Tam Sürümü Görüntüle : ***kadın hakları***
KoJiRo
10-17-2007, 10:18 PM
Türkiye'de Yasalar ve Kadının İnsan Hakları
Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı demokratik bir düzenin gerektiği gibi işlemesinin temel koşullarından biri, bireylerin ya da toplumsal grupların, haklarını hem kendileri için hem de gerekli toplumsal değişimlere önayak olabilmek için kullanabilmeleridir. Diğer bir deyişle, böyle bir işleyiş, sistemin karar mekanizmalarıyla (yani devletle) yurttaşlar arasında tabi ve edilgen değil, etkin ve değiştirici; buyurucu değil haklara saygılı ilişkiler kurulmasını gerektirir. Haklara sahip çıkmanın ve kullanma kararlılığını göstermenin temel koşulu ise bireylerin haklarını eleştirel boyutta algılamaları ve içselleştirmeleridir. Bireylerin bu şekilde “hukuk devleti”nden hem yararlanabildikleri, hem de demokrasiye katkıda bulundukları bir sistemin yerleşmesi ülkemizde henüz tamamlanmamış olan bir süreçtir. Toplumumuzun ataerkil yapısı ve cinsiyet ayrımcılığı bu durumu özellikle kadınlar için daha da geçerli kılmaktadır. Cumhuriyet’in kurulmasından bugüne kadar kadınların, hukuk alanında kağıt üzerinde kazandıkları hakları, güncel yaşamlarında kullanabildikleri haklara dönüştürebilmelerini sağlayacak sosyal hizmetler ve örgütlenme girişimleri son derece kısıtlıdır.
Hukuk alanında eşitlik konusunda elde edilmiş olan kazanımların oluşturduğu avantajlı durum, eşitlikle ilgili sorunların zaten Cumhuriyet kurulurken çözülmüş olduğu anlayışıyla uzunca bir dönem, bir dezavantaja dönüştürüldü. Bu bakış öyle aşılandı ve benimsendi ki, 1926 Medeni Kanunu, ancak 75 yıl sonra değiştirilebildi. Hem yasalardaki hem de uygulamadaki yetersizlikleri, gerçek hayatta yaşanan acıları ve ayrımcılıkları takip etmek, dile getirmek, değiştirmeyi talep etmek en azından aydın çevrelerde 20-25 yıl öncesine kadar lüks olarak algılandı.
Bugün hâlâ bir çok kadının yaşamını anayasal haklar ya da Medeni Kanun değil, toplumsal ve dini gelenekler şekillendiriyor, ama bir yandan da artık bu durumu değiştirme talebi ve kararlılığı güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor.
KoJiRo
10-17-2007, 10:18 PM
Anayasa
Anayasa devletin temel organlarını, bunların yapısını, işlev ve yetkilerini, birbirleriyle ilişkilerini ve bunların karşısında vatandaşların temel hak ve ödevlerini düzenleyen kurallar bütünüdür. Bütün yasalar, yönetmelikler, mevzuat, kararlar, uygulama ve işlemler anayasaya uygun olmak zorundadır. Anayasa'ya göre bir hukuk devleti olan Türkiye'de, devlet, hukuk devletinin tanımı gereği, hukukla bağlıdır; yurttaşların ise, temel hak ve özgürlükleri anayasal güvence altındadır.
# Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın en temel ilkelerinden birisi, 10. maddede düzenlenen “kanun önünde eşitlik” ilkesidir. Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
# Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
# Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Anayasa'nın 12. Maddesi şöyle der:
Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Anayasa temel hak ve özgürlükleri, “Kişinin Hakları ve Ödevleri”, “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ve “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlıkları altında düzenler. Bunlardan bazılarını şöyle sıralanabilir:
KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ
# Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir... (madde 17)
# Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya (karşılıksız çalıştırma) yasaktır... (madde 18)
# Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir... (madde 19)
# Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz... (madde 20)
# Kimsenin konutuna dokunulamaz…usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve binadaki eşyaya el konulamaz… (madde 21)
# Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır… verilmiş hakim kararı olmadıkça…kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz… (madde 22)
# Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir... (madde 23)
# Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir... (madde 24)
# Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir... (madde 25)
# Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir... (madde 26)
# Herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkına sahiptir… (madde 27)
# Herkes önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir… (madde 33)
# Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir... (madde 34)
# Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir… (madde 35)
# Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir... (madde 36)
# Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır... (madde 40)
SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLER
# Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır… (madde 41)
# Kimse eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz... (madde 42)
# Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir... (madde 48)
# Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir... (madde 49)
# Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz... (madde 50)
# Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için, önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma hakkına sahiptirler... (madde 51)
# Ücret emeğin karşılığıdır. Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur… (madde 55)
# Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir... (madde 56)
SİYASİ HAKLAR VE ÖDEVLER
# Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir... (madde 67)
# Vatandaşlar, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir... (madde 68)
# Vatandaşlar, ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir... (madde 74)
KoJiRo
10-17-2007, 10:18 PM
Taleplerimiz: Anayasa'nın 10. maddesi
X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Anayası'nın 10. Maddesinde yer alan “cinsiyet” kelimesiyle kadınlarla erkeklerin kanun önünde eşitliği güvence altına alınmaktadır. Ancak zaman içinde, dünyada ve Türkiye’deki uygulamalar, kadınların erkeklerle kanun önünde eşit olmalarının, gerçek hayatta başını alıp gitmiş olan kadın-erkek eşitsizliğini gidermeye yeterli olmadığını ortaya koydu. Böylece, “olumlu ayrımcılık” kavramı gündeme geldi. Olumlu ayrımcılık, kadınların gerçekten bir hak ve fırsat eşitliğine sahip olabilmesi, toplumda erkeklerle eşit konuma gelebilmesi için, bugüne kadar yapılmış haksızlıkların etkisini telafi edecek destek ve teşviklerin uygulanması anlamına gelir. Örneğin üniversitelerde veya karar alma mekanizmalarında kızlar/kadınlar için kota koymak, işe almada kadınlara öncelik tanımak, belirli oranlarda kadın yönetici istihdam eden işyerlerine bazı kolaylıklar sağlamak vb. gibi.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin ruhunu yansıtan eşitlik anlayışı paralelinde, KA-DER, Türk Kadınlar Birliği, Cumhuriyet Kadınları Derneği ve KASAUM tarafından hazırlanan “Eşitlik için Anayasa Paketi ve Siyasi Katılımda Kadın Erkek Eşitliği için Siyasi Partiler ve Seçim Yasalarında Değişiklik Paketi” Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfının da içinde yer aldığı pek çok kadın kuruluşu tarafından desteklenmektedir.
Talebimiz Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinin 2. ve 3. fıkralarının şu şekilde değiştirilmesidir:
“Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması esastır. Devlet kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olmasının fiili olarak gerçekleştirilmesi ve mevcut engellerin kaldırılması için hukuksal ve kurumsal düzenlemeler dahil, gereken tüm önlemleri alır. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde bu maddenin özüne uygun olarak hareket etmek zorundadır.”
Bu önerinin Meclis gündemine alınması için en az 183 milletvekilinin imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunulması gereklidir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:19 PM
Medeni Kanun
Erkeklerin evlilik kurumu içindeki üstünlüklerine son veren 4721 sayılı yeni Medeni Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 22 Kasım 2001’de kabul edildi. Böylelikle, 1951 yılından beri süregelen Medeni Kanun’u değiştirme çabaları nihayet meyva vermiş, 1926 tarihli 743 sayılı Medeni Kanun, 75 yıl sonra değiştirilmiş oldu. 2000-2001 yıllarında kadın hareketi bu kanun değişikliği konusunda çok yoğun çalışmalar yaptı. 126 kadın grubunun toplantılar, basın, faks kampanyaları, açıklamalar, bildiriler, Meclis ziyaretleri, birebir temaslar yoluyla Türkiye’nin bütün bölgelerinde yürüttüğü etkinlikler kadınların aile içindeki yasal statüsünde (bazı eksiklikleri saklı kalmak kaydıyla) köklü değişiklikler yapan yeni Medeni Kanun ile sonucuna ulaşmıştır.
Yeni Medeni Kanun aile ve kadının aile içindeki rolü konusunda yeni bir yaklaşımı benimsemektedir. Zamanın İsviçre Medeni Kanunu’na dayanılarak hazırlanan 1926 tarihli yasanın kadının aile içindeki hak ve görevlerini kocasına göre tanımlayan ve kadını aile içinde yasal olarak tabi konumda tutan bir anlayış vardı. Yeni Medeni Kanun aileyi kadın ile erkek arasında eşitlik temeline dayalı bir ortaklık olarak tanımlamaktadır. Aile içinde eşler arasında eşitlik Anayasa'nın 41. maddesine eklenen "Aile eşler arasında eşitliğe dayanır" cümlesiyle anayasal güvence altına alınmıştır. Bu anlayış kanunun diline de yansımış, “karı” ve “koca” kavramları yerini “eşler” kavramına bırakmıştır. Yasanın dili de önemli ölçüde sadeleştirilerek herkesin anlayabileceği hale getirilmiştir.
Yasanın yeni yaklaşımını yansıtan bazı değişiklikler şöyle sıralanabilir:
# "Koca" artık ailenin reisi değil; eşler, eşit ortaklar olarak aile birliğini eşit karar yetkisi ile birlikte yürütüyorlar
# Eşler aile konutu üzerinde eşit hak sahibi
# Eşler evlilik süresi içinde edinilmiş mallar üzerinde eşit hak sahibi
# Eşler eşit temsil hakkına sahip
# Evlilik dışı çocuklar için kullanılan "gayrımeşru çocuk" kavramı kalktı; evlilik dışında doğmuş çocukların velayeti anneye ait.
KoJiRo
10-17-2007, 10:19 PM
Medeni Kanunun kadın hakları ile ilgili bölümleri
EVLİLİK
Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18’dir.
Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Yargıç kararını verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa sahip olup olmadıklarına dikkat eder.
Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez. Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez.
Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye başvurarak izin isteyebilir. “Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir,” (madde 128). Evlilik izni için ikametgahın bulunduğu “Sulh Hukuk Hakimliği”ne başvurulur.
Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133). Bir yandan bu madde “normal” yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından sorunlarla karşılaşmak mümkün. Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu. Bu madde ile kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün resmileştirilmeye çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz.
Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152): Hiç kimse zorla evlendirilemez. Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni alınır.
Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz. Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir.
Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise; i) Cinsel birleşmeyi reddebilir. Eğer zor kullanılarak bu birleşme yapılmaya zorlanırsa savcılığa suç duyurusunda bulunabilir.
ii) Zorla evlendirildiği için TMK’nın 149, 150 veya 151. maddelerine dayanarak evliliğin iptali davası açabilir. Bu dava evlenme tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır (madde 152).
Başlık parası: Başlık parası erkeğin evleneceği kadının babasına ödediği bir miktar paradır.
Başlık parası yasal değildir ve bu konudaki sözlü anlaşmaların hiç bir geçerliliği yoktur.
Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri alabilir. İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir. Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap ettirdiği şekilde “çeyiz” olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına hediye edilen şeyler kadına aittir. Dava yoluyla dahi kadından geri alınamaz.
Evlilik öncesinde “mihir” senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir
KoJiRo
10-17-2007, 10:19 PM
Evlenme sözleşmesi: Nikah i. Resmi Nikah
# Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar (madde 134).
# Nikah kıymaya resmi memurlar yetkilidir. Belediye bulunan yerlerde nikah belediye başkanı veya onun bu işle görevlendirdiği vekili tarafından kıyılır (madde 134).
# Köylerde evlenme isteği “köy ihtiyar heyetine” bildirilir ve nikah muhtar tarafından kıyılır.
# Yabancı ülkelerde evlenecek kişilerin her ikisinin de Türkiye vatandaşı olması durumunda, bulunulan ülkenin makamı, memuru veya Türkiye Konsoloslukları yetkilidirler. Taraflardan birinin yabancı olması durumunda bulunulan ülkenin yasalarına göre evlilik yapılır ve Türk hukukuna aykırı olmamak kaydı ile bu evlilik, Türkiye’de de geçerlidir
# Türkiye’de ise bir Türk vatandaşı bir yabancı uyruklu ile yetkili bir Türk makamı, memuru önünde evlenebilir. Yine ikisi de yabancı ise bir Türk yetkili memuru, makamı önünde evlilik sözleşmesi yapılır (Evlendirme Yönetmeliği madde 12). ii. Dini Nikah; (TMK madde 143), (TCK, madde 237/3-4)
# Dini nikah ancak resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir (TMK, madde 143). Resmi nikah yapmadan sadece dini nikah yapmak veya resmi nikahtan önce dini nikah yapmak suçtur (TCK, madde 237/3-4). Bu maddeye göre resmi nikahın kıyıldığını gösteren resmi belgeleri görmeden nikah kıyanlar da kıydıranlar da cezalandırılır.
# İmam nikahı kadına yasalar karşısında her hangi bir hak tanımaz. Kadın eşinden ayrıldığı takdirde nafaka talep edemez, mirasta pay sahibi olamaz.
“Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler” (TMK madde 186). Yeni Medeni Kanun, “aile reisliği” kavramını ortadan kaldırmıştır.
Soyadı: Mayıs 1997’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını da kullanabilmektedir.
YENİ KANUN ESKİ KANUN
Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler Evlilik birliğinin reisi kocadır. Koca ortak ikametgâhı seçer
Çalışma 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu getirmekteydi. 1980’lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla bu madde 29.11.1990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince bu zorunluluk ortadan kalktı.
Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un ilk tasarısında bu kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” şeklinde bir madde yer alması öngörülmüştü (madde 192). Ancak erkek egemen anlayışın çabalarıyla madde değiştirilerek, “Eşlerden her birinin meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutacağı…” şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi muhtemel bir cümle eklendi.
KoJiRo
10-17-2007, 10:19 PM
BOŞANMA / AYRILIK KARARI / AYRI YAŞAMA / VELAYET / MALLARDA TASARRUF YETKİSİ
Boşanma: Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır. Boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
a) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde 161). Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açmak mümkündür. Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır. Beş sene geçince dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Erkeğin zinasını düzenleyen 441. madde, Anayasa’nın 10. maddesine yani “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunarak 27.12.1997’de iptal edildi. Kadının zinasını düzenleyen TCK 440. madde de 23.06.1998 itibariyle iptal edildi. Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan çıkarıldı. Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri arasında yer alan bir fiil.
b) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162).
Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda, boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak nitelikteki eylemler diyebiliriz. Pek kötü davranma kavramı içine ise bir çok olay ve eylem girebilir. Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi. Onur kırıcı davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır. Örneğin, kocanın kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilir.
c) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163).
“Küçük düşürücü” suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan geniş bir kavramdır. Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir. Bu ve benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür.
“Haysiyetsiz bir yaşam süren,” örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da “küçük düşürücü suçlar” işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir.
Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir. Bir zaman sınırlaması yoktur.
d) Eşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama, iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini evi terketmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır (madde 164).
Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde eve dönmesini ihtar eder. İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla olduğu gibi) yapılır. Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz.
Medeni Kanun’a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek süreler bu tarihten itibaren işler. Bununla birlikte, evli bir kadın isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz. Ancak kocası onun evine dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek “terk” nedeniyle boşanma davası prosedürünü başlatabilir.
e) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açılabilir (madde 165).
f) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (madde 166).
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Madde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir. Madde 166 ise genel boşanma nedenidir. “Terk” dışında kalan bütün diğer boşanma nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir. Bunun yanı sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına yol açmak gibi. Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir. Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır.
Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan tarafların, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları mümkündür.
Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir.
Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur.
Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama Medeni Kanun madde 170’e göre “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.”
Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim tarafların barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde 170).
Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık kararı verebilir. Bu ayrı yaşama kararından sonra taraflar hâlâ bir araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir (madde 171-172)
KoJiRo
10-17-2007, 10:20 PM
Velayet
Çocuğun velayeti TMK’ya göre ana-baba ayrımı yapılmaksızın her iki tarafa aittir. Evlilik dışı doğan çocukların velayeti annenindir.
Hiç de eşitlikçi olmayan bir anlayış içeren, taraflar arasında çocuklara ilişkin bir anlaşmazlık çıkması halinde, örneğin çocuğun nasıl bir okulda okuması gerektiği, hangi dini seçeceği gibi bir konuda uyuşulamaması halinde, kanunda babanın oyunu geçerli kılan eski Medeni Kanun’daki 163’üncü madde kaldırılmıştır.
Taraflardan birinin ölümü halinde, velayeti sağ kalan taraf tek başına kullanma hakkına sahiptir.
Boşanma durumunda hâkim, hangi tarafın çocuğa daha iyi bakabileceğine inanıyorsa velayeti o tarafa verir. Bu konuda erkeğin ya da kadının her hangi bir üstünlüğü yoktur. Çocuğun kendisine verilmediği taraf mali gücüne göre çocuğun bakım ve beslenme giderlerine katılmak zorundadır (iştirak nafakası ödeyerek). Velayet hakkına sahip olmayan tarafla çocuğun bireysel ilişkisinin nasıl olacağına da, tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hallerine göre—ancak her durumda çocuğun menfaatlerini gözeterek—hâkim karar verir (madde 182).
Ana veya babanın yeniden evlenmesi velayetin kaybedilmesini gerektirmez (madde 349).
Boşanma halinde kız çocuğun babaya, erkek çocuğun anneye verileceği gibi yaygın bir inanış vardır, ancak bu sadece bir rivayet olup, hiç bir geçerliliği bulunmamaktadır. Türkiye genelindeki uygulamalara bakacak olursak, boşanma durumunda çocukların velayeti daha çok anneye verilir.
Ayrıca “küçük düşürücü suçlar veya haysiyetsiz yaşam sürme”ye dayalı boşanma davalarında, yargıç kusurlu olduğu kabul edilen tarafa çocuğun velayetini veremez.
Mallarda tasarruf yetkisi
Madde 199, sırf kadına nafaka veya tazminat ödememek için mevcut mallarını başkalarına devretme yoluna giden, boşanmaya kararlı kocalara karşı bir önlem getirmektedir. Bu maddeye göre, eşlerden birinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verme yetkisi hakimdedir. Hakim ayrıca taşınmaz mallarla ilgili olarak tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına kendiliğinden de karar verebiliyor. Böylece başkalarının üstüne ev yaparak, başkalarına devrederek, eşlerin birbirlerinden mal kaçırmaları engellenmiş oluyor.
KoJiRo
10-17-2007, 10:20 PM
MAL REJİMİ / NAFAKA / MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
Mal Rejimi Mal rejimi, evlilik süresince malların nasıl tasarruf edileceğini (idare, harcama), ve boşanma veya ayrılık durumunda bu malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenler.
Yasal Mal Rejimi: Yasal mal rejimi, kendiliğinden ve genel olarak geçerli olan mal rejimidir. Yeni Medeni Kanun’un 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi olmuştur.
YENİ MEDENİ KANUNA GÖRE MAL REJİMLERİ
Yeni Medeni Kanunda dört çeşit mal rejimi vardır a) Edinilmiş mallara katılma b) Mal ayrılığı c) Paylaşmalı mal ayrılığı d) Mal ortaklığı. Başka bir mal rejimi seçilmediği takdirde, edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerlidir. Diğerleri seçimlik rejimdir.
Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri, tarafların noterde yapacakları bir “Mal Rejimi Sözleşmesi” ile seçilebilir ve ortaklığa girecek mallar burada belirlenir. Ayrıca taraflar evlenme başvurusu sırasında da hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilirler (madde 205). Bu gibi bir durumda, evlenme başvurusu yaparken kadının neye imza attığını iyi bilmesi çok önemlidir.
Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli mal rejimi olduğu için, evlilik sırasında herhangi bir sözleşme yapmaya gerek olmaksızın bütün evlilikler için geçerlidir; diğer üç seçenek ile yasaya girmiş olan mal rejimleri ise, eşlerin evllik sırasında veya sonradan seçimi üzerine uygulanabilmektedir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminde iki çeşit mal vardır. 1. Edinilmiş mallar
2. Kişisel mallar
Kişisel mallar bölüşülmeyecek, sadece evliliğin başından beri edinilmiş olan mallar boşanma veya ölüm durumunda eşler arasında eşit olarak bölüşülecektir. Eşler bir sözleşmeyle kişisel mallar listesine ekler yapabilirler. Eşlerden biri, mal devrederek, hediye verip bağış yaparak diğer eşin payını azaltmaya çalışmışsa bile, yargıç paylaştırma yaparken bu malları hesaba katar. Ölüm halinde ise sağ kalan eş önce evlilik sırasında edinilen malların payına düşen yarısını alacak, miras kalan yarım paydan ise diğer mirasçılarla birlikte payına düşeni alacaktır. Ayrıca, sağ kalan eş istediği taktirde, evlilik sırasında oturduğu ev ve kullandığı eşyanın mülkiyetinin kendisine verilmesini isteme hakkına sahiptir.
Bölüşüme girmeyecek olan kişisel mallar:
# Evlilik öncesinde edinilmiş mallar
# Miras payları
# Hibe yoluyla elde edilen şeyler
# Manevi tazminat alacakları
# Eşlerden birisinin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya (giysi, spor aletleri, vs)
Bölüşüme girecek edinilmiş mallar:
# Çalışarak, emek vererek elde edilen gelirler
# Sosyal yardım kuruluşlarından edinilen gelirler
# Ödenen tazminatlar
# Kişisel malların gelirleri (örneğin miras yoluyla kalmış evin kira geliri)
# Edinilmiş malların yerine geçen değerler (örneğin bir evin satılması yoluyla elde edilmiş gelir, ya da sigorta parası)
Mal ayrılığı rejiminde her bir eş yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Bu kural ilk bakışta kulağa hoş gelebilir çünkü bu durumda herkes neye sahip ise onun sahibi olmaya devam eder. Ama bu durum çoğunlukla kadınların aleyhine işlemektedir. Zira kadınlar para, mal, mülk vb. – kendilerine ait olsa bile – erkeklerin üzerine kaydetmeye ses çıkarmamakta, çoğunlukla da buna zorlanmaktadırlar. Bu da kadının boşanması durumunda yoksullaşmasına veya bu yoksulluğu yaşamamak için evde şiddete boyun eğmesine neden olmaktadır.
Ayrıca kadın ev dışında çalışmadığı takdirde—ki kadınların büyük çoğunluğu evlenmeden önce dışarıda bir işleri olsa bile evlendikten sonra işlerinden ayrılıp bütün vakitlerini evlerine, çocuk ve kocalarının bakımına, temizliğine ve beslenmelerine ayırmaktadırlar— erkek dışarıda çalışıp para kazandığı için alınan her şey erkeğin üzerine kaydedilmektedir. Kadının evdeki çalışmasının parasal bir karşılığı olmadığı için bu durum kadının boşanma durumunda, hiç bir şeye sahip olmadan, ömür boyu bedavaya çalışmış olması, ayrıca Türkiye koşullarında hiçbir sosyal güvencesi kalmaması anlamına gelir.
Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi tarafların isteği üzerine kurulması gereken seçimlik bir mal rejimidir. Buna göre, ayrılık veya ölüm halinde eşler arasında eşit olarak paylaştırılacak mallar şunlardır: rejimin kurulmasından sonra edinilen ailenin ortak olarak kullandığı ve yararlandığı mallar ile ailenin geleceğini güvence altına almaya yönelik yatırımlar.
İlk bakışta adil gibi görünen bu rejim, istismara açıktır. Nelerin ailenin ortak kullanımına, nelerin de işyeri veya ticari kullanıma ait olduğu belirsizdir. Ayrıca yukarıdaki önemli notta belirtilen hususlardan “Paylaştırmada işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir” maddesi burada da geçerlidir. Örneğin eşinden mal kaçırmak isteyen bir koca, ortak konut dışında evler alarak, boşanma durumunda bu evlerin ticari amaçlı olduğunu söyleyerek paylaşıma dahil edilmemesini isteyebilir. Aynı şekilde tarımla uğraşan bir koca, traktörünün paylaşım dışı tutulmasını isteyebilir. Böyle durumlarda bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden taraf bunu kanıtlamak zorundadır.
Mal ortaklığı rejiminin kabul edilmesi halinde, eşler kişisel sayılan mallar dışında kalan ve mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere ortaklaşa sahip olurlar ve hiçbiri hissesine bağımsız olarak tasarruf edemez (harcama yapamaz). Eşlerin kişisel mallarının gelirleri de genel mal ortaklığı rejimine dahildir.
Eşlerden birinin:
# kendi payına ait malvarlığı borca batmış veya haczedilmişse,
# Diğer eşe ait malvarlığını tehlikeye atmışsa,
# Evlilik birliğine ait mallar üzerinde bir tasarruf işlemi yapması haksız bir sebeple engelleniyorsa,
# Diğerine malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermiyorsa,
# Ayırt etme gücü sürekli yoksa, O zaman diğer eş mal ayrılığı rejimine geçilmesini isteyebilir. Eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkili olur.
KoJiRo
10-17-2007, 10:20 PM
YÜRÜRLÜK YASASININ 10. MADDESİ
Eski Medeni Kanun’da kendiliğinden geçerli olan rejim mal ayrılığıydı. Malları tapunun ve belgenin kimin üzerine olduğuna göre ayıran bu rejim, (Türkiye’de tapuların sadece %8’inin kadınların üzerine olduğu göz önüne alındığında) boşanma veya ölüm durumunda kadının aleyhine işliyordu. Kadın hareketi yıllarca daha eşitlikçi bir mal paylaşımını öngören ve böylelikle eşlerin evlilik birliğine kattıkları emeği de göz önüne alan, “edinilmiş mallara katılma” rejiminin kendiliğinden geçerli rejim olması için çaba harcadı.
1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ile, kadın hareketi çabalarının meyvelerini toplamaya başladı. Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli rejim oldu. Ancak, Meclis’te son dakikada yapılan bir hamleyle, yasa bir darbe aldı. Mal rejiminin uygulanmasına ilişkin YÜRÜRLÜK YASASI’nın 10. maddesine göre, edinilmiş mallara katılma rejimi, 1 Ocak 2002’den itibaren geçerli sayılıyor ve bu tarihten sonra edinilen malları kapsıyor.
Bu tarihten önce evlenmiş eşler, yasayı evliliklerinin başından itibaren geçerli kılmak için, birlikte notere gidip bu rejime geçmek istediklerini belirten bir sözleşme yapmak zorundalar. Ve böyle bir sözleşme yapmak için sadece 31 Aralık 2002’ye kadar süreleri var. Kadın hareketi, maddenin bu şekilde geçmemesi için çok çaba sarfetti ancak Meclis’in kararlı direnişini aşamadı.
SONUÇ:
# EVLİLİK İÇİNDE, 1 OCAK 2002’DEN SONRA EDİNİLEN MALLAR EŞİT PAYLAŞIMA TABİ. EVLİLİĞİN BU TARİHTEN ÖNCEKİ BÖLÜMÜNDE EDİNİLMİŞ MALLAR İSE:
# 31 ARALIK 2002’YE KADAR SÖZLEŞME YAPILIRSA YENİ REJİME, YANİ EŞİT PAYLAŞIMA TABİ
# SÖZLEŞME YAPILMAZSA ESKİ REJİME TABİ Oysa kadın hareketinin önerdiği ve desteklediği gibi, yeni mal rejimi EVLİLİK TARİHİNDEN İTİBAREN geçerli olsaydı, ne böyle bir eşitsizlik, ne de böyle bir kargaşa söz konusu olacaktı.
Nafaka : Boşanma durumunda, genel olarak kadının mağduriyetini hafifleteceği varsayılan maddi karşılıklardan en çok bilinen ve uygulananı nafaka.
Boşanma davası devam ederken, mağdur olan kadın ve varsa çocukların geçimini sağlamak üzere, hakim, talebe bağlı olmaksızın tedbir nafakasına karar verir. Tedbir nafakası, dava tarihinden itibaren bağlanıp dava sonuçlanana kadar devam eden bir nafakadır (madde 169).
Tedbir nafakasının dava sonrasında yoksulluk nafakasına dönüşmesi talep edilebilir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir (madde 175). Buna yoksulluk nafakası diyoruz. Ancak eski Medeni Kanun’a göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası talep edebilmesi için, kadının refah içinde olması gerekirken bu madde “eşitlik” adına kaldırılmıştır. Yoksulluk nafakasının, istenirse her ay değil toptan ödenmesine de karar verilebilir (madde 176).
Velayet kendisine verilmemiş olan taraf, mali gücü oranında, çocuğun geçim ve eğitim-öğrenim masraflarına katılmakla yükümlüdür. Çocuk lehine bağlanan bu nafakaya da iştirak nafakası adı verilir.
Ayrıca az bilinen bir uygulama daha vardır. Medeni Kanun’un 364. maddesine göre “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan annesine, babasına, çocuklarına ve kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” Zor durumda olan, boşanma nedeniyle ailesinin sırt çevirdiği bir kadın, bu maddeyi kullanarak aile veya kardeşlerinden nafaka talep edebilir.
Maddi-manevi tazminat (madde 174): Maddi tazminat talep edebilmek için “mevcut veya beklenen bir yararın boşanma nedeniyle zedelenmiş olması” gerekmektedir. Manevi tazminat talep edebilmek için ise boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının saldırıya uğramış olması” gerekiyor. Yani, dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz, zina, itibarın zedelenmesi, sosyal çevrede yaşayamaz duruma gelmek vb. koşullarda manevi tazminat talep etmek mümkün.
KoJiRo
10-17-2007, 10:20 PM
Mal Rejimine İlişkin Sorular ve Cevapları
Hazırlayan :Av. M. Cânân Arın
1) Mal Rejimi nedir?
Mal rejimi, evliliğin, boşanma, iptal, ölüm gibi nedenlerle sona ermesinde tarafların sahip oldukları malları nasıl paylaştıracakları konusunda yaptıkları sözleşme biçimidir.
2) Medeni Kanunumuzda kaç tane mal rejimi vardır?
Medeni Kanunumuzda DÖRT mal rejimi vardır :
# Edinilmiş mallara katılma rejimi, (md. 218- yasal mal rejimi)
# Mal ayrılığı rejimi, (md. 242)
# Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi, ( md. 244)
# Mal ortaklığı rejimi (md. 256)
aa) Sınırlı mal ortalığı
bb) Edinilmiş mallarda ortaklık
3) Yasal Mal Rejimi ne demektir?
Taraflar, evlenirken veya evlendikten sonra yukarıdaki mal rejimlerinden birini seçip sözleşme yapmamışlarsa yasal mal rejimine tâbi olurlar.
4) Evlenirken herhangi bir mal rejimini seçme zorunluluğu var mıdır?
Hayır, yoktur. Herhangi bir mal rejimi seçilmediği takdirde otomatik olarak yasal mal rejimi seçilmiş sayılır.
5) Hâlen evli olanlar da bu mal rejimine tâbi midir?
Eşler, yeni Medeni Kanunun dolayısı ile bu mal rejimlerinin kabul edildiği tarih olan 1 Ocak 2002’ye kadar geçen süre için eski rejime, ondan sonra edindikleri mallar için yeni rejime tâbi olacaklardır. Yani bu mal rejimi, mevcut evlilikler içinde 1 Ocak 2002’ye kadar edinilmiş malları kapsamamaktadır.
5) Yeni kanuna uyum için bir süre verilmiş midir?
Evet. Taraflar 1 Ocak 2003 tarihine kadar Notere başvurup yeni mal rejiminin evliliklerinin başlangıcından itibaren uygulanmasını kabul ettiklerini belirtebilirler.
6) Böyle bir başvuru yapmazlarsa ne olur?
O zaman 1 Ocak 2002’ye kadar eski rejime, 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren de yeni rejime tâbi olurlar.
7) Mal Rejimi Sözleşmesi nerede ve nasıl yapılır?
Mal Rejimi sözleşmeleri, özel olarak avukatlar aracılığı ile yapılabilir ve sonra Notere onaylattırılır, Doğrudan doğruya Noterde yapılabilir, Nüfus Müdürlüklerinde hangi mal rejiminin seçildiği belirtilebilir.
8) Yasal Mal Rejimi olan “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” nedir?
Bu rejimde iki çeşit mal vardır :
A) Kişisel Mallar :
Bunlar :
aa) Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya ( kadınların takıları, makyaj malzemeleri, erkeklerin kol düğmeleri, tarafların giyecekleri gibi)
bb) Tarafların emek vermeden sahip oldukları mallar ( bağış, miras gibi)
cc) Tarafların evlenmeden ÖNCE sahip oldukları mallar
dd) Mânevi tazminat gibi tarafların alacakları,
ee) Kişisel malların yerine geçenler ( örneğin evlenmeden önce sahip olunan veya miras yolu ile gelen bir evi satıp yerine yenisinin alınması gibi)
ff) Tarafların aralarında “kişisel mal” olarak kabul edileceğini karalaştırdıkları mallardır.
B) Edinilmiş Mallar:
aa) Tarafların evlenmelerinden başlayarak emekleri karşılığında edindikleri mallar ( Yâni yaptıkları iş ve meslek dolayısı ile elde ettikleri kazançlardan edindikleri mallar)
bb) Sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler ( emekli ikramiyesi gibi)
cc) Çalışma gücünün kaybı nedeni ile ödenen tazminatlar,
dd) Kişisel malların gelirleri,
ee) Edinilmiş malların yerine geçen değerler.
9) Yasada “edinilmiş mal” olarak sayılan malların “kişisel mal sayılması” için sözleşme yapılabilir mi?
Evet. ( md.221)
10) Mal Rejimi nasıl sona erer?
Boşanma ile,
Evliliğin iptali ile
Ölümle,
Başka bir mal rejiminin kabulü ile sona erer.
11) Evlilik sona erdiğinde bu mallar nasıl paylaşılacaktır ?
Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır. ( md. 226 ve devamı)
12) Edinilmiş maldaki değer artışı nasıl hesaplanır?
Eşlerden biri diğer eşin bir mal edinmesine, sahip olduğu malın iyileştirilmesine veya korunmasına HİÇ VEYA BİR KARŞILIK ALMAKSIZIN katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için KATKISI ORANINDA alacak hakkına sahip olur. Bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır. Bir değer kaybı söz konusu olmuşsa katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. (md.227)
13) Edinilmiş Mallara eklenecek değerler nelerdir?
a) Eşlerden birinin mal rejimini sona ermesinden önceki BİR YIL içerisinde , diğer eşin RIZASI OLMADAN, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
b) Bir eşin, mal rejiminin devamı süresince, diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
Kişisel mallar ile edinilmiş malar arasında denkleştirme yapıldıktan sonra kalan miktar eşler arasında eşit paylaştırılır.
Ancak zina veya hayata kast nedeni ile boşanma durumunda yargıç,kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya kaldırılmasına karar verebilir.
14) Mal Ayrılığı Rejimi nedir ?
Bu rejimde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur.
Evlilik bittiğinde herkes kendi malını alarak ayrılır. Bilindiği gibi bu Türkiye’de yasal mal rejimi idi ve kadınlar bu rejimden, çok zarar gördüler. Çünkü kadınlar da katkıda bulunmuş olsalar biler mallar erkeklerin üzerine kaydedildiği için onların sayılıyordu.
15) Paylaşmalı Mal Ayrılığı ne demektir ?
Eşlerin kendilerine ait olduğunu ispat edemedikleri malları onların paylı mülkiyetinde sayılır.
Evlilik veya bu mal rejimi her hangi bir şekilde sona erdiğinde , eşler paylı mülkiyetlerindeki malı paylaşırlar. ( md. 244 ve devamı)
16) Mal Ortaklığı nedir ?
Burada da iki grup mal vardır.
a) Ortaklık malları,
b) Kişisel mallar
Eşlerin yasa gereği kişisel sayılan malları dışındaki mal ve gelirleri ortaklık malıdır. Eşler ortaklık malları üzerinde bölünmemiş bir bütün olarak hak sahibidir. Hiçbir eş ortaklık payı üzerinde tek başına tasarruf yetkisine sahip değildir.
17) Mal rejimlerinin mirasa etkisi Nedir?
Kural olarak sağ kalan eş birlikte mirasçı olduğu gruba göre mirastan pay alır.
Sağ kalan eş;
- çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ ünü,
- miras bırakanın ana-baba veya kardeşleri ile birlikte mirasçı olmuşsa ½ sini,
- miras bırakanın büyük ana ve büyük babası veya onların çocukları ile birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¾ ünü,
- bunların hiç biri yoksa tamamını alır. (md. 499)
Eğer taraflar arasında yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyorsa o zaman:
- sağ kalan eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Alacaklar takas edilir. (md.236) Yâni sağ kalan eş artık değerin yarısını alır sonra kalan yarının (çocuklarla birlikte mirasçı ise) ¼ nü alır böylece ¾ nü almış olur.
- Ayrıca sağ kalan eş , eski yaşamını sürdürmek istiyorsa ölen eşi ile birlikte yaşadıkları ev ve eşyaların kendisine tahsisini isteyebilir. Ancak bunu için diğer mirasçıların payını ödemesi gerekir. Ödemeyi de ya kendi katılma payını diğer mirasçılara bırakarak ve yetmezse üstüne para ekleyerek yapabilir.(md.240)
Paylaşmalı mal ayrılığında sağ kalan eş gene “paylaşma konusu olan mallar arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; bunlar üzerinde kendisine miras ve paylaşmadan doğan hakkına mahsup edilmek ve yetmezse bir bedel eklemek suretiyle mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. (md.255)
Mal ayrılığı rejiminde ise kişisel ve ortaklık malları ayrımı yapılmadın sağ kalan eş çocuklarla birlikte mirasçı olmuşsa mirasın ¼ nünü alır. Diğer miras payları burada aynen uygulanır.
Mal Ortaklığında ise eşlerden biri diğerinin rızası olmadan ortaklık mallarına girecek olan bir mirası reddedemeyeceği gibi tereke borca batıksa kabul de edemez.(md.265)
Eşlerden birini ölümü veya diğer bir mal rejiminin kabulü ile mal ortaklığı rejiminin sona ermesi halinde her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir.(md.276)
KoJiRo
10-17-2007, 10:20 PM
Ailenin Korunmasına Dair 4320 Sayılı Kanun
TBMM Ocak 1998'de aile içi şiddete karşı yeni bir kanun çıkardı.
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun şiddete uğrayan kadınları, hiç zaman kaybetmeden şiddet ortamından uzaklaştırmak ve güvenceye almak için hazırlanmış bir yasal düzenleme. Buna göre:
# Aile içinde şiddet yaşanması halinde, saldırgana karşı "koruma emri" istemi ile doğrudan savcılığa başvurulabiliyor.
# Bu başvuruyu şiddet gören kişinin kendisinin yapması şart değil, ailenin bir başka üyesi, bir arkadaşı ya da komşusu da bu başvuruyu yapabiliyor.
# Başvuru için polise, karakola gitmek gerekli değil, doğrudan savcılığa yapılıyor.
# Bu başvuruda saldırganın cezalandırılmasını talep etmek söz konusu değil sadece şikâyette bulunup korunma talep ediliyor.
# Ve yargıç, başvuru üzerine hemen “koruma emri” çıkartarak saldırganı kadının civarından (evden, işyerinden, vb.) 6 ay süreyle uzaklaştırıyor. Yani kadınının civarına yaklaşmasını yasaklıyor.
Bu kanun, kadın hareketinin yaşamın her alanında, toplumun her düzeyinde 20 yıla yakın süredir yaptığı yoğun çalışma sonucunda elde edilmiş bir kazanım oldu. Özellikle Mor Çatı Vakfı ve Altındağ Kadın Dayanışma Vakfı bağımsız kadın sığınaklarının önderliğinde yürütülen aile içi şiddete karşı kampanya faaliyetleri konuyu sürekli olarak kamuoyunun gündeminde tutarken, Kadının İnsan Hakları Projesi-Yeni Çözümler Vakfı da sorunun yasal alandaki karşılığının bulunmasına yönelik çalışmalar yaptı.
# 4320 Sayılı Kanun'un Gerekçesi
# 4320 Sayılı Kanun'un Maddeleri
KoJiRo
10-17-2007, 10:21 PM
4320 Sayılı Kanun'un Gerekçesi
Anayasanın 41inci maddesinde belirtildiği gibi toplumun temelini aile oluşturmaktadır. Bireysellikten toplumsallığa geçişin en küçük birimi olan ve karşılıklı rıza ile oluşan ailenin sağlıklı yapılanması ve yürütülmesi toplumun varoluşunu ve yarınlara güçlü bir biçimde uzanmasını doğrudan etkilemektedir. Ülkemizin büyükanne, büyükbaba, anne, baba ve torunların birlikte yaşadığı geleneksel geniş aile sisteminden hızlı sanayileşme ve buna paralel olarak şehirleşmeyle birlikte çekirdek aile tip dediğimiz anne, baba ve çocuğun oluşturduğu dar aile tipine doğru yoğun bir gidiş yaşanmıştır. Bugün içinde bulunulan zor ekonomik koşullar, sosyal ve kavramsal kargaşalar, yorucu şehir hayatı aile bireyleri üzerinde psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklara sebep olmaktadır.
İlk insanla birlikte ortaya çıkan şiddet olgusu değişik türleri ve uygulanış biçimleriyle her zaman gündemde olmuştur. Şiddetin aile yaşamı içerisinde, aileyi oluşturan bireyler arasında gerçekleşen ve "aile içi şiddet" adı altında "aile içinde bir bireyin diğer bir bireye yönelik fiziki, sözel ve duygusal kötü davranışı" şeklinde tanımlanan görüntüsü toplum için daha tehlikeli olmakta, toplumun en küçük birimi olan aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararlar toplum bünyesinde daha derin ve kalıcı izler bırakmaktadır.
Aile içi şiddetin zararları sadece toplum açısından değil birey açısından da tehlikeli sonuçlar yaratmaktadır. Aile içi şiddet, sevgi, şefkat ve merhamet göstermesi gereken bir kişi tarafından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında hayatı boyunca silinmesi zor izler bırakmaktadır. Aile içi şiddet olaylarına daha çok anne ve çocukların maruz kaldığı yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Son yıllarda aile içi şiddet olayları toplumumuzu sarsar boyutlara ulaşmıştır. Her geçen gün ailede yaşanan dayak, işkence ve cinayet gibi şiddet olayları görsel ve yazılı basında izlenmektedir.
Bu itibarla Anayasa'nın 41 inci maddesinde yer alan "Devlet ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar" hükmü de göz önüne alınarak aile içi şiddetten mağdur olan kadını ve çocukları koruyucu yasal tedbirlerin alınması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Bu amaçla hazırlanan "Ailenin Korunmasına Dair Kanun Tasarısıyla", ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, İrlanda ve Norveç gibi ülkelerde uygulanan, şiddete uğrama ihtimali bulunan kadınların mahkemelere başvurarak koruma emri alabilmelerini sağlayacak hükümler Türk hukuk sistemine dahil edilmektedir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:21 PM
4320 Sayılı Kanun'un Maddeleri
AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN (NO. 4320)
Madde 1- Türk Medeni Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi halinde, Sulh Hukuk Hakimi re'sen meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da bir kaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir.
Kusurlu eşin;
# Diğer eşe veya çocuklara (veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine) karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
# Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması,
# Diğer eşin (veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin) eşyalarına zarar vermemesi,
# Diğer eşi ve çocukları (veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin) iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
# Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
# Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kulanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması,
Yukarıdaki hükümlerin tatbiki öngörülen süre (altı) ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedileceği hususu kusurlu eşe ihtar olunur. Hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak tedbir nafakasına hükmeder.
Birinci fıkra hükmüne göre yapılan başvurular harca tabi değildir.
Madde 2- Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararının uygulanmasını zabıta marifetiyle izler.
Koruma kararına uyulmaması halinde zabıta, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan, re'sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir.
Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Bu davanın duruşması yer ve zaman kaybına bakılmaksızın 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yapılır.
Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eşe ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur.
Madde 3-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
KoJiRo
10-17-2007, 10:21 PM
Birleşmiş Milletler ve Kadının İnsan Hakları
1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan İnsan Hakları Bildirgesi kamusal alanda yaşanan hak ihlallerinden söz ediyor, kadınların, kadın olmaları nedeniyle karşı karşıya kaldıkları insan hakları ihlallerinin hiç üzerinde durmuyordu. İnsan Hakları Bildirgesi, insan haklarına kadın-erkek eşitliği açısından yaklaşmadığı gibi, kadınların özel alanda, yani aile içinde ya da işyerinde yaşadığı bir çok insan hakları ihlalini de yok saymaktaydı. Oysa kadınların, erkeklerden farklı olarak, örneğin okula gönderilmemek, zorla evlendirilmek, çalışmasına izin verilmemek, aile fertleri tarafından şiddete maruz bırakılmak, namus adına şiddet yaşamak ya da öldürülmek gibi bir çok insan hakları ihlaline uğradıkları ortadaydı. Bu durumun yadsınması, kadınların çoğunu İnsan Hakları Bildirgesi’nin getirdiği (örneğin, mülteci statüsüne hak kazanmak gibi) koruyucu önlemlerin kapsamı dışında bırakıyordu.
1993 Konferansı’nın kadın haklarının insan hakları olduğunu dünya gündemine taşımak için iyi bir fırsat olduğu düşüncesiyle harekete geçen dünya kadınları, dünyanın dört bir köşesinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyasında buluştu. Bu başarılı kampanya sonunda devletler düzeyindeki Dünya İnsan Hakları Konferansı “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğunu kabul etti. O güne kadar, “özel alan” içinde yer aldıkları için devletlerin yetki alanına girmediği varsayılmış insan hakları ihlalleri, devletler arası resmi konferansların gündemlerine uluslararası kadın hareketi tarafından sokulmuş oldu.
# Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
# 1994’te BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.
# Süreç, 1994’te Kahire’de yapılan ICPD, 1995’te Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000’de New York’ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti.
Uluslararası kadın hareketi, geleneksel insan hakları yaklaşımındaki özel alan-kamusal alan ayrımını sorgulayarak, on yıllık bir süreç içinde insan haklarının kapsamında temelli bir dönüşüme yol açtı. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı. Ancak, bu noktada, tutucu ve gerici güçlerin kadının beden bütünlüğüne, cinsel ve doğurganlık haklarına yönelik ihlalleri insan hakları çarçevesi dışında bırakmak için çok aktif bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini de belirtmek gerek
KoJiRo
10-17-2007, 10:21 PM
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979'da kabul edildi, 1981'de sözleşme biçimini aldı. Türkiye CEDAW’ı 1985 yılında imzaladı; ama yasalarımızda Sözleşme ile çelişen hükümler olduğu için, iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılıp aykırılıklar giderilene kadar olmak kaydıyla belgeye bu noktalarda çekince koydu. Türkiye, yeni yasa taslaklarının hazırlanması üzerine çekincelerini 1999 yılında kaldırdı. Yeni Medeni Kanun 2002 yılında yürürlüğe girdi; Ceza Kanunu taslağı üzerindeki çalışmalar henüz devam ediyor. Kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için uluslararası platformda kabul edilen bazı normları tanımlayan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi;
# Devletleri, kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için somut adımlar atmakla yükümlü kılar,
# Devletleri, bütün diğer kişi, örgüt ya da kuruluşların kadınlara karşı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlendirir,
# Devletleri bağlayıcı niteliktedir.
Sözleşmeye taraf devletlerin sayısı Haziran 2002 itibariyle 170'dir. Sözleşmenin kabulü, bu ülkelerin kadınlara yönelik ayrımcılığı önleyen bir politika uygulamalarını ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne düzenli olarak rapor vermelerini zorunlu kılmaktadır.
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi her yıl toplanarak üye ülkelerin raporlarını inceler ve gerekirse Birleşmiş Milletler'e önerilerde bulunur. Komite ayrıca incelenen ülkelerdeki sivil toplum örgütlerinden de kadınların durumu, koşullar ve kritik sorunlarla ilgili bağımsız bilgi alır. 1997 yılında, Türkiye’nin gözden geçirilme süreci için Kadının İnsan Hakları Projesi, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Eşitlik İzleme Komitesi tarafından böyle bir rapor hazırlanmıştır.
Türkiye’nin 4. Ülke Raporunu 2001 yılında vermesi gerekiyordu. Rapor şu anda bir yıl gecikmiş durumdadır.
KoJiRo
10-17-2007, 10:22 PM
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) metni
Birleşmiş Milletler Yasası’nın temel insan haklarına, insan itibar ve kıymetine ve erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olmaları gerektiğine inancı tekrar onayladığını kaydederek,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin, insanlara karşı ayrımcılığın kabul edilemezliği prensibini doğruladığını, tüm insanların özgür doğduğunu, eşit itibar ve haklara sahip olduklarını, bu Beyannamede böylece öne sürülen tüm haklar ve hürriyetlerin cinsiyete dayalı olanlar dahil hiçbir ayrıma tabi kılınmaksızın herkes tarafından kullanılabileceğini beyan ettiğini kaydederek,
İnsan Hakları Sözleşmelerine Taraf Devletlerin, kadınlar ve erkeklerin tüm ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve siyasi haklardan eşit olarak yararlanmalarını temin yükümlülüğü bulunduğunu vurgulayarak,
Birleşmiş Milletler ve ona bağlı uzman kuruluşların nezaretinde kabul edilmiş ve erkeklerle kadınların eşitliğini sağlamaya çalışan uluslararası sözleşmeleri göz önünde tutarak,
Ayrıca Birleşmiş Milletler ve ona bağlı uzman kuruluşlarının kabul ettiği erkek ve kadın haklarının eşitliğini sağlamayı amaçlayan kararları, beyanları ve tavsiyeleri de dikkate alarak,
Ancak, bu çeşitli belgelere rağmen kadınlara karşı ayrımcılığın halen devam etmekte oluşundan endişe duyarak,
Kadınlara karşı ayrımcılığın, hak eşitliği ve insan şeref ve haysiyetine saygı ilkelerini ihlal ettiğini, kadınların erkeklerle eşit olarak ülkelerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarına katılmalarını engellediğini, toplumun ve ailenin refahının artmasına engel teşkil ettiğini ve kadınların ülkeleri ve insanlık hizmetinde kullanabilecekleri olanaklarını geliştirmelerini zorlaştıracağını kaydederek,
Yoksulluk hallerinde kadınların yiyecek, sağlık, eğitim, öğretim, iş bulma ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması bakımından en az imkana sahip olduklarından endişe duyarak,
Hakkaniyet ve adalete dayalı yeni uluslararası ekonomik düzenin kurulmasının, kadınlarla erkekler arasındaki eşitliği sağlamak için önemli bir aşama teşkil edeceğine inanarak,
Güney Afrika’daki ırk ayrımının, ırkçılığın her şeklinin, sömürgeciliğin, yeni sömürgeciliğin, saldırganlığın, yabancı devlet işgal ve hakimiyetinin ve ülkelerin iç işlerine müdahale etmenin ortadan kaldırılmasının, erkekler ile kadınların eşit haklardan yararlanmaları için gerekli olduğunu önemle belirterek,
Uluslararası barış ve güvenliğin kuvvetlendirilmesinin, uluslararası gerilimin azaltılmasının, sosyal ve ekonomik sistemlerine bakılmaksızın bütün ülkeler arasında karşılıklı işbirliğinin, genel ve tam silahsızlanmanın ve özellikle sıkı ve etkili bir uluslararası denetim altında nükleer silahsızlanmanın, ülkeler arasındaki ilişkilerde, adalet, eşitlik ve karşılıklı menfaat ilkelerinin doğruluğunun, yabancı ve sömürge yönetimi veya yabancı işgali altında bulunan yerlerdeki halkların kendi kaderlerini tayin ve bağımsızlık elde etme hakları kadar ulusal hükümranlık ve toprak bütünlüklerine saygının gerçekleşmesinin, sosyal gelişme ve kalkınmaya ve bunun bir sonucu olarak da, erkeklerle kadınlar arasında tam bir eşitliğin elde edilmesine katkıda bulunacağını doğrulayarak,
Bir ülkenin tam ve eksiksiz kalkınmasının, dünyada refahın ve barışın elde edilmesinin, kadınların erkeklerle eşit şartlarda, her alanda azami katıklarınının gereğine inanarak,
Kadınların ailenin refahına ve toplumun kalkınmasına yaptıkları büyük katkının henüz tam olarak anlaşılamadığının, anneliğin sosyal önemi ve ana ve babanın aile içinde ve çocukların büyütülmesindeki rollerini göz önünde bulundurarak ve kadınların neslin üremesindeki önemli rolünün aile içinde ayrıma neden olmaması gerektiğinin, nitekim çocukların yetiştirilmesinde kadın ve erkek ile toplumun tamamının sorumluluğu paylaşmaları gerektiğinin bilincinde olarak,
Erkeklerle kadınlar arasında tam bir eşitliğin gerçekleşmesi için, kadınlar ile erkeklerin toplumdaki geleneksel rollerinde bir değişiklik ihtiyacı bulunduğunun farkında olarak,
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesinde yer alan ilkeleri uygulamaya ve bu amaçla bu tür ayrımcılığın her şekli ve oluşumunun ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almaya kararlı olarak,
Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır:
BÖLÜM I
Madde 1-
İşbu sözleşmeye göre, “Kadınlara karşı ayrım” deyimi, kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım, mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir.
Madde 2-
Taraf Devletler, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt ederler:
a- Kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi anayasalarına ve diğer ilgili yasalara, henüz girmemişse dahil etmeyi ve yasalar ile diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını sağlamayı,
b- Kadınlara karşı her türlü ayrımı yasaklayan ve gerekli yerlerde yaptırımları da içeren yasal ve diğer uygun önlemleri kabul etmeyi,
c- Kadın haklarının erkeklerle eşit temelde himayesini, yetkili ulusal mahkemeler ve diğer kuruluşlarla kadının her türlü ayrımcılığa karşı etkin bir şekilde korunmasını sağlamayı,
d- Kadınlara karşı herhangi bir ayrımcı hareket yapılmasından veya uygulanmasından kaçınmayı ve kamu yetkilileri ile kuruluşlarının bu yükümlülüğe uyumlu olarak hareket etmelerini sağlamayı,
e- Herhangi bir kişi veya kuruluşun kadınlara karşı ayrım yapma girişimini önlemek için bütün uygun önlemleri almayı,
f- Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları, değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil, gereken bütün uygun önlemleri almayı,
g- Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan bütün ulusal cezai hükümleri, yürürlükten kaldırmayı.
Madde 3-
Taraf Devletler kadının tam gelişmesini ve ilerlemesinin sağlamak için, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla, yasal düzenleme dahil bütün uygun önlemleri alacaklardır.
Madde 4-
1. Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için Taraf Devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler, işbu Sözleşmede belirtilen türden bir ayrım olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların korunması sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaşıldığı zaman bu önlemlere son verilecektir.
2. Anneliğin korunması amacıyla işbu Sözleşmede belirtilenler dahil, Taraf Devletlerce alınacak özel önlemler, ayrımcı olarak nitelendirilmeyecektir.
Madde 5-
Taraf Devletler aşağıdaki bütün uygun önlemleri alacaklardır:
a- Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrini veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı ön yargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek,
b- Anneliğin sosyal bir görev olarak anlaşılmasını ve çocukların yetiştirilmesi ve gelişiminde kadın ve erkeğin ortak sorumluluğunun tanınmasını öngören ve her durumda çocukların çıkarlarını herşeyden önce gözeten anlayışa dayanan bir aile eğitimini sağlamak.
Madde 6-
Taraf Devletler, kadın ticareti ve fahişeliğin istismarının her şekliyle önlenmesi için yasama dahil gerekli bütün önlemleri alacaklardır.
BÖLÜM II
Madde 7-
Taraf Devletler, ülkenin politika ve kamu hayatında, kadınlara karşı ayrımı önlemek için tüm önlemleri alacaklar ve özellikle kadınlara erkeklerle eşit şartlarla aşağıdaki hakları sağlayacaklardır:
a- Bütün seçimlerde ve halk oylamalarında oy kullanmak ve halk tarafından seçilen organlara seçilebilmek,
b- Hükümet politikasının hazırlanmasına ve uygulanmasına katılmak, kamu görevinde bulunabilmek ve hükümetin her kademesinde kamu görevleri ifa etmek,
c- Ülkenin kamu ve politik hayatı ile ilgili hükümet dışı kuruluşlara ve derneklere katılmak.
Madde 8-
Taraf Devletler, kadınlara, erkeklerle eşit şartlarda ve hiçbir ayrım gözetmeksizin, hükümetlerini uluslararası düzeyde temsil etmek ve uluslararası kuruluşların faaliyetlerine katılmak fırsatını sağlamak için gerekli bütün önlemleri alacaklardır.
Madde 9-
1. Taraf Devletler, tabiiyetin kazanılmasında, değiştirilmesinde veya muhafazasında kadınlara erkekler ile eşit haklar tanıyacaklar ve özellikle bir yabancıyla evlenmenin veya evlilik sırasında kocanın tabiiyetini değiştirmesinin, kadının da otomatik olarak tabiiyet değiştirmesine, tabiiyetsiz kalmasına veya kocanın tabiiyetini zorla almasına yol açmamasını sağlayacaklardır.
2. Taraf Devletler, çocukların tabiiyeti konusunda kadınlara erkeklerle eşit haklar sağlayacaklardır.
BÖLÜM III
Madde 10-
Taraf Devletler, özellikle aşağıdaki konularda kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eğitimde erkeklerle eşit hakka sahip olmalarını sağlamak için kadınlara karşı ayrımı önleyen bütün uygun önlemleri alacaklardır:
a- Meslek ve sanat yönlendirilmesinde kırsal ve kentsel alanlarda bütün dallardaki eğitim kurumlarına girişte ve diploma almada okul öncesi, genel, teknik, mesleki ve yüksek teknik eğitimde ve her çeşit mesleki eğitimde eşit şartların sağlanması,
b- Kadınların erkeklerle aynı ders programlarından yararlanmaları, aynı sınavlara katılmaları, aynı seviyedeki niteliklere sahip eğitim görevlilerine, okul, bina ve malzemesine sahip olmaları,
c- Kadın ve erkeğin rolleriyle ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinden ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için karma eğitimin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim metodlarının bu amaca göre düzenlenmesi,
d- Burs ve diğer eğitim yardımlarından faydalanmaları için kadınlara erkeklerle eşit fırsatların tanınması,
e- Özellikle kadın ve erkekler arasında mevcut eğitim açığını en kısa zamanda kapatmaya yönelik olarak, yetişkin ve fonksiyonel okuma-yazma programları dahil, sürekli eğitim programlarına katılabilmeleri için erkeklerle eşit fırsatların verilmesi,
f- Kız öğrencilerin okuldan ayrılma oranlarının düşürülmesi ve okuldan erken ayrılan kız çocukları ve kadınlar için eğitim programları düzenlenmesi,
g- Spor ve beden eğitimi faaliyetlerine aktif olarak katılmaları için erkeklerle eşit fırsatlar tanınması,
h- Kadınların, ailelerin sağlık ve refahını sağlamaya yardım edecek, aile planlaması bilgisi dahil, özel eğitici bilgiyi sağlamaları.
Madde 11-
1. Taraf Devletler, istihdam alanında kadınlara karşı ayrımı önlemek ve kadın-erkek eşitliği esasına dayanarak eşit haklar sağlamak için özellikle aşağıda belirtilen konularda bütün uygun önlemleri alacaklardır:
a- Bütün insanların vazgeçilmez hakkı olan çalışma hakkı,
b- İstihdam konularında eşit seçim kıstaslarının uygulanması da dahil, erkeklerle eşit istihdam imkanlarına sahip olma hakkı,
c- Serbest olarak meslek ve iş seçme hakkı, terfi, iş güvenliği, hizmetin tüm şartları ve avantajlarından faydalanma hakkı, çıraklık, ileri mesleki eğitim ve bilgi yenileme eğitimi dahil, mesleki eğitim ve sürekli eğitim görme hakkı,
d- Sosyal yardımlar dahil eşit ücret hakkı, eşdeğerdeki işte eşit muamele ve işin cinsinin değerlendirilmesinde eşit muamele görme hakkı,
e- Ücretli izinle birlikte, özellikle emeklilik, işsizlik, hastalık, sakatlık, yaşlılık ve diğer çalışmama hallerinde sosyal güvenlik hakkı,
f- Güvenli şartlar içinde çalışma hakkı ve sağlığın ve bu arada doğurganlığın korunması hakkı.
2. Evlilik ve analık sebebiyle kadınlara karşı olan ayrımı önlemek ve etkin çalışma hakkını sağlamak amacıyla, Taraf Devletler uygun önlemleri alacaklardır.
a- Hamilelik ve analık izni sebebiyle veya evliliğe bağlı olarak işten çıkarma ayrımını yasaklamak, bu ayrımı yapanları cezalandırmak,
b- Önceki iş, kıdem ve sosyal haklar kaybedilmeksizin, ücretli olarak analık izni veya benzeri sosyal içerikli tazminatlar vermek,
c- Özellikle çocuk bakımevleri ağının tesisi ve geliştirilmesi yoluyla anne ve babanın aile yükümlülüklerini; görev sorumlulukları ve kamu hayatına katılma ile birleştirmeyi mümkün kılan destekleyici sosyal hizmetlerin sağlanmasını teşvik etmek,
d- Hamilelik süresince zararlı olduğu kanıtlanan işlerde kadınlara özel koruma sağlamak.
3. Bu maddede yer alan konulara ilişkin koruyucu yasalar bilimsel ve teknik bilgi ışığı altında periyodik olarak yeniden gözden geçirilecek ve gerekirse değiştirilecek, kaldırılacak veya uzatılacaktır.
Madde 12-
1. Taraf Devletler, aile planlaması dahil sağlık bakım hizmetlerinden kadın ve erkeğin eşit olarak yararlanması için, sağlık alanında kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran bütün önlemleri alacaklardır.
2. Bu maddenin 1. paragrafında öngörülen hükümler saklı kalmak kaydıyla Taraf Devletler kadına hamilelik, lohusalık ve doğum sonrası dönemde gerekli hizmetleri sağlayacaklar, hamilelik ve emzirme sırasında yeterli beslenme ile birlikte, gerektiğinde ücretsiz hizmet vereceklerdir.
Madde 13-
Taraf Devletler, kadınlara karşı ekonomik ve sosyal hayatın diğer alanlarında erkeklerle kadınların eşit olarak haklardan yararlanabilmelerini sağlayarak kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi için gerekli ve özellikle aşağıdaki önlemleri alacaklardır:
a- Aile zammı hakkı,
b- Banka kredisi, ipotek ve diğer mali kredileri elde etme hakları,
c- Eğlence, spor ve kültürel hayatın bütün yönlerine katılma hakları.
Madde 14-
1. Taraf Devletler, kırsal kesim kadınlarının, karşılaştıkları özel sorunları ve ekonominin parasal olmayan sektöründeki çalışmaları dahil ailelerinin ekonomik bakımdan ayakta kalması için oynadıkları belirgin rolü göz önünde tutacak ve işbu Sözleşme hükümlerinin kırsal kesimdeki kadınlara uygulanmasını sağlamak için gerekli bütün önlemleri alacaklardır.
2. Taraf Devletler, kadın ve erkeklerin eşitliği prensibine dayanarak, kırsal kalkınmaya katılmalarını ve bundan yararlanmalarını sağlamak için kırsal kesimdeki kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldıran tüm uygun önlemleri alacaklar ve özellikle kırsal kesim kadınlarına aşağıdaki hakları sağlayacaklardır:
a- Her seviyedeki kalkınma planlarının görüşme ve uygulanmasına katılmak,
b- Aile planlaması konusunda bilgi, danışma ve hizmetler de dahil olmak üzere yeterli sağlık hizmetlerinden faydalanmak,
c- Sosyal güvenlik programlarından doğrudan yararlanmak,
d- Teknik yeteneklerini geliştirmek amacıyla tüm toplumsal ve yaygın hizmetler ve birlikte fonksiyonel okur-yazarlık dahil, resmi ve gayrıresmi eğitim ve öğretimin her türünden yararlanmak,
e- Ekonomik fırsatlardan kendi işinde çalışma veya tam istihdam yoluyla eşit olarak yararlanmak amacıyla kendi kendine yardım grupları ve kooperatifler oluşturmak,
f- Bütün toplumsal faaliyetlere katılmak,
g- Toprak ve tarım reformunda ve bunun yanısıra yeniden iskan projelerinde eşit muamele ve tarımsal kredi ve borçlanma, pazarlama kolaylıkları ile uygun teknolojiden yararlanmak,
h- Özellikle konut, sağlık, elektrik ve su temini, ulaştırma ve haberleşme konularında yeterli yaşam standartlarından yararlanma haklarını sağlamak.
BÖLÜM IV
Madde 15-
1- Taraf Devletler kadınlara, kanun önünde erkeklerle eşit haklar tanıyacaklardır.
2- Taraf Devletler medeni haklar bakımından kadınlara erkeklerinkine benzer hukuki ehliyet ve bu ehliyeti kullanmak için eşit fırsatlar tanıyacaklardır. Özellikle, kadınlara akit yapmada ve mülk idaresinde eşit haklar verecekler ve mahkemelerde davaların her aşamasında eşit muamele edeceklerdir.
3- Taraf Devletler, kadınların hukuki ehliyetlerini kısıtlamaya yönelik hukuki sonuç doğuran her çeşit sözleşmenin ve diğer özel muamelelerin tamamının geçersiz olduğunu kabul ederler.
4- Taraf Devletler, kadın ve erkeğe hukuki olarak ikametgah seçme ve taşınmada eşit yasal hak tanıyacaklardır.
Madde 16-
1- Taraf Devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır:
a- Evlenmede erkeklerle eşit hak,
b- Özgür olarak eş seçme ve serbest ve tam rıza ile evlenme hakkı,
c- Evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumluluklar,
d- Medeni durumlarına bakılmaksızın, çocuklarla ilgili konularda ana ve babanın eşit hak ve sorumlulukları tanınacak, ancak her durumda çocukların çıkarları en ön planda gözetilecektir.
e- Çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe ve sorumlulukla karar vermede ve bu hakları kullanabilmeleri için bilgi, eğitim ve diğer vasıtalardan yararlanmada eşit haklar,
f- Her durumda çocukların çıkarı en üst düzeyde tutularak ulusal yasalarda mevcut veli, vasi, kayyum olma ve evlat edinme veya benzeri müesseselerde eşit hak ve sorumluluklar,
g- Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için, eşit kişisel haklar,
h- Ücret karşılığı olmaksızın veya bir bedel mukabilinde malın mülkiyeti, kazanımı, işletmesi, idaresi, yararlanılması ve elden çıkarılmasında her iki eşe de eşit haklar.
2- Çocuğun erken yaşta nişanlanması veya evlenmesi hiçbir şekilde yasal sayılmayacak ve evlenme asgari yaşının belirlenmesi ve evlenmelerin resmi sicile kaydının mecburi olması için, yasama dahil gerekli tüm önlemler alınacaktır.
BÖLÜM V
Madde 17- 1- İşbu sözleşmenin uygulanmasındaki gelişmeleri gözden geçirmek amacıyla, sözleşme yürürlüğe girdiği zaman 18, sözleşmeye taraf 35 devletin onayı veya katılmasını takiben, işbu sözleşmenin kapsadığı konularda yüksek itibar ve ehliyete sahip 23 uzmandan oluşan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (Bundan böyle Komite diye anılacaktır) kurulacaktır. Uzmanlar, taraf devletlerce kendi vatandaşları arasından seçilecek ve kendi şahısları namına hareket edecekler, seçimlerde dengeli coğrafi ve belli başlı hukuki sistemlerle birlikte farklı uygarlıkların temsili de göz önüne alınacaktır.
2- Komite üyeleri taraf devletlerin aday listesinden gizli oy ile seçilecektir. Her taraf devlet kendi vatandaşlarından bir kişiyi aday gösterebilecektir.
3- İlk seçim işbu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden altı ay sonra yapılacaktır. BM Genel Sekreteri seçimlerden en az üç ay önce taraf devletlerce adaylarını iki ay içinde bildirmelerini isteyen bir mektup gönderecektir. Genel Sekreter, aday gösteren taraf devletleri de belirtmek suretiyle, adayların listesini alfabetik sıraya göre hazırlayacak ve taraf devletlerce gönderecektir.
4- Komite üyelerinin seçimi, BM Genel Merkezinde, Genel Sekreter tarafından çağrılmış taraf devletler toplantısında yapılacaktır. Taraf devletlerin üçte ikisinin yetersayı oluşturacağı toplantıda, en fazla oy alanlar ile toplantıda hazır bulunan ve oy veren taraf devletler temsilcilerinin salt çoğunluğunun oylarını alan adaylar Komiteye seçileceklerdir.
5- Komite üyeleri 4 yıllık bir dönem için seçileceklerdir. Bununla beraber, ilk seçimde seçilen dokuz üyenin süresi ikinci yılın sonunda bitecek; bu dokuz üyenin isimleri ilk seçimden hemen sonra Komite Başkanı tarafından kura ile tesbit edilecektir.
6- Komitenin 5 ilave üyesinin seçimi, 35. onay veya katılmayı takiben bu maddenin 2, 3 ve 4. paragrafları hükümlerine göre yapılacaktır. Bu şekilde seçilen iki yedek üyenin görev süresi iki yılın sonunda sona erecek ve bu iki üyenin ismi Komite Başkanı tarafından kura ile tesbit edilecektir.
7- Boş yerlerin doldurulması için, uzmanının Komite’deki görev süresi sona eren taraf devlet kendi vatandaşları arasından Komite’nin onayına bağlı olmak üzere başka bir uzmanı atar.
8- Komite üyeleri, BM Genel Kurulu’nun onayı ile ve Genel Kurulun, Komite’nin sorumluluğunun önemini göz önünde tutarak kararlaştıracağı şartlar ve hükümlerle, Birleşmiş Milletler’den ücret alacaklardır.
9- Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, işbu sözleşme uyarınca Komite’nin görevlerini etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için, gerekli personel ve kolaylıkları sağlayacaktır.
Madde 18-
1- Taraf Devletler, işbu sözleşme hükümlerine etkinlik kazandırmak ve kaydedilen ilerlemeleri belirtmek amacıyla aldıkları yasal, adli, idari ve diğer önlemler hakkındaki bir raporu:
a- Sözleşmenin, ilgili devlet bakımından yürürlüğe girmesini takiben bir yıl içinde,
b- Bilahare, her dört yılda bir ve ileride de Komite’nin talep ettiği zamanlarda Komite tarafından incelenmek üzere, BM Genel Sekreterine sunmayı taahhüt ederler.
2- Raporlarda işbu sözleşme yükümlülüklerinin gerçekleştirilmesini etkileyen unsurlar ve güçlükler belirtilebilir.
Madde 19-
1- Komite kendi usül kurallarını saptayacaktır.
2- Komite, görevlilerini 2 yıllık bir süre için seçecektir.
Madde 20-
1- Komite işbu sözleşmenin 18. maddesi uyarınca sunulan raporları incelemek üzere normal olarak yılda iki kere ve azami üç hafta süre için toplanacaktır.
2- Komite toplantıları Birleşmiş Milletler Merkezi'nde veya Komite tarafından uygun bulunan herhangi bir yerde yapılacaktır.
Madde 21-
1- Komite, Ekonomik ve Sosyal Konsey aracılığıyla faaliyetleri hakkında BM Genel Kurulu’na yıllık raporlar sunacak ve taraf devletlerden sağlanan bilgiler ve raporların incelenmesine dayanarak tekliflerde ve genel tavsiyelerde bulunabilecektir. Bu teklif ve genel tavsiyeler, taraf devletlerin olabilecek yorumlarıyla birlikte Komite raporuna dahil edilecektir.
2- Genel Sekreter Komite raporlarını Kadının Statüsü Komisyonu'nun bilgisine sunacaktır.
Madde 22-
Uzman kuruluşlar, faaliyet alanlarına giren işbu sözleşme hükümlerinin uygulanmasının görüşülmesi sırasında temsil edilme hakkına sahip olacaklardır. Komite, uzman kuruluşları sözleşmenin uygulanması hususunda, faaliyet alanlarına giren konularda raporlar sunmaya davet edebilir.
BÖLÜM VI
Madde 23-
İşbu sözleşmedeki hiçbir husus kadın ve erkek eşitliğinin gerçekleşmesinde daha etkin olan:
a- Taraf devletler yasasındaki, veya
b- O devlet için yürürlükte olan herhangi bir Uluslararası Sözleşme, antlaşma veya anlaşmadaki hükümleri etkilemeyecektir.
Madde 24-
Taraf Devletler işbu Sözleşme ile tanınan hakların tam olarak gerçekleştirilmesi için ulusal seviyede gerekli bütün önlemleri almayı taahhüt ederler.
Madde 25-
1. İşbu sözleşme bütün devletlerin imzasına açık olacaktır.
2. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri işbu sözleşmenin depozitörü olarak tayin edilmiştir.
3. İşbu Sözleşme onaya bağlıdır. Onaylı belgeleri BM Genel Sekreteri tevdi edecektir.
4. İşbu Sözleşme bütün devletlerin katılmasına açıktır. Katılma belgesinin BM Genel Sekreterine tevdi edilmesiyle katılma gerçekleşecektir.
Madde 26-
1. İşbu Sözleşmenin tadili teklifini taraf devletlerden biri tarafından herhangi bir zamanda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne hitaben yazılı bir başvuru ile yapılabilir.
2. BM Genel Kurulu gerekli gördüğü takdirde böyle bir teklifle ilgili olarak yapılacak işlem hakkında karar verecektir.
Madde 27-
1. İşbu Sözleşme 20. onaylama veya katılma belgesinin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne tevdi edilmesini takip eden 30. gün yürürlüğe girecektir.
2. 20. onay veya katılma belgesinin tevdiinden sonra, işbu sözleşmeyi onaylayan veya katılan her devlet için sözleşme, kendi onay veya katılma belgesinin tevdiinden sonraki 30. gün yürürlüğe girecektir.
Madde 28-
1. BM Genel Sekreteri, onaylama veya katılma sırasında yapılan çekincelerin metinlerini alacak ve bütün Taraf Devletlere dağıtılacaktır.
2. İşbu Sözleşmenin hedef ve amacına uymayan hiçbir çekinceye müsaade edilmeyecektir.
3. Çekinceler, BM Genel Sekreteri’ne hitaben herhangi bir zamanda yapılacak ihbar ile geri alınabilir. Genel Sekreter bu ihbardan bütün devletleri haberdar edecektir. Böyle bir ihbar alındığı tarihte geçerli olacaktır.
Madde 29-
1. İki veya daha fazla taraf devlet arasında işbu sözleşmenin yorum veya uygulamasından doğan ve müzakere ile çözümlenemeyen herhangi bir uyuşmazlık, birinin talebi ile hakem kuruluna götürülecektir. Taraflar tahkimname talebinden itibaren 6 ay içinde hakem kurulunun teşekkül tarzında anlaşmazlarsa, taraflardan herhangi biri uyuşmazlığı Uluslararası Adalet Divanına, Divan Statüsü uyarınca götürebilir.
2. Taraf devletlerden her biri işbu sözleşmenin imzalanması veya onayı sırasında veya katılma sırasında kendisini bu maddenin birinci paragrafı ile bağlı saymadığını beyan edebilir. Diğer taraf devletler, böyle bir çekince koymuş olan taraf devlet karşısında aynı paragrafla bağlı olmayacaktır.
3. Bu maddenin 2. paragrafına göre çekince koyan her taraf devlet, BM Genel Sekreteri’ne ihbarda bulunarak her zaman çekincesini geri alabilir.
Madde 30-
Arapça, Çince, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İspanyolca metinlerinin eşit derecede geçerli olduğu işbu sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Sekreterince muhafaza edilecektir.
Yukarıdaki Hususları Tasdiken, imzaları aşağıda bulunan yetkili temsilciler işbu sözleşmeyi imzalamışlardır.
T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) tarafından yapılan tercümeden uyarlanmıştır.
KKHTAÖS (İngilizce kısaltılmış adı ile CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979'da kabul edilmiş, 1981'de sözleşme biçimini almış, T.C. Hükümeti ise bu sözleşmeye 1985 yılında imza atmıştır.
KoJiRo
10-17-2007, 10:22 PM
Cinsel Haklarımız ve Doğurganlık Haklarımız Nelerdir?
Cinsel haklarımız, kendi bedenlerimiz üzerinde tam kontrol sahibi olma hakkımız ve doğurganlık haklarımız Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Vakfı olarak üzerinde hep önemle durduğumuz ve son dönem çalışmalarımızda öncelik verdiğimiz bir konu.
Kadınların özel alanda yaşadıkları insan hakları ihlallerine ve özellikle de kadına karşı şiddete karşı yürüttüğümüz mücadelede karşımıza hep ataerkil sistemin kadının cinselliğini kontrol etmeye yönelik mekanizmaları çıkıyor. Kamusal alan da dahil olmak üzere pek çok alanda kadın-erkek eşitsizliğinin ve kadına karşı ayrımcılığın sürdürülmesinde, meşrulaştırılmasında ve yeniden üretilmesinde kadının cinselliğini kontrol etmeye yönelik kollektif mekanizmalar son derece önemli ve belirleyici bir rol oynuyor. Yasalar, gelenekler, töreler, din, toplumsal değer sistemleri, şiddet ve baskı gibi başlıklar altında örnekleyebileceğimiz bu yer yer tartışılmaz tabular kisvesine bürünen kurallarıyla insan hakları ihlallerini meşrulaştırarak, kadının cinselliği üzerinde en güçlü kontrol araçlarından biri oluyor. Kadının cinselliği ve bedeni üzerindeki kontrol, yer yer kesişebilen/örtüşebilen ama kadının insan hakları kapsamında ayrı ve farklı iki kategori olan cinsel haklarımızı ve doğurganlık haklarımızı çiğniyor.
Cinsel Haklarımız:
# Kadının çocuk doğurmaya yönelik cinsel ilişkiden bağımsız olarak, cinselliğini yaşamaya hakkı vardır. Her türlü cinsel faaliyet anne olmaya giden yolun başlangıcı olmak zorunda değildir.
# Kadının, bedenini ve cinsel organlarını tanımaya ve sevmeye hakkı vardır. Cinsiyet ayrımcılığı taşımayan cinsel eğitim de bir haktır.
# Kadının şefkat ve cinsel ilişki istemeye hakkı vardır. Şefkat arayışı, cinselliği de içeren bir şekilde, her insanda olan doğal bir gereksinimdir.
# Kadınların orgazm olmaya hakkı vardır. Orgazm, insanın, zevk alma hakkının bir parçasıdır.
# Kadınların, yakın ilişkilerinde, özgür olmaya, kendi bedenlerini tanıyıp ondan zevk almaya hakları vardır.
# Kadın ve kızların cinsiyetlerine saygı gösterilmesini istemek haklarıdır.
# Kadınların medeni durumları ne olursa olsun, cinselliklerini yaşamaya hakları vardır. Evli olan veya olmayan; yaşlı ya da genç her kadının, yalnız ya da birisiyle beraber cinsel haz yaşamaya hakkı vardır.
# Her kadının, cinsel birleşmenin dışında da cinsellikten zevk almaya hakkı vardır.
# Kadının cinselliğini YAŞAMAMAYA da hakkı vardır. Doğurganlık Haklarımız:
# Doğurganlık ve bunun bedenimize etkileri hakkında bilgi sahibi olmak,
# Sağlık kurumlarından ve hizmetlerinden faydalanabilmek,
# Gebelik boyunca bir sağlık görevlisinin düzenli kontrolü altında olmak; gebelik, doğum ve doğum sonrası hakkında bilgi almak,
# Doğumun yeri ve şekli konusunda seçenekleri bilip karar vermek; temiz bir yerde, bir sağlık görevlisinin yardımıyla doğum yapmak,
# Doğum sonrası sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptırmak; bebeğimizin beslenmesi ve bakımı ile ilgili destek almak,
# Farklı gebelikten korunma yöntemleri hakkında bilgi sahibi olup aralarında seçim yapabilmek,
# Doğurganlık konusunda ayrımcılıktan, herhangi bir zorlama ve/veya şiddette maruz kalmadan karar verebilmek,
# Çocuk yapmak ya da yapmamak konusunda özgürce karar vermek,
# Sağlıklı ve etkili doğum kontrol yöntemlerinden yararlanabilmek,
# İstediğimiz sayıda çocuk yapmak; çocuklarımızın doğum aralığını belirlemek,
# Gerektiği zaman sağlıklı, temiz koşullarda ve bu konuda eğitilmiş uzmanlar vasıtasıyla kürtaj olmak.
# Cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklardan korunabilmek,
# Kadının doğurganlığını, ya kendi bedeni, ya da ilişkide bulunduğu erkeğin bedeni yoluyla kontrol etmeye hakkı vardır. Aile planlaması için tek seçenek kadının bedeni olmamalıdır; ilişkide olduğu kişinin de aile planlamasına ortak olması gerekir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:22 PM
Türk Ceza Kanunu Kadınlara Neler Getiriyor?
“Öğrenmek, hak aramanın birinci adımıdır.”
Sevgili Kadınlar,
Bildiğiniz gibi ceza yasaları, bir toplumun huzur içinde ve bir diğerinin haklarına saygı duyarak yaşaması için kurallar getirirler. Yasaların içinde, suç sayılan davranışların tanımı ve suç sayılan eylemi gerçekleştiren kişilere verilmesi gereken cezalar yer alır. Yasaları bilmek, esas olarak haklarımızı bilmek demektir. Çünkü tüm yasalar, devletle toplum ya da bireyler arasında yapılmış sözleşmelerdir. Devlet, yasa eli ile hem kendisini, hem de yurttaşlarını korur. Bizler de TC yurttaşları olarak bu korumadan eşit olarak yararlanma hakkına sahibiz. Kadınlar olarak bizi koruyan yasalara Cumhuriyet Devrimimizle sahip olduk. Cumhuriyet’in temelinde harcı bulunan kadınlar, 1926 tarihinde, yani cumhuriyetimizin ilanından üç yıl sonra, Medeni Yasa’ya, TCK’ya ve yurttaşlık haklarımızı koruyan diğer yasalara sahip oldular. 1926’lı yıllarda kabul edilen yasalar, bizi ümmet olmaktan ulus olmaya, kul olmaktan yurttaş olmaya taşıyordu. Bu değerli kazanım, doğal olarak, yılların ilerlemesi ile daha ileri ve daha çağdaş olana doğru evrilecekti. Bu gerçeği görebilmek için anneannelerimiz, annelerimiz, biz ve kızlarımız arasındaki anlayış ve kavrayış farklarını anımsamak yeterlidir. Tüm insan hakları gibi, kadın hakları da bilimin aydınlığı arttıkça yeni bir ışığa doğru adım atıyor. Tüm insanlığa olduğu gibi, toplumumuza ve bizlere adalet ve eşitlik fikri yol gösteriyor.
İşte bu nedenledir ki, ilerleyen süreç, var olan yasalarımızda kadını, erkeğin gerisinde ve onun hizmetinde gören anlayışların yanlış olduğunu, kadınların da erkekler gibi tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanmaları gerektiğini bize kavrattı. 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası, Medeni Yasa, İş Yasası, Anayasa ve ardından Yeni Türk Ceza Yasası, bu anlayışların ve kadınların kendi hakları için verdikleri etkin mücadelenin bir ürünü oldu.
Yeni TCK’da Tüm Kadınların Emeği Var
2004 yılında ise yepyeni bir TCK’ya sahip olduk. Kadın kuruluşları, baroların, sendikaların kadın hakları kurulları, hatta tek tek kadınlar, bu yasanın, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde yapılabilmesi için yoğun emek harcadılar. Bir devlet kuruluşu olan Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, siyasi partilerin kadın milletvekilleri ve kadın emeğine saygı duyan diğer Adalet Komisyonu üyeleri, bilim adamları elbirliği ile bu yasada, kadının insan haklarının bir üstün değer olarak tanınıp korunması için çalıştılar.
Pek çok kadın arkadaşımız da yasalardaki koruyucuların yeterli olmamasının acılarını bizzat yaşayarak, yaşadıklarını bizlerle paylaşarak, sorunun görünür ve bilinir kılınmasını sağladılar. Onlar, evlerinde, iş yerlerinde, alanlarda, meclis salonlarında, basın yayın organlarında insan haklarına dayalı bir ceza yasası için seslerini yükselttiler. Böylece kimimiz acılarımızla, kimimiz okuyup yazdıklarımız ve yaşadıklarımızla sorunun çözümüne katkı sunmaya çabaladık.
TCK’daki Kazanımlar,
Örgütlü Önderlik ve
Örgütler Arası Birlik Deneyiminin
Başarısıdır
Son üç yılda, güçlerini TCK Kadın Platformu adı altında birleştiren Kadınlar, “Kadın Bakış Açısından TCK Reformu” kampanyası ile birlikte ve kararlılıkla bu çalışmanın ürününü elde ettiler.
Yeni Türk Ceza Yasası, kadınları ilgilendiren hükümler yönünden önemli ölçüde kazanımların bulunduğu bir yasa metnine dönüştü. Elbette eksik ve yetersiz olan hükümler de var. Ancak, kadınlar, deneyerek biliyorlar ki çok, azdan olur. Üstelik bu sefer çok olanı elde ettik. Geride azı kaldı. Yürümeye devam edeceğiz.
Ankara TCK Kadın Platformu
KoJiRo
10-17-2007, 10:22 PM
1. SORU: YENİ TCK’NIN, ‘KADIN’A TEMEL YAKLAŞIMI NEDİR?
YANIT: Yürürlükten kalkmış olan TCK; kadının vücut bütünlüğüne yönelik tecavüz ve taciz gibi cinsel şiddet içeren suçları, birey - insan olarak kadına yöneltilmiş eylemler olarak değerlendirmiyordu. Cinsel şiddet içeren suçların, öncelikle, toplumun, genel ahlak ve adabını rencide ettiğini kabul ediyordu. Bu nedenle de bu tür suçları, ‘Topluma Karşı Suçlar’ başlığı altında ele alıyordu. Yeni TCK, bu yaklaşımı reddederek, cinsel suçlarda korunması gereken değerin, toplumsal ahlak, gelenek ve göreneklerden önce, öncelikle bir insan olarak kadının kendisi ve onun vücut bütünlüğü olduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle anılan suçlar, Yeni TCK’de ‘Kişilere Karşı Suçlar’ ana başlığı altına alınmış bulunuyor. Bu suç grubu, yasada, “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” alt başlığı ile yer alıyor. (TCK:102-105)
2. SORU: “CİNSEL DOKUNULMAZLIK TCK’DE NASIL KORUNMAKTADIR?
YANIT: Yeni TCK, “Cinsel Dokunulmazlığı”, kişilerin vücudu üzerinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır. “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, TCK’nın, 102,103,104 ve 105. maddelerinde yer almıştır.
Yeni TCK’nın, ‘bireyin vücut bütünlüğünü koruma’ amacını birinci sıraya almış olması nedeni ile eski yasamızda “ırza tecavüz ve ırza tasaddi” olarak anılan eylemler, yukarıdaki maddelerde ‘cinsel saldırı’ olarak ifade edilmekte ve cinsel davranışlarla, bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi cezalandırılmaktadır.
Cinsel saldırı suçlarının oluşabilmesi için aranan önemli koşul, bu suçu oluşturan eylemlerin, mağdurların isteği dışında ve zorla ya da aldatma ile gerçekleştirilmiş olmasıdır. (TCK:102-103)
Yasamız, cinsel saldırıyı; “Cinsel arzuları tatmin amacına yönelik fakat cinsel ilişkiye varmayan davranışlarla, bir kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal etme” olarak tanımlamaktadır. Bu eylemin, şehevi arzularla yapılmış olması yeterlidir. Bu suçun oluşması için şehevi arzuların fiilen tatmini aranmaz. Bu tür eylemleri yapanlar, mağdurların şikayeti üzerine hapis cezası alırlar. (TCK:102/1)
3. SORU: NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI NE DEMEKTİR?
YANIT: Yukarıda tanımladığımız cinsel saldırı fiili; “Mağdurun vücuduna organ ya da başka bir cismin sokulması yolu ile işlenirse” suçun nitelikli halinin oluştuğu kabul edilir. Burada dikkat çekici olan nokta, nitelikli cinsel saldırı suçunun kabulü için yalnızca cinsel ilişkinin gerçekleşmesinin aranmamasıdır. Vücuda, vajinal, anal ya da oral yoldan herhangi bir cismin ithali de bu suçu oluştur. Ayrıca bu suçun oluşması için, beden bütünlüğüne yapılan saldırının, cinsel arzuların tatmini amacı taşıması şart olarak kabul edilmez. Bu suçlarda, eylemci, hapis cezasına mahkum olabilir. (TCK:102/2)
4. SORU: CİNSEL SALDIRI SUÇLARININ EYLEMCİLERİ, HANGİ HALLERDE DAHA AĞIR CEZALAR ALIRLAR?
YANIT: Cinsel saldırı fiilleri; Beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı, Kamu görevi ya da hizmet ilişkisinin sağladığı gücü kötüye kullanarak, 3. derece dahil kan ve kayın hısımlığı ilişkisi olan kişiye karşı, Silahla veya birden çok kişi tarafından birlikte işlenirse, eylemciye verilecek ceza yarı oranında artırılır.
5. SORU: CİNSEL SALDIRI SONUCU YARALANMA, PSİKOLOJİK YA DA FİZİKSEL BAŞKACA ZARARLAR DA VARSA BU CEZA MİKTARINI ETKİLER Mİ?
YANIT: Cinsel saldırı sırasında, direncin kırılmasına neden olacak cebir kullanılmışsa, bu şiddet eylemi nedeni ile ayrıca ceza verilir. İşlenen suç nedeni ile mağdurun beden ya da ruh sağlığının bozulması halinde, eylemciye 10 yıldan az olmamak üzere ceza verilir.
Cinsel saldırı nedeni ile mağdurun ölümü ya da bitkisel yaşama girmesi durumunda, eylemci, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum olur.
6. SORU: EVLİLİK İÇİ CİNSEL SALDIRI NE DEMEKTİR?
YANIT: TCK, Cinsel saldırı eyleminin, evlilik birliği içinde gerçekleşmesi halini şikayete bağlı bir suç olarak kabul etmiştir. Hukuk sistemimize yeni girmiş olan bu suç türü, yasamızın, bireyi, her koşulda şiddete karşı koruma kararlılığının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Yasaya hakim olan ‘Önce insan’ düşüncesi, evlilik kurumunu koruduğumuz zannıyla, kimse ile paylaşmadığımız, “özel alanımız” diyerek içimize attığımız, aile içinde yaşanan pek çok olumsuzluğun, özünde aileyi içinden kemiren ve çürüten unsurlar olduğunu görmemize yardımcı oluyor. Cinsel şiddet, çoğu zaman evin içinden birinden, hatta eşimizden gelebilir. Evlilik birliği, eşlerin birbirine dayak atmasına, hakaret etmesine, aşağılamasına, aç susuz bırakmasına, eve kapatılmasına nasıl izin vermiyorsa, zorla cinsel birlikteliğe de izin vermez. Evimiz içindeki bu şiddeti de yargı ile bölüşerek çözebiliriz. Unutmayalım ki yasalar, cezalandırmak, yok etmek için değildir. Önlemek, düzeltmek, onarmak gibi görevleri vardır. Biz de evlilik birliğimizi onarmak istiyorsak, yasaların bize verdiği hakları kullanmaktan çekinmemeliyiz. (TCK:102/2)
7. SORU: CİNSEL TACİZ VE İŞ YERİNDE CİNSEL TACİZ NE DEMEKTİR?
YANIT: Cinsel taciz, bir kimsenin, vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilir. Yeni yasamıza göre, bir kimseyi, cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine ceza verilmektedir. Yeni yasa, işyerinde cinsel taciz eylemini, bu eylemin, nitelikli hali olarak tanımlamıştır. Yasamız, çalışma yaşamı içinde bulunan bir kişinin, işyerinde, hiyerarşi ve hizmet ilişkisinin yarattığı güçten ya da aynı iş yerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak, diğer çalışana cinsel tacizde bulunması halinde verilecek cezanın yarı oranında artırılmasını emretmektedir. (TCK:105/2)
8. SORU: ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI NE DEMEKTİR?
YANIT: Yeni Türk Ceza Yasası’nda yetişkinlere yönelik olarak gerçekleşen cinsel amaçlı eylemler, ‘Cinsel Saldırı Suçu’ olarak adlandırılırken, çocuklarımıza yönelik cinsel amaçlı saldırılar, “Cinsel İstismar” olarak adlandırılmaktadır. İstismar, ‘kötüye kullanma- iyi niyeti sömürme’ anlamına gelmektedir. Aynı nitelikteki bu eylemin, çocuklar yönünden farklı adlandırılmasının nedeni, erişkin yönünden cinsel suçlardan söz edebilmek için ‘rızanın olmaması- zor unsurunun bulunması’ gerekirken, çocuklara yönelik cinsel suçlarda, çocukların rızasından söz etmenin olanaksız oluşudur. Çocuklar, kendilerine yönelik cinsel amaçlı saldırının ayırdında değildir. Bu saldırının kendileri üzerinde yaratacağı olumsuzluk ve zararları bilmemektedirler. Bu nedenle, saldırı karşısında hareketsiz ve dirençsiz olmaları halinde dahi, bu duruma, rızaları dışında tahammül ettiklerini- boyun eğdiklerini kabul etmek gerekmektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, onsekiz yaşına kadar herkesi çocuk saymaktadır. (Madde:1) Aynı Sözleşme’nin 19. ve 34. maddelerinde ise, çocuğa yönelik her türlü, bedensel ve zihinsel saldırı; istismar ve suiistimal olarak değerlendirilmekte ve bu hallerde çocuğun korunması sorumluluğu devlete verilmektedir. Bu nedenle TCK, çocuklara yönelik cinsel saldırı eylemlerini ‘istismar’ olarak nitelemiştir. Yasa’da çocukların durumu, yaşlarına ve cinsel farkındalıklarına göre iki grupta ele alınmıştır. Yasamız, 103. maddesinde ‘cinsel istismar’ı şöyle tanımlamaktadır: “Cinsel istismar deyiminden; “Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış; diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar” anlaşılır.”
Bu tanım, Yasa’da, yukarıda belirtilen ölçütten ayrı bir tanımın da yapıldığını göstermektedir. Yasa Koyucu, onbeş yaşın üzerindeki çocuklara yönelik eylemlerde, onbeş yaş üstü çocukların, uğradıkları saldırının, hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğine sahip olmaları halinde, eylemin rıza dışı ve iradeyi etkileyen bir nedenle gerçekleştirilmesi halini ‘istismar’ olarak kabul etmiştir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:23 PM
9. SORU: ÇOCUKLARA YÖNELİK NİTELİKLİ CİNSEL SALDIRI EYLEMLERİ HANGİLERİDİR VE NASIL CEZALANDIRILIR?
YANIT: Kız ve kadınlara yönelik cinsel saldırı suçlarında olduğu gibi, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında da ‘Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumu’ nitelikli hal sayılmış ve bu tür fiillere daha ağır ceza verilmiştir. (TCK:103/2)
Cinsel istismarın, üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan veya kayın hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde de verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. (TCK:103/3)
Cinsel istismarın, onbeş yaşını tamamlamamış, ya da onbeş yaşından yukarı olsa da uğradığı saldırının anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda da ceza yarı oranında artırılacaktır. (TCK:103/1)
Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. (TCK:103/5)
Suçun sonucunda mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması halinde onbeş yıldan az olmamak üzere ceza verilecektir. (TCK:103/6)
Cinsel istismar eylemi nedeni ile suçun, mağdurunun, bitkisel yaşama girmesi veya ölümüne neden olunması durumunda, eylemciye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilecektir. (TCK:103/7)
10. SORU: 15 YAŞINI BİTİRMİŞ REŞİT OLMAYANLA ŞİDDET OLMADAN KURULAN CİNSEL İLİŞKİ SUÇ MUDUR?
YANIT: TCK’da bu başlık altında cezalandırılan, 15-18 yaş arasındaki çocuklarla zor kullanmadan, yani cebir, tehdit ve hile olmaksızın, cinsel ilişkide bulunan kişidir. Zor unsurunun olmayışı ve çocuğun içinde bulunduğu yaş gereği cinsel farkındalık içinde bulunması nedeni ile bu tür fiillerin cezalandırılması şikayete bağlı kılınmıştır.
Şayet, eylemci, çocuktan 5 yaş daha büyük ise, zor kullanılmamış dahi olsa şikayet koşulu aranmaksızın, cezası iki kat artırılacaktır. (TCK:104)
Bu maddenin düzenlenmesi sırasında, TCK Kadın Çalışma Grubu farklı bir önermede bulunarak 15-18 yaş arasındaki çocukların, rızaları ile cinsel ilişkiye girmeleri halinde ceza verilmemesi gereğine dikkat çekti.
SORUN: 15-18 yaş arası, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre bireylerin çocuk sayıldıkları yaşlardır. Ancak, özellikle coğrafi ya da biyolojik nedenlerle çocuklar, daha erken yaşlarda cinsel yetişkinliğe ulaşabilirler. Bu durumda, 15-18 yaş arasındaki çocukların zora dayalı olmayan ve ortak iradeleri ile oluşan cinsel birlikteliği, bir cinsel istismar ya da cinsel saldırı olarak değerlendirmek, cezaevlerini bu çocuklarla doldurmak anlamına gelecekti. Bu nedenle, önümüzdeki süreç içinde bu sorun, yeni bir uğraş alanı olarak önümüzde durmaktadır.
11. SORU: YENİ TCK, SUÇLULARI CEZALANDIRIRKEN, MAĞDURUN KIZ YA DA KADIN OLMASINI FARKLI DEĞERLENDİRİYOR MU?
YANIT: Yeni yasal düzenlemeyle, cinsel suçlar karşısında, evli kadın ile kızları farklı korumaya alan düzenlemelerden vazgeçildi. Önceki yasamızda, evli kadın, bekar kadına göre daha fazla korunmakta idi. Bu ayrıcalıklı koruma, ne yazık ki bireye değil evlilik kurumuna idi. Oysa, tecavüz ya da taciz fiilleri karşısında kız ya da kadın olmanın daha ağırlaştırıcı sonuçlar yaratmayacağı, haksızlığın medeni durumları ne olursa olsun tüm mağdurları eşit etkileyeceği açıktır.
12. SORU: TECAVÜZCÜ, MAĞDURLA EVLENEREK CEZADAN KURTULABİLECEK Mİ?
YANIT: Eski TCK’da, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, cinsel saldırı ya da kız-kadın kaçırma suçlarında “etkin pişmanlık” adı verilen, suçun mağdurunu korumak yerine, suçluyu korumaya alan bir düzenleme bulunuyordu; Cinsel saldırıda bulunan ya da kız kaçıranın mağdurla evlenmesi halinde cezası 5 yıl süre ile ertelenmiş oluyordu. Beş yıl süre ile evlilik birliğinin sürmesi halinde de eylemcinin cezası ortadan kaldırılıyordu.
Kadını, kendisine tecavüz eden ya da zor kullanarak kaçıranla evlendirip cezalandıran ve onun yaşamını zindana çeviren bu uygulamanın insan haklarının korunması ile uzaktan yakından ilgisi yoktu. Bu uygulamada mağdur, suçlu, suçlu ise ödüllenen durumunda bulunuyordu. Yeni yasamızda, tecavüze uğrayan genç kızların tecavüzcüsü ile evlenmesi halinde tecavüz edenin cezadan kurtarılmasına olanak sağlayan bu hukuka aykırı düzenleme kaldırıldı.
13. SORU: BEKARET KONTROLÜ YASAL MI?
YANIT: “Bekaret kontrolü” her zaman hukuka aykırı idi. Yeni yasamızda “Bekaret Kontrolü” deyimi açıkça ifade edilmiyor. Bu kavram yerine “genital muayene’ terimi kullanıldı. Bundan böyle, ancak bir suçun araştırılmasına bağlı olmak koşulu ile ve yargıç ya da savcı kararı ile bu tür muayene gerçekleştirilebilecek. Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi böyle bir karar olmaksızın yapan eylemci ceza görecek. (TCK: 287)
Ancak, bulaşıcı hastalıklar nedeni ile kamu sağlığını korumak amacı ile kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler için bu madde hükmü uygulanmayacak.
SORUN: Bu düzenlemede eksik olan yan, bu tür muayeneler için mağdurun olurunun aranmamış olmasıdır. Bir suçun araştırılması hali dahi olsa, bireyin beden bütünlüğüne müdahalenin onun iznine bağlı olması gereklidir. İnsan haklarına uygun bir koruma ancak, bu müdahaleye bireyin onayı ile mümkün olmalıdır. Hasta hakları yönünden dahi korumaya alınan bu hakkın, suçun mağduruna da tanınması yerinde olacaktır.
Özellikle delil elde etmek için seçilmiş olduğu ileri sürülen bu yöntem, çok ikna edici değildir. Bugün ulaşılan teknik, cinsel saldırı suçlarında, saldırganın ve eylemin niteliğinin saptanması için geniş olanaklar tanımaktadır. Cinsel saldırı suçunun mağdurunun, genital muayene nedeni ile ikinci bir travma altında kaldığı unutulmamalıdır.
14. SORU: EVLİLİK DIŞI DÜNYAYA GELEN ÇOCUĞUN ÖLDÜRÜLMESİNE CEZA İNDİRİMİ SÜRÜYOR MU?
YANIT: Yeni TCK’da, evlilik dışı dünyaya gelen çocuğun annesi tarafından namus kurtarma gerekçesi ile öldürülmesi eylemine ceza indirimi getiren bir düzenleme artık yoktur. Yeni TCK; insan yaşamını, korunacak en yüksek değer olarak kabul etmekte ve namus kavramının yaşama hakkının üzerinde tutulmasını reddetmektedir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:23 PM
15. SORU: NAMUS CİNAYETLERİNE YENİ TCK NASIL YAKLAŞIYOR?
YANIT: Kadınların yıllardır ısrarla savundukları ‘Namus cinayetleri’ne indirim sağlayan düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması ve nitelikli adam öldürme fiili olarak tanımlanıp, cezalandırılması istemi, kısmi bir kabulle TCK’da yer almış bulunuyor. TCK değişikliği tartışmalarında en önemli sorun alanlarından birini oluşturan bu istem, yasamıza ‘töre cinayetleri’ nitelemesi ile girmiş oldu.
Ayrıca yeni TCK, 29. maddesinde, daha önce ceza indirimine olanak sağlayan ‘Haksız Tahrik’ maddesini yeniden düzenlemiş bulunuyor. Buna göre, ‘haksız tahrik’in (Hukuk düzeninde onaylanmayan eylem) kabulü için, hiddet ve şiddetli eylemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması ve doğrudan haksız fiil eylemcisine yönelik olması aranıyor. Örneğin, tecavüz sonucu hamile kalmış bir kadının öldürülmesi eyleminde fail, ceza indiriminden yararlanamıyor. Suçun mağduruna yönelik eylemlerde ceza indiriminin uygulanmasının önüne geçilmiş oluyor.
SORUN: Namus ve töre cinayetlerinin içerik olarak farklı anlamlar taşıması karşısında bu maddedeki düzenlemeyi yeterli bulmadığımız açıktır. Ancak, yasanın özellikle ‘haksız tahrik’ başlıklı 29. maddesinin gerekçesinde yasa koyucunun bu iki kavramı, aynı anlamlar yükleyerek açıklamış olması namus cinayetlerinin de aynı madde içinde ve nitelikli adam öldürme fiili olarak değerlendirilmesine olanak sağlamaktadır.
16. SORU: AİLE BÜYÜKLERİ, EŞ YA DA ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDET CEZA YASASI KAPSAMINDA MIDIR?
YANIT: TCK, bu tür suçları, vücut dokunulmazlığına karşı suçlar olarak nitelemektedir. Şiddet, her biçimde suçtur. Aile bireylerinden biri olmak, diğerine şiddet uygulamaya izin vermez. Hukuk, bireyin yaşama hakkını, en temel değer olarak kabul eder. Bu nedenle, TCK’nın 86. ve 87. maddelerinde, bir başka kişiye karşı kasıtlı olarak, zarar veren, onun sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişinin cezalandırılacağı belirtilmektedir.
Bu fiil, ‘üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı’ yapılmışsa ceza, artırılacaktır.
Şayet kasten yaralama, gebe bir kadına karşı işlenir de çocuğun vaktinden önce doğmasına neden olursa ya da sürekli bir bedensel zaafa yol açarsa veya yaşam tehlikesi yaratırsa verilecek ceza bir kat artırılacaktır.
Yaralama, mağdurun bitkisel yaşama girmesine, iyileşmesi olanağı olmayan bir hastalığa yakalanmasına, duyularından ya da organlarından birinin işlevini yitirmesine, konuşma ya da çocuk yapma yeteneğinin yitirilmesine, yüzünde sürekli değişikliğe, gebe kadının çocuğunun düşmesine neden olursa, verilecek ceza iki kat artırılacaktır.
Kasten yaralama vücutta kemik kırılmasına neden olduysa kırığın yaşam fonksiyonlarındaki etkisine göre ceza artırılarak verilebilecektir.
17. SORU: TCK İŞKENCEYİ VE EZİYETİ NASIL TANIMLIYOR?
YANIT: Anayasamızın 17. maddesinde ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, kimseye eziyet ve işkence yapılamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Uluslararası sözleşmeler ve iç hukukumuz, işkenceyi insan onuruna aykırı görmekte ve cezalandırmaktadır. İşkence suçu ile korunan değer, bireyin vücut dokunulmazlığı ve onurudur.
Yeni TCK’nın 94. Maddesi’nde işkence suçu şu biçimde tanımlanmaktadır:
‘Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin, etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında 5 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.’
Suçun, çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı işlenmesi halinde, 8 yıldan, 15 yıla kadar hapis cezası verilecektir.
Eylemin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır.
Yasanın 95. Maddesi’nde de işkence fiilinin yarattığı sonuçlara bağlı olarak artırımlı halleri sıralanmaktadır.
Bu tanımda, ‘suçun sadece kamu görevlileri tarafından ve suç işlediği savı ile gözaltında tutulan kişiye karşı, ikrar elde etmek amacı ile işlenmesi’ kabulünden daha ileri bir kabul ve tanımlamaya gidildiği açıkça görülmektedir.
Eziyet, TCK’nın 96. maddesinde tanımlanmaktadır. Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunmasıyla gerçekleşen, sistemlilik ve süreklilik arzeden davranışlardır.
Yasanın 96. maddesinde, eziyet fiilinin, çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı, üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa veya eşe karşı işlenmesi halinde, kişi hakkında artırılarak hapis cezası verilecektir.
18. SORU: ÇOCUK DÜŞÜRME VE ÇOCUK DÜŞÜRTME HANGİ KOŞULLARDA SUÇTUR?
YANIT: TCK’nın 99. 100. ve 102. Maddelerinde, rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişinin cezalandırılacağı belirtilmemektedir.
Rızaya dayalı olarak çocuğun aldırılması, gebelik süresinin 10 haftadan az olması koşuluna bağlıdır. Bu durumda, çocuğun düşürtülmesine rıza gösteren kadın ve çocuğu düşürten kişi ayrı ayrı ceza alır. Bu eylem nedeniyle, kadının beden ve ruh sağlığında zarar ortaya çıkmışsa ceza artırılır.
SORUN: TCK Platformu bu sürenin 12 hafta olmasını talep etmiştir.
19. SORU: KISIRLAŞTIRMA HANGİ HALLERDE SUÇTUR?
YANIT: Bir erkek ya da kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimseye ceza verilir. Bu eylem kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kişi tarafından yapılırsa ceza artırımı uygulanır.
20. SORU: EŞİM, AİLE BİREYLERİMDEN BİRİ YA DA HERHANGİ BİRİ BENİ BİR YERDE KALMAYA ZORLAYABİLİR Mİ?
YANIT: TCK’nın 109. Maddesinde ‘Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünden yoksun bırakan kişiye’ ceza verilmektedir. Bu eylem sırasında, cebir, tehdit veya hile kullanılması halinde ceza miktarı artırılır.
Bu suçun; silahla, üstsoy, altsoy, eşe karşı ya da çocuğa veya kendini savunamayacak durumda olan kişiye karşı işlenmesi halinde de artırılarak ceza uygulanacaktır.
Bu suç cinsel amaçla işlenmişse, verilecek cezalar yarı oranında artırılacaktır. Ancak, suç işleyen, soruşturmaya başlamadan önce mağdura bir zarar vermeden ve kendiliğinden, mağduru güvenli bir yerde serbest bırakırsa, cezası üçte ikisine kadar indirilebilecektir.
21. SORU: TCK’YA GÖRE AYIRIMCILIK SUÇ MUDUR?
YANIT: Bu kavram, TCK’ya yeni girdi. Bireyler arasında yasaları ihlal ederek ayırımlar yapılmasını ve böylece, ayırıma tabi tutulan kişinin, hukukun sağladığı olanaklardan yoksun bırakılmasını cezalandırıyor. Yasada; taşınmaz malın satılmaması, devredilmemesi bir hizmetin sunulmaması ya da bireyin işe alınmaması halleri, “ayırım” olarak değerlendirilmiş ve cezalandırılmıştır. (Madde: 122)
TCK’da iş ve çalışma hürriyetinin ihlali hali, ayrıca 117. Madde’de de yer almaktadır. Maddenin 1. fıkrasında bireyin iş ve çalışma özgürlüğünün zor ya da tehdit yoluyla engellenmesi, şikayete bağlı suç olarak ifade edilmektedir.
Maddenin 2. fıkrasında çaresiz ya da kimsesiz kişilerin bu durumunu ya da bir kişiye bağlılığı sömürerek bireyleri ücretsiz olarak çalıştıranlar ya da sunduğu hizmetle orantısız düşük ücret verenler, ayrıca bu durumda bulunan kişileri insanlık onuruyla bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarında tutanlar daha ağır cezayla cezalandırılmaktadır.
SORUN: Ancak, her alanda olduğu gibi cinsiyet ayırımının yapılmasında da bu suçun daha geniş olarak ele alınması gerekirdi. TCK’nın 122. Maddesi’nin 1. Bendi’nde: ‘Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yapılarak’ cümlesi bulunmaktadır. Bu cümlenin başına ‘her ne suretle olursa olsun’, ‘yapılarak’ sözcüğü yerine de, ‘yapılması yasaktır’ sözcükleri eklenerek yapılacak suç tanımı, ayırımcılık fiilinin ceza yaptırımına bağlanmış olmasını daha açık ve net bir biçimde kapsayacaktır. Çünkü yaşamın içinde, yasada sayılan nedenlerle ayırım salt üç alanda değil, çok değişken hal ve durumlarda karşımıza çıkabilmektedir. Her türlü hakkın, ayırımcılık yapılarak cezalandırılması suç sayılmalıdır. Bu eksikliğine karşın, bu maddenin TCK’da yer alması olumlu olmuştur. Özellikle işe alınmada ve çalışma yaşamında karşılaşılacak ayrıcalıklar, bu madde ile ceza yaptırımına bağlanabilecektir.
KoJiRo
10-17-2007, 10:23 PM
22. SORU: YASADA, HAYASIZCA HAREKETLER NASIL TANIMLANMAKTADIR?
YANIT: TCK, ‘Alenen cinsel ilişkide bulunan ve teşhircilik yapan kişileri’ cezalandırıyor. Bu cezalandırmanın gerekçesinde ‘toplumun sahip olduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının, edep törelerinin ihlali, incitilmesi ve hangi şekilde olursa olsun, edep ve ahlak temizliğine açıkça saldırı niteliği taşıyan hareketler, tutum ve davranışların cezalandırıldığı’ ifade ediliyor. (TCK: 225)
SORUN: Gerekçede yer alan bu açıklama esas olarak yasa metni ile çelişiyor. Gerekçede hayasızca sayılan hareketlerin ‘her ne suretle olursa olsun’ biçiminde tanımlanmış olmasına karşın yasa metninde hayasız hareket olarak tanımlanan eylemlerin ‘aleni cinsel ilişki ya da teşhircilik olduğunun’ anlaşılması gerekmektedir. Gerekçede bu tanımın çok genel bir biçimde ifade edildiği görülmektedir ki böyle bir değerlendirme keyfi uygulamaların gündeme gelmesine neden olabilir. Bu maddenin gerekçesinde bir başka sorun ‘alenen cinsel ilişkide bulunma’ eyleminin ‘cinsel arzuların tatmini amacına yönelik her türlü davranış’ biçiminde tanımlanmış olmasındadır. Teşhirciliğin konusu da ‘kişinin cinsel organlarından ibaret değil’ biçiminde tanımlanmıştır. Oysa teşhircilik, cinsel organın teşhiri biçiminde anlaşılmalıdır. Cinsel ilişkiden anlaşılması gereken de filli cinsel ilişkidir. Yasanın bu anlamda yeniden düzenlenmeye gereksinimi bulunmaktadır. Aksi halde sokakta birbirine sarılmış iki insanın ya da kısa etek giymiş bir kadının bu madde kapsamında suçlanması söz konusu olabilecektir ki bu durum hukukla açıkla çelişecektir.
23. SORU: YASA, MÜSTEHCENLİĞİ NASIL TANIMLIYOR?
YANIT: Yasanın 226. Maddesinde ‘Müstehcenlik’ başlığı altında ‘bir çocuğa müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünleri veren ya da bunların içeriğini gösteren, okuyan, okutan veya dinleten, bunları çocukların bulunduğu yerlerde sergileyen, satan, kiralayan, bunları promosyon olarak veren, reklamını yapan kişiler’ cezalandırılmaktadır.
Bunların basın ya da yayın yoluyla yayınlanması, bu yayınlarda çocukların kullanılması, çocukların kullanıldığı ürünlerin satışa sunulması halinde, ceza ağırlaştırılarak verilmektedir. Yine bu maddede, şiddet kullanılarak hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntüleri içeren ürünleri üretmek, satışa sunmak gibi eylemlere de daha ağır ceza verilmektedir. Bu madde hükümlerinin istisnası, bilimsel eserler ve çocuklara ulaşması engellenmek koşuluyla sanatsal ve edebi değeri olan eserlerdir.
SORUN: ‘Müstehcenlik’, salt çocuklar yönünden önlem alınmasını gerektiren bir kavram değildir. Ayrıca müstehcen kavramının yasada açıkça ifade edilmemiş oluşu ve gerekçede müstehcen olanın hayasızca hareketlerle özdeş tutulmuş olması, hem suçun iyi tanımlanmamış olmasını getirmekte, hem de yaptırımın keyfi uygulamalara aracı kılınması tehlikesini yaratmaktadır.
24. SORU: TCK; BİR ÇOCUĞU YA DA KİŞİYİ, FUHUŞA TEŞVİK ETMEK YA DA FUHUŞ İÇİN ARACILIK YAPMAK SUÇUNU NASIL TANIMLAMAKTADIR?
YANIT: TCK’nın 227. Maddesi’nde; çocuğun ya da bireyin fuhşa teşvik edilmesi, bunun yolunun kolaylaştırılması, fuhşa aracılık edilmesi, bu amaçla yer temin edilmesi, fuhuş amacıyla ülkeye insan sokulması ya da ülke dışına insan çıkarılması fiillerini gerçekleştirenler hakkında ceza yaptırımı bulunmaktadır. Bu fiiller, cebir, tehdit ve hileyle yapılırsa verilecek ceza iki kat artırılacaktır.
Yukarıdaki eylemleri, eş, üstsoy, kayın üstsoy, kardeş, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler ya da kamu görevi veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuzu kötüye kullananlar gerçekleştirirse verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.
25. SORU: BİRDEN ÇOK EVİLİK, HİLELİ EVLENME, RESMİ NİKAH OLMAKSIZIN DİNSEL TÖRENLE EVLENME SUÇLARININ CEZALARI NEDİR?
YANIT: Yeni TCK, daha önceki Ceza Yasasında olduğu gibi, evlilik kurumunu yasal güvencelerle donatmaktadır. Evli olmasına rağmen başkasıyla evlenme işlemi yaptıran ya da kendisi evli olmamakla birlikte evli olduğunu bildiği kişiyle evlilik işlemi yaptıran kişilere hapis cezası verilmektedir. (TCK: 230)
Gerçek kimliğini saklayarak başkasıyla evlenen kişi hakkında ise, hapis cezası verilmektedir. Aralarında evlenme akdi ya da resmi nikah olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptıranlar ve yapanlar hakkında da hapis cezası verilecektir. Bu durumda taraflar medeni nikah yaparlarsa, kamu davası ve hükmedilen ceza sonuçlarıyla ortadan kalkacaktır.
26. SORU: AYNI KONUTTA BİRLİKTE YAŞADIĞI KİŞİLERE KÖTÜ MUAMELEDE BULUNAN DA CEZA ALIR MI?
YANIT: TCK, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası ile bir denklik sağlayarak aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birisine karşı kötü davranışta bulunan kişiyi hapis cezasıyla cezalandırmaktadır.
Bu kötü davranış; büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek, meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu birey üzerinde terbiye hakkından doğan, disiplin yetkisi kötüye kullanılarak gerçekleşmişse, 1 yıla kadar ceza verilir. (TCK: 232)
SORUN: Bu maddede sorun oluşturan anlayış, ‘disiplin yetkisinin belli ölçülerde zor kullanmaya izin verdiği’ görüşüdür. Gerekçede, ‘Her türlü kötü muamele suçun oluşmasını olanaklı kılmaz. Kötü muamelenin, merhamet, acıma ve şefkatle bağdaşmayacak nitelikte bulunması gereklidir.’ denilmektedir. Disiplin, yaşamın doğru yolda planlanması ve düzenlenmesidir. Disiplin adına, kötü muamele yapılabileceği izlenimi veren gerekçe, temel hak ve özgürlüklerle bağdaşmayan bir durum yaratmaktadır.
27. SORU: AİLE HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN YÜKÜMLÜLÜĞÜ İHLAL EDENLER CEZA ALIR MI?
YANIT: Aile birliği, aile bireylerine, karşılıklı olarak bakım, eğitim, destek olma yükümlülüğünü getirmektedir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyenler, şikayet üzerine 1 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar. Kocanın hamile olan eşini, ya da bir kadınla sürekli birlikte yaşayan erkeğin kendisinden gebe kalmış olan kadını çaresiz durumda terk etmesi halinde de, ceza yaptırımı bulunmaktadır.
Velayet hakları kaldırılmış olsa dahi, sürekli sarhoşluk, uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kullanılması ya da onur kırıcı davranışlarla ya da özensiz davranarak çocuklarının ahlak, güvenlik ve sağlığını ağır şekilde tehlikeye sokan anne ve babaya da ceza verilecektir.
28. SORU: İNSANLIĞA KARŞI SUÇLAR VE İNSAN TİCARETİ SUÇLARINDA KADINLARI KORUYAN HÜKÜMLER NELERDİR?
YANIT: TCK, eski ceza yasamızda açıkça yer almayan iki yeni suç tanımı getirmektedir. Ana başlığında insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanmış olan bu bölümün altında, soykırım, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti yer almaktadır.
Suç yasada şöyle tanımlanmaktadır: ‘Bir planın icrası suretiyle milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı kasten öldürme, bireylerin bedensel ve ruhsal bütünlüklerine zarar verme, bir grubu tamamen veya kısmen yok etmeye yönelik koşullarda yaşamaya zorlama, doğumlara engel olmaya yönelik tedbirler alma, bu gruba ait çocukları bir başka gruba nakletme, fiillerinden birinin işlenmesi soykırım suçunu oluşturur.’
Bu tür suçlarda zaman aşımı işlemeyecektir. Yani suçun işlenmesinin üzerinden hangi zaman dilimi geçmiş olursa olsun eylemci yargılanacak ve cezalandırılacaktır.
Bu bölümdeki ikinci suç tanımı, ‘İnsanlığa Karşı Suçlar’ başlığını taşımaktadır. Kasten öldürme ya da yaralama; işkence eziyet veya köleleştirme, kişi özgürlüğünden yoksun kılma, bilimsel deneylere tabi kılma, cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı; zorla hamile bırakma ve zorla fuhşa sevketme fiillerinin, siyasal, felsefi ırksal veya dinsel nedenlerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda işlenmesi hali ‘insanlığa karşı suç’ olarak ifade edilmiştir.
Yine aynı bölümdeki diğer suç tanımı göçmen kaçakçılığı ve insan ticaretidir.
Göçmen kaçakçılığında amaç, menfaat sağlamaktır. Eylemci, bireysel veya örgütlü olarak bu suçu işleyebilmektedir. Yasadışı yollarla bir başka ülkeye giden bireyler, yaşam tehlikesiyle dahi karşı karşıya kalmakta ya da önemli maddi ve manevi zararlara uğramaktadırlar. İnsan Ticareti, göçmen kaçakçılığından çok farklıdır. Bu suçun, işlenmesi için, bir yerden diğer bir yere götürmedeki asıl amaç, bu kişileri zorla çalıştırmak, bazı hizmetleri vermeye mecbur bırakmak, onları adeta tutsaklıkla eşit uygulamalara tabi tutmak yahut organlarının başkasına zorla verilmesine razı etmektir.
Uygulamazsak,
Öğrendiklerimiz Hiçbir İşe
Yaramaz!
Sevgili Arkadaşlar,
Türk Ceza Yasası’nın neler getirdiğini özetleyerek size aktarmaya çalıştık. Yasaları öğrenmemiz, hak aramak için en önemli araçtır. Ancak, öğrendiklerimizi, kullanmazsak yasalar sadece yazılmış olurlar ama yaşamazlar. Onları yaşama geçirmek bizim elimizde. Cesur olmaya ihtiyacımız var. Haksızlığı bilmek ama boyun eğmek, yeni haksızlıkları çoğaltır. O halde, öncelikle kendimizi değiştireceğiz. Sonra da şiddet, çok yakınımızdan da gelse onunla mücadele etmeyi görev sayacağız. Bugüne dek yapılmış olan cinsel şiddet, cinsel saldırı ve cinsel saldırının ortaya çıkması ile ilgili araştırma sonucunu gösteren çizelgeler ve istatistikler, şiddetin öncelikle aile ortamından kaynaklandığını gözler önüne sermektedir. Bu nedenle hak aramaya, en yakınımızdan başlamalıyız. Evimizin içindeki şiddeti temizlemeden, sokağı arıtamayız. Kadınlar olarak, bütün bir yaşamımızı biçimleyen yasaların, kadının insan haklarını ve onurunu koruyucu bir biçimde düzenlenmesi için elimizden geleni yaptık. Şimdi yasaları, uygulama zamanındayız. Bu amaçla kitapçığımızın ekinde şiddete uğrayanlara yardımcı olabilecek kurumların adlarını ve bir dilekçe örneğini sunduk. Bu listede yer almayan çok sayıda kuruluş olduğunu da biliyoruz. Doğal olarak bunlardan da yararlanabilirsiniz. Yasaların doğru bir biçimde uygulanması için dayanışmaya devam edeceğiz.
Türk Ceza Yasası, yukarıda sıraladığımız önemli kazanımlar yanında, çok temel noktalarda eksiklikler de taşımaktadır. Ancak, biz bardağın dolu yanından baktık. Kadınların önünde dün olduğu gibi, bugün de iki görev duruyor; Bu görevlerden biri yeni haklar için durmaksızın mücadele etmek. Diğeri ise, kazanımların yaşama geçirilmesi için durmaksızın çalışmak.
Mücadeleye, kararlılıkla devam edeceğiz.
BAŞVURULACAK RESMİ KURUMLAR
1-Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
Meşrutiyet cad.No:19
Kızılay/Ankara
Tel: 0.312. 419 29 79
2-Polis İmdat -155
3-Jandarma İmdat-156
4-Alo SHÇEK:Atatürk Bulvarı No:76
Kızılay/ANKARA Tel.418 66 62
5-Alo Sosyal Hizmetler-183
6-Emniyet Genel Müd. Çocuk Şb 412 28 30
7-Valilik ve İlçelerde İnsan Hakları Kurulları
KADIN DANIŞMA MERKEZİ BULUNAN İLLER VE TELEFON NUMARALARI:
Ankara Barosu: 0.312. 310 55 26
İstanbul Barosu: 0212. 251 98 55
İzmir Barosu: 0.232.463 00 14
Antalya Barosu: 0.242.248 07 66
Denizli Barosu: 0.258. 265 10 59
Adana Barosu: 0.322. 351 21 21
Bursa Barosu: 0.224. 272 11 94
Kadın Dayanışma Vakfı: 0.312.430 40 05-06
Mor Çatı
Kadın Sığınağı Vakfı: 0.212.292 52 32
KAMER-Kadın Merkezi: 0.412.224 23 19-228 10 53
Mersin Bağımsız Kadın Derneği: 0.324.336 59 92- 337 20 21
KOŞULLARI VARSA BAROLARDAN ADLİ YARDIM ALABİLİRSİNİZ
Bir avukata ihtiyaç duyduğunuzda ekonomik olarak güçsüz iseniz, yaşadığınız ile bağlı Baronun Adli Yardım Kurullarına başvurarak kimliğinizi, ikametgah belgenizi ve muhtardan alacağınız fakirlik belgesini sunarak ücretsiz avukat atanmasını talep edebilirsiniz.
Koşullarınız uygunsa, Baro size avukat yardımı yapacaktır.
KoJiRo
10-17-2007, 10:23 PM
CUMHURİYET SAVCILIĞI’NA VERİLECEK ŞİKAYET DİLEKÇESİ ÖRNEĞİ
CUMHURİYET SAVCILIĞI’NA
ANKARA
ŞİKAYET EDEN: İsim, Soyadı, adres
ŞİKAYET EDİLEN: Şikayetçi olduğunuz kişinin ad, soyad ve adresi
SUÇ: Tecavüz, taciz, sarkıntılık, Aile içi şiddet, müessir fiil ve yapılan diğer eylemler belirtilecektir.
SUÇ TARİHİ: Olay tarihi belirtilecektir.
ŞİKAYET NEDENLERİ: (Şikayet Konusu olay, zaman, yer ve doğurduğu sonuçlar belirtilerek kısaca özetlenecektir.)
“ÖRNEĞİN
................... tarihinde ....... sırasında tanıştığım sonradan adının ............... olduğunu öğrendiğim, fakat bana adının ..... olduğunu söyleyen ........ adlı kişi bana ev bulma konusunda yardım edeceğini söylemiş ve beni .... adındaki emlakçı ile tanıştırmıştı. ......... tarihinde Pazar günü beni ev bakmak üzere emlakçı arkadaşı ile .... mahallesinde bulunan ... numaralı eve götürdüler. Ev de bulunan bir kaç eşyanın bir önceki kiracının olduğunu ve en kısa zamanda alacağını belirttiler. Ben de inanarak eve bakmaya başladım. Ben içerdeki odaları gezerken kapıyı kilitlediklerini duymadım. ..... adındaki şahıs benimle içerideki odaya geçti. Diğeri dışarıda idi. Ben ne olduğunu anlamadan arkadan saldırdılar. Ellerinde bıçak olduğu için bağıramıyordum. Tüm direnmeme rağmen karşı koyma çabalarım boşa gitti. Bu iki şahıs tarafından tecavüze uğradım. Kaç kere olduğunu hatırlamıyorum. Beni ertesi gün öğle vakti baygın bir halde evime yakın bir yere bıraktılar. Eğer olaydan şikayetçi olursam, bunun on katını, bu sefer daha kalabalık kişiyle yapacaklarını söylediler. Bu nedenle bugüne dek yakınma olanağı bulamadım. Ancak şimdi suçluların yakalanması ve cezalandırılmasını talep ediyorum.”
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda sunduğum nedenlerle, gerekli araştırma ve soruşturma yapılarak, sanıklar hakkında dava açılmasını ve cezalandırılmalarını saygıyla dilerim. (Tarih)
İsim, Soyadı:
İmza:
KoJiRo
10-17-2007, 10:24 PM
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW)
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1979'da kabul edildi, 1981'de sözleşme biçimini aldı. Türkiye CEDAW’ı 1985 yılında imzaladı; ama yasalarımızda Sözleşme ile çelişen hükümler olduğu için, iç hukukta gerekli düzenlemeler yapılıp aykırılıklar giderilene kadar olmak kaydıyla belgeye bu noktalarda çekince koydu. Türkiye, yeni yasa taslaklarının hazırlanması üzerine çekincelerini 1999 yılında kaldırdı. Yeni Medeni Kanun 2002 yılında yürürlüğe girdi; Ceza Kanunu taslağı üzerindeki çalışmalar henüz devam ediyor. Kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için uluslararası platformda kabul edilen bazı normları tanımlayan Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi;
Devletleri, kadınlara karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için somut adımlar atmakla yükümlü kılar,
Devletleri, bütün diğer kişi, örgüt ya da kuruluşların kadınlara karşı ayrımcılık yapmasını önlemekle görevlendirir,
Devletleri bağlayıcı niteliktedir.
Sözleşmeye taraf devletlerin sayısı Haziran 2002 itibariyle 170'dir. Sözleşmenin kabulü, bu ülkelerin kadınlara yönelik ayrımcılığı önleyen bir politika uygulamalarını ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne düzenli olarak rapor vermelerini zorunlu kılmaktadır.
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi her yıl toplanarak üye ülkelerin raporlarını inceler ve gerekirse Birleşmiş Milletler'e önerilerde bulunur. Komite ayrıca incelenen ülkelerdeki sivil toplum örgütlerinden de kadınların durumu, koşullar ve kritik sorunlarla ilgili bağımsız bilgi alır. 1997 yılında, Türkiye’nin gözden geçirilme süreci için Kadının İnsan Hakları Projesi, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Eşitlik İzleme Komitesi tarafından böyle bir rapor hazırlanmıştır.
Türkiye’nin 4. Ülke Raporunu 2001 yılında vermesi gerekiyordu. Rapor şu anda bir yıl gecikmiş durumdadır.
KoJiRo
10-17-2007, 10:24 PM
Türkiye'de Yasalar ve Kadının İnsan Hakları
Hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı demokratik bir düzenin gerektiği gibi işlemesinin temel koşullarından biri, bireylerin ya da toplumsal grupların, haklarını hem kendileri için hem de gerekli toplumsal değişimlere önayak olabilmek için kullanabilmeleridir. Diğer bir deyişle, böyle bir işleyiş, sistemin karar mekanizmalarıyla (yani devletle) yurttaşlar arasında tabi ve edilgen değil, etkin ve değiştirici; buyurucu değil haklara saygılı ilişkiler kurulmasını gerektirir. Haklara sahip çıkmanın ve kullanma kararlılığını göstermenin temel koşulu ise bireylerin haklarını eleştirel boyutta algılamaları ve içselleştirmeleridir. Bireylerin bu şekilde “hukuk devleti”nden hem yararlanabildikleri, hem de demokrasiye katkıda bulundukları bir sistemin yerleşmesi ülkemizde henüz tamamlanmamış olan bir süreçtir. Toplumumuzun ataerkil yapısı ve cinsiyet ayrımcılığı bu durumu özellikle kadınlar için daha da geçerli kılmaktadır. Cumhuriyet’in kurulmasından bugüne kadar kadınların, hukuk alanında kağıt üzerinde kazandıkları hakları, güncel yaşamlarında kullanabildikleri haklara dönüştürebilmelerini sağlayacak sosyal hizmetler ve örgütlenme girişimleri son derece kısıtlıdır.
Hukuk alanında eşitlik konusunda elde edilmiş olan kazanımların oluşturduğu avantajlı durum, eşitlikle ilgili sorunların zaten Cumhuriyet kurulurken çözülmüş olduğu anlayışıyla uzunca bir dönem, bir dezavantaja dönüştürüldü. Bu bakış öyle aşılandı ve benimsendi ki, 1926 Medeni Kanunu, ancak 75 yıl sonra değiştirilebildi. Hem yasalardaki hem de uygulamadaki yetersizlikleri, gerçek hayatta yaşanan acıları ve ayrımcılıkları takip etmek, dile getirmek, değiştirmeyi talep etmek en azından aydın çevrelerde 20-25 yıl öncesine kadar lüks olarak algılandı.
Bugün hâlâ bir çok kadının yaşamını anayasal haklar ya da Medeni Kanun değil, toplumsal ve dini gelenekler şekillendiriyor, ama bir yandan da artık bu durumu değiştirme talebi ve kararlılığı güçlü bir biçimde kendini hissettiriyor.
KoJiRo
10-17-2007, 10:24 PM
Türk Ceza Kanunu Kadınlara Neler Getiriyor?
Sevgili Kadınlar,
Bildiğiniz gibi ceza yasaları, bir toplumun huzur içinde ve bir diğerinin haklarına saygı duyarak yaşaması için kurallar getirirler. Yasaların içinde, suç sayılan davranışların tanımı ve suç sayılan eylemi gerçekleştiren kişilere verilmesi gereken cezalar yer alır. Yasaları bilmek, esas olarak haklarımızı bilmek demektir. Çünkü tüm yasalar, devletle toplum ya da bireyler arasında yapılmış sözleşmelerdir. Devlet, yasa eli ile hem kendisini, hem de yurttaşlarını korur. Bizler de TC yurttaşları olarak bu korumadan eşit olarak yararlanma hakkına sahibiz. Kadınlar olarak bizi koruyan yasalara Cumhuriyet Devrimimizle sahip olduk. Cumhuriyet’in temelinde harcı bulunan kadınlar, 1926 tarihinde, yani cumhuriyetimizin ilanından üç yıl sonra, Medeni Yasa’ya, TCK’ya ve yurttaşlık haklarımızı koruyan diğer yasalara sahip oldular. 1926’lı yıllarda kabul edilen yasalar, bizi ümmet olmaktan ulus olmaya, kul olmaktan yurttaş olmaya taşıyordu. Bu değerli kazanım, doğal olarak, yılların ilerlemesi ile daha ileri ve daha çağdaş olana doğru evrilecekti. Bu gerçeği görebilmek için anneannelerimiz, annelerimiz, biz ve kızlarımız arasındaki anlayış ve kavrayış farklarını anımsamak yeterlidir. Tüm insan hakları gibi, kadın hakları da bilimin aydınlığı arttıkça yeni bir ışığa doğru adım atıyor. Tüm insanlığa olduğu gibi, toplumumuza ve bizlere adalet ve eşitlik fikri yol gösteriyor.
İşte bu nedenledir ki, ilerleyen süreç, var olan yasalarımızda kadını, erkeğin gerisinde ve onun hizmetinde gören anlayışların yanlış olduğunu, kadınların da erkekler gibi tüm yurttaşlık haklarından eşit yararlanmaları gerektiğini bize kavrattı. 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası, Medeni Yasa, İş Yasası, Anayasa ve ardından Yeni Türk Ceza Yasası, bu anlayışların ve kadınların kendi hakları için verdikleri etkin mücadelenin bir ürünü oldu.
Yeni TCK’da Tüm Kadınların Emeği Var
2004 yılında ise yepyeni bir TCK’ya sahip olduk. Kadın kuruluşları, baroların, sendikaların kadın hakları kurulları, hatta tek tek kadınlar, bu yasanın, toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde yapılabilmesi için yoğun emek harcadılar. Bir devlet kuruluşu olan Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, siyasi partilerin kadın milletvekilleri ve kadın emeğine saygı duyan diğer Adalet Komisyonu üyeleri, bilim adamları elbirliği ile bu yasada, kadının insan haklarının bir üstün değer olarak tanınıp korunması için çalıştılar.
Pek çok kadın arkadaşımız da yasalardaki koruyucuların yeterli olmamasının acılarını bizzat yaşayarak, yaşadıklarını bizlerle paylaşarak, sorunun görünür ve bilinir kılınmasını sağladılar. Onlar, evlerinde, iş yerlerinde, alanlarda, meclis salonlarında, basın yayın organlarında insan haklarına dayalı bir ceza yasası için seslerini yükselttiler. Böylece kimimiz acılarımızla, kimimiz okuyup yazdıklarımız ve yaşadıklarımızla sorunun çözümüne katkı sunmaya çabaladık.
TCK’daki Kazanımlar,
Örgütlü Önderlik ve
Örgütler Arası Birlik Deneyiminin
Başarısıdır
Son üç yılda, güçlerini TCK Kadın Platformu adı altında birleştiren Kadınlar, “Kadın Bakış Açısından TCK Reformu” kampanyası ile birlikte ve kararlılıkla bu çalışmanın ürününü elde ettiler.
Yeni Türk Ceza Yasası, kadınları ilgilendiren hükümler yönünden önemli ölçüde kazanımların bulunduğu bir yasa metnine dönüştü. Elbette eksik ve yetersiz olan hükümler de var. Ancak, kadınlar, deneyerek biliyorlar ki çok, azdan olur. Üstelik bu sefer çok olanı elde ettik. Geride azı kaldı. Yürümeye devam edeceğiz.
vBulletin® v3.8.11, Copyright ©2000-2025, vBulletin Solutions Inc.