![]() |
Yağmur Yağıyordu-5
Gözlerimin arasında varsa aralık esintisi, Çırpınıp duran demirlerin paslı gözleri, Suratsızlığını büyüten duvarlar aşılacaksa bir gün; Yağmurda olmalı kollarımda! Tepeden tırnağa ıslanmalı, Sevgiye, Aşka, Umuda, Barışa, Ateşler içinde yaşamaya... Yağmur yağıyordu Öfkesini kusuyordu bir boşluk avuçlarımın arasında, Düşüyordu beynimin en ortalık yerine, Saçlarını savuruşun. Boynun, Omuzlarının yuvarlak kıvrımı, Donuşu parmaklarının. Düşüyordu düşlerimde, Bütün nehirlerin kıvrımı belin! Düşüyordum, Gözlerin bitmeyecek uçurum, Bu şafak söküğü geceyi alıp kollarıma... Bitmeyecek bir yüzü daha var sevgilim Ömrü(m) n. Unutma... Yağmur yağıyordu... Karşı kaldırım susuyor ansızın! Zincirlenen gün-ler-di-r, Kelepçeli yasak bir sev-iş-me-di-r gece! Ne zaman gece olsa, Ve ne zaman düşünsem, Hayata dair olanı utanmadan ve sevgiyle, Sen gelirsin aklıma. Dünyanın öbür ucundaki Bir ateş böceğinin sesine takılırım, Bir aslanın pençesinde görebilmek afrikayı derim içimden, çığlık çığlığa! Öldürüm silahlar susmuş bir dünyayı çizerim; Karşı kaldırımlara baktıkça, Bir çiçegin çayla yeşermesini izledikçe ben. Yağmur yağıyordu... Betonların inadına,en güzel türkülerle... Yağmur yağıyordu,balçık kıyamet... Ben çamur, Sen çamur, S u s k u n b e t o n l a r ç a m u r i ç i n d e! Deniz Ekrem |
Yasak Kartpostallar Ve Birde Resmin
Yasaklanmış kartpostallar ve birde resmin! Yokluğun birden bire maltada dövüyor duvarları! Hücreler,kaçak çay tadında elleri dalgın, Zındanlar,gözleri dargın adımlarken avluyu! Biri türkü savurur boşluğuna havalandırmanın, Elleri mızrap tadında,elleri üşümüş aslında! Ak güvercinler konuyor teline dikenlerin, Bu mevsimde öyle diri ve genç Bırakıyor kanatlarını,kulelerin inadına. Susuyor kulenin beton gülüşü birden bire! Susuyor nöbetçi uykusunda apansız! Yasaklı gülüşmek, Sevişmek parmak hesabı yasaklı! Donup kalıyor kasaturası, Tüfegi,matarası, Teskeresi donup kalıyor! Ben koşarken hayatı içerde bağıra çağıra, O donuk adımlarından korkuyor! Korkuyu şuraya bırakıp, Göz kırparak günün hoşçakalına, Düşüyorum yine mapustan kaldırımlara,uykuya daldığında gece Mapus yaşında degil kaldırımların ayaz gülüşü,yürüyorum Kaçınılmaz sonların başlangıcını sınıyor zaman,büyüyorum Olmayan tenlere dokunuyorum Yüzüne basarak yasakların! Geçmişimdeki tüm yaşımı toplayıp avuçlarımla, Savuruyorum koşarken kentimin haritasında! Kederlerimi gözlerimle yoğurup, Güneşe tutuyorum ay çıkınca geceye! Yıldızların arasından bana bakıyordu kokun! Omuzlarının kıvrımı, Gögsünün çatalına inen serin bir rüzgâr, İsmin çarpıyor yüregime,gözlerin gibi! Parmakları daha bir tetikleniyor nöbetçinin, Kule titriyor,dört bacağının altında yer çatırdıyor! Yasak kartpostallar çiziyorum,resmini izleyip, Hiç bir zarfın arasına sığmayan gülüşünle yasaklı kalıyorum! Uçurduğum düşleri kıvırıp baş ucuma bırakan sen, Bütün iklimlerin en serin zamanını alıp geliyorsun ranzama! Yağmur vuruyor pencere Başucumda........ sırılsıklam...! Sürgüne atılmış bir damlasını alıyorum,yastığımın üzerinden. Bir kaç damla ateş sürüyorum yüzüne, Dudaklarına bir karanfil, Ellerine tutuşturuyorum evreni......! Güneşi bırakıyorum gözlerine, Üşüyor Nöbetçi,Kulenin gövdesi donuyor! Nöbeti devrederken kulede tüfekler, Ayaz sırıtmalardan kalan Postalların nalçalı yanaklarına itaat! Kesip atıyoru,alnından vuruyorum itaat etmeyi Ve alıp belalı başımı, Düşüyorum yine ranzamdan kentimin sokaklarına, Yüregimin heybesine bağıra çağıra koyduğum resmin Ellerimde yasak kartpostallarla...! Özgür resimler adına, Umutlu özlemler adına, Bitecek olan esaretler adına, Yaşayacağımız günlere büyük bir inançla Koşuyorum deniz'e özgür bir ülkeye, Koşuyorum özgür bir deniz'i düşleye düşleye! Deniz Ekrem |
Yaşamak Bu Degil
Terlemiş alnımın orta yerinde hüzün, Seninde aklının almadığı zamanlar soluyor! Üstünde martıların bilinmez çığlığını vuruyor vuslat, Böyle geçip giderken neden gülmez bu hayat? Yangınlar yana dursun kendi içinde, Kundaklanan kaç yüregi kaç kişi bilir? Sen duydun mu bir ''su'' döken, Gördün mü hiç yağmuru getiren? Bu kadar uzaktan görünmüyor yalnızlık, Yaklaş daha bir yaklaş, Dokunmalı hissetmelisin! Sende geçeceksin bu yoldan, Yoldan çıkmadan... Sende göreceksin acının kaç bucak olduğunu! Ayrılığın hangi renkte baktığını göreceksin kör olacaksın! Uzak diyarların sevgi kırılganı düşlerim, Yatağını arayan bir ırmak mısın denize hasret! Göremedigim olmuşsun,dokunamadığım birde, Yılgın,bitkin omuzlarımda yılların bütün iz düşümleri! Kendimi ihbar ediyorum sana! Buradayım en zula yerlerimi tek tek itiraf ediyorum! Resmin cüzdanımda, Aşkın Yüregimde, Beynimde gözlerin, Gözlerim nerde? Sen şimdi bende hiç bir zaman,hiç bir kimseye anlatamadığım rüyamsın! Gece yarıları kan ter içinde sıçrayak uyanmama sebep! Eskicilerin bile almadığı, Eskidende eski bir eşya gibi kalakaldık, Çatı katlarında toz içinde soluk almaya başladık ne tuhaf! Susuyorum yağmalanmış bir ülke gibi çaresizligin duvarına yaslanıp ağlayaraki! Yaşamak bir sevinci böyle alıp gitmek degil! Daracık ceplerimizde ellerimizin terlemesi sence nedendir? Dudaklarımızda hep mavi ıslık yaşasada öpüşmelerimiz yerine! Her şeyin inadına haykırıyorum, Büyük harflerle ve hece hece... YA-ŞA-MAK BU DE-ĞİL...! Deniz Ekrem |
Yemin
Adını yazdım kokunu aklımdan çıkarmadan dağlara, Yemindi bu, solarken bile yüzüm, bahar kalacaktı saçların Bir ellerim okşayacaktı, tel tel çoğalacaktı mevsimler, Sen gidicek olsan bile küllerimi avuçlayıp ben ardından bakacaktım... Erkene alacaktı belki ömrümü bulutsuzluk gidişinle Sesimi bir cigara kadar çaresiz basacaktım sağ elimin ayasına Yemindi bu, hayat çizgimde bir sen koşacaktın, rüzgârlara alnımı tutarken Bir Deniz olacaktı ve Okyanusla çoğalacaktı damla damla... Külümden yaratıldığım güne koşacaktım, zamansız Bir gelincik açacaktım kalbinde allığını vurup yanağıma, Yemindi bu, bir ağıt kadar ağır taşımısı imkansız Çıkarsız bir gülümsemeyle seni yaşatacaktım dudağımda. Islanmamış, Kurumuş, Çatlamış olsada... 11.02.2008/ İzmit Deniz Ekrem |
Yıllanmış Acı
Yüreğime yıllanmış acılar koydum, Her biri başka bir şarap tadında! Biri elini uzattı, Niyet tutmak mı elimi, Yoksa takılmak mıydı şaraba? 28.12.2006/Diyarbakır |
Yorgun Bir Kaçağım Artık Yeryüzüne Yasaklanmış
Elime alıp yalnızlığı yürürken Takvimsiz günlerin yapraklarını izliyorum dökülürken yere ağacından... Çaresizliktir aslında yaprakların sararmış yüzünün adı, Sevinç degil artık çocuklar gibi karlarda yuvarlanmak... Kim görebilecek bundan böyle muştusunu güzel günlerin bağıra çağıra, Duyabilecek olan kim? _Yoruldum çaresiz yaprakların sararmış yüzü olmaktan, Yoruldum yapraklarını yitiren ağaçlar gibi yıkılmaktan, Yoruldum temmuzunda bile alev alev donmaktan, Yoruldum muştusunu güzel günlerin hayalime almaktan Yorgunluğumu allayıp pullayıp koyuyorum yastığımın altına, Salına salına iniyor yıldızlar gece merdiveninden, Işığını vuruyor damımızın üstüne ay bulutun ardından çıkıp Firari gölgeler beliriyor odamın köhnemişliginde.. Pasaklı bir göz dolaşıyor; Hiç tereddüt etmeden hasretini çekiyorum içime, cigaram bitmiş olsada _Yoruldum ömrüm gibi kibriti yakmaktan, Yoruldum cigaramdan önce cayır cayır yanmaktan Yoruldum içime çekmekten bu koca boşluğu! Yoruldum gözlerimi bir gözden saklamaktan! En mavi kuytulakları çiçekleyip oturdum, Düşlerimin sıralamasına neyi koysam, Bu yorgunlukta ben neye kime sarılsam? Eski bir sevdayı unutmak için, yenisine koşmak Bir sevdadan bir başka sevdaya yol almak zamanı mı? Kaç durak olur yeni bir aşka varmak için? Sevilirken ayrılmak mıdır adı bu kentin? Hangimiz daha çok cigara bastık gecenin ayasına avuçlarımız bilip? Bütün göçlerin en başında ağlayan adımlar hangimizin? Kim söyledigi yalanın başrol oyuncu? Yüregimizin odasını aydınlatan Bu aşk mumunu hangimizin nefesi söndürdü bir üflemekle? İnce parmaklarının dolaştığı coşkulu yüzümün şekli Çizgilerini ne çoklaştırdı Saçlarımın aklığına sebep yağan karlar degil kışa çok var! _Yoruldum parkasız eldivensiz atkısız, kar'ı beklemekten, Yoruldum sokaklarda dolaşıp ayağımın kaymasını izlemekten, Yoruldum narin parmaklarının yüzümde dolaşmasını düşlemekten... Yalnızlık ustura tadında keskin bileniyor sırtıma, Sırtımda açılan yaraya tuz basıyor gözyaşları. Bütün kentin yorgun gözleri doluyor aniden, Hiç bir duvara yazılamayacak kadar büyüktü hüzün, Hiç elin taşımayacağı kadar ağırdı bu vebal. En korkunç lanetlerin içinden geçiyorum artık ağır adımlarımla, Yaralarım hiç biri göstermeyecek kendini, Bağlamayacak kabuklarını ve kaşınmayacak hiç bir zaman, Bir damla gülümseme dökülmüş mektuplara uzanmayacak ellerim, Ellerim ortalık yerde bir zarfa aranacak... _Yoruldum kalemimin gözlerine bir yalnızlık gibi bakmaktan, Yoruldum boş sayfaların çığlığını her gece odamda duymaktan, Yoruldum zarfsız mektupları titrek adımlarla boşluğa yazmaktan... Ne çare ki Bırakıyorum artık kendimi Denizin girdabına, Okyanusun en derin yerinde bir suskunluk, Bir insan boyu kadar büyüyor dalgalar Yüzmeyi bilmeyen, Sevişmelerde terlemesini öğrenememiş acemi bedenim; Cigerlerimde nikotin haylazlığı! Bitmeyen bir yokluk saçlarımın her bir telinde,ıpıslak. _Yoruldum acemiligimle yüzme öğrenmek için çırpınmaktan, Yoruldum suskunluğun resmini yüregime çerçevesiz asmaktan, Yoruldum cigarasızlığımda bile nikotine sevdalanmaktan... Madem alnımın en uzun çizgisine kazılmışsa bu yalnızlık, Gelsin otursun... Yanağımdaki en ücra yerine yakıştırmışsa kendini, Yakıştığı yerde çakılı kalsın, Günün ilk ışıklarıyla doğsun doğamadığınca büyük bir sancıyla... Kumdan bir düştü belki, tuğladan bir rüya örülmüştü başımıza, Bu sancıyan yerinde Okyanus'a mı gebe doğacak güneş? Yıldız olan kendini pervasızca sensizligin evrenine mi atacak? Sonrası güne, geceye, güneşe ve yıldıza bakıp, Ay dingin öfkeyle Deniz'de mi ihtihara kalkacak? _Yoruldum Kumdan düşler yapmak için çocuk olmaktan, Yoruldum alnımda en uzun çizgide yalnızlığı taşımaktan, Yoruldum, Okyanus'a, Deniz'e ve intihara koşmaktan Anlıyorumki yılların ardına gizlenen, beni böyle denize gömen aşkmış Ve bilsin evren; YORGUN BİR KAÇAĞIM ARTIK YERYÜZÜNE YASAKLANMIŞ Deniz Ekrem |
Yüzün Suyu Hürmetine
(Her yalnızlık bir şiir kadar ağırdır, Her ayrılık bir şiirdir satır satır...) Hangi resim şiire benzeyen bir yalnızlık yaşar? Ve kim ayrılığın usturasında kesmez bileğini? Ben en çok ustura keskini bakışını sevdim, Çukurunda gülümsememi gömdüğün kahverengi gözlerini Ki gözlerin bir varmış bir yokmuş gibi! Kalbimde sobelenmiş kirpiklerini sevdim, Başını öne eğip utangaçlığını vuramadığın alnındaki aydınlığı. Saçlarını sevdim, Hani o rüzğârın bile dokunduğu anı kıskandığım, Bir teline bile dokunmaya kıyamadığım saçlarını. İnkâr gelmedigim adının papatya falındaki beyaz gelinliği Ki uykularımın arasındaki beyaz kar degildi! Ben beyazını sevdim teninin, Kızıl kıyametler koparıp yangınlarıma sebep olan... Gülüşünü sevdim, Sokak aralarından taşıp avuçlarıma dolan, Gül kokan bahçelerin öykündüğü Yanaklarının bütün pembesini giyinen Dudaklarının kenarında açan kıpkızıl hayatı Ki hayat sensizlikte anlamını yitirendi, Ben pembeni sevdim yanağının Kıpkızıl dudaklarını, Çoraklığımda kurumuşluğumu ıslatan... Ellerini sevdim, Uzatınca çekincesiz yaklaşan temmuzunu Hani küllerimi savuran Hani sabah mahmurluğunda yüzüne ıslak bir günaydın bırakan ellerini, Ki avuçlarındaki ömrümün çizgisiydi. Ben ömrümü sevdim, Üzerinde yalınayak koştuğum aşkı bana yaşatan... Ben senli bir dünyayı sevdim, Yüzüne bakınca unuttuğum. Paslı acıları, façası bozuk belaları, Issız kaldırımları, mide sancılarını Evreni sevdim o akıl almaz karanlık boşluğu Aydınlık yüzüne bakınca deli deli. Yüzün suyu hürmetine dokundum o koca boşluğa Ki dokunan senindi Ben yüzünü, ben hürmetini sevdim, Uçurumdan düşer gibi paramparça! ... B e n s e n i s e v d i m, S e n b e n i b a ğ ı ş l a! ... 21.02.2008/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:18 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.