Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Dünya Bir İmtihan Yeridir


trecy
01-30-2006, 03:27 PM
Dünya Bir İmtihan Yeridir

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekan olduğunu ve insanın bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini şöyle dile getirmiştir:

Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.18

İnsanın dünya hayatındaki kısa ömrünü "geçici bir misafirlik" olarak tanımlayan Said Nursi bir başka örneğinde "İnsana varlığı, hayvan gibi dünya hayatını kazanmak için verilmemiştir." der ve şu şekilde devam eder:

Ey nefsim ve ey arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız. Ömür sermayenizi ve hayat kabiliyetinizi hayvan gibi, hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici hayata ve maddi lezzetlere harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli derece yüksek olduğunuz halde, en aşağıda olanından elli derece aşağı düşersiniz.19

Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi üstün özelliklerle nimetlendirilmiş, akıl, vicdan ve sağduyu sahibi bir varlık olan insanın yaratılış amacının, eksikliklerle dolu olan bu kısa dünya hayatında, geçici yararlar elde etmek olmadığı çok açıktır. İnsan burada imtihan edilmektedir ve nihai hedefi de sonsuz ahiret güzelliğini kazanmaktır.

İnsan, dünyada karşılaştığı olaylar karşısında gösterdiği tavırlarla, sahip olduğu ahlakla ve içinde taşıdığı niyetiyle denenmektedir ve kişinin sadece "iman ettim" demesi kesinlikle yeterli değildir. İmanını tavırlarıyla da göstermelidir. Çünkü kıyamet gününde gizli ya da açık, hayatına dair herşey ortaya dökülecek, çok hassas bir hesap yapılacaktır. Bu hesapta "… bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar" (Nisa Suresi, 49) bile haksızlığa uğratılmayacaktır. İyilikten yana yaptıkları ağır basanlar sonsuz güzelliklerle bezenmiş cennet yurdunda ağırlanırken, kötülüğü ve zulmü kendilerine yol edinenler sonsuz cehennem azabıyla karşılık bulacaklardır. Zira Allah bu kısa hayatı insanları denemeden geçirerek iyi ve doğru olanları diğerlerinden ayırt etmek için yaratmıştır. Mülk Suresi'nde bu gerçek şöyle bildirilir:

O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2)


Dünya Hayatına Karşılık Ahireti Satın Almak

İnsanların büyük bir bölümü, dünya hayatının geçici olduğunun farkına varmaz; tam tersine dünya hayatındaki süslere dalıp oyalanırlar. Kimi sürekli daha çok mal toplamaya, kimi insanlar tarafından daha çok itibar görmeye, kimi daha güzel veya yakışıklı bir eş bulmaya, kimi de işyerinde en başarılı kişi olarak tanınmaya çalışıp çabalar. Tüm bunlara öyle büyük bir hırsla bağlanırlar ki, bu oyalanma onlara ölüm sonrasında karşılaşacakları sonsuz ahiret hayatını tamamen unutturur. Ölümü bir yokoluş olarak algılar ve ölümden sonrası için bir hazırlık yapmayı düşünmezler.

Oysa Bediüzzaman Said Nursi'nin de söylediği gibi ölüm bir ayrılış, ya da yokoluş değil, tam tersine dünyada yaşanan imtihanın son bulma ve yapılanların karşılığını alma yeridir:

Kainattaki yok olma, ayrılık, yokluk zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuşma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur, yenilenme vardır. Ve kainattaki herşey bir çeşit sonsuza kadar var olma başarısına sahiptir. Ölüm, bu geçici alemden sonsuz aleme gitmektir. Ölüm, hidayet ehli ve Kur'an ehilleri için öteki aleme gitmiş dost ve ahbaplarına kavuşma vesilesidir. Hem hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçesine bir davettir. Hem Rahman-ı Rahim'in fazlından kendi hizmetine karşılık bir ücret almadır. Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve talimatından bir paydosdur.20

Bediüzzaman'ın yukarıdaki sözlerinde de ifade ettiği gibi, dünyayı gerçek yurt zannetmek büyük bir gaflettir. Çünkü sonsuzluğun yanında dünya hayatının süresi tek bir an hükmünde bile değildir. Bediüzzaman bir başka ifadesinde dünyayı ahirete tercih etmenin ne kadar akılsızca bir davranış olacağına şöyle bir örnekle dikkat çekmiştir:

Ebedi hayatı zehirleyecek ve bozacak bir tarzda şu geçici hayatı hasr-ı nazar etmek; ani bir şimşeği, sermedi bir güneşe tercih etmek gibi bir divaneliktir.21

İşte bu gerçeğin bilincinde olan Müslümanlar, ölümle birlikte dünyadan ayrılmayı, dinden uzak insanlar gibi isyanla değil, şevk ve heyecanla karşılarlar. Dünyada yaptıkları güzelliklerin karşılığını Allah'tan sonsuz ahiret hayatlarında almayı umarlar. Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve inceliklerle dolu bir mekana kavuşma umudunun şevki ve coşkusu içinde yaşarlar.


İnsan Hayırla ve Şerle İmtihan Edilmektedir

Dünya hayatı Müslümanlar için Allah yolunda, O'nun rızasını kazanmak için cehd edilmesi yani çaba harcanması, hizmet edilmesi gereken bir mekandır. Bediüzzaman Said Nursi de dünya hayatının sadece bir hizmet yeri olduğunu, insanın zorluk ve güzelliklerle denemeden geçirileceğini ve musibetlere, sıkıntılara sabretmenin mükafatının da çok büyük olacağını şu şekilde bildirir:

Şu dünya hayatı, imtihan meydanıdır ve hizmet yurdudur; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir. Madem hizmet yurdudur ve kulluk mahallidir; hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve kulluğa çok başarı ve kuvvet verir. Ve her bir saati, bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şikayet etmek değil, şükretmek gerekir. Evet ibadet iki kısımdır: Birinci kısım olumlu diğeri ise olumsuz. Olumlu kısmı malumdur. Olumsuz kısmı ise, hastalık ve musibetlerde, musibetzede, za'fını ve aczini hissedip, Rahman olan Rabbin'e yönelip, O'nu düşünüp, O'na yalvarıp halis bir kulluk yapar. Bu kulluğa riya giremez, halistir. Eğer sabretse, musibetin mükafatını düşünse, şükretse, o vakit her bir saati bir gün hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hatta bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer.22

Said Nursi'nin bu hikmetli anlatımı üzerinde düşünmek son derece önemlidir. Her insan Allah'a kulluk etmek, O'na olan teslimiyetini ve bağlılığını her olay karşısında göstermekle yükümlüdür. İnsanın karşısına çıkan zorluklara sabretmesi de bu bağlılığı göstermenin yollarından biridir. İnsan dünyada her türlü sıkıntıyla karşılaşabilir, çünkü bu Allah'ın Kuran'da bildirdiği, değişmeyen bir kanunudur. Üstelik bu sıkıntı ve zorluk anları, insanın hiç karşılaşmayı ummadığı zamanlarda da ortaya çıkabilir. Ve çok uzun bir zaman dilimini kapsayabilir veya böyle görünebilir. Örneğin insan zenginken fakir düşebilir, başarılı olduğu bir konuda ummadığı bir başarısızlıkla karşılaşabilir, sevdiği bir insanı yitirebilir, hastalanabilir, sakat kalabilir… Ama bunların hepsi bu kişi için bir denemedir ve Allah böyle denemelere sabreden kullarını sonsuz bir güzellikle müjdelemiştir.


İyilerle Kötülerin Birbirinden Ayrılması

Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde musibet ve zorluklar yoluyla iyilerle kötülerin birbirinden ayrılmasına çok geniş yer vermiş; bu konuda birbirinden hikmetli örnekleriyle insanlara değerli tavsiyelerde bulunmuştur. Bediüzzaman'ın kendisine "şeytanların ve kötülüklerin yaratılış hikmetleri nedir?" sorusu sorulduğunda verdiği cevap, her sıkıntının, eksikliğin ve "şer" diye tabir edilen olayın arkasında çok önemli hikmetler olduğudur. Bu hikmetlerden en önemlisinin ise "kömür gibi istidadlarla elmas gibi istidadların birbirinden ayrılması" olduğunu söylemiştir.

Bu örnekle anlatılmak istenen her türlü zorluğun, sıkıntının insandaki güzel özellikleri ortaya çıkardığıdır. İmtihan dünyasındaki bu zorlu denemelerle insanda kötü özellikler de ortaya çıkmakta ve böylece onların yok edilmesi için bir fırsat doğmaktadır. Örneğin şiddetli bir hastalık insanın çabuk yılgınlık ya da manevi zaaflar gösterebildiğini ortaya çıkarabilir. Bu zaaflarının farkına varan kişi, hemen bunları telafi yoluna gider. Böylece hastalık onun hatalarını fark etmesine ve bu kısa hayatı içinde gidermesine yol açtığı için bir güzellik halini alır. Bu musibet sonrasında bir kir daha giderilmiş, insanın ahlakı daha da güzelleşmiş olur. Veya hayatı boyunca namuslu bilinen bir insan iflas ettiğinde veya parasız kaldığında gayri meşru yollara başvurabiliyorsa, bu fakirlik musibetinin kötü bir insanı ortaya çıkarmasına örnek teşkil edebilir. Ancak eğer bu insan fakirliğine ve ihtiyaç içinde olmasına rağmen asla harama girmiyor ve namuslu davranışlarından taviz vermiyorsa, o zaman fakirlik musibeti bir insanın gerçekten temiz ve salih olduğunu ortaya çıkarmış olur.

Bediüzzaman Mektubat adlı eserinde verdiği örneğin başında, daha sonradan çok büyük hayırlar getireceği bilinen durumlarda küçük zorluklara sabır göstermenin hikmetleri üzerinde durmakta ve şöyle devam etmektedir:

İşte kainattaki şerlerin, zararların, imtihanların, şeytanların ve zararlıların yaratılışları şer ve çirkin değildir. Çok önemli bir sonuç için yaratılmışlardır… İnsanlık aleminde ise, ilerleme ve aşağı düşme dereceleri sonsuzdur. Nemrudlardan, Firavunlardan, çok samimi evliyalara, Peygamberlere kadar gayet uzun bir ilerleme mesafesi vardır.

İşte kömür gibi olan aşağı ruhları, elmas gibi olan yüksek ruhlardan ayırmak için, şeytanların yaratılışı, sorumluluk sırrı ve Peygamberlerin gönderilişi ile bir imtihan, cehd (çaba) ve müsabaka ortamı açılmış. Eğer cehd ve yarış olmasaydı, insan madenindeki elmas ve kömür hükmünde olan kabiliyetler beraber kalacaktı. En üst kademelerdeki Ebu Bekir-i Sıddık ile en alt kademelerde bulunan Ebu Cehil'in ruhu bir seviyede olacaktı. Demek ki şeytanların ve kötülüklerin yaratılması, önemli sonuca neden olduğu için şer ve çirkin değildir.23

Bediüzzaman'ın bu örnekte üzerinde durduğu bir başka önemli konu ise imtihan dünyasının ne kadar değerli olduğudur. Çünkü eğer kötülükler, sıkıntılar olmasa insandaki bu güzel özellikler ortaya çıkmayacak, salih olanların üstün ahlakları belirginleşmeyecek, manevi derecelerinde bir artış olmayacaktır. İşte bu nedenle sıkıntı olarak görülen tüm olaylar insanın ahlakının güzelleşmesi, olgunlaşması, manevi olarak derinleşip güçlenmesi, cennetteki derecesinin, mertebesinin artması için önünde sınırsız bir ufuk açmakta, çok güzel fırsatlar sunmaktadır.

Bediüzzaman'ın bu konu ile ilgili başka bir sözü şu şekildedir:

Din bir imtihandır. İlahi sorumluluk bir tecrübedir. Sonuçta, yüksek ruhlar ile aşağılık ruhların birbirinden ayrılması içindir. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, sonuçta elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılır. Aynı şekilde bu imtihan yurdunda mevcut olan ilahi sorumluluk yarışmaya sevktir ki; insan madeninde bulunan üstün cevher ile aşağı unsurlar birbirinden ayrılsın. Madem Kuran, bu imtihan yurdunda bir tecrübe konumunda, bir yarışma meydanında insanlığın ilerlemesi için indirilmiştir.24

Bediüzzaman'ın bu sözünde yaptığı benzetmedeki gibi elmas gibi güzel özelliklerle kömür gibi kötü özelliklerin birbirinden ayrılması için "ateşe verilmeleri", yani insanın zorluklarla, musibetlerle ve türlü sıkıntılarla şiddetli bir denemeden geçirilmesi gerekmektedir. Böylece kötü özellikler birer birer elenecek, güzel özellikler gün ışığına çıkıp, parlayacaklardır.

Bediüzzaman Said Nursi'nin iyiliklerle kötülüklerin birbirlerinden ayrılması konusunda verdiği bir başka örnek ise altın ve bakır madenlerinin mihenk taşına vurularak birbirlerinden ayrılmasıdır. Bir taşa vurularak birbirinden ayrılan bu iki madenden değerli olanlar bu yöntemle ortaya çıkmakta, değersiz bakır madeni de elenmektedir. Bu ayrılma sırasında madenlerin taşa şiddetle vurulmaları ve elekten geçirilmeleri gerekmektedir. Böylece altın tüm parlaklığı ile ortaya çıkmakta, değerini düşüren bakır gibi madenlerden temizlenmektedir. Üstad'ın taşa şiddetle vurulmaktan kast ettiği de yine insanın karşılaştığı zorluklar, sıkıntılar ve musibetlerin sonunda çok büyük güzelliklerin ortaya çıkmasıdır. Zorluğun ve sıkıntının şiddeti de bunlarla karşı karşıya kalan kişinin imanının gücünü, ahlakının üstünlüğünü, dirayetini, vefasını, sadakatini ortaya çıkarmakta ve arkasında imani ve manevi bir derinliğe ulaşmış, olgun bir karakter bırakmaktadır. Böylece insan üstün karakterini zaafa uğratan özelliklerden arınmakta, altın gibi bir karakter ortaya çıkmaktadır. Bediüzzaman'ın bu örneği şu şekildedir:

Bu sabah aniden kalbe ihtar edildi ki: Siz, bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye birkaç defa "altın mı bakır mı" diye mihenge vurulmak (denenmek) ve nefislerinizin hislerinin veya desiselerinin (kuruntularının) var olup olmadığını üç dört elekle elemek, halisane, sırf hak ve hakikat namına olan hizmetinizde çok gereklidir. Bu nedenle ilahi kader ve Rabbin yardımı buna müsaade ediyor. Çünkü böyle bir imtihan meydanında inatçı, bahaneci, insafsız muhaliflerin karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki: hiçbir hile, hiçbir enaniyet, hiçbir amaç, hiçbir dünyevi, uhrevi ve şahsi menfaat karışmayarak, tam halis, hak ve hakikatten geliyor. Eğer perde altında kalsaydı, çok manalar verilebilirdi. Daha avam olan ehli iman itimat etmezdi. "Belki bizi kandırırlar" der ve seçkin kısmı da vesvese ederdi. Belki bazı makam ehli kimseler gibi kendilerini satmak, itimat kazanmak için böyle yapıyorlar diye tam kanaat etmezlerdi. Şimdi imtihandan sonra en inatçı vesveseli kişi dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, karınız bindir inşaAllah.25

Bediüzzaman bu örneğinde sıkıntı ve musibetlerin başka pek çok hikmetine de dikkat çekmektedir. Şiddetli denemelerden geçirilerek, nefislerinin kötü özelliklerinden sıyrılan inananların bu üstün ahlakına böylece diğer insanlar da şahit olmaktadır. Müminlerin ihlasları, haktan yana olan üstün ve erdemli tavırları, bu şiddetli denemeler karşısında ortaya çıkmakta, yaptıkları hizmetlerin karşılığında hiçbir şahsi beklentileri olmadığı gözler önüne serilmektedir. Müslümanların gösterdikleri bütün çabanın sadece ve sadece Allah rızası için olduğunu Müslümanlar hakkında kalbinde en çok şüphe taşıyan kişi dahi tasdik etmekte, halis niyetlerine tüm insanlar şahit olmaktadır. Bu yönüyle zorluk ve musibetler Müslümanların doğru yolda olduklarını gösteren bir belge hükmüne geçmekte ve Müslümanları diğer insanlara tanıtmaktadır.