KoJiRo
10-15-2007, 12:52 AM
ALLAH İLE KURULACAK DOSTLUĞUN ÖNÜNDEKİ ENGELLER
Giriş
Allah ile dostluğa giden yollar olduğu gibi o yollar üzerinde engel olmaya çalışan nesneler de vardır.
Allah ile dostluğun sağlanması için, bir taraftan dostluğa giden yollar diğer taraftan da dostluğa gidecek yollardaki engeller araştırılmalı.
Böylelikle kurulacak muhtemel bir dostluğun da önünü açmış oluruz.
Şimdi de maddeler halinde Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellere şöyle bir bakalım[51];
1. Allah’ı Gereği Gibi Tanımama
Dünyanın neresinde olursa olsun;
‘Kişi tanındığı oranda sevilir’
Bu Allah için de böyledir... Kendisini tanıdığımız oranda sever ve tavsiyelerine kulak veririz...
Peki Allah’ı nasıl tanıyacağız?
Sadece isim ve sıfatlarının ezberlenmesiyle Allah (c.c.) tanınmaz...
Kanaatimce Allah’ın varlığına iman ettikten sonra Kur’an ve Sünnet ışığında isim ve sıfatlarını kendi nefsimizde ve tabiattaki tecellisinde görüp iyi bir tefekkürle tanınır.
Ve böylece günün her saatinde Allah’ın gücünü, büyüklüğünü, merhametini ve diğer sıfatlarını görerek kendisiyle sıcak bir dostluk kurmuş olabiliriz...
Bana öyle geliyor ki Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rezzak, Es-Semi, El-Basar, El-Ğaniy, El-Kahhar ve El-Alim isim ve sıfatları yeterince bilinmiyor...
Bir insan düşünün, Allah’ın merhametinin bol olduğuna iman etmiş, fakat iyi bir Kahhar olduğunu unutmuş... haliyle Allah’ın tavsiyelerine pek de kulak vermeyip;
‘Nasıl olsa affeder’ diyecek ve Allah’ı eksik tanıdığı için dostluğu zarar görecek...
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Et-Tevvab sıfatını unutmuş, yapmış olduğu günahlar aklına geldikçe ümitsizliğe düşüp tövbe ihtiyacı hissetmeyerek;
– ‘Bu kadar günahtan sonra ben olsam affetmem, Allah nasıl affedecek’ diyor...
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Er-Rezzak sıfatını sadece gökten yağmur, yerden bitki, sebze ve meyve vermesine bağlıyor... Böyle bir bilgiye sahip olan herkes patronunu rızık verici olarak görecek...
Sonuç olarak diyebiliriz ki Allah’ın isim ve sıfatlarını gereği gibi öğrenirsek dostluğumuzun önünü açmış oluruz...
Unutmayalım ki dostumuzu tanıdığımız ve sevdiğimiz oranında fedakarlıkta bulunuruz... [52]
2. Dünya Sevgisi
Allah-u Teala, malla imtihan (infak-zekat ve Allah için dünya malından vazgeçiyor mu geçmiyor mu?) için tüm insanların fıtratına dünya sevgisini programlamıştır:
“Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Ali İmran: 3/14)
Dünya malı sevgisi niçin insanlara sevimli kılındı? sorumuzun cevabını Kehf: 18/7’de buluyoruz;
‘Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık.’
‘Dünya malı sevgisi nasıl olur da Allah ile dostluğumuza zarar verir?’ sorusuna geçmeden önce, dünyanın Allah katındaki değeri ya da dünya malına bakış açımızın ne olması gerektiğine bakalım...
Şunu anlatmak istiyorum;
Madem dünya sevgisi mikrobu dostluğu zedeliyor o zaman bu mikrobu iyi tanımak lazım ki panzehirini bulalım... [53]
a. Dünyanın Allah Katındaki Değeri
Allah’ın en sevgili kulunun bir hadisiyle başlayalım;
‘Dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı değerinde olsaydı, kafirlere su vermezdi...’
Dünyanın tamamı kendisinin olmasına rağmen Allah-u Teala dünyayı sevmiyor ve sevmemizi de istemiyor... Çünkü dünya ve içindekilerin tamamı imtihan salonu ve imtihan malzemeleri (soruları)
“Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık.” (Ahkaf: 46/3)
“Hanginizin daha iyi salih amel işlediğini belirtmek için ölümü ve dirilmeyi yaratan O’dur. O güçlü ve bağışlayandır.” (Mülk: 67/2) [54]
b. Allah, Dünyayı (Dünya Hayatını) Nasıl Tanımlıyor?
Yeni aldığınız bir elektronik aletin kutusunda garanti belgesi ve kullanım klavuzunu görürsünüz... Aldığınız ürünün kalitesini (dayanıklılığını) ve en iyi ne şekilde kullanılacağını o ürünü imal edenler daha iyi bildikleri için kullanma klavuzu ile birlikte satarlar...
İnanın sistem aynı!
Önümüzde yeşili-mavisiyle bir dünya ve eşya; yanımızda o eşyanın kullanım süresini ve nasıl kullanılacağını gösteren bir belge (Kur’an ve Hadisler).
Eşyayı doğru kullanmak, klavuzu doğru okumakla orantılı olduğu için, eşya sahibine soruyoruz;
– Allahım! bize dünya hayatını ve eşyayı tanıtır mısın?
Cevabın gelmesi uzun sürmez;
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am: 6/32)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka birşey değildir”. (Hadid: 57/20)
İnanın ki sevsek de sevmesek de dünyanın Allah katındaki değeri;
‘Çer-çöp’[55]
c. Dünya Malının Kullanım Süresi
Mülkün sahibi olan Allah-u Teala mülkünden dilediği kuluna dilediği miktar verir... Vermiş olduğu dünya malının kullanım süresini de kendisi belirler... Bir insanın uzun yıllar zengin yaşaması o’nun zeki oluşundan ya da ticari zeka’sından değildir...
Zenginlik vasfını kullanım süresi değişkendir... kimi ömür boyu zengin yaşarken kimi 10 yıl, kimi bir yıl, kimi de 1 ay...
Biz, konumuz gereği ömür boyu zengin yaşayan bir insanı ele alalım...
Kaç yıl zengin olsun?
– 150 yıl...
Sonra?
– Ölüm...[56]
Dünya Malı Sevgisi Nasıl Olur da Allah İle Dostluğu Zedeler?
Allah, dünya ve içindekilerin sevgisi tek bir merkezde toplanır;
‘Kalp.’
Allah
Dünya
Kadın
Evlat
V.s.
Sevgilerin toplandığı 2. bir kalp olmadığı için birinin sevgi oranı arttığında otomatikman diğerlerinde azalma olur...
Allah sevgisi arttığında, diğer birimlerdeki sevgilerde azalma, dünya ve içindekilerin sevgisi arttığında da Allah sevgisi azalacaktır...
Asıl sorumuza geçebiliriz;
Nasıl olur da dünya sevgisi Allah ile olan dostluğumuza zarar verebilir?
Şu bir gerçek ki dünyayı seven kişi malının artması ya da mevcut malının korunması için vaktinin büyük bir kısmını ticarete, zihninde de ‘nasıl zengin olabilirim’ diye düşüncelere yer ayırır...
Allah Sevgisi
Dünya
Hangi tarafa yaklaşırsan diğerinden uzaklaşırsın.
Dünya sevgisi nankörlüğe, cimriliğe ve Allah yolunda can ve malla cihad etmek istememeye gebedir.[57]
Dünyayı seven kişi rahat yaşamak isteyeceğinden malına, evladına ve sosyal yaşantısına zarar gelmesini istemeyeceğinden, sonunda sabrı getiren amellerden uzak durur... Yani dikensiz yolu tercih eder.[58]
Bir de bakarsın ki Tövbe: 9/24’ün muhatabı olmuşlar. Okuyoruz;
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Dünyayı seven insan rahat yaşamak ister demiştik... bakalım Dost olunmaya çalıştığımız Allah-u Teala rahat yaşamak isteyen dost adaylarına ne diyor;
“Mü’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı...” (Nisa: 4/95)
Kalbine dünya sevgisi tohumunu atan kişi, infak ayetleri karşısında oldukça zorlanır... Çünkü kalbe ekilen tohum gün geçtikçe filizlenir ve tüm hücrelere yayılır... O saatten sonra ha malın kırkta birini vermiş ha bedeninin kırkta birini...
Malından vereceği her infak, ciğerinden sökülen bir parça gibi olur adeta...
Akla şöye bir soru gelebilir;
– Allah-u Teala neden vermiş olduğu malı tekrar geri ister?
Yanıtı çok olan bu sorunun en öne çıkan cevabı, bence;
‘Sevgi ve dostluğun test edilmesi’
Madem Allah sevgin dünya sevgisinden daha çok, o zaman hangisini seviyorsan onun sözünü dinlersin.
Haliyle de yapılan her infakta sevdiğinin beğenisini (rızasını) kazanırsın;
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.’ (Ali İmran: 3/134)
‘Dünya malını sevmek cimriliğe gebedir.’ demiştik... Bakalım Allah-u Teala cimriler için ne diyor;
‘İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.’ (Muhammed: 47/38)
Sizce, cimri olan bir insan Allah’a karşı sevgisini nasıl ispat edebilir?[59]
3. Ölüm Gerçeğini Unutmak.
Başka bir deyişle yaşadığımız her saniyenin, aldığımız her nimetin hesabını vereceğimiz bir günü unutmak...
Otokontrol mekanizması sayılan her an ölebilirim düşüncesi hem imtihanda uyanık olmamızı sağlar hem de daha çok salih amel işlememizi... Ve haliyle de işlenen her salih amel bizleri hem Allah’a yakınlaştırır hem de dostluğumuzu perçinleştirir...
İnsan fıtratını çok iyi bilen Allah-u Teala sevenlerinin bir an önce kendisine kavuşmak isteyeceğini bildiği için, dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;
‘... Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.’ (Kehf: 18/110)
Allah ile dostluğunu kuran bir insan ölümün ne zaman geleceğine pek aldırmaz... Ama ne şekilde olacağı yakınen ilgilendirir kendisini...
Her an katına çıkabilirim düşüncesi az hata yapmayı sağlar... Haliyle de yanına alnı ak çıkmak için dostunun en sevdiği amelleri işleyerek sevgisini ispat eder...
Ölüm gerçeğini -sevgiliyle buluşma gününü- unutan insanda aynı heyecanı göremezsiniz...
Başkalarına uğrayan ölümün kendisine çok sonraları geleceğini zannettiği için gündeminde pek de yer almaz...
Geleceğini dünya malına yaparken farkında olmadan sevgi melekesini de dünyadan yana kullanır...
Böylelikle bir taraftan çocuklar gibi dünya oyuncağıyla oynarken diğer taraftan hazırlıksız yakalanır...
Sevgilisinin en sevdiği elbiseyi giyen, en sevdiği kokuları süren ve en sevdiği çiçekle gelen ile, söz verdiği saatte gelmeyen ve üstü başı dağınık bir kişinin aşkları aynı olur mu? [60]
4. Nasıl İmtihana Tabii Tutulduğunu Bilememe...
Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyen bir şahıs niçin yaratıldığını ve ne tür sorularla imtihana tabi tutulacağını bildiği için hazırlıklıdır...
Özellikle de musibet soruları -can alan ve can yakan sorularının- doğru yanıtı ‘sabır’ olduğu için;
‘İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un’ derler... böylelikle hem Allah ile beraber olurlar,
‘Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
hem sabırlarının karşılığında pirim alırlar;
“... Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.”
“İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.”
“Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder.”
“Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
Hem de musibet imtihanıyla günahları dökülür...
Allah ile dostluğunu kuramayanlar ne tür sorularla imtihana tabi tutulduklarını bilemedikleri için günahların dökülmesine ve ‘sabır’la dostluğun perçinleşmesine vesile olan musibet soruları karşısında şoke olurlar...
‘Bunca insan varken bütün bunlar bizi mi buldu?’ diyerek tek bir yanlışla tüm doğrularını götürürler...
O yüzden, Can’a ve Mal’a zarar dokunduracak tüm soruların yanlış çözümü dostluğu zedeler. [61]
5. Kader İnancının Anlaşılamaması
Kader inancı imanın bir parçası olması hasebiyle Allah ile kurulacak dostlukla yakından ilgilenir.[62]
Kader inancında hiçbir takıntısı olmayan bir insan zorluklara ve musibetlere karşı müthiş bir sabır ve tevekkül örneği sergiler...
Çünkü bilir ki;
‘... Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.’ (Tövbe: 9/51)
‘Dostluğa zarar verebilecek darlık anında bilir ki;’
‘Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir.’ (Enam: 6/17)
Kendi nefsine ya da ailesine bir zarar geldiğinde, (Kim vesile olursa olsun) Allah’ın kontrolünde ve dilemesiyle olduğuna inandığı için hiçbir zaman Allah’ı suçlamaz...
Çünkü bilirler ki;
‘O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.’ (Enam: 6/18)
Ve böylelikle hem ticari hayatlarındaki zarar etme durumlarında, hem sağlık problemlerinde, hem de ani doğa olaylarında Allah’a karşı kırgınlık duymazlar...
Aynı rahatlığı kaderzedelerde göremeyiz. Her musibet sorularında dil ile söylemeselerde hep Allah’ı suçlarlar... Haliyle de ne O’nun tavsiyelerine kulak verirler ne de O’nunla dost olmak isterler... [63]
6. İbadetlerden Lezzet Alamama
Allah ile dostluk frekansını yakalayanlar hem yaratılış gayesini, hem niçin ibadet etmeleri gerektiğini hem de yapmış olduğu salih amellerle Allah’a nasıl bir mesaj verdiklerini bildikleri için hem ibadetlerinde lezzet alırlar hem de dostunun sevgisini kazanırlar...
Allah’ın sevgisini kazanmak için nefse en ağır gelen ameller karşısında en ufak bir tereddüte düşmeden girişirler;
‘Nice erler vardır canlarını feda ederler...’
‘Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice evler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlarlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzab: 33/23)
Allah ile dostluğunu kuranların ibadet hayatında dudakları uçuklatacak amellere rastlanır;
‘Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...’ (Haşr: 59/9)
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar...’ (Al-i İmran: 3/134)
Düşünsenize bir; ihtiyacınız olduğu halde dostluğunuzun sevgisini kazanmak için gözünüzü kırpmadan infak ediyorsunuz?..
Allah ile dostluğunu kuramayanlar, başka bir deyişle sevgi frekansını yakalayamayanlar isteyerek, canı gönülden ibadet etmezler...
Tat almadıkları her ibadetten soğurlar... Gün gelir Allah’a dost olabilme kaygısından tamamen uzaklaşırlar...
Allah’ın sözleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde dostluğunu kuranlara ve kuramayanlara farklı hitap ettiği görülür...
Birine tamamen tavsiye gibi gelen emir diğerine tehdit gibi gelir;
Rabbine;
– ‘Tamamen gönülden, Allah’ım! Yaratılış gayemi ve bana verdiğin ikramları biliyorum. Canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Biliyorum ki yapacağım her teşekkürle senin sevgini ve dostluğunu kazanacağım... Ama sana nasıl yaklaşılır, bilmiyorum. Sen söyle ben yapayım!’
Bu zihniyetle ibadet kapısını tık tıklayanlara emirler şöyle yumuşayarak gelir; [64]
Dostluğunu Kuranlar
“Onlar ki, ayakta iken, otururken, yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde derinlemesine düşünürler.” (Al-i İmran: 3/191)
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır…” (Nur: 24/37)
“İman edip te Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal: 8/74)
“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir.” (Tevbe: 9/44)
“Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”
“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (Mü’minun: 23/9) [65]
Dostluğunu Kuramayanlar
“Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun.” (Zümer: 39/22)
“Hac ibadetlerinizi bitirince babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.” (Bakara: 2/200)
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katında bir yardımcı yolla” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz” (Nisa: 4/75)
“(Ey mü’minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.” (Tevbe: 9/41)
“…Bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 19/59)
“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan korkun. O, huzurunuza varıp toplanacağınız Allah’tır.” (En’am: 6/72)
Örnekleri çoğaltmak mümkün... Hemen hemen her ibadet konularında; Önce; uyarı sonra sırasıyla emir ve tehdit...
Yukarıdaki şemadan da görüldüğü gibi, dostluğu yakalayamayanların ibadetleri zoraki, ya da lütfen!. dir. Haliyle de lezzet alınmayan bir ibadet dostluğa zarar verecektir...[66]
Dostluğunu kuramayanlar tehdit ve emir ayetlerine muhatap olurlar. [67]
7. Eşyayı Tanımama
Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellerden biri de dünya malının maddi değerini bilememedir. Her ne kadar dünya malı nefse sevimli de kılınmış olsa dünya malının çirkin tarafını görecek bir bakış açısı mutlaka vardır.
İşte o bakış açısını yakalayamamak demek eşyayı değerinden fazla sevmek demektir... Eşyayı değerinden fazla sevmek demek eşyayı biriktirmek ve onlarla oyalanmak demektir...
Eşyayla oyalanmak demek de Allah’ın şu sözlerine muhatap olmak demektir;
‘Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.’ (Enbiya: 21/16)
Ve arkasından bir tehdit;
‘Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz! (Nahl: 16/55) [68]
a. Peki Nedir Eşyanın Gerçek Değeri?
Sevdiği bir oyuncakla oynayan küçük bir çocuğun elindeki oyuncağı alın, ona dünyanın en pahalı bilgisayarını verin, bakalım kabul edecek mi?
Etmez! Çünkü çocuğun gözünde elindeki oyuncak çok kıymetli... Onunla eğleniyor... Ve mutlu oluyor... Oyuncağın maddi değerini anlayamaz...
Anlayabilmesi için büyümesi lazım... Çocuk büyüdükçe oyuncağın maddi ve manevi değeri sıfıra kadar iner...
Bizler de büyüdüğümüzde dünya malının ne kadar da değersiz olduğunu anlarız demiyorum... Yeterince büyümüşüz...
Diyorum ki; Dünya malının tamamı, bizlere verilen birer emanet ve Allah için harcandığında pirim elde edilen (cennet) bir meta...
Haliyle de bizlere (emaneten) verilen her eşyaya emanet olarak baktığımızda sahiplenme duygusunu yitirip;
– Madem Allah (c.c.) bu malları bana geri iade etme şartıyla vermiş;
Madem her iade edişimde bire 700 verecek[69] o halde bana ait olmayan şeyi ben niye yanımda bekletip vebal altına gireyim ki diye düşünecek.
Bu düşünceden şu soru çıkar;
– Vermiş olduğun mallardan ne kadarını kendi adıma kullanabilirim Allah’ım!
Cevap çok net ve anlaşılır;
‘... Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaçtan fazlasını” de...’ (Bakara: 2/219)
Allah’ın, dünyayı sevmemesi, dünya malının imtihan malzemesi ve doğru yerde harcandığında pirim vermesi, malın, biriktirilmesi sonucu ciddi tehditlere maruz kalınması ve dünya malının kimseye kalmayıp öteki aleme taşınmaması dünya malının değersizliğini gösterir... [70]
8. Yapılan Dualara İcabetin Olmaması Ya Da Gecikmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;
‘... Bana dua edin, kabul edeyim...’ (Mü’min: 40/60)
vaadine güvenerek dua eder...
Takdiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir... Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;
– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer... Belki de yaptığı duaya pişman olur... Ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır... Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar...
Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;
– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve;
Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur... Ki bu akideye zarar verir...
Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vaz geçmezler...
Çünkü bilirler ki;
‘... Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran: 3/9)
Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür;
Resulullah (s.a.v.):
“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur...” buyurmuşlardır.[71]
Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;
– Allah’ım! Sana dua ederek; dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz...
Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin... Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin... Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz... Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız... Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;
‘... Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir!.. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez... O yüzden her halukârda kaderine razı olur...
Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler...
Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür. [72]
9. Ümitsizlik Mikrobu
Daha çok, Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rahman, Er-Rahim, El-Mucib, El-Kahhar, El-Kadir, El-Muntakim, El-Afuv isim ve sıfatlarının yeterince anlaşılamamasından doğan bir virüs olan ümitsizlik; hem akideye zarar verir hem de dostluğa...
Yapmış olduğu günahları gözlerinde iyice büyütüp devleştiren bir insan, Allah’ın şu sözünü işitmediğinde, ümitsizliği ne büyük boyuttadır!;
‘De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan! kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’
‘Size azab gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.’ (Zümer/53-54)
Allah’tan ümidini kesenler haklı olarak ibadet yapma ihtiyacı hissetmezler... Çünkü öyle bir Allah’a inanmışlardır ki; en ufak bir hatayı kesinlikle affetmez... Madem af edilmeyeceğim, ben olsam ben de ibadet etmem...
Ümitsizlik mikrobu hem ibadetlerden soğutur hem de sosyal hayattan... [73]
10. Geçim Tasası Ve Gelecek Endişesi
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına ve kadere yeterince iman etmeyenler dünyada ekmek (rızık) peşinden koşarak geleceklerini temin altına almak isterler...
Zenginliğin sınırının olmaması ve ekonominin düzensiz olması vakitlerinin büyük bir bölümünü işgal eder... ‘Bugün var, yarın yokuz!’ demelerine rağmen olmayan torunlarının oturacağı evi ve yapacağı işi düşünürler...
Böylelikle dost olmaya çalıştıklarına! Pek de vakit ayıramazlar...
Allah’ın;
‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir...’ (Hûd: 11/6)
ilahi uyarısına rağmen,
– ‘Allah, çok çalışana verir’ mantığından hareketle aç kalmamak ve geçiminden sorumlu olanlar için gecesini gündüzüne katarak çalışırlar...
Bilmezler ki, Allah, çalışana değil;
‘... Allah dilediğine hesapsız rızık verir.’ (Bakara: 2/212)
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına olan güvensizlik bir taraftan ikram eden elin görülmemesine, diğer taraftan gelecekten endişe duyulmasına sebep olur...
Böyle olunca da Allah’ın imtihanı gereği maldan eksiltme sorusu geldiğinde suçlanan Allah olacağı için akide de güme gider, dostluk da...
Allah’a dost olanlar, adlarına yazılı olan rızkın artıp eksilmeyeceğini bildikleri için varlıkta da, yoklukta da rahattırlar... Onların, ‘yarın’ endişesi de olmaz... Hele de mal biriktirmeyi hiç sevmezler... Ve, rızık endişelerinden dolayı mal biriktirilen için;
– ‘Yoksa Allah’a güvenmiyor musunuz?’
– ‘Biriktirmiş olduğunuz malların tekrar geri alınmayacağına nasıl emin olabiliyorsunuz?’
– ‘Bağırsağınızdaki tenyanın rızkını unutmayan Allah, sizi mi unutacak!’ derler...
‘Yarın’ endişesi taşımayan Allah dostları yoklukta sabır ecrine, varlıkta infak ecrine talip olmaya hazır oldukları için günün her saatinde Allah ile aralarında su sızmaz...
Dillerinde zikir, ceplerinde infak, hayallerinde kendisine bir an önce kavuşmak eksik olmaz...
Bu eminliği geçim sıkıntısını problem yapanlarda göremezsiniz... [74]
11. Cennet ve Cehennemi Gereği Gibi Tanıyamama
‘Eni yerle gök kadar geniş olan Cennet için birbirinizle yarışın’ (Hadid: 57/21)
diyen Allah-u Teala, kullarının salih amel işlemeleri için teşvik pirimi olarak ‘Cennet’i vermeyi uygun görmüş...
Yapılacak her salih amelle hem Allah’ın sevgisine (haliyle dostluğuna) nail olunmuş olacak hem de yaşamın ve eğlencenin sınırsız olduğu cennete kavuşulmuş olacak...
Bela ve musibetle imtihan soruları geldiğinde sabır ve her halukârda şükür seçeneğini işaretlemek Cennet ve Cehennem’i doğru okumakla orantılıdır...
Vaad olunan Cennete kavuşmak isteyen bir insan, dostluğa zarar verebilme olasılığı yüksek olan musibet imtihanlarına sabırla dişini sıkabilir... Çünkü bilir ki pirim çok büyük...
O pirime kavuşmak, haliyle de geleceğini garantiye almak Allah’ın rızasını kazanmaktan geçer... Allah’ın rızasını kazanmak da emir, yasak ve tavsiyelerine kulak vermekle mümkün olur.
Haliyle de Cenneti iyi okuyanlar Allah’ın dostluğuna nail olabilmek için küçük-müçük dinlemeksizin (+) puan getiren tüm amelleri işleme gayretine girerler...
Cenneti iyi okuyamamak dünya malının sevilmesine ve yapılan ibadetlerde huşunun izine rastlanılmamasına yol açar... Çünkü karşılıksız bir amelde iştiyak beklenilemez...
Ağlayan bir çocuğun hıçkırıklarını ‘çikolata’ sözünün kesmesindeki sır ne acaba?
***
Bu işin bir de Cehennem boyutu vardır... Yani dostluğu güçlendiren ve dostluk yolunda en ufak bir sapmanın çok şeylere mal olacağını bildiren dost bir uyarı;
‘Cehennem’
Cehennemin gereği gibi tanınmaması suç işleme oranına katkıda bulunacağından Allah ile kurulacak dostluğa zarar verir...
Allah ile dostluğunu kuranlar iki farklı kanaldan (Cennete girmek, Cehenneme girmemek) dopinklenirler... Biri teşvik olurken diğeri de kamçı görevini üstlenir... Cehennemi iyi okuyanlar;
Dostluğun zarar görmesi çok şeyi kaybettireceğini bilirler;
‘Ölüm sonrası sınırsız bir hayatın tehlikeye düşmesi...’
Dostluğuna aday olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı Cehennemi şöyle tasvir ediyor;
‘Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar!Allah daima üstün ve hakimdir. (Nisa: 4/56)
‘... Biz zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!’ (Kehf: 18/29)
‘Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.’[75] (Zümer/47)
Aman Allah’ım! ne korkunç...
Cennet (sınırsız bir hayat)
Cehennem (sınırsız bir çile) [76]
Giriş
Allah ile dostluğa giden yollar olduğu gibi o yollar üzerinde engel olmaya çalışan nesneler de vardır.
Allah ile dostluğun sağlanması için, bir taraftan dostluğa giden yollar diğer taraftan da dostluğa gidecek yollardaki engeller araştırılmalı.
Böylelikle kurulacak muhtemel bir dostluğun da önünü açmış oluruz.
Şimdi de maddeler halinde Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellere şöyle bir bakalım[51];
1. Allah’ı Gereği Gibi Tanımama
Dünyanın neresinde olursa olsun;
‘Kişi tanındığı oranda sevilir’
Bu Allah için de böyledir... Kendisini tanıdığımız oranda sever ve tavsiyelerine kulak veririz...
Peki Allah’ı nasıl tanıyacağız?
Sadece isim ve sıfatlarının ezberlenmesiyle Allah (c.c.) tanınmaz...
Kanaatimce Allah’ın varlığına iman ettikten sonra Kur’an ve Sünnet ışığında isim ve sıfatlarını kendi nefsimizde ve tabiattaki tecellisinde görüp iyi bir tefekkürle tanınır.
Ve böylece günün her saatinde Allah’ın gücünü, büyüklüğünü, merhametini ve diğer sıfatlarını görerek kendisiyle sıcak bir dostluk kurmuş olabiliriz...
Bana öyle geliyor ki Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rezzak, Es-Semi, El-Basar, El-Ğaniy, El-Kahhar ve El-Alim isim ve sıfatları yeterince bilinmiyor...
Bir insan düşünün, Allah’ın merhametinin bol olduğuna iman etmiş, fakat iyi bir Kahhar olduğunu unutmuş... haliyle Allah’ın tavsiyelerine pek de kulak vermeyip;
‘Nasıl olsa affeder’ diyecek ve Allah’ı eksik tanıdığı için dostluğu zarar görecek...
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Et-Tevvab sıfatını unutmuş, yapmış olduğu günahlar aklına geldikçe ümitsizliğe düşüp tövbe ihtiyacı hissetmeyerek;
– ‘Bu kadar günahtan sonra ben olsam affetmem, Allah nasıl affedecek’ diyor...
Yine bir insan düşünün, Allah’ın Er-Rezzak sıfatını sadece gökten yağmur, yerden bitki, sebze ve meyve vermesine bağlıyor... Böyle bir bilgiye sahip olan herkes patronunu rızık verici olarak görecek...
Sonuç olarak diyebiliriz ki Allah’ın isim ve sıfatlarını gereği gibi öğrenirsek dostluğumuzun önünü açmış oluruz...
Unutmayalım ki dostumuzu tanıdığımız ve sevdiğimiz oranında fedakarlıkta bulunuruz... [52]
2. Dünya Sevgisi
Allah-u Teala, malla imtihan (infak-zekat ve Allah için dünya malından vazgeçiyor mu geçmiyor mu?) için tüm insanların fıtratına dünya sevgisini programlamıştır:
“Nefsani arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Ali İmran: 3/14)
Dünya malı sevgisi niçin insanlara sevimli kılındı? sorumuzun cevabını Kehf: 18/7’de buluyoruz;
‘Biz insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir ziynet yaptık.’
‘Dünya malı sevgisi nasıl olur da Allah ile dostluğumuza zarar verir?’ sorusuna geçmeden önce, dünyanın Allah katındaki değeri ya da dünya malına bakış açımızın ne olması gerektiğine bakalım...
Şunu anlatmak istiyorum;
Madem dünya sevgisi mikrobu dostluğu zedeliyor o zaman bu mikrobu iyi tanımak lazım ki panzehirini bulalım... [53]
a. Dünyanın Allah Katındaki Değeri
Allah’ın en sevgili kulunun bir hadisiyle başlayalım;
‘Dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı değerinde olsaydı, kafirlere su vermezdi...’
Dünyanın tamamı kendisinin olmasına rağmen Allah-u Teala dünyayı sevmiyor ve sevmemizi de istemiyor... Çünkü dünya ve içindekilerin tamamı imtihan salonu ve imtihan malzemeleri (soruları)
“Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları, ancak hak üzere ve belirli bir süre için yarattık.” (Ahkaf: 46/3)
“Hanginizin daha iyi salih amel işlediğini belirtmek için ölümü ve dirilmeyi yaratan O’dur. O güçlü ve bağışlayandır.” (Mülk: 67/2) [54]
b. Allah, Dünyayı (Dünya Hayatını) Nasıl Tanımlıyor?
Yeni aldığınız bir elektronik aletin kutusunda garanti belgesi ve kullanım klavuzunu görürsünüz... Aldığınız ürünün kalitesini (dayanıklılığını) ve en iyi ne şekilde kullanılacağını o ürünü imal edenler daha iyi bildikleri için kullanma klavuzu ile birlikte satarlar...
İnanın sistem aynı!
Önümüzde yeşili-mavisiyle bir dünya ve eşya; yanımızda o eşyanın kullanım süresini ve nasıl kullanılacağını gösteren bir belge (Kur’an ve Hadisler).
Eşyayı doğru kullanmak, klavuzu doğru okumakla orantılı olduğu için, eşya sahibine soruyoruz;
– Allahım! bize dünya hayatını ve eşyayı tanıtır mısın?
Cevabın gelmesi uzun sürmez;
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” (En’am: 6/32)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka birşey değildir”. (Hadid: 57/20)
İnanın ki sevsek de sevmesek de dünyanın Allah katındaki değeri;
‘Çer-çöp’[55]
c. Dünya Malının Kullanım Süresi
Mülkün sahibi olan Allah-u Teala mülkünden dilediği kuluna dilediği miktar verir... Vermiş olduğu dünya malının kullanım süresini de kendisi belirler... Bir insanın uzun yıllar zengin yaşaması o’nun zeki oluşundan ya da ticari zeka’sından değildir...
Zenginlik vasfını kullanım süresi değişkendir... kimi ömür boyu zengin yaşarken kimi 10 yıl, kimi bir yıl, kimi de 1 ay...
Biz, konumuz gereği ömür boyu zengin yaşayan bir insanı ele alalım...
Kaç yıl zengin olsun?
– 150 yıl...
Sonra?
– Ölüm...[56]
Dünya Malı Sevgisi Nasıl Olur da Allah İle Dostluğu Zedeler?
Allah, dünya ve içindekilerin sevgisi tek bir merkezde toplanır;
‘Kalp.’
Allah
Dünya
Kadın
Evlat
V.s.
Sevgilerin toplandığı 2. bir kalp olmadığı için birinin sevgi oranı arttığında otomatikman diğerlerinde azalma olur...
Allah sevgisi arttığında, diğer birimlerdeki sevgilerde azalma, dünya ve içindekilerin sevgisi arttığında da Allah sevgisi azalacaktır...
Asıl sorumuza geçebiliriz;
Nasıl olur da dünya sevgisi Allah ile olan dostluğumuza zarar verebilir?
Şu bir gerçek ki dünyayı seven kişi malının artması ya da mevcut malının korunması için vaktinin büyük bir kısmını ticarete, zihninde de ‘nasıl zengin olabilirim’ diye düşüncelere yer ayırır...
Allah Sevgisi
Dünya
Hangi tarafa yaklaşırsan diğerinden uzaklaşırsın.
Dünya sevgisi nankörlüğe, cimriliğe ve Allah yolunda can ve malla cihad etmek istememeye gebedir.[57]
Dünyayı seven kişi rahat yaşamak isteyeceğinden malına, evladına ve sosyal yaşantısına zarar gelmesini istemeyeceğinden, sonunda sabrı getiren amellerden uzak durur... Yani dikensiz yolu tercih eder.[58]
Bir de bakarsın ki Tövbe: 9/24’ün muhatabı olmuşlar. Okuyoruz;
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”
Dünyayı seven insan rahat yaşamak ister demiştik... bakalım Dost olunmaya çalıştığımız Allah-u Teala rahat yaşamak isteyen dost adaylarına ne diyor;
“Mü’minlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah malları ve canlarıyla cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı...” (Nisa: 4/95)
Kalbine dünya sevgisi tohumunu atan kişi, infak ayetleri karşısında oldukça zorlanır... Çünkü kalbe ekilen tohum gün geçtikçe filizlenir ve tüm hücrelere yayılır... O saatten sonra ha malın kırkta birini vermiş ha bedeninin kırkta birini...
Malından vereceği her infak, ciğerinden sökülen bir parça gibi olur adeta...
Akla şöye bir soru gelebilir;
– Allah-u Teala neden vermiş olduğu malı tekrar geri ister?
Yanıtı çok olan bu sorunun en öne çıkan cevabı, bence;
‘Sevgi ve dostluğun test edilmesi’
Madem Allah sevgin dünya sevgisinden daha çok, o zaman hangisini seviyorsan onun sözünü dinlersin.
Haliyle de yapılan her infakta sevdiğinin beğenisini (rızasını) kazanırsın;
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.’ (Ali İmran: 3/134)
‘Dünya malını sevmek cimriliğe gebedir.’ demiştik... Bakalım Allah-u Teala cimriler için ne diyor;
‘İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar.’ (Muhammed: 47/38)
Sizce, cimri olan bir insan Allah’a karşı sevgisini nasıl ispat edebilir?[59]
3. Ölüm Gerçeğini Unutmak.
Başka bir deyişle yaşadığımız her saniyenin, aldığımız her nimetin hesabını vereceğimiz bir günü unutmak...
Otokontrol mekanizması sayılan her an ölebilirim düşüncesi hem imtihanda uyanık olmamızı sağlar hem de daha çok salih amel işlememizi... Ve haliyle de işlenen her salih amel bizleri hem Allah’a yakınlaştırır hem de dostluğumuzu perçinleştirir...
İnsan fıtratını çok iyi bilen Allah-u Teala sevenlerinin bir an önce kendisine kavuşmak isteyeceğini bildiği için, dost adaylarına şöyle bir tavsiyede bulunur;
‘... Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.’ (Kehf: 18/110)
Allah ile dostluğunu kuran bir insan ölümün ne zaman geleceğine pek aldırmaz... Ama ne şekilde olacağı yakınen ilgilendirir kendisini...
Her an katına çıkabilirim düşüncesi az hata yapmayı sağlar... Haliyle de yanına alnı ak çıkmak için dostunun en sevdiği amelleri işleyerek sevgisini ispat eder...
Ölüm gerçeğini -sevgiliyle buluşma gününü- unutan insanda aynı heyecanı göremezsiniz...
Başkalarına uğrayan ölümün kendisine çok sonraları geleceğini zannettiği için gündeminde pek de yer almaz...
Geleceğini dünya malına yaparken farkında olmadan sevgi melekesini de dünyadan yana kullanır...
Böylelikle bir taraftan çocuklar gibi dünya oyuncağıyla oynarken diğer taraftan hazırlıksız yakalanır...
Sevgilisinin en sevdiği elbiseyi giyen, en sevdiği kokuları süren ve en sevdiği çiçekle gelen ile, söz verdiği saatte gelmeyen ve üstü başı dağınık bir kişinin aşkları aynı olur mu? [60]
4. Nasıl İmtihana Tabii Tutulduğunu Bilememe...
Allah ile dostluğunu kuvvetlendirmek isteyen bir şahıs niçin yaratıldığını ve ne tür sorularla imtihana tabi tutulacağını bildiği için hazırlıklıdır...
Özellikle de musibet soruları -can alan ve can yakan sorularının- doğru yanıtı ‘sabır’ olduğu için;
‘İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un’ derler... böylelikle hem Allah ile beraber olurlar,
‘Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
hem sabırlarının karşılığında pirim alırlar;
“... Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.”
“İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.”
“Sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve (cennetteki) ipekleri lutfeder.”
“Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk.
Hem de musibet imtihanıyla günahları dökülür...
Allah ile dostluğunu kuramayanlar ne tür sorularla imtihana tabi tutulduklarını bilemedikleri için günahların dökülmesine ve ‘sabır’la dostluğun perçinleşmesine vesile olan musibet soruları karşısında şoke olurlar...
‘Bunca insan varken bütün bunlar bizi mi buldu?’ diyerek tek bir yanlışla tüm doğrularını götürürler...
O yüzden, Can’a ve Mal’a zarar dokunduracak tüm soruların yanlış çözümü dostluğu zedeler. [61]
5. Kader İnancının Anlaşılamaması
Kader inancı imanın bir parçası olması hasebiyle Allah ile kurulacak dostlukla yakından ilgilenir.[62]
Kader inancında hiçbir takıntısı olmayan bir insan zorluklara ve musibetlere karşı müthiş bir sabır ve tevekkül örneği sergiler...
Çünkü bilir ki;
‘... Allah’ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez. O bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.’ (Tövbe: 9/51)
‘Dostluğa zarar verebilecek darlık anında bilir ki;’
‘Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O her şeye kadirdir.’ (Enam: 6/17)
Kendi nefsine ya da ailesine bir zarar geldiğinde, (Kim vesile olursa olsun) Allah’ın kontrolünde ve dilemesiyle olduğuna inandığı için hiçbir zaman Allah’ı suçlamaz...
Çünkü bilirler ki;
‘O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sahiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.’ (Enam: 6/18)
Ve böylelikle hem ticari hayatlarındaki zarar etme durumlarında, hem sağlık problemlerinde, hem de ani doğa olaylarında Allah’a karşı kırgınlık duymazlar...
Aynı rahatlığı kaderzedelerde göremeyiz. Her musibet sorularında dil ile söylemeselerde hep Allah’ı suçlarlar... Haliyle de ne O’nun tavsiyelerine kulak verirler ne de O’nunla dost olmak isterler... [63]
6. İbadetlerden Lezzet Alamama
Allah ile dostluk frekansını yakalayanlar hem yaratılış gayesini, hem niçin ibadet etmeleri gerektiğini hem de yapmış olduğu salih amellerle Allah’a nasıl bir mesaj verdiklerini bildikleri için hem ibadetlerinde lezzet alırlar hem de dostunun sevgisini kazanırlar...
Allah’ın sevgisini kazanmak için nefse en ağır gelen ameller karşısında en ufak bir tereddüte düşmeden girişirler;
‘Nice erler vardır canlarını feda ederler...’
‘Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice evler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlarlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. (Ahzab: 33/23)
Allah ile dostluğunu kuranların ibadet hayatında dudakları uçuklatacak amellere rastlanır;
‘Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler...’ (Haşr: 59/9)
‘O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar...’ (Al-i İmran: 3/134)
Düşünsenize bir; ihtiyacınız olduğu halde dostluğunuzun sevgisini kazanmak için gözünüzü kırpmadan infak ediyorsunuz?..
Allah ile dostluğunu kuramayanlar, başka bir deyişle sevgi frekansını yakalayamayanlar isteyerek, canı gönülden ibadet etmezler...
Tat almadıkları her ibadetten soğurlar... Gün gelir Allah’a dost olabilme kaygısından tamamen uzaklaşırlar...
Allah’ın sözleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde dostluğunu kuranlara ve kuramayanlara farklı hitap ettiği görülür...
Birine tamamen tavsiye gibi gelen emir diğerine tehdit gibi gelir;
Rabbine;
– ‘Tamamen gönülden, Allah’ım! Yaratılış gayemi ve bana verdiğin ikramları biliyorum. Canı gönülden teşekkür etmek istiyorum. Biliyorum ki yapacağım her teşekkürle senin sevgini ve dostluğunu kazanacağım... Ama sana nasıl yaklaşılır, bilmiyorum. Sen söyle ben yapayım!’
Bu zihniyetle ibadet kapısını tık tıklayanlara emirler şöyle yumuşayarak gelir; [64]
Dostluğunu Kuranlar
“Onlar ki, ayakta iken, otururken, yatarken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde derinlemesine düşünürler.” (Al-i İmran: 3/191)
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır…” (Nur: 24/37)
“İman edip te Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfal: 8/74)
“Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pek iyi bilir.” (Tevbe: 9/44)
“Onlar ki namazlarında huşu içindedirler.”
“Ve onlar ki namazlarına devam ederler.” (Mü’minun: 23/9) [65]
Dostluğunu Kuramayanlar
“Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun.” (Zümer: 39/22)
“Hac ibadetlerinizi bitirince babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.” (Bakara: 2/200)
“Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katında bir yardımcı yolla” diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz” (Nisa: 4/75)
“(Ey mü’minler) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla cihad edin.” (Tevbe: 9/41)
“…Bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.” (Meryem: 19/59)
“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’tan korkun. O, huzurunuza varıp toplanacağınız Allah’tır.” (En’am: 6/72)
Örnekleri çoğaltmak mümkün... Hemen hemen her ibadet konularında; Önce; uyarı sonra sırasıyla emir ve tehdit...
Yukarıdaki şemadan da görüldüğü gibi, dostluğu yakalayamayanların ibadetleri zoraki, ya da lütfen!. dir. Haliyle de lezzet alınmayan bir ibadet dostluğa zarar verecektir...[66]
Dostluğunu kuramayanlar tehdit ve emir ayetlerine muhatap olurlar. [67]
7. Eşyayı Tanımama
Allah ile kurulacak dostluğun önündeki engellerden biri de dünya malının maddi değerini bilememedir. Her ne kadar dünya malı nefse sevimli de kılınmış olsa dünya malının çirkin tarafını görecek bir bakış açısı mutlaka vardır.
İşte o bakış açısını yakalayamamak demek eşyayı değerinden fazla sevmek demektir... Eşyayı değerinden fazla sevmek demek eşyayı biriktirmek ve onlarla oyalanmak demektir...
Eşyayla oyalanmak demek de Allah’ın şu sözlerine muhatap olmak demektir;
‘Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.’ (Enbiya: 21/16)
Ve arkasından bir tehdit;
‘Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz! (Nahl: 16/55) [68]
a. Peki Nedir Eşyanın Gerçek Değeri?
Sevdiği bir oyuncakla oynayan küçük bir çocuğun elindeki oyuncağı alın, ona dünyanın en pahalı bilgisayarını verin, bakalım kabul edecek mi?
Etmez! Çünkü çocuğun gözünde elindeki oyuncak çok kıymetli... Onunla eğleniyor... Ve mutlu oluyor... Oyuncağın maddi değerini anlayamaz...
Anlayabilmesi için büyümesi lazım... Çocuk büyüdükçe oyuncağın maddi ve manevi değeri sıfıra kadar iner...
Bizler de büyüdüğümüzde dünya malının ne kadar da değersiz olduğunu anlarız demiyorum... Yeterince büyümüşüz...
Diyorum ki; Dünya malının tamamı, bizlere verilen birer emanet ve Allah için harcandığında pirim elde edilen (cennet) bir meta...
Haliyle de bizlere (emaneten) verilen her eşyaya emanet olarak baktığımızda sahiplenme duygusunu yitirip;
– Madem Allah (c.c.) bu malları bana geri iade etme şartıyla vermiş;
Madem her iade edişimde bire 700 verecek[69] o halde bana ait olmayan şeyi ben niye yanımda bekletip vebal altına gireyim ki diye düşünecek.
Bu düşünceden şu soru çıkar;
– Vermiş olduğun mallardan ne kadarını kendi adıma kullanabilirim Allah’ım!
Cevap çok net ve anlaşılır;
‘... Sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaçtan fazlasını” de...’ (Bakara: 2/219)
Allah’ın, dünyayı sevmemesi, dünya malının imtihan malzemesi ve doğru yerde harcandığında pirim vermesi, malın, biriktirilmesi sonucu ciddi tehditlere maruz kalınması ve dünya malının kimseye kalmayıp öteki aleme taşınmaması dünya malının değersizliğini gösterir... [70]
8. Yapılan Dualara İcabetin Olmaması Ya Da Gecikmesi
Aceleci ve sabırsız yaratılan insanoğlu bazı emellerine kavuşamayınca Allah’ın;
‘... Bana dua edin, kabul edeyim...’ (Mü’min: 40/60)
vaadine güvenerek dua eder...
Takdiri ilahi, yapılan bir duaya cevap bazen gecikir... Yaptığı duaya sıcağı sıcağına cevap gelmeyince;
– ‘Herhale Allah’ın sevgili kulu değilim ki dualarımı kabul etmiyor’ diyerek dua eyleminden vazgeçer... Belki de yaptığı duaya pişman olur... Ve tek taraflı kırılganlık (kulun Allah’a olan kırgınlığı) diğer amellere de yansır... Allah’ın huzurunda durmak (Namaz, vs.) ya da Allah’ı zikretmek amelleri tad vermemeye başlar...
Ya cahillik ederek yapmış olduğu dua (talep)nın güzergahını değiştirir (Allah’tan kabirlere) ya da ümitsizliğe düşerek;
– ‘Bu kadar günahımdan sonra ben olsam, ben de duaları kabul etmem’ der ve;
Allah’ın Tevvab, Gafur ve Rahmet sıfatlarını isim ve sıfatlardan çıkarmış olur... Ki bu akideye zarar verir...
Allah ile dostluğunu kuranlar yapmış olduğu dualar gecikse de dua ve yalvarmalarından vaz geçmezler...
Çünkü bilirler ki;
‘... Allah asla sözünden dönmez’ (Al-i İmran: 3/9)
Yine bilirler ki yapılan dualar illaki karşılık görür;
Resulullah (s.a.v.):
“Sizden her birinizin duasına acele etmediği takdirde icabet olunur...” buyurmuşlardır.[71]
Yapmış oldukları dualara icabet edilmemesini şöyle yorumlarlar;
– Allah’ım! Sana dua ederek; dua edilecek tek mercinin sen olduğunu ve bizlerin de aciz ve sana muhtaç olduğumuzu ispat etmiş oluyoruz...
Dualarımıza hemen cevap vermeyebilirsin... Çünkü bizler üzerinde her türlü tasarruf yetkisine sahipsin... Cevabın gecikmesiyle sana kırılacak değiliz... Yalvarıp yakarmalarımızla sürekli seninle diyalog halinde olmuş olacağız... Böylelikle hem ‘sabır’ ecrini alacağız hem de sabrederken sürekli seninle beraber olma şerefine nail olmuş olacağız;
‘... Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’ (Bakara: 2/153)
Yapılan duaların karşılığının gecikmesi Allah’ın kulunu işitmemesi (haşa!) ya da kuluna karşı kırgınlığından değildir!.. Duaların gecikmesi dua edenin hayrına olabilir. Çünkü insan, yapmış olduğu duanın kendisi için hayır mı şer mi olduğunu bilemez... O yüzden her halukârda kaderine razı olur...
Görüldüğü gibi Allah ile dostluğunu kurmak isteyenler, yaptığı duaların karşılığının gecikmesiyle pes etmez, belki de sabır ve duaya devamla dostluklarını perçinlerler...
Dua ve icabet ikilisi yeterince kavranmadığında dostluk zarar görür. [72]
9. Ümitsizlik Mikrobu
Daha çok, Allah’ın; Et-Tevvab, Er-Rahman, Er-Rahim, El-Mucib, El-Kahhar, El-Kadir, El-Muntakim, El-Afuv isim ve sıfatlarının yeterince anlaşılamamasından doğan bir virüs olan ümitsizlik; hem akideye zarar verir hem de dostluğa...
Yapmış olduğu günahları gözlerinde iyice büyütüp devleştiren bir insan, Allah’ın şu sözünü işitmediğinde, ümitsizliği ne büyük boyuttadır!;
‘De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan! kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.’
‘Size azab gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O’na teslim olun, sonra size yardım edilmez.’ (Zümer/53-54)
Allah’tan ümidini kesenler haklı olarak ibadet yapma ihtiyacı hissetmezler... Çünkü öyle bir Allah’a inanmışlardır ki; en ufak bir hatayı kesinlikle affetmez... Madem af edilmeyeceğim, ben olsam ben de ibadet etmem...
Ümitsizlik mikrobu hem ibadetlerden soğutur hem de sosyal hayattan... [73]
10. Geçim Tasası Ve Gelecek Endişesi
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına ve kadere yeterince iman etmeyenler dünyada ekmek (rızık) peşinden koşarak geleceklerini temin altına almak isterler...
Zenginliğin sınırının olmaması ve ekonominin düzensiz olması vakitlerinin büyük bir bölümünü işgal eder... ‘Bugün var, yarın yokuz!’ demelerine rağmen olmayan torunlarının oturacağı evi ve yapacağı işi düşünürler...
Böylelikle dost olmaya çalıştıklarına! Pek de vakit ayıramazlar...
Allah’ın;
‘Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı Allah’ın üzerinedir...’ (Hûd: 11/6)
ilahi uyarısına rağmen,
– ‘Allah, çok çalışana verir’ mantığından hareketle aç kalmamak ve geçiminden sorumlu olanlar için gecesini gündüzüne katarak çalışırlar...
Bilmezler ki, Allah, çalışana değil;
‘... Allah dilediğine hesapsız rızık verir.’ (Bakara: 2/212)
Allah’ın Er-Rezzak sıfatına olan güvensizlik bir taraftan ikram eden elin görülmemesine, diğer taraftan gelecekten endişe duyulmasına sebep olur...
Böyle olunca da Allah’ın imtihanı gereği maldan eksiltme sorusu geldiğinde suçlanan Allah olacağı için akide de güme gider, dostluk da...
Allah’a dost olanlar, adlarına yazılı olan rızkın artıp eksilmeyeceğini bildikleri için varlıkta da, yoklukta da rahattırlar... Onların, ‘yarın’ endişesi de olmaz... Hele de mal biriktirmeyi hiç sevmezler... Ve, rızık endişelerinden dolayı mal biriktirilen için;
– ‘Yoksa Allah’a güvenmiyor musunuz?’
– ‘Biriktirmiş olduğunuz malların tekrar geri alınmayacağına nasıl emin olabiliyorsunuz?’
– ‘Bağırsağınızdaki tenyanın rızkını unutmayan Allah, sizi mi unutacak!’ derler...
‘Yarın’ endişesi taşımayan Allah dostları yoklukta sabır ecrine, varlıkta infak ecrine talip olmaya hazır oldukları için günün her saatinde Allah ile aralarında su sızmaz...
Dillerinde zikir, ceplerinde infak, hayallerinde kendisine bir an önce kavuşmak eksik olmaz...
Bu eminliği geçim sıkıntısını problem yapanlarda göremezsiniz... [74]
11. Cennet ve Cehennemi Gereği Gibi Tanıyamama
‘Eni yerle gök kadar geniş olan Cennet için birbirinizle yarışın’ (Hadid: 57/21)
diyen Allah-u Teala, kullarının salih amel işlemeleri için teşvik pirimi olarak ‘Cennet’i vermeyi uygun görmüş...
Yapılacak her salih amelle hem Allah’ın sevgisine (haliyle dostluğuna) nail olunmuş olacak hem de yaşamın ve eğlencenin sınırsız olduğu cennete kavuşulmuş olacak...
Bela ve musibetle imtihan soruları geldiğinde sabır ve her halukârda şükür seçeneğini işaretlemek Cennet ve Cehennem’i doğru okumakla orantılıdır...
Vaad olunan Cennete kavuşmak isteyen bir insan, dostluğa zarar verebilme olasılığı yüksek olan musibet imtihanlarına sabırla dişini sıkabilir... Çünkü bilir ki pirim çok büyük...
O pirime kavuşmak, haliyle de geleceğini garantiye almak Allah’ın rızasını kazanmaktan geçer... Allah’ın rızasını kazanmak da emir, yasak ve tavsiyelerine kulak vermekle mümkün olur.
Haliyle de Cenneti iyi okuyanlar Allah’ın dostluğuna nail olabilmek için küçük-müçük dinlemeksizin (+) puan getiren tüm amelleri işleme gayretine girerler...
Cenneti iyi okuyamamak dünya malının sevilmesine ve yapılan ibadetlerde huşunun izine rastlanılmamasına yol açar... Çünkü karşılıksız bir amelde iştiyak beklenilemez...
Ağlayan bir çocuğun hıçkırıklarını ‘çikolata’ sözünün kesmesindeki sır ne acaba?
***
Bu işin bir de Cehennem boyutu vardır... Yani dostluğu güçlendiren ve dostluk yolunda en ufak bir sapmanın çok şeylere mal olacağını bildiren dost bir uyarı;
‘Cehennem’
Cehennemin gereği gibi tanınmaması suç işleme oranına katkıda bulunacağından Allah ile kurulacak dostluğa zarar verir...
Allah ile dostluğunu kuranlar iki farklı kanaldan (Cennete girmek, Cehenneme girmemek) dopinklenirler... Biri teşvik olurken diğeri de kamçı görevini üstlenir... Cehennemi iyi okuyanlar;
Dostluğun zarar görmesi çok şeyi kaybettireceğini bilirler;
‘Ölüm sonrası sınırsız bir hayatın tehlikeye düşmesi...’
Dostluğuna aday olmaya çalıştığımız büyük yaratıcı Cehennemi şöyle tasvir ediyor;
‘Şüphesiz ayetlerimizi inkar edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; Onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar!Allah daima üstün ve hakimdir. (Nisa: 4/56)
‘... Biz zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (susuzluktan) İmdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!’ (Kehf: 18/29)
‘Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları feda ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.’[75] (Zümer/47)
Aman Allah’ım! ne korkunç...
Cennet (sınırsız bir hayat)
Cehennem (sınırsız bir çile) [76]