![]() |
*Mutlak Duymalı Ankara
yönetmek bu ise eğer / yazık şu memleketime / yanıyorken bunca ciğer / acımaz öksüz, yetime / dokunsan bin ah duyarsın / bin ah saplanır etime! hey gidi memleketim hey! hey gidi ANKARA! .. anılarımı yerlerde sürüyüp sessizden sessizden üzerimde tepinmek de varmış kaderinizde... -nasıl da sevinir fukara(!) - ancak kendim için özür dileyebilirim sizden... ihanet demek zor ama vefasızlık dalgalanıyor artık gönderinizde! .. bağışlayın sevgili dostlar... ölümümden evvelki tuhaf bir anımsama… [oysa kıvrım kıvrım kıvrandıran bir acı...] yazık! ! ! hükümranlık adına kurulmuş darağacı... cellattır şimdi astlar! [kim demiş karanfil düşmesin yere? ..] durmayın! .. toy/düğün başlasın! söz, ağızdan çıkmış bir kere ya çek artık şu kolu ya da vur sehpaya ey kara paltolu! .. sakın akıl uyanmasın: haydi, asın! “ |
*Neden Geç Kaldın
gün batımından doğdun -neden geç kaldın? ..- altın sarısı bir başak dolandı ellerime yandı sıcaklığında tenim gözlerimde, hangi bahardan kalmış bilmem: bir tohum sancısı çekerken çiçek göz kırparım gözlerine sevgilinin sonbaharda, ilkbahar(ca) gülümserim... gün batımından doğdun -neden geç kaldın? ..- tütün sarısı teninde kendime yakalandım kaç kez uslanmaz hayallerle yaşlandım kehribar gözlerine bakarak daldığım kaçıncı “senli” hallerimden ve bilemezsin nasıl uyandım... kavak yellerine kapıldığım düşlerimden avuç açıp dilendiğim zamanlara kaldım... gün batımından doğdun -neden geç kaldın? ..- şimdi, bir hayal sokağının köşesine kapılandım avuçlarımda altın sarısı başaklar yok tenim yanmıyor artık yüreğimi ekledim yazgımı örten saçlarıma tan ağarmıyor, güneş uyanmıyor artık... |
*Ressam ve Ağaçkakan
(Hanımefendi’ ye…) kocaman ağaç ve sen /ressam ben olmalıyım ama! harika bir resim yaparım tavşan dağda koşarken ya da bir budak duldasında karınca harıl harıl çalışırken... kocaman ağaç ve sen /elbette ressam yine ben! bir ağaçkakan tak tak ağaç gagalarken ve çalışırken karıncalar harıl harıl emekleri alın terleriyle karışırken olur ki yaş halkalarından birinin arasında yahut liflere sıkışmış bir mahlûkata rastlamışsın cansız bilirim, dedirtmezsin bu nasıl kuşmuş yutuverirsin apansız... ressam benim /vallahi resmediveririm! lâkin hanımefendi seni iyi bilirim bir tepke olmaz senin için yutmak kırk yararsın kılı önce böcekle özleşirsin dönersin gökyüzüne ünlersin kudüm yankılı biter gözlemim sonra, tablomda ölümsüzleşirsin! ağaçkakan doyar ressam rahatlar gizem sizlere ömür soyunur şiir bir şair çözülür mütebessim ve mutantan sessizce şiirli ufuklara süzülür... |
*Sahi
nalıncı olmak varmış! .. mâlûm ya; keseri hep kendine doğru yontarmış! ! ! bir de demişler ki: mum dibine ışık vermez... afedersiniz ama NAH VERMEZ! .. bir yerde yedi katliam ……….yedi ayrı idam ………………../katleden bile meçhulken bir yerde otuz bin katliam ……….tek idam ………………../belli emreden! .. ? ? ? adalet hangi mülkün temeli? .. sahi! .. mülk nerde, adalet nerde? .. konuşacağız elbette... falanca ya da filanca ya da beni hiç ilgilendirmiyor Ağca... beni ilgilendiren tek şey: 'teraziyi tutan kızın eli'... teraziyi tutan kızın gözü neden kör sahi? .. birileri sorabilmeli! |
*Sahte Sinderella
ne kadar zavallısınız? ... avuçlarınızda biriken ter göz çukurlarınızdaki derin gölgeler... sahi! .. elleriniz niçin titrer? .. niçin ses telleriniz bu kadar akortsuz? .. şiirlerinizin tuzunu terinizde mi unuttunuz? sanıyorum tatile çıkmış ruhunuz iyisi mi bırakınız şiir yazmayı külahıma anlatınız artık... oturunuz! .. gerininiz şöyle rahat, rahat... hey gidi safahat... var mı senin gibisi, deyip acısını çıkartarak kat be kat fotoğraf karenize biraz da gülümseme ekleyip en sahte halinizle durunuz... ne kadar zavallısınız? .. tavsiyemdir: şöhretinize dokunsa da madem ki sadece kendinizle hemhallısınız hep böyle kalın ne olur! ! ! şöhretiniz, alkışçılarınıza zenne olur ne de olsa siz, bir sinderella’ sınız! ! ! vallahi ben masumum... pabucunuzun yalancısıyım öyle genleşmiş ki ağırlığınızdan adeta “yamyassı mum” prens mi? o masalda kaldı güzelim... bir ayakkabıya bak, bir ayağa... beklemek sana mı kaldı? vazgeç ayak oyunlarından da ayağa kalk, ayağa! .. |
*Sayrı Yıllarım ve Siz
“yâr” gibi sînemde saklanmak varken hangi bezmin zehrinde kuruyup gidersin? saçlarım, geçen her güne bakıp bakıp ağlarken hak etmediğin onca kefareti nasıl ödersin? davran ey sevgili; vakit, 'y o k l u ğ u m u z d a s e n d e l e r k e n'... seni seviyorum... 'k a r a a ğ a ç k ö z ü n d e n' de yanık içim [kızarım yazgıma, niçin seni yıllar önce görememişim? ] küfürbazım; 'ç a r e s i z a y r ı l ı k l a r d a m a h p u s' gözlerim, 'd o n u k b e n e k l e r i n d e t e l v e l e ş i r' ey biçare sevgili, sabır dervişe mahsus... [ağaçta bir çift kumru kıskandırırcasına cilveleşir] ya siz yabancı gözler… hayretleriniz bile şaşkın! 'ş a ş ı y ü r e k l e r i n i z i n m e d / c e z i r l e r i n i' görüyorum... 'y a ğ l ı b i r i s d a m l a s ı d ı r' yanaklarınızdan dökülenler donarak, dudaklarınızdaki alevleri söndürüyorum olmazlara sürüklemeye çalıştığınız bir aşkın çöplüğünüze bıraktığım engellerinizdir sökülenler 'd i k e n l i i d r a k l e r i n i z e' “ben”lerinizi gönderiyorum... ve ey sevgili! .. karaağaç közünden artakalan küllerim bile yeniden doğmam içindir: bil! ağırlığında her geçen gün burkulan yıllarımı yüklendiğim küfemdendir alacağım gayem, asla ölüme meydan okumak değil küfemdeki 's a y r ı y ı l l a r ı m d a n' kurtulacağım! .. |
*Seni Ben Sadece Sevdim
seni ben böyle sevdim: ne elimde kılıç kalkan, ne göğsümde çelik yelek; çala kalem / yel yepelek… avuçlarımda yüreğim; derin bir sevgiyle sevdim... öyle sevdim ki seni ben; yiğidin yüreğiyle, yoksulun ekmeğiyle teessürüyle sevdim… bire bir öyle sevdim! .. seni saygıyla sevdim… atamdan, dedemden kalan aşık harcıyla sevdim! balık burcuyla yanıp akrep burcuyla sevdim... seni ben öyle sevdim… anamın dilindeki temennisiyle sevdim... her ‘yavrum’ deyişinde yüzünde güller açan temennasıyla sevdim... hâlâ unutmadığım o enfes nağmesiyle: hicaz ninnisiyle sevdim... seni ben, anacığımın yumuşacık, huzur dolu munis sesiyle sevdim... o mübarek kadının her derde deva busesiyle sevdim... seni ben tertemiz, pırıl pırıl sevdim, kırkpınar’ ın şırıl şırıl su sesiyle sevdim... seni ben güneşimin sımsıcacık sarmalanmış şulesiyle, dolunayımın hâlesiyle sevdim! yanlışım varsa bağışla: aşkımın hîlesiyle sevdim! .. hece hece sevdim, gündüz sevdim, gece sevdim… sadece sevdim sevgili... sadece sevdim... |
*Serzenişler
Aşk dediğimiz şey; yüreğimizin kıyılarına vuran hırçın dalgaların arasında boğulmamak için, can havliyle çırpınmak değil midir Hasan karındaşım? .. Ve sen hiç duydun mu ki bu çırpınışları yaşayan bir aşığın, kıyıya ulaşmak için çabaladığını? I… susadım, kurudu bütün imgeler hafızamda… umutlarım, bohçalandı bir çeyiz sandığında, mevsimlerde bahar yok artık, sevgili ise ilk yazında… adım, kazıdığımı sandığım bir yürekte silik! varken, yok olmakta gizli, hali pür melâlim… nereye baksam kargaşa, nereye baksam aksilik; artık fersude bir zamandır hayalim! .. tutamadım, sana olan duygularım aktı gitti su misali, göl yapıp toplayamadım. gülerek uğurladım son ve tek ihtimali; sadece vurgunu hesaplayamadım! .. ağladım, biliyorum ki yoksun artık; vurdun ve gittin! yağmur bulutları yapıştı gözlerime, şimşekler çaktı, yıldırımlar düştü, sıvıştın bıyık altı gülümsemelerle, anılarımızı parçalayıp verdin ellerime, ah be güzelim, ne iyi ettin(!) artık anılarım lime lime… boşalttın bulutları, hayallerimi tükettin: şimdi, kimler kimler gülüyorlar halime! ... II masal mı? nice koçyiğitlerin sergüzeştleri yazılmış, koç köroğlu, -karacoğlan, -pir sultan, -emrah gibi, kiminin yengileri, şikesteleri yazılmış, gönüllerde büyümüş tıpkı bir gümrah gibi… gün bu gün! .. günah mıdır bir bahar dalına izinsiz konmak? .. ya da yanmak alev alev, düşmek kor ateşlere? .. hayyam’ ın meşveretinde -kendini ermiş sanmak; alevlere dalıvermek, baş eğmek serkeşlere! .. desinler! bu suskulardır ki hangi kıyamın işareti? .. hiç yakışır mı bahara -hükmü bir kara kışın? .. oysa bilmezler mi insan, yaradan’ ın sureti; hükmüne -sûal olunmaz -içten bir yakarışın? ! . günahsa günah! .. takıp gelmişse -al yazmayı -gül yüzlü sevgili, cennet, cehennem… umurlarında mıdır, -kime ne? adı sevda konmuşsa; bıraksınlar iki deli ram olsunlar -aşkın o vazgeçilmez -erdemine! .. III kader! .. bir bir ağaran saçlarımın -her bir telinde emeğin var; alkışlarım sana! ruhuma kaynamış hüzzam şarkılar! .. hüznün nağmeleriyle sözlenmek varmış: kader inat, ben çaresiz; yazgımızı -tutsak etmiş -açılmaz prangalar! .. ya mesafeler? .. mesafeler midir içimde anaforlar yaratan? .. azgın nehirlerimdeki girdapların; bıkmadı mı ruhumu boğmaktan, doymadı mı gözü? .. bugünüm -kayıp çetelesine -işlenmiş de çoktan; kaf dağının ötesindedir yarın! .. ah be yâr! .. gel, esen rüzgârlarla birlikte gel! .. okşasın yüzümü, dökülsün alnıma bembeyaz saçlar! .. bir ıslık ünlemesinde dokunsun hüzzam; hîcâz’ da, nihavend’ de, bûselik’ te gel! .. derviş tevazusuyla açılan şu avuçlar -vuslatın aşkınadır! .. bir, ilâhi kıvamının tadında muazzam bir ney üflemesinde okunsun hüzzam; yaşama dönsek de gel, birlikte ölsek de gel! .. |
*Seyrüsefer
şair uyur... yılların meşakkati yormuştur yüreğini. kapatır kapatmaz gözlerini düşler alemine yürür... hüzün vardır uzun yaşam yolculuğunun duraklarında... yaprak sararmışlığındadır bazen yüreği, bazen çırılçıplak bir dal / belirsiz yaşam... takılır ayaklarına daima adı mutsuzluk olan bir cehennem tümseği... devinir hüzün yüreğinde, yalazlanır... çaresizlik, bir alev / kordur... yandım / yanacağım sanır... duraklardaki yolculara bakmaktadır şair... serin bir aşk rüzgârı yüzünü yalamaktadır. bozkır yanığı yüzlerinde yolcuların, kurt soylu gözlerinde akkor bir ışık aramaktadır... duraklar geçilir bir bir, baharlar yaşanır her geçen bahar, bir bahar dalında konaklanır... ismi olmayan bir hâyâl şairin sînesinde saklanır... şair hatırlar... -her mevsim son baharmış -sen sonbahar’ da yaprak -bir esinti çıkarmış -son durak kara toprak! .. titrer... mâzîsiyle cebelleşmektedir artık... gözlerinin önüne gelir muhasebe kayıtları birer birer, defteri kebîr’ e takılır kalır gözleri... kayıtlar iyice solgun; fersude ve yırtık! .. düşünür: yaşam bu mudur? ölüm; yaşamdan, asude bir kurtuluş mudur? .. uyanır şair... ikinci bir bahar vardır manzumesinde yaşamın... gün yeniden doğmakta, vuslat gelip çatmaktadır... çaresiz kıyısında dolaşırken kıyamın... bir taze bahar coşkusu, şairi kuşatmaktadır... uyanır şair... sinesinde, bir taze bahar yatmaktadır! .. |
*Siz
avuçlarınız çok mu terledi sahi? sanki sinirleriniz de çok gerilmiş... yüzünüzdeki lekeler neden? neden kaşınız kirpiğinizin önüne indirilmiş? ya şu ünlemeniz hangi perdeden? şu sık soluklarınız ve dahi okunuyor nefretiniz beneklerinizden: hangi seneden? yoktunuz oysa yıllarca. asırlarca belki / saymadım saliseleri... hele o yılları asırlara karıştıran dakikalarca ayak uçlarınıza boşalttığım g ö z y a ş ı k â s e l e r i delilimdir başucumda taşıdığım ey! yeşilimden arıttığım göl sularıdır onlar! .. her saat yıla eş, her yıl asır gibi... sormayınız sakın bir kez daha: bu nasıl şey? beneklerinize dokunamadım belki dudaklarınız bir istisna: siz daha iyi bilirsiniz... ah şu kadınlar! .. “bir kelebeğin kanadındaki benek” tiniz… hatırladınız mı k a h v e t e l v e l e r i’ ni? sevişmeleriniz bile bir başkaydı / hangi asırdı? içimdeki a ş k a t e ş i t o h u m l a r ı’ nı siz ektiniz! sonra öyle bir poyraz estiniz ki n e f r e t k u r u n t u l a r ı’ ndan öbek öbek biriktiniz; ölüme terk ettiniz aşk iksirini... ben yokum şimdi... ilk ve son kez söyleyin: ne kadar içtendiniz? ........... anladım efendim: çektiniz ipinizi kendiniz! |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:13 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.