KoJiRo
10-23-2007, 10:42 AM
15. Hadis-i Şerif: Resulullah (SAV) Efendimiz Allah-ü Teâlâ'dan naklen anlatıyor;
"Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:
-Ey Ademoğlu, hasta oldum; ziyaretime gelmedin.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi, Sen âlemlerin Rabbisin... Seni nasıl ziyaret edeyim?
Allah-ü Teâlâ buyurdu:
-Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu... Ama sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın...
Allah-ü Teâlâ devamla buyurdu:
-Ey Ademoğlu, senden yemekle doyurulmamı istedim, ama sen Beni doyurmadın.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi, seni yemekle nasıl doyurayım? Sen âlemlerin Rabbisin.
Allah-ü Teâlâ anlattı:
-Falan kulum senden yemek istedi. Ama ona yedirmedin. Bilemedin mi? Ona yedirseydin beni yanında bulacaktın.
Allah-ü Teâlâ devamla buyurdu:
-Ey Ademoğlu, senden su istedim, ama vermedin.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi sana nasıl su vereyim?. Sen âlemlerin Rabbisin.
Allah-ü Teâlâ anlattı:
-Falan kulum senden su istedi, vermedin. Ona su verseydin Beni yanında bulacaktın... Bunu da mı anlayamadın?"
Bu da Kudsî bir Hadis-i Şeriftir. Mana kapısını şu şekilde aralayabiliriz:
"Ey Âdemoğlu..." şeklinde yapılan hitap rûhadır. Bu ruh ise kalptir. Bilhassa nefsanî perde ile perdelenen kalp. Bu kalbe şöyle hitab edilmektedir:
"Ben, belli bir zuhur yerine tecelli ettim. Zuhura geldim orada. Yine belli bir taayyünde de aynı şekilde tecelli ettim; zuhur eyledim. Fakat, bu has zuhurla perdelendim, gizlendim...Özellikle mutlak hakikatimi müşahade edilmeden yana sakladım. Belli bir şekle girmekten ve bir kayda sığmaktan yana kendimi kapadım. Bütün bu işler, bu belli taayyünün özünde oldu. Gel gör ki sen bu taayyünü bilmedin. Ki O mutlak hakikatimin aynıdır.
Burada "Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbisın, Seni nasıl ziyaret edeyim?" cümlesi bir başka mana taşır. Onu da burada anlatmak icab eder. Şu demektir:
"Belli bir surette Seni nasıl müşahede edebilirim? Bilhassa, keyfıyeti ve şekli olan bir şeyde... Halbuki Sen bu gözle görülen âlemlerin suretine inhisar etmekten ve belli bir şekil almaktan yana münezzehsin."
“Bilmiyor musun?..." kelimeleri ile başlayan cümleye verilecek mana ise şu şekilde olur:
"Sen şöyle bir marifete sahib olmadın mı ki, mutlak varlığım her taayünde, yani göze gelen her belli şeyde vardır. Sonra taayyün halini her mutlak olan mana taşır. Halbuki sen, anlatıldığı gibi, kendinde bir irfana sahip olmadın. Sonra bilmedin ki, o hasta kulun hakikati Hakikatimin aynıdır. Zira onda zahir olan Benim."
Bu zuhurun belli bir mana şekli şöyle olabilir: İsmin isim verilene nisbeti gibi ki, bu, o hasta kulun `Hakikatime' nisbeti babında bir misaldir, benzetmedir. Kaldı ki, isim, müsemmaya göre ayrı değil, aynıdır.
Yukarıdaki açıklama nazara alınarak, "Bilmiyor musun?" şeklinde gelen cümlenin devamı olan "Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın..." cümlesine de bir başka mana vermek icab eder:
"Durum yukarıda anlatıldığı gibi olunca, anlayamadın ki Mutlak Varlığım onun izafı varlığında seyrini tamamlamaktadır. Onu zuhura getirmektedir."
Yukarıda anlatılan manaların tümüne şu Ayeti Kerime işaret etmektedir:
"O küfredenlerin amelleri ise çöldeki serab gibidir ki susuz onu su zanneder." (Nur Suresi, Ayet-39) Mevzumuz olan Hadis-i Şerifın hepsini burada açıklayamadık. Ama kendisi ile bir kıyas yapılacak kadarını açıkladık. Kaldı ki bir kıyas usulü de vardır. Kalanı da buna göre kıyas eyle.
sadreddin konevi
"Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:
-Ey Ademoğlu, hasta oldum; ziyaretime gelmedin.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi, Sen âlemlerin Rabbisin... Seni nasıl ziyaret edeyim?
Allah-ü Teâlâ buyurdu:
-Bilmiyor musun? Falan kulum hasta oldu... Ama sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın...
Allah-ü Teâlâ devamla buyurdu:
-Ey Ademoğlu, senden yemekle doyurulmamı istedim, ama sen Beni doyurmadın.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi, seni yemekle nasıl doyurayım? Sen âlemlerin Rabbisin.
Allah-ü Teâlâ anlattı:
-Falan kulum senden yemek istedi. Ama ona yedirmedin. Bilemedin mi? Ona yedirseydin beni yanında bulacaktın.
Allah-ü Teâlâ devamla buyurdu:
-Ey Ademoğlu, senden su istedim, ama vermedin.
Âdemoğlu sordu:
-Ya Rabbi sana nasıl su vereyim?. Sen âlemlerin Rabbisin.
Allah-ü Teâlâ anlattı:
-Falan kulum senden su istedi, vermedin. Ona su verseydin Beni yanında bulacaktın... Bunu da mı anlayamadın?"
Bu da Kudsî bir Hadis-i Şeriftir. Mana kapısını şu şekilde aralayabiliriz:
"Ey Âdemoğlu..." şeklinde yapılan hitap rûhadır. Bu ruh ise kalptir. Bilhassa nefsanî perde ile perdelenen kalp. Bu kalbe şöyle hitab edilmektedir:
"Ben, belli bir zuhur yerine tecelli ettim. Zuhura geldim orada. Yine belli bir taayyünde de aynı şekilde tecelli ettim; zuhur eyledim. Fakat, bu has zuhurla perdelendim, gizlendim...Özellikle mutlak hakikatimi müşahade edilmeden yana sakladım. Belli bir şekle girmekten ve bir kayda sığmaktan yana kendimi kapadım. Bütün bu işler, bu belli taayyünün özünde oldu. Gel gör ki sen bu taayyünü bilmedin. Ki O mutlak hakikatimin aynıdır.
Burada "Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbisın, Seni nasıl ziyaret edeyim?" cümlesi bir başka mana taşır. Onu da burada anlatmak icab eder. Şu demektir:
"Belli bir surette Seni nasıl müşahede edebilirim? Bilhassa, keyfıyeti ve şekli olan bir şeyde... Halbuki Sen bu gözle görülen âlemlerin suretine inhisar etmekten ve belli bir şekil almaktan yana münezzehsin."
“Bilmiyor musun?..." kelimeleri ile başlayan cümleye verilecek mana ise şu şekilde olur:
"Sen şöyle bir marifete sahib olmadın mı ki, mutlak varlığım her taayünde, yani göze gelen her belli şeyde vardır. Sonra taayyün halini her mutlak olan mana taşır. Halbuki sen, anlatıldığı gibi, kendinde bir irfana sahip olmadın. Sonra bilmedin ki, o hasta kulun hakikati Hakikatimin aynıdır. Zira onda zahir olan Benim."
Bu zuhurun belli bir mana şekli şöyle olabilir: İsmin isim verilene nisbeti gibi ki, bu, o hasta kulun `Hakikatime' nisbeti babında bir misaldir, benzetmedir. Kaldı ki, isim, müsemmaya göre ayrı değil, aynıdır.
Yukarıdaki açıklama nazara alınarak, "Bilmiyor musun?" şeklinde gelen cümlenin devamı olan "Eğer onu ziyaret etseydin Beni yanında bulacaktın..." cümlesine de bir başka mana vermek icab eder:
"Durum yukarıda anlatıldığı gibi olunca, anlayamadın ki Mutlak Varlığım onun izafı varlığında seyrini tamamlamaktadır. Onu zuhura getirmektedir."
Yukarıda anlatılan manaların tümüne şu Ayeti Kerime işaret etmektedir:
"O küfredenlerin amelleri ise çöldeki serab gibidir ki susuz onu su zanneder." (Nur Suresi, Ayet-39) Mevzumuz olan Hadis-i Şerifın hepsini burada açıklayamadık. Ama kendisi ile bir kıyas yapılacak kadarını açıkladık. Kaldı ki bir kıyas usulü de vardır. Kalanı da buna göre kıyas eyle.
sadreddin konevi