Giriş

Tam Sürümü Görüntüle : Sende Görüyormusun?


KoJiRo
10-24-2007, 08:56 PM
Yıldızların neredeyse tüm ortamı aydınlattığı bir gece işten çıkmış iki arkadaş havada kalan muhabbetlerle eve gitmektedirler, mezarlığın yanındaki karanlık, dar ve parke taşlarıyla döşenmiş bir yolda iki kişi.
Metin 32 yaşında, 1,70 boyunda, beyaz tenli bir adamdır, hayatından bıkmış bir psikolojiye sahip birisi, salim ise 27 yaşında metinle beraber aynı iş yerinde çalışmaktadır. 1,75 boyunda, beyaz tenli, mavi gözlü birisidir. Ama metinin aksine hayatı seven bir kişiliğe sahip, kimseye söylemese de ölümden korkan birisidir.
Bu iki kafadarın evleri aynı mahallede olduğu için hep beraber işe gidip gelmektedirler. O gece ise yine evlerine tek varan yoldan yani mezarlığın yanından geçmektedirler. Metin bir ara gözü mezarlığın 300 metre yüksekliğe varan tepe merkezinde zayıf iki ışık görür, bunun üzerine sokak ortasında durup.
- Ya salim bu ışıkları sende görüyor musun ?
- Evet!. Ne olabilir sence ?
- Define avcıları olabilirmi ?
- Bilmem belki de yeni vefat etmiş birisinin mezarını kazıyorlardır.
- Eee, neyse boş ver.
Der ve bu konuyu fazla uzatmadan geçip giderler ertesi akşam zar zor geçen mesai
sonrası yorgun bir halde mezarlığın yanından geçerken bu sefer o iki ışığı dün gördükleri yerden yüz metre daha sağ tarafta görürler
- Her akşam birisimi ölüyor ? Bunlar define avcıları, gel çıkıp bakalım.
- Abi olurmu öyle şey, böyle adamlar boş dolaşmazlar muhakkak ki silahları vardır.
- Eee? Ne yapacağız ? Böyle seyir mi edeceğiz adamlar mezarlarımıza saldırmışken.
- Abi bizim işimiz değil, polise bırakalım bu işi.
- Sende ne korkak adamsın.
Üçüncü gün yine iş çıkışı metin merak etmektedir o ışıklar yine orada mıdır diye artık
gün boyu kafasını meşgul etmektedir o iki ışığın sırrının merakı.
Yine aynı yolda gözleri ışıkları aramaktadır. Bulur ama bu sefer ışık iki değil üç olmuştur.
- Salim baksana bir ortak daha almışlar ganimetleri için
- Abi olurmuya bu iş bu kadar açık yapmaz böyle adamlar, ışık filan!
- O zaman senin aklına varırsak memlekette adam kalmayacak, iki, iki üç, üç gidiyor
öte aleme memleketimin insanları. Gel hadi çıkıp bakalım ne oluyor orada.
- Metin abi bırak Ya, zaten yorgunuz evimize gidip yatalım sabah erken kalkacağız.
Biraz daha muhabbet ettikten sonra kendisinin korktuğunu belli etmeden, Metini ikna
eder ve evlerine giderler. Metin gece boyu yatakta bir o yana bir bu yana döner, o iki ışığın neden üç olduğunu, orada ne yaptıklarını merak eder.
Saat artık gece yarısını geçmektedir, yataktan kalkar tekrar üstünü giyinip mezarlığın yolunu tutar.
Mezarlığın kapısında durup gözlerini ışıklara dikmiş bir şekilde ellerini havaya kaldırıp bir fatiha okur ve sağ ayağıyla ilk adımını atar. Yürür ışıklara doğru, taşlarla dolu yokuş bir yolda adım atmaktadır. Yorgunluktan mı, korkudan mı olsa gerek terlemektedir, her adımı ağır ama dikkatli atmaktadır. Mezar taşlarını izler yanlarından geçerken, kimin kızı ruhuna fatiha, kimin oğlu ruhuna fatiha diyen mezartaşalarının arasında ürpermektedir. Ama öyle merak kaplamıştır ki içini dönüp geri gidemez, yürü tekrar yokuş yukarı, koluyla anlının terini siler, kafasında bin bir düşünce peydahlanır (Ya define avcılarıysa? Ya mezar kazıcılarıysa? ... kim bunlar?) gibi sorular dönüp dolaşır kafasında
Işıklara yaklaştıkça siluet şekleri daha da belirir. Üç mezar başında yakılan şinanayların aydınlattığı alanda üç kişi görmektedir, her biri bir mezarla uğraşmaktadırlar, bunların ikisi erkek ortadaki ise bayandır.
Ter ve merak içinde yakınlaşmaktadır onlara, artık şinanayların aydınlattığı alana girdiği halde kimse ona bakmaz o yokmuş gibidir orda. Her birinin elinde bir su kabı mezardaki çiçekleri sulayıp toprağı eşelemektedirler.
Neler olduğunu anlayamaz metin ve iki metre uzaklarında durup tüm cesaretiyle seslenir.
- Siz kimsiniz ?
- …..
hiç biri cevap vermez.
- Ne iş yapıyorsunuz burada ?
- ….
İlk mezar başındaki bıyıklı ama sakalsız, zayıf, yaşı ilerlemiş olduğunu saçının ve bıyığının beyazlarından anladığı adama yaklaşarak.
- Bana bakarmısın bey amca !
- ….
Adam elleri mezarın topraklarında başını kaldırıp ona bakar.
- si.. siz ne yapıyorsunuz burada ?
- ….
Adam boş, boş bakmaktadır. Diğerleri ise hiç oralık olmuyorlardı mezarlarla
İlgileniyorlardır.
- lütfen cevap verirmisin bey amca! Ne zamandır sizi takip ediyorum, ne
yapıyorsunuz burada bu toprakları eşeleyip bu çiçekleri sulayarak?
- Biz hayatın anlamını bulan kişileriz.
- Nasıl bu mezarları eşeleyerek mi ?
- Evet.
- Ama… nasıl yani ?
- Şimdi sana söyleceklerimi bir düşün. Yaşam ve Ölüm.
- ….
- İnsan yapısıyla, doğa ilişkisini düşün; insan ve doğa ikilemi içersindeki ironiyi
Düşün, sonra gel yanıma.
Metin arkasına bile bakmaksızın evine gitti, o adamın dediklerini düşündü,doğanın nimetlerinin insanlar tarafından hor kullanılmasını ve bu hor kullanmayı iyi bir şeymiş gibi göstermelerini düşündü, var olmakla, olmamanın ne demek olduğunu düşündü, kafası karıştı ama tüm soruları kendince yanıtlamış şekilde tekrar mezarlığa gitti.
Bu seferde o üç kişi başka mezarla uğraşmaktadırlar. Pala bıyıklı amcaya yaklaşır amca kafasını kaldırıp, metinin gözlerindeki ışığı görüp gülümser elleri mezar toprağıyla bulanmış, nasırlı avuçlarında toprağı sıkarak.
- Bizim işimiz bu toprakta solmuş çiçekleri yeşertmek.
Dedi ve su kabını eline alarak mezarda yetişmiş bir papatyayı suladı.
Ertesi gece metin işe gitmediğinden mezarlığın yolunu tek başına geçmeye çalışan salim korkmaktadır. Kendi kalp atışlarını duyacak kadar sessiz yürürken mezarlığa gözü takılır ve ışıklara gözü takılır.
Bir, iki, üç, dört o gece ışıkların dört olduğunu fark eder.
Arkasından gelen iki meyhane arkadaşı tüm kaygılarını meyhanede bırakmış sallana, sallana yürümektedirler birden biri ötekine
- Ya Muhittin bu ışıkları sende görüyor musun?
- Evet! Ne olabilir sence?
……………………………!