![]() |
Kendime Yergi
Kendime Yergi Ne senin yazdığın şiir, şiir Ne de boş boş düşündüklerin. Bunu senden başka herkes bilir, İsyan etse de şiir adına tüm bildiklerin. Şiir kafiyeli iki söz yada dize değil Kafiyesiz de olsa bir şeyler anlatmaktır. Senin tüm yazdıkların sadece masal, bunu bil Onun için seni kimse şair filan sanmamaktadır. Kemal Çakır |
Kimsesiz Çocuk
Ne üstte var ne de başta Tam anlamıyla sefillik diz boyu Henüz sokakta oynayacak yaşta Gözleri arkadaş edinmiş korkuyu. Ne çiçekten haberdar, ne meyveden Acı çekiyor hep ciğerlerine Hiç kimseye “halim şu” demeden Aç giriyor tüm özlemlerine. Dolu donuk gözlerle bakıyor Rüyalarında gördüğü rahatlığa Her geçen gün umutlarını yakıyor Işık olsun diye insanlığa. Kemal Çakır |
Kırgınım Sana İstanbul
Ey sevdalar şehri İstanbul! Ben sana Istanbul'sun diye gelmiştim. Meğer yanlış tanımış, Boş yere sevmişim seni. Çünkü kısa bir zaman içinde Tükettin, yok ettin beni. Bu yüzden kırgının sana İstanbul. Seni okudum: Sana olan aşklarını,hayranlıklarını Orhan Veli’nin, Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın ve Daha nice sana sevdalı üstadın mısralarında... Seni dinledim: Münir Nurettin’in, Ayhan Özışık’ ın, Erol Sayan’ın ve Daha nice ustanın bestelerinde... Seni gezdim: Adım- adım Romanlarda hikayelerde. Seni seyrettim: Siyah beyaz sinema filmlerinde, Fatih'in seni fethinde, Mimar Sinan’ın eserlerinde, Daha nice tarih kokan harikalarında... Tarifsiz bir aşkla sevdim seni, Sevdirdin bana kendini. Ne zaman göz göze geldik Aklımı başımdan aldın, büyüledin beni. Zaman yürüdü, Tanışmamız, sevişmemiz dörtnala koştu. Kalamış,Florya, Bebek,çamlıca, Boğaziçi, Emirgan ve Dünyalar güzeli kızlarınla tanıştırdın. Mutluluğum yıldızlara erişti, Umutlarımın cemresi toprağa düştü, Hayallerim filiz verdi... Dedim ya! Seni bir başka sevdim, Bir başka bağlandım sana. Sonra: Esrarlı *******inde Dönülmez yolunun yolcusu ettin beni. Bir tutku oldu sıyrılamadım Şarap renkli *******inden. Kaybolup gittim sarhoş bakışlarında. Denizlerinde değil, Kadehlerinde boğuldum, Gün -gün, yudum –yudum, Bir dur diyenin olmadı. Çile dolu sokaklarında dolaştım, Katran kokulu kahvelerinde sabahladım, Vapurlarında çalkalandım... Her saniye biraz, Biraz daha sarhoş oldum. Varımı yoğumu sildin süpürdün, Şaha kalktı acımazsızlığın, duygusuzluğun; Dalgalarınla dalga geçtin benimle. Sonunda; Uzamış saç- sakal, Solgun çehre, Umutsuz gözler, Titreyen ellerle tanıştı bedenim. Yaklaştıkça yaklaştı insafsız ölüm Bir türlü kaçamadım. İstediğini yine başardın İstanbul, Tükenmekte olan mavi gözlerinde Bunu yakaladım. Bundan böyle: Ne ben varım, Ne Sarıyerli vefasız Necmiye, Ne Kalamış’ta her gece seviştiğim Esrarlı Kadriye, Ne de Belgrat Ormanlarında Saklambaç oynadığım çocuksu Fahriye. Ne vapur çığlıkların, Ne kıyıya tutkun dalgaların, Ne gül kurusu akşamların, Ne de sarhoş *******in... Bitti artık, bitirdin artık her şeyi,her şeyimi… Bu yüzden kırgınım, Kırgınım sana İstanbul. Artık; Renk- renk *******in Sevinç çığlıklarına boğulsun. Ardı ardına kırılsın kadehler, Rüyalar görsün dostların Sevgilinin dudaklarında. İstersen, Yalnızlıktan yas tut İstanbul! İstersen, Sevinçten kahkahalara boğul; Onca yangının, İnim- inim inleyenlerin Yaşlı gözleri önünde. Beyoğlu ve Tarabya'nda, Bebek ve Boğaziçi' nde Bayraklaşsın ölüm tacirliğin. Bir elinde sen, diğerinde kadeh Dolaşsın dursun Nice sana tutkun peşinde, Sarı renkli, kurbağa sesli ölüm. İsterse, Minarelerin acı ile inleyip dursun İsterse, Haklı haksız demeden hep seni savunsun Fark etmez artık, hiç fark etmez. Çünkü; Ben güçsüz ve kimsesizler kimsesizi, Sen ise gönüller sultanı, Güçlü, koskoca İstanbul’sun. Vapurların bağırsın yine çılgınlar gibi, Kamaralar zevkle yudumlasın çayını, Filikalar soluk renkleriyle gülümsesin Yolcularına. Neyse boş ver, aldırma benim sözlerime; Etrafında olup bitenlere seyirci kal Her defasında. İnci- inci baksın köprülerin, Onca karnı aç insanın gözlerine. Martılarının daha da artsın çığlıkları, Paylaşamasınlar seni. Bensiz rahat ol sen İstanbul! Renk- renk giyin matem günlerinde çekinme. Ve nihayet mahkumunun son sözleri Kulak ver, Dinle, Dinle ey İstanbul! ! ! ... 'Duman- duman olsun düşüncelerin Hatırlama hiç bir zaman İstanbul, İstanbul olduğunu; Yalnız kal, Kimse sevmesin artık seni, İntiharın olsun bedenime son gizlediklerin.' Bile diyemiyorum. Çünkü; Suçlu olan benim, Sana nasıl kızar, Seni nasıl sevmem derim? İnan ki! Her zamankinden de daha çok seviyorum seni. Çünkü; Biliyor ve öğünüyorum ki Sen dünyalar güzeli, eşsiz İstanbul’umsun. Kemal Çakır |
Koleksiyoncu
Her yeri kitapla doldurdu Ama hep karanlıkta kaldı Çünkü hiç birini okumadı Tek tutkusu koleksiyondu. Kemal Çakır |
Koparacaklar
Bir gün beni de koparıp gidecekler Senden ve bu güzelliklerden; Deniz hırçın Kumsal ıslak Yakamozlar solgun olacak... Gittiğime üzülecekler sahiden. Siyah saçlı güzel bir kız geçecek Ruhumun hemen yakınından; Elinde garip ve mahzun bir kitap Ve ben olacağım arkasındaki resim, Okundukça sevinecek kelimeleri ıslak kitap. Ben gittiğimde, alıp götürdüklerinde Seni kimler ellerinde tutup öğünecek, Ne kadar ve ömrünün hangi mevsiminde? Bilemezsin! , bilemeyiz! ... Çünkü onu da alıp götürecekler bizimle birlikte, Bütün güzelliklerin yüzünün Gece ile kapatılmış, o eşsiz beraberliğinde. Kemal Çakır |
Koparmak
Bir gül koparıldığında ağacı neyler Gün batımıdır yüzünde oluşan hüzün Birbirine karışır gözyaşında renkler Mutsuzdur artık, varsa görecek gözün. Mutluluğu bundandır dağ çiçeklerinin Özgürce yaşarlar üzülmek nedir bilmeden Koparılmak değil düşleri hiç birinin Koklanmaktır tüm arzuları incitilmeden Kemal Çakır |
Korku Yalnızlığı
Dön gel karanlıktaki yalnızlığım, dön gel. Görünmeze boya, seni saran korku çemberini Sırtına güneşi, alnına bulutları al da gel Dost edin onları korkuya inat. Serinlesin acıların zıpkın gibi güneş altında Bundan böyle bulutlarla yarışmalısın Bir yudum cesaret, sevgi biraz da Dost edin onları korkuya inat. Bir daha bırakma korkularını karanlıkta Tutma ellerini dost bildiğin alkolün Bakma gözlerine, mavi umut sunmuş olsa da Dost edin cesaretini tüm korkulara inat. Kemal Çakır |
Köpekler
Köpekleri çok severim; huysuz ve sadıktırlar; Köpekleri hiç sevmem; kudurunca unuturlar. Kemal Çakır |
Köroğlu'na
Bir zamanlar dimdikti başınız Yere göğe sığmaz Gurur, şan ve şeref sahibiydiniz. Tek başına koşmuştunuz tüm hızınızla, Kötü ve aykırı olan pek çok şey üstüne. Toz ulaşmaz, kartal kalkmaz tepelerde Rüzgarın aslan yeleli atıydınız Gece düşünceli, taş kalpli pek çok kafa ezdiniz Dağlarda belinize kadar karda, kışta. Böyleydiniz, böyle de olunmalıydı Bir eliniz doğruda, zayıfın yanında Diğer eliniz kötünün kızıl kanındaydı. Ama bu böyle sürüp gitmedi Sonunuzu getirdiler; Yağ sürdüler kötülerin ekmeğine Doğruluğu, dürüstlüğü çuvala hapsettiler. Sonuçta mı? Sonuçta yazık oldu! Bunca aslan yeleli Köpoğlu’nun e m e ğ i n e. Kemal Çakır |
Kötü
Bir kenara itmişiz Sevmeyi sevilmeyi; Kendimize kalkan bilmişiz Boş yere öfkeyi. Unutmuşuz affı, hoşgörüyü Hep kötüden almışız örneği; Giymeden ateşten gömleği Etrafımızı yakıp yıkmışız. Kemal Çakır |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:16 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.