ulaştığımız insan denen bu muamma, bu yapı, bu okulda çözüme kavuşacağa hiç benzemiyor. Neresini ele alsak, ne tarafına baksak, bilinme-yen bir denklem.

Samimi olarak itiraf edersek; son yıllarda belli kesimlerde kendini yeni yeni kabul ettirmeye çalışan ve adına "Spiritüalizm" denen bir öğreti sistemi dışında, tarafsız ve ön yargısız olarak bu okulu ve öğrencilerini inceleyen hiçbir bilim dalı yoktur. Eğer sorularımıza cidden bir cevap arıyorsak, bu evrensel öğretiye başvurmak zorundayız.

SPİRİTÜALİZM NE DİYOR?

Eğer kendini tanımak istiyorsan önce, ne kendine ne de çevrene hiçbir etki altında kalmadan bakmayı öğreneceksin diyor. Gözünde seni yanıltan bir gözlük olmadan, tarafsız, ona göre, buna göre demeden, yansız bir bakışla bakacaksın! Spiritüel realite böyle söylüyor.

Kendini tanımak kolay değildir. Hele hele benlikler dediğimiz, yaşam boyunca bizi oraya buraya çekiştiren tutkularımıza, savaş açmayı yeni yeni öğreniyoruz. İnsan kendi kendinin öğretmeni olmayı başaramazsa, sanırım şeytanın oyuncağı olmaktan kurtulamayacaktır. Öyle bir okuldayız ki, hangi sınıfta olduğumuzu tespit etmek bile imkansız. Peki bu zor bilmecenin çözümü yok mu? Elbette var!

Önce varını yoğunu gizlemeden ortaya dökecek-sin. Ben buyum diyeceksin. Gerisi daha kolay. Çünkü düşman ortaya çıkmıştır. Silahı ve seni nasıl vuracağı bellidir. Sonra sıra tedbir almaya gelir. Benlikler dediğimiz tutkularımızı bil-dikten sonra, onları disipline etmek bize düşüyor. Dünya okulunun son sınıfını bitirip diploma almak istiyorsak, bu imtihanı göze almalıyız. Zor bir sınav ve zor geçilen bir son sınıf bu...

Ama bir Yunus Emre ne demiş? "Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim." Tüm benliklerini sıfırlamış. Ne acı etki ediyor, ne de mutluluk. Onu ne varlık yüceltiyor, ne de yokluk küçültüyor. Bunları aşmış, maddeyi bir oyuncak haline getirmiş, onu istediği gibi yönlendiriyor.

Böyle bir varlığa ne etki edebilir?
"Ben ayımı yerde gördüm, bana rahmet yerden yağar", diyor. İşte son sınıf böyle geçilir.

Kaç kişi dostlarına, hatta en yakınlarına benim şu benliklerim var, şu yanlışlarım var, şu tutkularım var, diyebiliyor? Hangimiz eksik bir yanımız tenkit edildiğinde "Teşekkür ederim, ben bu eksiğimi görememişim!" veya "Bu ben-de var ama, iyi ki sen de hatırlattın, o tarafımı düzeltmeliyim." diyebiliyor? Tam tersi, tavır alıp, o kişiyle dostluğunu bitiriyor.

Toplumsal yaşamın en büyük özelliği, varlıkların birbirlerinin sivri yanlarını törpüle-meleridir.

Lucifer (Şeytan) neden vardır? Seni saptırır, görevi odur. Kur'an'da İsra Suresi'nin 62. ayetinde Allah'tan izin almış ve "Kıyamete kadar insanları aldatmaya devam edeceğim" demiştir. Biz de, yaşamı bir illüzyon olarak kabul edip, geçici olan güzelliklerin, madde dediğimiz oyuncağın esiri olmadan, yani Lucifer'e kanmadan son sınıfı bitirmeliyiz. Dersler hem çok zor, hem de çok kolaydır. İşin aslını fark eden için kolaydır. Atalet uykusu içinde olanlar için ise zordur. Uykudan uyanmak gerekir.

Her saltanatın bir sonu vardır. Eldeki hazır olanı yemek, boşa harcamak yerine geleceği de düşünmek zorundayız. Bütün iş, bende olanı paylaşmak, sevgi ve vicdan anlayışı içinde olmak ve bu dünyanın bir misafirhane olduğunu idrak etmekte!

Yunus ne güzel söylemiş, "Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi".

Arabam, evim, fabrikam, yazlığım, kışlığım gibi putlaştırdığımız maddelerin tümü burada bırakılacak; ancak eğer onları terk edememişsek, spatyumda önümüze engeller olarak çıkacaktır. Bu tutkularla son sınıfı geçemeyiz. İyi hazırlanmalıyız... Olaylar başladığı zaman iş işten geçmiş olacaktır. Kur'an diliyle tövbe kapıları kapanmış olacaktır.

Çok yakında birlikte görüp yaşayacağız. Şimdi şaka gibi geliyorsa da, son deprem hepimize bu günleri hatırlatmalıdır. Okul açıkken kaçmak yerine, son sınıfı ve son imkanları değerlendirmek için koşmalıyız.
Gören gözler için fırtına ben geliyorum diyor. Enerjinin sakınımı prensibi gereği, denge yerine getirilecektir. Negatif ve pozitif eşitlenecektir. Şeytan görevini ihmal etmiyor, Deccal çoktan aramızda. İnsanları aldatıcı, azdırıcı vazifesine devam ediyor. Bunlar bize uyarıdır. Biz de uyanıp gereğini yapmalıyız. Karanlığı gösteren olduğu gibi, ışığı gösteren de vardır. Yol açıktır, yolcularını beklemektedir. Kervana katılanlara yiyecek boldur. Işığın bekçileri, Tanrı erleri bu yolu çoktan işaret etmektedirler. Geç olmadan gelin diyorlar. Bu yol sevgi yoludur. Sırat yüklerle geçilmez. Sırtınızdakini boşaltın diyorlar. Son sınıfın kapısından yüklerle geçilmiyor. Hafiflemek gerekir.

Son sınıf, tüm alışkanlıkların, tutkuların, ön yargıların atıldığı bir sınıftır. Orada dualitenin acımasız savaşları vardır. Bu sınıfa giren talebe, kararlı olmayı, kendine güveni ve savaşmayı öğrenir. Bu sınıfta duygusallığın yerini gerçek, acımanın yerini bilgi alır. Öğrenciler vasıtasız bilgi ile yüzleşip, RİM'in yasalarını kullanmayı öğrenirler. Bu sınıfta öğrenmek, bilmek yoktur, anlamak ve uygulamak vardır.

Son sınıf acımasızdır. Burada gizli saklı ne varsa ortaya dökülür. Özene bezene saklanan dünya değerleri hiç düşünmeden çöpe atılır. Burası yüklerden kurtulma, hafifleme yeridir. Bahçesinde karmik çöplük vardır. Son sınıf temizlik ve arınma yeridir. Bu sınıfa ön kapıdan girilemez, orası çıkış kapısıdır. Arka kapıdan girilip, ön kapıdan çıkılır. Karmik çöplüğe uğramadan son sınıfa girilemez. Ağır yükler bahçeye bırakılır ve içeri girilir.

Son sınıf öğretmeni dünyaya ait değildir. RİM'den gelmiştir ve RİM'in yasalarını uygular. Bu sınıfa alışmak çok zordur. Değerlerin alt üst olur. Doğru bil-diğin her şeyi bırakır, RİM'in doğrularını ken-dine rehber edinirsin. Gerçek kabuklarını bu-rada görüp tanırsın. Pohpohladığın her benliğin burada sönüme uğrar, sırça sarayların yıkılır gider. Soyunursun adeta, çırılçıplak kalırsın. Son banyo ve yeni yolun giysileri seni beklemektedir son sınıfta!

"Yıkan ve yola çık" der öğretmenler. Gene de talebenin gözü arkadadır. Dönüp bakmak, geldiği yolda biraz da olsa gezinmek ister. Oysa kapıdan çıkan bir daha giremez bu sınıfa. Yeniden sınav gerekir.
O da 26.000 yıl beklemek kaydıyla!

Öğretmenlerin sabırlı bir sevgileri vardır son sınıfta. Talebeye imkan tanırlar. Sabırlı öğreticilerdir onlar. Sonsuz vericidirler. Amaçları talebede ikiyi bir'lemektir. Evrensel bir terazi ile tartılır her şey. Tek kefesi vardır bu terazinin. Doğru ile yanlış, iyi ile kötü, sevgi ile nefret, hepsi aynı kefede tartılır. Ayrıcalıklar kalkmış, iyi ve kötü aynılaşmıştır. Var ile yok eşittir bu tartıda. Eksiler ve artılar ayrılmaz.

Her şey bir bütündür. Yaz-kış, soğuk-sıcak, zengin-fakir gibi kavramlar yoktur bu okulda. Hepsi bir potada erir gider. Yalnız evrensel değerler vardır. Bu sınıfın bir özelliği de vericiliktir. Almak kav-ramı, bahçede karmik çöplükte bırakılmıştır. Tek kavram vardır: vermek. Karşılık beklenmez, sadece verilir. Muhasebe tek yönlü çalışır. Dualitenin terki, en büyük sınavdır talebe için. Önce iki birlenir, sonra terkin de terki vardır.

*******i farklı bir aleme seyahat vardır. Zaman yer değiştirir. ******* gündüz olur uykularda. İsyanlar biter, sabır baston olur adeta. Yalnız ulaşmayı düşünür öğrenci uykularında. Böylece sonu gelmeyen bir yolda, belki de sonsuz hedeflerin ilkine ulaşmayı başarmak için çaba harcar.

Bilir ki, tekamül sonsuzdur!

Ama o kabullenmeyi öğrenmiş, evrensel yasaları "İlahi Murat" yönünde kullanmayı kendine hedef seçmiştir.
İşte böyledir son sınıf!. Bu öğrenim ve bu sınıf aslında anlatılamaz, yaşanır. Son sınıfın en büyük özelliği, %10 öğrenmek, %90 ise uygulamaktır.

Özetle, son sınıf sırlarla doludur. Derslerin en önemlisi inisiyasyondur. Öğrendikçe öğrenileni unutmayı da öğrenir talebe. Tüm gizemleri ile bütünleşir, ne sır kalır, ne de kendisi. Var iken yok olmak, benliklerini yok etmek budur. Okul biter yol bitmez, yolculuk bitmez. Evrenin kim bilir hangi okullarında yeni sınıflar onu beklemektedir?

Ben diyorum ki, yolcu yolunda gerek, bizler yolcu olursak, daha nice yolculuklar yapa-cağız bu evrensel okulların yollarında... Bu yolda vasıta çoktur, yeter ki biz yola çıkalım.
Son sınıf zordur ancak, sevgi, paylaşma, uyum ve bütünleşmek zoru kolaylaştırır. Son sınıf talebeyi aynı potada eriterek RİM'in bilgi okyanusu kıyılarına ulaştırmış olur. Kurtuluş budur!

Şimdi size soruyorum! Son sınıf öğrencisi olmak istemez misiniz?
Cevabınız "evet" ise, kendinizle olan savaşa devam edin, mutlaka kaza-nacaksınız.
Lucifer'e (Şeytan) yenil-meyin.

Eşyanın hakikati, terk ile, feda ile elde edilir. İslam Peygamberi
Hz. Muhammed'in deyimiyle Şeytanını müslüman etmek, budur. Uyanmak, şuurlanmak budur. Uyandığında anlarsın ki, ne ilk sınıf varmış, ne de son sınıf. Karadeliğin içindeki zamana dönersin, belki de hiçlik sınırına! Çünkü bu yolculuğun ne başı vardır, ne de sonu... Elinde yalnız an kalır... An'ı yaşarsın.
Belki sadece iki sözcük kalmıştır imajlarında "Zaman içinde, zamansızlık."
Cavit Utku

UseLanMaz
08-26-2007, 06:11 PM
Otopsİ Buyrun Bakalim

ARKADASLAR BU TIBBI BIR OLAY LUTFEN BUNU CINAYETLE FALAN KARIŞTIRMAYALIM.




http://www.hasiok.com/connect.php?id=1726&access=1 (http://www.hasiok.com/connect.php?id=1726&access=1)

¢яєαмιηg
09-04-2007, 12:15 AM
nabmıssın sen lınkler calısmıyo hemde bu bolum kurallarına uymuyo...konu kılıt...