F@sTaLaFisT@
10-22-2007, 08:29 AM
Kakum ve kuzeyin öbür gelincikleri genel olarak temmuz veya ağustosta çiftleşirler, fakat yavrular marttan veya nisandan önce dünyaya gelmez. İn, yerdeki veya bir kayanın altındaki bir deliktir. Bunun önceki sahibi olan fare veya tavşan yeni sahipler tarafından öldürülmüştür. Bir batında altıdan on ikiye kadar yavru dünyaya gelir. Ortalaması yedi veya sekiz yavrudur. Her yavru her gün ağırlığının yansı kadar yiyecek tükettiğinden, annenin, babanın yardımı olmaksızın yavrularını beslemesine imkân yoktur.
Yavru kakum da birçok etoburlar gibi kör olarak dünyaya gelir. İki gramdan hafif ve ten rengindedir. Vücudu, havı andıran yumuşak beyaz tüylerle kaplıdır. Otuz beş günlük olana kadar gözleri ağılmaz. Bir hafta daha geçtikten sonra et yemeye başlar, fakat ağustos ayına kadar annesiyle babasının himayesinde kalır. Devamlı hareket halinde olan ve görünürde yorulmak nedir bilmeyen kakum yedi, sekiz yaşına geldiği zaman ihtiyarlamış sayılır.
Nerelerde bulunur:
Yetişkin Amerikan kakumu'nun baş ve vücut uzunluğu ortalama 20 santimdir. Ayrıca 7,5 santimlik bir kuyruğu vardır. Ağırlığı da 90 -120 gramı geçmez. Kakum'un Amerika'daki yurdu Kuzey Kutbu ile Kuzey Birleşik Amerika'nın arasındaki b'ölgelerdir. Avrupa ile Kuzey Asya'da başka isimlerle tanınan bazı akrabaları ondan iki misli büyüktür. Kakum'un yurdunun bütün Kuzey Yanmküresi'nde genellikle bol kar gören bölgeleler olduğunu söyleyebiliriz.
Bazı gelincikler kışın neden beyazdır:
Kakum'un, veya dünyanın kuzey bölgelerinde bulunan diğer gelinciklerin, kış kürkünün beyaz oluşunun kamuflaj ihtiyacından ileri geldiğini gördük. Bu gelincikler bol karlı yerlerde her kış, bütün mevsim boyunca beyazdırlar.
Karı olmayan veya pek ender olarak kar gören yerlerde gelincikler kışın da kahverengidirler. Renk değiştirmesiyle hayvanın sonbaharda ve ilkbaharda tüylerini dökmesi arasında bağlantı olduğunu gördük.
Kışm kahverengi kalan gelincikler de yılda iki kere tüylerini dökerler. Fakat bu hayvanlar kürk değiştirmekle beraber, renk değiştirmezler. Hayvanın yazın kahverengi, kışın ise beyaz bir kürkü oluşu soya çekim sonucudur. Mevsimlere bağlı renk değişmesine uğramayan bir kahverengi gelincik, karı bol bir kuzey bölgesine götürüldüğü takdirde, 'kıgiaıı gene kahverengi olarak kalır. Buna karşılık kuzeyde doğmuş ve büyümüş bir beyaz gelincik de kar yağışı olmayan güneye götürüldüğü takdirde, her kış beyazlaşmaya devam eder. Böylece bu değişmenin takvime bağlı olduğunu ve doğrudan doğruya ne kara, ne de ısıya bağlı bulunduğunu görmekteyiz.
Renk değişmesinin mekanizması yakın zamana kadar bizim için bir sırdı. Fakat şimdi renk değişimi olayının ışık miktarı tarafından etkilendiğini biliyoruz. Sonbaharda günler kısalırken, gelincik de gözlerinden daha az ışık alır. Bu ise, pitüiter bezinin gonodatropik hormonlar diye bilinen bir maddeyi salgılamasını sona erdirir. Bu hormonların yokluğu kıl hücrelerini boyadan yoksun kılar, bu şartlar altında yetişen yeni tüyler de şüphesiz beyaz olurlar.
Bu hikâye ilkbaharda tam tersine bir gelişme takip eder. Bu mevsimde ******* kısalır. Gelinciğin gözlerinden giren ışığın çoğalması ise pitüiter bezini etkileyerek kıl hücrelerindeki boyayı çoğaltır, bunun sonucunda da ilkbaharda çıkan tüyler renkli olurlar.
Karanlık bir yerde tutulan beyaz bir gelincikte ışık yoksunluğundan ötürü beyaz kalmak eyilüni olsa bile, soya çekim sonucunda ilkbahar tüyleri gene kahverengi, kışmkiler
ise gene eskisi gibi beyaz çıkar. Başka hayvanlarda, örnek olarak bazı tavşanlardaki renk değişmesi de aynı esasa dayanır. Hemen hemen mutlak karanlıkta yaşayan balık ve semender gibi bazı hayvanların çok kere beyaz oluşları da ilgi çekicidir. Aynı yaratıklar ışıklı yerlerde yaşasalar renkli olurlardı. Geceleyin ortaya çıkan ve günün geri kalan kısmını karanlık mağaraların tavanına asılmakla geçiren bazı yarasalar da beyazdırlar. Işığnı hiçbir zaman kuvvetli olmadığı Kuzey Kutbu bölgelerinde rasladığımız kutup tilkisi, kutup ayısı ve bazı kartalgillerle baykuşlar da bu esasa göre beyazdır.
Yavru kakum da birçok etoburlar gibi kör olarak dünyaya gelir. İki gramdan hafif ve ten rengindedir. Vücudu, havı andıran yumuşak beyaz tüylerle kaplıdır. Otuz beş günlük olana kadar gözleri ağılmaz. Bir hafta daha geçtikten sonra et yemeye başlar, fakat ağustos ayına kadar annesiyle babasının himayesinde kalır. Devamlı hareket halinde olan ve görünürde yorulmak nedir bilmeyen kakum yedi, sekiz yaşına geldiği zaman ihtiyarlamış sayılır.
Nerelerde bulunur:
Yetişkin Amerikan kakumu'nun baş ve vücut uzunluğu ortalama 20 santimdir. Ayrıca 7,5 santimlik bir kuyruğu vardır. Ağırlığı da 90 -120 gramı geçmez. Kakum'un Amerika'daki yurdu Kuzey Kutbu ile Kuzey Birleşik Amerika'nın arasındaki b'ölgelerdir. Avrupa ile Kuzey Asya'da başka isimlerle tanınan bazı akrabaları ondan iki misli büyüktür. Kakum'un yurdunun bütün Kuzey Yanmküresi'nde genellikle bol kar gören bölgeleler olduğunu söyleyebiliriz.
Bazı gelincikler kışın neden beyazdır:
Kakum'un, veya dünyanın kuzey bölgelerinde bulunan diğer gelinciklerin, kış kürkünün beyaz oluşunun kamuflaj ihtiyacından ileri geldiğini gördük. Bu gelincikler bol karlı yerlerde her kış, bütün mevsim boyunca beyazdırlar.
Karı olmayan veya pek ender olarak kar gören yerlerde gelincikler kışın da kahverengidirler. Renk değiştirmesiyle hayvanın sonbaharda ve ilkbaharda tüylerini dökmesi arasında bağlantı olduğunu gördük.
Kışm kahverengi kalan gelincikler de yılda iki kere tüylerini dökerler. Fakat bu hayvanlar kürk değiştirmekle beraber, renk değiştirmezler. Hayvanın yazın kahverengi, kışın ise beyaz bir kürkü oluşu soya çekim sonucudur. Mevsimlere bağlı renk değişmesine uğramayan bir kahverengi gelincik, karı bol bir kuzey bölgesine götürüldüğü takdirde, 'kıgiaıı gene kahverengi olarak kalır. Buna karşılık kuzeyde doğmuş ve büyümüş bir beyaz gelincik de kar yağışı olmayan güneye götürüldüğü takdirde, her kış beyazlaşmaya devam eder. Böylece bu değişmenin takvime bağlı olduğunu ve doğrudan doğruya ne kara, ne de ısıya bağlı bulunduğunu görmekteyiz.
Renk değişmesinin mekanizması yakın zamana kadar bizim için bir sırdı. Fakat şimdi renk değişimi olayının ışık miktarı tarafından etkilendiğini biliyoruz. Sonbaharda günler kısalırken, gelincik de gözlerinden daha az ışık alır. Bu ise, pitüiter bezinin gonodatropik hormonlar diye bilinen bir maddeyi salgılamasını sona erdirir. Bu hormonların yokluğu kıl hücrelerini boyadan yoksun kılar, bu şartlar altında yetişen yeni tüyler de şüphesiz beyaz olurlar.
Bu hikâye ilkbaharda tam tersine bir gelişme takip eder. Bu mevsimde ******* kısalır. Gelinciğin gözlerinden giren ışığın çoğalması ise pitüiter bezini etkileyerek kıl hücrelerindeki boyayı çoğaltır, bunun sonucunda da ilkbaharda çıkan tüyler renkli olurlar.
Karanlık bir yerde tutulan beyaz bir gelincikte ışık yoksunluğundan ötürü beyaz kalmak eyilüni olsa bile, soya çekim sonucunda ilkbahar tüyleri gene kahverengi, kışmkiler
ise gene eskisi gibi beyaz çıkar. Başka hayvanlarda, örnek olarak bazı tavşanlardaki renk değişmesi de aynı esasa dayanır. Hemen hemen mutlak karanlıkta yaşayan balık ve semender gibi bazı hayvanların çok kere beyaz oluşları da ilgi çekicidir. Aynı yaratıklar ışıklı yerlerde yaşasalar renkli olurlardı. Geceleyin ortaya çıkan ve günün geri kalan kısmını karanlık mağaraların tavanına asılmakla geçiren bazı yarasalar da beyazdırlar. Işığnı hiçbir zaman kuvvetli olmadığı Kuzey Kutbu bölgelerinde rasladığımız kutup tilkisi, kutup ayısı ve bazı kartalgillerle baykuşlar da bu esasa göre beyazdır.