www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:40 PM

Unutursan Beni

Bilmeni istediğim
bir şey var:

Biliyorsun nasıl olduğunu:
baktığımda
kristal aya, ikircikli güzün
penceremdeki kızıl dalına,
ateşin yakınında
dokunduğumda
ince küle
ya da odunun buruşmuş bedenine,
her şey getirir beni sana,
sanki yaşayan her şey,
koku, ışık, metaller,
beni bekleyen
küçük teknelerdir,
senin adalarına doğru giden.

Pekâlâ,
eğer azar azar sevmeyi bırakırsan beni,
bırakırım seni sevmeyi azar azar.

Eğer birden
unutursan beni,
arama o an beni,
çünkü unutmuş olurum çoktan seni.

Hayatımın içinden geçen
bayrakların bu dalgalanışını
yayılmış ve çılgınca bularak,
köklerimin olduğu
yüreğinin kenarında bırakmak
istiyorsan beni,
iyi düşün,
o gün
o saat
kaldıracağım kollarımı
ve köklerim gidecek uzaklara
başka bir toprağı aramaya.

Fakat
eğer her gün,
her saat
hissedersen, benim yazgım olduğunu
bükülmez bir aşkla,
her gün beni aramak için
yükselirse bir çiçek dudaklarına,
ah, sevgilim, ah nazlım,
o eski ateşteki alazlarım coşar yeniden,
ve bendeki hiçbir şey ne söner ne de unutulur,
aşkım beslenir senle, ey sevgilim,
ve yaşadığın müddetçe, kollarında olacak
terk etmeden benimkileri.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:40 PM

Unutulmuş Lir

Ey güzel Portekiz,
meyve ve çiçek sepeti,
okyanusun gümüş gri kıyılarında
belirdiğinde,
Avrupa’nın deniz köpüğünün ortasında,
o altın renkli lirle
terk eder seni Camõens,
şirinlikle çağıldayarak –
Atlantik Okyanusu’nun ağızlarında dağıtırsın
meyhanelerinin dalgalı kokusunu
ve denizin portakal çiçeklerini,
bulutlarla ve felaketlerle
bölünmüş ışıltılı ayın.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:40 PM

Unuttuğum Erdemlerden Yeni Bir Giysi

Unuttuğum erdemlerden yeni bir giysi
dikebilir miyim kendime?

Niçin en güzeli ırmakların
tam da Fransa’da akıyor?

Che Guevara’nın gecesinden sonra
niçin şafak doğmuyor Bolivya’da?

Titreşip duruyor mu öldürülmüş yüreği
ve arıyor mu katillerini orada?

Önce gözyaşlarının tadına mı bürünür
sürgünlüğün siyah üzümleri?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:40 PM

United Fruit Company

Trompetler çaldığında
her şey düzenlenmişti dünyada,
ve Yehova bölüştürmüştü dünyayı
Coca Cola, Anaconda,
Ford ve diğer şirketler arasında:
Meyve Şirketi
en şerbetlisini aldı,
ülkemin merkezi kıyısını,
Amerika’nın en hoş bölgesini.
“Muz Cumhuriyetleri” olarak
değiştirdiler adlarını ülkelerinin,
ve uyuyan ölülerinin üzerinde,
büyüklüğü, özgürlüğü
bayrakları fetheden
kaygılı kahramanlarının üzerinde
yükseldi bu bizon operası:
teşhir etmişlerdi kendilerini özgür iradeyle,
harcanmış kral taçları,
çıplak bıraktı haseti, çekti
sineklerin diktatörlüklerini:
Trujillo sinekleri, Tachos sinekleri
Carías sinekleri, Martínez sinekleri,
Ubico sinekleri, kanda ve reçelde
yıkanan sinekler,
halkın mezarı üzerinde
yaz gibi boğulan sinekler,
sirk sinekleri, zorbalığın yönlendirdiği
hilekâr sinekler.

Kana susamış sinekler arasında
karaya çıkıyor Meyve Şirketi,
kahveyi ve meyveyi yığıyor
gemilerinde, dolu tabaklar gibi
ayrılıyor hazinelerle
boğulmuş ülkelerimizden.
Limanların şeker ağırı
uçurumlarında düşüyordu ara sıra
sabahın pis kokusuna
gömülmüş yerli:
sallanan bir gövde, adsız
önemsiz bir şey, bitkin bir numara,
gübreye fırlatılmış
bir salkım çürümüş meyve.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:40 PM

Umutsuzluk

Sis koyu ve sonsuz, çünkü unutmalıyım
denizin tuzlu dalgalarının beni fırlattığı yeri.
Vardığım ülkenin ilkbaharı yok:
yalnızca beni bir anne olarak saklayan uzun gecesi.

Uluyor yel evimin çevresinde ve hıçkırıyor.
Bir cam gibi kırıyor çığlığımı.
Ve beyaz ovaların sonsuz ufukları boyunca
görüyorum görkemli ve acılı günbatımının ölümünü.

Kimi çağırabilir ki buraya düşmüş kadın,
yalnızca ölüler O'ndan daha çok yol gidebilirse?
Kendileriyle sevdiklerinin kolları arasından
sessiz ve katı bir denizin yükselişini yalnızca ölüler görür.

Limanda beyaz yelkenleri parıldayan gemiler
geliyorlar kimselerin bilmediği ülkelerden;
açık-gözlü tayfaları bilmiyorlar ırmaklarımı
ve geliyorlar denizlerimin ışığını görmemiş solgun meyvalarla.

Ve boğazıma bir düğüm gibi takılan sorunun
yanından geçişini gördüm onların, yitip gittiğini, yenildiğini:
yabancı lisânlar konuşuyorlardı, yaşlı annemin
altın ülkelerde türkü söylediği canlı dili değil.

Toz gibiydi mezara düşen kar,
bir ölümlü gibi görüyorum sisin büyüyüşünü,
ve delirmemek için saymıyorum her bir saniyeyi,
çünkü uzun gece yeni başladı daha.

Görüyorum yenik ovaları ve topluyorum kederlerini,
çünkü yitik manzaraları görmeye geldim.
Kardır gördüğüm yüz pencerelerimden;
her zaman düşsün o beyaz ışık göklerden!

Her zaman üstüme kar, Tanrı'nın büyük bakışı gibi
Her daim beyaz portakal-çiçek evimin üstüne;
Her zaman, kaderin hiç yorulmaması ya da yok olmaması gibi
düşer gökten beni örtmek için, korkunç ve mükemmel.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:41 PM

Umutsuz Bir Şarkı

Beni çevreleyen geceden fırlıyor hatıran.
Irmağın inatçı şikayetiyle birlik deniz.

Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.
Bırakışın zamanıdır, ey terk ettiğim!

Yağıyor soğuk çiçekler yüreğime.
Ey harabelerdeki mezar, gemi batışlarının zalim oyuğu!

Yığılır sende savaşlar ve kaçış.
Yükseldi senden bütün kanatları şarkı kuşlarının.

Yuttun her şeyi, mesafeyi bile.
Deniz gibi, zaman gibi. Battı her şey sende!

Saldırının ve öpüşün şen zamanıydı.
bir deniz feneri gibi parlayan, sihrin zamanı.

Kılavuz kaptanın korkusu, o kör dalgıcın hiddeti,
şiddetli aşk esrimesi, battı her şey sende!

Siste çocukluk benim yaralanmış kanatlı ruhum.
Yitik kaşif, battı her şey sende!

Savurdun üzüncünü, sarıldın arzuya.
Felç etti hüzün seni, battı her şey sende!

Gölgelerin duvarı arasından geçtim,
girdim ötesine isteklerin ve eylemlerin.

Ey et, kendi etim, sevdiğim ve kaybettiğim kadın,
bu ıslak zamanda çağırıyorum seni şarkımla.

Bir vazo gibi verdin o sınırsız şefkatin korunağını,
ve o sonsuz unutuşta ezdim seni bir vazo gibi.

Adaların kara, kapkara yalnızlığı vardı,
ve orada, aşk kadını, aldın beni göğsüne.

Susayış ve açlık vardı, ve meyveydin sen.
Üzünç ve harabeler vardı, ve mucizeydin sen.

Ah kadın, bilmiyorum nasıl kapsayabilirsin beni
yüreğinin dünyasında, kollarının haçında!

Seni özleyişim korkunçtu ve kısaydı,
zahmetli ve sarhoş, sabırsız ve arzulu.

Öpüşlerin mezarlığı, yanıyor ateş hâlâ mezarlarında,
alazlanıyor hâlâ üzümler gagaların izleriyle.

Ey ısırılmış ağız, ey öpülen kollar ve bacaklar,
ey aç dişler, ey birlikte örülmüş bedenler!

Ey eridiğimiz ve umutsuzluğa kapıldığımız
çılgın birliği umutla zahmetin!

Ve şefkat, su ve un gibi hafif.
Ve söz, silinmemiş daha dudaklardan.

Yazgım oldu bu benim, yolculuk etti bununla özlemim,
düştü özlemim bununla, battı her şey sende!

Ey harabelerdeki mezar, her şey düştü sana,
hangi acıyı ifade etmedin ki, hangi dalgalarda boğulmadın ki!

Dalgadan dalgaya çığlık attın sürekli ve şakıdın,
ayakta durarak bir gemici gibi pruvada.

Hep çiçeklendin şarkında, çatladın akıntılarda hep.
Ey harabelerdeki mezar, açık ve acı kuyu.

Soluk kör dalgıçlar, mutsuz sapan atıcıları,
yitik kaşif, battı her şey sende!

Bırakışın zamanıdır, o sert soğuk zamanı
gecenin bütün yelkovanlara yerleştirmesi gibi.

Denizin çağıldayan kuşağı sarmalıyor kıyıyı.
Soğuk yıldızlar yükseliyor, siyah kuşlar kaçıp gidiyor.

Terk edilmiş rıhtımlar gibi şafakta.
Sadece titreyen gölge burkuluyor ellerimde.

Ey her şeyin ötesindeki! Ey her şeyin ötesindeki!

Bırakışın zamanıdır. Ey terk ettiğim!

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:41 PM

Uluslararası Tugay’ın Madrid’e Girişi

Soğuk bir ayın bir sabahında,
ölen bir ayda, kirle ve dumanla lekelenmiş,
dizsiz bir ayda, kuşatmalı ve felâketli
üzüncün bir ayında,
tek umudumuz barut hakkındaki bir düş iken
dünyanın açgözlü canavarlar
ve gazaplardan oluştuğunu biliyorken zaten
evimdeki ıslak camların arasından
işitirken tüfekli ve dişi kanlı
Afrikalı çakalların ulumasını,
o vakit, Madrid’in don soğuğu ayı arasından,
sabah sisinde, nöbetteyken bu yürek,
gördüm bu gözlerle burada,
gördüm onların geldiklerini, o ışıklı, utkulu savaşçıları
o ince, katı, olgun, taşın alazlanan tugayını.
Kadınlar taşırken bir yokluğu ürkünç bir kor gibi
kaygının zamanıydı, ve doldurdu tarlaları
şimdiye dek saygın olan buğdaylar gibi,
başka ölümlerden daha acı ve kesin olan İspanyol ölüm.

Evlerin mahvolmuş yüreklerinden fışkıran suyla
birleşti caddelerde insanın yarılmış kanı: uzuvları kopmuş
çocukların kemikleri, annelerin yürek buran
yas giyimli sessizliği, savunmasızların
sonsuzca kapanmış gözleri, üzünç ve kayıp gibiydi,
tükürükte boğulmuş bir bahçeydi,
sonsuzca öldürülmüş inanç ve çiçekti.

Yoldaşlar,
o vakit
gördüm sizleri,
ve gözlerim daha da doldu gururla,
çünkü gördüm sabah sisi arasındaki yükselişinizi,
şafaktan önce çanlar gibi sessiz ve kararlı
Kastilya’nın temiz alnını,
ciddiyet dolu ve mavi gözlerle geldiniz uzaktan,
çok uzaklardan, saklandığınız yerlerden,
yitirdiğiniz memleketlerden, düşlerinizden
alazlanan şirinlikle dolu ve tüfeklerle geldiniz
savunmak için canavarın ısırarak kemirdiği
özgürlüğün kuşatıldığı ve ölebileceği o İspanyol kentini.

Kardeşler, bundan sonra
paklığınızı ve gücünüzü, büyük tarihinizi
bilsin çocuklar ve erkekler, kadınlar ve yaşlılar,
ulaşsın umudu olmayan herkese, aşağıda
madenlerde kükürt ekşisi havayla tükenenlere,
kölenin insaniyetsiz merdivenlerine,
ki böylelikle bütün yıldızlar, böylelikle
Kastilya’nın ve dünyanın bütün başağı yazsın
bir kızıl meşe gibi güçlü ve dünyevi adlarınızı
ve acı kavganızı ve zaferinizi.

Çünkü özveriniz sayesinde yeniden doğdu
yitirilmiş inanç, namevcut ruh, yeryüzüne güven,
ve bereketiniz, soyluluğunuz ve ölüleriniz arasından
sert kanlı kayalıklardan bir günün arasından gibi
akıyor çelik güvercinli ve umutlu o muhteşem ırmak.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:41 PM

Ubico

Ya da Ubico’dur giden bu patikalarda,
cezaevinden cezaevine dolaşan
motosiklet üstünde, bir taş gibi
soğuk, korkunun hiyerarşisi üzerinde
oyulmuş bir gemi süsü gibi.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:41 PM

Türkü

Başka biriyle giderken
gördüm O'nu.
Yolun bu derin huzurunda
duyuldu rüzgârın ezgisi.
Ve bu alçak gözler
gördü O'nu giderken.

Başka birini seviyor şimdi O
yeryüzünün çiçek bahçesinde.
Alıç-dikeni batıyor elime
ve bir nakarat işitiyorum.
Başka birini seviyor şimdi O
yeryüzünün çiçek bahçesinde.

Başka birini öpüyor şimdi O
denizin uzun sahili boyunca.
Limon-sarısı parıldıyor ay
dalganın karanlık suyunda.
Kanım asla coşmayacak artık
denizin gelgiti gibi.

Sonsuza dek bir başkası taşıyacak parmağında
sevdiğimin nişan-yüzüğünü.
Gökyüzü ışıl ışıl üstlerinde.
(Sus pus olmuş Tanrı)
Sonsuza dek bir başkası taşıyacak parmağında
sevdiğimin nişan-yüzüğünü.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:41 PM

Tutto è Sciolto

Issız bir gök, loş deniz, batıda
Parıldayan bir yıldız gibisin
Ey çılgın kalbim, ve hatırlanmakta
En çok soluk saati aşkın.

Pırıl pırıl gözlerin tatlı bakışı, dürüst alın
Mis kokulu zülüf
Gibi düşüyor sessizliğin arasından
Alacakaranlık.

Öyleyse neden, anımsamak o ürkek
Ve hoş cazibeleri ve üzülmek?
Bir iç çekişle seslenirken sana
Her şeye karşın senin sevgilindi O.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:44 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.